Yaya hakları mücadelesinde “beklemek” yerine “talep etmek”…

Ali Rıza Avcan

12 Ekim 1988 tarihinde Avrupa Parlamentosu tarafından kabul edilen ‘Yaya Hakları Bildirgesi“, (The European Charter of Pedestrians’ Rights) -tüm yetersizliklerine karşın- bu alanda çalışan kurum ve kişilerin temel aldığı uluslararası bir belgedir.

2018 yılı Nisan ayında İzmir’de kurduğumuz Yaya Derneği’nin tüzük ve ‘Kuruluş Bildirisi‘ gibi temel belgelerinin düzenlenmesinde bile bu bildirgede yazılı olan hakları temel alıp; bu hakların, geniş kitleler tarafından bilinmesi ve öğrenilip benimsenmesi için çaba göstereceğimizi ifade etmiştik. 

Sözkonusu belge, imzalayan ülkelerin uymak zorunda oldukları uluslararası bir sözleşme niteliğinde olmadığı için, Avrupa Parlamentosu üyesi ülkeleri bile bağlamamakta, bildirgede yazılı hakların herhangi bir ülke tarafından ihlali durumunda bile herhangi bir yaptırım gücüne sahip bulunmamakta; bu nedenle de, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere tüm ülkelere örnek olma niyetinden kaynaklanan çetrefilli dili nedeniyle sadece bir temenni ya da tavsiye belgesi olma özelliğine sahiptir. 

Türkçe’ye en doğru çevirisi yakın dostlarım Doç. Dr. İbrahim Alper Arısoy ve çevirmen Nuray Önoğlu tarafından yapılan bildirgede sayılan hakların talep edilmesinden çok, varlığından ya da var olduğundan söz edilmesi; hatta bildirgenin 3. maddesini oluşturan, “Çocuklar, yaşlılar ve engelliler, kentlerin toplumsal ilişkileri kolaylaştıran, mevcut zaaflarını daha da kötüleştirmeyen yerler olmasını bekleme hakkına sahiptir.” ifadesinde görüldüğü gibi hakkın talep edilmesinden çok beklenmesinden söz edilebilmektedir.

Bu bildirgenin kabulünün üzerinden tamı tamamına 30 yıl geçmiş ve bu uzun sürede kentler ve kent içi ulaşım konularında yaya hakları ile ilgili birçok gelişme ve değişiklik olmasına karşın; bu bildirgenin içerik olarak aynen kalması; hatta belgeyi oluşturan ülke, siyasi parti ve parlamenterler tarafından büyük ölçüde unutulması, daha doğrusu şimdilik lazım olmayışının anlaşılması ya da önem ve önceliğini kaybetmiş olması nedeniyle bir köşeye konmuş olması da bambaşka bir gerçektir.

Avrupa Birliği ya da parlamentosu, 1988 yılından bu yana ‘kent hakkı‘ ile yakından ilgili bu hak kategorisini geliştirmek, oluşturduğu bildirgede yazılı olan hakların uygulanmasını beklemek yerine, talep eden zorlayıcı bir tavır geliştirme konusunda yeni çalışmalar yapmak yerine; yaya haklarını unutmaya, unutturmaya ya da ‘kentsel hareketlilik’, ‘sürdürülebilir hareketlilik’ gibi yeni kavramlarla kentleri şekillendiren motorlu taşıt araçlarının egemenliğini başka bir şekilde sürdürmeye aday elektrik otobüs, otomobil ve hibrit araç gibi yeni kazanç yol ve yöntemlerini desteklemekte, radikal bir karar alıp otomotiv ve akaryakıt şirketlerinin egemenliğinden çıkmayı gerektirecek yeni politika ve stratejiler geliştirmekten uzak durmaktadır.

Florian Thein
Fotoğraf: Florian Thein, “Yaya”

Nitekim, Avrupa Parlamentosu milletvekili Michail Tremopoulos‘un 2 Şubat 2010 tarihinde Avrupa Komisyonu’na yönelttiği aşağıdaki sorular da bu gerçeği yansıtmaktadır:

12 Ekim 1988’de Avrupa Parlamentosu bir Avrupa Yaya Hakları Bildirgesini kabul etti. Yirmi yıl sonra, bu bildirge hükümlerinin çoğu, bazı üye devletlerde ölü bir mektup olarak kalmıştır.

Bu konularla ilgili hiçbir Avrupa mevzuatı bulunmamakta ve sonuç olarak AB, yayaların sadece birkaç santim genişliğinde kaldırımlara sahip yollar gibi yayaların yaşamını tehlikeye sokan projelere destek vermektedir. Kentsel Hareketlilik Üzerine Avrupa Eylem Planı bile yaya güvenliği konularında çok az söz söylemektedir. Komisyonun sivil toplum örgütleri tarafından yapılan şikayetlere yanıtı, ise bu sorunların ulusal ve bölgesel yetkililerin görev alanına girdiği şeklindedir.

Yukarıdakiler ışığında Komisyon şu soruları yanıtlamalıdır:

1. Komisyon, yaya haklarının mevcut hukuk rejimlerindeki düzeyini koruma çalışmalarının tatmin edici olduğunu düşünmekte midir?

2. AB tarafından ortaklaşa finanse edilen sürdürülebilir hareketliliği teşvik edecek kampanyaların yayaların haklarına ve güvenliğine ilişkin bölümleri, hangi üye ülkede hangi ölçüde uygulanmaktadır?

3. Komisyon, yol güvenliği, iklim ve insan haklarıyla ilgili Avrupa politikalarının değerlendirilmesinde, üye devletlerdeki yayaların haklarının korunma düzeyini dikkate almakta mıdır?

4. Yunan belediyeleri yaya dostu bir ortam yaratmak için gerekli olan sürdürülebilir kentsel hareketlilik projelerini sundular mı?

5. Komisyon, yukarıda belirtilen Avrupa Yaya Haklar Bildirgesi’ne dayanarak yayaların haklarını korumaya yönelik öneride bulunmayı amaçlamaktadır mıdır?”

(Bu sorulara ait linkle verilen yanıtın linkini aşağıda bulabilirsiniz)

Kısacası, aradan geçen 30 yılın sonunda Avrupa Parlamentosu şimdi haklarla ve onların mücadelesiyle değil; yaya haklarını ihlal eden hükümet ve belediyelerle daha fazla ticaret yapmanın peşindedir.

Dan Cronin
Fotoğraf: Dan Cronin, “Yayalar”

Belki de, ‘yaya hakkı” adıyla tanımlanan hak kategorisinin, Henri Lefebrvre ve David Harvey‘den kaynaklanan Marksist ‘şehir hakkı‘ ya da ‘kent hakkı‘ ile yakın ilişkisi, bu iki hak kategorisinin birbiriyle ilişkilendirilmesi suretiyle kızıllaşması muhtemel ‘yaya hakkı‘ kavramının elden çıkması ihtimali bu ihmalkarlığın ya da gözden düşmenin en temel, en belirleyici nedenidir.

Anlaşıldığı kadarıyla bu bildirge, bir zamanlar ‘Doğu Bloku’ olarak adlandırılan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği ve bağlaşıklarının oluşturduğu ülkeler topluluğunda ortaya çıkan o meşhur turuncu devrimlerin öncesinde, sınıf mücadelesi yerine bireyin insan hakları üzerinden bir soğuk savaş aleti yaratmak isteyen Batı’nın; daha doğrusu kapitalist sistemin oluşturduğu bir tavsiyeler; daha doğrusu beklentiler belgesidir. 

İşte bütün bu nedenlerle, 1988 yılının soğuk savaş rüzgarları içinde bir mücadele yöntemi olarak şekillendirilip liberal insan hakları savunucularının eline verilen ‘Yaya Hakları Bildirgesi‘nin, kentteki kamusal alanlara sahip çıkan ‘kent hakkı‘ boyutunda; ‘bekleyen‘ değil; ‘talep edip zorlayan‘ bir dille demokratikleştirilmesi ve ‘yaya hakları‘ kavramını motorlu taşıt araçlarının kentteki sürdürülebilirliği ve hareketliliği üzerinden okumaya kalkışan Walk21 gibi yönetişimci uluslararası kuruluşların etkisinin yok edilmesi, kentteki kamusal alanları kamusal yarar kriteri üzerinden koruyacak ‘yaya hakkı‘ savunucularının yapacağı mücadelenin en önemli hedefi olmalıdır.

http://www.europarl.europa.eu/sides/getDoc.do?pubRef=-//EP//TEXT+WQ+E-2010-0203+0+DOC+XML+V0//EN

http://www.europarl.europa.eu/sides/getAllAnswers.do?reference=E-2010-0203&language=EN

Hakkımızı istiyoruz!

Mavi LogoBizler; her yaştan, her cinsiyetten tüm bireyler, bebek, çocuk ve gençler, yaşlı, çocuklu ve hamileler, engelliler, bisikletliler ve hayvan dostları, tüm kesimlerin ihtiyaçlarını gözeterek,

Yaya haklarının savunulması, kent içi düzenlemelerde yayanın öncelenmesi ve kentte yürümenin bir yaşam biçimine dönüştürülmesi amacıyla kurduğumuz Yaya Derneği’nin yönetici ve üyeleri olarak,  

24 Haziran 2018 tarihli Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerine katılan tüm siyasi partilerle aday olan partili ve bağımsız tüm adayların,

Avrupa Parlamentosu’nun 1988 yılında kabul ettiği Avrupa Yaya Hakları Bildirgesi’nde yazılı olan yaya haklarına saygılı olmalarını ve bu hakların savunulup uygulanması için söz vermelerini bekliyoruz.

Bu bağlamda;

* Yayaların, kamusal alanlardan özgürce yararlanmasını,

* Kamusal alanların taşıt araçlarıyla işyerleri, inşaat ve yapılar tarafından işgal edilmemesini,

* Kamusal alanların, tüm bireylerin fiziki ve ruhsal sağlığını koruyup geliştiren, kolay toplumsal ilişkiler kurulmasını sağlayan ve yaya güvenliğini gözeten bir düzeye getirilmesini,

* Kentlerin, motorlu taşıtlara göre değil, yayaların ihtiyaçlarına göre şekillenmesini,

* Yayaların yalıtılmış alanlar yerine, kentin düzeniyle uyumlu erişilebilir alanlara sahip olmasını,

* Tüm cadde, sokak, meydan, kaldırım ve parkların daha fazla ağaçlandırılmasını,

* Kentle ilgili plan ve uygulamalarda, kent merkezindeki motorlu araç trafiğinin azaltılmasını,

* Yayanın tam ve engelsiz hareketini sağlayacak bütüncül bir taşıma sistemini oluşturmak amacıyla trafiğin yaya ve bisikletlilere uygun hale getirilmesini,

* Işıklı veya ışıksız her tür yaya geçidinde önceliğin yayaya verilmesini ve fiziki koşullarla uyumlu geçiş sürelerinin yaya lehine düzenlenmesini,

* Kamu kaynaklarının, kent içindeki motorlu taşıt trafiğini arttırmak yerine; insanların ferah, rahat ve güvenilir ortamlarda yürüyerek sağlıklı ve özgür olmasına yol açan; ayrıca, kentte yaşayan ya da çalışan herkesi, yaşadığı kenti sahiplenip korumaya özendirecek politikalara öncelik verilmesini,

* Kent içinde yürümenin bir yaşam kültürüne dönüşmesi için özendirici politika, strateji ve uygulamaların hayata geçirilmesini talep ediyoruz.

Ulusal ve uluslararası sözleşme, anlaşma, insan hakları bildirgesi, yasa, tüzük ve yönetmeliklerle edindiğimiz yaya haklarının benimsenip uygulandığı bir ortamda daha da geliştirilmesi için yaya odaklı uygulamaların özendirilip desteklenmesini, bu anlayışla hareket etmeyenler için hazırlanacak yasal düzenlemelerin uygulanmasını; böylelikle kentlerde biz yayalara ait alanların geliştirilip arttırılmasını talep ediyoruz.

Bir yerden bir yere hangi araçlarla ulaşırsak ulaşalım, bunun bir kısmında mutlaka hepimiz birer yayayız ve yaya olarak bizlere saygı duyulmasını istiyoruz.

Kısacası,

Yaşadığımız kentlerin gerçek sahipleri olarak, yaya olmaktan kaynaklanan haklarımızın tanınıp uygulanması en doğal hakkımız.

HAKKIMIZI İSTİYORUZ!

WhatsApp Image 2018-06-06 at 11.36.08

Avrupa Yaya Hakları Bildirgesi

AVRUPA PARLAMENTOSU, 1988

1. Yayanın; fiziksel ve ruhsal sağlığını korumaya uygun koşullar sunan kamu alanlarının nimetlerinden özgürce yararlanma ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı vardır.

2. Yayanın; motorlu taşıt değil, insan ihtiyaçlarına göre şekillenmiş kent merkezlerinde yaşama hakkı vardır.

3. Çocuklar, yaşlılar ve engellilerin kendi zafiyetlerini şekillendirmeyen ve kolay sosyal ilişkiye izin veren kentsel düzenlemelere sahip olmaya hakları vardır.

4. Engellilerin bağımsız hareketliliklerini sağlayacak ulaşım sistemlerine, kamusal düzenlemelere, uyarı, işaretleme sistemlerine ve taşıt araçlarına sahip olmaya hakları vardır.

5. Yayanın, izole yaya bölgelerine değil kentin düzeniyle uyumlu, ulaşılabilir, kısa ve makul bağlantıları olan yaya alanlarına sahip olmaya hakkı vardır.

6. Yayanın özel olarak;

a) Motorlu taşıtların bilimsel olarak tolere edilebilir kimyasal ve ses yayma standartlarına uygunluğunun sağlanmasına,

b) Toplu taşım sisteminin tümünün hava ve ses kirliliği kaynağı olmamasına,

c) Kentsel alanlarında ağaç dikimiyle yeşil akciğerler oluşturulmasına,

d) Yaya ve bisiklet trafiğini korumak üzere yol sistemlerinin uyarlanmasına ve hız sınırlamaları yapılmasına,

e) Motorlu taşıtların uygunsuz ve tehlikeli kullanımını teşvik edici reklamların engellenmesine,

f) Görme ve duyma özürlülerin ihtiyaçlarını da dikkate alan etkili bir işaretleme sistemine,

g) Yaya ve motorlu araç trafiğinin kolay geçiş ve durma özgürlüğünü sağlayacak ölçütler belirlenmesine,

h) Risk yaratanların sonuçlardan sorumlu olacağı bir risk yükümlülüğü sisteminin kurulmasına,

i) Sürücü eğitim sisteminin yayaları ve yavaş kullanıcıları gözetecek şekilde tasarlanmasına hakkı vardır.

7. Yayanın tam ve engelsiz hareketini sağlayacak bütüncül bir taşıma sistemine, özellikle de;

a) Ekolojik kapsamlı ve iyi donanımlı toplu taşım sistemine,

b) Kentsel alanlarda bisiklet kullanımına ait donanımların sağlanmasına,

c) Otoparkların yaya hareketlerini engellemeyecek ve yayaların mimarı olarak özelleşmiş alanlardan alacağı keyfi etkilemeyecek şekilde konumlanmasına hakkı vardır.

8. Her üye ülke, yaya haklarıyla ve alternatif ve ekolojik taşım biçimleri ile ilgili kapsamlı bilgiyi uygun kanallardan yaymalı ve çocuklara, öğrenime başladıkları andan başlayarak iletmelidir.

Yayaya Kalan Yol