Ali Rıza Avcan
Ticaret dünyasının diliyle aklı başında, itidalli ve basiretli bir tüccarın ya da iş adamının bilmediği bir yerde yeni bir iş yeri açmaya kalktığında ilk yapacağı iş, iş yerinin faaliyette bulunacağı yerdeki mevcut ve olası rakiplerini öğrenmek, o yerde aynı işi yapan kimlerin olduğunu belirleyip onların kendisinden önce neler yaptığını ya da yapabileceğini öğrenmek ve kendi açacağı iş yerinin özellikleriyle mevcut iş yerlerinin özellikleri arasında bir mukayese yaparak onlardan farklı bir hizmet sunmaya çalışmaktır.
Bu bağlamda, 2019 yerel seçimleri sırasında en önemli projesinin Akdeniz kentleri arasında bir birlik oluşturmak olduğunu söyleyen İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Tunç Soyer‘e bu düşüncesinin yapılabilirliği ve sürdürülebilirliği konusundaki ciddi kaygılarımı içeren bir raporu, o tarihlerde hep yanında olup yardımcı olan Nezih Öztüre eliyle iletmiş ve vereceği tepkiyi merakla beklemiştim.
Zira Tunç Soyer‘in sözünü ettiği bir Akdeniz kentleri arasında bir birlik oluşturması fikri, Avrupa Birliği‘nin bir Güney Projesi olarak 2008 yılında Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy‘nin öncülüğünde kurulan Akdeniz İçin Birlik (Union for the Mediterranean) örgütü, Akdeniz’e kıyısı olsun ya da olmasın 48 ülkeyi kapsayacak şekilde 2008 yılında kurulmuş ve aradan geçen sürenin sonunda Akdeniz dünyasındaki büyük anlaşmazlıklar nedeniyle başarısız bir proje olarak anılmaya başlamıştı. Ama yine de bu birlik varlığını koruyor ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Katı Atık Entegre Projesi‘nin finansmanı bu birlik tarafından karşılanıyordu.
Öte yandan Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler ve o ülkelerde yaşayan halklar; özellikle Avrupa Kıtası halklarıyla Araplar, Filistinliler, Museviler ve Türkler arasında yaşanan büyük sorunlar böylesi bir birliğin etkili bir şekilde çalışmasını engelliyordu.Üstüne üstlük Türkiye’nin Kıbrıs, Doğu Akdeniz ve Libya konusunda İsrail, Fransa, Mısır gibi ülkelerle yaşadığı sorunlar İzmir merkezli bir birliğinin yaşama geçmesini, Ankara’nın buna izin vermesini engelliyordu. O nedenle kendisine Dışişleri Bakanlığı’ndaki Akdeniz İçin Birlik çalışmalarıyla ilgili birim yetkilileriyle ya da İzmir’de yaşayan eski büyükelçi Ertuğrul Apakan ile görüşerek bilgi almasını önermiştim.

Bir süre sonra Tunç Soyer‘in, Nezih Öztüre üzerinden verdiği cevabı, “ben bütün bunların hepsini biliyorum” şeklindeydi ve anlaşıldığı kadarıyla bu konunun tartışmaya açılmasından yana değildi.
Bunun üzerine, zamanında yapılması gereken uyarıyı yapmış olmanın rahatlığıyla olası gelişmeleri izlemeye karar verdim.
Beklediğim gelişmelerin ilki, 10 Nisan 2019 tarihinde Akdeniz’deki 6 kentin yöneticilerine; Barselona Belediye Başkanı Ada Colau‘ya, Beyrut Belediye Başkanı Jamal Itani‘ye İskenderiye Valisi Dr. Abd El Aziz Konsowa‘ya, Marsilya Belediye Başkanı Jean-Claude Gaudin‘e, Selanik Belediye Başkanı Yannis Butaris‘e ve Venedik Belediye Başkanı Luigi Brugnaro‘ya davet mektuplarının yazılmasıydı.
Tunç Soyer imzalı bu mektuplarda “Dört buçuk milyon nüfusu ile İzmir, Türkiye’nin batı sahilindeki en büyük, tüm ülkenin ise üçüncü büyük kentidir. Batı Anadolu’da uzanan kökleri sayesinde zenginleşen kent, yüzyıllardır Akdeniz’in ana limanlarından biri olarak işlev görmektedir. Bu tarihsel nedenlerle, batı ile doğu arasında köprü kuran bu bölgede kentimiz kültürlerin çeşitliliğine şahitlik etmiştir. İzmir limanı, diğer Akdeniz limanlarına benzer şekilde sadece uluslararası ticaret merkezi olarak işlev görmemiş; aynı zamanda pek çok kültürün uyumlu bir şekilde bir arada yaşamasına da olanak sağlamıştır. Bu çeşitlilik, Türkiye’nin diğer illerinden gelen ve diğer Akdeniz ile Avrupa ülkelerinden birçok insana yuva olan İzmir’de günlük yaşamın temelini oluşturmaya devam etmektedir. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı olarak öncelikli sorumluluklarımızdan birinin doğal bir liman olma özelliğimizi daha da güçlendirmek olduğuna inanmaktayım. Bu, kuşkusuz ekonomik ve kültürel açıdan Akdeniz kentlerinin çok yönlü ve ikili işbirliğini gerektirmektedir.” denilmekte ve bu mektupların sonu, “Lütfen bu mektubumu Akdeniz ligi ruhuyla gelecekteki işbirliğimiz için bir iyi niyet ifadesi olarak addedin. Yakın gelecekteki olası diyalogumuz ve işbirliğimiz üzerine bilgi paylaşımında bulunmak üzere sizinle en kısa sürede şahsen buluşmayı içtenlikle umuyorum.” şeklinde bitmekteydi.
Bugün bu mektupların gönderilişinden bu yana tam tamına 1 yıl 4 ay 9 gün geçti ve ortada bu kentlerin yöneticileri tarafından cevaplanmış tek bir mektup bile yok…
Üstüne üstlük mektup gönderilen Beyrut kenti, yakın bir zamanda büyük bir felaketle adeta yok olacak düzeye geldiği halde, davet mektubunun gönderildiği İzmir‘den bu kente uzanmış tek bir yardım eli, tek bir ilgi, tek bir mesaj da yok…

Şimdi de okuduğumuz gazetelerle izlediğimiz İnternet sayfalarından İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan‘ı ziyaret ederek kendisini 9-13 Eylül 2020 tarihleri arasında yapılacak “Akdeniz” temalı 89. İzmir Enternasyonal Fuarı‘na davet ettiğini öğreniyor ve ister istemez pandeminin kontrolden çıkma ihtimalinin yüksek olduğu günlerde yapılacak bu fuara bu kentlerin ya da kent yöneticilerinin katılıp katılmayacağını merakla bekliyoruz.
Ayrıca Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerde kullanılan dilleri öğretmek amacıyla kurulduğu söylenen Akdeniz Dilleri Merkezi‘nde, Arapça, Fransızca, İtalyanca, Yunanca ve İspanyolca ile ilgili eğitim verileceğini öğrenmekle birlikte; bu dillere kentimizde ve Akdeniz’e kıyısı olan İsrail’de, Lübnan ve Suriye’de yüzyıllardır konuşulan kadim diller İbranice ile Ladino ve Ermenice‘nin niye dahil edilmediğini; ayrıca, bu yeni dil eğitim merkezi ile şimdilik sonuçsuz kalan Akdeniz kentleri birliği girişimi arasında nasıl bir bağ kurulduğunu da merak etmekteyiz.

Ama her şeyden önemlisi; Covit19 salgınının hem ülkemizde hem de kentimizde yeniden artmaya başladığı, bu nedenle, 18 Ağustos 2020 tarihi itibariyle 65 yaş üstü gruba yeni kısıtlamaların getirildiği bir kentte, beş gün de olsa büyük kalabalıkları bir araya getiren fuar, konser ve eğlence organizasyonunda ısrar etmenin nedenini de merak etmekteyiz…

İşte o nedenle;
Şimdi içinde bulunduğumuz bu koşullarda halkın sağlığı mı daha önemli; yoksa ticaret, kazanç ve eğlence mi? diye sormaktan kendimizi alamıyoruz.
Tabii ki bu sorunun, tarihe örnek olacak insani sorumluluk duygusuyla cevaplanması koşuluyla…