Buda-ma…

Ali Rıza Avcan

Bugünkü yazımın konusunu ağaçların, özellikle de kentlere estetik görünüm kazandırıp doğal bir ortam yaratsın, havadaki tozları ve kirli havayı emip yok etsin, karbondioksit depolayıp oksijen sağlasın, kent ısı adası etkisini azaltsın, sıcaklığı dengeleyip biyolojik çeşitliliği geliştirsin, başta kuşlar olmak üzere hayvanlara yaşam alanı sağlasın ve altında oturacak insanlar için gölge oluşturup yaşam kalitesini zenginleştirsin, insanların ruh sağlığına katkıda bulunsun düşüncesiyle park, bahçe ve yol kenarlarına dikilen ağaçların Karşıyaka Belediyesi gibi bazı belediyeler tarafından yanlış budanıp adeta ağaç olmaktan çıkarılıp bir direğe benzetilmesi gayreti oluşturuyor.

Çünkü son yıllarda yaşadığımız kentlerdeki ağaçların neredeyse ağacın tüm taç kısmını yok edecek şekilde kesilip budandığını görüp, bunun bir çevre katliamı olduğuna inanıyor ve bu vahşete itiraz ediyorum.

Oysa yurtdışına gittiğimizde; özellikle de Berlin‘deki ünlü Ihlamurlar Bulvarı (Unter der Linten) ya da Paris‘in Champs-Élysées benzeri geniş bulvarlarında dolaştığımızda bu cadde ve bulvarları kenarındaki ağaçlarda böyle bir uygulamaya rastlamıyor, ağacı gençleştirme ve daha sağlıklı hale getirmek amacıyla yerinde, zamanında gerçekleştirilen doğru uygulamalara tanık oluyoruz.

Berlin, “Ihlamurlar Bulvarı”, (Unter der Linden).
Paris, Avenue des Champs Élysées.

Evet, bir ağaç budama uzmanı değilim. Bu konuda birikim ve deneyim yoluyla edinilmiş bir ustalığım yok. Ama şanslı bir kuşak olarak ortaokulda felsefe, mantık, jeoloji ve astronomi gibi şimdilerde dile bile getirilmeyen konuların yanında Tarım-İş dersini görerek ağaç budama, aşılama, gübreleme gibi konuları uygulamalı olarak öğrenmiş biriyim. O nedenle kendimi şimdiki kuşaklara göre ayrıcalıklı ve şanslı görüyorum. O nedenle de gerektiğinde, özellikle de yöneticisi olduğum apartmanın bahçesindeki çalı ve bitkileri budarken ortaokuldaki Tarım-İş dersinde öğrenip yaşamımın diğer aşamalarında zenginleştirdiğim bu bilgi ve deneyimden yararlanıyorum. Ayrıca bu konuları okuyup araştırabiliyor, doğrusunu öğrenmek ve öğrendiğim doğru bilgiyi paylaşmak konusunda çaba gösterip mücadele ediyorum.

Üstteki fotoğraf Leningrad, alttaki fotoğraf ise İstanbul bulvarlarındaki ağaçların kışlık vaziyetlerini gösteriyor… Görüldüğü gibi İstanbul’dakiler adeta “saçlarını taramayıp sağa sola savuran” insanlara benzemiş… Kaynak: Ayrancım Derneği

Bence bu tür yanlış budama pratikleri ya bu konuda görevli olanların bilgisizliğinden ya da o ağacın varlığından, evinin ya da dairesinin önünü kapatıp çevreyi göremediğini iddia eden apartman yöneticileriyle o binada oturan diğer insanlardan kaynaklanıyor. Evlerinin önündeki bir ağacın önlerini kapayıp geleni gideni göremediğini söyleyen bu tür insanlar aslında kendi mülkiyetlerinde olmayıp kamunun; yani hepimizin malı olan bu ağaçları, yüreklerindeki kuraklık nedeniyle şikayet yöntemi ile kestirip belediye görevlilerinin işledikleri kent suçunun azmettiricisi ya da ortağı oluyorlar. Belediye görevlileri ise yapılan kesimin yanlış olduğunu anlatıp ikna etmek yerine ellerine aldıkları gürültülü testerelerle ve büyük bir iştahla o ağaçları kesmekte beis görmüyorlar. Ama diğer yandan da Taksim Parkı ya da Akbelen Direnişi benzeri bir doğa katliamı olduğunda oralara kadar gidip destek olmayı ve fotoğraflamayı ihmal etmiyorlar. Oysa küçüğü ya da büyüğü de olsa da, aynı katliamı kendileri, kendi topraklarında yapmaktan keyif alıyorlar ya da bütün bunları yapıp ya da yaptırıp “başarılı belediye başkanı” sanrısıyla büyükşehir belediyesine başkan olmaya koştur koştur gidiyorlar.

Oysa yaşadığımız ev ya da dairelerin yeşil ağaç, çalı ya da bitkilerle çevrelenmiş, aralarındaki kuşlarla seslenmiş olması çoğumuzun istediği, hayal edip yapmak istediği bir şey. Balkonunuza kadar uzanan ağacın bir dalı, o daldaki bir kuş ya da bir çiçek veya meyve, o dalların arasında esen serin bir rüzgar lafa gelince hepimizin düşlerini süslüyor; ama eyleme gelince o ağaçlar bazı insanları, içlerindeki o uğursuz karanlık yerine o ağaç nedeniyle kararan oda ve salonları onları rahatsız ediyor.

Gelin isterseniz benim şikayetçi olduğum ve doğrusunun yapılması için mücadele ettiğim, öneriler geliştirdiğim yanlış ağaç budamayı, kendi evimin çevresindeki park ve kaldırımlardaki örnekleri ele alarak göstermeye çalışayım:

BUrası benim oturduğum apartmanın yakınındaki bir apartman. Karşıyaka, Yalı Mahallesi‘nde 6484 sokakla 6442 ve 6470/2 sokağın köşesindeki Kılıç apartmanı. Burada görüntüye giren ve tümü de kaldırımda olan dört ağaç var. Üçü bu apartmanın önündeki kaldırımda, diğeri de karşı köşedeki Ege Tat isimli işletmenin önünde ve tam köşede yer alıyor. Bu fotoğrafı çektiğim tarih ise 27 Kasım 2019.

Anlaşılan o ki, apartman yönetimin talebi üzerine Karşıyaka Belediyesi ekipleri gelmişler ve apartmanın önündeki üç ağacın tüm taç kısmını budayarak sokağı göremeyen daire sahiplerinin çevreyi gözlemesine yardımcı olup bu üç ağacın nefes aldığı tüm dal ve yapraklarını yok ediyorlar. Neyse ki karşı köşedeki ağacı serbest bırakmışlar…

Bu fotoğrafın tarihi ise 23 Kasım 2023. Aynı ağaçların son budamasının üzerinden 4 yıl geçmiş ve dalları yeniden gelişen ağaçların apartmandakileri rahatsız etmesi nedeniyle yine belediye ekipleri, bu kez ağaç budama aracını getirmişler ve ağacı kesebilmek için inceleme yapıyorlar…

Ağaç budama işlemi bitmiş, kesilen dallar yerlere atılmış ve yine karşı köşede, dallarına uçurtma takılmış küçük ağaç bu katliamdan canını kurtarmış…

Muradına erip geleni gideni balkonlarından gözleyip izleyebilecek mutlu, mesut apartman sakinleri…

Evet, yine aynı yer; ama bu sefer tarihler 27 Şubat 2024’ü gösteriyor. Karşıdaki iki ağaç budanıp kuşa dönmüş hallerini devam ettiriyorlar. Lakin köşedeki, dallarına uçurtma takılmış küçük ağaç da geçen zaman içinde bu katliamdan payına düşeni almış. Kendisinden rahatsız olansa, olsa olsa köşedeki Ege Tat isimli işletmedir…

Ve bu manzara halen devam etmekte… Bu üç ağaç muhtemelen 2-3 senede kendilerine gelecekler ve bu ağaçlardan rahatsız olan apartman zevatının şikayeti üzerine yine vakti zamanı geldiğinde budanır kolları, dalları kesilir… Budayanlar da “ne yani, kökünü bırakıyoruz ya, yine büyür, gelişir” derler…

Bedavacıların arabaları yaklaşan yaz aylarında kızgın güneş altında kavrulacak…

Bu kez dikkatimizi yoğunlaştıracağımız yer, oturduğum apartmanın hemen karşısındaki Manolya Parkı ve bu parkın hemen yanında bedavacı araç sahipleri için parktan tırtıklanarak yaratılan otoparkı çevreleyen, o bölgeyi gölgeleyen büyük ağaçlar. Bu ağaçlar da 27-29 Şubat 2024 tarihlerinde 2-3 gün süren bol gürültülü bir budama operasyonunun kurbanı…

Bu ağaçların kesimi yapılırken gidip yaptıkları yanlışlığı anlatmaya çalıştığım belediye işçisi bu işi 13 yıldır böyle yaptığını söyleyerek bu konudaki cehaletini gösterdi. Telefonla ulaştığım üst düzey belediye yöneticisi ve belediye meclisi üyesi ise bu konunun kendi görev ya da ilgi alanında olmadığını söyledi. Ve sonuçta karşımıza böylesine bir katliam tablosu çıktı.

Manolya Parkı bakımsızdı, şimdi de gölgesiz oldu…

Hatta öyle bir kıyım olmuş ki, adeta belediye atölyesinde yakılacak odunlar bile bir köşeye konulmuş…

Muhtemelen Karşıyaka Belediyesi’nin atölyesinde yakıt olarak kullanılacaklar…

Böylelikle güneşin beyninizi delecek kadar kızgın olduğu yaz aylarında, zaten bakımsız olan bu parktaki banklara oturup birbiriyle sohbet eden çevre apartman sakinlerine “burada ne işiniz var?” ya da “buraya gelmeyin” denilmiş…

Ve en nihayetinde Manolya Parkı’ndaki son durum…

Bu kötü uygulama örnekleri tabii ki sadece İzmir‘e ve Karşıyaka‘ya özgü bir şey değil… Diğer kentlerde de, belediyelerde de buna benzer kötü örneklerine rastlıyoruz. Örneğin Ankara Büyükşehir Belediyesi‘nin kötü uygulama örneklerini aşağıdaki bir iki fotoğrafla paylaşıp bunun belediyeler itibariyle genel bir sorun olduğunu ifade edeyim.

Aşırı Budama, Akkavak, Tunalı Caddesi. Kaynak: Ayrancım Derneği.
Yanlış Budama, Akkavak, Kuğulu Park. Kaynak: Ayrancım Derneği.
Yanlış Budama, Çınarlar ve Kavak, İran Caddesi. Kaynak: Ayrancım Derneği.

Peki, bunca örnekten sonra “bu işin doğrusu nedir, kentlerdeki ağaçların doğru bir şekilde budanması ne şekilde olur?” dediğinizi duyar gibiyim…

Efendim, bu konuda da kendimden bir şeyler katmayarak bu konuyu kendine sorun edinen bilim insanlarıyla belediyelerin ortaya koydukları örneklerden söz etmek isterim. ÇÜnkü bu konuda yapılmış birçok bilimsel araştırma ve yayın var. Çoğu belediye ve üniversite bu yayınları paylaşarak bu işin yanlışını ve doğrusunu göstermeye, doğru budamanın nasıl yapılması gerektiğini gösteriyor. Örneğin Ankara, Çankaya ilçesi boyutunda güzel çalışmalar yaptığını bildiğim Ayrancım Derneği‘nin İnternet sayfasında doğru ve yanlış budama örneklerle gösterilip doğrusu anlatılmaya çalışılıyor.

Bunun dışında bu konu ile ilgili olarak benim ulaşabildiğim makale ve rehberleri sizin de ulaşıp okuyabilmeniz; özellikle de belediyelerdeki yönetici arkadaşlarla çalışanların okuyup öğrenmesi, kentteki tüm ağaçların hazırlanacak Yeşil Alan Yönetim Sistemi Stratejik Belgesi doğrultusunda envanterinin çıkarılıp düzenli olarak izlenmesi, kent ağaçlarının nicelik ve nitelik itibariyle geliştirilip izlenmesi, İzmir‘in coğrafyasına uygun ağaçların dikilip büyütülmesi, uzunca bir süredir Mısır‘dan geldiği söylenen Palmiye Böceği nedeniyle kuruyup yok olan palmiyelerle Kültürpark‘ta bakımsızlık nedeniyle kuruyup yok olan ağaçların doğru ve etkili mücadele yöntemleriyle kurtarılması, bütün bunların üzerine -13 yıldır çalıştığını söyleyen görevliler de dahil olmak üzere- bu konu ile ilgili tüm yönetici ve personelin eğitimden geçirilerek bu yanlıştan vazgeçilmesi ve yapılan işlerin yöneticiler tarafından denetlenmesi, İzmir belediyelerinin aynen İstanbul Büyükşehir Belediyesi‘nin yaptığı gibi bu konuda araştırmalar yapıp gerçekleştireceği yayınlarla halkı bilgilendirip bilinçlendirmesi için yazımın sonundaki “Yararlanılan Kaynaklar” bölümünde paylaşmaya çalıştım.

Tüm belediye başkanlarına, belediye başkanı ve meclisi üyesi adaylarına, belediye yönetici ve çalışanlarına duyurulur ve bu konuları önemseyip gerçekleştirmek üzere hazırlayacakları plan, program ve seçim bildirgelerine almaları önerilir…

Yararlanılan Kaynaklar

Altun, M. Ö., “Budama Teknikleri“, Sunum Dosyası, Ankara Büyükşehir Belediyesi, Erişim Tarihi: 03.03.2024, https://www.ankara.bel.tr/files/4114/3893/6355/BUDAMA_SUNUM.pdf

Arslan, M., “Kent Ağaçları ve Koruma Yaklaşımları, Ankara Üniversitesi Açık Ders Malzemeleri, Erişim Tarihi: 03.03.2024, https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/64507/mod_resource/content/1/9.%20hafta.pdf

Demirtaş, A., “Kentlerde Ağaç Kesme ve Budama Rehberi, 22.09.2020, https://www.ayrancim.org.tr/?p=8249

Dirik, H., Erdoğan, R., Altınçekiç H. S., Altınçekiç, H., “Kent Ağaçlarının İşlevleri, Koruma Önemi ve Değer Belirleme Yaklaşımları“, Artvin Çoruh Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, Cilt 15, Sayı 2, 2014, 161-174. Erişim Tarihi: 3.03.2024, https://www.researchgate.net/publication/273304295_Kent_Agaclarinin_Islevleri_Koruma_Onemi_ve_Deger_Belirleme_Yaklasimlari

Elvan, O. D., “Orman Sınırları Dışında, Kent İçi Alanlarda Ağaç ve Ağaççıkların Kesilmesinin Hukuki Olarak İncelenmesi,” Journal of Faculty of Forestry İstanbul University, 2013, 63(2), 71-83. Erişim Tarihi: 3.03.2024, https://forestist.org/Content/files/sayilar/165/90.pdf

Turna, İ., Yazıcı, F., Atar, F., “İstanbul İlindeki Kent Ağaçlarında Budama Çalışmalarının Değerlendirilmesi, Bartın Orman Fakültesi Dergisi, 19(1), 1 Haziran 2017, 1-10. Erişim Tarihi: 03.03.2024, https://dergipark.org.tr/tr/pub/barofd/issue/27137/296795

Turna, İ., “Ağaç Ağaççık ve Çalı Türlerinde Budama Teknikleri, Sunum Dosyası, Erişim Tarihi: 03.03.2024, https://docplayer.biz.tr/9548594-Agac-agaccik-ve-cali-turlerinde-budama-teknikleri.html

Budama Teknikleri, Erişim Tarihi: 03.03.2024, Ankara Büyükşehir Belediyesi, https://www.ankara.bel.tr/files/4715/8814/1506/10-budamateknikleri_compressed.pdf

Budama ve Terbiyenin Prensipleri, Ankara Üniversitesi Açık Ders Malzemeleri, Erişim Tarihi: 03.03.2024, https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/112484/mod_resource/content/0/GENEL%20MEYVEC%C4%B0L%C4%B0K%20UYGULAMA%20NOTU-I.pdf

<object class="wp-block-file__embed" data="https://kentstratejileri.files.wordpress.com/2024/03/agac-ve-bitkilerde-bakim-ve-budama-esaslari.pdf&quot; type="application/pdf" style="width:100%;height:600px" aria-label="İstanbul Büyükşehir Belediyesi –
İstanbul Büyükşehir Belediyesi –
agac-ve-bitkilerde-bakim-ve-budama-esaslari
İndir

Belediye eliyle soylulaştırılan bir mekânın öyküsü…

Ali Rıza Avcan

Size bugün Karşıyaka Şemikler İZBAN İstasyonu çevresindeki bir mekânın nasıl soylulaştırıldığının öyküsünü anlatacağım…

Hem de, her bir odasında bir şehir plancısının çalıştığı Karşıyaka Belediyesi‘nin başkanı, meclis üyeleri ve yöneticileri eliyle, o bölgede yapılan ve “Biva Suit” ve benzeri lüks binalarla özel kolejlerin rantını arttırmak amacıyla gerçekleştirilen soylulaştırmanın öyküsünü ayrıntılarıyla anlatmaya çalışacağım…

Karşıyaka‘yı; özellikle de Şemikler Mahallesi‘nde yaşayanların ya da yolu buradan geçen herkesin bildiği toplumsal bir gerçek, eski tren yolunun İZBAN hattının yeniden düzenlendiği 2000-2010 döneminden önce, Karşıyaka‘da olduğu gibi yerin altına alınmayışı nedeniyle koskocaman bir semtin tam ortadan ikiye ayrılmış olmasıdır. Böylelikle geniş bir alanı kapsayan semtteki cadde ve sokaklar, eskiden tren yolu üstündeki hemzemin geçitle birbirine bağlıyken, karşıya geçişi mümkün kılmayan ve etrafı duvar ve çitlerle çevrilmiş bir düzenleme sonucunda, tam ortasından bölünmüş, yapılan alt ya da üst geçitlere rağmen, iki bölge arasındaki insan ilişkileriyle araç trafiğinin bütünlüğü bozulmuş, halkın bu konudaki hoşnutsuzluğu seçim dönemlerinde yapılan oyalayıcı anket ve vaatlerle giderilmeye çalışılmıştır.

Benim bugün gündeme taşıyacağım bölge ise, İZBAN Şemikler İstasyonu‘nun deniz tarafında kalan ve içine eski adıyla Şemikler İlkokulu (yeni adı Şehit Mehmet Ali Yandım İlkokulu) ile Karşıyaka 7 No’lu Şemikler Sağlık Ocağı‘nı alan yerleşim alanını kapsıyor.

Bu bölgede yer alan yapı ve alanları her birine ayrı bir numara vermek suretiyle şu şekilde sıralayabilirim:

1) Şemikler İZBAN İstasyonu,

İZBAN Şemikler İstasyonu

2) Tapunun Karşıyaka ilçesi, Şemikler Mahallesi, 26660 ada, 13 parselinde kayıtlı 3.236,10 metrekarelik arsada ve 6474 sokak üzerinde bulunan Karşıyaka 7 No’lu Şemikler Sağlık Ocağı‘nın eski, yıpranmış binası,

Karşıyaka 7 No’lu Şemikler Sağlık Ocağı

3) Tapunun Karşıyaka ilçesi, Şemikler Mahallesi, 26534 ada, 1 nolu parselinde kayıtlı 3.055,88 metrekarelik arsada 16 sınıf, 28 öğretmen ve 332 öğrenci ile faaliyet gösteren eski adıyla Şemikler, yeni adıyla Şehit Mehmet Ali Yandım İlkokulu‘nun eski, yıpranmış binası,

Eski Şemikler, yeni Şehit Mehmet Ali Yandım İlkokulu

4) Tapunun Karşıyaka ilçesi, Şemikler Mahallesi, 27000 ada, 1 nolu parselinde kayıtlı 1.265 metrekarelik arsada ve İdil Biret Caddesi ile 6436 sokağın köşesinde yer alan 5 kat ve 60 bağımsız bölümü barındıran Biva Suite binası,

Biva Süit

5) Karşıyaka 7 No’lu Şemikler Sağlık Ocağı ile Biva Süit arasında kalan Karşıyaka Belediyesi‘ne ait mülkte yine aynı belediye tarafından yapılan yeşil alan ve otopark,

Biva Süit ile Karşıyaka 7 No’lu Şemikler Sağlık Ocağı arasına yapılan yeşil alan ve ücretsiz otopark…

6) Şemikler İZBAN İstasyonu‘nun hemen yanındaki Karşıyaka Belediyesi’ne ait belediye mülkünde, yine aynı belediye tarafından yapılıp işletmeciye kiralanan Karşıyaka Çocuk Oyun Macera Parkı,

7) Tapunun Karşıyaka ilçesi, Şemikler Mahallesi, 27000 ada, 1 nolu parseldeki Biva Süit ile yeni açılmış olan 6436 sokağın ikinci bölümü arasındaki boş belediye mülkünde Karşıyaka Belediyesi tarafından yapılan Zeynep Aslan Bisiklet (Pump Track) Parkı.

Zeynep Aslan Bisiklet (Pump Track) Parkı

8) Tapunun Karşıyaka ilçesi, Şemikler Mahallesi, 26534 ada, 2.385,56 metrekarelik 5 nolu parselinde kayıtlı ve Karşıyaka Belediyesi‘nce açılmış yapılmış olmasına karşın İzmir 2 ve 3 Boyutlu Kent Rehberlerine henüz işlenmemiş olan 6436 sokağın ikinci bölümü üzerinde yapılmakta olan lüks kolej inşaatı.

Bahçeşehir Koleji inşaatı

Bu ilginç soylulaştırma oyununun aktörlerini belirledikten sonra isterseniz bu aktörlerle oynanan oyunun akışına geçelim. Tarihler vererek hangi zamanda hangi hamlenin yapıldığını anlatarak ortaya çıkan soylulaştırma çalışmasının gerçekleşme sürecini ortaya koymaya çalışalım.

Google Earth tabanlı haritada, söz konusu bölgeyi yeşil renkli daire ile çevreleyerek her bir mekana numara verdiğimiz bu alandaki mevcut eski yapıların anlatacağımız öykünün başında var olduklarını belirtmemiz gerekiyor. Bunlar sırasıyla Karşıyaka 7 No’lu Şemikler Sağlık Ocağı, eski adıyla Şemikler, yeni adıyla Şehit Mehmet Ali Yandım İlkokulu ve Şemikler İZBAN İstasyonu‘dur.

Anlatacağımız öykünün son yıllardaki yeni aktörleri ise 4 numaralı lüks Biva Süit binası, 5 numaralı yeşil alan ve otopark, 6 numaralı Karşıyaka Çocuk Oyun Macera Parkı, 7 numaralı Zeynep Aslan Bisiklet (Pump Track) Parkı ve 8 numaralı lüks kolej inşaatıdır.

Oyun önce, 2018 yılında 27000 ada, 1 parseldeki boş arsaya Biva Mimarlık isimli inşaat şirketine ait Biva Süit binasının yapımı ile başladı. 31 Mart 2019 tarihli Mahalli İdareler Seçimlerine “Bayraklı evim, CHP baba ocağım” sloganı ile CHP‘den Bayraklı belediye başkan aday adayı olarak katılan Biva Mimarlık şirketinin sahibi Vahap Yılmaz‘ın, 2018 yılının Eylül ayında AKP Karşıyaka İlçe Teşkilatı‘na 25.000 lira tutarında bağışta bulunduğunu, sevgili dostum gazeteci Süleyman Gençel‘in verdiği haberlerle öğrenmiş, böylelikle Karşıyaka‘nın değişik yerlerinde inşaatlar yapan bu müteahhidin, “her devrin ve her partinin adamı” olduğunu anlamış, izleyen dönemde de yerel seçimlerdeki birçok adayın, kendisine sağlanan kolaylıklar karşılığında seçim finansmanına yardımcı olduğunu görmüştük.

Örneğin Biva Süit adı verilen bu binanın inşaatı sırasında ayrı bir şantiye elektrik abonesi almak yerine daha ucuz bir yöntemi tercih ederek karşı binadan aldığı elektrik için cadde üzerine bir kablo yerleştirmiş, bu kablonun kısa zamanda yıpranması üzerine kablonun geçtiği hattın üstüne bu bağlantıyı koruyup saklayacak şekilde belediye tarafından bir kasis yapılması bu koruyan, kollayan ilişkiyi ortaya çıkarmıştır.

Bu bölgede ne olduysa bundan sonra; yani, bu lüks Biva Süit binasının yapılmasından sonra oldu. Biva Süit adeta bu bölgedeki soylulaştırmanın amiral gemisi gibiydi. Şu sıralarda kış bahçeli ve teraslı 3+1 dubleks dairelerin 8 milyon 250 bin liraya satıldığı, 2+1 dairelerin ise 18.000 liraya kiralandığı bu lüks bina adeta bu çevredeki soylulaştırma çalışmalarının tetikleyicisi oldu. Binanın bitmesi ile birlikte, yıllardır bu bölgeye el atmayan Karşıyaka Belediyesi sağlık ocağı ile Biva Süit arasındaki 5 numarayla imlediğimiz alanı yeniden düzenleyerek içinde araçların ücretsiz park edebileceği bir otoparkı da barındıran yeni bir yeşil alan düzenlemesi yaptı ve böylelikle yeni yapılan Biva Suit‘e ait araçların ücretsiz olarak buraya park edilmesinin yolu açılmış oldu.

Ardından Şemikler İZBAN İstasyonu‘nun yanındaki 6 numaralı yeşil alan çocuklara hitap eden bir şekilde düzenlenerek 2021 yılının Eylül ayında çocuk oyun ve macera parkı olarak açıldı. Yapılır yapılmaz önce devasa miktarlarda zarar eden belediye şirketi Kent A.Ş.‘ye verilen, onun da şirket olmanın imkânlarını kullanarak özel bir işletmeciye kiraladığı 2.700 metrekarelik bu parktan bugün çocuklar ve gençler, parkın kapalı olduğu Pazartesi günleri hariç hafta içinde 75 lira, hafta sonunda da 100 lira ödeyerek yararlanabiliyorlar. Tabii ki okullarda öğle yemeğinin kaldırıldığı, öğrencilerin astronomik fiyatların uygulandığı okul kantinlerine teslim edildiği günümüz koşullarında, kamu kaynaklarıyla yapılmış bu parkın işletmecileri, çocukların cebinde olmayan 75 ya da 100 liralara göz dikmiş vaziyette bekliyor… Özellikle de dar gelirli, yoksul ailelerin çocuklarını yok varsayarak…

Karşıyaka Belediyesi‘nin bu hamlesini izleyen diğer bir hamle ise, 2023 yılının Ocak ayında lüks Biva Suit‘in hemen yanına, “Pump Track” adıyla dağ bisikleti klasmanında faaliyet gösteren bisikletlilerin parkur üzerindeki kasisleri sıçrayarak aşmalarını sağlayacak bir bisiklet parkuru yapıldı. Bununla ilgili kurallar da belirlenerek alanın kenarına yerleştirilen bir tabelaya yazıldı. Hem de Türkiye’nin en büyük “Pump Track” alanı olduğu iddiasıyla… Şimdilik ücretsiz olan bu parkurdan kaç adet bisikletli yararlanmaktadır bilmiyoruz; ama, böylesi bir bisiklet parkurunun İzmir, Karşıyaka ve Yalı Mahallesi sakinleri için ne ölçüde bir ihtiyacı karşıladığı, bu fikrin ilk olarak kimin aklına geldiği de belli değil… Üstüne üstlük, borç içinde yüzen bir belediyenin kısıtlı kaynaklarının kullanımı suretiyle, azınlıkta kalan bir kesim için; ama, hemen yanındaki lüks binaya prestij sağlamak amacıyla yapılan bu tesiste, kullanıcıların yaralanma, sakat kalma ya da ölüm gibi büyük risklerle karşılaşması söz konusu olduğu halde, alanın kenarına asılan tabelada bu sorumluluğun Karşıyaka Belediyesi‘ne ait olmadığı belirtilerek, bu işin de “saldım çayıra, mevlam kayıra” anlayışıyla yapıldığı anlaşılmaktadır.

Lüks bir bina, onun ardından onun her iki cephesinde yeşil alanlar yaratma ve hemen yakınına bir macera parkı yapmanın hemen arkasından gelen son hamle ise, seçim zamanları oy kullanmaya gittiğimiz eski adı Şemikler İlkokulu, şimdiki adı ise Şehit Mehmet Ali Yandım İlkokulu olan bu eski okul binasının, hemen yanındaki Hazine‘ye ait arsada yapılmasını beklediğimiz bir süreçte, bu alanın özelleştirilerek oldukça büyük bütçelerle özel bir kolej binasının yapılmaya başlanması, adeta yapılan kremalı pastanın üstüne son süslemeyi yapmaya benziyor.

Bu inşaatla ilgili olarak yaptığımız araştırmalar sonucunda, okul binasının yapıldığı parselin 1/5.000 ölçekli İzmir Nazım İmar Planında “Eğitim Alanı” olarak yer almakla birlikte; Milli Eğitim Bakanlığı‘nın önerisi, Karşıyaka Belediye Meclisi‘nin 09.03.2020 tarih, 97509404.301.05.285 sayılı kararı ile İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi‘nin 09.01.2023 tarih, 50 sayılı kararı uyarınca “Özel Eğitim Alanı” olarak değiştirilerek aynı zamanda Bahçeşehir Üniversitesi ile 65 şehirdeki kendisine ait 143 eğitim kampüsünde asgari ücretle öğretmen çalıştıran zengin işadamı Enver Yücel‘e ait Bahçeşehir Koleji‘ne verildiği anlaşılmıştır.

İnşaatta çalışan Afgan işçilerden öğrendiğime göre oldukça eski ve bakımsız Şemikler/Şehit Mehmet Ali Yandım İlkokulu‘nun hemen yanına yapılan bu lüks binada Bahçeşehir Koleji‘nin yeni bir şubesi açılacakmış. Böylelikle, Biva Süit benzeri lüks binalarda oturup hemen karşısındaki pahalı özel kolejde okuyacak öğrencilerin, Biva Suite‘deki özel dershaneye gitmek dışında hemen karşıdaki macera parkını ya da Pump Track alanını kullanacakları anlaşılmaktadır.

Bu alanın rant değerini arttırmayı amaçlayan Karşıyaka Belediyesi‘nin son girişimi ise, Avrupa Hareketlilik Haftası kapsamında 22 Eylül 2023 tarihinde Biva Süit önünde yapılan etkinlik oldu. Normal günlerde trafiği yoğun olmayan; aksine araç trafiği ve parklanma itibariyle oldukça sakin olan İdil Biret Caddesi üzerinde ve tam da Biva Süit‘in önünde, “sürdürülebilir kentsel hareketlilik konusundaki öncü farkındalığı” arttırmak amacıyla aktif hareketliliği, toplu ulaşımı ve diğer temiz, akıllı ulaşım çözümlerini ortaya koymak amacıyla yapılan bu etkinliğin, Karşıyaka‘nın neredeyse en sessiz, en hareketsiz bir caddesinde yapılması da söylemle eylem arasındaki çelişkiyi ortaya koyuyordu. Üstüne üstlük Avrupa Komisyonu‘nca, bu yılki etkinliklerin konusu “Şehrini Keşfet” sloganıyla “Gelecek Enerjini Koru/Save Energy” olarak belirlendiği halde…

Normal günlerde İdil Biret Caddesi’ndeki trafik ve araç parkı…

Bir avuç insanın başlarında Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay olduğu halde, trafiğe kapatılmış olan İdil Biret Caddesi‘nde ve Biva Süit önündeki sergiledikleri bu etkinlik tanık olduğum kadarıyla Avrupa Hareketlilik Haftası‘nın bu yılki sloganına uygun olmayan bir tarzda, vatandaştan kopuk olarak bir şekilde yapılıyor, hareketlilik olgusunu öne çıkaran bir düşüncenin aksine hareketin olmadığı bir mekanda sen-ben-bizim oğlan anlayışıyla bir şeyler yapılmaya çalışılıyordu. Elinde tuttuğu mikrofonla etkinliğe katılan bir kırtasiye dükkanının tanıtımını yapan görevli ile kendisini Karşıyaka Belediyesi süreklilik sorumlusu olarak tanıtan genç bir görevliye söylediğim gibi, şayet hareketlilik konusunda bir farkındalık yaratmak istiyorlarsa trafiğin ve araç parkının sorun olmadığı bir yerde değil, Girne Bulvarı ya da Yalı Caddesi gibi trafiğin yoğun olduğu, araç parkının hem araç sahipleri hem de yayalar açısından sorunlu olduğu bölge ya da caddelerde yapılması, böylelikle bu etkinliği gören Karşıyakalıların fark edip aktif olarak katılabilecekleri bir eylem yapılmış olurdu. Kısacası bana göre bu eylem “yapılmış olmak için yapılan” bir eylem, çoğu Karşıyakalının farkına bile varmadığı boşuna, avara kasnak bir çabaydı…

Sonuç olarak;

Soylulaştırma aracılığıyla oluşturulan bu alan, kendi zengin müşterilerini de yaratacak, eski yıllarda verimli sebze ve meyve bahçelerinin ortasında yaratılan yeni bir vaha olarak kentin üst sınıflarına hizmet edecek, bu şekilde ortaya çıkan rant ise inşaat sektörü ile belediye yöneticilerini zenginleştirecek… Anlaşılan bu alanda birileri için her şey güllük gülistanlık olacak, Karşıyaka‘nın diğer semt ve mahalleleri ise her zaman olduğu gibi, ağız sulandıran bu kremalı pastadan tek bir dilim bile alamayacak…

Bütün bu kentsel tasarım ve planları hazırlayıp uygulayan belediye mimar, mühendis ve şehir plancıları ise sahip oldukları bilgi, birikim ve becerileri kullanarak sergiledikleri bu tür ihanetlerin aksine, sıkıp havaya kaldırdıkları yumruklarıyla solculuk, devrimcilik oyunları oynuyorlar, dün içinde yer aldıkları kentsel muhalefet hareketlerini unutarak, sırf makam, mevki, kariyer ve bunun karşılığı olan zenginleşebilmek uğruna belediye başkanlarıyla inşaat sektörünün emrinde çalışmayı tercih ediyorlardı…

Son söz olarak kendilerine şunu söylemek isterim:

Kamu kaynaklarıyla kişisel bilgi, birikim ve becerilerinizi kullanarak Karşıyaka Şemikler‘de ve kentin diğer bölgelerinde yaratılan bu soylulaştırma çalışmalarının farkındayız ve bütün bunları, yarın öbür gün hatırlayabilmek adına kentin hafızasına kazımak istiyoruz…

Yazalım ki, kente karşı işlenen bu suçları unutmayalım…

Gıda Strateji Belgeleri ve Kapitalizm: Neden ve Sonuç (2)…

Ali Rıza Avcan

İki bölümden oluşan yazı dizimizin geçen Pazartesi günü yayınlanan ilk bölümünde, İstanbul ve Karşıyaka gıda strateji belgeleri bağlamında bu tür belge ve çalışmaların, tarım ve gıda krizlerine neden olan kapitalist sistem içindeki işlevini, bu krizlere neden olup açlığa yol açan kapitalist sistemin ürettiği bu tür sahte çözümlerle, sistemin asıl efendisi tarım ve gıda tekelleri karşısındaki çaresizliğini ortaya koyarak, Karşıyaka’da her yıl gerileyip yok olan tarımsal faaliyetlerle gıdanın üretimi, dağıtımı ve tüketimi ile ilgili bilgisizlikler nedeniyle, her şeyi planlayıp programlıyoruz izlenimi veren bu tür çalışmaların ne ölçüde anlamsız ve beyhude olduğunu ve sorunun asıl nedeni olan kapitalist sistemin nasıl işine yaradığını anlatmaya çalışmıştık.

Yazı dizimizin bugünkü ikinci ve son bölümünde ise, 22 Ağustos 2023 tarihinde kamuoyuna açıklanan Karşıyaka Gıda Strateji Belgesi içinde gördüğümüz eksiklik, yanlışlık ve yetersizlikleri belirleyerek, bu konularla ilgili değerlendirmelerimi sizlerle paylaşacağım. Böylelikle bu belgenin, Karşıyaka için ne ölçüde geçerli, uygulanabilir ve sürdürülebilir olduğunu ortaya koymaya çalışacağım.

Karşıyaka Gıda Strateji Belgesi ve Temel Özellikleri

Karşıyaka’daki tarım ve gıda sistemini yeniden düzenleyeceği söylenen temel politika, öncelik ve stratejileri belirleyen ve bunların ışığında hedefler koymaya çalışan Karşıyaka Gıda Strateji Belgesi, aynen İstanbul Gıda Stratejisi Belgesi‘nde olduğu gibi öncelikli 8 ayrı stratejik alanda uygulanmak üzere hazırlanmıştır. Bunlar sırasıyla;

1- Gıda Tedarik Zincirinin Kısaltılması,

2- Karşıyaka’da Gıdanın Kent-Bölgesi’nin Kentsel ve Kırsal Koruma Odaklı Tanımlanması,

3- Agroekolojik Tarımsal Üretimin Desteklenmesi,

4- Katılımcı Yönetişim Modelinin ve Yeni Organların Kurulması,

5- Üreticilerin ve Tüketicilerin Örgütlenmesi,

6- Kayıp ve İsrafın Azaltılarak Atık Yönetiminin Sağlanması,

7- Herkes İçin Adil, Erişilebilir, Güvenilir ve Güvenli Gıda ve Su Sağlanması,

8- Kriz ve Afet Dönemlerinde Gıda Sisteminin Yönetilmesi olarak belirlenmiştir.

Bu stratejik alanların ilk üçü, 1- Kısaltılmış Gıda Tedariki İçin Yeni Mekanizmalar Oluşturulması, 2- Kent-Bölgenin Tanımlanmasına Dönük Çalışmaların Programlanması ve 3- Kent-Bölge Ölçeğinde Agroekolojik Tarımsal Üretimin Desteklenmesi başlıklı 3 eylem grupları içinde ele alınarak toplam eylem sayısı 75 olarak belirlenmiştir. Hedeflenen eylemler arasında yer alan “Yeni araştırmaların teşvik edilmesi için paydaş katılımıyla bir araştırma fonunun oluşturulması” eylemi iki kez yazıldığı için toplam eylem sayısı belge üzerinde 75 olarak gözükse de, yapılan bu yanlışlık nedeniyle 74’dür.

99 sayfadan oluşan belgeyi incelediğimizde, çalışmanın kısa adı BAYETAV olan Bir Arada Yaşarız Eğitim ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı‘nın finansal desteğinde, Yerküre Yerel Çalışmalar Kooperatifi ile birlikte, Karşıyaka Belediyesi adına yapıldığını öğreniyoruz. Yine aynı şekilde, proje koordinatörünün İzmir Demokrasi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Emel Karakaya Ayalp olduğunu, proje ekibinin Doç. Dr. Emel Karakaya Ayalp ile Yerküre Kooperatifi adına Dr. Mehmet Fatih Tatari ve Orkun Doğan‘dan oluştuğunu anlıyoruz. Büyük puntolu yazılar, renkli fotoğraf ve grafiklerle süslenen belgenin sayfa düzenleme ve görselleştirme işinin ise öğrencilerden oluşan 7 kişilik teknik bir ekip tarafından yapıldığını görüyoruz.

Nargile tütünü üreten Adalya Tobacco Ltd. tarafından kurulan BAYETAV isimli vakfın açtığı proje yarışmasında, Karşıyaka Belediyesi‘nde uygulanmak üzere hazırlanan “Sürdürülebilir Gıda Sistemleri İçin Yol Haritası Projesi” isimli projenin seçilmesi nedeniyle bu projenin BAYETAV tarafından finanse edildiği anlaşılmaktadır. Ancak, Doç. Dr. Emel Karakaya Ayalp‘in, benim Facebook‘ta paylaştığım bir yorum üzerine, bizzat beni arayarak verdiği bilgilere göre, proje koordinatörü ve ekip üyeleri bu işi gönüllü olarak bedelsiz yapmışlar, finans kaynakları tümüyle öğrenci olan teknik ekip çalışanlarına ayrılmış.

Ayrıca söz konusu belgeden, bu çalışma karşılığında Karşıyaka Belediyesi’nce herhangi bir ödeme yapılmadığı için, söz konusu belgenin başındaki açıklamalardan, tüm analizlerle ilgili telif hakkının, -bu tür profesyonel çalışmalarda görülmedik şekilde- proje koordinatörüyle ekibine ait olduğunu öğreniyoruz.

Karşıyaka Belediyesi adına hazırlanan Karşıyaka Gıda Stratejisi Belgesi‘nde adı geçmemekle birlikte yapılan toplantı ve sunumlarda BAYETAV adına karşımıza çıkan diğer bir önemli isim ise, asıl olarak İstanbul Gıda Strateji Belgesi hazırlık ekibinde yer alan gıda mühendisi Bülent Şık olup, kendisinin İstanbul‘daki deneyim sonrasında bu işe BAYETAV adına Karşıyaka‘da devam ettiği anlaşılmaktadır.

Ele alacağımız belge ile ilgili yapacağımız analiz ve değerlendirmelerin daha iyi anlaşılabilmesi için hem Karşıyaka Gıda Strateji Belgesi’ni, hem de bu belgede yer alan 4 temel ilkeyle belirlenen 8 strateji, 3 eylem grubu ve bunların kapsamındaki 74 eylemi daha iyi anlayabilmemizi sağlamak amacıyla hazırladığımız tabloyu sizlerle paylaşmak isteriz.

Şimdi gelelim söz konusu belgede gözümüze çarpıp incelemeye değer bulduğumuz konulara:

Kişisel ya da toplumsal ölçekli her plan, program, proje ya da uygulamanın öncelikle mevcut koşullar itibariyle “uygulanabilir” ve “sürdürülebilir” olması gerekir. Bu bağlamda, mevcut koşulları dikkate almadan tasarlanan her plan, program, proje ya da iş, gerçeklikle bağını koparmış bir niyet beyanı ya da ütopya olmaktan kurtulamaz.

Yaptığımız işin gerçeklikle bağ kurabilmesinin ilk koşullarından biri de, yapmaya niyetlendiğimiz işe mevcut yasa, tüzük ve yönetmeliklerin izin vermesi; daha doğrusu mevcut hukuki yapının buna elverişli olmasıdır. Biz buna yapılacak işin “hukuki elverişliliği” deriz. Bunu sağlamak amacıyla da, her işin tasarımında yapmaya niyetlendiklerimizin mevzuat dediğimiz hukuki hüküm ve belgelerle, mevcut üst plan ve belgelerle uyumlu olup olmadığını ve onlarla ilişkisi olup olmadığına, onları tamamlayıp tamamlamadığına bakıp; bunu, “hukuki analiz” başlığıyla paylaşırız. Böylelikle yapmak istediğimiz işin ‘yapılamaz’ olmaktan çıkmasını sağlarız. Bu nedenle de, mevcut hukuk sisteminin izin vermediği ve o işi engelleyen yasal düzenlemeler değişmediği ya da değiştirilmediği sürece uygulanması mümkün olmayan işleri ciddiye alınmayacak hayali işler olarak kabul ederiz. Örneğin mevcut yasal düzenlemelere göre, Karşıyaka’da, bu belgedeki eylemler listesinde yazılı olduğu gibi bir sebze, meyve ya da balık halinin kurulması işinin Karşıyaka Belediyesi’nin değil, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin görevi olduğunu bildiğimiz takdirde, hazırladığımız belgeye bu şekilde bir hedef ya da eylem koymayız. Çünkü İzmir Büyükşehir Belediyesi kendisine ait olan bu görevi, sadece Karşıyaka’nın istek ve taleplerine göre ya da Karşıyaka Gıda Strateji Belgesi‘nde yazılı diye değil, diğer 29 ilçenin sosyo-ekonomik durumuyla İzmir’in bütünlüğünü dikkate alarak yerine getirecek, her ilçe belediyesinin talebini ayrı ayrı dikkate almayacaktır.

Bu anlamda, mevcut hukuk düzeninde büyükşehir ilçe belediyelerine verilen görev, yetki ve sorumlulukları dikkate almadan hazırlanan gıda strateji belgelerini hazırlamak, gerçek anlamda ya bu işi bilmemek ya da mevcut yasal düzenlemeleri dikkate almamak anlamına gelir.

Ayrıca 5393 sayılı Belediye Kanunu ile belediyelere verilmiş “zorunlu” görev, yetki ve sorumluluklar bağlamında, “üretici pazarlarının denetlenmesi” ile ilgili bir hedefin eylemler arasında sayılması, malûmun ilanından başka bir şey değildir. Çünkü belediyelerin yapmak zorunda olduğu bu tür görevler, sanki bir tercih yapılıyormuş gibi bu tür belgelere konulamaz, konulduğu takdirde de hukuk bilmezliğin ifadesi olarak kabul edilir. Böyle bir hedefin belirlenmesi, “belediye çalışanlarının maaş ve ücretlerinin ödenmesi” ya da “kentin yollarını yapmak” gibi başka bir hedefin konulmasından farkı yoktur.

Türkiye’de ulusal ve uluslararası ölçekte tarım ve gıda konusunda görevli, yetkili ve sorumlu birçok resmi kurum ve kuruluş bulunmaktadır. Bunlardan aklımıza gelenleri saymaya kalktığımızda, karşımıza başta Tarım ve Orman Bakanlığı ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı olmak üzere Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Orman Genel Müdürlüğü, Türkiye Su Enstitüsü, Çay İşletmeleri, Et ve Süt Kurumu, Tarım İşletmeleri, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu, Toprak Mahsulleri Ofisi, Türkiye Şeker Fabrikaları, KOSGEB, Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri, Ziraat Bankası, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri Birliği ve bağlı kooperatifler, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve bağlı ticaret/ sanayi odaları, Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Birliği ve bağlı odalar, TMMOB ve bağlı Ziraat ve Gıda Mühendisleri Odaları, Türkiye Gıda Sanayi İşverenleri Sendikası, Büyükşehir Belediyeleri, İhracatçı Birlikleri ve Çiftçi Sendikaları gibi kurum ve kuruluşlarla tarım ve gıda konularında yayın yapan medya kuruluşları, uluslararası düzeyde de Dünya Tarım ve Gıda Örgütü (FAO) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Türkiye ofisleri gelir. Aklımıza ilk gelenlerden oluşan bu sıralamadan da anlaşılacağı üzere tarım ve gıda sektörleri çok ortaklı, çok paydaşlı ve bu paydaşlar arasındaki ilişkilerin oldukça yoğun, karmaşık olduğu alanlardır. Haliyle Karşıyaka için bir gıda strateji belgesi düzenlemeye kalktığınızda da, önce bu kurum, kuruluş ve kişilerden Karşıyaka ile ilişkili/ilgili olanları bir liste halinde sıralayarak ve aralarında bir öncelik/yoğunluk sıralaması yaparak –siyasi anlamda istemeseniz bile- yazışma ya da yüz yüze görüşme yöntemleriyle ilişki ve iletişim kurulması, onların bu konudaki görüş, düşünce, öneri ve eleştirilerinin, katılımcı ve çoğulcu demokrasi ile “iyi yönetişim” anlayışının dili ile söyleyecek olursak, katkılarının alınması ve açıklık ilkesi uyarınca bunun strateji belgesinde sergilenmesi gerekir.

İncelediğimiz Karşıyaka Gıda Strateji Belgesi’nde ise, belgenin hazırlık sürecinde böyle bir yola gidilmediğini, Karşıyaka ilçesinde sanki sadece Karşıyaka Belediyesi yetkili imiş gibi onun muhatap alındığını görürüz. Bu ise, bölüm başlığında da belirttiğimiz gibi, Karşıyaka Belediyesi’nin tarım ve gıda âleminde bir katre su olduğunu fark etmeyenlerin tarım ve gıda konularında görevli, yetkili ve sorumlu olup, Karşıyaka Gıda Strateji Belgesi uygulamasını kolaylaştıracak ya da zorlaştırabilecek diğer resmi, özel ve sivil kurumları yeterince dinlemediğini, onların katılımıyla hazırlanan belgeyi sahiplenmelerini düşünmediğini, “biz biliriz” anlayışıyla “biz bize yeteriz” dediklerini göstermektedir.

Geleceğe dair tüm uygulanabilir, sürdürülebilir, gerçekçi ve sağlıklı çalışmalar, buna dair hayallerimizi kafamızda kurup tasarlamadan önce içinde bulunduğumuz koşulların araştırılıp ortaya konulmasını ve hayalimizin o koşullar içinde gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini analiz etmemizi gerektirir. Ben o nedenle, bu durumu “net bir fotoğraf çekmek” olarak tanımlayıp hazırladığım ya da danışmanlığını yaptığım her işte, başta da belirttiğim gibi yapacağım işin mevzuata uygunluğu ile üst belgelerle uyumlu olup olmadığına, mevcut toplumsal ve ekonomik koşulları dikkate alıp almadığına ve bu işin finansmanı açısından riskli olup olmadığına dikkat ederim.

İnceleyip analiz etmeye çalıştığımız Karşıyaka Gıda Strateji Belgesi ise, geleceğe dair politika, stratejik önceliklerle hedef ve eylemleri belirlerken Karşıyaka’nın kendi içinde ve içinde yer aldığı yakın ve uzak çevre ile ilişkileri ve bütünlüğü içinde mevcut sorun ve talepleri belirlemek için ekonomik, toplumsal ve kültürel analizini yapmamış, geçen Pazartesi günü sizlerle paylaştığım tarımla ilgili istatistiklerden yararlanmamış, Karşıyaka’daki tarımsal faaliyetlerin neden gerileyip yok olduğunu araştırmamış; hatta Karşıyaka’daki tarım ve gıda faaliyetleriyle ilgili analizleri yapabilmek için gerekli olan envanter çıkarma, veri toplama, araştırma yapma gibi çalışmaları söz konusu belgenin hedefleri olarak belirlemiştir. Hatta bu belgenin uygulanacağı alanı tanımlamak amacıyla ortaya atılan “kent-bölge” sınırlarının belirlenmesi işinin bile belgenin uygulandığı dönemde gerçekleştirilecek bir eylem olarak göstermiştir. Böylelikle belgenin uygulanacağı kent-bölge sınırları bile bu belgenin hazırlık ve uygulamaya başlandığı tarihte belli değildir ve kısmet olursa belgenin uygulandığı dönemde belirlenecektir. Hem de klasik mantık anlayışının neden-sonuç ilişkisini tersine çevirmek istercesine…

Karşıyaka Gıda Strateji Belgesi’nin “Eylemler” bölümünde yer alan “Karşıyaka’da gıdanın kent-bölgesi araştırma ve analiz sonuçlarına dayanarak kent-bölgenin belirlenmesi”, “Kent-Bölge’nin tanımlanmasına ve yeni araştırmaların yapılmasına imkân sağlayacak, Karşıyaka’yı ve çeperindeki kırsal alanları içeren coğrafyada tarım/gıda sistemi envanterinin oluşturulması”, “Karşıyaka’da üretim yapan üreticilerin ve Karşıyaka’ya gıda tedariki sağlayan tedarikçilerin bilgisini içeren üretici-tedarikçi envanterinin oluşturulması”, “Karşıyaka’da üretim yapan üreticilerin ve Karşıyaka’ya gıda tedariki sağlayan tedarikçilerin bilgisini içeren üretici-tedarikçi envanterinin oluşturulması”, “Kent-bölge sınırları içerisinde oluşturulması önerilmiş olan envanterleri desteklemek üzere iklime ve coğrafyaya özgü tarımsal ürünler araştırmasının yürütülmesi”, “Karşıyaka’nın gıda kent-bölgesinde faaliyet göstermekte olan ve agroekolojik üretim yapan tarımsal üreticilerin, çiftçilerin, köylülerin ve topraksız tarım emekçilerinin envanterinin çıkarılması. Bu envanterin çıkarılabilmesi için sahada faaliyet gösterecek ve ilgili uzmanlık alanlarından oluşan bir saha ekibinin kurulması.”, “Yamanlar Bölgesi’nde üretici envanterinin çıkarılması: Yamanlar domatesinin korunması için Agroekolojik tarımsal yöntemlerin uygulanması”, “gıda ihtiyacının analiz edilmesi, gıda bankalarının kurulması”, “Karşıyaka’da yoksulluk ve yetersiz beslenme araştırma yapılması” gibi hedefler/eylemler, aslında bu belge hazırlanmadan önce yapılması gereken araştırma çalışmalarıdır. Bu araştırmaların yapılmadığı, envanterlerin çıkarılmadığı; daha doğrusu planlanmak istenen evrenin yeterince tanınıp bilinmediği, mevcut sorun ve gereksinimlerin belirlenmediği bir süreçte bu şekilde hazırlanan bir strateji belgesinin ne ölçüde doğru, güvenilir, geçerli ve sağlıklı bilgiye dayandığı da ortadadır. 

BAYETAV Yönetim Kurulu Üyesi Ferhat Kentel – “Yetmez ama Evet

Böylesi bir strateji belgesi düzenlerken öncelikle yapacağımız mevcut durum analizi ile ortaya çıkacak sorunların gelişimini ve nedenlerini ortaya koyup, bu nedenlerin yok olması ya da etkisinin azalması için birtakım hedefler belirleyip önlem alınması için önerilerde bulunmamız gerekir.

İşte bu çerçevede, Karşıyaka’da tarım ve gıda ile ilgili sorunlarının olduğunu, hatta iddia edildiği gibi yapılan analizler sonucunda bazı mahallelerin, “gıda çölü“ne dönüştüğünü iddia ediyorsanız; bu konu ile ilgili ilk sorumuzu, bu çölün neden ortaya çıktığını ve Karşıyaka Belediyesi‘nin bu sorundaki rolünü strateji belgesini düzenleyenlere, ikinci sorumuzu ise Türkiye‘nin en gelişmiş 7. kenti olarak Avrupa Birliği tarafından “Avrupa Kenti” seçilen Karşıyaka‘da uzun yıllardır yerel yönetimi elinde bulunduran CHP‘li siyasetçilere ve 1984’den bu yana belediye başkanı ve meclis üyesi olarak çalışanlara sormamız gerekir.

Evet, bu anlamda Karşıyaka‘daki tarımsal faaliyetlerin her geçen yıl azalıp yok olmasında, tarımsal ürünlerin çeşit ve miktar olarak azalmasında Karşıyaka Belediyesi‘nin hiç mi rolü ya da etkisi yoktur? Örneğin Yamanlar‘daki tarım alanlarını imara açıp yüksek blokların yapılmasına yol açan ya da mevcut imar planındaki yeşil, ekilebilir alanları imara açan Karşıyaka ve İzmir Büyükşehir belediyelerindeki meclis üyelerinin, bu meclislerdeki yerel siyaseti yönetip yönlendiren belediye başkanlarıyla CHP‘li il, ilçe ve genel merkez yöneticilerinin hiç mi suçu yoktur? En azından, balkonda ya da apartman bahçesinde “agroekolojik” tarım yapılmasını önerirken Bostanlı, Demirköprü, Şemikler ve Mavişehir‘de yok ettikleri geniş yeşil ve ekilebilir alanlar adına bu sorulara yanıt vermeleri gerekir.

Diğer yandan da böylesi bir strateji belgesini düzenleyenlere de şu soruyu yöneltmek gerekir: Bu belgedeki politika, strateji, hedef ve eylemleri tartışıp belirlerken hiç mi aklınıza gelmedi, kentin içindeki ya da çevresindeki bu yeşil, alanları imara açmayın demek ya da hazırladığınız belgeye bu konuda tek bir hedef ya da eylem koymak? Proje ekibinin bir şehir ve bölge plancısı olarak dönüp, “siz de artık bunları yapmayın” diyecek bir cesareti yok muydu? Bu bir anlamda, bu geniş yeşil, ekilebilir ve tarım açısından verimli alanları yok edenleri affedip ya da görmemezlikten gelip; daha doğrusu suçlunun suçlu olduğunu söylemeyip, başka bir deyişle suça ortak olup onlara fantastik bir şekilde apartman balkonlarıyla bahçelerini önermek anlamına gelmiyor mu? Belediye meclisleri tüm yeşil alanları ve tarım alanlarını parsel bazındaki plan değişiklikleriyle yok ederken ve bu sorun gündeme alıp tartışılmazken, bunun bir alternatifi olarak önerdiğiniz balkon ve bahçe tarımıyla yıllık ölçekte kaç ton üretim yapılacağını hesaplıyor ve bu miktarın Karşıyaka halkını besleyeceğini mi söylemek istiyorsunuz?

Daha önce de söylediğim gibi bir tütün şirketince kurulan vakfın, tarım ve gıda ile; özellikle de sağlıklı gıda ile ilgili bir çalışmayı desteklemesi, bana göre ahlâki bir konuyu önümüze getirmektedir. Evet, tütün, hatta kenevir, afyon da bir tarım ürünüdür ve bugün ülkemizdeki birçok çiftçinin, üreticinin üretip sattığı değerli tarım ürünleridir. Ama diğer yandan da, yapılan tüm bilimsel çalışmalar tütünün ve onun bir türevi olan nargile tütününün insan sağlığına zararlı olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, insan sağlığı açısından zararlı bir ürünün satışından kaynaklanan finansmanla kurulan bir vakfın, Karşıyaka’daki tarım ve gıda sorunları ile ilgilenmesi, bu konuyla ilgili bir belgenin miktarı belli olmayan finansmanını sağlaması ve Karşıyaka Belediyesi’nin de bunu kabul etmesi ahlâki açıdan oldukça ilginç, tuhaf ve yadırgatıcı bir durumdur.

Karşıyaka Gıda Strateji Belgesi’nin hazırlığı ile ilgili görsellerden, İstanbul Gıda Strateji Belgesi hazırlığında yer alan gıda mühendisi Bülent Şık‘ın proje ekibinde yer almamakla birlikte fiili olarak belgenin hazırlığında yer aldığı anlaşılmaktadır. Bunun dışında bir şehir ve bölge plancısı ile ekonomi, sosyoloji ve kültürel antropoloji alanlarında eğitimli iki kooperatifçinin yer aldığı proje ekibinde tarım ve gıda konularında uzmanlık düzeyinde bilgi, birikim, deneyim sahibi olanlarla hukuk, kamu yönetimi, iktisadi ve beşeri coğrafya gibi alanlarda uzman olanların yer almaması, disiplinler arası bir proje ekibi oluşturma çabası açısından büyük eksikliktir. Bu arada proje ekibinde yer alan Orkun Doğan’ın Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi‘nde dışarıdan iki yıllık Bitkisel ve Hayvansal Üretim ön lisans eğitimini almış olmasını da, bir yere not etmek isterim.

2012 yılında, Marmaris Ticaret Odası seçimlerinde, seçime katılan bir aday için stratejik plan hazırlayan Ege Üniversitesi‘ndeki bir akademisyenle tartışmış, seçimi henüz kazanmamış bir aday için stratejik plan hazırlamanın ne ölçüde anlamsız, saçma bir iş olduğunu, o aday kazanamadığı takdirde kendisinin parasını alacağını; ama, planın gündeme bile gelmeyip çöpe atılacağını anlatmaya çalışmıştım. Ama çabam boşunaydı… Çünkü o akademisyen hazırladığı o planla para kazanıyor ve o planı hazırlamış olmasını özgeçmişine işleyerek daha çabuk profesör olmak istiyor, hem de adına stratejik plan hazırlanan aday bu avantajı kullanarak seçimleri kazanmak istiyordu.

Şimdi de yaklaşan mahalli idareler seçimlerine aylar kala, Amerikalıların o ünlü “topal ördek” deyişini simgeleyecek şekilde yeniden aday gösterilip gösterilmeyeceği belli olmayan bir belediye başkanının isteği ile bir strateji belgesi hazırlanıyor, bu belgeyle birtakım hedefler konuluyor, birtakım eylemlerin yapılacağı söyleniyor. Oysa bu tür strateji belgeleri, aynen belediyelerle ilgili diğer strateji belge ve planlarda olduğu gibi, bu tür belgelerin uygulamasına fırsat verecek bir süre için, mümkünse belediye başkanının göreve başladığı yıl içinde hazırlanıp onun o hedeflere için hazırlanır. Şayet Karşıyaka belediye başkanı bir daha seçilemeyip yerine başka biri gelirse ve yeni belediye başkanı bu planı istemezse ya da eksiklik ve yanlışlarını görüp uygun bulmazsa, planı uygulamazsa o zaman ne olacak? Hele ki, eylem planı ile harcama tablolarının henüz hazırlanmadığı, bütün bunların adayların birbiriyle yarıştığı bir seçim döneminde yapılacağını biliyorsak…

22 Ağustos 2023 tarihinde tanıtımı yapılan Karşıyaka Gıda Strateji Belgesi‘nin hazırlık sürecinde halkın katılımını sağlamak amacıyla 7 Temmuz 2022 tarihinde düzenlenen sempozyuma, 24 Ağustos 2022 tarihinde düzenlenen çalıştaya ve 31 Mart 2023 tarihinde düzenlenen atölye-foruma “yurttaş“, “belediye“, “muhtarlık“, “sivil toplum“, “akademi“, “kooperatif” ve “meslek odası” kategorisinden katılanların her bir toplantı itibariyle oranları verilmekle birlikte, katılımcıların iç ve dış paydaş olarak temsil ettikleri kurum ve kuruluşlar itibariyle listelenip açıklanmadığı görülmektedir.

Bu tür strateji belge ve planlarında “katılımcı” olarak davet edilen iç ve dış paydaşların açıklanması katılımın düzey ve kalitesini değerlendirme; ayrıca, hazırlık sürecinin şeffaflığı açısından alışıldık bir uygulama olduğu için, katılımcıların kurum kurum ve isim isim belirtilmesi gerekirdi. Biz de böylelikle bu tür toplantılara eş, dost, akrabalarla ilgisiz kişi ve kurumların çağrılıp çağılmadığını anlamış olurduk.

Ayrıca, Karşıyaka Belediyesi‘nin söz konusu belgenin 22 Ağustos 2023 tarihli tanıtım toplantısıyla ilgili haberinde proje koordinatörünün; “…Halkın bilgiyi doğrudan üretme ya da bilimsel veriye dayanarak doğrudan katılımla karar üretmesi biçiminde ifade edilebilecek olan ‘Vatandaş Bilimi’ yaklaşımıyla bu belgede gördüğünüz ilkelerin, stratejilerin ve eylemlerin sahibi, tasarlayıcı Karşıyaka halkıdır” diyerek tümüyle proje ekibi tarafından yazılan bu belgenin sahibi olarak halkı gösterdiği yazılı olduğu için, “bilgiyi doğrudan üreten” ya da “bilimsel veriye dayanarak karar üreten” halkın kimlerden oluştuğunu öğrenmemizin de bir yurttaşlık ya da bir hemşerilik hakkı olduğuna inanıyorum. (1)

Bu arada tabii ki, konuşmacıların önceden hazırladıkları sunumları izleyici olarak edilgen bir şekilde dinlendiği ve izin verildiği takdirde konuşmacıların soru sorup tartışmasına imkân tanınan sempozyum formatındaki toplantıların, bir görüş bildirme-tartışma-değerlendirme toplantısı olmak yerine, konuşmacıların tek taraflı olarak görüşlerini açıkladıkları bir toplantı türü olduğunu; bu nedenle de, bu tür toplantıların gerçek ve aktif bir katılım yöntemi olmadığını bilip unutmamak koşuluyla…

Böylesi bir belge, öncelikle hukuka ve gerçek koşullara uygun olmadığı için bu belgeyi hayata geçiremeyecek olan belediye başkanının gelecek seçimlerde yeniden aday olabilmek amacıyla şu sıralarda yapacağı/yaptığı propaganda/lobi çalışmalarında, “ben Türkiye’nin 2. gıda strateji belgesini hazırlattım” diyerek hanesine bir puan yazdırmaya yarar. İkinci olarak, “ben gıda strateji belgesi hazırladım” diyeceklerin, üçüncü olarak da “bu gıda strateji belgesi çalışmalarını finanse ederek İzmir’deki ve Karşıyaka Belediyesi’ndeki etkimiz artar, sıradaki bekleyen başka belediyelerin belgelerini hazırlarız” diyenlerin işine yarayarak onların kurumsal/kişisel itibarlarıyla ve rantlarını arttırır. Halka düşen ise, sahte bir katılım adına çağrıldıkları toplantılar sonrasında, hazırlanan belge ve planların yarattığı hayal kırıklığı içinde manavdan, marketten, pazardan daha kötü, daha sağlıksız ve daha pahalı gıdalar alıp tüketmek olur…

Hazırlanan gıda strateji belgesinde Karşıyaka’daki gıda tedarik zincirinin çözümlenmesi ve geliştirilecek eylemleri önceliklendirerek yönlendirmek amacıyla “Gıda Çölleri Sentezi“, “Karşıyaka’nın Gıda Tedarik Zincirinin Çözümlenmesi” ve “Karşıyaka için Gıdanın Kent-Bölgesi’ni tanımlamak” için bir takım mekânsal analizler yapıldığı ve bu kapsamda Karşıyaka‘daki 2157 adet toptan ve perakende gıda satış birimiyle ayaküstü lezzet noktasının, 174 adet süpermarketin, 111 adet e-ticaret biriminin, 7 adet pazar yerinin, 2 adet yenilenebilir peyzaj alanının, tüm toplu ulaşım hatlarıyla durakların ve bu duraklara 400 m ve 800 m uzaklıktaki erişilebilirlik alanlarının, topoğrafik eşiklerle eğimli ve yürünebilir alanların, 4.247 adet satılık, 828 adet kiralık konuta ait metrekare bedellerinin; toplam olarak 7.526 farklı verinin haritalar üzerine işlendiği görülmekle birlikte; yerleşim içindeki yerleri belirlenen bu nokta ve alanlardaki işletmelere ait herhangi bir kapasite ve etki araştırması ile bu birimler arasındaki ekonomik ilişkilerin ayrıntılarını ortaya koyan başka bir araştırmanın yapılmadığı görülmüştür. Ayrıca bir Karşıyakalı olarak bilip zaman zaman alışveriş yaptığımız hal dışındaki kaçak satışlarla beslenen gezici satış yerleri hakkındaki verilerin dikkate alınmadığı belirlenmiştir. Anlaşılan o ki, bu tür araştırmalar söz konusu belgenin eylemler bölümünde ayrıntılı bir şekilde belirtildiği gibi, strateji belgesinin uygulandığı dönemde yapılacak, başka bir deyimle istim arkadan gelecektir.

Gıda tedarik zincirinin çözümlenmesi için de, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı‘na ait YERSİS (Türkiye’de Kentsel ve Kırsal Yerleşim Sistemleri Araştırması Projesi) veri sistemi kapsamında sadece İzmir geneli için geçerli olan anket verileri (çünkü VERSİS veri tabanında Karşıyaka ile ilgili herhangi bir veri bulunmamaktadır) ile yaklaşık % 20 örneklem üzerinden hesaplanan (demek ki araştırma evreni yaklaşık olarak 1.830’dur) 366 adet pazarcıyla anket yapıldığı belirtilmektedir.

Karşıyaka Gıda Strateji Belgesi‘nin 52. sayfasında yer alan “yaklaşık %20 örneklem alınarak” ifadesi bile yapıldığı söylenen bu araştırmanın, araştırmanın evreni ve örneklemi ile ilgili kesinlik bir bilgi verilmeyişi nedeniyle elde edilen verilerin bilimsel güvenilirliği ve geçerliliği boyutunda yeterliliği tartışmaya açıktır. Ayrıca her bir pazarcının diğer pazarlarda da satıcı olduğu Karşıyaka’daki 7 adet pazarda “yaklaşık” 1.830 pazarcı olduğu da, Bostanlı ve Şemikler pazarlarından alışveriş yapan biri olarak bana şüpheli gelmektedir. Her bir pazarda, diğer pazarlara katılmayan pazarcıların faaliyette bulunduğunu kabul ettiğimizde bile pazar başına 261 pazarcı düşer ki; bu rakamın, -daha çok tekstil ürünlerinin satıldığı Bostanlı Pazarı (BOSPA) dışında- görüp yaşadıklarımız itibariyle ne ölçüde doğru ve geçerli olduğu da, pazarlardan alışveriş yapan Karşıyakalıların yakından bilip tanık olduğu bir konudur.

Ayrıca, gıda ürünlerinin Karşıyaka ilçesindeki hareketini belirlemek için sadece semt pazarlarına katılan pazar esnafı ile görüşmenin yeterli olmadığını, gıdanın esas olarak pazarlar dışındaki yasal ve yasa dışı hareketini takip edip öğrenmenin gerekli olduğunu hatırlatmamız yerinde olacaktır.

1. Karşıyaka ilçesi Küçük Menderes, Büyük Menderes ya da Gediz-Bakırçay havzaları gibi herhangi bir coğrafi havza içinde yer almadığı halde, Karşıyaka Gıda Strateji Belgesi’ndeki 75 eylemden/hedeften biri, “Havza odaklı yaklaşımın benimsenmesi” olarak belirlenmiştir.

2. Özerk bir bütçeyle, belediyeden ayı olarak kurulması önerilen Kentsel Gıda Konseyi’nin bugünkü mevzuat hükümlerine göre, hukuki bir dayanağı bulunmamaktadır. Hukuka rağmen kurulsa bile, tarım ve gıda ile ilgili tüm tarafları/paydaşları bünyesinde barındıramayacağı, bu nedenle de tarım ve gıda alanlarıyla ilgili herhangi bir etkisinin olmayacağı bilinmelidir.

3. Bir eylem/hedef olarak kabul edilen “Afet ve acil durumlar için depolanan ve son tüketim tarihi yaklaşmış olan ürünlerin ihtiyaç sahiplerine dağıtılması” şeklindeki ifadede, son kullanım tarihi gelmiş ürünlerle ilişkilendirilen ihtiyaç sahiplerinin kişisel onuru zedelenmekte ve son kullanım tarihi gelmeyen ürünlerin ihtiyaç sahiplerine verilmeyeceği gibi bir algı yaratılmıştır. Bu anlamda, belgeyi hazırlayanlara şunu sormak gerekir; son kullanım tarihi gelmekte olan ürünler deyince aklınıza niye hemen ihtiyaç sahipleri gelmekte, ihtiyaç sahiplerine son kullanım tarihi gelmemiş ürünleri vermek neden aklınıza gelmemektedir?

4. Bu arada aklıma gelen bir soruyu da sormadan geçmek istiyorum: Karşıyaka Gıda Strateji Belgesi‘ni hazırlayanlar Karşıyaka‘nın çeşitli tartışma ve çatışmalara neden olan o ünlü suyu Yamanlar Kaynak Suyu hakkında ne düşünüyorlar? Yamanlar Dağı‘nın kuzey kesiminden çıkan bu suyun Karşıyaka‘ya özgü bir doğal kaynak olarak ve ticarete konu olmadan halka ücretsiz ulaşması için ne gibi bir öneride bulunuyorlar?

5. Paylaşma ve dayanışma bilincinin okullarda eğitim aracılığıyla aşılanması” eyleminde/hedefinde, o konudaki tek yetkili resmi kurumun Milli Eğitim Bakanlığı olduğu, Bakanlık bu işin içinde olmadığı, izin vermediği ya da onunla işbirliği yapılmadığı sürece bunun mümkün olmayacağı dikkate dahi alınmamıştır.

6. Karşıyaka Belediyesi’nin yetki ve sorumluluk alanı dahilinde denetleyebileceği gıda satış alanları ve kanallarında tarımsal ürünlerin su tüketiminin denetim altında alınması: Uygun sulama sistemlerini kullanmayan, kaçak kuyulardan sulama yapan, su tüketimi yüksek olan türleri yetiştiren vb. tarımsal üreticilerin Karşıyaka’da Pazar yerlerinde ve yurttaş temelli gıda inisiyatiflerinde satış yapmasının denetlenmesi” şeklinde uzun ve çetrefilli bir dille yazılan eylem/hedef açıkça kanuna aykırı bir eylem/hedeftir. Çünkü Karşıyaka Belediyesi’nin ya da başka bir belediyenin, tarımsal ürünün yetişme ve sulama süreçlerini dikkate alarak ceza verme yetkisi yoktur, ceza verse bile bu uygulamanın mahkemeden döneceği kesindir. Ayrıca Karşıyaka Belediyesi sınırları dışında bu şekilde sulanıp Karşıyaka’ya gelen bir ürünün ne şekilde sulandığını bilmek nasıl mümkün olacaktır? Örneğin Küçük Menderes Havzası‘ndaki binlerce kaçak su kuyusuyla sulanan Ödemiş, Torbalı, Tire ve Bayındır‘dan ya da Gediz-Bakırçay Havzası‘ndaki Menemen ve Aliağa‘dan gelen ürünlerin pazarlardaki satışına yasak mı getirilecektir. Kısacası, bu eylem ya da hedefin kendisi bile “abesle iştigal” uygulanamayacak ya da uygulanması yasal olarak mümkün olmayan bir niyeti ortaya koymaktadır.

Tabii ki bu arada, Karşıyaka Belediyesi’nin park ve bahçelerini, park bahçe görevlilerinin bütün ikazlara rağmen boşa bıraktığı su hortumlarıyla “göllenme” dediğimiz vahşi sulama yöntemleri ile suladığını, bütün bitki ve çimlerin de o nedenle sararıp solduğunu ya da kuruduğunu unutmamak koşuluyla…

Yazımızın birinci bölümünü okumak için:

Gıda Strateji Belgeleri ve Kapitalizm: Neden ve Sonuç (1)…

(1) “Karşıyaka Kentsel Gıda Strateji Belgesi Geleceğe Işık Olacak, Erişim Tarihi: 10.09.2023, https://www.karsiyaka.bel.tr/karsiyaka-kentsel-gida-strateji-belgesi-gelecege-isik-olacak

Yararlanılan Kaynaklar

İstanbul Gıda Strateji Belgesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 2021, İstanbul.

Bingöl, Ş. , Meçik, O. (2021) “Yeni Kapitalizm ve Türkiye’de Tarım Sektörünün Dönüşümü, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 23, Sayı 1, Haziran 2021, s. 586-605.

Cansu, İ., Kerimoğlu, E. (2023) “Kentsel Gıda Planlaması ve Politikaları – İstanbul Kentsel Gıda Stratejisi Belgesi’ne Üzerine Bir Değerlendirme, Planlama Dergisi, 2023 (33 (2), s.340-353.

Çelik, T. (2019) “Gıda Rejimi Teorisi ve Türkiye’nin Tarımsal Yapısında Meydana Gelen Dönüşüm, Fiscaoeconomia, Vol. 3(2), 2019, s. 128-160.

Gıda Strateji Belgeleri ve Kapitalizm: Neden ve Sonuç (1)…

Ali Rıza Avcan

İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve belediyeye bağlı İstanbul Planlama Ajansı (İPA) tarafından hazırlanan 2021 tarihli İstanbul Gıda Strateji Belgesi’nden sonra bu tür bir belgenin ikincisini, okuduğumuz sosyal medya haberleri nedeniyle Bursa’nın Nilüfer Belediyesi’nden beklediğimiz bir süreçte, İzmir, Karşıyaka Belediyesi’nin hamlesi ile 22 Ağustos 2023 tarihinde, ülkemizin ikinci gıda strateji belgesine sahip olduk. Hazırlık çalışmaları uzun bir süredir devam etmekte olan Nilüfer Belediyesi’ne ait belgenin ise ne zaman bitip uygulamaya konulacağı ise henüz belli değil.

Üçüncü bir gıda strateji belgesiyle ardından gelecekleri beklediğimiz bu süreçte, İstanbul, Londra, Bristol ve Malmö gibi kentlerde uygulamaya konulan gıda strateji belgeleriyle Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’nün hazırladığı rehberleri, bu konuda yazılmış yayınlarla bilimsel makaleleri dikkate alarak, gündemimize aldığımız Karşıyaka Gıda Strateji Belgesi’ni, hem bir planlama uzmanı hem de 25 yıllık Karşıyakalı bir hemşeri/seçmen olarak bu ve gelecek Pazartesi günü yayınladığımız/yayınlayacağımız iki ayrı yazıyla inceleyip değerlendirmeye çalışacağız.

Ancak bundan önce, yapacağımız inceleme ve değerlendirmelere esas olmak üzere gıda strateji belgesinin ne olduğu ve İzmir metropolünün önemli bir ilçesi olan Karşıyaka’nın tarım ve gıda açısından sahip olduğu geçmişteki ve bugünkü potansiyelini elimizdeki verileri kullanarak ve bir hemşeri olarak Karşıyaka’da yaşadığımız gerçekleri dikkate alarak ortaya koymamız gerekmektedir.

Kentsel Gıda Stratejisi Nedir?

BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), “kentsel gıda stratejisi” terimini, bir kentin gıda sisteminde nasıl bir değişimin hedeflendiğini ve bu değişim için kimlerle nasıl bir çaba gösterileceğini kapsayan bir süreç olarak tanımlıyor ve bu iş için hazırladığı rehberde, kentsel gıda stratejilerinin, bir Avrupa projesi olan Foodlink Projesi çerçevesinde geliştirildiğini, projenin geliştirme amacını, kentlerdeki gıda sisteminin sürdürülebilir hale getirilmesi çerçevesinde; gıda fiyatlarının artışı, gıda yoksunluğu, gıdaya erişimin kırılganlığı ve beslenme biçimlerinin çevresel etkileri gibi nedenlerle dünya çapında ortaya çıkan ya da çıkabilecek isyanları engellemek ve bunu doğrudan bir sonucu olarak ulusal güvenliği sağlamak olarak açıklıyor. (1)

Aynen isyanları, komünleri ve devrimleri ile meşhur Paris‘in, Paris yoksul ve aç halkının barikatlar kurup Saray‘ın askerlerine karşı direnmemesi için kentin Baron Haussmann tarafından yeniden şekillendirilip kentteki tüm ara sokakların kaldırılarak yerine geniş bulvarların yapılmasında olduğu gibi… Kapitalizm, başına gelebilecek belaları önlemek için zaman zaman ve yer yer bu tür önlemleri almak istiyor ve alıyor…

Görüldüğü gibi kapitalizmin çağdaş krizleri boyutunda; özellikle de, kapitalist sistemin egemen olduğu kentlerde yerel/uluslararası Bayer, Unilever, Wall-Mart ve Cargill gibi tarım ve gıda tekelleriyle o tekellerin hakimiyetindeki kent yönetimlerinin uyguladığı neoliberal/özelleştirmeci politikaların sonucunda refahtan ve sosyal güvenlikten yoksun bırakılan halk kitleleri, karşı karşıya kaldıkları bu derin açlık, yoksulluk ve yoksunluk halinin getirdiği evsizlik, gıdasızlık gibi sorunların çözümü için geniş kitleler halinde ayaklanıp mevcut sisteme, uluslararası tekellerin ve o tekellerin şekillendirdiği Dünya Ticaret Örgütü (WTO), Birleşmiş Milletler (UN), Birleşmiş Milletler’e bağlı Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Dünya Bankası (WBG), Uluslararası Para Fonu (IMF) ve onların yerli işbirlikçilerine; özellikle de yasal olarak kente gelen gıdanın uğramak zorunda olduğu hallerdeki mafya örgütlenmesi, hal dışı kaçak satış ve mafyatik ilişkileri ile ünlenen sebze meyve ihracatçılarına karşı farklı alternatifler üretebilirler. İşte tam da bu tehlike karşısında, adını andığımız uluslararası kuruluşlar, kapitalizmin bir ürünü olan bu sorunun sonuçlarını yumuşatıp geniş kitleleri, sahte bir katılım hikayesiyle “paydaş” adı altında sanki sorunun çözümüne katkıda bulunuyorlarmış gibi işin içine sokarak ve kendi hazırladıkları sahte şablon ve reçeteleri dayatarak, onların bu bozuk gıda ve tarım sistemini düzeltebileceği gibi bir algı yaratmakta, kendilerine bağlı STK ve akademik çevrelerle bunun etkisini arttırmaya çalışmaktadır. O nedenle, bu tür belgelerin hazırlığına katılanlara şu soruyu sormak gerekir: Hazırlayıp tanıtımını yaptığınız bu tür belgelerle hangi uluslararası tarım ve gıda tekeline, lobisine ya da onların ulusal ve uluslararası alanda güçlü, yaygın ve egemen örgütüne karşı çıkıp söz geçirmeye, onlara rağmen geniş halk kitlelerini beslemeyi vaat ediyorsunuz? Dünya tarım ve gıda krizinin nedeni olan kapitalizmle mücadele etmeden, onu mücadelenin odağına koymadan, mücadelenin siyasi boyutunu dikkate almadan, kurduğunuz STK’larla ve ideolojinizi yaymaya çalışan emrinizdeki akademisyenlerle ve içinde tek bir kez “kapitalizm” ya da “anti-kapitalizm” sözcüğünü geçirmeden hazırladığınız strateji belgeleri, planları ile hangi kentte hangi gıda ve tarım sistemini düzenleyebileceksiniz ki?

İşte o anlamda, hazırlanan bu tür belgeler çağdaş kapitalizmin bir sonucu ortaya çıkan derin açlık, yoksulluk ve yoksunluk gibi sorunları çözmekten uzak, kapitalizmin bir iki nefes daha almasını sağlayacak, kapitalist sistemin koşullarını kent boyutunda yeniden üreten, geniş halk kitlelerinin kızgınlığını giderip gazını alacak, onları “yapacağız”, “edeceğiz” diyerek oyalayıp kandırdığı sahte reçetelerden başka bir şey değildir. Yaptığınız ise, açlığa, yoksulluğa, yoksunluğa neden olan kapitalizme, kapitalist sisteme hizmet etmekten başka bir şey değildir.

Şimdi gelelim bu ideolojik ve eleştirel yaklaşım çerçevesinde, İzmir’in ve Karşıyaka’nın gerçeklerini dikkate alarak yapacağımız Karşıyaka Gıda Strateji Belgesi analiz ve değerlendirmesine…

Karşıyaka’nın Bilinen ve Yaşanan Gerçekleri

2007 yılında 515.184 kişiye ulaşan Karşıyaka ilçe nüfusu, 2008 yılında Bayraklı’nın bir ilçe olarak ayrılması sonucunda, % 42,54 oranındaki nüfus kaybı ile 296.031’e inmiş, 2012 tarihli 6360 sayılı yasa gereği, Yamanlar Dağı’nın eteğindeki Sancaklı ve Yamanlar köylerinin mahalleye dönüşmesi nedeniyle, 2012 yılı verilerine göre 286 kişi olan köy nüfusu kent nüfusuna eklenmiş, coğrafi olarak Çiğli, Bayraklı, Bornova ve Menemen ilçelerine komşu, İzmir metropolünün önemli ve büyük bir ilçesidir. Nüfus 2020 yılında en yüksek düzeyi olan 350.100’e ulaşmakla birlikte; nüfus 2021 ve 2022 yıllarında sürekli azalarak 2022 itibariyle toplam 27 mahallede yaşayan 346.264 kişiye ulaşmıştır.

Karşıyaka’nın Tarımsal Faaliyetler Açısından Potansiyeli

Karşıyaka ilçesinin tarım faaliyetleri açısından potansiyelini inceleyip değerlendirmeye kalktığımızda, ilk kullanacağımız resmi veriler, Türkiye İstatistik Kurumu MEDAS veri tabanındaki 2004-2022 dönemi ile ilgili veriler olup; Karşıyaka ilçesi ölçeğinde veri sunan bitkisel üretim, hayvancılık ve tarımsal alet ve malzeme varlığı ile ilgili istatistiklerdir.

Bu verilerle ilgili olan ve yazımıza eklediğimiz bu tablolara baktığımızda, Karşıyaka’daki bitkisel üretim ve hayvancılıkla ilgili tarımsal verilerin, buna ek olarak tarımsal faaliyette kullanılan alet ve malzeme miktarlarının 2004 yılından 2022 yılına kadar devam eden 19 yıllı süre içinde devamlı ve düzenli olarak azaldığını; hatta yok olduğunu görürüz. Örnek verecek olursak, 2004 yılında 312 dekar olan tahıl ve bitkisel ürünlerin ekimine ayrılan tarımsal alan miktarının 2017 yılından sonraki dönemde “0” düzeyine inmesi, 2004 yılında 174 dekar olan sebze ekilen alanların 2022 yılında 67 dekara düşmesi ve buna bağlı olarak ürün başına hesaplanan verimle üretim miktarının devamlı azalmasını gösterebiliriz. (2)

Karşıyaka’daki tarımsal faaliyetlerin bu ölçüde küçülmesi; hatta yok olması çerçevesinde, İzmir İl Tarım ve Orman Müdürlüğü’nün 2021 yılı verilerine göre Karşıyaka ilçesinin 51.105 dekar büyüklüğündeki alanının % 7,32’inin (3.740 dekar) tarım alanı olduğunu ve Tarım ve Orman Bakanlığı’na ait Çiftçi Kayıt Sistemine sadece 7 çiftçinin kayıtlı olduğunu, ilçe kapsamında 7 adet bitkisel üretim, 17 adet yem işletmesi, 20 adet büyükbaş, 46 adet küçükbaş, 37 adet de arıcılık üretim işletmesi, 5 adet gübre bayii, 2 adet bitki koruma ürünleri bayii, 1 adet tohum bayii, 3 adet zirai alet ve makine bayii, 81 adet petshop, veteriner kliniği, hayvan hastanesi ve benzeri işletmelenin bulunduğunu görürüz. Ayrıca mevcut olan 1 adet tarımsal kalkınma kooperatifinin 7 ortağı, 2 adet su ürünleri kooperatifinin de 214 ortağı olduğunu öğreniriz.

Konuya Karşıyaka’daki 2021 yılı tarımsal üretiminin hangi düzeyde olduğu sorusu üzerinden yaklaştığımızda ise, Karşıyaka’da tarla bitkileri üretiminin olmadığını, tarım arazilerinin % 78,27’sini (2.927 dekar) oluşturan alanda 36 tonu yağlık zeytin, 6 tonu sofralık zeytin, 38 tonu erik olmak üzere toplam 129 ton meyve, % 2,04’ünü (76 dekar) alanda 123 tonu sofralık domates, 7 tonu fasulye 6 tonu börülce olmak üzere toplam 175 ton sebze üretildiğini; ayrıca, 394,17 ton süt, 40.000 adet yumurta, 14.05 ton bal, 561.992 ton su ürünü elde edildiğini, ilçe sınırları içinde 196 adet büyükbaş, 3.943 adet küçükbaş, 267 adet kanatlı hayvanın yaşadığını, arı kovanı sayısının ise 2.810’u bulduğunu öğreniriz. (3)

Tabii ki, bütün bu veriler İzmir’in tarım ve gıda faaliyetleri açısından önde gelip “tarım ilçesi” olarak tanımlanan Ödemiş, Tire, Bergama, Kemalpaşa ve Menemen gibi tarım ilçelerine göre oldukça düşük kalan, önemsiz rakamlardır. O nedenle de, Karşıyaka’nın bir tarım kenti olduğu, gıdaya yönelik tarımsal faaliyetlerin Karşıyaka için önemli ve öncelikli olduğu, bu nedenle Karşıyaka Belediyesi‘nde bir Tarımsal Hizmetler Müdürlüğü oluşturup başına bu zamana kadar tarımla ilgisi olmamış ve bu alanda bilgi, birikim ve deneyime sahip olmayan birinin atanmasının gerekli olduğu söylenemez. Nitekim Karşıyaka Belediyesi’nin 2020-2024 dönemine ait stratejik planı ile 2019, 2020, 2021 ve 2022 mali yıllarına ait faaliyet raporlarında ve performans programlarında bu konuya önem ve öncelik verilmediği için tarım ve gıdaya ilişkin hiçbir amaç, hedef, faaliyet ve performans verisi; hatta bu belgelere ait metinlerde –ilgili yasaların madde hükümleri dışında- tek bir kez olsun “gıda” ve “tarım” sözcükleri yer verilmemiştir. Bu durum, 1 Nisan 2022 tarih, 93 sayılı belediye meclisi kararı ile Tarımsal Hizmetler Müdürlüğü‘nün kurulup başına İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nden gelme bir göevlinin atanması sonrasında, 2023 yılına ait performans programına eklenen ve 2.2.7.1 kodu ile imlenen “Sürdürülebilir Tarım Uygulamalarını Arttırmak” başlıklı performans hedefi ile değiştirilmiş; böylelikle, Karşıyaka Gıda Strateji Belgesi‘ni hazırlama ile ilgili çalışmalara yasal ve mali bir dayanak kazandırılmıştır. (4)

Karşıyaka tarımındaki bu yoksullaşma ve yok olmanın nedeninin ise, Karşıyaka’da yaşayanlar ya da Karşıyaka’ya, özellikle de belediye meclisinin binlerce kararına nesnel bir şekilde bakanlar için ilçedeki rant kokan çarpık yapılaşma ve belediye meclisinin parsel bazındaki değişikliklerle ilgili binlerce kararı sonucunda ortaya çıkan tarım arazilerinin imara açılması ya da yağmalanması olduğu söylenebilir.

Şemikler’deki mandalina bahçesinin dünü ve bugünü…

Elimizde Karşıyaka’daki imara açılan alanların ya da imar planlarındaki işlev değişikliklerinin, tarım alanları aleyhine yıllar itibariyle gelişimini gösteren yayınlanmış resmi bir istatistik olmamakla birlikte; Karşıyaka’da yaşayıp gördüklerimiz, yıllar içinde verimli tarım alanlarının; özellikle de Bostanlı, Şemikler ve Demirköprü gibi mahallelerdeki büyük mandalina ve sebze bahçelerinin imara açılması ya da tarım arazisi olmaktan çıkarılması nedeniyle devamlı azalıp yok olduğunun kanıtıdır. Şahsen tanık olduğum bir olay çerçevesinde, Şemikler’in yerlisi rahmetli’ya ait geniş mandalina bahçelerinin 50 daire karşılığında müteahhide verilmesi nedeniyle bugün orada büyük bir sitenin var olmasını ya da belediye tarafından açılan Ordu Bulvarı’nın Erdoğan Akkaya Sokağı ile kesiştiği köşede yer alan büyük mandalina bahçesinin, sahibinin ölümünden sonra varisleri tarafından hem Kılıçoğlu İnşaat’a verilerek yerine iki ayrı blok halinde koskocaman bir apartman yapılmasını hem de o güzelim bahçenin yola terk suretiyle yok edilmiş olmasını örnek olarak verebilirim.

İşte bütün bu veriler ve yaşanan gerçekler ışığında, bir zamanlar az da olsa anlamı olan Karşıyaka tarımının bilerek ve bilinçli bir şekilde yok edilmesinden sonra ve bu yok oluşun nedenlerini arayıp çözümü için önlem geliştirip önermek ya da talep etmek yerine çıkıp da; “biz burada kent tarımı yapalım”, “belediyeye ait park ve bahçelerde agroekolojik uygulamalara geçelim”, “balkonlarda ve apartman bahçelerinde agroekolojik tarım yapalım” demenin, gerçek sorunu görüp üzerine gidememekten kaynaklanan ikiyüzlü bir politikanın, sahte bir hayal ticaretinin sonucu olduğuna inanıyorum. (5)

Karşıyaka’nın Gıdanın İşlenmesi, Dağıtımı ve Tüketimi İle İlgili Potansiyeli

Konunun gıda ile ilgili yönünde ise, İzmir İl Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü’nün 2021 yılı verilerine göre ilçe genelinde 3.092 adet gıda işletmesi, incelediğimiz 2023 tarihli Karşıyaka Gıda Strateji Belgesi verilerine göre de 174 adet süpermarket, 111 adet e-ticaret birimi, 7 adet pazar yeri (Çok Katlı Pazaryeri, Bostanlı, Şemikler, Cumhuriyet, M. Kemal, Örnekköy, Zübeyde Hanım), 2 adet yenilenebilir peyzaj alanı bulunduğu bilinmekle birlikte; bugüne kadar Karşıyaka ilçesinin gıda talebi, arzı ve tüketimi konusunda hiçbir bilgiye sahip olunmadığı, gıdanın üretimi, işlenmesi, lojistiği, tüketimi ve atık olarak değerlendirilmesine ilişkin hiçbir verinin toplanmadığı, gerekli araştırma ve analizlerin yapılmadığı, buna ilişkin envanterlerin hazırlanıp güncellenmediği, gıda ile ilgili işyerlerinin yeterince denetlenmediği, gıdanın ilgili diğer sektörlerle birlikte Karşıyaka içi ve çevresinde; ayrıca, metropol bütününde geçirdiği süreçler konusunda geçerli ve güvenilir verilere sahip olunmadığı ortaya çıkar. Nitekim 2023 tarihli Karşıyaka Gıda Strateji Belgesi’nin “Eylemler” bölümünde, gıda ile ilgili olarak kent-bölge sınırlarının belirlenmesi, tarım/gıda sistemi, üretici ve tedarikçi, üretici, çiftçi, köylü ve topraksız tarım emekçisi envanterlerinin hazırlanması, iklime ve coğrafyaya özgü tarımsal ürünlerin araştırılması faaliyetinin önümüzdeki dönemlerde yapılacak yedi ayrı hedef olarak yazılı olmuş olması da bu büyük eksikliğin en somut kanıtıdır.

Tarımsal faaliyetlerin gün geçtikçe azalıp yok olduğu ve gıda ile ilgili hiçbir verinin olmadığı bir ortamda hazırlanan Karşıyaka Gıda Strateji Belgesi ile ilgili çözümleme ve değerlendirmelerimi ise önümüzdeki hafta paylaşacağım yazıda dile getirmeye çalışacağım.

(1) Moragues, A.; Morgan, K.; Moschitz, H.; Neimane, I.; Nilsson, H.; Pinto, M.; Rohracher,H.; Ruiz, R.; Thuswald, M.; Tisenkopfs, T. and Halliday, J. (2013) Urban Food Strategies, The Rough Guide to Sustainable Food Systems, FOODLINKS FP7 projesi çerçevesinde geliştirilen belge (GA No.265287), FAO, s.5.

(2) Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Bitkisel Üretim ve Hayvancılık İstatistikleri 2004-2022.

(3) İzmir, Tarımla Büyüyen Şehir, İl Tarım ve Orman Müdürlüğü Karşıyaka Tarım Sunumu, 2021.

(4) Karşıyaka Belediyesi Strateji Planı 2020-2024, 2109, 2020, 2021, 2022 ve 2023 Mali Yılları Performans Programları.

(5) Karşıyaka Gıda Strateji Belgesi.

Yaşadığım kente dair üzülüp utandığım şeyler…

Ali Rıza Avcan

Son zamanlardaki yazı yazma düzenime göre, hafta başında İzmir‘e ve diğer kentlere dair talep, beklenti ve sorunları ele alıp öneriler geliştirmeye çalıştığım yazıları, Perşembe günleri de İzmir‘in unutulan sanatçılarına dair seri yazıları sizlerle paylaşmaya çalışıyorum.

Ama bugün ilk kez hafta başında bir yazı yazıp paylaşamadım. Çünkü Cuma, Cumartesi ve Pazar günlerinde, uzun zamandır Almanya‘nın Frankfurt kentinde yaşayıp dünyanın birçok ülke ve kentini dolaşmış ve sonunda emekli olduktan sonra Ağustos ayının başında vefat eden sevgili dayımın İznik‘teki evinde yaşayan ve ona bakan kuzenim İbrahim‘i ağırlamaya, ona eşlik edip İzmir‘i gezdirmeye çalıştım.

Benden üç yaş küçük olan İbrahim, İzmir‘e tam 33-34 yıl önce yakın arkadaşı Rudi ile birlikte gelmiş ve o tarihte onları, -bu kentte yaşamadığım halde- gezdirmeye çalışmış, Rudi‘nin onca gezmeden sonra oturup bir bira içmek istediği o Burhan Özfaturalı yılların Konak Meydanı‘nda açık tek bir birahane bulamamış, en sonunda Fevzi Paşa Bulvarı üzerinde keşfettiğimiz efsane futbolcu Metin Oktay‘a ait “Gol Pub“da istediğimiz biraları içebilmiştik. Bunun nedeni ise, o devrin belediye başkanı Burhan Özfatura‘nın içki içilen yerler üzerindeki baskısıydı ve o baskı sonucunda İzmir‘in orta yerinde bira içilen tek bir yerin olmaması nedeniyle utanarak Rudi‘den özür dilemiştim.

Şimdi ise, aradan tam 33-34 yıl geçtikten sonra Rudi‘yi anarak İbrahim‘le birlikte, şimdi daha iyi tanıdığım İzmir‘i gezecektik..

İlk olarak Bostanlı İskelesi‘nden vapurla Konak Meydanı‘na gitmeye kalktık… O nedenle de evden çıkıp tramvayla Bostanlı İskelesi‘ne, Bostanlı İskelesi‘nden de vapura binip Konak İskelesi‘ne gittik. İbrahim yoldaki sohbetlerimiz sırasında bir yandan çay içip diğer yandan da İzmir‘i seyredebileceğimiz eski vapurları hatırlayınca verdiğim cevap, “inşallah üstü açık olan motorlar gelir” demek oldu; ama gelen vapur benim tost makinasına benzettiğim ve çoğu kez Norveç‘in ya da İsveç‘in fiyortlarında kullanılıp İzmir‘in kent kimliğini yansıtmayan yeni nesil vapurlar oldu. O nedenle açıkta, denizin serin rüzgarını tenimizde hissedip çay içerek ve İzmir‘i seyrederek bir yolculuk yapamadık.

Konak iskelesine inip ikimizin de almayı unuttuğu su ihtiyacımızı karşılamaya kalktığımızda ilk kızgınlığımız, ilk öfkemiz baş gösterdi. Çünkü iskeledeki bir yeme-içme mekanı bizden yarım litrelik içme suyu için 10 lira istedi ve biz de, bir önceki müşterinin yaptığı gibi söylenerek su şişesini iade ettik.

Ardından tarihi İzmir Saat Kulesi‘nin bulunduğu Konak Meydanı‘na geldik ve İbrahim‘in arka fonuna saat kulesi ile palmiyeleri aldığım fotoğraflarını çektim. Özellikle de uçan güvercinleri fotoğrafa dahil etmeye çalışarak… İbrahim de çektiğim fotoğrafları Almanya‘daki oğullarına, arkadaşlarına göndererek İzmir‘deki varlığını kanıtlamaya çalıştı.

Sonrasında Valilik binasının yanından Anafartalar Caddesi‘ne girerek sağlı sollu tarihi binalara baktık, İzmir denilince akla gelen şerbet satıcılarına bakmakla birlikte içlerindeki sentetik boyaları, özellikle de hiç de doğal olmayan mavi renkli şerbetleri görünce şerbet almaktan vazgeçtik.

Kemeraltı Camisi kavşağından sola dönerek dosdoğru Ali Paşa Meydanı‘na gittik ve oradaki esnafın o zarif şadırvanı kuşatıp meydanı nasıl işgal ettiğine tanık olduk.

Ali Paşa Meydanı‘ndan sonra yıllardır çevresindeki çelik örgülerle teslim alınmış Dalan Sabun İmalathanesi‘nin önünden geçerek Kızlarağası Hanı‘na gittik. İbrahim‘i önce hanın üst katlarında gezdirdim, sonrasında da hanın arkasındaki kahvecide oturarak kızgın kumda yapılan kahvemizi ve suyumuzu içtik. Bu arada önümüzdeki Roman grubunun yaptığı sokak müziğini dinledik. Ancak bu keyif, onları uyarıp susmalarını sağlayan bir zabıta memuru nedeniyle kesildi. Roman müzisyenler ceplerinden çıkarıp bizlere gösterdikleri belediye yetkililerince imzalanıp onaylanmış kimlik kartlarına rağmen bu şekilde susturmaya isyan edip yeniden müzik yapmaya başladılar. Çünkü, biz dahil çevredeki herkes onları dinleyip resim ya da videolarını çekiyor, onların müzik yapmasını istiyordu.

Kahvelerin tadı damağımızda iken sevgili arkadaşlarım fotoğraf sanatçısı Erol Üzmez’i ve sahaf Hakan Kazım Taşkıran‘ı dükkanlarında ziyaret ederek onlarla sohbet edip Kemeraltı ile ilgili kitaplar aldık.

Sonrasında cepleri dolu Almancıların alış veriş yaptığı İpekçiler Çarşısı‘nı dolaşarak gelinlik, damatlık alan son zamanların “Yuro” zenginlerini izledik, asırlık Karagöz Saat‘in vitrindeki saatlerine baktık.

Anafartalar Caddesi üzerinden çıktığımız Agora Parkı‘nın tarihi dur ağaçları altında soluklanarak suyumuzu içtik ve Agora’yı seyrettik. Oradan da Namazgâh Yokuşu‘na sararak Altınordu Spor Kulübü‘nün bulunduğu Pazaryeri Meydanı‘na ve İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilip TARKEM‘e verilecek olan Tevfik Paşa Konağı‘na ve Dönertaş‘a vardık. Geçen seneden bu yana restorasyon adına tek bir çivinin çakılmadığı Tevfik Paşa Konağı ve şimdilerde dönmeyen Dönertaş’ın durumu haliyle ikimizi de üzdü. İbrahim bu arada Basmane Altınpark‘taki tuvalete giderek İzmir‘deki tuvalet gerçeği ile yüz yüze geldi.

Belki dostum Orhan Beşikçi’ye rastlarım diye dolaştığım kaderine terk edilmiş Altınpark‘ta bu kez Orhan Bey yerine eşi ressam Bedriye Hanım‘la karşılaştık ve onunla sohbet edip Orhan Bey‘e selam söyledik.

Basmane‘den sonra 9 Eylül Kapısı‘ndan; daha doğrusu yıkılıp yeniden yapılan kapının hemen yanındaki girişten Kültürpark‘a girdik. İzmirli olmamasına karşın İbrahim‘in gayet iyi hatırladığı Manolya Gazinosu‘nun, Göl Gazinosu‘nun içler acısı halini, kuruyan, kesilen ya da budanan ağaçları ibretle izleyerek Lozan Kapısı‘ndan çıkıp Alsancak‘a yöneldik. Kapıdan çıkmadan önce de Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü heykelinin hemen yanında demir putrellerin kaynakla birleştirilerek imal edilen reyonların Kültürpark‘ı nasıl yıpratıp yorduğunu yakından gördük.

Gazi İlkokulu, Kıbrıs Şehitleri Caddesi, Gazi Kadınlar Sokağı istikametinde önce Mülkiyeliler Birliği İzmir Şubesi‘nin, sonrasında da Sardunya Bar‘ın önünden geçtik, Sardunya Bar‘ın sahibi sevgili Hami ile sohbet ettik.

Ardından 1. Kordon‘dan yürüyerek Alsancak İskelesi‘ne vardık ve yine aynı tost makinasına benzeyen vapurla Karşıyaka‘ya geçtik. İbrahim yolda, bu vapurdaki insanların niye arka arkaya oturduklarını, eskiden olduğu gibi niye karşılıklı oturmadıklarını sordu. Bense bu akılcı ve yerinde soruya -ne yazık ki- cevap veremedim.

Ertesi günkü İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ait olup gazoz satışının olmadığı Atakent‘teki Yasemin Kafe maceramız 2 fincan Neskafe ve bir kutu Lipton Tea bedeli olarak toplam 170 liraya, Karşıyaka Belediyesi‘ne ait olup gazoz satılan Gondol Kafe maceramız ise bir tabak salata için 85 liraya mal oldu. Hem de her düzeydeki halkın gidip ucuza, kaliteli şeyler yiyip içilmesi için açılan belediyelere ait mekanlarda…

Pazar akşamı yaptığımız Bostanlı yürüyüşünde ise cadde ve sokakların balık lokantaları, barlar, restoranlar tarafından nasıl işgal edildiğine tanık olduk.

İbrahim‘in Pazartesi sabahı İznik‘e gitmek için Bostanlı‘dan kalkacak Pamukkale servisine binme macerası ise, metrosu ya da İZBAN’ı İstanbul ya da Ankara’nın aksine otogara kadar gitmeyen bu kentte, Pazartesi günlerinin yoğun trafiği nedeniyle otobüsün kalkış saatinden 2 saat önce kalkacak olan servis minibüsüne biniş maratonu ile başladı. Adeta uçağa binecekmiş gibi… Şayet bu servise binemeyecek olsaydık, yaşadığımız evden Otogar‘a ulaşmamız ancak 3 otobüs değiştirerek olacaktı… Tabii ki, oraya kaç saatte varacağımızı bilmeden ve bu nedenle otobüsü kaçırma ihtimalini göze alarak…

Şimdi diyeceksiniz ki, “adeta tüm kenti kapsayan bu küçük gezi sırasında karşılaştığınız sorunları, olumsuzlukları ve şikayetlerini anlatıp durmuşsun…. Peki, bu kentte beğendiğin için öveceğin hiç mi güzel bir şey yok mu?” diye sorarsanız; ben de size, bu kentteki tarihi , arkeolojik, kültürel ve doğal değerlerle iyi, güzel ve samimi arkadaş, dost ve yoldaşların beni teselli eden büyük bir zenginlik olduğunu, bu kentteki büyük yanlışlığın yine bizim yanlış kararlarımızla seçtiğimiz kötü yöneticilerin kötü yönetimi olduğunu söyleyebilirim.

İzmir’in genel tuvalet sorunu…

Ali Rıza Avcan

Yenip içilen şeylerin öğütülüp sindirildikten sonra dönüşmüş bir biçimde dışkı olarak bedenin dışına atılması, hayvanların ve insanların; yani, bir kısım canlının temel fonksiyonlarından biridir. Sağlıklı yetişkin bir canlıda çok daha düzenli çalışan bu sistem çocuklarda, yaşlılarda ve hastalarda zamanla bozulup aksayabilir, hastalıklara neden olabilir. Hele ki nüfusu sürekli ve düzenli olarak yaşlanan, 65 yaş üstü nüfusu toplam nüfusun % 10,8’ini bulduğu bir kentte… Bu nüfusa, çocukları ve hastaları da dahil ettiğimiz takdirde o kentte yaşayan ya da çalışanların büyük bir kısmının ev ya da iş dışındaki sosyal yaşamlarında yiyip içtiklerini bedenin dışına atabileceği ve bizlerin “umumi” ya da “genel” demeyi tercih ettiğimiz modern, sağlıklı, hijyenik tuvaletlere ihtiyaç duyacağı ortaya çıkar.

Bu ihtiyaç, içinde yaşayıp çalıştığımız İzmir için uzun yıllardır büyüyen bir sorun olarak varlığını sürdürdüğü için bugünkü yazımı, bu sorunun son durumunu, toplu ulaşım sistemi ve yeme-içme sektörüyle kentin Kemeraltı, Basmane, 1. Kordon, Alsancak ve Karşıyaka gibi iç ve dış turizm açısından önemli cazibe merkezleri itibariyle tespit edip öneriler geliştirmeye ayırdım.

Ancak ondan önce, bu sorunu 28 Mayıs 2018 tarihinde; yani, bundan tam 5 yıl 2 ay 16 gün önce dile getirip linkini aşağıda paylaştığım “Umumi tuvalet sorunu” başlıklı yazıyı yazdığım için, bir girizgâh olarak, önce o eski yazıyı okuyarak aradan geçen süre içinde bu sorunun nasıl büyüyüp arttığını yakından görmenizi diliyorum.

İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin sorumluluğundaki kent içi ve dışı toplu ulaşım hizmetlerinde genel tuvalet konusu halen çözümlenmemiş büyük bir sorundur. Çünkü, İzmir Metrosu ve İZBAN istasyonlarına güvenlik gerekçesiyle tuvalet yapılamayacağı söylenmekte, genel tuvaletlerin güvenlik açısından riskli olduğu anlatılmaya çalışılmaktadır. Ama ESHOT otobüslerinin Halkapınar Aktarma Merkezi‘nde otobüs sürücülerinin kullanması için kapısı kilitli olup anahtarı hareket şefliğinde olan bir tuvalet bulunduğu halde tuvalete gitmek isteyen yurttaşlar yakındaki caminin tuvaletine yönlendirilmektedir.

Ayrıca, şayet İZBAN‘ın Alsancak istasyonundaysanız sizin ihtiyacınızı acilen karşılayacak tek yerin, istasyonun hemen yanındaki TCDD mescidinin tuvaleti olduğunu söyleyebilirim.

İzmir Metrosu ve İZBAN‘la ESHOT otobüslerinin hareket noktalarıyla istasyonlarda güvenlik gerekçesiyle genel tuvalet bulunmamakla birlikte; aynı toplu ulaşım sistemindeki İZDENİZ‘e ait iskelelerde; örneğin, Konak, Karşıyaka, Pasaport ve Bostanlı iskelelerinde genel tuvaletler bulunmakta, feribotlardaki tuvaletler ise girip kullananların sağa sola dokunmaktan çekindiği pis, bakımsız ve hijyen koşullarından uzak bir manzara sergilemektedir. Bu durum insanın aklına “metro, tramvay ve İZBAN için geçerli olan güvenlik tehlikesi İZDENİZ iskeleleri için geçerli değil mi?” sorusunu getirmektedir.

Bu arada, iskelelerdeki tuvaletlerin vapur seferlerinin devam ettiği ve yolcuların iskelere geldiği ya da gittiği bozuk olma ya da temizlik yapılması gerekçesiyle sık sık kilitlenip kapatılmasını ya da bazı iskelelerdeki tuvaletlerin niye Alsancak iskelesinde olmadığını düşünüp sorgulamamanız gerekmektedir…

Tramvay durağında tuvalet olmadığı için yakındaki işyerine gitmek isterken trafik kazasında ölen görevlinin ölümü…

Bu alandaki diğer bir sorun ise, tramvay duraklarındaki görevlilerin tuvalet ihtiyaçlarını nasıl karşılayacakları sorunudur. Yakın zamanda tramvayın Köprü durağında tuvalet olmadığı için yolun karşısındaki bir işyerinin tuvaletine gitmek isterken geçirdiği bir trafik kazası sonucu ölen Hülya Onaylı vesilesiyle basına yansıyan bu sorun, -ne yazık ki- halen çözümlenmemiş, duraklarda uzun sürelerle görev yapan görevliler çözümü en yakındaki işyerinin tuvaletini kullanma şeklinde çözmeye devam etmektedirler.

Bu kentteki yeme-içme mekânlarında; özellikle Kemeraltı, Basmane, 1. Kordon, Alsancak ve Karşıyaka gibi turizm açısından önemli bölgelerdeki lokanta, restoran, bar ve kafelere gittiğiniz takdirde o işyerlerinin tuvaletlerinin genellikle minarelerdeki örneklerine benzeyen dar merdivenlerle çıkılan üst katlarda yer aldığını, çoğunun mekânın küçük olması nedeniyle yetersiz olduğunu, sırf bir tuvalet yapılmış olması için yapıldığını görürsünüz. Ama kabul etmek gerekir ki, bu tuvaletler o işletmenin sorumluluğunda olduğu için diğerlerine göre daha iyi durumdadır: En azından temiz, bakımlı ve daha sağlıklı koşullara sahiptir.

İzmir‘in tarihi kent merkezindeki Kemeraltı Çarşısı‘nın tuvalet sorunu, deyim yerindeyse ezeli ve ebedi bir sorundur ve yakın zamanda, “Kemeraltı’nın 50 yıllık sorununu çözdük” iddiasıyla ortaya çıkıp aynı partinin mensubu eski belediye başkanlarını bir kalemde harcayan belediye başkanlarının kendi hizmet dönemlerinde beceremediği bir konudur. Her gün binlerce turistin ve müşterinin ziyaret ettiği çarşıdaki genel tuvaletler kadın turistlerin çekinerek, cami cemaatinin de bu durumu istemeden kabullendiği cami tuvaletleriyle Kızlarağası ve SSK hanlarındaki tuvaletlerdir: Hisar, Kemeraltı, Kestanepazarı, Hacı Mahmut, Salepçioğlu gibi camilerin tuvaletleriyle Kızlarağası ve SSK işhanlarındaki pis, bakımsız, hijyen koşullarından uzak, denetlenmeyen ve her birinde birbirinden farklı yüksek ücretlerin talep edildiği kötü tuvaletler… Rivayet odur ki, çoğunluğu Vakıflar Bölge Müdürlüğü‘ne ait olan bu tuvaletleri devamlı olarak kiralayan kişinin de bir avukat olduğu söylenir.

Kemeraltı’nda davul zurnayla açılan bir tuvalete dair gazete haberi…

Bu sorun bugün öylesine komik; hatta trajik bir hal almıştır ki, Kemeraltı‘nda yukarıdaki gazete haberine konu olan davullu zurnalı tuvalet açılışlarına tanık olur veya her zaman yaptıkları çay ya da kahve içme davetlerine kanıp TARKEM‘e gitmeye kalktığınızda, genel tuvaletler dışında Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale‘yi kurtaracağız diyen bu soylulaştırma şirketinin misafiri olarak gidebileceğiniz tek tuvalet o handaki tüm işyerlerinin ve müşterilerinin kullandığı oldukça kötü koşullar altındaki Abacıoğlu Hanı‘nın tuvaletidir. Ya da biraz daha ileriye gidip eski bir ibadethane olan 926 sokaktaki Portekiz Havrası‘nın hemen karşısında çirkin bir maviyle boyanmış duvarın dibine bırakılmış insan ve köpek dışkılarıyla muhatap olursunuz.

Gördüklerimi daha yakından çekmek istemedim…

İşte bu anlamda, Kemeraltı Çarşısı‘nın ezeli ve ebedi genel tuvalet sorunu, adres olarak gösterilen cami ve işhanı tuvaletleri dışında yıllardır çözümlenmemiş, İzmir’in güzel bir özeti olan Kemeraltı bir türlü çağdaş, temiz, bakımlı, hijyenik ve ucuz genel tuvaletlerine kavuşamamıştır.

https://www.hurriyet.com.tr/yerel-haberler/izmir/kemeralti-carsisina-modern-tuvalet-40448006

UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi‘ne alınan İzmir Tarihi Liman Kenti alanında yer alan Basmane‘de de tuvalet ihtiyacınızı gene çok kötü koşullardaki cami tuvaletleri ile çözebilirsiniz. O nedenle Basmane ve Kadifekale‘deki gezilere katılan birçok turist temiz, bakımlı ve hijyen koşullarına sahip tuvalet bulmakta zorluk çekmektedir. Bu konudaki tek istisna ise, İzmir Agora Örenyeri girişindeki turistik tuvalettir ki, ona da 130 lira gibi oldukça yüksek giriş ücretini ödedikten sonra ulaşabilirsiniz.

İzmir Büyükşehir Belediyesi eski başkanı Ahmet Piriştina döneminde tasarlanıp düzenlenen 1. Kordon‘da 75 santimetreden yüksek yapı yapmak ilk yıllarda mümkün olmamakla birlikte; bu yasağı ilk delen bizzat İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin kendisi olmuş, Alsancak İskelesi‘nin hemen önüne bozuk para ile girilen, bozuk paranız olmadığı takdirde en yakındaki işyerinin tuvaletine yönelip reddedilme riskini göze alacağınız bir ortamda, yüksekliği 3 metreyi geçen bir tuvalet yapılmış, ardından bu prefabrik yapının hacmi ve yüksekliği daha da arttırılmıştı. Bugün iskelenin önündeki o heyûla portatif tuvalet, 1. Kordon’daki tek genel tuvalet olma vasfını sürdürmektedir.

Alsancak‘taki genel tuvalet sorunu ise işyerlerinin yasakladığı ya da para karşılığında kullandırdığı yeme-içme mekânlarına ait tuvaletlerle çözülmekte, İtalyan Kültür Merkezi‘nin yanındaki hastalık kapabileceğiniz perişan haldeki tuvalet ise kapatıldığı için büyük bir kamusal tuvalet açığı varlığını sürdürmektedir.

Evet, bugün itibariyle İzmir‘in genelinde hepimizin; özellikle çocukların, çocuklu annelerin, yaşlıların ve hastaların kullanabileceği modern, sağlıklı ve hijyen koşullarına sahip genel tuvalet yokluğu her geçen gün boyutunu arttırarak sürdürmektedir. Bu anlamda;

2. Mevcut olan tuvaletler düzenli olarak denetlenmediği için tümü hijyen koşullarından uzak, kötü, pis ve bakımsız vaziyettedir.

3. Bu büyük eksikliği gidermek ve mevcut olanları iyileştirmek için ufukta bir planlama, uygulama ve denetleme çabası da gözükmemektedir.

Tabii ki kendi görev alanındaki genel tuvalet sorununu çözemeyen bir belediyenin Akbelen mücadele alanına seyyar tuvalet gönderen İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin durumu, o tuvaletleri oraya sokmak istemeyen iktidar ve onun zor gücü kadar acınacak bir durumu ortaya koymaktadır.

Umumi tuvalet sorunu: https://kentstratejileri.com/2018/5/28/umumi-tuvalet-sorunu/

(1) https://acikveri.bizizmir.com/en/dataset/akilli-tuvaletler/resource/d87de3c1-9bc0-4a8c-842a-90cd2a30d03a

(2) https://acikveri.bizizmir.com/tr/dataset/moduler-tuvaletler/resource/8f6e905d-3f76-45e5-b52a-b89be7d4631b

Kentsel adalet ve eşitlik anlayışıyla plan ve programlara aykırı işler… (2)

Ali Rıza Avcan

16 Ağustos 2021 tarihinde yayınladığımız “Kentsel adalet ve eşitlik anlayışıyla plan ve programlara aykırı işler…” başlıklı yazımız sonrasında, düşünce, öneri ve uyarılarına her zaman değer verdiğimiz değerli bir ulaşım uzmanından; İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı rahmetli Ahmet Piriştina‘nın ulaşım danışmanı Yüksek Şehir Plancısı Erhan Öncü‘den Örnekköy Tramvay Projesi ile ilgili önemli bir açıklama, daha doğrusu yakıcı bir uyarı geldi.

Erhan Öncü‘nün yazımızı paylaştığımız Kent Stratejileri Merkezi isimli Facebook sayfasındaki paylaşımı aynen şu şekildeydi:

10. Kalkınma Planı ve en günceli 11. Kalkınma Planının ilgili maddesi olan 702.2.’de “Raylı sistemlerin, işletmeye açılması beklenen yıl için doruk saat-tek yön yolculuk talebinin tramvay sistemleri için asgari 7.000 yolcu/saat, hafif raylı sistemler için asgari 10.000 yolcu/saat, metro sistemleri için ise asgari 15.000 yolcu/saat düzeyinde gerçekleşeceği öngörülen koridorlarda planlanması şartı aranacaktır.” şeklinde raylı sistemlerin nerelere yapılacağı açıkça belitilmektedir.

Açıldığı yıldan daha sonrasında bile (2030’da) sadece 3.987 yolcu/saat-yön-kesit talep tahmin edilen yolcu talebi karşısında bu yatırım kararı gereksiz, lüks ve yanlış bir karardır. Otobüslerle çok kolayca karşılanabilecek bu yolculuk talebi için tramvay yapmaya kalkmak Rize valisinin makam aracı gibi bir çözüm olacaktır…

Bu açıklama üzerine konunun dikkatimizden kaçan bu yönü ile ilgili olarak hemen bir araştırma yaparak işin ayrıntısını öğrenmeye çalıştık.

Evet, 2019-2023 döneminde uygulanmak üzere hazırlanıp Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 18.07.2019 tarih, 1225 sayılı kararı ile kabul edilen On Birinci Kalkınma Planı‘nın 179. sayfasında 702.2. numaralı tedbir olarak aynen şu hüküm yer alıyordu:

702.2. Raylı sistemlerin, işletmeye açılması beklenen yıl için doruk saat-tek yön yolculuk talebinin tramvay sistemleri için asgari 7.000 yolcu/saat, hafif raylı sistemler için asgari 10.000 yolcu/saat, metro sistemleri için ise asgari 15.000 yolcu/saat düzeyinde gerçekleşeceği öngörülen koridorlarda planlanması şartı aranacaktır.

Bu hükmün ortaya çıkması üzerine, 5108 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu‘nun 9. maddesine göre yürürlükteki kalkınma planları ile Cumhurbaşkanlığı programı ve orta vadeli planda yazılı hükümlerin dikkate alınarak hazırlaması gereken İzmir Büyükşehir Belediyesi Stratejik Planı 2020-2024 ile 2021 Yılı Performans Programı‘na baktım. Amacım, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ait stratejik planda ve proje ihalesinin yapılacağı yıla ait 2021 Yılı Performans Programı‘nda Örnekköy ya da Girne Tramvay Hattı Projesi ile ilgili herhangi bir hedef ya da hükmin var olup olmadığını belirlemekti.

İzmir Büyükşehir Belediyesi Stratejik Planı 2020-2024‘deki toplu ulaşımla ilgili “Yaşam Kalitesi” başlıklı hedef kartında herhangi bir faaliyet ya da projenin ismi verilmeden sadece “Tramvay Projeleri” şeklinde, her yöne çekilebilecek muğlak bir ifade kullanıldığından bu projeler arasında Örnekköy ya da Girne Tramvay Projesi‘nin yer alıp almadığını kesin olarak belirleyemedim.

İzmir Büyükşehir Belediyesi 2021 Yılı Performans Programı‘nı incelediğimde ise, “Deniz Ulaşım Hizmetleri İle Raylı Sistem Ağının Genişletilmesine Yönelik Faaliyetleri Yürütmek” başlıklı performans hedefi içinde, “Banliyö ve Raylı Sistemler Müşavirlik ve Proje Hizmetleri” işi için 30 Milyon liralık bir harcamanın öngörüldüğünü, 20 Ağustos 2021 tarihinde yapılacak ihale ile ilgili harcamaların muhtemelen bu bölümden yapılacağını anladım.

Şimdi gelelim Onur Mahallesi ya da Örnekköy Kentsel Dönüşüm Alanı ile Bostanlı İskele Durağı arasında 2030 yılı itibariyle taşınması öngörülen yolcu sayılarına…

İşi özetleyecek olursak;

📌 On Birinci Kalkınma Planı bu konuda asgari 10.000 yolcu/saat sınırını getirdiği için yapılacak bilimsel ölçümler sonucunda bulunacak rakamın bu sayının altında kaldığı takdirde o yatırımı yapamayacağımızı biliyoruz.

📌 2019 yılında kabul edilen İzmir Ulaşım Ana Planı bu sayının 2030 yılında işletmeye alınmasını öngördüğü Onur Mahallesi-Bostanlı İskele Durağı arasındaki Girne Tramvay Hattı için 3.987 yolcu/saat olacağını söylüyor.

📌 Yapılacağı İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Tunç Soyer tarafından duyurulan Bostanlı İskele Durağı-Örnekköy Kentsel Dönüşüm Alanı arasındaki Örnekköy Tramvay Hattı‘nın ise 1 saatte kaç adet yolcu taşıyacağı henüz hesaplanmış değil; yani bilinmiyor. Üstüne üstelik 18 hektarlık kentsel dönüşüm alanının birinci etabında yapılan 130 konut ile 13 işyerinin teslimi ile ikinci etabındaki temel atma töreni henüz çok yeni bir tarihte; 13 Mart 2021 tarihinde yapılmışken ve bu alandaki tüm konutların hangi tarihte ikamete açılacağı bilinmezken…

Diğer yandan tramvay hattının Bayraklı ilçesine bağlı Onur ve Postacılar mahalleleri güzergahından alınıp kaydırıldığı Karşıyaka‘ya bağlı Örnekköy mahallesinin 2020 yılı nüfusu 23.778, Bayraklı‘nın Umut (15.937) ve Postacılar (12.765) mahalleleri nüfusu toplam olarak 28.702 iken…

Daha önceki Konak, Karşıyaka ve Çiğli tramvayı projelerinden de bildiğimiz gibi, İzmir Büyükşehir Belediyesi bu işler için hazırlanan ÇED raporlarıyla proje tanıtım raporlarına yolcu talebi ya da kestirimi olarak tanımlanan bu rakamları koymayıp hesaplamanın daha sonra yapılacağını belirterek Kalkınma Planlarının getirdiği sınırlamayı aşmakta, böylelikle hiç de gerekli olmayan israf niteliğindeki lüks yatırımlara imza atmaktadır. Bakalım bu yeni durumda, yani Örnekköy Tramvay Hattı Projesi ile ilgili ÇED raporuna ya Proje Tanıtım Dosyasına, İzmir Ulaşım Ana Planı‘nda gösterilen bir saatte taşınacak yolcu sayısı ile ilgili veriyi koyacaklar mı, koymayacaklar mı yoksa her zaman yaptıkları gibi “bu etütler halen yapılmaktadır” diye yazıp bu kalkınma planının getirdiği hükme aykırı bir işlem mi yapacaklar; bekleyip göreceğiz…

Proje etüt çalışmaları devam etmektedir, bu nedenle yolculuk sayıları öngörüleri yapılmamıştır.” (1)

Bu arada, Türkiye‘yi bir ortak olarak değil de mal ve hizmet satılacak bir müşteri olarak gören Avrupa Birliği Türk Delegasyonu‘nun ve bu delegasyon içinde yer alan kalkınma ajanslarıyla yabancı bankaların boş durmayıp İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Tunç Soyer‘e bu tür projelerle finansman kaynaklarını satarak başarılı oldukları da anlaşılmaktadır.

Şimdi bu durumda bize düşen de;

İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin 26 Ağustos 2021 tarihinde yapılacağı ihale sonrasında Bostanlı İskele Durağı-Örnekköy Kentsel Dönüşüm Alanı arasındaki yolcu kapasitesinin yatırım kararının alınacağı tarih itibariyle en az 10.000 yolcu/saat olup olmadığına bakmak ve şayet bulunacak rakam 10.000 yolcu/saat altında çıkarsa bu yatırımın, On Birinci Kalkınma Planı‘nın 702.2 sayılı tedbir hükmü uyarınca israfa yol açacak gereksiz, yanlış ve lüks bir yatırım olması nedeniyle yapılamayacağını, bu hattaki toplu ulaşımın eskiden olduğu gibi lastik tekerlekli araçlarla yapılması gerektiğini ifade etmek olacaktır.

(1) İzmir Büyükşehir Belediyesi Çiğli Tramvayı Proje Tanıtım Dosyası, Temmuz 2017, İzmir, sayfa 16

Kentsel adalet ve eşitlik anlayışıyla plan ve programlara aykırı işler…

Ali Rıza Avcan

İzmir Büyükşehir Belediyesi 14 Ağustos 2021 tarihinde yayınladığı “Örnekköy’e de tramvay hattı geliyor” başlıklı haberiyle, kent içi trafiğe nefes aldırmak amacıyla Bostanlı İskele ile Örnekköy Kentsel Dönüşüm Bölgesi arasında yapılacak 5 kilometrelik tramvay hattının mühendislik ve mimarlık projeleri hizmetlerinin elde edilmesi ve ÇED raporunun alınması ile ilgili ihalenin 20 Ağustos 2021 tarihinde yapılacağını duyurdu.

Yapılan duyuruya göre, yapılacak hattan nüfusun yoğun olduğu Bayraklı‘nın Soğukkuyu mahallesi ile Karşıyaka‘nın Örnekköy, İmbatlı ve Postacılar mahalleleri halkı yararlanacak; ayrıca, Böylelikle Kuzey İZBAN hattı, Karşıyaka Tramvayı, Karşıyaka ve Bostanlı iskeleleri arasındaki ulaşım birbiriyle entegre edilerek deniz ulaşımı güçlendirecektir.

İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ait İnternet sayfasının “Devam Eden İhaleler” bölümünde yayınlanan ihale duyurusunda söz konusu işin, “Örnekköy, Yeni Girne Ana Hat Arası Tramvay Hattı Uygulamaya Esas Kesin Projeleri Hazırlanmasına Ait Danışmanlık Hizmet Alımı İşi” olarak tanımlandığı ve 365 takvim gününde tamamlanmasının öngörüldüğü belirlenmiştir.

Böylelikle, önümüzdeki günlerde yapılacak bir ihale ile bu işin projesi ve kuvvetle muhtemel ÇED raporu hazırlanarak bu projenin finansmanı için yeni arayışlara girilecek.

Gelelim işin geçmişini ve doğrusunu anlatmaya…

Her şeyden önce tüm ulaşım sisteminin denize paralel geliştiği Karşıyaka‘da, arka mahallelerle deniz kıyısındaki mahalle ve ulaşım merkezleri arasında denize dik inen raylı yeni toplu ulaşım hatları oluşturulmasının, toplumsal ihtiyaç ve sorunlar açısından yerinde bir yatırım olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Ancak mevcuttaki lastik tekerlekli toplu ulaşım ile gerçekleştirilmek istenen raylı toplu ulaşımın yolcu talebiyle kapasite, konfor, kullanılabilir, verimli, ekonomik olma, sorun çıkarma kapasitesi gibi ölçütlerin kullanılması suretiyle mukayese edilmesi ve bu mukayese sonucunda avantajlı olduğu anlaşılan sistemi öncelemek koşuluyla… Mevcut lastik tekerlekli toplu ulaşım içinde kaç hatta, kaç adetle seferle ve hangi özellikteki otobüslerle saatte kaç kişi, ortalama hangi süre, kalite ve maliyetle taşınıyor, yolcu memnuniyeti hangi düzeyde ve bu sistemin yerine konulmak istenen raylı sistem mevcut olanın üstünde farklı olarak neler sağlıyor, yeni sistemin yaratacağı olası sorun, tehlike ve riskler nelerdir? Örnekköy/Girne tramvay hattının yolcu kestirimleri yapılmış mıdır? Öncelikle bu veriye dayalı bilimsel mukayesenin yapılarak yukarıdaki sorulara doğru cevapların verilmesi gerekiyor…

Gelelim bu yeni Örnekköy tramvay hattı projesi ile ilgili doğru ve yanlışlara…

1. İzmir Ulaşım Ana Planı’nın uzun vadeli yatırımları arasında yer alan Örnekköy/Girne Tramvayının plana aykırı bir şekilde öne alınması, kentsel adalet ve eşitlik anlayışına aykırıdır.

İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin 2019 yılında güncellediği İzmir Ulaşım Ana Planı‘na göre T4-Girne Tramvayı, planın 2030 yılı ile ilgili uzun vadeli hedefleri arasında yer alıyor. İzmir Ulaşım Ana Planı‘nın 64. sayfasında yer alan aşağıdaki tabloya göre uzun vadeli projeler arasında yer alan tramvay hattının yapımından önce kısa vadede 9 (Aliağa-Bergama, Tepeköy-Selçuk, Ödemiş-Bayındır-Torbalı, Tire-Bayındır İZBAN hatları, Mavişehir-AOSB_Katip Çelebi Üniversitesi, Mavişehir-Çiğli Merkez-Katip Çelebi Üniversitesi tramvay hatları, Evka3-Bornova, Fahrettin Altay-Narlıdere HRS hattı, Buca-Çamlıkule-Üçyol metrosu) projenin ve orta vadede de 6 (Buca Çamlıkule-İnkılap, Üçyol-Konak-Bayraklı, Stadyum-Bozyaka-Karabağlar-Gaziemir-Sarnıç, Katip Çelebi Üniversitesi-Çiğli-Karşıyaka-Bayraklı-Bornova, Katip Çelebi Üniversitesi-Çiğli-Karşıyaka-Bayraklı-Halkapınar ve Halkapınar-Otogar-Pınarbaşı HRS hatları) projenin; toplam olarak 15 projenin yapılıp bitirilmesi gerekiyor.

İzmir‘in diğer birçok ilçesinde kısa ve orta vadede yapılması gereken çok daha önemli ve öncelikli ulaşım yatırımları dururken, 2030 yılında bitirilmesi öngörülen Örnekköy/Girne Tramvayı yatırımının öne alınması tercihinde, kısa ve orta vadeli yatırım projelerinin zor koşullarda yapılacak uzun süreli ve yüksek maliyetli projeler olmasının etkili olduğunu düşünmekle birlikte; daha fazla nüfusa hitap edecek büyük, önemli ve öncelikli projelerin arkaya bırakılması kentsel adalet ve eşitlik anlayışına aykırı bir politikanın izlendiğini göstermektedir.

2. Girne/Örnekköy Tramvay hattı, Karşıyaka ilçesinin mahalleleri arasındaki kentsel adalet ve eşitlik anlayışına aykırı bir şekilde Örnekköy Kentsel Dönüşüm Alanı ile ilgili rantı arttırmak amacıyla değiştirilmiştir.

2019 tarihli İzmir Ulaşım Ana Planı‘nda, Karşıyaka ilçesinde 2030 hedef yılı itibariyle ilçenin kuzey kesimlerinden Karşıyaka‘nın merkezine doğru oluşacak yolculuk talebinin Girne Bulvarı‘nda toplulaşmasıyla bu aks üzerinde tramvay hattı olarak planlanmak üzere bir ana omurga hattın oluşturulduğu, T4-Girne Tramvay Hattı‘nın yaklaşık 5 km uzunluğunda olup üzerinde 11 istasyonun yer alacağı, güzergahın Bostanlı İskele Tramvay Durağı‘ndan başlayıp Girne Bulvarı‘na kadar Karşıyaka ve Çiğli Tramvay hatları ile aynı güzergahı kullanacağı, Girne ve devamında Yeni Girne Caddesi üzerinden Soğukkuyu ve Onur mahallelerine ulaşan hattın, Akın Kıvanç Sokak ile 7334 sokak kesişiminde son bulacağı, Soğukkuyu ve Onur mahalleleri içerisindeki güzergahının proje aşamasında yapılacak etütlerle yeniden değerlendirileceği, söz konusu hattın 2030 verilerine göre günlük toplam 64.127 yolcu/gün taşıyacağı, sabah zirve saatte iki yönde taşınacak yolcu sayısı toplam 8.103 yolcu/saat iken tek yönde en yüksek kesitteki yolcu değerinin 3.987 yolcu/saat-yön-kesit olacağı belirtilmektedir.

Ancak bu hattın yönü, 2021 yılında muhtemelen temelleri yeni atılan Örnekköy Kentsel Dönüşüm Bölgesi‘nin bölgesel rantını arttırmak amacıyla Onur Mahallesi‘nden alınarak Örnekköy Mahallesi‘ne çevrilmiş; böylelikle planın hazırlandığı süreçte yapılan tüm bilimsel araştırma ve analizler bir köşeye konularak ve bu bölge ile ilgili planın bütünlüğü bozularak Onur mahallesinde oturup çalışanların aleyhine, Örnekköy Kentsel Dönüşüm Bölgesi‘nde yaşayacak ve çalışacakların lehine ve hiçbir bilimsel araştırma ve analiz yapılmadan, makul bir gerekçe gösterilmeden planda esaslı bir değişiklik yapılmış; böylelikle bir kez daha kentsel adalet ve eşitlik anlayışına aykırı bir politika sergilenmiştir.

Bu tercih değişikliği, işin bilimsel gerekçeleri ışığında Karşıyaka Onur Mahallesi muhtarına ve halkına anlatılmalı; ayrıca İzmir Büyükşehir Belediyesi bundan böyle kent içinde bu tür ayrımcı politikalar izlemekten kesinlikle kaçınmalıdır.

3. Örnekköy Tramvayı, içinde bulunduğu bölgede İzmir Ulaşım Ana Planı’nına göre orta ve uzun vadede yapılması gerekli yatırımlar yapılmadan devreye gireceği için, özellikle trafiği zaten yoğun ve sıkışık Girne Bulvarı’nda yeni sorunların çıkmasına neden olacaktır.

İzmir Ulaşım Ana Planı‘nın uzun ve orta vadede yapılmasını öngördüğü bazı ulaşım yatırımları; örneğin Mavişehir-AOSB-Çiğli-Merkez-Katip Çelebi Üniversitesi güzergahındaki tramvay hattı, Kuzey HRS Hattı (Yeni İşletme: Etap 1 Katip Çelebi Üniversitesi-Çiğli-Karşıyaka-Bayraklı-Bornova ve Katip Çelebi Üniversitesi-Çiğli-Karşıyaka-Bayraklı-Halkapınar hatları Girne ve Yeni Girne hattındaki trafiği azaltacak yatırımlar olduğu halde; bu yatırımlar yapılmadan Örnekköy Tramvay hattının yapılacak olması özellikle sabah ve akşam saatlerinde yoğun trafiğe konu olan Girne ve Yeni Girne trafiğini kilitleyecek, Konak Tramvayı‘nın Konak, Pasaport, Çankaya ve Alsancak bölgesinde yarattığı trafik yoğunluğu ile tıkanmaların bir benzeri Karşıyaka’da yaşanacaktır.

O nedenle Halkapınar, Bayraklı, Karşıyaka ve Çiğli bölgelerinde kısa ve uzun vadede yapılacak ulaşım yatırımları ile Girne Tramvayı arasındaki senkronizasyon bozulmamalı, diğer yatırımların getireceği rahatlamalar gerçekleşmeden sırf daha az finansman gerektiriyor diye Örnekköy/Girne tramvayı projesi öne alınmamalı, planlı ve programlı çalışma anlayışının gereği olarak her düzeydeki ulaşım yatırımı İzmir Ulaşım Ana Planı‘nın öngördüğü süreler içinde yapılmalıdır.

Diğer yandan da, 2030 yılına kadar uygulanmak koşuluyla İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından kabul edilip onaylanan İzmir Ulaşım Ana Planı‘ndaki bir projenin, belediyelerdeki en üst karar organı olan belediye meclisinin onayı alınmadan doğrudan doğruya belediye başkanı tarafından değiştirilemeyeceğini, bilerek…

Tabii ki bütün bu uyarı, eleştiri ve önerilerimizin, üstlendiği uzun vadeli bütün yatırımları aynen Fevzipaşa Bulvarı ya da Hatay‘daki metro inşaatları ya da Mavişehir Opera Binası yapım işinde olduğu gibi “sittin sene” sürdürüp bitiremeyen, orta vadeli yatırımları da uzun vadede yapmakla ünlenen İzmir Büyükşehir Belediyesi için ne anlama geldiğini de göz ardı etmeden değerlendirilmesi dileğiyle…

Toplumsal mücadele, dürüst ve doğru olmamızı gerektirir…

Ali Rıza Avcan

Geçtiğimiz haftanın son günlerinde, A3 Haber sitesinde yazılarını ilgiyle okuduğum gazeteci Serdar Öztürk’ün, “Kent Konseyleri Dosyası” başlıklı birbirini izleyen üç ayrı yazısını okudum.

Söz konusu yazılarda Karşıyaka Belediye Başkanı Şebnem Tabak‘ın hizmet döneminde Karşıyaka Kent Meclisi ve Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan‘ın hizmet döneminde Konak Kent Konseyi’nde görev yapmış Doç. Dr. Metin Erten’in kent konseyleri ile ilgili değerlendirmelerini bir kez daha okuma olanağına kavuşmuş olduk.

Bu söyleşi üzerine Metin Erten tarafından dile getirilen fikirlerin ne ölçüde yanlış, eksik ve yetersiz olduğunu ifade etmenin artık bir zorunluluk haline geldiğini düşünerek, “Ağaçların Yerine Ormanı Görebilmek” başlıklı ilk yazımı, 4 Ağustos 2020 tarihinde sizlerle paylaştım.

Bugün ise, 2 Şubat 2018 tarihinde yazdığım “Karşıyaka Kent Meclisi Hakkında Yazılmayanlar” başlıklı eski bir yazıda dile getirdiklerimi, o zaman yazmadığım bilgileri de ekleyerek hatırlatmak istiyorum.

Çünkü, gazeteci Serdar Öztürk‘le söyleşen Metin Erten, söyleşinin farklı yerlerinde Karşıyaka Kent Meclisi tüzüğünün kendisi tarafından hazırlandığını iddia ederek tüzüğün hazırlanmasında emeği geçen ben dahil birçok arkadaşımıza haksızlık yapmakta ısrar ederek toplumsal mücadele etiğinin en önemli ilkelerinden biri olan dürüstlük ilkesiyle birlikte iş yapma kültürüne aykırı davranıyor.

Üstüne üstlük bunu ilk kez de yapmıyor. 2004 tarihli “Karşıyaka Kent Meclisi, Kent Yönetimine Bir Katılım Deneyimi” isimli kitabıyla başlattığı bu tutumu ısrarlı bir şekilde devam ettirdiği görülüyor. Hem de 2014 tarihli Karşıyaka Belediye Başkanlığı seçim kampanyası sırasında karşılaştığımızda kendisini uyardığım ve 2 Şubat 2018 tarihli “Karşıyaka Kent Meclisi Hakkında Yazılmayanlar” başlıklı yazımda anlattığım halde…

Gelelim bu doğru olmayan beyanların kaynağı olan 2000 yılındaki gelişmelere…

1999 yılında Mülkiyeliler Birliği İzmir Şubesi’nin uyguladığı sosyal sorumluluk projesi çerçevesinde, sevgili Mülkiyeli dostum Mete Hüsünbeyi ile birlikte, 7 mahalleden oluşan Alsancak bölgesinin sorunlarını belirleyip çözümünü kolaylaştırmak amacıyla başlattığımız çalışmalar kapsamında, o bölgede faaliyet gösteren ya da bulunan tüm meslek odası, dernek, vakıf ve sendikalarla sivil yurttaşları bir araya getirerek Alsancak Sivil Katılım Platformu adıyla faaliyet gösterecek bölgesel bir örgütlenmeyi gerçekleştirmiştik.

Alsancak Sivil Katılım Platformu, katılımcısı 76 meslek odası, dernek, vakıf, sendika ve sivil yurttaşla birlikte Alsancak Bölgesi’nin sorunlarını belirleyip çözme konusunda başarılı çalışmalar yapmaya başladığımızda, bu durum bölgede yaşayan ya da çalışan insanlarla belediye yönetimi tarafından fark edilmiş ve Konak Belediye Başkanı Erdal İzgi, belediye olarak bu platformun üyesi olmak istediklerini belirtmişti. Bu isteğin platform katılımcıları tarafından uygun görülmesi üzerine, beraberliğimizi Alsancak Bölge Kurulu adıyla sürdürmeye başlamıştık.

Başlangıçta Alsancak Sivil Katılım Platformu, sonrasında Alsancak Bölge Kurulu adıyla yaptığımız başarılı çalışmaların bir sonucu olarak, platformun kurucu ve sözcüsü kimliğimle İzmir Yerel Gündem 21 Yürütme ve Kolaylaştırıcı Kurulu’nun 21 üyesinden biri olarak çalışmaya başlamış; böylelikle, Alsancak’ta yaptığımız çalışmaları İzmir bütünü ile ilişkilendirme olanağına sahip olmuştuk.

Alsancak bölgesinde yaptığımız çalışmalardan ve elde ettiğimiz sonuçlardan haberdar olan diğer bir ilçe belediye başkanı ise Karşıyaka Belediye Başkanı Şebnem Tabak‘tı. İşte tam da bu aşamada, Karşıyaka Belediye Başkanı Şebnem Tabak‘tan, kendisine tanınan kontenjan çerçevesinde Karşıyaka Kent Meclisi üyesi olarak görevlendirildiğimi ve bu oluşumla ilgili tüzüğün hazırlık çalışmalarına katkıda bulunmamı rica eden bir davet aldım. Bu davete olumlu cevap vermem sonrasında yeni tanıştığım Metin Erten ve avukat Ayten Tekeli (Ünal) ile birçok kez bir araya gelerek yeni oluşturulacak Karşıyaka Kent Meclisi tüzük taslağını hep birlikte hazırladık. Bu çalışmalara zaman zaman eski Konya senatörü sevgili büyüğümüz Erdoğan Bakkalbaşı da  katılarak bizlere yardımcı olmuştu.

Bu tüzük taslağı çalışmaları sırasında, önümüze konulan metindeki bazı bölümlere karşı çıkmış ve bunlar yerine daha demokratik düzenlemeler yapılmasını talep etmiştim. Karşı çıkıp yeniden düzenlenmesini talep ettiğim konular şu şekildeydi:

1. Kent meclisinin sürdürülebilirliği ve kurumsallaşması açısından, belediye başkanının kent meclisi başkanı olmamasını; şayet böyle bir tercih yapıldığı takdirde belediye başkanının ilk mahalli idareler seçiminde yeniden seçilememesi durumunda kent meclisinin yeni belediye başkanı tarafından kolaylıkla kapatılabileceğini,

2. Kent meclisine katılabilme konusunda, “Karşıyaka’da yaşıyor olma” koşulunun getirilmesi nedeniyle, Karşıyaka’da iş yeri sahibi olan ya da çalışanların dışarıda bırakılmasının antidemokratik bir uygulama olacağını,

3. Karşıyaka Kent Meclisi‘ne katılacak olanların, söz konusu söyleşide de itiraf edildiği gibi antidemokratik bir şekilde belediye başkanı ile konsey sekreteri tarafından ya da Karşıyaka Kent Meclisi üye sayısının % 25,93’ünü oluşturan 70 üyesinin mahalle muhtarları tarafından belirlenmeyip demokratik çoğulculuk ilkesi uyarınca, katılımcıların özgür tercihlerine bırakılmasını ve katılımcılar arasında ayrım yapılmaması gerektiğini,

4. Kent meclisinin belediye yönetimine gerçek anlamda yardımcı olabilmesi için, kent meclisi ile belediye arasındaki ilişkinin, merkezi yönetimle yerel yönetimler arasındaki vesayet ilişkisine benzer hiyerarşik bir düzlemde değil, yerel özerkliğe vurgu yapacak şekilde belediye başkanı, belediye meclisi ve yönetiminin yer almadığı özerk bir yapıya sahip olmasının daha doğru olacağını savunarak sert tartışmalar yaptığımızı hatırlıyorum.

Hatta bu tartışmalar sırasında, Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin (ÖDP) 18 Nisan 1999 tarihli yerel seçimleri için hazırladığı seçim bildirgesinden alıntılar yaparak, ÖDP’li olduğunu bildiğim Ayten Tekeli (Ünal)‘yi ikna etmeye çalıştığımı bile hatırlıyorum.

Ancak belediye başkanının kent meclisi başkanı olması ve belediye meclisi üyeleriyle il genel meclisi üyelerinin kent meclisine dahil edilmesi konusunda Karşıyaka Belediye Başkanı Şebnem Tabak ile Metin Erten arasında önceden oluşmuş bir görüş birliğinin olduğunu fark etmem üzerine, muhalefet şerhimi kayıt altına alarak hazırlanan tüzük taslağının 6 Şubat 2000 tarihinde yapılacak ilk toplantıda katılımcıların görüşüne sunulması konusunda görüş belirttim.

Şimdi geriye doğru bakıp Karşıyaka Kent Meclisi‘nin üç yıllık öyküsünü değerlendirmeye kalktığımızda, muhalefet şerhimin gerekçelerini oluşturan kaygılarımda haklı olduğumu, söz konusu tüzüğün “Genel İlkeler” başlığını taşıyan 2. maddesinin 14. fıkrasında “kurum olarak tarafsız, özerk bir yapı oluşturmak, toplumun genel ortak çıkarlarını korumak” bir ilke olarak kabul edilmiş olmakla birlikte; belediye başkanı ile belediye meclisi üyelerinin kent meclisinin “doğal üyeleri” olarak kabul görmesi, meclis katılımcılarının belediye başkanı, meclis sekreteri ve mahalle muhtarları tarafından belirlenmesi, ayrıca kent meclisi sekreterinin doğrudan doğruya belediye başkanı tarafından atanması gibi antidemokratik düzenlemeler nedeniyle kent meclisinin sürdürülebilirliğini sağlayacak önlemleri almayıp gerekli düzenlemeleri yapmayan; böylelikle varlığı, kurucusu olduğu belediye başkanının hizmet süresiyle sınırlı Karşıyaka Kent Meclisi‘ni belediyenin bir birimine dönüştüren tüzük düzenlemeleri ve uygulamaları nedeniyle meclisin varlığını sürdüremediğini anlıyorum.

6 Şubat 2000, Pazar günü saat 13.00’de Karşıyaka Nikah Sarayı’nda yapılan ilk toplantıda tüzüğün, üyeleri seçimle belirlenecek bir komisyon tarafından son kez değerlendirilmesi istendiğinden, katılımcılar arasında bu kurula katılacaklar için bir seçim yapılmış ve bu seçim sonucunda ortaya şöyle bir tablo çıkmıştı:

Yılmaz Yılmaz (Belediye meclisi üyesi) 70 oy, Erdoğan Bakkalbaşı (Konya eski senatörü) 61 oy, Metin Erten 60 oy, Ayten Tekeli (Avukat) 57 oy, Ali Rıza Avcan 55 oy, Seher Bülbül (KESK Eğitim Sen temsilcisi) 52 oy, Gürbüz Özler 52 oy, Sevim Çeliker (Tuna Mahallesi Muhtarı) 48 oy, Sedat Demirer 40 oy, Sadiye Ateş (ÖDP temsilcisi) 40 oy ve  Atakan Kıryaşaroğlu (Avukat, LDP Belediye Başkan Adayı) 21 oy. 

Aday olan Rafet Aksoy ve Kerem Ali Sürekli ise seçim öncesi adaylıktan  çekildiklerini belirtmişlerdi.

7-16 Şubat 2000 tarihleri arasında bu kurul tarafından son şekli verilen tüzük, Karşıyaka Kent Meclisi‘nin 17 Şubat 2000 tarihli ikinci toplantısında katılımcıların görüşüne sunularak kabul edilmişti.

Ancak kabul edilen tüzükte gerek hazırlanış aşamasında, gerekse kabulü sonrasında bütün uyarılarıma karşın anti demokratik hükümlere yer verilmiş olması ve böylesi antidemokratik bir yapılanmanın içinde yer almak istemeyişim nedeniyle bir süre sonra Karşıyaka Belediye Başkanı Şebnem Tabak‘a bilgi vererek meclis üyeliği görevimden ayrıldığımı hatırlıyorum. 

Ayrıca bu ayrılışla birlikte, Karşıyaka’da yaşayan ya da Karşıyaka’yı sevip kendini Karşıyakalı hissedenlere, Karşıyaka Kent Meclisi üyeliğinden ayrılış gerekçemi belirten mesajlar gönderdiğimi de hatırlıyorum. Örneğin, elimdeki 6 Temmuz 2000 tarihli faks metninden Hürriyet Gazetesi Ege Bölge Temsilci Yardımcısı gazeteci Deniz Sipahi’ye gönderdiğim tüzük metni ile, Karşıyaka’da ikamet ediyor olma koşulu dikkate alınarak hazırlanan 270 kişilik Karşıyaka Kent Meclisi üye listesine Karşıyaka’da iş yeri olan ya da çalışanların üye olamaması hususu ile tüzükte “geçici üye” olarak tanımlanan ve toplam üye sayısının % 25,93’ünü oluşturan 70 üyenin mahalle muhtarları tarafından belirlenecek olmasının antidemokratik olduğunu; ayrıca, Karşıyaka Kent Meclisi‘nin görev süresinin belediye başkanının görev süresiyle eş tutulmasının bu meclisin devamı ve kurumsallaşması açısından sakıncalı bulduğumu belirterek kurulan meclisin daha demokratik, katılımcı ve çoğulcu olması için çaba gösterdiğimi ve bunu sağlamak amacıyla Karşıyakalılar düzleminde bir kamuoyu oluşturmaya çalıştığımı hatırlıyorum.

Şimdi geçmişe dair bütün bu bilgilere rağmen, “Karşıyaka Kent Meclisi Tüzüğünü ben hazırladım” demek, bunu yazdığımız kitaplarda dile getirmek, yaptığımız söyleşilerde ifade etmek ne ölçüde doğrudur, ne ölçüde gerçeklere uymaktadır?

Çünkü Karşıyaka Kent Meclisi Tüzüğü anlattığım gerçeklerde birlikte olduğumuz kişilerin tanıklığı ile doğrulanacak ölçüde, tek bir kişi tarafından değil;, aralarında benim de bulunduğum, Yılmaz YılmazErdoğan BakkalbaşıMetin ErtenAyten Tekeli (Ünal)Seher Bülbül, Gürbüz ÖzlerSevim ÇelikerSedat DemirerSadiye Ateş ile  Atakan Kıryaşaroğlu‘ndan oluşan 11 kişilik bir ekip tarafından hazırlanıp, Karşıyaka Kent Konseyi‘nin 17 Şubat 2000 tarihli ikinci toplantısında hazır bulunanların oy birliği ile kabul edilmiştir.

Şimdi aradan 20 yıl geçtikten sonra bu konuyu yeniden niye gündeme getiriyorsun diye bir soru sorduğunuzda da; bu soruyu, benim bu haklı tepkime neden olan “Karşıyaka Kent Meclisi Tüzüğünü ben yazdım” şeklindeki gerçeklikle ilgisi olmayan ifadenin, ilk kez Metin Erten‘in 2004 tarihli “Karşıyaka Kent Meclisi, Kent Yönetimine Bir Katılım Deneyimi” isimli kitabında yazılması ve 31 Temmuz-2 Ağustos 2020 tarihleri arasında üç gün süreyle A3Haber‘de yayınlanan “Kent Konseyleri Dosyası” başlıklı söyleşide yeniden dile getirilmiş olmasıdır diye yanıtlayabilirim.

Bu nedenle ilk kez 2004 yılında yazılıp bütün uyarılarıma karşın halen söylenmekte olan bu yanlış beyanın kent konseylerinin geçmişi ile ilgili tarihi kayıtlara girmemesi için yaptığımız bu itirazın ilk nedeni, kent konseyleri gibi kentin halkın talepleri doğrultusunda daha iyi, daha demokratik, daha katılımcı ve çoğulcu bir anlayışla yönetilmesi için yapılan çalışmalarda yer alanların hangi ahlaki ilke ve kurallara uyması gerektiğini yeniden hatırlatıp, bunların en başında yer alanın ‘doğruluk‘ ve ‘dürüstlük‘ olduğunu bir kez daha ifade etme isteğimdir.

Diğer bir nedeni ise, kent konseyleri de dahil olmak üzere; ülkeyi ya da kentleri ilgilendiren bu tür gönüllü çalışma alanındaki faliyetin ‘bireysel‘ değil; bir ekip ya da takım çalışması olarak yapılması gerektiğini hatırlatmış olma isteğimdir.

O nedenle, Karşıyaka Kent Meclisi tüzüğünü hazırlayan ve isimleri yukarıda belirtilen 11 kişilik ekipte yer alan herkesi, sade bir ekip üyesi olarak hatırlayıp onlara teşekkür etmemiz gerekmektedir.

Ayrıca, eğrisiyle doğrusuyla o günün koşullarında böyle bir çalışmayı gerekli görüp bizleri özendiren Karşıyaka Belediyesi eski başkanı Şebnem Tabak‘a, ona destek veren meclis üyelerine ve -bugün var olmasa da- Karşıyaka Kent Meclisi çalışmalarına katılan herkese, bir Karşıyakalı olarak teşekkür etmemiz gerekmektedir.

Çağımız artık bu tür “ben yaptım” söylemleri yerine, birlikte iş yapmayı öne çıkaran “biz yaptık” diyen dayanışmacı kültürü önemsiyor ve öne çıkarıyor…

İnsanlar artık, aynen 2013 tarihli Gezi Parkı Direnişi‘nde görüp yaşadıklarımız gibi; anti-kapitalist kent mücadelesinin, merkezi ya da yerel iktidar tarafından şekillendirilen ve kimin katılacağına güç sahiplerinin karar verdiği ‘fikir kulüpleri‘ üzerinden değil; dürüst, tutarlı insanların yer aldığı, somut ihtiyaç ve sorunların konuşulup tartışıldığı, kendisinin nasıl düşünüp yaşayacağı, ne giyip ne söyleyeceği gibi şeylerin dikte edilmediği, dayanışma ile büyüyüp özgürleşeceği bir ortamda yapılmasını istiyor, talep ediyor…

Önemli Not: A3Haber tarafından Metin Erten’le yapılan söyleşiye dair değerlendirmelerimiz değişik yazı başlıkları altında devam edecektir…