“Müslüman mahallesinde salyangoz satmak”…

Ali Rıza Avcan

Bugünkü yazıma başlık olarak seçtiğim “Müslüman mahallesinde salyangoz satmak” deyişinin anlamını bir Ekşi Sözlük yazarı, “kötü pazarlama planlaması sonucunda yanlış pazar seçimi” olarak açıklıyor. Bulabildiğim diğer İnternet kaynaklarında da bu deyişin aynı anlama gelebilecek “Hıristiyan mahallesinde şıra satmak” ya da “körler mahallesinde ayna satmak” şeklinde değişik biçimlerine rastlıyoruz.

Bu deyişlerde yer alan “Müslüman“, “Hıristiyan” ya da “kör” sözcükleri aslında bazı inanç sahiplerini ya da dezavantajlı grupları ötekileştirip ayrıştıran bir özelliğe sahip olmakla birlikte; gerçek yaşamda var olan, o nedenle de etik anlamda uygun görülmemekle birlikte, öncelikle bu deyişlerle anlatılmak istenen toplumsal olguların dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum.

Toplumsal yaşamdaki gerçekliklerden süzülüp gelen bu deyişlerin bugünkü toplumsal koşullarda çağrışımlarla oluşan diğer bir anlamı ise, hepimizin bildiği gibi “yanlış yerde yanlış iş yapmak” anlamına geliyor.

Bu bağlamda bugünkü yazımda, “yanlış yerde yanlış iş yapanKonak Belediyesi‘ni ve bu belediyenin yoğunlukla Afrikalılarla Suriyelilerin yaşadığı Basmane, Akıncılar Mahallesi 1298 sokakta, o binanın eskiden silâhhane olduğu iddiasıyla restore ettikten sonra Konak Sanathane Gösteri Sanatları Merkezi ismini verdikleri mekânın açılışını, o çevrede yaşayıp çoğunluğunu Afrikalı ve Suriyeli mülteci, göçmen ve sığınmacıların oluşturduğu yoksul mahalle halkı yerine şehrin lüks ve mutena semtlerinde yaşayan zengin, varlıklı ve mevki sahibi kişileriyle siyasetçi, bürokrat, akademisyen ve gazetecilerinin davetli olduğu içkili bir kokteyl ve film gösterisi şeklinde yapmış olmasını ele alıp tartışmak istiyorum.

Bu açılışla ilgili Konak Belediyesi haber bülteni ve bu bülten üzerinden türetilen yerel basın haberlerine baktığımızda;

Konak Belediyesi‘nin 200 yıllık eski bir silâhhane binası ile bahçesini restore edip Sanathane Gösteri Sanatları Merkezi adıyla hizmete açtığını, açılışı yapılan bu binada belediyenin Kent Tarihi Birimi‘nin de yer alacağını, söz konusu merkezin açılışına ev sahibi Konak Belediye Başkanı Abdül Batur’un yanı sıra İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ve eşi İzmir Köy-Koop Birlik Başkanı Neptün Soyer‘in, CHP İzmir İl Başkanı Deniz Yücel‘in ve il yöneticilerinin, siyasi parti ilçe başkanlarının, İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürü Murat Karaçanta‘nın, İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Dilek Gappi‘nin, İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Başkanı Zekeriya Mutlu‘nun, Konak Belediyesi meclis üyeleriyle Yunanistan İzmir Başkonsolosu Despoina Balkiza‘nın, basın temsilcileriyle gazeteci, akademisyen, oyuncu ve yönetmenlerin, birlik, oda ve dernek başkanlarının, sivil toplum ve demokratik kitle örgütleri temsilcileriyle sanatseverlerin katıldığını, kısa film gösterimiyle başlayan açılış töreninin sunumunun Mülkiyeliler Birliği Derneği İzmir Şubesi Başkanı ve tiyatro sanatçısı Nazlı Kayı tarafından gerçekleştirildiğini öğreniyoruz.

Konak Belediye Başkanı Abdül Batur‘un yaptığı açış konuşmasında, tarihi bir binayı daha kente kazandırmaktan onur duyduklarını, yerel yönetim olarak koruma ve işlevlendirme bilinciyle çalışmalarını yürüttüklerini, ‘Birlikte Konak’ diyerek çıktıkları yolda Basmane’yi, özellikle de bu bölgeyi İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer önderliğinde, hemşehrileriyle birlikte yaşatma kararı aldıklarını, 1800’lü yıllarda konut olarak inşa edilen, yakın geçmişte silah imalâthanesi olarak kullanıldığı için bölge halkı tarafından Silâhhane olarak adlandırılan iki katlı tarihi binayı, belediyenin çabaları sonucu kültür ve sanat merkezi olarak kente kazandırdıklarını, Silâhhane isminin hiç hoş çağrışım yapan bir isim olmadığını, o nedenle bu mekânı Silâhhaneden Sanathane‘ye dönüştürdüklerini, Sanathane’nin bir dönemin unutulmaz etkinliği açık hava sinemalarının nostaljisini yaşatacağını, Sanathane’nin bir dönemin unutulmaz etkinliği açık hava sinemalarının nostaljisini yaşatacak şekilde tasarlandığını ve buranın bundan böyle kentin yeni buluşma mekânlarından biri olacağını belirtmiş.

Şimdi gelelim bu “creme de la creme“, Türkçesi ile “kaymağın kaymağı” katılımcılarla yapılan açılış törenine ve bu törene konu olan mekânın özelliklerine….

18. yüzyılda mı yoksa 19. yüzyılda mı yapılmış?

1. Binanın girişine asılmış tabelada 1900’lü yılların başında, Konak Belediye Başkanı Abdül Batur‘un açış konuşmasıyla basına servis edilen bültende 1800’lü yılların başında yapıldığı söylenen bu bina, belgesi ile kanıtlanmış bir silâhhane; yani silahların depolandığı bir yer değil. Çoğu kez tarihi mekânların restore edilip işlevlendirilmesi sırasında bu tür öykülendirmeler yapılsa bile, bunun böylesi bir askeri yapıda tarihi gerçeklere ve bu gerçekleri kanıtlayan belgelere dayandırılması hepimizin beklediği bilimsel bir koşuldur. Bu koşul yerine getirilmediği takdirde sayın Osman Kocaoğulları gibi, daha önce o bölgede yaşamış eski Basmaneliler’in tanıklıklarına itibar etmemiz gerekiyor.

İş makinası ile yapılan kazı…

2. Bildiğim kadarıyla, söz konusu yapının bahçesini bir açık hava sinemasının eğimine kavuşturmak amacıyla Konak Belediyesi Koruma Uygulama ve Denetim Bürosu‘nca (KUDEB) izin verilen kazının, toprak altındaki tarihi ve arkeolojik değerlere hasar verecek şekilde iş makinası ile yapılması nedeniyle, bu durum çevrede yaşayanlar tarafından fotoğraflanmış ve İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından da İzmir 1 Numaralı Anıtlar Bölge Kurulu‘na bildirilmiş durumda.

3. Söz konusu binada ve bahçesinde eski bir açık hava sinemasını hayal edip tasarlamak kendi içinde güzel, nostaljik ve övülecek bir iş olmakla birlikte; bölgenin içinde bulunduğu durum, o bölgede yaşayan insanların kültürleri, gelenekleri, tutum ve alışkanlıkları dikkate alınmadan, o bölgede yaşayanların görüş, düşünce ve önerileri alınmadan; asıl önemlisi onların aktif katılımı sağlanmadan, tasarım ve uygulamayı onlarla birlikte yapmadan, sanki Basmane eskilerin Basmanesiymiş gibi hesapsız kitapsız bir işe girişmek, o bölgede yaşayan ya da çalışanların beğeni ve tercihleri dışında sinema tarihinin kült filmlerinden medet umup ortalıkta Şarlo taklitleri dolaştırarak, üstenci bir anlayışla “bakın ben sizleri de düşünüp ne yaptım, gelin bununla oynayın” dercesine yapılmış yanlış bir iştir. Daha doğrusu, kendi hemşehrisini dikkate almadan, onun katılımını sağlamadan o eski köhnemiş belediyecilik anlayışıyla kotarılmış kötü bir iştir. O nedenle, bu işin anlatıldığı şekilde sürdürülmesi de mümkün değildir.

Tabii ki, bu iş bu kafayla yapılmaya devam edilirse, pek de uzak olmayan bir gelecekteki hazin sonunu hep birlikte izlemek bizlere sevinç değil, acı verecektir.

4. Aşağıdaki Facebook paylaşımı, İzmir sivil toplum camiasında neredeyse herkesin tanıdığı, Selluka çiçeğinin annesi diyebileceğimiz, yetiştirdiği Selluka çiçeklerinin tohumlarını ya da yaptırdığı Selluka kolonyalarını ben dahil herkese armağan eden, Selluka çiçeğinin eskiden olduğu gibi evlerimizin bahçe ya da duvarlarını sarması için büyük çaba gösteren, Selluka Kültür Sanat Derneği olarak İzmir Valiliği ile birlikte Selluka Plaketi ve Belgesi uygulamasını başlatan ve Atölye Su‘nun sahibi Pelin Uğur‘a ait.

Evet, Pelin Uğur her zaman olduğu gibi derin anlayış, tahammül ve nezâketini koruyarak o akşam yaşadıklarının kendisinde yarattığı hayal kırıklığını bizlerle paylaşıyor. Hele ki Sanathane denilen yapının yer aldığı Akıncı Mahallesi‘nin komşusu Hurşidiye Mahallesi‘nin muhtarı Enis İpek ile birlikte yaşadığı “yassah hemşerim” muamelesini bütün zerâfetiyle anlatarak bu durumun çirkinliğini ortaya koyuyor. Bu kentte bilinen ve tanınan bir sivil toplum örgütü başkanı ve sanatçı ile aynı bölgedeki bir mahalle muhtarının yaşadığı zorbalığı bize anlatıyor. Anlaşılan o ki, kendisi ve Hurşidiye Mahallesi Muhtarı Enis İpek, içerde sunulan içkili kokteyl eşliğinde kentin “creme de la creme” tabakasının (gerçi film ve fotoğraflara baktığımızda, katılanların çoğunun “creme” tadında değil de, düştüğü her yere yapışan “gelée” kıvamında olduğunu görsek de) ağırlandığı bir açılış törenine uygun görülmemişler, ellerinde davetiye olmadığı gerekçesiyle içeri alınmamışlar.

Bu durum, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu‘nun muhtarlarla yaptığı toplantılarda demokrasinin bel kemiği ilan ettiği bir mahalle muhtarının, içerideki CHP il ve ilçe yöneticileri rağmen alınmayışı yereldeki CHP örgütlerinin, belediye başkanlarının ve partililerin demokrasiden ne olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Tabii ki bu durum, işin sosyal medyaya yansıyan ve o nedenle bizim bildiğimiz yanı. Bunun dışında muhtemelen karşılaştığı ret muamelesini sosyal medyaya yansıtmayan, o nedenle yaşadıkları bu tatsız muameleden haberimizin olmadığı başkaları da olabilir.

Yassah hemşerim

Yapılanın ne ölçüde çirkin, açıklanamaz kötü bir davranış olduğunu görüp anlayabiliyor musunuz? Kim, kimi kimin malına hangi gerekçeyle almama aymazlığını gösteriyor?

5. Son olarak Mülkiyeliler Birliği‘nin değişik şubelerinde değişik kademelerde görev yapmış 46 yıllık bir Mülkiyeli ve İstanbul Mülkiyeliler Vakfı‘nın kurucu üyesi olarak Mülkiyeliler Birliği İzmir Şubesi Başkanı Nazlı Kayı‘nın, üstlendiği görevin onursal önemi, ağırlığı ve ciddiyeti itibariyle bu gösterinin sunuculuk hizmetini yapmış olmasını yadırgıyorum. Sevgili arkadaşımız Nazlı Kayı‘nın kendisi özgün bir tiyatro sanatçısı olmakla birlikte; bu etkinliğe bir “sunucu” olarak değil de, Mülkiyeliler Birliği İzmir Şubesi Başkanı olarak davet edilerek İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Dilek Gappi gibi protokola ait ön sıralara oturmasını ve bizleri orada layıkıyla temsil etmesini beklerdim.

Sonuç olarak bu işin bu mekânda başarıyla yürüyüp yürümeyeceğini, belediyenin önümüzdeki zaman içindeki performansı gösterecek… Konak Belediyesi‘nin yanlış yerde yanlış hedef kitle seçimi ile yaptığı bu yanlış işin uygulaması, Kent Tarihi Birimi görevlisi Teodora Hacudi ile danışman olarak istihdam edildiği anlaşılan Nesim Bencoya‘ya teslim edilmiş olsa da; “Müslüman mahallesinde salyangoz satmak” ya da “Hıristiyan mahallesinde üzüm şerbeti satmak” veya “körler mahallesinde ayna satmak” olarak da adlandırılabilecek bu işin gelecekteki başarısını o bölgeye yaşayan hemşehrilerin; yani iç ya da dış göçle gelip bu bölgeye yerleşen ve büyük bir yoksullukla orada tutunmaya çalışan insanlar; yani oranın halkı belirleyecek….

Tabii ki, bu arada başka bir “salyangoz” temsilcisinin, başka bir soylulaştırma çabasıyla Basmane‘deki Pazaryeri Mahallesi‘nden bir Cittaslow Metropol yaratmak hayalini de unutmamak koşuluyla… O nedenle, her ikisine de şimdiden “haydi hayırlısı” diyelim…

Biz yazının sonu niyetine “hayırlısı olsun” diyerek sözümüzü bağlamış olsak da, bu yazıyı yazdığımız 7 Ağustos 2022, Pazar günü, sevgili dostumuz Orhan Beşikçi‘nin verdiği bilgiye göre Konak Belediyesi tarafından açılışı yapılan “Sanathane” isimli binanın hemen yakınında, Kadın Müzesi‘nin karşısında ve Belediye Başkanı Abdül Batur tarafından makam binası olarak kullanılması nedeniyle halkın kullanımına kapatılan Nebahat Tabak Basmane Semt Merkezi‘nin hemen yanında konut olarak tasarlanmış tek katlı tarihi İzmir evi, 7 Ağustos 2022, Pazar günü sevgisizlik ve ilgisizlik nedeniyle yanarak büyük ölçüde tahrip olmuştur.

Şayet bu yangın daha büyük ve güçlü olmuş olsaydı, yanan evin çevresinde Konak Belediyesi‘nce daha önceden restore edilmiş olan 3 ayrı binanın yanması da gündeme geleceği için, mevcut olanı restore edip kullanmanın dışında bu tür tarihi, kültürel değerlerin yangın, deprem, sel ve benzeri yıkımlardan nasıl korunacağı konusunun da gündeme getirilip, gerekli önlemlerin zamanında alınması gerektiğini ilgililere hatırlatmak isteriz.

Tasarım, restorasyon ve işletme: kim tarafından ve nasıl?

Ali Rıza Avcan

Geçtiğimiz günlerde basına ve sosyal medyaya düşen haberlerden, Basmane, Pazaryeri Mahallesi’nin önemli kültürel değerlerinden biri olan ve 2017 yılında TARKEM tarafından satın alınıp İzmir Büyükşehir Belediyesi ile işbirliği çerçevesinde restore edilecek olan tarihi Tevfik Paşa Konağı’nın, aradan geçen beş yılın sonunda Yaşar Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü öğrencileri tarafından yeniden tasarlandığını öğrendik.

Tevfik Paşa Konağı
Tevfik Paşa Konağı

Anafartalar Caddesi ile 945. Sokağın kesiştiği noktada ve Hatuniye Meydanı’na egemen bir konumda olan konak, yaklaşık 100 yıl önce Tevfik Paşa ailesine aitti. Yapının daha sonra Tevfik Paşa Oteli, Akseki Oteli olarak hizmet verdiğini ve son olarak da Paşa Oteli ismini aldığını, bugün yapının altında faaliyet gösteren kasapların kiralarını TARKEM’e ödediğini biliyoruz.

Yapının hangi tarihlerde kim tarafından yapıldığı kesin olarak bilinmemekle birlikte; bu boyuttaki bir yapının inşa edildiği tarihlerde yoldan geçen herhangi bir yapı kalfası ya da çırağına teslim edilmeyeceği de ayrı bir gerçek. Ancak binanın yeni sahibi olan TARKEM, bu bina için değişik tarihlerde bu bina ile projeler hazırlayarak bunları haber metni, 2 ya da 3 boyutlu mimari çizimler ve videolar şeklinde kamuoyuna duyurmuş olmakla birlikte; bu kez de binanın iç tasarımını Yaşar Üniversitesi’nin öğrencilerine teslim etmiş gözüküyor.

Paşa Oteli’nden manzaralar
Paşa Oteli’nden manzaralar

Hem de ticarethane özelliği öne çıkan bir vakıf üniversitesinin “öğrenci” olarak değil de, “müşteri” olarak gördüğü öğrencileri tarafından… Başka bir anlatımla, eski mimarlar loncası ustalarının henüz icazet verip kuşak sarmadığı çıraklar tarafından…

Evet, bizim öğrenciliğimizde de hocalarımız bizim ayaklarımızın üstünde durup güven duygumuzun gelişmesi için değişik konularda görev, yetki ve sorumluluk veriyorlardı; ama, toplumun önüne çıkacak, kamuya ait önemli işlerde bizleri yalnız bırakmayarak kendi adlarıyla bilgi, birikim ve deneyimlerini de ortaya koyarak, o işi birlikte yaptığımızı vurgulayarak bizleri cesaretlendiriyorlardı….

Evet, öğrencilerin coşkusu, dinamizmi, genç ve yaratıcı fikirleri her zaman için önemlidir ve bundan azami ölçüde yararlanmak doğru ve yerindedir… Ama bu güzel meziyetler tecrübe dediğimiz deneyim ve birikimle birleşmediği takdirde bir mimarın ya da inşaat ustasının yaptığı önemli bir sivil yapıyla ilgili tasarım ve iç mimarlık düzenlemelerinin o deneyim ve birikimden yoksun insanlara verilmesi doğru ve yerinde değil; hatta bir özel üniversite öğrencisine/müşterisine yapılacak büyük bir kötülüktür, yanlış bir eğitim anlayışıdır… İşte o nedenle, bu anlayış ve uygulamalar sayesinde bir süre sonra özgüven patlaması yaşayan kötü mimar ve yapılarla karşı karşıya kalmamız da mümkündür…

Bu konuda bilgi, birikim ve deneyim sahibi olduğunu bildiğimiz Prof. Dr. Emel Kayın da Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale gibi tarihi alanlarda yapılacak tarihi otel restorasyonlarında bütünlüklü bir bakış açısının benimsenmesi gerektiğini söyleyip, tek tek yapı başına çözüm önerenleri uyarmaktadır:

Ortak bir hikâyesi bulunan tarihi otellerin ayrı projeler dâhilinde ele alınmak yerine her hikâyenin ötekine eklemlendiği bütünlüklü bir kurguyla ele alınmalarının daha doğru olduğunu düşünüyorum. Basmane Meydanı ve Konak Meydanı yönündeki tarihi otellerin sağlıklaştırma ya da dönüşüm  kararlarının ‘bütünlüklü’ ve ‘herkes için adil’ bir  yaklaşımla ele alınması gerektiğine inanıyorum. Meydanlar ya da sokaklar ölçeğinde yürütülen koruma çalışmalarının da elbette çevreleri açısından  yararları var; nasıl yapıldığına bağlı; iyi kurgulanırsa çevrede yarattığı değişim diğer alanlara sıçrayabilir; aksi takdirde ise bir yarılma yaratır. Bölgeyi ansızın ortaya çıkan fikir ya da talep yağmurlarından korumak, sahne ışıklarının bu alana yönlenmesine  bağlı biçimde varlık bulan parlak beyanlara itidalli bir biçimde yaklaşmak, bölgede  yaşayanlarla  birlikte sağlıklı bir gelişim sürecini başlatmaya cesaret etmek gerekiyor.” (*)

Ayrıca günümüzde bu otelde çoğunluğunu Afrikalı göçmen, mülteci ve sığınmacıların yaşadığını bildiğimiz için, bu yapı restore edilip başka amaçlarla kullanıldığı takdirde kentsel adalet ve eşitlik adına hem bu yapıda hem de çevredeki yapılarda yaşayan yoksul, dar gelirli insanların nereye gidip nasıl yaşayacağı da planlanmalı, İzmir Büyükşehir Belediyesi 2020-2024 Dönemi Stratejik Planı hükümleri çerçevesinde fırsat verilmeyecek olan bu tür “soylulaştırma” girişimlerine fırsat verilmemelidir.

(*) Paşa Konağı Oteli, Seyyahname, http://www.postseyyah.com/pasa-konagi-oteli-2/

Pazaryeri’nden bir Cittaslow Metropol yaratmak…

Ali Rıza Avcan

İzmir’in orta yeri, KonakKonak ilçesi ve onun yerel yönetimi…

Aslında eski İzmir denince ilk akla gelen yer… Tarihi saat kulesiyle, valilik ve belediye binalarıyla simgelenen, tarihi Kemeraltı Çarşısı‘yla Kadifekale eteklerinde mevzilenen bitkin, yorgun ve çökmüş eski mahallelerin çevresini sardığı tarihi kent merkezi…

Konak ilçesi, 2009 yılında Karabağlar ve Konak ilçeleri olarak ikiye ayrılmasından bu yana sürekli kan kaybediyor… İlçenin ekonomik canlılığını, kültürel varlıklarını ve mutlu geleceğini oluşturacak canlı, dinamik ve genç nüfusu devamlı olarak azalıyor, semtler, mahalleler ve evler devamlı olarak boşalıyor, tarihi yapılar yıkılıyor… Tüm Türkiye, İzmir ve İzmir’in diğer 29 ilçesinde nüfus devamlı artarken Konak‘ta 2009 yılında 411.112 olan nüfus, her yıl devam eden düzenli azalışla 2021 yılında 336.545’e iniyor. Bu haliyle Konak ilçesindeki 113 mahalleden -bir ikisi dışında- hepsi nüfus itibariyle hem yaşlanıyor hem de devamlı kan kaybediyor, ticari canlılığını, dinamizmini ve geleceğe yönelik umutlarını yitiriyor. Sürekli kan kaybından ortaya çıkacak koma hali ve onun sonucundaki hazin ölüm hali, “Kırmızı Pazartesi” gibi geleceği önceden belli olan bir yok oluşu çağrıştırıyor… ya da başka bir anlatımla, “geliyor gelmekte olan” halinin pek de iyi olmayan halini açığa çıkartıyor…

Ancak diğer yandan da nüfusun bu şekilde sürekli azalması, evlerin boş kalması ve yapıların siyasetle el ele veren mafya grupları tarafından yıkılıp ruhsatsız kaçak otoparklara dönüştürülmesi, bu bölgeleri değişik şekillerde soylulaştırıp daha zengin sınıflara pazarlamak isteyen yerli ve yabancı sermaye ile rant çevrelerinin ağzının suyunu akıtıyor… Bir yandan İstanbul sermayesinin buralardan yer aldığı dedikoduları yayılıyor, diğer yandan da İzmir sermayesinin taşeron ruhlu temsilcileri tarafından, “Aman İstanbullular gelmesin de biz yiyelim” kaygısıyla ucuza kapatılıyor ve buradaki yağmadan TARKEM ve TARKEM‘le işbirliği içinde olan oluşumlar sayesinde kahramanlık hikayeleri yazılıyor… Hem de kentteki bir kısım kültür ve sanat çevresinin ‘kiralanması‘ ya da ‘satın alınması‘ marifetiyle…

Bölgenin soylulaştırılıp zenginlere pazarlanması ile ilgili ilk hamle, hepimizin bildiği gibi, İzmir Büyükşehir Belediyesi eski başkanı Aziz Kocaoğlu zamanında, kafasının üstündeki uhrevi hâle ile her kapıyı açabilen ve kentin sermaye çevreleri ile sıkı dostluklar geliştiren başkan danışmanı Prof. Dr. İlhan Tekeli‘nin öncülüğünde, onun kaleme aldığı İzmir Tarih Projesi ile yapıldı…

Prof. Dr. İlhan Tekeli‘nin, kendisinden önce yapılmış değerli birçok çalışmayı büyük bir kibirle çöpe attığı bu proje raporuna göre, 5366 sayılı yasa uyarınca 1 Ekim 2007 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan Kemeraltı ve Çevresi Yenileme Alanı kararına ek olarak Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgelerindeki 45 mahalleyi kapsayan 248 hektarlık alan, uzun adıyla “İzmir Tarih, İzmirlilerin Tarih İle İlişkisini Güçlendirme Projesi“, kısa adıyla “İzmir Tarih Projesi” kapsamına alınmış ve bu bölgede yapılacak soylulaştırma çalışmalarını yürütmek amacıyla, İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Konak Belediyesi dahil olmak üzere 112 adet belediye, belediye şirketi, şirket, meslek odası ve iş insanının ortak olması suretiyle TARKEM A.Ş. isimli yatırım şirketi kurulmuştu.

İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Konak Belediyesi‘nin; ayrıca TARKEM A.Ş.’nin 2012-2022 dönemindeki faaliyetlerine bakıldığında, bu bölgede dişe dokunur herhangi bir çalışmanın yapılmadığı, bölgenin proje raporunda iddia edildiği ve tanımlandığı gibi bir “cazibe merkezi” haline getirilemediği görülecektir. Nitekim projenin 3. stratejik hedefi, bölgedeki gereksiz boşalmalara karşı çıkılmasını öngördüğü halde, 2012-2022 döneminde projenin uygulandığı 45 mahallede, tüm Konak ilçesinde görülenden daha fazla bir nüfus kaybı yaşanmış, 2012’de endeks değeri 100 olarak kabul edilen 62.324 olan nüfus, 2021 yılında endeks değeri olarak 60,09’a, sayısal olarak 37.448’e gerilemiş, proje alanı kovboy filmlerindeki hayalet kasabalar gibi insansız, çocuksuz ve hatta gece nüfusu olmayan mahalleler haline gelmiştir.

2012-2022 dönemi çalışmalarının sonucunda ortaya çıkan büyük başarısızlık, bu kez 248 hektarlık alanın bütününde değil de; bunun sadece % 1,64’ünü oluşturan 57.079,98 metrekarelik alana sahip ve devamlı nüfus kaybı nedeniyle 2021 yılı itibariyle 1.090 nüfusa sahip Basmane, Pazaryeri Mahallesi‘nde bir Cittaslow Metropol oluşturulması düşüncesiyle ikinci bir girişimde bulunulması suretiyle ortaya çıkmıştır. Bundan da anlaşılan tek şey, geriye kalan iki yıllık icraat süresinde 248 hektarlık alanın bütünü ile değil, hedef küçültülerek bunun sadece % 1,64’ünü oluşturan 5,71 hektarlık alandaki bir mahalle ile yetinileceğidir.

28 Nisan 2022 tarihinde Konak Belediye Başkanı Abdül Batur ve kalabalık bir grupla birlikte Pazaryeri Mahallesi‘ni başındaki kasketle ziyaret eden İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Tunç Soyer, burada gazetecilere verdiği demeçte, “Cittaslow Metropol, dünyanın umutlu şehirlerinin simgesidir. İzmir umudun şehridir. Sakinleşmeye Agora’dan başladık. Şehrimizde adaleti ve refahı herkes için çoğaltmak, birinci önceliğimiz. Cittaslow Metropol, bedenlerimizi, duygularımızı ve düşüncelerimizi özgürleştirmek için attığımız bir adımdır” diyerek “Toplum“, “Kentsel direnç“, “Herkes için gıda“, “İyi yönetişim“, “Hareketlilik” ve “Cittaslow Mahalleleri” gibi 6 ana teması olan İzmir’deki Cittaslow Metropol hareketine Basmane‘nin Pazaryeri Mahallesi‘nden başlanacağını duyurmuştu.

Söyleminde “Ulaşım” yerine “Hareketlilik“, “Yönetim” yerine “İyi Yönetişim“, “Ulaşılabilir gıda” yerine “Herkes için gıda” gibi neoliberal alfabenin sözcüklerini kullanan bu yeni Cittaslow Metropol kavramı, hepimiz için yeni, yeni olduğu için de bilinmeyen bir olgu. Ayrıca Cittaslow konusunda şimdiye kadar söylenip de Metropol olgusuna ters düşen, bu tersliğin farkında olduğu için de Cittaslow iddiasıyla ilgili kavramlarla Metropolü tanımlayan kavramları bir araya getirmeye çalışan, bu birbirine ters iki özelliği gerçeklik ötesi bir şekilde bir araya getirmenin gerekçesini açıklamakta zorlanılan bir durum. Ana tema olarak belirlendiği söylenen kavramlar ise, neoliberal kent anlayışını oluşturan kavramlardan oluşuyor. O nedenle, söylenen ya da yazılanların yeni bir şey içermediği de ortada. Mustafa Tunç Soyer‘in bir ilçe olan Seferihisar‘dan sonra 4-4,5 milyonluk bir metropolün belediye başkanı olması ile birlikte, ülkemiz ve dünyadaki başarısız uygulamaları ile bilinen Cittaslow markasını, adeta kendisi için ısmarlanan bir elbise gibi parlatmasıyla ortaya atılan bu yeni Cittaslow Metropol markasının uygulamada nasıl bir şekil alacağı da bilinmiyor.

Gelelim Basmane, Pazaryeri Mahallesi‘ne. Pazaryeri Mahallesi Konak İlçesi’nin 113 mahallesi arasında büyüklük itibariyle 82. sırasında, İzmir Tarih Projesi‘nin uygulandığı 45 mahallesi arasında da 17. sırasında yer alan küçük bir mahalle. Etrafı doğudan nüfusu 775 olan Altınordu, kuzeyden nüfusu 3.787 olan Akıncı, batıdan nüfusu 112 olan Kurtuluş ve geceleyen hiçbir nüfusa sahip olmayan Namazgâh, güneydoğudan nüfusu 2.229 olan Kubilay, güneyden nüfusu 1.462 olan Ali Reis, güneybatıdan da nüfusu 736 olan Yeni Mahalle ile çevrelenmiş durumda.

Mahalle, Basmane bölgesinin merkezinde ve diğer mahallelere göre insan ve araç trafiği açısından işlek bir yerde olması; ayrıca, İzmir’in turistik yerlerinden biri olan Agora Kazı Alanı‘nın hemen yanı başında olmasına karşın; 2009 yılında 1.612 olan nüfusu 2010’da 1.640’a, 2011’de 1.584’e, 2012’de 1.545’e, 2013’de 1.543’e, 2014’de 1.509’a, 2015’de 1.482’ye, 2016’da 1.376’ya, 2017’de 1.304’e, 2018’de 1.246’ya, 2019’da 1.222’ye, 2020 yılında 1.162’ye, 2021 yılında da 1.090’a inmiş durumda. Buna göre, mahallenin nüfusu Konak ve Karabağlar belediyelerinin birbirinden ayrıldığı 2009 yılına göre % 32,38 oranında, İzmir Tarih Projesi‘nin uygulanmaya başladığı 2012 yılına göre % 29,45 oranında azalmış olup nüfustaki azalışın hızı son 2-3 yıl içinde daha da artmıştır. (1)

İzmir Büyükşehir Belediyesi 3 Boyutlu Kent Rehberi verilerine göre mahallede toplam uzunluğu 2,27 kilometre olan 1 cadde (Anafartalar Caddesi), 17 sokak (Tarık Sarı Sokağı, 943, 945, 946, 947, 948, 949, 950, 951, 952, 953, 954, 955, 956, 961 ve 1030 sokaklar) olmak üzere 18 yol ve 313 adet yapı bulunmaktadır. Sokakların 7 tanesi mahalleyi çevreleyen sınır sokağı, 5 tanesi hem sınır hem de iç sokak, 5 sokağı da mahalle içinde kalan iç sokaktır. Bu cadde ve sokaklardan sadece Anafartalar Caddesi İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin sorumluluğunda kalıp geriye kalan 17 sokağın tümü Konak Belediyesi‘nin sorumluluğundadır.

Mahalle muhtarı Mehmet Sıraç Batuk‘un bürosu, 949 sokak No: 6 adresindedir.

Tevfik Paşa Konağı / Oteli

Çevre uzunluğu 1.173,39 metre, posta kodu 35.240 olan mahalledeki başlıca taşınmaz kültür değerleri ile bilinen yerler şu şekilde sıralanabilir:

1) Fersuden Sahaf, 2) Kamer Kuyumculuk, 3) Smyrna Çay Evi, 4) Namazgâh Ekmek Fırını, 5) Konak 20 Nolu İkiçeşmelik Aile Sağlık Merkezi, 6) Konak Toplum Sağlığı Merkezi Göçmen Sağlığı Birimi, 7) Sevdan AVM, 8) Adalet Taksi, 9) Yenigün Market, 10) Köşem 47 Kadir Usta Lokantası, 11) Fındık, 12) BİM Mağazası, 948 Sokak No.25, 13) İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Başkanlığı, 14) Tekel Bayii, 15) Altınordu Spor Kulübü Derneği, 16) Altınordu Halı Sahası, 17) İzmir Arçelik Servisi, 18) Tayyip Gıda Market, 19) Kayapınarlar Taziye Evi, 20) Emir Sultan Türbesi ve Haziresi, 21) Saitoğulları Kıraathanesi (Geçici olarak kapalı), 22) Kamuran Bakkal, 23) Hacı Baba, 24) Otel Hikmet, 25) Paşa Konağı Oteli (Tevfik Paşa Konağı), 26) Elzevak Kafe (Geçici olarak kapalı), 27) Büşra Balık Evi, 28) Otel Aksu, 29) Gülen Otel, 30) İzmir Tarih Tasarım Atölyesi, 946 Sokak No.2, 31) Namazgâh Pazaryeri Camii, 32) Kapanizade Köşkü, 33) Merdivenli Medrese ve İplikçi İsmail Dede Türbesi, 34) Çukur Çeşme, 35) Carfi Köşkü.

Mahallenin sahip olduğu taşınmaz kültür varlıklarının en önemlilerinden biri olan Emir Sultan Türbe ve Haziresi 2013 yılında İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilip İzmir Valiliği‘ne devredilmekle birlikte; İzmir Valiliği tarafından Süleymancı tarikatların yönetimine verilmiş ve 1982 Anayasası’nın 174. maddesi ile kaldırılması yasaklanan 30 Kasım 1925 tarih, 677 sayılı yasa ile tekke ve zaviyeler yasaklanmış olmasına karşın, hem bu eserin kapısına, küçük tekke anlamına gelen “Zaviye” tabelası asılmış, hem de İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen http://www.visitizmir.org adresi ile http://www.kulturenvanteri.org isimli İnternet sayfalarında bu eser, “Emir Sultan Türbesi ve Zaviyesi” ya da “Emir Sultan Zaviyesi” olarak tanıtılmaktadır. Bugün bu tarihi yapı, Ege’ye Bakış Gazetesi‘nden gazeteci Adem Sarıkaya‘nın haberine göre içinde ya da çevresinde takkeli ve entarili küçük çocukların dolaştığı bir gericilik yuvasına dönüşmüş durumdadır.

Kaynak: Ege’ye Bakış, Adem Sarıkaya, 23 Nisan 2022
Kaynak: Ege’ye Bakış, Adem Sarıkaya, 23 Nisan 2022

İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Başkanlığı ve İzmir Tarih Tasarım Atölyesi‘nin bu bölgeye taşınması ile birlikte İzmir Büyükşehir Belediyesi yönetimi açısından önem kazanan Pazaryeri Mahallesi‘ndeki diğer bir önemli tarihi yapı Tevfik Paşa Konağı‘dır. Konağın bulunduğu parsel dahilinde bir tarihi kıraathane, bir dükkan, üç katlı bir otel binası ve üç adet müştemilat yapısı bulunmaktadır. Bu konak ve 945 Sokak’tan girilen iki katlı “Pembe KonakTARKEM tarafından geliştirilen Tevfik Paşa Konakları Projesi‘ne alınmakla birlikte bugüne kadar herhangi gelişme olmamıştır. Anlaşılan o ki, İzmir Büyükşehir Belediyesi bu mahallede Cittaslow Metropol çalışmaları yaparak hem TARKEM‘in, hem de bu bölgede gayrimenkul alan diğer sermayedarların soylulaştırma amaçlı yatırımlarının önünü açmak, onların işini kolaylaştırmak amacındadır.

Bölgenin diğer bir önemli değeri de, uzun yıllardır sabırla restore edilmeyi bekleyip şu sıralar İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nce yürütülen restorasyonu bitmek üzere olan Ege Çağdaş Eğitim Vakfı‘na (EÇEV) ait olan Carfi Köşkü‘dür.

Mahalle, bölgeyi iyi bilen uzmanlar açısından hizmet yoksunu bir mahalledir… Ayrıca sadece bu mahalle değil, bu mahalleyi çevreleyen mahalleler ve Kemeraltı, Basmane, Kadifekale bölgesindeki tüm mahalleler yıllarca ihmal edilmiş, hizmet götürülmemiş, yapılan belediye yatırımlarından adil bir şekilde pay almamış mahallelerdir… Kanalizasyon ve yağmur suyu sistemi olarak adlandırılan altyapısı ve üst yapı olarak nitelenecek yolları, meydanları, sokakları, elektrik bağlantıları son derece kötü ve bakımsızdır… Bu bağlamda mahallenin öncelikle kentin diğer mahallelerinin yararlandığı hizmetlere, eşitlik ve adalet anlayışı içinde ihtiyacı vardır… Mahallenin bu çerçevede, hiç gece nüfusu olmayan Namazgâh Mahallesi‘nin tümünü kaplayan Agora Kazı Alanı‘nın hemen yanında bulunması büyük bir şans olmakla birlikte, yeni Agora Kazı Alanı girişinin İkiçeşmelik Katlı Otoparkı‘nın yanına alınması nedeniyle Agora Kazı Alanı‘na gelen yerli ve yabancı turistlerden yararlanması şimdilik mümkün görülmemektedir.

Pazaryeri Mahallesi‘nden yeni bir Cittaslow Metropol yaratmanın zorluklarından biri de, İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Konak Belediyesi arasındaki; daha doğrusu, belediye başkanları arasındaki rekabete dayalı derin anlaşmazlıktır. Çünkü her iki belediye başkanı da önümüzdeki ilk yerel seçimler sonrasında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı koltuğuna oturmayı istemekte ve bunu garantiye almak için açıktan olmasa da, alttan alta birbirleriyle çekişmektedir. 28 Nisan 2022 tarihli mahalle gezisinde bir araya gelmiş olsalar da, iş uygulamaya geldiğinde birlikte çalışamayacakları cümle alemin bildiği bir gerçektir. Hele ki, mahalledeki 17 sokağın Konak Belediyesi‘ne, Anafartalar Caddesi‘nin çok kısa bir bölümüne isabet eden bölümünün de İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ait olduğunu öğrendiğimizde ve bu görev dağılımın İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından değiştirilmesi durumunda konunun Konak Belediyesi açısından içinden çıkılmaz bir hale geleceğini bildiğimizde, böylesine sorunlarla yüklü bir mahalleden yeni bir Sığacık, yeni bir Seferihisar ya da yeni adıyla Cittaslow Metropol mahallesi yaratmanın ne kadar zorlu; hatta imkansız bir iş olduğu görülecektir. Ayrıca son günlerde, daha önce İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nce beton dökülerek yapılan meydan düzenlemesinin Konak Belediyesi‘nce değiştirilmeye başlanması da bu uyumsuzluğun, rekabetin ve israfın en küçük örneklerini oluşturmaktadır.

Hatırlarsanız bir süre önce, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin Pazaryeri Mahallesi‘ni Cittaslow Metropol mahallesi yapılmak istenmesi ile ilgili bir tanıtım videosunda, saç traşı gelmediği halde Pazaryeri Mahallesi‘ndeki erkek berberi Şükrü Dağuşağı‘nın önüne oturarak, kendisini traş ediyormuş gibi davranmak zorunda kalan berberle geliştirdiği amatör iletişim çabası nedeniyle inandırıcı bulmadığımız İzmir Ekonomi Üniversitesi hocasını yapmacık tavır ve söylemini nedeniyle eleştirmiş, yapılmak istenen işin o videodaki anlatım kadar basit olmadığını ifade etmiştik. Bunu söylerken haklıydık. Çünkü öğrencilerine müşteri gözüyle bakan ve tüm araştırma çalışmalarını üniversiteye mali kaynak sağlamak ya da akademik kariyerini geliştirmek amacıyla para karşılığı yapan bir özel vakıf üniversitesinin ve hocalarının böylesine iddialı; hatta imkansız bir projede işi başarmak yerine, hem üniversiteye hem de projede çalışanlara para kazandırmak için çalıştıklarına ve samimi olmadıklarına inanıyorum. Nitekim o kısa videoda ortaya konulan amatörlük ve işi hafife alma; hatta “biz geldik, değiştireceğiz” ifadesiyle özetlenebilecek üstten bakma tavrı da bunu doğruluyordu.

İzmir Ekonomi Üniversitesi hocasının berberle yaptığı sohbet sırasında bu işi aynı üniversiteye bağlı Ekokent Araştırma ve Uygulama Merkezi olarak yaptıklarını öğrendiğim için adı geçen üniversitenin İnternet sayfasından bu proje ile ilgili bölüme baktığımda “Sakin mahalleler için davranış değişikliği ve toplumsal dönüşüm” olarak adlandırılan projenin şu şekilde açıklandığını gördüm:

Sakin Mahalle, çocukların evlerinin önünde oynayabildiği, 15 dakikalık güvenli ve zevkli bir yürüyüşle okul, iş, sağlık ocağı, pazar, esnafa, yeşil alanlara, toplu ulaşıma ulaşabilen mahalleler oluşturulmasını hedefleyen bir projedir. Daha aktif bir yaşamı da destekleyen bu proje sayesinde toplumun sağlığının da olumlu yönde etkilenmesi hedeflenmektedir. Şehrin daha sürdürülebilir ve canlı olması, şehirde yaşayan insanların daha mutlu olmasını sağlarken, Sakin Şehir projesinin geleceğe bir miras olarak aktarılmasında önemli rol oynayacaktır. Yavaş felsefesinde yatan esas düşünce daha huzurlu ve kendi kendine yetebilen mahalleler yaratmaktır. Bu proje kapsamında mahallelerde gerçekleşecek davranışsal ve toplumsal değişim, dönüşümleri kolaylaştırmak Ekokent kapsamında bir araya gelen araştırma-uygulama ekibi tarafından üstlenilmiştir. Ön araştırma, veri analizi, müdahale tasarımı, uygulama ve ölçümleme safhalarından oluşacak çalışmada iletişim, sosyoloji ve kent çalışmaları alanlarından uzmanlar görev alacaktır.

Bu anlatımdan da anlaşıldığı gibi, toplam 1.294 mahallesi olan bir kentte, toplam 113 mahallesi olan merkezi bir ilçede ve 45 mahalleden oluşan İzmir Tarih Projesi kapsamında sadece ufak; ama büyük sorunlarla dolu bir mahalleyi seçerek ve mahalle halkında davranış değişikliği ile mahalle ölçeğinde toplumsal dönüşüm sağlamak amacıyla yapılan işin oldukça önemli bir girişim olduğu anlaşılmaktadır. Hem de bu mahalleyi çevreleyen diğer mahallelerle Basmane‘yi, Kadifekale‘yi, Konak ilçesini ve İzmir’i oluşturan bütün içinde görmeden, parça ile bütün arasındaki sorunlu ve zor ilişkileri dikkate alınmaksızın… Aynen balığın içinde bulunduğu dere, nehir, deniz ve okyanusları dikkate almadan yapılmak istenen diğer başarısız işler gibi…

Sonuç olarak;

1. Basmane’in Pazaryeri Mahallesi‘nde, Cittaslow markasının asıl sahibi İtalyanların ya da uzun yıllardır açık ya da gizli bu İtalyan markasının gelişip güçlenmesi adına çalışan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Tunç Soyer‘in büyük hayalleriyle gerçekleştirilmek istenen Cittaslow Metropol Mahallesi Projesi, mekan ölçeğinde parça ile bütünün ilişkisini dikkate almayan, bu nedenle de ayakları yere basmayan, “yapılabilir” ve “sürdürülebilir” olmaktan uzak bir şablon proje olarak son iki yıllık hizmet süresi içinde yapılamayacak, yapılmaya çalışılsa bile başarıya ulaşamayacak bir projedir.

2. Gerek İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nde, gerekse Konak Belediyesi‘nde mevcut olmayan “birlikte iş yapma kültürü” nedeniyle, İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Konak Belediyesi arasındaki kopuk; hatta hasmane ilişkiler, bu projenin başarıya ulaşmasını zorlaştıracaktır.

3. Ama asıl önemlisi, hem Pazaryeri Mahallesi, hem de bu mahalleyi çevreleyen diğer mahallelerdeki halkın böyle bir projenin varlığından bile haberi olmayacaktır. İşin asıl can alıcı noktası da zaten budur. Çünkü bu proje, o mahallelerde yaşayan insanlara üstten bakarak, onlara yeni davranış kalıpları ve dönüşüm rolleri biçerek, emrivaki ile oluşturulmuş, halka rağmen bir projedir.

(1) Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2009, 2010, 2011, 2012, 2013, 2014, 2015, 2016, 2017, 2018, 2019, 2020 ve 2021 Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) verileri.

TARKEM’in bilinmeyen yüzü…

Ali Rıza Avcan

2012 yılında, aralarında İzmir Büyükşehir ve Konak belediyelerinin de bulunduğu 116 ortağın katılımıyla kurulan Tarihi Kemeraltı İnşaat Yatırım Ticaret Anonim Şirketi, kısa adıyla TARKEM‘in İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Danışmanı Prof. Dr. İlhan Tekeli tarafından hazırlanan İzmir Tarih Projesi Tasarım Stratejisi Raporu kapsamında, 19 alt bölgeye bölünmüş proje alanındaki sadece ikisinde (Havralar ve Agora) gerçekleştirilecek soylulaştırma faaliyetleri için kurulduğunu biliyoruz.

Soylulaştırma sözcüğünün de, en yakın örneklerini İstanbul Tarlabaşı ve Sulukule projelerinde gördüğümüz gibi, büyük kent merkezlerinde azalan nüfusla birlikte her türlü kentsel faaliyetin gerileyip çöktüğü alanlardaki eski yapıların, TARKEM benzeri büyük inşaat şirketleri tarafından alınması ve o yapılarda oturan yoksul, dar gelirli kesimlerle göçmen ve mültecilerin kentin çeperlerine gönderilmesi suretiyle yenilenmesi ve bu yenilenmiş modern yapıların gelir düzeyi yüksek sınıf ve kesimlere (yüksek ücretli büro çalışanları, sanatçılar, vakıf üniversitesi öğrencileri, yabancı turistler vb.) pazarlanması suretiyle el değiştirmesi anlamına geldiğini de biliyoruz.

Soylulaştırmanın bu anlamda, Filistin’i işgal ederek orada yaşayan Filistinlileri mülteci kamplarında yaşamaya mahkum eden ve onların topraklarına kendi vatandaşlarının yaşadığı yeni yerleşim alanları kuran İsrail’in çabasından farklı olmadığını bilir ve o nedenle de kentin merkezinde yaşayanları yerinden, toprağından eden bu yeni kolonyal hareketle mücadele ederiz.

Zaten bu durum, İzmir Tarih Projesi‘ni hazırlayan Prof. Dr. İlhan Tekeli tarafından yazılan İzmir-Tarih Projesi Tasarım Stratejisi Raporu‘nun 71. sayfasında;

“…Bu tür çöküntü alanlarında soylulaştırmanın (gentrificiation) gerçekleştirilmesi oldukça sık rastlanan bir olgudur. Bu alanda toplumsal yükseliş sağlayacak bir seçiciliğin başlatılması için bu gereklidir. Ama soylulaştırma meslek çevrelerinde geçmiş yıllarda olduğu kadar destek bulmamaktadır. Burada yaşayanların dışsallaştırılması, bölge dışına itilmesi eleştiri konusu olmaktadır. Yaptığımız araştırmada ortaya çıktığı üzere; çöküntü alanı haline gelen mahallelerde yerleşik bir nüfus yoktur. Bu alanların nüfusu çok sık yer değiştiren kiracılardan oluşmaktadır. Gayrimenkul değerleri düşmüştür. Bu nedenle bazı alt bölgelerde bir soylulaşma gerçekleştirilebilir hale gelmiştir.” (1)

Denilerek, projenin soylulaştırma amaçlı olduğu açık bir şekilde itiraf edilmiştir.

İzmir Büyükşehir Belediyesi ve onun başkan danışmanı tarafından hazırlanan soylulaştırma hedefli İzmir Tarih Projesi, ne yazık ki, bu projeyi yürütmek amacıyla kurulan çok ortaklı TARKEM yönetiminin, % 0,83 oranındaki sermaye payına sahip bir şirket sahibinin “FETÖCÜ” olduğunun belirlenmesi üzerine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu‘nun (TMSF) Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi‘nin 9 Kasım 2016, 9194 sayılı nüshasında yayınlanan 28 Ekim 2016 tarihli ilamıyla dokuz kişiden oluşan kayyum heyetine devredilmesi üzerine 2016 yılından itibaren, bir belediye projesi olmaktan çıkıp kayyum ve valilerin; daha doğru bir anlatımla AKP iktidarının denetimindeki bir projeye dönüşmüştür.

Bizim bu tespitimizi doğrulayan diğer bir gelişme ise, şirket yönetiminin kayyuma devredilmesini yeterli görmeyen AKP iktidarının ve onun İzmir’deki temsilcisi İzmir Valiliği‘nin, şirketi teslim alıp kontrol eden başka bir mekanizmaya başvurarak, şirketin kayyuma teslim edildiği günden tam beş gün sonra projenin İzmir-Tarih Projesi Tasarım Stratejisi Raporu ile ilişkisini kopararak ve “İzmir-Tarih, İzmirlilerin Tarih İle İlişkisini Güçlendirme Projesi” şeklindeki proje ismini “Tarihi Kemeraltı Projesi” şekline dönüştürerek 31 Ekim 2007 tarih, 26686 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 1 Ekim 2007 tarih, 2007/12668 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenen Kentsel Yenileme Alanları kapsamında değerlendirmeye başlaması ve bu anlayışla İzmir Valisi Erol Akyıldız‘ın 14 Kasım 2016 tarihli onayı ile İzmir Konak Kemeraltı ve Çevresi Yenileme Alanı İcra Kurulu‘nu kurmuş olmasıdır.

Projenin arkasından dolanarak gerçekleştirilen bu operasyon sayesinde böylelikle proje bir anda, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin projesi olmaktan çıkarak AKP iktidarının ve onun İzmir temsilcisi İzmir Valiliği‘nin, o valilikteki bürokratların kontrol ve yönetiminde “teslim alınmış” bir projeye dönüşmüştür. Bu teslim alış sadece İzmir Valiliği içinde Vali Yardımcısı H. Hüseyin Can‘ın başkanlığında bir İcra Kurulu‘nun oluşturulması ile sınırlı kalmamış, bu kurulun çalışmasını düzenlemek amacıyla Tarihi Kemeraltı Projesi İcra Kurulu Yönergesi adıyla 13 maddeden oluşan bir yönerge hazırlanmış, bu yönergenin 5. maddesine göre oluşturulan Tarihi Kemeraltı Projesi İcra Kurulu‘na 27 kurum ve kuruluşun üye olduğu hükme bağlanmıştır. İzmir Valiliği tarafından Tarihi Kemeraltı Projesi İcra Kurulu‘na üye olması uygun görülen kurum ve kuruluşlar aşağıdaki listede gösterilmiştir.

  1. İzmir Valiliği Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Koordinasyon Merkezi,
  2. Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı,
  3. İzmir Büyükşehir Belediyesi,
  4. Konak Belediye Başkanlığı,
  5. İl Emniyet Müdürlüğü,
  6. İzmir Defterdarlığı (Konak Milli Emlak Müdürlüğü),
  7. Vakıflar Bölge Müdürlüğü,
  8. Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü,
  9. Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü,
  10. Tapu Kadastro Bölge Müdürlüğü,
  11. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü,
  12. İl Milli Eğitim Müdürlüğü,
  13. İl Sağlık Müdürlüğü,
  14. İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü,
  15. Türkiye İş Kurumu İzmir İl Müdürlüğü,
  16. İzmir 1 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü,
  17. Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü,
  18. İzmir Kalkınma Ajansı Genel Sekreterliği,
  19. İzmir Ticaret Odası,
  20. Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi (TEDAŞ),
  21. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı,
  22. Tarihi Kemeraltı İnşaat Yatırım Ticaret A.Ş. (TARKEM),
  23. Tarihi Kemeraltı Esnaf Derneği,
  24. İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği,
  25. TMMOB (Mimarlar Odası, Şehir Plancıları Odası, Harita Mühendisleri Odası İzmir Şubesi),
  26. TÜRSAB İzmir Bölgesel Yürütme Kurulu,
  27. Ege Turistik İşletmeler ve Konaklamalar Birliği (ETİK).

Yukarıdaki listenin incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, çoğunluğun İzmir Valiliği denetimindeki kurumlarda olduğu Tarihi Kemeraltı Projesi İcra Kurulu‘nda üye olan İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Konak Belediyesi bundan böyle 27 katılımcıdan sadece ikisi olarak yer almaktadır.

Ama ne hikmetse, gerek Tarihi Kemeraltı Projesi İcra Kurulu‘nun oluşumuna ilişkin 04 Kasım 2016 tarih, 51116657-010-155-9979 sayılı İzmir Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü yazısı, gerekse yönergenin kabulüne ilişkin 26 Aralık 2016 tarih, 51116657-010-194/11567 sayılı ikinci İzmir Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü yazısı (her iki resmi yazı, yazımızın sonuna eklenmiştir) Tarihi Kemeraltı Projesi İcra Kurulu‘nun üyesi olacak Türkiye Mimar Mühendis Odaları Birliği‘ne; yani Mimarlar Odası, Şehir Plancıları Odası ve Harita Mühendisleri Odası İzmir şubelerine gönderilmemiş, o meslek odalarının böylesi bir gelişmeden haberdar olmaları engellenmiştir. Nitekim TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi‘ndeki arkadaşlara bu yazıların kendilerine gönderilip gönderilmediğini sorduğumda, Tarihi Kemeraltı Projesi İcra Kurulu‘nun oluşumu ve yönergesi konusunda herhangi bir bilgilerinin olmadığını, Tarihi Kemeraltı Projesi İcra Kurulu‘nun bugüne kadar yaptığı toplantılara katılmadıklarını ve aldığı kararları bilmediklerini öğrendim.

Böylesine tuhaf bir durum karşısında, CİMER kanalıyla İzmir Valiliği’ne gönderdiğim 6 Şubat 2020 tarih, 20000339758 başvuru numaralı yazıyla Tarihi Kemeraltı Projesi İcra Kurulu‘nun kurulduğu tarihten bu yana yaptığı toplantılara kimlerin katıldığını ve bu toplantılarda hangi kararların alındığını sormama ve bu soruya süresi içinde yanıt verilmemesi üzerine, 10 Mart 2020 tarih, 20000632311 başvuru numaralı yazı ile ikinci bir hatırlatma yapmama karşın bu yazıya bugüne kadar herhangi bir yanıt alamadım.

Peki o halde, bu kurul niye kurulup çalıştırılmamıştı ya da yaptığı çalışmalar hakkında bilgi vermekten ısrarla kaçınılıyordu?

Benim anladığım kadarıyla, İzmir Valiliği tarafından proje adı değiştirilerek kurulan Tarihi Kemeraltı Projesi İcra Kurulu, AKP iktidarının proje ve TARKEM üzerinde kurduğu hakimiyeti kamuoyundan gizlemek, proje sanki bu kurul eliyle yürütülüyormuş gibi izlenim vermek amacıyla kurulmuştu. Bütün gizliliğin tek nedeni de buydu…

Nitekim, isim değiştiren proje ile birlikte TARKEM‘in bu şekilde teslim alınması sonrasında TARKEM‘e iktidara yakın kurum ve kuruluşların (İzmir Ticaret Odası, İzmir Ticaret Borsası, Ege İhracatçı Birlikleri, İMEAK Deniz Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası, Vakıflar Bölge Müdürlüğü, İzmir Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, İzmir Valiliği İl Yatırımları İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı vb.) ortak olması, İl Kültür ve Turizm eski müdürünün TARKEM‘de danışman olarak çalışmaya başlaması da şirketin belediye sularından ayrılarak iktidarın suların seyretmeye başladığının somut delilleriydi. Bunun en son örneği ise, kentteki bütün meslek odalarıyla sivil toplum kuruluşlarının bir kent suçu olarak ilan ettiği Çeşme Projesi‘nin reklamını yapıp bu projeden TARKEM Eşrafının ağzına bir parmak bal çalacağını ifade eden Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy adına Kültür ve Turizm Bakanlığı‘nın TARKEM‘e ortak yapılmış olmasıdır.

Artık bundan böyle TARKEM, arkasına AKP iktidarını ve o iktidarın Valilik başta olmak üzere İzmir’deki destekçilerini alarak içinde bulunduğu kentin kültürel, toplumsal ve siyasal kimliğine yabancılaşmış, İzmir’den çok AKP iktidarının çıkarları doğrultusunda kendi yönetici ve ortaklarının menfaatlerini gözeten bir yapıya bürünmüştür.

Kayyumdan kurtulmak uğruna yaptıkları çalışmaların sonucunda ortaya çıkan bu yeni teslimiyet hali, artık öyle bir bağlılık ya da zorunluluk noktasına gelmiştir ki; TARKEM Eşrafının lideri Uğur Yüce‘nin 27 Haziran 2020 tarihli Ege’deSonSöz mülakatında da ifade ettiği gibi, Bakan Mehmet Nuri Ersoy’a inanmaktan başka bir çareleri kalmamıştır

Eminim ki, bundan böyle İzmir‘i, Kemeraltı Çarşısı‘nı, Basmane‘yi, Kadifekale‘yi seven, bu tarihi, arkeolojik ve kültürel değerleri koruyup kollayan İzmirliler, İzmir Valiliği eliyle kaleyi içeriden fethetmeyi amaçlayan bu yeni AKP hamlesinin farkına varır ve şimdiye kadar belediye himayesindeyken, şimdi yeni bir Truva Atı‘nın içine doluşup iktidar cenahına geçen bu menfaat odağına karşı mücadele eder…

(1) Metindeki koyultmalar tarafımızca yapılmış olup, metinde yapıldığı ifade edilen araştırma, bütün taleplerimize karşın temin edilememiş ve belediyeye ait hiçbir kaynakta yayınlanmamıştır. O nedenle böyle bir araştırmanın yapılıp yapılmadığı belli değildir denilebilir.

Bilgi: Tarihi Kemeraltı Projesi İcra Kurulu‘nun oluşumu ve çalışma yönergesi ile ilgili bilgileri içeren İzmir Valiliği belgelere aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

İzmir Tarih Projesi başarılı mı; yoksa başarısız mı? (2)

Ali Rıza Avcan

İsterseniz işe, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 2004-2012 dönemiyle İzmir Tarih Projesi’nin uygulandığı 2012-2020 döneminde söz konusu projenin uygulama alanı olan Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgelerinde hangi iş, proje ve yatırımları yaptığını incelemekle başlayalım:

Panoromix, Flickr

I. İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan iş, proje ve yatırımlar

Bizim arşiv bilgilerimizle konuyla yakından ilgili arkadaşlarımızın verdikleri bilgiler çerçevesinde İzmir Büyükşehir Belediyesi Tarihsel Çevre ve Kültür Varlıkları Şube Müdürlüğü‘nün (hani şu “yaptığımız iş, proje ve yatırımlar kamuoyunu ilgilendirmez” diyen birimin) İzmir Tarih Projesi kapsamında yaptıklarını ya da yapmadıklarını aşağıdaki iki ayrı tabloda görebiliriz. Ancak bu iş, proje ve yatırımların ayrıntılarına hem ilgili birimin bilgi vermekten kaçınması hem de bilgi sahibi olmamız için bizi yönlendirmeye çalıştığı kendisine ait www.izmirtarih.com.tr isimli web sayfasını her açışımızda karşımıza çıkan “site teknik zorluklarla karşılaşıyor” mesajı nedeniyle öğrenmemiz mümkün olmadı.

İlk tablomuz, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından 2004-2012 döneminde Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgelerinde yapılan iş, proje ve yatırımlarla ilgili:

Bu tablonun incelenmesinden de görüleceği gibi toplam 25 iş, proje ve yatırımdan 4’ü (Aziz Vukolos Kilisesi Çevresi 1281 Sokak Sağlıklaştırma ve Bölge Otoparkı Projesi, Aziz Vukolos Kilisesi Çevresi ve Bağlantılarının İyileştirilmesi Projesi, Ege Medeniyetleri Arkeoloji ve Tarih Parkı ve Kemeraltı Çarşısı Üst Örtü Uygulaması) hem 2004-2012 hem de 2012-2020 döneminde yapılamamış, geriye kalan 21 iş, proje ve yatırım hayata geçirilerek kullanıma açılmıştır.

İzmir Tarih Projesi‘nin uygulandığı 2012-2020 döneminde ise, İzmir Büyükşehir Belediyesi Tarihsel Çevre ve Kültür Varlıkları Şube Müdürlüğü tarafından kamuoyuna açıklanan iş, proje ve yatırımların sayısı 25’den 21’e inmekle birlikte bunların da büyük bir kısmının henüz proje fikri ya da proje aşamasında olduğu, işe, projeye ya da yatırıma henüz başlanmadığı görülmektedir.

Bu çerçevede, İzmir Büyükşehir BelediyesiTarihsel Çevre ve Kültür Varlıkları Şube Müdürlüğü‘ne ait www.izmirtarih.com.tr isimli web sayfasında isimleri verilen 21 adet proje, iş ya da yatırımdan sadece 6 tanesinin araştırmayı yaptığımız tarih itibariyle tamamlandığını, 1 tanesinin devam ettiğini, 2 tanesinin akıbeti hakkında bilgi sahibi olmadığımızı, 11 tanesinin ise henüz yapım aşamasına dahi gelmediğini belirleme imkanımız oldu.

Bu rakamları 2004-2012 döneminde yapılan iş, proje ve yatırımlarla karşılaştırmaya kalktığımızda ise; ilk sekiz yıllık 2004-2012 döneminde 21 adet iş, proje ya da yatırım yapıldığı halde, İzmir Tarih Projesi’nin uygulandığı ikinci sekiz yıllık 2012-2020 döneminde toplam 6 iş, proje ya da yatırımın yapıldığı, kamuoyuna açıklanan çoğu çalışmanın henüz yapılmadığı ve halkın kullanımına açılmadığı görülür.

Fotoğraf: Fikret Ercan, Flickr

II. TARKEM A.Ş. tarafından yapılan iş ve yatırımlar

İzmir Tarih Projesi‘nin İzmir Büyükşehir Belediyesi dışındaki tek uygulayıcı birimi olan TARKEM‘in 2012-2020 döneminde neler yaptığını ise hem kendi web sayfasından hem de 2013, 2014, 2015, 2016, 2017 ve 2018 yıllarına ait 6 ayrı faaliyet raporundan öğrenmemiz mümkün.

TARKEM A.Ş., bu dönemde yapacağı her bir iş için ayrı ayrı toplam 6 şirket (Orkem A.Ş., Yurokem A.Ş., Alkem A.Ş., Karkem A.Ş., Netkem A.Ş. ve Bilkem A.Ş.) kurup adeta bir şirketler topluluğuna ya da holdinge dönüşmüş durumda. Sekiz yıllık süre içinde kendisi dışında 6 ayrı anonim şirketin kurulmuş olması ise, adeta her bir iş, proje ve yatırım için ayrı bir şirket kurulduğunu ya da gelecek dönemde Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgelerinde yapmayı planladığı kargo (Karkem A.Ş.), bilgi işlem (Bilkem A.Ş.) ve kablosuz İnternet (Netkem A.Ş.) hizmetlerinin kurumsal altyapısını hazırladığını ortaya koymaktadır.

Bu çerçevede, TARKEM A.Ş.‘nin kendisine ait web sayfası ve yayınlarıyla duyurduğu toplam 12 kalem iş, proje ya da yatırımı şu şekilde sıralayabiliriz:

Bu tablonun incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, TARKEM A.Ş.‘nin içinde bulunduğumuz tarih itibariyle bitirilip işletmeye alınmış herhangi bir gayrimenkul projesi bulunmamakta olup; projelerin çoğunun 2021 yılında bitirilmesi hedeflenmektedir.

TARKEM A.Ş.‘e ait faaliyet raporlarıyla bu raporlara ekli bilançoların incelenmesi sonucunda da, 2017 yılında 4.685.000.- TL., 2018 yılında da 5.235.000.- TL. değerinde iki ayrı gayrimenkul alımının yapıldığı belirlenmiştir. Bu harcamalar muhtemelen satın alma yoluyla edinilen “Mavi Kortejo” binası ile 442 Sokak ofisleri için yapılmış olabilir.

Dalan Sabunhanesi, Panoramix, Flickr

III. İzmir Valiliği tarafından yapılan iş ve yatırımlar

İzmir Valiliği‘ne bağlı birimler tarafından 2004-2012 ve 2012-2020 dönemlerinde Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgelerinde gerek doğrudan gerekse kendisine bağlı diğer resmi, özel ve sivil kuruluşlar eliyle yaptırdığı iş, proje ve yatırımları öğrenmemiz -ne yazık ki- mümkün olmamıştır.

Bunun tek istisnası, 25.12.2018 tarihinde başlayıp halen devam etmekte olan “Mavi Kortejo” isimli tarihi yapının restorasyonudur. Mülkiyeti satın alma suretiyle TARKEM‘e geçen Konak İlçesi, Hatuniye Mahallesi 380 Ada, 1 parselde bulunan tarihi yapının İzmir Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı yönetimindeki Emlak Vergisi Restorasyon Fonu‘ndan temin edilen ve değerli arkadaşımız Ertuğrul Susup tarafından fotoğrafı çekilen inşaat mahallindeki tabeladan gördüğümüz kadarıyla 300 gün içinde Kerte İnşaat Sanayi Ticaret Limited Şirketi‘ne yaptırılan işin ilk keşif bedeli, 881.000.- TL.’dır.

Fotoğraf: Ertuğrul Susup, “Mavi Kortejo” restorasyonu

Ayrıca İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA)‘ya ait web sayfasından, TARKEM A.Ş.’nin çalıştığı binada faaliyet gösterip onun yan kuruluşu gibi çalışan İzmir Kent Değerlerini Koruma ve Geliştirme Derneği‘ne TR31/18/KV02/0001 kod numaralı “Yenilikçi Öğrenme Merkezi Projesi” için -miktarını öğrenemediğimiz- yardım yapıldığı öğrenilmiştir.

Bunun dışında İzmir Valiliği‘nin, valilik birimleri ya da valiliğe bağlı İzmir İl Yatırımları İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı olarak 2004-2012 ve 2012-2020 dönemlerinde gerek doğrudan yatırım, gerekse diğer resmi kurum ve kuruluşlarla ortağı olduğu TARKEM‘e hibe, yardım, fon payı ödemesi ve benzeri şekillerde transferler yaparak gerçekleştirdiği iş, proje ve yatırımlar konusunda bilgi edinmemiz mümkün olmamıştır.

Fotoğraf: Eddie Girdner, Flickr

IV. İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA) tarafından yapılan iş, proje ve yatırımlar

2004-2012 ve 2012-2020 dönemlerinde Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgelerindeki yapılan iş, proje ve yatırımlar için İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA) tarafından değişik kurum, kuruluş ya da şahıslara yapılan desteklerin adı, niteliği ve yapılan yardımın miktarı ajansın sorduğumuz sorulara yanıt vermemesi nedeniyle öğrenilememiş; sadece ajansa ait web sitesi kayıtlarından 2012-2020 döneminde iki ayrı sivil toplum örgütüyle Konak Belediyesi’ne Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgelerinde yapılacak projeler için 4 kez mali destekte bulunulduğu belirlenmiştir:

1) 2012 Yılı Doğrudan Faaliyet Desteği kapsamında Konak Belediyesi‘ne “İzmir Kültür Turizminin Geliştirilmesine Yönelik 960 Sokak Sağlıklaştırma ve Kentsel Tasarım Projesi” için yapılan yardım,

2) 2017 Kültür Varlıklarının Korunması ve Yaşatılması Mali Destek Programı kapsamında İzmir Kent Değerlerini Koruma ve Geliştirme Derneği‘ne “Yenilikçi Öğrenme Merkezi Projesi” için TR31/18/KV02/0001 kaydı ile yapılan yardım,

3) 2017 Kültür Varlıklarının Korunması ve Yaşatılması Mali Destek Programı kapsamında İzmir Musevi Cemaati Vakfı‘na “Etz Hayim Sinagogu Restorasyonu” için TR31/18/KV02/0007 kaydı ile yapılan yardım ve

4) 2018 Fizibilite Destek Programı çerçevesinde İzmir Musevi Cemaati Vakfı’na ikinci kez yapılan “İzmir Tarihi Kemeraltı Musevi Kültür ve İnanç Turizmi Noktası Fizibilitesi” için TR31/18/F2D/0009 kayıt numaralı yardım.

Fotoğraf: Emre Karayazı, Flickr

V. Konak Belediyesi tarafından yapılan iş ve yatırımlar

Konak Belediyesi tarafından 2004-2012 ve 2012-2020 dönemlerinde Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgelerinde gerçekleştirilen iş, proje ya da yatırımlar aşağıdaki iki ayrı tabloda gösterilmektedir.

Bu tabloların incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, Konak Belediyesi’nin 2004-2012 döneminde Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgelerinde yaptığı iş, proje ve yatırımların toplam sayısı 28 olup bunların tümü tamamlanmıştır.

Oysa aynı belediye İzmir Tarih Projesi‘nin uygulandığı 2012-2020 döneminde sadece 2 iş, proje ve yatırım yapabilmiş, 2 proje de halen yapılmamış iş olarak beklemededir.

VI. İzmir Ticaret Odası tarafından yapılan iş, proje ve yatırımlar

İzmir Ticaret Odası yönelttiğimiz sorulara yanıt vermemiş olmakla birlikte; İzmir Tarih Projesi‘nin uygulandığı 2012-2020 döneminde yaptığı bilinen tek iş, İzmir Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile yapılan protokol çerçevesinde Başdurak Camisi‘ni restore ettirmesi ve cami altındaki dükkanları yeniden düzenlemesidir.

VII. İzmir Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından yapılan iş, proje ve yatırımlar

İzmir Vakıflar Bölge Müdürlüğü, yönelttiğimiz sorulara yanıt vermemiş olmakla birlikte hem 2004-2012 hem de 2012-2020 döneminde yaptığı belli başlı işler kendi sorumluluğu altındaki Konak, Kemeraltı, Salepçioğlu, Hisarönü ve Şadırvan Camisi gibi irili ufaklı ibadethanelerde yaptığı restorasyonlarla sınırlıdır.

Fotoğraf: Emre Karayazı, Flickr

ÖZET OLARAK…

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından 2012 yılından bu yana uygulanmakta olan İzmir Tarih Projesi‘nin uygulandığı sekiz yıllık sürede, bütüncül bir yaklaşım içinde Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgelerinde kentsel çöküşü ortadan kaldırıp canlılığı sağlama konusundaki amaç ve hedefine ulaşıp ulaşmadığını ortaya koymak amacıyla yaptığımız inceleme ve araştırmalar sonucunda;

A. Proje uygulama alanı olarak belirlenen Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgelerinin toplumsal, ekonomik ve kültürel alandaki kentsel canlılığını sağlayacak yerleşik nüfusun, Konak ilçesine ait diğer mahallelerdeki nüfus azalışından daha fazla olduğu, % 35,82 oranındaki yerleşik nüfus azalışının bölgedeki kentsel çöküşü daha da arttırdığı, İzmir Tarih Projesi‘nin de bu çöküşü engelleyemediği; daha doğrusu yaptığı planlama çalışmaları ve uygulamalar itibariyle böylesi bir sorunun varlığından haberdar dahi olmadığı, bu sorunun çözümlenmesi için inceleme ve araştırmalar yapmayarak, politika, strateji ve projeler geliştirmeyerek seyirci kaldığı ortaya çıkmıştır.

B. Proje uygulama alanı olarak belirlenen Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgelerinin hem kentin bütünlüğü hem de bölgenin kendi içindeki bütünlüğünü gözeterek yeniden tasarlanması hedefi ile ilgili olarak; 2004-2012 döneminde yapılan iş, proje ve yatırımların 2012-2020 döneminde yapılan iş, proje ve yatırımlara göre çok daha fazla olduğu, 2004-2012 döneminde çok daha fazla sayıda önemli çalışmalar yapan Konak Belediyesi‘nin, 2014-2019 döneminde görev yapan eski belediye başkanı Sema Pekdaş zamanında bu bölgeyi İzmir Büyükşehir Belediyesi ile TARKEM‘e devredip kendini rahat hissetmesi nedeniyle, İzmir Tarih Projesi‘nin uygulandığı 2012-2020 döneminde elini ayağını Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale‘den çektiği söylenebilir.

C. İşin asıl ilginci ise, Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgelerini iktidarın denetimindeki TARKEM‘e havale eden ya da TARKEM üzerinden eski il müdürlerine ekmek kapısı yaratacak şekilde ya da kamu kaynaklarını TARKEM‘e tahsis ederek yönetmeye çalışan tüm resmi kurum ve kuruluşların, bu bölgede yapılan iş, proje ve yatırımlar konusunda bilgi vermekten kaçınan ketum tutumunun, bu bölgelerdeki rant amaçlı çalışmaları perdeleyip gizleme çabalarından başka bir şey olmadığı anlaşılmıştır. Çünkü, Emlak Vergisi Restorasyon Fonu ile İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA) fonları gibi belediye gelirlerinden kaynaklanan ya da belediyelere ait kamusal varlıklarla idari yetkilerin ihale mevzuatı dışındaki en kolay ve sorunsuz kullanımı, bu kaynakların özel bir şirket olup merak edilen her şeyin “ticari sır olması” ya da “Bilgi Edinme Hakkı Kanunu dışında kalması” gibi yasal gerekçelerle korunup kollanan TARKEM‘e transferiyle istenildiği şekilde kullanılması mümkün olabilir. Aynen yasal olarak yapılması mümkün olmayan birçok iş, proje ve yatırımın kamu denetimi dışında olan belediye şirketleri eliyle yapılmasında olduğu gibi…

Fotoğraf: ShaunM, Flickr

Şimdi bu durumda, İzmir Tarih Projesi‘nin 2020 yılı itibariyle ne durumda olduğunu belirleyip ortaya koymak amacıyla derleyip toparladığımız bu bilgiler eksikse ya da yanlışsa, şayet ilgili resmi kurum ve kuruluşlarla TARKEM‘in bu konuda herhangi bir itirazı varsa, biz de onlara şeffaf olma adına “hodri meydan!” deyip; 2004-2012 ve 2012-2020 dönemlerinde Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgeleri için iş, proje ve yatırım anlamında ne yaptıklarını, bu işlerin hangi yöntemle kim için kime yaptırıldığını, yapılan iş, proje ve yatırımların hangi tarihte başlayıp bitirildiğini, o iş, proje ve yatırımlar için toplam olarak ne kadar harcama yapıldığını açıklamaya, bizleri Açık Kapı, HİM ve CİMER gibi uzun zamandır maksada hizmet etmeyen iletişim kanallarıyla uğraştırmamaya çağırıyoruz…

Yaşanacak şehir İzmir (!)

Ali Rıza Avcan

Geçtiğimiz günlerde, ülkemizde kent içi ulaşım konusunda  Londra merkezli FIA Foundation destekli çalışmalar yapan -eski adı Embarq, yeni adı WRI Türkiye olan- uluslararası bir kurumun İzmir’in tarihi kent merkezini oluşturan Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgelerindeki ulaşım seçeneklerinin belirlenmesi amacıyla hazırladığı bir rapor elime geçti. 

İzmir Tarih, Sürdürülebilir Ulaşım Projesi başlığını taşıyan 193 sayfalık bu raporu şu an itibariyle inceliyor ve yapılan çalışma hakkında bilgiler edinmeye çalışıyorum.

İzmir Tarih Sürdürülebilir Ulaşım Projesi_Sayfa_001

Rapor kapağındaki isim ve logolardan anladığım kadarıyla bu çalışmanın, 2012 yılından bu yana İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından, 248 hektar büyüklüğündeki Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgelerinde uygulanmakta olan İzmir-Tarih İzmirlilerin Tarih İle İlişkisini Güçlendirme Projesi kapsamında yaptırıldığı anlaşılıyor.

Söz konusu raporun 5. sayfasındaki anlatıma göre “İzmir Tarih Sürdürülebilir Ulaşım Projesi’nin konusu, İzmir-Tarih Projesi’ni destekleyecek ve bütünleyecek biçimde, İzmir Konak Kemeraltı ve Çevresi Yenileme Alanı Kapsamında ulaşım seçeneklerinin sunulması, bölgenin çevre kentsel ulaşım ağlarına entegrasyonunun sağlanarak erişebilirliğinin artırılması, bölgenin yaya ve bisiklet öncelikli sürdürülebilir ulaşım odaklı bir yaklaşımla yeniden ele alınması” olarak belirlenmiş.

Raporun anlatımına göre bunu sağlamak amacıyla ilk önce başta 116 ortaklı soylulaştırma şirketi TARKEM A.Ş. olmak üzere 3 dernekle (Tarihi Kemeraltı Esnaf Derneği, Çağdaş Görmeyenler Derneği ve İzmir Bisiklet Derneği); ayrıca İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Konak Belediyesi yöneticileriyle odak grup görüşmeleri yapılmış.

Bunun ardından 12-13 Mayıs 2016 tarihinde İzmir Havagazı Fabrikası’nda gerçekleştirilen Tasarımla Daha Güvenli Kentler Çalıştayı‘nda bir SWOT (GZFT) analizi yapılmış.

Sonrasında ise 19 ayrı bölgeden oluşan bu alanda 1.714’ü yaya, 288’i bisikletli, 686’sı esnaf ve 663’ü hanehalkı olmak üzere toplam 3.351 kişi ile bir anket çalışması yapılmış.

İzmir Büyükşehir Belediyesi Konak İlçesi İçin ‘İzmir Tarih Sürdürülebilir Ulaşım Projesi’ Anketi” başlığını taşıyan sekiz sayfalık ankette toplam olarak 107 adet soru sorulmuş. 

Raporun 190 ve 191. sayfalarındaki bilgilere göre, anketlerin Ağustos ayı içinde yapıldığı anlaşılmakla birlikte; 12-13 Mayıs 2016 tarihli Tasarımla Daha Güvenli Kentler Çalıştayı sonrasında yapıldığını düşündüğümüz bu araştırmanın, 2016 yılının mı; yoksa 2017 yılının mı Ağustos ayında yapıldığı kesin olarak anlaşılamamıştır.

Biz şimdi bugün bu araştırma ile ilgili raporun 22, 23 ve 24. sayfalarında yazılı olan sonuçlarını sizlerle paylaşmak istiyoruz. Çünkü Londra merkezli FIA Foundation desteğinde İzmir Büyükşehir Belediyesi ve WRI Türkiye işbirliği içinde, saha ve analiz çalışmaları Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İstatistik Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Levent Şenyay ile Yrd. Doç. Dr. İstem Köymen Keser, araştırma görevlileri Efe Sarıbay ve Yasin Büyükuçaş tarafından yapılan bu anket çalışması sonuçlarının, başta İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Konak Belediyesi olmak üzere herkesi bağlayan güvenilir, geçerli ve doğru bilgiler barındırdığına inanıyoruz.

Gelelim şimdi bu araştırmanın ilginç sonuçlarına:  

1. Yayaların % 75‘i, işyeri çalışanlarının % 84‘ü, hanehalkının % 74‘ü Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgesindeki dinlenme alanlarının yetersiz olduğunu düşünmektedir.

2. Yayaların % 77‘si, işyeri çalışanlarının ve hanehalkının % 88‘i çocuk parklarıyla oyun alanlarının yetersiz olduğunu düşünmektedir.

3. Yayaların % 70‘i, işyeri çalışanlarının % 88‘i, hanehalkının % 74‘ü bölgedeki ağaçlandırmayı yetersiz bulmaktadır.

4. Yayaların % 53‘ü, işyeri çalışanlarının % 66‘sı ve hanehalkının % 55‘i sokak aydınlatmalarının yetersiz olduğunu düşünmektedir.

5. Yayaların % 58‘i, işyeri çalışanlarının % 58‘i ve hanehalkının % 73‘ü bölgedeki yönlendirme çalışmalarını yetersiz bulmaktadır.

6. Yayaların % 74‘ü, işyeri çalışanlarının % 77‘si ve hanehalkının % 82‘si bölgedeki sokak temizliği çalışmalarını yetersiz bulmaktadır.

7. Yayaların % 69‘u, işyeri çalışanlarının % 74‘ü ve hanehalkının % 82‘si bölgedeki yürüme alanlarını yetersiz bulmaktadır.

8. Yayaların % 84‘ü, hanehalkının % 92‘si ve engellilerin % 90‘ı bölgedeki engelli rampalarını yetersiz bulmaktadır.

9. Yayalarla işyeri çalışanlarının % 81‘i, hanehalkının % 90‘ı ve engellilerin % 93‘ü bölgedeki dokunsal yüzeylerin yetersiz olduğunu düşünmektedir.

10. Yayaların % 40‘ının, işyeri çalışanlarının % 66‘sının ve hanehalkının % 78‘i bölgedeki trafiğe kapalı yolların yetersiz olduğunu bulmaktadır.

11. Yayaların ve işyeri sahiplerinin % 63‘ü, hanehalkının % 88‘i bölgedeki bisiklet yollarını yetersiz bulmaktadır.

12. Yayaların % 42‘si, işyeri çalışanlarının % 48‘i ve hanehalkının % 59‘u bölgeye yönelik toplu taşıma isteminin yetersiz olduğunu düşünmektedir.

13. Yayaların, işyeri çalışanlarının ve hanehalkının % 45‘i, engellilerin de % 47‘si bölgedeki toplu taşıma hizmetlerini yeterli bulmamaktadır.

14. Yayaların % 48‘i, işyeri çalışanlarının % 52‘si ve hanehalkının % 48‘i toplu taşımadaki sıklığın yetersiz olduğunu düşünmektedir.

15. Yayaların % 72‘si, işyeri çalışanlarının % 78‘i ve hanehalkının % 83‘ü bölgedeki otopark olanaklarını yeterli bulmamaktadır.

16. Yayaların ve  işyeri çalışanlarının % 71‘i, hanehalkının % 80‘i araçların verdiği rahatsızlıktan şikayetçidir.

17. Yayaların % 77‘si, işyeri çalışanlarının % 73‘ü ve hanehalkının % 83‘ü bölgedeki taşıt kaynaklı gürültüden rahatsızdır.

Bu durum en iyi şekilde, WRI Türkiye tarafından hazırlanıp söz konusu raporun 24. sayfasında yer alan Tablo 2 ile görülmektedir.

002

Evet, karşımızda ya da elimizde, bölgedeki memnuniyetsizliği ortaya koyan -deyim yerindeyse- “kapı gibi” 17 adet doğru, geçerli ve güvenilir bilgi bulunmaktadır.

Üstüne üstlük bir uluslararası kuruluşun desteğinde, yine bir uluslararası kuruluş ile İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından bir üniversiteye yaptırılan araştırma sonucunda ortaya çıkmış verilerle doğrulanan “resmi” bilgiler…

2017 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) verilerine göre 248 hektarlık alandaki 48 mahallede 52.759 kişinin ikamet ettiği, her gün binlerce kişinin çalıştığı ve gezip alışveriş yaptığı kentin en önemli ve tarihi merkezinde…

izmir

Kentte yaşayan herkesin öncelikle o kentte yerel yönetimler tarafından sunulan kamu hizmetlerini yeterli bulup o kentte yaşamaktan memnun olmasının istendiği bir çağda…

Özellikle de afişlerde yazılı olduğu gibi “Yaşanacak Şehir İzmir“de…


WRI Türkiye ve İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından ortaklaşa hazırlanan “İzmir Sürdürülebilir Ulaşım Projesi” başlıklı rapora ve o rapordaki anket verilerine aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

IzmirSurdurulebilirUlasimProjesi_Final.pdfİzmirSurdurulebilirUlasimProjesi.pdf

 

 

Bastian Chlond’un İzmir trenleri…

Ali Rıza Avcan

Bastian Chlond, takma adı “Karabük” olan bir Alman demiryolu fotoğrafçısı… 1979, 1981, 1982 ve 1983 yıllarında Türkiye’ye gelerek o tarihlerde kullanılmakta olan buharlı lokomotiflerin, istasyonların ve yolcu trenlerinin fotoğraflarını çekmiş. 

Sevgili arkadaşım Orhan Berent‘in verdiği bilgiler ve linkleri kullanarak hem İzmir’deki hem de Manisa, Samsun, Balıkesir, Amasya ve Konya’daki istasyonlara, buharlı lokomotiflere, katarlara ait toplam -tabii ki şimdilik- 45 fotoğrafını derleyebildim.

Şimdi ise İzmir’e ait 23 güzel fotoğrafı sizlerle paylaşarak, Basmane ve Alsancak garlarıyla Hilal geçidinin; ayrıca lokomotiflerin rampa çıkışında duman ve istim vermesi nedeniyle çok güzel pozların yakalandığı Gürçeşme yarmasının ve yamaçlardaki gecekonduların o yıllardaki halini hatırlatmak istiyorum.

44006 - Izmir-Alsancak - 23.08.1981
44006 plaka nolu buharlı lokomotif, Alsancak Garı – 23.08.1981

44062 - Izmir
44062 plaka nolu lokomotifin çektiği katar Basmane Garı’nda yolculuğa hazır – 04.08.1979

45132 - Izmir-Basmane - 22.08.1981
45132 plaka nolu buharlı lokomotif Basmane Garı’nda – 22.08.1981

45132 - Izmir-Basmane - 23.08.1981
45132 plaka nolu buharlı lokomotifin çektiği katar Basmane Garı’nda – 23.08.1981

45132 - Izmir-Basmane
Basmane Garı’ndaki 1912 yapımı 45132 plaka nolu buharlı lokomotif

46103 - Izmir - 06.08.1979
46103 plaka nolu buharlı lokomotif Alsancak Garı’nda – 06.08.1979

56503 - İzmir - Şirinyer - 06.08.1979
56503 plaka nolu buharlı lokomotifin çektiği katar Şirinyer yakınlarında – 06.08.1979

56503 - Izmir-Alsancak - 23.08.1981
56503 plaka nolu buharlı lokomotif Alsancak Garı’nda – 23.08.1981

56504 - Izmir - 23.08.1981
56504  plaka nolu buharlı lokomotifin çektiği katar Şirinyer yakınlarında – 23.08.1981

56531 - Gürçeşme Yarması - 22.08.1981
56531 plaka nolu buharlı lokomotifin çektiği katar Gürçeşme Yarması’nda – 22.08.1981

56531 - Izmir-Kemer - 22.08.1981
56531 plaka nolu buharlı lokomotifin çektiği katar Kemer istasyonunda – 22.08.1981

56531 - Izmir-Kemer - 1323 Alsancak-Denizli - 23.08.1981
56531 plaka nolu buharlı lokomotifin çektiği 1323 hat numaralı Alsancak-Denizli postası Kemer istasyonu yakınlarında – 23.08.1981

56531 İzmir–Buca Banliyö
56531 plaka nolu buharlı lokomotifin çektiği İzmir–Buca banliyö treni

56533 - İzmir-Basmane - 22.08.1981
56533 plaka nolu lokomotifin çektiği katar Basmane Garı’nda – 22.08.1981

56533 - Izmir-Hilal - 22.08.1981
56533 plaka nolu buharlı lokomotifin çektiği katar Hilal geçidinde – 22.08.1981

56533 - İzmir-Hilal - 22.08.1981
56533 plaka nolu buharlı lokomotifin çektiği katar Hilal geöidinde – 22.08.1981

56549 - İzmir Hilal - 06.08.1979
56549 plaka nolu buharlı lokomotifin çektiği katar Hilal geçidinde – 06.08.1979

56549 - Izmir-Basmane - 23.08.1981
56549 plaka nolu buharlı lokomotifin çektiği katar Basmane Garı’nda – 23.08.1981

57013 - Izmir - 22.08.1981
57013 plaka nolu buharlı lokomotifin çektiği katar Gürçeşme yarmasında – 22.08.1981

57013 - Izmir-Kemer - 22.08.1981
57013 plaka nolu buharlı lokomotifin çektiği katar Kemer istasyonu yakınlarında- 2.08.1981

57013 - Izmir-Kemer - 23.08.1981
57013 plaka nolu buharlı lokomotifin çektiği katar Kemer istasyonu yakınlarında-23.08.1981

İzmir - 06.08.1979
Otoray – 06.08.1979

57014 - Izmir-Hilal - 23.08.1981
57014 plaka nolu buharlı lokomotif Hilal geçidinde  – 23.08.1981

Adil ve ahlaki olan…

Ali Rıza Avcan

Dün, Basmane sevdalısı Orhan Beşikçi‘nin İzmir Büyükşehir Belediyesi ve TCDD 3. Bölge Müdürlüğü ile iş birliği içinde düzenlediği 5. Basmane Günleri çerçevesinde yapılan “Kültürel Mirasın Korunması: Basmane ve Çevresinin İzmir İçin Önemi” başlıklı toplantıyı izledim.

Yönlendiriciliği, 2004-2009 döneminde Konak Belediye Başkanı, şimdi ise Urla ve İzmir Büyükşehir belediyelerinin meclis üyesi olarak görev yapan Muzaffer Tunçağ tarafından yapılan toplantıda, Agora Kazı Başkanı Prof. Dr. Akın Ersoy, Mimar Mihriban Yanık, Katip Çelebi Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Cahit Telci ve Ekonomi Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Ceylan Öner kendi uzmanlık alanlarına giren konularda konuşmalar yapıp izleyicilerin sorularını yanıtlamaya çalıştılar.

Basmane Garı yolcu salonunda yapılan bu toplantı öncesindeki beklentilerim ve sonrasındaki izlenimlerim konusuna girmeden önce, toplantının yapıldığı gar binasına 40-50 metre uzaklıktaki Konak Belediyesi‘ndaki yetkililerin, düzenlenmesinde İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin de yer aldığı böylesi önemli bir toplantıya gerek konuşmacı gerekse izleyici düzeyinde katılmayışı dikkatimi çekti.

Çünkü 2010-2014 döneminde Konak Belediyesi‘nce yapıldığı halde 2015 yılındaki erteleme ile unutulmaya başlanan Basmane Günleri, 2017 yılında bu kez İzmir Büyükşehir Belediyesi, TCCD 3. Bölge Müdürlüğü  ve İzmir Otel Pansiyon ve İşçileri Odası işbirliği ile devam ettiriliyor, böylelikle Basmane gibi önemli bir tarihi merkezin tanıtımı açısından önemli bir adım atılıyordu.

Bu anlamda kendi sorumluluğu altındaki tarihi bir bölge ile ilgili böylesi önemli bir organizasyonun öncelikle Konak Belediyesi‘nce sürdürülmesi, sürdürülmese bile bağlı olduğu büyükşehir belediye tarafından düzenlenmeye başlanan organizasyona davet edilen belediye başkanlarıyla akademisyenlere, uzmanlara ve İzmirlilere duyduğu saygının bir gereği olarak bu toplantıya katılması; hatta ev sahipliği yapması gerekirdi.

Biz her ne kadar belediye başkanlarının “yolcu”, belediyelerin ve halkın ise “hancı” olduğunu bilsek de; gittiği yerlerde başka insanlardan saygı gören bir kadın belediye başkanının kendi binasının hemen yakınındaki bir toplantıya yine kendisinin sorumlu olduğu tarihi bir bölge için gelenlere de aynı saygı ve nezaketi göstermesini beklerdik.

Ama olmadı. Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş ya da görevlendirdiği yetkililer, kendi görev alanındaki Basmane bölgesi için yapılan böylesine güzel bir toplantıya gelmeyerek ve misafirperverlik göstermeyerek büyük bir fırsatı kaçırdı.

O nedenle bütün bunları bir yerlere yazmak ve zamanı geldiğinde hatırlamak gerektiğini düşünüyorum.

***

Diğer bir konu ise, Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgeleri için İstanbul ve İzmir sermaye çevrelerinin soylulaştırma/mutenalaştırma amaçlı kentsel yağmalarından söz ettiğimizde ve İzmir İstanbul olmasın! dediğimizde toplantının yönlendiriciliğini yapan Muzaffer Tunçağ‘ın bütün bu hataların bir önceki dönemde; yani Ahmet Piriştina zamanında yapıldığını söyleyerek kendisini ya da temsil ettiği kurumu aklama çabasıydı. Bu çerçevede gökdelenlerle dolan Bayraklı ile ilgili planlamanın Ahmet Piriştina zamanında yapıldığını, kendisinin o bölgedeki yumuşak zemin nedeniyle karşı çıkıp uyardığını, “Basmane Çukuru” olarak adlandırdığımız yerde Folkart tarafından yapılacak gökdelenle ilgili itirazlarımızda ise oradaki sorunun daha önceki yöneticilere ait olduğunu iddia ederek tüm sorumluluğun o yöneticilere ait olduğunu iddia etmesiydi. 

Oysa bunun klasik bir yöntem olduğunu, AKP yöneticilerinin uzun bir süredir iktidarda olmalarına karşın ülkemizdeki her olumsuz gelişmede Cumhuriyet Halk Partisi’ni ya da onun genel başkanı İsmet İnönü’yü sorumlu tutmasına benzer bir savunma taktiği olduğunu biliyorduk. Daha doğrusu bu durumun kendini savunamama, yaptıklarını izah edememe çaresizliği olduğunu biliyorduk.

O nedenle laf kalabalığı arasında “o dönemde yapılan şeylerin yanlış olduğunu niye düzeltmediniz, bu yanlışlıkları niye devam ettirdiniz” diye sorduk… “Madem yapılanın yanlış olduğunu söylüyorsunuz, yönetimde olduğunuz bu uzun süre içinde Bayraklı’da, Üçkuyular’da ya da kentin başka yerlerindeki bu hataları niye sürdürdünüz, o yanlışlıkları niye düzeltmediniz” diye sorduk kendilerine…

Ayrıca şimdi gündeme getirdiğimiz her kent suçunu, her eksiklik ya yanlışlığı ölmüş olması nedeniyle kendini savunamayacak durumda olan, o nedenle kolaylıkla “günah keçisi” haline getirilebilen eski büyükşehir belediye başkanına yüklemenin adil ve ahlaki bir davranış olmadığını elimizden geldiğince anlatmaya çalıştık kendilerine…

23621556_10212198808539997_7365775753032246390_n

Tabii ki, Ahmet Piriştina döneminde sorunlu görülüp itiraz edilmesi nedeniyle TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı ve TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Genel Başkanı olarak karşı çıktığı söylenen Bayraklı, Üçkuyular gibi bölgelerle ilgili planların, daha sonra Konak Belediye Başkanı ve İzmir Büyükşehir Belediyesi İmar ve Bayındırlık Komisyonu üyesi olarak görev yaptığı dönemlerde sorunlu gördüğü bu planları tümüyle değiştirmek yerine binlerce mevzi imar planı değişikliği yapılmasında, yapılan yapılara inşaat ruhsatlarıyla yapı kullanım izinlerinin verilmesinde ve kendi şirketi eliyle o sorunlu zeminlerde inşa edilen yapıların statik projelerinin hazırlanıp onaylanmasında payı olan birinin şimdi eski büyükşehir belediye başkanını suçlayarak aradan sıyrılmasının mümkün olmadığını ve geçmişi karalayarak günü kurtarma anlayışıyla yapılan böylesi bir savunmanın hiç de adil ve ahlaki olmadığını bilerek ve söyleyerek…

 

Kentsel Gerilim : Enformel İlişki Ağları Alan Araştırması

Sema Erder‘in 1995-1996 döneminde İstanbul’un Pendik ilçesinde kentsel gerilim konusunda yaptığı alan araştırması ile ilgili sonuç ve değerlendirmeler, 1997 yılının Şubat ayında Um:Ag – Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı tarafından yayınlanmıştı.

Yayın yönetmenliğini eski arkadaşım ve meslektaşım sevgili Ali Tartanoğlu‘nun yaptığı bu değerli araştırma kitabı, aradan uzun bir zaman geçmiş olmasına karşın konusundaki ilk yayınlardan biri olma özelliğini koruyor. Ayrıca ele aldığı kentsel gerilim konusu itibariyle her geçen gün çoğalıp yoğunlaşan gerilimler nedeniyle daha bir önem kazanıyor. 

Çünkü yaşadığımız toplumda var olan ya da yeni yeni oluşup gün geçtikçe derinleşen kutuplaşma ve gerginlikler; ne yazık ki, bir fay hattı gibi tüm bir ülkeyi ya da kentleri tehdit etmeye devam ediyor.

O nedenle, 2004-2007 döneminde İzmir Tarihi Kemeraltı Esnaf Derneği’ndeki çalışmalarım sırasında bu gerginliği fazlasıyla hissettiğim ve sonuçlarını yakından izlediğim Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale gibi kentin tarihi merkezinde bu araştırmaya benzer bir kentsel gerilim araştırmasının muhakkak yapılması gerektiğini düşünmüşümdür.

Zorunlu ya da gönüllü göçlerle ülkenin doğu ve güney doğu bölgelerinden gelenlerle son yıllarda İzmir’in Dünya çapında bir transfer merkezi olarak tanınıp bilinmesine neden olan göçmen, mülteci ve sığınmacıların kentin yerli halkında yarattığı yanlış algıdan kaynaklanan gerginliğin; hatta zaman zaman çatışma boyutuna varan olumsuz ilişkilerin araştırılarak bu gerginliği gidermeye yönelik politika ve stratejilerin bir an önce belirlenmesi gerektiğini düşünmüşümdür hep.

5Sema Erder kimdir?

Kentsel Gerilim, Enformel İlişki Ağları Araştırması” isimli kitabın yazarı, 1946 doğumlu Sema Erder, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde iktisat, Hacettepe Üniversitesi’nde demografi eğitimi gördü. Bir süre kent planlamasıyla ilgili kurumlarda araştırmacı olarak çalıştı, şehircilik ve şehir sosyolojisi konularına ilgi duydu ve Marmara Üniversitesi’ne girerek şehircilik dersleri vermeye başladı. Stockholm Üniversitesi’nde lisansüstü eğitim gören Sema Erder, aynı dönemde, Mübeccel B. Kıray yönetiminde sürdürdüğü “Getto” konulu doktora tezinin alan araştırmasını tamamladı ve bu çalışmayla, 1985 yılında Marmara Üniversitesi’nden doktora derecesi aldı. Yerel politika, gecekondulular, çocuk göçü ve çıraklık, kentsel gerilim gibi konularda çok sayıda alan araştırması yapan Sema Erderİstanbul’a Bir Kent Kondu: Ümraniye adlı kitabıyla (İletişim Yayınları, 1996) 1996 yılında Sedat Semavi Sosyal Bilimler Ödülü’nü aldı. Yayınlanmış diğer eserleri şunlardır: Refah Toplumunda Getto ve Türkler (Teknografik Matbaacılık, 1986), Geleneksel Çıraklıktan Çocuk Emeğine: Bir Alan Araştırması (K. Lordoğlu ile birlikte – Friedrich Ebert Vakfı, 1992), Kentsel Gerilim ve Enformel İlişki Ağları (um:ag Yayınları, 1997), Irregular Migration and Trafficking in Women: The Case of Turkey (Selmin Kaşka ile birlikte – International Organization of Migration, 2003), Refah Toplumunda Getto (İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2006), Türkiye’de Yerel Politikanın Yükselişi (Nihal İncioğlu ile birlikte-İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2008). Son dönemlerde iskan kurumunun değişimini ve yerleşme politikalarına etkilerini araştırmakta olan yazar, halen Mimar Sinan ve Marmara Üniversitelerinde ders vermektedir.

***

Kitabın, “Kentsel Gerilim” isimli alan araştırmasının hangi düşüncee ve hangi yöntemle nerede ve ne şekilde yapıldığını anlatan “Giriş” bölümünü sizlerle paylaşmak isteriz:

“Son dönemlerde özellikle büyük kentlerimizde çeşitli nitelikteki toplumsal gerilimlerin zaman zaman çatışma boyutuna ulaşarak yaygınlaşma eğilimi gösterdiği gözlenmektedir. Bu toplumsal hareketlerden önemli bir kesiminin, kentsel eşitsizliklerden kaynaklanan gerilimler sonucu oluştuğu, birbirinden farklı talepleri, farklı biçimlerde ifade eden hareketler olduğu da gözlemlenmektedir. Bu hareketler, kimi zaman “gecekonducu-zabıta”, kimi zaman “gecekondulu gençlik-polis” çatışmaları kimi zaman radikal dinci, siyasal, ya da etnik grupların gösterileri biçiminde su yüzüne çıkmaktadır. Bu çatışmaların kamu otoriteleri ve kamuoyu tarafından genellikle “tekil” ve “ polisiye” olaylar olarak algılandığı, tartışmaların ve önlemlerin de bu çerçeve içinde kaldığı da açıktır. Böyle bir algılama, bu hareketlerin kaynağını oluşturan toplumsal gerilimleri dikkate almadığı için, alınan önlemler de, duruma göre değişen, kimi zaman göz yumma, yok sayma biçiminde, kimi zaman da gerilimleri çatışma ve şiddet boyutuna tırmandıran sertlikle cevaplama biçiminde sürüp gitmektedir. Bu gerilimlerin altında yatan temel dinamikler kavranmadığı sürece bu konuda uzun dönemli etkileri olacak, sistematik politikaları üretilmesi de gecikmekte, bu durum da, kentlerde var olan bu gerilimli ortamın sürmesine ve yerleşikleşmesine neden olabilmektedir.

Kentlerdeki toplumsal hareketlerin oluşumunda, farklı düzlemlerde, birçok karmaşık yönetsel, siyasal ve toplumsal etkenin yarattığı gerilimlerin varlığı söz konusudur. Bu hareketlerin, bir kesimi “yerel”, bir kesimi “ulusal”, hatta bir kesimi “küresel” düzlemdeki eğilimlerin etkileşimi sonucu oluşabilmektedir. Bu araştırma, özellikle büyük kentlerimizde yaşanan hızlı ve büyük ölçekli göçün yerleşme biçiminin yarattığı kentsel eşitsizliklerden kaynaklanan kentsel gerilimler üzerinde yoğunlaşmayı amaçlamaktadır. Yine bu araştırma, ulusal ve küresel düzlemdeki farklı oluşum ve eğilimleri dikkate almakla birlikte, daha çok bu eğilimlerin büyük kentlerde göçle oluşan yeni yerleşme birimlerinde kurulan “yerel” ortamlardaki ve gündelik yaşamdaki yansımalarına dikkati çekmeye çalışmaktadır.

Bu araştırmada, özellikle bazı komplo teorilerinde belirginlik kazandığı gibi, bütün “yerel” eğilimleri ve gerilimleri, doğrudan ulusal ve küresel düzlemdeki makro ölçekli karar ve uygulamalarla ilişkilendirerek açıklama alışkanlığının tersine bir yöntem denenecek ve makro ölçekli karar ve oluşumların “yerel” eğilimlerle karşı karşıya geldiğinde nasıl yeniden biçimlendiği üzerine odaklaşılmaya çalışılacaktır. Bu amaçla, bu araştırmada, Leeds’in kentsel alanlarla ilgili olarak geliştirdiği kavramsal çerçeve ve yöntem anlayışından yararlanılmıştır. Leeds, yerel toplulukların makro düzlemdeki toplumsal yapının dinamiklerinden çok farklı olduğunu ve makro ölçekli topluluklarla farklı biçimlerde ilişki kurduklarına özellikle işaret etmektedir. Leeds’e göre, aynı toplum içinde birbirinden çok farklı dinamiklere sahip olan yerel topluluklar olabilir ve bunlardan her biri de makro topluluklarla farklı biçimlerde eklemlenebilir. Dolayısıyla, yerel toplulukların her biri “dışarıdan gelen” etkilere çok çeşitli biçimlerde uyum gösterebilir. Bu nedenle Leeds, makro ölçekli karar ve oluşumların her yerel birimde aynı etkiyi göstermeyeceğine işaret etmekte ve hükümetler ve hatta devletler değişebilir, ama yerel topluluklar aynen devam edebilir..” diyerek, yerel toplulukları dışarıdan gelen etkilere, kendi iç dinamiklerine bağlı olarak, bazen açık, bazen de tamamen kapalı olabileceğine işaret etmektedir.

Bu araştırmada ele alınacak “yerel” topluluklar, büyük kentlerimizde kentsel hareketlerin yaygınlaşma eğilimi gösterdiği, kent hukuku dışında gelişmiş yeni kentsel alanlarda yaşayan topluluklar olacaktır. Araştırmanın tasarımında, araştırmacının göç ve yerleşme ilişkisini ele alan bir başka alan araştırmasının bulgularından yararlanılmıştır. Sözü edilen araştırmada, İstanbul’a göçle gelen grupların tamamen kendi çabalarıyla yerleşmeye çalıştıkları yeni yerleşmelerde kendine özgü kuralları ve kurumlan olan ortak yaşama alanları, yeni “yerel” ilişkiler kurdukları gözlemlenmiştir. Bu yeni “yerel” ilişkiler, kendi içinde çelişik eğilimleri bir arada taşımaktadır. Bu ilişkiler, bir taraftan kente göçle yerleşen grupların sorunlarını ve kamu otoritelerinin yükünü büyük ölçüde hafifletici bir ortam yaratmakta, diğer taraftan, bu grupların kentle ilgili taleplerini ifade etmede mücadeleci ve çatışmacı olmalarına da neden olmaktadır. Dolayısıyla bu alanların “dışarısıyla” ilişkileri farklı olduğu gibi , “dışarıdan” gelen etkileri kendine özgü biçimlerde karşılamaktadır.

Kentin çevresindeki kent hukuku dışında oluşan yeni yerleşme alanlarında yaşayanlar, kentle eklemlenme, meşrulaşma, yaşadıkları alanların yaşam kalitesini yükseltme ve hatta gündelik yaşamlarını sürdürebilme ile ilgili taleplerini ya gizil mekanizmalarla, ya da gösterilerle ve hatta kitlesel eylemlerle talep etme yoluna başvurmaktadırlar. Burada sonuçlan aktarılacak olan araştırma, esas olarak büyük kentlerimizde kurulan bu yeni yerel ilişkilerin gerilimi uzlaştırıcı ve arttırıcı yönlerinin temel dinamiklerini somut durumların ışığında ele alarak araştırmaya dönüktür. Bu araştırmanın bulgularının kente yerleşen yeni kentli grupların daha az çatışmalı ilişki kanallarına yönelmelerine katkıda bulunacak politika önerilerinin geliştirilmesine ve hayata geçirilmesine yardımcı olması umulmaktadır.

Alan araştırmasının sonuçlarının aktarılmasından önce, Birinci Bölüm’de, araştırmanın temel kuramsal çerçevesini oluşturan kavramlar hakkında etraflıca bilgi verilmektedir. Burada özellikle, yukarıda da sıkça değinilen “kitlesel hareketler”, “yerel topluluk” , “kentsel eşitsizlikler” gibi kavramlar açıklanmaktadır.

Kitlesel hareketler, günümüzde hemen bütün toplumlarda yaygınlaşma eğilimi gösteren, etnik, dinsel, konut grubu, göçmen grubu gibi sınıfsal olmayan karmaşık katmanların, farklı eksenlerde, farklı nitelikteki talepler için bir araya gelerek oluşturdukları hareketler olarak değişik alanlarda çalışan sosyal bilimciler arasında tartışılmakta olan konulardan biridir. Bu bölümde, hem genel olarak kitlesel hareketler, hem de kentsel eşitsizliklerden doğan kentsel hareketler konusunda geliştirilmiş olan kuramsal açıklamalar hakkında kısa bir aktarma yapılmaktadır.

Bunun yanı sıra, Birinci Bölümde, özellikle kentsel kitlesel hareketler bakımından önemli görülen enformel ilişkilerin somut olarak gerçekleştiği, “yerel topluluk” ve “yerel ilişkiler” kavramları üzerinde yapılmakta olan tartışmalara yer verilmektedir. Burada, özellikle, Türkiye’de son dönemlerde sıkça gündeme gelen ve alan araştırması bakımından da özel önem taşıyan, göçle gelen grupların kentsel eşitsizliklerle karşılaştıktan durumlarda yeniden oluşan enformel ilişki biçimleri, “kökene bağlı ilişkiler” , “ etnik ilişkiler” , “etnik grup ve etniklik” gibi, konularıyla ilgili tartışmalar da yer almaktadır. Bu tartışmaların, özellikle Türkiye’de, bütün çevrelerde, salt ideolojik kaygılarla ele alınan Alevilik, Sünnilik, Kürt kimliği gibi, kültürel ve etnik kimlik konularının bugünün dünyasındaki sosyolojik anlamı konusunda fikir vereceği umulmaktadır.

Atan araştırmasının kavramsal çerçevesinin ve yönteminin kurgulanmasıyla ilgili bilgiler ise İkinci Bölümde yer almaktadır. Bu bölümün incelenmesiyle de görüleceği üzere, bu atan araştırması, kentsel toplumsal hareketlerin önemli bir kesiminin kentsel eşitsizliklerden ve kent hukuku dışında gelişen kentsel alanlarda oluşan “yerel” ilişkilerle, bu alanların dışında var olan ve ancak bu alanları etkileyen “ yerel üstü” kurumlar arasındaki ilişkilerin niteliğinden kaynaklandığını varsaymaktadır. Bu amaçta, “yerel” ilişki ağlarında önemli otan formel ve enformel liderlerle, bu alanlar için karar üreten “yerel üstü” kurumların aktörleri arasındaki ilişki biçimlerinin araştırılması tasarlanmıştır.

Araştırmaya uygun alanın seçiminde iki nokta göz önünde bulundurulmuştur. Bunlardan birincisi, araştırma alanının farklı ilişki biçimlerinin ve kentsel gerilim konuların karşılaştırmalı olarak gözlemlenmesine elverişli olmasıdır. İkinci nokta ise, araştırma konusunun “kentsel gerilim” gibi hassas bir konuda olması nedeniyle, araştırmanın yapılacağı alanın, araştırmanın uygulanabilmesine, sağlıklı veri toplamaya ve tamamlanabilmesine uygun olmasıdır. Bu nedenle, bu araştırmanın, örneğin, Gazi Mahallesi gibi, tek bir kentsel gerilim konusunda, sıcak çatışmanın ve olağanüstü koşulların yaşandığı bir atanda yapılmamasının daha uygun olduğu düşünülmüştür. Bu konuda yapılan ön çalışmalar sonucunda, Pendik ilçesinin farklı kentsel gerilim konularının, serinkanlı bir biçimde gözlemlenebileceği bir alan olduğu düşünülmüş ve alan araştırmasının bu ilçede yürütülmesine karar verilmiştir.

Pendik’te, Eylül 1995- Mart 1996 döneminde yapılan alan çalışmasının ilk aşamasında çeşitli kurumlardan sayısal ve niteliksel bilgi toplanmıştır. Bu bilgilerin değerlendirilmesinden sonra “yerel” toplulukların gündelik yaşamı için önemli olduğu düşünülen “yerelüstü” kurumlar (eğitim, sağlık, belediye, medya, siyasal partiler) ve kentsel gerilim temaları (konut sınıfları, etnik-dinsel farklılık, gönüllü- zorunlu göç, kuşak çatışması) saptanmıştır. Araştırmanın ikinci aşamasında, yukarıda belirtilen kentsel gerilim temaları konusunda il ve ilçe düzeyinde bilgilerin toplandığı dosyalar hazırlanmıştır. Araştırmanın üçüncü aşamasında ise, “yerel” ve “yerel üstü” düzlemde derinlemesine görüşmeler (75 görüşme) yapılarak bilgi toplanmıştır.

Bu araştırmada esas olarak, niteliksel veri toplama tekniği kullanılmıştır. Bu nedenle burada aktarılacak bulgular, ilişki arayıcı ve eğilimleri gösterici bulgulardır. Bu araştırma sırasında saptanan ve çok az bilgi sahibi olduğumuz, kentsel gerilim konularıyla ilgili bulguların her birinin, kendine özgü yöntemlerle, genellemelere elverişli araştırmalar yapılarak yeniden ele alınmasına gerek vardır.

Alan araştırmasının sonucunda elde edilen bulgular İkinci Bölümde ayrıntılı olarak aktarılmaktadır. Bu bölümün incelenmesiyle de görüleceği üzere göç ve yerleşme biçiminden kaynaklanan kentsel eşitsizliklerin yarattığı kentsel gerilim konularından bir kesimi genel ve yapısal, bir kesimi ise belirli gruplara özel ve konjonktüreldir. Örneğin, gecekondu alanlarının yerleşme, meşrulaşma ve yaşam düzeyini yükseltmeyle ilgili taleplerinden doğan gerilim konulan, daha genel ve yapısal gerilim konularıdır. Buna karşılık, gönüllü Kürt göçünün zorunlu göç haline dönüşmesi, Alevilerin Cemevi talepleri, ikinci kuşak gecekondu gençliğinin değişen talepleri gibi konular ise daha özel ve konjonktürel kentsel gerilim konulan olarak belirmektedir.

Kentsel Gerilim Kapak

Ancak, esas olarak göç ve yerleşme konusunda kapsamlı ve sistematik bir kurumsal düzenlemenin olmayışı nedeniyle, “yerelüstü” kurumlar tüm talepleri tekil sorunlar olarak ele almakta ve her talebi kendi özel koşullan içinde değerlendirmeye çalışmaktadır. Bu da “yerelüstü” kurumların, özellikle kamu yönetimlerinin, genel, tek tip ve standart uygulamalar yapmasını engellemekte, somut duruma göre değişen, kimi zaman popülist kimi zaman ise otoriter olabilen, çelişik uygulamalar yapmasına neden olmaktadır, örneğin, “yerelüstü” kurumlar, farklı kökene sahip olan, farklı “yerel” gruplardan gelen benzer nitelikteki taleplere farklı uygulamalar yapabilmektedir. Bu noktada, özellikle “kültürel ve etnik kimlik” konularında toplumda var olan bazı ön yargıların devreye girdiği, bu ön yargıların medya ve özellikle kamu erkini elinde tutan gruplar aracılığıyla yeniden üretildiğini gözlemlemek mümkün olabilmektedir. Bu durum ise, kentsel eşitsizliklerin, “etnik kültürel kimlik” ve “etnik kültürel sorun” boyutu kazanmasına neden olmaktadır.

Bu araştırma, kentsel eşitsizlikler ve kentsel gerilim konusunda yeni araştırma konularının gereğini ve bu araştırmalara dayanarak kentsel eşitsizliği ve kentsel gerilimi azaltmaya dönük somut önerilerin geliştirilmesi zorunluluğunu
gündeme getirebilirse amacına ulaşmış olacaktır.”