Kuşku hâlesi…

Ali Rıza Avcan

İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Danışmanı Prof. Dr. İlhan Tekeli, 1991 yılında yapılan bir kongreye sunduğu “Kentlerde Büyük Projelerin Meşruiyetinin Kurulması ve Yönetimi Üzerine” başlıklı bildirisinde, büyük projelerin hazırlanması ve uygulanması süreçlerinde şeffaf olunmadığı takdirde belediyelerin üstünde kuşku hâleleri oluşacağını söylemiş. (1)

Hâle” sözcüğü sözlüklerde “ağıl“, “ayla” ya da “ışık halkası” şeklinde açıklanan bir sözcük. Bu sözcüğün İngilizce karşılığı ise “aureola” ya da “halo” anlamına geliyor ki; Hırıstiyan ikonografisinde genellikle “Saint” olarak tanımlanan “Aziz“lerin başının üstündeki ışıktan oluşan halkayı ifade ediyor. O nedenle, “şeref nuru” olarak da tanımlandığı oluyor…

İnancın simgesi olarak kabul edilmiş bu simgenin bir anda sayın Tekeli’nin ifade ettiği “kuşkunun” simgesine dönüşmesi ise oldukça ironik bir durum… İnanırken inanmamak ve bunu yine aynı simge ile anlatmaya çalışmak… İnancın simgesi olan bir ışık halkasının bir anda kuşkunun simgesine dönüşmesi…

Demek ki inanmakla inanmamak, güvenmekle güvenmemek arasındaki fark, aynı simgeyi kullanacak kadar bir birine yakın, birbiri ile ilişkili bir ruh hali…

Hele ki güvenmenin temeli olan doğru, sağlıklı bilginin olmadığı, bilginin paylaşımdan kaçırıldığı durumlarda…. 

O anlamda İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 2015-2019 dönemi faaliyetleriyle ilgili stratejik planının “İlkelerimiz” bölümünde, “dürüst, güvenilir, adil ve tarafsız olmak“, “hesap verebilirlik ve şeffaflık” gibi iddialarınız olsa bile…

Şayet bize; yani kamuya ya da İzmirliler’e ait paralarla kurduğunuz ve bu nedenle kamu şirketi olarak gördüğümüz belediye şirketlerindeki birtakım bilgileri, “ticari sır” olarak tanımlanan perdelerin arkasına saklıyor, kamuya ait bilgiyi kamudan kaçırıyorsanız…

Geçtiğimiz aylarda İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin sermayesinin tamamına ya da bir kısmına sahip olduğu şirketlerin mali, finansal ve yönetsel bilgilerini; özellikle de hangi şirketlerin ne ölçüde zarar ettiğini öğrenmek için girişimde bulunduk. Bu amaçla İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nde bu şirketlerin koordinasyonundan sorumlu olan  İşletme İştirakler ve Yerel Hizmetler Dairesi Başkanlığı Şirketler ve Kuruluşlar Şube Müdürlüğü‘nden Bilgi Edinme Kanunu uyarınca bilgi istedik.

Aldığımız yanıt, her bir şirketin tüzel kişiliği birbirinden farklı olduğu için her birine ayrı ayrı başvurarak bilgi alabileceğimiz şeklindeydi. Yani işi yokuşa sürüp aslında kendilerinde bulunan bu bilgileri vermekten kaçınıyorlardı.

Bunun üzerine yine Bilgi Edinme Kanunu‘na göre Başbakanlık Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu‘na başvurduk. Bu başvuruda yapılan işlemin doğru olmadığını, talep ettiğimiz bilgilerin asıl olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nde olduğunu ifade ettik.

Başbakanlık Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu 14 Eylül 2017 tarih, 2017/1485 sayılı kararında “…adı geçen şirketlere ayrı ayrı başvurulması gerektiği şeklinde cevap vermesinde kanuna uyarlılık bulunmamaktadır. Bu nedenle itiraz sahibinin talep etmiş olduğu bilgilerin hali hazırda kurum kayıtlarında mevcut olması durumunda 4982 sayılı Kanun ve ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde değerlendirilerek, başvuru sahibine bir cevap verilmesi gerektiğinin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na bildirilmesine oybirliği ile karar verilmiştir.” denilmiş olmasına karşın bu karar uyarınca İzmir Büyükşehir Belediyesi İşletme İştirakler ve Yerel Hizmetler Dairesi Başkanlığı adına İşletme İştirakler ve Yerel Hizmetler Dairesi Başkanı Hakan Öztürk imzasıyla tarafıma gönderilen 29 Eylül 2017 tarih, 51053830-622.01-E.251487 sayılı cevabi yazıda ise bu bilgilerin bir kısmını ticaret sicilinden öğrenebileceğimiz, diğer kısımlarının da “ticari sır” olması gerekçesiyle verilemeyeceği söyleniyordu.

Resim1

Şimdi bu durumda, verilen bu yasa dışı cevap hakkında yasal hakkımızı kullanarak hem istediğimiz bilgileri alacak hem de sahip oldukları yetkileri aşarak bu tür yazışmaların altına imza atan görevliler hakkında hukuki kovuşturma yoluna gidecek olmakla birlikte şirketler hakkındaki bilgileri değişik gerekçelerle vermekten kaçınan belediye yöneticilerine şu soruları açık bir şekilde sormamız gerekiyor:

1. Bilgilerinizi bize vermekten kaçındığınız şirketler, belediyeye; yani kamuya ait mali kaynakların kullanımı suretiyle kurulmamış mıdır? O nedenle sermayeleri, bizlerin verdiği vergi, harç ve ücretlerle oluşan bütçelerle oluşturulan şirketlerle ilgili bilgileri bizimle niye paylaşmıyorsunuz?

2. Fitch ya da Moody’s gibi yabancı uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarına; sizin performansınızı ortaya koyan raporları yazmaları için hem de üstüne binlerce lira ödeyerek verdiğiniz bu bilgileri niye Türk halkından ve İzmirliler’den saklıyorsunuz?

3. Şirketlerle ilgili bilgileri bizlerle paylaşmayışınızın nedeni, yoksa bu şirketlerle ilgili bilmemizi istemediğiniz bilgi ve gelişmeler midir? 

4. Bizlerle paylaşmadığınız bilgilerin kaynağında yanlışlıklar, eksiklikler, yetersizlikler ve kötü bir yönetim anlayışı mı yatmaktadır?

Resim3

5. Şirketlerle ilgili bilgileri, “biz aslında Bilgi Edinme Kanunu kapsamında değiliz” ya da “bu bilgiler ticari sırdır” gibi sudan gerekçelerle saklarken kurumunuzun üstünde “kuşku haleleri” oluşturacak şekilde kurumsal itibarınıza zarar verdiğinizin ve belediyenizin stratejik planında yazılı olan “şeffaflık“, “hesap verebilirlik“, “dürüst ve güvenilir olmak” gibi ilkelere aykırı davrandığınızın farkında mısınız?

6. Türk Ticaret Kanunu ile tanımlanan ve serbest piyasada birbirleriyle rekabet eden şirketler için geçerli olan “ticari sır” gerekçesini, rakibi bulunmayan tekel konumundaki şirketleriniz için ileri sürmek ne ölçüde anlamlıdır ve bu anlayış Cumhuriyet Halk Partisi‘nin dile getirdiği siyasi görüşlerle ne ölçüde örtüşmektedir?

7. Belediye şirketlerine ait bilgileri halktan saklayarak, belediye ile ilgili her kurumsal eleştiride “dürüstlük”, “güvenilir” ve “adil olma” gibi kişisel özelliklerini öne çıkararak savunmaya geçen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu‘nun oluşturduğu kişisel itibar, politika ve algıya zarar vermiş olmuyor musunuz? 

8. Her şeyden önemlisi, Başbakanlık Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu‘nun kararına aykırı olarak bu bilgileri vermekten ısrarlı bir şekilde kaçınan belediye yöneticileri kendi belediye başkanlarının da destek verdiği “HAK, HUKUK, ADALET” mücadelesi kapsamında yaptıklarını adil bulmakta mıdırlar?


(1) Tekeli, İlhan: “Kentlerde Büyük Projelerin Meşruiyetinin Kurulması ve Yönetimi Üzerine“, İlhan Tekeli Toplu Eserler.6, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul,2009., s. 177-185

 

 

 

 

Halkın çarçur edilen parası…

Ali Rıza Avcan

Belediyelerin kurduğu ya da ortak olduğu şirketlere kuruluş aşamasında ya da sonrasında aktarılan kamu kaynakları dibi bilinmeyen bir kuyunun içinde çarçur edilmekte ve bu durum özel bir çabayla halkın denetiminden kaçırılmaktadır….

Bu durum sadece İzmir ve çevresinde değil; tüm ülkedeki bütün belediye şirketlerinde yaşanmakta, böylelikle genel bir yozlaşma ve yolsuzluğun ürünü olarak artık hepimizin kanıksadığı bir toplumsal gerçek haline dönüşmektedir.

Böylesine önemli bir kanıya neden ve nasıl vardın diye sorarsanız; ben de bunun türlü çeşitli nedenlerini anlatmaya başlayabilirim.

HD-keyhole

Her şeyden önce belediyelerin yapmak zorunda oldukları her bir kamu hizmeti için belediye dışında ayrıca bir şirket kurulma yoluna gidilmekte ve bizlerin devlete ya da belediyelere ödediği vergi ve harçlarla oluşan belediye bütçelerinden bu şirketlere sermaye payı olarak büyük miktarlarda paralar aktarılmakta, devamında ise bu sermaye payları gerçekleşen yıllık zararları karşılamak amacıyla devamlı olarak artırılmaktadır.

Örneğin şu an itibariyle İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ortak olduğu toplam 17 şirketin ödenmiş sermaye büyüklüğü 3.091.356.010.-TL’yı bulmakta olup, neredeyse belediyenin 4 milyar 950 milyon lira tutarındaki 2017 yılı bütçesinin üçte ikisine tekabül etmektedir.

Bu durum ayrıca, neredeyse her bir belediye hizmetinin karşılığında bir şirket kurulması suretiyle neredeyse tüm belediye hizmetlerinin özelleştirildiği anlamına gelmekte ve tüm belediyelerin şirketler kurarak ya da çok ortaklı özel şirketlere ortak olarak özelleştirmenin boyut ve derinliğini nasıl artırdığını net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin siyasi olarak temelden karşı olduğu taşeronlaşmayı gelişip güçlendirmek için her bir belediyenin ayrı bir şirket kurması ise bu işin başka bir trajik yönüdür. Taşeron işçi çalıştırma konusunda İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde İzenerji A.Ş.’nin, Konak Belediyesi’nde Merbel A.Ş.’nin, Karşıyaka Belediyesi’nde de Kent A.Ş.’nin görevli olması ve taşeron işçilik ihalelerine bu şirketlerin katılması taşeron işçi çalıştırmama konusundaki siyasi niyetin CHP’nin en büyük ve önemli belediyelerinde nasıl samimiyetten uzak bir uygulamaya dönüştüğünün kanıtlarıdır.

Buna ek olarak, son 2-3 yıldır belediyeye ait kamu kaynakları, belediye meclisinden karar alınarak ya da alınmayarak birtakım işadamlarının ortak olduğu çok ortaklı şirketlere aktarılmakta; böylelikle kamu kaynaklarının özel şahıs ya da kurumların menfaatleri doğrultusunda kullanılması sağlanmaktadır. 2016 yılında 3 Milyon liranın belediye meclisi kararıyla Tarkem A.Ş.’ne, 2017 yılında da 12 Milyon liranın belediye meclisi kararı aranmaksızın Tetusa A.Ş.’ne aktarılmış olması bu durumun en iyi örnekleridir.

Ayrıca bu şirketlerin her yıl yaptıkları kar ya da zararlarla bilançoları ve çalıştırdıkları personel sayıları gibi önemli bilgiler halka açıklanmamaktadır. Yasal bir zorunluluk olmamakla birlikte belediyeye ait faaliyet raporlarında bu şirketler için sadece yaptıkları hizmetler anlatılmakta; ama örneğin İzfaş A.Ş.’nin geçen yılki İzmir Uluslararası Fuarı için Folkart’tan temin ettiği sponsorluk katkısı gibi bilgiler hiçbir şekilde kamuoyu ile paylaşılmamaktadır.

Çoğu kez şirketlerle ilgili bir takım bilgileri Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde sorduğumuzda, bu şirketler kanun kapsamında oldukları ve bilgileri “ticari sır” niteliğinde olmadığı halde ya kanun kapsamında olmadıkları ya da “ticari sırları” veremeyecekleri gerekçesiyle bu sorular yanıtlanmamaktadır. 

MW-CX277_opaque_20141023142936_ZH

Ayrıca bu şirketlerle ilgili tüm bilgiler, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin elinde olduğu halde bu şirketlerin ayrı bir kamu tüzel kişiliği olduğu gerekçesiyle sorular yanıtlanmamakta, bu tür soruların şirketlere sorulması istenmektedir.

Ama bu şirketlerin bir kısmı mevcut olmakla birlikte, örneğin Hilton İzmir Oteli’ne kiralanan gayrimenkul nedeniyle ortak olunan İzmir Enternasyonal Otelcilik A.Ş.’ne nasıl ulaşılacağı, bu şirket hakkında nasıl bilgi alınacağı, bu şirketteki belediye hissesinin akıbeti konusunda kimin bilgi vereceği bilinmemektedir.

Kamuya ait tüm bilgilerin hiç bir yasal gerekçenin arkasına sığınmadan kamuoyuna açıklanması doğru ve ahlaki bir davranış olduğu halde bu şirketlerin durumunu açık bir şekilde ortaya koyan bilgiler, Türk Ticaret Kanunu ile diğer şirketlere tanınan ayrıcalıklardan yararlanılarak halktan kaçırılmakta, şirketlerin İnternet sayfalarında yayınlanmamakta; hatta belediye meclisi üyelerine bile yeterli düzeyde bilgi verilmemektedir.

Ayrıca ne hikmetse çoğu şirketin bağımsız denetimi, İzmir’de bu işi yapabilecek şirketler olduğu halde İstanbul’daki bir şirkete yaptırılmakta ve bunun nedeni de açıklanmamaktadır.

Bu anlamda belediye şirketleri kapalı bir kutu gibi halktan kaçırılmakta ve bu yanlış tutum hem belediyenin  hem de belediyeyi elinde bulunduran Cumhuriyet Halk Partisi’nin itibarına zarar vermektedir.

hqdefault

Çünkü şirketlerle ilgili en temel ve küçük bir bilginin bile halktan, kamuoyundan saklanması, bunun için akla hayale gelmeyen bürokratik kurnazlıkların yapılması işin arkasında gizlenen, saklanan bir şeyler olduğu şeklindeki kaygılarımızı; hatta kuşkularımızı doğrulamaktadır. Böylelikle belediye yönetimi kendi kendine zarar vermekte, adeta kendi kuyusunu kendisi kazmaktadır.

Bu durum karşısında, kamuoyunda oluşan kuşku, şüphe ve güvensizliği besleyen en önemli nedenin bilgi eksikliği ve bilgiye ulaşım hakkını engelleme olduğunu hatırlatarak, bu konuda başa gelebilecek en iyi şeyde bile bu tutum ve davranışı sürdürmekte ısrar eden belediye yöneticilerinin sorumlu olacağını ifade etmek isteriz.

Belediye şirketleri ve şeffaflık…

Ali Rıza Avcan

Belediyelere bağlı şirketler, hepimiz için bilinmeyen, bilinmediği için de devamlı şüpheyle baktığımız, yolsuzluklara açık olduğunu kabul ettiğimiz kurumlar…

Oysa onları kuran ya da yönetenler açısından da her şeyin daha kısa sürede kolaylıkla yapılmasını sağlayan harika formüller…

O nedenle de, çoğu kez kantarın topuzunu kaçırtan, insanı gafil avlayan ya da gafillerin işine yarayan şeyler…

s-df5e98480373e1a333b487298e98e1f917291e21

1980’li yıllarda belediye şirketlerinin kuruluşu ile başlayan özelleştirme çalışmaları, bildiğimiz gibi küreselleşmeci neoliberal ideolojinin devletin küçülmesi adına ortaya attığı düşüncenin bir ürünü…

İlk yıllarda ihale mevzuatını aşmak amacıyla kurulduğu söylenen belediye şirketleri zaman içinde belediye bütçesini aşan büyüklükteki cirolarıyla belediyelerdeki özelleştirme çalışmalarının merkezine oturmuş ve zaman içinde belediye mevzuatının şirketlere yer bırakmayacak şekilde düzenlenmesi yerine, belediyelerin şirketleşmesi özendirilerek belediye şirketlerine özel sermayenin katılımı ile bu sürecin sonuna gelinmiştir.

İşte o nedenle biz işin içine özel sermayenin de girdiği bu şirketlere hep kuşkuyla bakıyoruz…

Çünkü o şirketler, şimdiye kadar sergiledikleri performans ile belediyelerde taşeron işçi çalıştırılmasını sağlayan iktisadi kurumlar olmuştur.

Çünkü o şirketler, yasaların kamu adına koyduğu sınırların kolaylıkla aşılmasını sağlayan yararlı bir alet çantası olarak kullanılmıştır.

Çünkü o şirketler, birer kamu şirketi olmakla birlikte serbest ticaretin koruma ve kollamasından yararlanarak suç konusu olabilecek şeylerin kolaylıkla saklanıp gizlendiği yerler olarak kullanılmıştır.

Örneğin, neredeyse tüm belediyelerde “hizmet alımı” ile istihdam edilen taşeron işçilerinin asıl patronu, hep bu şirketler olmuştur.

Örneğin, ihale mevzuatının getirdiği sınırlamaları dinlemeyen, çoğu kez gözden kaçırılmak istenen usulsüz, fuzuli harcamaların merkezi, hep bu şirketler olmuştur.

Örneğin, sponsor katkısı adı altında yandaş şirketlerden alınan paraların gizlenip saklandığı yerler, hep bu şirketler olmuştur. 

Şayet bugün İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bilgi edinme hakkı ile ilgili internet sayfasını açtığınızda karşınıza çıkan bilgi notunda belediyeler ve belediye şirketleri bir kamu kurumu olmasına karşın “ticari sır” niteliğindeki bilgilerin verilemeyeceği belirtiliyorsa, hep bu şirketler nedeniyle olmuştur.

Resim1

Hele ki bütün bu kolaylıklarının üstüne bir de yasal zorunlulukları yerine getirmezseniz; işte o zaman, istediğiniz her şeyi istediğiniz şekilde yapabileceğiniz bir ortamda bulursunuz kendinizi…

Örneğin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na göre üst üste iki yıl bağımsız denetime tabi olma kriterlerinden en az ikisini aynı anda taşıyan sermaye şirketinizi bu yasal zorunluluğa karşın bağımsız denetim kurumları denetlemiyorsa ya da internet sayfanızda şirketinizle ilgili önemli mali bilgileri; örneğin bilanço ve kar-zarar cetvelleriyle önemli kararlarınızı koyacağınız “Bilgi Toplumu Hizmetleri” denilen bölüm yoksa ya da olsa bile orada bu bilgilere yer vermiyorsanız; işte o zaman şirket içinde istediğiniz gibi at oynatabilirsiniz…

Aynen Karşıyaka Belediyesi‘nin şirketi Kent Anonim Şirketi gibi ya da internet sitesi uzun süredir yapım aşamasında olan Konak Belediyesi’ne ait Merbel Turizm, Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi‘nde olduğu gibi… 

Oysa diğer belediyelerde olduğu gibi bu iki belediye de hazırladıkları stratejik planlarda şeffaf olacaklarını dosta düşmana duyurmalarına karşın; bazı karar ve hesaplarını ısrarlı bir şekilde kamuoyunun bilgi ve denetiminden kaçırmaya çalışıyorlar…

Hele ki bu şirketler devamlı zarar eden; yani halkın parasını çarçur eden şirketlerse…

Danışmanlık-10

İşte o zaman, bu şirketlerde kimlerin görevlendirildiğini, hangi belediye meclisi üyelerinin işin içinde olduğunu, görevli olanların liyakatlerini, sürekli zararın neden oluştuğunu, harcamaların nerelere yapıldığını, kimlerden tahsilat yapılıp kimlerden yapılmadığını, bu şirketlerin bir insanlık suçu olan taşeron sistemi içindeki suç ortaklıklarını daha fazla izleyip daha fazla öğrenmemiz ve daha fazla teşhir etmemiz gerekiyor…