Cehalet ya da kayırma…

Ali Rıza Avcan

İzmir‘e yerleşip İzmirli olduğum 28 yıllık süreç içinde İzmir ve İzmirli hakkında edindiğim temel izlenimlerden biri de; kentin, daha doğrusu yöneticilerinin kendi insanına, İzmir‘de doğmuş, yaşamının uzun yıllarını burada geçirmiş, İzmir adına mücadele etmiş ya da İzmir‘de eserler vermiş sanatçılarla bilim ve kültür insanları yerine bir kez bile İzmir‘e uğramamış, İzmir için mücadele etmemiş, İzmir‘de tek bir eseri bile olmayanlara büyük bir eğilim gösterdiği, onları hatırlayıp anmak amacıyla elinden geleni yaptığı şeklinde…

Bu tespiti en iyi şekilde, 20 Temmuz 2023-14 Mart 2024 tarihleri arasında yayınlanan “İzmir’in Unutulan Sanatçıları” başlıklı yazı dizisi ile buna ek olarak yazdığım başka yazılarla ortaya koymuş; İzmir‘de İzmir Türk Ocağı Binası (şimdi İzmir Devlet Tiyatrosu), Gazi İlkokulu, Silahçıoğlu İşhanı, Hacı Sadık Efendi İşhanı ve Hacı Sadık Akseki İşhanı gibi değerli birçok eseri bulunan mimar Necmeddin Emre yerine kentin merkezindeki çarşı merkezine İzmir‘de tek bir eseri olmayan Mimar Kemaleddin ismini verdiğimizi, Sultan Hamid istibdadına karşı savaştığı için kendisine 1908’de “Hürriyet Kahramanı” unvanı verilen ve İzmir‘in ilk kadın milletvekili Benal Nevzat‘ın babası olan ilk şehit gazeteci-yazar Tevfik Nevzat‘ı unutup Adana‘daki mezarını bile ziyaret etmediğimizi, İzmir‘in kurtuluş günü olan 9 Eylül 1922’de İzmir‘e giren ilk subay sıfatıyla hükümet konağındaki Yunan bayrağını indirip yerine Türk bayrağını asan Yüzbaşı Şerafettin‘e Mustafa Kemal Atatürk tarafından “İzmir” soyadı verildiği halde yaşamının zor günlerinde onu unutup kentte ona saygımızı ifade edebileceğimiz tek bir anıt bile yapmadığımızı, Ulusal Kurtuluş Savaşı döneminde İstanbul‘daki öğrenci arkadaşlarını örgütleyip Ankara‘daki mücadeleye katılan ve İzmir‘le hiçbir ilgisi olmayan Tıbbiyeli Hikmet adına bazı hatırlı meclis üyeleri sayesinde İzmir Ticaret Odası önünde bir heykel diktiğimizi bilelim ve bu bilinçle İzmirli sanatçılarla kültür ve bilim insanlarına gereken değeri vermediğimizi kabul edelim.

Bu durumun son örneğini ise, geçtiğimiz günlerde Kültürpark‘ta uzunca bir süredir kullanım hakkı anlaşmasıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı‘nca kullanılıp son yıllarda içindeki eserlerin yeni yapılan İzmir Kültür Sanat Fabrikası‘na taşınması nedeniyle boşaltılan, 1939-1951 döneminde Maarif Vekaleti Kültür Pavyonu, 1951/1952-1984 döneminde İzmir Arkeoloji Müzesi ve İzmir Resim Heykel Müzesi ve Galerisi, 2004’den sonra da İzmir Tarih ve Sanat Müzesi olarak kullanılan tescilli binanın Kültür ve Turizm Bakanlığı‘ndan alınarak orada Mehmet Tüzüm Kızılcan Sanat Galerisi ismiyle Kültürpark‘ın (muhtemelen bu binanın) içinde yapılacağı söylenen kütüphaneye, kendi kütüphanesini, Tayyip Erdoğan‘ın ikamet ettiği Külliye‘ye bağışlayan ve AKP iktidarından yana Osmanlıcı görüşleriyle tanınan tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı isminin verilmesi oluşturuyor.

Bir konuyu baştan belirtmeliyim ki, benim bugünkü yazımda dile getirmeye çalışacağım konunun, Cemil Tugay‘ın 31 Mart 2024 tarihli son yerel seçimde İzmir büyükşehir belediye başkanı seçilmesinden sonra, Karşıyaka‘da yeni seçilmiş belediye başkanı Behice Yıldız Ünsal‘a fırsat bırakmayacak şekilde 3 Nisan 2024 tarihinde Karşıyaka Belediyesi‘ne ait Çatı Bostanlı‘da alelacele Mehmet Tüzüm Kızılcan adına bir seramik atölyesi açmasının yanı sıra (1), 27 Ağustos 2025 tarihinde Kültürpark‘ın içindeki Bruno Taut eseri tescilli binaya yine Mehmet Tüzüm Kızılcan ismini taşıyarak yeni bir sanat galerisi açması; ayrıca, aynı gün Büyük Taarruz‘un 103. yılı nedeniyle Vikipedi‘nin tanımlamasıyla “Türk şovmen, oyuncu, tiyatro ve klip yönetmeni, yapımcı, seslendirme sanatçısı ve fotoğrafçıOkan Bayülgen‘le birlikte ağırladığı (sanırım bu ağırlamada tek eksik olan isim Prof. Dr. Celal Şengör‘dü) Avusturya‘nın Bregenz kentinde Kırım Tatarı bir ailenin çocuğu olarak doğan ve AKP‘li yıllardaki o büyük değişiminden önceki yıllarda hocalığımı da yapan tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı ismini (sanırım bu yapıda) yapılacak bir kütüphaneye vermesi olayında, unutuldukları, kayırılmadıkları ya da büyük bir cehaletle bilinmedikleri için benim aklıma gelen diğer İzmirli; İzmir‘de yaşamış ya da İzmir‘e büyük yararları dokunmuş alternatif isimlerle mukayese etmek olmayıp; sadece, benim aklıma gelen isimler hakkında sizleri bilgilendirmek olduğunu, mukayese yapmayı ise sizlere bıraktığımı ifade etmeliyim.

Bruno Taut ve ülkemizdeki bazı eserleri…

Cumhuriyet Dönemi‘nin İzmir‘e emanet ettiği önemli doğal, kültürel ve tarihi bir miras olarak Kültürpark‘taki önemli ve tescilli bir yapıya, bu yapı içindeki değişik bölümlere daha başka kimlerin isimleri verilebilirdi diye düşündüğümde, benim bir çırpıda aklıma gelenler sırasıyla şöyle;

1. Bruno Taut: Öncelikle söz konusu yapıyı 1938 yılında tasarlayıp yapan dünyaca ünlü Alman mimarı Bruno Taut… Sosyalist fikirleriyle tanınan Yahudi asıllı Alman mimar ve şehir plancısı Bruno Julius Florian TautAlmanya‘da Faşist Nazi Dönemi’nin başlaması üzerine1936 yılında Türkiye‘nin davet ettiği 300’e yakın bilim insanı arasında yer alan Bruno Taut… Mimari ve şehircilik alanındaki Bahçe-Şehir Hareketi‘nin bir takipçisi olarak Almanya‘da tasarlayıp yaptığı 1.500 konutluk Gartenstadt yerleşimi UNESCO‘nun Dünya Mirası Listesi‘ne girmiş, Türkiye‘de İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi‘nde hoca, Milli Eğitim Bakanlığı‘nda inşaat şefi olarak çalışmış, 1937’de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi‘ni, 1938’de Trabzon Mekteb-i İdadisi (Trabzon Fen Lisesi)’ni, 1937’de Ankara Teknik Yükseokulu ile Kimya Enstitüsü‘nü, 1938’de benim de okuduğum Ankara‘daki yüksek tavanlı, geniş hacimlere sahip Kurtuluş ve Cebeci ortaokullarını, İzmir/Kültürpark‘ta Maarif Vekaleti Kültür Pavyonu ile Cumhuriyet Kız Enstitüsü‘nün ilk binasını; ama, asıl önemlisi Mustafa Kemal Atatürk‘ün 21 Kasım 1938 tarihli cenaze töreninde kullanılan katafalkı hazırlayıp kısa bir süre sonra vefat eden, naaşı İstanbul‘daki Edirnekapı Şehitliği‘ne defnedilen ilk ve tek gayrimüslim olarak Bruno Taut

Mustafa Kemal Atatürk’ün cenaze töreni katafalkı…

İzmir‘deki Alman Konsolosluğu‘nun bu değerli binayı Bruno Taut Mimarlık Müzesi olarak kullanılmak üzere hazır olduğuna ve bunun için resmi görüşmelerde bulunduğuna sevgili dostum Orhan Beşikçi ile birlikte tanık olduğumuz, bu nedenle burada bir mimarlık müzesi yapmak yerine Kemer İstasyonu ve İzmir Genelevi ‘nin hemen yanında hiçbir mimari özelliğe sahip olmayan tarihi demiryolu deposunu mimarlık müzesi yapmak isteyen Konak Belediye Başkanı Nilüfer Çınarlı Mutlu ile diğer İzmirli mimarların böylelikle büyük bir fırsatı kaçırdığı ünlü mimar Bruno Taut… Tabii ki kaybedenlerden biri de İzmir ve İzmir halkıdır…… Dünyaca tanınan, eserleri UNESCO tarafından korunan, faşizme karşı durup sosyalist fikirleri ile tanınan bir Dünya değerine, İzmir’e iki önemli yapı kazandırmış bu isme gereken ilgi ve vefayı göstermeyen İzmir ve onun bu konularda cahil ya da önyargılı olduğu anlaşılan belediye yöneticileri…

Yüzbaşı Şerafettin İzmir…

2. Yüzbaşı Şerafettin İzmir: Tabii ki, bu binaya ve bu bina içindeki yapılacak kütüphaneye İzmirli bir seramik sanatçısıyla kitaplarını “Kaçak Saray“daki kütüphaneye bağışlayan Osmanlıcı bir tarihçinin adlarının verildiği tarihlerden 102 yıl önce, işgal altındaki bu kente ilk Türk subayı olarak girip vilayet konağına Türk bayrağını asan; üstüne üstlük, kendisine Mustafa Kemal Atatürk tarafından “İzmir” soyadı verilen Yüzbaşı Şerafettin… Bu konuda daha fazlasını söylemeye gerek yok zaten…

Türkiye’de arkeolojinin duayeni, İzmir’de kentin arkeolojik tarihini ortaya koyan bilim insanı…

3. Ekrem Akurgal: İzmir‘in bir kent olarak kaynağını oluşturan antik Smyrna/Tepekule yerleşiminin arkeolojik ve kültürel tarihini araştırıp ortaya koyan ve benim de rahmetli Prof. Dr. Serap Yılmaz sayesinde tanışıp sohbet etmekten onur duyduğum Prof. Dr. Ekrem Akurgal,

Şadi Çalık…

4. Şadi Çalık: Yaptığı onlarca heykelle Kültürpark‘ı sanatsal anlamda zenginleştiren, Kültürpark için yaptığı 2,90 m. büyüklüğündeki Atatürk heykeliyle mobil heykelleri geçen zaman içinde sırra kadem basıp kaybolan ya da 12 Eylül döneminde kırılıp imha edilen ve yaptığı bir eseri ülkemiz adına Birleşmiş Milletler binasının fuayesine yerleştirilen Türk heykel sanatının öncü ismi Şadi Çalık… Biz onun ismini vermesek de kaskatlı havuzun kenarındaki nü genç kız heykeli ya da Kültürpark‘ın yapımı sırasında ölen atlar için yaptığı ilk heykeli “At Başları” ile kendini devamlı hissettirip, kendisini görmeyen ya da görmek istemeyen belediye başkanlarına rağmen, yaptığı heykelleri kaydedip yok eden Kültürpark yöneticilerine rağmen “ben buradayım” diyen büyük sanatçı…

5. Nermin Abadan Unat: İzmirli bir ailenin kızı olarak doğup babasının ölümüden sonra annesi ile birlikte yerleştiği Viyana‘dan kendi isteği ile ayrılıp babasının memleketi İzmir‘e gelen ve “Macar Nermin” lakabıyla Kültürpark‘ın yapımı için yurtdışından gelen mühendis, mimar ve şehir plancılarından oluşan yabancı ekiplere tercümanlık yaparak Kültürpark‘ın yapımına tanıklık etmiş, daha sonraki yıllarda uluslararası düzeyde tanınan bir bilim kadını, senatör ve ülkemizin uluslararası kuruluşlardaki temsilcisi olarak çalışmış, İzmir Kız Lisesi‘nin değerli mezunu Prof. Dr. Nermin Abadan,

İzmir’in 4 Bilim Amazonu: Prof. Dr. Mübeccel Belik Kıray, Cevriye Artuklu, Prof. Dr. Mübahat Kütükoğlu, Prof. Dr. Zeynep Korkmaz

6. İzmir’in Bilim Amazonları: Cumhuriyet‘in ilk yıllarında İzmir Kız Lisesi‘nde aldıkları eğitimle İzmir‘in bilim dünyasına armağan ettiği diğer Bilim Amazonları: Prof. Dr. Mübeccel Belik Kıray, Prof. Dr. Mübahat Kütükoğlu, Prof. Dr. Zeynep Korkmaz ve Cevriye Artuklu… Bilime yaptıkları katkılar nedeniyle ülkemizde ve dünyada tanınan bütün bu insanların hatırlanmaması, bilinmemesi, bilinse bile tercih edilmemesi İzmir‘in kronik sorunu olan cehaletin ya da önyargının vahim sonuçlarıdır…

Bu durumda da, ya başta belediye başkanı olmak üzere kültür ve sanattan sorumlu tüm yöneticilerin İzmir ve geçmişi konusunda bilgi sahibi olmadıklarını, ya da tanıyıp kayırdıkları bazı sanatçı ve bilim insanlarını hep birlikte şikayetçi olduğumuz “nepotizm” denilen belanın bir sonucu olarak bizlere dayattıklarını düşünüyorum…

Şimdi bu durumda sizden benim adlarını verdiğim bu kültür, sanat ve bilim insanları hakkında bilgi edinerek bir değerlendirme yapmanızı ve hiç bir ismi şahsi nedenlerle kayırmadan tercihinizi benimle paylaşmanızı öneriyorum…

Bense, bu arada bu sayede daha derinden öğrenip etkilendiğim Bruno Taut ve eserleri konusunda ayrı bir yazı yazma konusunda sizlere söz veriyorum…

Tabii ki, yapıldığı tarih itibariyle 87 yaşında olan bu değerli binaya bugüne kadar değişik işlev ve adlar verildiğini; ayrıca, Türkiye‘de bu tür yapı ya da mekan isimlerinin değişik iktidar ve yönetimler tarafından değiştirilmesinin adeta bir gelenek haline geldiğini bildiğim için, önümüzdeki yıllarda bu isimlerin de başkalarının isimlerinin uygun görülmesi ya da işlevlerinin yok edilmesi suretiyle değiştirilebileceği ihtimalini de unutmamak koşuluyla…

(1) “Çatı Bostanlı’da Mehmet Tüzüm Kızılcan Seramik Atölyesi kuruldu, Karşıyaka Haber Gazetesi, 3 Nisan 2024, https://www.karsiyakahaber.com/gundem/cati-bostanlida-mehmet-tuzum-kizilcan-seramik-atolyesi-kuruldu/39787

Yararlanılan Kaynaklar

1) Ahenk Yılmaz, Kıvanç Kılınç, Burkay Pasin, İzmir Kültürpark’ın Anımsa(ma)dıkları, İletişim Yayınları, s.7-19,

2) Cengiz Bektaş, “Toplumcu Bir Alman Mimarı: Bruno Taut, Arkitera, 4 Mayıs 2018, https://www.arkitera.com/gorus/toplumcu-bir-alman-mimari-bruno-taut/

3) Elif Pekince, “Türkiye’de Bir Alman Ayak İzi, Mimarhane, https://www.mimarhane.org/turkiyede-bir-alman-ayak-izi-brunu-taut/

4) Kai K. Gutschow, “Bruno Taut’un Sergi Pavyonlarında Nesneden Enstalasyona“, The Journal of Architectural Education, Cilt 59, Sayı 4, s.63-71

5) Rafet Arslan, “Bir İhtimal Daha Var, İzmirart Blog, https://www.izmir.art/tr/bir-ihtimal-daha-var

6) Serkan Türkmen, “İzmir-Cumhuriyet Anadolu Kız Meslek Lisesi/KOnak Cumhuriyet N.S. İşgören Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi“, Türkiye Turizm Ansiklopedisi, https://turkiyeturizmansiklopedisi.com/izmir-cumhuriyet-anadolu-kiz-meslek-lisesi-konak-cumhuriyet-ns-isgoren-mesleki-ve-teknik-anadolu-lisesi

7) Yaşar Ürük, “Ünlü Mimar Bruno Taut İzmir’de…, Yenigün Gazetesi, 13 Şubat 2024, https://www.gazeteyenigun.com.tr/makale/19171762/yasar-uruk/unlu-mimar-bruno-taut-izmirde

8) Maarif Vekaleti Kültür Pavyonu, Vikipedi, https://tr.wikipedia.org/wiki/Maarif_Vek%C3%A2leti_K%C3%BClt%C3%BCr_Pavyonu

9) Okulumuzun Tarihçesi, T.C. Milli Eğitim Bakanlığı İzmir/Konak Cumhuriyet N.S. İşgören Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, https://cumhuriyetnsi.meb.k12.tr/icerikler/okulumuzun-tarihcesi_131737.html

10) Bruno Taut, Wikipedia, https://en.wikipedia.org/wiki/Bruno_Taut

Bruno Taut, Vikipedi, https://tr.wikipedia.org/wiki/Bruno_Taut

Yapılamayacak ve devamı getirilemeyecek beyhude işler…

Ali Rıza Avcan

Resmi, sivil ya da özel tüm kuruluşlar, yapacakları her yeni işte, o işin hem mevcut hukuk düzeni, kurumun mali yeterliliği, sahip olduğu insan kaynağı ve teknolojik donanımı açısından yapılıp yapılamayacağına, hem de yapılıp ortaya çıkarıldığı takdirde, o işin uzun bir zaman dilimi içinde devam edip etmeyeceğine, sonuca ulaşmak için verimli olup olmayacağına bakarlar.

Ayrıca yapacakları her işi o kurumun daha önceden belirlenmiş ihtiyaç ve sorunlarının önem ve öncelik sırasına göre yapmaya, kaynaklarını en önemli ve öncelikli işler için kullanmaya çalışırlar.

İşte o anlamda, İzmir Büyükşehir Belediyesi açısından daha iyi ve kaliteli hizmet üretmek için uygun bir hizmet binasının yapılması ya da körfezdeki kirlilikle kokunun giderilmesi, aksayan toplu ulaşımın yeniden düzenlenip geliştirilmesi veya taşınmaz satışı dışında mevcut gelir kaynaklarının geliştirilip harcamalarda tasarruf yapılması, içinde bulunduğumuz koşullarda en önemli ve öncelikli işlerden biridir diye düşünebiliriz.

Çünkü mali kaynakların kısıtlı olduğu; hatta, merkezi yönetimce ödenen vergi paylarının belediye ve şirket borçları nedeniyle büyük ölçüde kesildiği, bu borçlar dururken yurt dışından borç para almanın yasaklandığı, işçi ve memur maaşlarının ödenemediği bir dönemde tüm belediye kaynaklarının verimli, etkin, sonuç alıcı, yapılabilir ve sürdürülebilir işlere ayrılması hayati bir öneme sahiptir.

Kaynak: Kent Yaşam, Fotoğraf: Nur Uzakgören

Hal bu olmakla birlikte, İzmir‘in içinde başka bir benzeri olmayan ve vaha niteliğindeki eşsiz güzelliğiyle herkesin dinlenip rahatladığı Kültürpark, bir süredir belediye başkanının yanına çöreklenmiş bir kısım sınıf arkadaşı danışmanların kendi kişisel menfaatlerinin mekânı ya da oyuncağı olma riskini yaşıyor.

Aziz Kocaoğlu zamanında kentteki sermaye kesiminin büyük bir kültür merkezi yapmak istediği, Tunç Soyer döneminin ilk başlarında meşhur “oyuncakçı” yazar Sunay Akın‘ın Kültürpark‘ta bir müze açmak istediği, sonrasında Tunç Soyer‘in “gölgesiGüven Eken‘in Kültürpark‘taki Göl ve Ada gazinolarını yıkıp yok ederek onun yerine beton bir kitle yaratmak istediği hepimizin bildiği ve sonucu başarısızlıkla biten girişimler…

İşte o nedenle, Kültürpark‘ın Göl ve Ada gazinolarıyla şimdilerde kapatılan lunapark, belediyeye çöreklenmiş iş bilmez kadroların ortaya koyup etrafını içeriyi göremez şekilde kapattıkları bir “yara” olarak mevcudiyetini koruyor.

Ancak şimdi de yeni bir hayalle yola çıkan, daha doğrusu kendi kişisel hobisine yeni bir menfaat alanı yaratmak isteyen ve belediyede hangi unvanla çalıştığı bilinmeyen sınıf arkadaşının öneri ve yönlendirmesiyle ve yine belediye başkanının başka bir sınıf arkadaşı genel sekreter yardımcısı tarafından eskinin Göl ve Ada gazinolarının olduğu yerde bir gastronomi müzesi açılmak isteniyor…

Anlaşılan o ki, üç sınıf arkadaşı hekim, aynen Aziz Kocaoğlu ve Tunç Soyer zamanında başkalarının yapmak istediği gibi, Kültürpark‘ın başına, sonu belli olmayan ve belediye açısından hiçbir önceliği olmayan başka bir çorap örmek istiyor…

Bunun için yıkılan Göl ve Ada gazinolarının bulunduğu alandaki betonarme yapılar henüz bitirilmemiş olmasına rağmen; birtakım iş ve alımlar yapılıyor ve belediyenin içinde bulunduğu mali kriz nedeniyle -şimdilik- sonuç alınamıyor…

Oysa aynı ekip; Cemil Tugay‘ın Karşıyaka belediye başkanı olduğu 2023 yılında, yanlarına Yaşar Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü‘nü alarak Karşıyaka Belediyesi‘nin “müflis“; yani, iflas etmiş şirketi Kent A.Ş. üzerinden “Cordelion Mutfak Sanatları Merkezi” isminde, Kültürpark‘ta kurmak istedikleri müzeye benzer bir yer açarak orada, Kent A.Ş.‘nin İnternet sayfasındaki anlatımıyla “alanında uzman akademisyen ve şeflerle yemeği sanata dönüştürürken hem yemek yapmayı sevenlere hem de yemek yapma becerisiyle sektöre girmek isteyenlere mutfak sanatlarının inceliklerini göstermek, gastronomi kültürü ile ilgili eğitimler vermek, yiyecek-içecek sektörüne eğitimli, nitelikli ve kalifiye personel yetiştirmek, özellikle İzmir ve Ege mutfak kültürüne sahip çıkmak ve tanıtmak, gastronomi konseptli festival ve etkinlikler düzenlemek; ayrıca, gastronomi alanında mesleki eğitimlerle profesyonellere yönelik eğitimlerin yanında mutfak severlere her ay özel workshoplar düzenlemek” amacıyla etkinlikler düzenlenmişler, benim hatırladığım kadarıyla, Çeşme belediye başkanının dalga geçtiği (1) Karşıyaka Ege Otları Festivali ve gazoz sergisi gibi etkinlikler düzenlemişlerdi. Hatta benim de gidip gözlemlediğim bu etkinliklerde MasterChef programının ünlü İtalyan aşçısı Danilo Zanna‘yı bile konuk etmişlerdi.

Bugün bu merkezin faaliyetlerini takip etmek, hangi etkinlik ve kursları düzenleyeceklerini öğrenmek için bize önerilen tek kaynak, Instagram‘daki Cordelio Mutfak Sanatları Merkezi hesabı. (2) 5 Temmuz 2025, Cumartesi günü evimin yakınındaki bu merkeze giderek az sayıdaki müşterisiyle sakin sessiz bir ortamda adeta bir kafe gibi çalışan tesisin yöneticilerine ellerinde basılı bir etkinlik programı olup olmadığını sorduğumda, söz konusu merkezin etkinlikleri konusunda bu Instagram hesabından takip edebileceğimi söylediler.

Bilgisayarın başına geçip bu Instagram hesabını incelediğimde 12.400 takipçiye sahip bu hesapta merkezin açıldığı 16 Ocak 2023’den bu yana toplam 244 adet gönderinin paylaşıldığını; bu hesaptan sadece Cemil Tugay, Yıldız İşçimenler Ünsal, Karşıyaka Belediyesi, Kent A.Ş., Hatay Gastronomi Evi, Diyar Gastronomi ve Karşıyaka Kent günlüğü isimli hesapların takip edildiğini (3), 244 gönderiden 172’sinin Cemil Tugay, 72’sinin de Behice Yıldız Ünsal döneminde gönderildiğini, gönderi trafiğinin, yapılan etkinlik ve kurs sayısının azalmasına paralel olarak Behice Yıldız Ünsal zamanında belirgin bir şekilde düştüğünü, söz konusu merkezin açıldığı ilk yıllardaki performansını koruyamadığını gördüm.

Karşıyaka Cordelio Mutfak Sanatları Merkezi‘nin bu 244 paylaşımının takipçiler cephesinde ise duyurulan programların günü, saati, koşulları ve ücreti konusunda devamlı olarak soru sorulmuş olmasına karşın tek bir kez bile olsa yanıt verilmediği ni, soru soranların dikkate bile alınmadığı görülmektedir.

Ayrıca söz konusu merkezin tanıtımında Ege ve İzmir mutfağının öğrenilip tanıtılması konusunda çalışmalar yapılacağı belirtilmesine karşın; hem Cemil Tugay, hem de Yıldız İşçimenler Ünsal dönemlerinde yapılan eğitim çalışmalarıyla diğer etkinliklerin pizza, ravioli ya da fettunici makarna, tiramisu, bento cake, sushi, macaron gibi İtalyan, Fransa, Alman, İspanyol ve Uzakdoğu mutfağına ait yemeklerin öğrenilmesi ile ilgili olduğu, bırakın Anadolu mutfağını Ege ve İzmir mutfağı üzerine bile tek bir çalışmanın yapılmadığı, bu konuda ilk akla gelen 22-26 Şubat 2022 tarihlerinde yapılan ve devamı getirilmeyen Ege Otları Festivali hakkında Çeşme belediye başkanının bile ilginç sözler söylediği, üstüne üstlük 25 Ekim 2024-25 Ocak 2025 tarihleri arasında Mustafa Kemal Atatürk‘ün annesi Zübeyde Hanım‘ın saygın adı alet edilerek “Zübeyde Hanım’ın Mutfağı” adıyla Zübeyde Hanım‘la hiçbir ilgisi olmayan, onun kullanmadığı sağdan soldan toplama mutfak eşyalarıyla büyük bir sergi açılarak ucuz bir popülizm örneği verildiği görülmektedir.

Bu örnekten de görüleceği üzere Cemil Tugay ve ekibinin gastronomi ve yemek kültürü konusunda Karşıyaka‘da başlattıkları bu ilk girişimin ivmesi, bu konuda yeterli bilgi, birikim ve araştırma yapılmadığından yeni belediye başkanının zamanında hızla düşmüş ve Karşıyaka Belediyesi eski başkanı Cemil Tugay‘ın büyükşehir belediye başkanı olduktan sonra bu girişime sahip çıkıp desteklemesi, hatta bu merkezi İzmir Büyükşehir-Karşıyaka Belediyesi işbirliği içinde daha da geliştirmesi mümkünken, Kültürpark‘ın içindeki Göl ve Ada gazinolarının yerinde Kültürpark‘ın geçmişi, gelenekleri ve bugünü ile ilgisi olmayan bir gastronomi müzesi açmaya kalkması, sınıf arkadaşının eline yeni bir oyuncak vererek onu memnun etmek adına sağdan soldan malzeme alarak hazırlıklar yapması; ancak, yapılan alımların bedelinin ödeyememesi; anlaşılan o ki, bu ikinci girişimin de Karşıyaka‘da devamı getirilemeyen ilk girişim gibi sonuçsuz kalacağının göstergesidir.

Yıkılan Göl Gazinosu…
Göl Gazinosu yerine yapılan; ama bir türlü bitirilemeyen yeni bina…

Gelelim Kültürpark‘ta bir gastronomi müzesi açma hayaline ve yakın zamanda kaybettiğimiz “İzmir Baba” sevgili ve rahmetli Sancar Maruflu‘nun Kültürpark; özellikle de Kültürpark‘taki Göl ve Ada gazinolarıyla Çamlık Senar, Manolya, Luna Park, Ekici Öve ve Kübana gibi tarihi mekânlar yıkıldığında dile getirdiği tepkisine ve bu mekanlarda görmeyi arzu ettiklerine…

Hatırlayacaksınız; Kültürpark‘taki Göl ve Ada gazinoları Tunç Soyer döneminde yıkıldığında eski günlerin İzmir‘i ve Kültürpark‘ı için öne çıkan Sancar Maruflu, “artık İzmirli değilim, İzmir’i terk edeceğim. Dr. Behçet Uz’un kurduğu Kültürpark’ın tescilli ve korunması gereken, tarihi dokusuna uygun, korunmak üzere kaydedilmiş binaların korunacağını ve birer canlı müze gibi değerlendirileceğini, dev hangarların ise artık yıktırılacağını düşünerek… Kültürpark Platformu’na destek verdim. Ancak Kültürpark’ın tarihiyle yaşıt, alanın dokusuyla bütünleşmiş mekanlar yıkılıyormuş. Orada tarihi bir suç işleniyor” diyerek isyan etmiş, bu yıkımlar konusunda savcılığa suç duyurusunda bulunmuş, hayalinin buralarda her kesim ve sınıftan insanın ailesi ile birlikte rahatlıkla oturup masalarındaki semaverlerle ucuza çay ve kahve içebileceği ucuz fiyatlı yerler olması olduğunu dili döndüğünce anlatmaya çalışmış, eski bir İzmirli olarak Kültürpark‘a sahip çıkmıştı. (4)

Sancar Maruflu‘nun vefatından sonra oğlu sevgili Cevat Ziya Maruflu tarafından yönetilen Facebook sayfasına baktığımızda Sancar Maruflu‘nun yıkılan tarihi mekanlarla ilgili birçok mesajına, bu mekanların nasıl kullanılacağına yönelik önerilerine rastlarız.

Boşaltılan göl ve Ada Gazinosu…
İnşaat alanını halkın gözünden gizlemek amacıyla saç levhalar üzerine yaptırılan resimler…

Sancar Maruflu‘nun vasiyeti niteliğindeki bu mesajlardan Lunapark‘la ilgili 12 Haziran 2021, Facebook paylaşımı aynen şöyle:

Sancar Maruflu ve Selçuk Yaşar, Kültürpark Menekşe Çay Bahçesi’nde…

Sancar Maruflu‘nun Tunç Soyer döneminde yaşadığı bu büyük hayal kırıklığı, bugün lunaparkı kaldırıldığı Göl ve Ada gazinolarının bulunduğu yerlere ise onun arzuladığı şekilde çay, kahve ve nargile bahçeleri yapmak yerine gastronomi müzesi açma girişimi ile adeta rahmetliyi mezarında ters döndürecek bir noktaya ulaşmış durumda!

Hele ki, “kurtuluşun ve kuruluşun kenti” olarak tanıtılan İzmir‘de ulusal kurtuluş savaşı ile ilgili tek bir müze yokken, Tunç Soyer döneminde aksak köstek açılan “Kurtuluş Savaşı Anı Evi“, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay‘la Konak Belediye Başkanı Nilüfer Çınarlı Mutlu‘nun ortak girişimiyle yok edilmişken bu kentte bir gastronomi müzesi açmak ne ölçüde bir ihtiyacın, ne ölçüde bir gerekliliğin, ne ölçüde halkın talep ettiği bir şeyin karşılığıdır? Ayrıca belediyenin elinde yemek kültürü ile ilgili bir koleksiyon yokken, bu işe sağdan soldan devşirme malzeme alarak soyunmak ne ölçüde gerçekçi bir tutumdur?

Ama yazımızın başında da belirttiğim gibi, daha kendine başını sokabileceği bir hizmet binası yapamamış, memur ve işçilerinin maaşlarını zorlukla ödeyen, kentin en önemli sorunları olarak kabul edilen kirli ve kokan körfezle tıkanan ulaşım sistemine çözüm bulamayan İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin bu parasızlık ortamında böylesine bir müze yapmak istemesi ve hatta bu işi Cemil Tugay sonrasında devam ettirmesi ne ölçüde mümkün gözüküyor?

Hele ki, bir daha seçilemeyeceği şimdiden belli olan bugünkü belediye başkanından sonra geleceklerin, aynen Kurtuluş Savaşı Anı Evi‘nin kapatılıp yok edilmesi olayında olduğu gibi hiçbir hesap ve kitaba dayanmaksızın, sırf sınıf arkadaşımı memnun edeyim düşüncesiyle yapılacak bu gastronomi müzesini kapatıp yok etmeyeceğini kim garanti edebilir?

Unutmayalım ki, hayatta kötülük adına ne yaparsak yapalım, o kötülük döner dolaşır yine bizi bulur… Hele ki İzmir gibi kentlerde…

(1) “Çeşme’nin başkanı Karşıyaka’nın festivalini ti’ye aldı: ot lazımsa gönderelim. EgedeSonSöz, 25 Şubat 2022, https://www.egedesonsoz.com/cesme-nin-baskani-karsiyaka-nin-festivalini-ti-ye-aldi-ot-lazimsa-gonderelim

(2) https://www.instagram.com/cordelionmutfaksm/

(3 Cordelion Mutfak Sanatları Merkezi, https://www.instagram.com/cordelionmutfaksm/following/

(4) “Maruflu isyan etti: artık İzmirli değilim, Yeni Asır Gazetesi, 11 Ocak 2020, https://www.yeniasir.com.tr/yasam/2020/01/11/maruflu-isyan-etti-artik-izmirli-degilim

Kültürpark’ı kim, hangi amaçla kullanıyor?

Ali Rıza Avcan

Bugünkü yazımın konusu, uzun zamandır tek bir kelâm bile etmediğim Kültürpark‘la ilgili olacak. Kültürpark, her ne kadar İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin mülkiyetindeymiş gibi gözükse de; belediyenin bugüne kadar aldığı tahsis kararları ve yaptığı kiralamalarla sağından solundan kemirip özel ve ticari kullanımlara açtığı alan ve binaların kimler tarafından, nasıl kullanıldığı ile ilgili olacak. Açıkçası uzun zamandır Kültürpark Platformu‘nun bir bileşeni olarak katıldığım toplumsal mücadelede, Kültürpark‘ın geçmişi, bugünü ve geleceği üzerine araştırmalar yapmış olmakla birlikte, şimdiye kadar aklıma hiç gelmeyen, üstüne üstlük Kültürpark konusunda söz söyleyip yazılar yazan hiç kimsenin gündeme getirmediği, bu nedenle de araştırıp öğrenmeye çalıştığım bir konuyla ilgili olacak.

İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi (APİKAM)‘nin bu sene, 23 Mayıs 2024 tarihinde düzenlediği “Kültürpark’ın Kuruluş Felsefesinde Müzelerin Yeri” başlıklı konuşmada, araştırmacı ve koleksiyoner dostum Aybala Yentürk‘ü dinlerken birden bire aklıma gelen ve o nedenle de konuşma sonrasında araştırıp öğrenmeye çalıştığım önemli bir konu olacak.

Sahi, Kültürpark İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ait olsa da bugüne kadar ya da şimdi kimler tarafından kullanılmış ya da kullanılıyor? Bunu hiç merak ettiniz mi; ya da benim gibi şimdi mi aklınıza geldi?

Bu kapsamda mülkün sahibi İzmir Büyükşehir Belediyesi şimdiye kadar Kültürpark‘ta süreli ya da süresiz olarak hangi kurum ve kişilere yer tahsis etmiş, bunu yaparken tahsis ettiği kurum ya da kişiler arasında bir ayrıcalık yapılmış mı? Tahsis ettiği bu yerler nasıl kullanılmış? Bu tahsislerin süresi ne olmuş? Bu tahsislerin; yani kullanım haklarının Kültürpark‘a verdiği yarar ya da zararlar ne olmuş? Kendilerine yer ya da bina tahsis edilenler bu işten kârlı mı, yoksa zararlı mı çıkmışlar?

Örneğin, İzmir‘deki ayrıcalıklı bir kesimin kullandığı Kültürpark Tenis Kulübü neden ve ne zamana kadar orada olacak? İzmirliler istedikleri takdirde, herhangi bir üyelik ya da para ödeme koşulu aramaksızın o tenis kortlarından ne zaman yararlanacak? Halen kullanılmadığı için boş olan İzmir Tarih ve Sanat Müzesi ile onun hemen yakınındaki İzmir Resim ve Heykel Müzesi Kültürpark Sanat Galerisi hangi koşullarla Kültür ve Turizm Bakanlığı‘na verilmiş? Her iki mekan da uzun bir süredir kapalı olduğu için bu durum hangi tarihe kadar devam edecek ve böylesi bir durumda İzmir Büyükşehir Belediyesi verdiği tahsis kararını gözden geçirecek mi? Uzun süredir bir sutopu takımına tahsis edilen Celal Atik Spor Salonu ve havuzu ne zaman her İzmirlinin yararlanacağı bir tesis olacak? Kültürpark‘ta son yıllarda emniyet güçleri yanında özel güvenlik görevlileri çalıştırılması nedeniyle, Fuar Asayiş Ekipler Amirliği adına İzmir Emniyet Müdürlüğü‘ne verilen tahsis kararı ne zaman kaldırılacak? gibi soruların çok önemli olduğunu düşündüğüm ve söz konusu toplantıya katılan hiç kimsenin bu konuda bir bilgi ya da fikri olmadığını anladığım için, bu konuyu doğrudan doğruya İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne sormaya karar verdim.

O nedenle, 3 Haziran 2024 tarihinde CİMER eliyle İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ilettiğim bilgi edinme talebiyle, “mülkiyeti İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ait Kültürpark’ta tüm resmi, özel ve sivil kurum ve kuruluşlarına bugüne kadar verilip uygulaması halen devam etmekte olan üst hakkı ya da kullanım hakkına dayanılarak düzenlenen sözleşme ve protokollerin onaylı birer örneğinin verilmesini” talep ettiğim halde; bu talebe yasal süresi olan 30 gün içinde cevap verilmemesi üzerine, yanıtlanması amacıyla 4 Temmuz 2024 tarihinde bir üst kuruluş olan Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu‘na başvurdum.

3 Haziran 2024 tarihli bilgi edinme talebime, Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu‘nun zorlaması ile, aradan tam 1 ay 26 gün geçtikten sonra genel sekreter yardımcısı Zeki Yıldırım imzasıyla zoraki cevap veren İzmir Büyükşehir Belediyesi, kendi şirketleriyle Kültür ve Turizm Bakanlığı adına yaptığı tahsislerle ilgili meclis kararlarının tarih ve sayılarını bildirmekle birlikte; Celal Atik Spor Salonu, Kültürpark Mesciti, Paraşüt Kulesi ve Fuar Ekipler Amirliği Binası ile ilgili hiçbir bilgi vermediği gibi tahsis süreleri, şekilleri, kullanım koşulları gibi ayrıntıları öğrenebileceğimiz tahsis protokolleriyle kira sözleşmelerini göndermedi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bu eksik ve yetersiz cevabını bugünkü yazımda ele alıp değerlendirmeden önce, İzmir‘in tam ortasındaki yangın alanından adeta bir vahaya dönüştürülen Kültürpark‘ın temel özelliklerini yeniden hatırlamakta yarar görüyorum:

İzmir İli, Konak İlçesi, Kültür Mahallesi, 218 pafta, 1068 ada, 1 nolu parseldeki Kültürpark, ülkemizin ve İzmir kentinin tarihi, ekonomik, kültürel ve sosyal yapısı üzerinde son derece önemli izler bırakan bir alan olarak doğa ile kültürün iç içe geçtiği değerli bir kültürel peyzaj değeridir.

12 Kasım 1992 tarihinde, İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından düzenlenen tescil fişi.

İzmir kent merkezinde stratejik anlamda önemli bir kent parkı olma özelliğini taşıyan Kültürpark, insan eliyle oluşturulmuş, günümüze kadar korunarak geliştirilmeye çalışılmış bir kent ekosistemidir. Kapladığı 420.440,50 m2’lik alanda, 200.000 m2 (% 47,57)’nin üzerinde yeşil alana sahip olup, 200`den fazla türe ait 7.200’den fazla bitki varlığını barındırmaktadır. Bütün bu özellikleri temel alınarak, İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 12.11.1992 gün ve 4072 sayılı kararla 2. Derece Doğal Sit ve Tarihi Sit olarak tescil edilmiştir.

İzmir açısından bu kadar önemli ve değerli olan bu alanın resmi ve sivil kurumlar arasındaki kullanımını/paylaşımını ortaya koyan cevap yazısındaki bilgileri ve bilgilerin değerlendirmesine geri dönecek olursak;

İZELMAN’a teslim 594 araç kapasiteli Kültürpark Yeraltı Otoparkı. Fotoğraf: İzgazete.

1) Kültürpark‘taki birçok ağacın biir daha yetişmemek üzere yok olmasına neden olan ve günün 24 saatinde açık olan 594 araç kapasiteli Kültürpark Yeraltı Otoparkı‘na ait işletme hakkının, 12 Ekim 2020 tarih, 823 sayılı İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi kararıyla ve 5 yıl süreyle İZELMAN Anonim Şirketi‘ne verildiği,

İsmet İnönü Kültür Merkezi GRAND PLAZA’ya teslim…

2) 1989 yılında Mehtap Açıkhava Tiyatrosu’nun yerinde yapılan tek salonda 752 kişilik kapasiteye sahip İsmet İnönü Sanat Merkezi işletme hakkının, 14 Haziran 2024 tarih, 574 sayılı İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclisi kararıyla ve 5 yıl süreyle GRAND PLAZA Anonim Şirketi‘ne verildiği,

İZDOĞA’YA tahsis edilen Göl Gazinosu’nun içler acısı son hali…

3) Kültürpark’taki yapay gölün üstüne kurulmuş olan ve Ada Gazinosu’na komşu yer olan 3.578,18 m² büyüklüğündeki Göl Gazinosu‘na ait işletme hakkının, 16 Haziran 2023 tarih, 654 sayılı İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi kararıyla ve arşivimde olduğu için yazıma eklediğim protokol uyarınca¹, 5 yıl süreyle İZDOĞA Anonim Şirketi‘ne verildiği belirtilmekle birlikte; yerine gidip yaptığımız gözlemler neticesinde, gazino binası ile çevresindeki gölün ve diğer eklentilerin Kültürpark Revize Projesi kapsamında yıkılarak tarihi değerinden uzaklaştırıldığı ve yıllardır süren bu çalışmaların -ne yazık ki- henüz bitirilmediği,

GRAND PLAZA’ya verilen İzmir Sanat Kafe.

4) Geçmişinde İzmir‘deki bazı yerel siyasetçileri zengin eden İzmir Sanat Kafe‘ye ait işletme hakkının, 10 Haziran 2024 tarih, 508 sayılı İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi kararıyla ve 5 yıl süreyle GRAND PLAZA Anonim Şirketi‘ne verildiği, üst katındaki bölümlerin ise İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin çalışma ofisleri olarak kullanıldığı,

Kültürpark’taki zenginler kulübü: Kültürpark Tenis Kulübü…

5) Kültürpark Tenis Sahası ve Sosyal Tesisi‘nin 10 Temmuz 1987 tarihinde, güncel rakamlarla 50.000 lirayı bağışladığınız takdirde derneğe üye olup, her yıl 12.000 lira bağışta bulunmak zorunda olduğunuz ve bu nedenle de İzmirli zenginlerin üye olduğu Kültürpark Tenis Spor Kulübü Derneği‘ne kiraya verildiği ve bu kira sözleşmesi 9 Kasım 2017 tarih, 1394 sayılı encümen kararıyla feshedildiği halde; taşınmazdan çıkmayan kiracı kulübün, aradan geçen 6 yıl 9 ay 23 günlük süreye rağmen bu taşınmazın İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nce değerlendirilmesi işlemine devam edildiği ve bu işlemin olduğumuz bir “göz yumma” haline mi dönüştüğü hususunun belli olmadığı,

Yıllardır tahliye edilemeyen Lunapark alanı.

6) Lunapark sahasındaki kafeterya, idare binası, umumi tuvalet ve müştemilat yapıları, 1 Kasım 2003 tarihinde Coşkun Lunapark Turizm İnş. Tic. A.Ş.‘ne kiralanmış ve aradan 13 yıl geçtikten sonra uygulamaya konulan Kültürpark Revize Projesi kapsamında 23 Ağustos 2016 tarihli, 3043 sayılı başkanlık oluru ile kira sözleşmesi sona erdirilmiş olmakla birlikte, tahliyeye ilişkin yasal işlemlerin devam ettiği 8 yıl 9 günlük uzun bir sürede lunaparkın çalışmaya devam ettiği,

Boş boş bekleyen İzmir Tarih ve Sanat Müzesi.
Kaderine terk edilen İzmir Resim ve Heykel Müzesi Kültürpark Sanat Galerisi.

7) İzmir Tarih ve Sanat Müzesi ile İzmir Resim ve Heykel Müzesi Kültürpark Sanat Galerisi binalarının, 26 Eylül 2002 tarih, 05/83 sayılı İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi kararı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı‘na tahsis edildiği, söz konusu müze ile sanat galerisinin 4 Kasım 2022 tarihinden bu yana; yani, 1 yıl 9 ay 28 gündür “çalışmalar bitinceye kadar” kaydıyla kapatıldığı ve halen de kapalı olduğu,²

Kültürpark’taki araç trafiğini arttıran Fuar Asayiş Ekipler Amirliği binası.

8) İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin 29 Temmuz 2024 tarihli cevabi yazısında “bir kısım alan Fuar Asayiş Ekipler Amirliği tarafından kullanılmakta olup Kültürpark alanı içerisindeki diğer alanlar ise Belediyemiz birimleri tarafından kullanılmaktadır” şeklinde bilgi verdiği Fuar Asayiş Ekipler Amirliği binasının bu alana hangi tarihte ve koşullarla yerleştiği bilinmemektedir.

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından tarafıma iletilen bütün bu bilgilerden anlaşılacağı üzere, Kültürpark denilince aklımıza gelen ilk yerlerden İzmir Sanat Kafe, Göl Gazinosu, Kültürpark Yeraltı Otoparkı ve İsmet İnönü Kültür Merkezi gibi yerler İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin kendi birimleri yerine, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre ticaret yapıp kâr elde etmesi için kurulan belediye şirketlerine, Kültürpark Tenis Tesislerizenginler kulübü” olarak tanınıp bilinen Kültürpark Tenis Spor Kulübü‘ne, lunapark alanı ise yine kâr elde etmek amacıyla amacıyla faaliyet gösteren diğer bir özel ticari şirkete verilmiş; böylelikle Kültürpark alanının ticari amaçlarla kullanılıyor olması her geçen gün genişleyip yoğunlaşmıştır.

Ayrıca bütün bu alanların dışında İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ait 1) Eski Fuar Sergi Holleri ya da Hangarlar olarak bilinen ve yakın zamanda İzmir Büyükşehir Belediyesi hizmet binası olarak kullanılan yapılar, 2) Veteriner İşleri Küçük Hayvan Polikliniği binası, 3) Atatürk Açıkhava Tiyatrosu, 4) İzmir Şehir Tiyatroları Şube Müdürlüğü hizmet binası, 5) Kültürpark Evlendirme Dairesi, 6) Eski İZFAŞ Binası, 7) Celal Atik Spor Salonu ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Spor Kulübü başkanı Hüseyin Egeli yönetimindeki Esti Sutopu Kulübü‘ne adeta tahsis edilmiş olan Celal Atik Yüzme Havuzu, 8) Sosyal Yardımlar Şube Müdürlüğü‘nün “Süt Kuzusu” yardımlarını organize ettiği bina, 9) Fuar zamanlarında Türk Hava Kurumu (THK) tarafından kullanıldığı bilinen Paraşüt Kulesi, 10) İzmir Müftülüğü‘ne ait olduğunu tahmin ettiğim niteliksiz bir mimari yapıya sahip Mescit Binası, 11) Sosyal Projeler Dairesi tarafından kullanılan Eski Almanya Pavyonu Binası, 12) Kültürpark Şube Müdürlüğü tarafından kullanılan küçük binalar/barakalar, 13) Atlas Pavyonu, 14) Trafo Merkezi ve 15) Daha çok Pakistan Pavyonu olarak bilinen Eski Evkaf Pavyonu, 16) İzmir Sanat Merkezi binası ile açık otoparklar Kültürpark‘ın adeta İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından işgal edildiğini göstermektedir.

Bu durum da, başlangıçta bir kent parkı olarak tasarlanıp yapılan; ancak, zaman içinde hem İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne, hem de diğer resmi kurumlara ait yapı ve kullanımlarla birlikte yeşil alanları her geçen gün kemirilip yok edilen Kültürpark‘ın bugün mahkum edildiği bakımsızlık dışında betonarme binalarla dolu bir çöplüğe dönüştüğünü göstermektedir.

Bu durumu, 2016-2019 döneminde Kültürpark Platformu olarak ortaya koyup halen devam ettirmekte olduğumuz Kültürpark mücadelesi ve o mücadeleye katılanlar, hatta en ön saflarda yer alan kurum ve kişiler boyutunda değerlendirmeye kalktığımızda;

TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi‘nin 22 Haziran 2016 tarihli “Kültürpark Alanı İçin Hazırlanan Proje Hakkında Görüş, Eleştiri ve Öneriler” başlıklı raporun 9. maddesi³ ile TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu‘nun 26 Eylül 2016 tarihli “TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Kültürpark Projesi Değerlendirme Raporu” başlıklı belgenin 17. maddesinde⁴ “Kültürpark’ın ticari bir alan mantığıyla, bir anonim şirket (İZFAŞ) tarafından “işletilmesi” yerine bu alan daha doğru bir yöntemle park olarak yönetilmeli, organize edilmelidir.“; ayrıca TMMOB Mimarlar, Peyzaj Mimarları ve Şehir Plancıları odaları İzmir şubelerinin bileşeni olduğu Kültürpark Platformu tarafından 2016 yılının Eylül ayında hazırlanan “Kültürpark Projesine İlişkin Değerlendirme Raporu” başlıklı belge⁵ ile Mimarlar Odası Genel Sekreteri Hasan Topal tarafından kaleme alınan “İzmir’in Kongre Merkezi İhtiyaç Değerlendirmesi” başlıklı raporda⁶ “Kongre işletmesi yerel yönetim işi değildir, kongre salonu ve destek birimleri ile birlikte tamamen ticari bir faaliyettir ve Kültürpark’ın o parçası ticari bir işleve terkedilecektir.” ifadelerine yer verildiği için; 2016 yılında meslek odaları ile Kültürpark Platformu tarafından dile getirilen bu düşünce ve talepler çerçevesinde, hem Kültürpark‘ın İZFAŞ tarafından yönetilmemesi, hem de Kültürpark içindeki alan ve yapıların GRAND PLAZA, İZELMAN ve İZDOĞA gibi ticari şirketlerin yönetiminde olmaması amacıyla yapılması gerekenlerin yapılması; ayrıca, rahmetli avukat ve çevre mücadelecisi Noyan Özkan ile sevgili dostum mimar Nejat Saygıner‘in Kültürpark Yeraltı Otoparkı‘nın yapılamaması için verdikleri mücadele çerçevesinde, Kültürpark‘ın içindeki yeraltı otoparkının kaldırılarak oranın yeniden doğaya hediye edilmesini bekliyor ve talep ediyorum.

Kültürpark‘ı ticari bir alan olmaktan çıkarmak amacıyla 2016’dan bu yana düşünce ve taleplerini dile getirenler, o tarihlerde bizim mücadele arkadaşlarımız, şimdi ise büyükşehir ve ilçe belediyelerinde belediye başkanı, başkan yardımcısı, başkan danışmanı, meclis üyesi, CHP grup sözcüsü, daire başkanı ya da şube müdürü olarak görev yaptıkları için; yani atık eleştirip talep eden olmaktan çıkıp bir sorumlu olarak uygulayan/uygulayacak konumuna geldikleri için, yıllar önce bizlerle birlikte meslek odası yöneticisi ya da Kültürpark Platformu bileşeni olarak Kültürpark‘ı ticari alan olmaktan çıkarmak, o nedenle Kültürpark‘ta İZFAŞ, GRAND PLAZA, İZDOĞA ve İZELMAN gibi ticari şirketlere tanınan görev ve ayrıcalıkları kaldırmak, Kültürpark tenis kortları başta olmak üzere tüm spor alanlarını halkın kullanımına açmak ve Kültürpark‘ın yeniden eskisi gibi bakımlı olması için kollarını sıvayarak ve geçmişteki sözlerine sahip çıkarak yola çıkmalıdırlar diye düşünüyorum. Hele ki, 93. İzmir Enternasyonal Fuarı‘nın 30 Ağustos 2024 tarihli açılışına katılıp fuarda belediyesi adına stand açan kent yöneticileri olarak…

Eski günlerden gelen açıklamalar…

Şayet şimdinin belediye başkanları, başkan yardımcıları, meclis üyeleri, danışmanları, daire başkanları ve şube müdürleri eski günlerin hatırına gereğini yaparlarsa, bizler yani, hem Kültürpark Platformu bileşenleri olarak, hem de Kültürpark‘ı sevip onu sahiplenenler olarak arkalarında olur, yaptıkları her doğru uygulamaya destek veririz. Bu arada tabii ki herhangi göreve ya da makama gelir gelmez geçmişteki Kültürpark mücadelesindeki yerini, söylediklerini ve vaatlerini unutup kariyer yolculuğuna çıkanlara bir sözümüz olmadığı için onları bunun dışında tutmak koşuluyla…

Bu yazının bir diğer armağanı olarak, 2019 yılında TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi tarafından hazırlanıp hem Kültürpark‘taki yer ve yapılar hakkında bilgiler veren hem de Kültürpark ile ilgili temel beklenti ve talepleri belgeleyen “Kültürpark’ın Yapı Envanteri“ni, tarihe not düşmek ve hatırlatmak adına yazıma eklemek istiyorum:

……………………………………………………………………………………………..

(¹) İzmir Büyükşehir Belediyesi-İzdoğa Göl Gazinosu Protokolü

(²) https://kvmgm.ktb.gov.tr/TR-46782/gecici-sureyle-kapali-olan-muzeler-ve-bagli-birimler.html

(³)  TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi, “Kültürpark Alanı İçin Hazırlanan Proje Hakkında Görüş, Eleştiri ve Öneriler“, 22 Haziran 2016, s.2.

(⁴)  TMMOB İzmir İKK, TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Kültürpark Projesi Değerlendirme Raporu, 26 Eylül 2016, s.10

(⁵)  Kültürpark Platformu, Kültürpark Projesine İlişkin Değerlendirme Raporu, 2016 Eylül, s.33.

(⁶) Hasan Topal, İzmir’in Kongre Merkezi İhtiyaç Değerlendirmesi, s.36.

Yaşadığım kente dair üzülüp utandığım şeyler…

Ali Rıza Avcan

Son zamanlardaki yazı yazma düzenime göre, hafta başında İzmir‘e ve diğer kentlere dair talep, beklenti ve sorunları ele alıp öneriler geliştirmeye çalıştığım yazıları, Perşembe günleri de İzmir‘in unutulan sanatçılarına dair seri yazıları sizlerle paylaşmaya çalışıyorum.

Ama bugün ilk kez hafta başında bir yazı yazıp paylaşamadım. Çünkü Cuma, Cumartesi ve Pazar günlerinde, uzun zamandır Almanya‘nın Frankfurt kentinde yaşayıp dünyanın birçok ülke ve kentini dolaşmış ve sonunda emekli olduktan sonra Ağustos ayının başında vefat eden sevgili dayımın İznik‘teki evinde yaşayan ve ona bakan kuzenim İbrahim‘i ağırlamaya, ona eşlik edip İzmir‘i gezdirmeye çalıştım.

Benden üç yaş küçük olan İbrahim, İzmir‘e tam 33-34 yıl önce yakın arkadaşı Rudi ile birlikte gelmiş ve o tarihte onları, -bu kentte yaşamadığım halde- gezdirmeye çalışmış, Rudi‘nin onca gezmeden sonra oturup bir bira içmek istediği o Burhan Özfaturalı yılların Konak Meydanı‘nda açık tek bir birahane bulamamış, en sonunda Fevzi Paşa Bulvarı üzerinde keşfettiğimiz efsane futbolcu Metin Oktay‘a ait “Gol Pub“da istediğimiz biraları içebilmiştik. Bunun nedeni ise, o devrin belediye başkanı Burhan Özfatura‘nın içki içilen yerler üzerindeki baskısıydı ve o baskı sonucunda İzmir‘in orta yerinde bira içilen tek bir yerin olmaması nedeniyle utanarak Rudi‘den özür dilemiştim.

Şimdi ise, aradan tam 33-34 yıl geçtikten sonra Rudi‘yi anarak İbrahim‘le birlikte, şimdi daha iyi tanıdığım İzmir‘i gezecektik..

İlk olarak Bostanlı İskelesi‘nden vapurla Konak Meydanı‘na gitmeye kalktık… O nedenle de evden çıkıp tramvayla Bostanlı İskelesi‘ne, Bostanlı İskelesi‘nden de vapura binip Konak İskelesi‘ne gittik. İbrahim yoldaki sohbetlerimiz sırasında bir yandan çay içip diğer yandan da İzmir‘i seyredebileceğimiz eski vapurları hatırlayınca verdiğim cevap, “inşallah üstü açık olan motorlar gelir” demek oldu; ama gelen vapur benim tost makinasına benzettiğim ve çoğu kez Norveç‘in ya da İsveç‘in fiyortlarında kullanılıp İzmir‘in kent kimliğini yansıtmayan yeni nesil vapurlar oldu. O nedenle açıkta, denizin serin rüzgarını tenimizde hissedip çay içerek ve İzmir‘i seyrederek bir yolculuk yapamadık.

Konak iskelesine inip ikimizin de almayı unuttuğu su ihtiyacımızı karşılamaya kalktığımızda ilk kızgınlığımız, ilk öfkemiz baş gösterdi. Çünkü iskeledeki bir yeme-içme mekanı bizden yarım litrelik içme suyu için 10 lira istedi ve biz de, bir önceki müşterinin yaptığı gibi söylenerek su şişesini iade ettik.

Ardından tarihi İzmir Saat Kulesi‘nin bulunduğu Konak Meydanı‘na geldik ve İbrahim‘in arka fonuna saat kulesi ile palmiyeleri aldığım fotoğraflarını çektim. Özellikle de uçan güvercinleri fotoğrafa dahil etmeye çalışarak… İbrahim de çektiğim fotoğrafları Almanya‘daki oğullarına, arkadaşlarına göndererek İzmir‘deki varlığını kanıtlamaya çalıştı.

Sonrasında Valilik binasının yanından Anafartalar Caddesi‘ne girerek sağlı sollu tarihi binalara baktık, İzmir denilince akla gelen şerbet satıcılarına bakmakla birlikte içlerindeki sentetik boyaları, özellikle de hiç de doğal olmayan mavi renkli şerbetleri görünce şerbet almaktan vazgeçtik.

Kemeraltı Camisi kavşağından sola dönerek dosdoğru Ali Paşa Meydanı‘na gittik ve oradaki esnafın o zarif şadırvanı kuşatıp meydanı nasıl işgal ettiğine tanık olduk.

Ali Paşa Meydanı‘ndan sonra yıllardır çevresindeki çelik örgülerle teslim alınmış Dalan Sabun İmalathanesi‘nin önünden geçerek Kızlarağası Hanı‘na gittik. İbrahim‘i önce hanın üst katlarında gezdirdim, sonrasında da hanın arkasındaki kahvecide oturarak kızgın kumda yapılan kahvemizi ve suyumuzu içtik. Bu arada önümüzdeki Roman grubunun yaptığı sokak müziğini dinledik. Ancak bu keyif, onları uyarıp susmalarını sağlayan bir zabıta memuru nedeniyle kesildi. Roman müzisyenler ceplerinden çıkarıp bizlere gösterdikleri belediye yetkililerince imzalanıp onaylanmış kimlik kartlarına rağmen bu şekilde susturmaya isyan edip yeniden müzik yapmaya başladılar. Çünkü, biz dahil çevredeki herkes onları dinleyip resim ya da videolarını çekiyor, onların müzik yapmasını istiyordu.

Kahvelerin tadı damağımızda iken sevgili arkadaşlarım fotoğraf sanatçısı Erol Üzmez’i ve sahaf Hakan Kazım Taşkıran‘ı dükkanlarında ziyaret ederek onlarla sohbet edip Kemeraltı ile ilgili kitaplar aldık.

Sonrasında cepleri dolu Almancıların alış veriş yaptığı İpekçiler Çarşısı‘nı dolaşarak gelinlik, damatlık alan son zamanların “Yuro” zenginlerini izledik, asırlık Karagöz Saat‘in vitrindeki saatlerine baktık.

Anafartalar Caddesi üzerinden çıktığımız Agora Parkı‘nın tarihi dur ağaçları altında soluklanarak suyumuzu içtik ve Agora’yı seyrettik. Oradan da Namazgâh Yokuşu‘na sararak Altınordu Spor Kulübü‘nün bulunduğu Pazaryeri Meydanı‘na ve İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilip TARKEM‘e verilecek olan Tevfik Paşa Konağı‘na ve Dönertaş‘a vardık. Geçen seneden bu yana restorasyon adına tek bir çivinin çakılmadığı Tevfik Paşa Konağı ve şimdilerde dönmeyen Dönertaş’ın durumu haliyle ikimizi de üzdü. İbrahim bu arada Basmane Altınpark‘taki tuvalete giderek İzmir‘deki tuvalet gerçeği ile yüz yüze geldi.

Belki dostum Orhan Beşikçi’ye rastlarım diye dolaştığım kaderine terk edilmiş Altınpark‘ta bu kez Orhan Bey yerine eşi ressam Bedriye Hanım‘la karşılaştık ve onunla sohbet edip Orhan Bey‘e selam söyledik.

Basmane‘den sonra 9 Eylül Kapısı‘ndan; daha doğrusu yıkılıp yeniden yapılan kapının hemen yanındaki girişten Kültürpark‘a girdik. İzmirli olmamasına karşın İbrahim‘in gayet iyi hatırladığı Manolya Gazinosu‘nun, Göl Gazinosu‘nun içler acısı halini, kuruyan, kesilen ya da budanan ağaçları ibretle izleyerek Lozan Kapısı‘ndan çıkıp Alsancak‘a yöneldik. Kapıdan çıkmadan önce de Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü heykelinin hemen yanında demir putrellerin kaynakla birleştirilerek imal edilen reyonların Kültürpark‘ı nasıl yıpratıp yorduğunu yakından gördük.

Gazi İlkokulu, Kıbrıs Şehitleri Caddesi, Gazi Kadınlar Sokağı istikametinde önce Mülkiyeliler Birliği İzmir Şubesi‘nin, sonrasında da Sardunya Bar‘ın önünden geçtik, Sardunya Bar‘ın sahibi sevgili Hami ile sohbet ettik.

Ardından 1. Kordon‘dan yürüyerek Alsancak İskelesi‘ne vardık ve yine aynı tost makinasına benzeyen vapurla Karşıyaka‘ya geçtik. İbrahim yolda, bu vapurdaki insanların niye arka arkaya oturduklarını, eskiden olduğu gibi niye karşılıklı oturmadıklarını sordu. Bense bu akılcı ve yerinde soruya -ne yazık ki- cevap veremedim.

Ertesi günkü İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ait olup gazoz satışının olmadığı Atakent‘teki Yasemin Kafe maceramız 2 fincan Neskafe ve bir kutu Lipton Tea bedeli olarak toplam 170 liraya, Karşıyaka Belediyesi‘ne ait olup gazoz satılan Gondol Kafe maceramız ise bir tabak salata için 85 liraya mal oldu. Hem de her düzeydeki halkın gidip ucuza, kaliteli şeyler yiyip içilmesi için açılan belediyelere ait mekanlarda…

Pazar akşamı yaptığımız Bostanlı yürüyüşünde ise cadde ve sokakların balık lokantaları, barlar, restoranlar tarafından nasıl işgal edildiğine tanık olduk.

İbrahim‘in Pazartesi sabahı İznik‘e gitmek için Bostanlı‘dan kalkacak Pamukkale servisine binme macerası ise, metrosu ya da İZBAN’ı İstanbul ya da Ankara’nın aksine otogara kadar gitmeyen bu kentte, Pazartesi günlerinin yoğun trafiği nedeniyle otobüsün kalkış saatinden 2 saat önce kalkacak olan servis minibüsüne biniş maratonu ile başladı. Adeta uçağa binecekmiş gibi… Şayet bu servise binemeyecek olsaydık, yaşadığımız evden Otogar‘a ulaşmamız ancak 3 otobüs değiştirerek olacaktı… Tabii ki, oraya kaç saatte varacağımızı bilmeden ve bu nedenle otobüsü kaçırma ihtimalini göze alarak…

Şimdi diyeceksiniz ki, “adeta tüm kenti kapsayan bu küçük gezi sırasında karşılaştığınız sorunları, olumsuzlukları ve şikayetlerini anlatıp durmuşsun…. Peki, bu kentte beğendiğin için öveceğin hiç mi güzel bir şey yok mu?” diye sorarsanız; ben de size, bu kentteki tarihi , arkeolojik, kültürel ve doğal değerlerle iyi, güzel ve samimi arkadaş, dost ve yoldaşların beni teselli eden büyük bir zenginlik olduğunu, bu kentteki büyük yanlışlığın yine bizim yanlış kararlarımızla seçtiğimiz kötü yöneticilerin kötü yönetimi olduğunu söyleyebilirim.

Kent hakkı söylemi, bu hakkın yaşama geçmesi için verilen toplumsal mücadeleye saygı duymakla anlam bulur…

Ali Rıza Avcan

Bugünkü yazımıza, anlatmak istediklerimi özetleyen güzel bir örnekle başlamak isterim….

Düşünce özgürlüğü kapsamında üniversite özerkliği ile akademik özgürlüğü temel alan bir belgesel filmin hazırlandığını; ama bu belgeselde, KHK’larla ya da hukuk dışı başka yöntemlerle üniversitelerden atılan akademisyenlerle ilgili sorunların ele alınmadığını, söz konusu belgeselin 12 Eylül döneminin 1402’likleri ya da günümüzün KHK’lı barış akademisyenlerini içeren dönemi unuttuğunu ya da dikkate almadığını gördüğümüzde….

Böylesi bir belgeselle karşılaşıp seyrettiğinizde ne yaparsınız?

Şayet olaya iyi niyetle yaklaşıyorsanız, bunun belgeselin sonunda tek tek isimleri sayılan onca kalabalık bir kadroya rağmen, masum bir unutkanlık olduğunu düşünür ve belgeseli hazırlayanlarla görüşerek onlardan bu eksiklik konusunda bir açıklama ya da özür beklersiniz… Beklediğiniz o açıklama yapılmadığı ya da özür dilenmediği takdirde de o eksikliğin altında yatan gerçeği merak eder araştırırsınız….

İşte böylesi tatsız bir durumla, geçtiğimiz hafta hiçbir sorgulama yapmadan Kent Stratejileri Merkezi isimli Facebook grubunda yayınladığım bir belgesel video nedeniyle karşı karşıya kaldım. Twitter’daki Monokritik isimli hesapta linki paylaşılan bu videoyu seyrettikten sonra hiçbir ön değerlendirme yapmadan doğrudan doğruya paylaşıp yayınladım. Daha sonra bu belgeselin İzmir Kent Hakkı Merkezi tarafından hazırlandığını ve Monokritik isimi Youtube hesabının da bu merkeze ait olduğunu öğrendiğimde, katılımcısı olduğum Kültürpark Platformu‘ndaki mücadele arkadaşlarımın uyarısı üzerine söz konusu belgeseli bir kez daha inceleyerek bana söylenen eksiklik ve yanlışlıkların farkına vardım.

Ama ondan önce Monokritik isimli Youtube hesabını incelemeye, bu hesabın ne zaman kurulduğunu ve bugüne kadar neler yaptığını öğrenmeye karar verdim. Yaptığım incelemeye göre 18 Şubat 2021 tarihinde oluşturulan bu hesaba, 8 Mayıs 2022, saat 16.40 itibariyle 1.480 kişinin üye olduğunu ve bu hesap adına bugüne kadar yüklenen toplam 23 videonun toplam görüntülenme sayısının 142.777, ortalamasının ise 6.208 olduğunu öğrendim. Yine aynı tarih itibariyle 8 gün önce yayınlanan “Basmane Çukuru” isimli video, genellikle insan hakları üzerine videolar yayınlayan bu hesabın kent üzerine yayınladığı ilk video olduğunu anladım.

Üniversitelerden atılan barış imzacısı akademisyenlerin oluşturduğu İzmir Dayanışma Akademisi ve İzmir Kent Hakkı Merkezi‘ne ait Monokritik isimli Youtube hesabında, videonun son ifadesi olan “İzmir’in orta yerinde bir çukur. Ama her zaman bir çukur değildi. Türkiye’de kentsel siyasetin 1980 sonrası dönüşümünün ve bir kamu arazisinin özelleştirilmesinin hikâyesi. Bu hikâyenin bir parçası olabilirsiniz, belki de öylesinizdir.” başlığıyla tanıtılan 25 dakika 28 saniyelik “Basmane Çukuru” isimli bu belgesel, Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü öğretim görevlisi Dr. Gökhan Erkan‘ın arka plan sürekli anlatımı ile açılıp devam ediyor ve söz konusu üniversitenin aynı bölümünde görev yapan Doç. Dr. Ayşegül Altınörs Çırak‘ın 7, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in 3, Mazhar Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Zorlu‘nun 4, TMMOB Şehir Plancıları Odası eski başkanı Özlem Şenyol‘un “şehir plancısı” sıfatıyla 3, TMMOB Şehir Plancıları Odası yönetim kurulu üyesi Yusuf Ekinci‘nin de 3 parçada yayınlanan röportajlarından oluşup, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in söyledikleri ile son buluyor. Bu haliyle 2 akademisyen, 1 meslek odası yöneticisi, 1 şehir plancısı, 1 belediye başkanı ve 1 holding sahibinden oluşan; ancak sivil toplum yanı eksik kalan röportajlar bütününden oluşan belgesel, 8 Mayıs 2022, saat 17.06 itibariyle 2.589 kez izlenmiş, 116 beğeni, 3 yorum almış ve bu yorumlardan birine cevap verilmiş durumda.

Yayınlanan video hakkındaki ilk yoruma verilen cevapta “belgeselde güncel duruma kadar olan tüm süreci anlattık ve takipçisiyiz.” denilmiş olmakla birlikte, 2015-2022 döneminde Basmane Çukuru için Basmane, Basmane Çukuru ve Çankaya/Folkart ile Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale/TARKEM boyutlarında bütüncül mücadele veren biri olarak tüm sürecin anlatılmadığını, 2015-2022 dönemindeki bu antikapitalist kent ve çevre mücadelesinin bu belgeselde göz ardı edildiğini düşünüyor, bu yazıyı da bütün bu nedenleri dikkate alarak yazıyorum.

Evet, “Basmane Çukuru” belgeselinde İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Konak Belediyesi‘nin İzmir sermaye çevreleri ile birlikte el ele yürüttüğü Kültürpark‘ı, Basmane‘yi, Basmane Çukuru‘nu, Çankaya bölgesini, Kemeraltı ve Kadifekale‘yi kapsayıp daha sonra UNESCO‘nun koruma alanı olarak belirlenen geniş bölgedeki soylulaştırma girişimlerine karşı önce Kültürpark’a Dokunma, daha sonra Kültürpark Platformu eliyle yürütülen mücadelenin görmezden gelindiğini görüyoruz. Aynen üniversitelerle ilgili belgeselde 1402’lik öğretim üyelerinin ya da barış imzacısı KHK’lı akademisyenlerin yaşadıklarının görmezden gelinmesi, onlardan hiç söz edilmemesinde olduğu gibi…

Bu durumda sanki,

📌İzmir Büyükşehir Belediyesi eski başkanı Burhan Özfatura‘nın özelleştirmeci politikaları nedeniyle ortaya çıkan bu önemli sorun için bir sonraki belediye başkanı Yüksel Çakmur dava açmamış,

📌Kültürpark ile Basmane Çukuru‘nu bir bütün olarak ele alan Kültürpark Projesi ilk kez sermaye temsilcilerinden oluşan İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu‘nda ele alınmamış, bu proje Ege Genç İş Adamları Derneği , EGİAD tarafından hazırlanan Kültürpark Raporu ile desteklenmemiş,

📌Kültürpark mücadelesi için Ayşen Teksen, İnci Özer ve Çiğdem Özer tarafından kurulan “Kültürpark’a Dokunma” grubu 22 bin üyeye, daha sonra kurulan “Kültürpark Platformu” grubu 10 bin üyeye ulaşmamış,

📌Basmane Çukuru denilen yer Folkart tarafından satın alınmamış ve etrafı Folkart reklamlarının yer aldığı yüksek plakalarla kapatılmamış,

📌Orada yapılacak 67 ve 48 katlı iki ayrı gökdelenle ilgili projeyi sanki Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş desteklememiş,

📌Bütün ilçe belediye başkanları Pakistan Pavyonu önünde toplanıp Sema Pekdaş‘ın okuduğu bildiri ile Kültürpark Projesi‘ni desteklediklerini açıklamamış,

📌Sanki aralarında Deniz Zeyrek gibi gazetecilerin de bulunduğu Doğan Medya Grubu yazarları projeyi görmeden projeyi övmemişler,

📌Kültürpark Platformu tarafından bu konularda iki kez çalıştay, bir kez kamuoyu araştırması yapılmamış,

📌Belediye Başkan Danışmanı Prof. Dr. İlhan Tekeli ortaya çıkıp projeye karşı çıkan bizleri ve TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi yönetimini azarlamamış,

📌Bizler defalarca İZFAŞ, Kültürpark ve Basmane Çukuru‘ndaki Folkart tabelasının önünde basın açıklaması yapmamış, bir yandan İzmir Körfez Geçiş Projesi‘ne karşı mücadele edip diğer yandan barış imzacısı KHK’lı akademisyenlerin mücadelesine destek verirken aynı anda antikapitalist nitelikli Kültürpark ve Basmane Çukuru için mücadele etmemişiz

gibi bir dönemin, bir mücadelenin ve o mücadeleyi yürütenlerin yok sayılması, çekilen videoyu ister istemez belgesel olmaktan çıkarmaktadır. Çünkü belgesel adıyla çekilen bu videoda gerçeğin bir bölümünden söz edilirken diğer bölümünden söz edilmemiş, halen İzmir Büyükşehir Belediyesi ve onun başkanı Tunç Soyer nezdinde sürdürülen Kültürpark Mücadelesi, belgeseli çekenlerin niyetlerini sorgulatırcasına göz ardı edilmiştir. Tüm belgesel boyunca tek bir kez Folkart‘tan, Mesut Sancak‘tan ve belediyelerin Folkart‘la işbirliğinden söz edilmemesi ve sorunun sadece herhangi bir arsa boyutunda ele alınması bile bu yaklaşımın en önemli kanıtlarıdır.

Oysa sorun, sadece Konak İlçesi, İsmet Kaptan Mahallesi 140 pafta, 1039 ada, 8 parseldeki 20.866,10 metrekarelik alan ve bu alanda yapılmak istenen bir gökdelen değil; Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale özelinde TARKEM, Basmane, Basmane Çukuru, Çankaya ve hatta Pasaport özelinde -o tarihler itibariyle Folkart eliyle- gerçekleştirilmek istenen büyük bir soylulaştırma girişimini başlatacak olan ilk hareketin, Kültürpark ve Basmane Çukuru bütününde ele alınmasından oluşan daha derin, yaygın ve yoğun bir sorundur. O nedenle de, bu sorun belgeselde anlatıldığı kadarıyla basit değildir. Bu sorun Folkart‘ın TMSF‘den satın aldığı arsayı devretmesi ile de bitmemiş olup halen devam etmektedir.

Bu anlamda, söz konusu belgeselin, dün nelerin yaşandığı ya da bugünkü durumun ne olduğu dışında yarın ne olacağını araştırıp soruşturması, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in kamu yönetimin saydamlığını dikkate almayan “… geldiğimiz günden beri de bununla ilgili çok yoğun bir çalışma sürdürüyoruz. Bütün bu çalışmalar bitmeden bununla ilgili hangi noktada olduğumuzu paylaşmam mümkün değil, doğru da değil” sözlerinin arkasındaki gerçeği ya da niyeti araştırması, perde arkasındaki görüşme ve pazarlıkları ortaya çıkarması, en azından olası alternatifleri sorgulaması gerekirdi. Çünkü, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in “Aslında herkesin bir parça içinde, kendisinin sorumluluğunu bulabileceği, sorumluluğunu görebileceği bir çukur” sözleriyle anonimleştirip adeta suç olmaktan çıkarmaya çalıştığı kent suçunun sorumluluğunu üstlenecek hiçbir şey yapmadık ve bu suçun işlenmemesi ya da işleyenlerin cezalandırılması için mücadele ettik ve etmeye de devam ediyoruz.

Evet, söz konusu belgeseli hazırlayanların da ifade ettiği gibi bu konuda konuşup mülakat verecek kurum ve kişilerin sayısı fazla olmakla birlikte; bu belgeselde görmek istediğimiz yüzlerden birinin yakın zamana kadar belediye başkan danışmanı ve “İzmir Modeli” denilen garabetin mucidi olan Prof. Dr. İlhan Tekeli olmasını, Tunç Soyer dışında eski belediye başkanı Aziz Kocaoğlu ile Folkart‘ın yapacağı gökdelene hukuksuz bir şekilde ruhsat veren Konak Belediyesi eski başkanı Sema Pekdaş‘ın, danışman olduğunu unutup icraata karışan Prof. Dr. İlhan Tekeli tarafından hedefe konulup düşmanlaştırılan TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi eski başkanı Halil İbrahim Alpaslan‘ın, arsayı TMSF‘den alıp daha sonra iade eden Folkart‘ın sahibi Mesut Sancak‘ın; hatta, Kültürpark uğruna mücadele eden bizlere çıkıp Kemalpaşa sırtlarındaki güzel ormanlara gitmemizi öneren İzmir Ticaret Odası eski başkanı Ekrem Demirtaş‘ı da bu belgeselde görüp dinlemek, bugün ne düşündüklerini bilmek, sermaye çevrelerinin hem Kültürpark hem de Basmane Çukuru ile ilgili yeni dönemdeki niyetlerini öğrenmek isterdik…

Şimdi bu durumda, bugüne kadar yürüttüğümüz ve henüz sonuçlanmamış olan antikapitalist Kültürpark Mücadelesi ile uzun yıllardır bir sözcük olmaktan çıkıp ete kemiğe bürünmesi için çaba gösterdiğimiz Kent/Şehir Hakkı adına, belgeseli hazırlayan arkadaşlarımızın, bir takım görüşmeler yapmanın ötesinde yaptığımız mücadeleye saygı duyduklarını ifade eden bir açıklama yapmasını ya da özür dilemesini; ayrıca, bu hususun söz konusu belgeselde özel olarak belirtilmesini bekliyoruz….

Tabii ki Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgelerinde başında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in bulunduğu TARKEM eliyle aksak köstek yürütülen soylulaştırma çalışmalarının yanında, Folkart‘ın aradan çekilmesi ile sahipsiz kalan Basmane, Basmane Çukuru, Kültürpark, Çankaya ve Pasaport bölgelerindeki soylulaştırma girişimlerini sürdürecek yeni patronunun kim olacağını da merakla bekliyoruz…

Bir bilimsel araştırma nasıl yapılma(ma)lı? (2)

Ali Rıza Avcan

İlk alan araştırmamı, Devlet İstatistik Enstitüsü’nün 1970 yılı Nüfus Sayımında sayım görevlisi olarak yapmış, Ankara’nın Tuzluçayır mahallesi balçığında bir ayakkabıdan olurken, aldığım parayla koşup yeni bir ayakkabı edinmiştim.

Daha sonraki çalışmamı ise Mülkiye’nin 3. sınıfındayken hocam Nermin Abadan Unat‘ın başkanlığında rahmetli Ahmet Taner Kışlalı, Doğu Ergil ve Türker Alkan‘dan oluşan değerli bir ekiple Ankara’da yapılacak Cumhuriyet Senatosu kısmi yenileme seçimlerinde hem Ankara’nın mahallelerini, hem de Şereflikoçhisar gibi ilçe ve köylerini dolaşarak yapmıştım. Anket çalışması sonrasında kendi isteğimle bu araştırmanın yorum ve değerlendirme bölümlerine katılmış; böylelikle üzerinde bol miktarda 0 ve 1 rakamını bulunduğu data kartlarını öğrenip doldurmuş, ODTÜ’nün makaralı dev bilgisayarlarını görmüş, değişkenler arasındaki korelasyonu gösteren tabloların şimdikinin aksine 45 dakika ile 1 saat arasında eskinin traktörlü yazıcılardan çıkışına tanık olmuştum.

Bir yıl sonra yine hocam Nermin Abadan Unat‘ın verdiği son sınıf bitirme görevi çerçevesinde “Çocuğun politik sosyalizasyonu” konusu ile ilgili araştırmayı hocamın önerdiği gibi akraba, mahalle ve kapıcı çocuklarıyla değil; bir yıl önce öğrendiğim bilgileri kullanarak Ankara’nın dört ilk okulunun 4. ve 5. sınıflarında okuyan 286 öğrenci ile yapmış, bu çalışma sırasında arkadaşlarım Gülgün Tezgider ve Sıdıka Erestin‘den yardım almış ve böylelikle Prof. Dr. İnci San ile ODTÜ Bilgisayar Bölümü Başkanı rahmetli Prof. Dr. Necdet Bulut ile tanışma fırsatını yakalamıştım.

Yaşamımın bundan sonraki bölümünde, -kader mi diyelim buna- yolum o tarihlerde araştırma ya da anket denilince ilk akla gelen kurum olan Devlet İstatistik Enstitüsü‘ne düştü. 2. MC Hükümeti’nin kapatılışı ile birlikte Müfettiş Yardımcısı olarak çalıştığım Yerel Yönetimler Bakanlığı’nın kapatılıp Teftiş Kurulu’ndaki 28 arkadaşımın değişik kamu kurumlarına memur olarak dağıtıldığı süreçte benim ve sevgili gazeteci arkadaşım Ali Tartanoğlu‘nun kısmetine Devlet İstatistik Enstitüsü Sosyal İstatistikler Daire Başkanlığı‘nda memur olmak düşmüştü. Bizim hemen alıp yaklaşmakta olan 1980 Nüfus Sayımı nedeniyle Balıkesir ilinin tüm ilçelerinde sayım eğitimi vermek üzere görevlendirdiler; hem de Daire Başkanı ile birlikte… Böylelikle hem Balıkesir’in tüm ilçeleri hem de sayım istatistikleri ile teknikleri daha iyi öğrenme fırsatını yakalamış olduk…

Ardından 13 yıllık bir denetim elemanlığı süresi ve 1991 yılında İçişleri Bakanlığı’nda örgütlenmiş olan Fethullah Gülen Cemaati‘nin bakanlık imamları ile kapışmam sonrasında istifa ederek kamu hizmetinden ayrılmam ve onların da beni tam bir yıl sonra, savunma hakkından bile mahrum ederek devlet memuriyetinden atmaları…

Ama yolum yine araştırma işleri ve araştırma şirketleri ile birleşti… Önce merkezi Ankara’daki Araş A.Ş., daha sonra Sonar-K, daha sonra Sonar-K‘nın İzmir birimi Michelangelo, PR Medya, Stratejipoll Araştırma ve Danışmanlık ve son olarak Etik Araştırma… Önce ilk basamak olan anketörlük, daha sonra saha sorumluluğu, daha sonra araştırma tasarımcılığı ve en nihayetinde de 2012 yılından sonra nitel araştırmacı olarak araştırmalar yapmaya devam ederek…

Araştırma evreninin İlk basamağında anketörlükten başlayıp son basamağına kadar devam eden bu süreç boyunca bilimsel araştırmanın nasıl yapılması ya da yapılmaması gerektiğini yaparak, yaşayarak ve hissederek öğrenmek… Tabii ki, bazen tanık olduğunuz yolsuzluk ve manipülasyonlar nedeniyle çok sevdiğiniz işinizden ayrılıp binlerce liralık alacağınızı geride bırakmak yapmak zorunda da kalabiliyorsunuz… Ama sonuç olarak bu yolculuğun bugünkü aşamasında, iyi ya da kötü araştırmacı ile iyi ya da kötü araştırmayı ilk görüşte ayırt edebilecek kadar bir birikim ve deneyim kazanıyorsunuz…

Gelelim İzmir Demokrasi Üniversitesi tarafından yapılan Kültürpark’ın Kullanım-Kullanıcı Profili Araştırması‘nın zayıf ve yanlış noktalarına….

1. Uygulanan araştırma yöntemleri konusundaki kafa karışıklığı: Yazımızın dünkü bölümünde de belirttiğimiz gibi, Kültürpark’ın Kullanım-Kullanıcı Profili Araştırması ile ilgili raporun ikinci paragrafında, “derinlemesine mülakatlar ve odak gruplar aracılığıyla kullanıcıların profilleri ile ilişkili olarak parkın kullanım amacının ve kullanıcı profilinin zaman içinde değişip değişmediği de ortaya koyulmuştur.” denilip araştırma yöntemi olarak “derinlemesine mülakat” ve “odak grup” çalışmasına dikkate çekilmekle birlikte; bu ifadeyi izleyen üçüncü paragrafın başında, “Zamanın ve diğer kaynakların sınırlılığı da çalışmanın yöntem ve tekniğinin derinlemesine mülakat ve katılımlı gözlem şeklinde yapılanmasına neden olmuştur.” denilerek üçüncü bir araştırma yöntemi olan “katılımcı gözlem” gündeme getirilmiştir.

Böylelikle birbirini izleyen iki ayrı paragrafta birbirinden farklı üç nitel araştırma yönteminden söz edilmiş olmakla birlikte bunlardan sadece ikisinin adının geçtiği bir kafa karışıklığının yaşandığı anlaşılmaktadır. Bu kafa karışıklığı sonucunda da, yazımın diğer bölümlerinde ayrıntısıyla anlatacağım şekilde; aslında, bu üç yöntemin birbirine benzetilerek aynı anda kullanıldığı bir araştırma kaosunun yaşandığı durumdan bahsediyorum size…

Sonuç olarak araştırmanın bir kısmı farklı bir örneklemle “derinlemesine mülakat“, diğer bir kısmı da farklı bir örneklemle “katılımcı gözlem” çalışmasıyla gerçekleştirilmiş, araştırmanın başında “odak grup” yönteminin niye gündeme getirilip 15 günlük araştırma süresi içinde zaman kısıtlılığı gerekçesiyle vazgeçildiği anlaşılan “odak grup” yönteminden neden vazgeçildiğinin gerçek nedeni anlaşılamamıştır.

2. Araştırma evreninin büyüklüğü ile öngörülen özelliklerinin bilinmeyişi nedeniyle, seçilen örneklemlerin ne ölçüde temsil yeteneğine sahip olduğu bilinmemektedir: Kültürpark‘ı değişik zaman periyotları içinde ziyaret edenlerin toplam sayısı ile temel özelliklerinin; yani araştırma evreninin yapısının bilinmediği bir durumda, “derinlemesine mülakat” yapılanlar ya da birlikte gözlem yapılan katılımcılar hangi kritere göre seçilip bir araya getirilmiştir?

Çünkü “derinlemesine görüşme” ya da “katılımcı gözlem” teknikleri, nitel araştırma yöntemleri olarak görüşmeye ya da gözleme katılanların bir yığın ya da evrenden tesadüfi olarak seçilen kişilerle değil; araştırma konusunda daha ayrıntılı bilgi ve deneyimi olduğu varsayılan kişiler arasından seçilip, anket gibi nicel araştırma teknikleriyle yapılan araştırmaların ötesinde daha fazla ve zengin veri toplamak amacıyla yapılır.

Örneğin Kültürpark konusunda “derinlemesine görüşme” yapılacak kişilerin önceden belirlenmesinde o kişilerin, geçmişte ya da günümüzde Kültürpark‘la ilgisi olan, bu ilgiyi halen sürdüren, Kültürpark ve sorunları konusunda çalışmış, bu konuda düşünmüş, yazmış ya da görüş beyan etmiş, Kültürpark konusunda zengin deneyime sahip kişiler olması beklenir. Örnek verilmesi gerekirse Kültürpark’ın kullanımı ve kullanıcı profilinin ne olduğu konusunda Sancar Maruflu gibi bir İzmirli ya da Dilara Sürgü, Feyzi Hepşenkal ya da Mehmet Refik Soyer gibi eski İZFAŞ yöneticileri, Kültürpark Tenis Kulübü yöneticileri, koşu bandında devamlı spor yapan Alsancaklılar veya benzerleriyle derinlemesine görüşmeler yapılarak herhangi bir anketle toplanacak verilerden daha özel, daha bilinmedik, daha zengin bilgiler alınması mümkün olabilecektir. Ama “derinlemesine görüşme” yaptık denilen 42 kişiye tek tek bakıldığında bunlardan hiç birinin böylesine özel, bilinmedik ve zengin bilgilere sahip olmadığı görülecektir.

3. Söz konusu araştırmada “katılımcı gözlem” tekniğinin kullanılması ve bu tekniğin kullanıldığı görüşmelere temizlik ve güvenlik görevlilerinin dahil edilmesi yanlış bir tercihtir: Araştırma metodolojisinde bir nitel araştırma yöntemi olarak “katılımcı gözlem” tekniği, ilk kez Avustralya, Latin Amerika ve Afrika gibi yerlerdeki ilkel kavimleri izleyen sosyolog ve antropologların gündeme getirdiği bir tekniktir. Bu yöntemde araştırmacı aynen bir yerli kabile üyesi gibi grubun içine girerek ve o grup üyelerinin eylem ve söylemlerini izleyerek; hatta aynı eylemlere katılarak o grup hakkında ayrıntılı bilgiler edinebilir. Tüm grup üyelerinin haberdar olduğu bu yöntemde o grup ya da topluluğun hem kendi aralarındaki ilişki ve iletişim, hem de diğer grup ya da toplulukla yaşadıkları ilişki ve iletişim, sanki o grubun üyesiymiş gibi bir rol üstlenilerek izlenir, not alınır, tartışılıp yorumlanır.

Oysa tartışmaya çalıştığımız Kültürpark’ın Kullanım-Kullanıcı Profil Araştırması‘nda görüşlerine başvurulacak bir grup olarak düşünülen temizlik ve güvenlik görevlileri, o mekanla kuracakları ilişkileri önceden belirlenmiş kural ve prosedürler, suç, kabahat ve ceza boyutundaki ön kabullerle eğitilmiş olup, gerektiğinde kullanılacak “fiziki zor“un temsilcileri olarak Kültürpark‘ın diğer sivil kullanıcılarının karşısına çıkarılan hizmetlilerdir. O nedenle, temizlik ve güvenlik görevlilerinin kendilerine öğretilmiş kural, tanım ve prosedürler dışına çıkmaları, bu kurallara aykırı görüş, düşünce, öneri, eleştiri ve öneriler geliştirmeleri çok fazla beklenemez, beklense bile pek sağlıklı olmayacakları düşünülür. En azından bu tür hizmetliler arasındaki dedikodu, söylenti ve şikayetin yoğun olduğu böylesi ortamlarda, temizlik ve güvenlik görevlilerinden sırf bir araştırmaya yardımcı oluyoruz düşüncesiyle doğru, samimi ve geçerli bilgiler alınamayacağı bilinmelidir.

Nitekim bu grupta yer alanların önerilerine bakıldığında, büyük bir kısmının -tabii ki görevleri gereği önceden şartlanmış olmaları nedeniyle- güvenliğin daha iyi olmasına dair öneriler geliştirdikleri görülmektedir. Bu durumun polis memurlarının, Kıbrıs Şehitleri Caddesi‘nde Alsancak bölgesinin güvenliği için araştırmacılarla birlikte gözlem yapmasından hiçbir farkı yoktur…

Ayrıca bu özel grup içindeki gözlemin, bu hizmetlilerin yaptıkları çalışmalara bizzat katılıp gözleyerek; hatta katılımcının onların görevlerini yaparak değil; 1. ve 2. grup odak grup adıyla kapalı bir mekanda toplanarak önceden hazırlanmış sorulara cevap verdikleri anlaşılmaktadır. Bunun da “katılımcı gözlem” tekniği ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.

4. Aslında, “katılımcı gözlem” adı altında “odak grup” çalışması yapılmıştır: Kültürpark‘ta çalışan temizlik ve güvenlik görevlileriyle “katılımcı gözlem” adı altında görüşüldüğü belirtilmekle birlikte, Kültürpark’ın Kullanım-Kullanıcı Profili araştırma raporunun bu gözleme hangi görevlilerin katıldığını gösteren Ek 2’deki listenin altında:

“1. Odak Grup Görüşmesi (3 ve 4’ler kişilik bir grup, güvenlik ve temizlik işçisi)

2. Odak Grup Görüşmesi (3 ve 3ler kişilik bir grup, güvenlik ve temizlik işçisi)”

açıklaması, aslında 11 kişiden oluşan temizlik ve güvenlik görevlilerinin 3 ve 4’er kişilik gruplar altında “Odak Grup Görüşmesi” adı altında iki ayrı gruba bölünerek “Katılımcı Gözlem” tekniği yerine “Odak Grup Görüşmesi” tekniği ile görüşlerinin alındığını göstermektedir.

5. 38 sayfadan oluşan araştırma raporunun hiçbir yerinde araştırmanın hangi mevsimde ve hangi tarihler arasında yapıldığı belirtilmemektedir: Oysa Kültürpark yılın değişik mevsimlerinde; özellikle de İzmir Enternasyonal Fuarı ile diğer fuar dönemlerinde değişik sayılarda ziyaretçi alan bir kent parkıdır. O nedenle yapılan araştırmanın tüm ziyaretçi türlerini kapsaması ve 2020 Mart ayından bu yana yaşanan Pandemi kısıtlamalarının, aynı dönemde yapıldığı anlaşılan araştırma üzerindeki olumsuz etkilerini bilebilmek açısından çalışmanın yılın değişik dönemleri itibariyle kısımlara bölünerek yapılması ve bu dönem, süre ve tarihlerin de araştırma künyesinde ayrıntılı olarak belirtilmesi gerekirdi.

6. Bu tür araştırma ihaleleri, araştırmanın yöntemini ortaya koyan özel şartnameler çerçevesinde yapılmalıdır: Aslında bütün sorun, bu araştırmayı ihale yöntemi ile sipariş eden İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nden kaynaklanmaktadır. Çünkü, Kültürpark Koruma Amaçlı İmar Planı gibi tüm bir kenti ilgilendiren böylesine önemli ve öncelikli çalışmada bir üniversiteye bırakılan araştırma için araştırmanın yöntemini, süresini, uygulamasını, izlenip denetlenmesini, kabulünü ve diğer birçok ayrıntının nasıl uygulanacağını kapsayan teknik şartnamelerin önceden hazırlanması ve yapılan araştırmaya ilişkin sonuç raporlarının da bu teknik şartnamedeki şekil ve şartlara göre teslim alınması gerekirdi. Bizim bu araştırma raporundaki bilgilerden anladığımız kadarıyla İzmir Büyükşehir Belediyesi böylesi ayrıntılı bir çalışmayı yapmamış, ilgili üniversiteyi neredeyse her konuda serbest bırakarak “ne yaparsan kabulümdür” şeklinde bir boş vermişlik sergilemiştir.

O nedenle, bu kentin, bu kentin en önemli değerlerinden biri olan Kültürpark‘ın ve bu kentte yaşayan bizlerin, her şeyi kendi bildiklerince aceleye getirip yapmak isteyen dar kafalı İzmir Büyükşehir Belediyesi yöneticilerini hak etmediğini düşünüyorum…

Bir bilimsel araştırma nasıl yapılma(ma)lı? (1)

Ali Rıza Avcan

Kültürpark’ı ve ondan yararlanan insanları daha iyi ve yakından tanımamı sağlayan ilk saha araştırmasını yıllar önce yapmıştım. Rahmetli iş insanı Şükrü Paksoylu’nun şirketi PR Medya A.Ş.’nde Satış ve Pazarlama Direktörü olarak çalıştığım yıllarda, 71. İzmir Enternasyonal Fuarı’na katılan ziyaretçi ve katılımcıların memnuniyetlerini belirlemek amacıyla, İzmir Fuarı’nın açık olduğu 26 Ağustos-10 Eylül 2002 tarihleri arasındaki 15 günlük sürede 36 kişilik geniş bir ekiple ve tesadüfi örnekleme yöntemiyle gerçekleştirdiğimiz araştırmada beş ayrı kategorideki (yerli ziyaretçi, ziyaretçi iş insanı, yerli firma temsilcisi, yabancı firma temsilcisi ve Fuar’a gelmeyen/gelmek istemeyen İzmirliler) toplam 6.167 kişi ile görüşmüş, Fuar’a gelen yerli ve yabancı konuk ve ziyaretçiler dışında gelmeyen ya da gelmek istemeyen İzmirlileri de ev ya da işyerlerinden telefonla arayarak Fuar’ı ziyaret etmeme nedenlerini öğrenmeye çalışmıştık.

Rahmetli Ahmet Piriştina’nın İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı, Dilara Sürgü’nün de İzfaş Genel Müdürü olduğu dönemde yapılan bu bilimsel araştırma, İzmir Fuarı’nın katılımcı ve ziyaretçilerde yarattığı memnuniyeti ölçmek adına yapılmış en son araştırmaydı. Zira İZFAŞ A.Ş. bundan sonraki yıllardaki anketleri biz yapacağız diyerek profesyonel araştırma şirketlerine araştırma yaptırmaktan vazgeçmiş; ancak, o tarihten sonra kendi olanaklarıyla tek bir araştırma bile yapmamıştı.

Hatırladığım diğer bir Kültürpark araştırması ise 2018 yılının Nisan-Haziran ayları arasında yaptığımız Kültürpark Ziyaretçi Memnuniyet Araştırmasıydı. Kültürpark Platformu’ndaki arkadaşlarımızla birlikte hazırladığımız bu araştırmada da, maddi anlamda hiçbir kaynağımız olmamakla birlikte tesadüfi örnekleme yöntemiyle 155’i kadın, 151’i erkek olmak üzere toplam 306 ziyaretçi ile anket yaparak 2018 yılının Nisan-Haziran ayları arasındaki sürede Kültürpark’ı ziyaret edenlerin algı ve memnuniyet düzeylerini belirlemiş, Kültürpark’la ilgili şikâyetlerini ortaya koymuştuk.

Geçtiğimiz günlerde TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu’nun 22 Aralık 2020 tarihli bildirisini okuyup ekindeki belgeleri incelediğimizde Demokrasi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Hande Şahin ile yüksek lisans öğrencisi Buse Çevik tarafından yapılmış “Kültürpark Kullanım-Kullanıcı Profili” isimli 38 sayfalık bir araştırmaya rastladım.

Haliyle, biz araştırmacıların yeni bir araştırma gördüğümüzde yaptığımız refleks gereği araştırmanın künyesini; yani araştırmanın ne zaman, nerede, kimler tarafından hangi araştırma yöntemine göre yapıldığını; böylelikle araştırmanın geçerliliği ve güvenirliği anlamına gelen yapı kalitesini anlamaya çalıştım.

Araştırma ile ilgili metnin başlangıcında ifade edildiği kadarıyla araştırmanın amacı, Kültürpark ziyaretçilerinin profiliyle (özellikleriyle) Kültürpark’la ilgili temel algı ve memnuniyet düzeylerini belirlemek olarak ifade ediliyordu.

Ayrıca araştırmanın “mülakat”, “odak grup” ve “katılımlı gözlem” yöntemleriyle yapıldığı belirtilmekle birlikte, bu ifadeyi barındıran paragrafın bir sonrasında sadece “odak grup” ve “katılımlı gözlem” yöntemlerinden söz ediliyordu.

İki ayrı nitel araştırma yönteminin uygulandığı bu çalışmada örneklem iki ayrı gruptan oluşuyordu. Buna göre “odak grup” yönteminin örneklemi 23’ü erkek, 19’u kadın olmak üzere toplam 42 ziyaretçiden, “katılmalı gözlem” yönteminin örneklemi ise üç dört kişilik iki odak gruba dahil 6’sı kadın, 5’i erkek 11 güvenlik ve temizlik görevlisinden oluşuyordu.

İki ayrı örneklem çerçevesinde toplam 53 kişiyle yapılan bu araştırmanın toplam 15 günlük sürede yapıldığı belirtilmekle birlikte bu sürenin başlangıç ve bitiş tarihleri verilmiyor; böylelikle elde edilen verilerin mevsimler, etkinlikler ve fuarlar nedeniyle ziyaretçi sayısı büyük farklılıklar gösteren Kültürpark’ın hangi dönemine ait olduğu konusunda tek bir bilgi verilmiyordu.

Ben bu yazıda, çatısı bu şekilde kurulmuş bu akademik araştırmanın sonuçları hakkında tek bir değerlendirme ya da yorum yapmayacağım. Çünkü yapılandırılması böylesine eksik ya da yanlış olan böylesi bir araştırmadan doğru, yerinde, güvenilir ve geçerli bilgiler edinilemeyeceğine inanıyor, tek tük çıkacak doğru verilerin ise tesadüf eseri olacağını biliyorum. O nedenle ben daha çok araştırmanın kurgusundaki eksiklik ve yanlışlıklar üzerinde durup Kültürpark Koruma Amaçlı İmar Planı gibi İzmir açısından çok önemli bir plana temel olacak bilimsel bir alan araştırmanın nasıl yapılması gerektiğini ortaya koymaya çalışacağım.

Devam Edecek…

Samimiyet testi…

Ali Rıza Avcan

Arkeoloji dünyasının ünlü isimlerinden Ekrem Akurgal’ın “uygarlıkların beşiği” olarak tanımladığı İzmir’de, hem kentin hem de ülkenin sanat ve kültür dünyasına yön veren Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin 1990’lı yılların sonunda Narlıdere’de yapılan binaları, bağlı olduğu Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü’nün isteği üzerine düzenlenen bir raporla depreme dayanıksız yapı olarak ilan ediliyor ve bu yapılarda eğitim gören binlerce öğrenciyle akademisyenin acil olarak Tınaztepe yerleşkesinde rektörlük için yapılan binaya taşınması isteniyor.

GSF 001

Öğrenciler ve akademisyenler haliyle bu haksız, hukuksuz ve yersiz talebe karşı çıkıyorlar ve kendilerine destek olması için kentin belediye başkanından yardım istiyorlar…

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Konak’taki ana hizmet binasının, depreme dayanıklı olmadığı bilindiği halde; bu kentin belediye başkanı, bu bina içinde çalışan meclis üyesiyle binlerce çalışanın ve ziyaretçinin her an büyük bir tehlike içinde olduğunu unutarak, görüştüğü öğrencilere yardımcı olacağını ifade ediyor ve depreme dayanıksız olduğu söylenen binaları yıkarak yeniden yapacağı sözünü veriyor.

Binaların yapılacağı süre içinde eğitimin kesilmemesi için de görüştüğü öğrencilere Kültürpark’taki hangarları adres olarak gösteriyor.

Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü de, soruna taraf olan milletvekillerinin ve örgütlerin ısrarlı taleplerine karşın, Güzel Sanatlar Fakültesi binalarının depreme dayanaksız olduğunu gösteren raporu kimseyle paylaşmıyor ve paylaşmaktan titizlikle kaçınıyor…

Rektörlüğün bu çabasını onun açısından anlamak mümkün…

Çünkü, mahkemelerin bile her bilirkişi raporunu kabul etmediği bir ortamda, rektörlük, tüm sorunun odak noktası olan düzmece raporun tartışmaya açılmasını istemiyor olabilir…

Hepimiz biliyoruz ki, başından paçasına kadar siyasete bulaşmış YÖK üniversiteleri uzunca bir zamandır iktidarın, gücü elinde tutanların istediği şekilde rapor veren, görüş belirten yerler haline dönüştüler… 

O nedenle, çoğu kez üniversitelerin, o üniversitelerde çalışan akademisyenlerin emir üzre verdikleri raporlara, görüşlere inanmıyor, güvenmiyor, onları ciddiye almıyoruz… Aynen, toplumun ülkemizdeki adalet sistemine % 38 düzeyinde inanması gibi…

Ne yazık ki, artık hem adalet hem eğitim sistemimiz bu ülkede yaşayanlar için güvenilir değil…

GSF 002

Peki, bu durumda, kendi binasının bile depreme dayanıksız olduğunu bilen İzmir Büyükşehir Belediyesi ya da Narlıdere Belediyesi, daha önce inşaat ve kullanma izni verdiği (tabii ki söz konusu binaların ruhsatsız olduğunu ihtimalini de dikkate alarak) bu binalar için herkesin güvenebileceği ikinci bir raporu niye hazırlamıyor ve kamuoyu ile paylaşmıyor?

Çünkü, yani İzmir Büyükşehir Belediyesi ya da Narlıdere Belediyesi 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 21. maddesine göre (26. maddedeki istisna hükümleri dikkate alınarak) inşaatın başlamasından önce, söz konusu binaların devlet üniversitesine (kamu kurumuna) ait olması nedeniyle  avan proje onayı, aynı yasanın 30. maddesine göre de inşaatın bitiminde o binanın içine öğrenci ve akademisyenlerin girip eğitimin başlatılabilmesi için inşaatın projesine uygun yapılıp yapılmadığını denetleyerek yapı kullanma izni dediğimiz ruhsatı vermesi gerekiyor.

Ayrıca, yine aynı kanunun “Yıkılacak Derecede Tehlikeli Yapılar” başlığını taşıyan 39. maddesinin 7181 sayılı Yasa ile değişik hükmü, bina sahibinin ya da belediyenin o binanın yıkılacak derecede tehlikeli olduğunu düşünmesi durumunda neler yapılacağını şu şekilde düzenlemiş durumda:

Genel güvenlik ve asayiş bakımından tehlike arz ettiği valilikçe tespit edilen metruk yapılar ile bir kısmı veya tamamının yıkılacak derecede tehlikeli olduğu belediye veya valilik tarafından tespit edilen yapıların sahiplerinin adrese dayalı nüfus kayıt sistemindeki adreslerine tehlike derecesine göre bunun izalesi için belediye veya valilikçe üç gün içinde tebligat yapılır. Yapı sahibine bu şekilde tebligat yapılamaması hâlinde bu durum tebligat yapan idarenin internet sayfasında 30 gün süre ile ilan edilir ve tebligat varakası tebliğ yerine kaim olmak üzere tehlikeli yapıya asılır ve keyfiyet muhtarla birlikte bir zabıtla tespit edilir. Malik dışında binada ikamet amacıyla oturanlara da ayrıca tahliye için tebligat yapılır.

Tebligatı veya ilanı müteakip 30 günü geçmemek üzere ilgili idarece belirlenen süre içinde yapı sahibi tarafından tehlikeli durumun ortadan kaldırılmaması hâlinde, tehlikenin giderilmesi veya yıkım işleri belediye veya valilikçe yapılır ve masrafı % 20 fazlası ile yapı sahibinden tahsil edilir. Alakalının fakruhali tevsik olunursa masraf belediye veya valilikçe bütçesinden karşılanır. Tehlike durumu o yapı ve civarının boşaltılmasını icabettiriyorsa mahkeme kararına lüzum kalmaksızın zabıta marifetiyle derhal tahliye ettirilir.

Şimdi bu durumda, 3914 sayılı İmar Kanunu’nun 21, 26, 30 ve 39. maddelerindeki hükümlerle görevli, yetkili ve sorumlu kılınan belediyenin (İzmir Büyükşehir ya da Narlıdere belediyeleri), depreme dayanıksız olduğu için yıkılacak derecede tehlikeli olduğu iddia edilen bu binaların gerçekten depreme dayanıksız olup olmadığını kendi olanaklarıyla niye test etmediğini, Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü’nce yapılan tespitin doğru olup olmadığını niye araştırmadığını, en azından söz konusu Rektörlük tarafından düzenlendiği iddia edilen raporu niye talep etmediğini ya da talep edip de temin etmişse bunu niye öğrenciler, akademisyenler ve kamuoyu ile paylaşmadığını, elindeki bu yasal yetkileri şimdiye kadar niye kullanmadığını, kullanmaktan niye kaçındığını sormak gerekir…

GSF 003

Tabii ki, kendi hizmet binasının depreme dayanıksız olduğu cümle alem tarafından bilinen bir büyükşehir belediyesinin, Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencileri ve akademisyenlerinin ikna edilmesi; daha doğrusu güzel sanatlar eğitiminin devamı için sahip olduğu yasal yetkileri kullanıp kullanmama konusundaki samimiyetini test etmek koşuluyla…

Çünkü yürekten inanıyoruz ki, bu konuda taraf yapılmak istenen Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencileriyle akademisyenlerin asıl sorunu, kendilerinin de söylediği gibi bina değil, eğitimdir!

Bir kent parkını yönetmek (3)

Ali Rıza Avcan

Bir kent parkını yönetmek” başlığını taşıyan ilk iki yazımda, Kültürpark örneğinden hareketle, doğal ve tarihi özellikleri nedeniyle tescillenip koruma altına alınmış bir kent parkının sadece koruma imar planı ile değil; bunun yanı sıra nasıl yönetileceğini, mali kaynaklarının nasıl düzenleneceğini, park hizmetlerinin nasıl sağlanacağını belirleyen stratejik yönetim, ziyaretçi ve lojistik planlarının  da yapılması gerektiğini belirterek tüm planlama, tasarlama, uygulama, izleme, denetleme ve değerleme çalışmalarının sadece mühendis, mimar ve şehir plancıları tarafından değil, tüm bilim ve disiplinlerin yer aldığı disiplinlerarası bir anlayışla yapılması gerektiğini belirtmiştim.

Yazı dizisinin bugünkü bölümünde ise Kültürpark’ın fiziki, finansal ve yönetsel planlarının yapılması süreçleriyle hazırlanacak planların hangi temel değer, ilke ve etik kodları barındırması gerektiği üzerinde durup bu konuda öneriler geliştirmeye çalışacağım.

cropped-cropped-img_50234

Kültürpark ile ilgili planlar hazırlanırken…

1) Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden talep edilen Kültürpark Koruma Amaçlı İmar Planı’nın (fiziki plan) hazırlık sürecinde, sadece bu plan değil; bu planla bütünleşik Kültürpark Stratejik Planı (finansal plan), Kültürpark Lojistik Planı ve Kültürpark Yönetim Planı (işletme) da hazırlanmalı ve bu planlar arasındaki ilişki ve eşgüdümü sağlayacak temel ilke ve işleyiş biçimleri önceden belirlenmelidir.

2) Tüm planlama aşamalarında, üst, orta ve alt düzeydeki tüm belediye yönetici ve çalışanlarının planların hazırlık süreçlerine aktif bir şekilde katılıp sorumluluk alması; böylelikle ortaya çıkacak planları sahiplenmeleri sağlanmalıdır.

3) Kültürpark’la ilgili tüm planlar, Kültürpark’la ilgisi olan tüm iç ve dış paydaşların gerçek ve aktif katılımı ile hazırlanmalıdır.

4) Kültürpark’la ilgili tüm planlar sadece şehir ve bölge plancıları tarafından değil; Kültürpark’la ilgisi olan tüm bilim ve disiplinlerden gelecek bir ekip eliyle ve “disiplinlerarası” bir anlayışla hazırlanmalıdır.

henderson-massey_westgate-town-park-concept-image

Kültürpark ile ilgili planlarda olması gereken özellikler…

1) ANLAŞILABİLİRLİK: Planların kendisi ve ekleri, inceleyen herkes için anlaşılabilir olmalıdır.

2) UYGULANABİLİRLİK: Planlar, öngördüğü dönemin özellik ve koşulları açısından yapılabilir olmalıdır.

3) ESNEKLİK: Hazırlanacak planlar, öngördüğü dönemin güncel gelişme ve gereksinimlerini karşılayacak, değişiklikleri içerecek şekilde esnek, değişken ve devingen olmalıdır.

4) KATILIMCILIK: Tüm planlar, Kültürpark’la ilgili tüm iç ve dış paydaşların görüş, düşünce, öneri, eleştiri ve şikâyetleri alınarak hazırlanmalı; ayrıca planın uygulama sürecinde bu paydaşların bilgilenmesini ve müdahalesini öngören katılımcı bir işletme modeli oluşturulmalıdır.

5) EŞİTLİKÇİ KAMU YARARI İLKESİ: Kültürpark’la ilgili her türlü karar ve uygulamanın “kamu yararı” ilkesine uygun olması; Kültürpark’a ulaşım ve kullanımda kentteki tüm sınıf, kesim, grup ve kişiler arasında eşitlikçi bir yaklaşımın yaşama geçirilmesi gerekmektedir.

6) KALİTE VE STANDARTLAR: Kültürpark’ın güvenlik, emniyet, kullanım ve konforu ile ilgili her türlü düzenleme, uluslararası kalite ve standartlar dikkate alınarak hazırlanmalıdır.

7) SAYDAMLIK VE BİLGİYE ERİŞİM: Planlarla ilgili her türlü bilgi ve belge kamuya açık olmalı, bu bilgi ve belgelere ulaşım konusundaki tüm engeller kaldırılmalıdır.

8) KORUMA-KULLANMA DENGESİ: Koruma amaçlı imar planı ile lojistik ve yönetim/ziyaretçi planlarında Kültürpark’ın kullanım kapasitesi, koruma-kullanma dengesi dikkate alınarak belirlenmelidir.

9) KARŞILIKLI ÖĞRENME: Kültürpark’la ilgili tüm planlarda iç ve dış paydaşlar arasında karşılıklı öğrenmeye dayalı süreçlerin özendirilmesi sağlanmalıdır.

10) ÇEVRE VE BÜTÜNLÜK İLİŞKİSİ: Fiziksel, finansal ve yönetsel planların tümünde Kültürpark’ın yakınındaki etkileme ve etkilenme bölgeleriyle kentin diğer bölgelerindeki yeşil alanlarla fiziksel, doğal, toplumsal, ekonomik, kültürel ve yönetsel ilişkiler, bütüncül bir anlayışla dikkate alıp değerlendirilmelidir.

Kültürpark’ın yönetimi ile ilgili öneriler…

1) Kültürpark’la ilgili planların izlenmesi ve değerlendirilip denetlenmesi için etkin ve katılımcı bir izleme-denetleme modeli oluşturulmalı ve bu model, uygulamadan kaynaklanan geri bildirimlerle devamlı güncellenmelidir.

2) Kültürpark’ın işletilmesinde etkin bir kullanıcı memnuniyet sistemi oluşturulmalı; bu amaçla düzenli olarak memnuniyet araştırmaları yapılmalı ve yapılan bu araştırmaların sonuçları kamuoyuna açıklanmalıdır.

png-image-f12a8f2f9436-13) Kültürpark’la ilgili planların yıllık uygulamaları konusunda hazırlanacak faaliyet raporlarına herkesin ulaşması sağlanmalıdır.

4) Kültürpark’ın katılımcı bir şekilde yönetilebilmesi için, aynen İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu (İEKKK) yapılanmasında olduğu gibi; Kültürpark’ın iç ve dış paydaşları arasında yer alan kurum, kuruluş ve kişilerin katılımını öngören bir danışma kurulunun oluşturulması ve bu kurulun görev, yetki ve sorumluluklarını gösteren toplumsal sözleşmelerin, mevcut yasal düzenlemeler dikkate alınarak hazırlanması gerekmektedir.

 

Bir kent parkını yönetmek (2)

Ali Rıza Avcan

İzmir’de çoğu insanın İzmir Enternasyonal Fuarı olarak bildiği; ancak, son yıllarda bu alanın yönetimi ile görevli İZFAŞ’ın Fuar İzmir’e taşınması ile birlikte buranın bir kenti parkı olduğu yeniden fark edilen Kültürpark, aslında korunması gerektiği için tescillenen tarihi ve doğal bir değerdir. Kısacası, İzmir’i İzmir yapan en önemli değerlerimizden biridir.

İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından 2012 yılında yayınlanan İzmir Taşınmaz Kültür Varlıkları Envanteri isimli üç ciltlik kitabın ikinci cildinin 274. sayfasına baktığımızda, Kültürpark alanının, Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu‘nun (TKTVKYK) 25 Ocak 1985 tarih ve 599 sayılı kararı ve İzmir 1 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu‘nun (KTVKBK) 12.111992 tarih, 4072 sayılı kararı ile tescillendiğini görüyoruz.

Bu tescil kararları sonrasında sanat tarihçileri Beyhan Gürman ve Kamuran Akyüz ile Arkeolog Mustafa Kiremitçi tarafından düzenlenen resmi tescil fişinde ise, “Önerilen Koruma” adı altında “Onaylı Koruma Amaçlı İmar Planı doğrultusunda uygulama yapılmalıdır” notunun düşüldüğünü görürüz.

Kültürpark Tescil Fişi (A)

Bu durum, Kültürpark alanının tescillendiği tarihten itibaren bir “Onaylı Koruma Amaçlı İmar Planı“na sahip olamadığını, aradan geçen 33 yıldır buranın korunması için alanın sahibi olan İzmir Büyükşehir Belediyesi’nce bir koruma planının yapılmadığını göstermektedir.

Yurt dışındaki benzerlerine baktığımızda birçok kent parkının bırakın koruma imar planına sahip olmayı; bunun yanında sırf bu alanlar için hazırlanmış daha geniş kapsamlı stratejik planlara sahip olduğunu; bu planların ayrıca yönetim, lojistik (su, enerji vb.) ve ziyaretçi planları gibi türlü çeşitli diğer planlarla desteklendiğini; ayrıca bir kent parkının kendi başına diğer park ve yeşil alanlardan soyutlanarak değil; belirli bir ekosistem içindeki diğer kent, semt ve mahalle parkları, kent ormanları ve yeşil alanlarla ilişkilendirerek, tümünü kent bütününde bütün olarak gören bir anlayışla planlanıp yönetildiğini görürüz.

Bizde ise, 1985 yılında önerilen onaylı koruma imar planı aradan 33 yıl geçmiş olmasına karşın yapılmamıştır ve her biri kendi ölçeğinde önemli olan diğer planlarla desteklenmemektedir.

Bırakın plan yapmayı, Kültürpark’taki bitki, hayvan, bina, sanat eseri ve benzeri değerlerin bugüne kadar bir sayımı ve envanteri bile yapılamamış, bunlardaki değişimler coğrafi bilgi sistemi tabanlı bir teknoloji ile takip edilmemiştir.

Her şey babadan görme usullerle yapılmış, Kültürpark sadece İzmir Enternasyonal Fuarı’nın yapılacağı tarihlere yakın bakıma alınmış, bunun dışında kendi haline terk edilmiştir.

Kültürpark Kaskatlı Havuz kenarındaki genç kız heykellerinin onarımında yaşanan trajik gelişmeler ya da Cevat Şakir Kabaağaçlı’ya (Halikarnas Balıkçısı) ithaf edilen bölgedeki ağaç, bitki ve tanıtım materyallerinin içler acısı hali ortadadır.

Aradan geçen 33 yıl içinde Kültürpark’ın koruma imar planı yapılmadığı gibi, Kültürpark alanında yapılmak istenen yeni binalar için Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı İzmir 1 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu ile Kültür Varlıklarını Koruma Üst Kurulu tarafından verilmiş olan “önce koruma imar planı yapın” kararının kaldırılması için İzmir Büyükşehir Belediye Başkanınca girişimlerde bulunulmakta, bakanlar ve siyasetçilerle pazarlıklar yapılarak atadan babadan görme eski karakuşi usullerin devam ettirilmesine çalışılmaktadır. 

Yeşil Alan Planlaması

İzmir halkı adına Kültürpark’ın mülkiyetini elinde bulunduran İzmir Büyükşehir Belediyesi iddia ettiği gibi çağdaş bir belediye ise ve bu iddia çerçevesinde Kültürpark’a çağdaş bir görünüm kazandırmak istiyorsa; Kültürpark’ı önce bir tarihi ve doğal değer olarak korumayı sağlayacak envanter çalışmalarını tamamlayarak koruma amaçlı imar planını yapmalı ve bu planı yönetim/işletme, ziyaretçi ve lojistik (su, elektrik vb.) planlarıyla zenginleştirmeli; bütün bunları da, kentin başka bölgelerindeki “kent ormanı“, “kent parkı”, “semt parkı”, “mahalle parkı” ve diğer yeşil alanlarla bir bütünlük içinde planlamalı, Kültürpark’ın planlı bir tasarım ve yönetim yapısına kavuşmasını sağlamalıdır.

Devam Edecek…