“Parti devleti” olgusunun yerel versiyonu: “parti belediyesi”…

Ali Rıza Avcan

5216 Sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu‘nun 17. maddesi ile 5393 sayılı Belediye Kanunu‘nun 37. maddesine göre; belediye başkanları, bir kamu kurumu olan belediyelerin başı ve tüzel kişiliğinin temsilcisi olup, ilgili kanunlarda gösterilen esas ve usullere göre belediye sınırları içindeki seçmenler tarafından doğrudan seçilir. Belediye başkanları ayrıca görevlerinin devamı süresince siyasi partilerin yönetim ve denetim organlarında görev alamaz; profesyonel spor kulüplerinin başkanlığını yapamaz ve yönetiminde bulunamaz.

İşte o nedenle, belediye başkanı olarak seçilenlerin seçimi izleyen dönemde hem temsil ettikleri kamu kurumunun bağımsızlığını koruyup geliştirmek, hem de hangi siyasi görüşte olursa olsun kentte yaşayan ya da çalışanlara karşı adil ve eşit davranmasını sağlamak amacıyla yakalarındaki parti rozetlerini çıkararak kendi partilerine ve partililerine değil; kendi partisinden olsun ya da olmasın herkese hizmet etmesi, belediye hizmetlerinde partizanca davranmaması istenir. Seçilen adayın mazbatasını aldıktan sonra kentte yaşayan ya da çalışan “herkesin belediye başkanı” olması beklenir. O nedenle de, belediye başkanı olduktan sonra partisinin yönetim ve denetim organlarında görev almaması; hatta taraftarlığa ya da fanatikliğe yol açmamak amacıyla profesyonel spor kulüplerinin başkanı olması ya da yönetiminde bulunması istenmez.

Kamu yönetimi açısından önemli olan bu “tarafsızlık ilkesi” ne yazık ki, parlamenter sistemin çöküp yerini otoriter başkanlık sistemine terk etmesinden sonra değişmiş, hepimizin cumhurbaşkanı olması gereken makamlar bundan böyle “parti devleti” anlayışıyla siyasi partilerin genel başkanları tarafından işgal edilir olmuştur.

Anlaşılan o ki, merkezi yönetimde yer almayan CHP de seçimin hemen arkasından kazandığı belediyelerdeki belediye başkanlarına gönderdiği 5 Nisan 2024, 2024/1408 sayılı yazı ile devletin doğrudan doğruya siyasi partiler ve parti genel başkanları tarafından yönetilmesi ya da kendi güdümüne sokulması rüzgarına kapılarak, yerel iktidarı parti yönetimine bağlamak hevesine kapılmıştır.

Çünkü genel başkan yardımcısı Gökan Zeybek ile genel sekreter Selin Sayek Böke tarafından imzalanmış bu genelge ile, seçilen CHP‘li belediye başkanlarının CHP genel merkezi tarafından hayata geçirilecek performans değerlendirmesi, başarı karnesi düzenlenmesi ve belediye hizmetlerinin belirli bir standardın üstünde tutulması amacıyla hiçbir anket ve araştırma şirketiyle anlaşma yapmaması, bu şirketlere abone olunmaması; ayrıca, belediye üst yönetimi ile şirket ve iştiraklerinde gerçekleştirilecek belediye başkan yardımcısı, yönetici ve uzman kadro atamaları için, CHP yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcısı ile; yani şu an bu makamı işgal eden Gökan Zeybek ile görüş alışverişinde bulunulmasının istendiği görülmektedir. Böylelikle bundan böyle CHP genel merkezinin birlikte çalıştığı, tavsiye ettiği ya da kayırdığı, keseri CHP’den yana yontan, muhtemelen CHP‘lilere ait anket ve araştırma şirketleriyle genel merkezin önerdiği bir takım partililerin hiçbir liyakat ilkesi dikkate alınmaksızın belediyelerde görev verilmesi, önemli makamlara atanması gibi müdahaleci anti demokratik uygulamalarla karşı karşıya kalınacaktır.

Bir siyasi partinin kendi temsilcisi ya da üyesi olan belediye başkanlarına yardımcı olup ona tavsiye ve öneriler yapması, kendi yönetimindeki belediyelere iyi yönetim adına tavsiyelerde bulunması arzulanan, olağan ve doğru bir yönetim yaklaşımı olmakla birlikte; CHP‘li belediyeleri ağır vesayet denetimi altında tutan Cumhurbaşkanlığı, İçişleri Bakanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve valilikler gibi AKP emrindeki merkezler dışında CHP merkezli yeni bir vesayet organı yaratmak, ihale mevzuatına göre belediyelerin kendi özgür iradeleriyle seçmesi gereken anket ve araştırma şirketleriyle atama gibi önemli işlerde parti genel merkezinden onay alınmasını istemek, CHP‘nin bugüne kadar savunduğu Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı gibi evrensel hukukun temel ilkeleriyle CHP‘nin halen yürürlükte olan programına aykırı olduğundan yerel demokrasiyi tehdit eden yeni bir tehlikeyi işaret etmektedir.

Bu durumda, “bu usul sanki daha önce uygulanmıyor muydu?“, “Tunç Soyer döneminde İzmir‘i hiç tanımayan ya da İzmirlilerin bilip tanımadığı Kemal Kılıçdaroğlu‘nun özel kalem müdürü Tuncay Ceylan, genel başkan yardımcısı olduktan sonra tu-kaka ilan edilen milletvekili eskisi Eren Erdem gibi isimler genel merkezin emriyle ya da tavassutuyla İzmir‘e gönderilip önemli görevlere getirilmiyor muydu?” ya da “belediye başkanları genel merkezi memnun etmek için kendilerine gelen her teklifi kabul etmiyor muydu?” diye geçmişi hatırlatarak beni uyarmak isteyebilirsiniz…

Evet, ama ben de size, bu kez hepimizin görüp okuyabileceği; hatta arşivleyip saklayabileceği bir parti genelgesi ile bu durumun belgelenip görünür hale geldiğini; böylelikle AKP iktidarının yaşama geçirdiği ve bizlerin de şikayetçi olup eleştirdiği “parti devleti” olgusunun benzeri olan “parti belediyesi” anlayışının, aday gösterildikleri için genel merkeze medyun ve meftun olan yeni “evet efendimci” belediye başkanları eliyle hayata geçirilmek istendiğini söyleyebilirim…

Bir yanda AKP iktidarının, diğer yanda da CHP genel merkezinin kendi iktidar alanındaki her önemli iş ve işlemi kendi parti iradesine bağlama uygulamaları, yerel demokrasinin gelişip güçlenmesi ve belediyelere ait kurumsal özerkliğin sağlanıp korunması açısından birbirine benzer anti demokratik darbe suçlarını oluşturduğu için; CHP genel merkezinin kendi parti programına aykırı bu sevdadan vazgeçmesi, “hepimizin belediye başkanı” olarak görmek istediğimiz yeni belediye başkanlarının ise kendilerine ait görev, yetki ve sorumlulukları, -söz konusu olan şey kendi partileri olsa bile- başka kişi ve kurumlarla paylaşmaması, seçmenin tercihi ile oluşan kendi özgür iradelerine sahip çıkması yerel demokrasinin çıta atlaması açısından önemli bir mücadele alanı olacaktır.

Unutmayalım ki, seçilen tüm belediye başkanları ve meclis üyeleri mensup oldukları siyasi partilerin yöneticilerinden önce -hangi partiden olursa olsun- kendilerini seçen seçmenlere ve kendilerinden hizmet bekleyen hemşerilere karşı görevli ve sorumludur. Siyasi parti yöneticileri gelecek seçimlerde kendilerini yeniden aday göstermeyecek olsa bile…

Bütün belediyelerle belediye başkanlarının ve belediye meclisi üyelerinin seçmenin ve hemşerilerin kendilerine verdikleri bağımsız ve özgür hareket etme iradesi doğrultusunda, başında bulundukları kamu kurumlarını kamu yararını gözeterek yönetmeleri dileğiyle…

Uyarının arkasından gelen öneri…

Ali Rıza Avcan

20 Şubat 2020 tarihli yazımla 21 Şubat 2020 günü A3Haber İnternet gazetesine verdiğim mülakatta, yaklaşan İzmir Kent Konseyi genel kurulu ve seçimlerinin, 10 Şubat 2019 tarihli İzmir Kent Konseyi Çalışma Usul ve Esasları Yönergesi‘nin birçok önemli maddesinin Kent Konseyi Yönetmeliği hükümlerine aykırı olması nedeniyle dava konusu olup iptal edilebileceğini ve bunun ardından da konsey yönetiminin kayyuma geçebileceğini ifade ederek tüm tarafları hukuk ve demokrasi adına uyarmıştım.  

Aradan geçen altı günlük süre içinde hukuk ve demokrasi adına yaptığım bu uyarının tüm taraflar üzerinde etkili olduğunu gördükten sonra; şimdi de, söz konusu genel kurula ve seçimlere üç gün kalmışken, İzmir’deki yerel demokrasi ile İzmir Kent Konseyi‘nin geleceğini düşünerek ilgili tarafların dikkate alması dileğiyle yapıcı bir öneride bulunmak istiyorum:

Tarafların karşılıklı anlaşması suretiyle söz konusu genel kurulda, gündemin seçimler öncesindeki bölümünde verilecek ortak bir önergenin kabulü ile İzmir Kent Konseyi Çalışma Usul ve Esasları Yönergesi‘nin Kent Konseyi Yönergesi’ne aykırı hükümlerinin kaldırılması ya da değiştirilmesi suretiyle seçimlerin hukuka uygun bu yeni madde hükümlerine göre gerçekleşmesini sağlamak…

Mevcut yönerge hükümlerinin mümkün kıldığı böylesi akılcı, makul bir yöntemle, genel kurulu ve seçimleri mahkemeye götürerek iptal etme girişimi ve kayyum atanması olasılığını ortadan kaldırmak…

Bana göre bu sorunun çözümü açısından köprüden önceki son çıkış niteliğindeki bu girişim çerçevesinde; söz konusu yönergenin,

1.Kent Konseyi Üyeleri” başlığını taşıyan 6. maddesinin 2. fıkrasındaki, “Kent konseyi çatısı altında bir araya gelen tüm yapıların arasında ortak akıl ve uzlaşıyı destekleyecek dengeli bir üye yapısının oluşturulması amacıyla İzmir ili sınırları içerisindeki tüm mahalle muhtarlarının temsilci sayılarının ilçe bazlı değerlendirilerek il genelinde adil bir dağılımının sağlanması, İzmir Kent Konseyi’nin amaç, görev ve hedeflerine katkı koyabilecek ilgili (il ölçeğinde faaliyet gösteren, örgütlenmemiş üst kuruluşlarından (konferederasyon vb.) en fazla 1 (bir) temsilci olacak şekilde özellikle kadın, gençlik, engelli ve çocuklara yönelik faaliyet gösteren) dernek ve vakıf temsilcilerinin üye yapılanmasında dikkate alınması, temel ilkelerden biridir” hükmünün KALDIRILMASI,

2.Genel Kurulu Toplantıları” başlığını taşıyan 9. maddenin “Seçimler” başlıklı (b) fıkrasındaki “İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni temsilen bir (1)” hükmünün KALDIRILMASI,

3.Genel Kurul Toplantıları” başlığını taşıyan 9. maddenin “Seçimler” başlıklı (b) fıkrasındaki “ilgili dernek ve vakıfları temsilen beş (5) kişi” hükmünün “ilgili dernek ve vakıfları temsilen altı (6) kişi” şeklinde DEĞİŞTİRİLMESİ,

4.Üye İşlemleri” başlığını taşıyan 15. maddesinin “Üye Kabulü” başlıklı (a) fıkrasındaki “birlikte İzmir Kent Konseyi Yürütme Kurulu’nun bu yönergenin 6. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen ölçütlere göre değerlendirilerek alacağı karar” hükmünün KALDIRILMASI,

5.Üye İşlemleri” başlığını taşıyan 15. maddesinin “Üye Kabulü” başlıklı (b) fıkrasındaki “Kurumsal üyelerin üyeliklerinin seçimli genel kuruldan 2 ay önce güncellemeleri istenir. Güncelleme yapmayan üyeler seçimli genel kurul hazirun listesine eklenmezler, seçme ve seçilme hakkını kullanamazlar” hükmünün KALDIRILMASI,

6.Üye işlemleri” başlığını taşıyan 15. maddesinin “Üyeliğin Sona Ermesi” başlıklı (a) fıkrasındaki “yönetmelikte geçen tarafsızlık ve ortak akıl esaslarını zedeleyecek şekilde herhangi bir siyasi yapının yönetim kadrosunda görevli olması” hükmünün KALDIRILMASI,

Gündemin seçimler bölümüne geçilmeden verilecek ortak önergenin kabulü ile uygun olacaktır.

Genel Kurul AfişiTabii ki, genel kurul öncesinde genel kurula hangi kurumların katılacağının belirlendiği güncelleme sürecinde mevcut yürütme kurulu ve sekreterya eliyle yapılan usulsüzlük ve yolsuzlukları dışarıda bırakmak koşuluyla….

Şimdi bu aşamada benim son dileğim, ortak çıkarları ve geleceği temsil eden tüm tarafların -gerekirse benim kolaylaştırıcılığımda – bir araya gelip görüşerek köprüden önceki son çıkış anlamındaki bir öneriyi kabul etmeleri, böylelikle İzmir’deki yerel demokrasi iklimiyle İzmir Kent Konseyi’nin geleceğine katkıda bulunmalarıdır…

Belediyelerde Yeni Dönem: Demokrasisiz Merkeziyetçilik

OHAL’le birlikte yeni bir sayfa açıldı: Ülke Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile yönetiliyor. Meclis’e bomba geldi ama OHAL gelmedi. Meclis tatilde. Yani, KHK’ler 30 gün içinde Meclis’te görüşülmeleri gerekirken görüşülmüyor. Fakat hukuki sonuçlar doğuyor. Özeti, atı alan Üsküdar’ı geçti, Cumhurbaşkanı ve Hükümet, OHAL’in sınırlarını da aşarak çıkardıkları KHK’lerle ilerliyorlar. Yasalar değişiyor, devlet yeniden yapılandırılıyor. Fiili başkanlık en kötü haliyle yürürlükte.

Arada televizyon izliyorum: Demokrasinin rafa kalktığını söylemeyen, en azından kabul etmeyen yok. Ama durumdan utanan da yok. 15 Temmuz darbe girişimi nasıl bir süpürgeyse, demokrasi-dışı olmanın utancını da sildi süpürdü.

Peki, ama bir gün demokrasiye döndüğümüzde kendimizi nasıl bir demokratik ortamda bulacağız? Geleceğimize OHAL’siz ama OHAL varmış gibi demokrasiden uzak bir çerçeve yazılıyor.

demokrasi-009Demokrasisiz merkeziyetçi muhafazakârlık günleri geliyor.

İşin belediyelerle ilgili kısmı tam da bu. Kendisi için “sandıktan çıkma”yı demokrasi sayan “milletin adamı”, iş belediyelere gelince adeta “sandıktan çıksan ne olur ki?” diyor.

674 sayılı KHK’nin Belediyeler Kanunu’nda yaptığı değişikliklerin başka adı, başka anlamı yok.

Değişen ne?

Örneğin, belediyelerde başkan, başkan vekili ve belediye meclisi üyeleri görevi sürdüremeyecek hale geldiklerinde, yerlerinin nasıl doldurulacağı bellidir. Onlarca yıldır, başkan ve vekili için meclis (öyle valinin falan değil meclisin içinden gelen başkan vekilinin, o da yoksa en yaşlı meclis üyesinin başkanlığında) toplanır, yeni başkanı veya vekilini meclis üyeleri kendi arasından seçer. Meclis üyeleri için de sırası gelen yedek göreve çağrılır. Bu, sandıktan çıkan iradenin dönem sonuna kadar devam ettirilmesidir. 2005’te yürürlüğe giren 5393 sayılı Belediye Kanunu da demokrasinin gereği olan bu kuralı aynen devam ettirmiştir.

Ama şimdi, teröre yardım ve yataklık hallerinde il ve büyükşehir belediyeleri için İçişleri Bakanı, diğer belediyeler için valiler yeni başkan, vekil veya meclis üyesini atayacak. Bu atamanın belediye meclisi içinden yapılması da gerekmiyor. Yani sandık demokrasisi Cumhurbaşkanı ve hükümeti “milletin adamı” yapar, fakat belediyelerde seçilenleri yapmazmış!

Beterin de beteri var. O da KHK’nin geçici 9. maddesiyle getirildi. KHK çıkmadan önce, başkan ya da meclis üyesi seçilmişler terör ve şiddet gerekçesiyle görevden uzaklaştırılmışsa, yerlerine yasal düzenlemeye uygun şekilde yeni insanlar belediye meclisi içinden seçilmiş, görevlerine başlamış olsalar bile, KHK çıktıktan sonraki 15 gün içinde bakan ya da vali yerlerine görevlendirme (atama) yapacak.

KHK’yi yazan eller demiş ki, hukukta lehte olmadıkça geriye yürümemek kuralı mı, geçiniz…

protesto674 sayılı KHK’de “bu da yetmemiş” dedirten yeni kurallar var. Anılan durumdaki belediyelerde;

Belediye meclisi başkan çağırmadıkça toplanamayacak;

Meclis, encümen ve komisyon çalışmaları olmayacak, bu işleri encümen üyesi belediye memuru iki kişi yerine getirecek;

Bütçe ve muhasebe işlemleri valinin onayı ile mal müdürlüğü veya defterdarlığa geçecek;

Terör veya şiddete doğrudan ya da destek olarak kullanılan veya kullanılabilir mal ve imkânlara vali ya da kaymakam (mülki amir) el koyacak.

Sanmayın ki bu düzenlemelerin uygulanması OHAL dönemiyle sınırlı.

Özetle, bundan böyle, belediyelerde demokrasi milletin seçtikleriyle değil merkezi yönetimin izin verdikleriyle.

Hukukun üstünlüğü mü, o da neymiş?” demek serbest, “Ama sandık, seçilmişler, hani milli irade… OHAL kuralları OHAL’le sınırlı… demokrasi…” diyecek olsanız, “Terörü mü destekliyorsun terörist!” naralarının tükürükleri suratınıza sıçrıyor.

Ne diyelim?

Bir: Demokrasi her eve, herkese lazım. Bugün değilse yarın!

İki: Bugün yerel demokrasiyi savunmak vatani bir hizmettir.