Zorla Yerleştirmeden Yerinden Etmeye

Kitabın Adı: Zorla Yerleştirmeden Yerinden Etmeye, Türkiye’de Değişen İskân Politikaları.

Yazarı: Sema Erder

Yayınlayan: İletişim Yayınları, Araştırma-İnceleme Dizisi 432

1. Baskı 2018, İstanbul, 312 sayfa

1511530513-IMG

Yazarı Hakkında: Sema Erder Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde ekonomi, Hacettepe Üniversitesi’nde demografi eğitimi gördü. Bir Süre kent planlamasıyla ilgili kurumlarda araştırmacı olarak çalışan Sema Erder, bu dönemde şehircilik ve şehir sosyolojisi konularına ilgi duydu ve Marmara Üniversitesi kadrosuna katılarak şehircilik dersleri vermeye başladı. Stockholm Üniversitesi’nde lisansüstü eğitimini gören Sema Erder, aynı dönemde, Mübeccel B. Kıray yönetiminde sürdürdüğü “Getto” konulu doktora tezinin alan araştırmasını tamamladı ve bu çalışmayla, 1985 yılında Marmara Üniversitesi’nden doktora derecisini aldı.

Yerel politika, gecekondulular, çocuk göçü ve çıraklık, kentsel gerilim gibi konularda çok sayıda alan araştırması yapan Sema Erder, İstanbul’a Bir Kent Kondu: Ümraniye adlı kitabıyla (İletişim Yayınları, 1996) 1996 yılında Sedat Semavi Sosyal Bilimler Ödülü’nü aldı. Son dönemlerde, eski sosyalist ülkelerden Türkiye’ye yönelen yeni göç hareketleri üzerine çalışmakta olan yazar, Bahçeşehir Üniversitesi’nde de görev aldı. 2017 yılında ‘Kent Çalışmaları ve Kentsel Oluşumlar’ konulu Kadir Has ‘Üstün Başarı Ödülü’ne layık görüldü.

İÇİNDEKİLER

TEŞEKKÜR
Başlarken
Giriş

BİRİNCİ BÖLÜM
Yönetmek İçin Karıştırmaktan
Yönetmek İçin Ayıklamaya: Osmanlı’da
Değişen Sürgün ve İskân Uygulamaları
Geleneksel toplumlarda toprak-insan ilişkileri ve zorunlu göç 
Osmanlı’da iskân kurumunun oluşumu
Yönetmek için karıştırmak
Yönetmek için karıştırmada sorunlar
Yönetmek için ayıklamak

İKİNCİ BÖLÜM
Önce Yerleşmek: Ulus-Devletin Kuruluşu
Cumhuriyet’in kuruluşu ve iskân
Önce Batı’daki (yeni) ev sahipleri yerleşiyor
Uluslararası koruma altında zorunlu göç: Mübadele
Batı Anadolu’da Türk-Müslüman toplumun kuruluşu ve kozmopolit yaşamın sonu

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Sonra Yerleştirmek: Cumhuriyet’in Kuralları Kesinleşiyor
Doğu’nun “zorla” yerleştirilmesi: Kürtler, Aleviler ve iskân
Ulus-devletin yapı taşı: 1934 İskân Kanunu
Cumhuriyet’in kuralları kesinleşiyor:
“Yönetmek için benzeştirmek”

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
İskân Kurumu ve Balkan Göçmenleri (Dış İskân)
İskân kurumunun dostları:
Kurucu Balkan göçmenleri, 1923-1949 dönemi
Balkan göçmenleri “dış Türkler” oluyor: 1950-1989 dönemi
1951 Bulgaristan Göçü
1989 Bulgaristan Göçü
Balkan göçmenleri artık düzensiz göçmen: 1990 sonrası
Dış iskân vatandaşlığa geçiş kapısı olmaktan çıkıyor

BEŞİNCİ BÖLÜM
Zorla Yerleştirmeden
Zorla Yerinden Etmeye (İç İskân)
İskânın Bürokratik Serüveni
Yeni İskân Kanunu neden çıkarıldı?
Günümüzdeki iskân anlayışı: Ne değişti? 
Son “şenlendirme” uygulaması: 1974 Kıbrıs nüfus yerleştirmesi
Sürgün”den güvenlik nedeniyle yerinden edilmeye
Afet nedeniyle yerinden olma ve mülksüzleşme
Kurumsallaşamama
Mülkiyet sorunu ve hak sahipliği
Afet sorununu müteahhitlik konusu olarak kabul etme
Kamu yatırımları nedeniyle yerinden edilme ve mülksüzleşme 
Göçerlerin iskânı
Yeni İskân Kanunu: İnşaat sektörünün kolaylaştırıcısı
Son Söz Yerine

EKLER 
Ek 1: Uluslararası Göç ve İskãn Kurumu ile İlgili Yasa, Yönetmelik ve Anlaşmalarla İlgili Önemli Tarihler
Ek 2: İskân Kanunu Değişiklik Tablosu (1926-2006)

KAYNAKÇA
DİZİN 

190620181257002243773_2

Giriş

İçinde yaşadığımız toplumu ancak geçmişten gelen kültürün, kurumların ve kuralların süreklilikleri ya da kesintileriyle birlikte anlayabiliriz. Ancak, yasaklar, yerleşikleşmiş mitler, tabular ve önyargılar nedeniyle çoğu zaman bunu yapamıyoruz. İskân kurumunun geçmişi, karanlık sayfalarla dolu, “hassas” ve tabu alanlardan olduğu için hem bireysel hem de toplumsal olarak konuşulması zor konulardandır. Bu alanda çalışanlar, bir taraftan baskı ve yasaklar, diğer taraftan bu kurumdan zarar görenlerin haklı hassasiyetleri ve öfkeleriyle baş etmek zorundadır. Çok çekişmeli bu alanda akademisyen olarak varolabilmek, hem “resmî tarih”i ve tabuları algılamak ve sorgulamak hem de güçsüz gruplara yapılan haksızlıkları gündeme getirmek gibi çok yönlü bir çaba gerektirmektedir. Bu alandaki çalışmaların zenginleşmesi için daha özgürlükçü ve barışçı bir ortama ihtiyacımız var.

Bu denemede başlangıç olarak, iskân kurumunun, zorunlu göç aracılığıyla “toplum, devlet ve mekân” ilişkilerini nasıl yönettiğini anlamaya çalışacağız. Bu kurumun, zorunlu göçler bugün içinde yaşadığımız toplumdaki insan coğrafyasını, servetin dağılımını, etnik ilişkileri ve kültürel mirası da biçimlendirdiğini biliyoruz. Tarihsel köklere sahip bu kurumun işleyişi geçmişten günümüze taşınan birçok sorunun da köklerinde yer etmiştir. Daha önce de belirttiğimiz gibi iskân yer etmiştir. Daha önce de belirttiğimiz gibi iskân kurumunu bugünkü değerler ve kurallarla arkaik bir kurum olarak tanımlayabiliriz. Oysa Türkiye’de bu kurumun bıraktığı izlerin derinliği ve üstelik toplumsal ve siyasal alanda katedilen bunca yola karşın halen yaşıyor olması konuyu güncelleştirmektedir.

İskân kurumunun yönetimdeki etkisini ve toplumsal değişme dinamikleriyle etkileşimini anlamaya çalıştığımız bu çalışmanın kapsamına sayısız araştırma, hatırat, rapor, roman gibi yayınların girebileceğinin ve bunların tümüne hâkim olmamızın imkânsızlığının farkındayız. Bu çalışmayı akademik dünyanın yaygın olarak başvurduğu kısıtlı sayıda kaynakla sınırladık. Geniş bir zaman dilimini kapsayan bu çalışmada ele aldığımız kaynaklar, kuram, metodoloji ya da siyasal içerik açısından birbirinden farklıdır. Tarih, siyaset bilimi, sosyoloji ve antropoloji alanında çalışan sosyal bilimcilerin iskân kurumuyla –doğrudan ya da dolaylı olarak– öteden beri ilgilendiklerini biliyoruz. Ancak, Türkiye’deki sıkça değişen siyasal ortama bağlı olsa gerek, bazı dönemlere ait çok sayıda, bazı dönemlere ait ise çok az sayıda –bazen hiç– yayın olduğunu fark ettik. Diğer taraftan iskân kurumundan etkilenen bazı etnik ve dinsel gruplar hakkında çok, bazı gruplar hakkında ise az yayın olduğunu görmek de ilgi çekici oldu.

Bu yayınlardan, iskân kurumunun süreç içinde toplumsal değişmenin dinamiklerine bağlı olarak nitelik değiştirdiğini anlıyoruz. Bu değişime bağlı olarak, araştırmacılar da iskân kurumunun her dönemde bir başka yönüne ağırlık vermişlerdir. Osmanlı’da yaşamsal öneme sahip olan iskân kurumunun, ulus-devletin oluşum sürecinde de kurucu görev üstlenerek önemini koruduğu anlaşılmaktadır. Cumhuriyet’in kuruluş yıllarındaki uygulamalar bugün yaşadığımız coğrafyadaki sosyal yaşamın temellerini atmıştır. Sosyal değişmenin hızlandığı, köylülüğün çözüldüğü günümüzde ise bu kurumun göreli önemi azalsa da yaşamını sürdürüyor olması ilgi çekicidir. İskân kurumunun izlerini sürerek belki de bu kurumun, Acemoğlu ve Robinson’ın ulusların refaha kavuşmalarında ve demokrasiyi benimsemelerinde etkili olduğunu ileri sürdükleri kapsayıcı ya da sömürücü ekonomik ve siyasal kurumlardan hangisine benzediğini saptayabiliriz (2012, 2013).

Bu denemede Osmanlı dönemiyle ilgili yazılanların, tarihçi ve hukukçu olmayan bir sosyal bilimcinin yorumları olarak kabul edilmesini dileriz. Umarız bu yorumlar, tarihçilerin ve özellikle hukuk sosyologlarının, daha özgür bir ortamda yapacağı yeni araştırmalarla zenginleşir ve yeniden değerlendirilir. İskân araştırmasının ilk aşamalarında bu kurumun ekonomik, toplumsal ve askeri alandaki çok-işlevli yapısı dikkatimizi çekmişti. Dikkat çeken ikinci nokta ise kurumun kurallarının anlamının, kapsamının ve etkilerinin zaman içinde değişmesiydi. Osmanlı’nın kuruluşundan bu yana sürekli olarak yeniden kurulan bu kurum, “geleneksel” hukuk anlayışındaki değişmeyi de yansıtmaktadır. İskân kurumunun esnek bir uygulamalar manzumesi olmaktan çıkması, bürokratikleşmesi ve kodifiye edilmiş formel yasal kurallara dönüşmesi modern hukuk anlayışına geçişin ilgi çekici bir serüveni olarak da okunabilir. Bu kurumla ilgili analizler sırasında geleneksel ve modern hukuk anlayışı arasındaki farkı dikkate almak ve bunu sürekli olarak akılda tutmak, belki, anakronizme düşme riskini azaltabilir.

Bu araştırmada, iskân kurumunu oluşturan emir, nizamname ve yasaları dikkate alan çalışmalardan yararlanıldığı gibi, uygulamalar hakkında bilgi verebilecek örnek olaylara da yer verilmeye çalışılmıştır. Geleneksel hukukun uygulandığı otoriter toplumlarda, kurallarla uygulamalar arasında gevşek bir ilişkinin olduğu bilinmektedir. Bu noktada, tarihçiler monografik çalışmaları, idiografik olma ya da tek örneğe dayanma gibi nitelikleri ile bu olguların öğrenilmesini ve değerlendirilmesini sağlamış ve böylece araştırmaya önemli katkıda bulunmuşlardır.

Tarih metoduyla ilgilenenlerin de belirttiği üzere, tarih araştırmalarında karşımıza çıkan önemli bir sorun, araştırmaların dayandığı belgelerin “yanlı” olma ihtimalidir. Nitekim, Osmanlı arşivindeki belgeleri çok iyi tanıyan, deneyimli tarihçi Suraiya Faroqhi de iskân kurumundaki kurallar ile uygulama arasındaki farka dikkati çekmektedir. Faroqhi, iskânla ilgili bir çalışmasında “Osmanlı yerleştirme politikası resmî belgelere yansıdığı şekliyle genellikle başarılı imiş gibi görülmektedir. Ve bu normaldir. Bu Osmanlılara özgü değildir. Her bürokrat kendi idaresinin gücünü olduğundan biraz daha kuvvetli görmektedir. Yani insanlık hali” diyerek bu durumu vurgulamaktadır (2009: 87).

Cumhuriyet’in kuruluşu sırasında ve hemen sonrasında iskân kurumu önemini koruduğundan, bu dönemle ilgili yayın sayısı göreli olarak fazladır. Cumhuriyet Dönemi’yle ilgili araştırmalar da kaçınılmaz olarak yazıldığı dönemin siyasal ve akademik ortamının etkilerini taşımaktadır. Türkiye’deki otoriter siyasal sistemin “resmî tarih” ve “resmî ideoloji”yi besleyen çalışmaları desteklediği, buna karşılık eleştirel yaklaşımları ise sürekli baskı altında tuttuğu bilinmektedir. Bu nedenle Türkiye’de yaşayan sosyal bilimciler, her ne kadar güncel siyasete ilgi duysalar ve eleştirel olsalar da oto-sansür süzgecini kullanma alışkanlığını, belki de farkında olmadan, içselleştirmişlerdir. Bu nedenle, Cumhuriyet Dönemi çalışmalarını değerlendirirken, o günün siyasal koşullarını göz önünde bulundurmaya çaba gösterdik.

Günümüzde iskân kurumu, toplumsal yapı, sınıf, kapitalistleşme gibi konulardan çok siyaset bilimciler açısından önemli olan “milliyetçilik”, “ulusal kimlik”, “etniklik”, “kimlik politikaları”, yurttaşlık”, “azınlıklar”, “Ermeni sorunu”, “Kürt sorunu”, Alevi sorunu” etrafında tartışılmaktadır. İskân kurumunun gündeme geldiği bir başka alan ise güncel mülteci ve sığınmacı akımlarının damgasını vurduğu dış göç çalışmalarıdır. Son dönemlerde iskân kurumu sadece tarihçi ve siyaset bilimcilerin değil aynı zamanda sosyologların, antropologların ve kamu yönetimi uzmanlarının da ilgi alanına girmiştir. Sayıları gün geçtikçe artan yaratıcı ve eleştirel çalışmalar, bu denemenin gerçekleştirilmesine çok önemli katkı sağlamıştır. 

Bu kitapta araştırma bulguları beş bölüm halinde sunulmaktadır. Birinci Bölüm’de, Osmanlı Dönemi’nde iskân kurumunun oluşumu, kurumsallaşması, işleyişi ve etkileri, iskân kurumunun Osmanlı toplumunda savaşta ve barışta nasıl uygulandığı,
kozmopolit toplumu nasıl ürettiği ve bunun toplumsal yaşamı ve farklı toplumsal kesimleri nasıl etkilediği ele alınmaktadır. İkinci ve Üçüncü Bölüm’de ise Cumhuriyet’in kuruluş dönemindeki iskân kurumu ve uygulamaları incelenmektedir. Cumhuriyet dönemi iskân kurumu uygulamaları, Batı Anadolu’da ve Doğu Anadolu’da iki farklı deneyim anlamına geldiğinden iki ayrı bölüm olarak ele alınmıştır. Dördüncü Bölüm’de, iskân kurumunun dış göç kurumu olarak anlamı Balkan göçü bağlamında irdelenmektedir. Beşinci Bölüm’de ise 1950’den bu yana değişen iskân anlayışı iç iskân uygulamaları bağlamında ele alınmıştır. Bu bölümdeki bulgular “devlet-toplum-toprak” ilişkilerini zorla düzenleyen iskân kurumunun, zorla yerleştirmekten zorla yerinden etmeye dönüşerek yaşamını sürdürdüğünü göstermektedir. Bu otoriter kurumun demokratikleşmesi, sonuçları üzerinde tartışmaktan ziyade, belki de ancak kurumun işleyişini değiştirmekle mümkün olabilecektir.

Resim2