İzmir’in unutulan sanatçıları 34 – Vedat Kokona

Ali Rıza Avcan

35 ayrı bölümden oluşan ve önümüzdeki hafta bitecek yazı dizimizin sondan bir önceki 34. bölümünde, 1913 yılında İzmir‘de doğup 7 yaşındayken ailesi ile birlikte Arnavutluk‘a giden Arnavut asıllı bir sözlük yazarı, çevirmen, öğretmen, yazar ve şairi hatırlatıp anmak istiyorum: Vedat Kokona.

Vedat Kokona (1913-1998)

Vedat Kokona, 7 Ağustos 1913’te İzmir, Karşıyaka‘da, Arnavutluk‘un Gjirokastra [Ergir, Ergirikasrı, Eǧrikasr, Ergirokastri, Argirikasrı, Arnavutça: Gjirokastër; Yunanca: Αργυρόκαστρο, (gümüş kale)] kentinden göç edip İzmir‘e yerleşen entelektüel bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Avukat olan babası Elmaz, İzmir‘in tanınmış bir avukatı olmakla birlikte; 1912 ve 1913 tarihli “Annuaire Oriental” isimli Fransızca rehberin İzmir bölümünde Elmaz isimli bir avukata rastlanmamaktadır.

Bugünkü Korca, Arnavutluk.

İzmir‘in işgal altında olduğu 1920 yılında annesi, babası ve ağabeyi Nedim ile birlikte yeniden Arnavutluk‘a taşınması nedeniyle ilkokulu Tiran‘da okudu. 1935’te güney-doğu Arnavutluk‘ta Yunan sınırına yakın bölgesinde yer alan Görice (Kör(i)çe, Arnavutça: Korçë, Osmanlıca: Hemhudut)’deki Korca Fransız Lisesi‘ni bitirdi Kokona, bu okuldaki eğitimi sırasında bir edebiyat yarışmasında ödül kazanmış ve bu yarışmanın ödülü olarak, hayalini kurduğu Kodak marka fotoğraf makinesi ile Lamartine‘nin şiir kitabını kazanmıştır. Lise son sınıfta kazandığı bu ödül sonrasında İtalya, Almanya, İsveç ve Danimarka‘ya giderek bu gezide gördüklerini, Arnavut dilinde yayınlanan bu türden ilk kitaplardan biri olan  “Nga Tirana në Stokholm: përshtypje dhe kujtime (Tiran’dan Stockholm’e: izlenimler ve anılar) isimli kitapta anlatır.

Vedat Kokona‘nın bu okuldaki arkadaşlarından biri de, Gjirokastra‘daki Fransız Lisesi‘nin kapatılması nedeniyle Korca Fransız Lisesi‘ne gelip daha sonraki yıllarda Arnavutluk‘un lideri olacak olan kuzeni Enver Hoca‘dır.

Üst sıra Vedat Kokona (1913-1998), alt sıra Enver Hoca (1908-1985) gençlik ve yetişkinlik fotoğrafları.

Kokona‘nın edebiyat alanındaki yolculuğu 16 yaşında, 1920’li ve 1930’lu yılların “Iliria“, “Ora“, “Vatra“, “Diana“, “Minerva” ve “Përpjekja shqiptare” (Arnavut Mücadelesi) gibi gazete ve dergilerinde yayınlanmasıyla başlamıştır. İlk şiiri “Elfet” (Elfler) 1929 yılında “Ora” gazetesinde, “Lutja e fundit” (Son dua) adlı romanı 1933 yılında “Vatra“da yayımlandı ve ona ilk edebiyat ödülünü kazandırdı.

Sanatçı, Korca Fransız Lisesi‘ndeki eğitiminden sonra Paris‘te hukuk alanında yüksek öğrenim gördü. 1939’da bitirdiği hukuk eğitiminin ardından Hukuk Mahkemesi‘ne atanmakla birlikte bu görevi yapmayıp önce Korca Lisesi‘nde Fransızca öğretmeni olarak, daha sonra da Tiran Spor Salonu‘nda çalışmaya başladı.

Faşist işgal sırasında siyasi baskılar nedeniyle 1942 yılında istifa ederek ilk mesleği olan avukatlık yapmaya başladı. Şubat 1944’te Mitrush Kuteli (1907-1967), Nexhat Hakiu (1917-1978) ve Sterjo Spassen (1914-1989) ile birlikte, daha sonra faşist olarak damgalanacak olan kısa ömürlü ancak iki haftada bir yayınlanan etkili Revista letrare (Edebiyat İncelemesi) isimli edebiyat dergisini kurdu ve yayın kuruluna başkanlık etti.

Vedat Kokona (1913-1998)

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, şimdiki adı Kemal Stafa Lisesi olan Tiran Lisesi‘ne geri döndü. 1949’da devlet yayınevi Naim Frasheri‘de editör ve çevirmen olarak çalışmaya başladı ve emekliliğine kadar öğretmenlik yaptığı Tiran Üniversitesi‘nde Fransızca profesörü olarak görev yaptı.

Vedat Kokona uzun yıllar Fransızca-Arnavutça, Arnavutça-Fransızca ve İngilizce-Arnavutça sözlükler üzerinde çalıştı. İlk sözlüğü 1932’de yayımlandı. Son sözlüğü ise 40 bin kelimeden oluşan büyük bir eserdi. Ayrıca dünya şiirinden 15.000’e yakın şiiri Arnavutçaya çevirerek Arnavut edebiyatına önemli katkılarda bulunmuştur.

Vedat Kokona öğrencileriyle birlikte.

1939 yılında iki ciltlik “Dritë dë hije(Işık ve gölge) isimli şiir kitabını yayınladı. Bu kitap on dokuz adet aşk şiirinden oluşuyordu. 1943’de “Shtatë prilli: vjershayi” (Yedi Nisan: Tekerlemeler) 1940’da ise “Yje te kuputur(Kırık yıldız) isimli kitabını yayınlar. Kokona’nın sonraki eserleri ise 1961 tarihli iki bölümden oluşan “Me valët e jetës(Hayatın dalgalarıyla) romanı ve 1965 tarihli Hijet e natës (Gecenin gölgeleri)dir.

Vedat Kokona’nın başlıca kitapları.
Bir arkadaşımın mektubu“, Vedat Kokona, Reflekse gazetesi.

İlk çeviri çalışmaları, 30’lu yıllarda genel yayın yönetmeni Ernest Koliqi (1901-1975) ile birlikte Arnavutçaya kazandırdığı Victor Hugo (1802-1885) eserlerinin Illyra gazetesinde yayınlamasıyla başlamıştır.

Vedat Kokona (1913-1998)

Vedat Kokona, Pierre Corneille, Voltaire, La Fontaine, Jean-Baptiste Racine, William Shakespeare, Honoré de Balzac, Lev Tolstoy, Ivan Turgenyev, Maksim Gorki, John Gollsworth, Charles Dickens, Alexander Beck, Rabindranath Tagore ve Ernest Hemingway gibi sanatçılar tarafından yazılmış dünya edebiyatının birçok klasiğini, dünya şiirinden de 15 bine yakın şiiri Arnavutçaya kazandırmıştır. Kendisi Fransızca, İtalyanca, İngilizce ve Rusça’nın önde gelen çevirmenlerinden biriydi. Ayrıca genel sekreterliğini Enver Hoca‘nın yaptığı Arnavutluk Emek Partisi‘nin birinci kongresinden yedinci kongresine kadar tüm resmi belgeleriyle gençlik, meslek ve kadın sendikası raporlarını tercüme etmiştir.

Vedat Kokona ayrıca 1986 tarihli “Hijet e nates” isimli televizyon filminin metnini yazmış, 1991-2011 yılları arasında yayınlanan “Bouillon de Culture” isimli televizyon dizisinin 8. sezonundaki 27. bölümde Fransız kültürünü tanıtan bir sanatçı olarak ele alınıp tanıtılmıştır.

Vedat Kokona adına çıkarılmış posta pulu.

Vedat Kokona‘ya yaptığı bu çalışmalar karşılığında çok sayıda unvan, madalya ve nişan verilmiştir. Sanatçının Arnavutluk Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığı‘ndan aldığı “Onursal Doktora” derecesi dışında Fransız Hükümeti tarafından verilen Chevalier de L’ordre des Arts et Lettres“(Sanat ve Edebiyat Şövalyesi) (1995) ile Palmes Academques (Akademik Palmiye) (1996) madalyası bulunmaktadır.

Mirvjen ve Mimoza isimli iki kızı bulunan Vedat Kokona, 85 yaşında iken 14 Ekim 1998 tarihinde Tiran‘da vefat etmiştir.

Vedat Kokona’nın imzası.

Yararlanılan Kaynaklar

Ayhan, S., Türk Romanında Azınlıklar 1872-1950, Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2018 Bursa.

Bicaj, L., “Shqiptaret ë Turquisë“, https://gazetadielli.com/shqiptaret-e-turgise, 12 Mayıs 2016, Erişim Tarihi: 06.03.2024.

İseni, A., “Translation Features of Vedat Kokona on Several Dramas of Shakespeare, International ANGLİSTİCUM Journal of Literature, Linguistics & Interdisciplinary Studies, Vol.1, No.1, 2011, 6-11.

Xhina, O., “Some Translation Problems in the Derived Words With Prefixes in English and Albanian Language, InternationaI Journal Instute of Knowledge Management, Vol. 13.3, 391-394.

Vedat Kokona, https://sg.wikipedia/wiki/Vedat_Kokona, Erişim Tarihi: 06.03.2024.

Vedat Kokona, https://en.wikipedia.org/wiki/Vedat_Kokona, Erişim Tarihi: 06.03.2024.

Vedat Kokona: Kur Enver Hoxhën e Therrisnim “gazhël, 04.12.2022, https://observerkult.com/vedat-kokona-enver-hoxhen-e-therrisnim-gazhel/, Erişim Tarihi: 06.03.2024.

Annuaire Oriental Commerce, industrie administration, magistrature de l’Empire Ottoman. 32ème année 1912 Hégire 1330- Année financière 1328, Smyrne, s. 1872-1873, SALT Research, Erişim Tarihi: 06.03.2024, https://archives.saltresearch.org/handle/123456789/2906?locale=en

Annuaire Oriental, commerce, industrie, administration, magistrature de l’Orient 1913, Smyrne, SALT Research, s. 1716., Erişim Tarihi: 06.03.2024, https://archives.saltresearch.org/handle/123456789/2878?locale=en

Rrém Vogli, alis Araniti: Një dhurues i gazit Vedat Kokona“, 16 Temmuz 2013, Erişim Tarihi: 06.03.2024, https://www.radiandradi.com/rrem-vogli-alias-mithat-araniti-nje-dhurues-i-gazit-vedat-kokona/.

Vedat Kokona / takimi me Midhat Frasherin“, Gazete Express, 12.10.2022, Erişim Tarihi: 06.03.2024, https://www.gazeteexpress.com/vedat-kokona-takimi-me-midhat-frasherin/.

“Me dishepujt e Volterit” nga Vedat Kokona”, Exlibris, 29 Mayıs 2019, https://exlibris.al/me-dishepujt-e-volterit-nga-vedat-kokona/, Erişim Tarihi: 06.03.2024.

Buda-ma…

Ali Rıza Avcan

Bugünkü yazımın konusunu ağaçların, özellikle de kentlere estetik görünüm kazandırıp doğal bir ortam yaratsın, havadaki tozları ve kirli havayı emip yok etsin, karbondioksit depolayıp oksijen sağlasın, kent ısı adası etkisini azaltsın, sıcaklığı dengeleyip biyolojik çeşitliliği geliştirsin, başta kuşlar olmak üzere hayvanlara yaşam alanı sağlasın ve altında oturacak insanlar için gölge oluşturup yaşam kalitesini zenginleştirsin, insanların ruh sağlığına katkıda bulunsun düşüncesiyle park, bahçe ve yol kenarlarına dikilen ağaçların Karşıyaka Belediyesi gibi bazı belediyeler tarafından yanlış budanıp adeta ağaç olmaktan çıkarılıp bir direğe benzetilmesi gayreti oluşturuyor.

Çünkü son yıllarda yaşadığımız kentlerdeki ağaçların neredeyse ağacın tüm taç kısmını yok edecek şekilde kesilip budandığını görüp, bunun bir çevre katliamı olduğuna inanıyor ve bu vahşete itiraz ediyorum.

Oysa yurtdışına gittiğimizde; özellikle de Berlin‘deki ünlü Ihlamurlar Bulvarı (Unter der Linten) ya da Paris‘in Champs-Élysées benzeri geniş bulvarlarında dolaştığımızda bu cadde ve bulvarları kenarındaki ağaçlarda böyle bir uygulamaya rastlamıyor, ağacı gençleştirme ve daha sağlıklı hale getirmek amacıyla yerinde, zamanında gerçekleştirilen doğru uygulamalara tanık oluyoruz.

Berlin, “Ihlamurlar Bulvarı”, (Unter der Linden).
Paris, Avenue des Champs Élysées.

Evet, bir ağaç budama uzmanı değilim. Bu konuda birikim ve deneyim yoluyla edinilmiş bir ustalığım yok. Ama şanslı bir kuşak olarak ortaokulda felsefe, mantık, jeoloji ve astronomi gibi şimdilerde dile bile getirilmeyen konuların yanında Tarım-İş dersini görerek ağaç budama, aşılama, gübreleme gibi konuları uygulamalı olarak öğrenmiş biriyim. O nedenle kendimi şimdiki kuşaklara göre ayrıcalıklı ve şanslı görüyorum. O nedenle de gerektiğinde, özellikle de yöneticisi olduğum apartmanın bahçesindeki çalı ve bitkileri budarken ortaokuldaki Tarım-İş dersinde öğrenip yaşamımın diğer aşamalarında zenginleştirdiğim bu bilgi ve deneyimden yararlanıyorum. Ayrıca bu konuları okuyup araştırabiliyor, doğrusunu öğrenmek ve öğrendiğim doğru bilgiyi paylaşmak konusunda çaba gösterip mücadele ediyorum.

Üstteki fotoğraf Leningrad, alttaki fotoğraf ise İstanbul bulvarlarındaki ağaçların kışlık vaziyetlerini gösteriyor… Görüldüğü gibi İstanbul’dakiler adeta “saçlarını taramayıp sağa sola savuran” insanlara benzemiş… Kaynak: Ayrancım Derneği

Bence bu tür yanlış budama pratikleri ya bu konuda görevli olanların bilgisizliğinden ya da o ağacın varlığından, evinin ya da dairesinin önünü kapatıp çevreyi göremediğini iddia eden apartman yöneticileriyle o binada oturan diğer insanlardan kaynaklanıyor. Evlerinin önündeki bir ağacın önlerini kapayıp geleni gideni göremediğini söyleyen bu tür insanlar aslında kendi mülkiyetlerinde olmayıp kamunun; yani hepimizin malı olan bu ağaçları, yüreklerindeki kuraklık nedeniyle şikayet yöntemi ile kestirip belediye görevlilerinin işledikleri kent suçunun azmettiricisi ya da ortağı oluyorlar. Belediye görevlileri ise yapılan kesimin yanlış olduğunu anlatıp ikna etmek yerine ellerine aldıkları gürültülü testerelerle ve büyük bir iştahla o ağaçları kesmekte beis görmüyorlar. Ama diğer yandan da Taksim Parkı ya da Akbelen Direnişi benzeri bir doğa katliamı olduğunda oralara kadar gidip destek olmayı ve fotoğraflamayı ihmal etmiyorlar. Oysa küçüğü ya da büyüğü de olsa da, aynı katliamı kendileri, kendi topraklarında yapmaktan keyif alıyorlar ya da bütün bunları yapıp ya da yaptırıp “başarılı belediye başkanı” sanrısıyla büyükşehir belediyesine başkan olmaya koştur koştur gidiyorlar.

Oysa yaşadığımız ev ya da dairelerin yeşil ağaç, çalı ya da bitkilerle çevrelenmiş, aralarındaki kuşlarla seslenmiş olması çoğumuzun istediği, hayal edip yapmak istediği bir şey. Balkonunuza kadar uzanan ağacın bir dalı, o daldaki bir kuş ya da bir çiçek veya meyve, o dalların arasında esen serin bir rüzgar lafa gelince hepimizin düşlerini süslüyor; ama eyleme gelince o ağaçlar bazı insanları, içlerindeki o uğursuz karanlık yerine o ağaç nedeniyle kararan oda ve salonları onları rahatsız ediyor.

Gelin isterseniz benim şikayetçi olduğum ve doğrusunun yapılması için mücadele ettiğim, öneriler geliştirdiğim yanlış ağaç budamayı, kendi evimin çevresindeki park ve kaldırımlardaki örnekleri ele alarak göstermeye çalışayım:

BUrası benim oturduğum apartmanın yakınındaki bir apartman. Karşıyaka, Yalı Mahallesi‘nde 6484 sokakla 6442 ve 6470/2 sokağın köşesindeki Kılıç apartmanı. Burada görüntüye giren ve tümü de kaldırımda olan dört ağaç var. Üçü bu apartmanın önündeki kaldırımda, diğeri de karşı köşedeki Ege Tat isimli işletmenin önünde ve tam köşede yer alıyor. Bu fotoğrafı çektiğim tarih ise 27 Kasım 2019.

Anlaşılan o ki, apartman yönetimin talebi üzerine Karşıyaka Belediyesi ekipleri gelmişler ve apartmanın önündeki üç ağacın tüm taç kısmını budayarak sokağı göremeyen daire sahiplerinin çevreyi gözlemesine yardımcı olup bu üç ağacın nefes aldığı tüm dal ve yapraklarını yok ediyorlar. Neyse ki karşı köşedeki ağacı serbest bırakmışlar…

Bu fotoğrafın tarihi ise 23 Kasım 2023. Aynı ağaçların son budamasının üzerinden 4 yıl geçmiş ve dalları yeniden gelişen ağaçların apartmandakileri rahatsız etmesi nedeniyle yine belediye ekipleri, bu kez ağaç budama aracını getirmişler ve ağacı kesebilmek için inceleme yapıyorlar…

Ağaç budama işlemi bitmiş, kesilen dallar yerlere atılmış ve yine karşı köşede, dallarına uçurtma takılmış küçük ağaç bu katliamdan canını kurtarmış…

Muradına erip geleni gideni balkonlarından gözleyip izleyebilecek mutlu, mesut apartman sakinleri…

Evet, yine aynı yer; ama bu sefer tarihler 27 Şubat 2024’ü gösteriyor. Karşıdaki iki ağaç budanıp kuşa dönmüş hallerini devam ettiriyorlar. Lakin köşedeki, dallarına uçurtma takılmış küçük ağaç da geçen zaman içinde bu katliamdan payına düşeni almış. Kendisinden rahatsız olansa, olsa olsa köşedeki Ege Tat isimli işletmedir…

Ve bu manzara halen devam etmekte… Bu üç ağaç muhtemelen 2-3 senede kendilerine gelecekler ve bu ağaçlardan rahatsız olan apartman zevatının şikayeti üzerine yine vakti zamanı geldiğinde budanır kolları, dalları kesilir… Budayanlar da “ne yani, kökünü bırakıyoruz ya, yine büyür, gelişir” derler…

Bedavacıların arabaları yaklaşan yaz aylarında kızgın güneş altında kavrulacak…

Bu kez dikkatimizi yoğunlaştıracağımız yer, oturduğum apartmanın hemen karşısındaki Manolya Parkı ve bu parkın hemen yanında bedavacı araç sahipleri için parktan tırtıklanarak yaratılan otoparkı çevreleyen, o bölgeyi gölgeleyen büyük ağaçlar. Bu ağaçlar da 27-29 Şubat 2024 tarihlerinde 2-3 gün süren bol gürültülü bir budama operasyonunun kurbanı…

Bu ağaçların kesimi yapılırken gidip yaptıkları yanlışlığı anlatmaya çalıştığım belediye işçisi bu işi 13 yıldır böyle yaptığını söyleyerek bu konudaki cehaletini gösterdi. Telefonla ulaştığım üst düzey belediye yöneticisi ve belediye meclisi üyesi ise bu konunun kendi görev ya da ilgi alanında olmadığını söyledi. Ve sonuçta karşımıza böylesine bir katliam tablosu çıktı.

Manolya Parkı bakımsızdı, şimdi de gölgesiz oldu…

Hatta öyle bir kıyım olmuş ki, adeta belediye atölyesinde yakılacak odunlar bile bir köşeye konulmuş…

Muhtemelen Karşıyaka Belediyesi’nin atölyesinde yakıt olarak kullanılacaklar…

Böylelikle güneşin beyninizi delecek kadar kızgın olduğu yaz aylarında, zaten bakımsız olan bu parktaki banklara oturup birbiriyle sohbet eden çevre apartman sakinlerine “burada ne işiniz var?” ya da “buraya gelmeyin” denilmiş…

Ve en nihayetinde Manolya Parkı’ndaki son durum…

Bu kötü uygulama örnekleri tabii ki sadece İzmir‘e ve Karşıyaka‘ya özgü bir şey değil… Diğer kentlerde de, belediyelerde de buna benzer kötü örneklerine rastlıyoruz. Örneğin Ankara Büyükşehir Belediyesi‘nin kötü uygulama örneklerini aşağıdaki bir iki fotoğrafla paylaşıp bunun belediyeler itibariyle genel bir sorun olduğunu ifade edeyim.

Aşırı Budama, Akkavak, Tunalı Caddesi. Kaynak: Ayrancım Derneği.
Yanlış Budama, Akkavak, Kuğulu Park. Kaynak: Ayrancım Derneği.
Yanlış Budama, Çınarlar ve Kavak, İran Caddesi. Kaynak: Ayrancım Derneği.

Peki, bunca örnekten sonra “bu işin doğrusu nedir, kentlerdeki ağaçların doğru bir şekilde budanması ne şekilde olur?” dediğinizi duyar gibiyim…

Efendim, bu konuda da kendimden bir şeyler katmayarak bu konuyu kendine sorun edinen bilim insanlarıyla belediyelerin ortaya koydukları örneklerden söz etmek isterim. ÇÜnkü bu konuda yapılmış birçok bilimsel araştırma ve yayın var. Çoğu belediye ve üniversite bu yayınları paylaşarak bu işin yanlışını ve doğrusunu göstermeye, doğru budamanın nasıl yapılması gerektiğini gösteriyor. Örneğin Ankara, Çankaya ilçesi boyutunda güzel çalışmalar yaptığını bildiğim Ayrancım Derneği‘nin İnternet sayfasında doğru ve yanlış budama örneklerle gösterilip doğrusu anlatılmaya çalışılıyor.

Bunun dışında bu konu ile ilgili olarak benim ulaşabildiğim makale ve rehberleri sizin de ulaşıp okuyabilmeniz; özellikle de belediyelerdeki yönetici arkadaşlarla çalışanların okuyup öğrenmesi, kentteki tüm ağaçların hazırlanacak Yeşil Alan Yönetim Sistemi Stratejik Belgesi doğrultusunda envanterinin çıkarılıp düzenli olarak izlenmesi, kent ağaçlarının nicelik ve nitelik itibariyle geliştirilip izlenmesi, İzmir‘in coğrafyasına uygun ağaçların dikilip büyütülmesi, uzunca bir süredir Mısır‘dan geldiği söylenen Palmiye Böceği nedeniyle kuruyup yok olan palmiyelerle Kültürpark‘ta bakımsızlık nedeniyle kuruyup yok olan ağaçların doğru ve etkili mücadele yöntemleriyle kurtarılması, bütün bunların üzerine -13 yıldır çalıştığını söyleyen görevliler de dahil olmak üzere- bu konu ile ilgili tüm yönetici ve personelin eğitimden geçirilerek bu yanlıştan vazgeçilmesi ve yapılan işlerin yöneticiler tarafından denetlenmesi, İzmir belediyelerinin aynen İstanbul Büyükşehir Belediyesi‘nin yaptığı gibi bu konuda araştırmalar yapıp gerçekleştireceği yayınlarla halkı bilgilendirip bilinçlendirmesi için yazımın sonundaki “Yararlanılan Kaynaklar” bölümünde paylaşmaya çalıştım.

Tüm belediye başkanlarına, belediye başkanı ve meclisi üyesi adaylarına, belediye yönetici ve çalışanlarına duyurulur ve bu konuları önemseyip gerçekleştirmek üzere hazırlayacakları plan, program ve seçim bildirgelerine almaları önerilir…

Yararlanılan Kaynaklar

Altun, M. Ö., “Budama Teknikleri“, Sunum Dosyası, Ankara Büyükşehir Belediyesi, Erişim Tarihi: 03.03.2024, https://www.ankara.bel.tr/files/4114/3893/6355/BUDAMA_SUNUM.pdf

Arslan, M., “Kent Ağaçları ve Koruma Yaklaşımları, Ankara Üniversitesi Açık Ders Malzemeleri, Erişim Tarihi: 03.03.2024, https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/64507/mod_resource/content/1/9.%20hafta.pdf

Demirtaş, A., “Kentlerde Ağaç Kesme ve Budama Rehberi, 22.09.2020, https://www.ayrancim.org.tr/?p=8249

Dirik, H., Erdoğan, R., Altınçekiç H. S., Altınçekiç, H., “Kent Ağaçlarının İşlevleri, Koruma Önemi ve Değer Belirleme Yaklaşımları“, Artvin Çoruh Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, Cilt 15, Sayı 2, 2014, 161-174. Erişim Tarihi: 3.03.2024, https://www.researchgate.net/publication/273304295_Kent_Agaclarinin_Islevleri_Koruma_Onemi_ve_Deger_Belirleme_Yaklasimlari

Elvan, O. D., “Orman Sınırları Dışında, Kent İçi Alanlarda Ağaç ve Ağaççıkların Kesilmesinin Hukuki Olarak İncelenmesi,” Journal of Faculty of Forestry İstanbul University, 2013, 63(2), 71-83. Erişim Tarihi: 3.03.2024, https://forestist.org/Content/files/sayilar/165/90.pdf

Turna, İ., Yazıcı, F., Atar, F., “İstanbul İlindeki Kent Ağaçlarında Budama Çalışmalarının Değerlendirilmesi, Bartın Orman Fakültesi Dergisi, 19(1), 1 Haziran 2017, 1-10. Erişim Tarihi: 03.03.2024, https://dergipark.org.tr/tr/pub/barofd/issue/27137/296795

Turna, İ., “Ağaç Ağaççık ve Çalı Türlerinde Budama Teknikleri, Sunum Dosyası, Erişim Tarihi: 03.03.2024, https://docplayer.biz.tr/9548594-Agac-agaccik-ve-cali-turlerinde-budama-teknikleri.html

Budama Teknikleri, Erişim Tarihi: 03.03.2024, Ankara Büyükşehir Belediyesi, https://www.ankara.bel.tr/files/4715/8814/1506/10-budamateknikleri_compressed.pdf

Budama ve Terbiyenin Prensipleri, Ankara Üniversitesi Açık Ders Malzemeleri, Erişim Tarihi: 03.03.2024, https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/112484/mod_resource/content/0/GENEL%20MEYVEC%C4%B0L%C4%B0K%20UYGULAMA%20NOTU-I.pdf

<object class="wp-block-file__embed" data="https://kentstratejileri.files.wordpress.com/2024/03/agac-ve-bitkilerde-bakim-ve-budama-esaslari.pdf&quot; type="application/pdf" style="width:100%;height:600px" aria-label="İstanbul Büyükşehir Belediyesi –
İstanbul Büyükşehir Belediyesi –
agac-ve-bitkilerde-bakim-ve-budama-esaslari
İndir

İzmir’in unutulan sanatçıları 33 – Dimitrios Kapetanakis

Ali Rıza Avcan

Yazı dizimizin bu yeni bölümünde, doğduğu İzmir‘i 10 yaşındayken Küçük Asya Felaketi nedeniyle terk edip sırasıyla Atina, Almanya ve İngiltere‘de siyaset bilimi, ekonomi ve felsefe eğitimi alan, İngiltere‘de Shakespeare üzerine çalışmalar yapan, ilk yıllarda Yunanca felsefe metinleri yazarken son yıllarını yaşadığı İngiltere‘de İngilizceyi İngilizler kadar öğrenip İngilizce şiirler yazan, tanışıp içlerine girdiği eşcinsel sanatçılar çevresinde Apollon ve Sokrates‘i çağrıştıran “Küçük Demetrios” tanımlamasıyla kendi cinsel kimliğini rahatlıkla yaşayan ve bunu yazdığı İngilizce şiirlerde şifre ve sembollerle sergileyen, 9 Mart 1944 tarihinde henüz 32 yaşındayken tüberkülozdan ölen, fazla bilinip tanınmadığı Yunanistan’da, “Lazarus” şiirinin 1995’de “Biten Aşka Ağıt” (Requiem for the End of Love) isimli oyunun librettosunda kullanılması sayesinde fark edilip okunmaya başlayan ilginç bir sanatçı ile karşı karşıyayız: Demetrios Kapetanakis.

Şair ve eleştirmen Dimitrios Kapetanakis 22 Ocak 1912’de İzmir‘de doğdu. Hekim olan babası 1922’de vefat edince 9 Eylül 1922 tarihinden 13 gün sonra annesi ve iki kardeşi ile birlikte gittiği Atina‘da siyaset bilimi ve ekonomi eğitimi gördü. 1934’de Heidelberg Üniversitesi‘nden felsefe doktoru unvanı aldı. Almanya‘daki eğitimi sırasında Yunanca birçok felsefe yazısı kaleme aldı. Bunlar arasından “Eros ve Zaman, “Güzelliğin Mitolojisi ve “Yalnız Ruhun Mücadelesi” örnek olarak verilebilir. 1939’da British Council‘dan aldığı üç yıllık burs sayesinde İngiltere‘ye giderek Cambridge King’s College’de, Britanya‘nın en tanınmış Shakespeare uzmanlarından George Humphrey Wolferstan (Dadie) Rylands (1902-1999) ile birlikte çalıştı ve Cambridge‘den ayrıldıktan sonra Londra‘daki Yunanistan Büyükelçiliği Basın Dairesi‘nde görev yaptı.

İngiltere‘de kaldığı süre boyunca çoğunlukla Proust, Rimbaud, Stephan George, Dostoyevski, Thomas Gray, Horace Walpole ve Charlotte Brontë‘nin eserleri üzerine eleştirel edebi makaleler yazdı. Aynı zamanda Platon ve Kierkegaard‘ın çalışmaları üzerine felsefi bir makale yazmayı da planlıyordu. İngiliz edebiyatının şair Edith Sitwell (1887-1964) ve romancı William Plomer (1903-1973) gibi önemli isimlerinin yanı sıra şair, editör ve yayıncı John Lehmann (1907-1987) ile tanıştı. Bu dönemde yazdığı şiirleriyle yazıları anti-faşist tavrıyla öne çıkan New Writing (1936-1950), Penguin New Writing (1930-1950), Daylight, The Listener (1929-1991) ve Time and Tide (1920-1986) gibi dergilerde yayınlandı. Bu dönemde kısa bir süre içinde Yunanistan’ın Nazi işgalinden kurtarılması için Dostlar Ambulans Birimi‘nin hazırlanmasına yardım etmek üzere Midlands‘a giderek çalışmalara katıldı.

The Penguen New Writing, Edited by John Lehmann, Number 13, 1942 April-June, “D. Capetanakis, Detective Story
Demetrios Kapetanakis (1912-1944)
Demetrios Capetanakis, “A Greek Poet in England

1942’de kendisine lösemi teşhisi konuldu ve İngiliz aktivist ve hayırsever Elizabeth Cadbury (1858-1951) tarafından desteklendiği bu dönemde şiirleriyle daha fazla ilgilenmeye başladı. Henüz 32 yaşındayken 9 Mart 1944 tarihinde Westminster Hastanesi‘nde öldü ve West Norwood Mezarlığı‘na gömüldü.

John Lehmann , Edith Sitwell, William Plomer ve diğer arkadaşları Demetrios Kapetanakis’in mezarında.
John Lehmann, Demetrios Kapetanakis’in mezarında.

New Writing ve Penguin New Writing dergilerinin yayıncısı ve Kapetanakis‘in dostu John Lehmann, Kapetanakis‘in 1944’teki ölümünden sonra eline geçen kişisel belge, not ve yazışmalarını Gennadei Kütüphanesi Arşivi‘ne bağışladı. Ayrıca 1947’de Kapetanakis‘in on altı İngilizce şiirini, Prevelakis ve Elitis‘ten üç çevirisini ve Yunanlılar, Ghika, Rimbaud, Stefan George, Proust, Dostoyevski üzerine on bir makalesini içeren “Demetrios Capetanakis: A Greek Poet in England” (Demetrios Kapetanakis: İngiltere’de Bir Yunan Şairi) ismiyle yayınladı. Kapetanakis‘in İngiltere ve Avrupa’da tanınması, ölümünden sonra yayınlanan ve 17 şiirini kapsayan bu ince kitap sayesinde oldu.

Başlıca şiirleri

  • Lazarus (son şiiri),
  • Detective Story (Dedektif Hikayesi), Penguin New Writing, Haziran 1942,
  • Angel (Melek),
  • A Saint in Piccadilly (Piccadilly’de Bir Aziz),
  • The Land of Fear (Korku Ülkesi),
  • American Games (Amerikan Oyunları),
  • Experienced by Two Stones (İki Taşla Denendi),
  • The Isles of Greece (Yunan Adaları),
  • Emily Dickinson,
  • Cambridge Bar Meditation.

Başlıca yazıları

  • “Yunanlılar İnsandır”,
  • “Ghika”,
  • “Rimbaud”,
  • “Stefan George”,
  • “Proust Üzerine Ders”,
  • “Dostoyevski”,
  • “Thomas Gray ve Horace Walpole”,
  • “İngiliz Şiirine Bir Bakış”,
  • “Bazı Çağdaş Yazarlar Üzerine Notlar”,
  • “Charlotte Bronte”,
  • “Modern Yunan Şiirine Giriş”.

1995 yılının Ekim ayında yenilikçi çalışmalarıyla tanınan Atinalı Edafos Dans Tiyatrosu‘nun eski bir elektrik deposunda oynanmak üzere, koreografisi ve sahnelemesi ünlü tiyatro yönetmeni Dimitris Papaioannou (1964-) tarafından yapılan “Biten Aşka Ağıt” (Requiem for the End of Love) isimli oyun, besteci Giorgios Koumendakis (1959-)’in bestelediği bir müzik parçası eşliğinde sahnelenir. Oyunun librettosu ise şair ve eleştirmen Demetrios Kapetanakis‘in 1944 yılında 32 yaşındayken Londra‘daki Westminster Hastanesi‘nde ölmeden birkaç gün önce İngilizce olarak yazdığı ‘Lazarus‘ şiirinin Yunanca çevirisinden oluşmaktadır. Otuz dakika süren oyunun sonunda uzun ve geniş bir merdivenden düşen erkek bedenlerinin erotik hareketleri ve besteci Koumendakis‘in bu eseri dokunaklı bir şekilde AIDS nedeniyle kaybettiği tüm dostlarına ithaf etmesi üzerine, Kapetanakis‘in bu şiirinde ölmeden önce kendi eşcinselliğini ifşa eden simgesel anlatımlara rastlanması ve bunun oyun içinde merdivendeki erotik erkek bedenleriyle anlatılması nedeniyle Kapetanakis o güne kadar bilinmediği Yunanistan‘da birden bire tanınıp okunmaya başlanır. Böylelikle şiirin yazılmasından 50 yıl sonra, Yunanistan ve dünyadaki AIDS salgını ile birlikte acı çeken tüm eşcinsellerin radikal bir şekilde yeniden değerlendirilmesini öneren bu oyun sayesinde Kapetanakis tanınmaya ve hak ettiği ilgiyi görmeye başlamıştır.

Requiem for the End of Love (1995)
“The Land of Fear”, Besteci: Ned Rorem, Söz: Demetrios Kaptanakis.
Yunan Adaları” (The Isles of Greece)
Emily Dickinson” (1943) şiiri – “Ben sonsuzluğu istemedim, sadece zaman için yalvardım
Cambridge Bar Meditation” ve “A Saint of Piccadilly” şiirleri.

Yararlanılan Kaynaklar

Demetrios Capetanakis: The Isles of Greece, https://booksproseandverse.blogspot.com/2012/05/dimitrios-caapetanakis-1912-1944.html?zx=ebo8e8b23286a850

Demetrios Capetanakis, https://en.wikipedia.org/wiki/Demetrios_Capetanakis

Demetrios Capetanakis 1912-1944, https://deniseharveypublisher.gr/people/demetrios-capetanakis

Demetrios Capetanakis, “The Isles of Greece & Other Poems, With an Introduction by Edith Sitwell, https://deniseharveypublisher.gr/books/the-isles-of-greece-and-other-poems.

Demetrios Capetanakis, https://search.library.wisc.edu/digital/ASZJ2NVS5TXRP68T

Demetrios Capetanakis Papers, https://www.ascsa.edu.gr/index.php/archives/demetrios-capetanakis-finding-ai

Georganta, K., “And so to Athens,”: William Plomer “in The Land Of Love, Journal of Modern Greek Studies, Volume 28, Number 1, May 2010, pp. 49-71 (Article)

Kantzia, E., “Dear to the Gods, yet all too human: Demetrios Capetanakis and the Mythology of the Hellenic, The Hüstorical Review, Vol 14(2017), 187-209.

Papanikolaou, D., “Demetrios Capetanakis: a Greek poet (coming out) in England“, Byzantine and Modern Greek Studies Vol.30 No.2, 2006, 201-223.

Παναγιώτης Κανελλόπουλος: «Ο φίλος μου Δημήτριος Καπετανάκης»… Και άλλοι φίλοι του μιλούν για τον συγγραφέα, https://mietbookstore.gr/panagiotis-kanellopoulos-o-filos-modimitrios-kapetanakis-kai-alloi-filoi-tou-miloun-gia-ton-syngrafea/

“Defolu” ve başarısız bir belediye başkanından, “sütte leke var, onda yok” deyişiyle bir büyükşehir belediye başkan adayı yaratmak: “Hokus pokus” değişim” bu olsa gerek…

Ali Rıza Avcan

Yaklaşan 31 Mart 2024 seçimleri nedeniyle İzmir‘deki büyükşehir ve ilçe belediye başkan adayları ile ilgili inceleme ve değerlendirmelere devam ediyorum.

Bu çerçevede İki hafta önce CHP İzmir büyükşehir belediye başkan adayı Cemil Tugay‘ın Karşıyaka belediye başkanı olarak Beşli Çete‘nin önemli isimlerinden Mehmet Cengiz ile hikâyesini dilimin döndüğünce anlatmaya çalışmış, geçtiğimiz hafta da AKP‘nin İzmir büyükşehir belediye başkan adayı Hamza Dağ‘ın açıkladığı İzmir projelerini inceleyip genel bir değerlendirmesini yapmıştım.

Bugün ise yine “defolu” olarak nitelediğim CHP adayı Cemil Tugay‘ın, hem 2019 seçim kampanyası sırasında, hem Karşıyaka belediye başkanı olarak görev yaptığı dönemde hem de 2024 seçim kampanyasında dile getirdiği ya da getirmekte olduğu vaatleri, kendi deyimiyle “uçuk fikirleri“, 2019 ve 2024 tarihli gazete ve televizyon kayıtlarıyla Karşıyaka Belediyesi‘nin 2020-2024 dönemine ait stratejik plan, performans programı ve faaliyet raporlarını inceleyip değerlendirerek ne ölçüde başarılı ya da başarısız olduğunu anlatmaya çalışacağım.

Güvenilir kaynaklardan aldığım ve sonrasında doğrulattığım bilgilere göre, 2019 seçimleri öncesinde Tunç Soyer, CHP İzmir büyükşehir belediye başkan adayı olduğu kesinleştikten sonra CHP MYK‘na davet edilerek kutlanır ve kendisinden Urla ve Karşıyaka belediye başkan adayları için isim vermesi istenir. Tunç Soyer bunun üzerine Urla için daha sonra FETÖ davasından yargılanıp ceza alan Burak Oğuz‘un, Karşıyaka için de bir önceki belediye başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar‘ın adını verir. Çünkü 2014 seçimlerinde Hüseyin Mutlu Akpınar‘ı destekleyip yanında duran Rıfat Nalbantoğlu ile Mustafa Özuslu bu kez Tunç Soyer‘in yanındadır, onun belediye başkan adayı olması için ellerinden gelen ya da gelmeyen her şeyi yapmışlardır.

Karşıyaka belediye başkanlığı için Hüseyin Mutlu Akpınar isminin verilmesi üzerine CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu o ismi kabul etmesinin mümkün olmadığını söyleyerek ikinci bir isim vermesini ister. Bu kez önerilen ikinci isim ise, iki dönem CHP Karşıyaka ilçe başkan yardımcısı olan Cemil Tugay olur ve genel başkanca kabul görür. Böylelikle Cemil Tugay‘ın başına, belediye başkan ya da meclis üyeliği için herhangi bir başvurusu olmadığı halde talih kuşu konar ve yapılan seçimde kullanılan oyların % 70,85’ini alarak belediye başkanı seçilir.

Cemil Tugay rekor düzeydeki bu oy oranı ile Karşıyaka belediye başkanı olur; ama büyük borçlar içinde elini ayağını oynatamadığı belediyede ne yapacağını bilemez. Nasıl ödeyeceğini bilmediği borçlar nedeniyle bir süre susup sessiz kalmakla birlikte sonrasında feryat figan edip eski belediye başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar‘ı suçlamaya başlar. Bu suçlama tarafların karşılıklı atışması sonucunda mahkemeye kadar gider. Ama Cemil Tugay bu arada TMMOB‘nin İzmir‘deki eski şube başkanlarını yanına çekerek, onlara makam ve koltuklar takdim etmeye; böylelikle kentteki muhalefetin önemli bir cephesini kendisine bağlamaya, hatta onları yanına çekmeye çalışır. Böylelikle TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi‘nin üç eski başkanı, TMMOB Kimya Mühendisleri Odası İzmir Şubesi eski başkanı ile TMMOB Tapu ve Kadastro Mühendisleri Odası İzmir Şubesi yöneticileri Karşıyaka Belediyesi meclisinde ve yönetici kadrolarında bir araya gelip Cemil Tugay adına çalışmaya başlarlar.

Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay‘ın bu dönemdeki diğer bir kozu ise, bir zamanlar YARSAV‘da başkan yardımcılığı yapan Karşıyaka ve İzmir Büyükşehir belediyeleri meclisi üyesi eski hakim Murat Aydın‘dır. O nedenle Murat Aydın‘ı kendini ne zaman sıkıntıda hissetse cepheye sürer, onun hukuk bilgisinden ve ilişkilerinden yararlanır. O dönemde bu ilişki üzerine öyle söylentiler gelişir ki, gelecekteki Karşıyaka, hatta İzmir büyükşehir başkanının Murat Aydın olacağı bile söylenmeye başlar. Kısacası, Murat Aydın o dönem vitrinindeki flaş isimdir. Bu durum öyle bir noktaya varır ki, belediye Mehmet Cengiz‘e satılan arsa payı ile ilgili konuda belediyeyi ve belediye başkanını savunması için Murat Aydın‘a belediyenin resmi web sayfasında özel bir sayfa tahsis eder ve bu sayfadan CHP‘li parti üyelerini tehdit edip hizaya getirmesine izin verir. Ama aynı Murat Aydın bugün hiçbir yerden aday gösterilmeyerek yalnız bırakılmış, eski vitrin değerini ve geçerliliğini kaybetmiş durumdadır. Çünkü o tarihlerde ona uygun görülen makam onun yerine, Cemil Tugay‘a uygun görülmüş, Murat Aydın da yeni dönemde kaybedenler kulübüne üye yapılmıştır.

İnşaatı halen devam etmekte olan Zübeyde Hanım Mahallesi Kütüphane ve Taziye Evi, 23 Kasım 2023.

Hüseyin Mutlu Akpınar yerine Karşıyaka belediye başkanı olarak seçilen Cemil Tugay ise seçim kampanyası sırasında “uçuk projeleri” olduğu iddiasıyla açıklamalar yaparak, televizyon televizyon gezerek hayallerini anlatmaya başlar. Ona göre en “uçuk” projesi Karşıyaka‘nın görünür bir yerine Batı’daki örneklerine benzer şekilde büyük bir dönme dolap yapmaktır. O dönem az buçuk bilgi sahibi olduğu büyük belediye borçları için sesini çıkaramasa da belediyedeki gelir ve gider dengesizliğini gidermenin diğer bir öncelikli amacı olduğunu ifade ederek bu sorunu gündeme getirmeye çalışır. Dile getirdiği diğer fikir, proje ve vaatlerin arasında ise yeni yeraltı otoparklarının yapılması, üretimi arttırıp yerel kalkınmayı sağlayacak yenilikçi projelerin uygulanması, belediye araç filosunun elektrikli araçlarla yenilenmesi, yeni poliklinik, tıp merkezi, kanser danışma merkezi ve “Bülent Zeren” adının verileceği bir sporcu sağlık merkezinin açılması, İzmir Büyükşehir Belediyesi ile birlikte yeni iskeleler yapılması, geliştirilecek deniz ulaşımının hız kazanması için küçük teknelerin alınması, Demirköprü ve Şemikler‘deki İZBAN hattının yer altına alınması gibi işler bulunmakla birlikte; bu fikir, proje ve vaatlerden hiç birinin 2019-2024 hizmet döneminde hayata geçirilmediği Karşıyaka‘da yaşayan ya da çalışanlar tarafından yakından bilinmektedir.

Nerede benim dönmedolabım?

Üstüne üstlük 31 Mart 2019 tarihli seçimler öncesinde Karşıyaka belediye başkan adayı olarak katıldığı Ege Türk TV‘nin “Şehrimin Adayları – Cemil Tugay” başlıklı programında siyasetçilerin vaat ettiklerini yapamadıkları takdirde çıkıp bunun nedenlerini açıklayıp özür dilemeleri gerektiğini belirtmiş olmasına karşın!

Ben de dahil, belki siz de dahil, hepimiz artık siyasetçilerden farklı bir şey bekliyoruz. Yani, kendini, kendi siyasetini ya da içinde bulunduğu siyasi hareketi değil de, yani öncelikli olarak onu değil de, gerçekten ülkesini, vatandaşını düşünen, onun için bir şeyler yapma isteğini çok dürüstçe hisseden ve hissettiren siyasetçiler arıyorlar. Yani, siz acaba böyle bir insan mısınız diye gözünüzün içine bakıyorlar. İnanın, her geçen gün bunu biraz daha iyi anlıyorum. Karşıyaka’nın da, halkın da, insanların genel olarak bir numaralı sorunu siyasetçilere güvenmemeleri, siyasetçilerden bekledikleri o halkçı, dürüst çalışmayı görememeleri. Yani, bu Karşıyaka’da da bir numaralı sorun, bence Türkiye’de bir numaralı sorun. Yani, bir şey yaparım deyip de yapmamak, söz verip de yapmamak ya da yapmadığı zaman, gücü yetmediği zaman dönüp de neden yapamadığını açıklamamak, hatta bundan dolayı özür dilememek bence bu ülkedeki insanların şu andaki en büyük sorunu hepimizin sorunu bu.

Ayrıca bu fikir, proje ve vaatlere ek olarak, belediye başkanı seçildikten sonra 2020- 2024 hizmet dönemi için hazırlanıp Karşıyaka Belediye Meclisi‘nce kabul edilen Karşıyaka Belediyesi Stratejik Planı‘nda yazılı olan ve söz konusu planın en önemli ve öncelikli projeleri olarak takdim edilen “Kent ve Kurtuluş Tarihi Müzesi“, “Kültür Evi“, “Yüzme Havuzu“, “Buz Pisti“, “Sergi Sarayı ve Kent Kütüphanesi“, “Cemevi” yapılması, yeni “çiftçi pazarları” kurulması, “su bahçeleri oluşturulması” gibi stratejik önemi ve önceliği olan projelerin 2020-2024 dönemi performans programlarıyla 2019-2022 dönemi faaliyet raporlarında yazılı bilgilere göre uygulanmaması yada uygulanıp da kendi hizmet döneminde bitirilmediğini dikkate aldığımızda; seçim döneminde halka söz verdiği bütün bu hizmetlerin yapılmaması nedeniyle Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay‘ın başarısız olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Öte yandan Karşıyaka Belediyesi‘nin ve onun başkanı Cemil Tugay‘ın 2020-2024 dönemindeki performansını, belediyenin 2020-2024 Dönemi Stratejik Planı, 2019, 2020, 2021, 2022, 2023 ve 2024 yıllarına ait performans programları ile 2019, 2020, 2021 ve 2022 yıllarına ait faaliyet raporları üzerinden inceleyip değerlendirmeye kalktığımızda gördüğümüz hususları şu şekilde özetleyebiliriz:

1) Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay‘ın hizmet dönemi için hazırlanıp belediye meclisince kabul edilen stratejik plan 5 stratejik amaç, 17 stratejik hedef kapsamında 67 ayrı faaliyet/projeden oluşmaktadır. Stratejik planda 67 olarak belirlenen faaliyetlerin/projelerin sayısı, performans programları itibariyle 2020’de 39’a indirilirken 2021’de 42’ye, 2022, 2023 ve 2024’de de 49’a çıkarılmış, başlangıçta öngörülen birçok faaliyetin yürütülmesinden vazgeçilmiştir.

2) Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay‘ın 2023 yılına ait faaliyet raporu henüz hazırlanmadığı için 2020-2024 dönemine ait stratejik planın 2023 dilimine ait uygulama sonuçları henüz bilinmemektedir.

3) Karşıyaka Belediyesi eski başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar‘ın hazırlattığı 2015-2019 dönemi stratejik planının son dilimini oluşturan 2019 yılı faaliyet raporuna bakıldığında;

a) 2019 yılı itibariyle Karşıyaka Belediyesi‘nde toplam olarak 337 memur, 40 işçi ve 41 sözleşmeli personelin çalıştığı

b) 2019 yılı gelir ve gider bütçesi arasındaki farkın – 27.514.896,89 TL düzeyinde olduğu; yani, belediyenin gelirinden çok gideri olduğu,

c) 2019 yılında performans göstergeleri ortalamasının % 77,90 olduğu,

d) Belediye şirketlerinden Karşıyaka Kent Anonim Şirketi‘nde yıllık ortalama 677, Karşıyaka Personel Anonim Şirketi‘nde de 1.417 adet personelin çalıştığı,

e) Karşıyaka Kent Anonim Şirketi yönetim kurulu başkan ve üyelerine 2019 yılında toplam olarak 308.096.- TL tutarında huzur hakkı ödendiği ve

f) Karşıyaka Kent Anonim Şirketi‘ne ait 2019 yılı zararının -13.364.965,94 TL düzeyinde olduğu belirtilmekle birlikte;

Karşıyaka Belediyesi‘ne ait üç anonim şirkete (Karşıyaka Kent, Karşıyaka Personel ve Kordelion) ait bilançolarla yıllık kar-zarar miktarlarının 2020, 2021 ve 2022 yıllarına ait faaliyet raporlarında belirtilmediği; ayrıca, Karşıyaka Kent Anonim Şirketi‘ne ait İnternet sayfasının “Bilgi Toplumu Hizmetleri” bölümünde tüm yasal zorunluluklara rağmen 19 Aralık 2019 tarihinden sonrasına ait genel kurul kararlarıyla bilanço ve kâr-zarar tablolarının, bu belgelerdeki bilgilerin gizlenmesi amacıyla yayınlanmadığı görülmüştür.

Ancak bütün bu gizleme ve saklama çabalarına rağmen, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi‘nin 15 Ocak 2024, 11000 sayılı nüshasındaki ilama göre Karşıyaka Kent Anonim Şirketi‘nin 2023 yılı zararının 80 milyon lira düzeyinde olduğu, 17 Mart 2022 tarih, 10539 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi‘ndeki ilamda da görüldüğü gibi belediyeye ait “Macera Parkı” isimli parkın ve diğer birçok park ve çocuk bahçesinin şirketin sermayesini arttırmak, zararını karşılamak amacıyla karşılık ya da teminat olarak gösterildiği anlaşılmaktadır.

4) Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay 2019 seçimleri öncesinde yaptığı her konuşmada belediyenin gelir ve gider dengesinin bozuk olduğunu belirtip ilk hedefinin bu dengeyi sağlamak olduğunu belirtmiş olmasına karşın; 2019 yılında -27.514.896,89 TL olan bu açık, 2020 yılında -41.375.327,70 TL, 2021 yılında -62.416.540,62 TL, 2022 yılında da -159.954.716,97 TL düzeyine yükselmiş, şirket zararları ise 2019 yılı faaliyet raporunda açıklanmış olmakla birlikte 2020, 2021 ve 2022 yılları faaliyet raporlarında açıklanmaz olmuştur.

5) Karşıyaka Belediyesi‘ne ait yıllık performans programlarındaki hedeflerin bilinçli bir şekilde düşük tutulması, temizlik, denetim ve imar hizmetleri gibi günlük, rutin işlerin sanki stratejik bir önem ve önceliği olan faaliyetlermiş gibi stratejik plan ve performans programlara dahil edilmesi nedeniyle performans göstergeleri dikkate alınarak hesap edilen ortalama başarı oranının 2020, 2021 ve 2022 yıllarında adeta şahlanarak % 100’ün çok üstüne çıktığı görülmektedir. Ortalama performans oranının 2019’daki % 77,90 oranından 2020 yılında % 120,37’ye, 2021 yılında % 134,01’e, 2022 yılında da % 134,72’ye çıkması bu durumun en somut örneğidir.

Belediye bürokrasisinin bu bilinçli ve maharetli manipülasyonu ile ortaya çıkan ilginç durumun en iyi örneği, Karşıyaka‘da yaşayan ya da çalışan hemşerilerin belediye hizmetlerinden duyduğu memnuniyet düzeyini belirlemek amacıyla belirli tarihlerde yapılan anketlerle hedeflenen memnuniyet hedefinin 2020 yılında % 50, 2021 yılında % 60, 2022 yılında da % 70 gibi çok alt düzeylerde tutulması, bu düzeyin yıl sonu itibariyle bir iki puan üste çıkması durumunda bunun sanki bir başarıymış gibi takdim edilmesidir. 2021 yılında % 60 olarak hedeflenen memnuniyet ortalamasının yıl sonunda % 61,2 düzeyinde çıkması nedeniyle bunun bir başarı olarak takdim edilmiş olması bu manipülasyonun ne şekilde kullanıldığını gösteren en iyi örnektir.

Evet böylelikle, Hüseyin Mutlu Akpınar‘ın hanesine yazılacak olması nedeniyle düşü tutulan başarı ortalamaları belediye başkanı ve onun bürokrasisi tarafından gerçekleştirilen bilinçli manipülasyonla resmi belgelere yansıtılmış, böylelikle başarısız bir belediye başkanı Karşıyaka halkına başarılı gibi takdim edilmiştir.

6) Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay, 2019 tarihli seçimler öncesine belediyedeki yapısının yeniden düzenleneceğini ve çalışanlara değer verileceğini ısrarlı bir şekilde belirtmekle birlikte; 20219-2024 döneminde maaş ve ücretlerin zamanında ödenmeyişi nedeniyle hem sendikalarla hem de işçilerle karşı karşıya gelinmiş, zaman zaman işçilere karşı emniyet güçlerinden yardım istemiştir.

7) CHP genel merkezi tarafından “Arpalık Aile Şirketi A.Ş.” adıyla çıkarılan broşürün, kullanılan “arpalık” sözcüğü bahane edilerek AKP iktidarının müdahaleleriyle dağıtımı engellendiği tarihlerde sosyal medyada Karşıyaka Belediyesi şirketi Karşıyaka Kent Anonim Şirketi‘ndeki arpalıkları gündeme getiren Karşıyakalı finans danışmanı Basri Koyuncuoğlu ile şehir plancısı Ercüment Şahin, belediye başkanı Cemil Tugay tarafından Cumhuriyet Savcılığı‘na şikayet edilmiş ve bu davayı aynı şirkette yönetim kurulu üyesi olarak çalışan avukat Aylin Öz takip etmiştir. Bu konuda aldığım yeni bilgilere göre ilk derece mahkemesinin verdiği “hakaret yok” kararına rağmen, konu Cemil Tugay tarafından Yargıtay‘a taşınmış; böylelikle, Cemil Tugay, “arpalık” sözcüğünü hakaret olarak görüp CHP‘nin “Arpalık A.Ş.” isimli broşürü yasaklayan AKP zihniyeti ile aynı yere düşmüştür.

8)Uçuk” ve de “kaçık” fikirleriyle tanıdığımız Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay, 2023 yılının Şubat ayında hiçbir araştırmaya dayanmaksızın ve bu işin yapılabilirliğini düşünmeden “Bostanlı ve Mavişehir Yamanlar’a taşınmalı” fikriyle öne çıkarak “uçuk” ve “kaçık” fikirlerine bir yenisini katmış, aynen dönmedolap fikrinde olduğu gibi bir gece önce rüyasında gördüğü bir hayali binlerce yapıda binlerce insanın yaşadığı bir bölgeyi hiçbir çevre kaygısı taşımadan Yamanlar‘a taşıyalım diyerek ortaya çıkmış, gerçeklik algısından ne kadar kopuk bir belediye başkanı olduğunu kanıtlamıştır.

9) Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay, belediye başkanı olmadan önce verdiği tüm röportajlarda halktan yana, halkın menfaatleri için çalışacağını belirtmiş olmasına rağmen hem Cumhuriyet, İnönü ve Örnekköy mahallelerindeki imar planı değişikliklerinde, hem de Atakent Venedik Evleri Sitesi‘ndeki ortak spor alanının imar planında değişiklik yapılarak özel Bilfen Koleji‘ne “özel eğitim alanı” olarak tahsis edilmesi işlemlerinde; halkın menfaatine aykırı davranması nedeniyle Cumhuriyet, İnönü ve Örnekköy mahalleleri için hazırlanan imar planı değişiklikleri CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu‘nun halkı dinledikten sonra verdiği talimatla iptal edilmiş, Atakent Venedik Evleri Sitesi‘ndeki spor sahasının özel Bilfen Koleji‘ne “özel eğitim alanı” olarak tahsis edilmesi girişimi ise, TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi‘nin açtığı dava neticesinde idare mahkemesi marifetiyle iptal edilmiştir.

Dün kendisine makam beğenmeyip sonunda İzmir Kent Konseyi başkanlığı yetinen; ancak son aday belirleme çalışmaları sırasında ne belediye başkanı, ne de meclis üyesi adaylığına layık görülmeyip, aynen CHP Karşıyaka ve İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi üyesi Murat Aydın gibi yalnızlığa mahkum edilen İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi CHP Grup Sözcüsü avukat Nilay Kökkılınç‘ın İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi‘nin 17 Temmuz 2020 tarihli oturumunda, AKP‘li üyelerin yoksul ve dar gelirli ailelere ait öğrencilerin burada özel bir kolej yapılması durumunda haklarının zarar göreceği iddiası karşısında “… özel eğitim kurumları zaten yoksul öğrencileri de, başarılı öğrencileri de belli bir kontenjanla okutmakla yükümlü. Bu da bence son derece kutsal bir tasarruf” diyerek bir CHP‘li olarak yoksul ve dar gelirli aile çocuklarını özel okul sahiplerinin insafına bırakması da halen hafızamıza kayıtlı bir kent suçudur…

10) 2019 seçimleri öncesinde CHP Karşıyaka ilçe başkanı Uğur Yıldırım ile CHP İzmir milletvekili Özcan Purçu‘nun Örnekköy‘de gerçekleştirdiği bir yeni üyelik organizasyonu neticesinde Karşıyaka Belediye Meclisi üye adayı olup seçilen Cemil Yüm‘ün, 2019’a kadar nerede kimlerle neler yaptığını ortaya koyan tüm İnternet ve sosyal medya kayıtlarını temizlenmiş olmasına rağmen; Karşıyaka Belediyesi eski başkanı Cihan Türsen‘in sosyal medya paylaşımıyla görüp öğrendiğimiz sarıklı, cübbeli fotoğrafları sonrasında görüşüp bunun nedenini sorduğum Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay, bu durumun kendisini aşan bir genel merkez müdahalesi ile gerçekleştiğini belirtmekle birlikte; aynı Cemil Yüm şimdilerde yeniden CHP genel merkezi tarafından belirlenen Karşıyaka Belediye Meclis üyesi adayları listesinin 24. sırasında yer almaktadır. CHP‘nin, 37 meclis üyesine sahip Karşıyaka Belediye Meclisi‘nde bugün itibariyle 33 üyeye sahip olduğunu dikkate aldığımızda; 24. sıradaki bir adayın yeniden Karşıyaka Belediye Meclisi üyesi olacağı ortadadır ve 2019 seçimlerinde bu duruma itiraz edemediğini, bu konunun kendisini aştığını söyleyen Cemil Tugay‘in 2024 seçimlerinin büyükşehir belediye başkan adayı olarak bu şahsın aday listesine alınmasına neden itiraz etmediğini, bu kez bu konuda nasıl bir mazeret beyan edeceğini merak etmekten kendimi alamıyorum.

Monoray: Dünyanın en pahalı ulaşım türü…

Gelelim bugüne ve Cemil Tugay‘ın bugün dile getirdiği “uçuk fikirlere“…

Geçmişte dillendirdiği hayallerini dikkatli bir dil kullanımı ile “proje” olarak değil de sanki şahsi fikriymiş gibi sunan; ancak bu fikirleri bir türlü hayata geçiremeyen Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay şimdi de her biri ayrı bir siyasi rüşvet olan fikirleriyle İzmir gerçeğinden ne kadar uzak olduğunu göstererek bir fikrin bir projeye dönüştürülmesi konusunda ne kadar tecrübesiz olduğunu kanıtlamaktadır. Bunun en iyi örnekleri ise AKP iktidarının kent içindeki Alsancak, Yeşilyurt ve Tepecik gibi hastaneleri kapatarak İzmir‘deki bütün hastaları yönlendirmek istediği Bayraklı tepelerindeki Şehir Hastanesi isimli özel ticarethanenin ulaşımı için dünyanın en pahalı ulaşım türü olan Monoray yapacağını söyleyerek AKP‘nin değirmenine su taşımakta, AKP‘li adayların bile aklına gelmeyen bu “uçuk” proje ile daha iktidara gelmeden iktidara yaranmanın yollarını arıyor; ayrıca, bu kentin en değerli kültürel varlıklarından biri olup mülkiyeti İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ait olmayan Konak Pier‘i, bu mekânla ilgili büyük hukuki sorunları bilmeden ya da bu mekânı Maliye Hazinesi ile Denizcilik İşletmeleri‘nden satın alıp belediyeye kazandırmak yerine Konak Pier ile Pasaport iskelesi arasında yapılacak bir marinanın AVM‘si olarak kullanılmasını fikrini İzmir Ticaret Odası‘na teklif edip bu değerli kamusal mekânı peşkeş çekmekte beis görmemektedir.

Evet, bugün çevresini danışman ya da uzman sıfatıyla bir zamanlar Tunç Soyer’e yaranan, ona koltuk ve mevki karşılığında hizmet edip şimdilerde “kral öldü, yaşasın yeni kral” anlayışıyla onu terk edip yalnız bırakan ya da Binali Yıldırım‘ın “has evladı” olarak ünlenen insanlar doldurmuş olabilir; ama Şehir Hastanesi denilen özel ticarethane tuzağına lastik tekerlekli araçlarla kolay ve ucuz bir ulaşım sağlamak varken dünyanın en pahalı ulaşım türünü düşünüp önermek, inşaatına usulsüz bir ihale sonrasında Aziz Kocaoğlu döneminde başlanıp Tunç Soyer zamanında kilitlenip kalan Mavişehir Opera Binası‘nı, milyonlarca liralık kamu zararına yol açan görevlilerden hesap sormadan bir kültür merkezine dönüştürme fikri ya da asıl olarak eski bir Ekrem Demirtaş projesi olup Pasaport sahilini halka kapatıp orada özel tekne sahiplerine hizmet edecek bir marina yapımının nasıl bir çevre felaketi yaratacağını düşünmeden veya Konak Pier‘i o marinanın para basacak bir makinası olarak takdim etme cinliğini göstererek bu şehrin sermayedarlarına yaranma fikri, kendi başına başarılı bir kazanma taktiği olabilir; ama aynı taktiğin, hem CHP‘nin kağıt üzerindeki ilkelerine ne kadar uyduğunu ve yarın öbür gün demokratik kent muhalefetinden nasıl bir tepki alacağını, hem de bugün bu zatın vaat ettiği birçok şeyin, bugüne kadar gerçekleşmediğini ya da kendisi tarafından unutulup unutulmayacağını baştan bilip ona göre desteklememiz ya da muhalefet etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

İzmir Ticaret Odası’na ikram edilen Pasaport Rıhtımı ve Konak Pier…

Sonuç olarak,

Karşımızda Karşıyaka Belediye Başkanı olmadan önce ortaya attığı; hatta olduktan sonra kaleme aldırıp belediye meclisince onaylanmış yazılı tüm resmi belgelerdeki büyük, önemli ve öncelikli fikir, düşünce, proje ya da vaatleri zaman içinde hayata geçiremeyen ve bunun için -kendi deyimiyle- dönüp özür bile dilemeyen, üstüne üstlük Mavişehir’deki belediye hissesini ucuza Mehmet Cengiz’e satan ve bütün bu eylediklerini büyük bir başarıymış gibi gösterip genel başkanı tarafından “sütten daha ak” şeklinde takdim edilen “yanlış seçilmiş“, “defolu” bir büyükşehir belediye başkan adayı var. Kendisi 2019 yılında yaptığı gibi bugün de “uçuk” fikirlerini beyan ediyor, vaatlerde bulunuyor… Hiçbir araştırma, analiz ve değerlendirme yapmadan, halka sormadan, sırf kazanmak, rakiplerinin bir adım önüne geçmek için hesapsız kitapsız vaatlerde bulunuyor… Ama biz onun, “uçuk” fikirler üretip vaat ettiklerini yapamayan “başarısız” bir belediye başkanı olduğunu, bu yeni adaylığını şimdiye kadarki başarılarına değil, adeta bir kumar oynarcasına kendisini yeniden aday yapmayacağını bildiği Kemal Kılıçdaroğlu yerine onun alternatifi olan Özgür Özel‘i destekleyip onun kazanması nedeniyle bu desteğin diyetini talep edip alan biri olarak tanıyor, biliyoruz.

İşte o nedenle, bu yeni adaylık sürecinde Monoray, Konak Pier, Mavişehir Opera binası, içme suyu ücretleri gibi “fikir” adı altında ortaya attığı araştırılmamış, analiz edilmemiş, fizibilitesi bile hazırlanmamış ham fikirleri var; ama, yeni belediye hizmet binasını nereye nasıl yapacağı, AKP adayı tarafından yeniden gündeme getirilen İzmir Körfez Geçiş Projesi hakkında ne düşündüğü, Kültürpark‘taki yapılaşmalar ve bugün içinde bulunduğu bakımsızlık, Kültürpark‘ın belediye tarafından işgalinin ne zaman biteceği, TARKEM, Basmane Çukuru, Hilton Oteli, İnciraltı, körfez kirliliği, imar aflarıyla aklanan yapılar, doğal afetlere karşı dayanıklılık, gökdelen tarlaları, örneğin Yeşildere‘deki İZKA gökdeleni, her yağmurda su basan Mavişehir ve Alsancak, yerinde kentsel dönüşüm ya da kendi kötü yönetimi ile milyonlarca lira zarara uğramış Karşıyaka Belediyesi şirketleri yanında 27’ye ulaşmış sayısı ile adeta bir holding oluşturan ve her biri kendi çapında büyük zararlara yol açan İzmir Büyükşehir Belediyesi şirketleri gibi can yakan sıkıcı konularda söylemediği, söyleyemediği, yazıp ortaya koyamadığı fikirler, düşünceler, projeler ve taahhütlerin olduğunu, asıl cevaplanması gereken soruların bu sorular olduğunu hatırlatmamız gerekiyor…

Evet, 2019 yılında verdiği söz ya da vaatleri yerinde getirmemiş, üstüne üstlük bu konuda bir özeleştiri yapıp bizlerden özür dilememiş; bu nedenle başarılı olamamış birini bu kez de İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin başına getirip getirmemek konusunda ne düşünüyor, ne yapmayı öneriyoruz? İzmirlilerin bu kez nasıl bir tepki vermesini bekliyoruz?

Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!” ya da “uçuk” bir ifadeyle;

Nerede benim dönmedolabım?

…………………………………………………………………………………………………………….

Yararlanılan Kaynaklar

Şehrimin Adayları – Cemil Tugay, Ege Türk TV, Erişim Tarihi: 24.02.2024, https://www.youtube.com/watch?v=JufpiVKN3Nc&t=140s&ab_channel=EgeT%C3%BCrkTv

Cemil Tugay Karşıyaka Projelerini Açıkladı, Gündem Özel 25.02.2019, https://www.youtube.com/watch?v=Go_tiiwrt-o&t=22s&ab_channel=Kanal%C4%B0zmir

– “CHP’li Tugay: Bir Monoray Fikri Var Aklımda“, Erişim Tarihi: 25.02.2024, https://www.youtube.com/watch?v=MbCMQtT58yo&t=4s&ab_channel=35Punto

– “Karşıyaka Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay Habertürk’te. Neden İzmir Büyükşehir’e aday oldu“, Erişim Tarihi: 25.02.2024, https://www.youtube.com/watch?v=UE3l-6qmemA&ab_channel=Habert%C3%BCrkTV

Monoray, https://tr.wikipedia.org/wiki/Monoray, Erişim Tarihi: 25.02.2024

– “CHP Karşıyaka Belediye Başkan Adayı Cemil Tugay: Halkla İç İçe Üreten Belediyecilik Olacak“, https://www.birgun.net/haber/chp-karsiyaka-belediye-baskan-adayi-cemil-tugay-halkla-ic-ice-üreten-belediyecilik-olacak-249843, Erişim Tarihi: 25.02.2024

– “CHP Karşıyaka Belediye Başkan Adayı Cemil Tugay’ın Seçim Ofisi Coşkulu Bir Törenle Açıldı“, https://egeninsesi.com/haber/239402-chp-karsiyaka-belediye-baskan-adayi-cemil-tugayin-secim-ofisi-coskulu-bir-torenle-acildi, Erişim Tarihi: 25.02.2024

– “Karşıyaka’da Milyarlık Bütçeye Onay“, https://www.egedesonsöz.com/haber/Karsiyaka-da-milyarlik-butceye-oany/1117856, Erişim Tarihi: 25.02.2024

– “Ak Partili Kaya’dan Rakibe Salvo: Tugay’a CHP’liler Başarısız Diyor“, https://www.egedesonsöz.com/haber/ak-partili-kaya-dan-rakibe-salvo-tugay-a-chp-liler-basarisiz-diyor/1176554, Erişim Tarihi: 25.02.2024. Erişim Tarihi: 25.02.2024

Tugay’ın Eleştiriye Tahammülü Sıfır“, https://www.yeniasir.com.tr/izmir/2022/01/18/tugayin-elestiriye-tahammulu-sifir. Erişim Tarihi: 25.02.2024

– “Bostanlı ve Mavişehir Yamanlar’a Taşınmalı“, https://www.yeniasir.com.tr/izmir/2023/02/18/bostanli-ve-mavisehir-yamanlara-tasinmali, Erişim Tarihi: 25.202.2024.

İzmir’in Unutulan Sanatçıları 32 – Stéphan Elmas (Elmasyan)

Ali Rıza Avcan

İzmir’in Unutulan Sanatçıları” başlıklı yazı dizimizin bugünkü 32. bölümünde, 1862 yılında İzmir‘de doğup 17 yaşındayken müzik eğitimi almak üzere Avrupa‘ya giden, ortaya koyduğu eserlerle “Ermeni Chopin’i” olarak ünlenen ve hiç gitmediği Ermenistan‘da adına bir vakıf kurulan, eserlerini yorumlayan Ermeni sanatçılar onu “Soul of Smyrna“; yani, “İzmir’in ruhu” olarak adlandırırken bizim ise ondan haberdar olmadığımız, yazı dizimizin 21. bölümünde hatırlatmaya çalıştığımız Franz Lizst‘in öğrencisi Alessandro Voltan‘ın; yani nam-ı diğer “Macar Tevfik“in öğrencisi olan önemli ve dünya çapında meşhur bir besteciyi hatırlatıp tanıtmak istiyorum: Stéphan Elmas (Elmasyan) (Стапан Елмас).

Stephan Elmas (1862-1937), Adeline Aimée Rapin‘in yaptığı portresi.

Besteci, piyanist ve öğretmen olarak tanıtacağımız bu değerli sanatçının hem olağanüstü yeteneği, hem de İsviçreli ressam Adeline Aimée Rapin (1868–1956) ile yaşadığı aşk dolu örnek beraberlik, onun hatırlanıp unutulmamayı fazlasıyla hak ettiğini gösteriyor.

24 Aralık 1862’de İzmir‘de doğup 75 yaşındayken 11 Ağustos 1937’de Cenevre‘de vefat eden sanatçı İzmirli varlıklı bir ailenin çocuğuydu. Annesi doğum sırasında ölmüştü. Bu çocuğun bir dahi olduğunun anlaşılması üzerine İzmir‘de Alman kökenli Bay Moseer (Mauser)’den piyano dersi almaya ve kısa piyano parçaları yazmaya başlar. Henüz on üç yaşındayken verdiği bir resitalde ünlü Macar besteci Franz Lizst (1811-1886)’in piyano eserlerini mükemmel bir performansla yorumlayarak herkesin hayranlığını kazanır.

Temmuz 1879’da, piyano öğretmeni Alessandro Voltan (1853-1941), nam-ı diğer Macar Tevfik‘in teşvikiyle Franz Liszt (1811-1886)’in seçmelerine katılma umuduyla ve amcasıyla birlikte Weimar Almanyası‘na gider. Burada büyük ustayla tanışma fırsatı bulur. Lizst onu kendisi gibi Carl Czerny (1791-1857) ile Simon Sechter (1788-1867)’in öğrencisi olup Camille Saint-Saëns (1835-1921)’in dördüncü piyano konçertosunu ithaf ettiği Anton Door (1833-1919)’la çalışmak üzere Gesselschaft der Musikfreunde in Wien (Viyana Müzik Dostları Derneği)’e gönderir.

Viyana Müzik Akademisi‘ndeki eğitimi sırasında Leoš Janáček (1854-1928), Gustav Mahler (1860-1911) ve Mathilde Kralik (1857-1944) gibi sanatçılara öğretmenlik yapan besteci ve kompozisyon öğretmeni Franz Krenn (1816-1897) ile çalışma fırsatını yakalar. Eğitimi sırasında piyanonun yanı sıra kompozisyon da çalışan Elmas, 1881 yılında besteleyip 1884’de yayınlanan 6 Etüdünü Franz Lizst‘e, 15 eserini de arkadaşı yazar Victor Hugo‘ya ithaf eder.  Elmas‘ın 1 No’lu Piyano Konçertosu ve onun orkestrasyonu yapılmamış Gençlik Konçertosu ise Anton Rubinstein (1829-1894)’a ithaf edilmiştir.

Stephan Elmas (1862-1937)

Lizst‘le sürekli iletişim halinde olup onun tavsiyelerinden yararlanan Elmas 1885 yılında ilk kez verdiği Viyana konserinden sonra 1886’da babasının cenazesine katılmak için kısa bir süre İzmir‘e dönmekle birlikte, Avrupa’nın kendisine sunabileceği çok şey olduğunu düşünerek Viyana’ya döner. 24 Şubat 1887’de Viyana Bösendorfer-Saal‘da oldukça başarılı bir resital verdi . Bunu Fransa, İngiltere, Almanya, Avusturya ve İtalya‘da Ludwig van Beethoven (1770-1827), Frédéric Chopin (1810-1849), Robert Schumann (1810-1856) ve Cécile Cheminade (1857-1944) ile kendi eserlerini yorumladığı yoğun bir konser programı izler.

Elmas, seyahatleri sırasında Rus besteci ve piyanist Anton Rubinstein (1829-1894), Fransız besteci Jules Massenet (1842-1912) ve Fransız piyanist Joseph-Édouard Risler (1873-1929) ve ünlü Fransızca-Ermenice sözlüğü hazırlayan Guy de Lusignan (1831-1906) ile tanışır.

Şubat 1896’da Paris‘te verdiği konserler sonrasında yeni eserlerini yayınlar ve 1869-1922 yılları arasında Frank Caddesi, Alliotti Han, İzmir adresinde ilk kez haftada iki kez, 1904’den sonra günlük hale gelen ve editörlüğü 1893’den sonra E. Oscar Efendi, 1905 yılından sonra Nikolai Çürükçüoğlu tarafından yapılan Fransızca “La Réforme” gazetesinin muhabirliğini yapmaya başlar.

Kendi eserlerini sunduğu 14 Şubat 1901 tarihli konserin programı.

1897’de tifoya yakalanıp işitme yetisini kaybettikten sonra 1912’de İsviçre‘nin Cenevre kentine yerleşir ve burada besteler yapıp ders vermeye ve eserlerini sergilemeye devam eder. İşitme zorluğunun artması üzerine kendisini dünyadan soyutlayarak bir münzevi olarak yaşamaya başlar. Neyse ki, bu zor zamanlarda onun yanında olup yardımcı olan kolsuz İsviçreli ressam Adeline Aimée Rapin (1868–1956) ile arkadaş olur ve Cenevre‘nin Gustave-Adore kıyı bölgesinde birlikte yaşamaya başlarlar.

1913 yılında İzmir‘e dönmeyi planlamakla birlikte yaklaşan 1. Dünya Savaşı‘nın yarattığı gerginlikler nedeniyle bundan vazgeçti.

Stephan Elmas (1862-1937).

1920’de Ermenistan‘ın bağımsızlığını tanıyan Sevr Antlaşması‘nın ardından Ermeni vatandaşlığını alır. 1922’de müzik yayıncısı Steingräber, eserlerinin sistematik basımına başlar. 1923 yılında ise İzmir‘deki mülkünün kaybı nedeniyle İsviçreli sigorta şirketinden aldığı maddi tazminatla bir Erard marka kuyruklu piyano alır. Bu piyano bugün Erivan‘daki Charents Edebiyat ve Sanat Müzesi‘nde bulunmaktadır.

1925’de Cenevre‘nin fahri vatandaşı ilan edilir. 1929’da ise son eseri olan piyano için 12 Ermenice Şiir (12 Poémes Arménies) ‘i besteler ve bunu Ermeni halkına ithaf eder.

Anılarını, Paris‘te yaşadığı 1922-1936 yılları arasında genç gazeteci ve filolog Hagop-Krikor Djerdjerian‘a yazdıran besteci, 11 Ağustos 1937 tarihinde Cenevre‘de ölür ve Plainpalais mezarlığına gömülür. Ondan geriye kalan piyanosu, el yazmaları ve anıları ise günümüzde Ermenistan’ın Erivan kentindeki Charents Edebiyat ve Sanat Müzesi‘nde korunmaktadır.

Stephan Elmas (1862-1937)’ın Cenevre Plainpalais Mezarlığı’ndaki mezar taşı.
Stephan Elmas (1862-1937)’ın Cenevre Plainpalais Mezarlığı’ndaki mezarı.

1988 yılında Alexandre Siranossian‘ın sanatsal rehberliğinde kurulan Stéphan Elmas Vakfı, Ermeni bestecinin mirasını koruyup geliştirmeyi amaçlamaktadır. Piyanist Armen Babakhanian‘ın son yıllardaki çalışmaları sayesinde sanatçının tüm eserleri yeniden yorumlanıp kayıt altına alınmıştır.

Bütün bu anlattıklarımızdan sonra;

Odağında ünlü Macar müzisyen, besteci, piyanist, orkestra şefi ve öğretmen Franz Lizst‘in olduğu bir değerler bütününde, bir zamanlar İzmir‘de yaşamış Alessandro Voltan (Macar Tevfik) ile onun öğrencileri İzmirli Stephan Elmas ve Ahmed Adnan Saygun gibi sanatçıların yollarının birbirleriyle buluşup kesiştiğini, İzmir‘in bu sanatsal zenginliğe ev sahipliği yapıp beslediğini, o nedenle bu zenginliği oluşturan bütün bu sanatçı ve eserlerine sahip çıkmamız gerektiğini, Stephan Elmas için uygun görülen “The Soul of Smyrna” tanımlamasının içine yolları kesişen bu diğer sanatçıları da dahil edip “İzmir’in Ruhu“nu daha da çoğaltarak arttırmamızın şart olduğunu ifade etmek isterim.

http://www.stephanelmas.org ve http://www.musicologie.org İnternet sayfalarındaki dijital veri ve kayırların tarafımca incelenip değerlendirilmesi sonucunda sanatçının toplam 130 eserini gösteren aşağıdaki liste hazırlanmıştır.

Stéphan Elmas – Piano Concerto No.1 in G-minor (1882)
Armen Babakhanian – Melody in Armenian Style – Stephan Elmas
İzmir’in Ruhu, Stephan Elmas’ın tam piyano sonatları, Heghine Rapyan (Piyano), Solo Musica (2023), 26-17 Kasım ve 17-18 Aralık 2022 tarihlerinde Avusturya’daki Wels, Klavierhaus Schimpelsberger’de kaydedildi.
Heghine Rapyan – The Soul of Smyrna.
Stephan Elmas – Etude.

Besteci Stephan Elmas ile ressam Aimée Rapin‘in aşk dolu sevgisini anlamak için 6 Ağustos 2020 tarihinde Artsvi Bakchinyan tarafından kaleme alınan yazıyı okumanızı öneriyorum…

Engelleri Aşmak: Aimée Rapin ve Stepan Elmas’ın Hikayesi

Artsvi Bakchinyan

İsviçreli sanatçı Aimée Rapin’in adı kamuoyuna yabancıdır. Yine de adı birçok nedenle bilinmeyi hak ediyor. Birincisi bir sanatçı olarak, ikincisi de kadın ya da erkek olsun bir ressam olarak onun hakkındaki sıra dışı ve muhteşem gerçekliktir. Çünkü kendisi, tablolarını kolları olmadığı için ayak parmakları ile yapan bir ressamdır.

Eserleri arasında çocuk ve yetişkin portreleri, tuval üzerindeki çıplaklar ve iç dünyalarını açığa çıkaran zarif özelliklerin yanı sıra çiçekler başta olmak üzere manzara ve natürmortlar, göz alıcı renkteki görüntüler ve ustaca yapılmış grafik çalışmaları yer alır. Bu son derece sanatsal parçaların ve parlak yağlı pastellerin el emeği olmadan yaratıldığını algılamak ise oldukça zordur.

Aimée Rapin, 14 Şubat 1868’de İsviçre’nin Payerne kentinde 11 çocuklu bir ailenin 12. çocuğu olarak dünyaya geldi. Aimée’nin babası Jules Rapin bir acentanın sahibi, aynı zamanda amatör bir sanatçı ve müzisyendi. Aile, 1872’de 6 yaşındaki Aimée’nin Profesör M. Meyenbourg’dan resim dersleri almaya başladığı Lozan’a taşınır ve ertesi yıl Payerne’e geri döner. Babası 1880’de vefat ettiğinde Aimée 18 yaşındadır. 18 yaşında mutlu bir evlilik yapan ve 38 yaşında dul kalan annesi Adelie Rapin-Quidort, büyük aileyi geçindirmenin tüm yükünü tek başına üstlenerek evi idare etmek ve biri özel ilgiye ihtiyaç duyan çocuklarını büyütmek zorundadır.

Aimée Rapin (1868-1956).

Ancak Aimée bildiğimiz bir çocuk olmaktan çok uzaktır. Erken çocukluk döneminden itibaren güçlü bir irade göstererek koşullara uyabilen bir gençtir. Bu süreç içinde yavaş yavaş, çiçek toplamaktan yemeğe kadar başkalarının elleriyle yaptığı her şeyi ayak parmaklarıyla yapmayı öğrenir. Kendisini rahatsız eden tek şey ise, kollarının yokluğunu gizleyen pelerini sürekli takmak zorunda olmasıdır.

Aimée 14 yaşında Lozan’daki bir yatılı okula gönderilir ve daha önce öğretmenliğini yapan Meyerbourg’dan çizim dersleri olmaya devam eder. 1884 yılında vaftiz annesi Bayan Kapt’ın yanında yaşayıp Sanat Okulu’nda okumak için Cenevre’ye taşınmak zorunda kalır. Bayan Kapt, iyi eğitimli, çocuksuz dul bir kadın olduğu için Aimée’nin gezilerinde ona eşlik eder. Genç kız asla hiçbir zorluk karşısında durmamakta, vaftiz annesiyle birlikte ya da onsuz İtalya, İspanya, Hollanda, hatta Fas ve Tunus’a seyahat edecektir.

Sanat Okulu’ndaki öğretmenleri Henri Héber (çizim), Huges Bovy (heykel) ve Elisée Mayor (seramik) idi. Genç sanatçı üzerinde en büyük etkiyi, Eugene Delacroix, Jean-Baptiste-Camille Corot ve Georges Sand’in arkadaşı olan seçkin İsviçreli ressam ve ressam Barthélemy Menn yaratmıştı.

Aimée, Menn’den çok sayıda teşvik ödülü ve biri heykel, diğeri en iyi portre olmak üzere iki kez birincilik ödülü alır ve onun “Sen doğuştan portrecisin” iltifatına muhatap olur.

Aimée Rapin, 1888’deki Paris Üniversitesi sergisinde büyük başarı elde eder ve Paris, Londra gibi yerlerden siparişler almaya başlar. Kendisi hiçbir zaman kişisel sergi düzenlememiş olmasına karşın Avrupa’da giderek tanınmaya ve takdir görmeye başlar. Tanınmış Fransız sanat eleştirmeni Pierre Thee, Rapin’in resim stilini “Verlain tipi” olarak nitelendirir. Ünlü Fransız aktrisler Réjane ve Sarah Bernhardt ise portrelerinin Aimée tarafından yapılmasını isterler.

Aimée Rapin (1868-1956).

Bu arada, Paris’teki Amerikalı bir müzik menajeri, sanatını büyük Amerikan tiyatrolarında sergilemesi ve 15 dakikalık seanslarda resim çizmesi için ona 100.000 dolar (o zamanlar bu rakam yaklaşık yarım milyon frank tutmaktaydı) teklif eder.

Rapin 1882’de Cenevre’ye yerleşir. Stüdyosu Necker Caddesi No.1 adresindeki binanın altıncı katındadır. 1896’da İsviçre Konfederasyonu’ndan en iyi portrelerinden biri olan “Saatçi”yi, Le Locle Güzel Sanatlar Müzesi’nde yapması için sipariş alır. Aimée her gün şövalenin önüne oturur ve sağ ayağıyla bir öncekinden daha iyi resimler yaratmak için özenle çalışır.

Çekici yüzü, iyi doğası ve büyük yeteneği ona birçok erkeğin aşık olmasını sağlamaktadır; ancak bir aile kurmamayı tercih eder. Ancak hayatında sevgi ve şefkatle kendisini seven bir adam vardır.

1911 yılında büyük aşkı Ermeni besteci ve piyanist Stephan Elmas (Stepan Elmasyan) ile tanışır. Tanıştıklarında Aimée 43, Elmas ise 49 yaşındadır.

Aimée Rapin ve Stephan Elmas.

İzmirli Stephan Elmas, varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş ve 17 yaşında Franz Liszt’ten ders almak için Avrupa’ya gitmiştir. Elmas, 1888’den 1908’e kadar Avrupa’nın hemen hemen tüm büyük şehirlerinde solo piyano resitalleri vermiş, Paris ve Leipzig’de basılan konçerto, sonat, romans, balad, mazurka ve valsler bestelemiştir. Pek çok Avrupalı ​​ona “Ermeni Chopin” adını vermektedir. Ne yazık ki Elmas 1887’de tifoya yakalanır ve kısmen sağır olur. 1915 yılında Ermeni Soykırımı’nı öğrendiğinde ise sağlığı iyice bozulur.

Belki de onları birbirine bağlayan şey kaderlerindeki benzerlikti; kolsuz bir sanatçının ve sağır bir müzisyenin kaderi. 1914’ten itibaren Cenevre’deki Gustave-Adore kıyı bölgesinde birlikte yaşadılar. Stephan Elmas, Aimée Rapin’in eserlerinin tanıtılmasına büyük katkıda bulundu ve sanatçı, Ermeni müzisyenin çeşitli portrelerini yarattı. 1922’de sevgilisinin başına gelen trajediden derinden etkilenen Aimée Rapin, “Şehit Ermenistan” tuvalinin yanı sıra Elmas’ın annesi Yepraxi Elmas’ın iki portresini yaptı.

“Armenia the Matyr” (Şehit Ermenistan), Aimée Rapin.

Stephan Elmas 1937’de Cenevre’de öldü. Aynı yılın 13 Eylül’ünde Rapin, Elmas’ın biyografisini yazan ve arkadaşı filolog Hagop-Krikor Djerdjerian’a yazdığı mektupta şunları yazdı: “Bu dünyaya bir çift göz sonsuza dek kapandı ve dünya artık yok oldu. benim için değişti… Ama böyle harika bir arkadaşımın 26 yılı aşkın süredir yanımda olması Tanrı’nın bana bir lütfu değil miydi?

Aimée Rapin her zaman şaşırtıcı derecede güçlü, iyimser, neşeli ve inanılmaz bir mizah anlayışına sahip cömert bir insandı. Bir keresinde yedi çocuğu olan kardeşi Ernst’in evinde bir partiye katılmıştı. Sevgi dolu ve keyifli bir gülümsemeyle etrafına baktı ve sevinçle şunu söyledi: “Bu ailede ne kadar çok kol ve el varsa o kadar iyi!” Onun alışılmadık durumu, Aimée’nin yaşamı boyunca birçok trajik ve aynı zamanda komik duruma neden oldu. Mesela bir keresinde Cenevre’den Lozan’a giden bir trene binip biletini ödeyen Aimée, bilet satıcısına bileti alamayacağı için kendisine bırakabileceğini söyledi. Başka bir olayda Aimée’nin yaşadığı binada yangın çıktı ve itfaiye ekipleri merdiven yardımıyla insanları pencerelerden çıkarmaya başladı. İtfaiyeci “Boynuma tutunun” deyince Aimée “Yapamam” demişti. Daha sonra güçlü itfaiyeci onu sırtına alarak dışarıya taşıdı.

Rapin’in eserleri Paris, Londra, Berlin, Münih, Montreal ve New York’ta sergilendi. Hayatının sonuna kadar çalışmaya devam etti ve 8 Mayıs 1956’da 88 yaşında Cenevre’de vefat etti. Cenevre’deki Plainpalais mezarlığında Stephan Elmas’ın mezarının yanına gömüldü.

Aimée Rapin (1868-1956).

Aimée Rapin tüm hayatı boyunca özenle çalıştı ve bugün Payerne Müzesi’nde saklanan 3.000’den fazla benzersiz sanat eserini gelecek nesillere bıraktı. 1996 yılında müze, “Aimée Rapin, Elsiz Resim” adlı resimli bir kitabını yayınladı. Metin sanatçının yeğeni, şair ve oyun yazarı Simone Rapin tarafından yazılmıştır.

Diğer yanda ise Erivan halkı yavaş yavaş Stephan Elmas’a alışıyor; Erivan Konservatuarı, Elmas’ın anısına piyanist yarışmasına ev sahipliği yapmış, aynı zamanda Stephan Elmas Vakfı’nın sanat yönetmenliğini de yapan Fransız-Ermeni şef Alexander Siranossian’ın çabalarıyla bestecinin piyanosu Ermenistan’a nakledilerek Müzesi’ne bağışlanmıştır. Elmas’ın hayat arkadaşı Aimée Rapin ise Ermeniler arasında da tanınmayı hak ediyor; çünkü, yaşamı ve sanatı gerçekten güçlü bir irade ve olağanüstü cesaretin eşsiz bir örneği olan cesur bir sanatçıyla karşı karşıyayız…

Yararlanılan Kaynaklar

Bakhchinyan, A., “Overcoming Handicaps: Story of Aimée Rapin and Stepan Elmas, Erişim Tarihi: 15.02.2024: https://mirrorspectator/2020/08/06/overcoming-handicaps-story-of-aimee-rapin-and-stepan-elmas/

Çoban, Ö. Marmara Bölgesindeki Müzik Öğretmenliği Lisans Programı Öğrencilerinin Orta Öğretimdeki Piyano Eğitimlerine Yönelik Görüşlerinin Değerlendirilmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Edirne, 2012.

Kutlay, E., Fodor, G., “Osmanlı Sarayı’nda Bir Macar Piyanist: Géza Hegyei“, Max Weber Stiftung, Bonn, 2023.

Sipos, Dr. J., “Türk-Macar Halk Müziğinin Karşılaştırmalı Araştırması, Macaristan Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliği Yayını, Ankara, 2005.

http://www.stephanelmas.org

https://en.wikipedia.org/wiki/Stéphan_Elmas

https://www.hyperion-records.co.uk/c.asp?c=C6928

https://www.musicologie.org/Biographies/e/elmas_stephan.html

http://www.levantineheritage.com/newsp2.htm

AKP Adayı Hamza Dağ’ın vaat ettikleri ve etmedikleri…

Ali Rıza Avcan

Bugün itibariyle önümüzdeki 31 Mart 2024 tarihli yerel seçimlere tamı tamamına 1 ay 12 gün; yani 42 gün kaldı.

Bu kadar kısa sürenin sonunda ya seçmen sandıklarına giderek oy kullanacağız, ya da sandık başına gitmeyerek veya sandık başına gidip boş oy kullanarak bu ahlaksız, yozlaşmış siyasi oyuna ortak olmak istemediğimiz için farklı bir tepkiyi dile getirmeye çalışacağız.

Şu an itibariyle belediye başkanlığı seçimlerine katılacak siyasi partiler adaylarını açıklayıp tanıtımını yapmaya başladılar. Sırada açıklanmayı bekleyen meclis üyesi adaylıkları var. Açıklanan CHP belediye başkan adaylarının bilinçsiz bir şekilde, adeta “kabul gününe gider gibi” dernek dernek dolaşarak siyasetsiz bir ziyaret turu yaptığı bu süreçte, seçime AKP İzmir büyükşehir belediye başkan adayı olarak katılacak olan Hamza Dağ, geçtiğimiz 13 Şubat 2024 tarihinde 11 ana başlık altında topladığı İzmir projelerini anlattığı bir toplantı düzenleyerek henüz seçim bildirgesini ve projelerini açıklamamış olan CHP‘nin ve onun büyükşehir ve ilçe belediye başkan adaylarının önüne geçti.

CHP’de yaşanan bu gecikmenin en önemli sonucu ise, kirli, pazarlıkçı ve rövanşist duygularla yüklü bir sürecin sonucunda, kazanamayacağı ya da partisine büyük bir oy gerilemesi yaşatarak AKP‘nin İzmir‘de güçlenmesine neden olacak “defolu” adayların ortaya çıkması nedeniyle hem aday adaylarının hem de partililerin ve parti örgütlerinin haklı tepkilerine tanık olduk. Önümüzdeki günlerde ise seçilmeyen belediye meclisi aday adaylarının kabaran tepkilerini izleyeceğiz.

İşte o nedenle, birçok aday adayı seçilemediği için küserek bir köşeye çekildi; hatta istifa ederek partisinden ayrıldı. Seçmenler ise bu süreci adaletli ve becerikli bir şekilde yönetemeyen partilere verilecek en iyi cezanın, seçimlerde oy kullanmamak ya da kendisini daha yakın gördüğü İyi Parti, DEM, TİP ya da TKP gibi alternatif partilere oy vermenin daha doğru olacağını düşünmeye başladı.

Evet, etkili siyasi iletişim ve ikna stratejileri açısından en iyi yöntemin rakibi eleştirmekten çok kendini anlatmak olduğunu bilir ve buna içtenlikle inanırım. Ama bunun yanında, bir adayın kendini anlatıp tanıtırken karşısındaki diğer rakiplerin güçlü ve zayıf yönleriyle karşı karşıya kalabileceği tehdit ve fırsatları değerlendiren bir rakip analizinin de gerekli olduğunu bilir, kabul ederim. İşte bu nedenle, bugünkü yazımda siyasi anlamda bir adım ötede olduğunu düşündüğüm AKP adayı Hamza Dağ‘ın 13 Şubat 2024 tarihinde açıkladığı İzmir projelerini ele alıp değerlendirmeye çalışacağım.

Toplam sayısı 53’ü bulan bu projeleri tek tek incelediğimizde ise dikkatimizi çeken ilk şey, proje sayısının şişirilmesi amacıyla aynı proje başlık ve içeriklerinin birbirini tekrarlaması oluyor. Sayısı fazla gösterilen projeleri ana başlıklar halinde sıralamaya kalktığımızda ise bu 53 projenin 12 ayrı ana başlık altında gruplanabileceği ortaya çıkıyor;

1) Ulaşım (1-18, 31, 40), 2) Sosyal Hizmetler (19-26, 36, 46), 3) Çevre ve Yenilenebilir Enerji (27-28, 30, 32-34), 4) İstihdam (29, 43), 5) Kentsel Dönüşüm (35, 37, 41), 6) Turizm (38, 39), 7) Eğitim (42), 8) Dijital Teknoloji (44, 45), 9) Sağlık (47), 10) Tarım (48, 49), 11) Spor (50), 12) Kültür ve Sanat (51-53).

12 ayrı grup altında sıraladığımız bu 53 projenin en önde gelenlerinin sırasıyla;

1) İzmir Körfez Geçidi” olarak tanımlanıp 2016-2019 sürecinde mahkeme kararı ile iptal edilen İzmir Körfez Geçişi Projesi,

2) Karşıyaka-Yamanlar hattından geçirilmek istenen Yeni Çevre Yolu ve

3) Şehrin farklı yerlerinde yapılmak istenen bol sayıdaki battı-çıktı geçitler olduğu görülecektir.

Nitekim toplam 53 projeden 20’sinin ulaşımla ilgili olması AKP iktidarının belediyecilikten anladığının daha fazla yol, daha fazla köprü, battı-çıktı geçit, tünel, otopark ve araç olduğunu göstermektedir. Anlaşılan o ki, uzun yıllardır iktidarda olmadıkları bu kentte trafiği rahatlatmak bahanesiyle elde cetvel, pergel yeni ulaşım hatları açarak, yeni yatırım alanları yaratarak yandaş inşaat şirketlerini kayırmayı, hem onları, hem de onlar sayesinde kendilerini daha da zengin etmeyi düşünüyorlar.

AKP‘nin hem İzmir‘de hem de diğer şehirlerde yürüttüğü propaganda çalışmalarına bakıldığında ilk dikkatimizi çeken şey, arkasına merkezi iktidarın gücünü alan AKP‘li belediye başkan adaylarının İzmir Körfez Geçişi Projesi, otoyol ve karayolu yapımı, her yere doğalgaz götürülmesi ve tüm emeklilere yardım yapılması gibi asıl olarak merkezi iktidarın görev alanında bulunan hizmetleri ya da daha önce kesinleşmiş mahkeme kararlarıyla sonuçlandırılmış kimi eski projeleri sanki belediye olarak yeniden yapacaklarmış gibi vaatlerde bulunmaları, bu tür büyük yatırımları belediye hizmeti olarak takdim etmeye çalışmaları olmaktadır.

Oysa belediyelerin ellerindeki yasal ve finansal olanaklarla bu tür büyük projeleri yapmaları; ayrıca, daha önceki tarihlerde aynı proje için yüksek mahkeme tarafından verilmiş kesinleşmiş kararlar bulunduğu halde aradan bir süre geçtikten sonra aynı projeleri yeniden piyasaya çıkararak hukuk dışı yöntemlerle seçmenin oyuna talip olmaktadırlar.

Evet, AKP adayının en önemli ve öncelikli projesi olarak öne çıkarılan İzmir Körfez Geçiş Projesi bir “Binali Yıldırım Projesi” olarak 2015 yılında vitrine çıkarılmış ve bu projenin kabulü ile ilgili ÇED raporu TMMOB, EGEÇEP, Doğa Derneği ve 81 sivil yurttaşın verdiği mücadele sonucunda mahkeme kararı ile iptal edilmiştir. Hem de o dönemde İzmir büyükşehir belediye başkanı olarak görev yapan Aziz Kocaoğlu ve ilçe belediye başkanlarına rağmen, onların “sükut ikrardan gelir” anlayışıyla ortaya koydukları suç ortaklığına, Aziz Kocaoğlu‘nun “biz bu projeye karşı çıkmadık ama öneri hakkımız da var. Umarın bu gerçekleşir ve İzmir bir eser kazanır” demiş olmasına karşın… (3)

Böylesi büyük bir projenin bir büyükşehir belediyesi tarafından yapılabilecek bir proje değil, tümüyle merkezi yönetimi elinde bulunduranların uygulayabileceği bir iktidar projesi olduğu, bu kadar kapsamlı, büyük ve önemli bir projenin mevcut belediye mevzuatı ve finans kaynakları itibariyle yapılamayacağı hususu dikkate alınmadan proje listesinin başına konulması, aslında “ben aslında keyfimin istediği her şeyi yaparım” diyen AKP zihniyetinin somut bir örneğini oluşturmaktadır. Aynen diğer şehirlerdeki AKP‘li belediye başkan adaylarının seçildikleri takdirde tüm emeklilere yardım yapacaklarını ya da her yere doğalgaz getireceklerini vaat etmelerinde olduğu gibi, İzmir‘deki AKP adayı da asıl olarak iktidar tarafından yapılabilecek büyük bir yatırımı sanki belediye imkan ve kaynakları ile yapacakmış gibi, mevcut hukuk düzenine ve mahkeme kararlarına rağmen bu işi becerebilirmiş gibi kendi hanesine yazdırmayı düşünmektedir. Bu ise içinde bulunduğumuz sistemin, aynen Suriye‘deki BAAS rejimi ve Azerbaycan‘daki totaliter Aliyev yönetim gibi AKP‘li belediyelerle AKP‘li merkezi iktidarın bütünleştiği bir parti devleti sisteminin yürürlükte olduğunu, böylesi bir parti devleti uygulamasının bu beyefendiler tarafından olağan karşılanıp oradan aldıkları güçle kural kaide dinlemeden istediklerini yapabilecekleri gibi beyanlarda bulunmakta, seçildikleri takdirde İzmir‘in seçilen yerel yöneticiler tarafından değil Ankara‘daki tek adam tarafından yönetileceğini açık bir şekilde itiraf etmektedirler.

Ancak 13 Şubat 2024 tarihli Birgün gazetesi tarafından “AKP’in İzmir adayı Hamza Dağ, mahkemenin iptal ettiği projeyi vaat olarak duyurdu” (2) şeklinde bir haber yapılmış olmasına karşın aynı proje için muhalefet cephesinde yer alan; hatta bu proje ile ilgili ÇED raporunun iptali mücadelesine katılan Konak ve Karabağlar belediye başkan adayları başta olmak üzere CHP‘nin İzmir büyükşehir belediye başkan adayı Cemil Tugay‘ın, aradan tam bir hafta geçmiş olmasına karşın AKP adayının bu prestij projesi için tek bir görüş açıklamaması, bu yatırımın hukuki yönden İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılamayacağını ifade edip bu proje için yüksek mahkeme tarafından verilen kararı hatırlatmamış olması da oldukça ilginç bir durumu koymaktadır.

Aynı durum, 33 ve 39 numaralı “Çevre Altyapısı-Doğalgaz” ve “Urla Karantina Adası Turizm Merkezi” isimli projeler için de geçerlidir.

Ülke çapında ve İzmir‘deki doğalgaz hizmetleri, belediyelerin genellikle % 10 oranında hissedar olduğu ve iktidar tarafından imtiyaz verilen özel şirketler eliyle yerine getirilmekte olup, belediyelere verilen % 10’luk hissenin hikmet-i sebebi ise, kurulan doğalgaz şirketlerinin büyük maliyetlere neden olan kent içi kazıların bedelini ödememesini sağlamak düşüncesinden kaynaklanmaktadır. O nedenle, doğalgaz hatlarının yapımı ile görevlendirilmiş Botaş ile İzmir‘deki doğalgaz dağıtımı için yetkilendirilmiş yandaş Kolin Holding kapsamındaki İzmirgaz A.Ş.‘ne ait görevlerin, AKP adayının vaat listesinde yer alması, belediye başkanı oldukları takdirde bu şirketlere merkezi iktidar tarafından verilen imtiyaz ve yetkilerin zorlanacağını, bu zorlama neticesinde de İzmirgaz A.Ş.‘ne verilecek yeni imtiyazlar karşılığında gelişip genişleyen doğalgaz şebekesi “başarı” olarak belediye başkanının hanesine yazılacaktır. Tabii ki, merkezi iktidarı elinde bulundurmayan diğer muhalif parti adaylarının böyle bir şeyi vaat etmesi mümkün olmayacağı için, bu vaadi yapan belediye başkan adayları 1-0 öne geçmiş olacak, merkezi iktidarın kendilerine sunduğu imkanlarla seçimlerin galibi olarak ortaya çıkacaklardır.

Diğer yandan mülkiyeti Hazine‘ye ait olup Sağlık Bakanlığı tarafından kullanılan Urla Karantina Adası‘nın tarihi ve arkeolojik değerinin koruma-kullanma dengesini dikkate almaksızın, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından bir turizm merkezi olarak kullanılacağını ilan etmek de, arkasını merkezi iktidara dayamış ve parti devleti zihniyetini benimsemiş bir belediye başkan adayının dayatması olarak kabul edilebilir.

53 ana başlık halinde sunulan projeler arasında hiç mi eksik kalan, özellikle eksik bırakılan, 22 yıllık AKP iktidarına uygun görülmediği için gündeme getirilmeyen sorun ve ihtiyaçlar yok?

İşte bu düşünceden hareketle aklımıza gelen ilk konu ve noktaları şu şekilde sıralayabiliriz. Tabii ki daha sonra aklımıza gelecek olanları da bunlara eklemek koşuluyla…

📌 2019 tarihli İzmir Ulaşım Master Planı‘nda yer aldığı halde verilen süre içinde yapılmayan İzmir-Kemalpaşa İZBAN hattının yapımı açıklanan proje demetinde yer almamaktadır.

📌 Etkili bir çözümmüş gibi sunulan battı-çıktı geçitlerin her sel felaketinde bir ölüm tuzağına dönüşmesi ihtimalinin göz ardı edildiği görülmektedir.

📌Karayolları sorumluluk alanına giren yolların yapım, bakım, onarım ve genişletmelerinin “inisiyatif alınarakİzmir Büyükşehir Belediyesi‘nce yapılacağının belirtilmesi parti devleti anlayışının diğer bir örneğidir.

📌 İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin hissedarı olduğu “Basmane Çukuru” ve “Hilton Oteli” ile yapımı yarıda kalan Mavişehir Opera Binası, ticari anlamda cazibesini kaybeden Konak Pier, yağmalanmak istenen İnciraltı ile her yağmur yağdığında sular altında kalan Mavişehir‘de ne yapılacağının belirtilmemesi bu proje demetinin en önemli eksikliğidir.

📌İstihdam denilince ilk akla gelmesi gereken işsizler için yeni iş alanları yaratmak yerine işsizlerle işverenleri bir araya getiren düzenlemelerin önerilmesi ciddi şekilde işsizlik sorununun ciddiye alınmaması anlamına gelmektedir.

📌Sunumu yapılan 53 proje arasında deprem, sel, yangın, kuraklık, salgın ve kimyasal kirlenme gibi olası doğal afetler karşısında ne yapılacağının açıklanmamış olması büyük bir eksikliktir.

📌Merkezi iktidarın özelleştirme programında olan Alsancak Limanı‘nın teknoloji ve inovasyon merkezi haline dönüştürülmesi ile aynı yerde bir kruvaziyer limanı yapım ve geliştirilmesi vaadi de asıl olarak merkezi iktidara ait görev olması nedeniyle AKP’li adayın suya yazdığı bir vaat olarak değerlendirilmelidir.

📌 Katı atıkların toplanıp değerlendirilmesi; özellikle de kentin önemli bir sorunu olan Harmandalı Düzenli Atık Depolama Tesisi için hiçbir olumlu vaatte bulunulmamaktadır.

📌 İzmir denilince ilk akla gelen şeylerden biri olan Uluslararası İzmir Fuarı ve İZFAŞ tarafından yürütülen fuarcılık hizmetleri konusunda hiçbir vaatte bulunmamaktadır.

📌 İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İzmir halkı için büyük bir yük oluşturan belediye şirketleri konusunda halkı rahatlatacak hiçbir proje sözü verilmemektedir.

📌 Seçmenin asıl gündemini oluşturan yoksulluk, açlık ve hayat pahalılığı konusunda tek bir söz edilmemektedir.

📌 AKP adayı Hamza Dağ, daha önceki belediye başkanları gibi Körfez‘de yüzme iddiasına girmese de; kullandığı yanlış Türkçe nedeniyle bizlere masmavi bir körfezde -yüzmek yerine- yürümeyi önermektedir: “.. İzmirlilerin masmavi bir körfezde yürüyüş yapabilmesini amaçlıyor” Bkz. 27 numaralı Çiğli Atık Su Arıtma Tesisi Projesi. Tabii ki bu vaat, su üstüne yazı yazıp yürüme yeteneğine sahip olanlar için geçerli…

📌 20, 21, 23 ve 24 numaralı proje açıklamalarında dört kez tekrarlanan “yaşlı ve emeklilere yönelik akıllı saat uygulaması” ifadesi, 65 yaş üstü yaşlı ve emeklilere ait ücretsiz ulaşım hakkının “akıllı saat uygulaması” adı altında kısıtlanması ihtimalini akla getirdiği için, bu anlatımla neyin ifade edilmek istendiği bir an önce açıklanmalıdır.

📌 İzmir’de çoğu insanın belirli bölge ve mahalleler düzeyinde şikayetçi olduğu esenlik ve güvenlik sorunlarının nasıl çözümleneceği, bu sorunların çözümü için nasıl bir yöntem uygulanacağı belirtilmemektedir.

📌 İzmir‘in içme suyu ihtiyacını karşılamak amacıyla yapıldığı söylenip yapımındaki teknik hatalar nedeniyle kullanılamayan; ama buna rağmen, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin her yıl ödeme yaptığı Gördes Barajı ile ilgili sorunun bu projeler içinde gündeme getirilmediği, tümüyle bir merkezi iktidar projesi olan bu başarısız yatırımın hatırlanmadığı görülmektedir.

📌 Yapılacağı söylenen topu topu üç kütüphanenin, bu mekanlar sanki sadece bir ders çalışma ya da etüt merkeziymiş gibi sadece gençlere ve öğrencilere tahsis edileceğinin söylenmesi, gençler ve öğrenciler dışında kalanların bunun dışında tutulması aslında bu işin de yeterince bilinmediğini göstermektedir.

📌Sunumu yapılan bu projeler arasında üretimi arttırıp aşırı tüketimi azaltan, refahı ve sosyal adaleti sağlamayı hedefleyen, kültürel, tarihi, arkeolojik ve doğal değerlerin korunmasını amaçlayan düzenlemelere yer verilmemesi bu konulardaki bilinçli bir politikanın sonucuymuş gibi gözükmektedir.

Sonuç olarak anlaşılan o ki, AKP adayı Hamza Dağ‘ın 31 Mart 2024 tarihli İzmir büyükşehir belediye başkanlığı seçimlerinde başarılı olması için hazırlanan ve 12 ayrı ana başlık altında derlediğim toplam 53 projesi, 2009, 2014 ve 2019 seçimlerinde yarışan diğer AKP‘li belediye başkan adayları Taha Aksoy, Binali Yıldırım ve Nihat Zeybekçi‘nin yağmalama projelerine göre hem sayı hem de içerik yönünden oldukça az ve zayıf gözüküyor. Proje olarak sunulan bu ön fikirlerin proje haline dönüştürülmeden önce yeterince araştırılıp analiz edilmediği, bugüne kadar çoğu mevcut belediye tarafından farklı ad ve şekillerde uygulanan ya da uygulanmakta olan projeler olduğu, bu nedenle de mevcut sorun ve ihtiyaçlara cevap vermeyen ve kendi içinde yeni olmayan öneriler olduğu anlaşılıyor. Tabii ki bu durum, yerel iktidarı ele geçirdikleri takdirde bu kadar az ve kalitesiz proje ile bu kenti daha az yağmalayacakları anlamına gelmiyor. Anlaşılan o ki, hem yerel iktidar hem de merkezi iktidar olarak el ele verip İzmir‘i İzmir olmaktan çıkaran yağma uygulamalarına tam gaz devam etme konusunda yine büyük bir iştah gösteriyorlar ve tüm kenti yandaş şirketlere pazarlayacakları bir inşaat alanı olarak görüyorlar.

(1) https://avhamzadag.com/projeler/ Erişim Tarihi: 18.02.2024.

(2) https://www.birgun.net/haber/akp-nin-izmir-adayi-hamza-dag-mahkemenin-iptal-ettigi-projeyi-vaat-olarak-duyurdu-506321 Erişim Tarihi: 18.02.2024.

(3)Kocaoğlu’ndan Kaya’ya Körfez Geçiş Projesi, Zorlu’ya Yatırım Yanıtı“, Erişim Tarihi: 17.02.2024, https://www.egedesonsoz.com/haber/kocaoglu-ndan-kaya-ya-korfez-gecis-projesi-zorlu-ya-yatirim-yaniti/945773

İzmir’in unutulan sanatçıları 31 – Alberto Hemsi

Ali Rıza Avcan

İtalyan uyruğundaki Sefarad Yahudisi Alberto Hemsi (Çikurel) 27 Haziran 1898’de Manisa‘nın Turgutlu ilçesinde doğup, 7/8 Ekim 1975’de 77 yaşındayken Paris yakınlarındaki Aubervilliers‘de  vefat eden, sanat yaşamı boyunca, Avrupa’da ortaya çıkan neo-folklorizmin etkisiyle kendi ulusal müzik kaynaklarını araştırıp yorumlayan Leoš Janácek (1854-1928), Béla Bartók (1881-1945) ve Manuel de Falla (1876-1946) gibi Sefarad müziğinin klasik müzik formunda olmayan Türk-Balkan-Yahudi melodilerini besteleyen bir etnomüzikologdur. Bu anlamda Hemsi‘nin araştırıp derlediği Sefarad Yahudi halk şarkılarıyla sözlü halk edebiyatını derlemesi, henüz uluslaşmamış bir halkın etnik yaratıcılığını ortaya koyan en iyi örnektir. Diğer yandan da zengin Fransız Yahudilerinin örgütlenmesiyle ortaya çıkan Alliance Israélite Universelle girişiminin Osmanlı Yahudileri arasındaki milliyetçi düşüncelere ve Siyonizm‘in gelişimine nasıl katkıda bulunduğunu gösteren somut bir örnektir.

Alberto Hemsi (1898-1975)
Alberto Hemsi (1898-1975) – 19.04.1908: 10 yaşındayken…
Alberto Hemsi (1898-1975)
Alberto Hemsi (1898-1975)

Ailesi, sinagogda okunan dualar sırasında müziğe karşı ilgi duyduğunu gördüklerinde onu müzik eğitimi alması için İzmir‘deki amcasının yanına gönderir. Alberto burada 1908’den 1913’e kadar Fransız kültürünün temsilcisi Alliance Israélite Universelle (AIU) okulunda okur. Müzik hocaları İzak Algazi (1889-1950) ve Sem Tov Şikar (1840-1920)’dır. Okuldaki Société Musicale Israélite topluluğunda flüt, trombon, kornet ve klarnet çalmakla birlikte asıl tutkusu piyano ve kompozisyondur.

Société Musicale Israélite La Ville de Smyrne, 19 Nisan 1908.

1913 yılında AIU müdürünün ısrarı üzerine Hemsi, Conservatorio Royal di Milano‘da okumak üzere burs aldıktan sonra İtalya‘ya gider. Konservatuvarda Bossi Pirinello (kompozisyon, armoni ve kontrpuan), Galli (orkestrasyon), Pozzoli Delochi (teori ve solfej) ve Giusto Zampieri (müzik tarihi) gibi uluslararası üne sahip profesörler tarafından eğitilir. Eğitimi sırasında patlak veren Birinci Dünya Savaşı‘na piyade subayı olarak İtalyan ordusuna katılır ve 10. Isonzo Savaşı sırasında yaralanarak kol kaslarından birinde ciddi, kalıcı hasarlar oluşur. Bu durum daha sonra onun piyanistlik kariyerini olumsuz yönde etkileyen bir engele dönüşür.

Alberto Hemsi İtalyan ordusunda.
Alberto Hemsi eşi Myriam Capetullo Hemsi ve ailesiyle.
Eliahou Hannabi Tapınağı Korosu, İskenderiye, Nisan 1932.
Alberto Hemsi koro öğrencileriyle birlikte (1930).
Alberto Hemsi ve Eliahou Hannabi Tapınağı Erkek ve Çocuk Korosu, İskenderiye, 1930.
Hahambaşı Prato’nun (ortada) gelişi üzerine İskenderiye Yahudi Cemaatinin tüm liderleri, Alberto Hemsi sağ başta.
Alberto Hemsi koro öğrencileriyle birlikte, İskenderiye, Nisan 1932.
Alberto Hemsi, müstakbel eşi Myriam Capetullo Hemsi ile nişan fotoğrafı, 1930 civarı.
Kızı Alegra Hemsi Yunan ulusal kostümü (evzone) ile, 1937 dolayları.
Eşi Myriam Capetullo, kızları Allegra, Juliette, Ketty ve kayınvalidesi.

Alberto Hemsi, 1919 yılında enstrümantasyon diplomasını aldıktan sonra memleketine dönerek 1920-1924 yılları arasında İzmir‘de teori, piyano ve koro dersleri vermeye başlar. 1924’te Rodos adasındaki İtalyan konsolosluğunda tercüman olarak çalışmayı kabul eder . Rodos‘ta ders verirken, özellikle ailelerin özel günlerde kantikalar söylemek için davet ettiği, güzel sesleriyle tanınan yarı profesyonel şarkıcı kadınlarla görüşerek, onların söylediklerini kayıt altına alarak etnografik ve folklorik araştırmalar yapar. Rodoslu Yakov Hazan kendisine bu konuda yardımcı olur. Orada eşi Myriam Capelluto ile tanışır. 1927’de İskenderiye‘ye gittiğinde İskenderiye Yahudi Cemaati ona Eliahou Hanabi Tapınağı‘nın müzik direktörlüğünü teklif eder. Topluluk okullarında müzik öğretmeni olarak bir nefesli çalgı orkestrası kurar ve yönetir. 1940 yılına kadar İskenderiye G. Verdi Konservatuarı‘nda, 1952-1957 yılları arasında da İskenderiye Müzik Konservatuarı‘nda armoni ve kompozisyon dersleri verir. Ağustos 1930’un sonunda evlendiği Myriam Capelluto (1912-2005) ile evliliğinden Allegra (Benoun-Hemsi), Juliette ve Ketty (Menasse-Hemsi) adını verdiği üç kız çocuğu olur.

Alberto Hemsi’nin müzik direktörlüğünü yaptığı Eliyahu Hanavi Sinagogu.
Alberto Hemsi (1898-1975).
Alberto Hemsi (1898-1975), Mart 1928.

İskenderiye‘de bulunduğu bu dönemde Béla Bartók (1881-1945) ve Constantin Brăiloiu (1893-1958)’nun folklorik araştırmalarını takip etmeye başlar ve Yahudi toplulukların kadınları tarafından nesiller boyu sözlü olarak aktarılan ve ortaçağ İspanyol edebiyatıyla beslenen İspanyol-Yahudi geleneksel müziğini araştırmaya, İzmir, Selanik, Rodos, İstanbul ve İskenderiye‘de söylenen geleneksel ilahileri derlemeye çalışır. Bu araştırma gezilerinin bir sonucu olarak 1932-1938 yılları arasında altmış geleneksel melodinin piyano için armonilerini yazar. Bu eser “Coplas Sefardies” olarak bilinen on ciltlik çalışmanın ilk beş cildidir.

Hemsi, “Coplas Sefardies“in yanı sıra orkestra, yaylı beşli, koro, çello ve piyano gibi çeşitli topluluklar için çok sayıda eser besteledi. Sinagogun ayin müziğinden olduğu kadar Mısır, Türkiye ve Yunanistan müziklerinden de ilham aldı.

Alberto Hemsi, Süveyş Krizi‘nin ardından 22 Ağustos 1957 tarihinde ailesi ile birlikte Mısır‘dan sürülünce yaşamaya başladığı Paris‘te yaşam tarzına uyum sağlamakla birlikte kompozisyon üretimi yavaşlamaya başladı. Brith Shalom ve Don Isaac Abranavel sinagoglarında müzik direktörlüğü ve École Cantoriale du Séminaire Israélite de France (SIF)‘da solfej öğretmeni olarak iş buldu. Paris yakınındaki Aubervilliers‘te yaşadığı bu dönemde Fransız radyosunda bir dizi İspanyolca programa ev sahipliği yaparak 1969-1973 yılları arasında Coplas Sefardies serisinin beş ciltten oluşan ikinci bölümünü yazdı. Ölümünden kısa bir süre önce, 1975’te, Sefarad müziği üzerine yaptığı çalışmalardan dolayı Madrid‘deki San Fernando Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi‘ne üye olarak seçildi.

Alberto Hemsi (1898-1975)

Hayatının ilerleyen dönemlerinde bestelerini yaymak için sağlığı bozulmaya başlayıncaya kadar düzenli olarak seyahat etti ve Ekim 1975’te Paris yakınlarındaki Aubervilliers‘de akciğer kanserinden öldü.

altı-türk-dansları-piyano-için-zeibek-alberto-hemsi_50_.jpg

Çok sayıda uluslararası ödülün sahibi müzisyen Alberto Hemsi, Selanik, Rodos, İzmir, İskenderiye gibi Yahudi toplulukların yaşadığı yerlerdeki, başta kendi annesi olmak üzere görüştüğü 65 kişiden topladığı 230 adet yazılı metinden opus sayısı verilmiş ve çoğu yayınlanmamış olağanüstü kalitede 54 müzik eseri bırakmıştır. (Kal NidreYom Guilaİncil vizyonları, vb.), koro için (Ladino’da altı koro , İbranice dört eser vb.) bir veya iki piyano için (Üç Mısır Dansı , Üç İncil Dansı , vb.), keman, viyola veya çello ve piyano için (birkaç Sefarad Süiti ), son olarak farklı topluluklar ve senfoni orkestrası için (İncil Dansları , Masa senfonik , vb.) “Coplas Sefardies” adı verilen 10 ciltlik eserinde ise klasik müzik formatında yeniden düzenlediği 60 adet şarkı bulunmaktadır.

Eserlerinin büyük bir kısmı yalnızca kopyalar veya el yazmaları biçiminde olup bunlardan oluşan arşiv, eşi Bayan Myriam Capelutto Hemsi tarafından 5 Temmuz 2004’te bağışlanmasından sonra şu anda Avrupa Yahudi Müziği Enstitüsü tarafından korunmaktadır.

Sanatçının “Coplas Sefardies” adı altında 10 ciltlik bir çalışma olarak derleyip düzenlediği 60 şarkının listesi:

Turgutlu Kent Müzesi, Fotoğraf: Erol Şaşmaz.
Turgutlu Kent Müzesi – Piyanonun üstündeki ahizeyi kaldırdığınızda Alberto Hemsi’nin Coplas Sefardies düzenlemelerini dinleyebiliyorsunuz… Fotoğraf: Mehmet Tüzel Gökyayla.

Ayrıca Turgutlu Kent Müzesi Projesi Koordinatörü Mehmet Tüzel Gökyayla‘dan aldığımız bilgiye göre, küratörlüğü Prof. Dr. Engin Berber tarafından gerçekleştirilen Turgutlu Kent MüzesiYörük-Türkmen Odası” girişindeki piyanonun üstündeki telefonun ahizesini kaldırdığımız takdirde, Turgutlu doğumlu Alberto Hemsi‘nin “Coplas Seferadies” düzenlemelerini dinleyebiliyoruz. O nedenle ilk seyahat programımda Turgutlu’ya gidip o telefon cihazından o güzel şarkıları dinlemek olmalı diye düşünüyorum.

Yararlanılan Kaynaklar

Denailles, C., “İzmir’de Judeo-Espanyol Müzik, Alberto Hemsi”, İzmir’de Yahudiler – Antik Smyrna’dan Günümüze, Gözlem Gazetecilik, Mart 2022.

Hemsi, A., 1994, “Cancionerio sefardi. E. Seroussi ed., in collaboration with P. Diaz-Mas, J.M. Pdrosa and E. Romero. Jerusalem : The Hebrew University, Youval Music Series IV.

Hemsi, A., “Romencea Y Cantigas Sefardies, s.56, https://www.cervantesvirtual.com/descargaPdf/romancea-y-cantigas-sefardies/ Erişim Tarihi: 14.02.2024.

Heskes, İ. “Alberto Hemsi.” Notes, vol. 56, no. 2, Dec. 1999, p. 496. Gale Academic OneFile,  link.gale.com/apps/doc/A58633839/AONE?u=anon~136fa329&sid=googleScholar&xid=2da1a954 – Accessed 11 Feb. 2024.

Jessica, R., “Se réinventer au présent Les Judéo-espagnols de France. Famille, communauté et patrimoine musical

Sadak, S., “Transculturalité et identité musicale dans les répertoires judéo-espagnols”, Cahiers d’ethnomusicologie, 20 | 2007, s.198-209.

Seroussi, E., “Alberto Hemsi Cancionero Sefardí” , Kesset Publications, The Hebrew University, Jerusalem, 1995, 462 s.

Alberto Hemsi Arşivi, Institut Europeen Des Musiques Juvies, Erişim Tarihi: 14.02.2024, http://www.rachelnet.net/F/?func=find-c&ccl_term=WHOC%3DAlberto+Hemsi&local_base=iemcg&x=0&y=0

https://en.wikipedia.org/wiki/Alberto_Hemsi

https://referenceworks.brillonline.com/browse/encyclopedia-of-jews-in-the-islamic-world/alphaRange/H%20-%20Hg/H?s.rows=100&s.start=20

Alberto Hemsi – Ah, el novio no quere dinero, Op. 8 No. 4.
Altı Türk Dansı – Zeybek (1926).
Alberto Hemsi, 3 Türk Dansı: Münevver, Sıdıka, Azize (1929).
Münevver, 1929.
Alberto Hemsi, Tre Arie Antiche for String Quartet, Op. 30, I. Ballata, ARC Ensemble.
Fatma.

İdeoloji, siyasi tutum, coşku ve heyecan yoksunluğunun gittiği yer…

Ali Rıza Avcan

Yaşadığımız kentlerdeki belediye kadrolarının sil baştan yeniden belirleneceği bir seçimin arifesindeyiz…

Çevremizi, adaylığı kesinleşmiş isimlerle henüz aday olamamış isimlerden oluşan büyük bir kalabalık işgal etmiş durumda… Bu adaylar, aday adayları ve onların çevresindeki taraftarlarıyla bu paylaşımdan payına düşeni yakalamak amacıyla koşturanlar dört bir yanımızı sarıp sarmalamış; adeta kuşatmış vaziyetteler…

Heyecandan uzak bir hava içinde, “Ben en güzelim“, “En yakışıklısı benim“, “En etkili gülümseyen benim” ya da “Onu alma, beni al” denilerek sürdürülen bu garip aday pazarında karşımıza çıkan yeni isim ve yüzlerin eskilerden ne farkı olduğunu bilmeden bir fikir geliştirmeye, onların bu ölgün, solgun mantıksız halinden mantıklı sonuçlar çıkarmaya çalışıyor ya da geçmişte kendi özel yaşamında veya iş ve siyaset alanında yeni ufuklara yelken açıp arkadaş, dost ve yoldaşlarını geride bırakan; bu nedenle de güvenilmeyen isimlerin bu kez de nasıl bir tutum sergileyeceğini merakla bekliyoruz.

Hiç bir adayın dilinde ve eyleminde partisine ya da kendi dünya görüşüne dair ideolojik ya da siyasi bir görüş kırıntısı yok… Üstüne üstlük içinde bir neşe, bir kıpırtı, bir heyecan bile yok… Herkes adeta, Cumhurbaşkanlığı kararnamesini beklercesine CHP genel merkezince yapılacak memur tayinlerini bekliyor… Bir yandan başkanlık sistemini eleştiren muhalefet, diğer yandan adeta başkanlık sistemini ihya edercesine belediye başkan ve meclis üyesi tespitlerini önseçim yerine genel merkezdekilerin iki dudağı arasına, onların insafına bırakıyor..

Örneğin her biri kara bir kuyu olan belediye şirketleri ya da TARKEM gibi bir soylulaştırma şirketi hakkında ne düşündüklerini, onunla ilgili olarak ne yapacaklarını söylemiyor ya da belediye mallarının satılarak ya da peşkeş çekilerek yağmalanması konusunda öfke ya da kızgınlıklarını dile getirmiyor, büyük borçlar altındaki belediyelerde yönetime geldikleri takdirde bu borçları nasıl yok edeceklerini ya da bundan böyle belediye taşınmazlarını satmayacaklarını, bu taşınmazları belediye şirketlerinin borçları için ipotek ettirmeyeceklerini, Basmane Çukuru, Hilton Oteli, Kültürpark, Vestel Gökdeleni, Konak Pier için ne yapacaklarını, halka ait bu malların satışının ya da özel sermayeye devrinin yanlış olduğunu söylemiyorlar. Üstüne üstlük bütün bunları söylemedikleri gibi belediye başkanlığının vatan hizmeti olduğunu söyleyecek kadar hamasete gömülüyorlar…

Ortalıkta neşeden, heyecandan ve iddiadan uzak öylesine tatsız, tuzsuz bir hava var ki; kendilerini ele vermemek amacıyla kullandıkları dil ya da sözcükler bile, kimseleri korkutup küstürmeyecek; hatta kızdırmayacak derecede renksiz, kokusuz steril bir dil… Halkın arasına çıkıp konuştuklarında bile çoğu kez hal hatır sormaktan başka bir şey yapmıyorlar… Bazıları böylesi bir şey yapmaya kalksa bile herkesin kendi meşrebine göre farklı yerlere çekebileceği “toplumcu belediyecilik“, “sosyal belediyecilik“, “halkçı belediyecilik” ya da “kentsel dönüşüm” gibi lastikli kavramları kullanmayı tercih edip ondan öteye gitmiyor, gidemiyorlar…

Çünkü ellerinde, mensubu oldukları siyasi parti tarafından 2024 seçimleri için düzenlenmiş ve bu seçimlerde bir rehber olarak kullanabilecekleri bir seçim beyannameleri bile yok! O eski günlerin çiçek açan İzmir dağlarından ya da Mart’ın sonunda gelecek bahardan haber bile veremiyorlar…

Özellikle de seçim öncesindeki kurultaylarında genel başkanlarını devirerek “değişim” sloganlarıyla yönetimine gelenlerin partisi CHP‘de…

Ortalık uzayıp giden aday pazarlığının ürünü umut, öfke, kızgınlık gibi duygu patlamalarından geçilmezken bütün bu aday adaylarıyla adayları ve küskünleri toparlayacak, seçmenleri sevindirip keyiflendirecek bir seçim bildirgesi, mensubu oldukları partinin ve dolaylı olarak kendilerinin bu seçimde ne vaat edeceğini, seçmene hangi sözlerin verileceğini, geçmişte hangi hata ve eksikliklerin yapıldığını, o hata ve eksikliklerin bir kez daha tekrarlanmaması için bu kez neler yapılması gerektiğini, “değişim” sözü veren bu yeni parti yönetiminin gelecekte nasıl bir kent ve kent yönetimi tahayyül ettiğini gösteren siyasi bir metin -ne yazık ki- yok!

CHP‘nin İnternet portaline baktığımızda sadece 32 sayfalık “Martın Sonu Bahar” sloganıyla süslenen “Huzurlu Kentlerde Yaşamak İçin Halkçı Belediyecilik” başlıklı 2019 seçimlerine ilişkin seçim bildirgesi var ve ondan ötesi yok!

Ama o bildirge de hem 5 yıl önceye, hem de devrik genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu dönemine ait. O nedenle, bildirgeyi kullanmaya kalkan herhangi bir aday ya da aday adayının, Özgür Özel yönetimindeki yeni ekip tarafından nasıl karşılanacağı bilinmiyor ve bu nedenle de bildirgeyi kullanılamıyorlar. Ayrıca o eski bildirgenin, aradan geçen beş yılın sonunda günümüzün ihtiyaçlarını karşılayıp karşılayamayacağı da belli değil.

Ama bir yandan da uzun bir süredir devam eden seçim sürecine rehber olacak herhangi bir bildirge ortada yok…

Üstüne üstlük partilerinin bu seçimlere ait bir sözü, bir bildirgesi olmadığı gibi belediye başkanı oldukları takdirde neler yapıp eyleyeceklerini, nelere önem ve öncelik vereceklerini gösteren bir seçim bildirgesi ve programları yok… Çünkü tutup kendi seçim bildirgelerini hazırlayıp duyurmaya kalksalar, yarın öbür gün yayınlanacak parti seçim bildirgesine ters düşmeyi göze alamıyorlar… Çünkü kendi özel seçim bildirge ve programlarını hazırlamalarını sağlayacak “oyun kurucu” bir beceriye sahip değiller…

Sonuç olarak elde bir parti ve aday seçim bildirgesi yok… Üstüne üstlük hem kendilerini hem de seçmenleri heyecanlandıracak enerji, neşe ve keyifleri de yok… Bu enerjiye sahip olsalar bile bunu bizlere yansıtacak bir niyet ya da çabaları yok… Sanki, genel merkez tarafından belirli makamlara, koltuklara atanacak memurlar gibi tayin kararnamelerini bekliyorlar… CHP’nin seçmene vaat ettiği demokratik seçim sistemi aynen bu!

Ne yapacağını bilmemek, söyleyememek ve söyleyecekleri ile ikna edici olamamak… Buna ilave olarak karşısındaki kitleleri etkileyecek enerjiye, heyecana ve coşkuya sahip olmamak…

Velhasıl muhalefet cephesinde; özellikle de CHP cephesindeki seçim süreci, hem genel merkezde hem de sahada bizzat aday ya da aday adayları tarafından demokrasiden uzak bir şekilde kötü yönetiliyor…

Ve böylelikle; ideoloji, politika, stratejik amaç ve hedefler gibi işin düşünce boyutu ile coşku ve heyecan gibi duygusal boyutu dikkate alınmamak suretiyle başarısızlığın yol taşları örülmeye devam ediliyor…

İzmir’in unutulan sanatçıları 30 – Necdet Levent

Ali Rıza Avcan

Bugünkü sanatçımızı size anlatıp hatırlatmaya başlamadan önce kendimle ilgili özel bir anıyı paylaşmak isterim:

Üniversiteyi bitirip çalışmaya başladığım günlerde, uzun yıllardır aklımda olan bir hayali gerçekleştirerek aynı kentte ailemden ayrı bir ev sahibi olmuş, böylelikle hayatı öğrenip ayaklarımın üstünde durma talimlerime başlamıştım. Tabii ki annemin ve babamın tüm muhalefetine rağmen…

İşte o dönemde evime konuk gelen üniversiteden arkadaşım Ufuk Kaptan ve nişanlısı Miyase Erverdi sayesinde bir grup opera ve koro sanatçısı ile tanışmıştım. O sanatçılardan biri olan tenor Ömer Yılmaz, Opera‘da çaycılık yapan annesinin yanına gidip gelmekle başlayan müzik sevgisini başarılı bir tenor olma noktasına ulaştıran ve geleceği parlak bir sanatçıydı. Onu ilk kez, Carl Orff‘un ünlü eseri Carmina Burana‘nın Türkiye prömiyerinde dinlemiş, “bu çocuk bizim arkadaşımız” diyerek böbürlenmiştim.

Benim klasik müzikle tanışmamı sağlayan, giderek hangi eserin hangi orkestra şefi tarafından yorumlandığına ilişkin tahminlerde bulunmaya başladığım dönemdeki oyun arkadaşlarım işte o Ömer Yılmaz, balerin Ahmet, koro sanatçısı Ufuk ve soprano Miyase idi. Ailemden ayrı yaşadığım o dönemde gelerek bende kalan bu sanatçılar, buna ek olarak daha sonra Ufuk‘la evlenen Miyase‘nin Almanya‘ya eğitime gitmesi nedeniyle benimle ev arkadaşı olan Ufuk benim için öğretmenlik yapmış, evimi adeta bir akademiye dönüştürmüşlerdi.

İşte o nedenle, bana klasik müzik sevgisini aşılayan ve iki ayrı yorumu birbirinden ayırt yetisi kazandıran arkadaşım rahmetli Ömer Yılmaz‘ı saygıyla anıyor, balerin Ahmet‘e, şimdi Avusturya‘da yaşayan koro sanatçısı Ufuk‘la Almanya‘da ünlenen soprano Miyase‘ye ise saygı ve selamlarımı iletiyorum.

Gelelim bugünkü sanatçımıza…

Necdet Levent (1923-2017)

Bugünkü sanatçımız, yıllardır Kemeraltı sokaklarında dolaşıp 2004-2007 döneminde Tarihi Kemeraltı Esnaf Derneği‘ndeki genel koordinatörlük görevim nedeniyle Kemeraltı‘ndaki her esnafı tanıdığımı zannettiğim bir zamanda karşıma çıktı ve yaşadığı süre içinde benim onu bulup tanıyamadığım, sohbet edip ilminden, irfanından yararlanamadığım bir sanatçı. Kemeraltı, işte böylesine halen keşfedilmemiş ya da değeri bilinmemiş insanları nedeniyle bir dünya mirası olma özelliğini taşıyor… Tabii ki, bilip de anlayana… Her an karşınıza çıkacak yeni bir sürpriz, sizi heyecanlandıracak yeni bir değerle sizi alıp kendi içine sokuyor, adeta kendini zorla sevdiriyor…

O nedenle İzmirli Necdet Levent‘i sağlığında tanıyamadığım için, aynen arkadaşım tenor Ömer Yılmaz‘ı lanet bir hastalık nedeniyle kaybettiğimizde olduğu gibi üzülüyor ve kahroluyor, keşke onun bugün kapanmış olan Kemeraltı, Fevzi Paşa Mahallesi 847/1 Sokak No.6/2F adresindeki Levent Müzik Evi isimli işyerini bulup sohbet edebilseydim diyorum…

Keşke kapanmasaydı….

Evet, bugün hatırlatıp anmaya çalışacağımız sanatçı, bugüne kadar anlatıp hatırlatmaya çalıştığım sanatçılardan farklı olarak, 26 Aralık 1923 tarihinde İzmir‘de doğup 94 yaşındayken 1/2 Aralık 2017 tarihinde İzmir‘de doğmuş; değil yaşadığı kente, ülkemiz ve dünya müzik kültürüne büyük katkılarda bulunmuş değerli bir Klasik Batı Müziği bestecisi. Hem de Cumhuriyet’le yaşıt değerli bir sanatçı…

Necdet Levent, Aydın 7 Eylül İlkokulunda öğrenci iken ablası Suzan Aydın ile.

Ailesi Mora İsyanı sonrasında önce Selanik’e göç etmiş, Selanik‘in de kaybedilmesi üzerine İzmir‘e gelip yerleşmiş muhacir bir aile… Ailesinin ve ağabeyinin sonradan Aydın‘a yerleşmesi nedeniyle ilk ve ortaokulu Aydın‘da okumuş. Evde piyano olması ve kardeşlerinin müzik aleti çalıyor olması nedeniyle müzikle iç içe bir çevrede büyümüş, ilk yıllarda mandolin çalarak edindiği bilgileri Ankara Musiki Muallim Mektebi mezunu öğretmenlerin yardımıyla geliştirmiş, o nedenle Naci Gündem‘in İzmir‘de kurduğu “Mandolinata Orkestrası” ile verdiği konserlere birçok kez özel olarak davet edilmiş ve solist sanatçı olarak katıldığı konserlerde Bach‘ın sonatlarını, Paganini‘nin “Şeytan Kahkahası” diye bilinen Opus 13 numaralı kaprisini seslendirmiş. Nitekim bu olağanüstü mandolin sevgisi nedeniyle Opus 1 numarasını verdiği ilk eseri 1947’de “Op. 1 Mandolin Etüdü” eseri olmuş.

Necdet Levent, İstanbul Hukuk Fakültesi (1944-1949)’nde eğitimine devam ederken İstanbul Belediye Konservatuvarı‘nda görev yapan Seyfettin Asal (1901-1955) ile keman ve armoni çalışmıştır. Aldığı bu eğitim onun klasik armoni ile tanışmasını sağlamış, 1952 yılında yaylı çalgılar orkestrası için yazdığı “Op. 2 Melancolia” ve “Op. 3 Fugue” isimli eserleri bestelerindeki klasik armoni etkilerini ortaya koymuştur. Sanatçının bu dönemde yazdığı eserler ilk beste deneyimleri olarak İTÜ Öğrenci Orkestrası‘nca seslendirilmiştir.

Kızı Ayşegül’ün 4. yaş gününde, Haziran 1963.

Askerlik sonrasında ağabeyinin vefatı üzerine eğitimini yarıda bırakarak ailesinin yaşadığı Aydın‘a dönmüş ve bu on yıllık sürede hiç beste yapmamıştır.

Necdet Levent, 1956-1957 yıllarında Ankara Radyosu‘nda çalışan arkadaşı müzik eleştirmeni ve viyolonist Faruk Güvenç (1926-1982) aracılığıyla besteci Bülent Arel (1919-1990) ile tanışmıştır. Bülent Arel kendisine modern müziğin temelini oluşturan 12 ton tekniği ile ilgili bilgiler vermekle kalmamış, aynı zamanda ünlü Alman müzikolog Herbert Eiwert (1897-1972)’in armoni kitabını vererek de destekte bulunmuştur. Arel‘in Levent üzerindeki etkisi büyük olmuş ve ondan öğrendiği 12 ton tekniği ile kendisinde “serbest yazma” fikri gelişmiş ve kompozisyonlarında daha özgür davranabileceğini görmüştür. “2 Numaralı Yaylı Çalgılar Kuartet“inde bu etkileşimin izlerini görmek mümkündür.

Necdet Levent, müzikolog ve besteci Kemal İlerici (1910 – 1986) tarafından geleneksel Türk müziği bünyesinden, makamlara ve halk havalarına uygun bir armoni sistemi çıkarmaya çalışıp bir oktavda 53 komma ayrıntısında mikrotonal (ara-perdelere dayalı) bir çokseslilik tekniği olarak geliştirdiği “dörtlü armoni sistemi“ni Kemal İlerici ile yazışarak çalışmış ve eserlerini ona göndererek öğrenmiş; ancak, yazdığı eserlerde Kemal İlerici‘den farklı olarak ezgiye önem vermiş, dörtlüsel armoninin ezgisel güzellik olmadan tat vermediğini ifade etmiştir.

Kızı Ayşegül ile birlikte, 1994.

Sanatçının ilki 1942 yılında , sonuncusu da 2012 yılında yazılmak üzere değişik formlarda toplam 55 eseri bulunmaktadır. Bu eserlerinden 10’u yurtiçinde, 4’ü de Warendorf (Almanya), Washington (ABD), Köln (Almanya) ve Belçika gibi yabancı ülkelerde seslendirilmiştir.

Ancak biz İzmirliler için en önemli konu, sanatçının 1987’de besteleyip 1988’de İzmir Devlet Senfoni Orkestrası tarafından seslendirilen “Op. 24 İzmir Üvertürü” eseri ile 1998 yılında yazıp Nr.1 olarak işaretlediği “Op.44 75. Yıl Cumhuriyet Marşı (senfonik orkestra için)” ile 1999 yılında yazıp Nr.2 olarak işaretlediği “Op.45 75. Yıl Cumhuriyet Marşı (piyano eşlikli şan)” eserlerinin hiç bir film ya da video kaydının bulunmayışı, bu üç değerli eserden birçok İzmirlinin ve İzmir‘deki merkezi ve yerel yönetimlerdekilerin haberdar olmayışıdır.

Neyse ki, İKSEV basın ve halkla ilişkiler danışmanı sayın Sirel Ekşi‘nin verdiği bilgiye göre, sanatçının kızı Ayşegül Levent Gülgeze tarafından İKSEV‘e bağışlanan el yazması notalar arasında “Op. 24 İzmir Festival Üvertürü” ile orkestra için bestelenmiş “Op. 44 Cumhuriyet Marşı” ve mandolin ve çello yaylılar için bestelenmiş “Op.45 Cumhuriyet Marşı” isimlerinin bulunduğunu öğrenip içim rahat etti. Benim için değerli olan bu bilgiyi verdiği için kendilerine teşekkür ediyorum.

Ardından da öncelikle bu iki eserin, ardından da diğer eserlerinin, İzmir Büyükşehir Belediyesi ile yaptığı sponsorluk çerçevesinde İzmir Devlet Senfoni Orkestrası tarafından seslendirilerek ve kayıt altına alınarak, Cumhuriyet‘in ilanından 1 ay 27 gün sonra Cumhuriyet‘in içine doğan 1923 doğumlu bir İzmirli bestecinin İzmir halkına armağanı olarak sunulmasını beklerim.

Bu arada sizlerin bu satırları okurken aklınızdan geçirdiğinize emin olduğum, “batıda olsaydı böyle bir sanatçıyı yere göğe koyamazlar, adını, sanını, doğduğu sokağa, eve, adına uygun bir kültür, sanat ya da müzik merkezine verirlerdi” dediğinizi duyar gibi oluyor ve aynı hayıflanma ya da dileğe ben de katılıyorum.

Necdet Levent (1923-2017)

Bu konuda yapılacak diğer yeni bir görev de, İzmir’de verilen tüm kültürel etkinliklerin, özellikle de İzmirli kültür, sanat ve bilim insanlarına ait tüm gösteri, oyun, konuşma, toplantı ve konserlerin kayıt altına alınarak bu asıl ya da kopya kayıtları koruyacak dijital bir arşivin Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi‘nde oluşturulması olmalıdır.

Necdet Levent, Kaynak: Youtube, kuvvett

Sanatçının Tüm Eserleri

  • ORKESTRA İÇİN
  • Op. 5 İki Senfonik Parça, büyük orkestra için, 1960.
  • Op. 13 Ferahnak Semai, orkestra için, 1977.
  • Op. 15 Fasıl, orkestra için, 1978. Dünya prömiyeri: İzmir Devlet Senfoni Orkestrası, 1978.
  • Op. 17 Çoban Yıldızı, orkestra için bale müziği, 1983.
  • Op. 18 Çoban Yıldızı, bale suiti, 1984; dünya prömiyeri: İzmir Devlet Senfoni Orkestrası, 1985.
  • Op. 24 İzmir Uvertürü, orkestra için uvertür, 1987; dünya prömiyeri: İzmir Devlet Senfoni Orkestrası, 1988.
  • Op. 27 Romans, solo keman ve orkestra için, 1987.
  • Op. 28 Aşkın Çiçekleri, büyük orkestra için, 1989.
  • Op. 50 Senfoni Nr. 1, 2005.
  • Op. 52 Senfoni Nr. 2, 2007-2008.
  • Op. 54 Ve Sonrası Senfonik Şiir, senfoni orkestrası için, 2010.
  • Op. 55 Günlükten Sayfalar, senfoni orkestrası için, 2010.
  • Op. 44 75. Yıl Cumhuriyet Marşı Nr. 1, senfoni orkestrası için,, 1998.
  • Op. 25 Göresleme, Çağrı ve Barıi çocuk korosu ve piyano için, 1989, İlk seslendirme: İzmir Devlet Operası Çocuk Korosu, 1994.
  • KONÇERTOLAR
  • Op. 21 Keman Konçertosu No: 1, keman ve büyük orkestra için, 1981-83; dünya prömiyeri: Warendorf VHS Orkestrası, solist: Muharrem Cenker, 1987.
  • Op. 39 Keman Konçertosu No: 2, keman ve orkestra için, 1992-93.
  • ODA ORKESTRASI İÇİN ESERLER
  • Op. 1 Melancolia, yaylılar orkestrası için, 1952; dünya prömiyeri; İstanbul Teknik Üniversitesi Orkestrası, 1953.
  • Op. 3 Fugue, yaylılar orkestrası için, 1952; dünya prömiyeri: İstanbul Teknik Üniversitesi Orkestrası, 1953.
  • Op. 4 Mevsimler, yaylılar orkestrası için, 1958.
  • Op. 8 Yaylı Dörtlü, No.3i flüt ve oda orkestrası içi, 1978, İlk seslendirilişi: Yaylı Çalgılar Orkestrası, Ankara, solist: Aydın İlik, 1978.
  • Op. 15 Altı Parça, oda orkestrası için, 1979.
  • Op. 20 Konçertino, yaylılar orkestrası için, 1988; dünya prömiyeri: İzmir Devlet Senfoni, 1994.
  • Op. 21 Suite, solo flüt ve yaylılar orkestrası için, 1988; dünya prömiyeri: Köln Senfoni Orkestrası, yöneten: Betin Güneş, 1993.
  • Op. 22 Çoban Yıldızı, Bale Müziği,flüt ve yaylı beşliler için, 1983.
  • Op. 25 Konçertino, yaylı çalgılar orkestrası için, 1988.
  • Op. 26 Flüt ve Yaylı Çalgılar Orkestrası İçin Süit, 1988.
  • Koro İçin Eserler
  • Op. 25 Göresleme, Çağrı ve Barış, çocuk korosu ve piyano için, 1989. İlk seslendirilişi: İzmir Devlet Operası Çocuk Korosu, 1994.
  • Op. 1 Mandolin İçin Etüd, 1942.
  • Bale İçin Müzikler
  • Op. 22 Çoban Yıldızı, Bale Müziği, flüt ve yaylı beliler için, 1983.
  • Op. 22 Çoban Yıldızı, Bale Süiti, 1984.
  • Op. 28, Sevgi Çiçeği, Bale Müziği, orkestra için, 1989.
  • Piyano İçin Eserler
  • Op. 16 Piyano İçin On Parça, 1978-1979.
  • Op. 6 Piyano İçin 4 parça, 1963.
  • Op. 7 Deli Dumrul Bale Müziği, piyano, 1970.
  • Oda Müziği Eserleri
  • Op.18 Altı Parça, Yaylı Çalgılar Orkestrası için, 1979.
  • Op. 19 İki Semai, keman ve piyano için, 1980.
  • Op. 20 Peşrev, döt keman için, 1980.
  • Op. 29 Duo, keman ve çello için, 1989.
  • Op. 32 Andante con estro poetico, solo keman için, 1990.
  • Op. 33 Fantazi, keman ve piyano için, 1990.
  • Op. 34 Romans, keman ve viyola için, 1990.
  • Op. 35 Dup, keman ve viyola için, 1990.
  • Op. 38 Flüt ve piyano için parçalar, 1993.
  • Op. 9 İki Parça, iki obua, fagot ve klarinet için, 1975.
  • Op. 10 Beşil, alto saksafon ve yaylı dördül için, 1975.
  • Op. 11 Yaylı dördül No.2, 1975, İlk seslendirme: Sussise Quartet, Washington, 1991.
  • Op. 12 Yaylı dördül No.3, üç saz eseri, 1976, İlk sesslendirme: Alapınar Dörtlüsü, 1976.
  • Op. 24 İkili, flüt ve viyola için, 1989, İlk seslendirme: Aydın İlik, Erika Farkas, 1990.
  • Op. 26 Andante (con estro poetica), keman ve piyano için, 1990, İlk seslendirme: Olgu Kızılay ve Payam Gül, 1993.
  • Op. 27 Fantezi, keman ve piyano için, 1990.
  • Op. 28 Romans, keman ve viyola için, 1990.
  • Op. 29 Butterfly, keman ve viyola için, 1990.
  • Op. 31 Nostalji, flüt ve piyano için, 1983-92, İlk seslendirme: Commune D’exelles Academie de MUsique, Belçika, 1993.
  • Op. 32 Adagio ve Allegretto, keman, viyola ve piyano için üçlü, 1993.
  • Op. 36 Yaylı Çalgılar İçin Parçalar, 1991.
  • Op. 37 İki Romans, keman ve piyano için, 1991.
  • Op. 40 Peşrev, klarinet-piyano, 1993.
  • Op. 40/a Beste, klarinet-piyano, 1993.
  • Op. 41 Üç Flüt İçin Piyano Eşlikli Parça, 1994.
  • Op. 43 Trio, keman-viyola-piyano, 1994.
  • Op. 46 Alelgro, 2 keman ve piyano için, 2000.
  • Op. 47 Solo Keman İçin 4 Parça, Hazar Alapınar’ın 4 şiiri üzerine, 2000.
  • Op. 48 Süit, keman ve piyano için, 2001.
  • Op. 49 Keman ve Yaylı Orkestrası İçin 3 Parça, 2002.
  • Op. 51 Şiirler, yaylı çalgı orkestrası için, 2006.
  • Op. 51/a Şiirler, yaylı çalgı kenteti için, 2006.
  • Op. 53 Poem, keman-viyola-piyano için, 2008.
  • Op. 45 75. Yıl Cumhuriyet Marşı Nr. 2, Piyano eşlikli şan, 1999.
  • Çocuk Şarkıları
  • Op.30 Çağrı, piyano eşlikli çocuk şarkısı, 1989.
  • Op. 31 Göresleme, piyano eşlikli çocuk şarkısı, 1989.
  • Op. 42 Barış, piyano eşlikli çocuk şarkısı, 1994.
  • Kitapları
  • Çağdaş Türk Müziğinde Dörtlü Armani, 1. Basım 1995, 2. Basım 1996.
  • Çalgı ve Orkestralama Bilgisi, 1997.
  • Türk ve Batı Müziği, Ezgilerde Çokseslilik Yöntemi, 1998.
  • Basılı Yapıtlar
  • Piyano İçin 10 Parça, 4. Basım, 1997.
  • İki Romans, keman ve piyano için, 2. Basım, 1994.
  • Yaylı Çalgılar İçin Parçalar, 2. Basım, 1997.
  • Yaylı Dördül No.2, 2. Basım 1997.
  • Peşrev, Beste ve İki Semai, keman ve piyano için, 1993.
  • Flüt İçin Parçalar, flüt ve piyano için, 1993.

Yararlanılan Kaynaklar

Akyol, E. D. “Necdet Levent’in Elele, Yemeni ve Efe Eserlerinin Düzenlenerek Viyola Eğitiminde Kullanılabilirliğine Yönelik Öğretim Elemanı ve Öğrenci Görüşleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bursa, 2021.

Baylan, M. S., “Aşkın Çiçeklerinin Büyük Bestecisine, https://www.mavi-nota.com/yazi/ayrinti/626

Erdoğan A., “Necdet Levent’in Geçmişten Günümüze İlgilendiği Armoni Stilleri ve Bu Stillerin Eserlerindeki Etkisi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya, 2014, https://www.muziklopedi.org/?/Bildiri/17

Görgülü, Ö., “Yüzyıl Çağdaş Türk Müziğinde Viyola Repertuvarı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 2006.

Karabeyoğlu, B. “Muammer Sun’un Piyano İçin Yurt Renkleri (1.Defter) ve Necdet Levent’in Piyano İçin On Parça eserlerinin piyano eğitimi açısından incelenmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Edirne. 2017.

Kurtaslan, Z., Ergan, M. S., Kutluk, Ö. “Necdet Levent’in 1 Numaralı Keman Konçertosu’nun Kemal Öğretimindeki Temel Davranışlara Yönelik İçerik Analizi, İnönü Üniversitesi Sanat ve Tasarım Dergisi, Cilt 2, Sayı 5 (2012), sh.187-200.

İzmirli Besteci Necdet Levent Müziksev’de Anıldı“, https://www.sanattanyansimalar.com/izmirli-besteci-necdet-levent-muziksev-de-anildi/4141

Necdet Levent, https://tr.wikipedia.org/wiki/Necdet_Levent

Necdet Levent Pas De Deux – Aşk Dansı Op 22 Çoban Yıldızı Balesi’nden

“Özlem”

Tekmili birden Cemil Tugay-Mehmet Cengiz hikayesi…

Ali Rıza Avcan

Yazının başlığında gördüğünüz “tekmili birden” deyimi eski bir deyim olmakla birlikte; pop müzik sanatçısı Hande Yener şayet “32 Kısım” başlıklı şarkısında “32 kısım tekmili birden gelse de korkmuyorum” diyorsa ve bu sözleri şarkıyı dinleyen günümüz gençleri anlıyorsa, “tekmili birden” deyiminin bu şarkı sözleri sayesinde gençleşip yenilendiğini söyleyebiliriz…

Bense bu deyimi, 1984 yılından bu yana devam eden tam 40 yıllık bir hikayeyi ve bu hikayenin başrol oyuncularından sadece ikisini oluşturan Cemil Tugay ile Mehmet Cengiz‘in 2019-2024 döneminde yapıp eyledikleri herşeyi anlatmak için kullanıyorum… Hem de bu hikayenin daha rahat anlaşılabilmesi için başlangıç, gelişme ve sonuç kısımlarını içeren süreci, madde madde sağlam ve doğru kaynakları kullanarak anlatmak suretiyle…

Her hikaye anlatısının başında yapıldığı gibi, “bir varmış, bir yokmuş, gözünü toprağın bile doyurmadığı insanların bataklık üstünde bir şehir yaratmak istedikleri Mavişehir diye bir yer varmış” diyerek söze başlamak isterim ve gerisini de ta 40 yıl öncesine giderek anlatmak isterim…

1. Hikayenin geçtiği yer, tapu kayıtlarında hala Şemikler mahallesi olarak gözüken İzmir‘in en pahalı mutena semti, dairelerin 20-30 milyona, villaların ise daha uçuk fiyatlara satıldığı, çoğunlukla varlıklı, münevver, mevki sahibi insanların yaşadığı, her dairenin 2 ve daha fazla araca sahip olduğu ve genellikle mutlu ve mesut İstanbullu ve Ankaralı göçmenleri ağırlayan Karşıyaka ilçesinin Batı ucundaki Gediz Nehri deltasındaki Mavişehir bölgesidir. Bölgenin tam ortasından geçen Caher Dudayev Bulvarı‘nın güneyini oluşturan deniz yönünde Mavişehir, kuzeyindeki tren hattı/İZBAN yönünde de Yalı mahallesi bulunmaktadır. Her iki mahallenin yüzölçümleri sırasıyla 1,558 ve 1,839 km², 2022 yılı nüfusları sırasıyla 13.909 ve 37.761 kişi, mahalle sınırları içindeki yapı sayısı da sırasıyla 417 ve 1.570 adettir. Ancak bu verileri değerlendirirken, İzmir‘in en fazla nüfusa sahip olan Yalı mahallesindeki nüfusun büyük bölümüyle bina sayısının mahallenin Mavişehir yakınındaki küçük bölümde değil de; Şemikler mahallesine yakın bölümünde yoğunlaştığını unutmamak gerekir. Her iki mahalledeki en önemli ticari yapılar ise her iki mahalleyi birbirinden ayıran Caher Dudayev Bulvarı kenarında sıralanan ve her gün binlerce İzmirlinin, sanki bu iş için yapılan Karşıyaka tramvayı sayesinde adeta Kabe gibi tavaf ettiği Mavibahçe ve Hilltown alışveriş merkezleriyle Koçtaş mağazasıdır.

Mavişehir ve Yalı mahalleleri…

2. Bu bölgedeki gayrimenkullerin mal sahipleri asıl olarak ilk yıllarda Türkiye Emlak Bankası (TEB), bu bankanın kapatılmasından sonra da Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı (Emlak Konut GYO) ile Toplu Konut Ortaklığı İdaresi (TOKİ) olup; bu gayrimenkulleri daha sonraki tarihlerde açılan ihalelerle TOKİ‘den satın alma yönetimiyle sahiplenen Cengiz İnşaat, Bozoğlu İnşaat ve Mesa İnşaat gibi büyük inşaat şirketleridir.

3. İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin 1984-2024 döneminde belediye başkanları sırasıyla Burhan Özfatura (DYP, 1984-1989, 1994-1999), Yüksel Çakmur (CHP, 1989-1994), Ahmet Piriştina (DSP, 1999-2004), Aziz Kocaoğlu (CHP, 2004-2019), Tunç Soyer (CHP, 2019-2024), Karşıyaka Belediyesi‘nin aynı dönemindeki başkanları ise sırasıyla Nevzat Çobanoğlu (1984-1989), Cihan Türsen (1989-1994), A. Kemal Baysak (DYP, 1994-1999), Şebnem Tabak (DSP, 1999-2004), Cevat Durak (CHP, 2004-2014), Hüseyin Mutlu Akpınar (CHP, 2014-2019) ve Cemil Tugay (CHP, 2019-2024)’dır.

4. TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi tarafından hazırlanan 12 Haziran 2020 tarihli “Mavişehir Planlama Süreci” başlıklı 17 sayfalık rapordan öğrendiğimiz bilgilere göre, Mavişehir bölgesi ile ilgili ilk imar planı 21 Aralık 1984 tarihinde onaylanan 1/1.000 ölçekli Bostanlı İmar Planıdır.

Bu ilk planı, izleyen yıllarda 1/25000, 1/5000 ve 1/1000 ölçekli onlarca yeni imar ve revizyon planı, yüzlerce idare mahkemesi ve Danıştay kararı izlemiş, Mavişehir bölgesi neredeyse İzmir Büyükşehir ve Karşıyaka belediyeleriyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Türkiye Emlak Bankası, Emlak Konut GYO, TOKİ ve İzmir Valiliği tarafından ortalığın hallaç pamuğu gibi atıldığı, birlikte ya da tek tek işlenen kent suçlarıyla adeta bir suç mahalline dönüşmüştür. Buna dair ayrıntılı bilgileri yukarıda sözünü ettiğim TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi‘nin 17 sayfalık raporunda görebilirsiniz. (1)

5.

Kamu alanında yer alan parsellerin uygulama öncesi ve sonrasındaki durumları ile yoldan ihdas edilen kısım.

Gelelim bugünkü yazımızın asıl konusunu oluşturan Mavişehir‘de, Gediz nehrinin eski yatağının kenarındaki üç parselin (25471 ada, 1 parsel, 25493 ada, 1 parsel, 25494 ada 1) halkı yoksullaştırıp birilerini zenginleştiren hikayesine…

5. Ama şu sıralar tartışılan o hikayeye geçmeden önce, o dönemde geçmiş dönemden gelen milyonlarca liralık borcun içinde kıvrandığını bildiğimiz Karşıyaka Belediyesi‘nin, arkasına İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ni de alarak ve 12 Aralık 2019 tarihinde İstanbul‘da yapılan TOKİ ihalesine katılarak Mavişehir‘deki TOKİ‘ye ait 8,5 dönümlük bir arsayı 21 milyon 400 bin liraya satın aldığını ve bu gelişmeyi de “Halkın Arsasına Başkan Tugay Sahip Çıktı” başlıklı belediye haber bülteniyle duyurduğunu hatırlatmak isterim. (2, 3)

6. Tapunun Karşıyaka İlçesi, Şemikler mahallesi 25471 ada, 1 parselinde, 25470 ada, 1 parselinde ve 25495 ada, 1 parselinde kayıtlı olan üç ayrı arsa 13 Ocak 2012 tarihinde Emlak Konut GYO tarafından Cengiz İnşaat San. ve Tic. A.Ş.’ ne satılır. Bu üç parsel, satış sonrasında Karşıyaka Belediye Encümeni‘nin 31 Ekim 2013 tarihli kararı ile, imar parseli dışında kalan 6416,56 m2’lik kısmının bedelsiz terki ve terkten sonra oluşan yeni parselin imar planında kapanan yoldan gelen 2.293,01 m2lik kısmıyla birleştirilmesi suretiyle 46.866,41 m² toplam inşaat alanına sahip 2.705.945 m²’lik 25470 ada 2 parsel numaralı yeni bir parsel olarak ortaya çıkar ve bu parsele dahil edilen kamu yolu nedeniyle Karşıyaka Belediyesi bu parselde % 8,48 oranında pay sahibi olur.

7. Aradan geçen altı yıl içinde bu parselin % 91,52 oranındaki büyük hissedarı Cengiz İnşaat San. ve Tic. A.Ş.‘nden herhangi bir talep gelmediği halde, Karşıyaka Belediye Meclisi‘nin 1 Kasım 2019 tarih, 196 sayılı kararı ile, 25470 ada 2 parseldeki % 8,48’lik belediye hissesinin, 3194 sayılı İmar Kanunu‘nun 17. maddesi gereğince parseldeki diğer hissedara satılmasına, diğer hissedarın satın almaktan kaçınması halinde belediye hissesinin 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu‘na göre satılmasına karar verilir.

8. Karşıyaka Belediye Encümeni‘nin 26 Kasım 2019 tarih ve 2183 sayılı kararı ile de % 8,48 oranındaki arsa payının, 31 Aralık 2019 tarihine kadar, kıymet takdir komisyonunun belirlediği 32.102.140,00 TL’lık bedelle diğer hissedara satışına karar verilir.

9. Parselin büyük ortağı Cengiz İnşaat San. ve Tic. A.Ş.‘nin bu bedele itiraz etmesi üzerine Karşıyaka Belediye Encümeni de 31.12.2019 tarih ve 2650 sayılı kararı ile bu itirazı görüşür ve kabul etmez.

10. Cengiz İnşaat San. ve Tic. A.Ş.‘nin 30 Ocak 2020 tarihinde bu bedele ikinci kez itiraz edip; dilekçe ekinde sunduğu Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB) Gayrimenkul Değerleme Şirketi tarafından hazırlanan rapora dayanarak 20.000.000.-TL’lık değeri teklif etmesi üzerine bu payla ilgili değerin, 2012 yılında Emlak Konut GYO tarafından Cengiz İnşaat San. ve Tic. A.Ş.‘na satışında uygulanan bedelle 2015 yılında 25494 ada, 5 parseldeki payın diğer hissedara satışındaki bedelin dikkate alınıp günümüze uyarlanması suretiyle yeniden hesaplanmasına karar verilir.

11. Karşıyaka Belediye Encümeni‘nin 06.02.2020 tarih ve 329 sayılı son bir kararı ile, kıymet takdir komisyonunun yeniden hazırladığı 06.02.2020 tarihli rapor ile 22.01.2020 tarihli TSKB Gayrimenkul Değerleme Şirketi‘ne ait raporun birlikte incelenmesi sonucunda, Karşıyaka, Şemikler Mahallesi 25470 ada 2 parseldeki 27.059,45 m2 alanlı taşınmazdaki belediyeye ait % 8,48 oranındaki (2.293,01 m²) hissenin, m²’si 8.700,00 TL’den tama iblağ edilmek suretiyle 20.000.000,00 TL bedelle parseldeki diğer hissedara, 3194 sayılı yasanın 17. maddesi gereği satışına karar verilir.

12. Cengiz İnşaat San. ve Tic. A.Ş.‘ne yapılan bu arsa payı satışının kamuoyu tarafından öğrenilmesi üzerine ilk tepkiler, gazeteci dostum Serdar Öztürk‘ün A3 Haber İnternet gazetesinde çıkan yazılarıyla ortaya çıkar. Serdar Öztürk 20 Nisan 2020 tarihli “Belediyenin denize sıfır arsasını Cengiz İnşaat’a sattılar: Halkçı belediye!“, 27 Ocak 2021 tarihli “Bu bir “çuvaldızı kendine batır” haberidir: Sen bana destek ver, ben sana koltuk!” başlıklı haberleriyle konuyu kamuoyunun gündemine taşıyarak belediyenin mali açından zor durumda da olsa, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu‘nun gündeminde olan Beşli Çete‘nin önemli bir üyesine CHP‘li bir belediye tarafından düşük bir bedelle arsa payı satmanın siyasi anlamda yanlış olduğunu söyler. Onun bu haber ve yorumunu başka gazete ve televizyonlarda yayınlanan yorumlar izler ve olay hak ettiği ilgiyi görür. (4)

13. Bunun üzerine bu satışı yapan Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay‘ın kurtarıcıları ortaya çıkar. Bir yandan meclis üyesi Murat Aydın, diğer yandan meclis üyesi ve harita ve kadastro mühendisi Nilüfer Bakoğlu Aşık’ın örgütlediği TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İzmir Şubesi yayınladığı bir bildiri ile yapılan işlemin hukuki olduğunu iddia ederler. Ancak hukuken doğru olmakla birlikte siyasi olarak yanlış olan bu büyük destek mesajı, Ankara‘daki Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Genel Merkezi tarafından iptal edilip yapılanın bir kent suçu olduğu söylenir. (5, 6) O güne kadar hiçbir bir belediyenin İnternet sayfasında görmediğimiz şekilde, o tarihlerde belediye başkanının yakınında durup ona hukuki destek veren belediye meclisi üyesi Murat Aydın, belediyede onca avukat olmasına karşın Karşıyaka Belediyesi‘nin yaptığı bu yanlışı, “Karşıyaka Belediye Meclisi Üyesi Av. Murat Aydın’ın Açıklamasıdır” başlıklı paylaşımla savunmaya kalkmış, hatta CHP‘li parti üyelerine, kendisi topu topu 2 yıllık bir partili olmakla birlikte, “Partili Olma Sorumluluğu” adı altında aba altından sopa gösterircesine disiplin işlemlerini hatırlatmış, böylelikle ilk kez bir belediye İnternet sayfası CHP‘li partilileri uyarmak için hukuk dışında kullanılmış ve bu sayfa halen belediyenin İnternet sayfasındaki yerini korumuştur. (7, 8, 9)

Diğer yandan da CHP genel merkezi Karşıyaka belediye başkanı Cemil Tugay hakkında bir soruşturma başlatıp; Ankara’ya çağırdığı belediye başkanını zor durumda bırakıp uyarmakla birlikte yapılan soruşturma belediye başkanının CHP’den atılması ya da cezalandırılması şeklinde sonuçlanmayıp olayın üstü kapatılır.

14. Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay, bu satışın ortaya çıktığı günlerde, şimdi olduğu gibi acemiliğini öne sürmemekte, ısrarlı bir şekilde doğru yaptığını iddia etmektedir. Hatta benim yerel yönetimlerle ilgili eğitimimi, 48 yıllık mesleki çalışmalarımı bilmeden “sen bunları nereden biliyorsun. Aslında bilmeyip şeytanlık yapanlara hizmet ediyorsun” diyerek nasıl saldırgan tutum aldığını, bunun üzerine benim Linkedin sayfasındaki özgeçmişimi okuyup benim niye konuları iyi bildiğimi anlamasını istedim. O tarihlerde kaydedip kişisel arşivime koyduğum benimle yaptığı Facebook ve Messenger yazışmaları o halis munis, kibar, ince insanın içinde nasıl bir canavar yattığının kanıtıydı. Benim gayrimenkul değerleme işi yapan Mülkiyeli arkadaşlarımın, satışı yapılan parsel payının güncel değeri konusunda bana telaffuz ettikleri rakamı boşa çıkarmak için o arkadaşımın ve çalıştığı şirketin kim olduğu konusundaki sorularıyla beni nasıl taciz ettiğini, benimse hem profesyonel iş ahlakı, hem de KVKK uyarınca böyle bir bilgiyi kendisiyle paylaşamayacağımı söyleyerek kendisini uyardığımı; ayrıca, kurumsal iletişim yerine sosyal medyada yazdığı bireysel çıkışlarıyla hem kendine hem de belediyesine zarar vereceği konusundaki uyarılarımı gayet iyi hatırlıyorum…

15. Ardından Karşıyaka Belediyesi ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti olarak ülkemizdeki bu tür yolsuzlukları dile getiren değerli gazeteci Çiğdem Toker‘e “Basın Özgürlüğü Ödülü“nü vermeye kalktıklarında, arsa payının Mehmet Cengiz‘e satıldığını öğrenen bu değerli araştırmacı gazetenin nasıl ödülü almaya gelmediğini, bu nedenle de ödül töreninin iptal edildiğini hatırlıyorum. İşte o nedenle, Mehmet Cengiz‘e belediye hissesi arsa payını satıp bu defosuyla İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı yapılan Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay‘ı bir de gazeteci Çiğdem Toker‘e sorup onun söyleyeceklerini dinleyelim derim. (10)

16. Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay‘ın belediyeye ait arsa payının düşük bedelle Mehmet Cengiz‘e satması, Cumhuriyet ve Örnekköy mahallelerinde vatandaşın haklarını dikkate almaksızın hazırladığı imar planlarının CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun talimatı ile iptal edilmesi, Menzil tarikatından birinin CHP‘ye üye olup Karşıyaka Belediye Meclis Üyesi olarak görev yapıp Pandemi döneminde Sosyal İşler Komisyonu başkanı olarak ev ev dolaşıp yardım kolisi dağıtması, belediye başkanının yanlış uygulamaları nedeniyle belediyeyi ve şirketlerini büyük boyutlarda zarara uğratması nedeniyle Kemal Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP tarafından yeniden aday gösterilmeyeceğini bildiği için, bir zamanlar birlikte çalıştığı Tunç Soyer‘i karşısına alarak bir kumar oynayıp genel başkan adayı Özgür Özel’i desteklemiş ve Özgür Özel‘in genel başkan seçilmesi üzerine geçmişteki bütün defolarına rağmen bu desteğin diyeti olarak İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığına soyunmuş ve bu girişiminde -tabii ki şimdilik- başarılı olmuş gözüküyor.

Sonuç olarak;

Siyaset sahnesinde bilgi, deneyim ve birikim gibi değerlere sahip olmayan Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay‘ın 2019-2020 döneminde yaptığı arsa payı satışı hukuki anlamda doğru olmakla birlikte; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu‘nun “Beşli Çeteye” mensup inşaat şirketleri konusunda geliştirdiği siyasete karşı tutumu nedeniyle “tecrübesizlik“le açıklanamayacak kadar büyük bir yanlış oluğunu, sahip olmadığı oyun kurucu siyaset becerisi ile Karşıyaka‘ya ve İzmir‘e zarar vereceğini düşünüyorum. Hele ki, yakın çevresinde İzmir siyasetiyle ilgili olarak bilgili, deneyimli ve becerikli bir siyasi ekip olmadığını düşündüğümüzde… Anlaşılan o ki, önce 12 Aralık 2019 tarihinde TOKİ‘den 21 milyon 400 bin lira verip arsa alıp bunu halkın hakkını koruyorum söylemi ile kendi hanesine yazan bir belediye başkanının, hesapsızlığın ve plansızlığın sonucu olarak aradan 1 ay 24 gün geçtikten sonra borcumuz var diyerek sahip olduğu arsa payını, CHP genel merkezinin ve kamuoyunun hiç de memnu olmayacağı şekilde Mehmet Cengiz‘e satması, “defolu bir başkan adayı” olarak İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı‘na ne kadar hazırlıksız olduğunu, yeni tecrübesizlikler yapmaya müsait olduğunu göstermektedir. Oysa o tarihlerde İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin desteği ile 20 milyon 400 bin liraya TOKİ’den arsa almak yerine o desteği belediyenin borçlarını kapatmak için kullanabilir, Mehmet Cengiz’e satılan arsa payı için de öncelikle başka gayrimenkul değerleme şirketlerinden satış fiyatı konusunda rapor istenebilir ya da Mavişehir’deki 25494 ada, 5 parsel için Karşıyaka Belediye Encümeni’nin 15.08.2013 tarih, 2339 sayılı kararına dayanılarak imzalanan; ancak, yaşanan gecikmeler nedeniyle feshedilen belediye hissesine karşılık kat karşılığı inşaat anlaşmasında olduğu gibi kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapılıp şimdilerde her biri 20-30 milyona satılan birden fazla daire alınabilir; böylelikle CHP Genel Merkezi’nin politikaları doğrultusunda hareket edilmiş olurdu. Tabii ki doğru, isabetli ve yerinde bir siyasi öngörüye sahip değilseniz, işinizi kumar oynayarak çözüp çekirgenin hakkı olan üç sıçrayış yapıp diyet olarak bir adaylık alırsınız.

………………………………………………………………………………………………

(1) “Mavişehir Planlama Süreci”, TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi, İzmir.

(2) https://karsiyaka.bel.tr/halkin-arsasina-baskan-tugay-sahip-cikti

(3)https://www.egedesonsoz.com/haber/Mavisehir-de-bas-donduren-ihale-trafigi-TOKI-satisa-cikti-belediye-aldi/1024547

(4) https://www.a3haber.com/2020/04/20/belediyenin-denize-sifir-arsasini-cengiz-insaata-sattilar-halkci-belediye/

(5) https://www.a3haber.com/2021/01/27/bu-bir-cuvakdizi-kendine-batir-haberidir-sen-bana-destek-ver-ben-sana-koltuk/

(6)https://www.egedesonsoz.com/haber/sehir-plancilari-ndan-mavisehir-tepkisi-planlarin-gecerliligi-kalmamistir/10396048)

(7) https://karsiyaka.bel.tr/karsiyaka-belediye-meclis-uyesi-av-murat-aydinin-aciklamasidir

(8) https://karsiyaka.bel.tr/harita-muhendislerinden-aciklama

(9) https://www.karsiyakahaber.com/gundem/tartismali-arsaya-bir-aciklama-da-ankaradan/23244

(10)https://www.egeyebakis.com/igc-ve-karsiiyaka-nin-cigdem-toker-e-verecegi-basin-ozgurlugu-odulu-cengiz-insaata-takildi/59903/