Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Stratejisi (3)

Ali Rıza Avcan

26 Ocak ve 7 Şubat 2018 tarihlerinde yayınlanan bu yazı serisinin ilk iki bölümünde 2016 yılı içinde İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Stratejisi belgesinin tanıtımını yaparak “Önsöz“, “Sunuş” ve “Küçük Menderes Havzası’nın Yapısal Durumu” bölümlerindeki eksiklik ve yanlışlıkları göstermeye çalışmıştık. 

55292

Bugün ise bu strateji belgesinin hazırlanmasında bir araştırma ve katılım yöntemi olarak kabul edilip uygulanan katılım yöntemleriyle ilgili tespit, değerlendirme ve yorumlarımızı sizlerle paylaşacağız:

Bunu yaparken de uygulanan araştırma ve katılım yöntemlerinin, araştırılıp ortaya konulmak istenen ekonomik, toplumsal ve kültürel verilerin geçerlilik ve güvenilirliği açısından çok önemli olduğunu hatırlatıp; bu süreç içinde yer alan her bir kurum temsilcisi ya da bireyin, geldikleri bölge, ilçe ve kurumdakileri temsil etme ve onlarla ilgili gerçek ve sağlıklı bilgileri doğru bir şekilde yansıtma beceri ve yeteneğine sahip olup olmadıklarına bakmaya çalışacağız.

Aksi takdirde, böylesine önemli bir strateji çalışmasına temel olan önemli saha bilgilerinin, yeterli, doğru ve sağlıklı bilgiye sahip olmayan ve temsil yeteneği bulunmayan temsilciler/katılımcılar eliyle nasıl farklı ve yanlış yerlere gidebileceğini göstereceğiz.

s201762

İşe önce gerçek katılımcı sayısı ile başlayalım…

İzmir Büyükşehir Belediyesi bu çalışmaya toplam 867 kişinin katıldığını belirtilmekte birlikte; çalışmanın yer aldığı yayın ekindeki isim listelerinin ayrıntılı şekilde incelemesi sonucunda bu sayısının 637 olduğu anlaşılmaktadır.

Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Stratejisi çalışmaları için havzada yer alan 8 ilçede (Bayındır, Beydağ, Kiraz, Menderes, Selçuk, Ödemiş, Tire ve Torbalı) düzenlenen halk çalıştaylarına toplam 566, uzman paneline toplam 80, yine ilçeler düzeyinde yapılan ufuk tarama çalıştaylarına toplam 137 olmak üzere toplam 783 kişi katılmış olmakla birlikte; aynı kişilerin bu çalıştay ve panellere birden fazla katılmış olması nedeniyle gerçek sayının 637 olduğu anlaşılmaktadır. 

Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Stratejisi çalışmasında doğru araştırma yöntemlerinin kullanılması ve katılımcıların geldikleri ilçe ve kurumları temsil edebilmeleri açısından önemli olan diğer bir husus ise, 8 ilçe bütününde ele alınan bir çalışmada her bir ilçenin diğer ilçelere göre kendi ağırlıkları ölçüsünde temsil edilme düzeyine sahip olabilmesidir.

Bu gereklilik, doğru araştırma yöntemlerinin uygulandığı diğer birçok çalışmada araştırma birimi olan ilçelerin nüfuslarının, yüz ölçümlerinin ya da sahip oldukları mahalle ya da köy sayılarının veya bunun dışında kalan başka objektif kriterlerin uygulanması suretiyle yapılacak bir mukayese çalışması çerçevesinde sağlanır.

Oysa çalışma kapsamına giren ilçelerin nüfuslarını, yüz ölçümlerini ve sahip oldukları köy ya da mahalle sayılarıyla katılımcıların toplam sayısını ve bunların geldikleri kurumlara göre dağılımını gösteren aşağıdaki çizelgede, katılımcıların ilçeler arasında nüfuslarını, kapladıkları alanı ya da sahip oldukları mahalle/köy sayısını veya geçerli başka bir kriteri dikkate alarak bir mukayese yapılmadığını, bu anlamda ilçeler düzeyindeki katılımın adil olmayan bir dağılım gösterdiği görülmektedir.

Küçük Menderes Katılım

Bu çizelgeden de görüldüğü gibi Torbalı ilçesi Ödemiş’ten daha fazla nüfusa sahip olduğu halde katılımcı sayısı ve oranı açısından Ödemiş kadar şanslı olamamış; hatta neredeyse Ödemiş katılımcı sayısının yarısının altında bir temsile sahip olmuştur.

Aynı adaletsiz dağılım, katılımcı türleri açısından da yaşanmış; kamu görevlilerinin toplam katılımcılar arasındaki oranı Selçuk ve Beydağ ilçelerinde % 40’lara ulaşırken bu oran Ödemiş ilçesinde % 17’ye düşmüş; muhtarların toplam katılımcılar arasındaki oranı Tire’de % 44’e, Menderes ve Torbalı ilçelerinde de % 34’e kadar yükselirken Kiraz ve Beydağ ilçelerinde % 12’ye, Selçuk ilçesinde de % 8’e kadar düşmüştür. 

İlçeler ve katılımcılar düzeyindeki bu adil olmayan dağılım adeta, çalıştaylara kapının önünden geçen herkesin katıldığı gibi izlenim yaratmakta; bunun doğal bir sonucu olarak da katılım sürecinin yeterince iyi yönetilmediğini ortaya koymaktadır. 

s400050

Katılım süreci ile ilgili bilgi ve verilerin incelenmesi sırasında karşımıza çıkan diğer ilginç bir sonuç ise, çalışma kapsamındaki yedi ayrı ilçede hiçbir parti temsilcisi halk çalıştaylarına katılmadığı halde Ödemiş’te ilk kez Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ilçe temsilcilerinin 6 kişilik bir grupla çalıştaya katılmış olmasıdır. 

Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Stratejisi çalışmasını, daha önceki Gediz-Bakırçay Havzası strateji çalışmasıyla karşılaştırdığımızda ortaya çıkacak diğer önemli bir farklılık, ilçe belediyelerinin belediye başkanı, başkan vekili ya da başkan yardımcısı yerine daha alt düzeylerde katılım göstermiş olmasıdır. Bu kapsamda Gediz-Bakırçay Havzası Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi çalışmalarına Dikili belediye başkanı, Foça belediye başkan vekili ve Menemen belediye başkan yardımcısı gibi üst düzeylerde katılımlar olurken, bu son çalışmada yer alan sekiz belediye başkanından ya da vekillerinden hiçbirinin halk çalıştaylarına katılmayarak daha alt düzeylerde katılımcı göndermiş olmaları bu durumun en somut örneğidir.

Aslında bu durum, Küçük Menderes Havzası özelinde Ödemiş ve Torbalı, Gediz-Bakırçay havzası örneğinde de Kemalpaşa ve Aliağa gibi Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanlarının görevde olmadığı ilçelerde, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nce yapılan bu çalışmalar konusunda karşımıza çıkan bir ilgisizliğin; hatta çalışmalara katılmıyor ya da desteklememe gibi sorunların yaşanıyor olduğunu ortaya koymaktadır.  

suriyelilerrrr

Bu ilgisizlik ve katkıda bulunmama halinin nedeni ise, muhtemelen İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından sorunlu bir katılım süreci sonunda ortaya çıkan; ancak bu haliyle bir plan mı yoksa başka bir şey mi olduğu belli olmayan bu tür belgelerle, yönetiminde Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanlarının bulunmadığı ilçelerde, belediye yönetimini tekrar ele geçirmeyi amaçlayan siyasi bir çalışmanın yapılıyor olmasını fark etmeleri olabilir…

Devam Edecek…

Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Stratejisi (2)

Ali Rıza Avcan

26 Ocak 2018 tarihinde yayınlanan bu yazı serisinin ilk bölümünde 2016 yılı içinde İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Stratejisi belgesinin tanıtımını yaparak “Önsöz” ve “Sunuş” bölümlerindeki eksiklik ve yanlışlıkları göstermiştik. 

Bugün ise kentteki üç devlet üniversitesinde görev yapan akademik bir kadro tarafından hazırlanan mevcut durum analizi hakkındaki tespit, değerlendirme ve yorumlarımızı sizlerle paylaşacağız:

395 sayfadan oluşan Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Stratejisi belgesinin toplam 128 sayfasını işgal eden mevcut durum analizinde, “Küçük Menderes Havzasının Yapısal Durumu” ana başlığı altında havzanın doğal yapısı [coğrafi konum, iklim, jeolojik, jeomorfolojik, hidrojeolojik ve toprak özellikleri, vejetasyon (Bitki örtüsü), doğa koruma alanları (Bayındır Ovacık Yaban Hayatı Geliştirme Sahası, Meryemana Tabiat Parkı, Efeoğlu Tabiat Parkı, Gümüldür Tabiat Parkı)], sosyo-ekonomik ve kültürel yapısı (demografik yapı, istihdam, yerleşim yapısı ve Küçük Menderes Havzası kültür varlıkları, tarım, turizm, yenilik ve girişimcilik alt yapısı) ve çevre ve enerji altyapısı (havzadaki mevcut ve planlanan çevre yatırımları ile su ve enerji kaynakları) ile ilgili bilgilere yer verildiği görülmektedir.

Bütün bu araştırılıp yazılan bilgiler, havza ile ilgili ayrıntılı ve güncel verileri kapsamakla birlikte; böylesi bir planlama ya da strateji çalışmasında bu tür mevcut güncel bilgilere başvurulmasının asıl nedeni, plan hedefi olarak belirlenecek sonuçlarla bunlara temel oluşturacak mevcutlar arasında anlamlı ve doğru ilişkiler kurulması düşüncesidir.

Bu düşünce çerçevesinde şayet hazırlanan strateji belgesinde bu havzadaki ekolojik turizmle ilgili hedefler yer alacaksa, bu hedeflerin nasıl bir mevcut üzerinden geliştirileceğinin analiz edilmesi ve mevcut olanla hedeflenen arasında yapılabilir ve sürdürülebilir bir gelişme çizgisinin oluşturulması gerekir.

Bu basit örnekten hareketle, stratejilerin belirlendiği dönemde havzada ekolojik turizm yapan tesis sayısı, bu tesislerin özellik ve kapasiteleri, bu tesislere gelen turistlerin sayısı gibi sağlıklı veriler önceden biliniyorsa, bunların nicelik ve nitelik olarak gelişmesi ile ortaya çıkacak ulaşılabilir yeni hedeflerin belirlenmesi mümkün olabilir. Ama şayet bu konuda elimizdekini gösteren herhangi bir veri yoksa ya da bu  veriler hazırlanan strateji belgesinde gözükmüyorsa mevcut olanla ulaşılacak hedef arasında anlamlı bir ilişkinin kurulması her zaman için mümkün olmayacaktır. 

Bu düşünceden hareketle, 128 sayfalık mevcut durum analizini inceleyip bu veriler ışığında aynı belgenin arka sayfalarında yazılı hedeflere bakıp birbirleri ile mukayesesini yapmaya kalktığımızda, belirlenen çoğu hedef proje ile ilgili olan mevcut durum bilgisinin, mevcut durum analizinde yer almadığını görürüz: 

I – Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Stratejisi üzerinde yaptığımız inceleme sonucunda, Küçük Menderes Havzası’ndaki ekoturizmin geleceği ile ilgili birçok hedef bulunmakla birlikte bu konu ile ilgili mevcut durum analizinde sadece Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ait turizm işletme belgeli ve turizm yatırım belgeli konaklama tesisleri ile ilgili verilere yer verildiği, belediye belgeli konaklama tesislerinden hiç söz edilmediği, havza sınırları içindeki Bayındır ilçesinde yıllardan bu yana ekolojik turizm faaliyetlerini yürüten Marmariç Ekolojik Yerleşimi ve Marmariç Ekolojik Yaşam Derneği ile Gağgı Çiftliği ile ilgili tek bir bilgiye yer verilmediği görülmektedir.

720x720nc-izm-10-12-16-gaggi-ciftligi2
Gağgı Çiftliği, Bayındır

II – Mevcut durum analizinin turizmle ilgili bölümündeki bilgi ve verilerin ilçeler ölçeğinde değerlendirildiği, bu ilçelerin ulusal ve uluslararası turizm sektörünün geçerli yönetim birimleri olan turizm bölgeleri (destinasyonlar), turizm gelişim koridorları ve turizm kentleri boyutunda ele alınmadığı görülmüştür.

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanmış Türkiye Turizm Stratejisi 2023 belgesinde iç ve turizm boyutundaki bölümleme, turizm bölgeleri (destinasyonlar), turizm gelişim koridorları ve turizm kentleri boyutunda tanımlandığından ve bu strateji çalışması kapsamında ele alınan Küçük Menderes Havzası turizm ölçeğinde fiili olarak İzmir ve Kuşadası destinasyonları arasında paylaşıldığından havzadaki turizmle ilgili tespit, değerlendirme ve çıkarımların coğrafi anlamdaki havza kavramı üzerinden değil; turizm ölçekli mekânlar (bölgeler/destinasyonlar, gelişme koridorları, kentler vb.) düzleminde yapılması; en azından bu iki ayrı yönetim düzeyi arasında uyumlu bir ilişki ağının kurulması daha doğru ve uygun olurdu.

III – Ayrıca Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Stratejisi belgesinin asıl iddiası, havza açısından çok önemli olan tarımsal ürünlere yönelik kooperatifleri hem nicelik hem de nitelik yönünden geliştirmek olmakla birlikte, hazırlanan mevcut durum analizinde İzmir İl Tarım Müdürlüğü tarafından hazırlanan yıllık istatistik verileri dışında havzada faaliyette olan tarım kooperatifleri ile ilgili verilere yer verilmediği; bu nedenle Küçük Menderes Havzası’nda kaç adet kooperatifin faaliyette olduğu, bu kooperatiflere kaç çiftçi ya da üreticinin ortak olduğu, bu kooperatiflerin her yıl hangi miktarlarda ne ürettiği ve kazandığı gibi konularda hiçbir bilginin verilmediği görülmüştür.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin başka bir çalışması olup Başkan Danışmanı Prof. Dr. İlhan Tekeli tarafından yazılan “İzmir İli-Kenti İçin Bir Tarımsal Gelişme ve Yerleşme Stratejisi” isimli raporda, -çok fazla sağlıklı olmamakla birlikte- İzmir genelindeki tarım kooperatifleri hakkında birtakım veriler yer aldığı halde Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Stratejisi gibi farklı bir kooperatifleşme önerisinde bulunan bir çalışmanın mevcut durum analizinde, Küçük Menderes Havzası’ndaki tarım kooperatifleri hakkında bu öneriye temel olacak bilgilerin bulunmaması büyük bir eksikliktir. 

tarım-toprakları

IV – Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Stratejisi belgesinin mevcut durum analizi bölümünde ayrıca kooperatifler dışındaki diğer tarımsal örgütlenmelerle havzadaki tarım topraklarının mülkiyeti, tarımın finansmanı ve sözleşmeli tarım gibi can alıcı bir çok konuda bilgi verilmediği görülmektedir.

Havza ölçeğindeki tarım faaliyetlerinin temelini oluşturan halihazırdaki tarım topraklarındaki mülkiyetin dağılımı, tarımsal örgütlenmenin düzeyi, tarımın finansmanı, sözleşmeli tarımın yaygınlığı ve tarım sektöründeki yoksullaşma gibi temel bilgilerinin verilmeyişi ve bu bilgi ve verilerle belirlenen hedef ya da projeler arasındaki ilişkinin net bir şekilde ortaya konulmayışı, hazırlanan bu strateji belgesinin geçerliliği, etkinliği, güvenilirliği ve uygulanabilirliği açısından önemli bir sorundur. 

V – Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Stratejisi belgesinin “Yenilik ve Girişimcilik“le ilgili mevcut durum analizinde,  sadece bölgedeki organize sanayi bölgelerinin sayısıyla her bir ilçedeki yüksek öğrenim görmüş nüfusun miktarı, iş gücünün niteliği, bitirilen okullara göre eğitimin düzeyi ve hayvancılık istatistiklerine yer verildiği görülmüştür.

1343980145

Resmi, özel ve sivil kurumlarla üniversitelerin havza ile ilgili ya da havza içinde yaptıkları Ar-Ge yatırımları, bu yatırımların GSYİH’ya oranı, Ar-Ge harcaması yapan kurum sayısı, Ar-Ge ve yenilik ekosistemi, kurumların, bireylerin ve işletmelerin patent başvuru sayıları, temel araştırma, uygulamalı araştırma, deneysel geliştirme, teknolojinin ticarileştirilmesi ve danışmanlık verileri, KOSGEB’in “Girişimcilik Destek Programı” gibi programlarının havza ile ilgili verileri ve benzerleri dururken organize sanayi bölgelerinin sayısı, yüksek öğrenim görmüş nüfus miktarı, iş gücünün niteliği, bitirilen okul dağılımı ve hayvancılık istatistiği gibi yenilikçilik ve girişimcilik açısından dolaylı ilişkisi olan verilerin dikkate alınmış olmasının nedeni anlaşılamamış; nitekim bilgi ve verisi verilen bu konularla sonuçta ortaya çıkan hedef ya da projeler arasında da doğrudan bir ilişki de kurulamamıştır.

Devam Edecek…

Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Stratejisi (1)

Ali Rıza Avcan

Bugün ve bugünden sonraki günlerde inceleyip değerlendirmeye alacağımız yeni konumuz, 2016 yılı içinde İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanıp 2017 yılının son aylarında tanıtımı yapılan Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Stratejisi belgesi olacak. 

Bilindiği üzere bu çalışma, 2014 yılında hazırlanan Yarımada Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi ile 2015 yılında hazırlanan Gediz-Bakırçay Havzası Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi‘nden oluşan bir üçlemenin son bölümünü oluşturuyor.

Böylelikle 9 ilçeyi (Balçova, Çeşme, Güzelbahçe, Karaburun, Menderes, Narlıdere, Seferihisar, Selçuk, Urla) kapsayan Yarımada, 7 ilçe (Aliağa, Bergama, Dikili, Foça, Kemalpaşa, Kınık, Menemen) ile Çiğli ilçesinin Gediz Deltası Sulak Alanı’ndan oluşan bölümünü kapsayan Gediz-Bakırçay Havzası ve 8 ilçeyi kapsayan (Bayındır, Beydağ, Kiraz, Menderes, Selçuk, Ödemiş, Tire, Torbalı) Küçük Menderes Havzası’nın sürdürülebilir kalkınmasını sağlayacak temel stratejilerin belirlenmesi çalışmaları tamamlanmış; böylelikle İzmir’in 30 ilçesinden 23’ü ile Çiğli ilçesinin Gediz Deltası Sulak Alanı’ndaki (Selçuk ilçesinin hem Yarımada hem Küçük Menderes Havzası çalışmasında yer almış olması dikkate alınmak suretiyle) sürdürülebilir kalkınmanın hangi ana tema, eksen (amaç), hedef ve faaliyetler (projeler) boyutunda hangi kurum, kuruluş ve işletmeler tarafından hangi sürelerde (kısa, orta, uzun) gerçekleştirileceği belirlenmiş olmaktadır.

İzmir’in 23 ilçesini ilgilendiren bu üç ayrı çalışmanın kendi aralarındaki farklılıklarıyla oluşturdukları bütünlüğün özellikleri ve kendi aralarındaki ilişkileri ayrı bir inceleme yazısının konusunu oluşturduğundan; biz şimdi bu üçüncü çalışmaya; yani Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Stratejisi çalışmasına yoğunlaşmakla yetineceğiz.

s598338

Genel olarak…

2016 yılının Aralık ayında basılmış olmasına karşın bizlere neredeyse bir yıl sonra yapılan tanıtım toplantısında dağıtılan Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Stratejisi kitabı toplam 395 sayfadan oluşuyor. 

İlk sayfasında da bu çalışmanın İzmir Büyükşehir Belediyesi için İzmir Yüksek Teknolojisi Enstitüsü (İYTE), Ege Üniversitesi (EÜ) ve Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) işbirliği içinde gerçekleştirildiği yazıyor.

Proje Ekibini ise İzmir Yüksek Teknolojisi Enstitüsü’nden (İYTE) Doç. Dr. Koray Velibeyoğlu (Proje Yöneticisi), Doç. Dr. Semahat Özdemir, Prof. Dr. Alper Baba, Öğretim Görevlisi Dr. Zeynep Durmuş Arsan, Yrd. Doç. Dr. H. Engin Duran; Ege Üniversitesi’nden (EÜ) Prof. Dr. Adnan Kaplan, Prof. Dr. Murat Boyacı, Prof. Dr. Yusuf Kurucu, Araştırma Görevlisi Dr. Nurdan Erdoğan, Araştırma Görevlisi Özlem Yıldız ve Dr. Tolga Esetlili; Dokuz Eylül Üniversitesi’nden (DEÜ) Doç. Dr. Orhan Gündüz oluşturuyor.

Bu ekibe İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden Genel Sekreter Yardımcısı Barış Karcı, Strateji Geliştirme Dairesi Başkanı Serpil Ötücü, Strateji Geliştirme Şube Müdürü Özgür Akkavak, Asuman Türkmen Meral, Cem Kaya, Ece Özdil, Başak Mamaç, Onur Erbaş, Hamidreza Yazdani ve Aykut Uçar ise yardımcı olmuşlar.

Proje ekibi içinde yer alan akademisyenlerin eğitim düzeyleri ve uzman oldukları konuları dikkate aldığımızda bölgesel planlama ile ilgili hususların İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde (İYTE), tarım, peyzaj, jeoloji ve çevre ile ilgili hususların Ege Üniversitesi’nde (EÜ), çevre ile ilgili hususların Dokuz Eylül Üniversitesi’nde (DEÜ) görev yapan akademisyenler arasında paylaştırıldığı, çalışmanın lojistiği ile ilgili çalışmaların ise belediye yönetici ve çalışanlarına bırakıldığı anlaşılmaktadır.

Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Stratejisi belgesi, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu imzalı bir “Önsöz” ve “Sunuş” yazısı sonrasında “Giriş“, “Küçük Menderes Havzası’nın Yapısal Durumu“, “Strateji Geliştirme ve Katılımcılık“, “Küçük Menderes Havzası Strateji Ağacı“, “Strateji Haritası, Gelişme Senaryosu ve Yönetişim” ve “Genel Değerlendirme ve Sonuç” başlıklarını taşıyan altı (6) bölümden oluşmakta olup; çalışmaya bir de “Kaynakça“, “Şekiller Listesi” ve “Tablolar Listesi” eklenmiştir.

Önsöz

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu imzalı “Önsöz” yazısında Yarımada, Gediz-Bakırçay ve Küçük Menderes havzaları ile ilgili üç ayrı strateji çalışmasının toplam 20 ilçeyi kapsadığı belirtilmekle birlikte; bu ilçelerin sayısı, yukarıda da belirttiğimiz gibi Gediz Deltası Sulak Alanı nedeniyle dahil edilen Çiğli ilçesi dışında 23’dür. Aradaki bu üç (3) ilçelik farkın ise, Yarımada Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi‘ne daha sonra eklenmiş olan Balçova, Narlıdere ve Menderes ilçelerinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.  

0033Sunuş

Proje Ekibi tarafından yazılan “Sunuş” yazısında ise bu çalışma kapsamında yapılan ilçe halk çalıştayları, ufuk tarama çalıştayı, uzman paneli ve strateji paylaşım toplantılarına katılan toplam 867 katılımcıdan fikir ve değerlendirmeleri alındığı belirtilmiş olmasına karşın; bu çalışmaya ekli katılım listelerinin ayrıntılı bir şekilde incelenip analiz edilmesi sonucunda birden fazla kişinin birden fazla çalıştay, panel ve toplantıya katılmış olması nedeniyle toplam katılımcı sayısında yanlışlık yapıldığı, gerçek katılımcı sayısının isim isim hazırlanan listelere göre 637 kişi olduğu belirlenmiştir.

Devam Edecek…

 

‘Sürdürülebilir Kalkınma Stratejileri’ ve İzmir (1)

Ali Rıza Avcan

İzmir Büyükşehir Belediyesi 2014 yılından bu yana, metropol olarak tanımladığımız kent merkezindeki 10 (Balçova, Bayraklı, Bornova, Buca, Çiğli, Gaziemir, Karabağlar, Karşıyaka, Konak, Narlıdere) ilçe dışında kalan diğer 20 ilçe için, bu ilçelerin içinde bulunduğu coğrafi havzaları dikkate alarak üç ayrı sürdürülebilir kalkınma stratejisi belgesi hazırladı.

001Bu belgeler sırasıyla, 2014 yılının Temmuz ayında yayınlanan Yarımada Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi, 2015 yılının Ağustos ayında yayınlanan Gediz-Bakırçay Havzası Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi, 2016 yılı Aralık ayında yayınlanan Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Stratejisi adlarını taşıyor.

Bu üç belge arasındaki en yenisi olan Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Stratejisi belgesi, 2016 yılı Aralık ayında yayınlandığı halde tanıtım toplantısı aradan tam 11 ay geçtikten sonra, 18 Kasım 2017, Cumartesi günü Havagazı Kültür Merkezi’nde yapıldı.

Üç farklı coğrafi havza için hazırlanan sürdürülebilir kalkınma strateji belgelerini incelediğimizde; ilk yayınlanan Yarımada Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi belgesinin 5 (Çeşme, Güzelbahçe, Karaburun, Seferihisar ve Urla), ikincisi olan Gediz-Bakırçay Havzası Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi belgesinin 7 (Aliağa, Bergama, Dikili, Foça, Kemalpaşa, Kınık, Menemen ve Çiğli’nin Gediz Deltası’nı barındıran bölümleri), üçüncüsü ve en sonuncusu olan Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Strateji belgesinin ise 8  (Bayındır, Beydağ, Kiraz, Menderes, Ödemiş, Selçuk, Tire, Torbalı) ilçeyi; her üçünün toplam 20 ilçeyi kapsadığı görülecektir.

Her üç strateji belgesini hazırlayan bilimsel kadroyu sıralamaya kalktığımızda proje yöneticiliğinin İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü öğretim üyesi Doç. Dr. Koray Velibeyoğlu tarafından yapıldığını, proje ekibinde ise İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nden Doç. Dr. Semahat Özdemir‘in, Prof. Dr. Alper Baba‘nın, öğretim görevlisi Dr. Zeynep Durmuş Arsan‘ın, Yrd. Doç. Dr. H. Engin Duran‘ın, Ege Üniversitesi’nden Prof. Dr. Adnan Kaplan‘ın, Prof. Dr. Murat Boyacı‘nın, Prof. Dr. Yusuf Kurucu‘nun, araştırma görevlileri Nurdan Erdoğan ile Özlem Yıldız‘ın, Dr. Tolga Esetlili‘nin, Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Doç. Dr. Orhan Gündüz‘ün, Yarımada Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi için bu ekipten farklı olarak Prof. Dr. Hüsnü Erkan ile Araştırma Görevlisi Eser Afşar‘ın görev aldığını görürüz. 

002Yarımada Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi belgesi İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA) tarafından hazırlattırıldığı halde Gediz-Bakırçay Havzası Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi ve Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Stratejisi doğrudan doğruya İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlattırılmıştır.

Yapılan bu çalışmaların fiziki boyutlarına gelince; Yarımada Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi belgesinin 283 sayfalık, Gediz-Bakırçay Havzası Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi belgesinin 421 sayfalık, sonuncu belge olan Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Stratejisi belgesinin de 396 sayfalık bir yayın olduğu; böylelikle toplam hacmi 1.100 sayfa olan bu üç ayrı belge ile İzmir’in 20 farklı ilçesinin üç ayrı coğrafi havza boyutunda sürdürülebilir kalkınma stratejilerinin belirlenmeye çalışıldığı görülür.

Her üç strateji belgesi de aynı akademik kadro tarafından hazırlandığı için havzalar ve ilçeler ölçeğindeki stratejilerin belirlenmesinde “varlık odaklı yaklaşım” adı verilen bir yöntem uygulanmış; böylelikle bu stratejileri belirleyenlerin kendi ifadesine göre “bardağın boş tarafı yerine dolu tarafı görülmeye” çalışılmıştır.

Her üç çalışmayı yapan akademik kadronun ifadesine göre üç ayrı havzanın bütüncül bir bakış açısı ile değerlendirilmesi ve havzalarda yer alan her bir ilçenin kendine özgü öncelikleri doğrultusunda yerelde kalkınması hedeflenmiştir. “Yöntem olarak aşağıdan yukarıya doğru ilerleyen, yerel varlıkları tanımlayıp bunun üzerinden varlık-odaklı kalkınma fikirleri geliştirmeyi hedefleyen bir yaklaşım benimsenmiştir. Ortaya konulan hedeflerin uygulanmasına kolaylık sağlayacak strateji haritası ve yönetişim boyutu da geliştirilmiştir.” (1)

Ancak mevcut varlıklar dışında mevcut olmayan varlıklara; yani yaşanan sıkıntı ve sorunlara, dolu yanla boş yanın diyalektik ilişkisi içinde bütüncül bir açıdan bakılmadığı; böylelikle strateji belgesini dikkate alacak yöneticilerin hoşuna gidecek sonuçlara ulaşıldığı için hazırlanan belgelerin plan olarak nitelenmesi mümkün olmamış, bu belgeleri hazırlayanlar da ortaya çıkan şeye “plan” demekten ısrarlı bir şekilde kaçınmışlardır.

003O nedenle, bu üç ayrı stratejik belge ile İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 2015-2019 dönemine ait stratejik planı; ayrıca mevcut fiziki planları arasında bir ilişkinin kurulması ya da bir uyumun sağlanması şeklinde bir kaygının bulunmadığı görülmektedir.

2014-2016 döneminde İzmir’in 20 ilçesi için arka arkaya hazırlattırılan bu üç sürdürülebilir kalkınma strateji belgesi sonrasında artık bundan böyle atılacak dördüncü bir adım kalmadığına göre; yazımızın bundan sonraki bölümlerinde bu üç ayrı belgenin kendi içindeki çözümlemelerini yaparak aradan geçen üç yılın sonunda bugüne kadar nasıl bir uygulamaya konu olduklarını, bu halleriyle ne işe yaradıklarını ve gelecek için ne vaat ettiklerini ortaya koymaya çalışacağız.


(1) Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Stratejisi, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Aralık 2016, İzmir, s.21

Devam Edecek…

Kaybolan yıllar…

Ali Rıza Avcan

Kamu yatırımların süresi için bitirilmesi, kamu kaynaklarının verimli kullanılması açısından önemli bir konudur.

Çünkü herhangi bir eksiklik ya da yetersizlik nedeniyle ortaya çıkan toplumsal bir ihtiyacın karşılanması ya da bu ihtiyaçtan kaynaklanan sorunların zamanında etkin bir şekilde çözümlenmesi ancak bu ihtiyacın duyulduğu süre içinde karşılanması ile mümkün olabilir. 

Bu anlamda, yapılan kamu yatırımının bu yatırımla ilgili toplumsal ihtiyacın zamanında fark edilmesi ve bu ihtiyacın karşılanması amacıyla yapılan yatırım hizmetinin başlangıçta öngörülen sürenin içinde bitirilmesi gerekir. Bunun da nedeni, yatırımın yapılmasına karar verildiği tarihteki ihtiyaç düzeyiyle yatırımın bittiği tarihteki ihtiyaç düzeyinin birbirinden çok farklı olması olasılığıdır. Yatırımın sürüncemede kalması nedeniyle aradan geçen süre içinde ihtiyacın daha da artması ve bu nedenle konunun giderek bir soruna dönüşmesi, yatırım sonuçlandığında da çoğunlukla o tarihte daha da büyümüş olan ihtiyacı karşılayamaması sıklıkla karşımıza çıkan bir durumdur. 

maxresdefault

O nedenle, Özal’la anılan 1984’lü yıllardan bu yana yatırımların süresi içinde bitirilmesi olumlu anlamda “işbitiricilik” olarak kabul görmüş; bu durum, 2000’li yıllarda başlayan AKP iktidarı ile birlikte köprü, tünel ve liman gibi büyük boyutlu yatırımların sözleşmesindeki süreden önce bitirilmesi ve bunu gerçekleştirenlerin ödüllendirilmesi suretiyle siyasetçiye puan kazandıran bir sisteme dönüştürülmüştür. 

Tabii ki bu durumun, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile birlikte anılan Keçiören Metrosu ya da Ankara-İstanbul Hızlı Tren Projesi veya Bolu Tüneli gibi yılan hikayesine dönen defoları da olmuş; ancak sistem genel olarak süresinde ya da süresinden önce bitirilen yatırımlar nedeniyle halk nezdinde puan kazanılan bir uygulamaya dönüşmüştür.

Kamu yatırımlarının süresini belirleyen faktörler ise öncelikle yapılacak yatırım mekânın coğrafi ve fiziki özellikleri, sahip olunan teknolojik düzey, bu yatırımı yapacak olanların yeterli bilgi, birikim, beceri ve mali güce sahip olması olarak sıralanabilir.

Bu anlamda yatırımın yapılacağı yerin/mekânın kendi içinde barındırdığı zorluklar ve sürprizler çok önemlidir. Yatırım yapılacak zeminin özellikleri ya da yatırıma uygun coğrafya koşulları bu konuda ilk akla gelen örneklerdir.

Sahip olunan teknolojik olanaklar da başka bir önemli faktördür. O yatırım için gerekli olan teknolojik olanakların bulunmaması ya da yetersiz olması da çoğu kez yatırımın süresini arttırır.

Bence bir yatırımın süresini belirleyen faktörlerin arasındaki en önemli unsur, o yatırımın doğru projelendirilmesini sağlayan araştırma, analiz, yönetme, izleme, denetleme, güncelleme ve yatırım konusu hizmetin işletmesi ile ilgili bilgi, beceri ve birikim düzeyinin kalitesi ile yeterli finansal kaynaklara sahip olunmasıdır.

Bu anlamda gerçek ihtiyaçlara dayalı, yapılabilir ve sürdürülebilir bir yatırım projesi hazırlanmadığı ve bu proje doğru araştırma ve analizlerle desteklenmediği sürece istediğiniz kadar teknolojik olanağa sahip olun ya da kasalar dolusu paranız olsun, o proje uygulamasından istediğiniz sonucu almanız mümkün olmayacaktır.

Şimdi, bu ön değerlendirme sonrasında gelin hep birlikte çevremizdeki merkezi yönetim birimleriyle yerel yönetimlerin yatırımlarını bakarak bu yatırım faktörlerine; özellikle de yatırım süresinin uzaması ile ilgili yanlışlık ya da eksiklikleri inceleyelim:

1354108958

Bildiğiniz gibi İzmir Büyükşehir Belediyesi Metro, Karşıyaka ve Konak Tramvayları, İzmir-Deniz, İzmir-Tarih, Mavişehir Opera Binası, Kemeraltı Balıkçılar Meydanı ve Kültürpark projeleri gibi büyük boyutlu projelerde hem işe söz verdiği tarihlerde başlayamıyor hem de bütün bu işleri süresi içinde bitiremiyor.

Bu durum artık öyle bir hale geldi ki, belediye hakkında en küçük bir bilgisi olan herkes belediyenin tanıtımını yaptığı her yeni yatırımın süresinde başlayamayacağını ve bitirilemeyeceğini baştan kabulleniyor. Bu nedenle İzmir Büyükşehir Belediyesi adeta “geç yapılan işlerin belediyesi” olarak tanınıyor, kamuoyunda bu doğrultuda bir algı gelişiyor. 

Bir belediyenin sözünü edip taahhüt ettiği bir yatırıma zamanında başlamaması ve zamanında bitirememesi onun için çok kötü bir şey. Çünkü bu kötü şey, belediyenin halk gözündeki güvenilirliğini açık, net bir şekilde ortadan kaldırıyor.

Belediye yönetimi bu durumu uzun bir süre Ankara’daki merkezi yönetimin engellemeleriyle açıklamaya çalışsa da, Ankara’daki merkezi yönetimin onayına tabi olmayan işlerle diğer işlerde de bu durumun ortaya çıkması nedeniyle böylesi bir gerekçe ya da mazeret uzun süredir inanılırlığını ve geçerliliğini yitirmiş durumda.

O nedenle herkes artık “senin işini engelliyorlar da niye Eskişehir’in işini engellemiyorlar?” ya da “o belediye işlerini niye zamanında yapıyor da sen yapamıyorsun?” diyerek güvensizliklerini açık bir şekilde ortaya koymaya başlıyor.

Bu konunun vatandaşın gözündeki güvenilirlik dışında kalan diğer bir yanı da yatırımların süresinin uzaması nedeniyle ortaya çıkan ancak kağıda kaleme ve muhasebe ve maliyet hesaplarına yansımayan, bir anlamda gizlenen belediye zararlarıdır.

Var olan bir ihtiyaç nedeniyle yapılmasına karar verilen bir yatırımın zamanında başlamaması ya da bitirilmemesi nedeniyle o hizmetin süresi içinde yapılmayışından kaynaklanan bu durum, hem hizmetten yararlanacaklar açısından hem de yatırımı yapan belediye açısından bir yoksunluğu hem de bu yoksunluktan kaynaklanan ek maliyetleri karşılama açısından kamu zararına yol açan bir kusur hatta açık bir mali suçtur.

Örneğin belediye araçlarında yakıt israfına neden olan bir sorunun çözümünün bu şekilde geciktirilmesi nasıl bir ek israfa ve zarara neden oluyorsa aynı şekilde bir yolun, bir köprünün yapılmayışı bizi o hizmetin süresi içinde işletmeye alınması suretiyle ortaya çıkacak yarar ya da kardan mahrum ederek gerçek anlamda zarara uğramamıza neden olacaktır.

Bir yatırımın gerekli olduğu zamanda yapılmaması ya da yapılan yatırımın süresi içinde bitirilmemesi nedeniyle ortaya çıkan zararların tek özelliği bunların araştırılıp belirlenmemesi ve muhasebe kayıtlarına dahil edilmemesidir. 

O nedenle de çoğu kez bizler; yani o kentte yaşayanlar yapılmayan hizmetlerin ya da süresi içinde bitirilmeyen yatırımlardan kaynaklanan “yoksun kalma zararları“nı bilmez, yatırımın geç de olsa yapılıp bitirilmesini çoğu kez tevekkülle karşılarız.

İşte o anlamda, kamu kaynaklarının verimli ve etkin kullanılması açısından, süresi içinde başlamayan ya da bitirilmeyen bütün yatırımların oluşturduğu bu zararların hesaplanarak belirlenmesi ve zarara neden olanlardan tazmin edilmesi en doğrusu olacaktır.

halkapınar tramvay şantiye (2)

Çünkü bizler, “Kent Hakkı“na sahip yurttaşlar olarak belediye yönetim ve yatırımlarında da “Hak, Hukuk, Adalet” anlayışının yerleşmesini; kamu hizmetini zamanında yapmayan ya da yatırımların süresi içinde sonuçlanmasını sağlayamayan, bunu bir alışkanlık haline getiren tüm yöneticilerin bu zarardan sorumlu olmasını ve onlardan bu konuda hesap sorulmasını istiyoruz.

Bardağın dolu tarafını görmek…

Ali Rıza Avcan

Son zamanlarda, yaşama olumlu bakmak, negatif olmamak ya da olumsuz şeylerden uzak durmak gibi gerekçelerle önümüzdeki bardağın sadece dolu tarafına bakmak adet oldu.

Çevremdeki çoğu insan, akademisyenlerin bir kısmı, belediye yönetici ve çalışanlarının neredeyse tümü; daha doğrusu bir konuda yetki ya da sorumluluk üstlenenlerin çoğu, başarısız olmamak amacıyla ilgili ya da görevli oldukları konulara yetersizlik ve sorunlar üzerinden değil; sahip oldukları varlık, değer ya da kaynaklar üzerinden yaklaşmayı ifade eden aldatıcı bir teselli politikasıyla yaklaşmayı tercih ediyorlar. 

Bardağın dolu tarafına bakmak, akademik çevrelerde giderek “bilimsel” bir analiz yöntemiymiş gibi takdim edilerek yazılan kitap ve makalelerde ya da yapılan sunumlarda siyasetçi ve yöneticilerin gönüllerini hoş tutacak aldatıcı bir iksir haline dönüştürülüyor.

Çünkü böylelikle can sıkan yetersizlik ve sorunları gündeme getirerek kötümser olunmamış olunuyor. Lale Devri‘nin boşvermişlik anlayışıyla herkese ve her ortama pembe bir iyimserlik bulutu yayılarak kimselere “negatif enerji” verme fırsatı yaratılmıyor…

lale2

Ortalığa kötümserlik tohumları eken muhaliflerin, yaşama eleştirel bakanların böylelikle hem önü kesiliyor hem de yazılıp çizilen kitap, makale ve raporlarla, sunulan bildirilerle sahip olunan makam ve masaların sürdürülebilirliği (!) sağlanabiliyor.

Bu pembe iyimserlik halini sağlayan analiz yöntemine ise “varlık-odaklı yaklaşım” diyorlar. Bu yöntemin uygulandığı ilk proje olan Yarımada Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi 2014-2023 başlıklı belgede bu analiz yöntemi şu şekilde tanımlanıyor.

“Proje yaklaşımını oluşturan varlık-odaklı yaklaşım, Yarımada’nın sürdürülebilir gelişiminde anahtar rol oynayacak yerel varlıklarının korunması ve geliştirilmesi üzerine kuruludur. Varlık (Asset), sözlük anlamıyla bir bireyin, kaynağın veya nesnenin değerli niteliğidir. Bir toplum için ise bireylerinin, altyapılarının, organizasyonlarının, ya da programlarının gücü olarak düşünülmektedir.

Varlık-odaklı yaklaşım ise bir konuyu pozitif, gerçekçi ve kapsayıcı bir biçimde ele alma ve tanımlama düşüncesidir. Hangi yerel varlık, değer ve kaynakların o yerin ayırt edici özelliği olduğunu ve korunması gerektiğini ve nelerin o yeri yaşamak ve üretmek için iyi bir yer yaptığını tanımlamamıza yardımcı olur.”

Görüldüğü gibi var olanlar, sahip olduğumuz varlık, değer ve kaynaklar bardağın dolu tarafı olarak bu yaklaşımın temelini oluşturup bardağın boş tarafını temsil eden yetersizlik, ihtiyaç ve sorunlar bu yaklaşımın görüş alanına sokulmuyor.

Bu yaklaşımdaki bilinçli körlüğü, en iyi şekilde yine aynı belgedeki şu anlatımlarda yakalayabiliyoruz:

Varlık-odaklı yaklaşım, bardağın yarısının dolu olduğunu savunan pozitif bir yaklaşımdır. Kavram ilk kez ABD’de 90’lı yılların başında Kretzmann ve McKnight (1993) tarafından toplumsal gelişim çalışmalarına paralel olarak geliştirilmiştir. Araştırmacılar toplumsal sorunların çözümünde yetersizlikler ve problemler üzerinden gidildiğinde olumsuz bir hava oluşturduğunu görmüşler ve geleneksel ihtiyaç-temelli yaklaşımların çözümsüzlük duygusunu kuvvetlendirdiğini, yerel halkı dışarıdan müdahale beklentisi nedeniyle pasifleştirdiğini tespit etmişlerdir. Bu nedenle de sahip olunan yerel varlıklar, ekonomik ve doğal kaynakların gücü ve bunların yaratabileceği fırsatlar üzerinden hareket eden varlık-odaklı yaklaşımın alternatif bir yol olarak toplumsal ve ekonomik gelişme, yaratıcılık ve girişimcilik üzerinde olumlu etkileri olabileceğini öne sürmüşlerdir.”

Görüldüğü gibi bir planlama yöntemi olarak önerilen bu yöntemde, yerel halkın çözümsüzlük duygusu nedeniyle cesaretini kaybetmemesi için onlara sorunlardan ve yokluklardan söz etmememiz gerekmektedir. Örneğin Çeşme Yarımadası ile ilgili bir stratejik planlama çalışmasında yöre halkının çözümsüzlük duygusuna düşmemesi, dışarıdan müdahale beklentisi nedeniyle pasifleşmemesi  için her geçen gün sayıları artan rüzgar enerjisi santrallerinden ya da balık çiftliklerinden söz etmememiz gerekiyor. Aksi takdirde gelip katkıda bulunmazlar, hatta küsüp bir köşeye bile çekilebilirler…

Oysa sağlıklı bir planlama çalışmasında hem dolu hem de boş tarafın birlikte görülmesi gerekir. Böylelikle hem elde bulunan varlık, kaynak ve değerler hem de mevcut yokluklara bağlı yetersizlik, ihtiyaç ve sorunların birlikte ele alınması, aralarındaki olumlu ya da olumsuz ilişkilerin incelenip irdelenmesi gerekir.

13aafdcad344b8c9

Çünkü yaşamın bizatihi kendisi hem olumlu şeyleri, hem de olumsuzları kendi içinde barındırır ve bunların hepsi bir bütünün parçalarıdır. Bunları birbirinden ayırarak olumlu olanı tercih edip diğerini halının altına süpürmek öncelikle kendimizi kandırıp aldatmanın eski bir yöntemidir. Sonrasında da başkalarını, halkı…

Hepimiz uzunca bir süredir İzmir Büyükşehir Belediyesi ile ilçe belediyelerinin yaptıkları proje yatırımlarından şikayetçi olduğumuza göre, bu şikayetlerin altında yatan nedenlerden birinin de bu Lale Devri Anlayışı ile sadece olumlu şeyleri görüp, yetersizlik, ihtiyaç ve sorunları görmeyen “varlık-odaklı yaklaşım” olduğunu söyleyebiliriz…

 

Hiç bir şey tesadüf değil aslında…

Ali Rıza Avcan

Son yıllarda İzmir’deki birçok şey ters gitmeye başladı…

Önce belediye içi dinamiklerden kaynaklanıp üst düzey belediye yöneticilerinin tutuklanması ile başlayan bir dava sürecini yaşadık… Halen sonuçlanmayan bu süreç içinde eski siyasi güç ve etkisini kaybedip iktidarla daha uyumlu daha esnek bir belediye yapısının ortaya çıktığını gördük…

Ardından bu süreci yaşayan belediye kadrolarının ayrılması, işten uzaklaştırılması ya da emekli olmasıyla belediye yönetici kadrolarının değiştiğini, daha iyi iş yapacağı gerekçesiyle diğer illerden İzmir’i tanımayan bürokratların ekip olarak ithal edildiğini ve onların da çok kısa bir sürede tüm yönetim basamaklarını hızla tırmanarak en üst makamlara yerleştiğini gördük…

Bu sürede belediye başkanı danışmanlarının değiştiğini, bölge ve şehir planlama konusunda isim yapmış hocaların danışman olarak belediyede etkili olduğunu izledik…

Ama o tarihlerden bu yana İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ürettiği büyük ölçekli proje ve uygulamaların, İzmir kamuoyunu memnun etmediğini, bu projelerin memnuniyetsizlik yarattığını da gördük… Ya da proje olarak yürütülen birçok çalışmadan İzmir kamuoyunun haberinin bile olmadığını fark ettik…

aziz-kocaoglu-02

2009-2016 döneminde bu yeni kadronun üretip vitrine koyduğu ‘İzmir-Tarih’, ‘İzmir-Deniz’, ‘Konak ve Karşıyaka Tramvayları’, ‘İzmir Ulaşımında Devrim’, ‘İzmirim Kart’, ‘Yamanlar Katı Atık Bertaraf Tesisi’ gibi büyük projeler hep böyle, kamuoyunda tepkiye neden olan, eleştirilen projeler oldu… Diğer yandan ayrı bir ekip tarafından üretilen ‘Yarımada’, ‘Gediz-Bakırçay’ veya ‘Büyük Menderes Havzası’ strateji çalışmaları ise çoğu İzmirli’nin bilmediği ya da ne işe yaradığını çözemediği çalışmalardı…

Oysa bütün bu projeler, araya ‘yönetişim’, ‘tasarım’, ‘katılım’, ‘inovasyon’ gibi sözcüklerin tüketilmesi suretiyle belediyenin tanıtımında kullanılıyor; belediyenin önemli işler yaptığı ve başardığı gibi bir algı yaratılıyordu…

İzmir kamuoyunun, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bu büyük projeleri ile ilgili ilk örgütlü ve büyük tepkisi, son günlerini saydığımız 2016 yılı yaz aylarında gündeme giren ‘Yeni Kültürpark Projesi’ ile ortaya çıktı…

Sayısı 21.000’e ulaşan İzmirli, ‘Kültürpark’a Dokunma!’ diyerek bir araya geliyor ve bu projenin Kültürpark’ın mevcut dokusuna zarar vereceği düşüncesiyle projenin uygulamadan kaldırılmasını istiyordu… Bu itiraza meslek odaları, sivil toplum kuruluşları, kent konseyleri de destek verdi… Böylelikle sesi İzmir dışından bile duyulan bir itiraz, İzmir gündeminin başına yerleşti… Belediye ise daha önce hiçbir projesinde ihtiyaç duymadığı ölçüde büyük bir halkla ilişkiler kampanyası düzenleyerek, büyük paralar harcayarak, elindeki tüm imkânları, insanları, makamları ve güçleri kullanarak buna karşı çıkmaya çalıştı…

Konu şimdi Koruma Kurulu’nun gündeminde olduğu için tüm taraflar kurulun vereceği kararı bekliyorlar…

Şimdi isterseniz bu bekleme döneminde kendimize dönüp şu soruyu soralım:

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin son yıllarda kâh kendi başına, kâh İzmirli ya da İstanbullu sermaye çevreleriyle bir araya gelerek uygulama soktuğu büyük projelerde ne hatalar var ya da ne eksiklikler var ki; bunları İzmirli’ye kabul ettirmede zorluk çekiyor? Bu projeler, adı söylendiğinde kahır ekseriyetin ceketlerini ilikleyip saygı gösterdikleri hocalar tarafından kurgulandığı ve savunulduğu halde bu projeler, siyasi taraftarlar dışında niye geniş toplum kesimleri tarafından kabul görmüyor? Bu projeler İzmir’in tanınmış kent simsarları ya da iktidar destekli inşaat şirketleri tarafından desteklendiği halde İzmirli bu projelere niye şüpheyle bakıyor ve yüksek bir sesle “hayır” diyor?

Gelin isterseniz, hem bunun nedenini öğrenmek hem de bu tespit üzerinden çözüm üretmek için bu soruya hep birlikte yanıt vermeye çalışalım…

Bence, bu soruların temelinde çağdaş kapitalizmin ve onun fikriyatını oluşturan neo-liberal anlayışın sihirli bir sözcük olarak önümüze koyduğu ‘yönetişim’ kavramı yatıyor.

Thatcher ya da Özal’la simgeleşen 1980’li yılların özelleştirmeci politikalarının hemen ardından Dünya Bankası, OECD, İMF, Avrupa Birliği, Avrupa Merkez Bankası, FED, Birleşmiş Milletler, UNDP ve Unesco gibi uluslararası kuruluşlar tarafından ortaya atılıp geliştirilen ‘yönetişim’ zihniyeti, yeni bir siyasi iktidar aracı olarak halka ya da millete dayalı kamu yönetimi yerine devletin özel sektörle ve sivil toplumla işbirliği yapmasını, özel sektörün ve sivil toplumun önünü açmasını, onlara rehber olmasını öneriyor. Bunun için de ‘yönetişim’ zihniyetinin bileşeni olan ‘katılımcılık’, ‘şeffaflık’, ‘hesap verebilirlik’ ve ‘yerindenlik’ gibi kavramları kullanarak daha demokrat olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Böylelikle ulusal devletin ve ulusal egemenliğin ortadan kaldırılarak yerelin bağımsız kuruluşlar, kalkınma ajansları, kent konseyleri ve şirketleşmiş belediyeler eliyle uluslararası sisteme eklemlenmesini arzuluyor.

aztr232

İzmir, bu süreci; yani yönetişim zihniyetinin bu topraklarda yerleşmesini, bir ‘İzmir Yerel Yönetişim Sistemi’nin kurulması sürecini 2009 yılından bu yana yaşıyor:

2009 tarihli İzmir Kültür Çalıştayı, 2011 tarihli İzmir Tasarım Çalıştayı ve 2013 tarihli İzmir Ekoloji Forumu, bu sürecin entelektüel anlamda tasarlanıp kabul gördüğü çıkış noktaları olmuştur.

Ardından İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu, İzmir Kent Konseyi (İEKKK), İzmir Akdeniz Akademisi (İZMEDA) ve TARKEM gibi yönetişim mekanizmasının dişlileri olarak kabul ettiğimiz örgütlerin kuruluşuna geçilmiştir.

Bu kuruluşlar içinde yer alan İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu (İEKKK) hem siyasi anlamda iktidar denetimindeki İzmir Kalkınma Ajansı ve Kalkınma Kurulu’na alternatif olması hem de üye yapısı ve 2009-2016 dönemindeki performansıyla bu sistemin merkez üssü olduğunu göstermiştir.

İzmir Kent Konseyi ise bileşenlerinden biri olan özel sermaye temsilcilerinin İEKKK’na kaydırılması nedeniyle hem ‘yönetişim’ anlayışı hem de faaliyetleri açısından zayıflamış, 2015 yılı sonunda başkanlığına istenmeyen kişilerin seçilmesi nedeniyle tümüyle gözden düşmüştür.

İdeolojik altyapısı ve mekanizması bu şekilde kurgulanan ‘İzmir Yerel Yönetişim Sistemini’ harekete geçiren şey ise, kent merkezinden başlayıp tüm İzmir’i kapsayan stratejik çalışmalar, büyük boyutlu projeler ve yatırımlar olmuştur. Bu anlamda bölgesel stratejik çalışmalarla büyük boyutlu proje ve yatırımların bu sistemi besleyen, hatta tekrar tekrar üretip gelişmesini sağlayan temel besinlere dönüştüğünü söyleyebiliriz.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin girişimiyle bir ‘patronlar kulübü’ olarak kurulan İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu (İEKK), bu sistemin merkez üssü olarak kentle ilgili tüm konuları, büyük projeleri görüşerek, şekillendirerek ve projelerin taraflarını belirleyerek bu sistemin projeler üzerinden çalışmasını sağlamaktadır.

basg2132131

Bu kurulun bilgisi, görgüsü ve gözetimi altında çoğu başkan danışmanı Prof. Dr. İlhan Tekeli ve ekibi tarafından hazırlanan ‘İzmir-Tarih, İzmirlilerin Tarih İle İlişkisini Geliştirme Projesi’, ‘İzmir-Deniz, İzmirlilerin Deniz İle İlişkisini Geliştirme Projesi’, ‘Yeni Kültürpark Projesi’ gibi büyük projeler, ‘Yarımada Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi’, ‘Gediz-Bakırçay Havzası Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi’, ‘Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Stratejisi’ gibi stratejik planlama çalışmaları bu süreç içinde gerçek, aktif ve kucaklayıcı bir katılıma önem vermemeleri ve genellikle başlangıçta öngörülen senaryonun kabulü ile sonuçlandığından İzmir halkının, daha doğru bir deyimle kamusal yararı yerine, üniversiteler tarafından desteklenen bu patronlar kulübünün talep ve beklentilerini karşılamıştır.

Amaç ise, İzmirli ya da başka yerli sermayeye yerel yönetimlerin elindeki kamu yetki ve mallarını kullanarak daha fazla rant, daha fazla kâr, daha fazla sermaye yaratmaktır…

Yeni Kültürpark Projesi’ de, işte bu mekanizmanın çalışması için tasarlanıp üretilen bir projedir. Böylelikle kamunun elinde bulunan bir kamusal alan, hem bu alanda gerçekleştirilecek kamusal yatırımla hem de yakınındaki başka bir özel yatırımla ilişkilendirilerek kentin tam da ortasında, Basmane-Çankaya tarihi bölgesindeki yeni bir mutenalaştırma harekâtının merkez üssü yapılmak istenmektedir.

Bu harekâtta başkan danışmanı olan hocaların, meclis üyelerinin, ilçe belediye başkanlarının, serbest çalışan bazı mimarların, bu işle ilgili üniversitelerin, EGİAD, İZSİAD gibi özel sektör derneklerinin, CHP il başkanının desteği yanında hem İzmir sermayesinin hem de İstanbul, Ankara sermayesi ile iktidarın temsilcisi olan Folkart’ın desteği, hatta işbirliği sağlanmış; böylelikle ‘Kültürpark’a Dokunma!’ diyen halkın karşısına sermaye yanlısı koskocaman bir cephenin örülmesi sağlanmıştır…

Bu anlamda, 2016 yılı armağanı olarak karşımıza çıkarılan ‘Yeni Kültürpark Projesi’nin bu ‘yönetişim’ zihniyeti çerçevesinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kamu mallarıyla yasal yetkilerini arkasına alan sermaye gruplarıyla onların sivil toplum örgütlerinin geliştirdikleri bir proje olarak algılamamız gerekir.

Nitekim yaz ayları içinde sosyal medyada bu grupların önde gelen temsilcileriyle yaptığımız yazışmalar da bu durumu net bir şekilde ortaya koymuştur.

Böylelikle bir kent parkı olarak kabul ettiğimiz Kültürpark’ın hemen yanındaki devasa bir Folkart gökdeleni ile birlikte Basmane-Çankaya-Oteller Bölgesi’ndeki ikinci bir mutenalaştırma (soylulaştırma) harekâtının merkez üssü olacağını öğrendik.

Böylelikle bu bölgede Kültürpark ve Folkart gökdeleni üzerinden başlatılan mutenalaştırma (soylulaştırma) harekâtının, bu bölgenin kuzeyindeki Kemeraltı-Basmane-Kadifekale bölgesi için yine İzmir Büyükşehir ve Konak Belediyeleriyle İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin % 30 oranında hissedar olduğu TARKEM A.Ş. isimli çok ortaklı özel şirket eliyle gerçekleştirilecek diğer bir mutanelaştırma (soylulaştırma) harekâtı ile birleşeceğini; böylelikle İzmir kentinin tam da ortasındaki çok büyük tarihi bir bölgenin yakın bir gelecekte İzmir olmaktan çıkacağını; başka bir deyişle tanınmayacak hale geleceğini anladık.

Üstüne üstlük Kadifekale’den bile daha yüksek olacak o devasa gökdelene İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin taşınacağını da hayretle karşılayarak…

Her derde deva sihirli bir sözcük: “Yönetişim” – 3

Ali Rıza Avcan

Bir politik iktidar aracı olarak tanımlanan ‘yönetişim’ olgusunun İzmir ve İzmir Büyükşehir Belediyesi örgüt ve hizmetleri düzlemindeki yerel aktörleri;

1) İzmir Kent Konseyi (İKK),

2) İzmir Akdeniz Akademisi (İZMEDA),

3) İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu (İEKKK),

4) İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA) ve

5) Başta İzmir olmak üzere değişik sermaye gruplarıyla onların kurduğu dernek, vakıf ve federasyonlardan oluşan sivil toplum örgütleridir.

Yönetişim‘ adı verilen iktidar aracının bu aktörlerini bir araya getiren asıl faaliyet alanı ise 2009 yılından başlayarak tüm İzmir’i kapsamak üzere birbiri ardına tasarlanıp uygulamaya konulan ve yapıları itibariyle birbirini bütünleyen büyük belediye projeleri olmuştur.

Bu projelerin en önemlileri,

1) Kentin İzmir Körfezi çevresindeki ve Karşıyaka, Bayraklı, Konak ilçelerindeki kıyı alanlarını düzenlemeye yönelik ‘İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirmekte Uygulanacak Tasarım Stratejisi Planı’,

2) Konak ilçesindeki Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgelerini kapsayan ‘İzmir-Tarih İzmirliler’in Tarih İle İlişkisini Güçlendirme Projesi’,

3) Kültürpark alanının yeniden düzenlenmesini amaçlayan ‘Yeni Kültürpark Projesi‘,

4) Güzelbahçe, Urla, Seferihisar, Çeşme, Karaburun, Menderes ve Selçuk ilçelerini kapsayan ‘Yarımada Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi

5) Aliağa, Bergama, Dikili, Foça, Menemen, Kemalpaşa ve Kınık ilçelerini kapsayan ‘Gediz Bakırçay Havzası Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi’ ve

6) Tasarım çalışmaları halen devam etmekte olan Küçük Menderes Havzası’ndaki Bayındır, Beydağ, Kiraz, Menderes Ödemiş, Selçuk, Tire, Torbalı ilçelerini kapsayan ‘Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Stratejisi’

olarak bilinmektedir.

kent-038

Böylelikle adeta tüm İzmir ilini kapsayan birbiri ile ilişkili altı proje eliyle ‘yönetişim’ odaklı bir iktidar yapısının geliştirilip yerleştirilmesine çalışılmaktadır.

İzmir’deki İzmir Büyükşehir Belediyesi odaklı yerel yönetişim alt yapısının oluşumu ile ilgili ilk adımlar Prof. Dr. İlhan Tekeli’nin danışmanlığı altında 2009 yılından itibaren atılmaya başlanmış; böylelikle İlhan Tekeli uzun yıllardır savunduğu düşüncelerini hayata geçireceği yeni bir uygulama alanına kavuşmuştur.

24 Ekim 2009 tarihinde İstanbul ve Ankara’dan gelen akademisyen, uzman ve kültür profesyonellerine İzmirliler’in katılımı ile birlikte gerçekleştirilen İzmir Kültür Çalıştayı’nda Prof. İlhan Tekeli tarafından hazırlanan ‘İzmir Kültür Çalıştayı Referans Metni’ doğrultusunda öneriler geliştirilmiştir. O nedenle bundan sonraki süreçte ortaya çıkacak birçok proje ve çalışmanın kaynağının bu çalıştay olduğu söylenebilir. Örneğin ‘İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirmekte Uygulanacak Tasarım Stratejisi Planı’ ve bu planın önerileri çerçevesinde şekillenen ‘İzmir-Tarih İzmirliler’in Tarih İle İlişkisini Güçlendirme Projesi‘ hep bu çalıştayın ürünü olarak ortaya çıkmış, bu şekilde tanıtılmışlardır.

İzmir Büyükşehir Belediyesi bu çalıştayla eşzamanlı olarak, esasen İzmir’in kalkınma sorunlarının ele alınıp planlanacağı merkezi yönetime bağlı İzmir Kakınma Ajansı Danışma Kurulu’na alternatif olarak İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu’nu (İEKKK) oluşturmuş, ilke olarak İzmir Kent Konseyi içinde yer alması gereken sermayedarları ve onların örgütlerini İzmir Kent Konseyi’nden kopararak ayrı bir ‘patronlar kulübü’ olarak örgütlemiş, bu kurulun hiçbir yasal dayanağı olmayan çalışma yönergesini hazırlamış ve o tarihten bu yana her ay yapılan düzenli toplantılarla İzmir’in gerçek gündeminin bu kurul eliyle belirlenip kararlaştırılmasını sağlamıştır. Tabii ki her zaman olduğu gibi Prof. Dr. İlhan Tekeli bu kurulun da kurucu entelektüel merkezi görevini devam ettirmiştir.

Sekreterya hizmetleri İzmir Büyükşehir Belediyesi AB ve Dış İlişkiler Şube Müdürlüğü tarafından yürütülen bu kurul, 2009 yılından bu yana –seçim dönemleri ve yaz ayları hariç- İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun katılımı ile her ay düzenli olarak toplanmış ve ‘Kültürpark Projesi’, ‘İzmir-Tarih Projesi’, ‘Alsancak Limanı Projesi’, ‘Körfez Geçiş Projesi’ ve ‘İzmir-Fuar Projesi’ gibi İzmir açısından çok önemli olan konuları görüşüp tartışarak kamuoyundaki ön kabulün oluşumuna yardımcı olmuştur.

62. Toplantısını 2016 yılı Eylül ayında yapan ve şu an itibariyle toplam 146 üyeye sahip İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu’nda toplantı yöneticiliği kurulduğu günden bu yana sırasıyla Öner Akgerman, Tufan Ünal, Yılmaz Temizocak, Şerife İnci Eren, İdil Yiğitbaşı, Atilla Sezgin, Mehmet Tiryaki ve Betül Elmasoğlu gibi İzmir’in sermaye sahipleri ya da onların temsilcileri tarafından yapılmış, bu toplantılarla ilgili görüşme tutanakları ve karar metinlerini Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde resmi yazı ile İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden istemiş olmamıza karşın talebimiz, sözkonusu oluşumun resmi olmadığı gerekçesiyle karşılanmamış, o belgelerde yazılı olan bilgilerin kamuoyu ile paylaşılmasından kaçınılmıştır.

İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu’nun (İEKKK) gündemine baktığımızda ise İzmir’deki ‘yönetişim’ altyapısının yerleşmesine ve gelişmesine aracılık yapan bütün önemli ve büyük projelerin; özellikle de ‘Kültürpark Projesi’nin, ‘İzmir-Tarih‘, ‘İzmir-Deniz’, ‘Yarımada Kalkınma Stratejisi’, ‘Gediz-Bakırçay Havzası Kalkınma Stratejisi’nin öncelikte bu kurulda ele alınıp tartışılması, üyelerden gelen gelen taleplerin karşılanması, böylelikle uygulamaya konulacak projeler için bu kurul üyelerinin menfaatleri doğrultusunda onaylarının alınması sağlanmıştır.

Nitekim geçtiğimiz aylarda sosyal medyada ‘Kültürpark Projesi’ ile ilgili yaptığımız yazışmalarda tartışmalara katılan Uğur Yüce ve Sıtkı Şükürer gibi kurul üyeleri projeyi incelediklerini, tartıştıklarını; hatta taleplerinin büyük bir kısmının dikkate alınarak projenin o talepler doğrultusunda değiştirildiğini ifade etmişler, bir anlamda sözkonusu projenin 2014-2016 dönemindeki katılım sürecine sadece kendilerinin katıldığını itiraf etmişlerdir.

Evet, bütün bu anlatılanlardan da görüldüğü gibi İzmir’de İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından Prof. Dr. İlhan Tekeli’nin danışmanlığında oluşturulmaya başlayan ‘yönetişim’ altyapısının temel aktörü, resmi bir kimliği olmamakla birlikte İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından oluşturulan ve ülkemizdeki başka hiçbir kentte mevcut olmayan İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu’dur. Bu kurul sahip olduğu anahtar konum nedeniyle menfaatleri doğrultusunda yerel iktidara destek vermekte, ‘Kültürpark Projesi’ tartışmalarında gördüğümüz gibi önce kendisi tarafından incelenip şekillendirilen projelerin savunuculuğunu yapmakta, kolaylıkla yönlendirebildikleri gazete, televizyon gibi medya kuruluşları eliyle kamuoyunun kendilerinden yana oluşması için çaba göstermektedirler.

resim2

İzmir’deki yerel ‘yönetişim’ iktidarının önemli bir organı olan İzmir Kalkınma Ajansı ve onun danışma kurulu ise oluşumu ve yapılanması nedeniyle daha çok merkezi yönetimin organı olarak kabul edilmekte, o kurulda -yasal olarak bulunması gerekenler dışında- görev yapanların İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu’nda yer alması önlenmektedir.

İzmir’deki yerel ‘yönetişim’ iktidarının diğer bir organı olan İzmir Akdeniz Akademisi ise özellikle üniversiteler eliyle projelerin tasarım ve uygulamasını yapmakta, bir anlamda entelektüel çevrelerin ve kamuoyu önderlerinin ikna süreçlerinde etkili olmaktadır.

Şu an için gözden çıkarılan diğer bir ‘yönetişim’ organı ise yine 2009-2010 döneminde oluşturulan İzmir Kent Konseyi’dir. Son genel kurulunda İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun istemediği bir adayın İzmir Kent Konseyi Başkanı seçilmesi nedeniyle şu an itibariyle tüm desteğin kesildiği, bütçesinin yok edildiği haliyle adeta yedekte bekletilmekte; kadınlar, gençler, engelliler ve çocuklar gibi kimlik tabanlı politikalarla çalışmalar yapmalarına –kısıtlı da olsa- izin verilmekte, ısrarlı bir şekilde İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu’nun ilgilendiği büyük, önemli ve güncel konuların dışında tutulmaktadır.

Yerel ‘yönetişim’ iktidarının son aktörü ise İzmir Büyükşehir Belediyesi ile birlikte, belediye başkanının eşi ve danışmanlarının da ortak yapılarak sırf İzmir-Tarih Projesi için kurulmuş olan TARKEM A.Ş. (Tarihi Kemeraltı İnşaat Yatırım Ticaret A. Ş.) ve onun sivil ayağı olarak kurulan İzmir Kent Değerlerini Koruma ve Geliştirme Derneği’dir. Şirketin kurucusu olan İzmir’in sermaye çevreleri böylelikle şirket içindeki payını kuruluşundaki % 0,86 oranından % 30’a çıkardıkları İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni ve onun şirketlerini arkalarına alarak; hatta onun sahip olduğu planlama, kamulaştırma ve imar düzenlemesi yapma gibi kamusal güçlerini kullanarak kentin tarihi merkezinde kendilerine yol açmaya çalışmakta, Kemeraltı bölgesi için öngördükleri İstanbul’daki Tarlabaşı ya da Sulukule uygulamalara benzer ‘soylulaştırma’ (mutenalaştırma) çabalarında İzmir Büyükşehir ve Konak belediyelerine kendilerine ortak etmeye çalışmaktadırlar.

Ancak, son aylarda ortaya çıkan iktidar, özellikle TMSF destekli yeni bir yatırım grubu olan Folkart / Sancak grubunun bir leke gibi yayılıp kurduğu hegemonya ile birlikte şimdilik İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu üyesi yapmadıkları Mesut Sancak’ın İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yeni ortağı olarak geliştirdiği hamleler karşısında önce ne yapacaklarını şaşırmış, ancak daha sonraki süreçte de dışarıdan gelen bu büyük güçle ittifak yapma, onunla ittifak yaparak, onu destekleyerek pastayı birlikte paylaşma stratejisini uygulama koydukları görülmektedir. Bunun en son örneği ise esasen bir Folkart hamlesi olan Kültürpark projesinde belediyeyi destekler gibi yapıp asıl olarak Folkart’ın önünü açan girişimlerde bulunmaları, bu nedenle belediyeyi ve projeyi desteklemeleridir.

Bütün bu örneklerden hareketle şu içinde bulunduğumuz durumda, ‘yönetişim’ denilen siyasi iktidar aracının aslında İzmir sermayesi ve Folkart gibi farklı sermaye grupları arasındaki menfaatleri esas alan ve bu menfaatler üzerinden yeni dengeler kurmaya yarayan bir işleve de sahip olduğunu söyleyebiliriz.