İzmir Kent Konseyi Genel Kurulu izlenimleri…

Ali Rıza Avcan

Geçtiğimiz Cumartesi günü; yani, 12 Şubat 2022 tarihinde yapılan İzmir Kent Konseyi 17. Olağan (Seçimli) Genel Kurulu ile ilgili izlenimlerimi, kent konseyleri ile ilgili tarihle İzmir kent tarihine not düşmek amacıyla sizlerle paylaşmak isterim.

Söz konusu genel kurulu, açılış konuşmalarının yapıldığı andan kent konseyi başkanlık seçimi sonuçlarının açıklandığı ana kadar izleyip daha sonrasında genel kurul salonundan ayrıldım. O nedenle yazıp ifade etmeye çalışacağım izlenimler, sabah saat 11.00 ile akşam üstü saat 17.40’a kadar geçen 6,5-7 saatlik süre içinde salon, fuaye ve binanın ön kapısı önündeki gelişmelerle ilgili olacak.

Bu değerlendirme öncesinde şunu söylemeliyim ki; ilk kez 1996 yılında İstanbul’da yapılan Habitat II Zirvesi‘ne katılımımdan bu yana İstanbul Bahçelievler Belediyesi Semt Danışma Merkezleri (SEDAM) Projesi kapsamında yapılan toplantılar (1994-1998), İzmir Yerel Gündem 21 (1999-2001), Alsancak Sivil Katılım Platformu (1998-2000), Alsancak Bölge Kurulu (2000-2001), Karşıyaka Kent Meclisi (1999-2000), İzmir, Konak ve Karabağlar kent konseyleri düzleminde (2015-2022) birçok toplantıya, genel kurula katılarak hem bu toplantılarının biçimi hem de olması gerektiği haliyle kapsamı konusunda oldukça fazla bilgi, birikim ve tecrübe sahibi olduğumu düşünüyorum. O nedenle, yapacağım tespit ve değerlendirmelerin, edindiğim bilgi, birikim ve tecrübeler ışığında ortaya koymaya çalışacağım.

Kent konseyi genel kurulu değil de sanki siyasi parti kongresi…

İzmir Kent Konseyi‘nin, daha önce tercih edilen mütevazi toplantı salonları yerine kentin en büyük salonu olan Ahmed Adnan Saygun Kültür Merkezi Büyük Salonu‘nda yapılan 17. Olağan (Seçimli) Genel Kurulu, bir sivil oluşumdan çok siyasi partilerin; özellikle de CHP’nin kongrelerini anımsatır bir havada yapıldığını söyleyebilirim. Bunun en iyi örnekleri ise sivil yaşamdan gelen birinin değil de, CHP’nin İzmir İl Disiplin Kurulu’nun başkanlığını yapan bir siyasetçinin divan başkanı olarak seçilmesiydi. Şahsen tanımadığım için kim olduğunu sevgili Uğur Yelekli‘ye sorarak öğrendiğim Mehmet Sever, aklıma ister istemez sevgili arkadaşımız Ziraat Mühendisi Hatice Zeybek Uslu‘nun geçirdiği hukuksuz disiplin süreci sonucunda haksız yere CHP’den atılmasını getirdi. Ardından da yaptığı vahim yanlışlıklar ve yer yer “bana öyle söylediler o nedenle öyle yaptım” demesi ile bu konuda bir bilgi ve deneyime sahip olmadığını, divan başkanlığına gelmeden önce oturup İzmir Kent Konseyi Usul ve Esasları Uygulama Yönergesi‘ni bile okumadığını anlamam pek de uzun zaman almadı.

Genel Kurul’un siyasi parti kongresine benzemesinin diğer bir örneği de, çoğu adayın daha önce belediye meclisi, belediye başkanlığı ya da milletvekilliği konusunda CHP adayı olduğunu gösteren özgeçmişler ve seçilmek için aday olanları destekleyen yeni ya da da eski siyasilerin salondaki varlığı idi. Örneğin hepimiz, CHP İzmir eski milletvekili Zeynep Altıok’un, diğer hiçbir eski ya da yeni İzmir milletvekili genel kurula katılmadığı halde, milletvekili olduğu dönemde danışmanı olarak çalışan Taylan Özgür Üstün‘ü desteklemek için oraya geldiğini hepimiz biliyorduk…

İzmir Kent Konseyi dışında her şeyin konuşulduğu bir genel kurul…

İzmir Kent Konseyi‘nin 17. Genel Kurulu, 16. Genel Kurul’da seçilen başkan ve yürütme kurulu üyeleri 2020-2022 döneminde sanki hiç çalışmamışlar, oraya sadece yeniden seçilmek için gelmişler gibi yapıldı. O nedenle, hem kent konseyi başkanıyla yürütme kurulunun hem de meclis ve çalışma gruplarının 2020-2022 döneminde ne yapıp ne eyledikleri konusunda hiçbir bilgi verilmedi, seçilirken aldıkları oyları vaat edip yaptıkları çalışmalarla hak edip etmediklerini ortaya koyan faaliyet raporları yayınlanmadı, en ufacık bir apartman kat malikleri kurulunda bile gündeme gelen yöneticilerin hesap verip aklanması gibi bir işlemin yapılması hiç kimsenin aklına gelmedi. İzmir Kent Konseyi Başkanlığı‘ndan yeni istifa etmiş olan Seniye Nazik Işık ya da genel kurulu başkan vekili sıfatıyla açan yürütme kurulu üyesi Mahmut Açıkkar bu konularda hem katılımcıları hem de İzmir halkını bilgilendirme zahmetine bile girmediler. Hem eski yöneticiler, hem de diğer katılımcılar, adeta “oy versek de gitsek” havasındaydılar. Kısacası İzmir Kent Konseyi‘nin bu genel kurulunda da konseyin sorunları, ihtiyaçları ve geleceği hiç konuşulmadı, bu konuda bilgi verilmedi ve konseyin gelecekteki başarısını belirleyecek olan büyük bir fırsat bu şekilde heba edilmiş oldu.

Genel kurul açılış konuşması her açıdan sorunluydu….

İzmir Kent Konseyi 17. Olağan (Seçimli) Genel Kurulu’nu, başkan vekili sıfatıyla açan yürütme kurulu üyesi Mahmut Açıkkar‘ın konuşması hem hukuki açıdan hem de gereksiz bilgilerle kişiselleştirilmiş uzunluğu nedeniyle sorunlu; hatta ve hatta, böylesi bir genel kurula yakışmayacak düzeydeydi. Konuşmanın bu kadar sorunlu olması nedeniyle kendisi katılımcıların ısrarlı alkışlarıyla adeta kürsüden zorla indirilmiş gibi oldu.

Mahmut Açıkkar‘ın konuşmasında “naylon dernek” olarak nitelediği kent konseyinin bazı kurumsal katılımcıları hakkında söyledikleri ve hiç yetkisi olmadığı halde bu derneklerle şahsi olarak ilgilenip onların genel kurula katılımını engellediğini belirtmesi, eminim yarın öbür gün genel kurula kabul edilmeyen derneklerin genel kurulun iptali için idare mahkemelerinde açılacak davalarda kullanılacak kuvvetli bir delil; hatta bir itirafname olarak değerlendirilecektir.

Divan başkanın yanlışlık ve gafları…

Evet, yukarıda da belirttiğim gibi divan başkanı olan kişinin, bir gün bile olsa kent konseyinin kapısından girmemiş bilgisizliği divanın uygulamalarına yansıdı. Örneğin, seçim divanının kurulması ile birlikte üyelikleri düşen yürütme kurulu önergelerini oylamaya sunması ve bunu yaparken de leyhte ve aleyhte konuşmak isteyenleri düşünmeden doğrudan oylama yapması kendisinin bu konuda pek de bilgili, deneyimli olmadığını gösterdi. Oysa yürütme kurulu önergelerinin işleme konulabilmesi için

İzmirliler ya da İzmir halkı diyememek…

Genel kurulda dikkatimi çeken diğer bir husus da, hiçbir konuşmacının konuşmasının başında ya da sonunda belediye başkanına, salonda bulunanlara hitap ederken buna İzmirliler’i ya da İzmir halkını dahil etmeyişi idi. Çünkü vizyonlarında İzmirliler’i ya da İzmir halkının tümünü kucaklamak diye bir amaç ya da hedef yoktu. Onlar için oy ya da destek alacakları kendi taraftarları, belediye başkanları daha önemliydi.

Hamaset ve ayrımcılık kokan konuşmalar…

Bence İzmir Kent Konseyi 17. Olağan (Seçimli) Genel Kurulu’nun zirve noktası, Senihe Nazik Işık‘ın ayna karşısında çalışıldığı belli olan ve “ben Zübeyde Ana’nın kızıyım“, “Babasız büyüyüp okumuş çağdaş bir İzmirliyim” gibi hamaset yüklü tiratların atıldığı, bu uğurda engelli kardeşini bile kullandığı, adeta “kız kardeşlerim sizlerin oylarını istiyorum” diyen kent konseylerinin amaç, hedef ve ruhuna uygun olmayan siyasi konuşmasıydı. Nitekim çok bilinçlice hazırlanan bu konuşma metni, kuvvetle muhtemel ki salonda taraftarı olmayan birçok kadını ürkütmesi nedeniyle sonuçta seçimin kaybedeni Seniye Nazik Işık oldu.

Bence gerçek bir kadın hakları mücadelesinden çok, hem icraat hem seçim döneminde diğer toplum kesimlerinden çok kadın hakları mücadelesine ağırlık veren abartılı bir “kadıncılık” oyununun oynanması ile ortaya konulan stratejik hatanın, seçim sonrasında Seniye Nazik Işık ve taraftarlarınca üzerinde iyice düşünülmesi gereken bir konu olmalıdır.

Bir saat yanlış da olsa günde iki kez doğruyu gösterir…

2020-2022 döneminde yürütme kurulu üyesi olan ve geçen seçimde olduğu gibi bu seçimde de taraflardan birine destek verip belediye başkanı ile iyi ilişkilerini sürdürmek isteyen Yalçın Kocabıyık‘ın konuşması ise, 2020-2022 dönemi icraatı ile ilgili oldukça ilginç, doğru ve yerinde tespitleri içeriyordu. Gündeme getirdiği Senihe Nazik Işık‘ın seçkinci tavrı, Yürütme Kurulu ile arasındaki otoriter hiyerarşik ilişki aslında kent konseylerinde olmaması gereken yönetim hatalarıydı. Ama kendisi ve taraftarları geçen seçimde olduğu gibi bu seçimde de taraftarlardan birini destekleyeceği için ve böylelikle mevcut yönetimlerin hata ve sevaplarına ortak olmayı kabullendikleri için söylediklerinin salondaki katılımcılar üzerinde pek etkili olduğunu düşünmüyorum.

Temsil yetkisi zayıf yürütme kurulu…

İzmir Kent Konseyi Yürütme Kurulu’nda görev almak için aday olanların aldıkları oyların miktarına baktığımızda, bu sayıların hem hazirunda yazılı toplam katılımcı sayısı, hem de kent konseyi başkanlığı seçimlerinde kullanılan 319 adet oy itibariyle çok az olduğu görülecektir. 309 adet sivil toplum kuruluşunun bulunduğu kategoride oy alan asil üyelerin 58 ile 48 arasında oy almış olması, onları hem 177 oy almış olan kent konseyi başkanı karşısında hem de toplum karşısında güç duruma düşürecek, bu durum bir temsil yetersizliği olarak algılanacaktır.

Genel kurulun anti demokratik yanlarının dikkate alınmayışı…

İzlediğim genel kurul boyunca hiçbir aday ya da konuşmacı, genel kurul öncesinde hukuksuz bir şekilde elenip ayıklanan 78 derneğin niye bu genel kurula katılamadığını sormadı; bırakın sormayı, bu dernekleri hatırlamak dahi istemedi. Onlar için İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’i övmek daha önemliydi. Üstüne üstlük başkan vekili olarak çıkıp konuşan yürütme kurulu üyesi Mahmut Akkar, görev yaptığı süre içinde “naylon” olarak tanımladığı bazı derneklerin yarış dışında kalması için uğraştığını ve sonuç olarak 80-90 adet derneği kent konseyi dışına attığını övünerek itiraf etti. Tabii ki kendini demokrasinin merkezi ilan eden bir kentte, özellikle de protokole tahsis edilen ön sırada oturan “pek bir demokrat” zevattan da hiç kimse itiraz etmedi bu suç ilanına…

Ayrıca, İçişleri Bakanlığı’nca kabul edilen Kent Konseyi Yönetmeliği‘ne göre belediye temsilcisi adıyla bir kişinin yürütme kuruluna alınması ya da seçilmesi mümkün olmadığı halde İzmir Büyükşehir Belediyesi Sosyal Projeler Dairesi Başkanı Mehmet Anıl Kaçar‘ın yürütme kurulu üyesi ilan edilmesi de ayrı bir hukuksuzluktu.

Alınması gereken dersler…

Evet, genel kurul izlenimleriyle ilgili bu yazının bence en önemli kısmı alınması gereken derslerle ilgili bölümü… Çünkü, geçtiğimiz Cumartesi günü yapılan etkinlikte yakından gördük ki, genel kurul hazırlıklarıyla uygulama aşamasında doğruluk, dürüstlük, insana saygı, hak, hukuk ve adalet anlayışı, demokrasi, gönüllülük ve insan haklarıyla kent konseylerinin özünü oluşturan yönetişim ve uzlaşma zihniyetinden tek bir iz, tek bir damla yoktu…. Desteklediği siyasi adaylar için oy vermeye gelmiş, o nedenle “oyumuzu kullanıp hemen gidelim” diyen ve bu talebini kürsüye çıkıp uzun konuşanlara bağırarak tepki gösteren bilinçsiz bir grup ile karşı karşıyaydık… Şehir hakkından, kentin sorun ve ihtiyaçları ile taleplerinden uzak, İzmirli ya da İzmir halkı ile hiçbir bağlantısı bulunmayan bu grubun -tabii ki istisnaları hariç- temsili, katılımcı ve çoğulcu demokrasi gibi bir derdi yoktu… Çünkü oraya o amaçla gelmemiş, kent, kentleşme, şehir hakkı, demokrasi, katılım gibi konularda eğitim almamış, etkinliklere katılarak birlikte çalışma, katılım, demokrasi gibi tutum, davranış ve kültürleri edinmemiş, tek derdi sivil toplum örgütü adıyla kurduğu örgüt üzerinden kentin rantından pay isteyen insanlarla karşı karşıyaydık. Kentteki iktidar odaklarının en önünde yer alan Mason locaları, siyasi gruplar ve bu odaklara yeni yeni katılan hemşeri federasyonları kent konseyinin yönetiminde yer alarak kentteki ranta ortak olup yönetmek istiyorlardı. onlardan bunu böyle istiyor ve karşısındaki insanlar da istenileni yapıyorlardı.

Geliyor gelmekte olan…

Temsili demokrasinin iflas ettiğinin anlaşılması üzerine, 1970’li, 1980’li yıllarda Hakkı Ülkü, Osman Özgüven ve Bülent Baratalı gibi bir kısım belediye başkanının girişimi ile ortaya çıkan Urla Kent Senatosu, Aliağa Kent Parlamentosu, Dikili Halk Meclisi gibi toplumcu belediyecilik girişimlerinden bugüne; yani, bu girişimleri izleyen Yerel Gündem 21 meclisleri ve kent konseyi deneyimleri sonrasında geldiğimiz nokta ortadadır: Belediyelerin gerçek anlamda belediyecilik yaptığı o yıllarda, mevcut belediye meclislerinin alternatifi olarak halkın bizzat katılımıyla ortaya çıkıp gelişen bu meclis, parlamento ya da senatolardan bu güne geldiğimizde karşımıza çıkan tek şey, özgürlüğü elinden alınıp doğrudan doğruya belediye başkanına bağlanmış, belediyelerin halkla ilişkiler ya da tanıtım birimiymiş gibi çalışan ve yöneticilerinin belediye başkanları karşısında devamlı el pençe durduğu, konsey başkanlarının ne kadar itaatkar olursa siyasetteki geleceğinin o kadar parlak olduğuna inanıldığı, yer yer kayyumlara teslim edilmiş demokrasiden uzak içler acısı bir durum…

Şayet 2004-2006 dönemindeki AB rüzgarları eşliğinde bizim için biçilmiş olan kent konseyleri projesi ya da modeli,

Şehir hakkı çerçevesinde katılımcı ve çoğulcu demokrasiye inanmış, neoliberal ideolojinin önerdiği yönetişim zihniyeti yerine toplumsal sorun ve ihtiyaçların toplumsal mücadeleyle kazanılacağına, belediyelerin şirket gibi değil belediye gibi yönetilmesi gerektiğine inanan bizler açısından başarısız sonuçları itibariyle miadını doldurmuşsa;

Bizim için biçilmiş bu antidemokratik modeli yırtıp atmak ve yerel demokrasiyi yeniden geliştirip güçlendirmek için yeniden yollara çıkıp yeni yeni çare ve yöntemler bulmamız, o eski günlerdeki toplumsal belediyecilik ateşini yeniden canlandırmamız gerekiyor.

“Bir yerden bıkıp, yeni bir yola çıkan kişi,

çıktığı yolun hiç de yepyeni bir yol

olmayabileceğini; daha önce zaten yürünmüş

bir yol olabileceğini de hesaba katmak

zorundadır: Mutlak yeni bir yol yoktur:

Ama, yola çıkacak kişi açısından, yeni yol

– çoktur…”

Oruç Aruoba,

Hangi işler için, hangi yüzle yeniden oy isteniyor?

Ali Rıza Avcan

Yaklaşan İzmir Kent Konseyi seçimleri nedeniyle yazdığım ilk yazının üzerinden üç gün geçti. Bu süre içinde genel kurula katılımı, getirecekleri belgelere bağlı Buca Kent Konseyi ile 85 adet derneğe ait başvuru süresi bitti ve bu sürenin bitimi sonrasında daha doğrusu genel kurula kimlerin katılıp kimlerin katılmayacağını bizzat belirleme işinin bitiminde halen İzmir Kent Konseyi Başkanlığı görevini sürdüren Seniye Nazik Işık ile bir zamanlar avukat Ayten (Tekeli) Ünal ve CHP eski Konya Senatörü Erdoğan Bakkalbaşı ile birlikte tüzüğünü birlikte hazırladığımız Karşıyaka Kent Meclisi ile Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan zamanında Konak Kent Konseyi‘nin başkanlığını yapan Doç. Dr. Metin Erten 2. ve 3. aday olarak adaylıklarını açıkladılar.

Bense öncelikle katılımı reddedilen 47 dernek ile 1 kooperatifin analizini yaparak, olası bir hukuki itiraz için gerekli olabilecek İzmir Valiliği İl Sivil Toplumla İlişkiler Müdürlüğü sicil bilgilerini, yöneticilerini, faaliyette bulundukları adres ve iletişim bilgilerini derleyerek bunların arasında yer alan İnciraltı Gelişim Derneği başkanı avukat Tayfun Karabulut ile yazışma fırsatını yakaladım. Sayın Karabulut bana verdiği cevapta aynen şunları söyledi:

… Gerçekten öğrendiğimde çok şaşırdım dün de telefonla Kent Konseyi‘ni aradım, konuyla ilgili itirazı da e-mail yoluyla ilettim. süreci Pazartesi de takip edip ona göre bir tavır almayı düşünüyorum. Ayrıca bu durumu tarafımıza bildirimle de duyurmadılar, 3.kişiler tarafından öğrendim. Bunu söylediğimde de bir hata olmuş olabilir dendi. İzmir’i bilen kişi veya kurum bunu yapmaz diye düşünüyorum. Gerçekten pes.

Evet, İnciraltı Gelişim Derneği Başkanı avukat Tayfun Karabulut‘un da dediği gibi İzmir’i bilen kişi ya da kurumların bunu yapmaz diyoruz; ama bu yetkiyi ellerinde bulunduranların gözlerini öyle bir hırs bürüyor ki, bizim yapamazlar dediğimiz birçok hukuksuz, akıl almaz işlemi yapıyorlar, yapabiliyorlar….

Avukat Tayfun Karabulut‘un da dediği gibi, hazırlanan hazirun listesine itiraz ve bilgilendirmelerle ilgili süre geçtiğimiz hafta sonunda bittiği için kesinleşmiş listesinin, İzmir Kent Konseyi Çalışma Usul ve Esasları Hakkındaki Yönerge‘nin 9. maddesinin 1/e fıkrası hükmüne göre genel kuruldan en geç 3 gün önce; yani 9 Şubat 2022 tarihine kadar değişik yöntemlerle katılımcılara ve kamuoyuna duyurulması gerekiyor.

Hazirun listesinin kesinleşmesi sonrasında ayrı bir değerlendirme yapmak üzere; şimdi Seniye Nazik Işık başkanlığındaki İzmir Kent Konseyi‘nin 9 Şubat 2020-12 Şubat 2022 döneminde neler yaptığını ya da yapmadığını tek tek gözden geçirerek bu ekibin performansını değerlendirmek istiyorum.

Ama ondan önce bütün bu çalışmaları yapan ya da yapmayan ekibi tek tek hatırlayarak tarihe not düşmek gerekir diye düşünüyorum:

Seniye Nazik Işık, İzmir Kent Konseyi Başkanı

Yusuf Can Gökmen, İzmir Kent Konseyi Genel Sekreteri (Ayrıldı)

Ç. Emre Saygılı, İzmir Kent Konseyi Genel Sekreteri

Yürütme Kurulu: Seçilen Asil Üyeler: 1) Fikret Ekici, 2) Fatih Sürenkök, 3) Hüseyin Han, 4) Evrim Bal Başaran, 5) Harun Düşenkalkan, 6) Taylan Özgür Üstün, 7) Özge İyiiş, 8) Hüseyin Kuzu, 9) Mahmut Açıkkar, 10) Niyazi Soytürk,

Seçilen Yedek Üyeler: 1) Mustafa Yıldız, 2) Metin Çınar, 3) Emine Gümüş, 4) Lütfiye Kader, 5) Ali Cem Kaya, 6) Mine Pakkaner, 7) E. Olcay Işın, 8) Hatice Güleç, 9) Fatma Aytül Çağlar, 10) Habip Akşahin,

Aslı Umucu, Kadın Meclisi Başkanı

Abdülsamet Baskak, Engelli Meclisi Başkanı

Emir Duran, Gençlik Meclisi Başkanı

Kuzey Tunay, Çocuk Meclisi Başkanı

Gelelim şimdi bu ekibin 9 Şubat 2020-12 Şubat 2022 döneminde neler yapıp neleri yapmadıkları ya da yapamadıkları konusuna;

“Yürütme kurulunu kafama göre kurar, bazı üyelerini seçtirmeden atamayla belirlerim”

📌 İzmir Kent Konseyi‘nin 9 Şubat 2020 tarihli genel kurulunda üniversite ve baro/noter temsilcilerinden hiç kimse katılmamış ve bu nedenle bu iki grubun kendi içinde herhangi bir seçim yapılmamış olmasına, bu husus Divan Başkanı Engin Önen ile Divan Yazmanları Nuriye Çelik ile İlyas Aydınalp tarafından düzenlenen genel kurul tutanağında “İzmir Valiliği, Üniversiteler ve Baro/Noter temsilcileri oy kullanmamıştır” şeklinde ifade edilmiş olmasına; ayrıca, İzmir Kent Konseyi Yürütme Kurulu‘na belediye temsilcisi unvanıyla herhangi bir görevlinin katılması mümkün olmamasına rağmen; Belediyeyi temsilen Genel Sekreter Yardımcısı Ertuğrul Tugay‘ın, üniversiteleri temsilen Bakırçay Üniversitesi öğretim Üyesi Prof. Dr. Arıkan Tarık Saygılı‘nın ve asıl işin garibi, bu yapılan hukuksuzluğa açıkça karşı çıkıp doğrusunu söylemesi gereken İzmir Barosu‘nu temsilen avukat Perihan Çağrışım Kayadelen‘in 9 Şubat 2020-12 Şubat 2022 döneminde yürütme kurulu üyesi olarak görev yapıp tüm kararlara imza attıkları belirlenmiştir. Bu üç şahsın isminin ve resimlerinin İzmir Kent Konseyi‘ne ait İnternet sayfasının yürütme kurulu ile ilgili bölümünde yer alması, bunun en somut kanıtıdır.

Böylelikle ilk kez yürütme kurulu üyelerinden 3’ünün, İzmir Kent Konseyi katılımcılarının seçimi ile değil; belediye başkanının ya da birilerinin atamasıyla görevlendirildiği anti demokratik bir kent konseyi yapısı ile karşılaşmış oluyoruz…

“İşlerimi plansız programsız yaparım…

📌 İzmir Kent Konseyi‘nin 9 Şubat 2020-12 Şubat 2022 tarihleri arasındaki faaliyetleri, İzmir Kent Konseyi Çalışma Usul ve Esasları Hakkındaki Yönerge‘nin 10. maddesinin 2/b fıkrası hükmüne aykırı olarak, İzmir Kent Konseyi‘ne ait herhangi bir stratejik plan ve eylem planı hazırlanıp kamuoyuna duyurulmadan günübirlik yürütülmüştür.

Benim, katılımcılarıma ve İzmir halkına hesap vermek gibi bir niyetim yoktur…

📌Engelli, Çocuk, Kadın ve Gençlik meclisleriyle çalıştığı söylenen kağıt üstündeki 15 ayrı çalışma grubunun 9 Şubat 2020-12 Şubat 2022 tarihleri arasındaki iki yıllık süre içinde yaptıklarıyla bunun sonucunda hedeflerine ulaşıp ulaşmadıklarını gösteren faaliyet raporları hazırlanmamış ve bu raporların İzmir halkını bilgilendirmek amacıyla kamuoyu ile paylaşılması suretiyle İzmir Kent Konseyi‘nin hem katılımcılarına, hem de İzmir halkına hesap vermesi sağlanmamıştır.

“Genel Kurul kararlarını kafama uyarsa yerine getirir, uymazsa getirmem…

📌16. Genel Kurul’ca karar verilmiş olmasına rağmen, çevre meclisi bugüne kadar kurulmamıştır. Bu durum, İzmir Kent Konseyi başkanı ve yürütme kurulunun, kendilerini seçip görevlendiren İzmir Kent Konseyi Genel Kurulunun kararlarına ne ölçüde saygı duyduğunu ve kendilerine verilen görevi ne ölçüde sahiplendiğini çok iyi göstermektedir.

Eh yani, bir koltuk daha olsaydı; onu da kabul ederdim…

📌 İzmir Kent Konseyi Başkanı Senihe Nazik Işık, İzmir Kent Konseyi Başkanı olarak seçildiği 9 Şubat 2020 tarihinden Karabağlar Kent Konseyi Başkanlığını bıraktığı 22 Haziran 2021 tarihine kadar; yani tam 1 yıl 4 ay 13 gün süreyle hem Karabağlar, hem de İzmir Kent Konseyi Başkanlığı görevini yürütmüş Türkiye’deki tek kent konseyi başkanıdır. İzmir, bu konuda da bir “ilk olma” önceliğini kazanmış, iktidardaki ya da muhalefetteki aklı başında hiç kimse de çıkıp kendisine “bu kadarı da olmaz” dememiş, onun kafasındaki sürenin dolmasını beklemiştir. Oysa kendisi bu durumu, seçim öncesinde aynı durumun diğer aday Konak Kent Konseyi Başkanı Hamit Mumcu için gündeme gelmesi nedeniyle “seçilenin iki konseyi birden yürütmesi hukuken olmasa da uygulama açısından eşit mesafe ilkesine aykırılık oluşturabilir.” şeklinde ifade etmiş olmakla birlikte; seçim sonrasında iki ayrı koltuğa sahip olmak, anlaşıldığı kadarıyla kendisine güzel geldiği gibi benim ileri sürdüğüm ahlaki kurallara, kendisinin ifade ettiği “eşit mesafe ilkesine” aykırı gelmemiştir.

Hak, Hukuk, Adalet anlayışına uygun bir kent konseyi: Başka bir bahara…

📌 İçişleri Bakanlığı’nca çıkarılmış Kent Konseyi Yönetmeliği ile örnek mahkeme kararlarına aykırı olan İzmir Kent Konseyi Çalışma Usul ve Esasları Hakkındaki Yönergesi‘yi değiştirmek için herhangi bir girişimde bulunulmamıştır.

Hangi sorun, hangi ihtiyaç?

📌 Görev süresi içinde konseyin görev alanına giren hiçbir önemli proje yürütülmemiş, kentin tümünü ilgilendiren Kültürpark, Çeşme Turizm Projesi, İnciraltı, Vestel Gökdeleni, Gaziemir’deki radyasyon yüklü atıklar, sonuçlanmayan kentsel dönüşüm projeleri, RES’ler gibi kentin gündemini oluşturan ciddi konulara ya hiç girilmemiş ya da bu konular yarım ağızla geçiştirilmiş, bunun yerine konseyin görev alanına girmeyen işlerle uğraşılmış, İzmir Kent Konseyi Başkanı‘na bir lütufmuş gibi sunulan belediye meclisi ile İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu‘ndaki koltuklar daimi olarak doldurulmamış, bu dönem içinde tek bir genel kurul önerisi İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne sunulmamıştır.

Kurumsal tercih ve politikalar yerine kişisel tercihler ve sonuçsuz çalışmalar…

📌 İzmir Kent Konseyi, konsey başkanının kadın hakları konusundaki geçmiş kariyeri, bu konuda duyduğu ilgi ve heyecan nedeniyle adeta bir kadın hakları örgütü gibi çalışmış; toplumun diğer grup, kesim ve sınıflarını, örneğin işçi, emekçileri, yoksul ve dar gelirlileri, emeklileri ve yaşlıları, çalışan kesimleri, sendikaları, çalışan çocukları ilgilendiren konularda, kadın mücadelesine verilen önem ve ağırlık vermemiş, ağırlık verdiği konularda da sonuç alıcı çalışmalar yapılmamıştır.

Örneğin, ağırlıklı olarak çalışılan kadın hakları alanında, yaptığımız çalışmalar sonucunda İzmir Büyükşehir Belediyesi ile bağlı kuruluşlarında çalışan kadınların oranı uzun yıllardır % 16 ve onun altında kalıp bu oranın arttırılması için herhangi bir çalışma yapılmadığı halde kent konseyinin hemen dibindeki bu sorunun çözümü için bir mücadele verilmemiş, bol bol çalıştay, panel ve kurs gibi toplantılar düzenleyen kent konseyi bu konuda bile somut bir sonuca ulaşamayıp başarısız olmuştur. Son günlerde vatandaşın canını yakan pahalılık, yüksek elektrik, doğalgaz, içme suyu faturaları, düzenli arttırılan ulaşım ücretleri, elektrik kesintileri gibi konuları kendine dert edinmeyip tümüyle seçimlere yoğunlaşması bile bu ilgisizliğin en önemli göstergesidir.

Başkan’ı memnun etmeyecek ve el yakacak sorunlardan uzak durmak…

📌 TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu‘nun, ilk başta İzmir Kent Konseyi ile birlikte yapacağı söylenen 4 Haziran 2021 tarihli Çeşme Turizm Projesi Çalıştay ve Forumu‘nun İzmir Kent Konseyi yerine ismi cismi bilinmeyen İzmir Kent Konseyleri Birliği tarafından yapılması, İzmir Kent Konseyi‘nin bu tür el yakacak ‘tehlikeli‘ konulara girmeme politikasının en belirgin örneği olmuştur.

Neoliberal yönetişim zihniyetine aykırı bir yapı…

📌 Kentte faaliyet gösterip özel sektörü temsil eden ESİAD, EGİAD, İZSİAD ve MÜSİAD gibi iş dünyası dernekleriyle İzmir Ticaret Odası (İZTO), Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO), İZmir Esnaf ve Sanatkarları Odası Birliği (İESOB), Ege İhracatçı Birlikleri (EİB) ve İzmir Ticaret Borsası (İTB) gibi çok fazla sayıda üyeye sahip önemli ve büyük meslek odalarının 2009 yılında oluşturulan İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu (İEKKK) dışında İzmir Kent Konseyi‘ne de katılması; böylelikle, kent konseylerinin temel prensibi olan ‘iyi yönetişim‘ mekanizmasının sivil toplum + devlet + özel sektör beraberliği içinde hayata geçmesi için çaba harcanmamıştır.

“Birinci vazifem, belediyenin, başkanının ve başkanın eşinin peşinde olmaktır…

📌 Katıldığı etkinliklerde bile İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin peşine takılan, onun yaptıklarına malzeme olan bir görünüm sergilemiştir. Dünya Otomobilsiz Kent Gününde, kentin en sakin, sorunsuz ve trafiksiz caddesinin kapatılması suretiyle ortaya konulan komik etkinliklerin figüranı olarak orada yer almak bence bunun en güzel örneğidir.

Ekolojik dengesi bizzat belediye tarafından bozulan bir mekanda ekoloji buluşması düzenlemek…

📌 Kültürpark‘ın İzmir Büyükşehir Belediyesi hizmet birimleri, araçları ve personeli tarafından işgal edilip hırpalandığı günlerde İzmir Ekoloji Buluşması adıyla İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin koltuğu altında yapılan etkinlik, ülkemizdeki ve dünyadaki çevre mücadelesinin “en terbiyeli” hali olarak tarihe geçmiştir…

Ödenen paraların boşa gittiği kullanılmayan beyhude projeler…

📌 Düzenlenen büyük tanıtım toplantılarıyla kamuoyuna duyurulan “İzmir’in gündemini takip et!” kampanyası büyük bir fiyasko ile neticelenmiş; bu proje ile oluşturulan sisteme, projenin başladığı tarihten önce belediye başkanının önerisiyle belediye meclisinde görüşülen gündem maddeleri sanki halkın önerisiymiş gibi sahte kayıtların yapıldığı görülmüştür. Hele ki, tek bir genel kurul önerisinin İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi‘ne gönderilmediği bir hizmet döneminde…

Çalışma grupları içinde seçim yapılması konsey uygulama yönergesine aykırıdır…

📌 İzmir Kent Konseyi‘nin hukuka aykırı olduğu bilinen İzmir Kent Konseyi Çalışma Usul ve Esasları Hakkındaki Yönergesi‘nde çalışma grupları ile ilgili herhangi bir seçim yapılması öngörülmediği halde, genel kurul öncesinde bu grupların içinde seçim yapılması sağlanmıştır.

Konsey uygulama yönergesinde olmayan gereksiz işler yapmak…

📌 İzmir Kent Konseyi Çalışma Usul ve Esasları Hakkındaki Yönergesi‘nde ‘Danışma Kurulu‘ adında bir organa yer verilmediği halde, 2021 yılı sonunda İzmir Kent Konseyi Yürütme Kurulu‘nun kararıyla İzmir içinden ve dışından bazı isimlerin katılımı ile bir danışma kurulu oluşturulmuştur.

Evet, onca önemli, vahim hukuksuz, adaletsiz, yanlış ve antidemokratik uygulamadan sonra aynı insanlara ve ekibe oy verip aynı şeylerin tekrarlanmasını ister misiniz; yoksa, yeni yöneticilerin kim olacağından çok hukuksuzluk, eylemsizlik, ilgisizlik ve zaman geçirme merkezine dönüşmüş İzmir Kent Konseyi‘nin evrensel hukuka, katılımcı ve çoğulcu demokrasiye, insan haklarına, özgürlüğe, vatandaşın sorun ve taleplerini dikkate alan yeni bir yapılanmaya, iyi bir yönetime ihtiyacı var, o nedenle yıllardır aynı alanda at koşturan yorulmuş, heyecansız, ne yaptığını ve yapabileceğini baştan bildiğimiz performansı düşük isimler yerine buradaki kötü yönetime müdahale ederek İzmir’e yararlı olmak istiyorum mu dersiniz? O halde çekinmeyin ve ortalığı bu hepimizin yakından bildiği başarısız isimlere bırakmayın… Özellikle de heyecanlı, öğrenme ve bilme isteği ile dolu, dinamik ve kendi ayakları üstünde durup özgür olmak isteyen genç arkadaşlarım….

Hazirun listesinin kesinleşmesinden sonra buluşmak dileğiyle….

İzmir Kent Konseyi seçimleri ve karşımıza çıkan hukuksuzluklar…

Ali Rıza Avcan

8 Haziran 2010 tarihinde dönemin büyükşehir belediye başkanı Aziz Kocaoğlu tarafından kurulan İzmir Kent Konseyi‘nin 17. Seçimli Genel Kurulu, 12 Şubat 2022 tarihinde yapılacak.

9 Şubat 2020 tarihinde yapılan 16. Seçimli Genel Kurul öncesi, sonrası ve genel kurul sırasında ortaya çıkan hukuksuz işlemler; ayrıca, 2006 yılında ülke düzleminde başlatılan kent konseyleri projesinin son yıllarda iktidarın güvenlikçi politikaları nedeniyle başarısızlığa uğradığını, uygulamada yerel iktidarın oyuncağı haline geldiğini düşündüğüm için kent konseyleri ile ilgili haber, gelişme ve tartışmalarla bir süre ilgilenmemeye karar vermiştim.

Ta ki, İzmir Kent Konseyi 17. Seçimli Genel Kurulu’nda, yıllardır bu işin içinde olup bu süre içinde hatırda kalan bir başarıya imza atamamış; ancak, yaşını başını almış bir kişinin aday olduğunu duyana kadar. “

STK’lar göreve çağırdı” başlığıyla duyurulan; ancak hangi STK’ların bu işe karıştığı hususunun bir türlü açıklanmadığı bu haberle, yeniden aday olan mevcut İzmir Kent Konseyi Başkanı Senihe Nazik Işık‘ın karşısına, kendilerince “güçlü” bir adayı çıkarak esaslı bir yönetim değişikliğinin arzulandığını anlamam mümkün oldu.

Bunun üzerine Facebook’taki Kent Stratejileri Merkezi grubunda aşağıdaki mesajı yazarak ilk tepkimi dile getirdim. Dile getirdiğim bu ilk tepkiyi kayda geçirmek amacıyla aynen aktarıyorum:

“AYIPTIR BEYLER!

STK’lar çağırdı bahanesiyle bir hikaye yazılıyor şu sıralarda İzmir’de…Bir dönem Karabağlar Kent Konseyi başkanlığı yapmış, Büyük Mason Locası’nın daimi olarak el üstünde tuttuğu ve yolunu açtığı; bu nedenle hem Aziz Kocaoğlu hem de Tunç Soyer dönemlerinde Konak ve İzmir Büyükşehir belediyelerinde kesintisiz şekilde meclis 1. başkan vekilliği, danışmanlık ya da yönetim kurulu üyeliği yapan, son seçimlerde kızını siyasete sokmaya çalışan, kendi kendilerine onursal başkanlık edinen emekli bir akademisyen, bu kez de İzmir Kent Konseyi’nin başkanı olmak istiyor…. Hem de İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin şirketi İzelman A.Ş.’nin yönetim kurulu başkanı olduğu bir dönemde… Kendisinin doğum tarihi ile ilgili bir bilgiye Google’da rastlamadım ama kendisini bu göreve çağıranlara ya da bizzat kendisine şu soruyu sormam gerekiyor: Madem bu işin onursallığını alıp kabullenecek kadar kıdemli, iyi bir kent konseyi yöneticisisiniz ve kent konseyleri konusunda uzmanlaştınız; o halde bugüne kadar kendi yerinize önereceğiniz ve zaten bitmiş, tükenmiş olan İzmir Kent Konseyi’ni bugünkü yerinden alıp daha iyi yerlere taşıyacak genç, dinamik, heyecan dolu birini bulamadınız mı ya da yetiştirmediniz mi? Lütfen bırakın bu koltuk sevdanızı, İzmir’i gençlere bırakın, gençler biraz soluk alsın!”

Facebook’ta yayınladığım bu mesajla yeni bir adaya itiraz edip diğer aday Senihe Nazik Işık‘a destek vermek istediğim anlaşılmasın lütfen… Çünkü onun da CHP Genel Merkezi, Neptün ve Tunç Soyer referansı üzerinden başkan olma hikayesini ve seçildikten sonra halkı her konu ve sorunda kucaklayan bir kent konseyi başkanı olmak yerine, alışageldiği kadın hakları mücadelesiyle milletvekili olmayı önceleyen başarısız başkanlık hikayesini gayet iyi biliyor ve izlediği yol ve yöntemleri hem hukuki hem de etik anlamda doğru bulmuyorum.

Bu tepkinin hemen arkasından da İzmir Kent Konseyi‘ne ait İnternet sayfasında yayınlanan hazirun cetvelini inceleme fırsatını buldum. Bilmeyenler için söyleyeyim, hazirun cetveli 12 Şubat 2022 tarihinde yapılacak 17. Seçimli Genel Kurul’a katılıp oy kullanabilecekleri gösteriyor.

Bu inceleme sonrasında gördüğüm ilk vahim hatalar üzerine Facebook’da 2. mesajımı paylaşmak zorunda kaldım:

AÇIK DUYURU VE UYARI!

İzmir’de, İl Sivil Toplumla İlişkiler Müdürlüğü siciline kayıtlı sivil toplum kuruluşları….12 Şubat 2022 tarihinde yapılacak olan İzmir Kent Konseyi seçimlerinde oy kullanacak olan sivil toplum kuruluşlarıyla ilgili bir hazirun listesi yayınlanmış ve bu listede yazılı bilgilere göre;1. İzmir İl Sivil Toplumla İlişkiler Müdürlüğü siciline kayıtlı olan bazı derneklerin, İzmir il sınırları içinde faaliyette bulunmadığı gerekçesiyle üyelikten düşürüldüğü ya da 2. Derneklerin amaç ve faaliyetleri ile ilgili maddelerinin talep edilip incelendiği görülmüştür.

Örneğin, İzmir İl Sivil Toplumla İlişkiler Derneği kayıtlarında gözüken ve bu kayda göre faaliyet adresi Onur Mahallesi Böğürtlen Sokak Dış Kapı No: 2A, Balçova-İzmir olan Balçova Manisalılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin, İzmir il sınırları içinde faaliyet göstermediği gerekçesiyle İzmir Kent Konseyi Yürütme Kurulu’nun 26 Ocak 2022 tarihli toplantısında aldığı kararla üyelikten düşürülmesi örnektir.

5393 sayılı Belediye Kanunu ve İçişleri Bakanlığı’nca çıkarılmış Kent Konseyi Yönetmeliği’ne göre, kent konseylerinin, -hazırladıkları kent konseyi yönergelerinde yazılı olsa bile- bu konuda inceleme ve araştırma yapıp karar verme yetkileri yoktur, mevzuat bu konuda kent konseylerine bir görev vermemiştir. O nedenle bu şekilde bir işlem yapmaları açık bir şekilde hukuka aykırı ve muhtemelen bazı dernekleri seçimden uzak tutma çabasının ürünüdür. Açıkçası İzmir İl Sivil Toplumla İlişkiler Müdürlüğü’ndeki dernekler siciline kayıtlı olan her türlü dernek talep ettiği takdirde, kabulüne bile gerek olmaksızın seçimler dahil kent konseylerinin faaliyetlerine katılabilirler. Çünkü demokrasi, bu tür bir vesayete izin vermez…Uyanık olunması ve olası hukuksuzluklara izin verilmemesi; şayet bu konuda ısrar edilip işlem yapılması durumunda ise, aynen Çanakkale, Seferihisar ve Buca Kent Konseyi seçimlerinde yapıldığı gibi Genel Kurul ile sonuçlarının iptal edilmesi için mahkemeye gidilmesi ve delil olarak kullanılabilmesi için şu an yayınlanmakta olan Hazirun Listesi’nin imajının alınması tavsiye edilir.”

Evet, sözünü ettiğim hususlar, yapılacak Genel Kurul’la seçilecek başkan ve yürütme kurulu açısından vahim sonuçlara yol açabilir… Aynen Çanakkale, Seferihisar, Buca ve Gaziemir kent konseylerinin başına geldiği gibi…

Her şeyden önce tüm kent konseyi yönetimleri bilmeli ki; hem 5393 sayılı Belediye Kanunu‘nun 76. maddesi ile İçişleri Bakanlığı’nca düzenlenmiş Kent Konseyi Yönetmeliği hem de bu alanda alınmış örnek mahkeme kararlarına göre kent konseyi genel kurullarına katılacak derneklerin il içinde mi yoksa dışında mı ya da ilçe düzeyinde mi yoksa il düzeyinde mi faaliyette bulunduğunu araştırıp soruşturarak; ayrıca, dernek tüzüklerini inceleyerek hangi dernek, vakıf, kent konseyi, sendika, meslek odası ya da benzerinin genel kurula katılıp katılamayacağı konusunda karar verme yetkisi yoktur. Çünkü idare hukukuyla özel hukukun temel ilkeleri uyarınca tüzel kişiliği olmayan ve sadece belirli konularda karar verme yetkisi olan bir heyet, tüzel kişiliği olan bu kurumlar hakkında karar alamaz, onlar hakkında uygulamalar yapamaz; hatta onlarla resmi yazışma bile yapamaz. Bu heyetin herhangi bir konuda endişesi ya da bilgi ihtiyacı olursa, tüzel kişilik sahibi bağlı belediye başkanlığı üzerinden ilgili olan kurumlara (İzmir Valiliği İl Sivil Toplumla İlişkiler Müdürlüğü, Vakıflar Bölge Müdürlüğü, meslek odaları vb) yazı yazarak bilgi edinebilir.

Şu an itibariyle kesinleşmemiş olan hazirun listesine baktığımızda ise;

Listede yer alan toplam 456 katılımcı kurumun 333’ünün (% 73,03) dernek, 16’sının (% 3,51) vakıf, 13’ünün (% 2,85) kent konseyi, 10’unun (% 2,20) çalışma grubu başkanı, 7’sinin (% 1,54) siyasi parti, 18’nin (% 3,95) meslek örgütü, 5’inin (% 1,10) üniversite, 10’unun (% 2,20) sendika, 30’unun (% 6,58) muhtar, 9’unun (% 1,98) Valilik görevlisi, 1’nin (% 0,22) Belediye, 1’inin (% 0,22) İzmir Barosu, 1’nin (% 0,22) İzmir Noterler Odası, 1’in (% 0,22) platform, 1’inin (% 0,22) kefalet kooperatifi olduğu,

Bunlardan 47 (% 10,31) derneğin, 1 (% 0,22) platformun, 1 (% 0,22) çalışma grubunun ve 1 (% 0,22) kefalet kooperatifinin; toplam olarak % 10,97 oranındaki kurumun İzmir Kent Konseyi Yürütme Kurulu‘nun hukuk dışı kararlarıyla hazirun listesinden çıkarıldığı,

85 (% 18,64) dernekle 1 (% 0,22) kent konseyinden hazirun listesine alınabilmek için belge istendiği anlaşılmaktadır.

Şimdi şu an itibariyle, belge istenenleri de dahil ettiğimizde genel kurula katılabilecek katılımcı sayısı ile bir önceki genel kurulun kesinleşmiş hazirun listesinde yer alan 384 kurumu dikkate aldığımızda karşımıza şu mukayese tablosu çıkar:

Bu mukayese tablosunun da gösterdiği gibi, ‘iyi yönetişim‘ kavramı çerçevesinde kurulduğu 2010 yılından bu yana Aziz Kocaoğlu, Güman Kızıltan, Çağrı Gruşçu ve Seniye Nazik Işık dönemlerini kapsayan 12 yıl içinde İzmir’deki tüm sivil toplumu, devleti ve özel sektörü kucaklaması gereken İzmir Kent Konseyi, bırakın devleti ve özel sektörü, sivil toplum örgütlerinin bile dün % 5,32’sini, bugün ise % 5,49’unu kapsamakta, adeta halktan uzak yerlerde kendi kendilerine gelin güvey oyununu oynamaktadır. Çünkü;

1. Neoliberal ideolojinin önerdiği ‘bölgesel yönetişim ağı‘ anlayışlıyla ve bir Avrupa Birliği şablonu olarak kurgulanıp merkezi yönetimle yerel iktidarın emrine verilen kent konseyleri projesi, gerçek anlamda demokratik, katılımcı, çoğulcu ve özgürlükçü olmadığı için bu bu coğrafyaya uyum sağlayamamış ve iktidarın son yıllardaki güvenlikçi politikaları nedeniyle başarısız olmuş bir projedir.

2. İzmir Kent Konseyi, ‘iyi yönetişim‘ anlayışına aykırı olarak, özel sektörün 2009 yılında kent konseyinden koparılıp İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu‘na kaydırılmasından sonra teorik ve pratik anlamda sakatlanmış; bu nedenle “üçlü sacayağı” olarak tanımlanan sivil toplum + devlet + özel sektör yerine sivil toplum ve devletten oluşan yapısıyla ağır aksak yürümeye çalışan engelli bir oluşumdur. O nedenle, ‘iyi yönetişim‘ anlayışının gereği yerine getirilmediği müddetçe, kendi mantığı içinde başarıya ulaşması mümkün değildir.

3. İzmir Kent Konseyi‘nin yönergesi ve bu yönergeden kaynaklanan her işlemi, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu‘nun savunduğu “Hak, Hukuk, Adalet” anlayışına aykırıdır. Konsey’in hukuki ve fiili yapılanması ile uygulamaları ele alınıp düzeltilmedikçe başarıya ulaşması mümkün değildir.

İzmir Kent Konseyi Yürütme Kurulu‘nun, 5393 sayılı Belediye Kanunu‘nun kent konseyleri ile ilgili 76. maddesi ile İçişleri Bakanlığı‘nın çıkardığı Kent Konseyi Yönetmeliği çerçevesinde böyle bir görevi, yetkisi ve sorumluluğu olmadığı; ayrıca kent konseyine ve genel kurula katılmak isteyen dernekleri belirleme, bu dernekler hakkında inceleme, araştırma ve soruşturma yapması, bu amaçla yazışması mümkün olmadığı halde ve 16. Genel Kurul öncesinde yaptığı gibi, belediyenin desteklediği adaylara oy vermeyecek derneklerle hemşehri derneklerinin kent konseyleri dışında tutmak amacıyla genel kurula katılımını yasaklaması hukuki, demokratik, katılımcı, çoğulcu, adil ve ahlaki olmadığı gibi bir heyet eliyle işlenmiş bir bölücülük, bir ayrımcılık suçudur.

4. İzmir Kent Konseyi, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın, eşinin ve yakın çevresinin etkisi altındadır ve o nedenle kurumsal bağımsızlığı yoktur. Halen başkanlık görevini yürüten Senihe Nazik Işık‘la bu göreve aday olan Adnan Akyarlı‘nın, CHP Genel Merkezi, Belediye Başkanı, Belediye içinde ayrı bir güç odağı haline gelmiş olan eşi ile İzmir’deki iki ayrı mason locasından icazet ve destek almadan bu göreve gelmeleri mümkün değildir. Bütün bunlara rağmen belediye başkanından herhangi bir destek ya da icazet almadan görev yapmak isteyen Çağrı Gruşçu‘nun başına gelen hazin olaylar ise ortadadır.

5. İzmir Kent Konseyi, Kent Konseyleri Projesi ile amaçlananın dışında CHP’nin siyasetçi fidanlığına dönüşmüştür. Bu konseyde göreve gelenler ya da gelmek isteyenler ya belediye başkanı ya da belediye meclisi veya milletvekili olma, en azından karısını, kızını, oğlunu, yakın akrabasını siyaset dünyasına kazandırma hevesindedirler. Onların bu görevlere gelip tüm halkı kucaklamak, onların sorunları ile ilgilenmek diye bir niyetleri, bir dertleri yoktur.

6. İzmir Kent Konseyi‘nin 17. Seçimli Genel Kurulu’nda şimdilik iki aday varmış gibi gözükmesine rağmen; genel kurul tarihinin yaklaştığı süreçte; hatta genel kurulda bile ortaya yeni adaylar çıkabilir ki, bunlardan en güçlüsü, arkasına birtakım CHP’li grubu ve iktidar güçlerini alarak büyüyen Yalçın Kocabıyık cephesidir.

9 Şubat 2020 tarihli 16. Genel Kurul’da yapılan ikinci tur oylamada Senihe Nazik Işık‘ın 125, Hamit Mumcu‘nun 90, Yalçın Kocabıyık‘ın 80 oy alması ve son turda Tunç Soyer‘in telefonla verdiği talimat çerçevesinde Senihe Nazik Işık‘ı destekleyerek 167 oyla onun kazanmasını sağlaması bu gücün en somut örneğidir. O nedenle, önümüzdeki günlerde bu seçimde CHP’liler arasındaki rekabetten kaynaklanacak fırsatları değerlendirmek ya da olası pazarlıklara taraf olmak için Yalçın Kocabıyık‘ın ya da onun yardımcısı Karabağlar Kent Konseyi eski başkanı Uğur Yelekli‘nin başkanlık için hamle yapması beklenmelidir.

Belli olmaz, belki de yeni adaylardan biri hazirun listesinin kesinleşmesi ile birlikte mahkemeye gidip genel kurulun durdurulmasını ya da kayyum nezaretinde yapılmasını da sağlayabilir. Hiç belli olmaz…

7. Bu kentte solcuyum, devrimciyim, sosyalistim diye dolaşanların ya da birbirlerine “yoldaşım” diye hitap edenlerin ise ilk yapacakları şey; hepimizin bildiği malum insanları “göreve çağıran STK” olarak sergiledikleri CHP kuyrukçuluğundan ya da CHP’de bir yer edinme hevesinden vazgeçerek mazilerindeki Fatsa ya da Gültepe örnekleri üzerinden halkın gerçek ihtiyaç ve sorunlarına cevap verecek demokratik, katılımcı, çoğulcu, adil ve ahlaki değerleri esas alan halk meclislerinin oluşumuna el vermeleridir.

Bütün bu bilgi, belge ve düşünceler çerçevesinde;

17. Seçimli Genel Kurul öncesinde hukuk dışı işlemler yaparak seçilme şansını arttırmak isteyenlerin, genel kurul sonrasında; aynen Çanakkale, Seferihisar, Buca ve Gaziemir kent konseylerinin başına gelenlere benzer olaylara hazırlıklı olması, haksızlığa uğrayan kurum ya da kişilerin açacağı davalar sonucu ellerindekinden de olacaklarını hesap etmesi gerekir.

İzmir Kent Konseyi genel kurulundan geriye kalanlar… (2)

Ali Rıza Avcan

İzmir Kent Konseyi’nin 29 Şubat 2020 tarihinde yapılan Seçimli 16. Genel Kurulu ve bu genel kurulda yapılan seçimlerle ilgili değerlendirmelerimi bugün de devam etmek istiyorum:

VI – Halkın konuşan değil, izleyen olması…

2015 yılında yapılan seçimli 12. Genel Kurul’da İzmir Kent Konseyi’ne üye olmayan İzmir eski defterdarı Mete Gönenç gibi değerli İzmirlilere konuşma fırsatı verildiği halde; 2020 tarihli seçimli 16. Genel Kurul’da hiçbir üye ya da İzmirliye söz hakkı verilmemiş; bu nedenle üye konumunda olan Sağlık Emekçileri Sendikası temsilcisi Dr. Fatih Sürenkök ile Ekinoks Çevre ve Kültür Derneği temsilcisi Gündüz Kapancıoğlu önce kent konseyi başkanı adayı olup sonra adaylıktan vazgeçmek suretiyle konuşabilmişler, İzmir Kent Konseyi’nin 2015-2017 döneminde başkanlığını yapan ve genel kurulun katılımcısı olamayan Çağrı Gruşçu ise verdiği bir önergeyi bahane ederek konuşabilmiştir.

İzmir Kent Konseyi, şayet tüm İzmirlilere “Gelin, Birlikte Yönetelim” diyorsa, üyesi olsun ya da olmasın her İzmirliye genel kurullarıyla düzenlediği tüm etkinliklerde söz hakkı vermeli; böylelikle, İzmirlinin görüş, düşünce, öneri ve eleştirilerine açık olduğunu ve saygı duyduğunu göstermelidir.

IMG-20200229-WA0002
VII – Katılımcıların seçim sürecindeki değişen tercihleri…

İzmir Kent Konseyi tarafından hazırlanıp 27 Şubat 2020 tarihinde duyurulan hazirun listesine göre 384 kurum temsilcisi İzmir Kent Konseyi’nin Seçimli 16. Genel Kurulu’na davet edilmiştir.

Seçim Divanı tarafından düzenlenen tutanaktaki bilgilere göre de, İzmir Kent Konseyi başkanlığı seçiminin birinci turunda toplam 305 (Adnan Yüksel Gürüz 5, Feyyaz Sungur 16, Hamit Mumcu 80, Kenan Uzuner 3, Kızbes Seyhan Aydın 13, Mehmet Keskin 10, Nusret Doğan Albayrak 24, Seniye Nazik Işık 82, Yalçın Kocabıyık 72) ikinci turunda toplam 299 (Seniye Nazik Işık 125, Hamit Mumcu 90, Yalçın Kocabıyık 80, geçersiz oy 4), üçüncü turunda da toplam 268 (Seniye Nazik Işık 167, Hamit Mumcu) oy kullanılmış olup; İzmir Kent Konseyi Başkanı olarak seçilen Seniye Nazik Işık birinci turda oy kullananların % 26,28’inin, ikinci turda % 41,80’inin, üçüncü turda da 42 Yalçın Kocabıyık taraftarının tercihini değiştirmesiyle katılımcıların % 62,31’inin oyunu alarak yarışı birinci olarak bitirmiştir.

Seniye Nazik Işık‘tan sonra gelen Hamit Mumcu‘nun turlar arasındaki oy artışı ise, 1. turdan 2. tura geçerken 10, 2. turdan. 3. tura geçerken sadece 11 oyla sınırlı kalmıştır.

Seçim sonrasında Yalçın Kocabıyık taraftarlarıyla ve dernek yöneticileriyle yaptığım görüşmelerde bu tercihin değişmesinde Rıfat Nalbantoğlu ve Tunç Soyer‘le yaptıkları telefon görüşmelerinin etkili olduğunu, kendi örgütlerinin bundan sonraki süreçte İzmir Büyükşehir Belediyesi’yle iyi ilişkiler geliştirmesi amacıyla belediye başkanı tarafından kendilerine iletilen talep doğrultusunda Seniye Nazik Işık‘ı desteklediklerini belirtmişlerdir.

VIII – Delegasyonun demokratik kültür ve teamüllerden uzak tutumu…

İzmir Kent Konseyi başkanlığı seçimlerinde kullanılan oy sayısının ilk turda 305’den başlayıp son turda 268’e inmesi, bu sayının yürütme kurulu üyelerinin seçildiği seçimlerde daha da azalması; ayrıca genel kurul gündeminin tartışıldığı aşamada aday tanıtımları için yapılacak konuşmalarda 10 dakika yerine 5 dakikalık sürenin kabul edilmesi ve İzmir Kent Konseyi’nin geleceği için çok önemli olan iki ayrı önergenin “karşı görüşte olanların” bile çıkıp konuşmadığı bir ortamda alelacele reddedilmesi, genel kurula katılanların “oylarımızı kullansak da gitsek” havasında olduğunu, önerilen ya da konuşulanların içeriği yerine genel kurulun kendi adaylarının kazanarak sonuçlanması beklentisi içinde olduğunu göstermiştir.

Genel Kurul katılımcılarındaki bu isteksizlik hali ve daha çok seçimlere odaklı beklentileri, İzmir’deki yerel demokrasinin kurumsal ve bireysel kapasitesini geliştireceğini düşündüğümüz İzmir Kent Konseyi’nin 10 yıllık çalışmasının sonrasında nitel ve nicel açıdan nasıl bir üye yapısına sahip olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

IX – Genel kurul ve seçim divanlarının yetersizliği…

2013 tarihli İzmir Kent Konseyi Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönerge‘de yazılı olan genel kurul divanının oluşumu ile ilgili düzenlemelerin 2019 tarihli yönergeden çıkarılması nedeniyle genel kurul divanının oluşumunda yaşanan sıkıntılar, kısa bir süre içinde Genel Kurul’un tartışmalı bir atmosfere taşınmasını sağlamış; ayrıca, bu gergin ortam daha sonra oluşan Seçim Divanı’nın “kavga dövüş olmadan şu genel kurulu bitirebilsek” düşüncesiyle ürkek, pasif ve yetersiz kalmasına neden olmuştur.

X – Mekandan ve organizasyondan kaynaklanan yetersizlikler…

Bir kez daha anlaşılmıştır ki, Kültürpark’taki İsmet İnönü Kültür Merkezi gerek tasarımı gerekse konfor ve teknolojiden uzak koşulları nedeniyle bu tür genel kurulların yapılmasına uygun değildir. Havalandırmada, ısıtma ve ses düzeninin yetersizliğinde yaşanan sıkıntılar yer yer ve zaman zaman genel kurulun kalitesini düşürmüş; ayrıca üyelerini sabah saat 09.30’dan akşam 18.30’a kadar aynı mekanda tutmaya çalışan İzmir Kent Konseyi yönetiminin katılımcıların yeme içme ihtiyaçlarını da düşünmemesi bu sorunun tuzu biberi olmuş, bu nedenle bazı katılımcıların haklı itirazlarına konu olmuştur.

XI – İzmir Kent Konseyi’nin 2015-2020 dönemi çalışmaları hakkında bilgi verilmeyişi…

İzmir Kent Konseyi’nin bir önceki 12. Seçimli Genel Kurulu gündeminin 8. maddesinde “Çalışmalar Hakkında Genel Kurulun Bilgilendirilmesi” şeklinde bir gündem maddesi bulunduğu halde, bu genel kurulda Kent Konseyi Yönetmeliği’nin 1. maddesinde belirtilen “hesap sorma ve hesap verme“, “saydamlık“, “katılım” ve “kentin hak ve hukukun korunması” gibi ilkelerin dikkate alınmayışı nedeniyle yapılan çalışmalar hakkında bilgi verilmemiştir.

20200229_124550
XII – Tunç Soyer’in genel kurul çalışmalarını izlememesi…

Bazı katılımcılar, “onun orada oturup izlemesi tarafları etkilediği şeklinde yorumlanabilir” deseler de; bana göre İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in kendi döneminde yapılan ilk kent konseyi genel kurulunu izleyip notlar alması, adayları ve seçilen yöneticileri yakından tanıması açısından doğru ve yerinde bir davranış olurdu.

Çünkü, tarafları etkilememek amacıyla orada bulunmuyorum gerekçesi, zaten kent konseyi başkanlığının son turunda yarıştan çekilen bir adaya ait taraftarların kendisini telefonla arayarak aldıkları yönlendirme çerçevesinde adaylardan birini desteklemeleri ile kendiliğinden çürümüş; böylelikle, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in hem telefon ederek hem de yürütme kurulu üyeliği için hazırlanan atama yazısını imzalayarak İzmir Kent Konseyi seçimleriyle yürütme kurulunun oluşumuna müdahale ettiği, açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.

Sonuç olarak;

İzmir Kent Konseyi’nin 29 Şubat 2020 tarihinde yapılan Seçimli 16. Genel Kurulu, İzmir’deki yerel demokrasinin gelişmesine hiç bir katkıda bulunmayan, hukukun, demokratik ilke ve teamüllerin, söz alıp konuşma, seçme ve seçilme hakkı gibi temel insan hak ve özgürlükleri açısından “kazanılan” değil; aksine genel kurul sonrasında genel kurula katılamayan sivil toplum kuruluşlarının açacağı davalarla İzmir’in ve İzmir Kent Konseyi’nin itibar kaybına uğrayacağı bir fiyasko olarak hatırlanacaktır,

İzmir Kent Konseyi genel kurulundan geriye kalanlar… (1)

Ali Rıza Avcan

Oldu olacak derken en sonunda İzmir Kent Konseyi’nin seçimli 16. genel kurulu da yapıldı…

Genel Kurul sonrasında, tanık olduğumuz demokrasi, katılım, uzlaşma, işbirliği ve yönetişim anlayışından uzak ortamdan kaynaklanan hayâl kırıklığı içinde seçilenleri kutlayıp başarılı olmalarını diledim…

Genel kurulu izleyen 2-3 günlük sürede ise görüp tanık olduğum olaylarla duyduğum ve sorup öğrendiğim bilgileri analiz edip değerlendirmeye çalışıp ortaya koyduğum sonuçlarını belirli bir sistematik içinde sizlerle paylaşmaya karar verdim…

Ancak genel kurulla ilgili yorum ve değerlendirmelere geçmeden önce İzmir Kent Konseyi ile ilgili üç önemli tespiti yeniden hatırlamakta yarar görüyorum.

I – İzmir Kent Konseyi’nin mevcut yapısı, “iyi yönetişim” idealine uygun değildir.

Bu tespitlerden ilki, İzmir Kent Konseyi yapılanmasının “yönetişim” denilen devlet, özel sektör ve sivil toplum üçlüsünden sadece devleti ve sivil toplumu bünyesinde barındırıp, özel sektörü; daha doğru bir anlatımla sermaye kesimini dışarıda bırakması nedeniyle, “yönetişim anlayışı” açısından sakat, eski bir deyimle malûl olması ile ilgili.

Bunun da nedeni, 2009 yılında o zamanki İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Danışmanı Prof. Dr. İlhan Tekeli‘nin önerisi ile özel sektörü ya da sermayeyi temsil eden kurum ve kişilerin İzmir Kent Konseyi bünyesinden alınıp yeni kurulan İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu‘nda bir araya getirilmesi.

Çünkü 2009 yılından itibaren İzmir’le ilgili tek bir temel sorun, ihtiyaç ya da proje, İzmir Kent Konseyi’nde değil, her toplantısı İzmir Büyükşehir Belediye Başkanının katılımı ile şereflendirilen İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu‘nda ele alınıp karara bağlanıyor, İzmir Kent Konseyi’ne ihtiyaç duyulmuyor. Bu anlamda İzmir Büyükşehir Belediyesi ile özel sektör/sermaye kesimi İzmir Kent Konseyi dışında oldukça etkin bir şekilde işletilen bu yapılanmadan oldukça memnun görünüyorlar.

II – İzmir Kent Konseyi tüm İzmir’i kucaklamamaktadır.

İzmir Kent Konseyi’nin yasal dayanağı olan 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 76. maddesi ile İçişleri Bakanlığı’nca düzenlenen Kent Konseyi Yönetmeliği’nin 8. maddesi kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarıyla sendikaların, noterlerin, varsa üniversitelerin, ilgili sivil toplum örgütlerinin, siyasî partilerin, kamu kurum ve kuruluşlarının ve mahalle muhtarlarının; yani, kentteki tüm kurum ve kuruluş temsilcilerinin kent konseyleri bünyesinde bir araya gelmesini hedeflemekle birlikte İzmir’deki durum bunun tam tersi yöndedir.

İzmir Kent Konseyi Katılımcıları (En Fazla ve Mevcut)

Yukarıdaki çizelgeden de görüleceği gibi İzmir Kent Konseyi 2020 tarihli genel kurul katılımcıları itibariyle İzmir’deki derneklerin % 4’ünü, vakıfların % 7,33’ünü, sendikaların % 5,08’ini, siyasi partilerin % 40’ını, üniversitelerin % 22,22’sini, kent konseylerinin % 59,25’ini, noterlerin % 1,03’ünü, meslek odalarının  % 12,02’ini; kısacası, İzmir genelindeki kurumların % 5,32’sini temsil etmekte, bir önceki genel kurula katılan 1 kooperatifi bile geçen beş yıllık süre içinde kendi bünyesinde barındıramaz durumdadır.

İzmir Kent Konseyi’nin “İzmir içinde küçük bir nokta olma hali”ni örneklemek için benim de üyesi olduğum Mülkiyeliler Birliği, Tema Vakfı, Doğa Derneği, Ege Ekonomisini Güçlendirme Vakfı (EGEV), ADD – Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Karabağlar şubesi dışındaki tüm şubelerinin, ÇYDD – Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği‘nin Urla şubesi dışındaki tüm şubelerinin, İZTO – İzmir Ticaret Odası‘nın, EBSO – Ege Bölgesi Sanayi Odası‘nın, İzmir Ticaret Borsası‘nın, EİB – Ege İhracatçı Birlikleri‘nin, İESOB – İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odası Birliği‘nin ve İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu bünyesinde yer alan tüm “SİAD” ve “GİAD”ların İzmir Kent Konseyi üyesi olmadığını hatırlatmam gerekiyor.

III – İzmir Kent Konseyi’nin 29 Şubat 2020 tarihli 16. Genel Kurulu, Kent Konseyi Yönetmeliği’ne aykırı bir yönergeye göre yapılmıştır.

İzmir Kent Konseyi’nin, 10.02.2019 tarihinde yapılan 15. Genel Kurul’da kabul edilen İzmir Kent Konseyi Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönergesi, İçişleri Bakanlığı’nca kabul edilen Kent Konseyi Yönetmeliği ile mütalaalarına aykırıdır. Bu nedenle bu yönergeye dayanılarak yapılacak her genel kurul ve seçim, mahkeme kararı ile iptal edilebilir.

Genel kurul öncesinde ve sırasında;

Kent Konseyi Yönetmeliği, kent konseylerine üye olacak kurumlardan; özellikle de sivil toplum kuruluşlarından hangilerinin üye olacağı ya da olamayacağı konusunda yürütme kuruluna ya da genel sekreterliğe bir seçme, ayıklama görevi, yetki ve sorumluluğu vermediği halde sayısı 100’e yaklaşan derneğe Kent Konseyi Yönetmeliği’nde yer almayan sınırlayıcı, kısıtlayıcı ve engelleyici ölçütlere dayanılarak genel kurula katılım izni verilmemesi,

Genel Kurula katılacak üyeleri gösterir hazirun listesinin sivil toplum kuruluşlarına ait bölümünde dört meslek odası (İzmir Bakkallar ve Bayiler Odası, İzmir Emlak Komisyoncuları Odası, İzmir Kuaförler Manikürcüler ve Güzellik Salonu İşletmecileri Esnaf ve Sanatkârlar Odası, TÜRSAB Ege Bölge Temsil Kurulu, ) ve bir meslek birliği (ASİTEM Anadolu Sinema Televizyon Eseri Sahipleri Meslek Birliği) ile İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İZSU Genel Müdürlüğü temsilcisinin yer verilmesi nedeniyle bu meslek odası, meslek birliği ve İZSU temsilcilerinin sivil toplum kuruluşları kategorisinde oy kullanmaları,

Genel Kurul’la ilgili gündem duyurularının ve hazirun listesinin yönergede belirtilen süre içinde duyurulmaması,

Kent konseyi başkanlığı ile ilgili oylamalara devam edildiği sırada bazı adayların diğer adaylar lehine adaylıktan çekildiklerini bildirmeleri,

Mevcut yönergenin 9. maddesinin 2. fıkrası hükmüne göre İzmir Valiliği adına bir üyenin seçilerek yürütme kuruluna girmesi gerektiği halde İzmir Valiliği katılımcılarının hazirun listesine dahil edilmemesi ve sayısı 10’a ulaşan bu temsilciler arasından bir temsilcinin yürütme kuruluna girebilmesi için seçimin yapılmaması ve seçim sonrasında oluşan yürütme kurulunda valilik kontejanı olarak kabul edilen bir üyenin bulunmayışı,

İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü’nün 29.02.2016 tarih, 30546965-045.02-E.4385 sayılı mütalaasında yürütme kurulunun içinde belediye temsilcilerinin bulunmasının mümkün olmadığı halde yürütme kurulunda yer alacak belediye temsilcisinin seçimle değil; belediye başkanının bir atama onayı ile belirlenmesi,

Nedenleriyle İzmir Kent Konseyi üyesi kurum ve kişilerle halktan kişilerin genel kurulla seçimlerin mahkemeye giderek iptal ettirmesinin yolu açılmıştır.

Oysa genel kurul öncesinde İnternet gazetelerinde ve sosyal medyada hukuk ve demokrasi adına uyarılar yaparak ve adayların büyük bir kısmı ile görüşerek Kent Konseyi Yönetmeliği’ne aykırı düzenleme ve uygulamalar nedeniyle genel kurulun mahkeme kararıyla iptal edilebileceğini; hatta, İzmir Kent Konseyi’ne kayyum atanabileceğini belirterek tarafların genel kurul sırasında ve gündemin seçimler maddesine geçilmeden önce sunacakları bir önerge ile yönergenin Kent KOnseyi Yönetmeliği’ne aykırı maddelerinin iptalini genel kurula kabul ettirerek böylesi bir riski ortadan kaldırabileceklerini ifade etmiş, hazırladığım önerge örneğini hem yayınlamış, hem de adaylara vermiştim.

Ardından da İzmir Kent Konseyi başkan adayları Seniye Nazik Işık ve Hamit Mumcu tarafından ayrı ayrı kabul edilen önerinin genel kurul sırasında verecekleri önerge ile hayata geçeceğini sizlere duyurmuştum. 

Peki o halde, bunca uyarı ve yapıcı önerilere karşın genel kurulda ne oldu?

Olan oldu ve önerge vereceklerini söyleyen her iki aday da, genel kuruldaki gerginliği gerekçe göstererek önerge vermediler ve böylelikle genel kurulun mahkeme kararı ile iptal edilmesi ihtimalinin kapısını açık bırakmayı tercih ettiler…

Şimdi gelelim 29 Şubat 2020 tarihinde yapılan seçimli 16. Genel Kurul ve bu kurulda yapılan seçimlerle ilgili yorum ve değerlendirmelere…

IV – Kazananlar dışında hiçbir katılımcıyı memnun etmeyen bir karmaşa…

İzmir Kent Konseyi’nin seçimli 16. genel kurulunda, İzmir’deki demokrasi ikliminin gelişmesi açısından bazı küçük güzellikleri fark edip alkışlamakla birlikte, genel anlamda bir hayal kırıklığı yaşadık… Genel kurulu izleyen birçok kişi genel kurulun anlayış, uzlaşma, işbirliği, dayanışma ve demokrasi gibi temel ilke ve tutumlardan uzak ortamından şikayet ederek bunun doğru olmadığını, bize yakışmadığını ve İzmir’in bunu hak etmediğini ifade etti…

Bu karmaşıklığın en önemli nedeni de hukuka aykırı olan 2019 tarihli yönergeydi…

Bir önceki 2013 tarihli yönergedeki seçimli genel kurul divanının nasıl oluşacağına ilişkin hükümlerin ya da halktan gelen kişilerin söz alıp konuşmasına imkan veren düzenlemelerin, 2019 tarihli yönergeden antidemokratik bir şekilde kaldırılmış olması bunun en önemli nedenleriydi. Böylelikle, antidemokratik düzenlemelerle nasıl antidemokratik bir ortamın yaratılabileceğini en iyi şekilde görmüş olduk…

Buna bir de genel kurul gündemiyle zamanlamasının iyi hazırlanmamış olmasını, söz alıp konuşabilmek amacıyla aday olanların konuştuktan sonra adaylıktan çekilmesini ve bazı katılımcıların verdikleri önergeler eliyle korsan konuşmalar yapmasını, genel kurula alınmayan dernek yöneticilerinin İzmir Kent Konseyi yönetimine duydukları tepkiler nedeniyle ortaya koydukları yoğun itirazlar karşısında gittikçe pasifleşen seçim divanında da “bir an önce seçimler olsun da gidelim” tavrının ortaya çıktığını görülmüştür. 

İşte tam da bu anlamda, İzmir’in demokrasi konusunda kendine hayranlık düzeyindeki snopluğu karşısında, sivil toplumun içinde bulunduğu acınacak elim  durumun bu genel kurul eliyle bu şekilde ortaya çıkması da yararlı olmuştur diye düşünüyor, bu durum nedeniyle birileri de bundan ders çıkarıp seçimler sonucunda ortaya çıkan sonucun aldatıcı bir yanılsama olduğunu fark eder diye düşünüyor, daha doğrusu umuyorum…

V – Belediye başkanının işaret edip desteklediği…

Kent konseyi yönetimine aday olanların yerel siyasetçiler, il ve ilçe yöneticileri, milletvekilleri ya da parti ileri gelenleri tarafından desteklenmesini doğal bulduğumu; ancak, o alanın tek egemeni olan ve seçilenlerle kurumsal ilişkisi içinde bulunan belediye başkanları tarafından desteklenmesini doğru bulmadığımı, belediye başkanlarının desteği ile öne çıkıp kazanmak isteyen adayların kent konseylerinin kurumsal bağımsızlığı konusunda hassas davranmadıklarını, bunun katılımcı ve çoğulcu demokrasi anlayışına uygun olmadığını bugüne kadar hep söyledim ve halen de söylüyorum…

Bu anlamda, 2020 tarihli bu genel kurulda, 2015 tarihli genel kurulda olduğu gibi belediye başkanından bağımsız bir siyaset anlayışının değil; belediye başkanının yörüngesindeki bir siyaset anlayışının egemen olup kazandığını, bunun da İzmir’deki demokrasi geleneği açısından olumsuz bir gelişme olduğunu düşünüyorum…

İKK - 29.02.2020 - 001

Seçim öncesinde alternatif adayın, benim tanıklığımda İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Mustafa Özuslu ve İzmir Kent Konseyi Genel Sekreteri Lütfi Ünal tarafından aranarak adaylıktan çekilmesinin istendiğini, başkanlık seçiminin üçüncü turunda belediye başkanının işaret ettiği adayın desteklendiğini ve kazanan adayın böylesi yönlendirmelere sessiz kalıp kabullendiğini gördüğümde, bu tavrımda ne kadar haklı olduğumu anlıyorum…

Evet, bu anlamda bu genel kurulda katılımcılar oy kullanmış olsalar bile, seçimin asıl kazananı istediği adayın seçtiren belediye başkanı olmuştur diyebiliriz…

Devam Edecek…

 

Uyarının arkasından gelen öneri…

Ali Rıza Avcan

20 Şubat 2020 tarihli yazımla 21 Şubat 2020 günü A3Haber İnternet gazetesine verdiğim mülakatta, yaklaşan İzmir Kent Konseyi genel kurulu ve seçimlerinin, 10 Şubat 2019 tarihli İzmir Kent Konseyi Çalışma Usul ve Esasları Yönergesi‘nin birçok önemli maddesinin Kent Konseyi Yönetmeliği hükümlerine aykırı olması nedeniyle dava konusu olup iptal edilebileceğini ve bunun ardından da konsey yönetiminin kayyuma geçebileceğini ifade ederek tüm tarafları hukuk ve demokrasi adına uyarmıştım.  

Aradan geçen altı günlük süre içinde hukuk ve demokrasi adına yaptığım bu uyarının tüm taraflar üzerinde etkili olduğunu gördükten sonra; şimdi de, söz konusu genel kurula ve seçimlere üç gün kalmışken, İzmir’deki yerel demokrasi ile İzmir Kent Konseyi‘nin geleceğini düşünerek ilgili tarafların dikkate alması dileğiyle yapıcı bir öneride bulunmak istiyorum:

Tarafların karşılıklı anlaşması suretiyle söz konusu genel kurulda, gündemin seçimler öncesindeki bölümünde verilecek ortak bir önergenin kabulü ile İzmir Kent Konseyi Çalışma Usul ve Esasları Yönergesi‘nin Kent Konseyi Yönergesi’ne aykırı hükümlerinin kaldırılması ya da değiştirilmesi suretiyle seçimlerin hukuka uygun bu yeni madde hükümlerine göre gerçekleşmesini sağlamak…

Mevcut yönerge hükümlerinin mümkün kıldığı böylesi akılcı, makul bir yöntemle, genel kurulu ve seçimleri mahkemeye götürerek iptal etme girişimi ve kayyum atanması olasılığını ortadan kaldırmak…

Bana göre bu sorunun çözümü açısından köprüden önceki son çıkış niteliğindeki bu girişim çerçevesinde; söz konusu yönergenin,

1.Kent Konseyi Üyeleri” başlığını taşıyan 6. maddesinin 2. fıkrasındaki, “Kent konseyi çatısı altında bir araya gelen tüm yapıların arasında ortak akıl ve uzlaşıyı destekleyecek dengeli bir üye yapısının oluşturulması amacıyla İzmir ili sınırları içerisindeki tüm mahalle muhtarlarının temsilci sayılarının ilçe bazlı değerlendirilerek il genelinde adil bir dağılımının sağlanması, İzmir Kent Konseyi’nin amaç, görev ve hedeflerine katkı koyabilecek ilgili (il ölçeğinde faaliyet gösteren, örgütlenmemiş üst kuruluşlarından (konferederasyon vb.) en fazla 1 (bir) temsilci olacak şekilde özellikle kadın, gençlik, engelli ve çocuklara yönelik faaliyet gösteren) dernek ve vakıf temsilcilerinin üye yapılanmasında dikkate alınması, temel ilkelerden biridir” hükmünün KALDIRILMASI,

2.Genel Kurulu Toplantıları” başlığını taşıyan 9. maddenin “Seçimler” başlıklı (b) fıkrasındaki “İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni temsilen bir (1)” hükmünün KALDIRILMASI,

3.Genel Kurul Toplantıları” başlığını taşıyan 9. maddenin “Seçimler” başlıklı (b) fıkrasındaki “ilgili dernek ve vakıfları temsilen beş (5) kişi” hükmünün “ilgili dernek ve vakıfları temsilen altı (6) kişi” şeklinde DEĞİŞTİRİLMESİ,

4.Üye İşlemleri” başlığını taşıyan 15. maddesinin “Üye Kabulü” başlıklı (a) fıkrasındaki “birlikte İzmir Kent Konseyi Yürütme Kurulu’nun bu yönergenin 6. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen ölçütlere göre değerlendirilerek alacağı karar” hükmünün KALDIRILMASI,

5.Üye İşlemleri” başlığını taşıyan 15. maddesinin “Üye Kabulü” başlıklı (b) fıkrasındaki “Kurumsal üyelerin üyeliklerinin seçimli genel kuruldan 2 ay önce güncellemeleri istenir. Güncelleme yapmayan üyeler seçimli genel kurul hazirun listesine eklenmezler, seçme ve seçilme hakkını kullanamazlar” hükmünün KALDIRILMASI,

6.Üye işlemleri” başlığını taşıyan 15. maddesinin “Üyeliğin Sona Ermesi” başlıklı (a) fıkrasındaki “yönetmelikte geçen tarafsızlık ve ortak akıl esaslarını zedeleyecek şekilde herhangi bir siyasi yapının yönetim kadrosunda görevli olması” hükmünün KALDIRILMASI,

Gündemin seçimler bölümüne geçilmeden verilecek ortak önergenin kabulü ile uygun olacaktır.

Genel Kurul AfişiTabii ki, genel kurul öncesinde genel kurula hangi kurumların katılacağının belirlendiği güncelleme sürecinde mevcut yürütme kurulu ve sekreterya eliyle yapılan usulsüzlük ve yolsuzlukları dışarıda bırakmak koşuluyla….

Şimdi bu aşamada benim son dileğim, ortak çıkarları ve geleceği temsil eden tüm tarafların -gerekirse benim kolaylaştırıcılığımda – bir araya gelip görüşerek köprüden önceki son çıkış anlamındaki bir öneriyi kabul etmeleri, böylelikle İzmir’deki yerel demokrasi iklimiyle İzmir Kent Konseyi’nin geleceğine katkıda bulunmalarıdır…

Hukuk ve demokrasi adına uyarıyorum, uyarmak istiyorum!

Ali Rıza AVCAN

İzmir Kent Konseyi’nin 16. Seçimli genel kurul tarihi yaklaşıyor….

İzmir Kent Konseyi’nden yapılan duyuruya göre genel kurul, çoğunluğun sağlanması durumunda 29 Şubat 2020 tarihinde, sağlanamaması durumunda da 07 Mart 2020 tarihinde yapılacak….

İzmir Kent Konseyi, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu tarafından aforoz edilen Çağrı Gruşçu’nun 7 Mart 2018 tarihli istifasından bu yana; yani genel kurulun yapılacağı 7 Mart 2020 tarihine göre hesapladığımızda tamı tamamına 2 yıldır başkanı olmayan bir kent konseyi…

Ayrıca, Kent Konseyi Başkanı Çağrı Gruşçu‘nun istifa ederek ayrıldığı tarihten bu yana dişe dokunur hiçbir proje, etkinlik ya da çalışmanın yapılmadığı, geriye kalan yürütme kurulu üyelerinin kış uykusuna yattığı, bu nedenle, Aziz Kocaoğlu başkanlığındaki İzmir Büyükşehir Belediyesi yönetimini fazlasıyla memnun eden bir kent konseyi…

Yaptığı tek çalışma ise, bir başkana ve engelli meclisine sahip olmadığı süreçte hazırladığı bir yönergeyi 10 Şubat 2019 tarihinde yaptığı genel kurulda kabul etmiş olması…

Hem de İçişleri Bakanlığı’nca çıkarılmış Kent Konseyi Yönetmeliği ile İçişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliği tarafından verilmiş görüşlere açıkça aykırı olduğubilinen bir yönergeyi, bütün uyarı ve ikazlara rağmen kabul etmiş olması…

 

Başarısızlık

Bu yönerge, çoğu arkadaşımın bildiği şekilde;

2016 yılı içinde İçişleri Bakanlığı’na yaptığım başvuru sonucunda, 05.10.2013 tarihli eski yönergenin iki temel maddesinin Kent Konseyi Yönetmeliği hükümlerine aykırı olduğunun ortaya çıkması sonrasında, Genel Sekreter Yardımcısı Barış Karcı, İzmir Kent Konseyi Başkanı Çağrı Gruşçu ve Kent Konseyi Genel Sekreteri Lütfü Ünal’ın ricası üzerine toplam 8 aylık bir sürede hukuka, mevzuata ve katılımcı demokrasi kurallarına uygun bir şekilde hazırladığım yönerge taslağının yürütme kurulu tarafından kabul görmemesi üzerine, yürütme kurulu üyelerinin kendi çıkarlarına göre dizayn ettikleri kötü bir yönergedir…

Kent Konseyi Yönetmeliği hükümlerine aykırı, demokratik kural ve teamüllere aykırı, sivil toplum anlayışına aykırı bir yönergedir…

Ben bu yönergenin hukuka aykırı olduğunu, yönergenin kabul edildiği 10 Şubat 2019 tarihli Genel Kurul’da kürsüye çıkarak ve örneklerini vererek açık açık söyledim ve bu yönergeye göre bir seçim yapılması durumunda, yapılacak genel kurulun ve seçimlerin iptali için mahkemeye ilk başvuranın ben olacağımı cümle aleme duyurdum…

Şimdi hukuka aykırı bu yönergeye göre bir genel kurul hazırlığı yapılıyor…

Ortaya gerek yürütme kurulu içinden, gerekse dışından değişik adaylar çıkıyor…

Öte yandan da sözünü ettiğim bu hukuk dışı yönerge hükümlerine göre bazı kurumlara sen genel kurula katılabilirsin, bazılarına da katılamazsın denilen bir süreç işletiliyor… Özellikle dernekler arasında ayrımlar yapılarak Kent Konseyi Yönetmeliği’ne aykırı kararlar alınıp işlemler yapılıyor… Yürütme Kurulu’nun ve sekretaryanın bu konuda hiçbir yetkisi olmadığı halde, derneklerden yeni yeni belgeler isteniyor, bazı adayların kazanmasını temin amacıyla bazı ilçelerden derneklerin genel kurul üyeliği kabul edilmiyor…

Kısacası hem seçilmiş yürütme kurulu üyeleri hem de memur statüsündeki kamu görevlileri görev, yetki ve sorumluluklarını aşarak İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin denetim ve gözetiminde istedikleri gibi yeni bir kent konseyinin tasarımı için ele ele vererek çalışıyorlar, çaba gösteriyorlar….

O nedenle, bu görevlileri hukuk ve demokrasi adına uyarıyorum, uyarmak istiyorum…

İzmir Kent Konseyi’nin varlığını korumaması, gelişip güçlenmesi, İzmir Kent Konseyi’nde herhangi bir kayyum uygulamasına yol açılmaması, yapılacak genel kurulun ve seçimlerin aynen Çanakkale ve Kadıköy kent konseylerinde olduğu gibi mahkeme tarafından iptal edilmemesi, böylelikle İzmir’in sivil toplum yaşamında ve demokratik geleneklerinde büyük bir boşluğun oluşmaması için açık ve kesin bir şekilde uyarıyorum, uyarmak istiyorum…

izmir-kent-2

Lütfen hukuka, mevzuata ve katılımcı demokrasiye aykırı bir şekilde hazırladığınız yönergeye dayanarak yaptığınız kanunsuz, usulsüz ve yasa dışı işlemlerden elinizi çekiniz ve İzmir Kent Konseyi seçimlerinin doğru, sağlıklı, etkin ve hukuki bir yönerge çerçevesinde yapılmasını sağlayınız….

Hukuk ve demokrasi adına uyarıyorum, uyarmak istiyorum….

Parti ilçe başkanının yönettiği kent konseyi…

Ali Rıza Avcan

İzmir yine yapacağını yaparak, bugüne kadar AKP’nin bile yapmadığı ya da yapamadığı bir ilk’i yaşama geçirerek farklılığını ortaya koydu:

İzmir Kent Konseyi’nin fiili siyasetten elini çekmemiş olan başkanı, belirli bir mizansen içinde boşaltılan CHP Konak İlçe başkanlığı görevini üstlenerek ülkemizdeki kent konseyi başkanlığı görevini yürüten ilk parti ilçe başkanı unvanına sahip olmuş oldu.

Böylelikle bundan böyle CHP Konak İlçe başkanı, aynı zamanda İzmir Kent Konseyi başkanı olarak ikili bir görevi sürdürecek.

İstediği zaman CHP Konak İlçe başkanı, istediği zaman da İzmir Kent Konseyi başkanı olacak.

Kent konseyleri alanında bugüne kadar yaptığımız araştırma, inceleme ve gözlemler sırasında bir parti ilçe başkanının aynı zamanda kent konseyi başkanı olduğuna dair bir bilgi ya da örneğe rastlamadık.

Bu konuda bildiğimiz sayılı örnekler, 2017 yılında Edirne’nin Keşan ilçesinde CHP Keşan ilçe yönetim kurulu üyesi Necmettin Baygül’ün, İstanbul Zeytinburnu’nda da 2014 yılında AKP Zeytinburnu ilçe yönetim kurulu üyesi Cemal Merdan‘ın kent konseyi başkanlığına seçilmiş olmalarından kaynaklanıyor.

Bu iki örnekte de görüldüğü gibi, söz konusu olan şey, bir parti ilçe başkanının değil; bir parti ilçe yönetim kurulu üyesinin kent konseyi başkanlığına seçilmiş olması.

Bizim gündeme getirip tartıştığımız sorun ise, bir parti ilçe yönetim kurulu üyesinin değil; İzmir Kent Konseyi başkanı olarak seçildiği 26 Aralık 2015 tarihinde CHP Konak ilçe sekreteri iken gelen baskılar üzerine istifa eden bir siyasetçinin, kent konseyi başkanı olduktan sonra tekrar CHP Konak ilçe başkan yardımcısı olması ve bundan bir süre sonra CHP Konak ilçe yönetim kurulu başkanının istifa etmesi üzerine aynı ilçe yönetim kurulu içinde yapılan bir seçimle CHP Konak ilçe yönetim kurulu başkanlığı görevine getirilmesi ve bu siyasi görevle birlikte İzmir Kent Konseyi başkanlığı görevini sürdürmek istemesinden kaynaklanıyor.  

İzmir Kent Konseyi 005Bildiğimiz kadarıyla yasal olarak böylesi bir durumu öngörüp engelleyen herhangi bir hukuki düzenleme bulunmamakta. Daha doğrusu, yasa koyucu böyle bir şeyin gerçekleşebileceğini önceden düşünüp öngörmediği için siyasi parti yöneticiliği ile kent konseyi başkanlığının aynı şahıs üzerinde bulunup bulunmayacağını konusunu henüz hükme bağlamış ve düzenlemiş değil.

O nedenle de, siyasi bir partinin ilçe başkanlığını yürüten bir siyasetçinin kent konseyi başkanı olamayacağına ya da bu iki görevi aynı anda yürütemeyeceğine ilişkin bir kanun, yönetmelik, tüzük, yönerge, genelge maddesi, bakanlık görüşü ya da mahkeme kararı yok.

5393 sayılı Belediye Yasası’nın 76. maddesi ile bu maddeye dayanılarak İçişleri Bakanlığı’nca çıkarılan Kent Konseyi Yönetmeliği ve bu yönetmeliğe dayanılarak 16 Kasım 2013 tarihinde İzmir Kent Konseyi Genel Kurulu tarafından kabul edilen İzmir Kent Konseyi Çalışma Usul ve Esasları Yönergesi‘nde bir siyasi partinin il ya da ilçe başkanının kent konseyi başkanı olmasını engelleyen bir hükme yer verilmemiş olmakla birlikte; İzmir Kent Konseyi‘nin önemli bir bileşeni olan İzmir Kent Konseyi Kadın Meclisi‘nin 16 Kasım 2013 tarihinde kabul edilip halen yürürlükte olan İzmir Kent Konseyi Kadın Meclisi Çalışma Usul ve Esasları Yönergesi‘nin “Kadın Meclisinin Üyelik Yapısı” başlığını taşıyan 9. maddesinin 3. fıkrasında -bunun tam aksi yönde-, “Milletvekilleri, meclis üyeleri, siyasi partilerin teşkilatlarında başkan ve yönetim kurulunda görevi olan kişiler, kadın meclisine sivil toplum kuruluş temsilcisi veya bireysel (gönüllü) katılımcı olarak katılabilirler ve çalışmalara katkı verebilirler; ancak, bu sıfatlarıyla kadın meclisi başkanlık divanında ve yürütme kurulunda görev alamazlar, çalışma gruplarında başkanlık yapamazlar.” şeklinde siyasi parti başkanlarıyla yönetim kurulu üyelerinin kadın meclisinin başkanlık divanı ile yürütme kurullarında görev alamayacaklarına ilişkin bir düzenlemeye yer verilmiş olması da başka bir çelişkiyi oluşturmaktadır.

Nitekim bunun doğal bir sonucu olarak, İzmir Kent Konseyi Kadın Meclisi‘nin 28 Kasım 2015 tarihli 11. Olağan Genel Kurulu’nda, CHP Genel Merkez Kadın Kolları MYK Üyesi Birgül Değirmenci ile Gaziemir Belediyesi Meclis Üyesi Düriye Taş’ın geçici divan üyesi olarak görev yapmalarının, yönergenin  9 ve 13. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle söz konusu genel kurulun iptalini isteyen; ancak bizlerin haklı itirazı üzerine işleme konulmayan 20 Ocak 2016 tarih, 23415155-45-2195 sayılı İzmir Büyükşehir Belediyesi 1.Hukuk Müşavirliği‘nin görüşü de henüz hafızalarımızda.

Öte yandan, İçişleri Bakanlığı’nca düzenlenip 8 Ekim 2006 tarih, 26313 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Kent Konseyi Yönetmeliği‘nin “Çalışma İlkeleri” başlığı altındaki 7. maddenin (ç) fıkrası ile şu an yürürlükte olan İzmir Kent Konseyi Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönerge‘nin “Çalışma İlkeleri” başlığı altındaki 8. maddesinin (ç) fıkrasında; kent konseylerinin, uluslararası gelişmeleri ve ülke koşullarını gözeterek, tarafsız bir yaklaşımla görüş ve önerilerini oluşturacağı da belirtilmektedir.

Peki o halde, düzenlenmemesi ya da yasaklanmaması nedeniyle hukuki olarak mümkün görülen böylesi bu durumu, bu madde hükmünde yer alan “tarafsız bir yaklaşım” koşuluyla bağdaştırıp kabul etmek mümkün müdür?

Özellikle de kent konseyleri projesinin amaç, hedef, temel değer, ilke ve etik kodları itibariyle böyle bir durum, mümkün ve doğru mudur?

İzmir Kent Konseyi Ruhsal Gelişim Kulübü

Örneğin bu yeni duruma elimizdeki mevzuat, önceden herhangi bir düzenleme yapılmayışı nedeniyle izin verse de; kent konseyleri ile ilgili mevzuat düzenlemelerinin temelini oluşturan yönetişim anlayışı, buna izin verir mi? Böyle bir şeyin ortaya çıkması iyi yönetişim açısından ne ölçüde doğru ve mümkündür? Böylesi siyasi bir çözüm, İzmir Kent Konseyi‘ne yarar mı yoksa zarar mı verir? Başında CHP’li bir siyasetçinin bulunduğu bir kent konseyi, CHP’li olmayan İzmirliler açısından ne ölçüde çekici ve inandırıcı olabilir?

Ayrıca, “aklıselim” ya da “makul olma” olarak tanımlanan akıl ve mantığımızla sağduyu içinde düşündüğümüzde veya böylesi bir durumun adil olup olmadığını sorguladığımızda bunun nereye kadar, nasıl sürdürülebileceğini de hesaplamamız gerekebilir. 

Böylesi bir tartışma da, bizi Aliağa’da MHP Aliağa İlçe Başkanı ya da Kemalpaşa, Ödemiş veya Torbalı’da AKP ilçe başkanları o ilçelerin kent konseylerinin başkanı olsaydı şayet; bu duruma Cumhuriyet Halk Partili siyasetçiler ne tepki gösterirlerdi, kendilerine yapılmasını istemedikleri bir şeyi kendilerinden biri yaptığında nasıl tepki verirlerdi noktasına kadar götürebilir.

Bırakın siyasetçileri, her görüş ve düşünceden kurum ve bireyin bir araya gelerek çalışmasını amaçlayan kent konseyi katılımcıları, bu duruma ne derler, böylesi bir duruma nasıl tepki gösterirler ve bir siyasal parti ilçe başkanı tarafından yönetilen kent konseyine gelip çalışırlar mı?

Evet, yasa yapıcılar ya da kent konseyleri projesini tasarlayanlar karşımıza çıkan bu tür çetrefilli durumları önceden öngörmemiş, böylesi bir durumu akıl etmemiş ve o nedenle de önlem almamış olabilirler.

Ama, mevzuat böylesi bir durumu yasaklamıyor diye bunu bir fırsat olarak görüp sürdürmek de mümkün olabilir mi?

Son zamanlardaki güvenlik odaklı politika ve stratejiler nedeniyle gözden düşüp unutulmaya yüz tutmuş kent konseyleri düşünce ve uygulaması, böylesi bir durumdan zarar görmez mi?

İzmir Kent Konseyi ve diğer kent konseyleri bu kötü örnek nedeniyle zarar görmez mi?

CHP Konak İlçe Başkanının başında olduğu bir kent konseyi giderek bir partinin örgütüne dönüşmez mi? Dönüşmese bile böyle bir algının yaratılmasını kolaylaştırmaz mı? Dönüşmez diyenler bize bunun garantisini nasıl verebilirler?

Ayrıca, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin İzmir Kent Konseyi dışındaki birimlerinde, örneğin İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı’nın düzenlediği toplantı ve çalışmalara katılıp katkıda bulunduğunu öğrendiğimiz İzmir Kent Konseyi başkanının o birim ve kurullardaki siyasi kimliği nasıl açıklanabilir? Bu iki kişilikli durum nereye kadar, ne şekilde sürdürülebilir? Böylesi bir siyasetçinin, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Belediye Meclisi dışındaki varlığı ve etkisi nasıl açıklanabilir?

Nitekim, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından güncellenen İzmir Kent Konseyi’ne ait web sayfasındaki “Bilgilendirme” notunda;

İzmir Kent Konseyi Eski Başkanı Çağrı Gruşçu CHP Konak İlçe Başkanlığına seçilerek 07.03.2018 tarihinde gerçekleştirilen toplantıda istifasını bildirmesiyle ile birlikte  İzmir Kent Konseyi’nin  mevcut çalışma yönergesinin ihtiyaçlara göre güncellendikten sonra genel kurulların yapılması yönündeki ilke kararı, seçimli genel kurul için en az 3 aylık kurumsal temsiliyet yenileme çalışmalarının gerekmesi, yaz tatili döneminin araya girmesi ve yaklaşan seçimler nedeniyle kamu kaynaklarının etkin kullanımı açısından başkanlık seçimine gidilmemesi, buna karşılık 2019 yerel seçimlerine paralel olmak üzere, yürütme kurulu seçimleri ile birlikte olağan seçimli genel kurul takviminde gerçekleştirilmesi kararı oybirliği ile alınmıştır. 

Buna göre yönetmelik gereğince yürütme kurulunun, üyeleri içerisinde en yaşlı üyenin başkanlığında toplantılarını gerçekleştirerek İzmir Kent Konseyi’nin sağlıklı bir şekilde seçime girmesi için birlikte gerekli çalışmaları yürütme konusunda görüş birliğine varmıştır.” (1)

denildiği ve bu bilgilendirme notu varlığını halen koruduğu; ayrıca, aynı web sayfasının “Yürütme Kurulu” bölümünde “Eski başkan Çağrı Gruşçunun CHP İlçe Başkanlığına seçilmesi üzerine verdiği istifa nedeniyle yürütme kurulu toplantısında hazır bulunan en yaşlı üye toplantılara başkanlık edecektir.” dendiği halde kendisinin belediye içindeki toplantı ve çalışmalara hangi unvanla katıldığı da belli değildir.

İzmir Kent Konseyi başkanı basına verdiği demeçlerde, önce istifa edip boşalttığı ancak daha sonra siyasi açıdan büyük bir hata yaptığını fark ederek geri döndüğü İzmir Kent Konseyi başkanlık makamını boş bırakmanın etik olmadığını söyleyip bu geri dönüşüne bahane oluştururken; bir partinin ilçe başkanı olarak kent konseyi başkanlık koltuğunu işgal etmesinin kent konseyleri düşüncesinin temel değerleriyle ilke ve etik kodlarına aykırı olduğunu bilmemekte midir? Bu anlamda kent konseyi başkanlığı koltuğunun boş kalması mı yoksa bu koltuğun, doğrudan doğruya CHP ilçe başkanlık koltuğu ile ilişkilendirilmesi mi ahlaka ve etik kodlara aykırıdır, önce bu soruya net ve kesin bir şekilde yanıt verilmesi gerekmektedir.

Resim1CHP içindeki gruplaşmalar, kamplaşmalar ve güç dengeleri buna izin verip parti kamuoyu bunu hoş görse bile; hak, hukuk, adalet ve liyakatten yana olanlar, “Hak, Hukuk ve Adalet” adına yola çıkanlar buna ne der ve ne düşünürler?

Sanırım bu garip durumu, merkezi ve yerel yönetim birimlerinin hukuki anlamda bir an önce ele alıp adil, hukuki ve makul bir çözüm bulması, kent konseyleri idealine zarar veren böylesi fırsatçı uygulamalara yer verilmemesi gerekmektedir.


(1) http://www.izmirkentkonseyi.org.tr/1/36/32/kent-konseyi-baskani

Başarısız Bir Proje: Kent Konseyleri – 3

Yazı dizimizin son bölümünde ülkemizdeki ve İzmir’deki kent konseylerinin, görevli oldukları alandaki halkı ve onun demokratik, sivil, mesleki örgütlerini kucaklayamadığını ifade ederek bu sorunun ilk nedeninin gerek belediye gerekse kent konseyi yönetiminin “küçük olsun ama benim olsun” şeklinde ifade edilebilecek zihniyeti olduğunu ifade etmeye çalışmıştım.

Bugün ise bu sorunun siyasetle ilgili yönlerini ortaya koyup kent konseylerinin siyaset kurumu karşısındaki konumunu tartışmaya çalışacağım.

karikatur-021

Kent Konseylerinin ‘Siyaset İçre Siyasetten Uzak‘ Halleri…

Evet, kent konseyleri; özellikle de başkan ve yöneticilerinin siyaset karşısındaki tavırları siyasetten uzak oldukları iddiasıyla yaptıkları karmaşık, anlaşılmaz siyasetlerle doludur. Bu durum onların açıkça ‘siyaset içre siyasetten uzak‘ hallerini yansıtmaktadır… 

Tabii ki ‘siyaset‘ derken daha çok ait olunan belediyenin ya da belediye başkanının bağlı olduğu siyasi parti üzerinden şekillenen antidemokratik bir tavırdan söz ediyorum. Belediye başkanı CHP’li ise CHP’ye, AKP’li ise AKP’ye bağlılık şeklinde ortaya çıkan, belediye denetimli bir tutum bu!

Oysa, 1970’li, 80’li yıllarda temsili demokrasinin yetersizliklerini dikkate alan toplumcu belediyecilik anlayışının ‘kent senatosu‘, ‘kent meclisi‘, ‘halk meclisi‘ gibi değişik isimlerle geliştirdiği, mevcut belediye başkanı ve meclislerine alternatif bir yapı olarak ortaya çıkan, daha sonra dışarıdfan ithal ‘yönetişim zihniyeti‘ çerçevesinde Yerel Gündem’21 ve kent konseyi adıyla ‘liberalleşen’ bu yapıların asıl iddiası, belediye yönetiminin bağlı olduğu siyasi parti üzerinden ‘hiyerarşik‘ bir bağlılık değil; tüm siyasi partilere mümkün olduğu kadar eşit mesafede durarak tüm belde halkını kucaklamak, hangi partiden olursa olsun tüm hemşehrilerin bir araya geldiği bir ortaklık yaratmaktır.

O nedenle, kent konseyinin katılımcı ve yöneticileri ayrı ayrı siyasi görüşlerden, partilerden geliyor olsalar da ürettikleri politika ve stratejiler, gerçekleştirdikleri uygulamalar itibariyle her görüş, düşünce, ideoloji ve partiden insanı bir araya getirerek ve bu kolektif bir araya gelişlerin sinerjisini değerlendirerek kentle ilgili konu ve sorunlara yönelik işbirliği ağları oluşturmaları gerekmektedir. 

Bu anlamda, değişik görüş, düşünce, ideoloji ve partilerden gelen kurum ve insanların bir birlik oluşturamadıkları ve bu beraberlik üzerinden kendilerini ifade edemedikleri, bir toplumsal güç olarak kendilerini kent halkına kabul ettiremedikleri sürece bu doğrultuda iyi niyetli, samimi çabalarla yapacakları her girişim ve çabanın da başarıya ulaşması ve sürdürülmesi mümkün olmayacaktır.

Oysa farkındaysanız çoğu kent konseyinde, yasal olarak mümkün olmakla birlikte kent konseylerinin siyaset kurumunu ‘tu kaka’ yapan yanlış tutumu nedeniyle parlamentoya ve belediye meclislerine giren ya da giremeyen değişik siyasal partilerin temsilcileri kent konseyleri düzleminde bir araya gelememekte, parlamentoda ve belediye meclislerindeki beraberliklerini kent konseylerinde sürdürememektedir. 

Oysa bu durum, özellikle parlamentoya ya da belediye meclislerine giremeyen oy oranı düşük küçük siyasi partiler açısından antidemokratik bir yaklaşım ve vahim bir davranıştır.

Kent konseylerine ve yönetimlerine siyasi partilerden gelecek temsilcilerin de katılmasına yönelik her öneri, ülkemizdeki siyasi partilerin ürettiği siyasetin olumsuzlukları teker teker sayılarak ısrarlı bir şekilde reddedilmektedir. Nitekim bu durum, yönerge taslağını hazırladığım İzmir Kent Konseyi yönetimi için de geçerli olmuş, yürütme kurulunda siyasi parti temsilcilerinin de bulunmasına yönelik önerime, siyasi partilerin yürütme kurullarındaki varlığının sakıncalarını anlatılarak karşı çıkılmış, siyasi partilerin zaten kent konseylerine ilgi göstermediklerini, katılmadıklarını ifade edilerek mevcut yanlışlık, yetersizlikler üzerinden kanıtlar geliştirilmeye çalışılmıştır.

Kent konseylerinin siyasi partiler ve onların temsilcileri karşısındaki bu ikiyüzlü tavrı en iyi şekilde İzmir Kent Konseyi ve Kadın Meclisi çalışma yönergelerinde görebiliriz: Yönergelerin hiçbir yasal dayanağı olmayan hükümlerine göre siyasi partilerin yönetici olan temsilcilerinin seçim divanında yer alması mümkün değildir. Bu antidemokratik madde hükmü uygulamada öyle bir hassasiyetle takip edilmektedir ki; geçtiğimiz yıl yapılan kadın meclisi genel kurulunda CHP il yönetiminden bir yöneticinin seçim divanında görev yapmış olması nedeniyle bu divanın gerçekleştirdiği seçimler İzmir Büyükşehir Belediyesi Başhukuk Müşavirliği’nin verdiği yanlış bir mütalaa nedeniyle neredeyse  iptal edilecekti. 

Oysa gerçek bu mudur? Siyasi partiler ve onların siyasetleri kent konseylerinin diğer katılımcılarından farklı olarak kent konseylerine davet edilmeyecek kadar kötü ve sakıncalı mıdır? Siyasi partiler ve onların temsilcileri uzak durulması gereken kurum ve insanlar mıdır? Yoksa bazı partilerin kent konseyi genel kurulu ile yürütme kurulunda bulunması değişik açılardan sakıncalı mıdır?

Diğer yandan gelmesi, katılması istenmeyen bu siyasi partiler gerçekten kent konseylerine ilgisiz midirler, kent konseylerinin karar ve uygulama süreçlerine uzak durup katılmamakta mıdırlar?

Aslında durumun hiç de böyle olmadığını, yolu bir şekilde kent konseylerine düşmüş herkes bilir…

ozgurluk-002

Kent konseyleri her şeyden önce belediye başkanının kendi siyaseti ile bağlı olduğu partinin siyasetine, ardından da yöneticilerinin siyasal tercihlerine ve bağlı oldukların partiler üzerinden şekillendirmek istedikleri siyasi kariyer planlarına bağlıdır…

Öncelikle belediye başkanı kendi siyasetinin egemen olmasını ister, bunun için gerekli müdahalelerde bulunur… Bunu, İzmir’de gördüğümüz gibi kent konseyi başkan adaylarını bizzat kendisi belirleyip ikna etmeye çalışarak yapar… Bunu gerçekleştiremediği takdirde de bürokratları ya da diğer yerel siyasetçiler eliyle yapmak zorunda kalır…

Seçilecek ya da seçilen kent konseyi başkanı kendisine biat ettiğinde sorun yoktur… O andan itibaren kent konseyi başkanına bir belediye yöneticisi gözüyle bakar. Onun, kendisine verdiği görevleri yapmasını bekler sadece… Yaptığı takdirde görevinde kalır ve yoluna devam eder. Yapamadığı takdirde ilk fırsatta değiştirmenin, uzaklaştırmanın yolları aranır, en azından itibarsızlaştırılır… Bu anlamda, seçilip görev yapan kent konseyi başkanı ve yöneticilerinin hiçbir şekilde belediye başkanının siyasetinden ayrı bir siyaset izlemesine izin verilmez; böyle bir şey olduğu takdirde her türlü ilişkinin ve yardımın önü anında kesilir.

Buradaki amaç, kent konseyi yöneticilerinin belediye başkanının kendisi için çizdiği kariyer planına uyumlu, yolu onunla çakışmayan, ona katkıda bulunan siyasi bir ikbale sahip olmasıdır.Bu mümkün olduğunca kent konseyi başkanı ve yöneticilerinin önümüzdeki seçimlerde belediye meclisi üyesi, belediye başkanı; hatta milletvekili olmasına izin verilir, kendilerine bu doğrultuda destek verilip yardımcı olunur. Önemli olan öne ya da arkaya geçmek değil, nerede olursa olsun bağlı kalıp işe yaramaktır…

Kent konseyi başkanı ve yöneticilerinin siyasetle ilişkisinde ortaya çıkan diğer bir durum da, kendi gelecekleri için aralarında oluşturdukları gönüllü birlikteliklerle birbirlerine sahip çıkmaları, birbirlerinin ayağına basmadıkça birbirlerini allayıp pullamaları, bir çıkar grubu olarak kendi reklam ve PR’larını yapmalarıdır.

Oysa, kent konseyleri projesinin gerek ülkemizdeki gerekse İzmir düzlemindeki performansına bakıldığında bu projenin bugüne kadarki uygulamasından geriye kalan bir başarı değil, koskocaman bir başarısızlık olduğu görülecektir. Yapılanlar ise genellikle iskambil evler gibi ilk yerel seçimler sonrasında ortadan kaldırılıp yok varsayılan şeylerdir… O nedenle, her geçen gün birbirlerini parlatıp duran bu küçük grubun övünecekleri ve geriye bırakacakları hiçbir şeyleri bulunmamaktadır.

Evet sonuç olarak, çoğu kent konseyi başkanı ve yöneticisinin bugün şikayet edip uzak durmak istediğini söylediği ‘siyaset‘ kurumu, ne yazık ki kent konseylerinin kurulduğu günden bu yana bizzat kendileri eliyle proje uygulamasının tam göbeğine yerleştirilmiş; o nedenle tüm kent konseyleri merkezi ve yerel iktidarların siyasi bir projesi olarak algılanmış ve o siyasetin dışında kalan kurum ve kitleler açısından uzak durulması gereken ayrı bir mücadele alanı olarak kabul edilmiştir.

Devam Edecek…

Başarısız Bir Proje: Kent Konseyleri – 2

Ali Rıza Avcan

Birleşmiş Milletler Uluslararası Kalkınma Örgütü (UNDP) ve İçişleri Bakanlığı ortaklığında ortaya çıkıp gelişen kent konseyleri projesinin, kurulup faaliyete geçtiği tüm kentlerde yaşayan ya da çalışan halkı tümüyle kucaklayamadığı, o kentteki gerçek gündemi yakalayıp gelişemediği, belediyelerin bir hizmet birimi gibi çalışmaları nedeniyle kendilerinden bekleneni yerine getiremediği söylenir hep…

Kent Konseylerinin Halkı ve Örgütlerini Kucaklayamaması

Mevcut kent konseylerine baktığımızda da çoğunda daha geniş kitlelere açılmak, daha fazla insana ulaşmak gibi bir amacın, hedefin ya da kaygının olmadığını görürüz. Onlar çoğu kez belediyenin hangi partinin yönetiminde olduğu ile belirlenen kendi çevrelerindeki dernek, vakıf ve kişilerin varlığı ile yetinmekten, onlar arasında sahte bir iktidar mücadelesi yaşamaktan memnundurlar. O nedenle çoğalmak, büyümek ve yaygınlaşmak gibi bir dertleri, kaygıları yoktur aslında. “Az ama öz olsun, başkasından olacağına benden olsun” mantığı ile çalışmayı kendilerine uygun görürler. 

kapi-zili

Bunun en iyi örneğini, İzmir Kent Konseyi eski başkanı Güman Kızıltan ve eski genel sekreteri Prof. Dr. Gülgün Tosun tarafından 2015 yılında Bursa’da yapılan 2. Ulusal Kent Konseyleri Sempozyumu’nda sunulan “Katılımcı Demokrasi Perspektifinden İzmir Kent Konseyi Deneyimi” başlıklı tebliğde İzmir Kent Konseyi’nin 2010-2015 tarihleri arasındaki beş yıllık faaliyet döneminde toplam 7.576 İzmirliyi bir araya getirdiğini ifade eden sözlerinde buluruz. 2015 yılında İzmir Kent Konseyi’nin görev alanına giren İzmir’deki toplam nüfusun 4.168.415 kişi olduğunu ve ifade edilen rakamın bu nüfusun sadece % 0,18’ini oluşturduğunu bildiğimizde bunun ne kadar vahim bir durumu ortaya koyduğunu bir kez daha anlarız.

Oysa, kent konseylerinin varlık nedeni, kentte yaşayan ya da çalışan farklı görüşten kurum, kuruluş, grup, kesim ve bireylerin ‘katılımcılık‘ ve “çoğulculuk” anlayışı çerçevesinde bir araya gelmesi, bu bir araya gelişten kaynaklanan enerjinin değerlendirilmesi anlayışına dayalıdır. ‘Yönetişim‘ zihniyeti çerçevesinde yerelde faaliyet gösteren tüm siyasal partilerin, tüm sivil toplum örgütleriyle meslek kuruluşlarının yerel ve merkezi yönetimle özel sektörün temsilcileriyle bir araya gelmesi o yüzden istenir. Onların arasında toplumsal mücadeleye dayalı bir birlik değil; diyaloğa, uzlaşmaya, ikna ve konsensusa dayalı bir beraberliğin oluşturulması o nedenle istenir.

Mevcut kent konseylerinin içine girdiğinizde ise o kentte yaşayan ya da çalışan birçok kurum, kuruluş ve kişinin orada bulunmadığını, yer almadığını görürsünüz. Onlar çoğu kez ya baştan seçimlerini yapıp kent konseylerinin dışında kalmayı tercih etmişler ya da kent konseylerinde bir süre çalışıp oradaki deneyimleri sonrasında ayrılıp dışarıda kalmayı seçmişlerdir. Tabii ki bu arada, kent konseylerinin varlığından ve çalışmalarından haberi olmayan geniş bir halk kesiminin diğer bir köşede yer aldığını unutmamak koşuluyla. Ama toplumun bu en etkin, yaygın ve dinamik kurum, kuruluş ve örgütleri genellikle bu yapının dışında kalmayı tercih etmekle birlikte, bazı durumlarda da temsil yetkisi düşük bir görevliyi gönderip durumu idare etmeyi uygun da görebilmektedirler.

Evet, kent konseyleri faaliyette oldukları yerleşimlerdeki halkın büyük bir kısmını hiçbir siyasi düşünce ve kaygıyı dikkate almaksızın kucaklayamamakta, ulaşabildikleri kesimler ise hep o toplumun en etkin, yaygın ve dinamik kesimleri olamamaktadır. 

Bu olumsuz durumda, kent konseylerinin bir proje tasarımı olarak çok kötü kurgulanmış olmasının yanında bu kurgunun yapıldığı tarihten bu yana, mevcut uygulama ve geribildirimleri dikkate alan yeni bir güncellemenin yapılmamış ve yaşanan sorunların genelge ve yönergelerle düzenlenmemiş olmasının yanında, proje ortaklarından İçişleri Bakanlığı’nın geçen zaman içinde bu tür demokrasi projeleri yerine güvenlik odaklı konulara ağırlık vermeye başlamasının ve kent konseylerinin de belediye yönetimini elinde bulunduran siyasi partiler tarafından geleceğin siyasetçilerini yetiştiren bir arka bahçe ya da fidanlık olarak kullanılıyor olmasının büyük payı bulunmaktadır.

resim1

İçişleri Bakanlığı’nın, ortağı olduğu kent konseyleri projesi konusundaki ilgisizliğinin en iyi örneği ise, 2016 yılında Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde Türkiye’de kaç adet kent konseyi olduğuna ve bu konseylerden hangilerinin kendi aralarında kurdukları birlik ve platformlara üye olduğuna ilişkin bir soru yönelttiğimizde, bu konuda ellerinde bir bilgi bulunmadığını ve bunun için ayrı bir çalışma yapılması gerektiğini ifade eden cevabi yazısı olmuştur.

Tabii ki, bir bakanlığın ortağı ve gözlemcisi olduğu ulusal bir projenin ülke uygulaması hakkında bilgisinin olmayışını ve sizin sorunuz üzerine bir çalışma yapılması gerektiğini ifade etmesini sizlerin değerlendirme ve insafına bırakmak koşuluyla…

Devam Edecek…