CHP İzmir aday adaylarının sınıfsal konumu…

Ali Rıza Avcan

31 Mart 2019 tarihli yerel seçimler için başvuran Cumhuriyet Halk Partisi büyükşehir ve ilçe belediye başkanlarıyla belediye meclis üyesi aday adaylarının profillerini incelediğimiz yazı dizisinin bugünkü bölümünde aday adaylarının eğitim düzeyleri ile mesleklerini araştırıp değerlendirmeye çalışacağız.

Aday adayları ağırlıklı olarak üniversite mezunu

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ya da ilçe belediye başkanı olmak üzere başvuran toplam 265 aday adayının % 66,79’u üniversite mezunu. Geriye kalanların % 16,23’ü lise, % 5,28’i yüksek okul, mezunu. Aday adaylarının 13’ü yüksek lisans, 4’ü doktora yapmış durumda. İlkokul mezunu olanların sayısı 4, ortaokul mezunu olanların sayısı da 3. Meslek lisesi mezunlarının sayısı ise sadece 2.

Görüldüğü gibi belediye başkanı aday adaylarının eğitim düzeyi oldukça yüksek.

chp İzmir belediye başkan aday adaylarının eğitim düzeyleri dağılımı (grafik)Üniversite mezunu belediye başkan aday adaylarıyla yüksek lisans ve doktora yapmış aday adaylarının İzmir ve ilçeler içindeki dağılımına baktığımızda ise bu oranın İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile Karşıyaka, Torbalı ve Bayındır için başvuranlar arasında % 100’e, Bornova‘da % 93,75’e, Çeşme‘de % 90,90’a, Güzelbahçe‘de % 85,71’e, Balçova, Çiğli, Karabağlar‘da % 83,33’e ulaştığı görülmekte. 

Belediye başkan aday adayları arasında % 100’e kadar ulaşan bu yüksek oranlar ne yazık ki belediye meclis üyesi aday adayları arasında daha aşağılara doğru düşmekte.

chp İzmir belediye meclis Üyesi aday adaylarının eğitim düzeylerine göre dağılımı (grafik)İzmir genelinde 1.549 belediye meclis üyesi aday adayına baktığımızda üniversite mezunu olanların oranı % 35,18’e inerken lise mezunu olanların oranı % 28,79’a, ilköğretim mezunu olanların oranı % 12,78’e, ortaokul mezunu olanların oranı da % 11,04’e yükselmektedir. Buna karşın bu grup içinde yüksek lisans yapanların sayısı 34, doktora yapanların sayısı da 2’dir.

Bu genel durum belediye başkan aday adaylarının, seçildikleri takdirde kendilerine göre daha az eğitim düzeyine sahip bir belediye meclisi yapısı ile çalışacağı gerçeğini ortaya koymaktadır. Tabii ki aday adayları arasından yapılacak seçimde eğitim düzeylerinin dikkate alınması durumunda aksi bir tabloyla karşılaşacağımız olasılığını da unutmadan…

Belediye meclisi üye aday adaylarının 30 ilçe arasındaki dağılımına baktığımızda ise karşımıza şöyle bir sonuç çıkıyor:

Üniversite mezunu, yüksek lisans ve doktora yapmış aday adaylarının fazlalığı ile öne çıkan ilçeler sırasıyla Urla (% 58,21), Selçuk (% 54,17) Çeşme (% 52,08), Güzelbahçe (% 47,16) olmak üzere sahildeki ilçelerdir.

İç kısımdaki Kemalpaşa (% 28,57) ve Torbalı (% 22,22) gibi ilçelerle geçmişte ve günümüzde yoğun iç göç almış ya da almakta olan Gaziemir (% 18,37), Menemen (% 25), Çiğli (% 24,03), Bayraklı (% 34,45) ve Buca (% 30) gibi ilçelerde ise daha düşüktür. 

Bu anlamda, Cumhuriyet Halk Partisi’ne belediye meclis üyesi olmak üzere başvuran aday adaylarının eğitim düzeyinin İzmir’in iç kısımlarındaki ilçelerle yoğun iç göç alan ilçelerde, kıyıdaki ilçelere göre daha az olduğu söylenebilir.

ayrılmak 001

Aday adaylarının mesleklere göre dağılımı…

Bu konuda bir değerlendirme yapmadan önce ülkemizde sahip olunan meslek konusundaki kafa karışıklığına değinmek gerekir. Hem meslekleri tanımlayan sıralayan kamu otoriteleri hem de o meslekleri icra eden yurttaşlar açısından…

Yapılan işle sahip olunan mesleki bilgi, birikim ve deneyim arasındaki karışıklıktan kaynaklanan bu durum haliyle Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi tarafından hazırlanan listeye de yansımış durumda. Örneğin aynı işi yapan insanlar, “iş kadını”, “iş adamı, “iş insanı”, “sanayici”, “girişimci” gibi farklı kategorilerde değerlendirilmiş. Öte yandan mesleğini “belediye başkanı”, “kent konseyi başkanı” gibi ifade edenler de var.

Meslekler sınıflamasında ortaya çıkan diğer bir sorun da ‘emekli’ler den kaynaklanıyor. Bu anlamda ‘emekli olma’ halinin koskocaman bir çuval olduğunu, kişinin emekli olup emekli maaşı alırken çalışıyor olsa bile kendini “emekli” olarak tanımladığı görülüyor. İşte o nedenle sonuçlara baktığımızda ‘emekli‘lerin oldukça fazla olduğunu görüyoruz. Oysa o kategoride sayılan ‘emekli‘lerin çoğu evlerinde oturmayıp ikinci bir işte çalışıyor. 

Emekli’ olma halinin diğer bir yanıltıcı yanı, bu kategoriye giren insanların emeklilik öncesindeki mesleki bilgi, birikim, deneyim ve becerileri birbirinden çok farklı olsa bile ‘emekli’ çuvalına atıldıkları andan itibaren aynı özelliklere sahip oluyorlar. Örneğin emekli olmuş bir diplomat, emekli olmuş bir akademisyen, emekli olmuş bir esnaf ya da işçi aynı çuvala atılmış olmak nedeniyle birbirleriyle eşdeğer sayılıyorlar. 

Şimdi bu açıklamalardan sonra gelelim mevcut durumu tanımlamaya…

Belediye başkanı aday adayları arasında önde gelen alt grup mühendis, mimar ve şehir plancılarından oluşuyor…

Evet, belediye başkanı olmak amacıyla Cumhuriyet Halk Partisi’ne başvuranlar arasında mesleği mühendis, mimar,  şehir ve bölge plancısı olanların sayısı 61’e, 265 kişiden oluşan toplam içindeki ağırlıkları ise % 23,02’ye ulaşıyor. Neredeyse tüm grubun 1/4’ünü oluşturan bu alt gruptan sonra 34 kişi (% 12,83) ile kendini “iş insanı”, “iş kadını”, “iş adamı” ve “sanayici” olarak tanımlayanlar, hemen ardından da 26 kişi ile (% 9,81) emekliler ve 23 kişi ile (% 8,68) avukatlar geliyor. Esnaflar 17 kişi (% 6,41) ve müteahhitler ise 11 kişi ile (% 4,15) bu meslek gruplarını izliyor.

Böylelikle mühendisler, mimarlar, şehir ve bölge planlamacıları, iş insanları, sanayiciler, emekliler, avukatlar, esnaflar ve müteahhitlerle birlikte grubun toplam % 64,90’u altı alt meslek grubu arasında; geriye kalan % 35,10’u ise 25 ayrı alt meslek grubu arasında paylaşılmış oluyor.

Bu grup içindeki en ilginç saptama İzmir Büyükşehir Belediye başkan aday adayları arasındaki mühendis, mimar, şehir ve bölge plancısı grubunun % 60 gibi oldukça yüksek bir orana sahip olmasıdır. Bu durum ise, aday adayı olmak üzere başvurmamış aday adaylarını dışarıda bıraktığımız takdirde, gelecek dönemde mimar, mühendis, şehir ve bölge plancılarının kenti yönetmeye daha yakın olduklarını somut bir şekilde ortaya koymaktadır. Buna benzer diğer bir örnek de Bornova‘dır. Çünkü Bornova‘daki 16 belediye başkan aday adayından 9’u; yani % 56,25’i mimar, mühendis ya da şehir ve bölge plancısıdır.

Belediye meclis üyesi aday adayları arasında önde gelen alt gruplar ise sırasıyla emekliler, esnaf ve tüccarlar, mühendis, mimar, şehir ve bölge plancıları ile serbest meslek sahipleri…

Belediye meclis üyesi olmak amacıyla başvuran toplam 1.549 kişi arasında emeklilerin 416 kişiyle (% 26,86) öne çıktığı görülüyor. Onları 214 kişiyle (% 13,82) esnaf ve tüccarların, 145 kişiyle (% 9,36) mühendis, mimar, şehir ve bölge plancılarının, 77 kişiyle (% 4,97) serbest meslek sahiplerinin ve 74 kişiyle (% 4,78) değişik unvanlarla muhasebecilik yapanların izlediği görülüyor.

Dikkat edildiğinde görüleceği üzere, belediye meclis üyesi olmak amacıyla başvuran aday adaylarının meslekleri, -aynen eğitim düzeylerinde olduğu gibi- belediye başkan aday adayları grubunda öne çıkan mesleklerden çok farklı. Daha doğrusu, belediye başkanlarının mesleklerine göre daha az gelir getirici meslekler.

Belediye meclis üyesi olmak üzere başvuran toplam 1.549 aday adayının ilçeler düzlemindeki dağılımına baktığımızda ise; bir ilçenin diğer ilçeden çok farklı özelliklere sahip olmadığını, tüm ilçelerdeki aday adaylarının mesleki dağılım açısından beş aşağı beş yukarı birbirine benzediğini görüyoruz.

yönetişim 003

Sonuç olarak…

31 Mart 2019 tarihli yerel seçimler için Cumhuriyet Halk Partisi’ne başvuran başvuran 265 büyükşehir ve ilçe belediye başkan aday adayıyla 1.549 belediye meclis üyesi aday adayının bir anlamda toplum içindeki sınıfsal konumlarını ortaya koyan eğitim düzeyleriyle meslekleri açısından incelediğimizde;

1) Belediye başkan aday adayları ile belediye meclis üyesi aday adayları arasında eğitim düzeyi ve meslekler açısından farklar olduğunu; bu anlamda belediye başkanı aday adaylarının belediye meclis üyesi aday adaylarına göre daha ileri düzeyde eğitimli oldukları ve daha yüksek gelirler temin edilen mesleklere sahip oldukları,

2) Tüm adaylar arasında orta sınıf temsilcisi olan mühendis, mimar, şehir ve bölge plancısı, hekim ve avukat gibi beyaz yakalı serbest meslek sahipleriyle esnaf ve tüccarların ağırlıklı olduğunu, emeklilerin ise başvuru aşamasında önemli bir orana sahip oldukları ortaya çıkmıştır.

liderlik 039

Tabii ki bu aşamada önemli olan, bu aday adayları arasından hangilerinin hangi kriterlere göre neden, nasıl ve ne şekilde seçileceğidir.

O anlamda, bugün aday adayı konumunda olanlarla yarın öbür gün adaylığa kabul edilenler arasındaki farklılıkların, CHP’nin İzmir siyasetinin sınıfsal alt yapısını belirleme açısından çok önemli olduğunu bilip takip etmek; ayrıca, temsili demokrasinin böylesine geçersizleşip gözden düştüğü bir süreçte, kente dair asıl karar vericilerin bu aday adaylarının arasında yer almadığını bilip kabullenmek  koşuluyla…

Bilgi: Yazıda sözü geçen verilerin ayrıntısını gösteren çizelgeleri, Facebook’taki “Kent Stratejileri Merkezi” isimli grubun “Dosyalar” bölümünden indirebilirsiniz.

Doğdukları yere göre İzmir CHP aday adayları…

Ali Rıza Avcan

Cumhuriyet Halk Partisi’nin İzmir belediye başkanı ve meclis üyesi aday adayları ile ilgili liste üzerinden yaptığımız değerlendirmelere bugün de devam ediyoruz.

Hatırlayacağınız gibi bir önceki yazıda, listede yer alan 10 büyükşehir belediye başkan aday adayı, 255 ilçe başkan aday adayı ve 1.549 belediye meclis üyesi aday adayı arasında yer alan kadınların varlığını araştırarak ortaya çıkan rakam ve oranın çok az olduğunu belirtmeye çalışmıştık. Çünkü 10 büyükşehir belediye başkan aday adayından 2’si (% 20), 255 ilçe belediye başkan aday adayından 39’u (% 16.08), 1.549 belediye meclis üyesi aday adayından da 317’si (% 20,46) kadın, geriye kalanların tümü de erkek egemen siyaset dünyasının temsilcileriydi. 

Bugün ise, bu aday adaylarını doğdukları yerler üzerinden araştırarak hem aday adayları arasında İzmir’de doğanların sayı ve oranını belirlemeye hem de İzmir dışında doğanların nerede doğduklarına  göre bir durum değerlendirmesi yapmaya çalışacağız. O nedenle bugünkü değerlendirmeleri de, büyükşehir ve ilçe belediye başkan aday adayları ile belediye meclis üyesi aday aday adayları olmak üzere üç ayrı grup itibariyle ele alacağız.

Büyükşehir belediye başkan aday adayları

CHP Genel Merkezi tarafından düzenlenen aday adayı listesinde yer alan 10 büyükşehir belediye başkan aday adayından 5’inin; yani, % 50’sinin (Abdül Batur, Seniye Nazik Işık, Musa Çam, Sefa Taşkın, Kemal Karataş) İzmir’de, diğerlerinin ise sırasıyla Kula/Manisa (Hasan Karabağ), Ankara (Canan Arıtman), Antalya (Sait Ersu Hızır), Malatya (Cevat Durak) ve yurt dışında (Aydın Özcan) doğdukları görülmektedir.

Bu listeye tabii ki, aday adayı olarak başvurmamış olan Alaattin Yüksel, Kamil Okyay Sındır, Mehmet Ali Çalkaya, Murat Bakan, Tuncay Özkan ve Tunç Soyer gibi isimler dahil değildir.  

topluluk 27

İlçe belediye başkan adayları

Toplam 255 ilçe belediye başkan aday adayından 131’inin (% 51,37) İzmir‘de, 9’unun (% 3,53) Kars‘ta, 8’inin (% 3,14) Tunceli‘de, 7’sinin (% 3,14) Ankara‘da, 7’sinin (% 3,14) Erzurum‘da, 7’sinin (% 3,14) Muş‘ta, 6’sının (% 2,35) Manisa‘da, 6’sının (% 2,35) Ağrı‘da, 6’sının (% 2,35) da yurt dışında doğduğu belirlenmiştir.

Geriye kalan % 25,49’luk payın aralarında dağıldığı iller ve bu illerde doğan belediye başkan aday adaylarını sayısı ise şu şekildedir:

Adana 1, Aydın 2, Adana 1, Afyonkarahisar 1, Amasya 1, Antalya 1, Ardahan 1, Balıkesir 1, Bingöl 1, Bitlis 2, Burdur 1, Bursa 3, Çanakkale 1, Çorum 2, Denizli 1, Edirne 1, Elazığ 3, Eskişehir 2, Gaziantep 1, Gümüşhane 1, Iğdır 1, Kahramanmaraş 1, Karabük 1, Kayseri 2, Kırıkkale 1, Konya 3, Kütahya 5, Malatya 5, Mardin 1, Mersin 1, Muğla 1, Ordu 1, Sinop 1, Sivas 3,  Şanlıurfa 2, Tokat 3, Trabzon 1, Uşak 1, Van 1, Yozgat 2.

İlçe belediye başkan aday adaylarından 4’ünün ise nerede doğduğu belli değildir. 

Ayrıca Adıyaman, Aksaray, Bartın, Batman, Bayburt, Bilecik, Bolu, Çankırı, Denizli, Düzce, Giresun, Hakkari, Hatay, Isparta, İstanbul, Kırklareli, Kırşehir, Kilis, Kocaeli, Nevşehir, Niğde, Osmaniye, Rize, Sakarya, Samsun, Siirt, Şırnak, Tekirdağ, Yalova ve Zonguldak‘tan oluşan 32 ilin, mevcut CHP ilçe belediye başkan aday adayları açısından listeye girememiş olması da diğer ilginç bir tespit olarak kabul edilebilir.

İlçe belediye başkan aday adaylarının ilçeler arasındaki dağılımında karşımıza çıkan ilginç bir durum da, bazı ilçelerde belediye başkan adaylarının neredeyse tümü İzmir dışı illerde doğmuşken, bazı ilçelerde tüm belediye başkan adaylarının İzmir’de doğmuş olmasıdır. Karabağlar ilçesinde 6 belediye başkan aday adayından tümü İzmir dışındaki illerde doğmuş iken, Ödemiş ve Tire‘de tüm belediye başkanı aday adaylarının İzmir doğumlu olması bu durumun en iyi örnekleridir.

İzmir doğumlu belediye başkanı aday adaylarının ilçelerdeki tüm aday adayları arasındaki düzeyini gösteren oranlar ise şu şekildedir: 

Aliağa: % 28,57, Balçova: % 33,33, Bayındır: % 50, Bayraklı: % 20, Bergama: % 66,67, Beydağ: % 100, Bornova: % 56,25, Buca: % 64,71, Çeşme: % 63,63, Çiğli: % 27,78, Dikili: % 45,45, Foça: % 75, Gaziemir: % 50, Güzelbahçe: % 57,14, Karabağlar: % 0, Karaburun: % 33,33, Karşıyaka: % 25, Kemalpaşa: % 45,45, Kınık: % 100, Kiraz: % 100, Konak: % 28,57, Menderes: % 72,72, Narlıdere: % 50, Ödemiş: % 100, Seferihisar: % 50, Selçuk: % 85,71, Tire: % 100, Torbalı: % 75, Urla: % 63,63.

Görüldüğü gibi yurt içinden yoğun göç alan merkezdeki Bayraklı, Çiğli, Karşıyaka gibi ilçelerle sahildeki Karaburun gibi ilçelerde İzmir doğumlu aday adaylarının sayı ve oranı azalıp bu oran Karabağlar gibi büyük ve önemli bir ilçede % 0’a kadar düşerken; Beydağ, Kınık, Kiraz, Ödemiş ve Tire gibi iç kısımlardaki önemli tarım ilçelerinde ilçe belediye başkan aday adaylarının tümünü İzmir doğumlular oluşturmaktadır.

topluluk 22

Belediye meclisi üyesi aday adayları

Toplam sayısı 1.551’i bulan belediye meclis üyesi aday adaylarının doğum yerleri itibariyle dağılımı ise şu şekilde ortaya çıkıyor:

İzmir doğumlular – 604 aday adayı – % 38,94

Erzurum doğumlular – 66 aday adayı – % 4,26

Tunceli doğumlular – 50 aday adayı – % 3,22

Muş doğumlular – 48 aday adayı – % 3,09

Kars doğumlular – 45 aday adayı – % 2,90

Manisa doğumlular – 43 aday adayı – % 2,77

Sivas doğumlular – 40 aday adayı – % 2,58

Görüldüğü gibi bu grup içindeki İzmir doğumluların ağırlığı, büyükşehir belediye başkanları grubundaki % 50 ve ilçe belediye başkan aday adayları grubundaki % 51,37′ oranından % 38,94 oranına düştüğünü ve ilçe belediye meclislerinde üretilen kente dair siyasetin bir anlamda İzmir doğumlu olmayanlara bırakıldığını, İzmir doğumluların bu alandaki etkisinin her geçen gün azaldığını net bir şekilde ortaya koymaktadır. 

Belediye meclis üyesi aday adayları içinde İzmir doğumluları izleyen diğer iller ise sırasıyla Erzurum, Tunceli, Muş, Kars, Manisa ve Sivas olmuştur.

Belediye meclis üyesi aday adayları arasında en alt sıralarda yer alan iller ise 1 belediye meclis üyesi aday adayının doğduğu Bartın, Bayburt, Çanakkale, Çankırı, Karaman, Kilis, Tekirdağ ve Zonguldak illeridir.

İzmir’deki CHP’li belediye meclis üyesi aday adaylarının doğmadıkları iller ise sırasıyla Aksaray, Bilecik, Edirne, Giresun, Hakkari, Sakarya, Şırnak ve Yalova olmuştur. 

CHP’li belediye meclis üyesi aday adaylarının doğduğu illeri kendi ilçeleri ölçeğinde incelemeye kalktığımızda ise bazı ilçeler ortaya koydukları özellikleriyle öne çıkmaktadır. Örneğin;

* Tüm ilçeler itibariyle belediye meclisi aday adayları arasında İzmir doğumlu olanların oranı ortalama % 38,94 olmakla birlikte; bu durum Bayraklı % 16,81, Çiğli % 20,92, Balçova % 21,95,  Karşıyaka % 22,67 gibi ilçeler bu ortalamanın altında, Ödemiş % 90,91, Beydağ % 90, Bayındır % 80, Tire % 75, Çeşme % 72,92, Torbalı % 63,89, Karaburun ve Kemalpaşa % 60,71, Foça % 58,62, Urla % 58,21, Selçuk % 54,17, Güzelbahçe % 47,17, Menemen % 46,15, Gaziemir % 43,14, Seferihisar % 41,67 ve Aliağa % 40,74 gibi ilçeler ise bu ortalamanın üstünde yer almıştır.

* Bir ilçede belediye meclis üyesi aday adayı olarak başvuranların tümünün kaç adet ilden geldiklerine baktığımızda ise; genel kamuoyu görüşü olarak “Karşıyakalılık” olarak adlandırılan aidiyet ilişkisinin, “Karşıyaka’da doğmuş olma” koşuluna bağlandığı ve 2014 sonrasında bunun bir muhalefet nedenine dönüştüğü Karşıyaka’da, belediye meclis üyesi aday adayı olan toplam 150 CHP’linin İzmir dışındaki 43 ayrı ilde doğmuş olduğunu ve Karşıyaka’nın bu zengin çeşitliliği ile İzmir ilçeleri arasında ilk sırayı aldığını görüyoruz. Bu durumun Karşıyaka’nın her iki yanındaki ilçelerde; yani Bayraklı‘da 41, Çiğli‘de 32 şeklinde devam etmesi de bu durumun sadece Karşıyaka‘yı değil, onun merkez olduğu İzmir’in kuzeyi açısından genel bir özellik olduğunu ortaya koymaktadır. Aynı durum İzmir’in güneyindeki Karabağlar’da beklendiği gibi 43 il düzeyinde bulunduğu görülmüştür.

Sonuç adına…

Büyük kentlere zorunlu ya da gönüllü iç göçlerle gelip yerleşenlerin doğup büyüdükleri topraklara olan aidiyetleri üzerinden, yerleştikleri coğrafyaya tutunmak adına geliştirdikleri “hemşehrilik” olgusunun İzmir dahil ülkemizdeki tüm büyük kentlerde karşımıza çıkan toplumsal bir gerçeklik olduğunu bilmekle birlikte; “gelen”in beraberinde getirdiği ekonomik, toplumsal ve kültürel değerlerle gelinen yerdeki “yerleşik”lerin o güne kadar o coğrafyada geliştirdiği ekonomik, toplumsal ve kültürel değerlerin birbirleriyle nasıl bir ilişki ve etkileşime geçeceği, bu çatışma ya da eklenme sürecinin gün geçtikçe artan İzmir dışı doğumlu yerel siyasetçiler eliyle nasıl yönetileceği konusu, İzmir gibi büyük göçler alan büyük kentlerin temel sorunlarından biridir.

Önümüzdeki dönemde, bugün listesi elimizde olan bu aday adaylarının nasıl gerçekleşeceği belli olmayan bir tercih süreci içinde hangi kriterlere göre elenip nasıl aday konumuna yükselecekleri, ardından da kendi aralarında nasıl bir ilişki ve iletişim içine girecekleri ve İzmir’i hep birlikte nasıl yönetecekleri henüz belli olmamakla birlikte;

topluluk 26

Herkes için Yaşanabilir Bir Kent” hedefiyle yola çıkan bizlere düşen temel görevin, kentin yönetimi ile ilgili bu tür  süreçlere kamu yararı doğrultusunda müdahale edebilecek tüm bir kenti kucaklayan antikapitalist kent mücadelesinin bir an önce oluşturulması gerçeğini unutmamak ve bunun için hep birlikte adım atmaktır.

Devam Edecek…

Not: Bugünkü yazımızla ilgili verileri içeren Excel dosyaları, Facebook’taki “Kent Stratejileri Merkezi” isimli grubun “Dosyalar” bölümünden indirip inceleyebilirsiniz.

Parti ilçe başkanının yönettiği kent konseyi…

Ali Rıza Avcan

İzmir yine yapacağını yaparak, bugüne kadar AKP’nin bile yapmadığı ya da yapamadığı bir ilk’i yaşama geçirerek farklılığını ortaya koydu:

İzmir Kent Konseyi’nin fiili siyasetten elini çekmemiş olan başkanı, belirli bir mizansen içinde boşaltılan CHP Konak İlçe başkanlığı görevini üstlenerek ülkemizdeki kent konseyi başkanlığı görevini yürüten ilk parti ilçe başkanı unvanına sahip olmuş oldu.

Böylelikle bundan böyle CHP Konak İlçe başkanı, aynı zamanda İzmir Kent Konseyi başkanı olarak ikili bir görevi sürdürecek.

İstediği zaman CHP Konak İlçe başkanı, istediği zaman da İzmir Kent Konseyi başkanı olacak.

Kent konseyleri alanında bugüne kadar yaptığımız araştırma, inceleme ve gözlemler sırasında bir parti ilçe başkanının aynı zamanda kent konseyi başkanı olduğuna dair bir bilgi ya da örneğe rastlamadık.

Bu konuda bildiğimiz sayılı örnekler, 2017 yılında Edirne’nin Keşan ilçesinde CHP Keşan ilçe yönetim kurulu üyesi Necmettin Baygül’ün, İstanbul Zeytinburnu’nda da 2014 yılında AKP Zeytinburnu ilçe yönetim kurulu üyesi Cemal Merdan‘ın kent konseyi başkanlığına seçilmiş olmalarından kaynaklanıyor.

Bu iki örnekte de görüldüğü gibi, söz konusu olan şey, bir parti ilçe başkanının değil; bir parti ilçe yönetim kurulu üyesinin kent konseyi başkanlığına seçilmiş olması.

Bizim gündeme getirip tartıştığımız sorun ise, bir parti ilçe yönetim kurulu üyesinin değil; İzmir Kent Konseyi başkanı olarak seçildiği 26 Aralık 2015 tarihinde CHP Konak ilçe sekreteri iken gelen baskılar üzerine istifa eden bir siyasetçinin, kent konseyi başkanı olduktan sonra tekrar CHP Konak ilçe başkan yardımcısı olması ve bundan bir süre sonra CHP Konak ilçe yönetim kurulu başkanının istifa etmesi üzerine aynı ilçe yönetim kurulu içinde yapılan bir seçimle CHP Konak ilçe yönetim kurulu başkanlığı görevine getirilmesi ve bu siyasi görevle birlikte İzmir Kent Konseyi başkanlığı görevini sürdürmek istemesinden kaynaklanıyor.  

İzmir Kent Konseyi 005Bildiğimiz kadarıyla yasal olarak böylesi bir durumu öngörüp engelleyen herhangi bir hukuki düzenleme bulunmamakta. Daha doğrusu, yasa koyucu böyle bir şeyin gerçekleşebileceğini önceden düşünüp öngörmediği için siyasi parti yöneticiliği ile kent konseyi başkanlığının aynı şahıs üzerinde bulunup bulunmayacağını konusunu henüz hükme bağlamış ve düzenlemiş değil.

O nedenle de, siyasi bir partinin ilçe başkanlığını yürüten bir siyasetçinin kent konseyi başkanı olamayacağına ya da bu iki görevi aynı anda yürütemeyeceğine ilişkin bir kanun, yönetmelik, tüzük, yönerge, genelge maddesi, bakanlık görüşü ya da mahkeme kararı yok.

5393 sayılı Belediye Yasası’nın 76. maddesi ile bu maddeye dayanılarak İçişleri Bakanlığı’nca çıkarılan Kent Konseyi Yönetmeliği ve bu yönetmeliğe dayanılarak 16 Kasım 2013 tarihinde İzmir Kent Konseyi Genel Kurulu tarafından kabul edilen İzmir Kent Konseyi Çalışma Usul ve Esasları Yönergesi‘nde bir siyasi partinin il ya da ilçe başkanının kent konseyi başkanı olmasını engelleyen bir hükme yer verilmemiş olmakla birlikte; İzmir Kent Konseyi‘nin önemli bir bileşeni olan İzmir Kent Konseyi Kadın Meclisi‘nin 16 Kasım 2013 tarihinde kabul edilip halen yürürlükte olan İzmir Kent Konseyi Kadın Meclisi Çalışma Usul ve Esasları Yönergesi‘nin “Kadın Meclisinin Üyelik Yapısı” başlığını taşıyan 9. maddesinin 3. fıkrasında -bunun tam aksi yönde-, “Milletvekilleri, meclis üyeleri, siyasi partilerin teşkilatlarında başkan ve yönetim kurulunda görevi olan kişiler, kadın meclisine sivil toplum kuruluş temsilcisi veya bireysel (gönüllü) katılımcı olarak katılabilirler ve çalışmalara katkı verebilirler; ancak, bu sıfatlarıyla kadın meclisi başkanlık divanında ve yürütme kurulunda görev alamazlar, çalışma gruplarında başkanlık yapamazlar.” şeklinde siyasi parti başkanlarıyla yönetim kurulu üyelerinin kadın meclisinin başkanlık divanı ile yürütme kurullarında görev alamayacaklarına ilişkin bir düzenlemeye yer verilmiş olması da başka bir çelişkiyi oluşturmaktadır.

Nitekim bunun doğal bir sonucu olarak, İzmir Kent Konseyi Kadın Meclisi‘nin 28 Kasım 2015 tarihli 11. Olağan Genel Kurulu’nda, CHP Genel Merkez Kadın Kolları MYK Üyesi Birgül Değirmenci ile Gaziemir Belediyesi Meclis Üyesi Düriye Taş’ın geçici divan üyesi olarak görev yapmalarının, yönergenin  9 ve 13. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle söz konusu genel kurulun iptalini isteyen; ancak bizlerin haklı itirazı üzerine işleme konulmayan 20 Ocak 2016 tarih, 23415155-45-2195 sayılı İzmir Büyükşehir Belediyesi 1.Hukuk Müşavirliği‘nin görüşü de henüz hafızalarımızda.

Öte yandan, İçişleri Bakanlığı’nca düzenlenip 8 Ekim 2006 tarih, 26313 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Kent Konseyi Yönetmeliği‘nin “Çalışma İlkeleri” başlığı altındaki 7. maddenin (ç) fıkrası ile şu an yürürlükte olan İzmir Kent Konseyi Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönerge‘nin “Çalışma İlkeleri” başlığı altındaki 8. maddesinin (ç) fıkrasında; kent konseylerinin, uluslararası gelişmeleri ve ülke koşullarını gözeterek, tarafsız bir yaklaşımla görüş ve önerilerini oluşturacağı da belirtilmektedir.

Peki o halde, düzenlenmemesi ya da yasaklanmaması nedeniyle hukuki olarak mümkün görülen böylesi bu durumu, bu madde hükmünde yer alan “tarafsız bir yaklaşım” koşuluyla bağdaştırıp kabul etmek mümkün müdür?

Özellikle de kent konseyleri projesinin amaç, hedef, temel değer, ilke ve etik kodları itibariyle böyle bir durum, mümkün ve doğru mudur?

İzmir Kent Konseyi Ruhsal Gelişim Kulübü

Örneğin bu yeni duruma elimizdeki mevzuat, önceden herhangi bir düzenleme yapılmayışı nedeniyle izin verse de; kent konseyleri ile ilgili mevzuat düzenlemelerinin temelini oluşturan yönetişim anlayışı, buna izin verir mi? Böyle bir şeyin ortaya çıkması iyi yönetişim açısından ne ölçüde doğru ve mümkündür? Böylesi siyasi bir çözüm, İzmir Kent Konseyi‘ne yarar mı yoksa zarar mı verir? Başında CHP’li bir siyasetçinin bulunduğu bir kent konseyi, CHP’li olmayan İzmirliler açısından ne ölçüde çekici ve inandırıcı olabilir?

Ayrıca, “aklıselim” ya da “makul olma” olarak tanımlanan akıl ve mantığımızla sağduyu içinde düşündüğümüzde veya böylesi bir durumun adil olup olmadığını sorguladığımızda bunun nereye kadar, nasıl sürdürülebileceğini de hesaplamamız gerekebilir. 

Böylesi bir tartışma da, bizi Aliağa’da MHP Aliağa İlçe Başkanı ya da Kemalpaşa, Ödemiş veya Torbalı’da AKP ilçe başkanları o ilçelerin kent konseylerinin başkanı olsaydı şayet; bu duruma Cumhuriyet Halk Partili siyasetçiler ne tepki gösterirlerdi, kendilerine yapılmasını istemedikleri bir şeyi kendilerinden biri yaptığında nasıl tepki verirlerdi noktasına kadar götürebilir.

Bırakın siyasetçileri, her görüş ve düşünceden kurum ve bireyin bir araya gelerek çalışmasını amaçlayan kent konseyi katılımcıları, bu duruma ne derler, böylesi bir duruma nasıl tepki gösterirler ve bir siyasal parti ilçe başkanı tarafından yönetilen kent konseyine gelip çalışırlar mı?

Evet, yasa yapıcılar ya da kent konseyleri projesini tasarlayanlar karşımıza çıkan bu tür çetrefilli durumları önceden öngörmemiş, böylesi bir durumu akıl etmemiş ve o nedenle de önlem almamış olabilirler.

Ama, mevzuat böylesi bir durumu yasaklamıyor diye bunu bir fırsat olarak görüp sürdürmek de mümkün olabilir mi?

Son zamanlardaki güvenlik odaklı politika ve stratejiler nedeniyle gözden düşüp unutulmaya yüz tutmuş kent konseyleri düşünce ve uygulaması, böylesi bir durumdan zarar görmez mi?

İzmir Kent Konseyi ve diğer kent konseyleri bu kötü örnek nedeniyle zarar görmez mi?

CHP Konak İlçe Başkanının başında olduğu bir kent konseyi giderek bir partinin örgütüne dönüşmez mi? Dönüşmese bile böyle bir algının yaratılmasını kolaylaştırmaz mı? Dönüşmez diyenler bize bunun garantisini nasıl verebilirler?

Ayrıca, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin İzmir Kent Konseyi dışındaki birimlerinde, örneğin İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı’nın düzenlediği toplantı ve çalışmalara katılıp katkıda bulunduğunu öğrendiğimiz İzmir Kent Konseyi başkanının o birim ve kurullardaki siyasi kimliği nasıl açıklanabilir? Bu iki kişilikli durum nereye kadar, ne şekilde sürdürülebilir? Böylesi bir siyasetçinin, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Belediye Meclisi dışındaki varlığı ve etkisi nasıl açıklanabilir?

Nitekim, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından güncellenen İzmir Kent Konseyi’ne ait web sayfasındaki “Bilgilendirme” notunda;

İzmir Kent Konseyi Eski Başkanı Çağrı Gruşçu CHP Konak İlçe Başkanlığına seçilerek 07.03.2018 tarihinde gerçekleştirilen toplantıda istifasını bildirmesiyle ile birlikte  İzmir Kent Konseyi’nin  mevcut çalışma yönergesinin ihtiyaçlara göre güncellendikten sonra genel kurulların yapılması yönündeki ilke kararı, seçimli genel kurul için en az 3 aylık kurumsal temsiliyet yenileme çalışmalarının gerekmesi, yaz tatili döneminin araya girmesi ve yaklaşan seçimler nedeniyle kamu kaynaklarının etkin kullanımı açısından başkanlık seçimine gidilmemesi, buna karşılık 2019 yerel seçimlerine paralel olmak üzere, yürütme kurulu seçimleri ile birlikte olağan seçimli genel kurul takviminde gerçekleştirilmesi kararı oybirliği ile alınmıştır. 

Buna göre yönetmelik gereğince yürütme kurulunun, üyeleri içerisinde en yaşlı üyenin başkanlığında toplantılarını gerçekleştirerek İzmir Kent Konseyi’nin sağlıklı bir şekilde seçime girmesi için birlikte gerekli çalışmaları yürütme konusunda görüş birliğine varmıştır.” (1)

denildiği ve bu bilgilendirme notu varlığını halen koruduğu; ayrıca, aynı web sayfasının “Yürütme Kurulu” bölümünde “Eski başkan Çağrı Gruşçunun CHP İlçe Başkanlığına seçilmesi üzerine verdiği istifa nedeniyle yürütme kurulu toplantısında hazır bulunan en yaşlı üye toplantılara başkanlık edecektir.” dendiği halde kendisinin belediye içindeki toplantı ve çalışmalara hangi unvanla katıldığı da belli değildir.

İzmir Kent Konseyi başkanı basına verdiği demeçlerde, önce istifa edip boşalttığı ancak daha sonra siyasi açıdan büyük bir hata yaptığını fark ederek geri döndüğü İzmir Kent Konseyi başkanlık makamını boş bırakmanın etik olmadığını söyleyip bu geri dönüşüne bahane oluştururken; bir partinin ilçe başkanı olarak kent konseyi başkanlık koltuğunu işgal etmesinin kent konseyleri düşüncesinin temel değerleriyle ilke ve etik kodlarına aykırı olduğunu bilmemekte midir? Bu anlamda kent konseyi başkanlığı koltuğunun boş kalması mı yoksa bu koltuğun, doğrudan doğruya CHP ilçe başkanlık koltuğu ile ilişkilendirilmesi mi ahlaka ve etik kodlara aykırıdır, önce bu soruya net ve kesin bir şekilde yanıt verilmesi gerekmektedir.

Resim1CHP içindeki gruplaşmalar, kamplaşmalar ve güç dengeleri buna izin verip parti kamuoyu bunu hoş görse bile; hak, hukuk, adalet ve liyakatten yana olanlar, “Hak, Hukuk ve Adalet” adına yola çıkanlar buna ne der ve ne düşünürler?

Sanırım bu garip durumu, merkezi ve yerel yönetim birimlerinin hukuki anlamda bir an önce ele alıp adil, hukuki ve makul bir çözüm bulması, kent konseyleri idealine zarar veren böylesi fırsatçı uygulamalara yer verilmemesi gerekmektedir.


(1) http://www.izmirkentkonseyi.org.tr/1/36/32/kent-konseyi-baskani

Sahi, İzmir ve İzmirli için neyi vaat ediyorlar?

Ali Rıza Avcan

Cumhuriyet Halk Partisi’nin örgütleri günlerden bu yana il ve ilçe kongrelerini yapıyor. 

Bu amaçla ortaya bir çok aday, bu adaylarla ilgili bilgi, dedikodu ve senaryolar sürülüyor. Parti genel merkezi belediye başkanlarının bu sürece karışmamasını istiyor ve ama bu bir türlü mümkün olmuyor. Hatta adayları bizzat belediye başkanlarının belirlediği ya da işaret ettiği bile söyleniyor.

Belediye başkanının belirlediği aday ise ilçe belediye başkanlarının eşliğinde ilçe ilçe dolaşıp kendilerine destek istiyor…

Anlaşılan o ki, hem büyükşehir hem de ilçe belediye başkanları kolaylıkla yönlendirip kullanabilecekleri, gel dediklerinde gelip git dediklerinde gidecek, konusunda bilgisiz, birikimsiz ve deneyimsiz adayları daha çok seviyorlar ve destekliyorlar…

Yeri geldiğinde bir demokrasi şöleni olarak nitelenen bu kongrelerden dışarıya yansıyanlara  baktığımızda durumun hiç de öyle söylendiği gibi olmadığı anlaşılıyor.

Bu dönemlerde ortalığı öyle bir hırs, husumet, rekabet ve yarışma duygusu sarıyor ki; kimin partili kimin partisiz, kimin yoldaş kimin düşman olduğu bile anlaşılamıyor.

Velhasıl aklınıza gelebilecek her düzeydeki senaryonun planlanıp sergilendiği bir didişme, çekişme ve kavga ortamı yaşanıyor bu kongrelerde… Bazen açık; ama çoğu kez kapalı, gizli ve pek fazla ortaya saçılmadan….

Ama her ne hikmetse, kıyasıya çatışan taraflar o kongreler bittiğinde birbirlerine söylediklerini unutup birlik, beraberlik ve kardeşlik mesajları vermeye başlıyorlar.

Partililer, delegeler ve yöneticiler bu dönemde birbirleriyle uğraşıp mücadele ettikleri için çoğu kez dış dünyada gerçekleşen şeyleri izleyip değerlendirmeyi ve tepki vermeyi ihmal ediyorlar. 

reluctant-manager-web

Geçen yıllardaki seçimlerle bu yılki seçimleri yakından izlemiş biri olarak ilçe ve il yönetimine aday olanların partileri dışında İzmir için ne düşündüklerini, yönetime geldikleri takdirde bizlerin bu kentte daha rahat yaşayabilmemiz için ne yapacaklarına dair hiçbir şey söylemediklerini, bu konuları pek fazla düşündüklerini görüyoruz.

O koltuklara oturabilmek için peşleri sıra gelenlerle birlikte ve bütün güçleriyle bir mücadele yürütüyorlar. 

Evet, bu kenti yönetenler öncelikle merkezi yönetimin atanmış temsilcisi vali ile halk tarafından seçilen belediye başkanı olmakla birlikte; Cumhuriyet Halk Partisi’nin hazırladığı parti programı ile seçim bildirgelerinde bu kent için öngördüğü amaç ve hedeflerin olduğunu biliyoruz. Parti program ve bildirgelerinde yazılı olan bu amaç ve hedeflerin büyük bir kısmını yönetiminde oldukları büyükşehir ve ilçe belediyeleri eliyle gerçekleştiriyor olmakla birlikte, partiye ait il ve ilçe örgütlerinin de parti tarafından vaat edilenlerin takipçisi olduğunu; daha doğrusu olması gerektiğini düşünüyoruz. 

Bu anlamda İzmir’le ilgili karar ve uygulamalarda Cumhuriyet Halk Partisi’nin taşra örgütü olarak il ve ilçe yönetimlerinin de payı olduğunu biliyor; o nedenle bu örgütlere, parti program ve bildirgelerinde söylenen amaç ve hedeflere ulaşılıp ulaşılmadığını izleyip takip eden, bu amaç ve hedeflere ulaşılmadığı takdirde gerekli önlemleri alacak birimler olarak bakıyoruz.

O nedenle il ve ilçe yöneticilerinin sorumlu oldukları yerleşimleri mahalle mahalle, ilçe ilçe çok iyi bilmesi, bu yerleşimlerle ilgili özel politika, strateji ve uygulamalar geliştirmeleri gerektiğine inanıyoruz.

2014 tarihli mahalli idareler seçimlerinde, seçim konuşması yapmak için Aliağa’ya gelen o zamanki il başkanının yapılan toplantıda, çevre sorunları içinde bunalmış bir sanayi kentinin ahalisine tarımın sorunlarından ya da İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Kordon’da yaptığı yatırımlardan  söz edip Aliağa ile ilgili hiçbir önemli konuyu, örneğin termik santralları gündeme getirmemesini hatırlar ve o günden bu yana bu düzeydeki yöneticilerin dünya, Türkiye ve İzmir hakkında geniş ve  ayrıntılı bir bilgi ve deneyim birikimine sahip olması gerektiğini düşünürüm.

Evet, bu anlamda seçilen ilçe yöneticileri seçildikleri ilçeler, yarın öbür gün seçilecek olan il başkanı ve çevresindekiler de ülkemiz, içinde bulunduğumuz bölge ve İzmir için üyesi oldukları partinin program ve bildirgesi çerçevesinde ne düşünmektedirler, ne söylemektedir ve partili olan ya da olmayan bizlere nasıl bir İzmir vaat etmektedirler?

Örneğin İstanbul’dan gelip kendine yeni rantlar arayan, kuralsız kaidesiz gökdelenler dikip inşaatlar yapan iktidar yandaşı inşaat şirketleri için ne düşünmektedirler? Bu şirketlerin İzmir Büyükşehir Belediyesi ile olan oldukça samimi ilişkileri konusunda ne yapacaklardır? İzmir’in önemli değerleri olan Gediz Deltası Sulak Alanı ile İnciraltı’nı ve İzmir Körfezi’ni mahvedecek olan İzmir Körfezi Geçiş Projesi ile ilgili fikirleri nedir? İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bu proje nedeniyle askıya aldığı İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi’nin bir an önce uygulanması için harekete geçecekler midir?

3

Bütün bu yaşamsal soruları daha da arttırmak -tabii ki- mümkün….

Sanırım rakiplerini nasıl savuşturacaklarını, hangi delegeyi ikna edeceklerini , hangi adayı destekleyeceklerini düşünmek kadar bütün bunları da düşünüp bizlerle paylaşmak zorundadırlar.

Bunu yapmadıkları takdirde, daha baştan mevcut belediye yönetimlerinin güdümünde bir siyaset izlemeyi tercih edecekler demektir…

 

CHP, İzmir Körfez Geçişi Projesi hakkında ne düşünüyor?

Ali Rıza Avcan

“İzmir Körfez Geçişi Projesi”ni ÇED halkı bilgilendirme toplantısının yapıldığı 2015 yılından bu yana öğrenmeye, tartışmaya ve bu proje ile ilgili bir tutum geliştirmeye çalışıyorum.

Bu amaçla 25 Haziran 2015 tarihinde İzmir Ticaret Odası Meclis Salonu’nda yapılan Halkın Bilgilendirme Toplantısına katılarak proje hakkındaki ilk bilgileri edindim.

Ardından 24 Mayıs 2016 tarihinde TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi’nin Tepekule İş Merkezi Akdeniz Salonu’nda düzenlediği seminere katılarak Karayolları 2. Bölge Müdürü Abdülkadir Uraloğlu ile projeyi hazırlayan Yüksel Proje A.Ş.’nin Proje Müdürü İnşaat Mühendisi Özgür Uğurlu‘yu dinleyerek ve sundukları görselleri izleyerek proje hakkındaki bilgilerimi geliştirdim.

24 Mayıs 2016 tarihli toplantıya o tarihte İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı olan Buğra Gökçe ile Başkan Danışmanı Bülent Tanık‘ın,  ayrıca o tarihlerde Ulaşım Dairesi Başkanlığı görevini yürüten Fidan Arslan‘ın ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile yakınlıkları bulunan Urla ve İzmir Büyükşehir belediyeleri meclis üyesi, Konak Belediyesi eski başkanı Muzaffer Tunçağ‘ın katıldıklarını görerek ve Muzaffer Tunçağ‘ın projenin yapılacağı bölgenin depremselliği ile ilgili, Bülent Tanık‘ın da körfezin dibinde yapılacak tüp geçişin genişliği ile ilgili itirazlarını dinleyerek İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bu proje karşısında net bir tutum alacağını umdum.

Bu toplantıda sorulan sorular ve yapılan tartışmalar sonucunda, İzmir Körfez Geçişi Projesi‘nin, İZSU ve TCDD işbirliği ile yapılacak olan “İzmir Körfezi ve Alsancak Limanı Rehabilitasyon Projesi” sayesinde körfez akıntılarında ve su kalitesinde sağlanacak % 40 oranındaki iyileşmeyi sıfırladığı gerçeğinin ortaya çıkması nedeniyle İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bu projeye karşı çıkacağını düşündüm. 

Ardından Doğa Derneği, Tema Vakfı, DTK Ekoloji Meclisi‘ndeki arkadaşlarla değişik toplantılarda bir araya gelerek onaylanan ÇED Raporu üzerinden proje hakkındaki bilgilerimizi birbirimizle paylaşıp projede karşı çıktığımız konuları somutlamaya çalıştık.

Bu arada 2015 tarihli ÇED Raporunun, “İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi” üzerindeki olumsuz etkilerini giderecek şekilde yeniden düzenlendiğini görüp 360 sayfadan oluşan ÇED Raporu ile 3484 sayfadan oluşan eklerini ayrıntılı bir şekilde okuyup irdelemeye çalıştık. Okuyamadığımız bölümlerini bakanlıktan temin edip tekrar tekrar okumaya ve tartışmaya devam ettik. 

Doğa Derneği‘nin 26 Nisan 2017 tarihinde İzmir Mimarlık Merkezi’nde yaptığı toplantıya giderek konuşmacı ve katılımcılarla birlikte konuyu tartışmamız mümkün oldu.

Bu arada bu projeden nemalanacak olanların İnciraltı 2. Nesil Platformu adı altında bir araya gelerek AKP İzmir Milletvekili Atilla Kaya ile birlikte değişik sivil toplum kuruluşlarını ziyaret ettiklerini, gazetelerde haber olmaya çalıştıklarını, Başbakan Binali Yıldırım ile görüştüklerini; böylelikle kendilerinden yana bir kamuoyunun oluşumu için çaba gösterdiklerini izledik.

Ama yine de biz İzmir Büyükşehir Belediyesi ile proje alanında kalan Karşıyaka, Çiğli, Balçova ve Narlıdere belediyelerinden umutlu idik. Çünkü onlar; yani Karşıyaka, Çiğli, Balçova ve Narlıdere belediyeleri ÇED Raporu’na eklenmiş olan belgelere göre “İzmir Körfez Geçişi Projesi“nin İzmir Ulaşım Ana Planı‘nda olmayışını gerekçe göstererek, bunun için çok düzgün raporlar hazırlayarak projeye karşı çıkıyorlar, projeyi İzmir için gereksiz buluyorlardı.

İzmir Büyükşehir Belediyesi ise net bir şey söylemiyordu.

O nedenle de İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden şüpheleniyor ve “İzmir Körfez Geçişi Projesi”nin hazırlanmakta olan İzmir Ulaşım Ana Planı‘na yerleştirilerek meşrulaştırılacağını düşünüyorduk.

Bu şüphe dolu halimiz çok uzun sürmedi. Çünkü Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, 6 Haziran 2017 tarihinde Aydınlık Gazetesi’ne verdiği demeçte aynen şunları söylüyordu:

Zaten bu projeyi ilk belediye başkanı olduğumda o zamanki Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım Bey ile görüşürken ben attım ortaya. Kordon yolunu yapmaya çalışıyorlardı. Kordon Yolu’nu yapmayın, bu bize ulaşım anlamında bir katkı sağlamıyor. Eğer bir şey yapmak istiyorsa hükümet, Körfez geçişini yapın demiştim. Sonra o bugüne geldi. Bunu merkezi hükümet yapmak istiyor. Ciddi bir yatırım, büyük bir yatırım. Ne zaman biter? Bence kısa sürede bitmesinden ziyade, belki bu tüp geçide bizim arkadaşların bir kısmı kamuoyunda gereklidir, gereksizdir diye tartışmalar var. Bana göre İzmir ekonomik olarak büyümesini 2010’dan beri sürdürdüğü düzeyde sürdürürse, bu tüp geçide 10 sene içerisinde mutlaka çok büyük ihtiyaç olacak. Zaten başlanması bitmesi derken belki 2-3 sene önce biter ama geç kalmasındansa önce bitmesi iyidir. Ben de bu projeyi destekliyorum. Benim isteğim, dileğim projenin tamamının tüp geçit olarak gerçekleşmesiydi. Köprü olmamasıydı. Maliyet çok yükseldiği için bu şekilde karar verildi.”

https://www.aydinlik.com.tr/ege/2017-haziran/baskan-acikladi-o-proje-bana-ait

İzmir Körfezi Geçiş Köprüsü 01.png

Evet böylelikle, Pandora’nın Kutusu açılmış ve ortalığa “bu projenin sahibi aslında benim” söylemiyle başlayan bir kötülük saçılmaya başlanmıştı…. Belki de daha doğru bir ifadeyle, İzmir’in ve İzmir Körfezi’nin geleceğini karartan bir kötülük bu şekilde tescillenerek meşruluk kazanmaya başlıyordu.

Bundan sonra belediyeler cephesindeki her şey sessizliğe büründü. Dün projeye karşı çıkan ilçe belediyeleri kendi ilçelerine yapılacak bu büyük yatırım için artık ne olumlu ne de olumsuz görüş belirtiyorlardı. Sanki bu büyük yatırım başka bir yere yapılacakmış gibi ilgisiz kalıyorlar, bundan böyle festivaller, törenler, şarkılı türkülü konserler onları daha fazla meşgul ediyordu.

Biz bu arada yasal süresi içinde Doğa Derneği, EGEÇEP, TMMOB ve 81 sivil yurttaş olarak “İzmir Körfez Geçişi Projesi“ne izin veren ÇED raporunun iptali ve yürütmesinin durdurulması talebiyle davamızı açtık. Sadece bununla yetinmeyerek “İzmir Körfez Geçişi Projesi”nin önünü açmak amacıyla Gediz Nehri Sulak Alanı Koruma Bölgelerinin sınırlarını değiştiren Ulusal Sulak Alan Komisyonu’nun yeni kararının iptali ve yürütmesinin durdurulması için de ikinci bir davayı açtık.

Tabii ki bu dava süreçlerinde de belediyeleri, özellikle de ilçe belediyelerini müdahil olarak aramızda göremedik. Çünkü onların İzmir, İzmir Körfezi, Gediz Nehri, Gediz Deltası Sulak Alanı, İzmir Kuşcenneti, İnciraltı gibi kültürel ve doğal değerlerimizle ilgili bir kaygıları, şüpheleri yoktu. Böylelikle “İzmir Körfez Geçişi Projesi“nin önünü açmak için Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nca lağvedilen İzmir Kuş Cenneti Koruma ve Geliştirme Birliği (İZKUŞ) için yaptıkları itirazların ve döktükleri timsah gözyaşlarının doğru olmadığı da ortaya çıkmış oldu.

Çünkü o sırada “İzmir Körfez Geçişi Projesi“ni İzmir Ulaşım Ana Planı‘na yerleştirmekle meşguldüler… Böylelikle “İzmir Körfez Geçişi Projesi”ne hukuki anlamda meşruluk kazandırmayı düşünüyorlardı.

Nitekim 12 Eylül 2017 Salı günü, İzmir Büyükşehir Belediyesi Tarihi Havagazı Fabrikası Kültür Merkezi’nde yapılan  İzmir Ulaşım Ana Planı (UPİ) 3. Paydaş Toplantısı‘nda yapılan sunumlar da “İzmir Körfez Geçişi Projesi“nin güncellenmekte olan İzmir Ulaşım Ana Planı‘na yerleştirildiğini, alternatif senaryo çalışmalarına konu bir seçenek olarak yer aldığını gösteriyordu.

Velhasıl, Karşıyaka, Çiğli, Balçova ve Narlıdere belediyeleri, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun açık bir şekilde sahiplendiği ve güncellenmekte olduğu İzmir Ulaşım Ana Planı‘na yerleştirdiği “İzmir Körfezi Geçiş Projesi”ne kah sessiz kalarak kah “Büyük Başkan“ın dediğine itiraz etmeyerek önemli bir doğa ve kent suçuna ortak olmayı tercih ediyorlardı.

Peki bu arada, İzmir Körfezi’nin ortasına AKP’nin ampulünü çağrıştıran koskoca bir beton ada konduracak bu siyasi projeye karşı çıkmasını beklediğimiz Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) onun örgütleri, il ve ilçe başkanları, milletvekilleri, yerel siyasetçiler ve CHP üyesi İzmirliler neredeydiler?

Yap-İşlet-Devret” yönteminin; yani “Deli Dumrul Köprüsü” modelinin Boğaziçi’ndeki Yavuz Sultan Köprüsü, İzmit Körfezi’ndeki Osmangazi Köprüsü ve Çanakkale Boğazı’ndaki 1915 Çanakkale Köprüsü‘nden sonra dördüncü örneğini oluşturacak bu projeye CHP’liler ne diyorlar, bu proje hakkında ne düşünüyorlar?

Yap-İşlet-Devret” modeli ile yapılan köprülere, 3. Hava Limanı’na, Kanal İstanbul’a, Kuzey Ormanlarının yok edilmesine, Ankara’daki Gökçek’in ODTÜ operasyonlarına ve sermayenin iktidar yandaşlarına sermaye transferini amaçlayan benzeri birçok AKP projesine karşı çıkan CHP Merkez Yönetimi, karşı çıkılan projelere tıpatıp benzeyen bu projeye “Evet” mi diyecektir?

Yoksa belediye başkanının sahiplenip desteklediği bir proje giderek bir CHP projesine mi dönüşecektir?

Bu anlamda CHP ne zamana kadar belediyenin, daha doğrusu İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu‘nun dümen suyunda bir siyaset izleyecektir?

Yoksa, belediye başkanlarının politikalarına ve yatırımlarına karşı çıkıp eleştiren bazı arkadaşlarımızın başına geldiği gibi CHP İzmir İl ya da ilçe yönetimleri bu projeye karşı çıkanlara da disiplin sopasını göstererek onları partiden mi atacaktır?

Bence CHP ve İzmir açısından önemli bir sapağa gelmiş durumdayız.

CHP, belediye başkanının istediği gibi bu projeyi görmemezliğe gelip zımni bir şekilde destekleyecek mi yoksa belediye başkanına karşın olan biteni fark edip biz kent/doğa savunucuları ve İzmir halkı ile birlikte projeye -geç de olsa- karşı mı çıkacaktır?

Aksi takdirde körfezin ortasına yerleştirilecek ampul şeklindeki bir beton ada, İzmir’deki CHPlileri ve tüm bir İzmir halkını psikolojik anlamda yaralayan, onların motivasyonlarını düşüren bir siyasi iktidar damgasına dönüşecektir…

Yapay Ada 03

Sanırım bu düğümün çözülmesi, CHP’nin İzmir’deki geleceğini belirleyecek önemli bir hesaplaşma fırsatına konu olacak ve CHP yönetimi İzmir’e yapılan bu kötülüğe “HAK; HUKUK, ADALET” anlayışıyla “HAYIR!” diyecektir….

 

 

Kentlerde de adalet…

Ali Rıza Avcan

Cumhuriyet Halk Partisi’nin 2015 tarihli son genel seçimler için hazırladığı 200 sayfalık “Yaşanacak Bir Türkiye” isimli seçim bildirgesi masamın üzerinde duruyor.

Kırmızı-beyaz renklerin hakim olduğu bu ciltli kitapta, her seçim bildirgesinde olduğu gibi özgürlük, hukuk devleti ve demokrasi, ekonomi, tarım, turizm ve enerji gibi toplumsal yaşamın değişik konu ve katmanıyla ilgili hedeflere yer verilip vaatlerde bulunuluyor.

Yaşanacak Bir Türkiye” isimli seçim bildirgesinin “Yurttaş İçin Nitelikli Kamu Hizmeti – Kamu Yönetimi Reformu” başlığını taşıyan 108 ilâ 109. sayfalarında yerel yönetimlerle ilgili 7, “Yerel Yönetimler” başlığını taşıyan 164 ilâ 167. sayfaları arasındaki “Yerinden Yönetim Anlayışı“, “Kaynak Yönetimi“, “Yerel Yönetimlerde Şeffaflık“, “Yerel Yönetimde Katılımcılık” ve “Muhtarlar” alt başlıkları altında  ise 29 ayrı hedefe; toplam olarak 36 ayrı yer veriliyor. Tabii ki, seçim bildirgesinin diğer bölümlerinde konuyla dolaylı ilgisi olan başka hedefler dışında…

Biz bugün bu hedeflerden sadece birini, “BİT’lerin faaliyetlerini şeffaflaştıracak ve etkin şekilde denetlenmesini sağlayacağız” diyen hedefi ele alıp çevremizdeki CHP’li belediyelerde gördüğümüz uygulamalar üzerinden değerlendirmeye çalışacağız.

Öncelikle bu ifade içinde geçen “BİT” sözcüğünün, “belediye iktisadi teşekkülü” ya da belediyelere bağlı şirketler ve iktisadi işletmeler anlamına geldiğini açıklamamız gerekiyor.

İZENERJİ EYLEM (73)

Bilindiği üzere belediyeler ve belediye bağlı kurumlar; özellikle de su, kanalizasyon ve ulaşım gibi hizmetleri yapan kurumlar, örneğin İSKİ, İZSU, , ESHOT gibi genel müdürlüklerin kamu adına İçişleri ve Maliye bakanlıklarıyla Sayıştay gibi üst mahkemeler tarafından denetlendiğini belirtmekte yarar var.

Ancak Türk Ticaret Kanunu’na tabi şirketlerde böylesine bir kamu denetimi yok. O nedenle belediyelere bağlı şirketlerde, söz konusu seçim bildirgesinin diliyle BİT’lerde kamu adına iyi bir denetim yapıldığını söylemek zor.

Şirketlerin yeterince izlenip denetlenememesi, hem tabi oldukları ticaret hukukun un gizliliğe, ticari sırra önem veren yaklaşımı hem de yozlaşmış uygulamanın bir sonucu… O nedenle belediyelere bağlı şirketlerin kamu tarafından izlenmesini kolaylaştıracak ve bunu katılım boyutunda gerçekleştirecek yöntemlere acilen ihtiyaç var.

Belediye şirketlerinin, o belediye sınırları içinde yaşayan ya da çalışan halk, diğer bir deyimle “hemşehriler” tarafından izlenip denetlenebilmesini sağlayacak en etkin yöntemlerden biri, şirket yönetimi tarafından alınan karar ve uygulamalarla şirketin mali durumunun kamuya açık olmasını, kamu tarafından öğrenilip izlenmesini sağlayacak olan “şeffaflık” kuralının titizlikle uygulanması ile mümkün.

Diğer yandan, Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidara geldiği takdirde tüm belediyelerde uygulamayı taahhüt ettiği bu hedefin, iktidara gelmese bile en azından kendisi tarafından aday gösterilip seçilmiş başkanların görev yaptığı belediyelerde yaşama geçirilmesi de bizim açımızdan beklenen bir şey. 

Çünkü iktidara aday olan bir partinin seçmene vaat ettiği şeyleri öncelikle kendi belediyelerinde ortaya koyması, bunun mümkün olup olmadığını test etmesi eşyanın tabiatında olan doğal bir şey…

O nedenle de, CHP’li belediyelere bağlı BİT’lerde; yani şirket ve işletmelerde faaliyetlerin şeffaflaşması ve denetimin etkin bir şekilde yapılması gerekiyor.

CHP-Adalet-Yuruyusu-Kemal-Kilicdaroglu-Anasayfa-Featured

Ama uygulamada hiç de öyle olmuyor.

Çünkü, geçtiğimiz günlerde 12 Milyon liralık bir kamu kaynağını belediye meclisi kararı dahi olmaksızın tek bir şirket yönetim kurulu kararıyla Tetusa A.Ş. isimli çok ortaklı bir şirkete devrederek o şirketin % 40 oranında hissedarı olan İzenerji A.Ş. şirketin, nasıl bir şirket olduğunu, bu şirketin yönetiminde kimlerin olduğunu, şirketin hangi işleri yaptığını, nerelere harcama yapıp nerelerden gelir temin ettiğini, her yıl ne ölçüde kâr ya da zarar ettiğini şirkete ait internet sayfasından öğrenemiyoruz. Öğrenmeye kalktığımızda da, bu tür bilgilerin “ticari sır” kapsamına girdiği söylenerek bilgi vermekten titizlikle kaçınılıyor.

Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre bu tür sermaye şirketlerinin açtıkları internet sayfalarında halka bilgi veren bölümler açarak bilgi vermeleri zorunlu olduğu halde İzenerji, İzdeniz ve İzfaş gibi bazı şirketlerde bilgi vererek şeffaflığın yaşama geçirilmesinden ısrarlı bir şekilde kaçınılıyor. Ayrıca tüm şirketlerin mali denetimleri, ne hikmetse bağımsız denetçi adı altında devamlı olarak aynı kişi ya da kurumlara veriliyor. Bu konularda belediye meclisi üyeleri gibi halka yeterli, doğru bilgiler verilmiyor.

Şimdi tutup, “CHP, şayet iktidara gelmiş olsa, öncelikle kendisine ait bir belediyede hayata geçiremediği, iyi bir örnek olarak ortaya koyamadığı önemli bir hedefi diğer tüm belediyelerde nasıl hayata geçirecek?” şeklinde bir soru sorup; ardından bunun CHP ile belediyeleri arasında çözümlenmeyen bir sorun olduğunu, bu hedefe kendi belediyelerinde bile ulaşamadığını ve bu anlamda belediyeler üzerinde bir etkisinin olmadığını iddia etsek nasıl bir cevap alırız, gerçekten merak ediyorum.

ADALET YURUYUSU 21.GUNUNDE DEVAM EDIYOR.FOTO:AKIN CELIKTAS/KOCAELI,(DHA)

Evet, CHP’li belediyeler gerçekten CHP’nin doğru, tutarlı ve geçerli vaatlerini dikkate alıp gerçek bir “ADALET” anlayışı içinde, onları gerçekten uygulamak istiyorlar mı; yoksa siyaseten zıddına dönüştükleri bir süreçte o ilke ve vaatleri aşmak amacıyla “HAK, HUKUK VE ADALET”i dikkate almadan oyunbozanlık ya da hilekarlık mı yapıyorlar?

Karar, her zaman olduğu gibi halkındır…