İzmir Tarihi Kent Merkezi’ndeki yangınlar ve düşündürdükleri…

Mihriban Yanık

İzmir’in tarihi kent merkezi Basmane‘de, geçtiğimiz gece çıkan yangın, hem Atatürk’le Latife Hanım’ın nikahlarını kıyan müftü Rahmetullah Efendi’nin tarihi evini, hem de içimizi yakıp geçti. Bu yıl içinde önce Kızlarağası Hanı’nın önündeki 861 sokakta, sonra Kemeraltı girişindeki Veysel Çıkmazı’nda, daha sonra kaderine terk edilmiş Kardıçalı Han’da ve en son olarak müftü Rahmetullah Efendi’nin tescilli tarihi evinde ortaya çıkan bu yangınlar gelmekte olan büyük bir tehlikeyi ortaya koyuyor.  

Müftü Rahmetullah Efendi’nin evi cayır cayır yanıyor, 7 Mayıs 2024.
Müftü Rahmetullah Efendi’nin evi, yangından önce…

Hepimizi üzen bu yangınlar sırasında ve sonrasında herkes söndürmek için yardıma konuşuyor; ancak yangınları önlemek için neler yapılması gerektiği konusu düşünülmüyor ve konuşulmuyor. Çıkan yangınların yerine ve çıkış şekline bakıldığında, geçmişte konuşulanların uygulamaya geçirilmediği, bu konuda ciddi önlemlerin alınmadığı ve denetlemelerin yeterince yapılmadığı anlaşılıyor. Oysa her zaman söylediğimiz gibi, alınacak önlemlerin bilinmesi kadar, bunların ciddiyetle ve iş birliği içinde, sürekli olarak denetlenmesi hayati öneme sahiptir. 

Otuz yıldan uzun süredir çalıştığım ve her karışını bildiğim Basmane bölgesi ve tarihi Kemeraltı çarşımızın ihmaller yüzünden yok olmasını, yaralanmasını istemiyorum. Tarihi bölgelerde çıkan her yangın sonrasında kaygı ve korkularım daha da arttığı için, bu yazıyı yazarak kültür mirasımızı koruma konusunda çok duyarlı olduğunu bildiğim dostlarımla ve kentini seven herkesle paylaşmaya karar verdim.  

Kurulduğu günden beri kesintisiz kullanılan en büyük ve en eski açık çarşı olarak bilinen tarihi Kemeraltı çarşısı ile geçmişinde konut bölgesi olma özelliği ile öne çıkan Basmane, büyük bir yangın riski altındadır. Antik Smyrna Kenti’ni de kapsayan Basmane bölgesi ve yangına karşı çok hassas yapı malzemeleriyle inşa edilmiş geleneksel yapıların ağırlıklı olduğu Kemeraltı Çarşısı sadece tarihi yapılardan oluşan bir bölge değil;  aynı zamanda kentin hafızasının kazındığı bir mekȃndır.  Bugüne dek milyonlarca insanın anılarını biriktirdiği, nice zanaatkar, kalfa ve ustanın yetiştiği, geleneksel üretimin yapıldığı bir kültür hazinesidir. Bütün bunlara rağmen mevcut durumuna bakıldığında ona yeterli ilgiyi ve gerekli özeni gösteremediğimiz anlaşılıyor. Bu durumun bir an önce düzeltilebilmesi için bundan böyle bir şeyler yapmamız gerekiyor.

İsterseniz, önce ’Neden’ ve ‘Acaba’ sorularına birlikte yanıt arayalım. 

Neden?

  • Neden tarihi yapıların birçoğu uyuşturucu bağımlılarının, evsizlerin, kaçak mültecilerin işgali altında?
  • Tarihi yapıların güvenlikleri neden sağlanamıyor?
  • Neden tarihi çarşıdaki bazı yapılar izinsiz tadilat yapabiliyor?
  • Yasalar neden yeterince uygulanamıyor, uygulanıyorsa bile, neden hala caydırıcı olamıyor?
  • Bu özel yapılar neden kablolar, teller, caddeye sarkan demir saçak profilleri, eski bezler ve devasa panoların arkasına saklanmış? Depreme ve yangına bu şekilde davetiye çıkarılmış olmuyor mu?
  • Neden bazılarının güzelim cepheleri sırf reklam için, uyumsuz kaplamalarla kapatılmış?
  • Bazılarının üzerine neden kambur gibi eğri büğrü ilaveler yapılmış? 
  • Neden tarihi yapıların içinde tehlikeli maddelerin kullanımı, yapının özgünlüğüne ve strüktürüne zarar verebilecek faaliyetler devam etmekte?
  • En önemlisi ise, yangın sonrası tehlikeli yapı raporu verilen tarihi binalar sadece tehlikeli olan kısımlarının alınması yerine neden ağır iş makinası sokularak temeline kadar yıkılmaktadır? 
  • Neden bazı binalar yanınca, tamamı yıkılmakta ve sonra yerine hemen bir açık otopark yapılmaktadır? Bu otoparklar yasal mıdır? Bunlara engel olunmazsa bu şekilde yapılar yakılarak tarihi bölge hızla yok olmaz mı?
Basmane’de Nebahat Tabak Semt Merkezi ile Kadın Müzesi’nin yanındaki ev yanıyor, 18 Ağustos 2022…
Nebahat Tabak Semt Merkezi ile Kadın Müzesi yanındaki evin yangından sonraki durumu, 18 Ağustos 2022…
Nebahat Tabak Semt Merkezi ile Kadın Müzesi yanındaki evin yangın sonrasındaki perişan durumu, 18 Ağustos 2022…

Acaba?

Tarihi bölgede geçmiş yıllardan bugüne dek, kaç binanın yanıp kül olduğunu gösteren ve bunlara ait bilgilerin derlendiği bir doküman var mıdır?

  • Olası bir yangını önlemek amacıyla yapılacak planda kullanılmak üzere, çarşının bütün olarak yapı stoğu incelemesi ve malzeme analizi yapılmış mıdır?
  • Tarihi bölgeye özel, bütüncül bir yangın planı yapılmış mıdır?
  • Tarihi yapıların yapım türüne göre yangın söndürme yöntemleri belirlenmiş midir? 
  • Ahşap ve taş yapılar tuzlu sudan olumsuz etkilenerek bozulacağından, bu yapıların söndürülmesinde deniz suyunun kullanılamayacağı bilinmekte midir? Bu konuda bir önlem alınmış mıdır?
  • Yola taşan tezgahlar,  eklenti saçaklar varken, itfaiye araçları ve ambulansların nasıl geçeceği test edilmiş midir?
  • Bu yapıların elektrik tesisatları ve iç tesisatları kaç yıllıktır? Tesisatlar yangına dayanıklı malzemeden yapılmış mıdır?
  • Tadilat geçiren yapılarda elektrik tesisatları yangın yönetmeliğine uygun yapılmış mıdır?
  • Yeni yapılarda elektrik tesisatı ve iç tesisatı yangın yönetmeliğine uygun yapılmış mıdır?
  • Yangın tehlikesine karşı yapılarda yangın uyarı sistemleri var mıdır? Bu sistemler itfaiye ile bağlantılı mıdır?
  • Sokaklardaki yeni zemin düzenlemesi sırasında konulan yangın musluklarına su verilmiş midir?
  • Kafeterya ve lokanta gibi gazlı tüpler ve yapılardaki yanıcı gaz depoları için güvenlik önlemleri alınmış mıdır? Aşırı sıcaklarda nasıl korunmaktadır?
  • Yanması kolay olan kâğıt, kumaş, boya gibi maddeler gaz depolarından, tüplerden, ocaklardan uzakta depolanmış mıdır?
  • Çatı aralarına kuş, böcek, vb. canlıların girmemesi için havalandırma boşluklarında gerekli önlemler alınmış mıdır?
  • Çatı aralarına yanıcı maddeler, kâğıt, kumaş, boya vb. çeşitli kimyasal atıklar depolanmış mıdır?
  • Binaların içine ve dışına sonradan kaplanan yanıcı kaplama malzemelerini kimler kontrol etmektedir?
  • Kent içinde tarihi bölgedeki yapılarda bulunan kâğıt, plastik vb. atık toplama depoları tarihi bölge dışına çıkarılamaz mı? Bu depoların kent merkezinde bulunması yangın tehlikesini artırmaz mı? 
  • Tarihi bölgedeki atık depolarında yangın önlemleri alınmış mıdır? Denetlenmekte midirler?
  • Bu binalar düzenli olarak içeriden ve dışarıdan denetlenmekte midir? 
  • Bütün bu sorunların muhatapları durumun ciddiyetini kavrayarak iş birliği içinde çalışmakta mıdır?

Benzeri sorular beynimde dönüp dururken, sadece sormak yetmez neler yapmamız gerekir diye düşünmeden edemiyorum. 

Sorular çoğaltılabilir korumak için bütün bu ve benzeri soruların cevaplanması ve gereğinin acilen yapılması şarttır.

Bilindiği gibi, geleneksel mimari tarzımızda kullanılan yapı malzemeleri çabuk tutuşan ve kolay yanan malzemelerdir. Tarih boyunca, yeterli tedbirlerin alınmaması ve çeşitli dikkatsizlikler sonucunda birçok küçük çaplı yangının yanında büyük yangınların da çıktığı bilinmektedir. İzmir’de ahşap yapı malzemelerinin yoğun olarak kullanıldığı Osmanlı döneminde, 1841 yılında çıkan büyük yangında Müslüman ve Yahudi mahallelerindeki evlerin üçte ikisinin yandığı çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir. 1922 yılı Eylül ayında çıkan büyük İzmir yangınında da günümüzde Kültürpark’ı da içine alan çok geniş bir bölgedeki kâgir konutlar, fabrika, dini tesis ve işyerlerinin yandığı bilinmektedir. Yanan bölgelerde sadece acı can kayıpları yaşamıyoruz, bunun yanında eşsiz tarihi yapılarımız, tüm ekosistem ve zengin kültürümüz de yok olup gitmektedir. Özetle, maddi ve manevi büyük kayıplarımız olmaktadır. 

Ne yazık ki kentimizin tarihi yapı dokusu ve çarşımız gün geçtikçe daha fazla bozulmakta ve yıpranmaktadır. Bölgenin günümüzdeki durumu, tarihi önemine ve esnafa bunca katma değer sağlamasına rağmen içler acısıdır. Bir an önce harekete geçmezsek olacak büyük kayıplarda üzülmemizin, dövünmemizin bir faydası olmaz. Bu nedenle, binlerce yıllık yaşanmış anıları da biriktiren tarihi çarşımızdaki ‘özellikle kagir yapıların’ gelecek kuşaklara aktarılması amacıyla gerekli teknik çalışma, araştırma ve kanuni düzenlemelerin acilen yapılmasına, gelişmiş teknolojilerin yapının özgünlüğünü bozmayacak şekilde kullanılmasına ihtiyaç bulunmaktadır.

 Artık üzülmek yerine gerekli önlemleri almak ve denetlemeleri yapmak zamanı çoktan gelmiştir.

Bu konuda mevcut durum ve önemli tehlikelere ve neler yapılması gerektiğine ana başlıkları ile değinmek istiyorum.

Kemeraltı, Kızlarağası Hanı yakınındaki 861 sokaktaki yangın, 1 Şubat 2024…

Mevcut durum…

Tarihi yapılar, sahiplerinin bilgisi dışında kim olduğu belirsiz kişilerin saldırısı ile karşı karşıyadır. Gece veya gündüz demeden içeriye girilerek yasa dışı işlerde kullanılmakta ve yapıya ait tüm özgün malzemeler çalınıp yok edilmektedir. Bu kişilerin bina içinde bilerek veya bilinçsizce yaktıkları ateşler sonucunda bu binalar yanmaktadır.

Mevcut yapısal durumu gözlediğimizde ise, birbirine bitişik kâgir yapıların çoğunda kat ilaveleri ve değişikliklerin yapıldığı, bu tadilatlar sırasında özellikle çatılarda var olan yangın önleme duvarlarının zedelendiği, değiştirildiği veya kat ilavesi sonucu kaldırıldığı anlaşılmaktadır. 

Ayrıca binaların cephelerinde bulunan karmaşık kablolar, metal-plastik saçaklar, reklam tabelaları ve kaplamaların uygun olmayan malzemelerle, yangını hızlandıracak şekilde bir karmaşa içerisinde olduğu gözlemlenmektedir. 

Tarihi yapılara yapılan kaçak kat ve ilaveler ise mevcut elektrik tesisatını zorlayarak yangına ortam hazırlamaktadır. 

Yanıcı maddelerle yapılan faaliyetleri barındıran işlevlerin tarihi binaların içinde sürdürülmesi de bu tehlikeyi artırmaktadır.

Mevcut binaların çoğunda elektrik tesisatı ve kabloların eskimiş olduğu bilinmekte, tadilat sırasında yenilenenlerin ise yanmayı geciktirici malzemelerden yapılıp yapılmadığının kontrol edilmesi, şayet uygun değilse derhal değiştirilmesi istenmelidir. 

Tarihi yapıların içinde yoğun olarak yanıcı maddelerle yapılan faaliyetlerin de sürdüğü gözlemlenmektedir. 

Çarşı içindeki acil durumlarda ambulans ve itfaiye araçlarının geçiş yollarının birçok yerde, dükkân önü vitrin ve tezgâhlarla, çiçekliklerle, demir taşıyıcılı saçaklarla, seyyar satış üniteleri ile daraltılmış olduğu görülmektedir. 

Kemeraltı, Veysel Çıkmazı’ndaki yangın, 27 Nisan 2024…

Yasal düzenlemeler…

19.12.2007 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan “Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik” hükümleri incelendiğinde, tarihi binalar için konuların yeterince açık olmadığı; ancak, koruma kurullarına ve belediyelere yetki verildiği anlaşılmaktadır. Koruma kurullarında ve belediyelerin itfaiye birimlerinde ise genellikle, tarihi binalardaki elektrik tesisatı konusunda uzman bulunmadığı bilinmektedir. Özetle, hem yasal mevzuatta hem de denetleme aşamasında esaslı düzenlemelere ve uzman denetim elemanlarına ihtiyaç bulunmaktadır. 

Yönetmelikte 10.08.2009 tarihinde yapılan değişiklikle, tüm tarihi yapılarda yangını önleyici uyarıcı veya yangın söndürme tertibatlarının kurulması, tesisatların yangına karşı dayanıklı, yanmayı geciktirici malzemelerden yapılması, yapının özgünlüğünü bozmadan yanmayı geciktirici özel kaplama ve boyalar kullanılması istenmektedir. Söz konusu yönetmeliğin 83. maddesinde elektrik tesisatında kullanılacak kabloların nitelikleri ayrıntılı olarak belirtilmektedir. 

İtalya, İngiltere, İsveç gibi Avrupa ülkelerinde genel bir yangın yönetmeliği bulunmakla birlikte tarihi yapılar için özel olarak yapılmış yasal düzenlemeler bulunmaktadır. Yoğun kültür varlığına sahip olan ülkemizde ise Avrupa ülkelerindekine benzer şekilde bugüne dek böyle bir yönetmeliğin hazırlanmamış olması ise büyük eksikliktir. Ülkemizde bir yandan geleneksel yapı stoğumuzun envanterlerinin hazırlanması, diğer yandan bu yapılarda yangın önlemlerinin nasıl alınacağı, yeniden inşa, restorasyon veya küçük onarım kapsamında yangın tesisatlarının nasıl olacağı konusunda gerekli yasal düzenlemelerin detaylı şekilde yapılması zorunludur. Ayrıca yangının çıkmadan önlenebilmesi için gerekli uyarı sistemlerinin kurulması, uyarı sistemlerinin, acil müdahale için itfaiye ve ilgili birimlerle bağlantılı olması sağlanmalıdır. İtfaiye ve ambulansların geçişinin sağlanması için ulaşım yollarında tezgâh, dolap, masa, saçak, çiçeklik, asılı pankart ve tente gibi engellerin bulunmaması, bu nedenle geçiş yollarının sürekli kontrol altında tutulması önemlidir. İşyerlerinin tesisat denetimleri de düzenli olarak ve ciddi bir şekilde yapılmalıdır. Denetim konusunda belediye zabıtası kadar, işyeri ruhsat ve belediyelere bağlı koruma uygulama ve denetim birimlerine (KUDEB) ait yetkilerin kullanılması gerekmektedir. Yapıların yangın konusundaki hassas malzeme denetimleri KUDEB’ler tarafından yapılmalı, teknik elemanlar arasında en az bir tanesinin konunun uzmanı elektrik mühendisi veya teknikeri olması sağlanmalıdır. KUDEB’ler, tarihi bölgelerdeki kaçak inşaatları, kaçak katları, eklentileri, çatı ve cephelere yapılan kaplamaları, yapıyı kapatan reklam panolarıyla tabelaları, basit ve esaslı onarımların denetimlerini yapmalıdır. Ancak bugüne kadarki uygulamalarda, alanda denetim yapmak yerine işin ‘sadece dilekçe ve şikayetlerin değerlendirilmesi’ şeklinde yürütüldüğü, denetimlerin sadece zabıtalara bırakıldığı, zabıtaların da tarihi yapıların fiziksel denetimi konusunda bilgili ve yetkili olmadığı, bu anlamda sadece dükkân önlerine konulan tezgâhları denetledikleri görülmektedir. Ne yazık ki zabıta tarafından yapılan bu denetimler çoğu zaman göstermelik olmakta, çoğu kez tarafların güç gösterisine dönüşmekte, karşılıklı diyalog kurulamadığı için sorunlar çözülmek yerine daha da karmaşık hale gelmekte, çözülse bile kalıcı olmamaktadır. 

Kent genelinde kalıcı çözüm için, tüm tarafların katılımı ile çarşıya özel bir çalışma ve kullanım yönetmeliği hazırlamakla işe başlanabilir. Ayrıca yürürlükte olan yasa ve yönetmelikler konusunda tüm tarafların periyodik olarak bilgilendirmesi, bunun belgelendirilmesi, uygulamalara müdahale edilip kontrol edilmesi sağlanmalıdır. Yapılan iyileştirmelerin kısa sürede bozulmaması ve başa dönülmemesi için hem İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni hem de Konak Belediyesi’ni  ve tarihi doku barındıran diğer ilçe belediyelerini kapsayan daimî bir iş birliği ile sıkı bir denetim yapılması gerekmektedir. 

Yangınları kolaylaştıranlar: Atık depoları… Hepsi denetlenmeyi ve kent dışına çıkarılmayı bekliyor…
Yangını kolaylaştıranlar: Düzensiz çevre…
Yangını kolaylaştıranlar: Düzensiz işyeri ortamları… Hepsi denetlenmeyi bekliyor…

İşte bütün bu nedenlerle, kültür mirasımızı korumakla görevli kamu kurumlarının, içine kent tarihçileriyle uzmanları,  araştırmacılarla kent gönüllülerini dahil edeceği gönüllü bir beraberlik içinde bugüne dek yanıp yok olmuş yapıları belgeleyip envanterlerini çıkarmak suretiyle kayıt altına alması sağlanmalıdır. Bu konu, yaşadığımız ve çalıştığımız kente dair toplumsal hafızanın gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlayacak doğru, yerinde ve yararlı bir çalışma olacaktır. 

Tarihi bölge ve yapılarda söndürmeyi bilmemek: sıkılan tazyikli su ile yıkımı daha da kolaylaşan müftü Rahmetullah Efendi Evi yangını, 7 Mayıs 2024…

Bütün bu sorunların tespiti ve çözümü için çok çaba harcamış, çok üzülmüş biri olarak, tarihi dokuya ve İzmir’e gönül vermiş, üzülmüş tüm insanlarla bir araya gelerek, yasal düzenlemelerin geliştirilmesine ve uygulanmasına katkı sağlayacak önemli bir itici güç oluşturmamız gerektiğine inanıyorum. Bu amaçla oluşturulmuş bir sivil yapı ile güçlü bir şekilde kültür mirasımızla ilgili tüm çalışmaları izleme, önerilerde bulunma ve iyileştirmelere yardımcı olma fırsatı yakalayabiliriz. Umarım belediyelerin ilgili birimlerinde de liyakatli, bilgili, dürüst ve çalışkan yöneticiler atanır ve iyi ekipler kurulur. Böylece kamu ile sivil toplumun iş birliğinden kaynaklanan güç ile sorunlar azaltılır ve her günün sabahında yangın haberleriyle değil güzel haberlerle uyanırız.

Bu yıl yapılması düşünülen Basmane Günleri etkinliklerinde bu konuda daha detaylı görüşme ve tartışmalar yapılması suretiyle mevcut iş birliklerinin geliştirilip güçlendirilmesini arzu ediyorum. 

Yangınsız, tehlikesiz ve iyilik dolu günlerde buluşmak dileğiyle…

“Kaymakamlık İstasyonu”…

Ali Rıza Avcan

Geçtiğimiz günlerde Basmane‘ye gitmek için Halkapınar aktarma istasyonuna girdiğimde hem istasyon binasının değişik yerlerinde hem de Evka3 yönünden gelen metro vagonunun önünde metro hattının son istasyonu olarak “Kaymakamlık” isminin yazılı olduğunu gördüm ve 24 istasyona sahip bu 27 kilometrelik metro hattının Bornova, Konak, Karabağlar, Balçova ve Narlıdere ilçelerinden geçtiğini ve her bir ilçede ayrı bir kaymakamlığın bulunduğunu dikkate alarak metronun hangi istasyonuna “Kaymakamlık” isminin verildiğini tahmin etmeye çalıştım.

Tabii ki, 2024 seçimlerinden önce ÇED raporundaki iki ayrı istasyonun kaldırılması suretiyle mevcut Evka3-Fahrettin Altay metro hattına eklenen ve metro inşaatı devam ederken iş yapmış gibi gözükmek amacıyla alelacele açılan 7,2 kilometrelik yeni Fahrettin Altay-Narlıdere metro hattını dikkate alınca, “Kaymakamlık İstasyonu” olarak adlandırılan son durağın Narlıdere Kaymakamlığı‘nın yakınındaki son istasyon olduğunu anladım.

Böylesi bir adlandırma işinde “Kaymakamlık” gibi bir merkezi yönetim biriminin adının hangi devletçi kafayla seçildiğini düşünürken, diğer yandan da geçtiği güzergȃhta toplam beş adet kaymakamlığın bulunduğu metro hattındaki Konak İstasyonu‘na aynı kafayla neden “Valilik İstasyonu” adının verilmediğini düşünür oldum…

Üstüne üstlük Halkapınar‘dan metroya bindikten sonra yaşlı kadınlardan oluşan bir grubun önce kendi aralarında tartışıp daha sonra ortalığa sordukları “Kaymakamlık durağı neresi?” sorusuna karşılık olarak başka bir yolcunun “Narlıdere, son durak” cevabını duyunca herkesin şaşkın bakışları altında kahkahalarla gülmekten kendimi alamadım ve çevremdekiler niye böyle bir tepki verdiğimi anlamasalar da en kısa sürede bu konu ile ilgili bir yazı yazma konusunda kendi kendime söz verdim…

Daha sonra bu konuyu sadece eklenen ek metro hattı nedeniyle değişen son istasyona yanlış; daha doğrusu anlamsız bir isim vermenin dışında, daha genel bir çerçevede düşünmenin gerekli olduğunu; bu tuhaf durumun yıllardır farklı şekillerde dile getirilen İzmir‘e özgü bir sorundan kaynaklandığını, 17 duraktan oluşan mevcut hatta 7 duraklı yeni bir hattın eklenmesi suretiyle ortaya çıkan 27 kilometrelik koskoca bir hattın son istasyonunu isimlendiren kamu otoritelerinin konuya ne kadar dar ve sığ bir açından baktıklarını keşfettim.

O nedenle de, bu durumun çoğu kez İstanbullular tarafından dile getirilen “taşralı olma hali” ya da rahmetli Ekrem Akurgal‘ın “uygarlığın doğduğu topraklar” olarak nitelediği gerçek bir dünya kentini, kendilerinin “kasabalı” küçük dünyasından görüp “İzmir’i dünya kenti yapacağız” sloganı ile küçük görüp adeta aşağılayan, bu kentin sahip olduğu değerleri, yetiştirdiği kültür, sanat ve bilim insanlarını bile tanımayan, onlara gereken değeri göstermeyen, “ol mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler” deyişi ile tanımlayabileceğimiz çevre ve kişilerin İzmir‘e layık gördükleri bir ruh hali ile ilgili olduğunu anlamaya başladım.

Aynı duruma, geçtiğimiz yıllarda İzmir‘deki mahallelerle ESHOT duraklarını ve okul isimlerini analiz ettiğim bir araştırmada da tanık olmuş, bu kentteki mekȃnların adlandırılması konusunda çok dar ve sığ bir görüş açısının geçerli olduğunu, otobüs duraklarıyla mahalle ve okullara genellikle o mekȃnın yakınında bulunan dağ, tepe, pınar ve ağaç gibi coğrafi işaretlerin ya da resmi bir kurumun adının verildiğini görmüştüm. Bir de buna Cumhuriyet’in ilk yıllarında özgün adları bırakılarak ve unutularak akılda tutulması mümkün olmayan rakamların verildiği cadde ve sokakları ilave ettiğimizde bu kentin toplumsal hafızasının nasıl yok edildiğini daha iyi anlamış ve bunun kentin yitirilmesi kadar önemli olduğuna inanmıştım.

İşte o araştırmanın da gösterdiği gibi, durak, mahalle ve okullara kısıtlı bir dağarcık üzerinden isim bulan resmi otorite, İzmir‘deki metro hattının Narlıdere‘deki son durağına “Kaymakamlık” adını verirken de aynı kısır, dar görüş açısının esiri olmuş, daha geniş bir açıdan akılda kalacak ve o istasyonu daha iyi ifade edebilecek başka bir isim vermeyi; örneğin, aynı istasyonun yakınındaki Narlıdere Belediyesi‘ne ait Atatürk Kültür Merkezi‘ni işaret edecek şekilde “Narlıdere AKM” ya da Narlıdere’yi 12 Eylül 1922’de Yunan ordusunun işgalinden kurtaran Albay Çolak İbrahim‘in veya Yüzbaşı Kemal‘in adını vermeyi akıl etmemişti.

Oysa bu kent Ege uygarlığının ve Levant‘ın merkezi bir dünya kentiydi, iç ve dış turizm faaliyetlerinin yoğun olduğu, her yıl binlerce turistin ziyaret ettiği bir turizm kentiydi ve bu kentte metronun son durağına daha anlamlı isim seçenekleri dururken, kupkuru bir “Kaymakamlık” adı veriliyordu… Böylesi önemli bir kentte çok daha anlamlı isimler dururken mülki bir yönetim kademesi olarak bu ülkede toplam 922 adet, İzmir‘de de 30 adet bulunan bir mülki yönetim kademesinin adını seçip o son durağa “Kaymakamlık İstasyonu” adını vermek, nasıl bir düşüncenin, anlayışın, kavrayışın ve yaşadığı kenti tanımayışın örneğidir?

İşte o nedenle, İzmirli yaşlı bir kadının metrodaki yolculara sorduğu o soru bana göre yerinde, doğru, haklı ve anlamlı bir tepki, hepimizin anlamlar çıkarması gereken bir soruydu.

Ve neyse ki bu metro hattı Urla‘ya kadar uzatılmamış ve Urla‘daki son durağa hattın açıldığı tarihte görevde olan kayyum kaymakama ithafen “kayyum kaymakam” ismi verilmemişti… Bu bile bizim açımızdan bir kȃrdı…

Kaymakamlık” durağında inmek isteyenler! Durağa geldik, hadi hep birlikte inelim ve yaşadığımız toprakları, kentleri daha iyi tanıyıp onların değerini bilelim…

İzmir’in ilçe belediye meclis üyesi adayları kimler?

Ali Rıza Avcan

31 Mart 2024 tarihi mahalli idareler seçimlerine tamı tamamına 6 gün kaldı. Altı gün sonra, bu düzenin temel gücü olduğu söylenen siyasi partilerin, bizlerin fikrine başvurmaksızın önümüze koydukları iyi ya da kötü adayları gidip oylarımızı vererek seçeceğiz. Tabii ki bir kısmımız da, “vatandaşlık görevidir” dayatması içinde “demokrasi” adı verilen etik değerlerden uzak bu kirli oyunu protesto ederek, bu senaryonun oyuncusu olmayı reddederek sandığa gitmeyeceğiz ve müştereken işlenen bir suça ortak olmayacağız. Kısacası isteyen istediğini yapacak ve sonuçlarından pişman olanla olmayanlar önümüzdeki beş yıllık süre içinde, her zaman olduğu gibi ayrışacak… Aynen, bir zamanlar sabık belediye başkanları Aziz Kocaoğlu için söylenen “İzmir Aziz’dir, Aziz kalacak!” ya da Tunç Soyer‘in “Aşkla İzmir!” sloganlarını hep bir ağızdan söyleyip onlara biat edenlerin bugün ortalarda gözükmeyip “yeni kralCemil Tugay‘a yanaşma talimleri yapması gibi…

Ama biz bir yandan da, parlamenter demokrasinin yok olup tek adam rejiminin yerleştiği bir ortamda, siyasi partilerin “demokrasicilik oynuyoruz” hikâyesiyle önümüze koyup dayattığı adayları “acaba bunlar bizim temsilcimiz olabilir mi?” ya da “bu adaylar arasında bir fark var mı?” veya “toplumun tüm kesimleri bu seçimlerde aday olabiliyor mu?” düşüncesiyle İzmir ölçeğinde analiz edip değerlendirmeye çalışıyoruz. Bu çerçevede geçtiğimiz haftaki yazımda İzmir seçimlerine katılacak büyükşehir ve ilçe belediye başkanlarının profilini ortaya koyarak ve bu profiller üzerinden değerlendirmeler yaparak seçim adı altında ortaya konulan bu kötü tezgâha dikkatinizi çekmeye çalışmıştım.

Fotoğraf: (c) by Wolf Nkole Helzle and VG Bildkunst.

Şimdi ise, İzmir’deki ilçe belediye meclis üyesi seçimlerine katılan 28 siyasi parti adayı ile bağımsızlardan oluşup toplam sayısı 6.333’ü bulan adayları, Yüksek Seçim Kurulu (YSK)‘nun duyurduğu kesin aday listelerinde yazılı olan partisi, cinsiyeti, eğitim düzeyi ve beyan ettikleri mesleklere göre inceleyip değerlendirmeye ve bu değerlendirmeler üzerinden çıkarımlarda bulunmaya çalışacağım.

Ama ondan önce bu kadar fazla aday adayının eğitim düzeyi ile mesleki dağılımlarını İzmir verileri ile kıyaslayıp daha iyi değerlendirebilmeniz için Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ile İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin 2022 ve 2023 yılları istatistiklerinden söz etmek istiyorum:

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)‘nun 2023 yılı verilerine göre İzmir‘in nüfusu 4.479.525 ve bu nüfusun % 50,42’si kadınlardan, geriye kalan % 49,58’i erkeklerden oluşuyor.

Yine aynı verilere göre İzmir‘deki okuma yazma bilmeyenlerin oranı % 1,19, okuma yazma bilmekle birlikte herhangi bir okulu bitirmeyenlerin oranı % 7,95, ilkokul mezunlarının oranı % 21,60, ortaokul, lise ve dengi meslek okulunu bitirenlerin oranı % 46,26, lisans ve yüksek lisans mezunlarıyla yüksekokul bitirenlerin oranı % 22,1, eğitim düzeyi bilinmeyenlerin oranı ise % 0,90 düzeyinde. (1)

Mevcut eğitim düzeyinin içinde bulunduğumuz çağ itibariyle ve Cumhuriyet’in 100. yılının kutlandığı bir yılda bu düzeyde bulunduğu bir kente ne ölçüde “dünya kenti” ya da “Avrupa kenti” veya “küresel kent” denilebileceğini ise sizin insafınıza bırakıyorum…

İzmir‘de çalışan nüfusun mesleki dağılımı ile ilgili veriler hem güncel olmadığı hem de Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ile Türkiye İş Kurumu (İŞKUR)‘nun belirlediği standart meslek kategorileri ile adayların beyan ettiği meslekler arasında bir benzeşmeye rastlayamadığım için; bu konuda bir şey söylemem, adayların meslek dağılımı ile İzmir‘deki mesleki dağılım arasındaki ilişkiden söz etmem, -ne yazık ki- mümkün gözükmüyor.

İzmir‘de yapılacak 31 Mart 2024 tarihli ilçe belediye meclis üyesi seçimlerine toplam 28 siyasi partinin 6.319 adayı ile 14 bağımsız aday olmak üzere toplam 6.333 aday katılıyor. En fazla aday gösteren siyasi partiler ise Cumhuriyet Halk Partisi (1.221), Adalet ve Kalkınma Partisi (1.109), İyi Parti (716) ve Yeniden Refah Partisi (481) şeklinde sıralanmaktadır. En az aday gösterenler ise 2 adayla Millet, 5 adayla Anavatan ve Aydınlık Demokrasi, 6 adayla Anadolu Birliği ve Milli Yol partileri. Sol parti olarak tanımlayabileceğimiz Emek, Sol, Türkiye İşçi ve Türkiye Komünist partileri ile Türkiye Komünist Hareketi‘nin adayları ise adayların toplam % 8,99’unu oluşturup -ne yazık ki- 30 ilçenin 30’unda da seçime katılamıyorlar.

Partilerin aday gösterdiği ilçe dağılımları ise şu şekilde bir tablo sergilemektedir:

Bağımsız Türkiye Partisi (BTP), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İyi Parti, Demokrasi ve Atılım Partisi (DAP), Demokratik Sol Parti (DSP), Hür Dava Partisi (HÜDAPAR), Saadet Partisi (SP), Sol Parti, Türkiye Komünist Hareketi (TKH), Türkiye Komünist Partisi (TKP), Vatan Partisi (VP) tüm ilçelerde, Yeniden Refah Partisi (YRP) Balçova, Zafer Partisi (ZP) Kınık dışında 29 ilçede, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) Beydağ ve Kiraz dışındaki 28 ilçede, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) adaylarının destekleneceği 5 ilçe (Aliağa, Çeşme, Dikili, Foça, Tire) hariç 25 ilçede, Memleket Partisi 12 ilçe (Bergama, Beydağ, Çeşme, Dikili, Kemalpaşa, Kınık, Kiraz, Menderes, Menemen, Narlıdere, Selçuk, Torbalı) harici 18 ilçede, Demokrat Parti (DP) 10 ilçe (Aliağa, Foça, Gaziemir, Güzelbahçe, Karaburun, Kemalpaşa, Menemen, Narlıdere, Selçuk, Tire, Urla) harici 15 ilçede, Emek Partisi (EMEP) sadece 13 ilçede (Aliağa, Balçova, Bayraklı, Bornova, Buca, Çiğli, Dikili, Karabağlar, Karşıyaka, Konak, Menemen, Narlıdere, Torbalı), Ocak Partisi sadece 9 ilçede (Aliağa, Bayraklı, Bornova, Çiğli, Gaziemir, Karşıyaka, Kemalpaşa, Konak), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) sadece 5 ilçede (Aliağa, Çeşme, Dikili, Foça, Tire), Anavatan Partisi (ANAP) 4 ilçede (Balçova, Bornova, Karabağlar, Konak), Gelecek Partisi sadece 4 ilçede (Çiğli, Karşıyaka, Seferihisar, Torbalı), Adalet Partisi (AP) 2 ilçede (Bayraklı, Kemalpaşa), Anadolu Birliği Partisi sadece Konak, Aydınlık Demokrasi Partisi (ADP) sadece Karabağlar, Millet Partisi (MP) sadece Gaziemir, Milli Yol Partisi (MYP) sadece Kemalpaşa ilçesinde aday göstermiştir.

Geçen haftaki yazımda radikal siyasi İslam’ın tehlikeli bir terör noktası olarak dikkatinizi çekmeye çalıştığım Hür Dava Partisi (HÜDAPAR)’nin ise İzmir‘in her ilçesinde seçilsin ya da seçilmesin muhakkak bir ilçe belediye başkan adayı gösterme politikasını belediye meclis üyesi adaylarının seçiminde de sürdürdüğü, bu çerçevede 1 ilçede 12, 2 ilçede 9, 1 ilçede 8, 1 ilçede 7, üç ilçede 6 aday gösterirken 18 ilçede 1 ya da 2 aday gösterdiği görülmektedir.

Bu konuda dikkatimizi çeken diğer bir husus da, “Cumhur İttifakı” adı verilen siyaset cephesindeki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)‘nin İzmir‘in 30 ilçesini kendi aralarında paylaşırken Aliağa, Çeşme, Dikili, Foça ve Tire‘de Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) adaylarının, geriye kalan diğer 25 ilçede de Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) adaylarını destekleyen bir politikayı uygulamalarıdır.

Aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere, 6.333 adayın 1.703’ü; yani % 26,89’u kadındır. Geriye kalan adaylar ise erkektir. Hele ki, seçime “bağımsız” olarak katılacak adayların tümü erkekktir.

Bu eşitsiz dağılımı siyasi partiler ölçeğinde incelemeye kalktığımızda ise en fazla kadın adayın, -tabii ki bu oranlara anlam kazandıracak en fazla aday gösteren partileri dikkate aldığımız takdirde- toplam 57 aday gösteren Emek Partisi (EMEP)‘nde % 42,11, toplam 77 aday gösteren Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM)‘nde % 36,15, toplam 308 aday gösteren Türkiye İşçi Partisi (TİP)‘nde % 35,39 oranıyla önde olduğunu görürüz. Diğer partilerde, özellikle de Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İyi Parti gibi fazla sayıda aday gösteren siyasi partilerde kadın aday oranının % 26,33 ile % 31,71 oranları arasında değiştiğine tanık oluyoruz.

Kadın ilçe belediye meclis üyesi adayları konusunda dikkatimizi çeken diğer bir konu da, genellikle Yeniden Refah Partisi (YRP), Hür Dava Partisi (HÜDAPAR) ve nispeten Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)‘ndeki kadın adayların genellikle seçilemeyecek sıralara konulması ve bu sıralamada daha çok genç kız öğrencilerin tercih edilmesi olmasıdır.

İlçe belediye meclis üyesi adayı olarak gösterilen 3.319 siyasi parti adayı ile 14 bağımsız adayın mensup oldukları siyasi partilere göre eğitim düzeyini gösteren aşağıdaki tablodan da görüleceği gibi, değişik siyasi partilerden gelen 26 adayın eğitim düzeyi, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) listesinde yazılı değildir. Geriye kalan 6.307 adayın siyasi partilere ve eğitim düzeylerine göre dağılımı ise şu şekildedir:

İlçe belediye meclis üyesi adayları arasında en fazla ilkokul mezununa sahip olan siyasi partiler -tabii ki, en fazla aday gösteren siyasi partiler itibariyle- sırasıyla; 74 aday ve % 34,58 oranı ile Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM), 120 aday ve % 27,85 oranı ile Saadet Partisi, 107 aday ve % 22,39 oranı ile Yeniden Refah Partisi, 104 aday ve % 14,63 oranı ile İyi Parti, 128 aday ve % 11,58 oranı ile Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)‘dir.

En fazla ortaokul/lise mezununa sahip siyasi partiler, -tabii ki en fazla aday gösteren siyasi partilere göre- 268 aday ve % 56,07 oranı ile Yeniden Refah Partisi (YRF), 570 aday ve % 51,54 oranı ile Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), 196 aday ve % 45,58 oranı ile Saadet Partisi (SP), 527 aday ve % 43,49 oranı ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 282 aday ve % 39,67 oranı ile İyi Parti‘dir.

En fazla üniversite/yüksek okulu mezununa sahip siyasi partiler, 182 aday ve % 59,08 oranı ile Türkiye İşçi Partisi (TİP), 68 aday ve % 53,53 oranı ile Türkiye Komünist Partisi (TKP), 548 aday ve % 48,17 oranı ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 93 aday ve % 45,36 oranı ile Memleket Partisi‘dir.

Bu sonuçlar itibariyle; Saadet Partisi (SP), Yeniden Refah Partisi (YRP) gibi daha çok dini inanç temelli siyasi partilerde ilkokul mezunlarının, Türkiye İşçi Partisi (TİP), Türkiye Komünist Partisi (TKP), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) gibi ideoloji temelli sol siyasi partilerde de üniversite/yüksek okul mezunu adayların ağırlıklı olarak yer aldığı söylenebilir.

Siyasi partilerin gösterdiği adayların ilçelerine göre hangi eğitim düzeyinde olduğunu gösteren ayrıntılı dökümler ise şu şekildedir:

İzmir‘den ilçe belediye meclis üyesi adayı olan 6.333 kişinin kendi meslekleri ile ilgili beyanları, bu adayların kendilerini anlatmada ne ölçüde başarısız olduğunu gösteren en önemli göstergelerden biridir.

İlk önce bu kadar aday arasından 110’unun mesleğini belirtmediğini, ardından da mesleğini belirtmek yerine kendisini “engelli“, “çalışan“, “belediye çalışanı“, “büro personeli” ya da “oyun annesi” gibi anlaşılmaz bir şekilde tanıttığını ya da işyerinin ad ve adresini verdiğini, çoğu adayın genellikle bilgi, birikim ve deneyim sahibi olduğu meslek yerine yaptığı işin unvanıyla çalıştığı işyerindeki konumunu dile getirdiğini belirtmem gerekiyor.

Adayların, meslekleri konusunda ne demek istediklerini yorumlayarak yaptığımız düzeltmeler sonucunda ortaya aşağıdaki tabloda gördüğümüz durum çıkmaktadır. Bu duruma göre adayların % 14,10’unun “emekli“, % 10,80’inin “esnaf“, % 9,02’sinin “işçi“, % 5,81’inin kendini “iş insanı“, “işadamı“, “iş kadını“, “işveren” ya da “sanayici” olarak tanımlayan mesleklere sahip olduğunu görüyoruz. Tabii ki ilk sırayı işgal eden “emekli” tanımının içinde her meslekten ve düzeyden halen çalışan ya da çalışmaıp evinde oturan insanların yer aldığını bilerek… Daha doğrusu, içinde yaşadığımız toplumsal, ekonomik ve kültürel koşullarda “emekli” denilince aklımıza, 2024 Mart ayı rakamlarına göre 10.000 lira ile 42.100 lira arasında aylık alan “emekli” işadamının, milletvekilinin, esnafın ve generalin de gelebileceği çok geniş bir kategori ile karşı karşıya olduğumuzu dikkate almamız gerekiyor.

Bu bilinmez, anlaşılmaz meslek tanımlarından bir diğeri de kendini “serbest meslek” sahibi olarak tanımlayanlar için geçerlidir. Aslında bu gruba, Gelir Vergisi Kanunu‘nda “serbest meslek erbabı” olarak tanımlanıp serbest meslek makbuzu kesen mimar, mühendis, avukat, hekim, diş hekimi, veteriner hekim, muhasebeci ve mali müşavir gibi kendi nam ve hesabına çalışanların girdiğini bilmekle birlikte herhangi bir işverene, patrona ya da devlet kurumuna tabi olmadan çalışanların çoğu kendi çalışma biçimlerini “serbest” olarak tanımladığı için aslında “serbest” denilen bir meslek olmadığını unutur gideriz.

İzmir belediye meclis üyesi adaylarının mesleki dağılımları konusunda asıl ilgimizi çeken diğer konu ise sanatçıların bu kitle içinde % 0,37, işsizlerin % 0,10 oranında yer almış olmasıdır. Hele ki DİSK-AR tarafından yayınlanan raporlara göre mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsizlik oranının % 26,5 düzeyinde olduğu bir ülke ve kentte bu düzeydeki işsizlerin siyasi partiler tarafından sadece ve sadece % 0,10 oranında aday gösterilmesi işsizlerin aday olma konusunda nasıl bir zorluk yaşadıklarını ve siyasi partilerin de işsizleri nasıl yok saydığının somut bir göstergesi olarak kabul edilmelidir.

Aklımıza takılan bir konu ise, İzmir‘den ilçe belediye meclis üyesi olarak aday gösterilen 571 adet işçiye, herhangi bir sendika ya da konfederasyona üye olsunlar ya da olmasınlar TÜRK-İŞ, DİSK ve HAK-İŞ gibi işçi örgütlerinin ne ölçüde sahip çıktığı, bu işçi adaylardan haberdar olup olmadıkları ve onları destekleyip desteklemedikleridir. Bu anlamda geçtiğimiz günlerde DİSK Ege Bölge Temsilciliği‘ni ziyaret eden CHP‘li adaylarından hangilerinin kendilerini “işçi” olarak tanımladıklarını keşke sendika ve konfederasyon yöneticileri ile birlikte bizler de bilseydik diye düşünmeden edemiyorum.

İzmir ilçe belediye meclis üyesi adaylarının mesleki dağılımını gösteren listenin en üstteki sıralarını işgal eden beş mesleği, siyasi partiler itibariyle incelemeye kalktığımızda ise en fazla adaya sahip partiler itibariyle;

📌Birinci sıradaki “emekliler” itibariyle ilk sırayı 71 aday ve % 23,06 oranı ile Türkiye İşçi Partisi (TİP)‘nin, 94 aday ve % 13,22 oranı ile İyi Parti‘nin, 144 aday ve % 11,89 ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)‘sinin aldığını, bu sayı ve oranın 89 aday ve % 8,05 ile Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)‘nde oldukça düşük bir düzeyde olduğu görülmektedir.

📌İkinci sıradaki “esnaflar” itibariyle, ilk sırayı 104 aday ve % 14,63 oranı ile İyi Parti‘nin, 118 aday ve % 10,67 ile Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)‘nin ve 114 aday ve % 9,41 oranı ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)‘nin aldığı görülmektedir.

📌Üçüncü sıradaki “işçiler” itibariyle ilk sırayı -tabii ki daha az sayıda aday gösteren Türkiye Komünist Partisi (TKP) haricinde- 105 aday ve % 21,97 ile Yeniden Refah Partisi (YRF)‘nin, 121 aday ve % 9,99 oranı ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)‘nin aldığı, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) adayları arasındaki işçi oranının ise % 4,16’da kaldığı görülmektedir. Bu konuda ortaya çıkan diğer ilginç bir bulgu ise adında “İşçi” sözcüğünün geçtiği Türkiye İşçi Partisi’ndeki işçi sayısının 33, oranının da % 10,72, Sol Parti‘de de bu sayı ve oranın 3 ve % 6,39 şeklinde ortaya çıkmasıdır.

📌Kendini “işadamı“, “iş insanı“, “iş kadını“, “işveren“, “sanayici” olarak tanımlayan adayların partiler arasındaki dağılımı ise, -tabii ki en fazla aday gösteren siyasal partiler itibariyle- şu şekildedir: İyi Parti‘de 71 aday ile % 9,99, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)‘de 86 aday ile % 7,78 ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)‘de 68 aday ile % 5,61 oranında.

📌Beşinci sırada kendini “ev hanımı“, “ev kadını“, “ev işçisi” ya da “ev emekçisi” olarak tanımlayanların siyasi partiler arasındaki dağılımında ise, her zaman olduğu gibi en fazla aday gösteren siyasal partiler itibariyle ilk sırayı 51 aday ve % 11,84 oranı ile Saadet Partisi (SP), ikinci sırayı 52 aday ve % 4,71 oranı ile Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), 44 aday ve % 3,63 oranı ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) almaktadır.

Bütün bu bilgiler çerçevesinde İzmir‘de ilçe belediye meclisi üyeliklerine 28 siyasi parti tarafından aday gösterilen 6.319 adayla 14 bağımsız aday hakkındaki temel tespitlerimizi şu şekilde özetleyebiliriz:

1. “Cumhur İttifakı adı altında birlikte davranan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) İzmir‘in 30 ilçesini kendi aralarında paylaşmış olup; Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)‘nin iddialı olduğu Aliağa, Çeşme, Dikili, Foça ve Tire‘de Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) tarafından gösterilen adayların Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) tarafından, diğer 25 ilçede de Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) tarafından aday gösterilenler Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) tarafından destekleneceği anlaşılmaktadır. Bu ise, diğer partiler arasında herhangi bir ittifakın bulunmadığı; ayrıca bazı CHP adaylarının kötü yönetilen bir süreç içinde yanlış yöntemlerle belirlendiği bir ortamda, bazı ilçelerin, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)‘ni içten kemiren Yeniden Refah Partisi (YRP) faktörüne rağmen; Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ya da Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) tarafından alınması ihtimalini çoğaltmaktadır.

2. Hür Dava Partisi (HÜDAPAR), Yeniden Refah Partisi (YRP), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Türkiye Komünist Hareketi (TKH), Türkiye Komünist Partisi (TKP) ve Sol Parti gibi sağdan ya da soldan gelen bazı partiler adaylarının seçilecek ya da seçilmeyecek olmasına bakmaksızın, İzmir‘in tüm ilçelerinde belediye meclis üyeliklerine aday göstermeye çalışmakta; böylelikle örgütsel anlamdaki güç ve görünürlükleriyle meşruiyetlerini kanıtlamaya çalışmaktadır.

3. Tüm siyasi partilerin gösterdiği belediye meclis üyesi adayları arasında “kadın“ı önemseyip önceleyen cinsiyet temelli bir politikaya rastlanmamakta, adaylar arasındaki kadın aday oranı hiçbir şekilde ideal olarak tanımlanan % 50-%50 eşitliğini yakalayamamakta; adeta, yürürlükten kaldırılan İstanbul Sözleşmesi‘ne sahip çıkan bu partilerde yıllardır cinsiyet temelli çalışmalar yapan kadınların ve kadın örgütlerinin mücadelesi boşa çıkarılmaktadır.

Özellikle 9 ilçe belediye başkan adayının kadın olmasını öne çıkaran Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)‘nde bile belediye meclis üyeliklerine aday gösterilen kadın aday oranının % 29,08 düzeyinde kalması, bu partideki söylemle eylem arasındaki makasın ne kadar büyük olduğunu, bütün iddialarına rağmen halihazırda her 2 erkek adaya karşı 1 kadın adayı gösterme gibi bir politikayı sürdürdüklerini göstermektedir.

4. İzmir ilçe belediye meclis üyesi adaylarının eğitim düzeylerinde ise dini inanç ve etnik ayrım esasına göre örgütlenmiş sağ partilerdeki eğitim düzeyinin, -beklendiği şekilde- ideoloji eksenli sol partilere göre daha düşük olduğu görülmektedir.

5. İncelediğimiz 6.333 adet adayın mesleki dağılımı konusunda “emekliler“, “esnaflar“, “işçiler“, “iş insanları” ve “ev hanımları” diğer mesleklere göre önde olmakla birlikte; mesleklerin beyanındaki standart dışı yanlışlar ve mesleğin adayın sınıfsal konumunu tek başına belirleyen bir ölçü olmaması nedeniyle beyan edilen meslekler itibariyle siyasi partilerle adayları öne çıkaran bir farklılığa rastlanamamıştır.

Sonuç olarak;

Bakalım bütün bu 6.333 adet adaydan hangileri 31 Mart 2024 tarihli seçimde kaynağı açıklanmayan paralarla seçilip kendilerini bekleyen belediye meclis üyesi koltuklarını dolduracaklar ve seçildikten sonra verdikleri vaatler çerçevesinde nasıl bir uygulama yapacaklar? Özellikle de seçimin finansmanı olarak nitelediğimiz seçim harcamalarını hangi yöntemlerle telafi edecekler? diye sorduktan sonra,

En yakın zamanda bu durumu görüp tanık olmak ve karşımıza çıkması muhtemel sürpriz sonuçları yeniden mukayeseli olarak inceleyip analiz etmek üzere diyelim…

(1) Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Nüfus İstatistikleri Portali, nip.tuik.gov.tr/Value=EgitimDurumu, İzmir’in Rakamları, https://izmirinrakamlari.izmir.bel.tr/tr/Anasayfa/Index, Erişim Tarihi: 24.03.2024.

İzmir’in unutulan sanatçıları 35 – Bahâ Tevfik

Ali Rıza Avcan

Evet, en nihayetinde 20 Temmuz 2023 tarihinden bu yana her Perşembe günü bir bölüm olarak 35 kez yayınladığım “İzmir’in Unutulan Sanatçıları” isimli yazı dizisinin son bölümüne, daha doğrusu son noktasına geldik.

35 hafta süreyle devam eden yazı dizimizin her bir bölümünde birbirinden değerli, İzmir‘i İzmir yapan, İzmir‘de doğmuş, İzmir‘de yaşamış ya da İzmir‘de ölmüş sanatçılarla kültür ve bilim insanlarını ele alarak bu değerli insanların İzmir‘in bilim, kültür ve sanat dünyasındaki yerlerini hatırlatmaya, onlara sahip çıkmaya çalıştık. Böylelikle yaşadığımız kentin, bu yazı dizisine dahil ettiğimiz ya da edemediğimiz isimlerle nasıl bir zenginliğe sahip olduğunu dosta düşmana göstermeye, unutulup giden bu değerler dikkate alınmadan; hatta, bilinçli bir şekilde yok sayılarak kültür ve sanatı adına bir şeyler yapılmayacağını anlatmaya; ama, her köksüz şey eninde sonunda nasıl başarısız olup yok olursa kentin bu zengin kültürel hafızasından habersiz olanların, özellikle kenti yönetme iddiasında olan yöneticilerin nasıl koyu bir cehalet içinde yüzdüklerini teşhir etmeye çalıştık.

Bugün ele alıp hatırlatmaya çalışacağım 35. kültürel değer ise, adeta “tacın incisi” diyebileceğim, o nedenle de çocukluğumuzda sona sakladığımız tatlı, lezzetli yiyecekler gibi sona sakladığım bir isim: gazeteci, yazar, felsefeci, Mülkiyeli, Anarşist, Materyalist, Ferdiyetçi, Pozitivist, hem kendi kuşağı hem de sonrasında dinci çevreler için baş belası olarak kabul edilip adeta lanetlenen Bahâ Tevfik

Bahâ Tevfik, 1 Nisan 1300’de (14 Nisan1884) İzmir‘de doğup, 6 Mayıs 1330’da (19 Mayıs 1914) henüz 30 yaşındayken İstanbul‘da ölmüştür. Babası gümrük memurlarından Mehmet Tevfik Efendi‘dir. İzmir Namazgâh Mektebi ve İzmir Rüştiyesi‘ni bitirdikten sonra Şahabettin Süleyman (1885-1921) ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1889-1974) ile birlikte okuduğu İzmir İdadisi‘nden 1904’te mezun olmuş, eğitimi sırasında Fransızca öğrenmeye başlayarak Batı’yı ve Batı Düşüncesini çok genç yaşta tanımaya ve izlemeye başlamıştır. O dönemde arkadaşları Şahabettin Süleyman ve Yakup Kadri ile İzmir Askeri Kıraathanesi‘nde ve Kemeraltı‘ndaki Giritli Ali Efendi‘nin kütüphanesinde buluşarak saatlerce şiir üzerine konuşurlar.

Bahâ Tevfik, İzmir İdadisi‘nden sonra İstanbul’daki Mekteb-i Mülkiye‘ye girer ve bu okulu da 1907’de “iyi” derece ile bitirerek 1908’de İzmir vilayeti maiyet memurluğu görevine atanır. Ancak otorite tanımayan aykırı kişiliği yüzünden devlet memurluğunda uzun süre kalamaz. Bu özelliği nedeniyle Mahmut Nedim‘in kurduğu Menba-ı Füyuzat adlı özel okulun öğretmenliğinden kendi isteği ile ayrılır, İzmir İdadisi‘ndeki öğretmenlik görevinden de yazdığı bir yazı nedeniyle uzaklaştırılır. Onun asıl ilgi alanı felsefe, gazetecilik ve basın-yayın dünyasıdır. II. Meşrutiyet‘in ilanından önce İzmir‘de başladığı gazeteciliğe, babasıyla birlikte gidip yerleştiği İstanbul‘da devam eder ve bu dönemde maiyet memurluğu görevine devam etse de, -kendi deyimiyle “minnete tahammül edemediğinden“- 17 Ekim 1908 tarihinde bu görevden ayrılır. Bahâ Tevfik‘in, birçok gazete ve dergide çalışıp edebi ve felsefi dergiler çıkarıp kitaplar yayınladığı bu dönemde Rehber-i İttihâd-ı Osmâni Mektebi‘nde felsefe öğretmenliği yaptığı, Ömer Seyfeddin (1884-1920)’in Fransızca öğretmeni olduğu bilinir.

Bahâ Tevfik ilk yazı, mensur şiir ve hikayelerini İzmir‘deki Ahenk ve Sedat gazeteleriyle Osmanlı Sosyalist Fırkası‘nı kuran Hacı Hüseyin Hilmi‘nin, diğer adıyla İştirakçi Hilmi (1885?-1922)’nin sahibi olduğu Serbest İzmir gazeteleriyle kendisinin çıkardığı 11 Temmuz ve Ferda-yı Temmuz dergilerinde yayınlamış, Mülkiye‘den arkadaşı Hasan Vasfi Menteş (1886-1973)’le birlikte Fransızca İştikak Lügati (Fransızca Sözcük Türetme Sözlüğü) adlı önemli eseri hazırlamıştır. Bir süre başyazar olarak görev yaptığı Bıçakçızade Hakkı (1861-Ö?)’nın İzmir gazetesinde Ömer Seyfeddin, Şehabettin Süleyman ve Necip Türkçü (1871-1950) ile birlikte çalışmış, dil, edebiyat, felsefe, siyaset ve toplum gibi konulardaki makale ve incelemelerinin yayınlandığı bu gazete ve dergilerde İttihat ve Terakki Cemiyeti‘ni, belediye ve valiliği alabildiğine eleştirdiği için çalıştığı gazete ve dergiler kısa süre içinde kapanmış, en sonunda Serbest İzmir gazetesini 1909 Şubatı’nda İstanbul‘a taşımıştır.

Baha Tevfik, İstanbul’da bir süre, topu topu 52 sayı çıkarılabilen Musavver Eşref isimli dergide yazdıktan sonra 1910 Ağustosu’nda Piyano adlı edebiyat dergisini, 1910 Kasımı’nda Eşşek adlı mizah gazetesini, 1911 Ocak ayında da Düşünüyorum adlı felsefe dergisini çıkarır. 1911 yılının Mayıs ayından başlayıp ölünceye kadar yazılarının yayımlanacağı Karagöz gazetesinde çalışır. 1912 yılının Mart ayından sonra Yirminci Asırda Zekâ dergisini çıkarır ve devrin önemli muhalif gazetelerinden Alemdar’ın devamı olan Âlem dergisinde başyazar olarak çalışır. 1913 yılı Mayıs ayında on sayı devam eden Felsefe Mecmuası’, aynı yılın haziranında da Çocuk Duygusu dergisini çıkarır. Bu, onun çıkardığı son dergi olur.

Baha Tevfik’in sorumlu müdür ve başyazar olarak çalıştığı bu gazete ve dergiler dışında devrin birçok gazete ve dergisinde, örneğin Resimli İstanbul, Musavver Hale, Kadın, Tenkit, Ümmet, Serbestî, Hak Yolu, İtilâf, Teşrih, Takvimli Gazete, Büyük Duygu’da yazıları çıkmıştır.

Baha Tevfik‘in kitap halinde yayımlanmış on beş eseri vardır. 1907-1914 arasında tamamı İstanbul’da yayımlanmış olan bu kitapların çoğu, onun 1910 yılında Ahmet Nebil’le birlikte “toplumsal ve bilimsel bir devrimin temellerini hazırlamak” için kurduğu Teceddüd-i İlmî ve Felsefî Kütüphanesi yayınları içinde çıkar.

Ludwig Büchner (1824-1899)
Ludwig Büchner‘den çevirdiği “Madde ve Kuvvet” kitabı ile E. Hartmann‘dan çevirdiği “Darvinizm” kitapları.

Telif ve çeviri eserlerine bakıldığı zaman onun daha çok felsefe ile ilgilendiği, Alman filolog ve felsefeci Friedrich Nietzsche (1844-1900), maddeci Alman düşünürü ve yazar Ludwig Büchner (1824-1899) ile Alman hekim, zoolog, filozof, ressam ve kâşif Ernest Haeckel (1834-1919)’in eserlerini Türkçeye kazandırdığı, Büchner’den çevirdiği Madde ve Kuvvet başlıklı kitabın gerek o dönemde gerekse sonraki yıllarda birçok kişiyi etkilediği bilinmektedir. Daha sonra yayımladığı Felsefe Kamusu, Muhtasar Felsefe, Psikoloji ve İlm-i Ahval-i Ruh adlı eserleri de düşün yaşamına yaptığı önemli katkılar arasındadır.

Ernest Haeckel (1834-1919)

Dil felsefesiyle ilgili yazılar da yazan Baha Tevfik’in az sayıdaki mensur şiir ve hikâyeleri Servet-i Fünun Edebiyatı etkisindedir. Hikâyelerinden ikisi eşcinselliği ele almak bakımından yazarın arkadaşı Şahabettin Süleyman’ın Çıkmaz Sokak piyesini hatırlatır. Böylece hikâyeleriyle de devrindeki hikâye anlayışına aykırı davranan yazarın edebiyat teorisi ve eleştirisine dair daha çok makalesi ve kitabı vardır. Bu eserlerinde de o, devrin genel eğilimlerine muhaliftir. Platoncu bir görüşle yazdığı teorik yazılarında edebiyatı “muzır” sayar, her türlü kural ve ölçüyü reddederek eleştiriyi tamamen şahsî izlenimlerin ifadesine indirger. Eleştiri yazılarında özellikle Namık Kemal (1840-1888), Halit Ziya (1866-1945), Mehmet Rauf (1875-1931), Cenap Şahabettin (1870-1934), Rıza Tevfik (1869-1949), Ahmet Haşim (1887-1933), Celal Sahir (1883-1935) ve Raif Necdet (1881-1937)’i sert şekilde eleştirir.

Baha Tevfik’in Çıkardığı Felsefe Mecmuası başlığı.
Eşek Dergisi.
Eşref Gazetesi.
Felsefe Mecmuası.
Felsefe-i Ferd Kitabının Kapağı.

Bahâ Tevfik, rahatsızlığı nedeniyle kaldırıldığı Mekteb-i Tıbbiye‘nin hastanesinde bir karaciğer ameliyatı sonucunda 19 Mayıs 1914’te 30 yaşındayken ölmüş ve cenazesi Karacaahmet Mezarlığı‘na defnedilmiştir. Mezarını bu koskocaman mezarlıkta bulmak amacıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı‘na yazdığım 7 Aralık 2023 tarihli dilekçeye verilen 10 Ocak 2023 tarihli cevapta ise; yaklaşık 750 dönümlük alanı ile İstanbul‘un en büyük ve en eski mezarlığı olan ve dört kez istimlak edilip ciddi tahribatlara maruz kalan Karacaahmet Mezarlığı‘ndaki kayıtların 1950 yılından sonra tutulması nedeniyle mezarını bulmanın mümkün olmadığı belirtildiğinden mezarı -şimdilik- bulunamamıştır.

Feminizm-Alem-i Nisvan Adıyla Çevirdiği Kitabın Kapağı.
Genç Kalemler Dergisi.

Eserleri:

1. Fransızca İştikak Lügatı. Lexicologie-Française (Hasan Vasfi Menteş’le birlikte), I. c., İstanbul: 1323 (1907), Matbaa-i Kütüphane-i Cihan, 321 s., 2. c., 1325 (11909), Karabet Matbaası, 321-370 s.

2. Tedikikat: Teracim-i Ahval, İstanbul: 1325 (1909), 39 s.

3. Ba’sü bade’l-mevt (L. Tolstoy’dan çeviri) İstanbul: 1325 (1909), Sada-yı Millet Matbaası, 167 s. Sada-yı Millet Kütüphanesi 1.

4. Hassasiyet Bahsi ve Yeni Ahlak (Ahmet Nebil’le birlikte), İstanbul: 1326 (1910), Hürriyet Matbaası, 20 s. Teceddüd-i İlmî ve Felsefî Kütüphanesi adet: 1.

5. Teceddüd-i İlmî ve Edebî, İstanbul: 1327 (1911), Müşterekülmenfaa Osmanlı Şirketi Matbaası, 219 s. Teceddüd-i İlmî ve Edebî Kütüphanesi adet: 3.

6. Madde ve Kuvvet (Ludwig Büchner’den Ahmet Nebil’le birlikte çev.), 3 c., İstanbul: 1327 (1911), Müşterekülmenfaa Osmanlı Şirketi Matbaası, 736 s. Teceddüd-i İlmî ve Felsefî Kütüphanesi 4. Kitap.

7. Vahdet-i Mevcud, Bir Tabiat Aliminin Dini (Ernest Haeckel’den Ahmet Nebil’le birlikte çev.), İstanbul: 1911, Kader Matbaası, 88 s.

8. Feminizm, Alem-i Nisvan (Odette Lacquerre’den çev.), İstanbul: 1328 (1912), Müşterekülmenfaa Osmanlı Şirketi Matbaası, 85 s. Teceddüd-i İlmî ve Felsefî Kütüphanesi adet:5.

9. Psikoloji, İlm-i Ahval-i-Ruh (Çeşitli yazarlardan Ahmet Nebil’le birlikte “bittasarruf” çev.), İstanbul: 1328 (1912), Müşterekelmenfaa Osmanlı Şirketi Matbaası, 203 s. Teceddüd-i İlmî ve Felsefî Kütüphanesi, 6. Kitap.

10. Tarih-i Felsefe (Alfred Fouille’den Ahmet Nebil’le birlikte “bittasarruf” çev.) 1. c., İstanbul: 1327 (1911), Nişan Babikyan Matbaası, 352 s.; 2. c., 1328 (1912), Manzume-i Efkâr Matbaası, 355-658 s. Teceddüd-i İlmî ve Felsefî Kütüphanesi, adet: 7.

11. Nietzsche, Hayatı ve Felsefesi (Ahmet Nebil ve Memduh Süleyman ile birlikte), İstanbul: 1328 (1912), Müşterekülmenfaa Osmanlı Matbaası, 128 s. Teceddüd-i İlmî ve Felsefî Kütüphanesi 8.

12. Muhtasar Felsefe, İstanbul: 1331 (11913), Artin Asaduryan ve Mahdumları Matbaasıi, 231 s.

13. Karagöz Salnamesi. 4. Sene 1329-1331-1913, İstanbul: (1913), Nefaset Matbaası, 120 s.

14. Felsefe-i Edebiyat ve Şair Celis, İstanbul: 1330 (1914), Necm-i İstikbal Matbaası, 79 s. Teceddüd-i İlmî ve Felsefî Kütüphanesi adet: 12.

15. Felsefe-i Fert, İstanbul: 1332 (1914), Keteon Bedrosyan Matbaası, 120 s. Ulûm ve Felsefe Kütüphanesi adet: 1.

Hüseyin Hilmi’nin İştirak Adlı Gazetesinin Başlığı.
Ahmet Nebil (D?-1945)

Baha Tevfik‘in birçok kitabı birlikte çevirdiği Ahmet Nebil hakkında bir iki kısa bilgi:

Felsefeci, gazeteci ve yazar Ahmed Nebil‘in Arnavutluk‘ta hangi tarihte doğduğu bilinmemektedir. 1910-1913 yılları arasında Meşrutiyet basınında felsefe, sosyoloji ve edebiyat alanlarında telif ve tercüme eserlerine ve mensur şiirlerine rastlanılan Ahmet Nebil, İştirak, Tenkid, Piyano ve başyazarı olduğu Yirminci Asırda Zekâ gibi dergilerde yazdı. 1913’te uyruk değiştirerek Arnavutluk‘a gitmiş ve Enver Hoca‘nın çeteleri tarafından öldürüldüğü 1945’e kadar Arnavutluk‘ta gazetecilik yapmıştır. 1911 yılında Ernest Haeckel’den “İnsanın Menşe’i: Nesl-i Beşer” isimli eser dışında Bahâ Tevfik‘le yaptığı kolektif çalışmalarla tanınmaktadır.

Karagöz Gazetesi.

İzmir’in kültür ve sanatla ilgili kent belleğini tazelemek amacıyla kaleme aldığım “İzmir’in Unutulan Sanatçıları” isimli yazı dizisinin devam ettiği süreç içinde, Bahâ Tevfik‘in ve eserlerinin, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından sahiplenilerek adının ona layık bir kültür merkezine verilmesini ve onunla ilgili etkinliklerin yapılmasını arzuladığım için, 16 Mart 2024, Cumartesi günü İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi (APİKAM)‘nde yapılacak olan “İzmirli Filozof Baha Tevfik 140 Yaşında” başlıklı konferansın gerçekleştirilmesi için girişimde bulunduğumu ve söz konusu etkinliğin bu girişimin olumlu bir sonucu olduğunu ifade etmek isterim.

Böylesi bir etkinliğin yapılması düşüncesini kendisiyle paylaştığım Doç. Dr. Ahmet Uhri bu önerinin hayata geçmesi için İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘i ikna ederek bu konferansın hayata geçmesini sağladığı için bu yazının yayınlanmasından iki gün sonra hep birlikte bu konferansa gidecek ve programda gözüken konuşmacıları dinleyeceğiz.

Ancak Doç. Dr. Ahmet Uhri‘ye bu öneriyi yaparken, Bahâ Tevfik gibi İzmir açısından önemli gördüğüm bir isim adına etkinlik düzenlenmeye kalkışıldığında; bunun sadece akademisyenlerden oluşan bir ekip eliyle gerçekleştirilmemesini, Bahâ Tevfik ile ilgili böylesi bir bellek çalışmasına “İzmirli Olmak” adına onunla ilgili tüm toplum kesimlerinin; örneğin, “gazeteci” olduğu için gazeteci ve gazeteci örgütlerinin, “Mülkiyeli” olduğu için Mülkiyeliler Birliği‘nin, “felsefeci” olduğu için ülkemizin önde gelen felsefecilerin katılmasını; ayrıca, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne bağlı İzmir Akdeniz Akademisi‘nde akademi kurulu üyeliği yapan ülkemizin önde gelen felsefecilerinden İoanna Kuçuradi‘nin ve Bahâ Tevfik adını halk katında dile getirip onu tanıtan, onun hakkında araştırmalar yapan Orhan Beşikçi, Mete Hüsünbeyi gibi saygın kent gönüllülerinin içinde yer aldığı bir ortak çalışma yapılmasını önerip Bahâ Tevfik adının “toplumsallaşmasını” sağlayacak geniş bir toplumsal ittifakın kurulmasını talep ettiğim halde; daha önceki yıllarda “İzmir Bayrağı” fiyaskosuyla bu kente gelip kabul görmeyen fikriyle geri dönen Prof. Dr. Mehmet Öznur Akan ile Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Zerrin Kurtoğlu tarafından tasarlanan tek yanlı bir programla karşı karşıya kaldım. Hem de bütün önerilerimin dikkate alınmadığı, tümü akademisyenler oluşan 10 kişilik bir konuşmacı grubuyla…

Evet, hepsi de üniversitelerden gelen, çoğu bu işin başındaki iki profesörün tanıdığı, akademik hiyerarşi içinde kendilerinden daha düşük akademik unvanlara sahip, muhtemelen öğrencisi ya da daha önce birlikte çalıştığı, Dr. Berrak Burçak Della Fave ve Dr. Fulya İbanoğlu gibi bugüne kadar Bahâ Tevfik konusunda kalem oynatmamış akademisyenlerden oluşan bir kadrodan İzmirli Bahâ Tevfik‘i dinleyeceğiz bu konferansta… Ama sadece felsefeci yanının öne çıkarıldığı, zengin kişiliğini oluşturan diğer yanlarını temsil eden kurum ve kişiler tarafından dile getirilmediği bir ortamda…

Diğer yandan, İzmir üniversitelerinden tek bir akademisyenin konuşmacı olarak kabul edilmeyip sadece “oturum başkanı” olarak değerlendirildiği, Adnan Menderes, Gaziantep, Hitit, Kocaeli, Kırklareli ve Yeditepe Üniversitesi gibi Anadolu üniversiteleriyle bir takım vakıf üniversitelerinden gelen “Doç.” ve “Dr.” unvanına sahip 8 akademisyenle bir doktora öğrencisine “konuşmacı” payesinin verilmesi suretiyle… Üstüne üstlük bunların arasında hepimizin AKP‘ye yakın Siyasal İslamcı tavrı ve nefret söylemi nedeniyle şikayetçi olduğu Diyanet Başkanlığı gibi bir kuruma bağlı İstanbul Müftülüğü eğitim uzmanı Dr. Fulya İbanoğlu‘na konferansın kapanış konuşmasını yaptırarak…

Bence buram buram YÖK ruhuyla beslenen ve “akademizm” kokan, “Bahâ Tevfik‘i en iyi biz biliriz ve konuşuruz, size ise sadece dinlemek düşer” şeklindeki benmerkezli snop bir tavrın sergilendiği, İzmir Akdeniz Akademisi akademik kurul üyesi felsefeci İoanna Kiçuradi‘yi dışlayan vahim bir durumla karşı karşıyayız… Aynen “İzmir Bayrağı” diye bir şeyin olmadığı ortaya çıktığında bu kentte yaşadığımız şaşkınlıkta olduğu gibi vahim bir durum…

Evet, bence Bahâ Tevfik‘le ilgili böylesi bir toplantının benim önerim çerçevesinde ilk kez İzmir‘de yapılıyor olması, hiç yapılmamasından iyidir; ama sırf bu avuntu içinde, yapılan bu vahim yanlışı dile getirmeyip sessiz kalacağım da düşünülmemelidir. O nedenle de söz konusu toplantıya katılıp konuşmacıları dikkatle dinleyeceğimi ve ardından da konuşma konuları ve konuşmacıların yaklaşımı ile ilgili izlenim ve değerlendirmelerimi önümüzdeki günlerde kaleme alacağım yazılarla paylaşacağımı da ifade etmek isterim.

Çünkü, Theodor W. Adorno‘nun da ifade edip Baha Tevfik‘in de yaptığı gibi;

Bilim, itaatsiz olana ihtiyaç duyar“.

O nedenle, önümüzdeki dönemde Bahâ Tevfik‘in bir “İzmirli“, bir “gazeteci“, bir “dergici“, bir “Mülkiyeli“, bir “felsefeci” ve “gerçek bir entelektüel” olduğunu bizlere hatırlatan; yani onun çok yönlü zengin kişiliğinin ortaya konulduğu ve İzmir‘in kent hafızasına daha doğru ve kalıcı şekilde yerleşeceği, demokratik bir şekilde kurgulanan yeni toplantı ve etkinliklerde buluşmak dileğiyle…

Yararlanılan ve Yararlı Olabilecek Kaynaklar

Baha Tevfik, Anarşizmin Osmanlıcası, Felsefe-i Ferd, İstanbul, Ağustos 1997, Yumuşak G Yayınları, 112 s.

Baha Tevfik, Ahmed Nebil, Louis Büchner Madde ve Kuvvet, Konya, Mayıs 2012, Çizgi Kitabevi, 686 s.

Baha Tevfik, Ahmed Nebil, Ernst Haeckel, Vahdet-i Mevcud Bir Tabiat Aliminin Dini, Konya, Ocak 2014, Çizgi Kitabevi, 122 s.

Baha Tevfik, Ahmed Nebil, Memduh Süleyman, Nietzsche, Hayatı ve Felsefesi, Konya, Haziran 2013, Çizgi Kitabevi, 192 s.

Alkan, M. Ö., Siyasal Düşüncenin Dünyevileşmesi ‘İlim’den ‘Bilim’e Geçişin Kritik Evreleri Osmanlı Materyalizmi ve Baha Tevfik, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1988.

Alkan, M. Ö., “Türkiye’nin İlk Felsefe Dergisi, Felsefe Mecmuası, s. 49.369-56.376.

Alkan, M.Ö., “Baha Tevfik ve İştirak’teki İmzasız Yazıları, Türkiye’de Solun Tarihinden, 7.263.

Alkan, M.Ö., “Baha Tevfik ve Siyasal Düşünüşü, s.1814-1815.

Alkan, M.Ö., “İlk Matbu Felsefe Kitabı ve Krikor Kumaryan, s.42-46.

Alkan, M. Ö., “Ceride-i Felsefiye ve Bir Yahudi Sosyalist Bohor İsrael“, Tarih ve Toplum Dergisi, Mayıs 1990, s.50.306-56.312.

Alkan, M.Ö., “Osmanlı Modernleşmesi, Materyalizm ve Baha Tevfik Bey, Bilim ve Ütopya Dergisi, Sayı 159, Yıl 14, Eylül 2007.

Alkan, M.Ö. “Düşünce Tarihimizde Önemli Bir İsim, Baha Tevfik, s.41.233-49.241.

Alkan, M. Ö., “Baha Tevfik ve İştirak’teki İmzasız Yazıları, Türkiye’de Solun Tarihinden, s.7.263.

Ateş, M., Baha Tevfik’de Din ve Tanrı Problemi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2004.

Ateş, M., “Baha Tevfik’in Hayatı, Eserleri ve Felsefi Düşünce Yapısı, Çukurova Üniversitesi İktisat Fakültesi Dergisi, 2017, Cilt 17, Sayı 2, ss.331-348.

Bağcı, R., “Baha Tevfik’in Hayatı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir 1987, 259 s., https://web.itu.edu.tr/~yildizh/Kitaplar/Biyografi/baha_tevfik.htm

Başaran, F., Baha Tevfik’in Mecmuacılığı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Niğde 2010.

Bilgin Topçu, Ü., Baha Tevfik ve Edebi Görüşleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1993.

Ceyhan Coştu, F., “II. Meşrutiyet Aydınlarından Baha Tevfik ve Kadın, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt 13, Sayı 75, Yıl 2020, s.435-443.

Çıkla, S., “Baha Tevfik’in Edebiyatçılığı, Tesirleri ve Sıra Dışı Edebi Görüşleri, Muhalif, Asi ve Sıra Dışı – II“, Tarih ve Toplum Dergisi, Temmuz 2003, Cilt 40, Sayı 235, s.49-57.

Deveci, M., Meşrutiyet Döneminde Üç Düşünürümüzün (Baha Tevfik, Ziya Gökalp ve Filibeli Ahmet Hilmi) Görüşleri Bağlamında Batıcılık, Türkçülük ve İslamcılık, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kahramanmaraş, Eylül 2021.

Eskin, Ş., “Nasreddin Hoca’nın Dirilişi-Baha Tevfik ile Ahmet Nebil’in Yayınlamamış Bir Oyunu, http://www.millifolklor.com, s.154-167.

Gedikbaş, B., Son dönem Osmanlı Düşünürlerinde Din ve Tanrı Tasavvuru: İbrahim Şinasi, Abdullah Cevdet, Baha Tevfik ve Ahmet Mithat Efendi’nin Görüşlerinin Değerlendirilmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Tokat 2023.

Güven, B., Aydınlanmacı Ahlak Anlayışı ve Türk Düşüncesine Etkileri: Baha Tevfik Örneği, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2003.

Huyugüzel, Ö. F., İzmir Fikir ve Sanat Adamları (1850-1950), Kültür Bakanlığı Kültür Eserleri, Ankara, 2000, s.84-90.

Huyugüzel, B., Baha Tevfik’in Edebi ve Felsefi Eserleri Üzerine Bir Araştırma, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İzmir 1994.

Karaböcek, C., “Türk Düşüncesinde Büchner Etkisi ya da Felsefenin Sefaleti, Kutadkubilig Felsefe-Bilim Araştırmaları, Sayı 22, 22 Ekim 2012, s. 159-172.

Karabulut, D. D., “Baha Tevfik’in Felsefesinde Ahlak Anlayışı, Tarih ve Toplum Dergisi, 55 (2), s.1814-1815.

Kılıçarislan, V., “II. Meşrutiyet Dönemi Mizah Basınında Baha Tevfik ve Eşek Gazetesi, Atatürk Üniversitesi Eedebiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 59, Aralık 2017, s.195-206.

Koç, E., “Osmanlı’dan Cumhuriyete Felsefe ve Fikir Dergileri, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt 12, Sayı 62, Yıl 2019, s.814-821.

Saygın, T., “Baha Tevfik ve Bilimsel Felsefe Olarak Materyalizmin Bir Savunu Denemesi, Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, 2016, Güz, Sayı 22, 2.263-278.

Mignon, L., “Osmanlı Özgürlükçülüğünün Peşinde Baha Tevfik ve Felsefe-i Ferd’i“, Edebiyat ve Eleştiri, s.70-75.

Tırpanlı, O., Osmanlı Felsefe Tarihi ve Bilim Tarihine Materyalist Bir Bakış: Baha Tevfik, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2008.

Topaloğlu, A., “Klasik Materyalizmin Mahiyeti ve Son Dönem Osmanlı Düşünürleri Arasındaki Yayılışı, Felsefe Dünyası, 2007/1, Sayı 45, s.111-124.

Uçman, A., “Baha Tevfik (1884-1914) II. Meşrutiyet Devri Materyalist Fikir Adamı ve Yazarı, TDV İslam Ansiklopedisi.

Umutlu, S., “Dünya Kapısından Boyun Eğmeden Geçenler (2), Felsefe-i Ferd: Anarşizmin Osmanlıcası ya da Efendimiz Anarşizm, Suje, 25 Mart 2015, http://www.yertsizyurtsuz.com/suje/mart_2015/sayfalar/suje_sf_2.htm

Baha Tevfik, Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü,

Osmanlı’nın Anarşist Felsefecisi: Baha Tevfik“, https://www.dahifilozof.com/osmanlinin-anarsist-felsefecisi-baha-tevfik/#close

Tekin, Y., “Türkiye’deki İlk Sosyalist Hareket İştirak Çevresinin Sosyalizm Anlayışı Üzerine Bir Değerlendirme“, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 57 (4), s.171-184.

Ahmet Nebilhttps://www.cizgikitabevi.com/yazar/319-ahmed-nebil

Karacaahmet Mezarlığı, https://tr.wikipedia.org/wiki/Karacaahmet_Mezarligi.

Adaylar, vaatler, projeler ve danışmanlar…

Ali Rıza Avcan

31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere tamı tamamına 20 gün kaldı… İnternet gazeteleriyle sosyal medyadan aldığımız haberlere göre partilerin gösterdiği adaylarla bağımsız adaylar kendilerince önemli olan kişi ve kurumlarla görüşüyor, verdikleri sözler, vaatler, projeler ise havalarda uçuşuyor…

Yüksek Seçim Kurulu’nun 3 Mart 2024 tarihinde duyurduğu kesinleşmiş aday listelerine göre 31 Mart 2024 tarihinde İzmir’de yapılacak yerel seçimde ;

1. 21 siyasi partinin aday gösterdiği aday ile 6 bağımsız adaydan oluşan toplam 27 büyükşehir belediye başkan adayı,

2. 22 siyasi partinin aday gösterdiği 511 partili aday ile 27 bağımsız adaydan oluşan toplam 538 ilçe belediye başkan adayı ve

3. 28 siyasi partinin aday gösterdiği 6.319 partili aday ile 14 bağımsız adaydan oluşan toplam 6,.333 adet asil, yedek ve kontenjan belediye meclisi üye adayı;

Toplam olarak 6.898 aday aday seçilip başkanlık ve meclis üyeliği koltuklarına oturabilmek amacıyla birbirleriyle yarışacaklar.

Şu ana kadar gözlemleyebildiğim kadarıyla adayların bir kısmı çevrelerindeki geniş ekiplerle oldukça profesyonel yöntemlerle çalışıyor, bir kısmı babadan, dededen gördüklerini uyguluyor, geriye kalan kısmı ise adeta kendini ve yapacaklarını kimselere duyurmak istemezcesine sessiz sedasız çalışıyor…

Geçtiğimiz günlerde iki gün Çiğli Balatçık‘taki Katip Çelebi Üniversitesi‘ne gidip gelmek amacıyla bindiğim otobüs, tramvay ve İZBAN‘dan gördüğüm kadarıyla; ayrıca bundan bir iki gün sonra bir dostumu ziyaret edip sohbet etmek amacıyla Balçova, Narlıdere ve Güzelbahçe üzerinden dolmuşla Urla‘ya gittiğimde 20 gün sonra yapılacak bu seçimin sanki sadece Çiğli ve Narlıdere‘de yapılacağı gibi bir manzarayla karşılaştım. Kentin merkezinde, Karşıyaka‘da, Konak‘ta ve hatta Balçova ve Güzelbahçe‘de ortada kimseler gözükmezken yoğun iç göç nedeniyle büyüyen Çiğli ve Narlıdere‘de, sanırım aday ve parti bolluğu ile etnik ve dinsel kimlik zenginliğinden kaynaklanan bir heyecan, bir enerji ile ortalığın, bulvar, cadde ve sokakların afiş, pankart, billboard gibi reklam malzemeleriyle donatıldığına, hoparlörlü araçların bir aşağı, bir yukarı dolandığına tanık oldum.

Gelelim İzmir‘deki belediye başkan adaylarının hazırlayıp kendilerine ait İnternet siteleri eliyle duyurdukları seçim bildirge ve projelerinden ulaşabildiklerime dair değerlendirmelerime:

CHP İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Cemil Tugay‘ın yerel seçimlerdeki adaylığı için hazırlattığı www.cemiltugay.com isimli İnternet sayfasındaki “Projeler” bölümü, uzun bir süre boş kalmakla birlikte en nihayetinde seçime 25-24 gün kala 5 ve 6 Mart 2024 tarihlerinde düzenlenerek 49 ayrı proje ile ilgili bilgi ve görseller yerleştirilmiş vaziyette. Tabii ki Cem Tugay‘ın daha önce “uçuk proje” olarak dile getirdiği “Şehir Hastanesi Monorayı” ya da İzmir Ticaret Odası‘na ikram ettiği “Konak Pier-Pasaport Marinası” gibi projeler bunların dışında bırakılarak…

AKP İzmir büyükşehir belediye başkan adayı Hamza Dağ‘ın, 19 Şubat 2024 tarihinde yazdığım “AKP adayı Hamza Dağ’ın vaat ettikleri ve etmedikleri” başlıklı yazımda da belirttiğim gibi, www.avhamzadag.com isimli İnternet sayfasındaki 11 ana başlık altında toplanan 53 proje görseline daha sonraki bir tarihte “Tarım ve Hayvancılık” başlığı altında 17 görsel daha eklenmiş durumda.

CHP Konak belediye başkan adayı Nilüfer Çınarlı Mutlu‘nun 9 Mart 2024 tarihinde incelediğim www.nilufercinarlimutlu.com isimli İnternet sayfasında ise 14 ana başlık altında 15 sayfadan oluşan bir seçim bildirgesinin yer aldığı, her bir ana başlık altında çok fazla sayıda amaç, hedef ve vaadin yer aldığı, bu seçim bildirgesinin PDF formatında indirilebildiği görülmekte.

İnternette yaptığım taramalar sırasında, CHP Karabağlar belediye başkan adayı Helil Kınay‘a ait www.helilkinay.com isimli İnternet sayfasının halen yapım aşamasında olduğunu, CHP İzmir Büyükşehir, Konak ve Karşıyaka belediye başkan adaylarının cadde ve sokaklarda dağıtılan broşürlerinde kendileri ile ilgili bilgi ve projelere ulaşabileceğimiz İnternet adreslerinin belirtilmediğini, adayların basınla iletişimlerini sağlayan sorumluların, Gmail‘de üyesi olduğum “İzmir Basın Grubu” üzerinden bugüne kadar gönderdikleri mesajlarda bu konuda bilgi vermediklerini, CHP‘nin diğer ilçe başkan adaylarına ait İnternet adreslerini bütün aramalarıma rağmen bulamadığımı, o nedenle de değerlendirmelerimi AKP ve CHP‘nin büyükşehir belediye başkan adayları ile CHP‘nin Konak belediye başkan adayının İnternet sayfalarındaki bilgiler üzerinden yapabildiğimi ifade etmek isterim.

Bu şekilde, seçim bildirgesi ve projelerine ulaşamadığım diğer adaylara da bir haksızlık yapmamak adına, bu yazımı okuyan adaylarla taraftarlarının bana bu konuda bilgi verip yaptıkları vaatler, verdikleri söz ve projeler ve seçim bildirgeleri ile ilgili linkleri göndermelerini beklerim.

Örnek olarak aldığım bu üç belediye başkanının seçim bildirgeleri ile projelerini incelediğimde ise karşıma şu ortak eksiklik ve yanlışlıkların çıktığını görüyorum:

AKP adayı Hamza Dağ haricindeki CHP‘li diğer iki adayın selefi; yani, bir önceki belediye başkanları CHP‘li olduğu halde kendilerinin eski başkanlardan ve onların yönetimlerinden farkı ortaya koymamakta, eski başkanların neleri yapıp neleri yapmadıkları ya da hangi konularda başarılı olup hangi konularda başarısız olduklarını belirtmemekte. Evet, bu durum biraz da, “aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” benzeri bir durumu ortaya koyuyor; ama, hem parti içinde, hem de kent ve ülke düzleminde demokrasinin gelişip güçlenmesi için tercih edilenle edilmeyen arasındaki farkın bilinip açıkça konuşulup tartışılması gerekir. CHP Genel Merkezi tarafından yapılan anket sonuçlarına göre halkın teveccüh göstermeyişi nedeniyle tercih edilmeyen eski başkanların neden yeniden aday gösterilmediği, halkın onları neden tercih etmediği tüm açıklığıyla ortaya konulmalı, yeni adaylara yol açmak ve rehber olmak amacıyla eski dönemin artı ve eksileri gösterilerek özeleştirisi yapılmalıdır. Bu bağlamda, tercih edilen bu yeni adayların eski başkanlardan farklı olarak, onların eksiğini ya da yanlışını gidermek amacıyla ne yapacakları, mevcut yaraya nasıl merhem olacakları ortaya konulmalı, “kol kırılır, yen içinde kalır” anlayışıyla hareket edilmemelidir.

İlk kez eski belediye başkanları tarafından başlatılıp halen devam etmekte olan birçok hizmet, sanki bugüne kadar yapılmıyormuş da, bu yeni adayların belediye başkanı olması durumunda başlatılacakmış gibi vaatler sıralanmakta, bu hizmetlerin halen devam ediyor olması dikkate alınmamaktadır. “İş olsun, torba dolsun” mantığıyla ortaya konulan bu duruma, AKP adayı Hamza Dağ‘ın projeleri de dahil olup belediyenin imkanları ile başlatılıp sürdürülen birçok hizmet, eski döneme haksızlık yaparcasına yeni dönemin seçim bildirge, proje ve vaatlerine dahil edilmektedir.

Anlaşılan o ki, hiçbir belediye başkan adayı devralacağı belediyenin mali durumunu ve özellikle belediye şirketlerinin dibe vurmuş halini, mevcut borçları, belediye ve şirketlerinin elindeki gayrimenkullerle bunların sayısını, dağılımını ve hangilerinin ipotek altında olduğunu, belediyenin kurumsal yapılanmasındaki hasar ve aksaklıkları, çalışanların kalite düzeyini ve aralarındaki gruplaşma ve güç mücadelelerini, eldeki teknik olanakları, stratejik plan, performans programı ve faaliyet raporu gibi resmi belgelere yansıtılmayan ya da değişik manipülasyonlarla gizlenip saklanan problemleri bilmemekte, sanki o belediyeyi sıfırdan devralacakmış gibi bir tavır sergilemektedir. Özgeçmişlerini, seçim bildirgelerini yazıp projelerini hazırlayan ve çoğu gazetecilerden oluşan danışmanlar ekibi ise bu tür konulardan bihaber insanlardan oluşmaktadır. Tercih edilmeyip çöp kutusuna atılan belediye başkanı ve onun adamları da gelene küçük sürprizler hazırlamak niyetiyle bu tür önemli bilgileri adaydan ve onun danışmanlarından kaçırıp yeni belediye başkanına tuzak kurmakla meşguller.

İşte o nedenle, seçilen bir belediye başkanının koltuğa oturur oturmaz yaptığı ilk iş, hesap işlerinden sorumlu genel sekreter yardımcısını, daire başkanını ya da şube müdürünü yanına çağırarak onlardan aldığı bilgileri güvendiği bir adamına doğrulatmak şeklinde olmaktadır. Tabii ki bu doğrulatma sonucunda henüz koltuğunu ısıtamamış belediye başkanlarının yaşadığı travmaları da dikkate almak suretiyle…

Bu bilgilere sahip olmayan belediye başkan adayları, aynen İZDENİZ‘in içinde bulunduğu içler acısı durumdan haberdar olmayıp bize körfezde çalışacak deniz taksilerini vaat eden CHP adayı Cemil Tugay gibi “olmayacak duaya amin dercesine” vaatlerde bulunurlar ve hepimizin önünde güllük gülistanlık pembe bir tablo çizmeye çalışırlar. Ta ki, koltuğa oturup gerçek durumu öğrenene kadar… Hem de kendisi, Karşıyaka Belediyesi eski başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar‘dan devraldığı mali tablo nedeniyle ilk travmayı 2019 yılında yaşayan “deneyimli” biri olduğu halde…

Tüm adayların bir belediyenin mevcut anayasa ve kanunlara göre yapamayacağı işler için vaatte bulunduğuna tanık oluyoruz. AKP adayının Karayolları Genel Müdürlüğü‘nün görev alanına giren “İzmir Körfez Geçiş Projesi“ni ya da aynı kuruma karayollarında çalışmalar yapacakmış gibi vaatlerde bulunması, CHP adayı Cemil Tugay‘ın da İzmir Körfezi kıyısında iskele ve marina yapma görevi Ulaştırma Bakanlığı‘na, okul kantinlerini işletme ya da işlettirme görevi Milli Eğitim Bakanlığı‘na, semt pazarları kurma ve işletme görevi ilçe belediyelerine ait olduğu halde bu konularda vaatlerde bulunması bu durumun en iyi örnekleridir.

Belediyelerin görev, yetki ve sorumlulukları Anayasa ve kanunlarla belirlenip bunun dışında hizmet yapmaları hukuki anlamda mümkün olmadığı için, yapılması ve işletilmesi başka kamu kurumlarına ait görevlerin üstlenilmesi doğrudan doğruya kamuoyunun ve seçmenin yanıltılmasından ya da yalan söylemekten başka bir şey değildir.

Bir belediye başkanının beş yıllık hizmet süresi içinde belediyelere verilen tüm görev, yetki ve sorumlulukları en üst düzeyde yerine getirip başarılı olması belediyelerin sahip olduğu mali, teknolojik ve insan kaynağı itibariyle mümkün olmadığına göre; yerleşimin mevcut sorunlarıyla halkın talep ve beklentilerine önem ve öncelik verilerek vaatlerde bulunulması, seçim bildirge, program ve vaatlerinin; hatta seçim sonrasında hazırlanacak olan stratejik planların da önem ve öncelikler verilecek konular üzerinden dile getirilmesi mantığın ve bilimin gereğidir. O anlamda, her bir belediye başkanının çağdaş stratejik yönetim ve planlama anlayışı çerçevesinde kendi farkını ortaya koyacak şekilde önem ve öncelik verdiği hizmetleri ön plana çıkararak vaatlerde bulunması, bunlara ilişkin projeler hazırlaması gerekmektedir.

Şu son günlerde, bağlı olduğu belediye başkanının çöpe atılması nedeniyle 1 Nisan sonrasında işsiz kalması muhtemel bir takım kişilerin kendilerine verdikleri değişik ad ve unvanlar altında başkan adaylarının çevresine doluştuğuna veya “toplumcu belediyecilik“, “İzmir’in belediyecilik geçmişinin muhasebesi” ya da “ekolojik kentler, yerelden ve yerinden yönetim” gibi adlar altında organizasyonlar yaparak, kendi kendilerine bildiriler hazırlayarak kendilerini, arkadaşlarını ya da mensup oldukları grubu ön plana çıkarıp parlatmaya çalıştıklarına tanık oluyoruz. Hatta geçtiğimiz dönemde belediye başkanlarının çevresine doluşmuş olan kişilerin bu kişi ve gruplarla işbirliği içinde bir gün içinde “kral öldü, yaşasın yeni kral” diyerek saf değiştirdiklerini görüyoruz.

İşte tam da bu nedenle yeni belediye başkan adaylarının, her seçim öncesi ve sonrasında ortaya çıkan bu danışman, uzman, yönetim kurulu üyesi piyasasının herhangi bir bilgi, birikim ve tecrübeye sahip olmadan yeni başarısız başkanlar yaratmak amacıyla yürüttüğü çalışmalardan uzak durması gerektiğine inanıyorum.

Bu düşüncem nedeniyle, her zaman olduğu gibi bundan kendime bir pay çıkaracağımı iddia ederek bel altından vurmak isteyenlere de, lisans, yüksek lisans ve doktora çalışmalarını ülkemizin değerli bilim insanlarının rehberliğinde kent, kentleşme, yerel yönetimler üzerine yapmış, 1979’dan bu yana bu alanda ve farklı cephelerde fiilen çalışıp mücadele etmiş biri olarak bu yeni dönemde, sahip olduğum ilke ve değerler nedeniyle anti-demokratik yöntemlerle seçilmiş ve bunu içine sindirmiş hiçbir belediye başkanına yardımcı olmayacağımı, hiçbiriyle gönüllü ya da profesyonel düzlemde bağlantı kurmayacağımı ifade ediyor; şayet benim yaptığım araştırma ve analizlerden yararlanmak isteyen bir belediye başkanı çıkarsa, onların da yazdıklarımı ve bundan böyle yazacaklarımı okumalarının yeterli olacağını düşünüyorum.

2019 seçimlerinde Tunç Soyer‘in projelerini dinleyen herkes bu projelerde hep Seferihisar‘dan izler yakalıyor ve 40.000 nüfusa sahip küçük bir ilçeden gelen belediye başkanının İzmir‘e hitap eden proje hazırlamakta yetersiz olduğunu söylüyordu. Şimdi yine buna benzer bir durum yaşanıyor ve 2019-2024 döneminde Karşıyaka belediye başkanı olan Cemil Tugay‘ın İzmir‘in bütünü için hazırladığı 49 projede yoğun bir şekilde Karşıyaka‘nın ağırlığı hissediliyor.

İzmir için hazırlandığı söylenen 49 projeden 6’sı (“Mavişehir Opera Binası”, “Karşıyaka İskelesi ve Çevresi Yeniden Düzenlenecek”, “Karşıyaka Çiğli Tramvayı İZBAN’a bağlanacak””Örnekköy Tramvayı”, “Karşıyaka Stadı”, “Deniz Taksiler Faaliyet Geçecek”) aynı şahsın 2019 yılında Karşıyaka için dile getirip yerine getirmediği projeler arasında yer almakta ya da Karşıyaka için hazırlanmış projeler olmakla birlikte; İzmir Ulaşım Master Planı‘nda yer alan “Karabağlar-Gaziemir Metrosu“ndan söz edilirken aynı planda yer alan “Halkapınar-Kemalpaşa Merkez Hattı“nın dile getirilmemesi ya da Aliağa, Bergama, Torbalı ve Urla gibi diğer ilçelerde yapılacak tek bir projeden söz edilmemesi, bu yeni belediye başkan adayının halen Karşıyaka boyutunda düşündüğünü, kafasındaki İzmir olgusunun Karşıyaka merkezli olduğunu ve bu nedenle yeni hizmet döneminde Karşıyaka‘dan yana bir tutum geliştireceğini göstermektedir.

Sonuç olarak;

İzmir‘de, kendilerine sorulmadan, adeta partileri tarafından atanan adaylarla karşı karşıya kalan seçmeni;

1) İzmir‘in sorun ve ihtiyaçları yerine sağdan sola gördüklerini taklit eden ya da “sürdürülebilirlik“, “ortak akıl“, “çevre dostu“, “katılımcılık” gibi moda olan sözcükleri arka arkaya sıralayıp alışıldık ezberleri bozamayan,

2) 2019 seçimleri öncesinde Karşıyaka için verdiği sözlerle hazırladığı projeleri hayata geçiremeyen; üstüne üstlük belediye mallarını düşük bedelle Mehmet Cengiz gibi bir yandaşa satma hatasını yapan ve bu nedenle aynı tür yanlışlığı tekrarlayabilecek olan,

3) Halen yapılmakta olan hizmetleri ilk kez kendileri yapılacakmış gibi ortaya çıkan, üzerlerine vazife olmayan işleri yapabilme güçleri varmış gibi sözler veren,

4) Projelerini hazırlayıp sunarken başkanı olacakları belediyeler hakkında hiçbir ön bilgiye sahip olmayan,

5) Yarın öbür gün göreve geldiklerinde karşılaşacakları büyük sorunlar için hem teknik hem de siyasi anlamda kriz plan ve programı hazırlamayan,

6) Eskiyip çöpe atılmış eski belediye başkanlarının çevresindeyken mevzi değiştirip kendi çevrelerini kuşatmaya başlayan ATM memurlarının söyleyip yazdıklarıyla yetinen,

7) Akıllarına gelen her şeyi seçim bildirgesine doldurarak yarın öbür gün yapmayacakları şeyler konusunda söz veren,

8) Seçim döneminde yaptıkları muazzam harcamalar konusunda yeterli ve inandırıcı bilgiler vermeyen

Adaylar konusunda uyarıyor ve bu tür adaylara oy verirken anlatmaya çalıştığım bu konuları dikkate almalarını diliyorum.

En azından şimdiden söylemiş olup uyarayım niyetine…

………………………………………………………………………………………….

Son bir not: Ülkemizdeki ve dünyadaki tüm iletişim fakültelerinde; özellikle birinci sınıf derslerinde “basın bildirisi” ve “basın bülteni” adı verilen mesajları hazırlarken mesaja o mesajın hangi tarihte yazıldığını göstermek için tarih; hatta saat konulması gerektiğini anlatılıp gazeteci adaylarına öğretilir. O nedenle, adayların basın ekiplerindeki arkadaşların bu konuya dikkat etmelerini, yazılı olarak hazırladıkları metinlere tarih koymalarını rica ediyorum.

Buda-ma…

Ali Rıza Avcan

Bugünkü yazımın konusunu ağaçların, özellikle de kentlere estetik görünüm kazandırıp doğal bir ortam yaratsın, havadaki tozları ve kirli havayı emip yok etsin, karbondioksit depolayıp oksijen sağlasın, kent ısı adası etkisini azaltsın, sıcaklığı dengeleyip biyolojik çeşitliliği geliştirsin, başta kuşlar olmak üzere hayvanlara yaşam alanı sağlasın ve altında oturacak insanlar için gölge oluşturup yaşam kalitesini zenginleştirsin, insanların ruh sağlığına katkıda bulunsun düşüncesiyle park, bahçe ve yol kenarlarına dikilen ağaçların Karşıyaka Belediyesi gibi bazı belediyeler tarafından yanlış budanıp adeta ağaç olmaktan çıkarılıp bir direğe benzetilmesi gayreti oluşturuyor.

Çünkü son yıllarda yaşadığımız kentlerdeki ağaçların neredeyse ağacın tüm taç kısmını yok edecek şekilde kesilip budandığını görüp, bunun bir çevre katliamı olduğuna inanıyor ve bu vahşete itiraz ediyorum.

Oysa yurtdışına gittiğimizde; özellikle de Berlin‘deki ünlü Ihlamurlar Bulvarı (Unter der Linten) ya da Paris‘in Champs-Élysées benzeri geniş bulvarlarında dolaştığımızda bu cadde ve bulvarları kenarındaki ağaçlarda böyle bir uygulamaya rastlamıyor, ağacı gençleştirme ve daha sağlıklı hale getirmek amacıyla yerinde, zamanında gerçekleştirilen doğru uygulamalara tanık oluyoruz.

Berlin, “Ihlamurlar Bulvarı”, (Unter der Linden).
Paris, Avenue des Champs Élysées.

Evet, bir ağaç budama uzmanı değilim. Bu konuda birikim ve deneyim yoluyla edinilmiş bir ustalığım yok. Ama şanslı bir kuşak olarak ortaokulda felsefe, mantık, jeoloji ve astronomi gibi şimdilerde dile bile getirilmeyen konuların yanında Tarım-İş dersini görerek ağaç budama, aşılama, gübreleme gibi konuları uygulamalı olarak öğrenmiş biriyim. O nedenle kendimi şimdiki kuşaklara göre ayrıcalıklı ve şanslı görüyorum. O nedenle de gerektiğinde, özellikle de yöneticisi olduğum apartmanın bahçesindeki çalı ve bitkileri budarken ortaokuldaki Tarım-İş dersinde öğrenip yaşamımın diğer aşamalarında zenginleştirdiğim bu bilgi ve deneyimden yararlanıyorum. Ayrıca bu konuları okuyup araştırabiliyor, doğrusunu öğrenmek ve öğrendiğim doğru bilgiyi paylaşmak konusunda çaba gösterip mücadele ediyorum.

Üstteki fotoğraf Leningrad, alttaki fotoğraf ise İstanbul bulvarlarındaki ağaçların kışlık vaziyetlerini gösteriyor… Görüldüğü gibi İstanbul’dakiler adeta “saçlarını taramayıp sağa sola savuran” insanlara benzemiş… Kaynak: Ayrancım Derneği

Bence bu tür yanlış budama pratikleri ya bu konuda görevli olanların bilgisizliğinden ya da o ağacın varlığından, evinin ya da dairesinin önünü kapatıp çevreyi göremediğini iddia eden apartman yöneticileriyle o binada oturan diğer insanlardan kaynaklanıyor. Evlerinin önündeki bir ağacın önlerini kapayıp geleni gideni göremediğini söyleyen bu tür insanlar aslında kendi mülkiyetlerinde olmayıp kamunun; yani hepimizin malı olan bu ağaçları, yüreklerindeki kuraklık nedeniyle şikayet yöntemi ile kestirip belediye görevlilerinin işledikleri kent suçunun azmettiricisi ya da ortağı oluyorlar. Belediye görevlileri ise yapılan kesimin yanlış olduğunu anlatıp ikna etmek yerine ellerine aldıkları gürültülü testerelerle ve büyük bir iştahla o ağaçları kesmekte beis görmüyorlar. Ama diğer yandan da Taksim Parkı ya da Akbelen Direnişi benzeri bir doğa katliamı olduğunda oralara kadar gidip destek olmayı ve fotoğraflamayı ihmal etmiyorlar. Oysa küçüğü ya da büyüğü de olsa da, aynı katliamı kendileri, kendi topraklarında yapmaktan keyif alıyorlar ya da bütün bunları yapıp ya da yaptırıp “başarılı belediye başkanı” sanrısıyla büyükşehir belediyesine başkan olmaya koştur koştur gidiyorlar.

Oysa yaşadığımız ev ya da dairelerin yeşil ağaç, çalı ya da bitkilerle çevrelenmiş, aralarındaki kuşlarla seslenmiş olması çoğumuzun istediği, hayal edip yapmak istediği bir şey. Balkonunuza kadar uzanan ağacın bir dalı, o daldaki bir kuş ya da bir çiçek veya meyve, o dalların arasında esen serin bir rüzgar lafa gelince hepimizin düşlerini süslüyor; ama eyleme gelince o ağaçlar bazı insanları, içlerindeki o uğursuz karanlık yerine o ağaç nedeniyle kararan oda ve salonları onları rahatsız ediyor.

Gelin isterseniz benim şikayetçi olduğum ve doğrusunun yapılması için mücadele ettiğim, öneriler geliştirdiğim yanlış ağaç budamayı, kendi evimin çevresindeki park ve kaldırımlardaki örnekleri ele alarak göstermeye çalışayım:

BUrası benim oturduğum apartmanın yakınındaki bir apartman. Karşıyaka, Yalı Mahallesi‘nde 6484 sokakla 6442 ve 6470/2 sokağın köşesindeki Kılıç apartmanı. Burada görüntüye giren ve tümü de kaldırımda olan dört ağaç var. Üçü bu apartmanın önündeki kaldırımda, diğeri de karşı köşedeki Ege Tat isimli işletmenin önünde ve tam köşede yer alıyor. Bu fotoğrafı çektiğim tarih ise 27 Kasım 2019.

Anlaşılan o ki, apartman yönetimin talebi üzerine Karşıyaka Belediyesi ekipleri gelmişler ve apartmanın önündeki üç ağacın tüm taç kısmını budayarak sokağı göremeyen daire sahiplerinin çevreyi gözlemesine yardımcı olup bu üç ağacın nefes aldığı tüm dal ve yapraklarını yok ediyorlar. Neyse ki karşı köşedeki ağacı serbest bırakmışlar…

Bu fotoğrafın tarihi ise 23 Kasım 2023. Aynı ağaçların son budamasının üzerinden 4 yıl geçmiş ve dalları yeniden gelişen ağaçların apartmandakileri rahatsız etmesi nedeniyle yine belediye ekipleri, bu kez ağaç budama aracını getirmişler ve ağacı kesebilmek için inceleme yapıyorlar…

Ağaç budama işlemi bitmiş, kesilen dallar yerlere atılmış ve yine karşı köşede, dallarına uçurtma takılmış küçük ağaç bu katliamdan canını kurtarmış…

Muradına erip geleni gideni balkonlarından gözleyip izleyebilecek mutlu, mesut apartman sakinleri…

Evet, yine aynı yer; ama bu sefer tarihler 27 Şubat 2024’ü gösteriyor. Karşıdaki iki ağaç budanıp kuşa dönmüş hallerini devam ettiriyorlar. Lakin köşedeki, dallarına uçurtma takılmış küçük ağaç da geçen zaman içinde bu katliamdan payına düşeni almış. Kendisinden rahatsız olansa, olsa olsa köşedeki Ege Tat isimli işletmedir…

Ve bu manzara halen devam etmekte… Bu üç ağaç muhtemelen 2-3 senede kendilerine gelecekler ve bu ağaçlardan rahatsız olan apartman zevatının şikayeti üzerine yine vakti zamanı geldiğinde budanır kolları, dalları kesilir… Budayanlar da “ne yani, kökünü bırakıyoruz ya, yine büyür, gelişir” derler…

Bedavacıların arabaları yaklaşan yaz aylarında kızgın güneş altında kavrulacak…

Bu kez dikkatimizi yoğunlaştıracağımız yer, oturduğum apartmanın hemen karşısındaki Manolya Parkı ve bu parkın hemen yanında bedavacı araç sahipleri için parktan tırtıklanarak yaratılan otoparkı çevreleyen, o bölgeyi gölgeleyen büyük ağaçlar. Bu ağaçlar da 27-29 Şubat 2024 tarihlerinde 2-3 gün süren bol gürültülü bir budama operasyonunun kurbanı…

Bu ağaçların kesimi yapılırken gidip yaptıkları yanlışlığı anlatmaya çalıştığım belediye işçisi bu işi 13 yıldır böyle yaptığını söyleyerek bu konudaki cehaletini gösterdi. Telefonla ulaştığım üst düzey belediye yöneticisi ve belediye meclisi üyesi ise bu konunun kendi görev ya da ilgi alanında olmadığını söyledi. Ve sonuçta karşımıza böylesine bir katliam tablosu çıktı.

Manolya Parkı bakımsızdı, şimdi de gölgesiz oldu…

Hatta öyle bir kıyım olmuş ki, adeta belediye atölyesinde yakılacak odunlar bile bir köşeye konulmuş…

Muhtemelen Karşıyaka Belediyesi’nin atölyesinde yakıt olarak kullanılacaklar…

Böylelikle güneşin beyninizi delecek kadar kızgın olduğu yaz aylarında, zaten bakımsız olan bu parktaki banklara oturup birbiriyle sohbet eden çevre apartman sakinlerine “burada ne işiniz var?” ya da “buraya gelmeyin” denilmiş…

Ve en nihayetinde Manolya Parkı’ndaki son durum…

Bu kötü uygulama örnekleri tabii ki sadece İzmir‘e ve Karşıyaka‘ya özgü bir şey değil… Diğer kentlerde de, belediyelerde de buna benzer kötü örneklerine rastlıyoruz. Örneğin Ankara Büyükşehir Belediyesi‘nin kötü uygulama örneklerini aşağıdaki bir iki fotoğrafla paylaşıp bunun belediyeler itibariyle genel bir sorun olduğunu ifade edeyim.

Aşırı Budama, Akkavak, Tunalı Caddesi. Kaynak: Ayrancım Derneği.
Yanlış Budama, Akkavak, Kuğulu Park. Kaynak: Ayrancım Derneği.
Yanlış Budama, Çınarlar ve Kavak, İran Caddesi. Kaynak: Ayrancım Derneği.

Peki, bunca örnekten sonra “bu işin doğrusu nedir, kentlerdeki ağaçların doğru bir şekilde budanması ne şekilde olur?” dediğinizi duyar gibiyim…

Efendim, bu konuda da kendimden bir şeyler katmayarak bu konuyu kendine sorun edinen bilim insanlarıyla belediyelerin ortaya koydukları örneklerden söz etmek isterim. ÇÜnkü bu konuda yapılmış birçok bilimsel araştırma ve yayın var. Çoğu belediye ve üniversite bu yayınları paylaşarak bu işin yanlışını ve doğrusunu göstermeye, doğru budamanın nasıl yapılması gerektiğini gösteriyor. Örneğin Ankara, Çankaya ilçesi boyutunda güzel çalışmalar yaptığını bildiğim Ayrancım Derneği‘nin İnternet sayfasında doğru ve yanlış budama örneklerle gösterilip doğrusu anlatılmaya çalışılıyor.

Bunun dışında bu konu ile ilgili olarak benim ulaşabildiğim makale ve rehberleri sizin de ulaşıp okuyabilmeniz; özellikle de belediyelerdeki yönetici arkadaşlarla çalışanların okuyup öğrenmesi, kentteki tüm ağaçların hazırlanacak Yeşil Alan Yönetim Sistemi Stratejik Belgesi doğrultusunda envanterinin çıkarılıp düzenli olarak izlenmesi, kent ağaçlarının nicelik ve nitelik itibariyle geliştirilip izlenmesi, İzmir‘in coğrafyasına uygun ağaçların dikilip büyütülmesi, uzunca bir süredir Mısır‘dan geldiği söylenen Palmiye Böceği nedeniyle kuruyup yok olan palmiyelerle Kültürpark‘ta bakımsızlık nedeniyle kuruyup yok olan ağaçların doğru ve etkili mücadele yöntemleriyle kurtarılması, bütün bunların üzerine -13 yıldır çalıştığını söyleyen görevliler de dahil olmak üzere- bu konu ile ilgili tüm yönetici ve personelin eğitimden geçirilerek bu yanlıştan vazgeçilmesi ve yapılan işlerin yöneticiler tarafından denetlenmesi, İzmir belediyelerinin aynen İstanbul Büyükşehir Belediyesi‘nin yaptığı gibi bu konuda araştırmalar yapıp gerçekleştireceği yayınlarla halkı bilgilendirip bilinçlendirmesi için yazımın sonundaki “Yararlanılan Kaynaklar” bölümünde paylaşmaya çalıştım.

Tüm belediye başkanlarına, belediye başkanı ve meclisi üyesi adaylarına, belediye yönetici ve çalışanlarına duyurulur ve bu konuları önemseyip gerçekleştirmek üzere hazırlayacakları plan, program ve seçim bildirgelerine almaları önerilir…

Yararlanılan Kaynaklar

Altun, M. Ö., “Budama Teknikleri“, Sunum Dosyası, Ankara Büyükşehir Belediyesi, Erişim Tarihi: 03.03.2024, https://www.ankara.bel.tr/files/4114/3893/6355/BUDAMA_SUNUM.pdf

Arslan, M., “Kent Ağaçları ve Koruma Yaklaşımları, Ankara Üniversitesi Açık Ders Malzemeleri, Erişim Tarihi: 03.03.2024, https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/64507/mod_resource/content/1/9.%20hafta.pdf

Demirtaş, A., “Kentlerde Ağaç Kesme ve Budama Rehberi, 22.09.2020, https://www.ayrancim.org.tr/?p=8249

Dirik, H., Erdoğan, R., Altınçekiç H. S., Altınçekiç, H., “Kent Ağaçlarının İşlevleri, Koruma Önemi ve Değer Belirleme Yaklaşımları“, Artvin Çoruh Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, Cilt 15, Sayı 2, 2014, 161-174. Erişim Tarihi: 3.03.2024, https://www.researchgate.net/publication/273304295_Kent_Agaclarinin_Islevleri_Koruma_Onemi_ve_Deger_Belirleme_Yaklasimlari

Elvan, O. D., “Orman Sınırları Dışında, Kent İçi Alanlarda Ağaç ve Ağaççıkların Kesilmesinin Hukuki Olarak İncelenmesi,” Journal of Faculty of Forestry İstanbul University, 2013, 63(2), 71-83. Erişim Tarihi: 3.03.2024, https://forestist.org/Content/files/sayilar/165/90.pdf

Turna, İ., Yazıcı, F., Atar, F., “İstanbul İlindeki Kent Ağaçlarında Budama Çalışmalarının Değerlendirilmesi, Bartın Orman Fakültesi Dergisi, 19(1), 1 Haziran 2017, 1-10. Erişim Tarihi: 03.03.2024, https://dergipark.org.tr/tr/pub/barofd/issue/27137/296795

Turna, İ., “Ağaç Ağaççık ve Çalı Türlerinde Budama Teknikleri, Sunum Dosyası, Erişim Tarihi: 03.03.2024, https://docplayer.biz.tr/9548594-Agac-agaccik-ve-cali-turlerinde-budama-teknikleri.html

Budama Teknikleri, Erişim Tarihi: 03.03.2024, Ankara Büyükşehir Belediyesi, https://www.ankara.bel.tr/files/4715/8814/1506/10-budamateknikleri_compressed.pdf

Budama ve Terbiyenin Prensipleri, Ankara Üniversitesi Açık Ders Malzemeleri, Erişim Tarihi: 03.03.2024, https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/112484/mod_resource/content/0/GENEL%20MEYVEC%C4%B0L%C4%B0K%20UYGULAMA%20NOTU-I.pdf

<object class="wp-block-file__embed" data="https://kentstratejileri.files.wordpress.com/2024/03/agac-ve-bitkilerde-bakim-ve-budama-esaslari.pdf&quot; type="application/pdf" style="width:100%;height:600px" aria-label="İstanbul Büyükşehir Belediyesi –
İstanbul Büyükşehir Belediyesi –
agac-ve-bitkilerde-bakim-ve-budama-esaslari
İndir

İzmir’in unutulan sanatçıları 33 – Dimitrios Kapetanakis

Ali Rıza Avcan

Yazı dizimizin bu yeni bölümünde, doğduğu İzmir‘i 10 yaşındayken Küçük Asya Felaketi nedeniyle terk edip sırasıyla Atina, Almanya ve İngiltere‘de siyaset bilimi, ekonomi ve felsefe eğitimi alan, İngiltere‘de Shakespeare üzerine çalışmalar yapan, ilk yıllarda Yunanca felsefe metinleri yazarken son yıllarını yaşadığı İngiltere‘de İngilizceyi İngilizler kadar öğrenip İngilizce şiirler yazan, tanışıp içlerine girdiği eşcinsel sanatçılar çevresinde Apollon ve Sokrates‘i çağrıştıran “Küçük Demetrios” tanımlamasıyla kendi cinsel kimliğini rahatlıkla yaşayan ve bunu yazdığı İngilizce şiirlerde şifre ve sembollerle sergileyen, 9 Mart 1944 tarihinde henüz 32 yaşındayken tüberkülozdan ölen, fazla bilinip tanınmadığı Yunanistan’da, “Lazarus” şiirinin 1995’de “Biten Aşka Ağıt” (Requiem for the End of Love) isimli oyunun librettosunda kullanılması sayesinde fark edilip okunmaya başlayan ilginç bir sanatçı ile karşı karşıyayız: Demetrios Kapetanakis.

Şair ve eleştirmen Dimitrios Kapetanakis 22 Ocak 1912’de İzmir‘de doğdu. Hekim olan babası 1922’de vefat edince 9 Eylül 1922 tarihinden 13 gün sonra annesi ve iki kardeşi ile birlikte gittiği Atina‘da siyaset bilimi ve ekonomi eğitimi gördü. 1934’de Heidelberg Üniversitesi‘nden felsefe doktoru unvanı aldı. Almanya‘daki eğitimi sırasında Yunanca birçok felsefe yazısı kaleme aldı. Bunlar arasından “Eros ve Zaman, “Güzelliğin Mitolojisi ve “Yalnız Ruhun Mücadelesi” örnek olarak verilebilir. 1939’da British Council‘dan aldığı üç yıllık burs sayesinde İngiltere‘ye giderek Cambridge King’s College’de, Britanya‘nın en tanınmış Shakespeare uzmanlarından George Humphrey Wolferstan (Dadie) Rylands (1902-1999) ile birlikte çalıştı ve Cambridge‘den ayrıldıktan sonra Londra‘daki Yunanistan Büyükelçiliği Basın Dairesi‘nde görev yaptı.

İngiltere‘de kaldığı süre boyunca çoğunlukla Proust, Rimbaud, Stephan George, Dostoyevski, Thomas Gray, Horace Walpole ve Charlotte Brontë‘nin eserleri üzerine eleştirel edebi makaleler yazdı. Aynı zamanda Platon ve Kierkegaard‘ın çalışmaları üzerine felsefi bir makale yazmayı da planlıyordu. İngiliz edebiyatının şair Edith Sitwell (1887-1964) ve romancı William Plomer (1903-1973) gibi önemli isimlerinin yanı sıra şair, editör ve yayıncı John Lehmann (1907-1987) ile tanıştı. Bu dönemde yazdığı şiirleriyle yazıları anti-faşist tavrıyla öne çıkan New Writing (1936-1950), Penguin New Writing (1930-1950), Daylight, The Listener (1929-1991) ve Time and Tide (1920-1986) gibi dergilerde yayınlandı. Bu dönemde kısa bir süre içinde Yunanistan’ın Nazi işgalinden kurtarılması için Dostlar Ambulans Birimi‘nin hazırlanmasına yardım etmek üzere Midlands‘a giderek çalışmalara katıldı.

The Penguen New Writing, Edited by John Lehmann, Number 13, 1942 April-June, “D. Capetanakis, Detective Story
Demetrios Kapetanakis (1912-1944)
Demetrios Capetanakis, “A Greek Poet in England

1942’de kendisine lösemi teşhisi konuldu ve İngiliz aktivist ve hayırsever Elizabeth Cadbury (1858-1951) tarafından desteklendiği bu dönemde şiirleriyle daha fazla ilgilenmeye başladı. Henüz 32 yaşındayken 9 Mart 1944 tarihinde Westminster Hastanesi‘nde öldü ve West Norwood Mezarlığı‘na gömüldü.

John Lehmann , Edith Sitwell, William Plomer ve diğer arkadaşları Demetrios Kapetanakis’in mezarında.
John Lehmann, Demetrios Kapetanakis’in mezarında.

New Writing ve Penguin New Writing dergilerinin yayıncısı ve Kapetanakis‘in dostu John Lehmann, Kapetanakis‘in 1944’teki ölümünden sonra eline geçen kişisel belge, not ve yazışmalarını Gennadei Kütüphanesi Arşivi‘ne bağışladı. Ayrıca 1947’de Kapetanakis‘in on altı İngilizce şiirini, Prevelakis ve Elitis‘ten üç çevirisini ve Yunanlılar, Ghika, Rimbaud, Stefan George, Proust, Dostoyevski üzerine on bir makalesini içeren “Demetrios Capetanakis: A Greek Poet in England” (Demetrios Kapetanakis: İngiltere’de Bir Yunan Şairi) ismiyle yayınladı. Kapetanakis‘in İngiltere ve Avrupa’da tanınması, ölümünden sonra yayınlanan ve 17 şiirini kapsayan bu ince kitap sayesinde oldu.

Başlıca şiirleri

  • Lazarus (son şiiri),
  • Detective Story (Dedektif Hikayesi), Penguin New Writing, Haziran 1942,
  • Angel (Melek),
  • A Saint in Piccadilly (Piccadilly’de Bir Aziz),
  • The Land of Fear (Korku Ülkesi),
  • American Games (Amerikan Oyunları),
  • Experienced by Two Stones (İki Taşla Denendi),
  • The Isles of Greece (Yunan Adaları),
  • Emily Dickinson,
  • Cambridge Bar Meditation.

Başlıca yazıları

  • “Yunanlılar İnsandır”,
  • “Ghika”,
  • “Rimbaud”,
  • “Stefan George”,
  • “Proust Üzerine Ders”,
  • “Dostoyevski”,
  • “Thomas Gray ve Horace Walpole”,
  • “İngiliz Şiirine Bir Bakış”,
  • “Bazı Çağdaş Yazarlar Üzerine Notlar”,
  • “Charlotte Bronte”,
  • “Modern Yunan Şiirine Giriş”.

1995 yılının Ekim ayında yenilikçi çalışmalarıyla tanınan Atinalı Edafos Dans Tiyatrosu‘nun eski bir elektrik deposunda oynanmak üzere, koreografisi ve sahnelemesi ünlü tiyatro yönetmeni Dimitris Papaioannou (1964-) tarafından yapılan “Biten Aşka Ağıt” (Requiem for the End of Love) isimli oyun, besteci Giorgios Koumendakis (1959-)’in bestelediği bir müzik parçası eşliğinde sahnelenir. Oyunun librettosu ise şair ve eleştirmen Demetrios Kapetanakis‘in 1944 yılında 32 yaşındayken Londra‘daki Westminster Hastanesi‘nde ölmeden birkaç gün önce İngilizce olarak yazdığı ‘Lazarus‘ şiirinin Yunanca çevirisinden oluşmaktadır. Otuz dakika süren oyunun sonunda uzun ve geniş bir merdivenden düşen erkek bedenlerinin erotik hareketleri ve besteci Koumendakis‘in bu eseri dokunaklı bir şekilde AIDS nedeniyle kaybettiği tüm dostlarına ithaf etmesi üzerine, Kapetanakis‘in bu şiirinde ölmeden önce kendi eşcinselliğini ifşa eden simgesel anlatımlara rastlanması ve bunun oyun içinde merdivendeki erotik erkek bedenleriyle anlatılması nedeniyle Kapetanakis o güne kadar bilinmediği Yunanistan‘da birden bire tanınıp okunmaya başlanır. Böylelikle şiirin yazılmasından 50 yıl sonra, Yunanistan ve dünyadaki AIDS salgını ile birlikte acı çeken tüm eşcinsellerin radikal bir şekilde yeniden değerlendirilmesini öneren bu oyun sayesinde Kapetanakis tanınmaya ve hak ettiği ilgiyi görmeye başlamıştır.

Requiem for the End of Love (1995)
“The Land of Fear”, Besteci: Ned Rorem, Söz: Demetrios Kaptanakis.
Yunan Adaları” (The Isles of Greece)
Emily Dickinson” (1943) şiiri – “Ben sonsuzluğu istemedim, sadece zaman için yalvardım
Cambridge Bar Meditation” ve “A Saint of Piccadilly” şiirleri.

Yararlanılan Kaynaklar

Demetrios Capetanakis: The Isles of Greece, https://booksproseandverse.blogspot.com/2012/05/dimitrios-caapetanakis-1912-1944.html?zx=ebo8e8b23286a850

Demetrios Capetanakis, https://en.wikipedia.org/wiki/Demetrios_Capetanakis

Demetrios Capetanakis 1912-1944, https://deniseharveypublisher.gr/people/demetrios-capetanakis

Demetrios Capetanakis, “The Isles of Greece & Other Poems, With an Introduction by Edith Sitwell, https://deniseharveypublisher.gr/books/the-isles-of-greece-and-other-poems.

Demetrios Capetanakis, https://search.library.wisc.edu/digital/ASZJ2NVS5TXRP68T

Demetrios Capetanakis Papers, https://www.ascsa.edu.gr/index.php/archives/demetrios-capetanakis-finding-ai

Georganta, K., “And so to Athens,”: William Plomer “in The Land Of Love, Journal of Modern Greek Studies, Volume 28, Number 1, May 2010, pp. 49-71 (Article)

Kantzia, E., “Dear to the Gods, yet all too human: Demetrios Capetanakis and the Mythology of the Hellenic, The Hüstorical Review, Vol 14(2017), 187-209.

Papanikolaou, D., “Demetrios Capetanakis: a Greek poet (coming out) in England“, Byzantine and Modern Greek Studies Vol.30 No.2, 2006, 201-223.

Παναγιώτης Κανελλόπουλος: «Ο φίλος μου Δημήτριος Καπετανάκης»… Και άλλοι φίλοι του μιλούν για τον συγγραφέα, https://mietbookstore.gr/panagiotis-kanellopoulos-o-filos-modimitrios-kapetanakis-kai-alloi-filoi-tou-miloun-gia-ton-syngrafea/

“Defolu” ve başarısız bir belediye başkanından, “sütte leke var, onda yok” deyişiyle bir büyükşehir belediye başkan adayı yaratmak: “Hokus pokus” değişim” bu olsa gerek…

Ali Rıza Avcan

Yaklaşan 31 Mart 2024 seçimleri nedeniyle İzmir‘deki büyükşehir ve ilçe belediye başkan adayları ile ilgili inceleme ve değerlendirmelere devam ediyorum.

Bu çerçevede İki hafta önce CHP İzmir büyükşehir belediye başkan adayı Cemil Tugay‘ın Karşıyaka belediye başkanı olarak Beşli Çete‘nin önemli isimlerinden Mehmet Cengiz ile hikâyesini dilimin döndüğünce anlatmaya çalışmış, geçtiğimiz hafta da AKP‘nin İzmir büyükşehir belediye başkan adayı Hamza Dağ‘ın açıkladığı İzmir projelerini inceleyip genel bir değerlendirmesini yapmıştım.

Bugün ise yine “defolu” olarak nitelediğim CHP adayı Cemil Tugay‘ın, hem 2019 seçim kampanyası sırasında, hem Karşıyaka belediye başkanı olarak görev yaptığı dönemde hem de 2024 seçim kampanyasında dile getirdiği ya da getirmekte olduğu vaatleri, kendi deyimiyle “uçuk fikirleri“, 2019 ve 2024 tarihli gazete ve televizyon kayıtlarıyla Karşıyaka Belediyesi‘nin 2020-2024 dönemine ait stratejik plan, performans programı ve faaliyet raporlarını inceleyip değerlendirerek ne ölçüde başarılı ya da başarısız olduğunu anlatmaya çalışacağım.

Güvenilir kaynaklardan aldığım ve sonrasında doğrulattığım bilgilere göre, 2019 seçimleri öncesinde Tunç Soyer, CHP İzmir büyükşehir belediye başkan adayı olduğu kesinleştikten sonra CHP MYK‘na davet edilerek kutlanır ve kendisinden Urla ve Karşıyaka belediye başkan adayları için isim vermesi istenir. Tunç Soyer bunun üzerine Urla için daha sonra FETÖ davasından yargılanıp ceza alan Burak Oğuz‘un, Karşıyaka için de bir önceki belediye başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar‘ın adını verir. Çünkü 2014 seçimlerinde Hüseyin Mutlu Akpınar‘ı destekleyip yanında duran Rıfat Nalbantoğlu ile Mustafa Özuslu bu kez Tunç Soyer‘in yanındadır, onun belediye başkan adayı olması için ellerinden gelen ya da gelmeyen her şeyi yapmışlardır.

Karşıyaka belediye başkanlığı için Hüseyin Mutlu Akpınar isminin verilmesi üzerine CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu o ismi kabul etmesinin mümkün olmadığını söyleyerek ikinci bir isim vermesini ister. Bu kez önerilen ikinci isim ise, iki dönem CHP Karşıyaka ilçe başkan yardımcısı olan Cemil Tugay olur ve genel başkanca kabul görür. Böylelikle Cemil Tugay‘ın başına, belediye başkan ya da meclis üyeliği için herhangi bir başvurusu olmadığı halde talih kuşu konar ve yapılan seçimde kullanılan oyların % 70,85’ini alarak belediye başkanı seçilir.

Cemil Tugay rekor düzeydeki bu oy oranı ile Karşıyaka belediye başkanı olur; ama büyük borçlar içinde elini ayağını oynatamadığı belediyede ne yapacağını bilemez. Nasıl ödeyeceğini bilmediği borçlar nedeniyle bir süre susup sessiz kalmakla birlikte sonrasında feryat figan edip eski belediye başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar‘ı suçlamaya başlar. Bu suçlama tarafların karşılıklı atışması sonucunda mahkemeye kadar gider. Ama Cemil Tugay bu arada TMMOB‘nin İzmir‘deki eski şube başkanlarını yanına çekerek, onlara makam ve koltuklar takdim etmeye; böylelikle kentteki muhalefetin önemli bir cephesini kendisine bağlamaya, hatta onları yanına çekmeye çalışır. Böylelikle TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi‘nin üç eski başkanı, TMMOB Kimya Mühendisleri Odası İzmir Şubesi eski başkanı ile TMMOB Tapu ve Kadastro Mühendisleri Odası İzmir Şubesi yöneticileri Karşıyaka Belediyesi meclisinde ve yönetici kadrolarında bir araya gelip Cemil Tugay adına çalışmaya başlarlar.

Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay‘ın bu dönemdeki diğer bir kozu ise, bir zamanlar YARSAV‘da başkan yardımcılığı yapan Karşıyaka ve İzmir Büyükşehir belediyeleri meclisi üyesi eski hakim Murat Aydın‘dır. O nedenle Murat Aydın‘ı kendini ne zaman sıkıntıda hissetse cepheye sürer, onun hukuk bilgisinden ve ilişkilerinden yararlanır. O dönemde bu ilişki üzerine öyle söylentiler gelişir ki, gelecekteki Karşıyaka, hatta İzmir büyükşehir başkanının Murat Aydın olacağı bile söylenmeye başlar. Kısacası, Murat Aydın o dönem vitrinindeki flaş isimdir. Bu durum öyle bir noktaya varır ki, belediye Mehmet Cengiz‘e satılan arsa payı ile ilgili konuda belediyeyi ve belediye başkanını savunması için Murat Aydın‘a belediyenin resmi web sayfasında özel bir sayfa tahsis eder ve bu sayfadan CHP‘li parti üyelerini tehdit edip hizaya getirmesine izin verir. Ama aynı Murat Aydın bugün hiçbir yerden aday gösterilmeyerek yalnız bırakılmış, eski vitrin değerini ve geçerliliğini kaybetmiş durumdadır. Çünkü o tarihlerde ona uygun görülen makam onun yerine, Cemil Tugay‘a uygun görülmüş, Murat Aydın da yeni dönemde kaybedenler kulübüne üye yapılmıştır.

İnşaatı halen devam etmekte olan Zübeyde Hanım Mahallesi Kütüphane ve Taziye Evi, 23 Kasım 2023.

Hüseyin Mutlu Akpınar yerine Karşıyaka belediye başkanı olarak seçilen Cemil Tugay ise seçim kampanyası sırasında “uçuk projeleri” olduğu iddiasıyla açıklamalar yaparak, televizyon televizyon gezerek hayallerini anlatmaya başlar. Ona göre en “uçuk” projesi Karşıyaka‘nın görünür bir yerine Batı’daki örneklerine benzer şekilde büyük bir dönme dolap yapmaktır. O dönem az buçuk bilgi sahibi olduğu büyük belediye borçları için sesini çıkaramasa da belediyedeki gelir ve gider dengesizliğini gidermenin diğer bir öncelikli amacı olduğunu ifade ederek bu sorunu gündeme getirmeye çalışır. Dile getirdiği diğer fikir, proje ve vaatlerin arasında ise yeni yeraltı otoparklarının yapılması, üretimi arttırıp yerel kalkınmayı sağlayacak yenilikçi projelerin uygulanması, belediye araç filosunun elektrikli araçlarla yenilenmesi, yeni poliklinik, tıp merkezi, kanser danışma merkezi ve “Bülent Zeren” adının verileceği bir sporcu sağlık merkezinin açılması, İzmir Büyükşehir Belediyesi ile birlikte yeni iskeleler yapılması, geliştirilecek deniz ulaşımının hız kazanması için küçük teknelerin alınması, Demirköprü ve Şemikler‘deki İZBAN hattının yer altına alınması gibi işler bulunmakla birlikte; bu fikir, proje ve vaatlerden hiç birinin 2019-2024 hizmet döneminde hayata geçirilmediği Karşıyaka‘da yaşayan ya da çalışanlar tarafından yakından bilinmektedir.

Nerede benim dönmedolabım?

Üstüne üstlük 31 Mart 2019 tarihli seçimler öncesinde Karşıyaka belediye başkan adayı olarak katıldığı Ege Türk TV‘nin “Şehrimin Adayları – Cemil Tugay” başlıklı programında siyasetçilerin vaat ettiklerini yapamadıkları takdirde çıkıp bunun nedenlerini açıklayıp özür dilemeleri gerektiğini belirtmiş olmasına karşın!

Ben de dahil, belki siz de dahil, hepimiz artık siyasetçilerden farklı bir şey bekliyoruz. Yani, kendini, kendi siyasetini ya da içinde bulunduğu siyasi hareketi değil de, yani öncelikli olarak onu değil de, gerçekten ülkesini, vatandaşını düşünen, onun için bir şeyler yapma isteğini çok dürüstçe hisseden ve hissettiren siyasetçiler arıyorlar. Yani, siz acaba böyle bir insan mısınız diye gözünüzün içine bakıyorlar. İnanın, her geçen gün bunu biraz daha iyi anlıyorum. Karşıyaka’nın da, halkın da, insanların genel olarak bir numaralı sorunu siyasetçilere güvenmemeleri, siyasetçilerden bekledikleri o halkçı, dürüst çalışmayı görememeleri. Yani, bu Karşıyaka’da da bir numaralı sorun, bence Türkiye’de bir numaralı sorun. Yani, bir şey yaparım deyip de yapmamak, söz verip de yapmamak ya da yapmadığı zaman, gücü yetmediği zaman dönüp de neden yapamadığını açıklamamak, hatta bundan dolayı özür dilememek bence bu ülkedeki insanların şu andaki en büyük sorunu hepimizin sorunu bu.

Ayrıca bu fikir, proje ve vaatlere ek olarak, belediye başkanı seçildikten sonra 2020- 2024 hizmet dönemi için hazırlanıp Karşıyaka Belediye Meclisi‘nce kabul edilen Karşıyaka Belediyesi Stratejik Planı‘nda yazılı olan ve söz konusu planın en önemli ve öncelikli projeleri olarak takdim edilen “Kent ve Kurtuluş Tarihi Müzesi“, “Kültür Evi“, “Yüzme Havuzu“, “Buz Pisti“, “Sergi Sarayı ve Kent Kütüphanesi“, “Cemevi” yapılması, yeni “çiftçi pazarları” kurulması, “su bahçeleri oluşturulması” gibi stratejik önemi ve önceliği olan projelerin 2020-2024 dönemi performans programlarıyla 2019-2022 dönemi faaliyet raporlarında yazılı bilgilere göre uygulanmaması yada uygulanıp da kendi hizmet döneminde bitirilmediğini dikkate aldığımızda; seçim döneminde halka söz verdiği bütün bu hizmetlerin yapılmaması nedeniyle Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay‘ın başarısız olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Öte yandan Karşıyaka Belediyesi‘nin ve onun başkanı Cemil Tugay‘ın 2020-2024 dönemindeki performansını, belediyenin 2020-2024 Dönemi Stratejik Planı, 2019, 2020, 2021, 2022, 2023 ve 2024 yıllarına ait performans programları ile 2019, 2020, 2021 ve 2022 yıllarına ait faaliyet raporları üzerinden inceleyip değerlendirmeye kalktığımızda gördüğümüz hususları şu şekilde özetleyebiliriz:

1) Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay‘ın hizmet dönemi için hazırlanıp belediye meclisince kabul edilen stratejik plan 5 stratejik amaç, 17 stratejik hedef kapsamında 67 ayrı faaliyet/projeden oluşmaktadır. Stratejik planda 67 olarak belirlenen faaliyetlerin/projelerin sayısı, performans programları itibariyle 2020’de 39’a indirilirken 2021’de 42’ye, 2022, 2023 ve 2024’de de 49’a çıkarılmış, başlangıçta öngörülen birçok faaliyetin yürütülmesinden vazgeçilmiştir.

2) Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay‘ın 2023 yılına ait faaliyet raporu henüz hazırlanmadığı için 2020-2024 dönemine ait stratejik planın 2023 dilimine ait uygulama sonuçları henüz bilinmemektedir.

3) Karşıyaka Belediyesi eski başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar‘ın hazırlattığı 2015-2019 dönemi stratejik planının son dilimini oluşturan 2019 yılı faaliyet raporuna bakıldığında;

a) 2019 yılı itibariyle Karşıyaka Belediyesi‘nde toplam olarak 337 memur, 40 işçi ve 41 sözleşmeli personelin çalıştığı

b) 2019 yılı gelir ve gider bütçesi arasındaki farkın – 27.514.896,89 TL düzeyinde olduğu; yani, belediyenin gelirinden çok gideri olduğu,

c) 2019 yılında performans göstergeleri ortalamasının % 77,90 olduğu,

d) Belediye şirketlerinden Karşıyaka Kent Anonim Şirketi‘nde yıllık ortalama 677, Karşıyaka Personel Anonim Şirketi‘nde de 1.417 adet personelin çalıştığı,

e) Karşıyaka Kent Anonim Şirketi yönetim kurulu başkan ve üyelerine 2019 yılında toplam olarak 308.096.- TL tutarında huzur hakkı ödendiği ve

f) Karşıyaka Kent Anonim Şirketi‘ne ait 2019 yılı zararının -13.364.965,94 TL düzeyinde olduğu belirtilmekle birlikte;

Karşıyaka Belediyesi‘ne ait üç anonim şirkete (Karşıyaka Kent, Karşıyaka Personel ve Kordelion) ait bilançolarla yıllık kar-zarar miktarlarının 2020, 2021 ve 2022 yıllarına ait faaliyet raporlarında belirtilmediği; ayrıca, Karşıyaka Kent Anonim Şirketi‘ne ait İnternet sayfasının “Bilgi Toplumu Hizmetleri” bölümünde tüm yasal zorunluluklara rağmen 19 Aralık 2019 tarihinden sonrasına ait genel kurul kararlarıyla bilanço ve kâr-zarar tablolarının, bu belgelerdeki bilgilerin gizlenmesi amacıyla yayınlanmadığı görülmüştür.

Ancak bütün bu gizleme ve saklama çabalarına rağmen, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi‘nin 15 Ocak 2024, 11000 sayılı nüshasındaki ilama göre Karşıyaka Kent Anonim Şirketi‘nin 2023 yılı zararının 80 milyon lira düzeyinde olduğu, 17 Mart 2022 tarih, 10539 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi‘ndeki ilamda da görüldüğü gibi belediyeye ait “Macera Parkı” isimli parkın ve diğer birçok park ve çocuk bahçesinin şirketin sermayesini arttırmak, zararını karşılamak amacıyla karşılık ya da teminat olarak gösterildiği anlaşılmaktadır.

4) Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay 2019 seçimleri öncesinde yaptığı her konuşmada belediyenin gelir ve gider dengesinin bozuk olduğunu belirtip ilk hedefinin bu dengeyi sağlamak olduğunu belirtmiş olmasına karşın; 2019 yılında -27.514.896,89 TL olan bu açık, 2020 yılında -41.375.327,70 TL, 2021 yılında -62.416.540,62 TL, 2022 yılında da -159.954.716,97 TL düzeyine yükselmiş, şirket zararları ise 2019 yılı faaliyet raporunda açıklanmış olmakla birlikte 2020, 2021 ve 2022 yılları faaliyet raporlarında açıklanmaz olmuştur.

5) Karşıyaka Belediyesi‘ne ait yıllık performans programlarındaki hedeflerin bilinçli bir şekilde düşük tutulması, temizlik, denetim ve imar hizmetleri gibi günlük, rutin işlerin sanki stratejik bir önem ve önceliği olan faaliyetlermiş gibi stratejik plan ve performans programlara dahil edilmesi nedeniyle performans göstergeleri dikkate alınarak hesap edilen ortalama başarı oranının 2020, 2021 ve 2022 yıllarında adeta şahlanarak % 100’ün çok üstüne çıktığı görülmektedir. Ortalama performans oranının 2019’daki % 77,90 oranından 2020 yılında % 120,37’ye, 2021 yılında % 134,01’e, 2022 yılında da % 134,72’ye çıkması bu durumun en somut örneğidir.

Belediye bürokrasisinin bu bilinçli ve maharetli manipülasyonu ile ortaya çıkan ilginç durumun en iyi örneği, Karşıyaka‘da yaşayan ya da çalışan hemşerilerin belediye hizmetlerinden duyduğu memnuniyet düzeyini belirlemek amacıyla belirli tarihlerde yapılan anketlerle hedeflenen memnuniyet hedefinin 2020 yılında % 50, 2021 yılında % 60, 2022 yılında da % 70 gibi çok alt düzeylerde tutulması, bu düzeyin yıl sonu itibariyle bir iki puan üste çıkması durumunda bunun sanki bir başarıymış gibi takdim edilmesidir. 2021 yılında % 60 olarak hedeflenen memnuniyet ortalamasının yıl sonunda % 61,2 düzeyinde çıkması nedeniyle bunun bir başarı olarak takdim edilmiş olması bu manipülasyonun ne şekilde kullanıldığını gösteren en iyi örnektir.

Evet böylelikle, Hüseyin Mutlu Akpınar‘ın hanesine yazılacak olması nedeniyle düşü tutulan başarı ortalamaları belediye başkanı ve onun bürokrasisi tarafından gerçekleştirilen bilinçli manipülasyonla resmi belgelere yansıtılmış, böylelikle başarısız bir belediye başkanı Karşıyaka halkına başarılı gibi takdim edilmiştir.

6) Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay, 2019 tarihli seçimler öncesine belediyedeki yapısının yeniden düzenleneceğini ve çalışanlara değer verileceğini ısrarlı bir şekilde belirtmekle birlikte; 20219-2024 döneminde maaş ve ücretlerin zamanında ödenmeyişi nedeniyle hem sendikalarla hem de işçilerle karşı karşıya gelinmiş, zaman zaman işçilere karşı emniyet güçlerinden yardım istemiştir.

7) CHP genel merkezi tarafından “Arpalık Aile Şirketi A.Ş.” adıyla çıkarılan broşürün, kullanılan “arpalık” sözcüğü bahane edilerek AKP iktidarının müdahaleleriyle dağıtımı engellendiği tarihlerde sosyal medyada Karşıyaka Belediyesi şirketi Karşıyaka Kent Anonim Şirketi‘ndeki arpalıkları gündeme getiren Karşıyakalı finans danışmanı Basri Koyuncuoğlu ile şehir plancısı Ercüment Şahin, belediye başkanı Cemil Tugay tarafından Cumhuriyet Savcılığı‘na şikayet edilmiş ve bu davayı aynı şirkette yönetim kurulu üyesi olarak çalışan avukat Aylin Öz takip etmiştir. Bu konuda aldığım yeni bilgilere göre ilk derece mahkemesinin verdiği “hakaret yok” kararına rağmen, konu Cemil Tugay tarafından Yargıtay‘a taşınmış; böylelikle, Cemil Tugay, “arpalık” sözcüğünü hakaret olarak görüp CHP‘nin “Arpalık A.Ş.” isimli broşürü yasaklayan AKP zihniyeti ile aynı yere düşmüştür.

8)Uçuk” ve de “kaçık” fikirleriyle tanıdığımız Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay, 2023 yılının Şubat ayında hiçbir araştırmaya dayanmaksızın ve bu işin yapılabilirliğini düşünmeden “Bostanlı ve Mavişehir Yamanlar’a taşınmalı” fikriyle öne çıkarak “uçuk” ve “kaçık” fikirlerine bir yenisini katmış, aynen dönmedolap fikrinde olduğu gibi bir gece önce rüyasında gördüğü bir hayali binlerce yapıda binlerce insanın yaşadığı bir bölgeyi hiçbir çevre kaygısı taşımadan Yamanlar‘a taşıyalım diyerek ortaya çıkmış, gerçeklik algısından ne kadar kopuk bir belediye başkanı olduğunu kanıtlamıştır.

9) Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay, belediye başkanı olmadan önce verdiği tüm röportajlarda halktan yana, halkın menfaatleri için çalışacağını belirtmiş olmasına rağmen hem Cumhuriyet, İnönü ve Örnekköy mahallelerindeki imar planı değişikliklerinde, hem de Atakent Venedik Evleri Sitesi‘ndeki ortak spor alanının imar planında değişiklik yapılarak özel Bilfen Koleji‘ne “özel eğitim alanı” olarak tahsis edilmesi işlemlerinde; halkın menfaatine aykırı davranması nedeniyle Cumhuriyet, İnönü ve Örnekköy mahalleleri için hazırlanan imar planı değişiklikleri CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu‘nun halkı dinledikten sonra verdiği talimatla iptal edilmiş, Atakent Venedik Evleri Sitesi‘ndeki spor sahasının özel Bilfen Koleji‘ne “özel eğitim alanı” olarak tahsis edilmesi girişimi ise, TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi‘nin açtığı dava neticesinde idare mahkemesi marifetiyle iptal edilmiştir.

Dün kendisine makam beğenmeyip sonunda İzmir Kent Konseyi başkanlığı yetinen; ancak son aday belirleme çalışmaları sırasında ne belediye başkanı, ne de meclis üyesi adaylığına layık görülmeyip, aynen CHP Karşıyaka ve İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi üyesi Murat Aydın gibi yalnızlığa mahkum edilen İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi CHP Grup Sözcüsü avukat Nilay Kökkılınç‘ın İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi‘nin 17 Temmuz 2020 tarihli oturumunda, AKP‘li üyelerin yoksul ve dar gelirli ailelere ait öğrencilerin burada özel bir kolej yapılması durumunda haklarının zarar göreceği iddiası karşısında “… özel eğitim kurumları zaten yoksul öğrencileri de, başarılı öğrencileri de belli bir kontenjanla okutmakla yükümlü. Bu da bence son derece kutsal bir tasarruf” diyerek bir CHP‘li olarak yoksul ve dar gelirli aile çocuklarını özel okul sahiplerinin insafına bırakması da halen hafızamıza kayıtlı bir kent suçudur…

10) 2019 seçimleri öncesinde CHP Karşıyaka ilçe başkanı Uğur Yıldırım ile CHP İzmir milletvekili Özcan Purçu‘nun Örnekköy‘de gerçekleştirdiği bir yeni üyelik organizasyonu neticesinde Karşıyaka Belediye Meclisi üye adayı olup seçilen Cemil Yüm‘ün, 2019’a kadar nerede kimlerle neler yaptığını ortaya koyan tüm İnternet ve sosyal medya kayıtlarını temizlenmiş olmasına rağmen; Karşıyaka Belediyesi eski başkanı Cihan Türsen‘in sosyal medya paylaşımıyla görüp öğrendiğimiz sarıklı, cübbeli fotoğrafları sonrasında görüşüp bunun nedenini sorduğum Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay, bu durumun kendisini aşan bir genel merkez müdahalesi ile gerçekleştiğini belirtmekle birlikte; aynı Cemil Yüm şimdilerde yeniden CHP genel merkezi tarafından belirlenen Karşıyaka Belediye Meclis üyesi adayları listesinin 24. sırasında yer almaktadır. CHP‘nin, 37 meclis üyesine sahip Karşıyaka Belediye Meclisi‘nde bugün itibariyle 33 üyeye sahip olduğunu dikkate aldığımızda; 24. sıradaki bir adayın yeniden Karşıyaka Belediye Meclisi üyesi olacağı ortadadır ve 2019 seçimlerinde bu duruma itiraz edemediğini, bu konunun kendisini aştığını söyleyen Cemil Tugay‘in 2024 seçimlerinin büyükşehir belediye başkan adayı olarak bu şahsın aday listesine alınmasına neden itiraz etmediğini, bu kez bu konuda nasıl bir mazeret beyan edeceğini merak etmekten kendimi alamıyorum.

Monoray: Dünyanın en pahalı ulaşım türü…

Gelelim bugüne ve Cemil Tugay‘ın bugün dile getirdiği “uçuk fikirlere“…

Geçmişte dillendirdiği hayallerini dikkatli bir dil kullanımı ile “proje” olarak değil de sanki şahsi fikriymiş gibi sunan; ancak bu fikirleri bir türlü hayata geçiremeyen Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay şimdi de her biri ayrı bir siyasi rüşvet olan fikirleriyle İzmir gerçeğinden ne kadar uzak olduğunu göstererek bir fikrin bir projeye dönüştürülmesi konusunda ne kadar tecrübesiz olduğunu kanıtlamaktadır. Bunun en iyi örnekleri ise AKP iktidarının kent içindeki Alsancak, Yeşilyurt ve Tepecik gibi hastaneleri kapatarak İzmir‘deki bütün hastaları yönlendirmek istediği Bayraklı tepelerindeki Şehir Hastanesi isimli özel ticarethanenin ulaşımı için dünyanın en pahalı ulaşım türü olan Monoray yapacağını söyleyerek AKP‘nin değirmenine su taşımakta, AKP‘li adayların bile aklına gelmeyen bu “uçuk” proje ile daha iktidara gelmeden iktidara yaranmanın yollarını arıyor; ayrıca, bu kentin en değerli kültürel varlıklarından biri olup mülkiyeti İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ait olmayan Konak Pier‘i, bu mekânla ilgili büyük hukuki sorunları bilmeden ya da bu mekânı Maliye Hazinesi ile Denizcilik İşletmeleri‘nden satın alıp belediyeye kazandırmak yerine Konak Pier ile Pasaport iskelesi arasında yapılacak bir marinanın AVM‘si olarak kullanılmasını fikrini İzmir Ticaret Odası‘na teklif edip bu değerli kamusal mekânı peşkeş çekmekte beis görmemektedir.

Evet, bugün çevresini danışman ya da uzman sıfatıyla bir zamanlar Tunç Soyer’e yaranan, ona koltuk ve mevki karşılığında hizmet edip şimdilerde “kral öldü, yaşasın yeni kral” anlayışıyla onu terk edip yalnız bırakan ya da Binali Yıldırım‘ın “has evladı” olarak ünlenen insanlar doldurmuş olabilir; ama Şehir Hastanesi denilen özel ticarethane tuzağına lastik tekerlekli araçlarla kolay ve ucuz bir ulaşım sağlamak varken dünyanın en pahalı ulaşım türünü düşünüp önermek, inşaatına usulsüz bir ihale sonrasında Aziz Kocaoğlu döneminde başlanıp Tunç Soyer zamanında kilitlenip kalan Mavişehir Opera Binası‘nı, milyonlarca liralık kamu zararına yol açan görevlilerden hesap sormadan bir kültür merkezine dönüştürme fikri ya da asıl olarak eski bir Ekrem Demirtaş projesi olup Pasaport sahilini halka kapatıp orada özel tekne sahiplerine hizmet edecek bir marina yapımının nasıl bir çevre felaketi yaratacağını düşünmeden veya Konak Pier‘i o marinanın para basacak bir makinası olarak takdim etme cinliğini göstererek bu şehrin sermayedarlarına yaranma fikri, kendi başına başarılı bir kazanma taktiği olabilir; ama aynı taktiğin, hem CHP‘nin kağıt üzerindeki ilkelerine ne kadar uyduğunu ve yarın öbür gün demokratik kent muhalefetinden nasıl bir tepki alacağını, hem de bugün bu zatın vaat ettiği birçok şeyin, bugüne kadar gerçekleşmediğini ya da kendisi tarafından unutulup unutulmayacağını baştan bilip ona göre desteklememiz ya da muhalefet etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

İzmir Ticaret Odası’na ikram edilen Pasaport Rıhtımı ve Konak Pier…

Sonuç olarak,

Karşımızda Karşıyaka Belediye Başkanı olmadan önce ortaya attığı; hatta olduktan sonra kaleme aldırıp belediye meclisince onaylanmış yazılı tüm resmi belgelerdeki büyük, önemli ve öncelikli fikir, düşünce, proje ya da vaatleri zaman içinde hayata geçiremeyen ve bunun için -kendi deyimiyle- dönüp özür bile dilemeyen, üstüne üstlük Mavişehir’deki belediye hissesini ucuza Mehmet Cengiz’e satan ve bütün bu eylediklerini büyük bir başarıymış gibi gösterip genel başkanı tarafından “sütten daha ak” şeklinde takdim edilen “yanlış seçilmiş“, “defolu” bir büyükşehir belediye başkan adayı var. Kendisi 2019 yılında yaptığı gibi bugün de “uçuk” fikirlerini beyan ediyor, vaatlerde bulunuyor… Hiçbir araştırma, analiz ve değerlendirme yapmadan, halka sormadan, sırf kazanmak, rakiplerinin bir adım önüne geçmek için hesapsız kitapsız vaatlerde bulunuyor… Ama biz onun, “uçuk” fikirler üretip vaat ettiklerini yapamayan “başarısız” bir belediye başkanı olduğunu, bu yeni adaylığını şimdiye kadarki başarılarına değil, adeta bir kumar oynarcasına kendisini yeniden aday yapmayacağını bildiği Kemal Kılıçdaroğlu yerine onun alternatifi olan Özgür Özel‘i destekleyip onun kazanması nedeniyle bu desteğin diyetini talep edip alan biri olarak tanıyor, biliyoruz.

İşte o nedenle, bu yeni adaylık sürecinde Monoray, Konak Pier, Mavişehir Opera binası, içme suyu ücretleri gibi “fikir” adı altında ortaya attığı araştırılmamış, analiz edilmemiş, fizibilitesi bile hazırlanmamış ham fikirleri var; ama, yeni belediye hizmet binasını nereye nasıl yapacağı, AKP adayı tarafından yeniden gündeme getirilen İzmir Körfez Geçiş Projesi hakkında ne düşündüğü, Kültürpark‘taki yapılaşmalar ve bugün içinde bulunduğu bakımsızlık, Kültürpark‘ın belediye tarafından işgalinin ne zaman biteceği, TARKEM, Basmane Çukuru, Hilton Oteli, İnciraltı, körfez kirliliği, imar aflarıyla aklanan yapılar, doğal afetlere karşı dayanıklılık, gökdelen tarlaları, örneğin Yeşildere‘deki İZKA gökdeleni, her yağmurda su basan Mavişehir ve Alsancak, yerinde kentsel dönüşüm ya da kendi kötü yönetimi ile milyonlarca lira zarara uğramış Karşıyaka Belediyesi şirketleri yanında 27’ye ulaşmış sayısı ile adeta bir holding oluşturan ve her biri kendi çapında büyük zararlara yol açan İzmir Büyükşehir Belediyesi şirketleri gibi can yakan sıkıcı konularda söylemediği, söyleyemediği, yazıp ortaya koyamadığı fikirler, düşünceler, projeler ve taahhütlerin olduğunu, asıl cevaplanması gereken soruların bu sorular olduğunu hatırlatmamız gerekiyor…

Evet, 2019 yılında verdiği söz ya da vaatleri yerinde getirmemiş, üstüne üstlük bu konuda bir özeleştiri yapıp bizlerden özür dilememiş; bu nedenle başarılı olamamış birini bu kez de İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin başına getirip getirmemek konusunda ne düşünüyor, ne yapmayı öneriyoruz? İzmirlilerin bu kez nasıl bir tepki vermesini bekliyoruz?

Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!” ya da “uçuk” bir ifadeyle;

Nerede benim dönmedolabım?

…………………………………………………………………………………………………………….

Yararlanılan Kaynaklar

Şehrimin Adayları – Cemil Tugay, Ege Türk TV, Erişim Tarihi: 24.02.2024, https://www.youtube.com/watch?v=JufpiVKN3Nc&t=140s&ab_channel=EgeT%C3%BCrkTv

Cemil Tugay Karşıyaka Projelerini Açıkladı, Gündem Özel 25.02.2019, https://www.youtube.com/watch?v=Go_tiiwrt-o&t=22s&ab_channel=Kanal%C4%B0zmir

– “CHP’li Tugay: Bir Monoray Fikri Var Aklımda“, Erişim Tarihi: 25.02.2024, https://www.youtube.com/watch?v=MbCMQtT58yo&t=4s&ab_channel=35Punto

– “Karşıyaka Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay Habertürk’te. Neden İzmir Büyükşehir’e aday oldu“, Erişim Tarihi: 25.02.2024, https://www.youtube.com/watch?v=UE3l-6qmemA&ab_channel=Habert%C3%BCrkTV

Monoray, https://tr.wikipedia.org/wiki/Monoray, Erişim Tarihi: 25.02.2024

– “CHP Karşıyaka Belediye Başkan Adayı Cemil Tugay: Halkla İç İçe Üreten Belediyecilik Olacak“, https://www.birgun.net/haber/chp-karsiyaka-belediye-baskan-adayi-cemil-tugay-halkla-ic-ice-üreten-belediyecilik-olacak-249843, Erişim Tarihi: 25.02.2024

– “CHP Karşıyaka Belediye Başkan Adayı Cemil Tugay’ın Seçim Ofisi Coşkulu Bir Törenle Açıldı“, https://egeninsesi.com/haber/239402-chp-karsiyaka-belediye-baskan-adayi-cemil-tugayin-secim-ofisi-coskulu-bir-torenle-acildi, Erişim Tarihi: 25.02.2024

– “Karşıyaka’da Milyarlık Bütçeye Onay“, https://www.egedesonsöz.com/haber/Karsiyaka-da-milyarlik-butceye-oany/1117856, Erişim Tarihi: 25.02.2024

– “Ak Partili Kaya’dan Rakibe Salvo: Tugay’a CHP’liler Başarısız Diyor“, https://www.egedesonsöz.com/haber/ak-partili-kaya-dan-rakibe-salvo-tugay-a-chp-liler-basarisiz-diyor/1176554, Erişim Tarihi: 25.02.2024. Erişim Tarihi: 25.02.2024

Tugay’ın Eleştiriye Tahammülü Sıfır“, https://www.yeniasir.com.tr/izmir/2022/01/18/tugayin-elestiriye-tahammulu-sifir. Erişim Tarihi: 25.02.2024

– “Bostanlı ve Mavişehir Yamanlar’a Taşınmalı“, https://www.yeniasir.com.tr/izmir/2023/02/18/bostanli-ve-mavisehir-yamanlara-tasinmali, Erişim Tarihi: 25.202.2024.

AKP Adayı Hamza Dağ’ın vaat ettikleri ve etmedikleri…

Ali Rıza Avcan

Bugün itibariyle önümüzdeki 31 Mart 2024 tarihli yerel seçimlere tamı tamamına 1 ay 12 gün; yani 42 gün kaldı.

Bu kadar kısa sürenin sonunda ya seçmen sandıklarına giderek oy kullanacağız, ya da sandık başına gitmeyerek veya sandık başına gidip boş oy kullanarak bu ahlaksız, yozlaşmış siyasi oyuna ortak olmak istemediğimiz için farklı bir tepkiyi dile getirmeye çalışacağız.

Şu an itibariyle belediye başkanlığı seçimlerine katılacak siyasi partiler adaylarını açıklayıp tanıtımını yapmaya başladılar. Sırada açıklanmayı bekleyen meclis üyesi adaylıkları var. Açıklanan CHP belediye başkan adaylarının bilinçsiz bir şekilde, adeta “kabul gününe gider gibi” dernek dernek dolaşarak siyasetsiz bir ziyaret turu yaptığı bu süreçte, seçime AKP İzmir büyükşehir belediye başkan adayı olarak katılacak olan Hamza Dağ, geçtiğimiz 13 Şubat 2024 tarihinde 11 ana başlık altında topladığı İzmir projelerini anlattığı bir toplantı düzenleyerek henüz seçim bildirgesini ve projelerini açıklamamış olan CHP‘nin ve onun büyükşehir ve ilçe belediye başkan adaylarının önüne geçti.

CHP’de yaşanan bu gecikmenin en önemli sonucu ise, kirli, pazarlıkçı ve rövanşist duygularla yüklü bir sürecin sonucunda, kazanamayacağı ya da partisine büyük bir oy gerilemesi yaşatarak AKP‘nin İzmir‘de güçlenmesine neden olacak “defolu” adayların ortaya çıkması nedeniyle hem aday adaylarının hem de partililerin ve parti örgütlerinin haklı tepkilerine tanık olduk. Önümüzdeki günlerde ise seçilmeyen belediye meclisi aday adaylarının kabaran tepkilerini izleyeceğiz.

İşte o nedenle, birçok aday adayı seçilemediği için küserek bir köşeye çekildi; hatta istifa ederek partisinden ayrıldı. Seçmenler ise bu süreci adaletli ve becerikli bir şekilde yönetemeyen partilere verilecek en iyi cezanın, seçimlerde oy kullanmamak ya da kendisini daha yakın gördüğü İyi Parti, DEM, TİP ya da TKP gibi alternatif partilere oy vermenin daha doğru olacağını düşünmeye başladı.

Evet, etkili siyasi iletişim ve ikna stratejileri açısından en iyi yöntemin rakibi eleştirmekten çok kendini anlatmak olduğunu bilir ve buna içtenlikle inanırım. Ama bunun yanında, bir adayın kendini anlatıp tanıtırken karşısındaki diğer rakiplerin güçlü ve zayıf yönleriyle karşı karşıya kalabileceği tehdit ve fırsatları değerlendiren bir rakip analizinin de gerekli olduğunu bilir, kabul ederim. İşte bu nedenle, bugünkü yazımda siyasi anlamda bir adım ötede olduğunu düşündüğüm AKP adayı Hamza Dağ‘ın 13 Şubat 2024 tarihinde açıkladığı İzmir projelerini ele alıp değerlendirmeye çalışacağım.

Toplam sayısı 53’ü bulan bu projeleri tek tek incelediğimizde ise dikkatimizi çeken ilk şey, proje sayısının şişirilmesi amacıyla aynı proje başlık ve içeriklerinin birbirini tekrarlaması oluyor. Sayısı fazla gösterilen projeleri ana başlıklar halinde sıralamaya kalktığımızda ise bu 53 projenin 12 ayrı ana başlık altında gruplanabileceği ortaya çıkıyor;

1) Ulaşım (1-18, 31, 40), 2) Sosyal Hizmetler (19-26, 36, 46), 3) Çevre ve Yenilenebilir Enerji (27-28, 30, 32-34), 4) İstihdam (29, 43), 5) Kentsel Dönüşüm (35, 37, 41), 6) Turizm (38, 39), 7) Eğitim (42), 8) Dijital Teknoloji (44, 45), 9) Sağlık (47), 10) Tarım (48, 49), 11) Spor (50), 12) Kültür ve Sanat (51-53).

12 ayrı grup altında sıraladığımız bu 53 projenin en önde gelenlerinin sırasıyla;

1) İzmir Körfez Geçidi” olarak tanımlanıp 2016-2019 sürecinde mahkeme kararı ile iptal edilen İzmir Körfez Geçişi Projesi,

2) Karşıyaka-Yamanlar hattından geçirilmek istenen Yeni Çevre Yolu ve

3) Şehrin farklı yerlerinde yapılmak istenen bol sayıdaki battı-çıktı geçitler olduğu görülecektir.

Nitekim toplam 53 projeden 20’sinin ulaşımla ilgili olması AKP iktidarının belediyecilikten anladığının daha fazla yol, daha fazla köprü, battı-çıktı geçit, tünel, otopark ve araç olduğunu göstermektedir. Anlaşılan o ki, uzun yıllardır iktidarda olmadıkları bu kentte trafiği rahatlatmak bahanesiyle elde cetvel, pergel yeni ulaşım hatları açarak, yeni yatırım alanları yaratarak yandaş inşaat şirketlerini kayırmayı, hem onları, hem de onlar sayesinde kendilerini daha da zengin etmeyi düşünüyorlar.

AKP‘nin hem İzmir‘de hem de diğer şehirlerde yürüttüğü propaganda çalışmalarına bakıldığında ilk dikkatimizi çeken şey, arkasına merkezi iktidarın gücünü alan AKP‘li belediye başkan adaylarının İzmir Körfez Geçişi Projesi, otoyol ve karayolu yapımı, her yere doğalgaz götürülmesi ve tüm emeklilere yardım yapılması gibi asıl olarak merkezi iktidarın görev alanında bulunan hizmetleri ya da daha önce kesinleşmiş mahkeme kararlarıyla sonuçlandırılmış kimi eski projeleri sanki belediye olarak yeniden yapacaklarmış gibi vaatlerde bulunmaları, bu tür büyük yatırımları belediye hizmeti olarak takdim etmeye çalışmaları olmaktadır.

Oysa belediyelerin ellerindeki yasal ve finansal olanaklarla bu tür büyük projeleri yapmaları; ayrıca, daha önceki tarihlerde aynı proje için yüksek mahkeme tarafından verilmiş kesinleşmiş kararlar bulunduğu halde aradan bir süre geçtikten sonra aynı projeleri yeniden piyasaya çıkararak hukuk dışı yöntemlerle seçmenin oyuna talip olmaktadırlar.

Evet, AKP adayının en önemli ve öncelikli projesi olarak öne çıkarılan İzmir Körfez Geçiş Projesi bir “Binali Yıldırım Projesi” olarak 2015 yılında vitrine çıkarılmış ve bu projenin kabulü ile ilgili ÇED raporu TMMOB, EGEÇEP, Doğa Derneği ve 81 sivil yurttaşın verdiği mücadele sonucunda mahkeme kararı ile iptal edilmiştir. Hem de o dönemde İzmir büyükşehir belediye başkanı olarak görev yapan Aziz Kocaoğlu ve ilçe belediye başkanlarına rağmen, onların “sükut ikrardan gelir” anlayışıyla ortaya koydukları suç ortaklığına, Aziz Kocaoğlu‘nun “biz bu projeye karşı çıkmadık ama öneri hakkımız da var. Umarın bu gerçekleşir ve İzmir bir eser kazanır” demiş olmasına karşın… (3)

Böylesi büyük bir projenin bir büyükşehir belediyesi tarafından yapılabilecek bir proje değil, tümüyle merkezi yönetimi elinde bulunduranların uygulayabileceği bir iktidar projesi olduğu, bu kadar kapsamlı, büyük ve önemli bir projenin mevcut belediye mevzuatı ve finans kaynakları itibariyle yapılamayacağı hususu dikkate alınmadan proje listesinin başına konulması, aslında “ben aslında keyfimin istediği her şeyi yaparım” diyen AKP zihniyetinin somut bir örneğini oluşturmaktadır. Aynen diğer şehirlerdeki AKP‘li belediye başkan adaylarının seçildikleri takdirde tüm emeklilere yardım yapacaklarını ya da her yere doğalgaz getireceklerini vaat etmelerinde olduğu gibi, İzmir‘deki AKP adayı da asıl olarak iktidar tarafından yapılabilecek büyük bir yatırımı sanki belediye imkan ve kaynakları ile yapacakmış gibi, mevcut hukuk düzenine ve mahkeme kararlarına rağmen bu işi becerebilirmiş gibi kendi hanesine yazdırmayı düşünmektedir. Bu ise içinde bulunduğumuz sistemin, aynen Suriye‘deki BAAS rejimi ve Azerbaycan‘daki totaliter Aliyev yönetim gibi AKP‘li belediyelerle AKP‘li merkezi iktidarın bütünleştiği bir parti devleti sisteminin yürürlükte olduğunu, böylesi bir parti devleti uygulamasının bu beyefendiler tarafından olağan karşılanıp oradan aldıkları güçle kural kaide dinlemeden istediklerini yapabilecekleri gibi beyanlarda bulunmakta, seçildikleri takdirde İzmir‘in seçilen yerel yöneticiler tarafından değil Ankara‘daki tek adam tarafından yönetileceğini açık bir şekilde itiraf etmektedirler.

Ancak 13 Şubat 2024 tarihli Birgün gazetesi tarafından “AKP’in İzmir adayı Hamza Dağ, mahkemenin iptal ettiği projeyi vaat olarak duyurdu” (2) şeklinde bir haber yapılmış olmasına karşın aynı proje için muhalefet cephesinde yer alan; hatta bu proje ile ilgili ÇED raporunun iptali mücadelesine katılan Konak ve Karabağlar belediye başkan adayları başta olmak üzere CHP‘nin İzmir büyükşehir belediye başkan adayı Cemil Tugay‘ın, aradan tam bir hafta geçmiş olmasına karşın AKP adayının bu prestij projesi için tek bir görüş açıklamaması, bu yatırımın hukuki yönden İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılamayacağını ifade edip bu proje için yüksek mahkeme tarafından verilen kararı hatırlatmamış olması da oldukça ilginç bir durumu koymaktadır.

Aynı durum, 33 ve 39 numaralı “Çevre Altyapısı-Doğalgaz” ve “Urla Karantina Adası Turizm Merkezi” isimli projeler için de geçerlidir.

Ülke çapında ve İzmir‘deki doğalgaz hizmetleri, belediyelerin genellikle % 10 oranında hissedar olduğu ve iktidar tarafından imtiyaz verilen özel şirketler eliyle yerine getirilmekte olup, belediyelere verilen % 10’luk hissenin hikmet-i sebebi ise, kurulan doğalgaz şirketlerinin büyük maliyetlere neden olan kent içi kazıların bedelini ödememesini sağlamak düşüncesinden kaynaklanmaktadır. O nedenle, doğalgaz hatlarının yapımı ile görevlendirilmiş Botaş ile İzmir‘deki doğalgaz dağıtımı için yetkilendirilmiş yandaş Kolin Holding kapsamındaki İzmirgaz A.Ş.‘ne ait görevlerin, AKP adayının vaat listesinde yer alması, belediye başkanı oldukları takdirde bu şirketlere merkezi iktidar tarafından verilen imtiyaz ve yetkilerin zorlanacağını, bu zorlama neticesinde de İzmirgaz A.Ş.‘ne verilecek yeni imtiyazlar karşılığında gelişip genişleyen doğalgaz şebekesi “başarı” olarak belediye başkanının hanesine yazılacaktır. Tabii ki, merkezi iktidarı elinde bulundurmayan diğer muhalif parti adaylarının böyle bir şeyi vaat etmesi mümkün olmayacağı için, bu vaadi yapan belediye başkan adayları 1-0 öne geçmiş olacak, merkezi iktidarın kendilerine sunduğu imkanlarla seçimlerin galibi olarak ortaya çıkacaklardır.

Diğer yandan mülkiyeti Hazine‘ye ait olup Sağlık Bakanlığı tarafından kullanılan Urla Karantina Adası‘nın tarihi ve arkeolojik değerinin koruma-kullanma dengesini dikkate almaksızın, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından bir turizm merkezi olarak kullanılacağını ilan etmek de, arkasını merkezi iktidara dayamış ve parti devleti zihniyetini benimsemiş bir belediye başkan adayının dayatması olarak kabul edilebilir.

53 ana başlık halinde sunulan projeler arasında hiç mi eksik kalan, özellikle eksik bırakılan, 22 yıllık AKP iktidarına uygun görülmediği için gündeme getirilmeyen sorun ve ihtiyaçlar yok?

İşte bu düşünceden hareketle aklımıza gelen ilk konu ve noktaları şu şekilde sıralayabiliriz. Tabii ki daha sonra aklımıza gelecek olanları da bunlara eklemek koşuluyla…

📌 2019 tarihli İzmir Ulaşım Master Planı‘nda yer aldığı halde verilen süre içinde yapılmayan İzmir-Kemalpaşa İZBAN hattının yapımı açıklanan proje demetinde yer almamaktadır.

📌 Etkili bir çözümmüş gibi sunulan battı-çıktı geçitlerin her sel felaketinde bir ölüm tuzağına dönüşmesi ihtimalinin göz ardı edildiği görülmektedir.

📌Karayolları sorumluluk alanına giren yolların yapım, bakım, onarım ve genişletmelerinin “inisiyatif alınarakİzmir Büyükşehir Belediyesi‘nce yapılacağının belirtilmesi parti devleti anlayışının diğer bir örneğidir.

📌 İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin hissedarı olduğu “Basmane Çukuru” ve “Hilton Oteli” ile yapımı yarıda kalan Mavişehir Opera Binası, ticari anlamda cazibesini kaybeden Konak Pier, yağmalanmak istenen İnciraltı ile her yağmur yağdığında sular altında kalan Mavişehir‘de ne yapılacağının belirtilmemesi bu proje demetinin en önemli eksikliğidir.

📌İstihdam denilince ilk akla gelmesi gereken işsizler için yeni iş alanları yaratmak yerine işsizlerle işverenleri bir araya getiren düzenlemelerin önerilmesi ciddi şekilde işsizlik sorununun ciddiye alınmaması anlamına gelmektedir.

📌Sunumu yapılan 53 proje arasında deprem, sel, yangın, kuraklık, salgın ve kimyasal kirlenme gibi olası doğal afetler karşısında ne yapılacağının açıklanmamış olması büyük bir eksikliktir.

📌Merkezi iktidarın özelleştirme programında olan Alsancak Limanı‘nın teknoloji ve inovasyon merkezi haline dönüştürülmesi ile aynı yerde bir kruvaziyer limanı yapım ve geliştirilmesi vaadi de asıl olarak merkezi iktidara ait görev olması nedeniyle AKP’li adayın suya yazdığı bir vaat olarak değerlendirilmelidir.

📌 Katı atıkların toplanıp değerlendirilmesi; özellikle de kentin önemli bir sorunu olan Harmandalı Düzenli Atık Depolama Tesisi için hiçbir olumlu vaatte bulunulmamaktadır.

📌 İzmir denilince ilk akla gelen şeylerden biri olan Uluslararası İzmir Fuarı ve İZFAŞ tarafından yürütülen fuarcılık hizmetleri konusunda hiçbir vaatte bulunmamaktadır.

📌 İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İzmir halkı için büyük bir yük oluşturan belediye şirketleri konusunda halkı rahatlatacak hiçbir proje sözü verilmemektedir.

📌 Seçmenin asıl gündemini oluşturan yoksulluk, açlık ve hayat pahalılığı konusunda tek bir söz edilmemektedir.

📌 AKP adayı Hamza Dağ, daha önceki belediye başkanları gibi Körfez‘de yüzme iddiasına girmese de; kullandığı yanlış Türkçe nedeniyle bizlere masmavi bir körfezde -yüzmek yerine- yürümeyi önermektedir: “.. İzmirlilerin masmavi bir körfezde yürüyüş yapabilmesini amaçlıyor” Bkz. 27 numaralı Çiğli Atık Su Arıtma Tesisi Projesi. Tabii ki bu vaat, su üstüne yazı yazıp yürüme yeteneğine sahip olanlar için geçerli…

📌 20, 21, 23 ve 24 numaralı proje açıklamalarında dört kez tekrarlanan “yaşlı ve emeklilere yönelik akıllı saat uygulaması” ifadesi, 65 yaş üstü yaşlı ve emeklilere ait ücretsiz ulaşım hakkının “akıllı saat uygulaması” adı altında kısıtlanması ihtimalini akla getirdiği için, bu anlatımla neyin ifade edilmek istendiği bir an önce açıklanmalıdır.

📌 İzmir’de çoğu insanın belirli bölge ve mahalleler düzeyinde şikayetçi olduğu esenlik ve güvenlik sorunlarının nasıl çözümleneceği, bu sorunların çözümü için nasıl bir yöntem uygulanacağı belirtilmemektedir.

📌 İzmir‘in içme suyu ihtiyacını karşılamak amacıyla yapıldığı söylenip yapımındaki teknik hatalar nedeniyle kullanılamayan; ama buna rağmen, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin her yıl ödeme yaptığı Gördes Barajı ile ilgili sorunun bu projeler içinde gündeme getirilmediği, tümüyle bir merkezi iktidar projesi olan bu başarısız yatırımın hatırlanmadığı görülmektedir.

📌 Yapılacağı söylenen topu topu üç kütüphanenin, bu mekanlar sanki sadece bir ders çalışma ya da etüt merkeziymiş gibi sadece gençlere ve öğrencilere tahsis edileceğinin söylenmesi, gençler ve öğrenciler dışında kalanların bunun dışında tutulması aslında bu işin de yeterince bilinmediğini göstermektedir.

📌Sunumu yapılan bu projeler arasında üretimi arttırıp aşırı tüketimi azaltan, refahı ve sosyal adaleti sağlamayı hedefleyen, kültürel, tarihi, arkeolojik ve doğal değerlerin korunmasını amaçlayan düzenlemelere yer verilmemesi bu konulardaki bilinçli bir politikanın sonucuymuş gibi gözükmektedir.

Sonuç olarak anlaşılan o ki, AKP adayı Hamza Dağ‘ın 31 Mart 2024 tarihli İzmir büyükşehir belediye başkanlığı seçimlerinde başarılı olması için hazırlanan ve 12 ayrı ana başlık altında derlediğim toplam 53 projesi, 2009, 2014 ve 2019 seçimlerinde yarışan diğer AKP‘li belediye başkan adayları Taha Aksoy, Binali Yıldırım ve Nihat Zeybekçi‘nin yağmalama projelerine göre hem sayı hem de içerik yönünden oldukça az ve zayıf gözüküyor. Proje olarak sunulan bu ön fikirlerin proje haline dönüştürülmeden önce yeterince araştırılıp analiz edilmediği, bugüne kadar çoğu mevcut belediye tarafından farklı ad ve şekillerde uygulanan ya da uygulanmakta olan projeler olduğu, bu nedenle de mevcut sorun ve ihtiyaçlara cevap vermeyen ve kendi içinde yeni olmayan öneriler olduğu anlaşılıyor. Tabii ki bu durum, yerel iktidarı ele geçirdikleri takdirde bu kadar az ve kalitesiz proje ile bu kenti daha az yağmalayacakları anlamına gelmiyor. Anlaşılan o ki, hem yerel iktidar hem de merkezi iktidar olarak el ele verip İzmir‘i İzmir olmaktan çıkaran yağma uygulamalarına tam gaz devam etme konusunda yine büyük bir iştah gösteriyorlar ve tüm kenti yandaş şirketlere pazarlayacakları bir inşaat alanı olarak görüyorlar.

(1) https://avhamzadag.com/projeler/ Erişim Tarihi: 18.02.2024.

(2) https://www.birgun.net/haber/akp-nin-izmir-adayi-hamza-dag-mahkemenin-iptal-ettigi-projeyi-vaat-olarak-duyurdu-506321 Erişim Tarihi: 18.02.2024.

(3)Kocaoğlu’ndan Kaya’ya Körfez Geçiş Projesi, Zorlu’ya Yatırım Yanıtı“, Erişim Tarihi: 17.02.2024, https://www.egedesonsoz.com/haber/kocaoglu-ndan-kaya-ya-korfez-gecis-projesi-zorlu-ya-yatirim-yaniti/945773

İzmir’in unutulan sanatçıları 31 – Alberto Hemsi

Ali Rıza Avcan

İtalyan uyruğundaki Sefarad Yahudisi Alberto Hemsi (Çikurel) 27 Haziran 1898’de Manisa‘nın Turgutlu ilçesinde doğup, 7/8 Ekim 1975’de 77 yaşındayken Paris yakınlarındaki Aubervilliers‘de  vefat eden, sanat yaşamı boyunca, Avrupa’da ortaya çıkan neo-folklorizmin etkisiyle kendi ulusal müzik kaynaklarını araştırıp yorumlayan Leoš Janácek (1854-1928), Béla Bartók (1881-1945) ve Manuel de Falla (1876-1946) gibi Sefarad müziğinin klasik müzik formunda olmayan Türk-Balkan-Yahudi melodilerini besteleyen bir etnomüzikologdur. Bu anlamda Hemsi‘nin araştırıp derlediği Sefarad Yahudi halk şarkılarıyla sözlü halk edebiyatını derlemesi, henüz uluslaşmamış bir halkın etnik yaratıcılığını ortaya koyan en iyi örnektir. Diğer yandan da zengin Fransız Yahudilerinin örgütlenmesiyle ortaya çıkan Alliance Israélite Universelle girişiminin Osmanlı Yahudileri arasındaki milliyetçi düşüncelere ve Siyonizm‘in gelişimine nasıl katkıda bulunduğunu gösteren somut bir örnektir.

Alberto Hemsi (1898-1975)
Alberto Hemsi (1898-1975) – 19.04.1908: 10 yaşındayken…
Alberto Hemsi (1898-1975)
Alberto Hemsi (1898-1975)

Ailesi, sinagogda okunan dualar sırasında müziğe karşı ilgi duyduğunu gördüklerinde onu müzik eğitimi alması için İzmir‘deki amcasının yanına gönderir. Alberto burada 1908’den 1913’e kadar Fransız kültürünün temsilcisi Alliance Israélite Universelle (AIU) okulunda okur. Müzik hocaları İzak Algazi (1889-1950) ve Sem Tov Şikar (1840-1920)’dır. Okuldaki Société Musicale Israélite topluluğunda flüt, trombon, kornet ve klarnet çalmakla birlikte asıl tutkusu piyano ve kompozisyondur.

Société Musicale Israélite La Ville de Smyrne, 19 Nisan 1908.

1913 yılında AIU müdürünün ısrarı üzerine Hemsi, Conservatorio Royal di Milano‘da okumak üzere burs aldıktan sonra İtalya‘ya gider. Konservatuvarda Bossi Pirinello (kompozisyon, armoni ve kontrpuan), Galli (orkestrasyon), Pozzoli Delochi (teori ve solfej) ve Giusto Zampieri (müzik tarihi) gibi uluslararası üne sahip profesörler tarafından eğitilir. Eğitimi sırasında patlak veren Birinci Dünya Savaşı‘na piyade subayı olarak İtalyan ordusuna katılır ve 10. Isonzo Savaşı sırasında yaralanarak kol kaslarından birinde ciddi, kalıcı hasarlar oluşur. Bu durum daha sonra onun piyanistlik kariyerini olumsuz yönde etkileyen bir engele dönüşür.

Alberto Hemsi İtalyan ordusunda.
Alberto Hemsi eşi Myriam Capetullo Hemsi ve ailesiyle.
Eliahou Hannabi Tapınağı Korosu, İskenderiye, Nisan 1932.
Alberto Hemsi koro öğrencileriyle birlikte (1930).
Alberto Hemsi ve Eliahou Hannabi Tapınağı Erkek ve Çocuk Korosu, İskenderiye, 1930.
Hahambaşı Prato’nun (ortada) gelişi üzerine İskenderiye Yahudi Cemaatinin tüm liderleri, Alberto Hemsi sağ başta.
Alberto Hemsi koro öğrencileriyle birlikte, İskenderiye, Nisan 1932.
Alberto Hemsi, müstakbel eşi Myriam Capetullo Hemsi ile nişan fotoğrafı, 1930 civarı.
Kızı Alegra Hemsi Yunan ulusal kostümü (evzone) ile, 1937 dolayları.
Eşi Myriam Capetullo, kızları Allegra, Juliette, Ketty ve kayınvalidesi.

Alberto Hemsi, 1919 yılında enstrümantasyon diplomasını aldıktan sonra memleketine dönerek 1920-1924 yılları arasında İzmir‘de teori, piyano ve koro dersleri vermeye başlar. 1924’te Rodos adasındaki İtalyan konsolosluğunda tercüman olarak çalışmayı kabul eder . Rodos‘ta ders verirken, özellikle ailelerin özel günlerde kantikalar söylemek için davet ettiği, güzel sesleriyle tanınan yarı profesyonel şarkıcı kadınlarla görüşerek, onların söylediklerini kayıt altına alarak etnografik ve folklorik araştırmalar yapar. Rodoslu Yakov Hazan kendisine bu konuda yardımcı olur. Orada eşi Myriam Capelluto ile tanışır. 1927’de İskenderiye‘ye gittiğinde İskenderiye Yahudi Cemaati ona Eliahou Hanabi Tapınağı‘nın müzik direktörlüğünü teklif eder. Topluluk okullarında müzik öğretmeni olarak bir nefesli çalgı orkestrası kurar ve yönetir. 1940 yılına kadar İskenderiye G. Verdi Konservatuarı‘nda, 1952-1957 yılları arasında da İskenderiye Müzik Konservatuarı‘nda armoni ve kompozisyon dersleri verir. Ağustos 1930’un sonunda evlendiği Myriam Capelluto (1912-2005) ile evliliğinden Allegra (Benoun-Hemsi), Juliette ve Ketty (Menasse-Hemsi) adını verdiği üç kız çocuğu olur.

Alberto Hemsi’nin müzik direktörlüğünü yaptığı Eliyahu Hanavi Sinagogu.
Alberto Hemsi (1898-1975).
Alberto Hemsi (1898-1975), Mart 1928.

İskenderiye‘de bulunduğu bu dönemde Béla Bartók (1881-1945) ve Constantin Brăiloiu (1893-1958)’nun folklorik araştırmalarını takip etmeye başlar ve Yahudi toplulukların kadınları tarafından nesiller boyu sözlü olarak aktarılan ve ortaçağ İspanyol edebiyatıyla beslenen İspanyol-Yahudi geleneksel müziğini araştırmaya, İzmir, Selanik, Rodos, İstanbul ve İskenderiye‘de söylenen geleneksel ilahileri derlemeye çalışır. Bu araştırma gezilerinin bir sonucu olarak 1932-1938 yılları arasında altmış geleneksel melodinin piyano için armonilerini yazar. Bu eser “Coplas Sefardies” olarak bilinen on ciltlik çalışmanın ilk beş cildidir.

Hemsi, “Coplas Sefardies“in yanı sıra orkestra, yaylı beşli, koro, çello ve piyano gibi çeşitli topluluklar için çok sayıda eser besteledi. Sinagogun ayin müziğinden olduğu kadar Mısır, Türkiye ve Yunanistan müziklerinden de ilham aldı.

Alberto Hemsi, Süveyş Krizi‘nin ardından 22 Ağustos 1957 tarihinde ailesi ile birlikte Mısır‘dan sürülünce yaşamaya başladığı Paris‘te yaşam tarzına uyum sağlamakla birlikte kompozisyon üretimi yavaşlamaya başladı. Brith Shalom ve Don Isaac Abranavel sinagoglarında müzik direktörlüğü ve École Cantoriale du Séminaire Israélite de France (SIF)‘da solfej öğretmeni olarak iş buldu. Paris yakınındaki Aubervilliers‘te yaşadığı bu dönemde Fransız radyosunda bir dizi İspanyolca programa ev sahipliği yaparak 1969-1973 yılları arasında Coplas Sefardies serisinin beş ciltten oluşan ikinci bölümünü yazdı. Ölümünden kısa bir süre önce, 1975’te, Sefarad müziği üzerine yaptığı çalışmalardan dolayı Madrid‘deki San Fernando Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi‘ne üye olarak seçildi.

Alberto Hemsi (1898-1975)

Hayatının ilerleyen dönemlerinde bestelerini yaymak için sağlığı bozulmaya başlayıncaya kadar düzenli olarak seyahat etti ve Ekim 1975’te Paris yakınlarındaki Aubervilliers‘de akciğer kanserinden öldü.

altı-türk-dansları-piyano-için-zeibek-alberto-hemsi_50_.jpg

Çok sayıda uluslararası ödülün sahibi müzisyen Alberto Hemsi, Selanik, Rodos, İzmir, İskenderiye gibi Yahudi toplulukların yaşadığı yerlerdeki, başta kendi annesi olmak üzere görüştüğü 65 kişiden topladığı 230 adet yazılı metinden opus sayısı verilmiş ve çoğu yayınlanmamış olağanüstü kalitede 54 müzik eseri bırakmıştır. (Kal NidreYom Guilaİncil vizyonları, vb.), koro için (Ladino’da altı koro , İbranice dört eser vb.) bir veya iki piyano için (Üç Mısır Dansı , Üç İncil Dansı , vb.), keman, viyola veya çello ve piyano için (birkaç Sefarad Süiti ), son olarak farklı topluluklar ve senfoni orkestrası için (İncil Dansları , Masa senfonik , vb.) “Coplas Sefardies” adı verilen 10 ciltlik eserinde ise klasik müzik formatında yeniden düzenlediği 60 adet şarkı bulunmaktadır.

Eserlerinin büyük bir kısmı yalnızca kopyalar veya el yazmaları biçiminde olup bunlardan oluşan arşiv, eşi Bayan Myriam Capelutto Hemsi tarafından 5 Temmuz 2004’te bağışlanmasından sonra şu anda Avrupa Yahudi Müziği Enstitüsü tarafından korunmaktadır.

Sanatçının “Coplas Sefardies” adı altında 10 ciltlik bir çalışma olarak derleyip düzenlediği 60 şarkının listesi:

Turgutlu Kent Müzesi, Fotoğraf: Erol Şaşmaz.
Turgutlu Kent Müzesi – Piyanonun üstündeki ahizeyi kaldırdığınızda Alberto Hemsi’nin Coplas Sefardies düzenlemelerini dinleyebiliyorsunuz… Fotoğraf: Mehmet Tüzel Gökyayla.

Ayrıca Turgutlu Kent Müzesi Projesi Koordinatörü Mehmet Tüzel Gökyayla‘dan aldığımız bilgiye göre, küratörlüğü Prof. Dr. Engin Berber tarafından gerçekleştirilen Turgutlu Kent MüzesiYörük-Türkmen Odası” girişindeki piyanonun üstündeki telefonun ahizesini kaldırdığımız takdirde, Turgutlu doğumlu Alberto Hemsi‘nin “Coplas Seferadies” düzenlemelerini dinleyebiliyoruz. O nedenle ilk seyahat programımda Turgutlu’ya gidip o telefon cihazından o güzel şarkıları dinlemek olmalı diye düşünüyorum.

Yararlanılan Kaynaklar

Denailles, C., “İzmir’de Judeo-Espanyol Müzik, Alberto Hemsi”, İzmir’de Yahudiler – Antik Smyrna’dan Günümüze, Gözlem Gazetecilik, Mart 2022.

Hemsi, A., 1994, “Cancionerio sefardi. E. Seroussi ed., in collaboration with P. Diaz-Mas, J.M. Pdrosa and E. Romero. Jerusalem : The Hebrew University, Youval Music Series IV.

Hemsi, A., “Romencea Y Cantigas Sefardies, s.56, https://www.cervantesvirtual.com/descargaPdf/romancea-y-cantigas-sefardies/ Erişim Tarihi: 14.02.2024.

Heskes, İ. “Alberto Hemsi.” Notes, vol. 56, no. 2, Dec. 1999, p. 496. Gale Academic OneFile,  link.gale.com/apps/doc/A58633839/AONE?u=anon~136fa329&sid=googleScholar&xid=2da1a954 – Accessed 11 Feb. 2024.

Jessica, R., “Se réinventer au présent Les Judéo-espagnols de France. Famille, communauté et patrimoine musical

Sadak, S., “Transculturalité et identité musicale dans les répertoires judéo-espagnols”, Cahiers d’ethnomusicologie, 20 | 2007, s.198-209.

Seroussi, E., “Alberto Hemsi Cancionero Sefardí” , Kesset Publications, The Hebrew University, Jerusalem, 1995, 462 s.

Alberto Hemsi Arşivi, Institut Europeen Des Musiques Juvies, Erişim Tarihi: 14.02.2024, http://www.rachelnet.net/F/?func=find-c&ccl_term=WHOC%3DAlberto+Hemsi&local_base=iemcg&x=0&y=0

https://en.wikipedia.org/wiki/Alberto_Hemsi

https://referenceworks.brillonline.com/browse/encyclopedia-of-jews-in-the-islamic-world/alphaRange/H%20-%20Hg/H?s.rows=100&s.start=20

Alberto Hemsi – Ah, el novio no quere dinero, Op. 8 No. 4.
Altı Türk Dansı – Zeybek (1926).
Alberto Hemsi, 3 Türk Dansı: Münevver, Sıdıka, Azize (1929).
Münevver, 1929.
Alberto Hemsi, Tre Arie Antiche for String Quartet, Op. 30, I. Ballata, ARC Ensemble.
Fatma.