Adaylar, vaatler, projeler ve danışmanlar…

Ali Rıza Avcan

31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere tamı tamamına 20 gün kaldı… İnternet gazeteleriyle sosyal medyadan aldığımız haberlere göre partilerin gösterdiği adaylarla bağımsız adaylar kendilerince önemli olan kişi ve kurumlarla görüşüyor, verdikleri sözler, vaatler, projeler ise havalarda uçuşuyor…

Yüksek Seçim Kurulu’nun 3 Mart 2024 tarihinde duyurduğu kesinleşmiş aday listelerine göre 31 Mart 2024 tarihinde İzmir’de yapılacak yerel seçimde ;

1. 21 siyasi partinin aday gösterdiği aday ile 6 bağımsız adaydan oluşan toplam 27 büyükşehir belediye başkan adayı,

2. 22 siyasi partinin aday gösterdiği 511 partili aday ile 27 bağımsız adaydan oluşan toplam 538 ilçe belediye başkan adayı ve

3. 28 siyasi partinin aday gösterdiği 6.319 partili aday ile 14 bağımsız adaydan oluşan toplam 6,.333 adet asil, yedek ve kontenjan belediye meclisi üye adayı;

Toplam olarak 6.898 aday aday seçilip başkanlık ve meclis üyeliği koltuklarına oturabilmek amacıyla birbirleriyle yarışacaklar.

Şu ana kadar gözlemleyebildiğim kadarıyla adayların bir kısmı çevrelerindeki geniş ekiplerle oldukça profesyonel yöntemlerle çalışıyor, bir kısmı babadan, dededen gördüklerini uyguluyor, geriye kalan kısmı ise adeta kendini ve yapacaklarını kimselere duyurmak istemezcesine sessiz sedasız çalışıyor…

Geçtiğimiz günlerde iki gün Çiğli Balatçık‘taki Katip Çelebi Üniversitesi‘ne gidip gelmek amacıyla bindiğim otobüs, tramvay ve İZBAN‘dan gördüğüm kadarıyla; ayrıca bundan bir iki gün sonra bir dostumu ziyaret edip sohbet etmek amacıyla Balçova, Narlıdere ve Güzelbahçe üzerinden dolmuşla Urla‘ya gittiğimde 20 gün sonra yapılacak bu seçimin sanki sadece Çiğli ve Narlıdere‘de yapılacağı gibi bir manzarayla karşılaştım. Kentin merkezinde, Karşıyaka‘da, Konak‘ta ve hatta Balçova ve Güzelbahçe‘de ortada kimseler gözükmezken yoğun iç göç nedeniyle büyüyen Çiğli ve Narlıdere‘de, sanırım aday ve parti bolluğu ile etnik ve dinsel kimlik zenginliğinden kaynaklanan bir heyecan, bir enerji ile ortalığın, bulvar, cadde ve sokakların afiş, pankart, billboard gibi reklam malzemeleriyle donatıldığına, hoparlörlü araçların bir aşağı, bir yukarı dolandığına tanık oldum.

Gelelim İzmir‘deki belediye başkan adaylarının hazırlayıp kendilerine ait İnternet siteleri eliyle duyurdukları seçim bildirge ve projelerinden ulaşabildiklerime dair değerlendirmelerime:

CHP İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Cemil Tugay‘ın yerel seçimlerdeki adaylığı için hazırlattığı www.cemiltugay.com isimli İnternet sayfasındaki “Projeler” bölümü, uzun bir süre boş kalmakla birlikte en nihayetinde seçime 25-24 gün kala 5 ve 6 Mart 2024 tarihlerinde düzenlenerek 49 ayrı proje ile ilgili bilgi ve görseller yerleştirilmiş vaziyette. Tabii ki Cem Tugay‘ın daha önce “uçuk proje” olarak dile getirdiği “Şehir Hastanesi Monorayı” ya da İzmir Ticaret Odası‘na ikram ettiği “Konak Pier-Pasaport Marinası” gibi projeler bunların dışında bırakılarak…

AKP İzmir büyükşehir belediye başkan adayı Hamza Dağ‘ın, 19 Şubat 2024 tarihinde yazdığım “AKP adayı Hamza Dağ’ın vaat ettikleri ve etmedikleri” başlıklı yazımda da belirttiğim gibi, www.avhamzadag.com isimli İnternet sayfasındaki 11 ana başlık altında toplanan 53 proje görseline daha sonraki bir tarihte “Tarım ve Hayvancılık” başlığı altında 17 görsel daha eklenmiş durumda.

CHP Konak belediye başkan adayı Nilüfer Çınarlı Mutlu‘nun 9 Mart 2024 tarihinde incelediğim www.nilufercinarlimutlu.com isimli İnternet sayfasında ise 14 ana başlık altında 15 sayfadan oluşan bir seçim bildirgesinin yer aldığı, her bir ana başlık altında çok fazla sayıda amaç, hedef ve vaadin yer aldığı, bu seçim bildirgesinin PDF formatında indirilebildiği görülmekte.

İnternette yaptığım taramalar sırasında, CHP Karabağlar belediye başkan adayı Helil Kınay‘a ait www.helilkinay.com isimli İnternet sayfasının halen yapım aşamasında olduğunu, CHP İzmir Büyükşehir, Konak ve Karşıyaka belediye başkan adaylarının cadde ve sokaklarda dağıtılan broşürlerinde kendileri ile ilgili bilgi ve projelere ulaşabileceğimiz İnternet adreslerinin belirtilmediğini, adayların basınla iletişimlerini sağlayan sorumluların, Gmail‘de üyesi olduğum “İzmir Basın Grubu” üzerinden bugüne kadar gönderdikleri mesajlarda bu konuda bilgi vermediklerini, CHP‘nin diğer ilçe başkan adaylarına ait İnternet adreslerini bütün aramalarıma rağmen bulamadığımı, o nedenle de değerlendirmelerimi AKP ve CHP‘nin büyükşehir belediye başkan adayları ile CHP‘nin Konak belediye başkan adayının İnternet sayfalarındaki bilgiler üzerinden yapabildiğimi ifade etmek isterim.

Bu şekilde, seçim bildirgesi ve projelerine ulaşamadığım diğer adaylara da bir haksızlık yapmamak adına, bu yazımı okuyan adaylarla taraftarlarının bana bu konuda bilgi verip yaptıkları vaatler, verdikleri söz ve projeler ve seçim bildirgeleri ile ilgili linkleri göndermelerini beklerim.

Örnek olarak aldığım bu üç belediye başkanının seçim bildirgeleri ile projelerini incelediğimde ise karşıma şu ortak eksiklik ve yanlışlıkların çıktığını görüyorum:

AKP adayı Hamza Dağ haricindeki CHP‘li diğer iki adayın selefi; yani, bir önceki belediye başkanları CHP‘li olduğu halde kendilerinin eski başkanlardan ve onların yönetimlerinden farkı ortaya koymamakta, eski başkanların neleri yapıp neleri yapmadıkları ya da hangi konularda başarılı olup hangi konularda başarısız olduklarını belirtmemekte. Evet, bu durum biraz da, “aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” benzeri bir durumu ortaya koyuyor; ama, hem parti içinde, hem de kent ve ülke düzleminde demokrasinin gelişip güçlenmesi için tercih edilenle edilmeyen arasındaki farkın bilinip açıkça konuşulup tartışılması gerekir. CHP Genel Merkezi tarafından yapılan anket sonuçlarına göre halkın teveccüh göstermeyişi nedeniyle tercih edilmeyen eski başkanların neden yeniden aday gösterilmediği, halkın onları neden tercih etmediği tüm açıklığıyla ortaya konulmalı, yeni adaylara yol açmak ve rehber olmak amacıyla eski dönemin artı ve eksileri gösterilerek özeleştirisi yapılmalıdır. Bu bağlamda, tercih edilen bu yeni adayların eski başkanlardan farklı olarak, onların eksiğini ya da yanlışını gidermek amacıyla ne yapacakları, mevcut yaraya nasıl merhem olacakları ortaya konulmalı, “kol kırılır, yen içinde kalır” anlayışıyla hareket edilmemelidir.

İlk kez eski belediye başkanları tarafından başlatılıp halen devam etmekte olan birçok hizmet, sanki bugüne kadar yapılmıyormuş da, bu yeni adayların belediye başkanı olması durumunda başlatılacakmış gibi vaatler sıralanmakta, bu hizmetlerin halen devam ediyor olması dikkate alınmamaktadır. “İş olsun, torba dolsun” mantığıyla ortaya konulan bu duruma, AKP adayı Hamza Dağ‘ın projeleri de dahil olup belediyenin imkanları ile başlatılıp sürdürülen birçok hizmet, eski döneme haksızlık yaparcasına yeni dönemin seçim bildirge, proje ve vaatlerine dahil edilmektedir.

Anlaşılan o ki, hiçbir belediye başkan adayı devralacağı belediyenin mali durumunu ve özellikle belediye şirketlerinin dibe vurmuş halini, mevcut borçları, belediye ve şirketlerinin elindeki gayrimenkullerle bunların sayısını, dağılımını ve hangilerinin ipotek altında olduğunu, belediyenin kurumsal yapılanmasındaki hasar ve aksaklıkları, çalışanların kalite düzeyini ve aralarındaki gruplaşma ve güç mücadelelerini, eldeki teknik olanakları, stratejik plan, performans programı ve faaliyet raporu gibi resmi belgelere yansıtılmayan ya da değişik manipülasyonlarla gizlenip saklanan problemleri bilmemekte, sanki o belediyeyi sıfırdan devralacakmış gibi bir tavır sergilemektedir. Özgeçmişlerini, seçim bildirgelerini yazıp projelerini hazırlayan ve çoğu gazetecilerden oluşan danışmanlar ekibi ise bu tür konulardan bihaber insanlardan oluşmaktadır. Tercih edilmeyip çöp kutusuna atılan belediye başkanı ve onun adamları da gelene küçük sürprizler hazırlamak niyetiyle bu tür önemli bilgileri adaydan ve onun danışmanlarından kaçırıp yeni belediye başkanına tuzak kurmakla meşguller.

İşte o nedenle, seçilen bir belediye başkanının koltuğa oturur oturmaz yaptığı ilk iş, hesap işlerinden sorumlu genel sekreter yardımcısını, daire başkanını ya da şube müdürünü yanına çağırarak onlardan aldığı bilgileri güvendiği bir adamına doğrulatmak şeklinde olmaktadır. Tabii ki bu doğrulatma sonucunda henüz koltuğunu ısıtamamış belediye başkanlarının yaşadığı travmaları da dikkate almak suretiyle…

Bu bilgilere sahip olmayan belediye başkan adayları, aynen İZDENİZ‘in içinde bulunduğu içler acısı durumdan haberdar olmayıp bize körfezde çalışacak deniz taksilerini vaat eden CHP adayı Cemil Tugay gibi “olmayacak duaya amin dercesine” vaatlerde bulunurlar ve hepimizin önünde güllük gülistanlık pembe bir tablo çizmeye çalışırlar. Ta ki, koltuğa oturup gerçek durumu öğrenene kadar… Hem de kendisi, Karşıyaka Belediyesi eski başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar‘dan devraldığı mali tablo nedeniyle ilk travmayı 2019 yılında yaşayan “deneyimli” biri olduğu halde…

Tüm adayların bir belediyenin mevcut anayasa ve kanunlara göre yapamayacağı işler için vaatte bulunduğuna tanık oluyoruz. AKP adayının Karayolları Genel Müdürlüğü‘nün görev alanına giren “İzmir Körfez Geçiş Projesi“ni ya da aynı kuruma karayollarında çalışmalar yapacakmış gibi vaatlerde bulunması, CHP adayı Cemil Tugay‘ın da İzmir Körfezi kıyısında iskele ve marina yapma görevi Ulaştırma Bakanlığı‘na, okul kantinlerini işletme ya da işlettirme görevi Milli Eğitim Bakanlığı‘na, semt pazarları kurma ve işletme görevi ilçe belediyelerine ait olduğu halde bu konularda vaatlerde bulunması bu durumun en iyi örnekleridir.

Belediyelerin görev, yetki ve sorumlulukları Anayasa ve kanunlarla belirlenip bunun dışında hizmet yapmaları hukuki anlamda mümkün olmadığı için, yapılması ve işletilmesi başka kamu kurumlarına ait görevlerin üstlenilmesi doğrudan doğruya kamuoyunun ve seçmenin yanıltılmasından ya da yalan söylemekten başka bir şey değildir.

Bir belediye başkanının beş yıllık hizmet süresi içinde belediyelere verilen tüm görev, yetki ve sorumlulukları en üst düzeyde yerine getirip başarılı olması belediyelerin sahip olduğu mali, teknolojik ve insan kaynağı itibariyle mümkün olmadığına göre; yerleşimin mevcut sorunlarıyla halkın talep ve beklentilerine önem ve öncelik verilerek vaatlerde bulunulması, seçim bildirge, program ve vaatlerinin; hatta seçim sonrasında hazırlanacak olan stratejik planların da önem ve öncelikler verilecek konular üzerinden dile getirilmesi mantığın ve bilimin gereğidir. O anlamda, her bir belediye başkanının çağdaş stratejik yönetim ve planlama anlayışı çerçevesinde kendi farkını ortaya koyacak şekilde önem ve öncelik verdiği hizmetleri ön plana çıkararak vaatlerde bulunması, bunlara ilişkin projeler hazırlaması gerekmektedir.

Şu son günlerde, bağlı olduğu belediye başkanının çöpe atılması nedeniyle 1 Nisan sonrasında işsiz kalması muhtemel bir takım kişilerin kendilerine verdikleri değişik ad ve unvanlar altında başkan adaylarının çevresine doluştuğuna veya “toplumcu belediyecilik“, “İzmir’in belediyecilik geçmişinin muhasebesi” ya da “ekolojik kentler, yerelden ve yerinden yönetim” gibi adlar altında organizasyonlar yaparak, kendi kendilerine bildiriler hazırlayarak kendilerini, arkadaşlarını ya da mensup oldukları grubu ön plana çıkarıp parlatmaya çalıştıklarına tanık oluyoruz. Hatta geçtiğimiz dönemde belediye başkanlarının çevresine doluşmuş olan kişilerin bu kişi ve gruplarla işbirliği içinde bir gün içinde “kral öldü, yaşasın yeni kral” diyerek saf değiştirdiklerini görüyoruz.

İşte tam da bu nedenle yeni belediye başkan adaylarının, her seçim öncesi ve sonrasında ortaya çıkan bu danışman, uzman, yönetim kurulu üyesi piyasasının herhangi bir bilgi, birikim ve tecrübeye sahip olmadan yeni başarısız başkanlar yaratmak amacıyla yürüttüğü çalışmalardan uzak durması gerektiğine inanıyorum.

Bu düşüncem nedeniyle, her zaman olduğu gibi bundan kendime bir pay çıkaracağımı iddia ederek bel altından vurmak isteyenlere de, lisans, yüksek lisans ve doktora çalışmalarını ülkemizin değerli bilim insanlarının rehberliğinde kent, kentleşme, yerel yönetimler üzerine yapmış, 1979’dan bu yana bu alanda ve farklı cephelerde fiilen çalışıp mücadele etmiş biri olarak bu yeni dönemde, sahip olduğum ilke ve değerler nedeniyle anti-demokratik yöntemlerle seçilmiş ve bunu içine sindirmiş hiçbir belediye başkanına yardımcı olmayacağımı, hiçbiriyle gönüllü ya da profesyonel düzlemde bağlantı kurmayacağımı ifade ediyor; şayet benim yaptığım araştırma ve analizlerden yararlanmak isteyen bir belediye başkanı çıkarsa, onların da yazdıklarımı ve bundan böyle yazacaklarımı okumalarının yeterli olacağını düşünüyorum.

2019 seçimlerinde Tunç Soyer‘in projelerini dinleyen herkes bu projelerde hep Seferihisar‘dan izler yakalıyor ve 40.000 nüfusa sahip küçük bir ilçeden gelen belediye başkanının İzmir‘e hitap eden proje hazırlamakta yetersiz olduğunu söylüyordu. Şimdi yine buna benzer bir durum yaşanıyor ve 2019-2024 döneminde Karşıyaka belediye başkanı olan Cemil Tugay‘ın İzmir‘in bütünü için hazırladığı 49 projede yoğun bir şekilde Karşıyaka‘nın ağırlığı hissediliyor.

İzmir için hazırlandığı söylenen 49 projeden 6’sı (“Mavişehir Opera Binası”, “Karşıyaka İskelesi ve Çevresi Yeniden Düzenlenecek”, “Karşıyaka Çiğli Tramvayı İZBAN’a bağlanacak””Örnekköy Tramvayı”, “Karşıyaka Stadı”, “Deniz Taksiler Faaliyet Geçecek”) aynı şahsın 2019 yılında Karşıyaka için dile getirip yerine getirmediği projeler arasında yer almakta ya da Karşıyaka için hazırlanmış projeler olmakla birlikte; İzmir Ulaşım Master Planı‘nda yer alan “Karabağlar-Gaziemir Metrosu“ndan söz edilirken aynı planda yer alan “Halkapınar-Kemalpaşa Merkez Hattı“nın dile getirilmemesi ya da Aliağa, Bergama, Torbalı ve Urla gibi diğer ilçelerde yapılacak tek bir projeden söz edilmemesi, bu yeni belediye başkan adayının halen Karşıyaka boyutunda düşündüğünü, kafasındaki İzmir olgusunun Karşıyaka merkezli olduğunu ve bu nedenle yeni hizmet döneminde Karşıyaka‘dan yana bir tutum geliştireceğini göstermektedir.

Sonuç olarak;

İzmir‘de, kendilerine sorulmadan, adeta partileri tarafından atanan adaylarla karşı karşıya kalan seçmeni;

1) İzmir‘in sorun ve ihtiyaçları yerine sağdan sola gördüklerini taklit eden ya da “sürdürülebilirlik“, “ortak akıl“, “çevre dostu“, “katılımcılık” gibi moda olan sözcükleri arka arkaya sıralayıp alışıldık ezberleri bozamayan,

2) 2019 seçimleri öncesinde Karşıyaka için verdiği sözlerle hazırladığı projeleri hayata geçiremeyen; üstüne üstlük belediye mallarını düşük bedelle Mehmet Cengiz gibi bir yandaşa satma hatasını yapan ve bu nedenle aynı tür yanlışlığı tekrarlayabilecek olan,

3) Halen yapılmakta olan hizmetleri ilk kez kendileri yapılacakmış gibi ortaya çıkan, üzerlerine vazife olmayan işleri yapabilme güçleri varmış gibi sözler veren,

4) Projelerini hazırlayıp sunarken başkanı olacakları belediyeler hakkında hiçbir ön bilgiye sahip olmayan,

5) Yarın öbür gün göreve geldiklerinde karşılaşacakları büyük sorunlar için hem teknik hem de siyasi anlamda kriz plan ve programı hazırlamayan,

6) Eskiyip çöpe atılmış eski belediye başkanlarının çevresindeyken mevzi değiştirip kendi çevrelerini kuşatmaya başlayan ATM memurlarının söyleyip yazdıklarıyla yetinen,

7) Akıllarına gelen her şeyi seçim bildirgesine doldurarak yarın öbür gün yapmayacakları şeyler konusunda söz veren,

8) Seçim döneminde yaptıkları muazzam harcamalar konusunda yeterli ve inandırıcı bilgiler vermeyen

Adaylar konusunda uyarıyor ve bu tür adaylara oy verirken anlatmaya çalıştığım bu konuları dikkate almalarını diliyorum.

En azından şimdiden söylemiş olup uyarayım niyetine…

………………………………………………………………………………………….

Son bir not: Ülkemizdeki ve dünyadaki tüm iletişim fakültelerinde; özellikle birinci sınıf derslerinde “basın bildirisi” ve “basın bülteni” adı verilen mesajları hazırlarken mesaja o mesajın hangi tarihte yazıldığını göstermek için tarih; hatta saat konulması gerektiğini anlatılıp gazeteci adaylarına öğretilir. O nedenle, adayların basın ekiplerindeki arkadaşların bu konuya dikkat etmelerini, yazılı olarak hazırladıkları metinlere tarih koymalarını rica ediyorum.

“Söz verip vaat etmek”, “proje fikri geliştirmek” ya da “proje yapmak”…

Ali Rıza Avcan

Son zamanlarda gazete ve televizyonlarla sosyal medyada ya da günlük yaşamda karşımıza çıkan belediye başkanı ve meclis üyesi adayları, seçildikleri takdirde uygulayacakları projeler hakkında bir takım vaatlerde bulunup söz veriyorlar veya ‘mega‘, ‘çılgın‘ ‘büyük‘ gibi adlarla hazırladıkları öncelikli projeleri bizlerle paylaşıp oyumuza talip olduklarını belirtiyorlar. O nedenle, ortaya saçılan bu tür yüzlerce ‘proje‘, sanki bu adaylar böylesi bir üretimi yapabilecek kapasiteye sahipmiş gibi büyük bir yanılsamanın oluşmasına neden oluyor. 

Proje 001Ama bunu yaparken proje tasarım ve  uygulaması ile ilgili bazı kavramları birbirine karıştırıp ‘proje’ adı altında vaatlerde bulunup sözler veriyorlar ya da üzerinde ciddi bir şekilde çalışılmamış olan proje fikirlerini ‘proje’ diye sunmaya çalışıyorlar. Örneğin proje adı altında “arazi yollarını iyileştireceğiz“, “su ürünleri halini geliştireceğiz” ve “mezbaha ve kesimhaneler kuracağız” gibi aslında bir belediyenin yasal olarak yapmak zorunda olduğu işleri, sanki kendi iradelerine bağlı bir işmiş gibi takdim edip sözler veriyorlar. Ya da bugünün geçmişten gelen mali, hukuki, toplumsal koşulları içinde  yapılıp sürdürülmesi mümkün olmayan işleri bir proje gibi ortaya atıyorlar. Aslında bir projenin tasarımına neden olabilecek değişik düşünce, öneri ve hayallerini bir proje olarak görüyorlar.

Çünkü çoğu adayın, daha aday olmadan önce, aday olmayı düşündükleri kentler ve onların sorunları konusunda bilgi edinmediği, güncel gelişmeleri izlemediği, mevcut sorunların çözümü için yeterince düşünmediği ya da bütün bu işleri oluşturması gereken bir ekiple ele alıp seçime hazırlanmadığı anlaşılıyor. O nedenle de, hemen her şey, seçim tarihine kısa bir süre kala eş, dost, kardeş ve arkadaşlardan oluşturulan gruplar eliyle öğrenilip fikirler geliştirilmeye ve projeler üretilmeye çalışılıyor. Anlaşılan o ki, adaylarımız aday olmayı düşündükleri süre içinde yapmaları gereken görevleri yeterince yapmamış, İzmir’le ilgili olayları yeterince izlememiş ve bu nedenle de seçime hazırlıksız yakalanmış durumdalar…

Oysa tasarlanacak iyi ve yararlı projelerin öncelikle yaşanan bir sorun ve gereksinimden kaynaklanması gerekiyor. Toplumca gerek duyulmayan ya da bir sorun oluşturmayan veya şikayete konu olmayan konuların işe yarar iyi bir proje olarak kurgulanıp tasarlanması zor olduğu gibi yapılması ya da sürdürülüp kısa sürede sonuç alınması da zor olacaktır.

Proje 003

İşte o nedenle, bir belediye başkan ya da meclis üyesi adayının kendi oyunu arttırmak amacıyla hazırlayıp halkla paylaşacağı sorun ya da gereksinim odaklı projelerde öncelikle; 

1)Söz vermek‘, ‘vaatte bulunmak‘ ya da ‘proje fikri geliştirmek‘ gibi eylemlerle ‘proje hazırlamak‘ arasındaki önemli ayrımları dikkate alması; bu kapsamda, ‘proje‘ olmayan ya da olamayacak işleri ‘proje‘ olarak kabul etmemesi,

2) Belediyelerin yasal olarak yapmak zorunda olduğu hizmetleri, sanki kendi tercihine dayalı yeni ve farklı bir projeymiş gibi düşünmemesi,

3) Başkanı ya da meclis üyesi olmak amacıyla adayı olduğu belediyenin halen yaptığı ya da yapmak zorunda olduğu işleri sanki hiç yapılmamış ilk kez yapılacak öncelikli bir projeymiş gibi görmemesi,

4) Yasal dayanağı olmayan; bu nedenle de yarın öbür gün hem kendisini hem de proje uygulayıcılarını zor duruma düşürebilecek işleri o yasal düzenlemeler değişmedikçe bir proje olarak kabul etmemesi,

5) Sorun haline dönüşmüş gereksinimler için öncelikle proje hazırlaması; yani bardağın hem ‘dolu‘, hem de ‘boş‘ yanına bakabilmesi,

6) Proje hazırlarken, projeye konusunun geçmişi, bugünü ve geleceği konusunda ilgili tüm tarafların görüş, düşünce, öneri ve şikayetleri konusunda ayrıntılı bir araştırma yaparak gelecekle ilgili net öngörülerde bulunması,

7) Proje hazırlığında, ele alınan iş ya da sorunun mevcut durumuyla amaç ve ulaşılmak istenen hedef arasında etkili ve sonuç alıcı bağlantıların kurulması,

8) Projenin tasarım ve uygulaması kadar sonuçta ortaya çıkan ürünün projeye taraf olan kurum ve kişilerce nasıl kullanılacağı konusunda da bir işletim modelinin oluşturulması,

9) Uygulanacak projenin o yerleşimin tarihsel, toplumsal, ekonomik, kültürel ve doğal koşulları içinde nasıl bir çoğaltan etkisi yaratacağının ve benzerlerinin başka yer ve zamanlarda nasıl gerçekleştirileceğini öngörmesi gerekmektedir.

Proje 004

İyi, yararlı ve sonuç alıcı bir proje hazırlayabilmek için gerekli olan hususları daha da arttırmak mümkün olmakla birlikte; şu aşamada, söylenebilecek olanların bunlar olduğuna inanıyorum.

Tabii ki, her işte olduğu gibi, her düzeydeki projelendirme çalışmasında proje içeriği, tasarımı, uygulaması ve yönetimi ile ilgili eğitim ihtiyacı dışında; bununla ilgili kavram ve sözcükleri doğru ve yerinde kullanmanın da, seçimi kazanmak kadar önemli bir diğer duyarlılık konusu olduğunu bilip, her zaman anımsamak koşuluyla…

 

 

 

 

Belediyelerde proje yönetimi.

Türk Dil Kurumu’nun 1981 yılı baskılı Türkçe Sözlüğü, “proje” sözcüğünü Fransızca ile olan kök ilişkisine işaret ederek, “tasarı” olarak açıklıyor.

İnternetin “Özgür Ansiklopedisi” Vikipedi ise, “bir probleme çözüm bulma ya da beliren bir fırsatı değerlendirmeye yönelik, bir ekibin, başlangıcı ve bitişi belirli bir süre ve sınırlı bir finansman dahilinde, birtakım kaynaklar kullanarak, müşteri memnuniyetini ve kaliteyi göz önünde bulundururken olası riskleri yönetmek şartıyla, tanımlanmış bir kapsama uygun amaç ve hedefler doğrultusunda özgün bir planı başlatma, yürütme, kontrol etme ve sonuca bağlama süreci” olarak tanımlıyor.

Gördüğünüz gibi Vikipedi daha çağdaş ve güncel bir tanım yaparak uzun bir sözcük içinde projenin aşamalarını sıralayarak daha tatmin edici bir yanıt veriyor. Yararlandığım sözlüğün bu kadar kısa bir yanıt vermesinin nedeni, “proje” sözcüğünün muhtemelen o tarihlerde bugünkü kadar rağbet görmemesinden ve “proje yönetimi” kavramının o tarihlerde henüz ortaya atılmamış olmasından kaynaklanıyor olabilir.

İhtiyaç; sorun ya da fırsat…

Vikipedi’nin yaptığı tanımdan da görüldüğü gibi proje için ortada önce bir problemin ya da fırsatın varlığı; yani ihtiyacın olması gerekiyor. Bu anlamda o sorunu çözme ya da fırsatı değerlendirme ihtiyacı olmadığı sürece yapacağımız işi projeye dönüştürmemiz mümkün gözükmüyor. Örneğin Karşıyaka, Bostanlı’daki “Balıkçı Parkı” o parktan yararlananlar açısından oturulamaz, yararlanılamaz duruma gelmedikçe, halktan “parkı yeniden yapın, onarın, daha iyi hale getirin” talepleri gelmedikçe; yani yapılan iş bir talebi, bir ihtiyacı karşılamakdıkça herkesin kullandığı ve memnun olduğu bir parkı durup dururken yıkıp yeniden yapmak bu anlamda “proje” olma koşullarının işine girmiyor. Çünkü ortada bu parkı yeniden yapmayı gerektiren bir ihtiyaç yok. Olsa olsa yeni bir müteahhite ya da taşerona yeni bir iş verme ihtiyacı olabilir...

ksk4
Gereksiz, gerçek bir ihtiyaca dayanmayan bir parkın yeniden yapımı

Uzman, işten anlayan iyi bir proje ekibi

İkinci olarak bir projeyi yapmak için bir ekibe ihtiyaç var. Biz buna “proje ekibi” diyoruz. Yapılacak iş konusunda bilgili ve deneyimli kişilerden, uzmanlardan oluşması gerekiyor bu ekibin. Örneğin Kültürpark Kaskatlı Havuz kenarındaki “Genç Kız Heykelleri“ni onarmanız gerektiğinde ve bu işi bir projeye dönüştürdüğünüzde bu proje için oluşturduğunuz ekipte heykelden, sanattan anlayan, bu konularda doğru kararlar verebilecek ve yapılan işi layıkıyla denetleyebilecek uzmanların, sanatkarların yer alması gerekiyor. Aksi takdirde, gerçekte olduğu gibi dekorasyon firmalarına yaptırılan ve heykellerin estetiğini, sanatsal bütünlüğünü bozan işlerle karşılaşmanız mümkün olabiliyor.

Proje süresi…

Üçüncü bir unsur olarak, Vikipedi’nin tanımına göre bir projenin proje olması için ne zaman başlayacağının ve ne zaman biteceğinin; yani proje süresinin bilinmesi gerekiyor. Projenin yapıldığı süre başlı başına bir maliyet unsuru olduğuna göre bu maliyeti arttırmamak adına başlangıç ve bitiş tarihlerinin doğru bir şekilde belirlenerek mümkün olduğu kadar uzatılmaması gerekiyor. Aksi takdirde, çoğu İzmirli’nin bildiği gibi karşımıza ne zaman biteceği bilinmeyen metro, tramvay, İzmir-Tarih ve İzmir-Deniz projeleri gibi yıllanan projeler çıkabiliyor. İşte o nedenle, ilan edilen her yeni projenin daha başlangıcında o projenin ne zaman biteceğinin sorgulandığı ya da “projemiz şu tarihte bitecek” diyen belediye başkanlarının sözlerinin şüpheyle karşılandığı  durumlarla karşılaşabiliyoruz. İşte o nedenle, İzmir deyince aklınıza ne geliyor sorusuna verilen “denizi“, “kızları, “gevreği” gibi klasik yanıtlara son yıllarda eklenen bir diğeri de “işini geç yapan belediyesi” olsa gerek…

11893821_1115186608510858_8922454894651660317_o
Çevreyi, yayaları ve ulaşımda sıkıntı çeken İzmirliler’i dikkate almayan bir yatırım…

Doğru ve yeterli bir bütçe, sağlam finansal kaynaklar…

Dördüncü bir unsur olarak bir projenin “sınırlı bir finansman” içinde; yani kaynakları önceden belirlenmiş yeterli ve sağlam bir bütçe içinde hazırlanması ve uygulanması gerekiyor. O nedenle olası tüm harcamaların, olağansütü durumlar dışında harcama bütçesine dahil edilmesi gerekiyor. Aksi takdirde, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı gibi Mustafa Kemal Sahil Yolu’nun denizin doldurularak yer altına alınması işinde yeterli olmayacağı baştan belli olan bir bütçenin daha işin başında yeni bir proje bütçesi ile ikiye katlandığı durumlarla karşılaşmanız mümkün olabiliyor.

Kalite ve memnuniyet

Beşinci bir unsur olarak tasarlayıp uyguladığınız tüm projelerde müşteri; yani belediyelerde hemşeri memnuniyetini ve kaliteyi gözetmeniz gerekiyor. Yani yaptığınız iş, vatandaşın işine yarıyor mu ya da vatandaş o hizmetten ve kalitesinden memnun kalıyor mu? sorusunun sorulup buna olumlu yanıt alınması gerekiyor. Aksi takdirde o proje gereksiz ve memnun etmeyen bir işe dönüşüyor. Aynen İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin vatandaşa bile bile arsenikli içmesuyu verip, bu durumun başka bir büyükşehir belediye başkanı tarafından gündeme getirilmesi üzerine belediye başkanının halktan özür dilemesinde olduğu gibi … 

Riskin yönetimi

Altıncı bir proje gereği ise o işte karşılaşılabilecek riskleri belirleyerek onların gündeme gelmesi durumunda ortaya çıkacak sorunun nasıl yönetileceğini ortaya koyan bir plan ve programın hazırlanması gereğidir. Böylelikle riskin ortaya çıkmasını izleyen çok kısa bir sürede adeta bir “refleks” gibi doğru yanıtın verilmesi mümkün olabilecektir. Ama o proje konusunda gereken tüm araştırmaları, analizleri yapmamışsanız, işi yapacağınız alanı iyi incelememişseniz; aynen İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Fevzipaşa Bulvarı ya da Üçyol-Üçkuyular hattı metro inşaatlarında yapamadığı gibi yeraltı sondajlarıyla kolaylıkla öğrenilebilecek yeraltı sularını ve diğer sorunları projenin başlangıcında öğrenip bilir ve önlemini önceden düşünürseniz oradaki inşaatlarınız yıllar süren bir gecikmeye ve ek maliyetlere neden olmaz.

Projenin genel bir amaç ve hedefle ilişkisi

Yedinci olarak, hazırlayacağınız proje şayet “tanımlanmış bir kapsama uygun amaç ve hedefler doğrultusunda özgün bir planı” öngörmüyorsa; yani hazırladığınız projenin öngördüğünüz bir kapsam içinde sizin temel amaç ve hedeflerinizle bağlantısı yoksa o proje size özgü bir proje olmayacaktır. Örneğin İzmir Ulaşım Ana Planı’nın temel hedef ve amaçları arasında körfezin, Karşıyaka Tramvay Hattı-İzmir Körfez Geçişi Köprüsü-Konak Tramvay Hattı şeklinde hafif raylı hatlarla çevrelenmesi gibi bir amaç ve hedefiniz yoksa yaptığınız Karşıyaka ve Konak Tramvayı projeleri birden sizin olmaktan çıkıp bu amaç ve hedefle İzmir Körfez Geçişi Projesi’ni hazırlayıp uygulamaya koyan merkezi yönetimin projesi olur.

proje-kapak
İzmir Körfezi’nin ortasına AKP’nin ampulü gibi yapılacak yapay bir ada…

Proje süreci, tasarım, uygulama, izleme ve değerlendirme olarak bir bütündür.

Sekizinci ve son unsur olarak proje yönetimi tasarım + uygulama + izleme + değerlendirme aşamalarını kapsayan bir yönetim sürecidir. O nedenle başarılı, iyi bir proje sadece tasarlanıp uygulama ile bitmez. O proje ile ortaya konulan iş ya da hizmetin kullanıcılarla olan ilişkisinin izlenmesini ve bu izlemeden kaynaklanan geri bildirimlerin değerlendirilip test edilmesini de içeren uzun bir süreçtir. Bu durum aynen belediyelerin bir mimarlık, mühendislik projesi olarak yaptıkları parkların ve diğer alanların hemşehrilerin tercihlerini ve kullanım alışkanlıklarını dikkate almadan yapılması, o nedenle de büyük bütçeler harcanarak yapılan yatırımların çok kısa bir süre kullanılamaz hale gelmesi durumunda ortaya çıkar. Bu durum aynen İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yeni satın aldığı gemilerde, açık havada bir yandan çay, kahve içerken bir yandan da denizin serin havasını solumaya,  kenti ya da güzel körfez manzarasını seyretmeye alışmış İzmirliler’in geleneksel tutum ve davranışlarını dikkate almayan proje tasarım ve yöneticilerinin yaptığına benzer.

Bütün bu değerlendirme ve yorumlardan sonra “proje” ve “proje yönetimi” konusunda sonuç olarak şunu söyleyebiliriz:

İyi, başarılı bir proje aynen tüm aktörleri, olayları ve aktörlerle olaylar arasındaki ilişkileri doğru yorumlayan bir film senaryosu gibidir. Şayet senaryonuz kötü ve onun yorumu da berbatsa kimse sizin filminizi seyretmek istemez… Ama her şeyi, iyi bir senaryo ve oyunculuk içinde çözmüşseniz hem filminizin gişedeki kuyrukları uzar hem de filminiz sanat ödüllerine boğulur…

Tabii ki her zaman için tercih size ait…

Proje nedir?

Aslı Menekşe Odabaş Kırar

Proje, projeler, projeler, ler, ler (!)

Herhalde son zamanlarda en çok karşılaştığımız kavram…

Yerli yersiz kullanımı ise bazılarımızı çileden çıkarıyor.

Şu kısacık soru bile kendi içinde öyle büyük bir anlam ve süreci barındırmaktadır ki …

Kelime anlamı Türk Dil Kurumu’na göre ‘düşünülüp tasarlanmış şey’ ya da ‘tasarı’.

Kullanım oranı da bir o kadar fazla; ‘mimari proje’, ‘tesisat projesi’, ‘inşaat projesi’, ‘ar-ge projesi’, ‘ür-ge projesi’, ‘ulaşım projesi’, ‘sinema projesi’, ‘kültürel proje’, ‘yatırım projesi’…

Birbirine girmiş kavramlar; proje, üretim/ürün (mal/hizmet), etkinlik, faaliyet, süreç, hayal………….????????

Kısa bir tanım yaparsak proje, belirli bir konu hakkında ne amaçla, hangi gerekçe ile, nerede, hangi zaman aralığında, ne kadar bütçeyle, kiminle,  kime/neye, hangi yöntem ve faaliyetlerle, hangi risklerle, nasıl doğrulanabileceği sorularının tamamını net bir cevapla ortaya koyan, çarpan etkisi ve sürdürülebilirliği (mali, kurumsal, politik) belli olan bir plan bütünüdür.

Ülkemizde neredeyse her kurum her yerde projelerinden bahsederek bunların nasıl başarıyla sonuçlandığını anlatmakta, başarı ve becerilerini projeleri üzerinden gösterip kanıtlamaya çalışmaktadır.

Buna karşılık bizler, daha bundan 2 sene önce yapılmış bu önemli ve büyük projeleri (!) hatırlamakta bile zorlanıyoruz.. Hatta çoğu zaman, projelerini ballandıra ballandıra anlatan kurumların bir süre sonra o projeleri (!) unuttuğunu ve hatırlamak bile istemediğini görüyoruz…

İşte tam da bu noktada;  proje nedir ve ne değildir? diye soruyoruz.

Bu soruyu dile getirmenin en kolay yolu, unutulan, atlanılan bir iş/plan ya da proje değildir. Çünkü proje, bir ihtiyaç nedeniyle hazırlanır ve gerçek bir proje o ihtiyacı karşılayıp bittiğinde bile olumlu ya da olumsuz yeni ihtiyaçların ortaya çıkmasına neden olur.  Aslında bu sonsuz bir döngüdür; olsa olsa bu bütünsel yaklaşımın sonucunda ilk çıkış noktası hafızalardan silinse bile, çıktıları her zaman yeni projeleri doğurur ve  yön verir.

O halde, proje ne değildir?

Bir mendil üreticisinin 1 ayda 100 adet mendil üretmesi tabii ki proje değildir.

Bir mendil üreticisinin, İzmir devlet hastanelerinde çalışan 40-50 yaş aralığındaki kadın doktorlardan, ‘bilmem ne’ hastalığını önlemek amacıyla bir ayda x adet ‘bilmem ne’ özelliğinde mendil siparişi almak hedefi ile planlama yapması başlı başına bir projedir. Bu projenin çıktısı satış grafiğidir ve bu grafiğe bağlı yeni bir bütünsel planlama gerekliliğini ortaya çıkarır.

Bu kısa tanımın ardından, kent yaşamı ya da yönetiminde uygulanacak stratejilerde ‘proje’nin yeri nedir? sorusunu sormamız gerekir.

Yerel yönetimler tarafından uygulanan projeler (proje tanımına uygun olan planlı faaliyetler bütünü) bir kentin sadece ilk 5 yılını değil, önündeki tüm bir geleceği etkiler. Projeler sürdürülebilirlik ilkesi gereği eğer doğru amaçlarla işlerlik kazanırsa, bir kentin tüm geleceği değiştirebilir.

Aynı şekilde yanlışlığı ya da eksikliği nedeniyle yürütülemeyen başarısız projeler de kentin geleceğini şekillendiren can damarlarına zarar verebilir.

Bu nedenle, her fikri olanın fikrinin hayata geçirilmesi, maalesef kentin/kentlinin geleceğini sorumsuzca tehlikeye atmak demektir. O nedenle, gerekli süreçleri geçirmeyen, ihtiyaç ve durum analizi yapılmayan, sorun ağacı paydaş olan kentlilerle tartışılmayan, risk unsurları dikkate alınmayan, ekip oluşumu ve görev paylaşımı doğru yapılmayan, finans kaynakları olmayan hiç bir projenin başarıya ulaşamayacağı gözönünde bulundurulmalıdır.

Zaten doğru bir proje hazırlamak için gerekli olan aşamaları eksiksiz bir şekilde tamamlamış olan projeler sürdürülebilirlik ilkesi gereğince bitmez; mevcut projenin sonuçları, ilgili alanlarda yeni projelerin bir önceki adımını oluşturur.

project-principles

İşsizlik bir sorunsa, işsizliği bitirmek bir projeler bütünüdür. Tek bir hamleyle çok adımlı bir merdivenin ilk basamağından en üst basamağına çıkılırsa arada atlanılan basamakların gerektirdiği süreçleri yerine getirilmemiş olması, bizim ya doğru hedef kitlelere eksik hizmet götürmemize ya da yanlış hedef kitlelere ulaşmamızı yeterli hizmet sunmamıza neden olabilir.

Projeden bahsederken en çok karşımıza çıkan örneklerden biridir;

Bir kurum ya da kişi gelip der ki; “Bir projem var. Bu ülkede xxx yok, bununla ilgili bir festival / konferans / fuar yapalım ki herkes duysun bilsin.

Yapalım. Yaptık. Ya sonra?

Etkinlik yapılır ve bir şekilde finanse edilir. Etkinlik biter, 3 gün, 1 hafta, 10 gün yazılı görsel medyada kalır, böylelikle tanıtım vesaire yapılır .

Sonra, etkinlik sonuçları nerede kullanılır, yapılan bu etkinlik sonrasında kurumlar ya da sektörler arası işbirliği ne ölçüde devam eder, bu nasıl sağlanır, konu ile ilgili olarak hangi noktadan hangi noktaya ne kadar mesafe kat edilir, ekonomik  ya da toplumsal göstergeler ne ölçüde değişir ya da değişmiştir? Etkinlik sonrası izleme süreci yapılmış mıdır? Kısacası yapılan etkinlik gerçekten iyi tasarlanmış ve yönetilmiş midir?

Aslında yapılan her etkinliğe bir de bu gözden bakmak gerekir ki; yapılan etkinlik ortaya somut çıktılar koyabilsin.

İşte bu anlamda proje mevcut ya da öngörülen bir ihtiyaca  yönelik yapılır; yani yapılacak bir festival belki de bu ihtiyacı karşılamaya cevap vermeyebilir.

Maalesef yapılan birçok ulusal ve uluslararası etkinlik, örgütlenen muazzam büyüklükteki organizasyonlarla gerçekleştirilse bile, etkinliğin çıkış noktası olan ihtiyaçları  unutarak  sadece etkinlik üzerinde odaklanılmasına, asıl ihtiyacın unutulmasına, bu ihtiyacın bu etkinlikle gerçekten karşılanıp karşılanmadığını sorgulayan bir anlayışın unutulmasına neden olmaktadır.

Etkinliğin eksiksiz ve istenilen şekilde organize edilmesi ilk başta işin başarılı yapıldığı izlenimini yaratsa bile aslında beklenen etkinin yaratılabilmesi için etkinliğin bir proje adımı olarak ele alınması, bu adımın atılması ile ihtiyacın ne ölçüde karşılandığının değerlendirilmesi gerekmektedir.

Projerle ilgili diğer bir diğer yanılsama da, projeleri hibe olarak gören anlayıştır. Oysa projeler hibe demek değildir!

Son zamanların en büyük karmaşa yaratan kavramlarından biridir hibe. Evet, bir çok ulusal ve uluslararası hibe programı çeşitli alanlardaki projelerin bütçelerine değişik oranlarda hibe vermektedir. Hibe programı için ihtiyacı projelendirmek gerekir. Ancak bu demek değildir ki, tüm projeler hibe ile hayata geçirilir. Oysa hibe, projeleri hayata geçirmek amacıyla kullanılan finansman yöntemlerinden sadece biridir. İşte o anlamda hibeleri doğru kullanmak başlı başına bir strateji işi olup, hibe yöntemiyle gelen finansmandan doğru zamanda doğru alanda faydalanmak gerekir.

resim1

Bazı zaman olur ki, büyük bir projenin belli bir adımını yeniden planlayıp hibeden faydalanmak işin en doğrusu olacağı için uygulanabilir. Bu gibi stratejik kararlar vermeniz gerektiğinde, o proje ile ilgili önceden hazırlanmış stratejik plan ve programlarınızın elinizde hazır bulunması gerekebilir.

Bazı zaman olur ki, projeniz için hiç bir destek mekanizması bulamazsınız. Bu noktada kaynak yaratma yöntemleri ve araçları devreye girer ki; bu işin püf noktaları çok daha başkadır.

Son olarak bazı hizmetler vardır ki kendi bütçenizle yaptığınızda değer kazanır, başka türlü bir farkındalık yaratmanıza neden olabilir.

Önemli olan finansman değildir, projenin nasıl kurgulandığıdır. Çünkü bilim ve uygulama göstermiştir ki, sürdürülebilir bir proje daima kaynak bulur.

Sözün özü;

İyi olan hep kazanır!!!

 

İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirme Projesi – 3

Bugün, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 2014 yılından bu yana kısım kısım; önce Konak Pier-Pasaport arasındaki bölgede, daha sonra Bostanlı Deresi ağzında, ardından Güzelyalı sahili ile Sahilevleri’nde gerçekleştirdiği ‘İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirme Projesi‘nin Bayraklı Sahil Düzenlemesi ile ilgili  bölümünü ele alacağız.

Bu bölümle ilgili değerlendirmelerimizi ise, 24 Aralık 2016 ve 21 Ocak 2017 tarihlerinde bölgede yaptığımız iki ayrı inceleme sırasında gördüklerimiz, fotoğrafladıklarımız ve inşaat mahallinde çalışan ya da oturan kişilerle yaptığımız görüşmelere dayandıracağız.

24 Aralık 2016 ve 21 Ocak 2017 tarihlerinde Bayraklı sahilinde yaptığımız inceleme sırasında çektiğimiz mevcut inşaatla ilgili fotoğrafları, Facebook’taki ‘Kent Stratejileri Merkezi‘ isimli grubun ‘Albümler‘ bölümünde görebilirsiniz.

fotograf_3941

Bugünlerde araçlarıyla ya da bisikletleriyle Bayraklı sahilinden geçen İzmirliler, Bayraklı Belediyesi’nin yeni hizmet binası karşısındaki yeşil alanda hummalı bir inşaat faaliyetine tanık olacaklardır. Aşağı yukarı 1-2 aydır devam eden bu faaliyetler çerçevesinde kepçe ve ekskavatörlerin hem mevcut park düzenini bozduğunu hem de bu makinelerin sahilde taş ve kaya dolgu bir set yarattığını, Bayraklı sahili ile ilgili eski fotoğraflarda görüldüğü gibi insanların kolaylıkla ulaşıp girebilecekleri denize bundan böyle ulaşamayacakları bir sistemin yaratıldığını göreceklerdir. 

Bu inşaatlara bizim gibi daha yakından ilgi gösterenlerle Bayraklı sahilinde yaşayıp sahilden yararlananlar ise Şelale Deresi ile Sahil Güvenlik Komutanlığı arasındaki 28 bin metrekarelik alanda ‘Bayraklı 1. Etap Çalışması‘ adıyla yapılan piknik alanı, engelli çocuk oyun alanı, bisikletçi mola alanı, dans pisti ve seyir terası ile Altınyol köprüsünün altındaki Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ait park alanının yakın zamanda bitirilerek halkın hizmetine sunulduğunu bilmektedirler. Bu çalışmaların hangi yöntemle hangi ihale bedeli karşılığında hangi firma ya da şahıslar tarafından yapıldığı, inşaat mahalline bu konuda bir tabela asılmadığı için tarafımızca bilinmemektedir.

fotograf_3961

Ancak Şelale Deresi ile Adnan Kahveci Köprülü Kavşağı arasında aşağı yukarı 1-2 aydır devam eden faaliyetlerin kapsamını belirten inşaat tabelası inşaat mahalline henüz yeni konulduğu ve inşaat mahallinin güvenliğini sağlayacak olan bariyerlerin yapımı ikinci incelemeyi yaptığımız 21 Ocak 2017 tarihinde halen devam etmekte olduğu için; “Bayraklı 2. Etap Mevcut Tahkimat, Kronman-Su İçi Beton Hattının Yenilenmesi ve Denize İniş Merdivenleri İle Kıyı Düzenlemesi ve Yaya Köprüsü Yapılması” işinin İzmir Büyükşehir Belediyesi Etüt ve Projeler Dairesi Başkanlığı tarafından 16.479.361.- TL. bedelle Diyarbakır ticaret siciline kayıtlı Ölmez İnşaat Elektrik Taahhüt San. ve Tic. Ltd. Şti.‘ne verildiğini, 25 Kasım 2016 tarihinde başlayan işin 19 Mart 2018 tarihinde; yani 1 yıl 3 ay 24 günde ya da toplam 474 takvim gününde bitirileceğini, bu inşaatla ilgili denetimlerin İzmir Büyükşehir Belediyesi Yapı İşleri Dairesi Başkanlığı Yapı İşleri Şube Müdürlüğü tarafından yapılacağını öğrenmiş bulunmaktayız. 

Evet, Bayraklı sahili gibi kentin tam ortasında bulunan ve çoğu İzmirlinin her gün yanından gelip geçeceği bir alanın yeniden düzenlenmesi, teknolojinin bugün geldiği koşullarda ne yazık ki tüm bir 2017 yılını kapsayacak şekilde toplam 474 takvim gününde yapılacak ve vaat edilene göre 19 Mart 2018 tarihinde hizmete açılacaktır. Bu, Bayraklı halkının 474 gün ile denizle ilişkisinin kesilmesi, en azından toz, toprak ve çamur içinde bir deniz keyfi yaşaması anlamına gelmektedir.

Uygulanan İzmir-Deniz Projesi‘nin temel amacı şayet halkın denizle ilişkisini güçlendirmek ve bu ilişkinin sürdürülebirliğini sağlamak ise, bu kadar uzun sürede yapılacak bir çalışmanın en azından kendi içinde 2-3 parçaya bölünmesi ve her bir parçanın farklı firma ya da şahıslara verilmesi suretiyle sahilin daha kısa bir sürede düzenlenerek en azından 2017 yılı içinde hizmete alınması mümkün olur muydu diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz.

img_4495

İzmir-Deniz Projesi‘nin Bayraklı sahilindeki uygulaması ile ilgili olarak ifade edeceğimiz diğer bir husus da, projenin biten bölümlerinin işletilmesi ile ilgilidir.

Hepimizin bildiği gibi tüm proje yönetimi el kitaplarında proje yönetiminin proje tasarımı, proje uygulaması ve proje işletmeciliği şeklinde birbirini tamamlayan üç ayrı aşamadan oluştuğu belirtilmekte, bu bütünlük sağlanamadığı takdirde projenin başarısından söz etmenin mümkün olmadığı ifade edilir. Örneğimizde olduğu gibi İzmir-Deniz Projesi‘nin Bayraklı kısmı geniş bir ekip tarafından tasarlanıp ihale yöntemiyle belirlenen bir müteahhit firmaya yaptırılmakla birlikte ortaya çıkanın nasıl işletileceği, nasıl korunacağı hususunun pek düşünülmediği, bunun üzerine bir iş modellemesinin yapılmadığı ve uygulamaya konulmadığı görülmektedir.

Bu eksikliğin en iyi ve belirgin örneği, Bayraklı uygulamasının 1. etabı olarak tanımlanan 28 bin metrekarelik alanın halkın hizmetine sunulması sonrasında buranın nasıl bir işletmecilik modeli ile hizmet vereceği, yapılanların nasıl korunup kollanacağı ile ilgilidir. Nitekim 24 Aralık 2016 tarihinde bu bölümde yaptığımız incelemede sulama sisteminin saatlerdir çalışır olması nedeniyle tüm piknik alanıyla seyir teraslarının su içinde kaldığını, hatta sulama vanalarından çıkan büyük fıskıyelerin ortama adeta bir havuz görünümü kattığı (!) gözlenmiştir. Alana komşu Sahil Güvenlik Komutanlığı alanında nöbet tutan askerlerden aldığımız bilgiye göre beyaz bir Renault arabayla gelen birinin sulama işini yaptığını öğrendik. Nitekim aradan bir ay geçtikten sonra yaptığımız 21 Ocak 2017 tarihli ikinci incelemede fazla sulama nedeniyle neredeyse tüm çimlerin solup kuruduğunu, seyir terasındaki ahşapların renk değiştirdiğini, piknik masalarının zeminindeki plastik tutundurma malzemelerinin ortaya çıktığını gördük. Ayrıca eskiden İzmir Emniyet Müdürlüğü’ne ait olduğunu bildiğimiz köprü altındaki sütunları değişik renklerle boyanmış açık otoparkın kim tarafından nasıl işletildiğini ya da işletileceğini de öğrenemedik.

Evet, milyonlarca lira verip büyük uzman ekipleriyle en yaratıcı ve yenilikçi yöntemlerle tasarlanıp uygulanan projelerin tasarım ve uygulama aşamalarında gösterdiğimiz özeni, o proje ile sunulan kamu hizmetinin kullanımı aşamasında da göstermediğimiz sürece yapılan yatırım ya da hizmetin en kısa sürede yok olup gündemden düşmesi ya da kendisinden bekleneni yerine getiremeyerek başarısız olması gündeme gelebilir. Projenin tasarım ve uygulama aşamalarını izleyen işletme döneminde kullanıcıların tutum ve davranışlarını dikkate alan bir işletmecilik modeli oluşturulamadığı, yapılan yatırım korunup kollanmadığı takdirde dün yaptığımızı, örneğimizde olduğu gibi aradan daha bir ay bile geçmeden geriye dönüp onarmamız, hatta yine büyük harcamalar yapıp değiştirmemiz gerekebilir…

img_4504

O anlamda, ‘yenilikçi belediye’ iddiasında olmak demek, yenilikçiliği (inovasyonu) sadece bir işi ya da hizmeti tasarlarken ve uygularken değil; aynı zamanda o iş ve hizmeti halkın hizmetine sunup işletirken de gündeme getirmek demektir.

O nedenle bu tür büyük boyutlu disiplinlerarası kamu projelerinin tasarım, uygulama ve işletme aşamalarına mimar, mühendis, plancı ve tasarımcıların yanında sosyoloji, psikoloji, işletme ve halkla ilişkiler gibi sosyal bilim ve disiplinlerden gelen uzmanların da dahil edilmesi gerektiği unutulmamalı ve her uygulamada hayata geçirilmesi sağlanmalıdır.

Devam Edecek…