Ali Rıza Avcan
Türkçe Sözlük “yaya” sözcüğünü “yürüyerek giden“, İnternetin sanal ansiklopedisi Wikipedia ise “yürüyerek seyahat eden kişi” olarak tanımlıyor.
Türk Dil Kurumu’nun 1971 baskı Kavramlar Dizini’nin ikinci cildinde “yürümek” sözcüğü eş anlamlı toplam 55 sözcükle ilişkilendiriliyor. Bunların insanla ilgili olan belli başlı örnekleri ise şu şeklide sıralanıyor:
adım, adım adım, adımları açmak, adım atmak, adi adım, arşınlamak, badi badi, dolaşma, emekleme, gerilemek, gezinme, gezme, gitmek, hatve, ilerleme, koşar adım, mesafe almak, paytak paytak, piyade, sallana sallana, seke seke, seyrek adım, sık adım, sıralama, taban tepmek, tabanları yağlamak, tabanları patlamak, topallaya topallaya, trafik, uygun adım, uykuda gezme, yan yan, yol almak, yollara düşmek, yürüme, yürüyüş.
Görüldüğü gibi temel bir insan hareketi olarak iki ayak üzerinde ileriye geriye ya da sağa sola doğru yapılan “yürüme” eylemi ile ilgili olarak Türkçe’de birçok sözcük bulunuyor.
Sözcük dağarcığımız, “yürümek” ve onu gerçekleştiren “yaya“lardan yana oldukça zengin olmakla birlikte; bunun keyif alınan bir eylem olarak kabul görmesi ya da temel bir insan hakkı olarak kabulü ise yaşadığımız toplum için oldukça yeni bir olgu…
Rebecca Solnit, “Yol Aşkı, Yürümenin Tarihi” isimli kitabında doğada yürümenin İngiltere’de uzun yıllar mümkün olmadığını, arazideki özel mülkiyet haklarının sert bir şekilde uygulanması nedeniyle ana yollar dışında doğa içinde yürümeye kalkanların özel mülk sahiplerinin korucuları tarafından dövülüp öldürüldüğünü anlatıyor. Ardından da İngiltere’deki doğa yürüyüşü kulüplerinin bu durumu ortadan kaldırmak amacıyla örgütlendiğini ve kahramanca mücadele ettiklerini söylüyor.
Solnit, yürümenin İngiltere macerasını anlatırken özel mülk sahiplerinin uyguladığı bu zorbalığın geniş kamu topraklarına sahip Amerika’da yaşanmadığını, neredeyse tüm toprakların doğudan batıya doğru geniş bir fetih hattında ilerleyen Amerikalılar’ın yürüyüşüne açık olduğunu, karşılarına çıkan Kızılderililer’in ise rahatlıkla yok edildiğini belirtiyor.
Anlaşılan o ki, toprak mülkiyetinin Osmanlı döneminde sultana; yani devlete ait olması nedeniyle bizim ülkemizde de doğaya çıkıp yürümenin, bir yerden bir yere gitmenin, o güzergahtaki yol kesen eşkiyalar ya da asker kaçakları dışında kolay olduğunu gösteriyor. O nedenle de, insanların İmparatorluk toprakları içinde bir yerden diğer bir yere gitmesi, doğada; tarlaların, bağların arasında, dağlarda ve ovalarda, göl ve nehirlerin çevresinde yürümesi, yol alması, bunun bir toprak sahibi tarafından engellenmesi mümkün olmamış, kabul görmemiş…
Doğada yürümek, ülkemiz koşullarında engellenip kısıtlanmamış olmakla birlikte; kentte yaşayanların kamusal alanlarda rahatlıkla yürümesinin; özellikle de kadınların ve engellilerin meydan, bulvar, cadde, sokak ve kaldırımlarda her türlü tehlike ve riskten uzak bir şekilde var olup yaşayabilmesi, bununla ilgili temel haklarının bilincinde olması, bu haklara sahip çıkıp koruması ve geliştirmesi ise oldukça yeni bir toplumsal gelişmedir.
O nedenle, “kent hakkı”nın temel bir bileşeni olan “yaya hakları” ile ilgili ilk temel belge olan Avrupa Yaya Hakları Bildirgesi‘nin Avrupa Parlamentosu’nca 1988 yılında, İnsan Hakları Derneği Çevre Komisyonu tarafından hazırlanan Yaya Hakları Bildirgesi‘nin ise 1990 yılında kabul edilmesi mümkün olmuş…
Bilimsel literatürde yaptığımız taramalarda ise yaya haklarının o tarihlerden bu yana hem akademi çevreleri hem de insan haklarıyla ilgili kurum ya da uzmanlar tarafından pek ele alınıp incelenmediğini, bu konunun “kaldırımlar yayalarındır” gibi genel geçer söylem ve kampanyalar dışında gündeme getirilmediğini görüyoruz.
Yaya hakları ile ilgili örgütlenme çalışmaları da -ne yazık ki- aynı durumda…
1963 yılında Birleşmiş Milletler tarafından bir sivil toplum kuruluşu olarak akredite edilen Uluslararası Yaya Federasyonu (International Federation of Pedesterians – IFP)’na, 2018 yılı başı itibariyle 29 ülkeden 41 ulusal örgüt ve 2 uluslararası örgüt üye olduğu halde Türkiye’den hiçbir örgütün üye olmadığı bilinmektedir.
Uluslararası Yaya Federasyonu’na (IFP) üye olan örgütlerin ülkeler itibariyle isimleri ve sayıları aşağıdaki listede gösterilmiştir:
Bu listenin de gösterdiği gibi dünyanın 29 ülkesinde yaya olmayı bir hak ve yaşam kültürü olarak ele alınıp örgütlenmiş 41 vakıf ya da dernek bulunduğu; hatta bu ülkeler arasında burnumuzun dibindeki Yunanistan yer aldığı halde ülkemizde yaya haklarını savunmayı ve yaya olarak yürümeyi bir yaşam kültürü olarak geliştirmeyi hedefleyen tek bir dernek, vakıf, oluşum ya da platform yok.
Bu konuda 2010 yılında, İstanbul’da “Yaya Yaşam Derneği” ismiyle bir dernek kurulup “Çek Arabanı” kampanyası gibi oldukça başarılı çalışmalar yürütmüş olmakla birlikte, bu derneğin, yöneticilerinin dernek çalışmalarına yeteri kadar zaman ayıramaması nedeniyle 2012 yılında kapandığını biliyoruz.
Bunun dışında kalan Sokak Bizim Derneği ise kurulduğu 2007 yılından bu yana “Kaldırım Nerede?”, “Sokağını Yaşa”, “Bir gün sokak bizim”, “Aklımdaki Mahallem”, “Otomobilsiz Hayat, Oh ne rahat” adıyla çeşitli kampanyalar düzenlemiş, çoğunlukla sokak ölçeğinde çalışan bir sivil toplum kuruluşu. Damla Özgü Yıldız, Arzu Erturan, Melike Selin Durmaz ve Serim Dinç tarafından kurulduğu anlaşılan derneğin http://www.sokakbizim.org isimli internet sayfası ile 2013 yılında uyguladığı “Kaldırım Nerede?” kampanyası için düzenlediği http://kaldirimnerede.org isimli web sayfası halen etkin durumda.
1998 yılında yine İstanbul’da kurulan Yaya Hakları İçin Yurttaş Lobisi ise, aynı zamanda Sefertası Hareketi’nin de kurucusu olan Ümit Sinan Topçuoğlu’nun yaşadığı dönemde etkin olmuş, 2000 yılında Kadıköy Belediyesi ile “Yaya Hakları İçin Kadıköy Protokolü”nü imzalamış; ancak Ümit Sinan Topçuoğlu’nun vefatı ile birlikte o tarihten bu yana adı duyulmaz olmuş.
Görüldüğü gibi, 2018 yılı itibariyle ülkemizde yayaların kamusal alanlardaki haklarını savunacak ve kent içi yürüyüşü bir yaşam kültürü olarak geliştirecek dernek, vakıf, oluşum ya da platform gibi herhangi bir sivil bir örgütlenme ülkemizde bulunmamaktadır.
O nedenle, kentlerdeki taşıt ağırlıklı ulaşıma alternatif olarak yayaların haklarını savunmak ve bu hakkın uygulama alanını geliştirmek, kentlilerin daha fazla yürüyerek bunu bir yaşam biçimine dönüştürmelerini sağlamak amacıyla hak temelli bir mücadele platformunun oluşturulması gerekmektedir.
O nedenle haydi tüm yayalar! Yolların gerçek proleterleri olarak ayaklarınızdaki ayakkabılar, sandaletler ya da kullandığınız tekerlekli araçlar ve koltuk değnekleri dışında kaybedecek başka bir şeyiniz olmadığı için gelin ve hep birlikte hak temelli bir mücadele platformu oluşturmak için el ele verin!
Geç bile kalındığını düşünüyorum.
Bireysel eylemler sonuç vermiyor.
Güç gösterisi ileçoğunluğun hak arama yoluna yasalar çerçevesinde başvurmak gerek
Yurttaşın hak arama oluşumlarını desyekliyor ve katılmak istiyorum.
BeğenBeğen