Hazin bir danışmanlık öyküsü

Ali Rıza Avcan

1937, İzmir doğumlu Prof. Dr. İlhan Tekeli’nin İzmir macerası 2009 yılında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun danışmanı olmasıyla başlar. Çünkü ilk ve orta öğretiminden sonra İzmir’den ayrılmış ve uzun yıllar Ankara’da yaşamıştır. Aslında 2009 sonrasındaki İzmir’deki varlığı da hep Ankara merkezli olmuş, İzmir’e yerleşmeyi tercih etmemiştir.

Belediye başkan danışmanlığını üstlendiği 2009 yılındaki ilk danışmanlık icraatı ise, çoğu Ankara ve İstanbul’dan gelen akademisyen ve kültür pazarlamacısıyla birlikte Tarihi Havagazı Kültür Merkezi’nde yaptığı 24 Ekim 2009 tarihli Kültür Çalıştayı’dır.

Bu çalıştay öyle bir çalıştaydır ki; adı bizde saklı birçok İzmirli kültür ve sanat emekçisi çalıştaya ya katılamamış ya da zorlama ile girmenin yolunu bulmuştur. Bu çalıştayla ilgili olarak değerli akademisyen ve tiyatro adamı Semih Çelenk’in Milliyet gazetesinde yazdıkları halen akıllardadır..

aztr232

Prof. Dr. İlhan Tekeli, o çalıştay sonrasında ortaya attığı “İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirme Projesi“, “İzmir-Tarih, İzmirlilerin Tarih İle İlişkisini Geliştirme Projesi” ve “Yeni Kültürpark Projesi” gibi tartışmalı birçok büyük projenin kaynağı olarak hep bu Kültür Çalıştayı’nı gösterir.

Oysa yeni imiş gibi sunulan bütün bu büyük projeler, 1999-2004 yılları arasında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevini yapan Ahmet Piriştina’nın hizmet döneminde, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin başta Mimarlar Odası olmak üzere çeşitli meslek odaları ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte çalışıp geliştirdiği düşünce ve projelerin isim değiştirmiş halinden başka bir şey değildi.

Öte yandan, Tekeli’nin 2009 yılından bu yana gerçekleştirdiği bütün çalıştay, forum ve sempozyum gibi organizasyonlarda uyguladığı temel yöntem, “küreselleşme” ve “yönetişim” gibi neoliberal kavramlar üzerinden geliştirdiği ve “genel düşünceler” olarak adlandırdığı şablon özelliğindeki kuramsal bir çerçeveyi önceden katılımcılara dağıtarak ya da düzenlediği toplantıdaki inisiyatifini ortaya koyan ilk konuşmayı yaparak bu toplantıların “katılımcısı” olmaya layık bulduğu davetlileri kendi hedefi çevresinde toplama çabasından başka bir şey değildir. O nedenle, ortaya attığı tüm projeler düşünsel olarak hem Piriştina döneminde geliştirilen projelerin bir sonucu hem de kendi kontrolünde birbiri ile ilişkisi olan projelerdir. Böylelikle kendince bir “İzmir Yönetişim Modeli” oluşturduğuna inanır.

Geçen zaman içinde kendisi gibi düşünmeyenleri ya da kendi görüşlerine karşı çıkanları pek sevmediği, onlara genellikle “ayrık otu” muamelesi yaptığı görülmüştür. Şayet bu “ayrık otları” kazara bu tür toplantılara katılıp farklı bir görüş ifade edecek olsalar, onları toplum içinde azarlamaya kadar giden tepkiler verir. Bu durum, tanıklıklarla kanıtlanmış sıradan olaylardandır.

Çünkü başının üstünde şehir ve bölge plancısı olmanın dışında, her şeyle ilgilenmiş olmaktan kaynaklanan akademik bir hâle vardır. O nedenle, her şeyi bilen ve yanılmayan, yanılması mümkün olmayan, bu nedenle de kutsanan bir “hoca“dır.

Kendisi öylesine bir “hoca“dır ki, bir toplantıda ya da görüşmede fikirlerine karşı çıkıp “bir de şöyle olabilir mi?” diye soracak olsanız; kendisinden çok çevresindekiler size karşı çıkıp, “hocamızdan daha iyi mi biliyorsun?” ya da “o hocadır, onu dinleyip saygı göstermek gerekir” gibi itirazlarla sizi dışlamaya kalkarlar.

Oysa bilim, tek bir doğruyu desteklemez ve önermez. Bilim; özellikle de sosyal bilimler farklı fikirlerin varlık ve önemini, farklı koşullardaki geçerliliğini ve bu fikirler üzerinden gerçekleştirilecek tartışma ve değerlendirmelerle o koşullarda geçerli olan doğrunun bulunmasını savunur.

O nedenle camideki, mescitteki “hoca” ile üniversitedeki ya da başka bir yerdeki bilim emekçisi “hoca“yı birbirine karıştırmamak gerekir.  

İzmir Büyükşehir Belediyesi de onun bu başının üstündeki hâlenin ne gibi işlere yarayabileceğinin -elbette ki- farkındadır ve çoğu kez ona bile sormadan adını başka başka yerlerde yazıp çizerek onun itibarını kullanmaya çalışır. Bu konu da, yine kendi ağzından doğrulanmış hazin bir durumdur.

Bazen danışman olmakla uygulayıcı olmayı birbirine karıştırdığı da olur ve Kültürpark Projesi gibi önemli ve tartışmalı projelerde belediye başkanından daha fazla öne çıkarak ve meslek odalarına ayar vermeye çalışarak kibirli bir dille projeyi savunmaya kalkar.

Evet, ne yazık ki, doğup büyüdüğü bu kent, sevgili hocamızın yıllardır başka diyarlarda yazıp çizip biriktirdiği akademik itibarı çok kısa bir süre içinde kaybettiği, bütün umutlarını bağladığı “küreselleşme” ve “yönetişim” gibi kavramların dünya çapında hızla gözden düştüğü bir dönemde onu umutsuzluğa düşüren bir kent olmuştur.

Kapak

Kısacası akademik bilgi ve birikim, İzmir düzlemindeki büyük proje uygulamalarıyla iflas etmiş, kurguladığı hiçbir proje sonuca ulaşamamıştır.

Sevgili Hocamız şimdi de bütün bu yaptıklarını ya da yapamadıklarını, sonuçlandırdıklarını ya da sonuçlandıramadıklarını “İzmir Modeli” adı verilen beş ciltlik serinin ikinci cildinde bir araya getirerek kendini ve düşüncelerini yeniden ve yeniden pazarlamaya çalışmaktadır. Sanki belediye başkanının başarısızlığı altında kendi projeleri, kendi çalışmaları yokmuş gibi….

Hem de aday olmayacağını açıklayarak kendini “topal ördek” konumuna düşüren sevgili başkanı adına kendi ekibi ile birlikte beş ciltlik yeni bir methiye yazmayı göze alarak…

Bilmeyenler için İzmir Körfez Geçişi Projesi (2)

Ali Rıza Avcan

İzmir Körfez Geçişi Projesi’nin asıl müşterisi, yerleşime açılmamış kamu mallarını yağmalayacak yandaş sermaye ve inşaat baronlarıdır.

İzmir Körfez Geçişi Projesi‘nden öncelikle bu işin ihale ve işletmesini, Yap-İşlet-Devret yöntemiyle alacak olan iktidar yandaşı inşaat firmaları yararlanacaktır.

İkinci olarak böylesi büyük bir projeyi hayata geçirerek İzmir Körfezi’nin ortasına koskocaman bir AKP damgası vuracak olan AKP iktidarı yararlanacak, kamuoyu nezdinde İzmir’in fethedildiği algısı yaratılacaktır.

Üçüncü olarak da bu proje sayesinde Çiğli, İnciraltı, Menemen, Sasalı ve Ulukent çevresindeki kamu arazilerinin rantını paylaşacak olan inşaat şirketleri kazanacaktır.

Gediz Deltası Sulak Alan Koruma Bölgesi & İzmir Körfez Geçişi Projesi

İzmir Körfez Geçişi Projesi İzmir Körfezi’yle Gediz Deltası Sulak Alanı’n ve İnciraltı bölgesine zarar verecektir.

İzmir Körfez Geçişi Projesi, öncelikle İzmir Körfezi’ndeki zayıf su akıntılarının daha da azalmasını sağlayarak Körfez’in daha kısa sürede kirlenmesine neden olacaktır. 

İzmir Körfezi’ndeki mevcut su akıntılarının % 40 oranında arttırılması suretiyle su kalitesinin iyileştirilmesi hedefleyen İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon (Büyük Körfez) Projesi, ilk yıllarda mevcut su akıntılarını arttırıp suyun kalitesini iyileştirecek olmakla birlikte orta ve uzun vadede bu projenin etkisi ortadan kalkacak ve İzmir Körfezi, İzmir Körfez Geçişi Projesi kapsamında yapılacak 114 adet köprü ayağı ve 800 metre uzunluğundaki beton ada nedeniyle daha fazla kirlenip kokacak, İzmir ikinci bir Efes olmaya başlayacaktır.

İzmir Körfez Geçişi Projesi, proje alanının kuzeyindeki Gediz Deltası Sulak Alanı ile Ramsar Sözleşmesi uyarınca korunan alanlara; ayrıca proje alanının güneyinde bulunan  İnciraltı bölgesindeki doğal koruma alanlarına zarar verecek, kuşların, balıkların, bitkilerin ve diğer canlıların burada barınıp üremelerini zorlaştıracaktır. 

İzmir’i İzmir yapan bu son derece hassas doğal değerlerin kaybedilmesi ise asıl kaybedenin İzmir ve İzmir halkı olmasını sağlayacaktır.

İzmir Körfez Geçişi Projesi hazırlanırken olası güçlü depremler ve fay hatları dikkate alınmamıştır.

İzmir Körfez Geçişi Projesi için Boğaziçi Üniversitesi tarafından hazırlanan deprem raporu bugüne kadar derlenmiş mevcut verilerin kullanılması suretiyle hazırlandığı; ayrıca bu raporun hazırlanması sonrasında körfezde yeni fay hatlarının keşfedildiği ilişkin medya haberlerini okuduğumuz için projenin yapılacağı alanda hassas sismik araştırmalar yapılması gerekmektedir.

Bu tehlikenin farkına varmamızın en önemli nedeni ise, 1999 Gölcük Depremi sonrasında Gölcük’teki donanma üssünün oradan kalkıp şimdi İzmir Körfezi Geçiş Projesi’nin; özellikle de batırma tüp tünelin yapılacağı Yenikale mevkiine gelmesi fikrinin ortaya atıldığı tarihlerde Yenikale mevkiindeki fay hatlarının mevcudiyeti nedeniyle bu girişimden vazgeçilerek donanma üssünün Marmaris’e taşınmış olmasını hatırlıyor olmamızdır.

O nedenle İzmir Körfezi’nin iç ve orta kesimlerinde ciddi araştırmalar yapılmadan böylesi büyük bir yatırıma izin verilmemesi gerekir.

59

İzmir Körfez Geçişi Projesi kapsamında körfezin dibinden çıkarılacak milyonlarca metreküp çamurun “tehlikeli” sınıfında olması durumunda bundan tüm İzmir etkilenecek ve projenin maliyeti artacaktır.

İzmir Körfezi’nden, aynı dönemde uygulanacak iki ayrı proje kapsamında (İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi çerçevesinde 46.990.000 metreküp, İzmir Körfez Geçişi Projesi çerçevesinde 19.870.542 metreküp) toplam 66.860.542 metreküp dip çamuru çıkarılacak ve bu kadar büyük miktardaki çamur hem Alsancak Limanı’nın yapımında, hem İzmir Kuş Cenneti önünde yapılacak üç ayrı yapay adanın imalatında hem de kent içindeki yeşil alan ve park yapımlarında kullanılacaktır.

Bu iki proje ile ilgili ÇED raporlarındaki yazılı bilgilere göre Gediz Nehri’nin kimyasal, bakteriyolojik ve ağır metal varlığı açısından kirli bir olduğu bilinmekle birlikte; bu nehrin getirip deniz dibine yığdığı çamurun “tehlikeli” mi yoksa “tehlikesiz” mi olduğu henüz araştırılıp analiz edilmemiştir. Ancak ÇED raporu sanki analiz raporları olumlu olacakmış gibi hazırlanmıştır.

İzmir Körfezi’nin dibinden çıkarılacak çamurun tehlikeli olup olmadığını ortaya koyacak analizler, her ne kadar TUBİTAK gibi devletten; yani proje sahibi kuruluştan yana resmi kuruluşlar tarafından yapılacak olmakla birlikte; “tehlikeli” çıkması durumunda bu “tehlikeli” malzemenin nasıl ve hangi maliyetlerle bertaraf edileceği düşünülmemiştir.

İzmir Körfez Geçişi Projesi kapsamında İzmir Körfezi’nin ortasına yapılacak beton ada AKP’nin sembolünü çağrıştıran ampul şeklinde olacaktır.

İzmir Körfezi Geçişi Projesi kapsamında İzmir Körfezi’nin ortasına yapılacak beton adanın örnek alınan yurt dışındaki uygulamaları çok değişik biçimlerde olduğu halde bu proje için tasarlanan adanın biçimi ampul şeklindedir.

Proje ile ilgili ÇED raporunun anlatımından anlaşılacağı üzere, bu adanın tam ortasına ay-yıldız şeklinde bir düzenleme yapılarak bu düzenlemenin geceleri aydınlatılması; böylelikle AKP’nin ampulünü çağrıştıran bir figürünün tam ortasına Türk bayrağını simgeleyen bir ay-yıldızın yerleştirilmesi sağlanacaktır. 

Resim1

İzmir Körfez Geçişi Projesi, yeni bir Deli Dumrul Köprüsü olacaktır.

İzmir Körfez Geçişi Projesi ile yapılmak istenen şey, İzmit Körfezi’ndeki Osmangazi, İstanbul Boğazı’ndaki Yavuz Sultan Selim ve Çanakkale Boğazı’ndaki 1915 Çanakkale Köprüsü gibi yeni bir Deli Dumrul Köprüsü yapmaktır. Böylelikle köprüden ister geçin ister geçmeyin Karayolları Genel Müdürlüğü ile yapımcı/işletmeci firma arasında imzalanan sözleşmeye göre taahhüt edilen tüm araçların geçiş parası devlet hazinesinden ödenecek, böylelikle devlet imkânları ile yandaş müteahhitlerin daha da zengin edilmesi sağlanacaktır.

İzmir Körfez Geçişi Projesi ile ilgili ÇED raporuyla sulak alanların değiştirilmesine ilişkin karar dava konusu olmuştur.

İzmir Körfez Geçişi Projesi ile ilgili ÇED raporunun iptali ve yürütmesinin durdurulması talebiyle Doğa Derneği, Ege Çevre ve Kültür Platformu Derneği (EGEÇEP) ve Ankara’daki Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği (TMMOB) Genel Merkezi ile 85 İzmirli sivil yurttaşın girişimi ile 4 Mayıs 2017 tarihinde İzmir İdare Mahkemesi’nde iki ayrı dava açılmıştır.

Ayrıca proje alanındaki sulak alanların sınırlarıyla kullanım özelliklerini değiştiren Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na bağlı Ulusal Sulak Alan Komisyonu’nun (USAK) 30.03.2017 tarih, 28-2017/1 numaralı kararının iptali ve yürütmesinin durdurulması talebiyle 25.08.2017 tarihinde Doğa Derneği, Cem Altıparmak ve Ali Rıza Avcan tarafından İzmir Nöbetçi İdare Mahkemesi’nde ikinci bir dava açılmıştır.

4 Mayıs 2017 ve 25.08.2017 tarihlerinde açılan davaların görüşülmesine halen devam edilmektedir.

Doğa Derneği, EGEÇEP ve TMMOB tarafından açılan ÇED raporunun iptali ve yürütmesinin durdurulması ile ilgili davanın mahkeme tarafından belirlenen dokuz bilirkişisi ile 25 Ocak 2017 tarihinde yapılacak keşif çalışması, bilirkişi heyeti başkanının, bir bilirkişinin İzmir Körfez Geçişi Projesi hakkında daha önce yazı yazarak görüş belirtmiş olmasını gerekçe göstererek itiraz etmesi; ayrıca davacı kurumların yeni bilirkişi talepleri nedeniyle yapılamamış ve başka bir tarihe ertelenmiştir.

İzmir Körfezi Geçiş Projesi’ne karşı örgütlenen muhalefet çalışmalarına devam etmektedir.

  • Ali Rıza Avcan ve Göker Yarkın Yaraşlı, 29 Mart 2017 tarihinde Tema Vakfı İl Temsilciliği gönüllülerini, 11 Nisan 2017 tarihinde de HDK İzmir Ekoloji Meclisi üyelerini İzmir Körfez Geçişi Projesi hakkında bilgilendirmiştir.
  • Doğa Derneği, 26 Nisan 2017 tarihinde İzmir Mimarlık Merkezi’nde “Köprüden Önce Son Çıkış: İzmir’in Kuşları” adını verdiği panel ve forumla İzmir halkını bilgilendirdi.
  • Doğa Derneği, Ege Çevre ve Kültür Platformu Derneği (EGEÇEP) ve TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Sekreterliği’nin 20 Eylül 2017 tarihinde İzmir Mimarlık Merkezi’nde ortaklaşa düzenlediği basın toplantısında, ortaklaşa hazırlanan “İzmir ve Bölgemizde Planlanan Rant Projeleri Hakkında Rapor” kamuoyu ile paylaşılmıştır.
  • İzmir Körfez Geçişi Projesi ile ilgili ÇED raporunun iptali ve yürütmesinin durdurulması ile ilgili dava açan Doğa Derneği, EGEÇEP ve TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Sekreterliği’nin kent konseyleri ile birlikte düzenlediği toplantılar çerçevesinde Konak (30 Ekim 2017), Buca (30 Kasım 2017), Güzelbahçe (11 Ocak 2018) kent konseylerinin katılımcılarına, İzmir Halkevi üyelerine (14 Aralık 2017), HDP Karşıyaka İlçe Örgütü üyelerine (25 Aralık 2017); ayrıca Karşıyaka ve Güzelyalı Haziran Meclisi üyelerine proje hakkında bilgi verilmiştir.
  • 20 Aralık 2017 tarihinde davacı Doğa Derneği, EGEÇEP ve TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Sekreterliği’nin yaptığı çağrı üzerine Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi’nde yapılan geniş katılımlı toplantıda İzmir Körfez Geçişi Projesi üzerinden İzmir genelindeki toplumsal mücadelenin nasıl gerçekleştirileceği tartışılmış ve bu tür çalışmaların devamına karar verilmiştir.
  • Doğa Derneği, 23 Eylül 2017 ve 10 Aralık 2018 tarihli kuş gözlemi gezileriyle 14 Ocak 2018 tarihinde Magma Dergisi okurlarıyla birlikte düzenlediği kuş gözlemi gezisiyle kalabalık bir İzmirli grubunun proje alanı olan Gediz Deltası Sulak Alanı ile tanışmasını sağlayarak katılımcılara bu projeden olumsuz etkilenecek flamingolarla diğer kuş ve canlılar hakkında bilgi vermiştir.
  • Doğa Derneği 23 Kasım 2017 tarihinde İzmir, 19 Ocak 2018 tarihinde de İstanbul medyası ile uluslararası basın mensupları için Gediz Deltası Sulak Alanı’nda düzenlediği basın toplantıları ile yerel, yerli ve yabancı basın mensuplarına proje ve sakıncaları hakkında bilgi vermiştir.
  • Doğa Derneği, 12 Aralık 2017 tarihinde yaptığı basın açıklaması ile Gediz Deltası Sulak Alanı’nın UNESCO Dünya Doğa Mirası Listesi’ne girmesi için ulusal ve uluslararası alanda bir kampanya başlattığını duyurmuş ve bunun için hazırlanan bilimsel bir raporu kamuoyu ile paylaşmıştır.
  • Doğa Derneği tarafından hazırlanan haber ve görüntülerin Fox TV Haber Programı sunucusu Fatih Portakal tarafından gündeme getirilmesi üzerine ses sanatçısı Tarkan’ın paylaştığı İnstagram mesajı milyonlarca sosyal medya kullanıcısına ulaşmış; böylelikle ülkemizdeki çok geniş bir kesimin İzmir Körfez Geçişi Projesi hakkında bilgilenmesi sağlanmıştır.

Flamingoma Dokunma 23.07.2017 001

 

Kıyı dolguları ve su baskınları…

Ali Rıza Avcan

Bu yazıyı yazdığım şu an İzmir’de kentin büyük bir bölümü kuvvetli bir fırtınanın etkisi altında… Birinci Kordon, Alsancak, Pasaport gibi sahil kesimi bu fırtına ile azgınlaşan dalgaların getirdiği su baskınlarıyla teslim alınmış durumda… Sabahın ilk saatlerinde sefer yapan deniz araçlarının iskelelere yanaşamayıp geriye döndüğü, vapurlardaki insanların büyük bir heyecan içinde korkulu anlar geçirdiği söyleniyor… Kentteki deniz ulaşımı şu an itibariyle durdurulmuş olsa da yollardaki araçlar ve insanlar sular içinde bir yerden bir yere gitmede zorlanıyor ve benim gibi randevularını iptal ediyorlar…

Kentin birçok semti kuvvetli yağış hatta dolunun yıkıcı etkisini yaşıyor… Sahillerde milyonlarca liraya yapılan birçok yatırım ve tuzlu sular altında kalan bitki ve yeşil alanlar zarar görüyor…

İzmir'de fırtına

Bu durumu yaşayanlar ya da görenler ise tepkilerini sosyal medyada dile getirip bunun  nedenini ya takdir-i ilahiye ya da plansız, programsız kentleşmeye; özellikle de kıyılarda yapılan hesapsız kitapsız dolgulara bağlıyorlar…

Yaşananlardan küresel ısınmayı sorumlu tutanlar olduğu gibi denizden kaynaklanan su baskınının mevsim ortalamalarının üstündeki rüzgar ve yağışlar nedeniyle ortaya çıktığını, bunun beklenmeyen doğal bir yıkım olduğunu söyleyenler de var. 

Tabii ki bir de benim gibi bu sorunu kıyıda; özellikle de Alsancak bölgesinde olduğu gibi denizin yükselmesi durumunda deniz suyunun yağmur suyu kanallarıyla geri basmasına neden olan yetersiz atık ve yağmur suyu kanal sistemiyle her tür kıyıda hiçbir araştırma yapılmadan dolgu yapılmasına bağlayanlar da var. 

Karşımıza çıkan bu olağanüstü durumun bir yandan bir doğal yıkım olduğunu bilip kabul etmekle birlikte; bu derecedeki şiddetli fırtınaların yaşandığı bir coğrafyada denizin 60 santimetreye kadar yükselebileceğini söyleyen bilim insanlarını dikkate alarak önceden yeterli önlemlerin alınabileceğini ama alınmadığını, deniz suyunu geriye basarak cadde ve sokakların su içinde kalmasına neden olan yetersiz atık ve yağmur suyu sisteminin daha iyi hale getirilebileceğini ama getirilmediğini de söyleyenler var.

Örneğin konuştuğumuz bilim insanları, uzmanlar ve başvurduğumuz bilimsel kaynaklar bize İzmir Körfezi kıyılarında 19. yüzyıldan bu yana yapılan bütün dolguların ya da kıyıları deniz taşkınından korumak için alınan önlemlerin deniz suyu akıntılarıyla dalga dinamiğinin dikkate alınarak yapılmadığını, bu tür müdahalelerin şiddetli rüzgarın etkisiyle körfezde oluşan büyük dalgaların sapmasını, yansımasını, dönmesini, kırılmasını ya da sığlaşma nedeniyle sönümlenmesini dikkate almadan yapıldığını söylüyorlar. 

DSC_9589

Önce 15. yüzyılda iç limanın doldurulması suretiyle Konak Meydanı ile Kemeraltı’nın büyük bir kısmının oluşması; ardından 17. ve 18. yüzyıllarda dolgu işlemine yer yer devam edilmesi ve 1867 yılında başlatılan büyük İzmir Limanı ve Rıhtımı Yapımı inşaatıyla Konak Meydanı’ndan Alsancak’a kadar uzanan 3,5 kilometre uzunluğunda ve 230-250 metre genişliğindeki bir alanın doldurularak Birinci Kordon’un oluşturulması körfezin kıyısında görülen ilk büyük müdahalelerdir.

Hatta bir söylentiye göre, İzmir Limanı ve Rıhtımı Yapımı inşaatı 1867 yılı Kasım ayında bir denizaltı depremi sonucunda ortaya çıkan büyük dalgaların etkisi ile mevcut tesislerin kullanılamaz hale gelmesi üzerine başlatılmıştır. 

Cumhuriyet döneminde ise gerek Karşıyaka gerekse Göztepe-Güzelyalı sahilleri bir çok kez yol ya da park yapmak amacıyla doldurulmuş; böylelikle kıyıdaki bir çok ev ve köşk denizi uzaktan seyreder hale gelmiştir.

Bu kentin gördüğü en büyük dolgu operasyonlarından biri de Burhan Özfatura‘nın İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde Cumhuriyet Meydanı ile Alsancak Limanı arasındaki Birinci Kordon’un, Osmanlı döneminde doldurulmuş olmasına karşın otoyol yapmak amacıyla yeniden doldurularak genişletilmesi ve bu dolgunun Ahmet Piriştina‘nın belediye başkanı olmasından sonra iptal edilerek yeşil alana dönüştürülmesi suretiyle gerçekleştirilmiştir.

Körfez kıyılarının doldurulması işlemine -ne yazık ki- bugün de devam edilmekte; Mustafa Kemal Sahil Bulvarı’nda imar planı değiştirilmeden ve kıyı kenar çizgisi onayı alınmadan, Karşıyaka sahilinde ise daha büyük anıt yapma sevdası ile denize verilebilecek zararlar dikkate alınmadan kıyı dolgusu yapılmaktadır.

Yaşadığımız ve gördüğümüz kadarıyla bu kentin, -hangi siyasi partiden olursa olsun- tüm belediye yönetimleri tarafından gerçekleştirilen kıyıların doldurması eylemi, aslında kamulaştırma yöntemiyle edinemedikleri alanları daha ucuz ve kolay elde etmek amacıyla sıklıkla kullandıkları bir yöntem olmuştur.

Oysa bu yöntemle doldurulan bir deniz ve onun etkileşim içinde bulunduğu sahillerinde suyun kalitesinde, üst ve alt akıntılarında, dalga hareketleriyle parametrelerinde (dalga profili, boyu ve yayılma hızı) ve dalga tırmanma yüksekliğinde yaratacağı tüm olumlu ya da olumsuz etkiler projeler hazırlanırken bilimsel olarak araştırılmalı, analiz edilmeli ve bugün yaşadığımız sıkıntıları yeniden yaşamamak için gereken tüm önlemleri önceden almamız gerekmektedir.

26196324_1476994089065766_8978094507215547092_n

Örneğin bugün yaşadığımız sorun açısından çok önemli bir konu olan belirgin dalga yüksekliğinin doğru ölçülmesi birçok bilim insanına göre kıyı dolgularını koruyan duvarların tasarımı açısından çok önemlidir. Çünkü belirgin dalga yüksekliği, seçilen deniz bölgesinin dalga ölçümleri sayesinde yüksekliğine göre büyükten küçüğe doğru sıralanan dalgaların en yüksek ilk üçünün ortalaması alınarak bulunur. Ölçümler sonucu bulunan dalga periyotu, dalga yüksekliği ve dalga yaklaşım açısı kıyı duvarını boyutlandırmada gerekli olan parametrelerdir. 

Ayrıca dolgu öncesinde yapılacak araştırmalar sırasında kıyılara yapılacak mahmuzlarla iskele, duvar ve dalgakıranların yeterli düzeyde olması, sığ sahil kesimlerinin dolgu yapılmak suretiyle derinleştirilmemesi gerekmektedir.

Bilimsel ölçekte ve pratik düzlemde olması gerekenler bu olmakla birlikte 2012 yılından bu yana İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından İzmir Körfezi kıyılarında uygulanmakta olan “İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirme Projesi” kapsamında yapılan bir çok deniz dolgusunda, sahil bandı çalışmalarında bu tür araştırmaların yapılmadığı, Mustafa Kemal Sahil Bulvarı ile Karşıyaka sahilinde yapılan dolgularda bilimin gereği olan bu kurallara uyulmadığı görülmektedir.

Mustafa Kemal Sahil Bulvarı’ndaki alt geçidin yapımında yağışlı havalarda geçidin hem yağmur hem de deniz suyuyla dolmuş olması bunun en güzel ve somut örneğidir.

Ayrıca belediye yetkilileriyle yaptığımız özel görüşmelerde, içme suyu şebekesindeki % 31 oranındaki kayıp ve kaçağın en büyük nedeninin, sahil bandındaki şebekeden denize karışan içme suyundan kaynaklandığı ifade edilmekte; böylelikle kıyı ile deniz arasında güvenilir bir bandın bugüne kadar yaratılamadığı itiraf edilmektedir.

Evet, sonuç olarak İzmirli yerel yöneticilerimizin her yağış ya da sel sonrasında bir mazeret olarak söyledikleri “mevsim ortalamalarının üstünde” bir yağmur ya da dolu yağmış, rüzgar görülmemiş bir hızla esmiş, dalgalar metrelerce yükseğe çıkmış olabilir ve bu olağanüstü koşullar belediyelerimizin kusuru olmayabilir…

İzmir'de fırtına

Ama bir de ihmal edilmemesi gereken doğa var… Kendine yapılanları kısa planda kabul eder gibi gözüken; ama uzun vadede reddedip aslına dönmek isteyen, kendi ritmi ile akıp kendini yenilemek isteyen bir doğa var…

Biz doğayı ne kadar unutsak ve ona rağmen yaptıklarımızla bir zafer kazandığımızı sansak da; o hep orada olacak ve kazanacak…

O nedenle, bugünkü yazımızı Doğa Derneği‘nin kurucusu başkanı Güven Eken’in bugün bu seller, bu yağışlar nedeniyle paylaştığı güzel bir sözü ile bitirmek istiyorum:

Doğada sel yoktur. Özgürce akan dereler, ırmaklar ve bereketli kolları vardır.”


Yararlanılan Kaynaklar

Atay, Ç. (1978), Tarih İçinde İzmir, Tifset Basım ve Yayın Sanayi A. Ş., İzmir.

Dean, R.G., Darymple R.A. (2001) Coastal Processes, Cambridge Üniversity Press, U.K., 475. 

Durmuş, Cem (2007), Mersin Bölgesi Kıyı Koruma Yapılarının İncelenmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana.

Yarıcı, A. (2009) – “Kentimizde Su Taşkınlarının Meydana Geliş Sebepleri ve Çözümler“, (TMMOB) Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği 1. Kent Sempozyumu, 8-10 Ocak 2009, İzmir. 

Yeniden İzmir-Deniz Projesi…

Ali Rıza Avcan

Geçtiğimiz hafta sonu İyi Tasarım İzmir-2 etkinlikleri kapsamında düzenlenen “İzmir Deniz Projesi” Bir Değerlendirme isimli söyleşiyi izledim.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İzmir Akdeniz Akademisi tarafından Kültürpark Fuar Alanı’nın 1 No’lu Holü’nde gerçekleştirilen bu söyleşide dinleyicilerin oturması amacıyla serpiştirilmiş yumuşak döşekler keyifli bir görünüm yaratmakla birlikte oldukça yüksekte olması nedeniyle konuşmacı ile dinleyici arasında eşitsiz bir ilişki kuran platform ve salonun kötü akustiği “iyi tasarım” adı verilen organizasyonun gözüme çarpan “kötü tasarım”larından biriydi. O nedenle de yer yer konuşmacıların ya da soru soran dinleyicilerin ne demek istediğini anlamadığımız anlar oldu.

Bir Cumartesi günü yapılan bu etkinliğe katılan dinleyici/izleyici sayısının 15-20 civarında olması ise oldukça uzun bir süre her türlü olanağın kullanılması suretiyle yapılan duyuruların sonuç açısından pek etkili olmadığının göstergesiydi.

22729015_447457192314859_3475495767035628497_n

Söyleşinin konuşmacıları basılı programa göre projenin Mavişehir-Alaybey Tersanesi etabı tasarımcılarından yüksek mimar Mehmet Kütükçüoğlu (Teğet Mimarlık), Turan-Alsancak Limanı etabı tasarımcılarından mimar Metin Kılıç, Alsancak Limanı-Konak Köprülü Kavşağı etabı tasarımcılarından mimar Nevzat Sayın (NSMH), moderatörü ise Doç. Dr. Serhan Ada idi. Bu konuşmacılara, basılı programda olmamasına karşın Bostanlı Deresi ağzındaki gün batımı terası ile köprüyü yapan ve TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi eski başkanı Tamer Başbuğ‘un oğlu yüksek mimar Evren Başbuğ da katılmıştı.

Söyleşiye konuşmacı olarak katılanların sadece projenin tasarımı yapan mimarlar olması, tasarım sonrasındaki uygulama ve kullanım aşamalarından sorumlu olanların aramızda bulunmayışı ise benim için büyük bir hayal kırıklığı idi.

Çünkü iyi bir proje tasarımındaki ön koşulun, projenin hazırlık, uygulama ve kullanım aşamalarını birbiriyle ilişkilendirip birleştiren bir süreç yönetimi olduğuna inanıyordum. Ayrıca iyi tasarım konusunu ele alan bütün bilim insanları, sanatçılar ve yayınlar işin böyle olması gerektiğini ifade ederek beni ikna ediyorlardı. O nedenle konuşmacı masasında oturanların sadece projenin hazırlığı ya da tasarımı ile ilgisi olması, işin ikinci ve üçüncü aşamalarından sorumlu olanların orada bulunmaması bana yanlış ve eksik geliyordu.

22552817_447457198981525_4918011765539577738_n

Oysa 2012 yılından bu yana uygulanmakta olan İzmir-Deniz Projesi‘nin tasarımı konusunda birçok eksiklik ya da yanlışlık bulunmakla birlikte; asıl büyük, önemli ve can alıcı eksiklik ve yanlışlıklar uygulama ve kullanım aşamalarından kaynaklanıyor, kentte yaşayanların dile getirdiği şikayetlerin çoğu bu aşamalarla sınırlı kalıyordu.

Ama projenin uygulama ve kullanım aşamalarında yer alanlar -ne yazık ki- ortada yoktu!

Ayrıca İzmir-Deniz Projesi‘nin uygulamasını gerçekleştirenlerle daha önce yaptığımız yüz yüze görüşmelerde onlar da topu ihale süreçlerine, işi üstlenen taşeron ya da müteahhitlere, hatta tasarımcılara atarak kendilerini temize çıkarmaya çalışıyor, kimse ortaya çıkan yetersizlik ya da yanlışlıkları üstlenmek istemiyordu.

Evet, ortada bir yanlışlık ve yetersizlik vardı… Kimse böylesine büyük bir projenin birbirini izlemesi gereken üç ayrı aşaması arasında ilişki kurmaya kalkmıyor; her bir aşamadan sorumlu olanlar ortaya memnun olmadıkları şeyler çıktığında diğer aşamaların sorumlularını kötüleyip suçu onlara atmaya kalkıyordu…

Nitekim projenin Turan-Alsancak Limanı etabının tasarımcılarından biri olan mimar Metin Kılıç‘ın sözünü ettiğimiz bu söyleşide ifade ettiği, “uygulama sırasında projenin ruhuna aykırı davranıldı. İş, sadece çevre düzenlemesi olarak algılandı. Bunu engellemek için biz tasarımcıların işin daha fazla içinde olmamız gerekiyor” ya da “ortaya çıkan uygulamalar sonucunda artık denize ulaşamıyoruz. Sahile yapılan taş setlerle insanların denize ulaşması engelleniyor. Oysa biz bunu tasarlamamıştık.” gibi değerlendirmeleri bu durumu somut bir şekilde ortaya koyuyordu.

s577126

Evet, sonuç olarak İzmir gibi uygarlığın önemli merkezlerinden bir kente, sırf birilerinin aklına geldi diye “tasarım kenti” kimliğini giydirmek isteyenler açısından oldukça başarısız olan bu organizasyonda, tasarım, uygulama ve kullanım aşamaları açısından başarısız olan İzmir-Deniz Projesi’ni masaya yatırarak tartışmak başka bir talihsizlik olmuştu….

Çünkü daha işin ilk aşamasında yer alan tasarımcıların projenin yanlış uygulandığını, denizle sağlıkla bir ilişki kurulamadığını, yapılanların başlangıçta ortaya konulan tasarımlara uymadığını söyleyerek projenin başarısızlığını somut bir şekilde ifade ediyorlardı.

Oysa iyi tasarım kavramını kullanarak bu organizasyonu yapanlar, başarılı olduklarına inandıkları İzmir-Deniz Projesi üzerinden İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin tanıtımını yapmak isterken ortaya çıkan sonuç, tasarım kavramı üzerinden geliştirdikleri bu proje ile ilgili başarısızlıklarını ortaya koyarak hiç de istemedikleri bir sonuca ulaşılmasını sağlamıştı…

Bu da benim yıllardır söylediğim, söylemeye çalıştığım bir gerçeğin, projenin asıl sahipleri tarafından dile getirilmesinden başka bir şey değildi aslında….

 

 

Kaybolan yıllar…

Ali Rıza Avcan

Kamu yatırımların süresi için bitirilmesi, kamu kaynaklarının verimli kullanılması açısından önemli bir konudur.

Çünkü herhangi bir eksiklik ya da yetersizlik nedeniyle ortaya çıkan toplumsal bir ihtiyacın karşılanması ya da bu ihtiyaçtan kaynaklanan sorunların zamanında etkin bir şekilde çözümlenmesi ancak bu ihtiyacın duyulduğu süre içinde karşılanması ile mümkün olabilir. 

Bu anlamda, yapılan kamu yatırımının bu yatırımla ilgili toplumsal ihtiyacın zamanında fark edilmesi ve bu ihtiyacın karşılanması amacıyla yapılan yatırım hizmetinin başlangıçta öngörülen sürenin içinde bitirilmesi gerekir. Bunun da nedeni, yatırımın yapılmasına karar verildiği tarihteki ihtiyaç düzeyiyle yatırımın bittiği tarihteki ihtiyaç düzeyinin birbirinden çok farklı olması olasılığıdır. Yatırımın sürüncemede kalması nedeniyle aradan geçen süre içinde ihtiyacın daha da artması ve bu nedenle konunun giderek bir soruna dönüşmesi, yatırım sonuçlandığında da çoğunlukla o tarihte daha da büyümüş olan ihtiyacı karşılayamaması sıklıkla karşımıza çıkan bir durumdur. 

maxresdefault

O nedenle, Özal’la anılan 1984’lü yıllardan bu yana yatırımların süresi içinde bitirilmesi olumlu anlamda “işbitiricilik” olarak kabul görmüş; bu durum, 2000’li yıllarda başlayan AKP iktidarı ile birlikte köprü, tünel ve liman gibi büyük boyutlu yatırımların sözleşmesindeki süreden önce bitirilmesi ve bunu gerçekleştirenlerin ödüllendirilmesi suretiyle siyasetçiye puan kazandıran bir sisteme dönüştürülmüştür. 

Tabii ki bu durumun, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile birlikte anılan Keçiören Metrosu ya da Ankara-İstanbul Hızlı Tren Projesi veya Bolu Tüneli gibi yılan hikayesine dönen defoları da olmuş; ancak sistem genel olarak süresinde ya da süresinden önce bitirilen yatırımlar nedeniyle halk nezdinde puan kazanılan bir uygulamaya dönüşmüştür.

Kamu yatırımlarının süresini belirleyen faktörler ise öncelikle yapılacak yatırım mekânın coğrafi ve fiziki özellikleri, sahip olunan teknolojik düzey, bu yatırımı yapacak olanların yeterli bilgi, birikim, beceri ve mali güce sahip olması olarak sıralanabilir.

Bu anlamda yatırımın yapılacağı yerin/mekânın kendi içinde barındırdığı zorluklar ve sürprizler çok önemlidir. Yatırım yapılacak zeminin özellikleri ya da yatırıma uygun coğrafya koşulları bu konuda ilk akla gelen örneklerdir.

Sahip olunan teknolojik olanaklar da başka bir önemli faktördür. O yatırım için gerekli olan teknolojik olanakların bulunmaması ya da yetersiz olması da çoğu kez yatırımın süresini arttırır.

Bence bir yatırımın süresini belirleyen faktörlerin arasındaki en önemli unsur, o yatırımın doğru projelendirilmesini sağlayan araştırma, analiz, yönetme, izleme, denetleme, güncelleme ve yatırım konusu hizmetin işletmesi ile ilgili bilgi, beceri ve birikim düzeyinin kalitesi ile yeterli finansal kaynaklara sahip olunmasıdır.

Bu anlamda gerçek ihtiyaçlara dayalı, yapılabilir ve sürdürülebilir bir yatırım projesi hazırlanmadığı ve bu proje doğru araştırma ve analizlerle desteklenmediği sürece istediğiniz kadar teknolojik olanağa sahip olun ya da kasalar dolusu paranız olsun, o proje uygulamasından istediğiniz sonucu almanız mümkün olmayacaktır.

Şimdi, bu ön değerlendirme sonrasında gelin hep birlikte çevremizdeki merkezi yönetim birimleriyle yerel yönetimlerin yatırımlarını bakarak bu yatırım faktörlerine; özellikle de yatırım süresinin uzaması ile ilgili yanlışlık ya da eksiklikleri inceleyelim:

1354108958

Bildiğiniz gibi İzmir Büyükşehir Belediyesi Metro, Karşıyaka ve Konak Tramvayları, İzmir-Deniz, İzmir-Tarih, Mavişehir Opera Binası, Kemeraltı Balıkçılar Meydanı ve Kültürpark projeleri gibi büyük boyutlu projelerde hem işe söz verdiği tarihlerde başlayamıyor hem de bütün bu işleri süresi içinde bitiremiyor.

Bu durum artık öyle bir hale geldi ki, belediye hakkında en küçük bir bilgisi olan herkes belediyenin tanıtımını yaptığı her yeni yatırımın süresinde başlayamayacağını ve bitirilemeyeceğini baştan kabulleniyor. Bu nedenle İzmir Büyükşehir Belediyesi adeta “geç yapılan işlerin belediyesi” olarak tanınıyor, kamuoyunda bu doğrultuda bir algı gelişiyor. 

Bir belediyenin sözünü edip taahhüt ettiği bir yatırıma zamanında başlamaması ve zamanında bitirememesi onun için çok kötü bir şey. Çünkü bu kötü şey, belediyenin halk gözündeki güvenilirliğini açık, net bir şekilde ortadan kaldırıyor.

Belediye yönetimi bu durumu uzun bir süre Ankara’daki merkezi yönetimin engellemeleriyle açıklamaya çalışsa da, Ankara’daki merkezi yönetimin onayına tabi olmayan işlerle diğer işlerde de bu durumun ortaya çıkması nedeniyle böylesi bir gerekçe ya da mazeret uzun süredir inanılırlığını ve geçerliliğini yitirmiş durumda.

O nedenle herkes artık “senin işini engelliyorlar da niye Eskişehir’in işini engellemiyorlar?” ya da “o belediye işlerini niye zamanında yapıyor da sen yapamıyorsun?” diyerek güvensizliklerini açık bir şekilde ortaya koymaya başlıyor.

Bu konunun vatandaşın gözündeki güvenilirlik dışında kalan diğer bir yanı da yatırımların süresinin uzaması nedeniyle ortaya çıkan ancak kağıda kaleme ve muhasebe ve maliyet hesaplarına yansımayan, bir anlamda gizlenen belediye zararlarıdır.

Var olan bir ihtiyaç nedeniyle yapılmasına karar verilen bir yatırımın zamanında başlamaması ya da bitirilmemesi nedeniyle o hizmetin süresi içinde yapılmayışından kaynaklanan bu durum, hem hizmetten yararlanacaklar açısından hem de yatırımı yapan belediye açısından bir yoksunluğu hem de bu yoksunluktan kaynaklanan ek maliyetleri karşılama açısından kamu zararına yol açan bir kusur hatta açık bir mali suçtur.

Örneğin belediye araçlarında yakıt israfına neden olan bir sorunun çözümünün bu şekilde geciktirilmesi nasıl bir ek israfa ve zarara neden oluyorsa aynı şekilde bir yolun, bir köprünün yapılmayışı bizi o hizmetin süresi içinde işletmeye alınması suretiyle ortaya çıkacak yarar ya da kardan mahrum ederek gerçek anlamda zarara uğramamıza neden olacaktır.

Bir yatırımın gerekli olduğu zamanda yapılmaması ya da yapılan yatırımın süresi içinde bitirilmemesi nedeniyle ortaya çıkan zararların tek özelliği bunların araştırılıp belirlenmemesi ve muhasebe kayıtlarına dahil edilmemesidir. 

O nedenle de çoğu kez bizler; yani o kentte yaşayanlar yapılmayan hizmetlerin ya da süresi içinde bitirilmeyen yatırımlardan kaynaklanan “yoksun kalma zararları“nı bilmez, yatırımın geç de olsa yapılıp bitirilmesini çoğu kez tevekkülle karşılarız.

İşte o anlamda, kamu kaynaklarının verimli ve etkin kullanılması açısından, süresi içinde başlamayan ya da bitirilmeyen bütün yatırımların oluşturduğu bu zararların hesaplanarak belirlenmesi ve zarara neden olanlardan tazmin edilmesi en doğrusu olacaktır.

halkapınar tramvay şantiye (2)

Çünkü bizler, “Kent Hakkı“na sahip yurttaşlar olarak belediye yönetim ve yatırımlarında da “Hak, Hukuk, Adalet” anlayışının yerleşmesini; kamu hizmetini zamanında yapmayan ya da yatırımların süresi içinde sonuçlanmasını sağlayamayan, bunu bir alışkanlık haline getiren tüm yöneticilerin bu zarardan sorumlu olmasını ve onlardan bu konuda hesap sorulmasını istiyoruz.

Yanıtlanan ve yanıtlanmayan sorular…

Geçtiğimiz günlerde; daha doğrusu 14 Mart 2017 tarihinde İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne, Kent Stratejileri Merkezi olarak mümkün olduğunca izlemeye, yapılan olumlu, güzel işler dışında eksik ve yanlışlıkları da göstererek çözüm önermeye çalıştığımız ‘İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirme Projesi’ hakkında Bilgi Edinme Hakkı Kanunu çerçevesinde birkaç soru yönelttik.

Bu sorularda aynen şöyle söyledik:

Belediyenize ait duyuru, haber ve tanıtımlarda, 2013 yılından bu yana dört bölge itibariyle uygulanmakta olduğunuz ‘İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirme Projesi’ ile ilgili genel tasarım projelerini hazırlayan akademisyenlerin, değişik mimarlık, mühendislik, planlama ve tasarım firmalarının sahipleriyle yönetici ve çalışanlarının; ayrıca, bu konularda uzman olanların bütün bu işleri ‘gönüllü’ olarak yaptıkları belirtmiş olmanıza karşın değişik kaynaklardan edindiğimiz bilgi duyumlarda, yapılan bütün bu işler karşılığında ‘sponsor katkısı’ adı altında değişik inşaat şirketlerinin bu tasarım ekibinin üyelerine ödemeler yaptığı iddia edildiğinden, ‘İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirme Projesi’nin genel tasarımlarını hazırlayan ekip üyelerinin bir kısmına ya da tümüne belediyenizce, belediyenize bağlı şirketlerce ya da belediyenizin aracılığıyla herhangi bir özel ya da ticari kuruluştan ödeme yapılıp yapılmadığının; şayet ödeme yapılmışsa kimlere hangi tarihlerde ne miktarda ödeme yapıldığının bildirilmesini, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu ve Bilgi Edinme Hakkı Kanununun Uygulanmasına İlişkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelik hükümleri uyarınca rica ederim.

tasarim_forumu.jpg (1)

Bundan aşağı yukarı iki ay önce yine bu sayfalarda verdiğimiz ve bu vesileyle yeniden anımsatmak istediğimiz bilgilere göre, ‘İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirme Projesi‘nin İzmir Körfezi’ndeki dört ayrı bölgesinden sorumlu olan proje ekibi şu şekilde belirlenmişti:

Proje Başlangıç Ekibi: Aziz Kocaoğlu (Belediye Başkanı), Prof. Dr. İlhan Tekeli (Şehir Plancısı), Doç. Dr. Serhan Ada (Bilgi Üniversitesi, Belediye Başkan Danışmanı), Ali Süha Sabuktay (Şehir Plancısı, Belediye Başkan Danışmanı), Nevzat Sayın (Mimar, NSMH), Prof. Dr. Zuhal Ulusoy (Mimar, Kadir Has Üniversitesi), Tevfik Tozkoparan (Mimar, Tozkoparan Mimarlık), Prof. Dr. Tevfik Balcıoğlu (Yaşar Üniversitesi), Prof. Dr. Sezai Göksu (Dokuz Eylül Üniversitesi), Han Tümertekin (Mimar, Han Tümertekin Proje), Prof. Dr. H. Murat Günaydın (İTÜ),

Proje Danışmanları: Aziz Kocaoğlu (Belediye Başkanı), Ali Süha Sabuktay (Şehir Plancısı, Belediye Başkan Danışmanı), Mehmet Ural (Belediye Başkan Danışmanı),

Proje Koordinatörü: Prof. Dr. İlhan Tekeli (Şehir Plancısı, Belediye Başkan Danışmanı),

Proje Grup Koordinatörleri: Mehmet Kütükçüoğlu (Y. Mimar, Teğet Mimarlık), Prof. Dr. Zuhal Ulusoy (Mimar, Kadir Has Üniversitesi), Nevzat Sayın (Mimar, NSMH), Tevfik Tozkoparan (Mimar, Tozkoparan Mimarlık), Doç. Dr. Serhan Ada (Bilgi Üniversitesi, Belediye Başkan Danışmanı),

Proje İletişim Koordinatörü: Prof. Dr. Tevfik Balcıoğlu (Yaşar Üniversitesi, Belediye Başkan Danışmanı),

4 ayrı bölgenin kendi içindeki görev dağılımı ise şu şekilde belirlenmişti:

1) Mavişehir-Karşıyaka-Alaybey Bölgesi

Proje Grup Koordinatörü: Mehmet Kütükçüoğlu (Y.Mimar, Teğet Mimarlık),

Proje Tasarım Ekibi: Evren Başbuğ (Y. Mimar, Steb), Umut Başbuğ (Mimar, Steb), Hüseyin Komşuoğlu (Mimar, Steb), Can Kaya (Y. Mimar, Kıyıda), Tuba Çakıroğlu Özerim (Mimar, Kıyıda), Erdem Yıldırım (Y. Mimar, Kıyıda), Meriç Kara (Endüstri Ürünleri Tasarımı, Meriç Kara Tasarım), Ebru Bingöl (Peyzaj Mimarı, Kentsel Tasarım Uzmanı, İYTE), Korhan Şişman (İç Mimar, Aydınlatma Uzmanı, Planlux), Elif Ayalp (Endüstri Ürünleri Tasarımı, Planlux), Hande Ciğerli (Y. Mimar, Teğet Mimarlık), Caner Bilgin (Y. Mimar, Teğet Mimarlık), Ramazan Avcı (Mimar, SCRA), Seden Cinasal Avcı (Mimar, SCRA), Düşra Korkmaz (Mimar, TH&İDİL), Özlem Arvas (Mimar), Nedim Can Karyaldız (Mimar), Sinan Demirel (Mimarlık Öğrencisi ve Stajyer, Steb), İklim Topaloğlu (Mimarlık Öğrencisi ve Stajyer, Steb), Beyza Karasu (Mimarlık Öğrencisi ve Stajyer, Steb), Sümeyye Komşuoğlu (Mimarlık Öğrencisi ve Stajyer, Steb),

Danışmanlar: Ersin Pöğün (Mimar), Vedat Tokyay (Mimar), Yusuf Okçuoğlu (Kent Plancısı, Ulaşım Uzmanı, İzmir Büyükşehir Belediyesi), Güven İncirlioğlu (Y. Mimar, Sanatçı, XURBAN), Özcan Kaygısız (Mimar, Steb), Ömer Ünal (Mimar, Nurus),

Mühendisler: Cemal Çoşak (Y. İnşaat Mühendisi, Methal Mühendislik), Levent Ünal (Elektrik Mühendisi, Levay Enerji), Mustafa Boz, Salih Emre Damar, Önder Demirdöven, (Makine Mühendisi, Atasan Mühendislik), Bülent Örün, Mustafa Şahin.

2) Alaybey-Bayraklı-Alsancak Bölgesi

Koordinatör: Prof. Dr. Zuhal Ulusoy (Mimar, Kadir Has Üniversitesi)

Proje Ekibi: Metin Kılıç (Mimar), Dürrin Süer (Mimar), Merih Feza Yıldırım (Mimar), Serdar Uslubaş (Mimar), Deniz Güner (Mimar), Yrd. Doç. Dr. Koray Velibeyoğlu (Şehir Plancısı, İYTE, Belediye Başkan Danışmanı), Hamidreza Yazdani (Şehir Plancısı), Özlem Perşembe (Endüstri Ürünleri Tasarımı), Can Aysan (Endüstri Ürünleri Tasarımı), İpek Kaştaş (Peyzaj Mimarı), Gökdeniz Neşer (Gemi Teknolojisi, Gemi Mühendisliği), Prof. Dr. Adnan Kaplan (Peyzaj Danışmanı, Ege Üniversitesi), 

Peyzaj Danışmanı Yardımcıları: Damla Duru (Mimar), Alican Helvacıoğlu (Mimar), Duygu Görgün (Mimar), Betül Çavdar (Peyzaj Mimarlığı Öğrencisi), Onur Bayazıt (Mimarlık Öğrencisi), Mehmet Yılmaz (Mimarlık Öğrencisi), Caner Soyer (Mimarlık Öğrencisi), Burak Bakö (Mimar), Erdem Bakırbek (Endüstri Ürünleri Tasarımı), Deniz Özgür (Endüstri Ürünleri Tasarımı), İrem İnce (Şehir Plancısı), İdil Hasanköyoğlu (Şehir Plancısı), Erdal Gümüş.

3) Konak-Alsancak Bölgesi

Koordinatör: Nevzat Sayın (Mimar, NSMH),

Proje Yürütücüsü: Boğaçhan Dündaralp (Mimar, DDRLP),

Proje Ekibi: Boğaçhan Dündaralp (Mimar, DDRLP), Berna Dündaralp (Mimar, DDRLP), Lale Ceylan (Mimar), H. Cenk Dereli (Mimar, Nobon), Sedef Tunçağ (Mimar), Elif Pekin (Mimar, PAO Mimarlık), Nizami Karimov (Mimar), Narin Temel (Mimar), Arzu Nuhoğlu (Peyzaj Mimarı, Arzu Nuhoğlu), Belma Şahiner (Peyzaj Mimarı, Arzu Nuhoğlu), Zeynep Pak (Peyzaj Mimarı, TakeNot), Yrd. Doç. Dr. Mine Ovacık Dörtbaş (Endüstri Ürünleri Tasarımı, Yaşar Üniversitesi), Ezgi Yelekoğlu (Endüstri Ürünleri Tasarımı, Ezgi Yelekoğlu), Murat Barışcan (İnşaat Mühendisi, Barma Mühendislik), Savaş Eyit (İnşaat Mühendisi, Barma Mühendislik), Namık Onmuş (Elektrik Mühendisi, Onmuş Elektrik), Taner Kocaova (Makine Mühendisi, Teknik Tesisat Mühendislik), Burcu Kocaova (Makine Mühendisi, Teknik Tesisat Mühendislik), Hakan Kocaova (Makine Mühendisi, Teknik Tesisat Mühendislik), Tunç Gökçe (Marina Danışmanı, Artı Proje), Prof. Adnan Kaplan (Peyzaj Danışmanı, Ege Üniversitesi), Yusuf Okçuoğlu (Ulaşım Danışmanı, Şehir Plancısı, İzmir Büyükşehir Belediyesi).

4) Konak-İnciraltı Bölgesi

Koordinatör: Tevfik Tozkoparan (Mimar, Tozkoparan Mimarlık),

Proje Ekibi: Seçkin Kutucu (Mimar), Ebru Yılmaz (Mimar), Ferhat Hacıalibeyoğlu (Mimar), Deniz Dokgöz (Mimar), Orhan Ersan (Mimar), Yrd. Doç. Dr. Ufuk Ersoy (Mimar, İYTE), M. Serhat Akbay (Mimar), Clarissa Ersoy (Mimar, İYTE Öğretim Görevlisi), Özlem Perşembe (Endüstri Ürünleri Tasarımı), Can Aysan (Endüstri Ürünleri Tasarımı), Deniz Özgür (Endüstri Ürünleri Tasarımı), Erdem Batırbek (Endüstri Ürünleri Tasarımı), Arzu Nuhoğlu (Peyzaj Mimarlığı, Arzu Nuhoğlu), Nuran Mercan Altun (Peyzaj Mimarlığı), Cemal Onur Alpay (Peyzaj Mimarlığı), Yrd. Doç. Dr. Koray Velibeyoğlu (Şehir Plancısı, İYTE, Belediye Başkan Danışmanı), Hamidreza Yezdani (Şehir Plancısı), Gökdeniz Neşer (Deniz Teknolojisi, Gemi Mühendisliği).

Mimari Tasarım Yardımcıları: Turgut Şakiroğlu, Pelin Aykutlar, Işılay Sheridan, Volkan Ayvalı, Mert Gültekin, Berk Ekici, S. Müge Halıcı, Derya Güngör, Ozan Tuğsan Altuğ, Gülcan Afacan, Volkan Barbaros, Serra Çakır, Bora Örgülü, Aslı Duru Meriç, Zeynep Burçoğlu, Burcu Köken, Ece Uyar, Fatma Gençdoğuş, Şebnem Çakaloğulları, Melis Varkal, Tuğba Doğu, Azize Andıç,

İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirme Projesi‘nde çalışacağı belirtilen dördü İzmir Körfezi’nde, biri de seyir terasları konusunda görevli beş tasarımcı gruptan oluşan fikir projesi ekibinin proje grup koordinatörü, proje koordinatörü, proje iletişim koordinatörü, koordinatör, proje yürütücüsü, mimari tasarım, mimari tasarım yardımcıları, endüstri ürünleri tasarımı, peyzaj tasarımı, makine mühendisi, elektrik mühendisi, inşaat mühendisi ulaşım danışmanı, şehir plancısı, deniz teknolojisi, danışman uzmanı, stajyer öğrenci ve öğrenci olmak üzere toplam 124 kişiden oluştuğu anlaşılmaktadır.

002

İçlerinde ülkemiz açısından çok değerli akademisyenlerin, mimarlık, mühendislik, planlama ve tasarım firmalarının sahibi, ortağı, yöneticisi ve çalışanı olan uzmanların yer aldığı bu 124 kişilik ekibe, ki bu değerli isimlerin bir kısmı İzmir dışından gelip gittikleri halde yaptıkları tasarım çalışmaları için ücret, telif ücreti, konaklama ve  ulaşım bedeli hiçbir ödemenin  yapılmamış olması, bütün bu işleri ‘gönüllü’ olarak üstlenmiş olmaları bizde hem takdir hem de “emek en yüce değerdir” anlayışından hareketle onlara bu işin bedelinin ödenmesi gerektiği düşüncesinin doğmasına neden oldu. Eğer bütün bu işler yüce bir gönüllülük anlayışıyla hiçbir karşılık beklenmeksizin yapılmışsa; ayrıca bu proje Şehir Plancıları Odası Genel Merkezi’nin 2015 yılı ‘Raci Bademli İyi Uygulamalar Ödülünü kazanmışsa buna neden olan değerli ekip üyelerinin 2013 yılından bu yana güzel bir değerbilirlik örneği olarak ödüllendirilerek onurlandırılması gerekirdi.

Oysa İzmir Büyükşehir Belediyesi Kentsel Tasarım ve Kent Estetiği Şube Müdürü; aynı zamanda sözkonusu projenin koordinatörü olan Hasibe Velibeyoğlu, Arkitera Dergisi’ne verdiği röportajda bırakın ödüllendirmeyi, bu projenin “çok sayıda gönüllü tasarımcının kollektif eseri olarak ortaya çıkan tasarım ürünü toplumun değişik kesimlerinin eleştirilerine önerilerine açıldı” diyerek bütün bu süreçleri belediyenin proje üretme anlayışına getirilen yenilik ve açılımlar olarak yorumluyordu.¹

Diğer yandan da mühendislik, mimarlık, planlama; ama özellikle tasarım sektöründen aldığımız duyumlarda fikir projelerini üreten bu ekip üyelerine alışık olmadığımız yol ve yöntemlerle ödemeler yapıldığını; hatta bu konuda bazı anlaşmazlıkların da yaşandığını iddia ediyordu.

İşte tam da bu nedenle, bilginin kaynağına giderek doğru bilgiyi öğrenmenin tam zamanıdır dedik ve 14 Mart 2013 tarihli dilekçeyi vererek işin doğrusunu öğrenmek istedik.

003

14 Mart 2017 tarihli bilgi edinme talebimiz üzerine geçtiğimiz günlerde aldığımız iki ayrı resmi yazıdan biri olan Etüd ve Projeler Dairesi Başkanlığı’na ait ve Etüd ve Projeler Dairesi Başkanı Hülya Arkon tarafından imzalanan 16.03.2017 tarih, 28074877-622.01-E.67480 sayılı yazıda, “İzmirdeniz projesinin fikir aşamalarında Müdürlüğümüzce yapılmış herhangi bir proje hizmeti alımı bulunmamaktadır” denilerek konunun Mali Hizmetler Dairesi Başkanlığı tarafından incelenmesi isteniyordu. 

Mali Hizmetler Dairesi Başkanlığı’na ait ve Mali Hizmetler Dairesi Başkanı Aydın Güzhan tarafından imzalanan 17.03.2017 tarih, 73568193-804.01-E.68740 sayılı yazıda ise “İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirme Projesi kapsamında, Etüd ve Projeler Dairesi Başkanlığı’nın 16.03.2017 tarihli yazısında da belirtildiği gibi proje kapsamında hizmet alımı yapılmamıştır.” denilerek belediyeden hiçbir ödemenin yapılmadığı konusuna netlik kazandırılıyordu.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yönelttiğimiz soruların bir kısmına bu şekilde yanıt almakla birlikte iddialara ya da duyumlara konu olan asıl sorular ise henüz yanıtlanmamış durumda. Belediyeye bağlı şirketlerden ya da belediye dışı kaynaklardan bir ödeme yapılıp yapılmadığı konuları henüz öğrenilmiş değil.

O nedenle, yaptığımız bilgi edinme başvurusunun yasal süresi henüz dolmadığından, bu sürenin biteceği 29 Mart 2017 tarihine kadar yanıtlanmamış sorulara cevap veren yeni yazıları beklediğimizi ifade edip, bu tür bilgilerin bizlerin bu tür çabalarına konu olmaksızın doğrudan doğruya İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılarak kamuoyunun doğru ve sağlıklı bilgilerle aydınlatması gerektiğini de hatırlatmak isteriz.


¹ http://www.arkitera.com/soylesi/912/hasibe-velibeyoglu-izmirkiyi-soylesisi

İzmir-Deniz Projesi’nin maliyeti ve bazı önemli sorular…

Anımsarsanız, geçtiğimiz günlerde yayınladığımız bir yazı dizisiyle İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından uygulanmakta olan “İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirme Projesi” çerçevesinde 2013-2016 döneminde yapılan işleri teker teker ele alıp incelemeye ve değerlendirmeye çalışmıştık.

Aynı dönemde ayrıca İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde yaptığımız 31 Ocak 2017 tarihli bir başvuru ile, “İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirme Projesi” kapsamında;

1) Tüm tasarım ve uygulama aşamalarında ihaleli ya da ihalesiz olarak hangi şahıs ya da firmalara hangi yöntemlerle iş verildiğini, 

2) Her bir işle bu işlere eklenen ilave işlerin keşif ve ihale tutarlarının ne olduğunu,

3) Her bir işin başlama ve bitiş tarihleriyle verilen ek sürelerin,

4) Her bir iş için bugüne kadar ne kadar ödeme yapıldığının,

5) Hakedişi düzenlendiği halde ödenmeyen tutarların her bir iş itibariyle tutarlarının,

bildirilmesini istemiştik.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Halkla İlişkiler Birimi’ne (HİM) elektronik posta ile gönderdiğimiz bu yazıya karşılık önce 14 Şubat 2017 tarihinde elektronik posta ile Basın Yayın Şube Müdürlüğü Bilgi Edinme Birimi’nden bir yanıt geldi. Gelen yazının ekinde Yapım İhaleleri Dairesi Başkanlığı’nın 14 Şubat 2014 tarihli bir yazısı ve bu yazının ekinde de “İzmir-Deniz Projesi” kapsamında yapılan işlerin dökümünü gösteren bir liste vardı. Bu listeyi incelediğimizde bazı bilgilerin Yapıma İlişkin Hizmet İhaleleri Şube Müdürlüğü’ne, bazı bilgilerin de Yol ve Yeşil Alanlar Yapım İhaleleri Şube Müdürlüğü’ne ait olduğunu gördük.

03

Yaptığımız bu ilk incelemede bize bildirilen bilgilerin taleplerimizi karşıladığını görmekle birlikte “İzmir-Deniz Projesi”ne ait olduğunu bildiğimiz bazı işlerin bu listeye eklenmediğini gördüğümüz için, 16 Şubat 2017 tarihinde yine Halkla İlişkiler Birimi’ne gönderdiğimiz ikinci bir elektronik posta ile eksik kalan işleri tek tek belirterek kendilerinden yeniden bilgi istedik.

Ardından da postadan iadeli taahhütlü olarak Yapı İşleri Dairesi Başkanlığı’nın 27 Şubat 2017 tarihli yazısını aldık. Bu yazıdaki bilgilere baktığımızda da Basın Yayın Şube Müdürlüğü Bilgi Edinme Birimi tarafından 14 Şubat 2017 tarihinde bize gönderilen ilk yazıdaki bazı eksik bilgilerin yer aldığını; ancak bu bilgilerin de istediğimiz tüm bilgileri içermediğini belirledik.

Anlayacağınız, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kısa adı (HİM) olan biriminin aldığı bilgi edinme taleplerini yanıtlamada yine aynı birimin; yani (HİM)’in görev yapması gerektiği halde her birimin istediği şekilde yanıt verme yoluna gittiği görülmekte. Kısacası bu konuda da bir hercümerc hali, kimin hangi işi kime haber vererek ya da vermeden yapacağı ya da yaptığı konusunda da bir karışıklık hali var gözüküyor büyük belediyemizde… O nedenle de, yaptığımız başvurulara bundan sonra hangi birimin yanıt vereceğini ya da vermeyeceğini şimdilik bilemiyoruz…

Gelelim asıl konumuza; yani 2013 yılından bu yana “İzmir-Deniz Projesi” kapsamında hangi işlerin hangi ihale yöntemiyle kime yaptırıldığına, kimlere ne miktarda ödeme yapıldığına ve hangi işlerin bu listelerde gösterilmediğine…

02

14 Şubat 2017 ve 27 Şubat 2017 tarihinde gönderilen yanıtlardaki bilgileri bir araya getirdiğimizde ortaya şu durum çıkıyor:

Verilen resmi bilgilere göre “İzmir-Deniz Projesi” kapsamında şu ana kadar toplam (24) iş yaptırılmış durumda. Bu (24) işten (15) tanesi yaptırılacak işlerin uygulama projelerinin yaptırılması, (1) tanesi su altı görüntüsü ve betondan karot numune alınması, geriye kalan (8) tanesi de kıyı ve çevre düzenlemesi yaptırılması işi ile ilgili. 

Tümü 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 22. maddesinin (d) fıkrasına göre “Doğrudan Temin” yöntemiyle yaptırılan uygulama projesi yaptırılmasıyla ilgili toplam (15) işin tutarları 28.500 lira ile 175.000 lira arasında değişiyor ve toplam tutarı 976.350.-TL’yı buluyor. Yapılan incelemeye göre bu tutarın 41.000.-TL’sı 2014 yılında, 327.850.-TL’sı 2015 yılında, geriye kalan 607.500.-TL’sı da 2016 tarihli sözleşmelere göre ödenmiş.

2014-2016 döneminde yaptırılan (15) ayrı “uygulama projesi yaptırılma işi“nin verildiği firma ya da şahısların adları ise yaptıkları işin büyüklüğüne göre şu şekilde sıralanabilir:

1) Setatek Mümarlık Mühendislik – “Doğrudan Temin” yönteminden yararlanmak için toplam 294.000.-TL’lık aynı nitelikteki iş (Alaybey ve Karşıyaka sahilinde yapılacak 6 ayrı ahşap iskelenin zemin etüdü ve statik uygulama projelerinin yaptırılması işi), 49.000.-TL’lık (6) ayrı parçaya bölünerek yaptırılmıştır.

2) DS Mimarlık – 2 ayrı iş için toplam 222.000.-TL.,

3) Empro Mühendislik – 1 iş için 149.000.-TL.,

4) Han Peyzaj Tasarım – 1 iş için 110.000.-TL.,

5) Stüdyo Evren Başbuğ – 1 iş için 49.850.000.-TL.,

6) Matris İnşaat Elektrik – 1 iş için 41.000.-TL.,

7) Merih Feza Yıldırım & Serdar Uslubaş Ortaklığı – 1 iş için 40.000.-TL.,

8) Methal İnşaat – 1 iş için 28.500.-TL.

Uygulama projesi yaptırma işlerinin konularını tek tek incelediğimizde ise yaptırılan işlerin genellikle ahşap iskele, merdiven, yaya köprüsü, park ve meydan gibi nisbeten küçük işlerle ilgili olduğunu, asıl büyük iş ve ödeme kalemlerini içeren kıyı ve çevre düzenlemeleri için herhangi bir uygulama projesi düzenleme işinin yaptırılmadığını ya da yaptırılsa bile bunların Devlet İhale Kanunu’na göre ihale edilmediğini anlıyor; bu tür işlerin kime ya da kimlere ne şekilde yaptırıldığı ve yaptırılanların parasının nereden nasıl ödendiği konusunun açıklanmadığı görüyoruz. 

Asıl büyük iş ve ödemeleri kapsayan sekiz (8) kıyı ve çevre düzenlemesini ise sözleşme büyüklüklerine göre şu şekilde sıralayabiliriz:

1) “Bayraklı 2.Etap Mevcut Tahkimat, Kronman-Su İçi Beton Hattının Yenilenmesi ve Denize İniş Merdivenleri ile Kıyı Düzenlemesi ve Yaya Köprüsü Yaptırılması İşi“: 16.479.361.-TL.Ölmez İnşaat,

2) “Bostanlı Deresi Yaya Köprüsü ve Bostanlı Rekreasyon Alanı Çevre Düzenlemesi (Birinci Etap) Yapılması” – 9.701.412.-TL.Ladin İnşaat,

3) “Kıyı Düzenlemeleri Göztepe-Mithatpaşa ve Mithatpaşa-Karataş Arası Çevre Düzenlemesi” – 7.140.297,13 TL. / Barankaya & Özsöztur Ortaklığı,

4) “Bayraklı Sahil Güvenlik Ege Bölge Komutanlığı-Şelale Deresi Arası Kıyı Düzenlemesi Yapılması” – 3.411.895,70 TL. / Vadi Botanik Peyzaj

5) “Konak Pier-Karataş Bölgesi Arasında Kıyı Düzenlemesi Yapılması” – 3.272.425,80 TL. / Hasan Ufuk Özışık,

6) “Konak Pier- Pasaport İskelesi Arası Sahil ve Çevre Düzenlemesi” – 2.566.171,93 TL. / Gür-Al İnşaat,

7) “Göztepe Yaya Üst Geçidi-Üçkuyular Vapur İskelesi Arasında Kıyı Düzenlemesi” – 2.548.947.23 TL. / Vedan İnşaat,

8) “Mustafa Kemal Sahil Bulvarı beş (5) Adet İskele Yapımı” – 1.773.935.-TL. / Yılmazlar İnşaat.

Bize bildirilen bu resmi bilgilere göre “İzmir-Deniz Projesi” kapsamında bugüne kadar Devlet İhale Kanunu’nun 19. maddesine göre “Açık İhale” yöntemiyle yaptırılan büyük boyutlu sekiz (8) kıyı ve çevre düzenlemesi için -uygulama projesi harcamaları hariç- toplam 46.894.445,80 TL. harcandığı, daha doğrusu yapılan sözleşmelere göre bu kadar ödeme yapılacağı anlaşılıyor. Çünkü soruları sorarken üstüne bastıra bastıra asıl ve ek işler dahil bugüne kadar ne kadar ödeme yapıldığını ısrarla sormamıza karşın ödeme miktarlarının açıklanmasından kaçınılmış, sürekli olarak sözleşme bedellerinin öne çıkarılmasına özen gösterilmiştir.

Ayrıca bize gönderilen 27 Şubat 2017 tarihli resmi yazıda, “Bostanlı Deresi Yaya Köprüsü ve Bostanlı Rekreasyon Alanı Çevre Düzenlemesi (Birinci Etap) Yapılması” işi için 9.701.412.-TL. tutarında sözleşme imzalandığı belirtilmekle birlikte, inşaat mahalline yerleştirilen tabelada işin tutarının 8.086.249,61 TL. olarak yazıldığı belirlenmiştir. Bu durumda aradaki 1.615.162,39 TL’lık farkın nereden kaynaklandığı da belirlenememiş, bu vesileyle verilen bilgilerin doğruluğu konusunda da bir şüphenin ortaya çıkması sözkonusu olmuştur. 

img-20170221-wa0000

Bu durumda bize verilen resmi bilgilere göre, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 2013 yılından bu yana, uygulamakta olduğu “İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirme Projesi” kapsamında sözleşme bedeli toplam 47.901.045,80 TL tutarında toplam (24) iş yaptırdığını öğrenmiş oluyor ve ister istemez şu iki önemli soruyu hem İzmir Büyükşehir Belediyesi yetkililerine ve İzmir halkına sormadan geçmek istemiyoruz:

1)İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirme Projesi“nin kıyı ve çevre düzenlemesi tasarımları, İzmir Körfezi’nin dört (4) ayrı bölgeye ayrılması suretiyle dört (4) ayrı kümede çalışan ve aralarında akademisyenlerin, mimarlık, mühendislik ve tasarım firması sahiplerinin, onların yönetici ve çalışanlarının bulunduğu geniş bir ekip eliyle hazırlandığına göre bu değerli ekibin ücretleri ya da telif hakları kim tarafından nereden ve ne şekilde ödenmiştir? Bu kadar geniş bir ekip bütün bu işleri, işlerini güçlerini bırakıp ücretsiz mi yapmışlardır? Şayet İzmir kentine bir armağan olarak bütün bu tasarım ve projeleri ücret istemeden ya da telif almadan yapmışlarsa onların bu övülesi tavrı niye takdir edilmemiş ve ödüllendirilmemiştir? 

2)İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirme Projesi” kapsamında Mustafa Kemal Sahil Bulvarı üzerinde kıyı ve çevre düzenlemesi olarak önce yapılıp daha sonra belediyenin başka yatırımları nedeniyle tahrip edilen, ortadan kaldırılan ya da yeniden yapılan işlerin İzmir Büyükşehir Belediyesi bütçesine getirdiği ek yükün; yani kamu zararının toplam miktarı nedir?

Evet, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne “İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirme Projesi“nin maliyeti konusunda iki önemli soru soruyor ve yanıtlarını sabırsızlıkla bekliyoruz. 

İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirme Projesi – 5

Bugün, ‘İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirme Projesi‘nin uygulandığı ilk etap Konak Pier-Pasaport İskelesi arasındayız.

Büyük iddia ve söylemlerle başlatılan projenin ilk hezimete uğradığı ve suçu herkesin birbirinin üzerine attığı yerdeyiz…

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu‘nun kızıp proje mahallini bizzat gezdiği yerdeyiz…

Tabii ki daha sonra suçlunun bulunup büyük bir ittifakla ifşa edildiği İzmir’in en önemli, en tanınmış tarihi kıyısındayız…

20131024_9840_97294
Projede öngörülen
pasaport-iskelesi-izmir
Projede öngörülen

İzmir Büyükşehir Belediyesi Kentsel Tasarım ve Kent Estetiği Şube Müdürü ve aynı zamanda ‘İzmir-Deniz Projesi‘nin koordinatörü olan Hasibe Velibeyoğlu, İzmir Akdeniz Akademisi’nin bit toplantısında sorduğumuz bir soruya karşılık suçu uygulamayı yapan müteahhitlere atıp aradan sıyrıldığı halde 2017 yılının ilk günlerinde Arkitera Dergisi’ne verdiği bir demeçte aynen şöyle söylüyor:

İzmirdeniz projesi yola çıkış ve ele alınış biçimi ile Türkiye’de benzeri olmayan örnek bir proje. Biraz iddialı bulunabilir ama bugüne kadar İzmirdeniz’de izlenen süreçlerin diğer projelerde olmadığını görüyorum. İzmirdeniz projesi yukarıda aktarmaya çalıştığım vizyon ve stratejilerin operasyonel bir uzantısı olarak şekillendi. Yine ülkemiz pratiğinde çok da alışık olunmayan bir biçimde, tasarım ilkeleri, katılımcı bir süreçle önceden tarif edilen bir tasarım stratejisi ile hazırlandı.

Bu anlatımdan da anlaşılacağı üzere, İzmirdeniz Projesinin bundan önce yapılmış hiçbir projeye benzemeyen örnek bir proje olduğu iddia edilmektedir.

Bu öyle bir projedir ki, ortaya koyulan vizyon, strateji, tasarım ilkeleri ve katılımcı süreç itibariyle övünülen, örnek alınması istenilen mükemmel bir projedir.

İçerdiği zengin görseller, yöneltilen soruların içeriği ve verilen yanıtların tarzı itibariyle sadece projenin anlatımını ve meziyetlerinin övülmesini amaçlayan bu röportajda ne yazık ki, projenin uygulamasından kaynaklanan olumlu ya da olumsuz hiçbir bilgi, değerlendirme ya da yorum bulunmamaktadır.

Oysa demeci veren kişi, bu önemli ve ‘örnek‘ projenin koordinatörüdür. O nedenle projenin tasarımı ve uygulaması kadar kullanımdan kaynaklanan geri bildirimleri de izleyip değerlendirmesi, gerekli çözümleri üretmesi ve bunları kamuoyu ile paylaşması gereken bir kamu görevlisidir. Projenin ilk kez hayata geçtiği Konak Pier-Pasaport İskelesi arasındaki uygulamadan başlayarak Bostanlı, Bayraklı, Güzelyalı ve Sahilevleri gibi diğer etaplarının tasarım, uygulama ve kullanımdan kaynaklanan eksiklik ve yanlışlıklarını izlemesi, buraları kullanan halkın tepkisini öğrenmesi, proje uygulaması ile ortaya çıkan yatırımların kullanımından kaynaklanan sorunları da irdelemesi gereken bir görevlidir.

Şimdi biz gelelim, sayın Velibeyoğlu‘nun yapmadığı değerlendirme ve yorumları, Konak Pier-Pasaport İskelesi arasındaki ilk etap için yapmaya çalışalım:

İlk olarak Konak Pier-Pasaport İskelesi arasındaki rıhtım zemininde, adeta İzmir’in simgesi olarak kabul edilen dalgalı zemin kaplamasının önce kırılması ardından da eskisini aratan kötü bir imalatla yapılmasını hatırlatalım.

piceri
Örnek alınacak kaldırımlar…
kordon2
Fotoğrafın çekildiği zemin (!)

O tarihlerdeki tüm medya kuruluşlarının bunu manşetlerine taşımasına, hatta İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun kızıp inşaat mahalline gidişine yol açan bu kalitesiz, özensiz zemin kaplaması bugüne kadar sağından solundan biraz düzeltilmiş olmasına karşın halen yerindedir ve konuyu bilen herkesin o rıhtımda yürüyüp o zemine baktıkça yüreği sızlamaktadır.

Sorun, işi yapan müteahhite ya da taşerona atılıp çüzlmekle birlikte aynı kötü tasarım, özensizlik ve kalitesiz bu rıhtımın yakınındaki diğer çevre tasarım ve düzenlemelerinde de karşımıza çıkmaktadır.

Yazımıza eklediğimiz fotoğraflarda da görebileceğiniz gibi bina bloklarının arasında yer alan boşluklar oralardaki yeşil doku kaldırılarak hunharca betonlanmış, proje için hazırlanan grafiklerde bol bol yeşil renk kullanıldığı halde o mekanların bugünkü görünümünde grinin her tonunun manzaraya hakim hale gelmesi sağlanmıştır.

jooojjojojojojojo
Söylenip çizilen…
01
Uygulanıp ortaya koyulan…
02
Arkalığı olan bütün oturma bankları deniz yerine yola bakıyor…
03
Grinin tüm tonları…
04
Neyse ki hortumun rengi yeşil…
05
Taksilerle içiçe bir oturup dinlenme yeri…
06
Eski ile yeni arasındaki fark nedir?
07
Söylemi ve reklamı oldukça güçlü; ama eylemi yok bir proje (!)
11
Bu orta yerdeki yeşil sandığı sakın bir tabut sanmayın; o sadece işçilerin el aletlerini koydukları alelade bir kutu

Düzenlemesi yapılan alanlarda genellikle dairesel tasarımlar kullanıldığından bu formda yapılmış çoğu oturma grubunda insanların sırtlarını denize dönecek şekilde oturmaları öngörülmüştür. Oysa düzenlemesi yapılan yer, insanların denize dönerek oturmak isteyecekleri denize nazır bölgelerdir (!)

Yine aynı alan düzenlemelerinde görev aldığı dönemde İzmir’in gelişmesi için büyük çalışmalar yapan Vali Kazım Dirik’in bir büstü başı denize gelecek, üstüne üstlük hemen önündeki çöp konteynerlerini görecek şekilde yerleştirilmiştir. Büyük bir saygısızlığın örneği olan bu uygulama sizce örnek alınması istenen hangi tasarım projesine uymaktadır?

08
Vali Kazım Dirik Büstü
09
Vali Kazım Dirik Büstü
10
Bu büst şayet şu an görevde olan bir devlet büyüğünün olsaydı, ne olurdu?

İzmir’in değerli ismi Vali Kazım Dirik için uygun görülen yer, uygun görülen alan burası mıdır?

Burası kesin olan bir şey var ki; o da böylesi bir meydan düzenlemesi ile sanırım İzmirlilerden çok Vali Kazım Dirik’in denizle ilişkisinin güçlendirilmesine önem verilmiş. Tabii ki tek bir eksiklikle… Büst ile deniz arasında, yerin altına ve üstüne yapılmış bilinen bütün çöp biriktirme teknolojilerini sıralayarak…

Bugün aradan, hem de proje uygulamasındaki mevcut eksiklik ya da yanlışlıkları giderebilecek onca yıl geçtikten sonra proje uygulama alanına gittiğinizde diğer belediyelerin ya da kamu kurumlarının örnek alabileceği, şimdiye kadar yapılanlardan farklı ne görebilirsiniz? O sahildeki işyeri sahiplerine, o işyerlerinde çalışanlara, o rıhtımdan geçenlere şu ana kadar yapılanların ne anlama geldiğini sorduğunuzda, yıkılan eski ile yapılan yeni arasında belirgin bir fark olup olmadığını araştırdığınızda, sözünü ettiğimiz röportaja konu olacak şekilde ne bulursunuz ve ne söylersiniz?

Takdiri size kalmıştır…

Devam Edecek…

İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirme Projesi – 4

Yazımızın bugünkü bölümünde, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından 2014 yılından bu yana İzmir Körfezi kenarındaki bazı kıyı alanlarının yeniden düzenlenmesi ile ilgili ‘İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirme Projesi‘nin 2016-2018 döneminde gerçekleştirilecek Bayraklı Sahil Düzenlemesi ile ilgili inceleme ve değerlendirmelerimize devam edeceğiz.

Hatırlarsanız, yazı dizimizin daha önceki üç bölümünde Bayraklı Sahil Düzenlemesi‘nin 2016 yılı içinde yapılan 28.000 metrekarelik birinci etabı ile bunun devamı olarak 2016 yılı Kasım ayı içinde başlayıp 2018 yılı Mart ayında bitmek üzere devam ettirilen Şelale Deresi-Adnan Kahveci Köprülü Kavşağı arasındaki çalışmaları ele alıp görüş, düşünce, öneri ve eleştirilerimizi ifade etmiştik.

Bu yazıda ise, geçen yazının konusu olan Şelale Deresi ile Adnan Kahveci Köprülü Kavşağı arasındaki bölgede T.C. Ulaştırma Habercilik ve Denizcilik Bakanlığı’nca yaptırılacak olan ‘Bayraklı Yat Limanı Projesi’nin yapımı halen devam etmekte olan ‘Bayraklı Sahil Düzenlemesi 2. Etap Çalışmaları’yla ilgi ve etkisini ele alacağız.

Dolfen Mühendislik Danışmanlık Turizm Dış Ticaret Ltd. Şti. tarafından düzenlenen 2013 tarihli ‘Bayraklı Yat Limanı Projesi ÇED Raporu’na göre; T.C. Ulaştırma, Haberleşme ve Denizcilik Bakanlığı Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü tarafından 52.881.883.-TL: ihale bedeliyle yaptırılacak 500 yat bağlama, 100 yat kışlama kapasiteli Bayraklı Yat Limanı‘nda limanı dalgalara karşı korumak için anadalgakıran, tali dalgakıran, yatların bağlanması için yüzer tipte iskeleler, rıhtımlar ve bakım onarım hizmetinin verilmesi için travel lift rıhtımı yapılacaktır. Toplam 103.500 m²’lik alanda yapılacak yat limanında 73.500 m²’lik alan yapılaşmaya uygun dolgu alanı, 1.950 m²’lik alan ise iskele alanı olacaktır. Yat limanında oluşturulan dalgakıranlar arasında teknelerin manevra yapabileceği yaklaşık 110.000 m² korunan su alanı meydana gelecektir. 

resim3
Bayraklı Yat Limanının Genel Yerleşim Planı

Yat limanı yerleşimi için hazırlanan plan ile genel yerleşim planında da görüldüğü gibi;

  1. 915 m uzunluğunda ana dalgakıranın,
  2. 335 m uzunluğunda tali dalgakıranın,
  3. 5 adet 156 m yüzer iskelenin,
  4. Toplam 125 m uzunluğunda -5 m’lik rıhtımın,
  5. Toplam 514 m uzunluğunda -4 m’lik rıhtımın,
  6. Toplam 210 m uzunluğunda -3 m’lik rıhtımın,
  7. 433 m uzunluğunda tahkimatın,
  8. Bakım onarım için çekek yeri ile 20 m x 8 m boyutlarında travel lift baseninin

tam da bugün sahil düzenlemesi çalışmalarının yapıldığı Adnan Kahveci Köprülü Kavşağı ile bugün atıl durumda olan Bayraklı İskelesi arasındaki alanda yapılması planlanmıştır.

Yine ilgili ÇED raporunda yazılı olan bilgilere göre, 24.07.2009 tarih ve 27298 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Deniz Turizmi Yönetmeliği’ne göre yat limanları; üç çıpalı yat limanları, dört çıpalı yat limanları, beş çıpalı yat limanları olarak üçe ayrılırlar. Bayraklı Yat Limanı’nın beş çıpalı bir yat limanı olarak hizmet vermesi öngörülmektedir. Beş çıpalı yat limanlarında aşağıdaki ünitelerin bulunması zorunludur:

  • Satış üniteleri,
  • Çamaşır ve bulaşık yıkama yerleri,
  • Yatçıların dinlenmelerini ve bir arada bulunmalarını sağlayan sosyal tesis,
  • Bedensel engelliler için tuvalet ve özel düzenlemeler,
  • Lokanta veya kafeterya,
  • Kadın ve erkek yatçılar için bağlama kapasitesinin en az % 10’u kadar duş ve tuvalet,
  • Kuru temizleme hizmeti,
  • Yat çekek alanı ve vinç sistemleri,
  • Bakım onarım hizmeti,
  • Yatçı eşya depoları,
  • Tenis kortu,
  • Yüzme havuzu veya plaj yeri,
  • Aletli jimnastik, masaj, sauna, hamam imkânlarının sağlandığı üniteler,
  • Helikopter pisti,
  • Banka hizmetleri ünitesi,
  • Revir,
  • Sergi, konser, eğlence mekânları,
  • Toplantı salonu,
  • En az iki tenis kortu,
  • Bağlama kapasitesinin en az % 30’u kadar otopark.

Proje kapsamında yürürlükte bulunan Kıyı Kanunu ve ilgili yönetmeliklere, imar planı plan
notlarına ve plan notlarında belirtilen emsal yapılaşma kriterlerine uyulacaktır. İmar planı teklifinde yürürlükte bulunan Kıyı Kanunu ve ilgili yönetmelikler ile liman gerisinde bulunan sahalar için verilen yapılaşma emsalleri dikkate alınarak toplam su üzerindeki alanın emsali maksimum yükseklik 6,50 m’yi geçmemek koşuluyla % 20 olacaktır. Ticari amaçlarla kullanılacak alan emsalinin ise % 5’i aşmaması öngörülmüştür. Bu koşullarda Bayraklı Yat Limanı alanı içerisinde 5.160 m²’si ticari alan olmak üzere toplam 20.640 m² kapalı alan yapılabilecektir. Ancak Kıyı Kanunu ve ilgili yönetmeliklerde değişiklik olması, imar planı tadilatı yapılması, plan hükümlerinin değişmesi durumunda söz konusu alan büyüklüklerinde değişiklikler olabilecektir.

Deniz Turizmi Yönetmeliği’ne göre 5 çıpalı olarak yapılması planlanan Bayraklı Yat Limanı için üst yapıların alan büyüklükleri bu aşamada belirlenmemiştir. Üst yapılara ilişkin projelendirme projenin “Yap-İşlet-Devret” (YİD) modeli ile ihale edilmesi sonrasında ihaleyi alacak yatırımcı (yüklenici) tarafından yönetmeliğe uygun olacak şekilde gerçekleştirilecektir.

bayrakli-yat-limani-girisleri

Bu anlatımlardan anlaşılacağı üzere yatırımcı (yüklenici) açısından çok önemli olan ticari alanların yat limanı içindeki yeri, muhtemelen marinanın Altınyol’un kenarına isabet ettirilecek, böylelikle marinanın Altınyol kenarındaki bölümü aynen Kuşadası ya da Çeşme’de olduğu gibi o bölgede zaten yoğun olan trafiği daha da kilitleyecek şekilde bir tür alışveriş merkezine dönüştürülecek; ayrıca yeniden düzenlenerek deniz kıyısıyla ilişkilendirilen Adnan Kahveci Köprülü Kavşağı marinanın, dolayısıyla yeni alışveriş merkezinin ulaşım hizmetlerini kolaylaştıracaktır. Nitekim 2013 tarihli ÇED Raporunda Bayraklı Yat Limanı‘nın ulaşımını kolaylaştıracağı söylenen, İzmir Büyükşehir Belediyesi kaynaklı ‘Adnan Kahveci Kavşağı Taslak Proje’ başlıklı çizimin yer alması ve ‘Bayraklı Yat Limanı Projesi’ açısından uygun bulunması da bu şüphemizi doğrulamaktadır.

adnan-kahveci-kavsagi-taslak-proje

Bu durumda, ‘İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirme Projesi’ kapsamında halen yapılmakta olan ‘Bayraklı Sahil Düzenlemesi 2. Etap Çalışmaları’ ile Ulaştırma, Haberleşme ve Denizcilik Bakanlığı tarafından yaptırılacak olan ‘Bayraklı Yat Limanı Projesi’ arasında nasıl bir bağlantı olduğu hususu, bu çalışmaları sürdürmekte olan İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından acilen açıklanmalıdır.

Çünkü, günümüzün Başbakanı olan İzmir milletvekili Binali Yıldırım’ın Ulaştırma, Haberleşme ve Denizcilik Bakanı ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı iken hazırlandığı bilinen, üstüne üstlük adaylık sürecinde İzmir’i kurtaracak önemli projelerden biri olarak takdim edilen ‘Bayraklı Yat Limanı Projesi‘nin, şu an devam etmekte olan ‘Bayraklı Sahil Düzenlemesi Çalışmaları’ kapsamında yapılan işleri nasıl etkileyeceği İzmir kamuoyu, özellikle de Bayraklı halkı tarafından bilinmemektedir.

Bu anlamda, halen sürdürülmekte olan sahil düzenlemesi için harcanan paralar gerçekten halkın denizle ilişkisini güçlendirmek amacıyla mı yapılmaktadır; yoksa aynı bölgeye yapılacak Bayraklı Yat Limanı‘nın kullanımını kolaylaştırmak ve bölge halkı tarafından daha kolay kabul edilmesini; hatta onların burada açılacak alışveriş merkezinin muhtemel müşterileri olmalarını, daha rahat alışveriş yapmalarını sağlamak için mi böyle bir yola gidilmektedir?

Yapılan Adnan Kahveci Köprülü Kavşağı trafiğin daha rahat akması için mi; yoksa Adalet, Salhane mahallelerinde yükselmekte olan yeni gökdelenlerdeki rezidanslarda yaşayacak ya da ofislerde çalışacak yat ya da tekne sahibi “Yeni İzmirliler” için yapılacak Bayraklı Yat Limanı‘na daha rahat ulaşması için mi yapılmıştır? 

İşte bütün bu soruların, her iki projenin birbiri ile ilişkisini gözeterek doğru bir şekilde yanıtlanması gerekmektedir…

Not: Bayraklı Yat Limanı ÇED Raporu ilgi duyanların incelemesi için “Kent Stratejileri Merkezi” isimli Facebook grubumuzun “Dosyalar” bölümüne eklenmiştir.

Devam Edecek…

İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirme Projesi – 3

Bugün, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 2014 yılından bu yana kısım kısım; önce Konak Pier-Pasaport arasındaki bölgede, daha sonra Bostanlı Deresi ağzında, ardından Güzelyalı sahili ile Sahilevleri’nde gerçekleştirdiği ‘İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirme Projesi‘nin Bayraklı Sahil Düzenlemesi ile ilgili  bölümünü ele alacağız.

Bu bölümle ilgili değerlendirmelerimizi ise, 24 Aralık 2016 ve 21 Ocak 2017 tarihlerinde bölgede yaptığımız iki ayrı inceleme sırasında gördüklerimiz, fotoğrafladıklarımız ve inşaat mahallinde çalışan ya da oturan kişilerle yaptığımız görüşmelere dayandıracağız.

24 Aralık 2016 ve 21 Ocak 2017 tarihlerinde Bayraklı sahilinde yaptığımız inceleme sırasında çektiğimiz mevcut inşaatla ilgili fotoğrafları, Facebook’taki ‘Kent Stratejileri Merkezi‘ isimli grubun ‘Albümler‘ bölümünde görebilirsiniz.

fotograf_3941

Bugünlerde araçlarıyla ya da bisikletleriyle Bayraklı sahilinden geçen İzmirliler, Bayraklı Belediyesi’nin yeni hizmet binası karşısındaki yeşil alanda hummalı bir inşaat faaliyetine tanık olacaklardır. Aşağı yukarı 1-2 aydır devam eden bu faaliyetler çerçevesinde kepçe ve ekskavatörlerin hem mevcut park düzenini bozduğunu hem de bu makinelerin sahilde taş ve kaya dolgu bir set yarattığını, Bayraklı sahili ile ilgili eski fotoğraflarda görüldüğü gibi insanların kolaylıkla ulaşıp girebilecekleri denize bundan böyle ulaşamayacakları bir sistemin yaratıldığını göreceklerdir. 

Bu inşaatlara bizim gibi daha yakından ilgi gösterenlerle Bayraklı sahilinde yaşayıp sahilden yararlananlar ise Şelale Deresi ile Sahil Güvenlik Komutanlığı arasındaki 28 bin metrekarelik alanda ‘Bayraklı 1. Etap Çalışması‘ adıyla yapılan piknik alanı, engelli çocuk oyun alanı, bisikletçi mola alanı, dans pisti ve seyir terası ile Altınyol köprüsünün altındaki Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ait park alanının yakın zamanda bitirilerek halkın hizmetine sunulduğunu bilmektedirler. Bu çalışmaların hangi yöntemle hangi ihale bedeli karşılığında hangi firma ya da şahıslar tarafından yapıldığı, inşaat mahalline bu konuda bir tabela asılmadığı için tarafımızca bilinmemektedir.

fotograf_3961

Ancak Şelale Deresi ile Adnan Kahveci Köprülü Kavşağı arasında aşağı yukarı 1-2 aydır devam eden faaliyetlerin kapsamını belirten inşaat tabelası inşaat mahalline henüz yeni konulduğu ve inşaat mahallinin güvenliğini sağlayacak olan bariyerlerin yapımı ikinci incelemeyi yaptığımız 21 Ocak 2017 tarihinde halen devam etmekte olduğu için; “Bayraklı 2. Etap Mevcut Tahkimat, Kronman-Su İçi Beton Hattının Yenilenmesi ve Denize İniş Merdivenleri İle Kıyı Düzenlemesi ve Yaya Köprüsü Yapılması” işinin İzmir Büyükşehir Belediyesi Etüt ve Projeler Dairesi Başkanlığı tarafından 16.479.361.- TL. bedelle Diyarbakır ticaret siciline kayıtlı Ölmez İnşaat Elektrik Taahhüt San. ve Tic. Ltd. Şti.‘ne verildiğini, 25 Kasım 2016 tarihinde başlayan işin 19 Mart 2018 tarihinde; yani 1 yıl 3 ay 24 günde ya da toplam 474 takvim gününde bitirileceğini, bu inşaatla ilgili denetimlerin İzmir Büyükşehir Belediyesi Yapı İşleri Dairesi Başkanlığı Yapı İşleri Şube Müdürlüğü tarafından yapılacağını öğrenmiş bulunmaktayız. 

Evet, Bayraklı sahili gibi kentin tam ortasında bulunan ve çoğu İzmirlinin her gün yanından gelip geçeceği bir alanın yeniden düzenlenmesi, teknolojinin bugün geldiği koşullarda ne yazık ki tüm bir 2017 yılını kapsayacak şekilde toplam 474 takvim gününde yapılacak ve vaat edilene göre 19 Mart 2018 tarihinde hizmete açılacaktır. Bu, Bayraklı halkının 474 gün ile denizle ilişkisinin kesilmesi, en azından toz, toprak ve çamur içinde bir deniz keyfi yaşaması anlamına gelmektedir.

Uygulanan İzmir-Deniz Projesi‘nin temel amacı şayet halkın denizle ilişkisini güçlendirmek ve bu ilişkinin sürdürülebirliğini sağlamak ise, bu kadar uzun sürede yapılacak bir çalışmanın en azından kendi içinde 2-3 parçaya bölünmesi ve her bir parçanın farklı firma ya da şahıslara verilmesi suretiyle sahilin daha kısa bir sürede düzenlenerek en azından 2017 yılı içinde hizmete alınması mümkün olur muydu diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz.

img_4495

İzmir-Deniz Projesi‘nin Bayraklı sahilindeki uygulaması ile ilgili olarak ifade edeceğimiz diğer bir husus da, projenin biten bölümlerinin işletilmesi ile ilgilidir.

Hepimizin bildiği gibi tüm proje yönetimi el kitaplarında proje yönetiminin proje tasarımı, proje uygulaması ve proje işletmeciliği şeklinde birbirini tamamlayan üç ayrı aşamadan oluştuğu belirtilmekte, bu bütünlük sağlanamadığı takdirde projenin başarısından söz etmenin mümkün olmadığı ifade edilir. Örneğimizde olduğu gibi İzmir-Deniz Projesi‘nin Bayraklı kısmı geniş bir ekip tarafından tasarlanıp ihale yöntemiyle belirlenen bir müteahhit firmaya yaptırılmakla birlikte ortaya çıkanın nasıl işletileceği, nasıl korunacağı hususunun pek düşünülmediği, bunun üzerine bir iş modellemesinin yapılmadığı ve uygulamaya konulmadığı görülmektedir.

Bu eksikliğin en iyi ve belirgin örneği, Bayraklı uygulamasının 1. etabı olarak tanımlanan 28 bin metrekarelik alanın halkın hizmetine sunulması sonrasında buranın nasıl bir işletmecilik modeli ile hizmet vereceği, yapılanların nasıl korunup kollanacağı ile ilgilidir. Nitekim 24 Aralık 2016 tarihinde bu bölümde yaptığımız incelemede sulama sisteminin saatlerdir çalışır olması nedeniyle tüm piknik alanıyla seyir teraslarının su içinde kaldığını, hatta sulama vanalarından çıkan büyük fıskıyelerin ortama adeta bir havuz görünümü kattığı (!) gözlenmiştir. Alana komşu Sahil Güvenlik Komutanlığı alanında nöbet tutan askerlerden aldığımız bilgiye göre beyaz bir Renault arabayla gelen birinin sulama işini yaptığını öğrendik. Nitekim aradan bir ay geçtikten sonra yaptığımız 21 Ocak 2017 tarihli ikinci incelemede fazla sulama nedeniyle neredeyse tüm çimlerin solup kuruduğunu, seyir terasındaki ahşapların renk değiştirdiğini, piknik masalarının zeminindeki plastik tutundurma malzemelerinin ortaya çıktığını gördük. Ayrıca eskiden İzmir Emniyet Müdürlüğü’ne ait olduğunu bildiğimiz köprü altındaki sütunları değişik renklerle boyanmış açık otoparkın kim tarafından nasıl işletildiğini ya da işletileceğini de öğrenemedik.

Evet, milyonlarca lira verip büyük uzman ekipleriyle en yaratıcı ve yenilikçi yöntemlerle tasarlanıp uygulanan projelerin tasarım ve uygulama aşamalarında gösterdiğimiz özeni, o proje ile sunulan kamu hizmetinin kullanımı aşamasında da göstermediğimiz sürece yapılan yatırım ya da hizmetin en kısa sürede yok olup gündemden düşmesi ya da kendisinden bekleneni yerine getiremeyerek başarısız olması gündeme gelebilir. Projenin tasarım ve uygulama aşamalarını izleyen işletme döneminde kullanıcıların tutum ve davranışlarını dikkate alan bir işletmecilik modeli oluşturulamadığı, yapılan yatırım korunup kollanmadığı takdirde dün yaptığımızı, örneğimizde olduğu gibi aradan daha bir ay bile geçmeden geriye dönüp onarmamız, hatta yine büyük harcamalar yapıp değiştirmemiz gerekebilir…

img_4504

O anlamda, ‘yenilikçi belediye’ iddiasında olmak demek, yenilikçiliği (inovasyonu) sadece bir işi ya da hizmeti tasarlarken ve uygularken değil; aynı zamanda o iş ve hizmeti halkın hizmetine sunup işletirken de gündeme getirmek demektir.

O nedenle bu tür büyük boyutlu disiplinlerarası kamu projelerinin tasarım, uygulama ve işletme aşamalarına mimar, mühendis, plancı ve tasarımcıların yanında sosyoloji, psikoloji, işletme ve halkla ilişkiler gibi sosyal bilim ve disiplinlerden gelen uzmanların da dahil edilmesi gerektiği unutulmamalı ve her uygulamada hayata geçirilmesi sağlanmalıdır.

Devam Edecek…