Yayaların trafikteki hali…

Ali Rıza Avcan

Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Eğitim ve Araştırma Dairesi Başkanlığı’nın 2017 yılı ile 2018 yılının ilk 4 ayına ait trafik kazası sonucu ölüm ya da yaralanma istatistikleri bize ilginç bilgiler veriyor.

ped+pic+sf1

Bu verilere göre, 2017 yılında yerleşim yerleri içinde gerçekleşen 320.764 trafik kazasında 1.136 kişinin ölüp 200.242 kişinin yaralandığını; 2018 yılının ilk 4 ayı içinde gerçekleşen 105.008 trafik kazasında ise 328 kişinin ölüp 59.762 kişinin yaralandığını anlıyoruz.

Ayrıca, 2017 yılında gerçekleşen 182.424 adet ölümlü-yaralanmalı trafik kazasından 31.171’inin (% 17,09), 2018 yılının ilk dört ayında gerçekleşen 53.510 adet ölümlü-yaralanmalı trafik kazasından 9.957’sinin (% 18.60) “yayaya çarpma” şeklinde gerçekleştiğini öğreniyoruz.

Yine bu istatistiklere göre, 2017 yılında gerçekleşen 212.896 ölümlü-yaralanmalı trafik kazasından 18.076’sının (% 8,49); 2018 yılının ilk 4 ayında ise 62.458 ölümlü-yaralamalı trafik kazasından 5.714’ünün (% 9,15) yayaların kusurlu olması nedeniyle gerçekleştiğini belirliyoruz.

Bütün bu verilerin de ortaya koyduğu gibi, kent içindeki yollarda gidip gelen herhangi bir motorlu taşıt aracına sahip olmadığı, bu araçları kullanmadığı halde kendi halinde yürümeye çalışan; hatta yürümek için yer bulamayan yayalar, yoğun kent trafiğinin kurbanı olarak ortaya çıkmakta ve neredeyse her on kazadan 2’sinin mağduru olarak ölmekte ya da yaralanmaktadır.

Bu nedenle yayalar, başka insanları ya da yayaları öldüren ya da onları yaralayan değil; bizatihi kendileri araç sahipleri tarafından öldürülen ya da yaralanan, yürüdükleri ya da yürümeye çalıştıkları kaldırımlarda son hızla gelip giden motorlu taşıt araçlarının tehdidi altındaki canlı varlıklardır.

Onların tek kusuru, kendilerine ait olduğu söylenen kaldırımlarda ya da geçitlerde olmaları, olmaya çalışmaları ve bir şekilde orada bulunmalarıdır.

İşte bu nedenle, kendilerine ayrıldığı, kendileri için yapıldığı söylenen; ama çoğu kez mevcut olmayan ya da mevcut olsa bile ya motorlu taşıt araçları ya da iş yerleri, inşaatlar veya binalar tarafından işgal edilen kaldırımlarda hızla gidip gelen araçların saldırısına maruz kalmakta, yaralanmakta, sakat kalmakta ve ölmektedirler.

Yayaların kaldırımda ya da geçitlerde ölümle tanıştıkları olaylarla ilgili olay ve davalara baktığımızda, sanıkların çoğu kez 2 ya da 3 yıl gibi oldukça az ceza süreleriyle kurtulduklarını görüyoruz. Örneğin 2011 yılında İstanbul’da Mimar Sinan Üniversitesi öğrencisi Nadir Alioğlu‘nu kaldırımda öldüren iki araç sürücüsünden birine 3 yıl 4 ay, diğerine de 2,5 yıl ceza verildiğini hatırlarız. Hem de işledikleri suç nedeniyle bir üniversite öğrencisini öldürdükleri halde…

Pedestrian-Accident-Denver-CO

Bu durum, trafiğin en masum unsuru olan yayalar açısından açık bir haksızlıktır.

BU haksızlığın bir an önce giderilmesi için kamu yönetimleri tarafından ivedilikle cadde, sokak, meydan, kaldırım, okul bahçesi ve parklarda oturan, yürüyen tüm kadın ve erkek yetişkinlerin, çocuk, genç ve yaşlıların, hasta, çocuklu, engelli ve bisikletlilerin, buna ek olarak sokak hayvanlarının; kısacası tüm yayaların öncelikle motorlu taşıt araçlarının yarattığı risklere karşı korunmasına, kamyon, iş makinesi, otomobil, motosiklet gibi araçlardan kaynaklanan tehlikelerin önlenmesi için gerekli önlemlerin alınmasına yönelik politika ve stratejilerin belirlenerek hazırlanacak eylem planlarının uygulamaya konulması gerekmektedir.

 

 

Yaya Derneği’ni neleri düşünerek kurduk?

Ali Rıza Avcan

28 Nisan 2018 tarihi itibariyle kurduğumuz Yaya Derneği‘nin, belirlediğimiz politika, strateji, temel değer, ilke ve etik kurallarla örgüt yapısı, işleyişi ve gerçekleştireceği uygulamalar açısından çoğulcu ve katılımcı yöntemlerle zenginleşen demokratik bir yapıya sahip olmasını ve bu özellikleriyle diğer sivil toplum kuruluşlarına örnek olmasını arzuladık. 

Bunu sağlamak amacıyla yurt dışındaki örnekleri ve bu konu ile ilgili ulusal ve uluslararası kaynakları tarayıp inceledik, araştırdık ve kendi aramızda uzun uzun tartıştık.

Arzuladığımız demokratik yapıyı oluştururken bunun zaman içinde gelişerek kalıcılaşması için gerekli gördüğümüz önlemleri almaya; böylelikle, oluşturduğumuz yapının geleceğini garanti altına almaya çalıştık.

Bu amaçla derneğin mümkün olduğu kadar yatay bir örgütlenme yapısına sahip olmasını, alt ve üst birimler arasındaki hiyerarşik ilişkilerin en az düzeyde olmasına çalıştık.

20180510_180919

Örneğin dernek ve dernek yönetim kurulu içinde “başkan olma” ya da “başkanlık yapma” sendromundan uzak bir yönetim modelinin nasıl oluşturulup çalıştırılacağını uzun uzun tartıştık, “eşbaşkanlık” ya da “dönem başkanlığı” veya “sözcülüğü” gibi daha demokratik yöntemlerin hukuken mümkün olup olmadığını sorgulayıp mevcut hukuk düzeni buna izin vermese bile biz günlük yaşantımızda bu beladan uzak durup içimizden birinin “başkanlık” saplantısına takılmaması için değişik mekanizmalar geliştirmeye çalıştık. 

Ayrıca diğer birçok dernek, vakıf ya da kooperatiften farklı olarak uygulama sırasında nelere dikkat edeceğimizi gösteren temel ilkeler belirledik.

Bütün bu inceleme, araştırma ve tartışmalar sonucunda Yaya Derneği‘nin temel değer, ilke ve etik kurallarını şu şekilde belirledik:

Temel Değerlerimiz

Yaya Derneği, her türlü hiyerarşik, ayırıcı, zorlayıcı, dayatıcı, rekabetçi, cezalandırıcı ve baskıcı oluşumlara karşıdır. Hiçbir milliyet, etnik küme, cinsiyet, cinsel eğilim, dil, dini inanış arasında bir ayırım yapmaz, birini diğerinden üstün tutmaz.

Temel İlkelerimiz

Adil ve dürüst olmak; Yaya Derneği‘nin iç ve dış paydaşlarına adaletli davranıp doğruluktan ayrılmamak, önyargısız olmak ve ötekileştirmemektir.

Sorumluluk; Yaya Derneği‘nin çalışmalarında görev alıp bu görevi kararlılık ve heyecanla yerine getirmektir.

Bilgiye erişim ve saydamlık; Yaya Derneği ile ilgili her türlü bilgi ve belgenin üyelere açık olması ve üyelerin bunlara kolaylıkla ulaşabilmesidir.

Yapılabilirlik; her hangi bir eylemin eldeki olanaklar, taraflar, zaman ve ortam koşulları açısından gerçekleştirilme olanağının bulunmasıdır.

Hesap verebilirlik; görev üstlenip yetki edinen her dernek yönetici ve üyesinin üstlendiği görevle ilgili doğru ve tatmin edici düzeyde cevap verme sorumluluğudur.

Tutarlılık; düşünce, önerme ve davranışların birbiriyle anlamlı bir bütünlük içinde olmasıdır.

Aktif katılım; dernek yönetici ve üyelerinin tüm dernek etkinliklerinin değişik aşamalarında etkili bir şekilde yer almasıdır.

Sonuç odaklı etkin çalışma; Dernek üyeleri, çalışma grupları ve yöneticileri tarafından yürütülen her etkinliğin, başlangıçta belirlenen hedef ve başarı göstergeleri çerçevesinde olumlu bir sonuca ulaşmasıdır.

Etkililik; Yapılan her düzeydeki iş, işlem ve eylemin başlangıçta belirlenen hedefe ulaşarak kalıcı sonuçlara neden olmasıdır.

Sürdürülebilirlik; yapılabilir herhangi bir eylemin gerçekleştiği zaman sonrasındaki var olma yeterliliğidir.

Kurumsallaşma; Dernek çalışmalarının geliştirilen temel değer, ilke ve yöntemler çerçevesinde kişi ve gruplara bağlı kalınmaksızın kalıcı ve bağımsız bir yapıya kavuşturulmasıdır.

Gönüllülük, işbirliği, paylaşma ve dayanışma; Derneğin iç ve dış paydaşları arasındaki ilişki, iletişim ve beraberliğin rekabetten uzak bir gönüllülük çerçevesinde işbirliği, paylaşma ve dayanışma içinde yürütülmesidir.

Takım çalışması; Dernekle ilgili tüm çalışmaların uzmanların, yönetici ve üyelerin katılımı ile oluşturulan ekipler eliyle gerçekleştirilmesidir.

Etik Kurallarımız

 Karşılıklı güven ve saygıdır.

 Dürüstlük, doğruluk ve açıklıktır.

 Hukuka saygıdır.

 Gizliliğe saygı ve kişisel bilgileri korumaktır.

 Sahip olduğumuz varlıkların akılcı şekilde kullanılmasıdır.

♦ Üye ve yönetici düzleminde etkin zaman yönetimidir.

 Çıkar çatışmalarından kaçınmaktır.

 Çevreyle ve medyayla dürüst ilişki ve iletişim geliştirmektir.

 Toplumsal sorumluluk ve gönüllülüktür.

 Doğaya duyarlılıktır.

pedestrian-accident-lawyer-st-louis

Dernek olarak diğer kurumlarla ilişkilerimizde ise baştan belirlediğimiz şu ilkeleri dikkate almayı ve uygulamayı kararlaştırdık:

Yaya Derneği, hak kavramının parçalanamaz bir bütün olduğu düşüncesiyle yaya haklarını ihlal eden haksızlıklara karşı mücadele etmeyi, koşullar ne olursa olsun derneğin ve derneği oluşturan bireylerin beklentilerinin üzerinde tutar. Dernek, her türlü hak mücadelesi veren oluşuma ve bireye değer verir ve kendi mücadelesini onların üzerinde tutmaz.

Yaya Derneği, diğer kurumlarla aşağıdaki ilkeler doğrultusunda işbirliği ve birliktelikler kurar:

1- Doğal, tarihi ve kültürel çevreye zarar veren, kent suçu niteliğinde faaliyetlerde bulunan kuruluşlarla bu tür kuruluşları destekleyen kuruluşlardan ayni veya nakdi hiçbir desteği kabul etmez, işbirliği yapmaz.

2- Yaya Derneği, silah sanayi ve savaş endüstrisinde faaliyet gösteren kurumlarla hiçbir ilişki kurmaz, bağış kabul etmez.

3- Yaya Derneği, sosyal güvenceden yoksun işçi çalıştıran, çocuk işçi çalıştıran, çalışanlarının yasal hak ve güvencelerini tanımayan, bu hakların gereklerini yerine getirmeyen veya ihlal eden kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmaz, ayni veya nakdi hiçbir yardımı kabul etmez.

4- Yaya Derneği vergi yolsuzluğu, rüşvet ve haraç gibi herhangi bir yolsuzluğa adı karışmış, kişi, kurum ve kuruluşlarla çalışmaz, işbirliği yapmaz.

5- Yaya Derneği, birlikte çalıştığı kurumları saydamlık ilkesi doğrultusunda tüm paydaşları ve kamuoyuyla paylaşır.

6- Yaya Derneği kurduğu işbirliklerinde kurum, kuruluş ya da kişilerin çıkarlarını ya da isteklerini değil, yayanın hak ve çıkarlarını ön planda tutar. Tüm faaliyetlerinde bu ilke doğrultusunda hareket eder.

7- Yaya Derneği, içinde bulunduğu işbirlikleri nedeniyle yayanın haklarını savunma temel görevinden ve kurumsal stratejisinden asla taviz vermez. Derneğin işbirliği içinde bulunduğu kurumlar bu yönde taleplerde bulundukları takdirde Dernek Yönetimi ilişkisini tek taraflı olarak keser.

8- Yaya Derneği’nin ilkeleri ve stratejisi tüm bireysel ve kurumsal ilişkilerden bağımsız olarak, yayanın haklarını korumak doğrultusunda belirlenir. Dernek Yönetim Kurulu üyeleri tümüyle gönüllü olarak çalışır ve hiçbir şekilde Derneğin danışmanı veya çalışanı olarak görev yapamaz.

9- Yaya Derneği, ilişki içinde olduğu kurum, kuruluş veya kişilerin yukarıdaki ilkeleri ihlal etmeleri halinde ilişkisini tek taraflı olarak keser.

Yaya Derneği‘ne üye olan, üye olmadan desteklemeyi tercih eden ya da sadece sempati duyan kişileri birbirine bağlayan şey, onların birbirleriyle arkadaş, dost ve yoldaş olmaları değil; bütün bunların yanında “yaya olma” ortak paydasında birleşmeleridir.

O nedenle bizi birbirimize bağlayan duygular önemli olmakla birlikte, bizi asıl var edenin “yaya olma” ortak paydası ile ilgili temel değer, ilke ve etik kurallar olduğuna inanıyoruz.

201315_13ba5f1a894ab75ca3706957dfc1366b_large

Derneğin kuruluş aşamasında hep birlikte belirlediğimiz ve geçen zaman içinde geliştirilip zenginleştireceğimiz bu değer, ilke ve etik kuralların bizi birbirimize bağladığı sürece derneğimizin büyüyeceğini, yayılıp yoğunlaşacağını ve dünyadaki tüm yayaların bu topraklardaki temsilcisi olarak önemli görevler üstleneceğimizi biliyor ve Yaya Derneği‘ne katılmak isteyen herkesin bu değer, ilke ve etik kurallara uymayı kabul etmesini bekliyoruz.

Yaya Derneği’ni neden kurduk?

Ali Rıza Avcan

Şu sıralarda herkes soruyor, “Yaya Derneği’ni niye kurdunuz?” diye.

Bankacı soruyor, televizyoncu soruyor, gazeteci soruyor, vergi yoklama memuru soruyor. Soruyor da soruyor.

Yaya Derneği‘nin kurucuları olarak ben ve arkadaşlarım da bu sorunun sahiplerine sokaklarda, kaldırımlarda yürüyenleri; daha doğrusu yürümeye çalışanları , cadde, sokak ve kaldırımların içler acısını halini göstererek oralarda yürüyenlerin sıkıntı içinde olduğunu, uzunca bir süredir önceliğin taşıt araçlarına ya da iş yeri sahiplerine verildiğini, taşıt araçlarının adeta kutsandığını, kentteki çoğu şeyin taşıt aracı sahiplerinin rahatlığı için yapıldığını, aslen yayaya ait olması gereken kamusal alanların işgal altında olduğunu göstermeye çalışıyoruz.

O nedenle, “kurduğumuz dernek, hak temelli bir dernektir, biz yollarda, kaldırımlarda rahatlıkla, güven içinde yürüyemeyen insanların hakları olduğunu onlara ve kent yöneticilerine hatırlatmak, uluslararası belgelerle güvence altına alınmış o haklara sahip çıkmaları için kurulduk” diyoruz.

vehicles-air-cars-traffic-pollution-1_0

Bizimle görüşmek isteyen gazetecileri, televizyoncuları dernek merkezimizde ya diğer kapalı mekanlarda değil; kentin sorunlu yaya geçitlerine, üst geçitlerine, köprülerine, sokak ve kaldırımlarına götürüyor, hem bizimle hem de halkla görüşerek fikir sahibi olmalarını istiyoruz. 

Onlara İzmir’in meşhur “sevgi yolları“nın, kaldırımlarının; hatta ünlü Birinci Kordon’unun işgal altında olduğunu, İzmir deyince ilk akla gelen Konak Meydanı’nın kamu araçlarının parkı haline dönüştürüldüğünü, Alsancak İstasyonu ile Bornova Sokağı arasında yeni yapılan şekilsiz yaya geçidinin kurallara uygun olmadığını, Dokuz Eylül Meydanı’nda Konak Belediyesi hizmet binası ile Kültürpark arasındaki yaya geçidinde ise yayalara ayrılan sürenin çok kısa olduğunu, bu geçitte yayalar yerine araç sahiplerine öncelik verildiğini anlatıp göstermeye çalışıyoruz.

Evet, gördüğünüz ve bizim de anlatmaya çalıştığımız gibi kentler her geçen gün yayaların, yürüyenlerin, kamusal alanlarda oturup etrafı seyretmek, dinlenmek, rahatlamak isteyenlerin değil; araç sahiplerinin taleplerine göre şekilleniyor ve kent onların kenti olmaya başlıyor. Bu amaçla kentin içinden geniş oto yollar geçiriliyor, bu yolların yapımı için halka ait geniş yeşil alanlar gözden çıkarılıyor, kentteki geniş alanlar otopark alanı olarak ayrılıyor, yollar, kaldırımlar, meydanlar araçlar tarafından işgal ediliyor, katlı otoparkların yapımına milyonlarca lira harcanıyor.

O nedenle kentte yaşayanların, ezeli ve ebedi bir şekilde yaya olanların bu gelişime “DUR!” demesi ve kent yaşamında yaya öncelikli politika, strateji ve uygulamaların yaşama geçmesi için mücadele etmesi gerekiyor.

Anladığımız kadarıyla biz bu amaçla bir araya gelmedikçe, örgütlenmedikçe ve mücadele etmedikçe, örgütlenmeden edineceğimiz güçle ağırlığımızı koymadıkça bunun değişeceği yok!

PaigeVickers_CurbedSpot1_2_7

Çünkü kural tanımaz vahşi kapitalizm, dillere sakız ettiği “sürdürülebilir kalkınma” söylemiyle devamlı daha fazla araç üretiyor, daha fazla yol yapıyor ve devamlı bizlere ait doğal ve kamusal alanları işgal ederek bizleri daha dar alanlarda yaşamaya mecbur ediyor. 

Bu durum karşısında biz de, yeni yeni yolların yapılması ya da milyonlarca aracın trafiğe çıkması yerine onların yerine konulabilecek bisikletle ulaşım ve yürüme gibi alternatif ulaşım yöntemlerine öncelik verilmesini, hayvanlar dahil tüm canlıların kamusal alanlarda daha güvenli, daha sağlıklı yürüyüp var olabilmeleri için onların haklarına saygı duyulmasını, Avrupa Parlamentosu’nun 1988 yılında kabul ettiği Avrupa Yaya Hakları Bildirisi‘nde yazılı yaya haklarının yaşama geçirilmesini talep ediyoruz.

Biliyoruz ki, bisiklet kullanmak ya da yürümek bir kent kültürü olarak hepimizin yaşamına yerleşip güçlendiği takdirde, yeni yeni yollar yapmaya, daha fazla araç üretip kullanmaya gerek kalmayacak; böylelikle insanların ve sokak hayvanlarının cadde, sokak, kaldırım, meydan ve park gibi kamusal alanlarda güven içinde daha sağlıklı ve rahat olması sağlanacak.

Bu bir düş değil!

Bu, sadece ve sadece temel tercihlerimizi değiştirdiğimiz takdirde, hemen yaşama geçirebileceğimiz, rahatlığı kısa sürede hissedebileceğimiz; böylelikle düş olmaktan çıkarabileceğimiz bir değişiklik olacak.

Çevreyi kirleten petrol kaynakları henüz tükenmeden, kentler yaşanmaz hale gelmeden kendi kararımızla hemen yaşama geçireceğimiz gerçek bir devrim olacak bu! 

Low Section Of Man Walking On Sidewalk

Hem de hemen her şeyi kaybedeceğimiz o geri dönülemez noktaya varmadan önce...

O nedenle gelin, Yaya Derneği‘ne; yani bize katılın, katkıda bulunun ve bu beraberliğe güç verin…

Gelin, hep birlikte radikal bir karar vererek hep birlikte iyi bir yürüyüşçü olmaya çalışalım; yürüyerek, kenti ve çevremizi keşfederek yaşam kültürümüzü geliştirip zenginleştirmeye çalışalım…

 

 

 

 

 

 

 

 

Yaya Derneği’ni nasıl kurduk?

Ali Rıza Avcan

Her şey 16 Şubat 2017 tarihinde sevgili arkadaşım Utku Cihan‘ın Facebook’ta “Merhaba, ‘İzmir Yaya Derneği’ kuralım diyorum. Kuruluş için 6 kişi daha lazım. Var mı gönüllü?” sorusu ile başladı…

Abdülsamet Baskak, Adnan Çangır, Ahmet Uzun, Ali Hakan Yıldırım, Aslıhan Kılıç, Aydın Ustabaş, Ayşe Köylü Çıplak, Bahadır Han Gökmen, Belgin Altınkaya, Berkan Açarlar, Buket Cvs, Burcu Sungur, Can Alkar, Cihan Yılmaz, Çağdaş Kuşçu, Çağrı Özcet, Darçın Akın, Dilber Kibar, Dimitri Ersin, Erhan Öncü, Ferda Sevim Kara, Furkan Doğan, Gonca Koç, Gülgün Erdoğan Tosun, Hüsnü Karadeniz, İbrahim Arzuk, Laurent Plantec, Mehmet Beydilli, Muhlis Dilmaç, Nesrin Tahiroğlu, Okan Ulay, Onur Açık, Ozan Üren, Pınar Pinzuti, Sibel Kara, Sündüs Ural Türedi, Utku Altunkaya, Ünsal Altunbaş, Yakup Eğercioğlu, Yıldız Durak, Zafer Eroğlu ve Nehir Yüksel  olmak üzere 42 kişinin beğendiği, Aytaç Aksoy‘un “mükemmel” bulduğu bu mesaja 23 adet yorum yazıp paylaşanlar ve onların yazdıkları yorumlar ise şu şekildeydi:

Pınar Pinzuti – “Keşke ben de orada olsaydım  ben hemen katılırdım. @sokakbizim derneği gibi bir şey olurdu, ne güzel olurdu.”

Utku Cihan – “Seni fahri üye yaparız.” 

Erol Hülagu – “Zevkle katılırım. Sağlık için her İzmirli’nin yürümesi lazım…her gün en az 7.500 adım.”

Utku Cihan – “Kaldı 5.”

Ali Rıza Avcan – “Gönül ister ki, kurucuların ve üyelerin bisiklet dahil tekerlekli bir araca sahip olmamaları şartı olsa…”

Ali Rıza Avcan – “Hayatında hiç araba, bisiklet, ehliyet sahibi olmamış, bu konulara hiç merak ve heves duymamış biri olarak kendimi tarif etmiştim yani… Safkan yaya yani...” 😊

Utku Cihan –    
Erol Hülagu – “İzmirliler’i yürütebilmek için çaba sarf eden kişi olarak otomobilde binerim, bisiklete de binerim, bir çok yere yürüyerek gider günde en az 10.000 adım atarım.”
Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişiDarçın Akın – “Araç kullanmalı ki, yayayı nasıl gözardı edip hiç öncelik tanımadığını kendinden bilmeli.” 
Aslıhan Kılıç – 
Utku Cihan – Kaldı 4.”
Fatma Garip Dilber – “Bende katılırım.”
Utku Cihan – “Kaldı 3.”
Furkan Doğan – “Öğrencileri temsilen katılmak isterim.”
Utku Cihan – “Kaldı 2.”
Muhlis Dilmaç – “Seve seve katılırım.”
Utku Cihan – “Kaldı 1 kişi.”
Burcu Sungur – “Bende gelmek isterim ama bir kaç ay sonra katılım sağlayabilirim .” 
Utku Cihan – “7 kişi tamam. Daha fazla da olabilir…”
Nehir Yüksel – “Beni de say Utku’cum, günlük 15.000 adim atma yolundayım.”
 Utku Cihan – “Saydım tabii ki. 9. kurucu üye oldunuz. Tebrik ederim.
Elif Birol – “Ben de katılmak isterim.
Utku Cihan’ın tek bir sorusu üzerine toplam 48 kişinin ortak olduğu bütün bu yorum ve güzel dilekler bugün itibariyle sonuçlandırdığımız güzel bir girişimin ilk adımlarını oluşturuyor.
Çünkü 16 Şubat 2017 tarihinde ortaya atılan bir sorunun yanıtı, aradan 1 yıl 2 ay geçtikten sonra 16 Nisan 2018 tarihi itibariyle verilmiş ve soruya konu olan Yaya Derneği, Utku Cihan‘ın sorduğu soruya yanıt veren toplam 48 kişiden 6’sının da dahil olduğu toplam 17 kurucu üye tarafından kurulmuş durumda (!) 
O nedenle, Utku Cihan‘ın kendisine ait Facebook sayfasına yazdığı bir soru, bu soruya yanıt olarak yazılan 23 yorum ve 1 paylaşım, bugün itibariyle, Yaya Derneği’nin kuruluşundaki bir ilk adım olarak tarihi bir öneme sahip artık. Diğer bir anlatımla bu soru, verilen yanıtlar ve yapılan paylaşımlar Yaya Derneği‘nin ekranlara yansıyan yazılı tarihini oluşturuyor.
Evet, Yaya Derneği böylelikle sosyal medyada bizlere sorulan bir soru ve bu soruya verdiğimiz yanıtlarla kurulmaya başlamış oldu.
4 Nisan 2018 Toplantısı 001
Fotoğraf: Arzu Filiz Güngör

Bu girişimin hemen arkasından, kuracağımız derneğin hangi düşünce, temel değer, ilke ve etik kurallar çerçevesinde oluşturulacağını belirlemek amacıyla birçok toplantı yaptık. Bunu yaparken de dünyada ve ülkemizdeki benzer örgütlenmeleri öğrenerek onların deneyimlerinden yararlanmaya çalıştık. Örneğin 2010 yılında İstanbul’da kurulup 2012 yılına kadar çok başarılı projeler yürüten Yaya Yaşam Derneği’nin başkanı Barış Andırınlı ile görüşerek 2010-2012 dönemine ait deneyimleri öğrendik.

Tabii ki yaptığımız her toplantıdaki sayımız aramıza aldığımız yeni arkadaşların katılımı ile büyüdü ve zenginleşti.
Bütün bu araştırma çalışmaları sonucunda, Avrupa Yaya Hakları Bildirisi‘nin 1988 yılında Avrupa Parlamentosu tarafından kabul edildiğini, İnsan Hakları Derneği (İHD) Çevre Komisyonu tarafından hazırlanan Yaya Hakları Bildirisi’nin 1990 yılında kamuoyuna duyurulduğunu, Uluslararası Yaya Federasyonu‘na (IFP), aralarında Yunanistan’ın da bulunduğu 28 ülkeden toplam 41 kurumun üye olduğunu; ancak ülkemizde tek bir yaya derneği olmadığı için bu federasyonda Türkiye’den tek bir üye kuruluşun bile yer almadığını öğrendik.
2018 yılının ilk aylarında Alsancak’taki Doğa Kafe, Pasaport’taki Zeytin Kafe ve Kemeraltı’ndaki Azize Kafe‘de yaptığımız yedi ayrı toplantıda, derneğin kuruluşu ile ilgili yol haritamızı belirlerken diğer yandan derneğin tüzük taslağı üzerinde konuşup tartışmaya başladık.
Adil Tokay, Ali Rıza Avcan, Aslıhan Kılıç, Burak Tümer, Burcu Sungur, Cansu P. İşbilen, Doğan Alper, Elif Birol, Erol Akcan, Ertuğrul Barka, Eyüp Fatih Şimşek, Hamidreza Yazdani, Mahir Işık, Mahmut Eşitmez, Özlem Şenyol Kocaer, Özlem Taşkın Erten, Tanzer Kantık, Utku Cihan ve Zekiye Şenol‘un katılımı ile yaptığımız bu toplantılarda dernek tüzüğünün her bir maddesini teker teker tartışarak Yaya Derneği‘nin hak temelli bir sivil toplum kuruluşu olarak, İzmir’den başlayıp Ankara ve İstanbul’u da arasına alacak büyük bir hamle ile tüm yurtta örgütlenmesini kararlaştırdık.
Böylelikle, Yaya Derneği bundan böyle kent içindeki tüm kamusal alanlarda; bulvar, cadde, sokak, park ve alanlarda yürüyen tüm canlıların haklarını savunacak; kent yaşamında araçları önceleyen politika ve stratejiler yerine, çocukları, yetişkinleri, kadınları, engellileri, bisikletlileri ve sokak hayvanlarını; yani yürüyen her türlü canlıyı önceleyen uygulamaların yaşama geçirilmesini talep edecek.
Ayrıca kent içinde yürümenin ve herkesin bir “kent kaşifi” olmasının kent kültürünün bir parçası olarak herkesin yaşamında yer alması için çalışmalar yapmayı, kurduğumuz derneğin ilk hedeflerinden biri olarak kabul ettik.
Yürüttüğümüz çalışmalardan bir diğeri de, derneğimizin kuruluşu ile birlikte kamuoyuna açıklayacağımız Kuruluş Bildirisi‘nin, kurucu üyemiz yazar Mahmut Eşitmez ile diğer kurucu üyelerimizin katkısı ile hazırlanması oldu.
Ardından, Ali Rıza Avcan, Arzu Filiz Çıdamlı, Doğan Alper, Elif Birol, Erhan Öncü, Erol Akcan, Ertuğrul Barka, Eyüp Fatih Şimşek, Güldane Zekiye Şenol, Haluk Gerçek, Mahir Işık, Mahmut Eşitmez, Mehmet Erdem Erol Hülagu, Nehir Yüksel, Özlem Şenyol Kocaer, Tanzer Kantık ve Utku Cihan‘ın “kurucu üye” sıfatıyla imzaladığı dernek tüzüğünü, 6 Nisan 2018 tarihinde onaylanmak üzere İzmir Valiliği İl Dernekler Müdürlüğü’ne teslim ettik.
walking-454543_1280
Bütün bu çalışmalarının sonucunda, 16 Nisan 2018 tarihi itibariyle dernek tüzüğümüzün onaylanmasını sağlayarak, 24 Nisan 2018 tarihi itibariyle Yaya Derneği‘nin kuruluşunu gerçekleştirmiş olduk.
Evet! Böylelikle uzun, yoğun, verimli ve zengin tartışmalar sonucunda tüm ülkeyi kapsayacak, tüm yayaların haklarını savunacak ve kent içindeki yürüyüşü yaşam kültürünün vazgeçilmez bir unsuru yapacak olan ülkemizin tek Yaya Derneği kurulmuş oluyordu.
Bundan sonraki hedefimiz ise, attığımız bu ilk adımların devamını getirerek Yaya Derneği‘nin gelişip güçlenerek ve kurumsallaşarak 1988 tarihli Avrupa Yaya Hakları Bildirisi‘nde yazılı olan yaya haklarının yaşama geçmesi olacaktır.

 

Sözlük’ten: Yaya ve Bisiklet Öncelikli Ulaşım*

Metin Şenbil

Bir şehirde, tamamı ile sürdürülebilir ulaşım türleri olan yaya ya da bisiklete dayalı olarak ulaşım ihtiyacının görülebilmesi için bu ulaşım türlerini destekleyen çevrenin de desteklenmesi esastır. Saelens ve arkadaşlarınca yapılan bir araştırmaya göre, yaya ya da bisikleti destekleyen arazi kullanımlarında nüfus yoğunluğu yüksek erişilebilir ve arazi kullanımı ise çeşitlidir (Saelens vd., 2003). Yaya ve bisiklet ulaşımı motorsuz ulaşım altında incelenmektedir. Motorsuz ulaşımın fiziksel altyapısı, yaya yolları, kaldırımlar, yaya geçitleri, patikalar, yaya alanları, bisiklet yolları ve karayollarının kenarlarıdır. Her ne kadar bu altyapı motorsuz ulaşımın olmazsa olmaz koşullarını oluştursa da yeterli değildir. Bu altyapının (oturma grupları, çöp kutuları, gölgelikler, kapalı alanlar, kafeler gibi) mobilya ve faaliyetlerce desteklenmesi gerekmektedir. Her ne kadar altyapısı ve bunu tamamlayan mobilyaları ve faaliyetleri tam da olsa, Pucher (1997) motorsuz ulaşımı destekleyen kamu politikalarının olmaması durumunda hedeflerin gerçekleşmeyeceğini; bu tür politikaların uygulandığı Hollanda, Almanya, Danimarka gibi ülkelerde bisiklet yollarının motorlu araç trafiğinden ayrıştırılarak kimi noktalarda da motorsuz ulaşıma öncelik tanındığını bildirmektedir. Bu durumda yaya ve bisiklet öncelikli ulaşımın gerçekleşebilmesi için üçlü bir paketin olması gerekmektedir: 1) Altyapı, 2) Altyapıyı destekleyen mobilya, 3) Destekleyici kamu politikaları.

Yayalar

Son 50 yılda motorlu araç sayısının ve buna bağlı motorlu araç trafiğinin artması sonucu sokaklarda bulunan yayalarda ve yayaların sokakları kullanım zamanlarında ciddi değişim olmuştur. Her ne kadar yayalar, değişik biçimlerde insan hareketliliğine dayanmakta ise de yaya erişimi ile ifa edilen aktiviteler birbirinden ciddi biçimde ayrışmaktadır. BU açıdan değerlendirince yayaların tasnifi de değişmektedir: Oturan ya da ayakta duran yayalar, gruplar halinde oyun oynayan yayalar, farklı aktivitelere erişim amacı ile yürüyüş yapan yayalar, rekreatif yürüyüş (koşu) yapan yayalar, yardım alan yayalar (engellilerin kullandıkları motorlu araçlar dahil), acil duruma müdahale eden yayalar ve araçları. Bu yayalar tiplerine göre kişi ya da gruplar halinde olabilmektedir. Kimi yayalar evcil hayvanlara nezaret eden yayalar da olabilir. Yayalar çocuk, genç, yetişkin, yaşlı, çok yaşlı olarak da tasnif edilebilir; aynı şekilde yardıma ihtiyaç duyan ve yardıma ihtiyaç duymayan yayalara da rastlanabilir.

Yaya 011

Bisikletliler

Bisikletliler yayaların bir alt kümesini oluşturmaktadır. Bisiklet tek (bazı durumlarda da iki) kişi tarafından sürülebilen iki (ya da üç) tekerlekli insan enerjisine dayanan ya da insan enerjisine ek itme gücü sağlayan bir elektrik motoruna sahip ulaşım aracıdır (bazı durumlarda bisikletlere destekleyici tekerlekler de mevcuttur). Bisiklet kimi zamanlar sportif ya da rekreasyon amaçlı bir araç iken kimi zamanlarda oyun amacı ile kullanılan bir araçtır; bisikletin bu kullanımları, esas işlevi olan ulaşım türü olmasını değişik şekillerde desteklemektedir. Bisiklet kullanıcıları yayaların arz ettiği çeşitliliğe sahip değildir; Çocuk bisikletliler, yetişkin bisikletliler, yaşlı bisikletliler. Buna karşın bisiklet çeşitleri ile bu çeşitlilik de artmaktadır: üç tekerlekli bisiklet, sabit yük sepeti olan üç tekerlekli bisikletliler, yük sepetli bisikletler, çocuk oturma koltuğu olan bisikletler, (yük, çocuk ya da evcil hayvan taşımak amaçlı) bağımsız eklentili bisiklet, vd.

Bisiklet 03

Yaya ve Bisiklet Önceliği İçin Temel İlkeler

Sürdürülebilir ulaşımın temel ulaşım türleri olan yaya ve bisiklet önceliğinin gerçekleşebilmesi için temel ilkelerin başında güvenliğin tesis edilmesi gelmektedir. Güvenliğin, iki boyutu mevcuttur. Birincisi trafik güvenliği ile ilgilidir. Trafiğin çeşitlerine göre yaya ve bisikletin motorlu araç trafiğinden ayrılması esastır. Bir kentte bisiklet ile ulaşımın merkezi konum elde etmesi isteniyorsa bölgeler arası ana yollarında trafikten kesin olarak ayrılmış güvenli ulaşım güzergahlarının inşa edilmesi esastır. Bununla beraber, yaya ve bisiklet kullanımında olan yol yüzeylerinin kalitesinin bu ulaşıma uygun olarak tasarlanması gerekmektedir. Bunlar olmadan bisiklet kullanımını yükseltmek imkansızdır. Güvenliğin ikinci boyutu ise küçük suçların engellenmesidir. Yaya ve bisiklet güzergahlarının kontrol edilebilirliğini artırarak, bu güzergahlarda küçük suçların imkan bulabileceği gözden ırak, kör alanların yok edilmesi esastır. Bu amaçla binaların konuşlanmaları ile yaya ve bisiklet yollarının ilişkisinin, fark edilebilirliğinin, görünebilirliğinin arttırılması gerekmektedir. Bisikletlerin güvenli bir şekilde park edilmelerine imkan sağlayan altyapının kurgulanması da küçük suçlardan bisikleti korumaya yöneliktir.

Yaya ve bisiklet ulaşımının öncelikli kılınabilmesi için toplu taşım ile tam entegrasyonun sağlanması gerekmektedir. BU toplu taşım araçlarına erişimde kesintisiz yaya yollarının olması, bu yolların (canlı, cansız) değişik mobilyalarla desteklenmesi, istasyon noktalarında ise (korunaklı) bisiklet park yerlerinin olması; bisiklet ve yaya erişim güzergahlarının aynı altyapıyı kullandığı vakitlerde, yol hakkının tanımlanması gerekmektedir.

Ayrıca, yaya ve bisiklet önceliğinin kentin değişik bölgelerinde farklı olması da gerekmektedir. Kentin merkezinde yaya yoğunluğunun yüksekliğinden dolayı olabildiğince yayanın hakim olacağı alanlar desteklenmelidir. Yayaların yoğun olduğu bu alanlarda, bisiklet ile yayanın karışık olmasında bir sakınca yoktur. Zira her ikisinin de hızı önemli ölçüde azalmıştır. Diğer tarafta, konut bölgelerinde ise bisiklet yollarının karayolu üzerinde motorlu taşıtlar ile birlikte olmasında sakınca yoktur. Bunun için yeter koşul motorlu araçların ayrı otoparklarının olup olmadığıdır. Ayrı otoparkların olması durumunda, yol kenarlarının bisiklet yolu olarak kullanımı kolay olur; eğer yol kenarları otopark olarak kullanılıyorsa bu durum bisiklet kullanımın da kolaylaştıracaktır. Burada esas bisiklet yollarının tanımlanmış ve bisiklet ulaşımına uygun hale getirilmesi gerekmektedir.

Bölgesel ulaşımda bisikletin desteklenmesi durumunda da bisiklet yolları ile motorlu araç trafiğinin kesin olarak ayrılması, kavşak noktalarında da bisikletin (trafiğe karışması durumunda) güzergahlarının işaretlenmesinin yapılması gerekmektedir. Yaya ve bisiklet ulaşımı için altyapının yeterli olup olmadığını değerlendiren, bu ulaşım türlerinin öncelik derecelerini arttırıcı ulaşım talep yönetimi programları gelişmiş ülkelerde sıkça uygulanmaktadır.

Bunun için gerekli operasyonel bir kavram hizmet kalite seviyesidir (İng: Level of Service, LOS). Yaya ve bisiklet güzergahları hizmet kalitesi için önem arz eden temel değişkenler arasında, bu ulaşım türleri için temel altyapının varlığı, diğer trafik ile çatışma noktaları, diğer trafik ile olan hız farklılıkları, motorlu araç trafiği hizmet kalite seviyesi, çok modlu ulaşım olanakları gelmektedir (Dixon, 1996). Yayalar için temel altyapı olanakları arasında, yaya kaldırımının genişliği, sürekliliği yanında değişik nüfus grupları içim tasarımı önem kazanmaktadır. Bisikletliler için ise yol kenarı bisiklet yolunun mevcudiyeti ve bu yolun genişliği önemlidir. Yaya ve bisiklet önceliğinin tesis edilebilmesi için diğer motorlu trafik ile olan çatışma noktalarının en aza indirilmesi, olduğu kadarı ile, motorlu trafiğin yaya ve bisikletliler lehine yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Ayrıca, yayalar ile motorlu trafik arasında makul mesafenin olması, dinlenme oturaklarının aralıklarla sağlanmış olması, ışıklandırma ve gölgelendirmenin mevcudiyeti yaya ulaşımını teşvik eder; diğer yandan, bisikletliler için motorlu trafik ile olan hız farklılığının az olması bisikletin alternatif olabilmesini destekler.

SONY DSC

Kaynaklar

Dixon, L. (1996) “Biycle and Pedestrian Level of Service Performance Measures and Standarts for Congestişon Management System“,Transportation Research Record, c.1538, 22. 1-9

Pucher, J. (1997) “Bicyling Boom in Germany. A Revival Engineered by Public Policy“, Tranportation Quarlerly, C.51, ss.31-46

Salens, B. E. Sallis, J. F. Lawrance, D.F. (2003) “Environmental Correlates of Walking and Cycling: Findings from the Transportation, Urban Design, and Planning Literatures“, Annals of Behavioral Medicine, c. 25, 22. 80-91


* Derleyen: Melih Ersoy (2016) Kentsel Planlama, Ansiklopedik Sözlük, Ninova Yayıncılık, İstanbul, s.480-482

 

Sözlük’ten: Yaya Yolu*

Ela Babalık Sutcliffe

Yaya yolları, motorlu taşıt trafiği ile yayalar arasındaki ayrım düzeni ve önceliğin hangi kullanıcıya verildiği gibi ölçütler çerçevesinde farklı kategorilerde tasarlanabilir. Yaya yolu ile taşıt trafiğinin ayrıldığı en yaygın yol düzenlemesinde, yaya kaldırımı sunularak yayalara erişim sağlanır. Bir kişinin rahat yürümesi için kaldırım ile yol arasında tasarlanan peyzaj veya diğer tür ayırıcılardan sonra en az 0,9 m genişliğinde bir iz ayrılması gerekir. Bu genişlik kaldırımın toplam genişliği değil, sadece yaya için gerekli yürüme izinin genişliğidir. Öte yandan tekerlekli sandalye kullanıcıları ve çocuk arabaları dikkate alınarak bu izin en az 2 m genişliğinde tasarlanması önerilmektedir. Okul ve benzeri kamusal kullanım alanlarının önünde en az 3 m genişliğin korunması gerekir. Yaya trafiğinin yoğun olduğu yerlerde genişlik arttırılmalıdır. Verilen bu genişliklere ek olarak taşıt yolu ile yaya arasında ayırıcı olarak ağaç ve benzeri peyzaj öğelerinin kaldırım alanı içinde tasarlanması için gerekli genişlik ayrılmalıdır.

Bir diğer yaya yolu kategorisi tamamen yayalara ayrılmış, yayalaştırılmış ve dolayısıyla motorlu araç girişinin sınırlandırıldığı yollar veya yaya bölgeleridir. Bu bölgelerde genellikle günün belli saatlerinde (örneğin sabah 07.00’den önce ve akşam 23.00’den sonra) motorlu araç girişine izin verilerek burada bulunan kullanımların servis gereksinimlerinin karşılanması sağlanır. Bunun dışında motorlu taşıtın girmediği alanlardır.

18491379_1353634564712313_7492813768561051056_o-1152x647

Dünyada örnekleri artan bir diğer uygulama ortak kullanım öngören sokakların tasarlanmasıdır. Sokak motorlu taşıt trafiğine kapalı olmadığı gibi ayrı bir yaya kaldırımı da düzenlenmemektedir. Böylece aslında yaya ile motorlu taşıt birbirinden ayrılmamakta ancak öncelik yayaya verilecek biçimde düzenleme yapılmaktadır. Bunun için yol yüzeyinin özel malzemelerle kaplanarak trafiğin hızının azaltılması, ayrıca bazı fiziksel düzenlemelerle yol güzergahının düz biçimde değil dönemeçli hale getirilerek sürücünün hız kesmesi sağlanmaya çalışılır. Burada araçların seyir hızı önemli ölçüde düşeceği için sürücüler bu tür ortak kullanımlı (Shared Street) güzergahlara girmemeyi tercih edecek ve böylece trafik hacmi de azalacaktır. Bu tür uygulamalar özellikle kent merkezlerinde yer alan hem ticaret ağırlıklı caddelerde hem de konut ağırlıklı sokaklarda yapılmaktadır. Kırsal yerleşimlerde de uygulama örnekleri bulunmaktadır.

Kaynaklar

Grava, S. (2003), Urban Transportation Systems, McGraw-Hill,

URL1: http://ern.wikipedia.org/wiki/File:New_Road,_Birghton_-_shared_space.jpg

* Ersoy, Melih, Kentsel Planlama, Ansiklopedik Sözlük, Ninova Yayınları, Nisan 2016, İstanbul, s. 482

Screen_Shot_2017_07_07_at_5.53.46_PM.0

Yayaların örgütlenmesi…

Ali Rıza Avcan

Türkçe Sözlük “yaya” sözcüğünü “yürüyerek giden“, İnternetin sanal ansiklopedisi Wikipedia ise “yürüyerek seyahat eden kişi” olarak tanımlıyor. 

Türk Dil Kurumu’nun 1971 baskı Kavramlar Dizini’nin ikinci cildinde “yürümek” sözcüğü eş anlamlı toplam 55 sözcükle ilişkilendiriliyor. Bunların insanla ilgili olan belli başlı örnekleri ise şu şeklide sıralanıyor:

adım, adım adım, adımları açmak, adım atmak, adi adım, arşınlamak, badi badi, dolaşma, emekleme, gerilemek, gezinme, gezme, gitmek, hatve, ilerleme, koşar adım, mesafe almak, paytak paytak, piyade, sallana sallana, seke seke, seyrek adım, sık adım, sıralama, taban tepmek, tabanları yağlamak, tabanları patlamak, topallaya topallaya, trafik, uygun adım, uykuda gezme, yan yan, yol almak, yollara düşmek, yürüme, yürüyüş.

Görüldüğü gibi temel bir insan hareketi olarak iki ayak üzerinde ileriye geriye ya da sağa sola doğru yapılan “yürüme” eylemi ile ilgili olarak Türkçe’de birçok sözcük bulunuyor.

Sözcük dağarcığımız, “yürümek” ve onu gerçekleştiren “yaya“lardan yana oldukça zengin olmakla birlikte; bunun keyif alınan bir eylem olarak kabul görmesi ya da temel bir insan hakkı olarak kabulü ise yaşadığımız toplum için oldukça yeni bir olgu…

通勤途中

Rebecca Solnit, “Yol Aşkı, Yürümenin Tarihi” isimli kitabında doğada yürümenin İngiltere’de uzun yıllar mümkün olmadığını, arazideki özel mülkiyet haklarının sert bir şekilde uygulanması nedeniyle ana yollar dışında doğa içinde yürümeye kalkanların özel mülk sahiplerinin korucuları tarafından dövülüp öldürüldüğünü anlatıyor. Ardından da İngiltere’deki doğa yürüyüşü kulüplerinin bu durumu ortadan kaldırmak amacıyla örgütlendiğini ve kahramanca mücadele ettiklerini söylüyor. 

Solnit, yürümenin İngiltere macerasını anlatırken özel mülk sahiplerinin uyguladığı bu zorbalığın geniş kamu topraklarına sahip Amerika’da yaşanmadığını, neredeyse tüm toprakların doğudan batıya doğru geniş bir fetih hattında ilerleyen Amerikalılar’ın yürüyüşüne açık olduğunu, karşılarına çıkan Kızılderililer’in ise rahatlıkla yok edildiğini belirtiyor.

Anlaşılan o ki, toprak mülkiyetinin Osmanlı döneminde sultana; yani devlete ait olması nedeniyle bizim ülkemizde de doğaya çıkıp yürümenin, bir yerden bir yere gitmenin, o güzergahtaki yol kesen eşkiyalar ya da asker kaçakları dışında kolay olduğunu gösteriyor.  O nedenle de, insanların İmparatorluk toprakları içinde bir yerden diğer bir yere gitmesi, doğada; tarlaların, bağların arasında, dağlarda ve ovalarda, göl ve nehirlerin çevresinde yürümesi, yol alması, bunun bir toprak sahibi tarafından engellenmesi mümkün olmamış, kabul görmemiş…

Doğada yürümek, ülkemiz koşullarında engellenip kısıtlanmamış olmakla birlikte; kentte yaşayanların kamusal alanlarda rahatlıkla yürümesinin; özellikle de kadınların ve engellilerin meydan, bulvar, cadde, sokak ve kaldırımlarda her türlü tehlike ve riskten uzak bir şekilde var olup yaşayabilmesi, bununla ilgili temel haklarının bilincinde olması, bu haklara sahip çıkıp koruması ve geliştirmesi ise oldukça yeni bir toplumsal gelişmedir.

O nedenle, “kent hakkı”nın temel bir bileşeni olan “yaya hakları” ile ilgili ilk temel belge olan Avrupa Yaya Hakları Bildirgesi‘nin Avrupa Parlamentosu’nca 1988 yılında, İnsan Hakları Derneği Çevre Komisyonu tarafından hazırlanan Yaya Hakları Bildirgesi‘nin ise 1990 yılında kabul edilmesi mümkün olmuş…

Bilimsel literatürde yaptığımız taramalarda ise yaya haklarının o tarihlerden bu yana hem akademi çevreleri hem de insan haklarıyla ilgili kurum ya da uzmanlar tarafından pek ele alınıp incelenmediğini, bu konunun “kaldırımlar yayalarındır” gibi genel geçer söylem ve kampanyalar dışında gündeme getirilmediğini görüyoruz.

Yaya hakları ile ilgili örgütlenme çalışmaları da -ne yazık ki- aynı durumda…

1963 yılında Birleşmiş Milletler tarafından bir sivil toplum kuruluşu olarak akredite edilen Uluslararası Yaya Federasyonu (International Federation of Pedesterians – IFP)’na, 2018 yılı başı itibariyle 29 ülkeden 41 ulusal örgüt ve 2 uluslararası örgüt üye olduğu halde Türkiye’den hiçbir örgütün üye olmadığı bilinmektedir.

Uluslararası Yaya Federasyonu’na (IFP) üye olan örgütlerin ülkeler itibariyle isimleri ve sayıları aşağıdaki listede gösterilmiştir:

IFP Kurumsal Üyeleri_Sayfa_1

Bu listenin de gösterdiği gibi dünyanın 29 ülkesinde yaya olmayı bir hak ve yaşam kültürü olarak ele alınıp örgütlenmiş 41 vakıf ya da dernek bulunduğu; hatta bu ülkeler arasında burnumuzun dibindeki Yunanistan yer aldığı halde ülkemizde yaya haklarını savunmayı ve yaya olarak yürümeyi bir yaşam kültürü olarak geliştirmeyi hedefleyen tek bir dernek, vakıf, oluşum ya da platform yok.

Bu konuda 2010 yılında, İstanbul’da “Yaya Yaşam Derneği” ismiyle bir dernek kurulup “Çek Arabanı” kampanyası gibi oldukça başarılı çalışmalar yürütmüş olmakla birlikte, bu derneğin, yöneticilerinin dernek çalışmalarına yeteri kadar zaman ayıramaması nedeniyle 2012 yılında kapandığını biliyoruz.

Bunun dışında kalan Sokak Bizim Derneği ise kurulduğu 2007 yılından bu yana “Kaldırım Nerede?”, “Sokağını Yaşa”, “Bir gün sokak bizim”, “Aklımdaki Mahallem”, “Otomobilsiz Hayat, Oh ne rahat” adıyla çeşitli kampanyalar düzenlemiş, çoğunlukla sokak ölçeğinde çalışan bir sivil toplum kuruluşu. Damla Özgü Yıldız, Arzu Erturan, Melike Selin Durmaz ve Serim Dinç tarafından kurulduğu anlaşılan derneğin http://www.sokakbizim.org isimli internet sayfası ile 2013 yılında uyguladığı “Kaldırım Nerede?” kampanyası için düzenlediği http://kaldirimnerede.org isimli web sayfası halen etkin durumda.

1998 yılında yine İstanbul’da kurulan Yaya Hakları İçin Yurttaş Lobisi ise, aynı zamanda Sefertası Hareketi’nin de kurucusu olan Ümit Sinan Topçuoğlu’nun yaşadığı dönemde etkin olmuş, 2000 yılında Kadıköy Belediyesi ile “Yaya Hakları İçin Kadıköy Protokolü”nü imzalamış; ancak Ümit Sinan Topçuoğlu’nun vefatı ile birlikte o tarihten bu yana adı duyulmaz olmuş.

Görüldüğü gibi, 2018 yılı itibariyle ülkemizde yayaların kamusal alanlardaki haklarını savunacak ve kent içi yürüyüşü bir yaşam kültürü olarak geliştirecek dernek, vakıf, oluşum ya da platform gibi herhangi bir sivil bir örgütlenme ülkemizde bulunmamaktadır.

Yaya 010

O nedenle, kentlerdeki taşıt ağırlıklı ulaşıma alternatif olarak yayaların haklarını savunmak ve bu hakkın uygulama alanını geliştirmek, kentlilerin daha fazla yürüyerek bunu bir yaşam biçimine dönüştürmelerini sağlamak amacıyla hak temelli bir mücadele platformunun oluşturulması gerekmektedir.

O nedenle haydi tüm yayalar! Yolların gerçek proleterleri olarak ayaklarınızdaki ayakkabılar, sandaletler ya da kullandığınız tekerlekli araçlar ve koltuk değnekleri dışında kaybedecek başka bir şeyiniz olmadığı için gelin ve hep birlikte hak temelli bir mücadele platformu oluşturmak için el ele verin!

Yaya Hakları Bildirgesi*

Biz yayalar, kent nüfusunun büyük çoğunluğunu meydana getiren ve toplumun her kesiminden gelen bir kitleyiz. Bebekler, çocuklar, çocuklular, hamileler, yaşlılar dahil, her yaştan insandan, çeşitli sakatlıkları olanlardan, herhangi bir biçimde yük taşıyanlardan oluşan bir topluluğuz.

İNSANA VE ÇEVREYE DOST ULAŞIMI

Yayalık, diğer insanlara ve çevreye hiçbir zarar vermeyen, insanın kendi sağlığına da katkıda bulunan bir ulaşım biçimidir. İnsanın kendi enerjisi dışında kaynak tüketmediği için havayı kirletmemesi, park ederek alan işgal etmemesi ve diğer yayalara zarar verme riskinin sıfır olması, çevresine dost bu ulaşım biçiminin ayırt edici nitelikleridir. Ayrıca toplumsal ilişkiyi de kolaylaştırma ve sıklaştırma olanakları sunmaktadır.

Bu esnek ve insancıl ulaşımı seçen bizler, ne yazık ki, kentlerde korumasız durumdayız ve son yıllarda, giderek daha fazla zarara uğratılmakta, köşeye kıstırılmaktayız.

YÜRÜMÜYORUZ SÜZÜLÜYORUZ

Motorlu araç sayısının her gün hızla artması ve bu artışla oranlı gelişmeyen altyapı, bir yandan motorlu araç trafiğini kilitlenme noktasına getirirken, diğer yandan, yaya haklarına tecavüzü olağanüstü ve dayanılmaz boyutlara ulaştırdı.

Yayaların, motorlu araçlar karşısında yalnız, gasp edilmiş hakları bakımından savunmasız bırakılmaları, çok büyük bir haksızlıktır.

Bu sorunun yaratılmasında hiçbir sorumluluğumuz olmadığı halde, ortaya çıkan durumdan ötürü anında ve fiilen cezalandırılıyoruz, haklarımız kısıtlanıyor.

Kentlerin yaya kaldırımlarında, özellikle kent merkezlerinde ve akşamları mahalle içlerinde artık yürüyemiyor, araçların ve engellerin arasından adeta süzülüyoruz.

ÇÖZÜMSÜZLÜK SARMALI

Trafik kördüğümüne getirilen çözümler, hep motorlu araç trafiğini rahatlatmaya yönelik oldu. Oysa bu çözümlerin hepsi, sorunu ortadan kaldıracağına daha da çözümsüzleştiriyor.

Yapılması gereken, motorlu araç yerine alternatif ulaşım sistemlerini ele alan ve yayaları gözeten önerilerin kamuoyunda tartışılması ve gerçekleştirilmesidir.

Biz yayalar,

Bu eşitsiz ve haksız durumu neredeyse kanıksadık; yayalık haklarımızı talep etmeyi ve korumayı unuttuk.

Yaya Hakları Bildirgesi’ni

Yayalık haklarımızı hatırlamak, hatırlatmak, gündeme getirmek, savunmayı kolaylaştırmak ve genişletmek amacıyla, yurttaşların bu konudaki inisiyatiflerinin gelişimine katkıda bulunmak üzere hazırladık.

Daha adil ve eşitlikçi bir yapıda, kentsel ekolojiye olumlu katkılarımızla, yayalar olarak haklarımızı elde edeceğimize inanıyoruz.

Bu Bildirge ile,

Yaya haklarının tanımlanması, sahiplenilmesi, fiilen tanınması ve uygulanması için somut bir çerçeve ilan edilmektedir.

YAYA KALDIRIMLARI YAYALARINDIR

Bu nedenle;

* Bütün yerleşim merkezlerinde, örgün ve yaygın yaya kaldırımı ağının bulunması, en temel yaya hakkıdır.

* Bütün yerleşim alanlarında yaya kaldırımlarının yapımı zorunludur.

* Araçlar, yaya kaldırımına park edemez.

* Kaldırımlar üzerindeki bütün fiziki ve toplumsal engeller, serbest yürüyüşü aksatmayacak biçimde düzenlenir.

* Yayaların egzoz gazlarıyla zehirlenmemesi, gürültüyle rahatsız olmaması, üzerlerine çamur, toz ve benzerlerinin sıçratılmaması için önlemler alınır.

KENT MERKEZİ YAYA BÖLGELERİNİNDİR

Bu nedenle;

* Toplu taşım dışındaki araçlar, merkeze girmekten özenle kaçınır.

* Yaya bölgeleri, giderek bütün merkezi kapsayacak biçimde genişletilir.

* Yaya bölgeleri, her türlü motorlu araçtan, kesinlikle arındırılır.

* Yayalar, bu bölgeleri, kentsel etkileşim, kültürel etkinlik ve alış-veriş için özgür bir biçimde kullanırlar.

YAYA GEÇİTLERİNDE ÜSTÜNLÜK, MUTLAK OLARAK YAYALARINDIR

Bu nedenle;

* Yayaların gereksindiği kadar sık, yaya geçidi sağlanır.

* Yaya geçitleri işaretlenir ve buraları, hiçbir biçimde, araçlar tarafından işgal edilemez. Yayalar için yeşil ışık süresi, gerekli yürüme süresine göre ayarlanır.

* Zemin katı yayalarındır. Genel kural olarak, yayalar, üst ve alt geçitlere zorlanamaz.

HERKESİN, İSTEDİĞİ YERE, YAYA YOLLARINDAN GİTME HAKKI VARDIR

Bu nedenle,

* Kentlerde, motorlu trafik altyapısından tamamen ayrı, sırf yayalar için, özel yollar yapılır.

* Her çocuğun, okula, yaya yolundan güvenlik içinde gitmesi sağlanır.

* Kent yönetimi, yaya yolunu hizmet ve tesislerle donatır.

* Yaya yoluna paralel, bisiklet yolları yapılır.

* Yaya ve bisikletli ulaşımı, kitle haberleşmesi ile ve diğer özendiricilerle desteklenir.

KENT YAŞAMININ GERÇEK SAHİPLERİ YAYALARDIR

Bu nedenle;

* Yayalık, insanlar arası etkileşimi artırıp kentsel kültüre katkıda bulunduğu için, desteklenir ve özendirilir.

* Yayalar, yerel yönetimlerle birlikte, yayalık haklarını savunabilecek, şikâyetlerini iletecek bir örgütlenme geliştirir.

* Trafikle ilgili kararlar ve polisler, yayaların haklarını da gözetir ve korurlar.

* Yaya altyapısının, gece-gündüz bakımını, temiz ve aydınlık tutulmasını, onarılmasını, bitki ve ağaçlarla görsel çekiciliğinin sağlanmasını, yayaların katkılarıyla, yerel yönetimler yapar.

* Ve yayalar,

* Kaldırımlar, yaya bölgeleri, yaya yolları, yaya geçitleriyle ilgili kararların alınmasına katılmak hakkına sahiptir.

(*) Bu bildirge, 1990 yılında İnsan Hakları Derneği Çevre Komisyonu tarafından hazırlanmıştır.

Yaya 005

Avrupa Yaya Hakları Bildirgesi

AVRUPA PARLAMENTOSU, 1988

1. Yayanın; fiziksel ve ruhsal sağlığını korumaya uygun koşullar sunan kamu alanlarının nimetlerinden özgürce yararlanma ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı vardır.

2. Yayanın; motorlu taşıt değil, insan ihtiyaçlarına göre şekillenmiş kent merkezlerinde yaşama hakkı vardır.

3. Çocuklar, yaşlılar ve engellilerin kendi zafiyetlerini şekillendirmeyen ve kolay sosyal ilişkiye izin veren kentsel düzenlemelere sahip olmaya hakları vardır.

4. Engellilerin bağımsız hareketliliklerini sağlayacak ulaşım sistemlerine, kamusal düzenlemelere, uyarı, işaretleme sistemlerine ve taşıt araçlarına sahip olmaya hakları vardır.

5. Yayanın, izole yaya bölgelerine değil kentin düzeniyle uyumlu, ulaşılabilir, kısa ve makul bağlantıları olan yaya alanlarına sahip olmaya hakkı vardır.

6. Yayanın özel olarak;

a) Motorlu taşıtların bilimsel olarak tolere edilebilir kimyasal ve ses yayma standartlarına uygunluğunun sağlanmasına,

b) Toplu taşım sisteminin tümünün hava ve ses kirliliği kaynağı olmamasına,

c) Kentsel alanlarında ağaç dikimiyle yeşil akciğerler oluşturulmasına,

d) Yaya ve bisiklet trafiğini korumak üzere yol sistemlerinin uyarlanmasına ve hız sınırlamaları yapılmasına,

e) Motorlu taşıtların uygunsuz ve tehlikeli kullanımını teşvik edici reklamların engellenmesine,

f) Görme ve duyma özürlülerin ihtiyaçlarını da dikkate alan etkili bir işaretleme sistemine,

g) Yaya ve motorlu araç trafiğinin kolay geçiş ve durma özgürlüğünü sağlayacak ölçütler belirlenmesine,

h) Risk yaratanların sonuçlardan sorumlu olacağı bir risk yükümlülüğü sisteminin kurulmasına,

i) Sürücü eğitim sisteminin yayaları ve yavaş kullanıcıları gözetecek şekilde tasarlanmasına hakkı vardır.

7. Yayanın tam ve engelsiz hareketini sağlayacak bütüncül bir taşıma sistemine, özellikle de;

a) Ekolojik kapsamlı ve iyi donanımlı toplu taşım sistemine,

b) Kentsel alanlarda bisiklet kullanımına ait donanımların sağlanmasına,

c) Otoparkların yaya hareketlerini engellemeyecek ve yayaların mimarı olarak özelleşmiş alanlardan alacağı keyfi etkilemeyecek şekilde konumlanmasına hakkı vardır.

8. Her üye ülke, yaya haklarıyla ve alternatif ve ekolojik taşım biçimleri ile ilgili kapsamlı bilgiyi uygun kanallardan yaymalı ve çocuklara, öğrenime başladıkları andan başlayarak iletmelidir.

Yayaya Kalan Yol

 

 

Kentin proleterleri…

Ali Rıza Avcan

Latince proles kökünden gelen Proleterya sözcüğü, alt sosyal sınıfları; başka bir deyimle kapitalist toplum düzeni içindeki işçi ve emekçileri tanımlamak için kullanılan bir terim. Proleter sözcüğü de bu sınıflara dahil olanları ifade ediyor.

19. yüzyıla kadar soyluların ve burjuva sınıfının sadece emeğini satan yoksul insanları aşağılamak için kullandığı proletarya sözcüğü, Karl Marx ve Friedrich Engels‘in geliştirdiği Marksist düşünce sistemiyle birlikte, üreten emekçi sınıfın ismi haline gelmiş ve günümüze dek bu şekilde kullanılmaya devam edilmiş.

Konu, kapitalist toplum düzeni ve bu toplum düzeni içinde sermaye sahibi kapitalistlerle emeklerini sermaye sahibi kapitalistlere satabilen proletarya ve proleterler olduğunda ortaya ister istemez bir ezen-ezilen ilişkisi çıkmakta ve proletarya ya da proleterler, hayatta kalabilmek adına sermaye sahibi kapitalistlerin kendi emekleri üzerindeki egemenliği ile karşı karşıya kalmaktadırlar.

walking

Bu durumu, sahip olduğumuz teknolojik araçlara bakarak kent içinde bir noktadan başka bir noktaya varmayı hedefleyen ulaşım eylemlerine benzetmeye kalktığımızda; araba sahibi olanları bir anlamda büyük sermaye sahibi kapitalistlere, bisiklet sahibi olanları küçük burjuvaziye, sadece ve sadece yürüyecek bir çift bacağa sahip olanları da “kaybedecek bacaklarından başka bir şeyi olmayan” işçilere, emekçilere; başka bir deyişle proleterlere benzetebiliriz.

Evet, bugünün kentlerinde değeri milyarlarca liraya ulaşan son model arabalara sahip olmak, o arabalar için park yerleri talep etmek ve kentteki her yere arabayla ulaşmayı hedeflemek tam anlamıyla büyük sermaye sahibi kapitalistlerin tutum ve davranışlarına benzetilebilir.

Araba kadar olmasa da bisiklet, giysi ve teknik teçhizat açısından belirli bir boyutta yatırım yapmayı gerektiren bisiklet kullanımı ise tam orta sınıflara uygun bir tutum ya da davranışa benzetilebilir.

Ama sadece ve sadece yürüyebilen, bir yerden başka bir yere gitmek için araba ya da bisiklet yerine toplu ulaşım araçlarıyla taksi ve dolmuşlara ücret ödemek zorunda kalan yayalar ise kentlerin bu anlamdaki gerçek proleterleridir.

Onların yürümek için sadece basit bir yürüyüş ayakkabısına, hatta ucuz bir sandalete ihtiyacı olabilir.  Tabii ki bu konuda ipin ucunu kaçırıp markalı yürüyüş ayakkabısı alanlar da olabilir ama eğer isterseniz yürüyüşünüzü çıplak ayakla bile yapmanız mümkündür.

O anlamda, yürüdüğü mekanı en iyi görenin, onu en iyi şekilde fark edip anlayanın yayalar olduğuna inanırım. Hele ki bu yürüyüşler aylak aylak gezmek anlamına gelen flânörlük, sahil boyunda yapılan promenadlar, kent içi ya da dışında yapılan gezintiler, park ve bahçelerdeki yürüyüşler şeklinde olursa o zaman hemen herşeyi görme, hissetme; hatta dokunabilme imkanına sahip olabilirsiniz. 

Şu ana kadar bu şekilde kent içinde yürüyenlere, yayalara yaptığım bunca iltifat boşuna değil. Çünkü İzmir’de araç sahiplerinin ya da bisikletlilerin kurduğu birçok grup, dernek ya da platform bulunduğu ve bunlar kendi hakları konusunda her geçen gün daha etkin olduğu halde; -benim bildiğim kadarıyla- yayalara ait bir grup -Facebook’takiler hariç tabii ki- ya da dernek yok. Şimdiye kadar hiçbir yaya da çıkıp kendi hakları için, kaldırımlardaki işgallerin kaldırılması için bir grup ya da dernek kurma yoluna gitmemiş.

walking-454543_960_720

Hele ki, çalışmaları henüz bitmemiş olsa da İzmir Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Dairesi Başkanlığı’nın bir yaya ve bisikletli ulaşım master planını hazırlamakta olduğu haberlerinin yaygınlaştığı bu günlerde…

O nedenle Karl Marx ve Friedrich Engels‘in bundan tam 169 yıl önce yazdıkları Komünist Manifesto’yla duyurdukları “dünyanın bütün proleterleri birleşin!” çağrısına benzer bir çağrıyı yaparak, kentteki tüm yayaların, özellikle de araç, bisiklet ve ehliyet sahip olmayan yayalara, haklarına sahip çıkmaları için Kentin bütün yayaları birleşin!” diyor ve tüm yayaları örgütlenmeye davet ediyorum.