Alberto Giacometti (10.10.1901–11.01.1966) İsviçre’nin İtalyanca konuşulan Stampa kentinin Borgonova köyünde doğmuş İsviçre asıllı heykeltıraş, ve ressam. Babası tanınmış bir post-empresyonist ressamdı. Sanat eğitimini 1919-1920 yıllarında Cenevre’deki Güzel Sanatlar Okulu’nda, 1921’de İtalya’da, 1922’de Paris’te aldı ve Archipenko’nun stüdyosuna devam etti. Sonrasında beş yıl süreyle Auguste Rodin’in arkadaşı heykeltıraş Antoine Bourdelle’in atölye asistanlığını yaptı.
Alberto Giacometti Paris’tesi Atölyesinde (1958)
İlk tek kişilik sergisini, 1927de Zurih’te Galerie Aktuaryus’te yaptı. Bourdelle’in atölye asistanı iken Kübizm ve Gerçeküstücülük akımlarına izleyerek eserler üretti. Sanat hayatının bu döneminde polikrom heykeller, kafesler, erotik, kinetik ve soyut nesnelerle diğer stiller üzerine denemeler yaptı. 1930-1935 arasında gerçeküstücülük akımına dahil oldu ve bu akımın önemli heykeltıraşları arasında yer aldı. Yaşamının bu döneminde Paris Ekolü’nün diğer ünlü sanatçıları Joan Miro, Pablo Picasso ve Balthus ile arkadaşlıklar kurdu.
1934-1935’de stilini değiştirerek insan heykelleri yapmaya basladı. Yaptığı heykellerin boyutu gittikçe küçülmeye basladı ve heykelleri o kadar küçüldü ki nerede ise heykel olma niteliğini kaybetti. 1938 ve 1939’da modelin bakışına odaklanan büstler yapmaya başladı. İkinci Dünya Savaşı süresince Cenevre’de yaşadı. Savaştan sonra tekrar Paris’e döndü. 1935-1945 döneminde hiçbir sergiye katılmayan Giacomettii, 1961’de “Pittsbourgh International Heykelcilik Ödülü“nü, 1962 tarihli Venedik Bienali’nde “Heykelcilik Büyük Ödülü“nü, 1964’de de “Guggenheim Uluslararası Resim Ödülü“nü almıştır. Bu ödüller ona uluslararası bir ün kazandırmış ve eserleri çok sayıdaki Avrupa kentinde sergilenmiştir.
Bu dönemde yapıtlarına çok fazla talep olmakla birlikte; yaptıklarını hemen satmamakta, bunları tekrar tekrar değiştirip yenilemekte; hatta tahrip edip atmakta, bu yapıtlarının fotoğraf ve kopyalarını çok sınırlı sayıda bastırdığı yayınlarla paylaşmaktadır.
Giacometti, 1966’da Isviçre’nin Chur kentinde vefat etmiş ve cenazesi doğduğu köy olan Borgonova’ya gömülmüştür.
Giacometti gerçeküstücülük akımına katkıda bulunan bir sanatçı olmakla birlikte eserlerini sınıflandırıp değerlendirmek oldukça zordur. Bazı eleştirmenler yapıtlarını formalist, diğerleri de ekspresyonist akımın ürünleri olarak görmektedir. Kendisi ise yaptıklarının kendi bakışını ve duygularını yansıttığını ifade etmiştir.
Alberto Giacometti Paris’tesi Atölyesinde (1958)Anne ve Kızı (1933) – BronzYürüyen üç adam (Küçük meydan) (1948)Yürüyen adam (1947)Yürüyen adam (1960)Yürüyen adam (1960)Yürüyen adam (1960)Yürüyen Adam (1960)Düşen adam (1950)Alberto GiacomettiMeydan (1948)Kedi (1951-55)Köpek (1951)İşaretçi adam (1947)Uzun Boyunlu Kadın AyaktaYürüyen üç adam (Küçük meydan) (1948)Alberto Giacometti, “yaya”, Fotoğraf: Henri-Cartier-Bresson
Fransız kübist ressam, heykeltraş ve film yapımcısı Fernand Leger 1881’de Fransa Argentan’da doğdu. On altı yaşında Caen’da, daha sonra 1897-1902 yılları arasında Paris’te bir mimarlık bürosunda çalıştı. Cézanne‘ın yapıtlarını inceleme fırsatını buldu. Bu arada Apollinaire, Reverdy, Max Jacob ve Cendrars gibi ozanlarla tanıştı. 1909-1910 yılları arasında Ormanda Çıplaklar adlı tablosunu yaptı; bu büyük boyutlu tuval, ressamın Cézanne’dan esinlendiğini yansıtmakla birlikte onun “mimar” yanını da gözler önüne sermektedir.
Léger, Braque ve Picasso‘yla tanıştıktan (1910) sonra Tütün İçenler (1911), Düğün (1911-1912), Mavili Kadın (1912) gibi, kübizmin estetik anlayışına uygun, ama gerçeklikle aralarındaki bağın, Braque ve Picasso’nun aynı dönemdeki tuvallerinden çok daha dolaysız olduğu yapıtlar verdi. 1913’te Biçim Karşıtlıkları adlı bir dizi tablo yaptı. Her biri son derece ilgi çekici birer inceleme sayılabilecek olan bu tuvaller aracılığıyla sanatçının silindir, kare, dikdörtgen hacimlerden yararlanarak sağladığı hareketin dinamik anlatımı, sanki tümüyle figüratif öğelerden kurtulmuş gibidir. Bununla birlikte, bir yıl sonra gerçekleştirmiş olduğu ve Merdivenler olarak adlandırılan tuvallerinde, belli belirsiz bir figür gözlenebilir, ama bu yapıtlar Biçim Karşıtlıkları’ndaki ritmik düzenlemeyi sağlayan ilkelere göre gerçekleştirilmiştir.
NESNENİN ÖNEMİ
Birinci Dünya savaşının sonlarına doğru gerçekleştirmiş olduğu tablolarda nesneler varlıklarını korur. Ressamın gündelik yaşamdan esinlenerek geliştirdiği temalar sırayla kenti, makineleri ve makineleşmeyi anlatır (Diskler. 1918; Kent 1919). Bu biçimler evreninde, başlangıçta hiç rastlanmayan insan figürlerinin zamanla belirdiği ama, bilinçli olarak her türlü anlatımdan yoksun bırakılıp kişiliksiz, yansız ve soyut birer görünüm kazandıkları görülür.
1921’de Andre Malraux’nun Lunes en papier (Kağıttan Aylar) adlı yapıtını resimleyen Léger, İsveç Balesi için de Dünyanın Yaratılışı’nın (müzik: Darius Milhaud) dekorlarını yaptı. 1923-1924 yılları arasında senaryosuz film olan Ballet Mécanique’i (Mekanik Bale) gerçekleştirdi. Burada, bazı nesneler, doğal olarak kişilere ayrılmış olan bir uzamda hareket ederler. Bu deneyimden kısa bir süre sonra, resim çalışmalarına, hareketi getirme isteği giderek belirginleşti. Sanatçı “uzamdaki nesneler” olarak adlandırılan bu döneminde Pipolu Natürmort (1928). Anahtarlı Gioconda (1930) isimli tabloları yaptı.
DÜZ RENKLER
1940’ta Paris’ten ayrılarak Marsilya’ya yerleşen ve çalışmalarını burada sürdüren Fernand Leger daha sonra A.B.D’ne giderek İkinci Dünya savaşının sonuna kadar orada kaldı ve renk ile deseni birbirinden ayırabilmeyi sağlayan bir yöntemle çalıştı. Bu yönteme göre gerçekleştirmiş olduğu büyük kompozisyonları arasında Kır Partileri (1952-1954), Çiçekli İki Kadın (1954) vardır.
Léger ayrıca 1952-1954 yılları arasında İnşaat İşçileri, vb. yapıtlarını gercekleştirdi, ardından on iki metrekarelik bir alan kaplayan anıtsal Büyük Geçit Töreni kompozisyonunu tamamladı (1954).
Leger’nin kullandığı kompozisyon yöntemleri, kesin bir geometrik desene, tuval üstüne, sert karşıtlıklar oluşturacak biçimde düz olarak sürülmüş canlı renklere dayanır; tablolarındaki bütün öğeler, biçimlerde denge sağlamaktan çok kararlılık sağlanmasına katkıda bulunurlar. Kararlılık etkisinin sürekliliği Léger’in giderek m0zaik, seramik ve vitray gibi tekniklere yönelmesine yol açtı ve bu tür yapıtları doğrudan doğruya mimarlık alanına uygulandı. Sözgelimi, Assy Şapelinin mozaikleri (1949), Manhattan’daki Birleşmiş Milletler Sarayı’nın duvar süslemeleri (1952), çok renkli seramik heykeller ve Audincourt Kilisesi’nin vitrayları (1951) bu yapıtları arasında sayılmaktadır.
Fernand Léger Newyork’taki atölyesinde…
Fernand LégerFernand Léger Ulusal MüzesiŞehir, 1919Fernand Légerİpli inşaat işçileriİnşaat işçileriBüyük Gösteri, Pasadena MüzesiFernand Légerİnşaat işçileriFernand LégerPeyzaj (Landscape), 1912–13, kanvas üzerine yağlı boya, 92 × 81 cmPeyzaj No. 1 (Le Village dans la forêt), 1914, çuval bezi üzerine yağlı boya, 74 x 93 cm, Albright-Knox Sanat GalerisiŞehir (La ville), 1919, kanvas üzerine yağlı boya, 231.1 × 298.4 cm, Philadelphia Sanat MüzesiKırmızı arka planlı büyük geçit, 1958 (çizimi 1953), mozaik, Victoria Ulusal GalerisiFernand Léger Müzesi
1984 doğumlu ve İran kökenli sanatçı Hemad Javadzade, Mashhad Samenolhojaj Üniversitesi Grafik Tasarım Bölümü’nde önlisans ve Tebriz UCNA Üniversitesi Grafik Tasarım Bölümü’nde lisans eğitimi aldı. İstanbul’da yaşayan ve çalışmalarını sürdüren sanatçı bugüne kadar birçok ulusal yarışmada resim, heykel ve grafik dallarında ödüle layık görüldü. Mistik ve gerçeküstü kompozisyonları ve son derece güçlü bir yetkinlikte kullandığı insan ve hayvan anatomisiyle dikkatleri üzerine toplayan Hemad Javadzade, sanatını şu sözlerle ifade ediyor:
“Disturbance Serisi’ndeki çatışma, benim için ışık ve gölge arasındaki kontrastla yakından ilgilidir. Renk, biçim ve konu bu ikilikten sonra gelir. Görsel ögeler arasındaki kontrast kavramı her zaman ilgimi çekmiştir ve sanatıma dahil etmeye çalışmışımdır. Özellikle son yıllarda yapıtlarımın konu ve kompozisyonu değişime uğradı. Rutinden uzak durmaya ve kendi hayal dünyamı yansıtmaya çalışıyorum. Disturbance Serisi, görsel kontrastın farklı yönlerini bir araya getiriyor ve entegre ediyor. Kas dokusunun yuvarlak hatlarını, kayanın sert dokusunu ve hareket eden kuş tüylerini birlikte kullanıyorum. Statik olması gereken taş ve kayalar, bu seride aşırı canlı renkleriyle havada asılı kalan ve hareket eden malzemelere dönüşüyor. Buna karşın gri renkli yaşayan elemanlar kaçınılmaz şekilde hareketsiz kalıyor. Hayvan ögesinin ikonik bakışı izleyiciyle bağlantı kuruyor. Masumiyet ve çaresizlik dolu bu göz kırmızı ve canlı kayaların karşısında iç çatışma ve savunmasızlığı ifade ediyor. Bu seride ilk bakışta çevre ve hayvanların soylarının tükenmesi konuları işleniyor gibi görünse de, aslında daha saf bir kavrama ulaşmaya ve insan varoluşuna dair daha derin felsefe katmanlarını aramaya çalışıyorum. Günümüz insanının düşünceleri ve yaşam biçimiyle ilgili daha genel ve geniş bir itiraz içeren imajlar yaratma çabasındayım. Öte yandan Doğu kültürü her zaman önem verdiğim bir kavramsal ve teknik referans noktası oldu. Kağıt ve suluboya gibi tarihsel geçmişi olan malzemeler hep ilgimi çekti. Ayrıca bu seride dikey çerçeve seçmem dünyevi olmayan çekici bir espas yaratmamı sağladı.’’
Seçilmiş Sergiler:
2018 Yersiz Zaman, kişisel sergi, Galeri Diani – İstanbul
2017 Yılbaşı Sergisi, Galeri Diani – İstanbul
2016 Artist İstanbul Sanat Fuarı – İstanbul
2016 Ağaç, CKM – İstanbul
2016 Mamut Art Project – İstanbul
2016 Ankara Sanat Fuarı – Ankara
2015 Yeni Aralık, Soyut Galeri – Ankara
2015 Artist İstanbul Sanat Fuarı – İstanbul
2015 Art Attack, Türker Sanat Galerisi – İstanbul
2007 Oham 2. Seyhoun Art Gallery, kişisel sergi – İran
2006 Memories, kişisel sergi, UCNA – İran
2002 Oham, kişisel sergi, Bojnurd Art Gallery – İran
“Kibir”“Atlar”“Atlar”“Atlar”“Atlar”“Atlar”“Balıklar”“Balıklar”“Balıklar”“Bavulumu kapa, uzaya gitmeyi planlıyorum”“Atımın ruhu”“Boksör”“Ayrıntı”“Zebralar”“Kader”“Özgürlük”“Galeksi ve bilardo”“Galeksi ve dalış”“Galeksi ve futbol”“Galeksi ve su”“Galeksi ve kayık”“Galeksi ve koşu”“Galeksi ve gevrek”“Galeksi ve süpürge”“Galeksi”“Oyun zamanı”“Gergedanlar”“Gergedanlar”“Kuşlar”“Kuşlar”“Kuşlar”“Umut”“Umut”“Umut”“İsimsiz”“İsimsiz”“İsimsiz”“İsimsiz”“İsimsiz”“İsimsiz”“İsimsiz”“İsimsiz”“İsimsiz”“İsimsiz”“Kör baykuş”“Kör baykuş”“Kör baykuş”“Kör baykuş”“Kör baykuş”“Kör baykuş”“Kör baykuş”“Kör baykuş”“Kuşlar”“Kuşlar”“Kuşlar”“Kuşlar”“Kuşlar”“Yaşam”“Yaşlı adam ve beyaz kedisi”“Kedili adam”
”
“Annem”“Yeni imparator”“Geyikler”“Eski kağıt serisi”“Eski kağıt serisi”“Yolcu”“Portre”“Portre”“Sahralı adam”“Ateşleyici”“Mimar”“The Metamorphosis”- Franz Kafka“The Royal Game” – Stefan Zweig“The Royal Game” – Stefan Zweig“Balıklar”“Gözlemci”“Geri dönüyoruz”“Yapabiliriz”“İlerleme çalışması”“Yılan”
Verdiği bilgilerin doğruluğu ve geçerliliği ölçeğinde hepimizin güvendiği Vikipedi kaynaklarına göre Naif sanat, çocuksu bir basitlik taşıyan bir sanat türüdür. Tür olarak primitif sanatla oldukça benzeşir. Naif sanatın çok az sanat eğitimi almış, ya da hiç eğitim almamış insanlar tarafından yaratılmış olduğunu söylemek bu türü fazlasıyla basite indirgemek olur.
Naif sanatadı özellikle resimde kabul gören bir akademi ve okullu resim biçimi olduğunu var sayar. Ancak pratikte de naif sanatçıların okulları vardır. Zaman içinde bu tarz kabul görmeye başlamıştır.
Naif sanatın özellikleri, resmin temel özellikleriyle tuhaf bir ilişki içindedir. Çizimde veya perspektifte yapılan hatalar, çoğunlukla taze bir görünüm ortaya çıkarmaktadır. Bu resimlerde dokuların büyük yer bulduğu, ham renklerin kullanıldığı, ve incelikten çok basitliğin öne çıktığı görülebilir. Ancak bu tür öyle popüler ve tanınır hale gelmiştir ki, şimdiki örneklerinin çoğuna sözde naif bile denilebilir.
Naif resim sanatı konusunda öne çıkıp ün yapmış ressamların en bilinenleri Edward Hicks (1780-1849), Henri Rousseau (1844-1910), ünlü Gürcü ressam Niko Pirosmani (1862-1918), Alfred Wallis (1855-1942) ve bugün resimlerini sizinle paylaşacağımız Lesvoslu (Midilli) ressam Theophilos Hacımihail‘dir.
Prof. Gülten İmamoğlu, bu dünyaca ünlü naif ressamın yaşam öyküsünü, resminin özelliklerini ve gelişimini şu şekilde anlatmaktadır:
“Halk ressamları yüzyıllar boyu “eğitimli” sanatın giremediği yerlere “doğal” sanatı tüm içtenlikleriyle kolaylıkla ulaştırmışlardır. Bu ressamlar; halkın geleneklerini, göreneklerini, dini ve ulusal değerlerini ve yaşanılan dönemin sosyal ve siyasi olaylarını eserlerinde yansıtmış ve geniş halk kitlelerini etkilemişlerdir. Pek çoğu hayalden yapılmış olan halk resimleri primitif bir özellik taşır. Perspektif ve oranlar gerçek dışıdır. Teknik zayıftır. Resimler halk masallarına uygun halkın anlayabileceği ve sevebileceği türdendir.
Halk ressamlarının eserleri günümüzde sanat tarihinin önemli bir dalı olma özelliği taşımakta ve günümüz çağdaş sanatına da kaynak oluşturmaktadır.
Halk ressamlarının en önemlilerinden biri yirminci yüzyılın Yunan halk resim sanatının en önemli temsilcisi olan Theofilos Hacımihail’dir (Theofilos Hatzimihail). Literatürde Theofilos ile ilgili çok az bilgi bulunmaktadır. Theofilos tıpkı diğer halk ressamları gibi kendi kendini eğitmiştir.
Doğduğu Midilli Adası Varya Köyü
Theofilos’un Midilli’nin Varya semtinde 1867-1870 yılları arasında bir tarihte doğduğu tahmin edilmektedir. Babası Gabriil Kefalas ayakkabıcı, annesi Pinelopi Hatzimihail ise azizlerin biyografisini yazan bir babanın kızıdır. Okul yıllarında başarılı bir öğrenci değildir. Ancak resim sanatına ilgisi bu dönemde başlar. Son derece hayalperest ve yerinde duramayan bir kişiliğe sahiptir. 18 yaşında iken İzmir’in Yunanistan başkonsolosluğunda kapı muhafızı olmak için evden ayrılır. 1897’de Volus’a gider ve burada pek çok ev ve dükkanın duvarlarına resimler çizer. Bu resimlerin bir bölümü günümüze kadar gelmiştir. Hayatının önemli bölümünü Pilio’da toprak sahibi Giannis Kontos’un yanında geçirmiştir. Giannis Kontos Theofilos’u koruyup kollarken Teofilos da Kontos için pek çok resim yapmıştır. Günümüzde TheofilosMüzesi olarak bilinen yer Kontos’un evidir. Theofilos ressamlığın yanı sıra karnaval dönemlerinde ulusal seremoniler için tiyatro düzenlemelerinde rol almış ve hem Büyük İskender gibi önemli kahramanları canlandırmış hem de bu roller için kullandığı kostümleri bizzat hazırlamıştır.
Ayasofya Cami Olduğunda
Aydın’daki Büyük Kahvehane
Theofilos 1927’de Midilli’ye dönmüştür. Bir efsaneye göre Midilli’ye dönüşün nedeni bir merdiven üstünde resim yaparken insanların önünde bir kişi tarafından merdivenden aşağı itilmesidir. Midilli’de de insanlar O’nu kızdırmaya devam etmişler ama Theofilos resim yapmayı asla bırakmamıştır. Bazen çok az paraya bazen bir parça yiyecek ve şaraba inanılmaz önemli duvar resimleri yapmıştır. Yapmış olduğu sanat eserlerinin önemli bölümü kah geçen yılların doğal etkisiyle kah da sahiplerinin zarar vermesiyle bugüne kadar gelememiştir. Midilli’de ki bu dönemde sanat eleştirmeni ve yayıncı Stratis Eleftheriadis (Teriade olarak bilinmektedir) ile tanışmıştır. Bir söylentiye göre Theofilos 1934 yılı Mart ayında besin zehirlenmesinden ölmüştür. Teriade, Theofilos’un eserlerini dünyada uluslar arası sanat çevrelerine ulaştırarak ressamın tanınmasını sağlamıştır. Ancak ne yazık ki bu uluslararası tanınma ve şöhret Theofilos’un ölümünden bir yıl sonra gelmiştir şöyle ki; eserleri Yunanistan’dan parlak bir halk ressamının eserleri olarak Louvre müzesinde sergilenmiştir.
Eserlerinin konuları O’nun ruh halinin iki temel özelliğini yansıtmaktadır; vatan sevgisi ve romantizm. Vatan sevgisi son derece duygusal ağırlıklıdır. Öyle ki antik dönemden başlayarak Yunanlıların Osmanlılara karşı direnişi başlattığı 1821 yılına kadar yetişen önemli Yunan kahramanlarının (Büyük İskender, Konstantinos Paleologos, Kolokotronis gibi) resimlerini yapmıştır. Resimlerinde tarihsel olayları, kahramanlıkları oldukça sık işlemiştir. Duygusal yanının, romantizminin ağır bastığı resimlerde ise kullandığı kadın figürlerini önemli romantik eserlerden (Romeo ve Juliet, Aretusa ve Erotokrito gibi) esinlenerek yapmıştır. Elbette eserlerinde doğduğu ve çok sevdiği Varya semtinin ve yaşadığı diğer yerlerin etkisini de unutmamak gerekir.
Theofilos’un sanatı halk resim sanatının tüm özelliklerini içermektedir. Resimlerinde genellikle doğal yollardan elde edilerek üretilmiş olan canlı renkler dikkati çeker. Elbette özgünlük, içtenlik ve dürüstlük de diğer önemli özelliklerdir. Bütün bunlar eserlerindeki teknik yetersizlikleri ve tarihi bilgi eksikliklerini kolayca telafi edebilmektedir.
Bağlama Çalan Osmanlı – 1927
Bağlama Çalan Osmanlı (Ayrıntı) – 1927
Theofilos’un eserleri görülmek istenirse en uygun yol Midilli’ye gidip Varya semtindeki Theofilos Hacimihail Müzesini ziyaret etmektir. Bu müze Teriade’nin bağışları ile 1964 yılında yaptırılmıştır. Müzede Teriade’nin özel kolleksiyonundan müzeye hibe edilen Theofilos’a ait 86 adet eser sergilenmektedir.”
Gençliğinde Lesvos’tan kalkıp İzmir’deki Yunanistan Konsolosluğu’nda kançılarya (kapı muhafızı) olarak çalışan Theophilos Hacımihalis yaşadığı kent İzmir’de, Aydın’da ve dolaştığı Ege kentlerinde yerli halkın zeytin toplarken, horon teperken resimlerini yaparken, efeleri ya da efe gruplarını günümüze taşırken aslında Ege’nin her iki yanında yaşayan halkların ortak kültürünü ortaya koymakta, o nedenle resimlerin yapıldığı tarihlerden bu yana bu topraklarda, bu adalarda yaşayan, bu ortak denizin kokusunu içine çeken herkes bu resimlerde kendinden bir şeyler bulmakta, onu ve resimlerini kendisi gibi sevmektedir.
İstanbul’da YeniçerilerÇakıcı Efe Çatışma Sahnesi (Arpaz Beyi Osman Mağarada)Theophilos Hacımihalis, 1930İzmir’de İki Güreşçiİzmir’de İki Güreşçi (Ayrıntı)İzmir’deki Aya Fotini Kilisesi Çan Kulesi (1932)İzmirli Osmanlı Kızları (1930)İzmirli Simitçi (1933)Larissa’daki Fırın Larissa’daki Fırın (Ayrıntı)Midilli’de Zeytin Toplayanlar (1933)Midilli’de Zeytin Toplayanlar (Ayrıntı) – 1933Sultan Hamid Döneminde İslam Şeyhi – 1930Theophilos’un Volos yakınlarındaki İolkos’ta, Fırıncı Velentzas için yaptığı Çakıcı resmi
Asuman Doğan, Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Resim Bölümü Heykel Anasanat Dalı’ndan 1987 yılında mezun olmuş, daha çok suluboya tablolarıyla tanınmış bir ressam. Ben onu ilk kez Kemeraltı konulu tablolarıyla tanıdım. Tanıdıktan sonra da eski ev ve sokakları, panoramik kasaba görünümlerini kendine konu seçtiğini, zaman zaman doğadan görünümleri kapsayan pastoral tablolar ve natürmortlar yaptığını da öğrendim.
Asuman Doğan kendisi gibi ressam olan eşi Atanur Doğan ile birlikte 1993 yılında Kanada’ya göç etmekle birlikte ülkemizle ilişkilerini devam ettirmektedir. Nitekim bu çerçevede eşi ile birlikte 2004 yılında 22 farklı ülkeden toplam 285 sanatçının katılımıyla gerçekleşen “Sanat Yoluyla Barış (Peace Through Art) Çeşme Resim Festivali’ni organize etmişler.
Ben bugün kendisinin İzmir, Kemeraltı ve Tilkilik’le ilgili güzel suluboya tablolarını sizinle paylaşmak istiyorum. Hepinize keyifli izlemeler dileğiyle…