Enginarın bile kalbi var…* (1)

Ali Rıza Avcan

2017 yılının Nisan ayında Urla’da yapılacak enginar festivali nedeniyle iki ayrı bölümden oluşan bir yazı yazarak Urla sakız enginarının geleceği hakkındaki görüşlerimi paylaşmış ve buna ilişkin önerilerde bulunmuştum.

Şimdi ise aradan üç yıl geçti…

Bu üç yıl içinde Urla’nın ünlü  Sakız enginarına 2018 yılında İzmir Ticaret Borsası tarafından coğrafi işaret alınması ve enginarla ilgili “Enginar Kalbi Olan Lezzet ve Sağlık Sebzesi” isimli yayının yapılması dışında dişe dokunur tek bir şey yapılmadı…

Urla cephesinden gelen haberler aynı… Üç yıl önce o zamanın Urla Belediye Başkanı Sibel Uyar‘ın “yetiştiriyoruz ama satamıyoruz” sözünü şimdi yeni yüzler, yeni isimler söylüyor… Bu kez de üretici ve köylünün satamadığı enginarı alıp sosyal yardım paketlerine dahil eden İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in eşi Neptün Soyer, “Kargo fiyatları o kadar yüksek ki e-ticaret yaparken biz de size bunları daha uygun fiyata yollamak isteriz,tabii bir de vergi!!!” diyerek satış aşamasındaki çözülmemiş sorunlardan söz ediyor…

Enginar - Sibel Uyar

Yapılan festivaller, yemek yarışmaları enginarın daha fazla tüketilmesine neden olsa da bir sebzenin üretimden başlayıp satışa kadar devam eden macerası yapılabilir ve sürdürülebilir bir şekilde irdelenip planlanmadığı için Urla enginarı, dün olduğu gibi bugün de sahipsiz… Tabii ki köylüsü, yetiştiricisi de…

Sorun sadece erkeklerden ya da kadınlardan kooperatifler kurmakla, enginarı yetiştirmekle bitmiyor… Üretimi ve tüketimi kapsayan süreç bütün yönleriyle algılanıp yönetilmediği için pastoral keyiflerle sürdürülen üretim satışın soğuk yüzüyle kendine geliyor… Hem de her üretim sezonunun bitiminde…

İşte o nedenle enginarı dünya, Türkiye ve İzmir ölçeğinde, özel olarak da Çeşme Yarımadası’nı oluşturan  Çeşme, Urla ve Karaburun boyutunda yeniden ele almak, konuyu güncel bilgi ve sorunlar çerçevesinde yeniden araştırıp analiz etmek istiyoruz. 

Enginar - Neptün Soyer

Enginar (Cynara cardunculus L.), marul, yerelması ve hindiba gibi birçok türü kapsayan Compositae (Asteraceae=Bileşik çiçekliler) familyasının bir üyesidir. Anavatanı Akdeniz havzası ve Kıbrıs adası olan enginar bitkisine Eski Yunan’da Ankinara, Roma İmparatorluğu döneminde Cardius adı verilmiş, Sicilyalılar da bu bitkiyi Yabani Diken olarak anmışlardır.

M.Ö. 65-8 yılları arasında yaşamış olan Romalı şair Quintus Horatius Flaccus şiirinde mitolojik bir öykü anlatmaktadır. Öyküye göre Zinari (Cynar) Adası’nda yaşayan güzel bir kız olan Cynara’yı kardeşi Poseidon’u ziyaret eden baştanrı Zeus görür ve beğenerek yanında Olympos’a götürür; ancak annesine veda etmeden ölümlüler dünyasından tanrıların yanına giden genç kız bir ara izinsiz olarak adasına geri döner ve buna çok kızan Zeus tarafından enginara dönüştürülerek yeryüzüne geri gönderilir. (1) Botaniğin babası kabul edilen Yunan filozofu Teophrastus (M.Ö. 371-287), Mısır Kralı Ptolemy’nin ordusundaki askerlere cesaret ve güç için enginar yemelerini önerdiğini belirtir. O günden bu güne enginar aynı zamanda ilaç sanayiinde kullanılan bir bitkidir.  

Ortaçağ’da enginar kullanımı ile ilgili pek bilgi olmamasına karşın, 15. yüzyılda enginarın Sicilya ve Nepal’e getirildiğine dair bilgilere rastlanmaktadır. 16. yüzyılda Fransa’ya giren enginar, buradan Almanya ve İngiltere’ye yayılmış ve 17. yüzyılda Amerika kıtasına götürülmüştür.

Enginarın İngiltere yolculuğu, VIII. Henry‘in sofrasında yer alarak aristokratik bir besin olmasıyla başlamıştır. “Tam altı kez evlenen ve üç çocuk sahibi VIII. Henry’nin enginara olan düşkünlüğü çevresinde yanlış anlaşılarak enginarın afrodizyak bir bitki olduğu söylencesi İngiltere’de yayılmıştır… Hem kadın hem de erkek için uyarıcı nitelikte olduğuna inanılan enginar 16. yüzyılda Avrupa’nın birçok ülkesinde kadınlara yasaklanmıştır.(2)

Ama yasak kadınları çok fazla etkilememiş olmalı ki; 1948 yılında Kaliforniya’da yapılan Enginar Festivali’nde “Enginar Kraliçesi” olarak seçilen Norma Jeane Mortenson, daha sonra Marilyn Monroe olacak ismiyle 20. yüzyılın en ünlü seks sembollerinden biri olmuştur.

California Enginar Kraliçesi
1948 Kaliforniya Enginar Kraliçesi Norma Jeane Mortenson (Marilyn Monroe)

Enginar, genellikle taze ve pişirilerek tüketilen ve insan sağlığı ve beslenmesi açısından son derece önemli olan bir sebzedir. Kendine özgü lezzeti ile birçok sebze ile birlikte pişirilerek yemek, salata, çorba şeklinde özellikle Akdeniz mutfağında kullanılmaktadır. Sirkeli ya da közlenmiş konserveleri ile enginarın yıl boyunca kullanımı da mümkündür. Besin değeri oldukça yüksek olan enginarın, 100 gramı yaklaşık 7,8 gr karbonhidrat, 2,3-3 gr protein, 0,5-2 gr şeker ve 0,2-0,3 gr yağ içermektedir. 100 gr taze enginarın, bitki ve kültür koşullarına göre değişebilmekle birlikte, % 10-12’si kuru madde ve % 88-90’ı ise sudur. Ayrıca 2,4 gr lif, 0,8 gr kül, 310 mg Potasyum (K), 69 mg Fosfor (P), 51 mg Kalsiyum (Ca), 30 mg Sodyum (Na), 11 mg Demir (Fe), 1,0 mg Niasin (Vitamin B3), 150 mg Vitamin A, 8 mg Vitamin C, 0,7 mg Vitamin B6, 0,08 mg Tiamin (Vitamin B1) ve 0,05 mg Riboflavin (vitamin B2) içerdiği belirtilmektedir. Bu besleyici özelliklerinin yanında, enginarın sağlık açısından safra sıvısı oluşumunu teşvik etmesi, Kolesterol ve Trigliserit seviyelerini düşürmesi, koruyucu kolesterol (HDL) seviyesini arttırması, sindirimi kolaylaştırması ve antioksidan özelliğinin olması gibi yararlı yönleri bulunmaktadır.

1988 yılında Federal Almanya’da kurul kararı ve Fransız Kodeksinin 10. basımıyla tıp alanında kullanılan bitkiler arasına alınmıştır. Enginarın tıbbi özellikleri arasında idrar söktürücülüğü, böbrek taşı düşürücü etkisi, üre ve Kolestrol içeriği ile şeker hastalarına iyi gelmesi, sarılık tedavisinde ve vücuttaki ödemin gidermesi olumlu etkileri olarak sayılabilir. Alman araştırmacı Hans Wohlmuth’un 2003 yılında yayınlanan makalesinde, enginar içeriğinde bulunan Kafeik asit, bunun türevleri olan Klorejenik asit ve Cynarin’in yanı sıra, Glikozid türevi olan Cynaropicrin ile önemli bir tıbbi bitki olduğu ve Luteolin içeriği ile antioksidan özelliğe sahip olduğu ifade edilmektedir.

İnsan sağlığı açısından oldukça önemli bir yer teşkil etmesinin yanı sıra enginar tüketimi istenilen seviyelere ulaşamamıştır. Kişi başına yıllık enginar tüketimi Dünya genelinde 1,07 kg olup; bu değer İtalya’da 8,55 kg, İspanya’da 5,39 kg, Cezayir’de 2,53 kg, Arjantin’de 2,4 kg, Mısır’da 2,16 kg ve ABD’de 0,63 kg’dır. Türkiye‟de bu alandaki istatistiki bilgilere ulaşılamamakla birlikte enginar üretimi ve tüketimi büyük ölçüde Ege ve Marmara Bölgesi ile sınırlıdır. (3)

Ağırlıklı olarak gıda amaçlı kullanılmasına rağmen enginar kozmetik, içki, yem ve boya sanayinde de kullanılmaktadır. Enginar bitkisinin diğer alanlardaki kullanımı aşağıdaki şekilde özetlenebilir.

images copyTarla atığı olarak kalan gövdenin büyükbaş hayvanların besini olarak ve kâğıt yapımında selülozik madde olarak kullanımı,

images copyTohum ve yapraklarından elde edilen Fenolik bileşiklerin Antipotoksik, Klerifilik, Diüretik, Hipokolostrometik ve Antilipidemik olarak tıbbi alanlarda kullanımı,

images copyEnerji üretiminde biyokütle olarak kullanımı.

Enginarın Dünya Üretimi İçindeki Yeri

Dünya Gıda Örgütü (FAO) verilerine göre, 2018 yılında dünyada 1.273.690 dekar alanda toplam 1.678.872 ton enginar üretimi gerçekleştirilmiştir. Yine aynı verilere göre dünya enginar üretimi 2000 yılı üretimi 100 kabul edilirse, 2001-2003 dönemi ile 2005 yılındaki gerilemeler hariç 2004 yılından itibaren her yıl düzenli olarak artarak 2018 yılı itibariyle % 26,17 oranında artmıştır.

Dünya Gıda Örgütü (FAO) verilerine göre 2018 yılı itibariyle dünyada enginar yetiştiren toplam 32 ülke bulunmakta ve bunların içinde 100.000 tonun üzerinde üretim yapan 6 ülke toplam enginar üretiminin ¾’ünü (% 78,14) karşılamaktadır. 

Dünya Enginar Üretim Haritası 2016
2016 Yılı itibariyle enginar üretimi yapan ülkeler

Enginar üretiminde önde gelen ilk beş ülke, 389.813 ton üretim ve % 23,22 üretim payı ile İtalya, 323.866 ton üretim ve % 19,30 üretim payı ile Mısır, 208.463 ton üretim ve % 12,42 üretim payı ile İspanya, 154.552 ton üretim ve % 9,21 üretim payı ile Peru, 124.659 ton üretim ve % 7,43 üretim payı ile Cezayir, 110.657 ton üretim ve % 6,60 üretim payı ile Arjantin’dir.

Türkiye ise 2014 yılından bu yana 32.701 tonla 39.477 ton arasında gidip gelen üretimiyle 32 ülke arasında düzenli olarak 11. sıradadır.

Enginar Dünya Üretimi

Aynı verileri kullanarak enginar üretimi yapan her bir ülkenin üretim alanı büyüklüğünü ve dekar başına verimliliği araştırdığımızda ise en fazla dikim alanına sahip olan ülkenin verimlilik oranı oldukça düşük (0,97 ton/da) olmasına karşın 401.750 dekar ile İtalya olduğunu, İtalya’yı 172.870 dekar ve 1,87 ton/da verimlilik ile Mısır’ın ve 155.750 dekar ve 1,33 ton/da verimlilik ile İspanya’nın izlediğini görürüz.

Türkiye ise 30.650 dekarlık üretim alanı ile bu 32 ülke arasında yine 11. sırada, 1,28 ton/da verimlilik ile 18. sıradadır.

Diğer ilginç bir gelişme ise, 2000-2018 döneminde bu 32 ülkenin ortalama üretim verimliliği 1,01 ton/dekardan hareketle 1,31 ton/dekara ulaştığı halde 2000 yılında 1,31, 2001 yılında 1,32 ton/dekar olan Türkiye verimlilik ortalamasının 2015-2018 döneminde 1,28 ton/dekara sabitlenip 2018 yılı itibariyle dünya ortalamasının gerisinde kalması, 2019 yılında da ani bir sıçrama yapıp 1,35 ton/hektara çıkmış olmasıdır.

Enginarın Türkiye Üretimi İçindeki Yeri

Enginar, Antik dönemlerden bu yana Akdeniz havzasında bilinen ve kullanılan bir bitki olmakla birlikte, Türkiye’ye gelişi 1492 yılında İspanya’dan kovulan Yahudiler aracılığıyla olmuş ve ilk olarak Ortaköy’de yetiştirilmiştir. Daha sonraları Bayrampaşa enginar yetiştiriciliğinin merkezi konumuna ulaşsa da İstanbul’da enginarın ilk yetiştirildiği yer Ortaköy’dür. (4) Çeşme yarımadasında ekimi yapılmakta olan Sakız cinsi enginarın ise 1940’lı yıllarda Sakız adasından getirilip Kemer’deki bahçelerde yetiştirildiği bilinmektedir.

Türkiye’de geleneksel enginar üretimi yoğun olarak İzmir, Aydın, Manisa, Bursa, Sakarya, Antalya, Bolu, Adana ve Muğla illerinde yapılmaktadır.

Türkiye’de yetiştiriciliği yapılan başlıca iki yerli enginar çeşidi mevcuttur: “Sakız” ve Bayrampaşa”. Ege bölgesinde; özellikle de Çeşme yarımadasında yetişen “Sakız” çeşidi erkenci özelliği nedeniyle taze tüketime yönelik üretilirken, geçci bir yerli çeşit olup Marmara bölgesinde; özellikle de Bursa çevresinde yetişen “Bayrampaşa” enginarı genellikle sanayiye (konserve) yönelik üretilmektedir. Bu iki yaygın üretilen çeşide ek olarak “Kıbrıs karası“, konservecilikte kullanılmak için mini (bebek) enginar, Opal F1, Jade ve Starline F1 gibi bazı yabancı hibrit sanayi çeşitlerinin de üretilmeye başlandığı görülmektedir. İtalya, İspanya ve Fransa gibi ülkelerde yetiştiriciliği yapılan “Liscio Sardo”,  “Masedu”, “Violette de Provence”, “Violette de Corse” ve “Tudela” gibi erkenci özelliğe sahip olan enginar çeşitlerinde de yıldan yıla geççilik özelliği gösteren ve yaprak ve baş şekillerinde değişimlerle kendini gösteren benzer durumlar görülmektedir. Bu değişim oranı plantasyon yaşlandıkça daha da artmaktadır. (5)

Ülkemizdeki enginar üretimi, 2019 yılı itibariyle 28.732 dekar alanda yetiştirilen 39.071 ton enginar üretimiyle sınırlıdır.

Enginar Türkiye Üretim

Türkiye’nin 2000-2019 dönemindeki üretim rakamlarına bakıldığında ise;

Ekim yapılan arazi miktarının 2000 yılından sonraki 20 yıllık dönemde % 59,17 oranında arttığı, ekim yapılan arazi miktarının 2018 yılında maksimum düzeye (29.574 dekar) çıktığı, 2000 yılında 100 olan artış endeksinin ise 2019 yılı itibariyle 154,63 düzeyine yükseldiği,

Enginar üretiminin aynı dönemde % 59,47 oranında arttığı, en fazla üretimin 39.071 ton ile 2019 yılında gerçekleştirildiği, 2000 yılında 100 olan artış endeksinin 2019 yılı itibariyle 159,47 düzeyine yükseldiği,

Üretimdeki ortalama verimin ise dönemin ilk dilimi olan 2000, 2001 ve 2002 yıllarında 1,30-1,32 ton/dekar düzeyinde olan başarısını, 2006 yılında 1,19 ton/dekara ulaşan genel bir gerilemeden sonra 2019 yılında gerçekleşen 1,35 ton/dekar düzeyindeki verimlilikle yeniden yakaladığı görülecektir.

Ülkemizde 2000-2018 döneminde üretilen enginar miktarının dünya enginar üretimi içindeki payı incelediğimizde ise söz konusu dönemde Türkiye’de üretilen enginarın dünya üretiminin % 1,84’ü ile % 2,80’ünü karşıladığını, dünya üretimi içindeki payın en fazla olduğu yılın 2005 yılında üretilen 36.000 ton (% 2,80) enginar ile gerçekleştiğini söyleyebiliriz.

Türkiye’de enginar üretiminin yapıldığı belli başlı iller 2004 yılı itibariyle Adana, Antalya, Aydın, Balıkesir, Bursa, İzmir, Manisa, Muğla olup, 2004-2019 döneminde bu illere Ankara, Bolu, Çanakkale ve Sakarya illeri katılmıştır.

Enginar İller Harita
Türkiye’de enginar ekimi yapılan iller

Ülkemizde enginar ekimi yapılan arazilerin büyüklüğü ile bu üretimden elde edilen enginar miktarını 2004 ve 2019 yılları itibariyle gösteren aşağıdaki grafiklerden de görüleceği gibi 2004-2019 yılları arasındaki dönemde;

2004 yılı itibariyle Türkiye’de ekim yapılan arazinin % 85,20’sine sahip olan Bursa (% 44,00) ve İzmir‘in (% 41,20) ağırlığı geçen süre içinde azalarak % 52,34’e inmiş, bu dönemde devreye giren Aydın‘ın 2004 yılında % 3,52 olan payı 2019 yılında % 16,82’ye, Sakarya‘nın ise 2005 yılında % 0,07 olan payı 2019 yılında % 13,15’e yükselmiştir.

İller Arası Ekim Alanı Dağılımı

Yine aynı şekilde, 2004 yılı itibariyle Türkiye üretiminin % 86,03’üne sahip olan Bursa (% 41,05) ve İzmir‘in (% 44,98) ağırlığı geçen süre içinde azalarak % 49,18’e inmiş, 2004 yılında % 4,46’lık bir paya sahip olan Aydın 2019 yılındaki % 19,07’lik pay ve 2005 yılında % 0,05’lik bir paya sahip olan Sakarya 2019 yılında % 14,15’lik pay ile enginar üretiminin üçüncü ve dördüncü aktörü haline gelmiştir. Bu nedenle bundan böyle ülke içindeki enginar üretiminde eskilerin ikili rekabeti yerine, çok oyunculu rekabetin izlenmesi mümkün hale gelmiştir.  

İller Arası Üretim Miktarı

Ülkemiz açısından en ilginç noktalardan biri,  onca değerli enginar türüne sahip olmamıza rağmen “taze/soğutulmuş”, “dondurulmuş” ve “sirkesiz-konserve (dondurulmadan)” olarak ithal edilen enginar için ödenen bedelin ihraç edilen enginar için alınan bedelden çok daha fazla olmasıdır.

Enginar Türkiye Üretim & Tüketim & İthalat & İhracat

2007-2019 döneminde ülkemizde üretilip tüketilen enginar miktarları ile yapılan ithalat ve ihracatı gösteren tablonun incelenmesinden de anlaşılacağı üzere üretim 13 yıldan oluşan bu dönemde % 15,57 oranında artarken tüketim % 28,21 oranında artmış; üretim ile tüketim arasındaki büyük fark ise 2013 yılındaki % 531,52 oranındaki anormal artış dışında, yine de büyük miktardaki % 318,19 oranında artmıştır.

Türkiye’nin 2007-2016 dönemindeki enginar ithalat ve ihracat rakamlarına baktığımızda bu dönem içinde “taze/soğutulmuş”, “dondurulmuş” ve “sirkesiz, konserve edilmiş (dondurulmadan)” edilmiş halde ihraç ettiğimiz enginar miktarından çok daha fazla enginarı ithal ettiğimiz ortaya çıkmaktadır.

Enginar Dış Alım Grafik
Enginar dış alım fiyatlarının gelişimi (Kg/USD) 
Enginar Dış Satım Grafiği
Enginar dış satım fiyatlarının  gelişimi (Kg/USD)

İthal ve ihraç edilen enginarın Amerikan Doları üzerinden ifade edilen değerlerini gösteren tablonun incelenmesinden de anlaşılacağı üzere; 2019 yılında ihraç edilen toplam 104,476 ton enginar için 340.674 Amerikan Doları kazanılırken aynı yıl ithal edilen toplam 6.924.379 ton enginar için bu tutarın sekiz buçuk kat daha fazlası ile 2.895.796 Amerikan Dolarının ödendiği görülmektedir.

Son yedi yıla (2014-2020) ait enginar ithalat ve ihracatının hangi ülkelere yapıldığına baktığımızda ise, Türkiye’nin 2019 yılı itibariyle KKTC (77,07), Mısır (% 18,67), Peru (% 3,80)  ve İtalya’dan (% 0,46) enginar aldığı, ihraç ettiği az miktardaki enginarı ise çoğunlukla Avrupa Birliği ülkeleriyle (Birleşik Krallık, Yunanistan, Romanya, Almanya, İsviçre ve diğerleri) ABD, Afganistan, KKTC ve Avustralya gibi irili ufaklı 35 ayrı ülkeye gönderdiği görülmektedir.

Enginar 008

İthalat ve ihracattaki alım ve satış fiyatları ise 2019 yılı itibariyle; ithalatta “taze/soğutulmuş” enginarda 0,42 USD/Kg, “dondurulmuş” enginarda 1,49 USD/Kg,  “sirkesiz, konserve edilmiş (dondurulmamış)” enginarda 2,27 USD/Kg iken, ihracatta “taze/soğutulmuş” enginarda 1,62 USD/Kg, “dondurulmuş” enginarda 2,50 USD/Kg, “sirkesiz, konserve edilmiş (dondurulmamış)” enginarda 3,61 USD/Kg olarak gerçekleşmiştir.

(*) Jean-Pierre Jeunet‘in 2001 yapımı Amélie filminde başrol oyuncusu Audrey Tautou‘nün ünlü repliği: “siz bir sebze bile olamazsınız monsieur Colignon, çünkü enginarın bile bir kalbi vardır!


(1) Ahmet Uhri, Boğaz Derdi, Arkeolojik, Arkeobotanik, Tarihsel ve Etimolojik Veriler Işığında Tarım ve Beslenmenin Kültür Tarihi, Ege Yayınları, 2011, İstanbul, s. 333.

(2) Ahmet Uhri, A.g.e. s.33

(3) Ateş Tekdal, Bazı Yerli Enginar Çeşitlerinin Döllenme Biyolojileri ve Tohum Verimleri Üzerine Araştırmalar, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 2018, s. 2.

(4) Ahmet Uhri, A.g.e. s.334

(5) Dursun Eşiyok, Enginar Yetiştiriciliği ve Enginar Çeşitleri, Enginar Kalbi Olan Lezzet ve Sağlık Sebzesi, İzmir Ticaret Borsası, 2018, İzmir, s. 22.

Devam edecek…

“Kamuoyunu ilgilendirmeyen…”

Ali Rıza Avcan

Zorlu günlerin içinden geçiyoruz… Hepimiz kendimizce önlemler alıp bu beladan uzak durmaya çalışıyoruz… Dışarıdaki işlerimize son verip, dükkanlarımızı kapatıp, yakınlarımızdan uzak durup hem virüsün ilerlemesine hem de ona yenilmemeye çalışıyoruz…

Kamusal düzeydeki bu seferberliğe katılıp destek verenlerden biri de, İzmir’in tarihi kent merkezindeki Kemeraltı Çarşısı’nı uzun yıllardır kapitalizmin yeni Kabe’si AVM’lere karşı ayakta tutmaya çalışan iş yeri sahipleri ve o iş yerlerinde çalışanlar…

Kemeraltı’nı Kemeraltı yapan o iş yeri sahipleri ve çalışanları şimdi salgın nedeniyle ekmek kapılarını açamıyor, kazandıklarını evlerine götüremiyor ve bu olumsuz durumun nereye kadar devam edeceğini hesaplamaya çalışıyor… Ama bu arada çalışıp kazanamadıkları halde kiralarıyla elektrik ve su faturaları gelmeye devam ediyor… Zaten borç içindeler, zaten ödemelerini zamanında yapamıyorlar… Şimdi ise asıl büyük tehlike gelip dayatmış durumda… Durum daha da kötüye giderse iş yerlerini ya satacaklar ya da şayet bulurlarsa birilerine devredecekler…

Düne kadar herkesin; özellikle de Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgesinin gelecekteki toplumsal, ekonomik ve kültürel rantları nedeniyle ortalarda dolaşan, medyada boy boy gözüken valiler, vali yardımcıları, kaymakamlar, bakanlar, milletvekilleri, yerel siyasetçiler, belediye başkanları, onların genel sekreterleri, İzmir sermayesinin yağmacı temsilcileri, o temsilcilerin şirketi TARKEM‘ciler -ne yazık ki- şimdi ortada yoklar… Hiç biri “kötü gün dostu” olarak esnafın içinde bulunduğu durumla ilgilenmiyor, halini hatırını sormuyor, neye ihtiyacın var diye yakınlık göstermiyor…

Bu durum öyle bir hale geliyor ki; seçildiğinin hemen ertesinde bütün bu kurum ve çevrelerin ilgisine mazhar olan İzmir Tarihi Kemeraltı Esnaf Derneği Başkanı Semih Girgin bile isyan ediyor… Facebook’ta yazdığı kişisel mesajında dükkanlarını kapattıkları tarihten bu yana aranmadıklarını, kendileri ile ilgilenilmediğini, sorunlarına çare bulunmadığını söyleyip haykırıyor, adeta isyan ediyor…

İzmir Tarihi Kemeraltı Esnaf Derneği Başkanı Semih Girgin bu duruma isyan ederken Kemeraltı Hayat Platformu sözcüsü Cem Ceylan ise “Kemeraltı’nda Birlik ve Dayanışma Günleri“, “Biz Bize Yeteriz” ve “Kemeraltı Esnafı Kimsenin Umurunda Değil” sloganları ile yola çıkıp Kemeraltı Çarşısı’nın asıl sahibi ve  dostunun yine Kemeraltı esnafının kendisi olduğunu hatırlatıyor…

Kemeraltı’nda çalışan ve yaşayanlar böylesi tepkiler ortaya koyarken, Kemeraltı Çarşısı’ndan sorumlu olan kamu görevlileri; İzmir Valiliği, İzmir Büyükşehir ve Konak belediyeleri, İzmir Ticaret Odası, İzmir Esnaf ve Sanatkar Odaları Birliği ve bu birliğe bağlı onlarca meslek odası neredeler ve ne yapıyorlar? Esnafın kendi içinde bir dayanışma ağı, bir yardımlaşma çabası başlatmayı düşünüyorlar mı? Belli değil…

780x411-1584913971266

Bu sorumluluktan aslan payını alması gereken İzmir Büyükşehir Belediyesi ise garip işlerle uğraşıyor…

Bu durumun en son örneğini sizlerle paylaşmak isterim: 

2012 yılında Prof. Dr. İlhan Tekeli tarafından hazırlanan “İzmir Tarih – İzmirlilerin Tarihle İlişkisini Güçlendirme Projesi“ni 8 uzun yıldır sürdüren İzmir Büyükşehir Belediyesi, tüm İzmir’i, bu ülkeyi seven herkesi ve tüm dünyayı ilgilendiren Kemeraltı gibi tarihi, ekonomik ve kültürel bir zenginlikle ilgili çalışmalarının, “kamuoyunu ilgilendirmediğini” belirten resmi bir yazının altına imza atıyor. 

2012 yılında İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından uygulamaya konulan “İzmir Tarih – İzmirlilerin Tarihle İlişkisinin Güçlendirilmesi Projesi, 2012 öncesindeki son 30 yılda İzmir Büyükşehir ve Konak belediyelerinin Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgelerinde yürüttüğü çalışmalarının bölgesel gelişme bütünlüğü ve canlılık açısından yetersiz olduğu iddia etmekte ve bundan böyle TARKEM‘le işbirliği yapıldığı takdirde bunun başarılabileceğini söylemektedir.

Söz konusu projenin iddia ve hedefi bu olmakla birlikte; 2012 yılından sonraki 8 yıllık sürede İzmir Büyükşehir ve Konak belediyeleriyle İzmir Valiliği ve TARKEM gibi kurumların yaptığı; daha doğrusu yapabildikleri ortada… Çıplak gözle görülen ve belgelere yansıyan gerçeklere göre 2012-2020 döneminde başta TARKEM olmak üzere tüm kamu kurum ve kuruluşları tarafından Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgelerinde yapılan işlerin sayısı ve bütçesi, 2004-2012 döneminde yapılanların çok çok gerisinde… Yani bu verilere göre TARKEM odaklı proje, vaat ettiği bölgesel gelişme bütünlüğü ve canlılık açısından iddia ettiğinin aksine başarısız bir durumda…

Bizler bu 8 yıllık sürede bir arpa boyu bile yol alınamadığını bilmekle birlikte; İzmir Tarih Projesi‘nin uygulama alanı içinde 2004-2012 dönemindeki 8 yıllık sürede kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılanlarla 2012-2020 döneminde yine aynı alanda aynı kurumlara ilave olarak TARKEM tarafından yapılan işleri mukayese eden bir tablo hazırlayarak bu tablodaki verileri İzmir Valiliği, İzmir Büyükşehir ve Konak belediyeleri, İzmir Ticaret Odası ile Vakıflar Bölge Müdürlüğü‘ne teyit ettirmek amacıyla CİMER, Açık Kapı ve HİM gibi değişik iletişim kanalları üzerinden sorular sorduk.

3 Ocak 2020 tarihinden bu yana sürdürdüğümüz bu çalışmaların bugünkü aşamasında İzmir Valiliği, özellikle de İzmir Valiliği İl Yatırımları İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı, İzmir Büyükşehir ve Konak belediyeleri, Vakıflar Genel Müdürlüğü ısrarlı bir şekilde bilgi vermekten kaçındı, bu konuda yapılanların kamuoyu tarafından bilinmesini istemedi.

Bu çerçevede 20 Şubat 2020 tarihinde CİMER kanalıyla İzmir Büyükşehir Belediyesi Tarihsel Çevre ve Kültür Varlıkları Şube Müdürlüğü‘ne gönderdiğimiz bilgi talebine 7 Nisan 2020 tarihinde gelen cevabi yazıyı kelimesi kelimesine sizinle paylaşmak isterim:

Belediyemizce yürütülmekte olan İzmir Tarih Projesi kapsamında gerçekleştirilen her bir iş kalemi adına detaylı bilgilerin talep edildiği ilgi dilekçeniz incelenmiştir. Resmi Gazete’de 24.10.2003 tarihinde yayınlanan 4982 sayılı Bilgi Edinme Kanununun 25. maddesinde “Kurum ve Kuruluşların, kamuoyunu ilgilendirmeyen ve sadece kendi personeli ile kurum içi uygulamalarına ilişkin düzenlemeler hakkındaki bilgi veya belgeler, bilgi edinme hakkının kapsamı dışındadır. Anacak, söz konusu düzenlemeden etkilenen kurum çalışanlarının bilgi edinme hakkı saklıdır” ifadeleri yer almaktadır.

Söz konusu maddeye istinaden ilgi dilekçenizde talep edilen ve erişebileceğiniz hususlara İzmir Tarih Projesinin Facebook, Instagram ve Twitter sosyal medya hesaplarından @ibbizmirtarih kullanıcı adını takip ederek ve izmirtarih.com.tr web sitesinden ulaşılabilmektedir. Konu hakkında bilgi edinilmesini rica ederim.

Evet, aynen aktardığım cevap yazısından da gördüğünüz gibi, 2004-2012 döneminde İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgelerinde yapılan işlerle 2012-2020 döneminde İzmir Tarih Projesi kapsamında aynı bölgede yapılan işlerin adını, başlama ve bitiş tarihlerini, finansman kaynaklarını, yapılış yöntemlerini ve harcama tutarlarını sormak, İzmir Büyükşehir Belediyesi yetkililerine göre “kamuoyunu ilgilendirmeyen” işler olarak nitelenip bu konuda bilgi verilmesinden kaçınılmaktadır.

Ayrıca uzun zamandır güncellemedikleri için bugün itibariyle eskiyen, bu nedenle de güvenilir olmayan; ayrıca bilgi vermekten çok göz boyamayı hedefleyen web sitesi ve sosyal medya bilgilerine yönlendiren bir çarpıtma marifetiyle…

91652609_836571523487183_5200228453604917248_o

Evet, herkesin açık ve net bir şekilde gördüğü gibi hizmet binası Kemeraltı, 2. Beyler Sokak’ta olan İzmir Büyükşehir Belediyesi Tarihsel Çevre ve Kültür Varlıkları Şube Müdürlüğü‘nün yeni müdiresi ile personeli, Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale’de yaptıkları hizmetlerle ilgili bilgilerin “kamuoyunu ilgilendirmediği” fikrindedir…

Şimdi bu çerçevede sormak gerekir, Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgeleri ile ilgili kendi çalışmalarının kamuoyunu ilgilendirmediği söyleyen İzmir Büyükşehir Belediyesi yetkilileri, niye Kemeraltı Çarşısı ile onun esnaf ve çalışanlarının içinde bulunduğu sıkıntı ve gelecek kaygıları ile ilgilensin ki?

İzmir Kent Konseyi genel kurulundan geriye kalanlar… (2)

Ali Rıza Avcan

İzmir Kent Konseyi’nin 29 Şubat 2020 tarihinde yapılan Seçimli 16. Genel Kurulu ve bu genel kurulda yapılan seçimlerle ilgili değerlendirmelerimi bugün de devam etmek istiyorum:

VI – Halkın konuşan değil, izleyen olması…

2015 yılında yapılan seçimli 12. Genel Kurul’da İzmir Kent Konseyi’ne üye olmayan İzmir eski defterdarı Mete Gönenç gibi değerli İzmirlilere konuşma fırsatı verildiği halde; 2020 tarihli seçimli 16. Genel Kurul’da hiçbir üye ya da İzmirliye söz hakkı verilmemiş; bu nedenle üye konumunda olan Sağlık Emekçileri Sendikası temsilcisi Dr. Fatih Sürenkök ile Ekinoks Çevre ve Kültür Derneği temsilcisi Gündüz Kapancıoğlu önce kent konseyi başkanı adayı olup sonra adaylıktan vazgeçmek suretiyle konuşabilmişler, İzmir Kent Konseyi’nin 2015-2017 döneminde başkanlığını yapan ve genel kurulun katılımcısı olamayan Çağrı Gruşçu ise verdiği bir önergeyi bahane ederek konuşabilmiştir.

İzmir Kent Konseyi, şayet tüm İzmirlilere “Gelin, Birlikte Yönetelim” diyorsa, üyesi olsun ya da olmasın her İzmirliye genel kurullarıyla düzenlediği tüm etkinliklerde söz hakkı vermeli; böylelikle, İzmirlinin görüş, düşünce, öneri ve eleştirilerine açık olduğunu ve saygı duyduğunu göstermelidir.

IMG-20200229-WA0002
VII – Katılımcıların seçim sürecindeki değişen tercihleri…

İzmir Kent Konseyi tarafından hazırlanıp 27 Şubat 2020 tarihinde duyurulan hazirun listesine göre 384 kurum temsilcisi İzmir Kent Konseyi’nin Seçimli 16. Genel Kurulu’na davet edilmiştir.

Seçim Divanı tarafından düzenlenen tutanaktaki bilgilere göre de, İzmir Kent Konseyi başkanlığı seçiminin birinci turunda toplam 305 (Adnan Yüksel Gürüz 5, Feyyaz Sungur 16, Hamit Mumcu 80, Kenan Uzuner 3, Kızbes Seyhan Aydın 13, Mehmet Keskin 10, Nusret Doğan Albayrak 24, Seniye Nazik Işık 82, Yalçın Kocabıyık 72) ikinci turunda toplam 299 (Seniye Nazik Işık 125, Hamit Mumcu 90, Yalçın Kocabıyık 80, geçersiz oy 4), üçüncü turunda da toplam 268 (Seniye Nazik Işık 167, Hamit Mumcu) oy kullanılmış olup; İzmir Kent Konseyi Başkanı olarak seçilen Seniye Nazik Işık birinci turda oy kullananların % 26,28’inin, ikinci turda % 41,80’inin, üçüncü turda da 42 Yalçın Kocabıyık taraftarının tercihini değiştirmesiyle katılımcıların % 62,31’inin oyunu alarak yarışı birinci olarak bitirmiştir.

Seniye Nazik Işık‘tan sonra gelen Hamit Mumcu‘nun turlar arasındaki oy artışı ise, 1. turdan 2. tura geçerken 10, 2. turdan. 3. tura geçerken sadece 11 oyla sınırlı kalmıştır.

Seçim sonrasında Yalçın Kocabıyık taraftarlarıyla ve dernek yöneticileriyle yaptığım görüşmelerde bu tercihin değişmesinde Rıfat Nalbantoğlu ve Tunç Soyer‘le yaptıkları telefon görüşmelerinin etkili olduğunu, kendi örgütlerinin bundan sonraki süreçte İzmir Büyükşehir Belediyesi’yle iyi ilişkiler geliştirmesi amacıyla belediye başkanı tarafından kendilerine iletilen talep doğrultusunda Seniye Nazik Işık‘ı desteklediklerini belirtmişlerdir.

VIII – Delegasyonun demokratik kültür ve teamüllerden uzak tutumu…

İzmir Kent Konseyi başkanlığı seçimlerinde kullanılan oy sayısının ilk turda 305’den başlayıp son turda 268’e inmesi, bu sayının yürütme kurulu üyelerinin seçildiği seçimlerde daha da azalması; ayrıca genel kurul gündeminin tartışıldığı aşamada aday tanıtımları için yapılacak konuşmalarda 10 dakika yerine 5 dakikalık sürenin kabul edilmesi ve İzmir Kent Konseyi’nin geleceği için çok önemli olan iki ayrı önergenin “karşı görüşte olanların” bile çıkıp konuşmadığı bir ortamda alelacele reddedilmesi, genel kurula katılanların “oylarımızı kullansak da gitsek” havasında olduğunu, önerilen ya da konuşulanların içeriği yerine genel kurulun kendi adaylarının kazanarak sonuçlanması beklentisi içinde olduğunu göstermiştir.

Genel Kurul katılımcılarındaki bu isteksizlik hali ve daha çok seçimlere odaklı beklentileri, İzmir’deki yerel demokrasinin kurumsal ve bireysel kapasitesini geliştireceğini düşündüğümüz İzmir Kent Konseyi’nin 10 yıllık çalışmasının sonrasında nitel ve nicel açıdan nasıl bir üye yapısına sahip olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

IX – Genel kurul ve seçim divanlarının yetersizliği…

2013 tarihli İzmir Kent Konseyi Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönerge‘de yazılı olan genel kurul divanının oluşumu ile ilgili düzenlemelerin 2019 tarihli yönergeden çıkarılması nedeniyle genel kurul divanının oluşumunda yaşanan sıkıntılar, kısa bir süre içinde Genel Kurul’un tartışmalı bir atmosfere taşınmasını sağlamış; ayrıca, bu gergin ortam daha sonra oluşan Seçim Divanı’nın “kavga dövüş olmadan şu genel kurulu bitirebilsek” düşüncesiyle ürkek, pasif ve yetersiz kalmasına neden olmuştur.

X – Mekandan ve organizasyondan kaynaklanan yetersizlikler…

Bir kez daha anlaşılmıştır ki, Kültürpark’taki İsmet İnönü Kültür Merkezi gerek tasarımı gerekse konfor ve teknolojiden uzak koşulları nedeniyle bu tür genel kurulların yapılmasına uygun değildir. Havalandırmada, ısıtma ve ses düzeninin yetersizliğinde yaşanan sıkıntılar yer yer ve zaman zaman genel kurulun kalitesini düşürmüş; ayrıca üyelerini sabah saat 09.30’dan akşam 18.30’a kadar aynı mekanda tutmaya çalışan İzmir Kent Konseyi yönetiminin katılımcıların yeme içme ihtiyaçlarını da düşünmemesi bu sorunun tuzu biberi olmuş, bu nedenle bazı katılımcıların haklı itirazlarına konu olmuştur.

XI – İzmir Kent Konseyi’nin 2015-2020 dönemi çalışmaları hakkında bilgi verilmeyişi…

İzmir Kent Konseyi’nin bir önceki 12. Seçimli Genel Kurulu gündeminin 8. maddesinde “Çalışmalar Hakkında Genel Kurulun Bilgilendirilmesi” şeklinde bir gündem maddesi bulunduğu halde, bu genel kurulda Kent Konseyi Yönetmeliği’nin 1. maddesinde belirtilen “hesap sorma ve hesap verme“, “saydamlık“, “katılım” ve “kentin hak ve hukukun korunması” gibi ilkelerin dikkate alınmayışı nedeniyle yapılan çalışmalar hakkında bilgi verilmemiştir.

20200229_124550
XII – Tunç Soyer’in genel kurul çalışmalarını izlememesi…

Bazı katılımcılar, “onun orada oturup izlemesi tarafları etkilediği şeklinde yorumlanabilir” deseler de; bana göre İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in kendi döneminde yapılan ilk kent konseyi genel kurulunu izleyip notlar alması, adayları ve seçilen yöneticileri yakından tanıması açısından doğru ve yerinde bir davranış olurdu.

Çünkü, tarafları etkilememek amacıyla orada bulunmuyorum gerekçesi, zaten kent konseyi başkanlığının son turunda yarıştan çekilen bir adaya ait taraftarların kendisini telefonla arayarak aldıkları yönlendirme çerçevesinde adaylardan birini desteklemeleri ile kendiliğinden çürümüş; böylelikle, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in hem telefon ederek hem de yürütme kurulu üyeliği için hazırlanan atama yazısını imzalayarak İzmir Kent Konseyi seçimleriyle yürütme kurulunun oluşumuna müdahale ettiği, açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.

Sonuç olarak;

İzmir Kent Konseyi’nin 29 Şubat 2020 tarihinde yapılan Seçimli 16. Genel Kurulu, İzmir’deki yerel demokrasinin gelişmesine hiç bir katkıda bulunmayan, hukukun, demokratik ilke ve teamüllerin, söz alıp konuşma, seçme ve seçilme hakkı gibi temel insan hak ve özgürlükleri açısından “kazanılan” değil; aksine genel kurul sonrasında genel kurula katılamayan sivil toplum kuruluşlarının açacağı davalarla İzmir’in ve İzmir Kent Konseyi’nin itibar kaybına uğrayacağı bir fiyasko olarak hatırlanacaktır,

İzmir Kent Konseyi genel kurulundan geriye kalanlar… (1)

Ali Rıza Avcan

Oldu olacak derken en sonunda İzmir Kent Konseyi’nin seçimli 16. genel kurulu da yapıldı…

Genel Kurul sonrasında, tanık olduğumuz demokrasi, katılım, uzlaşma, işbirliği ve yönetişim anlayışından uzak ortamdan kaynaklanan hayâl kırıklığı içinde seçilenleri kutlayıp başarılı olmalarını diledim…

Genel kurulu izleyen 2-3 günlük sürede ise görüp tanık olduğum olaylarla duyduğum ve sorup öğrendiğim bilgileri analiz edip değerlendirmeye çalışıp ortaya koyduğum sonuçlarını belirli bir sistematik içinde sizlerle paylaşmaya karar verdim…

Ancak genel kurulla ilgili yorum ve değerlendirmelere geçmeden önce İzmir Kent Konseyi ile ilgili üç önemli tespiti yeniden hatırlamakta yarar görüyorum.

I – İzmir Kent Konseyi’nin mevcut yapısı, “iyi yönetişim” idealine uygun değildir.

Bu tespitlerden ilki, İzmir Kent Konseyi yapılanmasının “yönetişim” denilen devlet, özel sektör ve sivil toplum üçlüsünden sadece devleti ve sivil toplumu bünyesinde barındırıp, özel sektörü; daha doğru bir anlatımla sermaye kesimini dışarıda bırakması nedeniyle, “yönetişim anlayışı” açısından sakat, eski bir deyimle malûl olması ile ilgili.

Bunun da nedeni, 2009 yılında o zamanki İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Danışmanı Prof. Dr. İlhan Tekeli‘nin önerisi ile özel sektörü ya da sermayeyi temsil eden kurum ve kişilerin İzmir Kent Konseyi bünyesinden alınıp yeni kurulan İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu‘nda bir araya getirilmesi.

Çünkü 2009 yılından itibaren İzmir’le ilgili tek bir temel sorun, ihtiyaç ya da proje, İzmir Kent Konseyi’nde değil, her toplantısı İzmir Büyükşehir Belediye Başkanının katılımı ile şereflendirilen İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu‘nda ele alınıp karara bağlanıyor, İzmir Kent Konseyi’ne ihtiyaç duyulmuyor. Bu anlamda İzmir Büyükşehir Belediyesi ile özel sektör/sermaye kesimi İzmir Kent Konseyi dışında oldukça etkin bir şekilde işletilen bu yapılanmadan oldukça memnun görünüyorlar.

II – İzmir Kent Konseyi tüm İzmir’i kucaklamamaktadır.

İzmir Kent Konseyi’nin yasal dayanağı olan 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 76. maddesi ile İçişleri Bakanlığı’nca düzenlenen Kent Konseyi Yönetmeliği’nin 8. maddesi kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarıyla sendikaların, noterlerin, varsa üniversitelerin, ilgili sivil toplum örgütlerinin, siyasî partilerin, kamu kurum ve kuruluşlarının ve mahalle muhtarlarının; yani, kentteki tüm kurum ve kuruluş temsilcilerinin kent konseyleri bünyesinde bir araya gelmesini hedeflemekle birlikte İzmir’deki durum bunun tam tersi yöndedir.

İzmir Kent Konseyi Katılımcıları (En Fazla ve Mevcut)

Yukarıdaki çizelgeden de görüleceği gibi İzmir Kent Konseyi 2020 tarihli genel kurul katılımcıları itibariyle İzmir’deki derneklerin % 4’ünü, vakıfların % 7,33’ünü, sendikaların % 5,08’ini, siyasi partilerin % 40’ını, üniversitelerin % 22,22’sini, kent konseylerinin % 59,25’ini, noterlerin % 1,03’ünü, meslek odalarının  % 12,02’ini; kısacası, İzmir genelindeki kurumların % 5,32’sini temsil etmekte, bir önceki genel kurula katılan 1 kooperatifi bile geçen beş yıllık süre içinde kendi bünyesinde barındıramaz durumdadır.

İzmir Kent Konseyi’nin “İzmir içinde küçük bir nokta olma hali”ni örneklemek için benim de üyesi olduğum Mülkiyeliler Birliği, Tema Vakfı, Doğa Derneği, Ege Ekonomisini Güçlendirme Vakfı (EGEV), ADD – Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Karabağlar şubesi dışındaki tüm şubelerinin, ÇYDD – Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği‘nin Urla şubesi dışındaki tüm şubelerinin, İZTO – İzmir Ticaret Odası‘nın, EBSO – Ege Bölgesi Sanayi Odası‘nın, İzmir Ticaret Borsası‘nın, EİB – Ege İhracatçı Birlikleri‘nin, İESOB – İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odası Birliği‘nin ve İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu bünyesinde yer alan tüm “SİAD” ve “GİAD”ların İzmir Kent Konseyi üyesi olmadığını hatırlatmam gerekiyor.

III – İzmir Kent Konseyi’nin 29 Şubat 2020 tarihli 16. Genel Kurulu, Kent Konseyi Yönetmeliği’ne aykırı bir yönergeye göre yapılmıştır.

İzmir Kent Konseyi’nin, 10.02.2019 tarihinde yapılan 15. Genel Kurul’da kabul edilen İzmir Kent Konseyi Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönergesi, İçişleri Bakanlığı’nca kabul edilen Kent Konseyi Yönetmeliği ile mütalaalarına aykırıdır. Bu nedenle bu yönergeye dayanılarak yapılacak her genel kurul ve seçim, mahkeme kararı ile iptal edilebilir.

Genel kurul öncesinde ve sırasında;

Kent Konseyi Yönetmeliği, kent konseylerine üye olacak kurumlardan; özellikle de sivil toplum kuruluşlarından hangilerinin üye olacağı ya da olamayacağı konusunda yürütme kuruluna ya da genel sekreterliğe bir seçme, ayıklama görevi, yetki ve sorumluluğu vermediği halde sayısı 100’e yaklaşan derneğe Kent Konseyi Yönetmeliği’nde yer almayan sınırlayıcı, kısıtlayıcı ve engelleyici ölçütlere dayanılarak genel kurula katılım izni verilmemesi,

Genel Kurula katılacak üyeleri gösterir hazirun listesinin sivil toplum kuruluşlarına ait bölümünde dört meslek odası (İzmir Bakkallar ve Bayiler Odası, İzmir Emlak Komisyoncuları Odası, İzmir Kuaförler Manikürcüler ve Güzellik Salonu İşletmecileri Esnaf ve Sanatkârlar Odası, TÜRSAB Ege Bölge Temsil Kurulu, ) ve bir meslek birliği (ASİTEM Anadolu Sinema Televizyon Eseri Sahipleri Meslek Birliği) ile İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İZSU Genel Müdürlüğü temsilcisinin yer verilmesi nedeniyle bu meslek odası, meslek birliği ve İZSU temsilcilerinin sivil toplum kuruluşları kategorisinde oy kullanmaları,

Genel Kurul’la ilgili gündem duyurularının ve hazirun listesinin yönergede belirtilen süre içinde duyurulmaması,

Kent konseyi başkanlığı ile ilgili oylamalara devam edildiği sırada bazı adayların diğer adaylar lehine adaylıktan çekildiklerini bildirmeleri,

Mevcut yönergenin 9. maddesinin 2. fıkrası hükmüne göre İzmir Valiliği adına bir üyenin seçilerek yürütme kuruluna girmesi gerektiği halde İzmir Valiliği katılımcılarının hazirun listesine dahil edilmemesi ve sayısı 10’a ulaşan bu temsilciler arasından bir temsilcinin yürütme kuruluna girebilmesi için seçimin yapılmaması ve seçim sonrasında oluşan yürütme kurulunda valilik kontejanı olarak kabul edilen bir üyenin bulunmayışı,

İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü’nün 29.02.2016 tarih, 30546965-045.02-E.4385 sayılı mütalaasında yürütme kurulunun içinde belediye temsilcilerinin bulunmasının mümkün olmadığı halde yürütme kurulunda yer alacak belediye temsilcisinin seçimle değil; belediye başkanının bir atama onayı ile belirlenmesi,

Nedenleriyle İzmir Kent Konseyi üyesi kurum ve kişilerle halktan kişilerin genel kurulla seçimlerin mahkemeye giderek iptal ettirmesinin yolu açılmıştır.

Oysa genel kurul öncesinde İnternet gazetelerinde ve sosyal medyada hukuk ve demokrasi adına uyarılar yaparak ve adayların büyük bir kısmı ile görüşerek Kent Konseyi Yönetmeliği’ne aykırı düzenleme ve uygulamalar nedeniyle genel kurulun mahkeme kararıyla iptal edilebileceğini; hatta, İzmir Kent Konseyi’ne kayyum atanabileceğini belirterek tarafların genel kurul sırasında ve gündemin seçimler maddesine geçilmeden önce sunacakları bir önerge ile yönergenin Kent KOnseyi Yönetmeliği’ne aykırı maddelerinin iptalini genel kurula kabul ettirerek böylesi bir riski ortadan kaldırabileceklerini ifade etmiş, hazırladığım önerge örneğini hem yayınlamış, hem de adaylara vermiştim.

Ardından da İzmir Kent Konseyi başkan adayları Seniye Nazik Işık ve Hamit Mumcu tarafından ayrı ayrı kabul edilen önerinin genel kurul sırasında verecekleri önerge ile hayata geçeceğini sizlere duyurmuştum. 

Peki o halde, bunca uyarı ve yapıcı önerilere karşın genel kurulda ne oldu?

Olan oldu ve önerge vereceklerini söyleyen her iki aday da, genel kuruldaki gerginliği gerekçe göstererek önerge vermediler ve böylelikle genel kurulun mahkeme kararı ile iptal edilmesi ihtimalinin kapısını açık bırakmayı tercih ettiler…

Şimdi gelelim 29 Şubat 2020 tarihinde yapılan seçimli 16. Genel Kurul ve bu kurulda yapılan seçimlerle ilgili yorum ve değerlendirmelere…

IV – Kazananlar dışında hiçbir katılımcıyı memnun etmeyen bir karmaşa…

İzmir Kent Konseyi’nin seçimli 16. genel kurulunda, İzmir’deki demokrasi ikliminin gelişmesi açısından bazı küçük güzellikleri fark edip alkışlamakla birlikte, genel anlamda bir hayal kırıklığı yaşadık… Genel kurulu izleyen birçok kişi genel kurulun anlayış, uzlaşma, işbirliği, dayanışma ve demokrasi gibi temel ilke ve tutumlardan uzak ortamından şikayet ederek bunun doğru olmadığını, bize yakışmadığını ve İzmir’in bunu hak etmediğini ifade etti…

Bu karmaşıklığın en önemli nedeni de hukuka aykırı olan 2019 tarihli yönergeydi…

Bir önceki 2013 tarihli yönergedeki seçimli genel kurul divanının nasıl oluşacağına ilişkin hükümlerin ya da halktan gelen kişilerin söz alıp konuşmasına imkan veren düzenlemelerin, 2019 tarihli yönergeden antidemokratik bir şekilde kaldırılmış olması bunun en önemli nedenleriydi. Böylelikle, antidemokratik düzenlemelerle nasıl antidemokratik bir ortamın yaratılabileceğini en iyi şekilde görmüş olduk…

Buna bir de genel kurul gündemiyle zamanlamasının iyi hazırlanmamış olmasını, söz alıp konuşabilmek amacıyla aday olanların konuştuktan sonra adaylıktan çekilmesini ve bazı katılımcıların verdikleri önergeler eliyle korsan konuşmalar yapmasını, genel kurula alınmayan dernek yöneticilerinin İzmir Kent Konseyi yönetimine duydukları tepkiler nedeniyle ortaya koydukları yoğun itirazlar karşısında gittikçe pasifleşen seçim divanında da “bir an önce seçimler olsun da gidelim” tavrının ortaya çıktığını görülmüştür. 

İşte tam da bu anlamda, İzmir’in demokrasi konusunda kendine hayranlık düzeyindeki snopluğu karşısında, sivil toplumun içinde bulunduğu acınacak elim  durumun bu genel kurul eliyle bu şekilde ortaya çıkması da yararlı olmuştur diye düşünüyor, bu durum nedeniyle birileri de bundan ders çıkarıp seçimler sonucunda ortaya çıkan sonucun aldatıcı bir yanılsama olduğunu fark eder diye düşünüyor, daha doğrusu umuyorum…

V – Belediye başkanının işaret edip desteklediği…

Kent konseyi yönetimine aday olanların yerel siyasetçiler, il ve ilçe yöneticileri, milletvekilleri ya da parti ileri gelenleri tarafından desteklenmesini doğal bulduğumu; ancak, o alanın tek egemeni olan ve seçilenlerle kurumsal ilişkisi içinde bulunan belediye başkanları tarafından desteklenmesini doğru bulmadığımı, belediye başkanlarının desteği ile öne çıkıp kazanmak isteyen adayların kent konseylerinin kurumsal bağımsızlığı konusunda hassas davranmadıklarını, bunun katılımcı ve çoğulcu demokrasi anlayışına uygun olmadığını bugüne kadar hep söyledim ve halen de söylüyorum…

Bu anlamda, 2020 tarihli bu genel kurulda, 2015 tarihli genel kurulda olduğu gibi belediye başkanından bağımsız bir siyaset anlayışının değil; belediye başkanının yörüngesindeki bir siyaset anlayışının egemen olup kazandığını, bunun da İzmir’deki demokrasi geleneği açısından olumsuz bir gelişme olduğunu düşünüyorum…

İKK - 29.02.2020 - 001

Seçim öncesinde alternatif adayın, benim tanıklığımda İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Mustafa Özuslu ve İzmir Kent Konseyi Genel Sekreteri Lütfi Ünal tarafından aranarak adaylıktan çekilmesinin istendiğini, başkanlık seçiminin üçüncü turunda belediye başkanının işaret ettiği adayın desteklendiğini ve kazanan adayın böylesi yönlendirmelere sessiz kalıp kabullendiğini gördüğümde, bu tavrımda ne kadar haklı olduğumu anlıyorum…

Evet, bu anlamda bu genel kurulda katılımcılar oy kullanmış olsalar bile, seçimin asıl kazananı istediği adayın seçtiren belediye başkanı olmuştur diyebiliriz…

Devam Edecek…

 

Uyarının arkasından gelen öneri…

Ali Rıza Avcan

20 Şubat 2020 tarihli yazımla 21 Şubat 2020 günü A3Haber İnternet gazetesine verdiğim mülakatta, yaklaşan İzmir Kent Konseyi genel kurulu ve seçimlerinin, 10 Şubat 2019 tarihli İzmir Kent Konseyi Çalışma Usul ve Esasları Yönergesi‘nin birçok önemli maddesinin Kent Konseyi Yönetmeliği hükümlerine aykırı olması nedeniyle dava konusu olup iptal edilebileceğini ve bunun ardından da konsey yönetiminin kayyuma geçebileceğini ifade ederek tüm tarafları hukuk ve demokrasi adına uyarmıştım.  

Aradan geçen altı günlük süre içinde hukuk ve demokrasi adına yaptığım bu uyarının tüm taraflar üzerinde etkili olduğunu gördükten sonra; şimdi de, söz konusu genel kurula ve seçimlere üç gün kalmışken, İzmir’deki yerel demokrasi ile İzmir Kent Konseyi‘nin geleceğini düşünerek ilgili tarafların dikkate alması dileğiyle yapıcı bir öneride bulunmak istiyorum:

Tarafların karşılıklı anlaşması suretiyle söz konusu genel kurulda, gündemin seçimler öncesindeki bölümünde verilecek ortak bir önergenin kabulü ile İzmir Kent Konseyi Çalışma Usul ve Esasları Yönergesi‘nin Kent Konseyi Yönergesi’ne aykırı hükümlerinin kaldırılması ya da değiştirilmesi suretiyle seçimlerin hukuka uygun bu yeni madde hükümlerine göre gerçekleşmesini sağlamak…

Mevcut yönerge hükümlerinin mümkün kıldığı böylesi akılcı, makul bir yöntemle, genel kurulu ve seçimleri mahkemeye götürerek iptal etme girişimi ve kayyum atanması olasılığını ortadan kaldırmak…

Bana göre bu sorunun çözümü açısından köprüden önceki son çıkış niteliğindeki bu girişim çerçevesinde; söz konusu yönergenin,

1.Kent Konseyi Üyeleri” başlığını taşıyan 6. maddesinin 2. fıkrasındaki, “Kent konseyi çatısı altında bir araya gelen tüm yapıların arasında ortak akıl ve uzlaşıyı destekleyecek dengeli bir üye yapısının oluşturulması amacıyla İzmir ili sınırları içerisindeki tüm mahalle muhtarlarının temsilci sayılarının ilçe bazlı değerlendirilerek il genelinde adil bir dağılımının sağlanması, İzmir Kent Konseyi’nin amaç, görev ve hedeflerine katkı koyabilecek ilgili (il ölçeğinde faaliyet gösteren, örgütlenmemiş üst kuruluşlarından (konferederasyon vb.) en fazla 1 (bir) temsilci olacak şekilde özellikle kadın, gençlik, engelli ve çocuklara yönelik faaliyet gösteren) dernek ve vakıf temsilcilerinin üye yapılanmasında dikkate alınması, temel ilkelerden biridir” hükmünün KALDIRILMASI,

2.Genel Kurulu Toplantıları” başlığını taşıyan 9. maddenin “Seçimler” başlıklı (b) fıkrasındaki “İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni temsilen bir (1)” hükmünün KALDIRILMASI,

3.Genel Kurul Toplantıları” başlığını taşıyan 9. maddenin “Seçimler” başlıklı (b) fıkrasındaki “ilgili dernek ve vakıfları temsilen beş (5) kişi” hükmünün “ilgili dernek ve vakıfları temsilen altı (6) kişi” şeklinde DEĞİŞTİRİLMESİ,

4.Üye İşlemleri” başlığını taşıyan 15. maddesinin “Üye Kabulü” başlıklı (a) fıkrasındaki “birlikte İzmir Kent Konseyi Yürütme Kurulu’nun bu yönergenin 6. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen ölçütlere göre değerlendirilerek alacağı karar” hükmünün KALDIRILMASI,

5.Üye İşlemleri” başlığını taşıyan 15. maddesinin “Üye Kabulü” başlıklı (b) fıkrasındaki “Kurumsal üyelerin üyeliklerinin seçimli genel kuruldan 2 ay önce güncellemeleri istenir. Güncelleme yapmayan üyeler seçimli genel kurul hazirun listesine eklenmezler, seçme ve seçilme hakkını kullanamazlar” hükmünün KALDIRILMASI,

6.Üye işlemleri” başlığını taşıyan 15. maddesinin “Üyeliğin Sona Ermesi” başlıklı (a) fıkrasındaki “yönetmelikte geçen tarafsızlık ve ortak akıl esaslarını zedeleyecek şekilde herhangi bir siyasi yapının yönetim kadrosunda görevli olması” hükmünün KALDIRILMASI,

Gündemin seçimler bölümüne geçilmeden verilecek ortak önergenin kabulü ile uygun olacaktır.

Genel Kurul AfişiTabii ki, genel kurul öncesinde genel kurula hangi kurumların katılacağının belirlendiği güncelleme sürecinde mevcut yürütme kurulu ve sekreterya eliyle yapılan usulsüzlük ve yolsuzlukları dışarıda bırakmak koşuluyla….

Şimdi bu aşamada benim son dileğim, ortak çıkarları ve geleceği temsil eden tüm tarafların -gerekirse benim kolaylaştırıcılığımda – bir araya gelip görüşerek köprüden önceki son çıkış anlamındaki bir öneriyi kabul etmeleri, böylelikle İzmir’deki yerel demokrasi iklimiyle İzmir Kent Konseyi’nin geleceğine katkıda bulunmalarıdır…

Kağıt üstünde kalan acil toplanma alanları…

Ali Rıza Avcan

Son günlerde arka arkaya gelen büyük depremler, sağlıklı yerleşme ve yapılaşma çalışmalarıyla deprem sonrası arama, kurtarma, yeme içme ve barınma sorunlarının nasıl yönetileceği konularını gündeme getirdi. Depreme hazırlık bağlamında binaların depreme dayanıklılığı, deprem öncesi yapılan eğitimlerin etkinliği, ilk yardım ve kurtarma faaliyetlerinin nasıl örgütleneceği ve yeterlilik düzeyi, 1999 yılından bu yana deprem için toplanan vergilerin nerelerde hangi işler için kullanıldığı son günlerin en güncel, en tartışılır konuları haline geldi.

Depremlerin hem öncesinde hem de sonrasında devamlı tartışılan konulardan bir diğeri de afetler sonrası halkın toplanacağı alanların sayı, büyüklük, kapasite ve nitelik yönünden yeterli olup olmadığı, acil toplanma alanı olarak belirlenen bu alanların yeni yapılaşma ya da fonksiyon değişimleri nedeniyle varlıklarını koruyup korumadığı konusu idi. Kamuoyunda yapılan tartışmalarda 1999 sonrasında belirlenen birçok acil toplanma alanına yeni yeni AVM’lerin yapılması, birçok kamusal alanın yapılaşmaya açılması nedeniyle metropollerde mevcut nüfusu karşılayacak acil toplanma alanlarının kalmadığı, bu alanların her geçen gün sayı ve büyüklük olarak azaldığı ifade ediliyordu.

Nitekim 2020 yılında gerçekleşen Manisa/Salihli ve Malatya/Elazığ depremleri öncesinde yaptığımız tespitlere göre, AFAD – Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı tarafından hazırlanan 2015 tarihli İzmir Afet Müdahale Planı‘na (İZAMP) göre 2018 yılı itibariyle 106.298 nüfusa sahip Kemalpaşa’nın 49 mahallesinden sadece ilçe merkezindeki 2 mahalle (Sekiz Eylül ve Mehmet Akif Ersoy) için 18 adet, 499.325 toplam nüfusa sahip Buca’da ise toplam 339.924 kişi için 26 adet acil toplanma alanının belirlenmiş olması örnektir.

Sanırım en son gerçekleşen Manisa/Akhisar ve Elazığ/Malatya depremlerinin neden olduğu olumlu gelişmelerden biri de, İzmir kent merkezi ile ilçelerindeki acil toplanma alanlarının yeniden gözden geçirilerek sayı, büyüklük ve kapasite ölçeğinde mevcut nüfusa cevap verir hale getirilmesidir.  

İzmir İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü’nün 28 Ocak 2020 tarihli linkindeki (https://izmir.afad.gov.tr/izmir-toplanma-alanlari) bilgilere göre İzmir’deki acil toplanma alanlarının bulunduğu ilçelere göre dağılımı, büyüklükleri ve kişi başına 2,5 metrekare alan hesabıyla yapılan barındırma kapasiteleri aşağıdaki çizelgede gösterilmiştir:

İzmir Toplanma Alanları 27.01.2020

İzmir İl Afet ve Acil Yönetim Müdürlüğü’nün verdiği yeni bilgilere göre düzenlenen bu listeye göre bazı ilçelerde adeta gereğinden fazla acil toplanma alanı oluşturulmuş, Balçova, Buca, Çiğli, Gaziemir, Karabağlar, Konak ve Menderes gibi merkezdeki  büyük ilçelerde ise mevcut nüfusu barındıracak acil toplanma alanı oluşturmak mümkün olmamıştır.

2020 yılı başı itibariyle oluşturulan toplam 1.644 adet acil toplanma alanı ile ilgili ayrıntılara girildiğinde ise;

1. İlçelerin 2018 yılı nüfuslarına göre Balçova’da 29.242 kişi, Buca’da 13.909 kişi, Çiğli’de 27.667 kişi,  Gaziemir’de 200 kişi, Karabağlar’da 264.764 kişi, Konak’da 82.299 kişi, Menderes’te 37.453 kişi olmak üzere; toplam 412.383 kişi için acil toplanma alanı bulunmadığı; bu farkın 2020 yılı nüfus verileri dikkate alındığında daha da büyüdüğü belirlenmiştir.

2. Bazı ilçelerde büyük nüfusu belirlenen alanlara bölüştürmek amacıyla bazı acil toplanma alanlarının barındıracağı nüfus konusunda abartılı davranılmıştır.

Böylelikle, örneğin Bornova’da Ege Üniversitesi Lojmanlarının bulunduğu alandan 155.032 kişinin, Buca’da Şirinyer Hipodromu’ndan 152.477 kişinin, Hasanağa Bahçesi’nden 46.824 kişinin, Bayraklı’da 281.137 m²’lik bir yeşil alandan 112.455 kişinin, yine Bornova’da Aşık Veysel Rekreasyon Alanı’ndan 80.000 kişinin, Karşıyaka’da Mavişehir İzban İstasyonu civarından 32.000, Bostanlı Pazar Yeri’nden 28.000, Beşikçioğlu Camii çevresinden 16.800 kişinin, Torbalı Pamukyazı’da spor tesislerinin bulunduğu alandan 55.300 kişinin yararlanacağı iddia edilebilmiştir.

Kamuya ya da özel mülkiyete ait herhangi bir alanın büyüklüğünü, kişi başına düşen 2,5 metrekarelik kullanım alanına bölerek bulunan bu sayılar, tabii ki hesaplamayı yapanların bu kadar fazla sayıdaki insanın bu alana nasıl geleceği, ya da getirileceği, burada nasıl yaşayacağı, afete uğrayan evlerine nasıl gidip gelebileceği gibi insani ve pratik kaygıları dikkate almadan ortaya konulan rakamlardır.  Kendilerine göre bu kadar fazla sayıdaki afetzedenin mevcut alanlar arasındaki dağılımı yapılmış; hatta ihtiyaçtan fazla toplanma alanı yaratılmış olabilir; ama, bu insanların afetin devam ettiği süreçte bu alanlara nasıl gidip  geleceği, buralarda nasıl yaşayacağı, bu alanlardaki yaşamın nasıl devam edeceği açıkçası hiç düşünülmemiştir.

3. Acil toplanma alanlarının belirlenmesinde; özellikle de Karşıyaka, Bayraklı gibi ilçelerdeki alanların belirlenmesinde alanın zemin yapısının dikkate alınmadığı görülmektedir. Özellikle de dolgu alanı olduğu için herhangi bir depremde sıvılaşıp denize karışabilecek alanlarla denizin yükselmesi ya da olası bir Tsunami dalgasının etkileyebileceği, denizin kıyıdan içeri girip basabileceği bölgelerde acil toplanma alanlarının oluşturulması ne ölçüde doğru, ne ölçüde isabetlidir?

Her biri dolgu alanı olan Beşikçioğlu Camii ve çevresine, Bostanlı Pazar Yeri’ne ya da Mavişehir yerleşiminin tümüne yerleştirilen binlerce afetzedenin böylesi risklerle karşılaştığında ne yapabilecekleri nedense kimsenin aklına gelmemiştir?

4. Ayrıca İzmir İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü tarafından belirlenen bu alanların, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanan Manisa-İzmir İlleri Çevre Durum Raporu da dahil olmak üzere belediyelerce hazırlanan hiçbir imar planına toplanma alanı olarak işlenmediği, tapu kayıtlarına oranın toplanma alanı olduğuna ilişkin bir kaydın işlenmediği; bu nedenle, bu alanların herhangi bir yeni yapılaşma, özelleştirme gibi kararla kolayca ortadan kaldırılabileceği de bilinmelidir. 

5. Acil toplanma alanlarının kamu mülkiyetinde olması gerektiği halde; Bergama’da 1 adet vakıf arazisinin, Bornova’da bir şahsın Maliye Hazinesi ile ortak malik olduğu alanın, Çiğli’de 2 ayrı kişinin özel mülkiyetindeki 2 ayrı alanın, Gaziemir’de 4 ayrı kişinin özel mülkiyetindeki 4 ayrı alanın, Konak’da bir kişinin kamu ile birlikte ortak olduğu alanın, Menemen’de 10 ayrı kişinin Menemen Belediyesi ile birlikte ortak olduğu 10 ayrı alanın, 3 ayrı kişinin özel mülkiyetinde olan 3 ayrı alanın ve Narlıdere’de bir kişinin kamu ile birlikte ortak olduğu bir alanın toplanma alanı olarak belirlendiği görülmüştür. 

Oysa acil toplanma alanları, afet sırasında ve sonrasında insanların ivedilikle ulaşması gereken, afet riski taşımayan güvenli alanlardır. Afetzedelerin bilgilendirildiği, yardım ekipleri ile koordinasyonun sağlandığı, kurulacak geçici barınma alanlarına yönlendirildikleri merkezlerdir. Acil toplanma alanlarının belirlenmesinde beş faktörün (ulaşılabilirlik, yol aksları ve bağlantı, kullanılabilirlik, mülkiyet ve alansal büyüklükler) dikkate alınması gerekir. 

Ulaşılabilirlik: Yapı adalarından toplanma alanlarına gidiş mesafesi olarak her bireyin kolaylıkla erişebileceği maksimum yürüme mesafesi 500 m/15 dakika ve daha az olmalıdır.

Yol Aksları ile Bağlantı: Toplanma alanlarının ana arterlerle bağlantılarının kurulup (kapanma riski olan yollar da hesaba katılarak) diğer toplanma alanları ile süreklilikleri sağlanmalıdır.

Kullanılabilirlik ve Çok Fonksiyonluluk: Mevcut aktif yeşil alanlardan çocuk oyun alanları, spor alanları, cep parkları, mahalle parkları, küçük parklar ve semt parkları; pasif yeşil alanlar, halı sahalar; bina bahçeleri, okul bahçeleri, cami ve hastane bahçeleri; boş alanlar ve açık otoparklar toplanma alanları olarak önerilebilir. Alan 500 m²’den daha küçük olmamalıdır.

Mülkiyet: Kamuya ait araziler öncelikli olarak tercih edilmelidir. Boş alanlar ve açık otoparkların özel (şahıs) mülkiyetinde olanları, ulaşılabilirlik, kullanılabilirlik, yol aksları ve diğer toplanma alanları ile birlikte oluşturduğu süreklilik ve alansal büyüklüğü dikkate alınarak tercih edilebilir. Tüm mahallelerde bulunan kamu okulları, camiler gibi yapılar da sismik olarak yeterli durumda ise toplanma alanı olarak kullanılabilir.

Alansal Büyüklükler: Bir kişi başına belirlenecek alanın miktarı Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) tarafından brüt 1,5 m²/kişi olarak belirlenmiş olup İzmir Afet Müdahale Planı (İZAMP) ve Türkiye Afet Müdahale Planı-İzmir (TAMP) bu rakamın üstüne çıkarak hesaplamalarını 2,5 m²/kişi üzerinden yapmıştır. (1)

5d8d90335542870578e6b437

Bütün bu bilgiler çerçevesinde, İzmir Afet Müdahale Planı (İZAMP) ve Türkiye Afet Müdahale Planı-İzmir (TAMP) çerçevesinde tanımlanan İzmir ili acil toplanma alanlarının, belirtilen sakınca, eksiklik ve yanlışlıkların dikkate alınması, gerektiğinde o alanlardaki afet sonrası yaşamın tüm risklerin dikkate alınacağı bir modelleme çerçevesinde tasarlanarak yeniden belirlenmesi uygun olacaktır. 


(1) Çınar, A.K., Akgün, Y., Maral, H. (2018) “Afet Sonrası Acil Toplanma ve Geçici Barınma Alanlarının Planlanmasındaki Faktörlerin İncelenmesi: İzmir-Karşıyaka Örneği”, Planlama Dergisi, 2018: 28(2): 179-200.

 

  

Protokoller ve şeffaflık…

Ali Rıza Avcan

Pacta sunt servanda(Anlaşmalar her zaman gözlemlenmelidir)

Protokol‘ sözcüğünün Türkçe Sözlük’teki karşılığı iki ayrı anlamı ifade ediyor.

İlk anlamı “kimi törenlerde ve durumlarda uyulması gereken kuralların genel adı” olarak tanımlanıyor.

İkinci anlamı ise, “resmi bir toplantı, oturum, soruşturma ve benzeri sonunda iki yanca imzalanan, ilerde yapılacak bir anlaşmaya, sözleşmeye dayanak olacak belge” olarak tanımlanıyor.

Biz bugün burada bu sözcüğün birinci anlamı ile değil, ikinci anlamı üzerinde duracağız: İki ya da daha fazla taraf arasında önceden belirlenen ilke ve yöntemler boyutunda yapılan anlaşmalar üzerinde duracağız. Özellikle İzmir’de son günlerde İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği’ne (TMMOB) bağlı meslek odaları arasında imzalanan protokol üzerinde duracağız.

Bilindiği gibi İzmir Büyükşehir Belediyesi hem Anayasa, hem de 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile 5393 sayılı Belediye Kanunu hükümlerine göre bir kamu kurumudur.

Aynı şekilde Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği de kendisinin oluşumunu sağlayan 6235 sayılı Türk ve Mühendis Odaları Birliği Kanunu’nun 1. maddesine göre “kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu“dur.

Ele aldığımız protokol, 21 Ekim 2019 tarihli protokolün 3. maddesinde de belirtildiği gibi, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 13 ve 75. maddeleri ile 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu’nun 2. maddesinin (c) maddesi hükümlerine dayanılarak düzenlenmiştir.

Protokolün yasal dayanağını oluşturan 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun ‘Hemşeri Hukuku‘ ile ilgili 13. maddesinde, “Belediye, hemşehriler arasında sosyal ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi ve kültürel değerlerin korunması konusunda gerekli çalışmaları yapar. Bu çalışmalarda üniversitelerin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, sivil toplum kuruluşları ve uzman kişilerin katılımını sağlayacak önlemler alınır.“,

Ayrıca, aynı kanunun ‘Diğer Kurumlarla İlişkiler‘ başlığını taşıyan 75. maddesinin (c) fıkrasında, “Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, kamu yararına çalışan dernekler, Cumhurbaşkanınca vergi muafiyeti tanınmış vakıflar ve 7/6/2005 tarihli ve 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu kapsamına giren meslek odaları ile ortak hizmet projeleri gerçekleştirebilir. Diğer dernek ve vakıflar ile gerçekleştirilecek ortak hizmet projeleri için mahallin en büyük mülki idare amirinin izninin alınması gerekir.” 

Hükümleri yer aldığına göre yarın öbür gün İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ya da diğer belediyelerin ticaret, sanayi ve esnaf odalarıyla, Mülkiyeliler Birliği gibi kamu yararına çalışan derneklerle ve vergi muafiyeti tanınmış vakıflarla protokol imzalaması da mümkün görülmektedir.

Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, kamu yararına çalışan derneklerin, vergi muafiyeti tanınmış vakıfların kendi görev, yetki ve sorumluluk alanlarına giren konularda belediyelerle protokol imzalayıp işbirliği içinde çalışmaları oldukça yararlı ve doğru bir girişim olmakla birlikte; merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerindeki vesayet denetiminin azaltılabilmesi amacıyla izin verilenlerin dışında kalan diğer dernek ve vakıflarla işbirliği yapma konusunda valilere tanınan yetkinin kaldırılarak, bu konudaki tüm yetkinin belediyelere verilmesi gerekmektedir.

Ayrıca, 31 Mart 2019 tarihli yerel seçimler öncesinde Seferihisar Belediyesi’nin Uluslararası Şeffaflık Derneği’nden aldığı Şeffaf Belediyecilik Ödülü‘ne esas olan denetim raporunun, dernekle belediye arasında imzalanan protokolün ‘gizlilik ilkesi‘ nedeniyle (!!!) belediye başkanının onayı olmadan kamuoyuna açıklanmadığını hatırladığımız için; 

izmir-tmmob-2Başkanı ve meclis üyeleri halkın oyuyla seçilen belediyelerle ilgili her türlü işbirliği çalışmasının  halkın bilgi alma hakkı çerçevesinde şeffaf bir şekilde yapılması; hem düzenlenen işbirliği protokollerinin hem de bu protokoller çerçevesinde alınan her görüşme ve kararın; ayrıca, bu kararlar çerçevesinde hayata geçen her uygulamanın Aziz Kocaoğlu dönemindeki İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu (İEKKK) uygulamasında olduğu gibi kapalı kapılar ardında değil, kamuoyunun gözü önünde şeffaf bir şekilde; özellikle de belediye meclislerinden onay alınması ya da bilgi verilmesi suretiyle yapılması uygun ve doğru olacaktır.

İzmir’in şirketleri… (2)

Ali Rıza Avcan

İki bölümden oluşan yazı dizimizin bu bölümünde, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin % 10 ile % 100 oranı arasında değişen hisselerle ortak olduğu dokuz faal şirketiyle bilgileri bugüne kadar kamuoyu ile paylaşılmayan 2 “sorunlu” şirketi hakkındaki bilgileri paylaşmaya devam ediyoruz.

Böylelikle, İzmir Valisi ile İzmir Büyükşehir Belediye Başkanının da içinde bulunduğu “seçkin” olduğu ya da “işini bildiği” söylenen toplam 167 kişinin yönetim kurulu başkanı, başkan vekili, üyesi ya da genel müdür olarak görev yaptığı bu şirketler hakkındaki bilgileri paylaşmaya devam edelim. 

İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ EGE ŞEHİR PLANLAMASI ENERJİ VE TEKNOLOJİK İŞBİRLİĞİ MERKEZİ ANONİM ŞİRKETİ

Sermayesi: 31.618.000.-TL.

Sermaye Payı: % 100

Yönetim Kurulu Başkanı: Mehmet Şakir Başak

Yönetim Kurulu Başkan Vekili: Eser Atak

Genel Müdür: Ekrem Tükenmez

Yönetim Kurulu Üyesi: Hakan Orhunbilge

Yönetim Kurulu Üyesi: Candan Dipli

Yönetim Kurulu Üyesi: Cemile Bektaş

Yönetim Kurulu Başkanı: Erdal Çapan

Yönetim Kurulu Üyesi: Ergüven Pasin

Yönetim Kurulu Üyesi: Ali Hıdır Uludağ

Yönetim Kurulu Üyesi: Serpil Keskin

Yönetim Kurulu Üyesi: Şule Kök Yıldırım

Yönetim Kurulu Üyesi: Ertuğrul Tugay

Ege Şehir Planlama Logo

İZFAŞ İZMİR FUARCILIK HİZMETLERİ KÜLTÜR VE SANAT İŞLERİ TİCARET ANONİM ŞİRKETİ

Sermayesi: 207.509.360.-TL.

Sermaye Payı: % 99,96

Yönetim Kurulu Başkanı: Mustafa Tunç Soyer

Genel Müdür: Canan Karaosmanoğlu

Yönetim Kurulu Üyesi: Pınar Meriç

Yönetim Kurulu Üyesi: Ayşen Kalpalı

Yönetim Kurulu Üyesi: Sezer Hakan Alpsoykan

Yönetim Kurulu Üyesi: Mahmut Özgener (İzmir Ticaret Odası)

Yönetim Kurulu Üyesi: Ender Yorgancılar (Ege Bölgesi Sanayi Odası)

Yönetim Kurulu Üyesi: Işınsu Kestelli (İzmir Ticaret Borsası)

Yönetim Kurulu Üyesi: Abdurrahman Suphi Şahin

Yönetim Kurulu Üyesi: Behiye Fügen Selvitopu

Yönetim Kurulu Üyesi: Canan Mut

Yönetim Kurulu Üyesi: Jak Eskinazi

Yönetim Kurulu Üyesi: Barış Karcı

İZFAş Logo

İZBELCOM İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ÇEVRE KORUNMASI İYİLEŞTİRİLMESİ MÜŞAVİRLİK VE PROJE HİZMETLERİ TİCARET VE SANAYİ ANONİM ŞİRKETİ

Sermayesi: 61.250.000.-TL.

Sermaye Payı: % 100

Yönetim Kurulu Başkanı: Erdal İzgi

Yönetim Kurulu Başkan Vekili: Mustafa Suphi Şahin

Genel Müdür: Ahmet Ersagun Yücel

Yönetim Kurulu Üyesi: Mustafa Güven Ağar

Yönetim Kurulu Üyesi: Erhan Bey

Yönetim Kurulu Üyesi: Lütfü Ünal

Yönetim Kurulu Üyesi: Tufan Eker

Yönetim Kurulu Üyesi: Hakan Öztürk

Yönetim Kurulu Üyesi: Serdar Yücel

Yönetim Kurulu Üyesi: Murat Varlıorpak

Yönetim Kurulu Üyesi: Cemal Mete

Yönetim Kurulu Üyesi: Kadir Efe Oruç

Yönetim Kurulu Üyesi: Özkan Dönmez

İZBELCOM Logo

İZENERJİ İNSAN KAYNAKLARI TEMİZLİK BAKIM ONARIM ENERJİ GÜVENLİK HİZMETLERİ İLAÇLAMA VE TURİZM SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ

Sermayesi: 237.150.000.-TL.

Sermaye Payı: % 100

Yönetim Kurulu Başkanı: Ardahan Totuk

Yönetim Kurulu Başkan Vekili: Gülay Demircioğlu

Genel Müdür: Ali Celal Ergin

Yönetim Kurulu Üyesi: Alp Ulusoy

Yönetim Kurulu Üyesi: Yusuf İncili

Yönetim Kurulu Üyesi: Filiz Yıldız

Yönetim Kurulu Üyesi: Haluk Karabulut

Yönetim Kurulu Üyesi: Kader Sertpoyraz

Yönetim Kurulu Üyesi: Mehmet Kardaş

Yönetim Kurulu Üyesi: Figen Seyis

Yönetim Kurulu Üyesi: Ayşe Arzu Özçelik

İzenerji Logo

İZBAN – İZMİR BANLİYÖ TAŞIMACILIĞI TİCARET ANONİM ŞİRKETİ

Sermayesi: 1.155.000.000.-TL.

Sermaye Payı: % 50

Yönetim Kurulu Başkanı: Buğra Gökçe

Başkan Yardımcısı: Ahmet Selçuk Sert

Murahhas Üye: Hacer Eke

Murahhas Üye: Güler Sağıt

Murahhas Üye: Sönmez Alev

Murahhas Üye: Mehmet Oğuz Ergenekon

Murahhas Üye: Mehmet Seçkin Mutlu

Murahhas Üye: Selim Koçbay

İZBAN Logo

İZMİRGAZ – İZMİR DOĞALGAZ DAĞITIM ANONİM ŞİRKETİ

Sermayesi: 58.677.900.-TL.

Sermaye Payı: % 10

Yönetim Kurulu Başkanı: Naci Koloğlu

Yönetim Kurulu Üyesi: Hilmi Özen

Yönetim Kurulu Üyesi: Veysi Akın Koloğlu

Yönetim Kurulu Üyesi: Demir Koloğlu

Yönetim Kurulu Üyesi: Timur Koloğlu

Yönetim Kurulu Üyesi: Ali Arif Aktürk

Yönetim Kurulu Üyesi: Anıl Koloğlu

İzmirgaz Logo

TARKEM – TARİHİ KEMERALTI İNŞAAT YATIRIM İNŞAAT  ANONİM ŞİRKETİ

Sermayesi: 25.000.000.-TL

Sermaye Payı: % 30 (?)

Yönetim Kurulu Başkanı: Samim Sivri

Yönetim Kurulu Başkan Vekili: Murat Demirer

Genel Müdür: Sergenç İneler

Yönetim Kurulu Üyesi: Uğur Yüce

Yönetim Kurulu Üyesi: Hasan Eke

Yönetim Kurulu Üyesi: Ali Muzaffer Tunçağ

Yönetim Kurulu Üyesi: Bekir Pakdemirli

Yönetim Kurulu Üyesi: Temel Aycan Şen

Yönetim Kurulu Üyesi: Moris Bencuya

Yönetim Kurulu Üyesi: Nesim Bencuya

Yönetim Kurulu Üyesi: Deniz Barçın

Yönetim Kurulu Üyesi: Şefika Günseli Ünlütürk

Yönetim Kurulu Üyesi: Serdar Dağıstan

Yönetim Kurulu Üyesi: Perihan İnci

Yönetim Kurulu Üyesi: İlknur Denizli

Yönetim Kurulu Üyesi: Mehmet Salih Özen

Yönetim Kurulu Üyesi: Ayşegül Kurtel

TARKEM Logo

İZMİR JEOTERMAL ENERJİ SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ

Sermayesi: 43.000.000.-TL.

Sermaye Payı: % 50

Yönetim Kurulu Başkanı: Erol Ayyıldız (İzmir Valisi)

Yönetim Kurulu Başkan Vekili: Mustafa Tunç Soyer

Yönetim Kurulu Üyesi: Cemil Özgür Öneği

Yönetim Kurulu Üyesi: Ali Engin (Narlıdere Belediye Başkanı)

Yönetim Kurulu Üyesi: Fatma Çalkaya (Balçova Belediye Başkanı)

Yönetim Kurulu Üyesi: Adil Kırgöz

Yönetim Kurulu Üyesi: Mehmet Ensarioğlu

Yönetim Kurulu Üyesi: Ömer Albayrak

Yönetim Kurulu Üyesi: Orhan Demirağlar

İzmir Jeotermal Logo

TETUSA ÖZEL SAĞLIK HİZMETLERİ TERMAL TURİZM SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ

Sermayesi: 50.000.000.-TL.

Sermaye Payı: % 40

Yönetim Kurulu Başkanı: Veysi Öncel

Yönetim Kurulu Başkan Vekili: Muhittin Dalgıç

Yönetim Kurulu Üyesi: Uğur Yüce

Yönetim Kurulu Üyesi: Abdurrahman Suphi Şahin

Yönetim Kurulu Üyesi: Barış Karcı

Yönetim Kurulu Üyesi: Yıldız Devran

Yönetim Kurulu Üyesi: İsmail Öz

Yönetim Kurulu Üyesi: Osman Rakip Köfüncü

Tetusa Logo

AKIBETİ BELLİ OLMAYAN BELEDİYE ŞİRKETLERİ

1) İZMİR ENTERNASYONAL OTELCİLİK ANONİM ŞİRKETİ

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Burhan Özfatura döneminde (Ekim 1987), Hilton İzmir Oteli’nin bulunduğu yerdeki 7.200 metrekarelik belediye arsası karşılığında % 23,84 oranında ortak olunan şirketin Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde kayıtlı en son işlemi 26.09.2000 tarihlidir. 

Bugün itibariyle Ata Holding’in büyük ortak olduğu şirketin sermayesi 82.846.400.-TL. olup bu şirkete verilen arsaya inşa edilen Hilton İzmir Oteli’nden bugüne kadar hiçbir kazanç temin edilmemiştir. 

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin her yıl düzenlediği faaliyet raporlarında adı geçen bu şirkete verilen değerli arsanın karşılığı bugüne kadar alınmadığı için bu sorunun bir an önce İzmir halkı adına çözümlenmesi, oluşan kamu zararının sorunu bugüne kadar çözmeyen belediye yöneticilerine tazmin ettirilmesi gerekmektedir.

2) BAY-SAN ANONİM ŞİRKETİ

Adını ilk kez geçtiğimiz ay içinde, bu şirketin yönetim kurulu başkanlığına Buğra Gökçe’nin, genel müdürlüğüne de Cengiz Türksoy’un atandığını bildiren belediye duyurusu ile öğrendiğimiz şirketin Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’ndeki en son kaydının 4 Haziran 2002 tarihli olduğu, o tarihten bu yana (en azından şirketin İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağışlanarak devredildiğine dair bir ilamın) hiçbir işlemin bulunmadığı görülmektedir.

Sermayesi, ortaklık yapısı, yönetim kurulu üyeleri bilinmeyen bu şirketin Aziz Kocaoğlu’nun son günlerinde belediyeye armağan edilen “kötü bir hediye” olduğu anlaşılmaktadır.

bankrupt

İzmir’in şirketleri… (1)

Ali Rıza Avcan

Bugün burada, zaman zaman ortaya çıkan ihtiyaç ya da talep üzerine, hem ilgili şirketlerin İnternet sayfalarındaki “Bilgi Toplumu Hizmetleri” bölümlerine, hem de Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi kayıtlarına bakarak edindiğim, İzmir Büyükşehir Belediyesi şirketleriyle ilgili bazı bilgileri paylaşacağım…

Böylelikle, birçok İzmirlinin İzmir Büyükşehir Belediyesi şirketleriyle ilgili olarak merak ettiği doğru ve güncel bilgileri paylaşacağım.

Ancak baştan söylemek gerekir ki, bu bilgiler sadece şirketlerin sermaye miktarlarıyla ortaklık yapılarını; ayrıca şirket yönetim kurullarında kimlerin yer aldığını ve genel müdürlerinin kim olduğu ile sınırlı kalıyor.

Bir şirketin mali performansını kapsayan bilanço, kar-zarar cetvelleri ve çalıştırdıkları personel sayısı gibi temel ve önemli bilgileri öğrenmek ise şimdilik mümkün değil… Bu konu ile ilgili mevzuat, bu tür bilgilerin ilgili şirketin İnternet sayfasında yayınlanmasını zorunlu kıldığı halde; bu bilgiler şirketlerin İnternet sayfalarının “Bilgi Toplumu Hizmetleri” bölümünde bulunmuyor…

Bulamadığımız bu bilgileri, HİM ya da CİMER eliyle öğrenmeye kalktığımızda ise, “biz Bilgi Edinme Kanunu kapsamına girmiyoruz” ya da “bu bilgiler ticari sır kapsamına girmektedir” gerekçesiyle reddediliyoruz…

Şimdi gelelim İzmir Büyükşehir Belediyesi şirketleri ile ilgili elimizdeki güncel bilgileri paylaşmaya…

İZBETON – İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ BETON ASFALT ENERJİ ÜRETİM DAĞITIM TESİSLERİ, SU, KANALİZASYON TİCARET VE SANAYİ ANONİM ŞİRKETİ

Sermayesi: 486.550.000.-TL.

Sermaye Payı: % 100

Yönetim Kurulu Başkanı: Mustafa Tunç Soyer

Yönetim Kurulu Başkan Vekili: Barış Karcı

Genel Müdür: Heval Savaş Kaya

Yönetim Kurulu Üyesi: Belma Özeş

Yönetim Kurulu Üyesi: Erdal Kukul

Yönetim Kurulu Üyesi: Fazıl Ölçer

Yönetim Kurulu Üyesi: Hakan Özsel

Yönetim Kurulu Üyesi: İrfan Erol

Yönetim Kurulu Üyesi: Serdal Selçuk Savcı

Yönetim Kurulu Üyesi: Sevcan Tınaztepe

Yönetim Kurulu Üyesi: Mustafa Levent Sınmaz

İzbeton Logo

GRANDPLAZA – İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ GRANDPLAZA GIDA OTELCİLİK VE TURİZM İŞLETMELERİ ANONİM ŞİRKETİ

Sermayesi: 79.458.415.-TL

Sermaye Payı: % 100

Yönetim Kurulu Başkanı: Özcan Işıklar

Yönetim Kurulu Başkan Vekili: Buğra Gökçe

Genel Müdür: Hasan İkat

Yönetim Kurulu Üyesi: Ahmet Hamdi Türkmen

Yönetim Kurulu Üyesi: Çiğdem Aşıcı

Yönetim Kurulu Üyesi: Aydın Korkmaz

Yönetim Kurulu Üyesi: Yıldız Devran

Yönetim Kurulu Üyesi: Hülya Şahin

Yönetim Kurulu Üyesi: Mehmet Sayar

Yönetim Kurulu Üyesi: Mustafa Tahtasız

Yönetim Kurulu Üyesi: Güzin Özbaş

Yönetim Kurulu Üyesi: Gözde Dilikan Parçalı

Grandplaza

ÜNİBEL ÖZEL EĞİTİM BİLGİ TEKNOLOJİLERİ KÜLTÜR TANITIM VE YAYINCILIK SANAYİ TİCARET ANONİM ŞİRKETİ

Sermayesi: 8.000.000.- TL.

Sermaye Payı: % 100

Yönetim Kurulu Başkanı: Nilüfer Çınarlı Mutlu

Başkan Vekili: Onur Demirci

Genel Müdür: Nihal Ağca

Yönetim Kurulu Üyesi: Fatma Aytuğ Balcıoğlu

Yönetim Kurulu Üyesi: Muhsin Kurt

Yönetim Kurulu Üyesi: Fatma Mesutgil

Yönetim Kurulu Üyesi: Tamer Nurgöz

Yönetim Kurulu Üyesi: Fitnat Perihan Utan

Yönetim Kurulu Üyesi: Mustafa Ceyhun Minareci

Yönetim Kurulu Üyesi: Hülya Oker

Yönetim Kurulu Üyesi: Sertan Ertuğrul

 

Ünibel Logo

İZELMAN GENEL HİZMET OTOPARK ÖZEL EĞİTİM İTFAİYE VE SAĞLIK HİZMETLERİ TİCARET ANONİM ŞİRKETİ

Sermaye Miktarı: 643.000.000.- TL.

Sermaye Payı: % 100

Yönetim Kurulu Başkanı: Adnan Akyarlı

Genel Müdür: Burak Alp Ersen

Yönetim Kurulu Üyesi: Alpay Çakarcan

Yönetim Kurulu Üyesi: Bilgihan Akpak

Yönetim Kurulu Üyesi: Cahit Kurtulan

Yönetim Kurulu Üyesi: Levent İşler

Yönetim Kurulu Üyesi: Koray Velibeyoğlu

Yönetim Kurulu Üyesi: Muhittin Cumhur Şener

Yönetim Kurulu Üyesi: Vahyettin Akyol

Yönetim Kurulu Üyesi: Serpil Ötücü

Yönetim Kurulu Üyesi: Zeliha Demirel

Yönetim Kurulu Üyesi: Tayfun İlhan

Yönetim Kurulu Üyesi: Özgür Ozan Yılmaz

İzelman Logo

İZULAŞ – İZMİR ULAŞIM HİZMETLERİ VE MAKİNA SANAYİ ANONİM ŞİRKETİ

Sermaye Miktarı: 752.500.000.-TL.

Sermaye Payı: % 100

Yönetim Kurulu Başkanı: Erhan Bey

Genel Müdür: Arda Şekercioğlu

Murahhas Üye: Ahmet Ali Uslu

Murahhas Üye: Ahsen Düşenkalkan

Murahhas Üye: Ayşen Kalpalı

Murahhas Üye: Turgay Akkaya

Murahhas Üye: Pınar Meriç

Murahhas Üye: Tülay Yılmaz

Murahhas Üye: Mustafa Kubilay Yıldırım

Murahhas Üye: Ahmet Gürbüz

Murahhas Üye: Melek Ünlü

Murahhas Üye: Semih Kök

İZULAŞ Logo

İZDENİZ – İZMİR DENİZ İŞLETMECİLİĞİ NAKLİYE TURİZM VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ

Sermaye Miktarı: 124.250.000.-TL.

Sermaye Payı: % 100

Yönetim Kurulu Başkanı: Turgay Bozoğlu

Genel Müdür: İlyas Murtezaoğlu

Yönetim Kurulu Üyesi: Sezer Hakan Alpsoykan

Yönetim Kurulu Üyesi: İlyas Murtezaoğlu

Yönetim Kurulu Üyesi: Ümit Yılmaz

Yönetim Kurulu Üyesi: Aysel Özkan

Yönetim Kurulu Üyesi: Kadir Yılmaz

Yönetim Kurulu Üyesi: Mehmet Faruk İşgenç

Yönetim Kurulu Üyesi: Şemi Albat

Yönetim Kurulu Üyesi: Saffet Özdemir

Yönetim Kurulu Üyesi: Utku Arslan

Yönetim Kurulu Üyesi: Yusuf Değerli

İZDENİZ Logo.png

İZMİR METRO – İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ METRO İŞLETMECİLİĞİ TAŞIMACILIK İNŞAAT SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ

Sermaye Miktarı: 8.000.000.- TL.

Ortaklık Yapısı: % 100

Yönetim Kurulu Başkanı: Mehmet Ufuk Tutan

Genel Müdür: Sönmez Alev

Yönetim Kurulu Üyesi: Adnan Çelikkal

Yönetim Kurulu Üyesi: Buğra Gökçe

Yönetim Kurulu Üyesi: Ali Serdar Pedükcoşkun

Yönetim Kurulu Üyesi: Cemal Yıldız

Yönetim Kurulu Üyesi: Raif Canbek

Yönetim Kurulu Üyesi: Sönmez Alev

Yönetim Kurulu Üyesi: Serpil Baran

Yönetim Kurulu Üyesi: Mert Yaygel

Yönetim Kurulu Üyesi: Özlem Özdemir Yılmaz

Yönetim Kurulu Üyesi: Funda Erkal Öztürk

Yönetim Kurulu Üyesi: Erkan Arsu

İzmir Metro Logo


Devam Edecek…

Samimiyet testi…

Ali Rıza Avcan

Arkeoloji dünyasının ünlü isimlerinden Ekrem Akurgal’ın “uygarlıkların beşiği” olarak tanımladığı İzmir’de, hem kentin hem de ülkenin sanat ve kültür dünyasına yön veren Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin 1990’lı yılların sonunda Narlıdere’de yapılan binaları, bağlı olduğu Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü’nün isteği üzerine düzenlenen bir raporla depreme dayanıksız yapı olarak ilan ediliyor ve bu yapılarda eğitim gören binlerce öğrenciyle akademisyenin acil olarak Tınaztepe yerleşkesinde rektörlük için yapılan binaya taşınması isteniyor.

GSF 001

Öğrenciler ve akademisyenler haliyle bu haksız, hukuksuz ve yersiz talebe karşı çıkıyorlar ve kendilerine destek olması için kentin belediye başkanından yardım istiyorlar…

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Konak’taki ana hizmet binasının, depreme dayanıklı olmadığı bilindiği halde; bu kentin belediye başkanı, bu bina içinde çalışan meclis üyesiyle binlerce çalışanın ve ziyaretçinin her an büyük bir tehlike içinde olduğunu unutarak, görüştüğü öğrencilere yardımcı olacağını ifade ediyor ve depreme dayanıksız olduğu söylenen binaları yıkarak yeniden yapacağı sözünü veriyor.

Binaların yapılacağı süre içinde eğitimin kesilmemesi için de görüştüğü öğrencilere Kültürpark’taki hangarları adres olarak gösteriyor.

Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü de, soruna taraf olan milletvekillerinin ve örgütlerin ısrarlı taleplerine karşın, Güzel Sanatlar Fakültesi binalarının depreme dayanaksız olduğunu gösteren raporu kimseyle paylaşmıyor ve paylaşmaktan titizlikle kaçınıyor…

Rektörlüğün bu çabasını onun açısından anlamak mümkün…

Çünkü, mahkemelerin bile her bilirkişi raporunu kabul etmediği bir ortamda, rektörlük, tüm sorunun odak noktası olan düzmece raporun tartışmaya açılmasını istemiyor olabilir…

Hepimiz biliyoruz ki, başından paçasına kadar siyasete bulaşmış YÖK üniversiteleri uzunca bir zamandır iktidarın, gücü elinde tutanların istediği şekilde rapor veren, görüş belirten yerler haline dönüştüler… 

O nedenle, çoğu kez üniversitelerin, o üniversitelerde çalışan akademisyenlerin emir üzre verdikleri raporlara, görüşlere inanmıyor, güvenmiyor, onları ciddiye almıyoruz… Aynen, toplumun ülkemizdeki adalet sistemine % 38 düzeyinde inanması gibi…

Ne yazık ki, artık hem adalet hem eğitim sistemimiz bu ülkede yaşayanlar için güvenilir değil…

GSF 002

Peki, bu durumda, kendi binasının bile depreme dayanıksız olduğunu bilen İzmir Büyükşehir Belediyesi ya da Narlıdere Belediyesi, daha önce inşaat ve kullanma izni verdiği (tabii ki söz konusu binaların ruhsatsız olduğunu ihtimalini de dikkate alarak) bu binalar için herkesin güvenebileceği ikinci bir raporu niye hazırlamıyor ve kamuoyu ile paylaşmıyor?

Çünkü, yani İzmir Büyükşehir Belediyesi ya da Narlıdere Belediyesi 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 21. maddesine göre (26. maddedeki istisna hükümleri dikkate alınarak) inşaatın başlamasından önce, söz konusu binaların devlet üniversitesine (kamu kurumuna) ait olması nedeniyle  avan proje onayı, aynı yasanın 30. maddesine göre de inşaatın bitiminde o binanın içine öğrenci ve akademisyenlerin girip eğitimin başlatılabilmesi için inşaatın projesine uygun yapılıp yapılmadığını denetleyerek yapı kullanma izni dediğimiz ruhsatı vermesi gerekiyor.

Ayrıca, yine aynı kanunun “Yıkılacak Derecede Tehlikeli Yapılar” başlığını taşıyan 39. maddesinin 7181 sayılı Yasa ile değişik hükmü, bina sahibinin ya da belediyenin o binanın yıkılacak derecede tehlikeli olduğunu düşünmesi durumunda neler yapılacağını şu şekilde düzenlemiş durumda:

Genel güvenlik ve asayiş bakımından tehlike arz ettiği valilikçe tespit edilen metruk yapılar ile bir kısmı veya tamamının yıkılacak derecede tehlikeli olduğu belediye veya valilik tarafından tespit edilen yapıların sahiplerinin adrese dayalı nüfus kayıt sistemindeki adreslerine tehlike derecesine göre bunun izalesi için belediye veya valilikçe üç gün içinde tebligat yapılır. Yapı sahibine bu şekilde tebligat yapılamaması hâlinde bu durum tebligat yapan idarenin internet sayfasında 30 gün süre ile ilan edilir ve tebligat varakası tebliğ yerine kaim olmak üzere tehlikeli yapıya asılır ve keyfiyet muhtarla birlikte bir zabıtla tespit edilir. Malik dışında binada ikamet amacıyla oturanlara da ayrıca tahliye için tebligat yapılır.

Tebligatı veya ilanı müteakip 30 günü geçmemek üzere ilgili idarece belirlenen süre içinde yapı sahibi tarafından tehlikeli durumun ortadan kaldırılmaması hâlinde, tehlikenin giderilmesi veya yıkım işleri belediye veya valilikçe yapılır ve masrafı % 20 fazlası ile yapı sahibinden tahsil edilir. Alakalının fakruhali tevsik olunursa masraf belediye veya valilikçe bütçesinden karşılanır. Tehlike durumu o yapı ve civarının boşaltılmasını icabettiriyorsa mahkeme kararına lüzum kalmaksızın zabıta marifetiyle derhal tahliye ettirilir.

Şimdi bu durumda, 3914 sayılı İmar Kanunu’nun 21, 26, 30 ve 39. maddelerindeki hükümlerle görevli, yetkili ve sorumlu kılınan belediyenin (İzmir Büyükşehir ya da Narlıdere belediyeleri), depreme dayanıksız olduğu için yıkılacak derecede tehlikeli olduğu iddia edilen bu binaların gerçekten depreme dayanıksız olup olmadığını kendi olanaklarıyla niye test etmediğini, Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü’nce yapılan tespitin doğru olup olmadığını niye araştırmadığını, en azından söz konusu Rektörlük tarafından düzenlendiği iddia edilen raporu niye talep etmediğini ya da talep edip de temin etmişse bunu niye öğrenciler, akademisyenler ve kamuoyu ile paylaşmadığını, elindeki bu yasal yetkileri şimdiye kadar niye kullanmadığını, kullanmaktan niye kaçındığını sormak gerekir…

GSF 003

Tabii ki, kendi hizmet binasının depreme dayanıksız olduğu cümle alem tarafından bilinen bir büyükşehir belediyesinin, Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencileri ve akademisyenlerinin ikna edilmesi; daha doğrusu güzel sanatlar eğitiminin devamı için sahip olduğu yasal yetkileri kullanıp kullanmama konusundaki samimiyetini test etmek koşuluyla…

Çünkü yürekten inanıyoruz ki, bu konuda taraf yapılmak istenen Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencileriyle akademisyenlerin asıl sorunu, kendilerinin de söylediği gibi bina değil, eğitimdir!