Zorla Yerleştirmeden Yerinden Etmeye

Kitabın Adı: Zorla Yerleştirmeden Yerinden Etmeye, Türkiye’de Değişen İskân Politikaları.

Yazarı: Sema Erder

Yayınlayan: İletişim Yayınları, Araştırma-İnceleme Dizisi 432

1. Baskı 2018, İstanbul, 312 sayfa

1511530513-IMG

Yazarı Hakkında: Sema Erder Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde ekonomi, Hacettepe Üniversitesi’nde demografi eğitimi gördü. Bir Süre kent planlamasıyla ilgili kurumlarda araştırmacı olarak çalışan Sema Erder, bu dönemde şehircilik ve şehir sosyolojisi konularına ilgi duydu ve Marmara Üniversitesi kadrosuna katılarak şehircilik dersleri vermeye başladı. Stockholm Üniversitesi’nde lisansüstü eğitimini gören Sema Erder, aynı dönemde, Mübeccel B. Kıray yönetiminde sürdürdüğü “Getto” konulu doktora tezinin alan araştırmasını tamamladı ve bu çalışmayla, 1985 yılında Marmara Üniversitesi’nden doktora derecisini aldı.

Yerel politika, gecekondulular, çocuk göçü ve çıraklık, kentsel gerilim gibi konularda çok sayıda alan araştırması yapan Sema Erder, İstanbul’a Bir Kent Kondu: Ümraniye adlı kitabıyla (İletişim Yayınları, 1996) 1996 yılında Sedat Semavi Sosyal Bilimler Ödülü’nü aldı. Son dönemlerde, eski sosyalist ülkelerden Türkiye’ye yönelen yeni göç hareketleri üzerine çalışmakta olan yazar, Bahçeşehir Üniversitesi’nde de görev aldı. 2017 yılında ‘Kent Çalışmaları ve Kentsel Oluşumlar’ konulu Kadir Has ‘Üstün Başarı Ödülü’ne layık görüldü.

İÇİNDEKİLER

TEŞEKKÜR
Başlarken
Giriş

BİRİNCİ BÖLÜM
Yönetmek İçin Karıştırmaktan
Yönetmek İçin Ayıklamaya: Osmanlı’da
Değişen Sürgün ve İskân Uygulamaları
Geleneksel toplumlarda toprak-insan ilişkileri ve zorunlu göç 
Osmanlı’da iskân kurumunun oluşumu
Yönetmek için karıştırmak
Yönetmek için karıştırmada sorunlar
Yönetmek için ayıklamak

İKİNCİ BÖLÜM
Önce Yerleşmek: Ulus-Devletin Kuruluşu
Cumhuriyet’in kuruluşu ve iskân
Önce Batı’daki (yeni) ev sahipleri yerleşiyor
Uluslararası koruma altında zorunlu göç: Mübadele
Batı Anadolu’da Türk-Müslüman toplumun kuruluşu ve kozmopolit yaşamın sonu

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Sonra Yerleştirmek: Cumhuriyet’in Kuralları Kesinleşiyor
Doğu’nun “zorla” yerleştirilmesi: Kürtler, Aleviler ve iskân
Ulus-devletin yapı taşı: 1934 İskân Kanunu
Cumhuriyet’in kuralları kesinleşiyor:
“Yönetmek için benzeştirmek”

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
İskân Kurumu ve Balkan Göçmenleri (Dış İskân)
İskân kurumunun dostları:
Kurucu Balkan göçmenleri, 1923-1949 dönemi
Balkan göçmenleri “dış Türkler” oluyor: 1950-1989 dönemi
1951 Bulgaristan Göçü
1989 Bulgaristan Göçü
Balkan göçmenleri artık düzensiz göçmen: 1990 sonrası
Dış iskân vatandaşlığa geçiş kapısı olmaktan çıkıyor

BEŞİNCİ BÖLÜM
Zorla Yerleştirmeden
Zorla Yerinden Etmeye (İç İskân)
İskânın Bürokratik Serüveni
Yeni İskân Kanunu neden çıkarıldı?
Günümüzdeki iskân anlayışı: Ne değişti? 
Son “şenlendirme” uygulaması: 1974 Kıbrıs nüfus yerleştirmesi
Sürgün”den güvenlik nedeniyle yerinden edilmeye
Afet nedeniyle yerinden olma ve mülksüzleşme
Kurumsallaşamama
Mülkiyet sorunu ve hak sahipliği
Afet sorununu müteahhitlik konusu olarak kabul etme
Kamu yatırımları nedeniyle yerinden edilme ve mülksüzleşme 
Göçerlerin iskânı
Yeni İskân Kanunu: İnşaat sektörünün kolaylaştırıcısı
Son Söz Yerine

EKLER 
Ek 1: Uluslararası Göç ve İskãn Kurumu ile İlgili Yasa, Yönetmelik ve Anlaşmalarla İlgili Önemli Tarihler
Ek 2: İskân Kanunu Değişiklik Tablosu (1926-2006)

KAYNAKÇA
DİZİN 

190620181257002243773_2

Giriş

İçinde yaşadığımız toplumu ancak geçmişten gelen kültürün, kurumların ve kuralların süreklilikleri ya da kesintileriyle birlikte anlayabiliriz. Ancak, yasaklar, yerleşikleşmiş mitler, tabular ve önyargılar nedeniyle çoğu zaman bunu yapamıyoruz. İskân kurumunun geçmişi, karanlık sayfalarla dolu, “hassas” ve tabu alanlardan olduğu için hem bireysel hem de toplumsal olarak konuşulması zor konulardandır. Bu alanda çalışanlar, bir taraftan baskı ve yasaklar, diğer taraftan bu kurumdan zarar görenlerin haklı hassasiyetleri ve öfkeleriyle baş etmek zorundadır. Çok çekişmeli bu alanda akademisyen olarak varolabilmek, hem “resmî tarih”i ve tabuları algılamak ve sorgulamak hem de güçsüz gruplara yapılan haksızlıkları gündeme getirmek gibi çok yönlü bir çaba gerektirmektedir. Bu alandaki çalışmaların zenginleşmesi için daha özgürlükçü ve barışçı bir ortama ihtiyacımız var.

Bu denemede başlangıç olarak, iskân kurumunun, zorunlu göç aracılığıyla “toplum, devlet ve mekân” ilişkilerini nasıl yönettiğini anlamaya çalışacağız. Bu kurumun, zorunlu göçler bugün içinde yaşadığımız toplumdaki insan coğrafyasını, servetin dağılımını, etnik ilişkileri ve kültürel mirası da biçimlendirdiğini biliyoruz. Tarihsel köklere sahip bu kurumun işleyişi geçmişten günümüze taşınan birçok sorunun da köklerinde yer etmiştir. Daha önce de belirttiğimiz gibi iskân yer etmiştir. Daha önce de belirttiğimiz gibi iskân kurumunu bugünkü değerler ve kurallarla arkaik bir kurum olarak tanımlayabiliriz. Oysa Türkiye’de bu kurumun bıraktığı izlerin derinliği ve üstelik toplumsal ve siyasal alanda katedilen bunca yola karşın halen yaşıyor olması konuyu güncelleştirmektedir.

İskân kurumunun yönetimdeki etkisini ve toplumsal değişme dinamikleriyle etkileşimini anlamaya çalıştığımız bu çalışmanın kapsamına sayısız araştırma, hatırat, rapor, roman gibi yayınların girebileceğinin ve bunların tümüne hâkim olmamızın imkânsızlığının farkındayız. Bu çalışmayı akademik dünyanın yaygın olarak başvurduğu kısıtlı sayıda kaynakla sınırladık. Geniş bir zaman dilimini kapsayan bu çalışmada ele aldığımız kaynaklar, kuram, metodoloji ya da siyasal içerik açısından birbirinden farklıdır. Tarih, siyaset bilimi, sosyoloji ve antropoloji alanında çalışan sosyal bilimcilerin iskân kurumuyla –doğrudan ya da dolaylı olarak– öteden beri ilgilendiklerini biliyoruz. Ancak, Türkiye’deki sıkça değişen siyasal ortama bağlı olsa gerek, bazı dönemlere ait çok sayıda, bazı dönemlere ait ise çok az sayıda –bazen hiç– yayın olduğunu fark ettik. Diğer taraftan iskân kurumundan etkilenen bazı etnik ve dinsel gruplar hakkında çok, bazı gruplar hakkında ise az yayın olduğunu görmek de ilgi çekici oldu.

Bu yayınlardan, iskân kurumunun süreç içinde toplumsal değişmenin dinamiklerine bağlı olarak nitelik değiştirdiğini anlıyoruz. Bu değişime bağlı olarak, araştırmacılar da iskân kurumunun her dönemde bir başka yönüne ağırlık vermişlerdir. Osmanlı’da yaşamsal öneme sahip olan iskân kurumunun, ulus-devletin oluşum sürecinde de kurucu görev üstlenerek önemini koruduğu anlaşılmaktadır. Cumhuriyet’in kuruluş yıllarındaki uygulamalar bugün yaşadığımız coğrafyadaki sosyal yaşamın temellerini atmıştır. Sosyal değişmenin hızlandığı, köylülüğün çözüldüğü günümüzde ise bu kurumun göreli önemi azalsa da yaşamını sürdürüyor olması ilgi çekicidir. İskân kurumunun izlerini sürerek belki de bu kurumun, Acemoğlu ve Robinson’ın ulusların refaha kavuşmalarında ve demokrasiyi benimsemelerinde etkili olduğunu ileri sürdükleri kapsayıcı ya da sömürücü ekonomik ve siyasal kurumlardan hangisine benzediğini saptayabiliriz (2012, 2013).

Bu denemede Osmanlı dönemiyle ilgili yazılanların, tarihçi ve hukukçu olmayan bir sosyal bilimcinin yorumları olarak kabul edilmesini dileriz. Umarız bu yorumlar, tarihçilerin ve özellikle hukuk sosyologlarının, daha özgür bir ortamda yapacağı yeni araştırmalarla zenginleşir ve yeniden değerlendirilir. İskân araştırmasının ilk aşamalarında bu kurumun ekonomik, toplumsal ve askeri alandaki çok-işlevli yapısı dikkatimizi çekmişti. Dikkat çeken ikinci nokta ise kurumun kurallarının anlamının, kapsamının ve etkilerinin zaman içinde değişmesiydi. Osmanlı’nın kuruluşundan bu yana sürekli olarak yeniden kurulan bu kurum, “geleneksel” hukuk anlayışındaki değişmeyi de yansıtmaktadır. İskân kurumunun esnek bir uygulamalar manzumesi olmaktan çıkması, bürokratikleşmesi ve kodifiye edilmiş formel yasal kurallara dönüşmesi modern hukuk anlayışına geçişin ilgi çekici bir serüveni olarak da okunabilir. Bu kurumla ilgili analizler sırasında geleneksel ve modern hukuk anlayışı arasındaki farkı dikkate almak ve bunu sürekli olarak akılda tutmak, belki, anakronizme düşme riskini azaltabilir.

Bu araştırmada, iskân kurumunu oluşturan emir, nizamname ve yasaları dikkate alan çalışmalardan yararlanıldığı gibi, uygulamalar hakkında bilgi verebilecek örnek olaylara da yer verilmeye çalışılmıştır. Geleneksel hukukun uygulandığı otoriter toplumlarda, kurallarla uygulamalar arasında gevşek bir ilişkinin olduğu bilinmektedir. Bu noktada, tarihçiler monografik çalışmaları, idiografik olma ya da tek örneğe dayanma gibi nitelikleri ile bu olguların öğrenilmesini ve değerlendirilmesini sağlamış ve böylece araştırmaya önemli katkıda bulunmuşlardır.

Tarih metoduyla ilgilenenlerin de belirttiği üzere, tarih araştırmalarında karşımıza çıkan önemli bir sorun, araştırmaların dayandığı belgelerin “yanlı” olma ihtimalidir. Nitekim, Osmanlı arşivindeki belgeleri çok iyi tanıyan, deneyimli tarihçi Suraiya Faroqhi de iskân kurumundaki kurallar ile uygulama arasındaki farka dikkati çekmektedir. Faroqhi, iskânla ilgili bir çalışmasında “Osmanlı yerleştirme politikası resmî belgelere yansıdığı şekliyle genellikle başarılı imiş gibi görülmektedir. Ve bu normaldir. Bu Osmanlılara özgü değildir. Her bürokrat kendi idaresinin gücünü olduğundan biraz daha kuvvetli görmektedir. Yani insanlık hali” diyerek bu durumu vurgulamaktadır (2009: 87).

Cumhuriyet’in kuruluşu sırasında ve hemen sonrasında iskân kurumu önemini koruduğundan, bu dönemle ilgili yayın sayısı göreli olarak fazladır. Cumhuriyet Dönemi’yle ilgili araştırmalar da kaçınılmaz olarak yazıldığı dönemin siyasal ve akademik ortamının etkilerini taşımaktadır. Türkiye’deki otoriter siyasal sistemin “resmî tarih” ve “resmî ideoloji”yi besleyen çalışmaları desteklediği, buna karşılık eleştirel yaklaşımları ise sürekli baskı altında tuttuğu bilinmektedir. Bu nedenle Türkiye’de yaşayan sosyal bilimciler, her ne kadar güncel siyasete ilgi duysalar ve eleştirel olsalar da oto-sansür süzgecini kullanma alışkanlığını, belki de farkında olmadan, içselleştirmişlerdir. Bu nedenle, Cumhuriyet Dönemi çalışmalarını değerlendirirken, o günün siyasal koşullarını göz önünde bulundurmaya çaba gösterdik.

Günümüzde iskân kurumu, toplumsal yapı, sınıf, kapitalistleşme gibi konulardan çok siyaset bilimciler açısından önemli olan “milliyetçilik”, “ulusal kimlik”, “etniklik”, “kimlik politikaları”, yurttaşlık”, “azınlıklar”, “Ermeni sorunu”, “Kürt sorunu”, Alevi sorunu” etrafında tartışılmaktadır. İskân kurumunun gündeme geldiği bir başka alan ise güncel mülteci ve sığınmacı akımlarının damgasını vurduğu dış göç çalışmalarıdır. Son dönemlerde iskân kurumu sadece tarihçi ve siyaset bilimcilerin değil aynı zamanda sosyologların, antropologların ve kamu yönetimi uzmanlarının da ilgi alanına girmiştir. Sayıları gün geçtikçe artan yaratıcı ve eleştirel çalışmalar, bu denemenin gerçekleştirilmesine çok önemli katkı sağlamıştır. 

Bu kitapta araştırma bulguları beş bölüm halinde sunulmaktadır. Birinci Bölüm’de, Osmanlı Dönemi’nde iskân kurumunun oluşumu, kurumsallaşması, işleyişi ve etkileri, iskân kurumunun Osmanlı toplumunda savaşta ve barışta nasıl uygulandığı,
kozmopolit toplumu nasıl ürettiği ve bunun toplumsal yaşamı ve farklı toplumsal kesimleri nasıl etkilediği ele alınmaktadır. İkinci ve Üçüncü Bölüm’de ise Cumhuriyet’in kuruluş dönemindeki iskân kurumu ve uygulamaları incelenmektedir. Cumhuriyet dönemi iskân kurumu uygulamaları, Batı Anadolu’da ve Doğu Anadolu’da iki farklı deneyim anlamına geldiğinden iki ayrı bölüm olarak ele alınmıştır. Dördüncü Bölüm’de, iskân kurumunun dış göç kurumu olarak anlamı Balkan göçü bağlamında irdelenmektedir. Beşinci Bölüm’de ise 1950’den bu yana değişen iskân anlayışı iç iskân uygulamaları bağlamında ele alınmıştır. Bu bölümdeki bulgular “devlet-toplum-toprak” ilişkilerini zorla düzenleyen iskân kurumunun, zorla yerleştirmekten zorla yerinden etmeye dönüşerek yaşamını sürdürdüğünü göstermektedir. Bu otoriter kurumun demokratikleşmesi, sonuçları üzerinde tartışmaktan ziyade, belki de ancak kurumun işleyişini değiştirmekle mümkün olabilecektir.

Resim2

 

Yeşil Göller Diyarı

Ali Rıza Avcan

Tanıtımını yapacağım bugünkü kitap, uzunca bir süredir sahafların raflarını meşgul eden 68 yıllık eski bir yayın…

Yazıldığı yıllarda henüz “Unat” soyadını edinmemiş olan Nermin Abadan‘ın, 1950 yılında Hilmi Kitabevi tarafından yayınlanmış ve Şirketi Mürettibiye Basımevi tarafından basılmış olan “Yeşil Göller Diyarı, İsveçde bir tedkik seyahati” isimli kitabı. Naşiri ise İbrahim Hilmi Çığıraçan.

Yeşil Göller Diyarı

Geçtiğimiz hafta sahaf, matbaacı ve araştırmacı sevgili dostum Hakan Kazım Taşkıran‘ın Kızlarağası Hanı’ndaki Tepekule kitaplığını ziyaret ettiğimde kendisi bu değerli kitabı bana armağan etme inceliğini gösterdi.

Çünkü Hakan, bu kitabın yazarı Nermin Abadan‘ın benim çok değer verdiğim bir “hocam” olduğunu, onu ikinci annem gibi sevdiğimi ve İzmir’in İzmirli bu değerli insana vefasızlığı nedeniyle çok kızgın olduğumu; ama buna rağmen Nermin Abadan Unat‘ın sağlığında İzmir’in vefa borcunu ödeyebilmesi için uzunca bir süredir elimden geleni yapmaya çalıştığımı ama henüz başarılı olamadığımı biliyordu.

Ayrıca bu kentte, kendilerine defalarca Nermin Abadan Unat‘la ilgili kitapları verip hatırlatmış olmamıza karşın; açtıkları kadın müzesinde ya da İzmir’in yetiştirdiği kadınlarla ilgili kitaplarda bu büyük değere yer vermeyen , onu anımsamayan; hatta bilmeyen valiler, kaymakamlar, belediye başkanları, hukukçular, Atatürkçüler ve yetiştirdiği binlerce öğrencisi olduğunu da biliyordu…

Resim1

Nermin Abadan Unat atadan babadan İzmirli bir ailenin kızı. Babası İzmir’in Bosna asıllı zengin incir, üzüm ve tütün ihracatçılarından Mustafa Süleymanoviç, amcası Altay Spor Kulübü’nün kurucularından Sabri Süleymanoviç, annesi de Macar Baronesi Elfriede Karwinsky

1996 yılında yazdığı “Kum Saatini İzlerken” kitabı ile 2010 yılında Sedef Kabaş tarafından hazırlanan “Hayatını Seçen Kadın – Hocaların Hocası” kitabında yazıp anlattığına göre, babasını kaybettikten sonra henüz 14 yaşında iken annesi ile birlikte yerleştiği Budapeşte’den Mustafa Kemal Atatürk‘ün Türkiye’deki kız çocuklarını ücretsiz okuttuğunu duyarak Türk elçiliğine gidip babasının Türk olduğunu ve Türkiye’ye gidip okumak istediğini söyleyen, sonrasında da Türk elçiliğinin yardımıyla İzmir’e gelip amcasının yanında İzmir Kız Lisesi’nde okuyan, o yaşlardan bu yana yüreğinde Mustafa Kemal Atatürk sevgisini koruyup çoğaltan bir insan. Nitekim ilk evliliğini yaptığı ülkemizin ünlü bilim insanı Prof. Dr. Yavuz Abadan‘dan olan oğluna Mustafa Kemal adını koyan sıkı bir Kemalist.

İzmir Enternasyonal Fuarı’nın açıldığı 30’lu yıllarda İzmir’e gelen her yabancı heyete bildiği dört dille rehberlik yapan, para kazanıp amcasına yük olmamak için çevresindekilere yabancı dil dersleri veren; o nedenle de İzmir’de “Macar Nermin” adıyla tanınan bir genç kız.

Ardından İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra Ulus gazetesi yazarlığına başladığı dönemde Yavuz Abadan‘la evlenmesi, o tarihlerdeki adıyla Ankara’daki Siyasal Bilgiler Mektebi’ne giren ilk kadın asistan, ilk kadın doçent ve ilk kadın profesör olması, “halkla ilişkiler“, “göç“, “kadın“, “kamuoyu” ve “siyasal partiler” gibi bir çok kavramı Türkiye ile tanıştıran başarılı bir bilim insanı.

Üniversitede yetiştirdiği binlerce öğrenci, kurduğu ve müdürlüğünü yaptığı Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu, OECD, ILO ve FAO gibi uluslararası kuruluşlara danışmanlık yaptığı yıllar, parlamentoda kontenjan senatörü olarak çalıştığı 1978-1980 yılları arasındaki dönem, “Türk Toplumunda Kadın“, “Göç ve Gelişme“, “Batı Almanya’daki Türk İşçileri ve Sorunları” gibi kadınları, göçmen işçileri ele alan önemli yayınlar, yüzlerce bilimsel makale, Avrupa Konseyi’nin Kadın-Erkek Eşitliği Komisyonunda Türkiye adına üyelik ve ikinci başkanlık yaptığı 1978-1993 dönemi, Uluslararası Siyaset Bilimi Derneği’nin ikinci başkanlığını yaptığı 1967-1970 arasındaki yıllar, Federal Almanya Cumhurbaşkanı’nın 1978 yılında verdiği yüksek Liyakat (Hohes Verdienst Kreuz) nişanı, yurt içinde ve dışında birçok kurumun, üniversitenin verdiği diğer ödüller, Avrupa’da, Amerika’da birçok üniversitede yaptığı görevler….

Benim 1974-1980 dönemindeki lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimim sırasında en güvendiğim ve sevdiğim hocam, 1976 yılında Türkiye’de ilk kez yapılan kamuoyu araştırması sırasında bilimsel bir araştırmanın nasıl yapılacağını öğreten, “sözcükleri “dır” ya da “dir” şeklinde bitirmememi öğütleyen, lisans ödevi olarak “Çocuğun Politik Sosyalizasyonu” isimli Türkiye’de ilk kez yapılmış bir çalışmayı gerçekleştirmemi sağlayan, 2000 yılında İzmir’de düzenlediğimiz “Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları Sempozyumu“nda İzmir Kız Lisesi’nden sıra arkadaşı Prof. Dr. Mübeccel Kıray‘a vereceğimiz plaketi almak amacıyla İzmir’e gelip sahneye çıktığında o eski öğrencisini “nesli tükenmiş öğrenci” olarak tanıtıp yüzümü kızartan “anne yarısı” bir hoca…

O, bugün 97 yaşında koskocaman bir Cumhuriyet çınarı….

O, bugün dipdiri zekasıyla ülkemiz ve dünya hakkında gerçekçi analizler yapıp çözümler üreten bir Cumhuriyet aydını…

Ama ne yazık ki, İzmir ve onun yöneticileri, ona şu yaşına kadar İzmir ve Türkiye için yaptıkları için teşekkür bile etmedi, vefa borcunu ödemek adına bir vesile bile yaratmadı…

380

Bugün onu, 68 yıl önce yazdığı eski bir kitap vesilesiyle anımsadık…

Yarın ise ona değer verdiğimizi göstererek gönlünü alacağımız bir güne uyanmayı umuyoruz…


Yine benim üç yıl hocam olan İlber Ortaylı‘nın 3 Ekim 2010 tarihinde “Türklüğü Seçen Nermin Hoca” başlığıyla Milliyet gazetesinde yazdığı yazıyı aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz: http://www.milliyet.com.tr/turklugu-secen-nermin-hoca/ilber-ortayli/pazar/yazardetay/03.10.2010/1296558/default.htm

“Göç” mü yoksa “devinim” mi?

Biz burada, İzmir’de “göç” sözcüğü yerine acaba “devinim” sözcüğünü mü yoksa başka bir sözcüğü mü kullanalım derken, Ortadoğu halklarının büyük Türkiye ve Avrupa göçünden yaşanan acıları bildiğimiz bir dille ortaya koymak isteyen Gölcük Belediyesi ile Gölcük Fotoğraf ve Sinema Sanatı Derneği (GFSD) bir araya gelerek konusu “göç” olan bir fotoğraf yarışması düzenlemişler. 

Düzenlenen fotoğraf yarışmasının uluslararası bir niteliği olmamakla birlikte, bir kısım Hint, Bangladeş ve Singapur fotoğraf sanatçısının da bu yarışmaya katılarak kendi ülkelerinden göç manzaralarını buralara taşıdıkları anlaşılıyor.

Göç ve göçmen olgusu, yaşanan savaşlar, sıkıntılar, açlık ve diğer zorlukları nedeniyle göç edenleri ve onları izleyen yerleşikleri üzüp canlarını yaksa da dünya ölçeğinde sorun olan  bu gerçeğe bu ve benzeri fotoğraflarla tanık olunması gerekiyor. Ta ki hiçbir insanın ve toplumun gönülsüz bir şekilde kendi yurdundan, toprağından başka bir yere gitme zorunda bırakılmadığı bir çağa, bir zamana kadar…

001
1. FİAP Altın Madalya – Burak Berberoğlu, Türkiye, “Halep Tahliyesi
002
2. FİAP Gümüş Madalya – Cem Genco , Türkiye, “Umut Yolculuğu
003
3. FİAP Bornoz Madalya – Mustafa Çiftçi, Türkiye, “Umut
004
FİAP Mansiyon – Cihan Karaca, Türkiye, “Laundry
005
FİAP Mansiyon – Sait Nuri Tetik, Türkiye, “Çadır Kent
006
FİAP Mansiyon – Ahmet Çağlar, Türkiye, “Refugee
007
FİAP Mansiyon – Ali İhsan Öztürk, Türkiye, “Suriye’den Sınıra Akın
008
FİAP Mansiyon – Uddin M. Akhlas, Bangladeş, “Rohingya Refugee Enter In Bangladesh
009
FİAP Mansiyon – Szymon Barylski – İrlanda, “Fleeing Death
010
Sergileme – Ufuk Kıray, Türkiye, “İsimsiz
011
Sergileme – Gürsel Egemen Ergin, Türkiye, “Göç Kentleri
012
Sergileme – Bünyamin Çadırcı”, Türkiye, “Çadıra Yolculuk
013
Sergileme – Mahfuzul Hasan Rana, Bangladeş
014
Sergileme – Kasım Gümüş, Türkiye, “Okul
015
Sergileme – Pranab Basak, Hindistan – “Hungry Refugees
016
Sergileme – Mesut Demirci, Türkiye, “Mardin Ezidi Kampı
017
Sergileme – Nihat Torun, Türkiye, “Suriye’den Süleymaniye’ye
018
Sergileme – Şahan Nuhoğlu, Türkiye, “Fındık İşçileri
019
Sergileme – Ümmi Kandilcioğlu, Türkiye, “Kampta Ekmek
020
Sergileme – Ümmi Kandilcioğlu, Türkiye, “Kampta Akşam
021
Sergileme – Ahmet Çağlar, Türkiye, “Refugee
022
Sergileme – Istvan Kerekes, Macaristan, “For a Better World
023
Sergileme – Istvan Kerekes, Macaristan, “Migrants
024
Sergileme – Istvan Kerekes, Macaristan , “Transit Zone
025
Sergileme – Ali İhsan Öztürk, Türkiye, “Suriye’den Sınıra Akın
026
Sergileme – Udayan Sankar Pal, Hindistan, “A Piece of Sky
027
Sergileme – Mehmet Yaman, Türkiye, “Umuda Doğru
028
Sergileme – Turan Topalar, Türkiye, “Yemek Vakti
029
Sergileme – Uddin M. Akhlas, Hindistan – “Rohingya Refugee Enter In Bangladesh
030
Sergileme – Fırat Yurdakul, Türkiye, “Umuda Yolculuk
031
Sergileme – Fırat Yurdakul, Türkiye, “Göç ve Çocuk
032
Sergileme – Cem Eyidoğan, Türkiye, “Hoşçakal
033
Sergileme – Erçin Top, Türkiye, “Suriyeli Göçmen
034
Sergileme – K.U. Masaud, Bangladeş, “Migration
035
Sergileme – Gülseren Sarıgül, Türkiye, “Köy
036
Sergileme – Samet Köprübaşı, Türkiye, “Göç
037
Sergileme – Samet Köprübaşı, Türkiye, “Göç
038
Sergileme – Ulaş Tosun, Türkiye, “Misafir
039
Sergileme – Burak Milli, Türkiye, “Çadırda Akşam Üstü
040
Sergileme – Osman Sadi Temizel, Türkiye, “Geride Kalan
041
Sergileme – Mahmut Serdar Alakuş, Türkiye – “Hope
042
Sergileme – Ali Leylak, Türkiye, “Umuda Göç
043
Sergileme – Ali Leylak, Türkiye, “Kaçış
044
Sergileme – Ali Leylak, Türkiye, “Göç Fırtınası
045
Sergileme – Rony Barua, Bangladeş, “To Reach Desired Destination
046
Sergileme – Ahmet İzgi, Türkiye, “Musul’dan Kaçış
047
Sergileme – Ahmet İzgi, Türkiye, “Musul’dan Kaçış
048
Sergileme – Serkan Kurtulmuş, Türkiye, “İzmir
049
Sergileme – Marco Risovic, Sırbistan, “Borders of Europe
050
Sergileme –  Thigh Wanna, Singapur, “Travel Horseman
051
Sergileme – Suhaimi Abdulla, Singapur, “When is My Turn?
052
Sergileme – Mithail Afrige Chowdhury  Sumon, Bangladeş, “Unfortunate_Future
053
Sergileme – Md. Nazmul Hasan Khan, Bangladeş, “Rohingya Women
054
Sergileme – Naima Perveen,  Bangladeş, “Homeless
056
Sergileme – Szymon Barylski, İrlanda, “Feeing Death
057
Sergileme – Prashanta Kumar Saha, Bangladeş, “The Lost Nation
058
Sergileme – Prashanta Kumar Saha, Bangladeş, “The Lost Nation
059
Sergileme – Salim Taş, Türkiye
055
Sergileme – Md Shahnewaz Khan, Bangladeş, “Rohingya Refugee Father

Göç Psikolojisi: Göçmen Gerçeğini Anlamlandırmaya Dönük Bir Sosyal Psikoloji Derlemesi

Kitap Adı: Göç Psikolojisi: Göçmen Gerçeğini Anlamlandırmaya Dönük Bir Sosyal Psikoloji Derlemesi.

  • Yazan: Meral Gezici Yalçın
  • Yayınlayan: Pharmakon Yayınevi
  • Yayın Yılı ve Tarihi: Ekim 2017, Ankara
  • Sayfa Sayısı: 204

İçindekiler

İlksöz / Ekrem Düzen

Önsöz

Giriş

  • Göç Yolları
  • Göçün Kontrolü ve Göç Rejimleri

Sosyal Psikoloji Kuramları, Modeller ve Araştırma Bulguları

  • Ait Olma İhtiyacı, Yurt, Aile ve Etnik Grup
  • Kültürlenme
  • Benlik ve Sosyal Kimlik(ler)
  • Önyargı ve Kalıpyargı
  • Ayrımcılık ve Dışlama
  • Algılanan Yoksunluk
  • Öznel İyilik Hali (Mutluluk)
  • Bireysel ve Kolektif Çözüm Stratejileri

Sonsöz

Dizinler

0001723558001-1

Elinizdeki kitap, göç araştırmalarında insanın özne halini daha fazla gecikmeden ve layığıyla hatırlayan bir psikoloji kitabı. Meral Gezici Yalçın, bu kitabında, göçü yaratan ve sürdüren tüm bir sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel faktörler yığını arasında, göçü yaşayan, deneyimleyen, aktaran ve anlatan özne-insanın benliğinin ve kimliğinin uğradığı değişimleri görüyor. Dahası, göçün insanın benliğinden ve kimliğinden süzülerek nasıl bir yaşantıya, bir deneyime, bir aktarıma ve bir anlatıya dönüştüğünü görmemizi sağlıyor. Bu kitap bize, göçmenin, gerek yola çıktığı gerekse uğradığı ve ulaştığı coğrafyalardaki devletlerin ve toplumların tüm nesneleştirme çabalarına karşın özne olma halini yine de koruduğunu ve bu hali korumanın bedelinin yeniden bir benlik-kimlik inşasıyla ödendiğini anlatıyor.

Ekrem Düzen

Göç, Kentleşme ve Aidiyet Ekseninde Esenler’i Anlamak

Bugün sizlerle İstanbul, Esenler Belediyesi‘ne bağlı Esenler Şehir Düşünce Merkezi‘ne ait bir yayını paylaşmak istiyorum. Bunu yaparken de, Esenler ilçesini göç, kentleşme ve aidiyet olguları üzerinden anlayıp çözümlemeyi hedefleyen bu “diğer mahalle” yayınının, amaç, içerik ve sonuçları itibariyle “bizim mahalle“deki belediyelere de örnek olmasını diliyorum.

Televizyonlardan, özellikle de CNNTürk’deki tartışma programlarından tanıdığımız iktidar yanlısı Prof. Dr. Mazhar Bağlı yönetimindeki Esenler Şehir Düşünce Merkezi tarafından 2012 yılında yayınlanan bu kitap toplam 250 sayfadan oluşuyor.

Editör Murat Şentürk tarafından düzenlenen bu kitapta sekiz akademisyen, gazeteci ve araştırmacıya ait sekiz bilimsel makalede bulunuyor. Kitapta yer alan makaleleri ve yazarlarını şu şekilde sırayabiliriz:

1.BÖLÜM – Kent ve Aidiyet

Şehir Dönüştürür, İhsan Aktaş

Yaralı Bellek: Kent ve Unutma, Dilaver Demirağ

Demokratik Bir Kent Kültürü İnşası, Ümit Kurt

Bir İstanbul Distopyası: İstanbul’un Sınıfsal ve Kimliksel Dönüşümü Bağlamında Karşı-Kentler, Folyo-Yaşamlar ve Yok Mekanlar, Ahmet Özcan

2.BÖLÜM – Göç ve Kentleşme

İstanbul’da Göç, Yoksulluk ve Kentsel Dönüşüm, Murat Şentürk

Göçün Mekanı: Esenler ve Mekanın Değişimi, Hasan Taşçı

Esenler’de Yaşamak, Memlekette Ölmek: Göç ve Kente Uyum Sürecinde Hemşehrilik, Yusuf Adıgüzel

Esenler’de Yoksul Gençlerin Mekanları: Hal, Tekstil Atölyeleri ve Kafeler, Ömer Miraç Yaman. 

Esenler Şehir Düşünce Merkezi‘nin bu yayın dışında “Kentsel Yaşam ve Sürdürülebilirlik“, “Herkes İçin Dost Kentler“, “Kentler ve Sosyal Politikalar“, “Teori ve Pratik Arasında Mekan“, “Modernite ve Mimari“, “Kamusal Alan ve Toplum“, “Sürdürülebilir Bir Şehir Kentsel Dönüşüm“, “Şehir Üzerine Düşünceler-1“, “Şehir Şiirleri Antolojisi“, “Geleceğin Şehri” gibi yayınlanmış kitapları, 10 sayı yayınlanmış Şehir ve Düşünce isimli bir dergisi ile 2012, 2013 ve 2014 yıllarda değişik konularda düzenlediği atölye çalışmaları da bulunuyor. 

Bugün burada tanıtımını yaptığımız “Göç, Kentleşme ve Aidiyet Ekseninde Esenler’i Anlamak” isimli yayınla diğer yayınları Esenler Şehir Düşünce Merkezi‘ne ait http://www.sehirdusunce.com isimli İnternet sitesinden indirmeniz mümkün.

***

Bugün birçok belediye, belediye başkanı ya da belediyeyi yönetmekle görevli, yetkili ve sorumlu olanlar genellikle yönetiminden sorumlu oldukları yerleri/mekânları edindikleri ezberler, görüp duydukları  bilgiler ve havayı soluyarak hissettikleri şeylerle yönetmeye, yönlendirmeye çalışıyor. 

Çoğu belediye başkanının aklına belediye olarak tek başına, üniversitelerle ya da özel araştırma kuruluşlarıyla birlikte yönettikleri kentin bugünü ve geleceği üzerine araştırmalar yapmak, kenti masanın üstüne koyarak onu anlamaya, kentteki gelişmeleri günü gününe öğrenmek gelmiyor. Çünkü onlar kenti bilip tanıdıklarını sanıyorlar ve o nedenle de çoğu kez sahip oldukları yanlış ya da yetersiz bilgilerle kötü yönetiyorlar.

İşte bu anlamda Esenler Belediyesi‘nin 2012 yılında Esenler’i anlamak, Esenler’i göç, kentleşme ve aidiyet üzerinden sorgulamak için yaptığı bu çalışmayı ve yayını önemsiyor ve bütün belediyelere örnek olmasını öneriyorum.

O belediye ya da bu belediye, o siyaset ya da bu siyaset önemli değil. Önemli olan bu ihtiyacı birinin fark etmiş ve yerine getirmiş olması. 

Bu anlamda belki birileri çıkabilir ve üniversiteler bu konuda araştırmalar yapıyor, yüksek lisans ya da doktora tezleri yaptırıyor, o nedenle kentle ilgili yeteri kadar araştırma yapılıyor  diyebilir. Ama bu konuyu da biraz araştırdığımızda bu tür çalışmaların da yetersiz olduğunu söyleyebilirim. Örneğin Yüksek Öğretim Kurumu’nun (YÖK) İnternet sayfasındaki Tez Merkezi’ne baktığımızda 1986-2017 dönemindeki 31 yıl içinde “Karşıyaka” adının geçtiği toplam 41 adet yüksek lisans ve doktora tezinin yazıldığını, 10’u doktora, 31’i yüksek lisans tezi olan bu çalışmaların 6’sının mimarlık, 6’sının şehircilik ve bölge planlama, 4’ünün eğitim ve öğretim, 3’ünün biyoloji, 3’ünün peyzaj mimarlığı, 2’sinin hemşirelik, 2’sinin halk sağlığı, 2’sinin sosyoloji, 2’sinin maden mühendisliği, 2’sinin jeoloji mühendisliği ile ilgili olduğu; geriye kalan 9’unun da her biri birer tane olmak üzere iç mimari ve dekorasyon, psikoloji, coğrafya, maden mühendisliği, ulaşım, jeofizik mühendisliği, endüstri mühendisliği, mikrobiyoloji, ziraat ve hukuk üzerine olduğu görülür. BU demektir ki sayıları şu an itibariyle beş olan İzmir üniversiteleriyle başka kentlerdeki üniversitelerin Karşıyaka ile ilgili yazdırdıkları tezlerin sayısı, yıl başına 1,32 tanedir. Bu durum tüm Karşıyaka ve özellikle de “yüksek lisans tezi” yazdığını söyleyen belediye başkanı için yüz karası bir durumdur.

KapakVelhasıl adı ne olursa olsun ya da kim, hangi parti ya da belediye yaparsa yapsın yaşadığımız kentlerin yöneticileri, belediyeleri, Esenler Belediyesi‘ne bağlı Esenler Şehir Düşünce Merkezi‘nin yaptığı gibi içinde yaşadığımız kentlerin mevcut durumu ve gelişimiyle ilgili araştırmalar yaparak ya da yaptırarak ve bunları yayınlayıp yurttaşları ile paylaşarak kentin bugününü ve geleceğini bilimsel kriterlere göre planlamalı, bütün politika, strateji, ve uygulamalarını bu çözümlemeler çerçevesinde düzenlemelidir.   

 

Geçmiş, bugünle ve gelecekle bağlantısı kurulmadığı sürece ne işe yarar?

Ali Rıza Avcan

Geçtiğimiz günlerde Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi tarafından düzenlenen Uluslararası İzmir Göç ve Mübadele Sempozyumu‘nu izledim.

27-28 Nisan 2017 tarihlerinde Kültürpark’taki İzmir Sanat’ta düzenlenen sempozyumun, son yıllarda İzmir Akdeniz Akademisi’ne göre ihmal edilen Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi (APİKAM) tarafından düzenlenmiş olması oldukça sevindirici bir gelişmeydi. Çünkü böylelikle sözkonusu kurum kendisinden beklenen bir görevi yapmış olacak, İzmir’in geçmişi ile bugünü ve geleceği arasında bir köprü kurmuş olacaktı. 

Çünkü İzmir Büyükşehir Belediyesi eski başkanı rahmetli Ahmet Piriştina, “İtfaiye Binası’ndan İzmir Kent Müzesi ve Arşivi’ne” isimli kitapçığın başındaki Sunuş yazısında aynen şunları söylüyordu:

…Kent müzesi ve arşivlerinin geçmişle yaşanılan zamanı birleştiren özelliklerini düşündüğümüzde, kentli bilinci üretme konusunda oynadıkları rol kendiliğinden anlaşılacaktır. Çünkü kent sakinlerinin yaşadıkları mekana, yani kente, aidiyet bağı oluşturmaları kentli bilincinin varlığıyla yakından ilgilidir. Bu bilincin oluşması, kentin geleceği belirlenirken geçmiş bağların kopartılmaması gerektiği fikrini de beraberinde getirecektir.¹

GÖÇ VE MÜBADELENİN ACI ÖYKÜSÜ İZMİR SANAT'TA

Bu düşünce ve öngörü aslında geniş bir vizyonu işaretliyordu. O nedenle de, düzenlenen sempozyumun İzmir’in bugüne kadar karşı karşıya kaldığı iç ve dış göçlerin tarihi ile kentin bugününü ve geleceğini birleştiren bir platformu oluşturması gerekirdi.

İşte bu vizyon ve öngörü çerçevesinde bu sempozyumla kentin 19. ve 20. yüzyıllarda yaşadığı göçlerle bugün yaşadığı göçler arasında tarihi, toplumsal, ekonomik ve kültürel bir ilişki kurarak İzmir kentinin iç ve dış göçle ilgili politika ve stratejilerinin belirlenmesi mümkün olurdu.

Ancak hazırlanan sempozyum programına bakıp sunumları izlediğimizde, -ne yazık ki- böylesi önemli ve tarihi bir fırsatın kaçırıldığını; tümüyle bir “tarihçi” sempozyumu olarak düzenlenen bu organizasyonda kentin bugünkü koşullarda dünyada önemli bir mülteci, göçmen ve sığınmacı merkezi olarak tanınmasını sağlayan güncel durumu ile ilgilenilmediğini, bu konunun “es geçildiğini” gördük.

Oysa sempozyumun kapsamına İzmir’in bugün karşı karşıya olduğu güncel göçmen, mülteci ve sığınmacı sorunlarıyla ilgili konu ve konuşmacılar yerleştirilmiş olsa ve bu konularla kentin tarihsel geçmişi arasında bir bağlantı kurulmuş olsaydı, sadece tarih konuşmuş olmanın ötesine geçilerek tarihin bize verdiği bilgi ve deneyimler ışığında, bu kentin göçmenlere, mültecilere ve sığınmacılara yönelik politika ve stratejilerinin belirlenmesi için -belki de- ilk adımların atılması sağlanabilirdi.

sempafis4 (457x640)

Ama tabii ki adeta sempozyumun niteliğini belirlemek isteyen bir tavır içinde İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Danışmanı Prof. Dr. İlhan Tekeli tarafından ifade edilen “ben göç sözcüğünü eskimiş buluyorum, onun yerine güzergah değişimini sözcüğünü öneriyorum” ya da “Suriye göçünün nedeni, Dünya’nın küreselleşememesi ya da iyi yönetilememesidir” veya “zorunlu göç yoktur” gibi genel kabul görmemiş ve çoğu dinleyici tarafından kabul görmeyen şahsi tezler ışığında ele alınan konular arasında sadece Rumlara, muhacir ve mübadillere, Boşnak Müslümanlarıyla Kafkasya göçmenlerine, Pomaklarla Kırım Türklerine ve Sefarad Yahudilerine; hatta Macarlara bile yer verilen bir sempozyumda bu kentte bir zamanlar yaşayıp göç etmek zorunda kalan Ermenileri, bu kente göç etmiş Arnavutları ya da Cumhuriyet Dönemi’ndeki zorunlu göçlerle Dersim’den, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan getirtilerek bu kent ya da bölgede iskan ettirilmiş Kürtleri unutmak, onları böylesi bir sempozyumun kapsamı dışında tutmak nasıl bir bilimsellik ve etikle izah edilecektir bilemiyorum…

s-957c24d345a694d26000bd9dcdbf40afa8f25569

Evet, tarihin, bu kentin geçmişte yaşadığı göçlerin ele alınıp konuşulduğu sempozyumların düzenlenmesi, bu sempozyumda konu ile ilgili tüm konuların uzmanları tarafından ele alınıp konuşulması güzel ve takdir edilecek bir çalışmadır…

Ancak, bilerek ya da bilmeyerek bazı kesimleri bunun dışında tutmamak ve geçmişle günümüz ve geleceğimiz arasında akılcı bağlantılar kurarak temel politika ve stratejilerin oluşmasına katkıda bulunmak koşuluyla…


¹ İtfaiye Binasından İzmir Kent Müzesi ve Arşivi’ne, İzmir Büyükşehir Belediyesi Yayını, Mart 2002, s. 5