Kemer Barajı’nın suları altında kaldıktan sonra güzel kıvrımlı manzarası nedeniyle Aydın’ın yerel yöneticileri tarafından yeni fark edilen bir doğa harikası.
Şu sıralarda Aydın Büyükşehir Belediyesi’nin gayretleri ile bir turizm alanı olarak değerlendirilmeye çalışılıyor. Belediye bu amaçla bölgeye ulaşımı sağlayıp fotoğraf yarışmaları düzenliyor.
2017-2018 Döneminde düzenlenen 1. Fotoğraf Yarışması’nın konusu da bu nedenle “Arapapışı Kanyonu” olarak belirlenmiş. Sonuçları geçtiğimiz günlerde belli olan bu yarışmaya katılıp ödül kazanan ve sergilemeye değer bulunan toplam 26 fotoğraf bu kanyonun güzelliği hakkında bize fazlasıyla bilgi veriyor.
Birincilik Ödülü – Adnan Teymur – “Arapapıştı Gezisi“İkincilik Ödülü – Mehmet Öztürk – “Sandal“Üçüncülük Ödülü – Murat Bakmaz – “Sis“Mansiyon – Oğuz İpçi – “Su Kavuşumu“Mansiyon – Sare Kural – “Yolculuk“Mansiyon – Fatih Gökdere – “Arapapıştı“Sergileme – Eser Paşa – “Balıkçıl“Sergileme – Zeki Yavuzak – “Turkuvaz“Sergileme – Caner Başer – “Dere“Sergileme – Cihan Karaca – “Kanyon“Sergileme – Şadiye Yaralı – “Özgürce“Sergileme – Sare Kural – “Arapapıştı“Sergileme – Tacettin Yüksel – “Çizgiler“Sergileme – Cem Balkı – “Kıvrım“Sergileme – Erdal Yavuzak – “Kaya Mezarı“Sergileme – Okan Özdemir – “Hasat“Sergileme – Soner Ahmet Nurdoğan – “Keçi“Sergileme – Ender ÇetinSergileme – Ali Aslan – “Dayı“Sergileme – Ramazan Erkan SezginSergileme – Muhammet Esat Tavuz – “Arapapıştı“Sergileme – Burhan Kaçar – “Arapapıştı Kanyonu“Sergileme – Bülent Şelli – “Pers Kaya Mezarı“Sergileme – Levent Öztürk – “Arapapıştı“Sergileme – Burak Büyükbayraktar – “Arapapıştı Panorama“Sergileme – Yılmaz Topçu – “Yeşil“
Verdiği bilgilerin doğruluğu ve geçerliliği ölçeğinde hepimizin güvendiği Vikipedi kaynaklarına göre Naif sanat, çocuksu bir basitlik taşıyan bir sanat türüdür. Tür olarak primitif sanatla oldukça benzeşir. Naif sanatın çok az sanat eğitimi almış, ya da hiç eğitim almamış insanlar tarafından yaratılmış olduğunu söylemek bu türü fazlasıyla basite indirgemek olur.
Naif sanatadı özellikle resimde kabul gören bir akademi ve okullu resim biçimi olduğunu var sayar. Ancak pratikte de naif sanatçıların okulları vardır. Zaman içinde bu tarz kabul görmeye başlamıştır.
Naif sanatın özellikleri, resmin temel özellikleriyle tuhaf bir ilişki içindedir. Çizimde veya perspektifte yapılan hatalar, çoğunlukla taze bir görünüm ortaya çıkarmaktadır. Bu resimlerde dokuların büyük yer bulduğu, ham renklerin kullanıldığı, ve incelikten çok basitliğin öne çıktığı görülebilir. Ancak bu tür öyle popüler ve tanınır hale gelmiştir ki, şimdiki örneklerinin çoğuna sözde naif bile denilebilir.
Naif resim sanatı konusunda öne çıkıp ün yapmış ressamların en bilinenleri Edward Hicks (1780-1849), Henri Rousseau (1844-1910), ünlü Gürcü ressam Niko Pirosmani (1862-1918), Alfred Wallis (1855-1942) ve bugün resimlerini sizinle paylaşacağımız Lesvoslu (Midilli) ressam Theophilos Hacımihail‘dir.
Prof. Gülten İmamoğlu, bu dünyaca ünlü naif ressamın yaşam öyküsünü, resminin özelliklerini ve gelişimini şu şekilde anlatmaktadır:
“Halk ressamları yüzyıllar boyu “eğitimli” sanatın giremediği yerlere “doğal” sanatı tüm içtenlikleriyle kolaylıkla ulaştırmışlardır. Bu ressamlar; halkın geleneklerini, göreneklerini, dini ve ulusal değerlerini ve yaşanılan dönemin sosyal ve siyasi olaylarını eserlerinde yansıtmış ve geniş halk kitlelerini etkilemişlerdir. Pek çoğu hayalden yapılmış olan halk resimleri primitif bir özellik taşır. Perspektif ve oranlar gerçek dışıdır. Teknik zayıftır. Resimler halk masallarına uygun halkın anlayabileceği ve sevebileceği türdendir.
Halk ressamlarının eserleri günümüzde sanat tarihinin önemli bir dalı olma özelliği taşımakta ve günümüz çağdaş sanatına da kaynak oluşturmaktadır.
Halk ressamlarının en önemlilerinden biri yirminci yüzyılın Yunan halk resim sanatının en önemli temsilcisi olan Theofilos Hacımihail’dir (Theofilos Hatzimihail). Literatürde Theofilos ile ilgili çok az bilgi bulunmaktadır. Theofilos tıpkı diğer halk ressamları gibi kendi kendini eğitmiştir.
Doğduğu Midilli Adası Varya Köyü
Theofilos’un Midilli’nin Varya semtinde 1867-1870 yılları arasında bir tarihte doğduğu tahmin edilmektedir. Babası Gabriil Kefalas ayakkabıcı, annesi Pinelopi Hatzimihail ise azizlerin biyografisini yazan bir babanın kızıdır. Okul yıllarında başarılı bir öğrenci değildir. Ancak resim sanatına ilgisi bu dönemde başlar. Son derece hayalperest ve yerinde duramayan bir kişiliğe sahiptir. 18 yaşında iken İzmir’in Yunanistan başkonsolosluğunda kapı muhafızı olmak için evden ayrılır. 1897’de Volus’a gider ve burada pek çok ev ve dükkanın duvarlarına resimler çizer. Bu resimlerin bir bölümü günümüze kadar gelmiştir. Hayatının önemli bölümünü Pilio’da toprak sahibi Giannis Kontos’un yanında geçirmiştir. Giannis Kontos Theofilos’u koruyup kollarken Teofilos da Kontos için pek çok resim yapmıştır. Günümüzde TheofilosMüzesi olarak bilinen yer Kontos’un evidir. Theofilos ressamlığın yanı sıra karnaval dönemlerinde ulusal seremoniler için tiyatro düzenlemelerinde rol almış ve hem Büyük İskender gibi önemli kahramanları canlandırmış hem de bu roller için kullandığı kostümleri bizzat hazırlamıştır.
Ayasofya Cami Olduğunda
Aydın’daki Büyük Kahvehane
Theofilos 1927’de Midilli’ye dönmüştür. Bir efsaneye göre Midilli’ye dönüşün nedeni bir merdiven üstünde resim yaparken insanların önünde bir kişi tarafından merdivenden aşağı itilmesidir. Midilli’de de insanlar O’nu kızdırmaya devam etmişler ama Theofilos resim yapmayı asla bırakmamıştır. Bazen çok az paraya bazen bir parça yiyecek ve şaraba inanılmaz önemli duvar resimleri yapmıştır. Yapmış olduğu sanat eserlerinin önemli bölümü kah geçen yılların doğal etkisiyle kah da sahiplerinin zarar vermesiyle bugüne kadar gelememiştir. Midilli’de ki bu dönemde sanat eleştirmeni ve yayıncı Stratis Eleftheriadis (Teriade olarak bilinmektedir) ile tanışmıştır. Bir söylentiye göre Theofilos 1934 yılı Mart ayında besin zehirlenmesinden ölmüştür. Teriade, Theofilos’un eserlerini dünyada uluslar arası sanat çevrelerine ulaştırarak ressamın tanınmasını sağlamıştır. Ancak ne yazık ki bu uluslararası tanınma ve şöhret Theofilos’un ölümünden bir yıl sonra gelmiştir şöyle ki; eserleri Yunanistan’dan parlak bir halk ressamının eserleri olarak Louvre müzesinde sergilenmiştir.
Eserlerinin konuları O’nun ruh halinin iki temel özelliğini yansıtmaktadır; vatan sevgisi ve romantizm. Vatan sevgisi son derece duygusal ağırlıklıdır. Öyle ki antik dönemden başlayarak Yunanlıların Osmanlılara karşı direnişi başlattığı 1821 yılına kadar yetişen önemli Yunan kahramanlarının (Büyük İskender, Konstantinos Paleologos, Kolokotronis gibi) resimlerini yapmıştır. Resimlerinde tarihsel olayları, kahramanlıkları oldukça sık işlemiştir. Duygusal yanının, romantizminin ağır bastığı resimlerde ise kullandığı kadın figürlerini önemli romantik eserlerden (Romeo ve Juliet, Aretusa ve Erotokrito gibi) esinlenerek yapmıştır. Elbette eserlerinde doğduğu ve çok sevdiği Varya semtinin ve yaşadığı diğer yerlerin etkisini de unutmamak gerekir.
Theofilos’un sanatı halk resim sanatının tüm özelliklerini içermektedir. Resimlerinde genellikle doğal yollardan elde edilerek üretilmiş olan canlı renkler dikkati çeker. Elbette özgünlük, içtenlik ve dürüstlük de diğer önemli özelliklerdir. Bütün bunlar eserlerindeki teknik yetersizlikleri ve tarihi bilgi eksikliklerini kolayca telafi edebilmektedir.
Bağlama Çalan Osmanlı – 1927
Bağlama Çalan Osmanlı (Ayrıntı) – 1927
Theofilos’un eserleri görülmek istenirse en uygun yol Midilli’ye gidip Varya semtindeki Theofilos Hacimihail Müzesini ziyaret etmektir. Bu müze Teriade’nin bağışları ile 1964 yılında yaptırılmıştır. Müzede Teriade’nin özel kolleksiyonundan müzeye hibe edilen Theofilos’a ait 86 adet eser sergilenmektedir.”
Gençliğinde Lesvos’tan kalkıp İzmir’deki Yunanistan Konsolosluğu’nda kançılarya (kapı muhafızı) olarak çalışan Theophilos Hacımihalis yaşadığı kent İzmir’de, Aydın’da ve dolaştığı Ege kentlerinde yerli halkın zeytin toplarken, horon teperken resimlerini yaparken, efeleri ya da efe gruplarını günümüze taşırken aslında Ege’nin her iki yanında yaşayan halkların ortak kültürünü ortaya koymakta, o nedenle resimlerin yapıldığı tarihlerden bu yana bu topraklarda, bu adalarda yaşayan, bu ortak denizin kokusunu içine çeken herkes bu resimlerde kendinden bir şeyler bulmakta, onu ve resimlerini kendisi gibi sevmektedir.
İstanbul’da YeniçerilerÇakıcı Efe Çatışma Sahnesi (Arpaz Beyi Osman Mağarada)Theophilos Hacımihalis, 1930İzmir’de İki Güreşçiİzmir’de İki Güreşçi (Ayrıntı)İzmir’deki Aya Fotini Kilisesi Çan Kulesi (1932)İzmirli Osmanlı Kızları (1930)İzmirli Simitçi (1933)Larissa’daki Fırın Larissa’daki Fırın (Ayrıntı)Midilli’de Zeytin Toplayanlar (1933)Midilli’de Zeytin Toplayanlar (Ayrıntı) – 1933Sultan Hamid Döneminde İslam Şeyhi – 1930Theophilos’un Volos yakınlarındaki İolkos’ta, Fırıncı Velentzas için yaptığı Çakıcı resmi
21.yüzyılın gündemi olarak belirlenen, ”sürdürülebilir kalkınma ve çevrenin korunması” konularında, kendilerine bir misyon yüklenen kent konseylerinin, ülkemizde yeterince anlaşılamayan önemi üzerine düşüncelerimi belirtmek istiyorum.
Kentte yaşayanların, kentleriyle ilgili karar süreçlerine katılımının, söz söyleyebilmelerinin, en kolay ve uygun aracı olan kent konseylerine üç şekilde yaklaşılmaktadır ülkemizde.
Birincisi, belediye yasalarında kurulmasının zorunluluğu açıkça belirtilmesine rağmen, böyle bir kavram böyle bir örgütlenme yokmuş gibi davranan yerel yönetimler.
İkincisi, bizim kamu yönetimi geleneğimizde çok rastladığımız şekilde,”kent konseyi kurulacaksa, onu da en iyi biz yaparız” deyip, olayı kendi içlerinde çözen, yani -mış gibi yapan yerel yönetimler. Bu tip kent konseylerinin yürütme kurulları da, ağırlıklı olarak yerel yönetim ve kamu kurumu yöneticileriyle oluşmuştur.
Üçüncüsü ise, sayıca en az olan ama kent konseylerinin gerçek misyonlarıyla örgütlenebildiği ve etkin olduğu yerel yönetimlerdir.
2014 yerel seçimleri öncesi, 6360 sayılı yeni büyükşehirler kurulması ile ilgili yasa çıkmadan, Türkiye’de yaklaşık 3.000 belediye, bunlarında 200’ünde kent konseyleri oluşmuştu. Çoğu da yukarıda belirttiğim ikinci kategoride yer alan kent konseyleriydi.
Burada, sadece, konuya soğuk yaklaşan yerel yöneticileri değil, bunun yanında örgütlenme ve demokratik katılım pratiği oldukça eksil olan kent insanlarını, toplumu yani kendimizi de eleştirebilmeliyiz.
Bileşenlerine baktığımızda, toplumun hemen tamamını kapsayan, bunun yanında kamu kurumlarını da içine alan geniş bir örgütlenme ve platformdur kent konseyleri.
Kent konseylerinin mevcut yasalar çerçevesinde ne gibi çalışmalar yapabileceğini ve yerel yönetimlerin bu oluşumdan nasıl yararlanması gerektiği konularına bir sonraki yazıda değinmek üzere…