İzmir ulaşımı nasıl planlıyor? (5)

Ali Rıza Avcan

20 Ağustos 2015 tarihinden bu yana 2 yıl 2 ay 10 gün gibi uzun bir süredir güncellenmekte olan İzmir Ulaşım Ana Planı hazırlıkları çerçevesinde, 20 Eylül 2017 tarihinde Havagazı Kültür Merkezi’nde yapılan 3. Paydaş Toplantısı‘nda görüp duyduklarımızı paylaşmaya çalıştığımız “İzmir ulaşımı nasıl planlıyor?” başlıklı yazı dizimizin;

22 Eylül 2017 tarihinde yayınlanan ilk bölümünde, hazırlanmakta olan İzmir Ulaşım Ana Planı‘nın, eksik, yanlış ve yetersiz olması nedeniyle başarısız olan eski planlarla mukayese edilerek hazırlanması gerektiğini,

25 Eylül 2017 tarihinde yayınlanan ikinci bölümünde, hazırlanmakta olan İzmir Ulaşım Ana Planı‘nın, hem merkezi yönetimin hem de İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin şu an yürürlükte olan diğer planlarıyla ilişkisinin kurulup aralarında gerçek bir uyumun sağlanması gerektiğini,

29 Eylül 2017 tarihinde yayınlanan üçüncü bölümünde, 20 Ağustos 2015 tarihinden bu yana hazırlanmakta olan İzmir Ulaşım Ana Planı‘nın gerçek bir katılım süreci içinde hazırlanmadığını,

11 Ekim 2017 tarihinde yayınlanan dördüncü bölümünde ise büyük bir körfezin etrafında kurulmuş İzmir’de, deniz ulaşımına gereken önem ve önceliğin verilmesi gerektiğini ifade ederek ele aldığımız bütün bu konuları elimizde bulunan bilgi ve verileri dikkate alarak irdeleyip tartışmaya çalıştık.

Bugünkü yazımız ise, sözünü ettiğimiz 20 Eylül 2017 tarihli 3. Paydaş Toplantısında birden fazla video görüntüsüyle oldukça uzun bir zaman dilimi içinde bizlere sunulan kavşak çözümlerindeki yaklaşımla ilgili olacaktır.

01

İzmir Ulaşım Ana Planı yapımı işini üstlenen Boğaziçi Proje genel müdürü Yücel Erdem Dişli tarafından yapılan sunumlarda farklı karakterdeki kavşaklarda en kısa süre içinde en fazla aracın o kavşaklardan nasıl transfer edileceğine ilişkin çözümler anlatılmış; böylelikle konu doğrudan doğruya bir ulaşım mühendisliği noktasına çekilmiştir.

Oysa bizler o sunumları izlerken kavşak geçişlerinin ele alındığı bölgeleri oralardaki sorunun nasıl giderileceği bir çözüm noktası olarak değil; o bölgede yürüyen, oturan ya da yaşayan insanların bulunduğu kamusal bir alan olarak düşünüyor ve bu alanların sadece araç sahiplerine ait olmadığını varsayıyorduk. 

Aslında, sunumların  böylesi bir yaklaşımla yapılması, İzmir’in ulaşım sorunlarını çözmek amacıyla istihdam edilen şirket yönetici ve danışmanlarının İzmir’e nasıl baktıklarını da gösteren somut bir örnekti.

Yaklaşım, sadece ve sadece araçların o kavşaktan en kısa sürede geçmesine ve bu geçişte en fazla sayıda aracın transfer edilmesi anlayışına dayanıyordu.

Burada unutulan şey ise, oranın aslında kamusal bir alan; örneğin herkesin oturup gezindiği bir meydan, bulvar ya da cadde, öğrencilerin gelip gittiği okul önündeki bir alan olduğuydu.

Aslında biz bu durumu ya da ruh halini, 1980-90 diliminde Birinci Kordon’dan geçirilmek istenen o ünlü Karayolları Projesi ile tanıyor, biliyorduk.

Asıl amacı şerit sayısı arttırılıp genişletilmiş ve çevresiyle ilişkisini koparmış yollardan gelip geçen araç sayısını, hiçbir kesinti ya da aksaklığa neden olmadan arttırmayı hedefleyen; başka bir anlatımla yayalar yerine araçları önceleyen planlama yaklaşımlarını…

Biz yine, aradan onca yıl geçmiş olmasına karşın o senaryonun yeni bir versiyonunu izliyorduk…

Aynen 9 Eylül Meydanı’nda Konak Belediyesi hizmet binasının bulunduğu ada ile Kültürpark arasındaki yaya geçidi ya da Alsancak Garı önündeki yürü yürü bitmeyen ve o nedenle de ancak iki ayrı hamlede geçilebilen yaya geçitleri gibi… Araçlara uzun, yayalara ise kısa zaman aralığı verilip araçları önceleyen, yayaları ise “gereksiz karıncalar” olarak gören anlayışı…

Kimse bize oradaki trafiğin yavaşlatılacağından ya da oraya araç trafiğinin sokulmayacağından bahsetmiyordu… Yine eskiden olduğu gibi araçlar kentin her bölgesine hiçbir kısıtlama ya da yasaklama olmaksızın girip çıkacaklar; hem de bunun üstüne biz onların hem hızlarını hem sayılarını arttıracak hem de geçiş sürelerini azaltabildiğimizce azaltacaktık….

Önem ve önceliğimiz yayalarda, o kamusal alanlarda olan insanlarda değil; araçlarda ve o araçları kullananlarda olacaktı….

01 (60)

Böylesi bir yaklaşıma sahip plancılara göre, kent ve o kentte yaşayanlar, yürüyenler o yolların, kavşakların çevresine sabitlenip hiç hareket etmeyen; bu nedenle de önemsenmeyen maket malzemeleri gibi olacaklardı…

Bir kentin uzun, geniş ve aydınlık bulvar, cadde ve sokaklarından seri bir şekilde geçmesi istenen kalabalık araç filoları için orada bulunmaya niyetlenen insanların anlamı mı olurdu ki?

İzmir ulaşımı nasıl planlıyor? (4)

Ali Rıza Avcan

İzmir, tüm bir kent ölçeğindeki ulaşımı planlarken Körfez’deki deniz ulaşımını dikkate almıyor.

Hem de kent merkezi, koskocaman bir Körfez’in etrafında şekillenmiş olmasına karşın…

Hem de ülkemiz koşullarında gerçek bir ulaşım aracına dönüşmesi oldukça zor olan bisikletli ulaşımı ayrı bir ulaşım alternatifi olarak değerlendirip hazırlanmakta olan ulaşım ana planına yerleştirdiği halde…

Hem de eski belediye başkanı Ahmet Piriştina döneminde Körfez’deki deniz ulaşımına önem verildiğini ve bu konuda olumlu gelişmeler olduğunu görmüş olmamıza karşın…

Bu konuyu geçtiğimiz günlerde Yrd. Doç. Dr. Emrah Erginer‘in TRT Kent Radyo’daki “Denizin Kokusu” isimli programında TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi eski başkanı ve mimar Hasan Topal ile birlikte konuşup değerlendirmeye çalıştık.

Bu programa katılmadan önce de hem ülkemizde hem de dünyada deniz kenarında; özellikle de bir körfez çevresinde gelişmiş kentlerin ulaşım ana planlarına baktık. Örneğin iki ayrı kıta ve bir Haliç çevresinde gelişen İstanbul’un ulaşım ana planına baktık. Amacımız ülkemizdeki ve dünyadaki hangi deniz kentinin deniz ulaşımını ulaşım ana planında ele aldığını görmekti.

s574190

Evet, öncelikle baktığımız İstanbul’un Japon Kalkınma Ajansı ile birlikte hazırlanmış 2011 tarihli ulaşım ana planında, hem de onca köprü ve denizaltı tünel yatırımı yapılmış olmasına karşın deniz ulaşımının önemine vurgu yapıldığını, deniz ulaşımının ana ulaşım alternatiflerinden biri olarak değerlendirildiğini gördük.

Oysa İzmir Ulaşım Ana Planı‘nın hazırlığı için 2,5 yıldır katıldığımız ya da yapıldığını öğrendiğimiz toplantılarda, bu toplantılarla ilgili basılı belgelerde birçok kurum temsilcisinin ve bireysel katılımcının bu kentte deniz ulaşımına önem verilmesini istediğini görüyor, duyuyor ve okuyorduk.

Örneğin, 27 Ekim 2016 tarihinde 25 kurum temsilcisinin katılımı ile düzenlenen “Deniz Ulaşımı” konulu tematik uzman çalıştayı sonucunda yayınlanan kitapçıktan “deniz ulaşımı ile diğer ulaşım türlerinin zaman ve mekan açısından entegrasyonunun sağlanması“, “gece seferlerinin başlatılması“, “yeni iskele yapım taleplerinin dikkate alınması“, “deniz ulaşımını kullanan yolcu sayısının arttırılması“, “yeni vapurlarının açık alanlarının az olması” şeklindeki şikayet, talep ve önerilerin öne çıktığını öğreniyorduk.

Yine aynı çalıştayda;

  1. Deniz ulaşımı ile ilgili daha fazla analiz çalışmasının yapılması, sefer sıklıklarının bu çalışmalar neticesinde belirlenmesi,
  2. İskelelerde fiziksel düzenlemelerin yapılması (otopark, araç, bisiklet, ışıklandırma vb.)
  3. Sürdürülebilirlik açısından arz-talep dengesinin gözetilmesi,
  4. Ulaşım amacının yanı sıra gezi amaçlı vapur seferlerinin düzenlenmesi,
  5. Fayda-maliyet analizlerinin yapılması,
  6. Gece seferleri için sefer sıklığının düzenlenmesi (saatte bir sefer veya iki saatte bir)
  7. Gece seferleri için daha az kapasiteli araçlar kullanılması,
  8. Yolcu emniyeti açısından gece seferlerinde gerekli güvenlik önlemlerinin alınması,
  9. Deniz ulaşımının diğer toplu taşıma sistemleri ile entegre olarak planlanması,
  10. Belirli günlerde deneme seferleri planlanması, dinamik tarifeler üretilmesi,
  11. Birim maliyeti daha düşük ulaşım türleri ile gece ulaşımının sağlanması,
  12. Vapur-taksi vb. daha düşük kapasiteli ve daha hızlı araçlar ile deniz ulaşımının desteklenmesi,
  13. Yeni gemilerde daha fazla açık alan yaratılması amacıyla verimlilik gözetilerek düzenleme yapılması,
  14. Vapurların İzmir kültürüne özel hale getirilmesi,
  15. Egzoz salımının dikkate alınması,
  16. Gemi alımlarında vatandaş görüşünün alınması,
  17. Gemilerin uzun hatlarda çalıştırılarak daha efektif kullanılması,
  18. Uygun saatlerde eski gemilerle nostaljik turlar yapılması,
  19. İskelelerin yapımı sırasında güvenlik, park yeri vb. teknik ve fiziksel şartlarının sağlanması,
  20. Talep tahminleri, analizler (batimetri, taramalar), trafik akımları, anketler doğrultusunda yer seçimi yapılması,
  21. Eski iskelelerin yenilenmesi ve yeni iskele noktalarının önerilmesi,
  22. Deniz uçaklarının bağlanabileceği iskelelerin planlanması,
  23. Dere ağızlarında düzenli körfez taraması yapılması,
  24. İskele yapımı öncesinde ilgili kurumlardan görüşlerin alınması,
  25. Bütüncül bir bakış açısıyla ulusal projeler ile eşgüdümün sağlanması,
  26. Yerel yönetim tarafından yürütülen “tekne park, denize iniş rampası” projelerine destek verilmesi vb. çalışmaların yapılması,
  27. Deniz araçları için denize erişim noktalarının geri sahalarının ulaşım bağlantıları açısından değerlendirilmesi,
  28. İç yürüme mesafesinin az olduğu iskeleler tasarlanması,
  29. Aktarmada kaybedilen zamanın en aza indirilmesi (bekleme süresi ve yürüme mesafeleri),
  30. İskelelere yaya ve bisiklet erişiminin kolaylaştırılması,
  31. Diğer ulaşım türleri ile koordineli olarak sefer planlarının yapılması,
  32. Yolculuk öncesi ve sonrası vakit kaybının önlenmesi için gerekli çalışmaların yapılması,
  33. Fiziksel koşulların iyileştirilmesi (park alanları),
  34. Kentin gelişme aksına göre yatırım planlaması yapılması,
  35. Arabalı vapurlarda seferlerin sıklaştırılması,
  36. Okullarda ve diğer kamusal alanlarda bilinçlendirme çalışmaları yapılması,
  37. Deniz filosunun çeşitlendirilmesi,
  38. İzmir Körfezi’nden daha fazla faydalanılması amacıyla bireysel ulaşıma imkan verecek altyapı eksikliklerinin giderilmesi,
  39. Limanın genişletilmesi.

Görüldüğü gibi İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden 13, diğer kamu kurumlarından 6, üniversitelerden, meslek odalarından ve yüklenici firmadan ikişer temsilcinin katılıp deniz ulaşımının asıl kullanıcısı olan “yolcular” adına kimsenin katılmadığı 27 Ekim 2016 tarihli “Deniz Ulaşımı Temalı Uzman Çalıştayı“nda toplam olarak 39 ayrı görüş, öneri ve talep geliştirildiği halde; 12 Eylül 2017 tarihinde İzmir Büyükşehir Belediyesi Tarihi Havagazı Fabrikası Kültür Merkezi’nde yapılan “İzmir Ulaşım Ana Planı – UPİ 3. Paydaş Toplantısı“nda sunumu yapılan “İzmir Ulaşım Ana Planı Alternatif Senaryo Çalışmaları Bilgilendirme” dosyası ile “İzmir Ulaşım Ana Planı Kısa Vadeli Düzenleme Önerileri” isimli dosyada tek bir “deniz” sözcüğünün bile geçmemiş olması; ayrıca, “Deniz Ulaşımı Temalı Uzman Çalıştayı“nda ortaya çıkan görüş, düşünce, öneri ve talepleri içeren tek bir alternatif senaryonun ya da kısa vadeli düzenleme önerisinin yer almaması, İzmir Ulaşım Ana Planı‘nı hazırlayanların kafasında “deniz ulaşımı” diye bir konu ya da kaygının yer almadığını göstermektedir.

SCX-3200_20171010_20222401

Bu çarpıcı durum, o toplantıya katılan bizler için o kadar şaşırtıcı olmuştur ki, o uzun uzun yapılan sunumlar ve açıklamalar sonrasında sunumu yapan konuşmacıya yöneltilen ilk soru “deniz ulaşımı bu planın neresinde?” sorusu olmuştur. 

TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi eski başkanı Hasan Topal tarafından yöneltilen bu soruya verilen yetersiz yanıt diğer dinleyicileri de ikna etmediği için hazırlanmakta olan planın daha başlangıç aşamasında büyük bir eksikliğe sahip olacağı anlaşılmış, planın daha hazırlanırken yetersiz olduğu görülmüştür.

TRT Kent Radyo’daki programda da bu konuyu ele aldık. Bir deniz ve liman kenti olan İzmir’de deniz ulaşımı ve bu ulaşımla ilgili politika, strateji, amaç ve hedefler nerede diye sorduk. Kent yöneticilerini ve İzmir Ulaşım Ana Planı‘nı hazırlayanları deniz ulaşımına önem vermeleri için uyarmaya çalıştık. Körfezdeki iskelelerin, hatların, sefer sayılarının, gemilerin, yolcuların ve taşınan araç sayısının arttırılması gerektiğini ifade etmeye çalıştık.

s354114_orig

Ardından da, hazırlanmakta olan İzmir Ulaşım Ana Planı‘nda deniz ulaşımına gereken önem ve önceliğin verilmeyişi nedeniyle, kıyısından köşesinden plana dahil edilen İzmir Körfez Geçişi Projesi‘nin önünü açmak amacıyla ona rakip olacak alternatif bir ulaşım hattının yaratılmasından ya da geliştirilmesinden mi kaçınılıyor acaba diye düşünmeden de edemedik….

Devam Edecek…

 

İzmir ulaşımı nasıl planlıyor? (3)

Ali Rıza Avcan

İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ait İzmir Ulaşım Ana Planı‘nın biz sivil toplum kuruluşlarının tanıklığında nasıl revize edildiğini anlatmaya çalıştığımız bu yazı dizimizin birinci bölümünde hazırlanmakta olan yeni planın eski planlardan; özellikle de 2007-2009 döneminde hazırlanan plandan farklılıklarının ortaya konulması suretiyle 2009 tarihli planın niye başarısız olduğu konusunda bir özeleştiri yapılması gerektiğini; ikinci bölümünde ise revize edilen yeni planın merkezi yönetimle İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ait diğer planlarla ilişkilendirilerek planlar arasındaki uyumun sağlanması gerektiğini ve bu ilişkiden kaynaklanan destekle planın daha kolay uygulanacağını ifade etmeye çalışmıştık.

Yazı dizimizin bugünkü bölümünde ise “katılım süreci” adı verilen uygulamaların gerçek bir katılım eylemi olmadığını; bu nedenle yakın geçmişte ortaya çıkacak planın bizlerin katkısı alınmadan hazırlandığını göstermeye çalışacağız.

20 Ağustos 2015 tarihi itibariyle çalışmalarına başlanan ve 20 ay içerisinde tamamlanması öngörülen “İzmir Büyükşehir Alanı Kent İçi ve Yakın Çevre Ulaşım Ana Planı Revizyonu” kapsamında katılımcı bir anlayışla 2015 yılı Aralık ayı içinde yapılan dokuz ayrı toplantıya belediyenin ulaşımla ilgili birimleriyle bağlı idare ve iştiraklerinden (11 davetli), kent konseylerinden (25 davetli) ilçe belediyelerinden (30 davetli), üniversitelerden (9 davetli), esnaf odalarından (7 davetli), sanayi ve ticaret odalarıyla dernek ve kuruluşlarından (40 davetli), valiliğe bağlı birimlerden (7 davetli), derneklerden (32 davetli), meslek odalarından (27 davetli) davet edilen kurum temsilcileriyle ilk toplantılar yapıldı. Bu toplantılarda, belediye ve Boğaziçi Planlama Ltd. yetkilileri tarafından yapılan sunumların arkasından katılımcılara İzmir ulaşımı ve İzmir Ulaşım Ana Planı‘nda bulunmasını istedikleri konularla ilgili görüş, düşünce, öneri ve eleştirileri sorularak söylenenler not edildi.

1. Paydaş Toplantısını izleyen Ulaşım Ana Planı Revizyonu 2. Paydaş Toplantısı ise 15 Haziran 2016 tarihinde, ilk toplantıya davet edilenlerin tümünün katılımı ile gerçekleştirildi. Bu toplantıda da belediye ve Boğaziçi Planlama Ltd. yetkilileri tarafından yapılan sunumların arkasından söz alan katılımcıların İzmir ulaşımı ve İzmir Ulaşım Ana Planı‘nda bulunmasını istedikleri konularla ilgili görüş, düşünce, öneri ve eleştirileri sorularak söylenenler not edildi.

2. Paydaş Toplantısı’nı izleyen ve değişik uzmanlık alanlarını ilgilendiren tematik uzman çalıştayları ise 2016 yılı Ekim ve Kasım ayları içinde “Ulaşımda Yenilikçi Çözümler” (10 Kasım 2016 – 31 katılımcı), “Bisiklet Ulaşımı” (24 Ekim 2016 – 41 katılımcı), “Otobüs Sistemi” (26 Ekim 2016 – 19) katılımcı), “Yaya Ulaşımı” (4 Kasım 2016 – 23 katılımcı), “Deniz Ulaşımı” (27 Ekim 2016 – 25 katılımcı), “Raylı Sistemler” (26 Ekim 2016 – 27 katılımcı), “Otopark” (3 Kasım 2016 – 12 katılımcı), “Engelsiz Erişim” (2 Kasım 2016 – 16 katılımcı) ve “Ara Toplu Taşıma Sistemleri” (31 Ekim 2016 – 15 katılımcı) adı altında gerçekleştirildi. Diğer iki toplantıdan farklı olarak “çalıştay” adı verilen ve konusunda uzman olduğu kabul edilen 209 kişinin katılımı ile gerçekleşen bu toplantılarda da belediye ve Boğaziçi Planlama Ltd. yetkilileri tarafından yapılan sunumların arkasından katılımcıların İzmir ulaşımı ve İzmir Ulaşım Ana Planı‘nda bulunmasını istedikleri konularla ilgili görüş, düşünce, öneri ve eleştirileri sorularak konuşulanlar not edildi.

16 Kasım 2016 tarihinde yapılan “İzmir Ulaşım Ana Planı Bütüncül Çözüm Arama Toplantısı“nda ise her zaman olduğu gibi önce belediye ve Boğaziçi Planlama Ltd. tarfaından sunumlar yapılıp ardından katılımcıların İzmir ulaşımı ve İzmir Ulaşım Ana Planı‘nda bulunmasını istedikleri konularla ilgili görüş, düşünce, öneri ve eleştirileri sorularak söylenenler not edildi.

Uzun bir aradan sonra 12 Eylül 2017 tarihinde yapılan ve “İzmir Ulaşım Ana Planı – UPİ 3. Paydaş Toplantısı“nda ise Boğaziçi Planlama Genel Müdürü Yücel Erdem Dişli‘nin yaptığı uzun sunumlar sonrasında Proje Danışmanı Prof. Dr. Serhan Tanyel‘in kolaylaştırıcılığında katılımcıların İzmir ulaşımı ve İzmir Ulaşım Ana Planı‘nda bulunmasını istedikleri konularla ilgili görüş, düşünce, öneri ve eleştirileri sorularak söylenenler not edildi.

adapative-action-planning

Görüldüğü gibi adı “paydaş toplantısı“, “arama konferansı” ya da “uzman çalıştayı” gibi farklı şekillerde olsa da her bir toplantının senaryosu aynı olmakta; bu çerçevede önce katılımcılara bir sunum yapılmakta, arkasından da katılımcıların görüş, düşünce, öneri ve eleştirileri alınmakta, zaman zaman sorulan sorular yanıtlanmaktadır. Bu bağlamda bu toplantıların hiçbirinde gerçek bir fikir tartışması yapılmamakta ve net bir sonuca ulaşılmamaktadır.

Oysa bu toplantıları düzenleyen uzman ve akademisyenlerin de bildiği gibi “paydaş toplantısı“, “bütüncül çözüm arama toplantısı” ve “uzman çalıştayı” adı verilen toplantıların amacı, hedefi, hedef kitlesi, yöntem ve programı birbirinden farklı olup her bir toplantı ile o toplantıyı düzenleme amaç ve yöntemi arasında akılcı bir ilişkinin bulunması; arama toplantısı/konferansı ya da çalıştay diye gittiğiniz bir çalışmanın olağan bir toplantı kurgusu ile yapılmaması gerekir. 

Ayrıca toplantıları düzenleyenler diğer toplantılarda yazılı ya da sözlü olarak iletilen görüş, düşünce, öneri ve eleştiriler konusunda bir bilgi vermemekte, yapılan çalışmanın sonucu hakkında katılımcıları bilgilendirmemektedir. Bu anlamda yapılan toplantıların gerçek bir katılım toplantısı değil; sadece ve sadece bilgi verme amaçlı tek yanlı bir çalışma olduğu söylenebilir.

Katılım süreci” adı altında yapılan ama hem amaç hem de hedef, yöntem, içerik ve program açısından birbirinin aynısı olan ve gerçek/aktif bir katılım içermeyen bu toplantıların nasıl bir bileşimle yapıldığını somut bir şekilde ortaya koymak amacıyla 2016 yılı Ekim ve Kasım ayları içinde uzmanların katılımı ile yapıldığı söylenen dokuz ayrı çalıştayın katılımcılarının temsil ettikleri kurumlara göre dağılımı gösteren aşağıdaki grafiği inceleyebiliriz.

Resim1

İzmir Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Dairesi Başkanlığı tarafından resmi olarak açıklanan bu verilere göre 2016 yılının Ekim ve Kasım ayları içindeki değişik tarihlerde yapılmış dokuz ayrı tematik çalıştaya belediye, yüklenici firma, diğer kamu kurumları, yüklenici firma, ilçe belediyeleriyle meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarından toplam 130 kişinin katıldığı görülmektedir.

Katılımcı 130 kişiyi analiz etmeye kalktığımızda 51 kişinin (% 39,23) belediyeyi ve bağlı kuruluşlarını, 7 kişinin (% 5,38) yüklenici firmayı, 12 kişinin (9,23) diğer kamu kuruluşlarını, 1 kişinin (0,76) ilçe belediyeleri, 14 kişinin (% 10,76) üniversiteleri ve 45 kişinin (% 34,61) de değişik meslek örgütleriyle sivil toplum kuruluşlarını temsil ettiği; 2 kişinin dokuz, 1 kişinin sekiz, 2 kişinin yedi, 2 kişinin altı, 1 kişinin beş, 4 kişinin üç, 20 kişinin iki, geriye kalan 100 kişinin de bir kez çalıştaya katıldığı; böylelikle toplam 130 kurum temsilcisinin 209 kez çalıştaya katıldığı  görülecektir.

Hatta bu toplantılar arasında sadece belediye, yüklenici firma, diğer kamu kuruluşları ve üniversite temsilcilerinin katılıp tek bir sivil toplum kuruluşu ya da meslek örgütü temsilcisinin katılmadığı “Raylı Sistemler” ve “Otopark” çalıştayı gibi toplantılara rastlanmıştır.

Bu rakamların da ortaya koyduğu gibi belediye ve bağlı kuruluşlarından gelenlerin gerçek bir katılım sürecinin “dış paydaşı” olarak değil; “iç paydaşı” olarak tanımlanması gerektiğinden; ayrıca 7 yüklenici firma temsilcisini de katılım sürecinin dışarı çıkardığımızda bu sürece asıl olarak 72dış paydaşın” katıldığını kabul etmemiz gerekir.

Bu nedenle daha planlama sürecinin ilk adımlarında “iç” ve “dış” paydaşların yanlış seçildiğini söyleyerek işe başlayabiliriz.

Ardından da bu 72 kişinin kaç adet kurumu temsil ettiğine baktığımızda; 12 kişinin diğer 9 kamu kurumunu, 1 kişinin 1 ilçe belediyesini, 14 kişinin 5 üniversiteyi, 45 kişinin de 30 meslek örgütüyle sivil toplum kuruluşunu temsil ederek bu çalışmalara katıldığı görülmektedir.

Bu nedenle katılım sürecine dahil edilen “dış paydaşlar”ın yeterli sayıda olmadığını söyleyebiliriz.

ruth-han-an-unplanned-road-spring-weekend-Diğer bir ilginç durum ise 45 kişi ile temsil edilen 30 meslek örgütü ve sivil toplum kuruluşu arasında 17 adet bisiklet derneği, platform ve grubunun bulunması; ayrıca bu grubun içinde TMMOB Şehir Plancıları Odası, Peyzaj Mimarları Odası, Çevre Mühendisleri Odası gibi konu ile doğrudan ilgisi olan odaların ve Uluslararası Taşımacılık ve Lojistik Hizmet Üretenleri Derneği (UTİKAD) ile Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) gibi önemli sektör derneklerinin bulunmayışıdır.

Son olarak, “dış paydaş” olarak davet edilen kuruluşlar arasında önemli eksiklikler olduğunu ve bunların da kendi aralarında adil bir şekilde dağıtılmadığını ifade edebiliriz.

Tartışmamız gereken diğer bir husus, tematik çalıştaylara katılanların “uzman” olma nitelikleriyle ilgilidir. Çünkü konuya ilgi duyup bilgi sahibi olmanın çok ötesindeki bir durumu temsil eden “uzmanlık” hali belirli bir konuda ileri teknik ya da beceriye sahip olmayı, örneğimiz itibariyle de ulaşım ana planı kapsamına giren konularda ileri teknik ya da beceriye sahip olma halini ifade eder. Bu anlamda şayet yapılan tematik çalıştayların uzmanlık düzeyi konusunda ciddi bir kaygı taşınıyorsa başta bu çalıştaylara katılan akademisyenler olmak üzere tüm katılımcıların ulaşım ana planının kapsamına giren konularda çalışma yapıp yapmadıkları ya da bu alanlarda yayınlarının bulunup bulunmadığına bakmak gerektiğini, bu alanlarla ilgisi bulunmayan katılımcıların plan hazırlıklarına dahil edilmemesi gerektiğini, plan hazırlıklarına dahil edilmek istenenlerin uzmanlık alanı ile ulaşım ana planı na yapacakları katkı arasındaki ilişkinin net bir şekilde açıklanması gerektiğini düşünüyoruz.

Şimdi bu durumda; yani kentteki ulaşımla ilgili tüm dış paydaşları dahil etmeden, onlar arasında dengeli bir dağılım oluşturmadan ve onların ifade ettikleri ya da yazılı olarak ilettikleri görüş, düşünce, öneri ve eleştirileri hazırlanan plana tam anlamıyla yansıtmadan bir belge hazırlamak o belgeye “plan” niteliğini kazandırmayacak ve gerçekleştirilen bütün bu uygulamalara “katılım” denilmesini sağlamayacaktır.

İşte bütün bu nedenlerle ve her zaman yaptığımız gibi İzmir Büyükşehir Belediyesi örneğinden hareketle katılımcı demokrasi ve yönetime önem verdiğini söyleyen ve bunu uygulamaya çalışan tüm belediyelere şu önerilerimiz olacaktır:

1. Halkın belediyenin karar ve uygulama süreçlerine katılımı, bu işi göstermelik yapmayacak kadar ciddi bir iştir. O nedenle hangi iş, proje ya da yatırımda olursa olsun katılımcı demokrasi anlayışının belediyenin en üst makamından en alt makamına kadar samimi bir şekilde benimsenmesi, her iş ve işlemde katılımcı süreçlerinin işletilmesi sağlanmalıdır.

2. Katılımın etkili, sağlıklı, aktif ve sürdürülebilir olması için o belediyeye ya da işe uygun değişik katılım modellerinin geliştirilerek katılımın ne şekilde olduğu ya da olacağı konusunda hem belediye görevlilerinin hem de katılımcıların önceden bilgilendirilmesi sağlanmalıdır.

3. Katılım sonuçlarının başarılı olması için yapılan işle katılımcılar arasında sağlıklı, anlamlı ve etkili ilişkiler kurulması; bu bağlamda katılımcıların seçiminde katılımcıların gönüllülük, ilgi ve uzmanlık düzeyi dışında herhangi bir kesim, grup ya da topluluğu temsil edip etmediklerine, temsil yeteneklerinin olup olmadığına bakılmalıdır.

4. Katılımcıların kent, ilçe, mahalle, semt, sektör, kurum ve konu ölçeğinde halkın tüm kesimlerini adil bir dağılım içinde temsil etmeleri sağlanmalıdır. 

5. Katılım sonuçlarının net bir şekilde ortaya çıkması ve katılımcıların yaptıkları işten memnun edilip inandırılması için elde edilen sonuçların katılımcılarla paylaşılması sağlanmalıdır.

Devam Edecek…

İzmir ulaşımı nasıl planlıyor? (2)

Ali Rıza Avcan

Hatırlayacağınız gibi bu yazı dizimizin ilk bölümünde, İzmir’in eski ulaşım ana planlarının genellikle başarısız olması nedeniyle hazırlanmakta olan yeni ulaşım planının bir önceki plandan ya da planlardan farkını ortaya koyacak; ayrıca bir önceki planın hangi konularda ne ölçüde başarısız olduğunu gösteren bir değerlendirmeye ihtiyaç olduğunu ifade etmeye çalışmıştık.

Bugünkü yazımızda ise hazırlanan planın, merkezi yönetimle belediyeye ait mekânsal planlar dışındaki diğer planlarıyla ilişki ve uyumunu araştırıp değerlendirmeye; bunu yaparken de İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin hangi planlara sahip olduğunu ve bu planlardan hangisinin İzmir Ulaşım Ana Planı ile ilgisi olduğunu belirlemeye çalışacağız. Ayrıca planlama yazınında üst belge olarak tanımlanan merkezi yönetime ait planlarla ilişkisini sorgulayacağız. Böylelikle İzmir Büyükşehir Belediyesi‘yle merkezi yönetime ait planlar arasındaki ilişki ve uyumu ortaya koymuş olacağız.

İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ait İzmir Ulaşım Ana Planı‘nın ilgili olduğunu düşündüğümüz merkezi yönetim planları ile belediyenin kendisine ait planları şu şekilde sıralayabiliriz:

1. 10. Kalkınma Planı 2014-2018,

2. Bütünleşik Kentsel Gelişme Stratejisi ve Eylem Planı / KENTGES 2010-2023,

3. İzmir Kalkınma Ajansı İzmir Bölge Planı 2014-2023,

4. İzmir Büyükşehir Belediyesi Strateji Planı 2015-2019,

5. İzmir-Manisa 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı,

6. İzmir İli Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetim ve Planlama Projesi-Kıyı Alanları Mekânsal Strateji Planı,

7. 1/25.000 Ölçekli İzmir Büyükşehir Bütünü Çevre Düzeni Planı (İBŞBÇDP),

8. 1/25.000 Ölçekli İzmir Nazım İmar Planı,

9. Yarımada Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi 2014-2023,

10. Gediz-Bakırçay Havzası Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi,

11. Küçük Menderes Havzası Sürdürülebilir Kalkınma ve Yaşam Stratejisi.

Görüldüğü kadarıyla, hazırlanmakta olan İzmir Ulaşım Ana Planı’nın bu planlarla bir ilişki ve uyum içinde olmasını öngören yasal bir zorunluluk olmamakla birlikte, hem hazırlanan planın doğru, yerinde, etkin, uygulanabilir ve sürdürülebilir olması hem de başarılı bir şekilde uygulanıp hedeflere ulaşılabilmesi için farklı katmanlardaki değişik planlarla iyi bir ilişki ve uyum içinde bulunması, en azından bu planlara aykırı olmaması gerekir.

2017-01-24-Action-Plan-Cover-No-Text-01-1-e1485459404922

İzmir Ulaşım Ana Planı‘nın hazırlanmaya başlandığı 2015 yılından bu yana geçen 2,5 senelik sürede görüp dikkatimizi çeken tek şey ise sadece “İmar Projeksiyonları” adı altında 1/25.000 Ölçekli Nazım İmar Planı kararları ile Büyükşehir Belediyesi’ne ait diğer ulaşım yatırımları ile Ulaştırma, Haberleşme ve Denizcilik Bakanlığı’na bağlı TCDD Genel Müdürlüğü, Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü ve Karayolları Genel Müdürlüğü’ne ait projelerle 2009 Ulaşım Ana Planı kararlarının dikkate alınması olmuştur. 

Böylelikle bu planın hazırlığında hem merkezi yönetime hem de belediyeye ait temel belge niteliğindeki birçok planın dikkate alınmadığı, İzmir Ulaşım Ana Planı ile diğer planlar arasında karşılıklı bir ilişki ve uyumun sağlanması gibi bir kaygı ve çabanın olmadığı görülmüştür.

Örneğin, hazırlanmakta olan İzmir Ulaşım Ana Planı‘nın mali perspektifini çok yakından etkileyecek olan İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin 2015-2019 Dönemi Stratejik Planı’nın öncelik, politika, strateji, amaç ve hedefleri dikkate alınmamış; böylelikle İzmir Ulaşım Ana Planı‘nın daha başlangıçta tehlikeye atılması sağlanmıştır.

Bu durum aslında, İzmir Ulaşım Ana Planı‘nın değişik bilim ve disiplinlerden gelenlerin disiplinlerarası bir çalışma değil; tümüyle mühendislerin ve planlamacıların yürüteceği bir teknik çalışma olarak kabul eden anlayıştan kaynaklanmaktadır. Bu anlayışa göre, ulaşım ana planı hazırlamak demek kentteki ulaşımla ilgili güncel verileri değişik araştırma yöntemleriyle toplayıp bunları bilgisayar modellemeleriyle kentteki değişik ulaşım senaryoları üzerinden test etmeye dayalı ve bu test sonuçlarına göre öngörülerde bulunup karar vermeye dayalı bir mühendislik ve planlama çalışmasıdır.

Oysa ulaşım ana planı hazırlamak demek, sadece mühendislik ve planlama disiplinleriyle ilgili bilgi, birikim, deneyim ve teknolojilerin kullanımı suretiyle öngörülerde bulunmak değil; bunun yanı sıra ortaya çıkan teknik bilgilerin, kentle ilgili diğer bilim ve disiplinlerle ilişkilendirilmesi suretiyle; daha doğrusu işin odağına insanı ve onun tutum/davranışlarını alarak anlamlı, gerçekçi, uygulanabilir, ve sürdürülebilir öngörülerde bulunmak demektir. 

year_one_infographics

Aksi takdirde, ulaşım ana planı hazırlamak, kentte yaşanan gerçekliğin benzetim yoluyla bir bilgisayar oyununa dönüştürülmesi anlamına gelir ki, bu da kenti sadece bürokrat ve teknokratlara teslim etmek anlamına gelir…

Devam Edecek…

İzmir ulaşımı nasıl planlıyor? (1)

Ali Rıza Avcan

Yaptığım araştırmalar sonucunda İzmir’in ulaşımı için 1974 yılından bu yana toplam 7 adet plan, etüd ve güncelleme çalışmasının yapıldığını ve bunun en sonuncusu olan sekizinci çalışmanın İzmir Ulaşım Ana Planı Revizyonu adı altında 2015 yılının Ağustos ayından bu yana devam ettiğini öğrendim.

1974’den sonrasındaki 43 yıllık süre içinde hazırlanan plan, etüd ve güncellemelerle bunları sipariş edip yapan firma ya da kurumları sırasıyla şu şekilde özetleyebiliriz:

1. İzmir Ulaşım Etüdü (Haziran 1974) – İmar ve İskan Bakanlığı ile İzmir Metropoliten Planlama Dairesi – Yapımcı Firma: Jamieson Mackay & Partners ile Economic Consultans Ltd.

2. İzmir Merkezi Alan Ulaşım Etüdü (1976) – Shankland Cox Partnership & Rennie Park Associates.

3. İzmir Büyükşehir Alanı Toplu Taşım Optimizasyonu Etüdü (1980) – Shankland Cox Partnership & Rennie Park Associates ile İzmir Metropoliten Nazım Plan Bürosu.

4. İzmir Ulaşım Master Planı (Nisan 1992) – İzmir Büyükşehir Belediyesi – Yapımcı Firma: Transystem firmasının sağladığı hibe ile Heusch/Boesefeldt firması.

5. İzmir Ulaşım Master Planı Güncelleştirme Etüdü (Kasım 1997) – Yapımcı: Boğaziçi Üniversitesi Yapı Teknolojisi Uygulama ve Araştırma Merkezi.

6. İzmir Banliyö Sisteminin Geliştirilmesi Projesi (2001) – Yapımcı Firma: Yapı Teknik Ltd & Su Yapı Mühendislik & Müşavirlik A.Ş & Mott MacDonald konsorsiyumu.

7. İzmir Ulaşım Ana Planı (2007-2009) – İzmir Büyükşehir Belediyesi – Danışmanlar: M. Yıldırım Oral (DEÜ), Serhan Tanyel (DEÜ), Yetiş Şazi Murat (Pamukkale Üniversitesi)

8. İzmir Ulaşım Ana Planı Revizyonu (2015-2017) – İzmir Büyükşehir Belediyesi – Yapımcı Firma: Boğaziçi Proje Ltd. Şti.

Listenin ilk yedi sırasında yer alan plan, etüd ve projelerin genel amaçlarıyla temel ilke ve öngörülerini ayrıntılarıyla incelediğimizde hiçbir planın uygulandığı dönem içinde mevcut kentsel ihtiyaçları karşılayıp sorunları çözemediğini görürüz.

Örneğin, 2007-2009 döneminde hazırlanan İzmir Ulaşım Ana Planı, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 2009 yılındaki sınırları içinde yer alan 21 ilçedeki toplam nüfusun 2015 yılında 3.039.494, 2030 yılında da 5.702.534 olacağını öngördüğü halde; sadece bu 21 ilçenin 2015 yılındaki toplam nüfusunun 1.847.964 olarak gerçekleşmiş olması 2007-2009 döneminde hazırlanan ve bugün revize edilmekte olan planın ne ölçüde hatalı olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Çünkü bu tür projeksiyonlar, mevcut durumu ve olası gelişme eğilimlerini dikkate alarak üretilen tahmini rakamlardır ve bu hesaplamalarda, belediye sınırlarına başka ilçelerin dahil edilmesi öngörülmeyen değişimler hiçbir şekilde dikkate alınmaz.

Nitekim böylesi yanlışlık, eksiklik ve yetersizliklerin ortaya çıkması nedeniyle 2009 tarihli İzmir Ulaşım Ana Planı, beş yılda bir yenilenmeyle ilgili yasal zorunluluk dışında hem belediye sınırlarının genişlemesi hem de planın mevcut yetersizlikleri nedeniyle revize edilmek zorunda kalmıştır.

9_EYLUL_IZMIR_20160107_11

İzmir kentinin ulaşımını düzenlemek iddiasıyla düzenlenen bütün bu planlardaki öngörü ve hedeflerin kentsel yaşamın günlük gerçekleriyle uyumsuz olması; başka bir ifadeyle planların sonuçları itibariyle başarısız olması nedeniyle mevcut ulaşım ana planı revize edilirken daha önceki planların, özellikle de güncellemeye konu olan son planın belediye sınırlarının genişlemesi dışında niye eksik, hatalı ve yetersiz olduğunun da tartışılması gerektiğini düşünüyorum.

Çünkü hem daha önceki hem de bir önceki planda yapılan hata, eksiklik ve yetersizliklerin “biz nerelerde yanlış yaptık” sorularıyla fark edilip bilinmesi, kabul edilmesi; bir anlamda özeleştiri yapılması o hata, eksiklik ve yetersizliklerin bir kez daha tekrarlanmasını zorlaştıracak, yapılan hata, eksiklik ve yetersizliklerden ders alındığını gösterecektir.

Hele ki, planın revize edilmesi ile ilgili son çalışmada bir önceki planı hazırlayan uzmanlar, danışmanlar yer alıyorsa ve İzmir’in başına musallat olan “İzmir Körfez Geçişi Projesi” ile ilgili yolculuk kestirimleri, 2009 tarihli İzmir Ulaşım Ana Planı‘ndaki yanlış rakamlar dikkate alınarak hesaplanmış; böylelikle 2009 tarihli İzmir Ulaşım Ana Planı‘nın yanlış, eksik ve yetersizlikleri başka bir yanlış projenin gerekçesi olmuşsa….

fb_squareAyrıca plan yapımcılarıyla uygulayıcılarının böyle bir değerlendirme yapması, planı destekleyecek, ona katkıda bulunan biz dış paydaşlardaki plancı ve uygulayıcılara olan güveni arttıracak ve geliştirecektir.

Ama ne yazık ki, İzmir Ulaşım Ana Planı‘nın revize edilmesi ile ilgili olarak iki yıldır sürdürülen bütün çalışmalarda, toplantılarda, sunumlarda ve özel görüşmelerde eski ile yeni arasında bir karşılaştırma -belediye sınırlarının genişlemesi gerekçesi dışında- yapılmasından, eski planların niye yanlış, eksik ve yetersiz kaldığına ilişkin özeleştiri niteliğindeki bir değerlendirmeden ısrarla kaçınılmaktadır.

Devam Edecek…


Yararlanılan/Yararlanılabilecek Kaynaklar:

1) Özalp, M., Öcalır, E.V.; “İzmir İçin Yapılan Kent İçi Ulaşım Planlama Çalışmalarının Değerlendirilmesi“, METU JFA 2008/2, (25:2) 71-97 (2008).

2) Özalp, M., Öcalır, E.V.; “Türkiye’de Kentiçi Ulaşım Planlaması Çalışmalarının Değerlendirilmesi”, İzmir Ulaşım Sempozyumu, 2009.

3) Özalp, M.; Türkiye’de Kentsel Ulaşım Planlaması Çalışmalarında Benimsenen Yaklaşımlar; Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,  Nisan 2007, Ankara

4) Jamieson Mackay and Partners, Economic Consultans Ltd. ve İzmir Metropolitan Planning Bureau, “İzmir Transportation Report”, J. M. P., E. C. ve İzmir M. P. B., İzmir, 4. bölüm 7-17 (1974).

5) Shankland Cox Partnership ve Rennie Park Associates, “Public Transport Optimisation Study for İzmir Greater City Area – Final Report”, Shankland C.P. ve Rennie P.A. London (United Kingdom) (1980).

6) Tezcan, S. S., Alhan, C., “İzmir Ulaşım Master Planı Güncelleştirme Raporu”, Boğaziçi Üniversitesi İstanbul, i-ii, 1-3, 45 (1997).

7) Heusch Boesefeldt Consulting Engineers, “İzmir LRTS Project Tender Documents Vol. III: Transportation Study Final Report”, H.B. Cons. Eng., İzmir, 41-46, 59-72, 75-76 (1992).

8) İzmir Büyükşehir Belediyesi, “İzmir Kentsel Ulaşım ve Raylı Sistem Yatırım Projesi Özet Raporu”, İ.B.B. İzmir, 1–3 (1992).

9) Mott MacDonald, Yapı Teknik Ltd. Şti ve Su-Yapı Mühendislik Müşavirlik A.Ş. “İzmir Banliyö Sisteminin Geliştirilmesi Projesi Ulaşım Etüdü”, İzmir Demiryolu Müşavirlik Gurubu, İzmir, 5-6, 17, 29-50 (2001).

10) İzmir Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Dairesi Başkanlığı Ulaşım Koordinasyon Müdürlüğü, İzmir Ulaşım Ana Planı 2. Aşama ve Sonuç Raporu, Nisan 2009, Cilt VI.

11) İzmir Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Dairesi Başkanlığı Ulaşım Koordinasyon Müdürlüğü, İzmir Ulaşım Ana Planı Sonuç Raporu Özeti, Ocak 2010, İzmir.

Kaybolan yıllar…

Ali Rıza Avcan

Kamu yatırımların süresi için bitirilmesi, kamu kaynaklarının verimli kullanılması açısından önemli bir konudur.

Çünkü herhangi bir eksiklik ya da yetersizlik nedeniyle ortaya çıkan toplumsal bir ihtiyacın karşılanması ya da bu ihtiyaçtan kaynaklanan sorunların zamanında etkin bir şekilde çözümlenmesi ancak bu ihtiyacın duyulduğu süre içinde karşılanması ile mümkün olabilir. 

Bu anlamda, yapılan kamu yatırımının bu yatırımla ilgili toplumsal ihtiyacın zamanında fark edilmesi ve bu ihtiyacın karşılanması amacıyla yapılan yatırım hizmetinin başlangıçta öngörülen sürenin içinde bitirilmesi gerekir. Bunun da nedeni, yatırımın yapılmasına karar verildiği tarihteki ihtiyaç düzeyiyle yatırımın bittiği tarihteki ihtiyaç düzeyinin birbirinden çok farklı olması olasılığıdır. Yatırımın sürüncemede kalması nedeniyle aradan geçen süre içinde ihtiyacın daha da artması ve bu nedenle konunun giderek bir soruna dönüşmesi, yatırım sonuçlandığında da çoğunlukla o tarihte daha da büyümüş olan ihtiyacı karşılayamaması sıklıkla karşımıza çıkan bir durumdur. 

maxresdefault

O nedenle, Özal’la anılan 1984’lü yıllardan bu yana yatırımların süresi içinde bitirilmesi olumlu anlamda “işbitiricilik” olarak kabul görmüş; bu durum, 2000’li yıllarda başlayan AKP iktidarı ile birlikte köprü, tünel ve liman gibi büyük boyutlu yatırımların sözleşmesindeki süreden önce bitirilmesi ve bunu gerçekleştirenlerin ödüllendirilmesi suretiyle siyasetçiye puan kazandıran bir sisteme dönüştürülmüştür. 

Tabii ki bu durumun, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile birlikte anılan Keçiören Metrosu ya da Ankara-İstanbul Hızlı Tren Projesi veya Bolu Tüneli gibi yılan hikayesine dönen defoları da olmuş; ancak sistem genel olarak süresinde ya da süresinden önce bitirilen yatırımlar nedeniyle halk nezdinde puan kazanılan bir uygulamaya dönüşmüştür.

Kamu yatırımlarının süresini belirleyen faktörler ise öncelikle yapılacak yatırım mekânın coğrafi ve fiziki özellikleri, sahip olunan teknolojik düzey, bu yatırımı yapacak olanların yeterli bilgi, birikim, beceri ve mali güce sahip olması olarak sıralanabilir.

Bu anlamda yatırımın yapılacağı yerin/mekânın kendi içinde barındırdığı zorluklar ve sürprizler çok önemlidir. Yatırım yapılacak zeminin özellikleri ya da yatırıma uygun coğrafya koşulları bu konuda ilk akla gelen örneklerdir.

Sahip olunan teknolojik olanaklar da başka bir önemli faktördür. O yatırım için gerekli olan teknolojik olanakların bulunmaması ya da yetersiz olması da çoğu kez yatırımın süresini arttırır.

Bence bir yatırımın süresini belirleyen faktörlerin arasındaki en önemli unsur, o yatırımın doğru projelendirilmesini sağlayan araştırma, analiz, yönetme, izleme, denetleme, güncelleme ve yatırım konusu hizmetin işletmesi ile ilgili bilgi, beceri ve birikim düzeyinin kalitesi ile yeterli finansal kaynaklara sahip olunmasıdır.

Bu anlamda gerçek ihtiyaçlara dayalı, yapılabilir ve sürdürülebilir bir yatırım projesi hazırlanmadığı ve bu proje doğru araştırma ve analizlerle desteklenmediği sürece istediğiniz kadar teknolojik olanağa sahip olun ya da kasalar dolusu paranız olsun, o proje uygulamasından istediğiniz sonucu almanız mümkün olmayacaktır.

Şimdi, bu ön değerlendirme sonrasında gelin hep birlikte çevremizdeki merkezi yönetim birimleriyle yerel yönetimlerin yatırımlarını bakarak bu yatırım faktörlerine; özellikle de yatırım süresinin uzaması ile ilgili yanlışlık ya da eksiklikleri inceleyelim:

1354108958

Bildiğiniz gibi İzmir Büyükşehir Belediyesi Metro, Karşıyaka ve Konak Tramvayları, İzmir-Deniz, İzmir-Tarih, Mavişehir Opera Binası, Kemeraltı Balıkçılar Meydanı ve Kültürpark projeleri gibi büyük boyutlu projelerde hem işe söz verdiği tarihlerde başlayamıyor hem de bütün bu işleri süresi içinde bitiremiyor.

Bu durum artık öyle bir hale geldi ki, belediye hakkında en küçük bir bilgisi olan herkes belediyenin tanıtımını yaptığı her yeni yatırımın süresinde başlayamayacağını ve bitirilemeyeceğini baştan kabulleniyor. Bu nedenle İzmir Büyükşehir Belediyesi adeta “geç yapılan işlerin belediyesi” olarak tanınıyor, kamuoyunda bu doğrultuda bir algı gelişiyor. 

Bir belediyenin sözünü edip taahhüt ettiği bir yatırıma zamanında başlamaması ve zamanında bitirememesi onun için çok kötü bir şey. Çünkü bu kötü şey, belediyenin halk gözündeki güvenilirliğini açık, net bir şekilde ortadan kaldırıyor.

Belediye yönetimi bu durumu uzun bir süre Ankara’daki merkezi yönetimin engellemeleriyle açıklamaya çalışsa da, Ankara’daki merkezi yönetimin onayına tabi olmayan işlerle diğer işlerde de bu durumun ortaya çıkması nedeniyle böylesi bir gerekçe ya da mazeret uzun süredir inanılırlığını ve geçerliliğini yitirmiş durumda.

O nedenle herkes artık “senin işini engelliyorlar da niye Eskişehir’in işini engellemiyorlar?” ya da “o belediye işlerini niye zamanında yapıyor da sen yapamıyorsun?” diyerek güvensizliklerini açık bir şekilde ortaya koymaya başlıyor.

Bu konunun vatandaşın gözündeki güvenilirlik dışında kalan diğer bir yanı da yatırımların süresinin uzaması nedeniyle ortaya çıkan ancak kağıda kaleme ve muhasebe ve maliyet hesaplarına yansımayan, bir anlamda gizlenen belediye zararlarıdır.

Var olan bir ihtiyaç nedeniyle yapılmasına karar verilen bir yatırımın zamanında başlamaması ya da bitirilmemesi nedeniyle o hizmetin süresi içinde yapılmayışından kaynaklanan bu durum, hem hizmetten yararlanacaklar açısından hem de yatırımı yapan belediye açısından bir yoksunluğu hem de bu yoksunluktan kaynaklanan ek maliyetleri karşılama açısından kamu zararına yol açan bir kusur hatta açık bir mali suçtur.

Örneğin belediye araçlarında yakıt israfına neden olan bir sorunun çözümünün bu şekilde geciktirilmesi nasıl bir ek israfa ve zarara neden oluyorsa aynı şekilde bir yolun, bir köprünün yapılmayışı bizi o hizmetin süresi içinde işletmeye alınması suretiyle ortaya çıkacak yarar ya da kardan mahrum ederek gerçek anlamda zarara uğramamıza neden olacaktır.

Bir yatırımın gerekli olduğu zamanda yapılmaması ya da yapılan yatırımın süresi içinde bitirilmemesi nedeniyle ortaya çıkan zararların tek özelliği bunların araştırılıp belirlenmemesi ve muhasebe kayıtlarına dahil edilmemesidir. 

O nedenle de çoğu kez bizler; yani o kentte yaşayanlar yapılmayan hizmetlerin ya da süresi içinde bitirilmeyen yatırımlardan kaynaklanan “yoksun kalma zararları“nı bilmez, yatırımın geç de olsa yapılıp bitirilmesini çoğu kez tevekkülle karşılarız.

İşte o anlamda, kamu kaynaklarının verimli ve etkin kullanılması açısından, süresi içinde başlamayan ya da bitirilmeyen bütün yatırımların oluşturduğu bu zararların hesaplanarak belirlenmesi ve zarara neden olanlardan tazmin edilmesi en doğrusu olacaktır.

halkapınar tramvay şantiye (2)

Çünkü bizler, “Kent Hakkı“na sahip yurttaşlar olarak belediye yönetim ve yatırımlarında da “Hak, Hukuk, Adalet” anlayışının yerleşmesini; kamu hizmetini zamanında yapmayan ya da yatırımların süresi içinde sonuçlanmasını sağlayamayan, bunu bir alışkanlık haline getiren tüm yöneticilerin bu zarardan sorumlu olmasını ve onlardan bu konuda hesap sorulmasını istiyoruz.

Ulaşım ana planlarını kim kabul eder?

Ali Rıza Avcan

Şu son günlerde, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin hazırlamakta olduğu ve bizim de bu amaçla davet edildiğimiz toplantı ve çalıştaylarda görüş, düşünce, öneri ve eleştirilerle katkıda bulunduğumuz İzmir Ulaşım Ana Planı güncellemesi işinin belediye içinde hangi kurul tarafından kabul edileceği hararetli bir şekilde tartışılmakta.

2009 yılında kabul edilip şimdi güncellenerek yeni bir senaryoya kavuşan İzmir Ulaşım Ana Planını belediye içinde eskiden olduğu gibi belediye başkanına bağlı olan Ulaşım Koordinasyon Merkezi (UKOME) mi yoksa Ulaşım Koordinasyon Merkezi’nin (UKOME) görüşü doğrultusunda İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi mi kabul edecek?

İşte şu sıralarda kafalardaki tek ve önemli soru bu…

Çünkü, bu kez hazırlanan ulaşım ana planı bir öncekinin aksine onaylanmak üzere bakanlığa gönderilmeye hazırlanıyor. O nedenle planın bakanlık öncesinde kim tarafından kabul edilmesi büyük bir önem taşıyor.

Şayet kabul işlemi bir öncekinde yapıldığı gibi belediye başkanına bağlı Ulaşım Koordinasyon Merkezi (UKOME) tarafından yapıldığı takdirde bakanlığın bu plan üzerinde bir değişiklik yapması durumunda ortaya bir sorun çıkmayacak.

Planlama 001

Ancak, söz konusu plan 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’na göre belediyenin en üst karar organı olan belediye meclisi tarafından onaylandığı ve bu şekilde onaylanan plan üzerinde bakanlık tarafından bir değişiklik yapılarak geri gönderildiği ya da değişiklik yapılarak onaylandığı takdirde belediye meclisinin ne duruma düşeceği, nasıl bir karar alacağı da belli değil.

Çünkü hangi bakanlık olursa olsun bakanlıkların belediye meclislerinin ulaşım ana planlarıyla ilgili kararlarını reddederek geri göndermesi ya da kararı değiştirerek kabul etmesinin herhangi bir şekilde yasal bir zemini bulunmamakta.

Böylesi bir durumun gerçekleşmesi durumunda belediye meclisi bakanlıkça yapılan bu tasarrufu kabul edip sineye çektiği takdirde bunun halka nasıl izah edileceği akılları zorlayan zor bir soru…

Hele ki, bakanlığın şu sıralarda İzmir kamuoyunun gündeminde olan İzmir Körfez Geçişi Projesi’ni plana dahil etmesi –ki, bu proje İzmir Büyükşehir Belediyesi’nce Ulaşım Ana Planına dahil edilmediği takdirde, bakanlığın bu projeyi plana dahil edeceğine kesin gözüyle bakılıyor– durumunda buna nasıl bir tepki verileceği de merak konusu…

BURSA'DA TOPLU ULAŞIM ZAMLANDI BURSARAY'A YÜZDE 8, DİĞER BAZI HATLARA İSE YÜZDE 11 İLE YÜZDE 12 ORANINDA ZAM YAPILDI TOPLU ULAŞIMA ÜCRET AYARI

Yoksa belediye meclisi üyeleri, çoğu kez yaptıkları gibi neyi oyladıklarını bilmeden ellerini kaldırıp bakanlıktan dönen bir kararı el birliği ile değiştirirler mi? Yoksa, yakın zamanda “İzmir’in Dağlarında” marşını söyleyerek “Hayır!” diyen belediye meclisi üyeleri bu konuda da “Hayır!” derler mi?

Ama belediye meclisini ve üyelerini böylesi çetrefilli ve zor bir duruma düşürmemek amacıyla bulunan ve gün geçtikçe ağırlık kazanan çözüm, İzmir halkının “Hayır!” dediği İzmir Körfez Geçişi Projesi’nin İzmir Ulaşım Ana Planının ana eksenine yerleştirerek ve diğer yandan da belediye başkanının ağzından “zaten bu projeyi ilk ben düşünmüştüm, o nedenle projeyi destekliyorum” söylemleriyle birlikte AKP iktidarı ile “kentin alî menfaatleri uğruna” işbirliği yapmak şeklinde ortaya çıkıp somutlaşıyor.

Şimdi isterseniz bu çetrefilli durumları tartışmaktan, zor sorulara yanıt bulmaktan vazgeçip konuyu yasal yönleriyle tartışmaya başlayalım.

***

5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun “Büyükşehir, ilçe ve ilk kademe belediyelerinin görev ve sorumlulukları” başlığını taşıyan 7. maddesinin (f) fıkrası hükmüne göre; “Büyükşehir ulaşım ana planını yapmak veya yaptırmak; ulaşım ve toplu taşıma hizmetlerini planlamak ve koordinasyonu sağlamak…” büyükşehir belediyelerinin görevidir.

Aynı kanunun “Ulaşım hizmetleri” başlığını taşıyan 9. maddesi ise Ulaşım Koordinasyon Merkezlerini (UKOME) düzenlemekte olup madde metni aynen şu şekildedir:

Ulaşım hizmetleri

Madde 9- Büyükşehir içindeki kara, deniz, su, göl ve demiryolu üzerinde her türlü taşımacılık hizmetlerinin koordinasyon içinde yürütülmesi amacıyla, büyükşehir belediye başkanı ya da görevlendirdiği kişinin başkanlığında, yönetmelikle belirlenecek kamu kurum ve kuruluş temsilcilerinin katılacağı ulaşım koordinasyon merkezi kurulur. Büyükşehir ilçe ve ilk kademe belediye  başkanları  kendi   belediyesini ilgilendiren   konuların   görüşülmesinde  koordinasyon merkezlerine üye olarak katılırlar. Ulaşım koordinasyon merkezi toplantılarına ayrıca gündemdeki konularla ilgili kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının (oda üst kuruluşu bulunan yerlerde üst kuruluşun) temsilcileri de davet edilerek görüşleri alınır.

Bu Kanun ile büyükşehir belediyesine verilen trafik hizmetlerini plânlama, koordinasyon ve güzergâh belirlemesi ile taksi, dolmuş ve servis araçlarının durak ve araç park yerleri ile sayısının tespitine ilişkin yetkiler ile büyükşehir sınırları dahilinde il trafik komisyonunun yetkileri ulaşım koordinasyon merkezi tarafından kullanılır.

Ulaşım koordinasyon merkezi kararları, büyükşehir belediye başkanının onayı ile yürürlüğe girer.

Ulaşım koordinasyon merkezi tarafından toplu taşıma ile ilgili alınan kararlar, belediyeler ve bütün kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilgililer için bağlayıcıdır.

Koordinasyon merkezinin çalışma esas ve usulleri ile bu kurullara katılacak kamu kurum ve kuruluş temsilcileri, İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

Büyükşehir belediyelerine bu Kanun ile verilen görev ve yetkilerin uygulanmasında, 13.10.1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun bu Kanuna aykırı hükümleri uygulanmaz.”

5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun 9. maddesinin 5. paragraf hükmü uyarınca düzenlenip 15 Haziran 2006, 26199 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan “Büyükşehir Belediyeleri Koordinasyon Merkezleri Yönetmeliği“nin 5. maddesine göre ise büyükşehir belediye başkanına bağlı olan Ulaşım Koordinasyon Merkezi’nin (UKOME) görev ve yetkilerini düzenleyen 18. madde hükmü aynen şu şekildedir:

Görev ve yetkileri

MADDE 18 – (1) UKOME, büyükşehir içindeki kara, deniz, göl, nehir, kanal ve demiryolu üzerinde her türlü taşımacılık hizmetlerinin koordinasyon içinde yürütülmesini sağlamak üzere; ulaşım, trafik ve toplu taşıma konularında üst düzeyde yönlendirici karar alma, uygulama, uygulatma ve ilgili mevzuattaki usulüne göre gereken tesisleri kurma, kurdurma ve işletme hak ve yetkilerine haizdir. Bu amaçla;

a) Büyükşehir belediyesinin sınırları içinde, mevzuatla yetkili kılındığı durumlarda mahalli ihtiyaç ve şartlara göre trafik düzeni ve güvenliğini sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri almakla, 

b) Büyükşehir belediye ve mücavir alan sınırları içinde nazım plan çerçevesinde, arazi kullanım ve ulaşım planlama çalışmalarıyla büyükşehir ulaşım planını yapmak, yaptırmak, uygulamak ve uygulatmak için gereken karar ve tedbirleri almakla,

c) Trafiğin düzenli bir şekilde akımını sağlamak bakımından alt yapı hizmetleri ile ilgili tedbirleri almak, trafikle ilgili sorunları çözümlemek, trafikle ilgili olarak ülkeyi ilgilendiren veya mevzuat değişikliği gerektiren hususları İçişleri Bakanlığına iletmekle,

ç) Kara, deniz, göl, nehir, kanal ve demiryolu üzerinde işletilen her türlü servis ve toplu taşıma araçları ile taksi sayılarını, bilet ücret ve tarifelerini, zaman ve güzergâhlarını belirlemek; otobüs, taksi, dolmuş ve servis durak yerleri ile karayolu, yol, cadde, sokak, meydan ve benzeri yerler üzerinde araç park yerlerini tespit etmek, gerçek ve tüzel kişiler ile resmi ve özel kurum ve kuruluşlara ait otopark olmaya müsait boş alan, arazi ve arsaları geçici otopark yeri olarak ilan etmek ve bunların sahiplerine veya üçüncü şahıslara işletilmesi için izin vermek, izin verilen otoparklar ile karayolu üzerindeki diğer park yerlerinde özürlüler için işaretlerle belirlenmiş bölümler ayrılmasını sağlamakla,

d) Karayolu taşımacılığına ait mevzuat hükümleri saklı kalmak üzere, trafik düzeni ve güvenliği yönünden belediye sınırları içinde ticari amaçla çalıştırılacak yolcu ve yük taşıtları ile motorsuz taşıtların çalışma şekil ve şartları ile bu taşıtların teknik özelliklerini tespit etmek, çalıştırılabileceği yerler ile güzergâhlarını tespit etmek ve sayılarını belirlemek, bunlara izin ve çalışma ruhsatı vermekle,

e) Büyükşehir belediyesinin sınırları içinde, ulaşım, toplu taşıma ve trafik mevzuatının büyükşehir belediyesine verdiği yetki doğrultusunda uygulamaya yönelik yönlendirici karar almak ve görüş oluşturmakla,

f) İlçe ve ilk kademe belediyelerce düzenlenen yol ve kavşaklar ile büyükşehir belediyesince yapılan sinyalizasyon sistemlerinde aksaklık tespit edildiği takdirde uyarıda bulunmak ve düzeltilmesini sağlamakla,

g) Büyükşehir belediyesinin sınırları içinde kalan karayollarının bir kısmının veya tamamının yoldan faydalananların bir kısmına veya tamamına kapatılmasına, park edilecek yerler ile zaman ve süresinin ve araçların geliş ve gidiş yollarının ve yollara konulacak trafik işaretlerinin yerlerinin belirlenmesine karar vermekle,

ğ) Büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde, 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunun belirlediği sınırlar içinde araçların kullanacağı şeritleri ve yol kullanım esaslarını tespit etmek ve gerekli yasakları koymak, gerekli hal ve yerlerde en çok ve en az hız limitlerini belirlemekle,

görevli ve yetkilidir.

2GB

Bu madde düzenlemesinden; özellikle de (b) fıkrası hükmünden anlaşılacağı üzere Ulaşım Koordinasyon Merkezlerinin (UKOME) ulaşım ana planını yapmak, yaptırmak, uygulamak ve uygulatmak için gereken karar ve tedbirleri almak görevleri olmakla birlikte hazırlanan ulaşım ana planlarını kabul etmek ya da onaylamak görev ve yetkisi bulunmamaktadır. 

Çünkü 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun “Büyükşehir Belediye Meclisi” başlığını taşıyan 12. maddesinin ilk paragrafında “Büyükşehir belediye meclisi, büyükşehir belediyesinin karar organıdır ve ilgili kanunda gösterilen esas ve usullere göre seçilen üyelerden oluşur.” hükmü yer alıp; bu hüküm büyükşehir belediye meclisini, görevlerini tek tek saymak gibi bir yola gitmeksizin büyükşehir belediyesi ile ilgili her türlü konuda en üst karar organı olarak tanımlamıştır. Bu nedenle hazırlanan ulaşım ana planlarının Ulaşım Koordinasyon Merkezi (UKOME) yerine, doğrudan doğruya büyükşehir belediye meclisi tarafından incelenerek kabul ya da reddedilmesi gerekmektedir.

İşte bu çerçevede hazırlık anlamında son demlerini yaşayan İzmir Ulaşım Ana Planı’nın kimin tarafından kabul edileceği, kapsamında İzmir Körfez Geçişi Projesi’nin yer alıp almayacağı ve onaylanmak amacıyla bakanlığa gönderilip gönderilmeyeceği; şayet gönderilirse nasıl bir onay süreci yaşayacağı İzmir Büyükşehir Belediyesi ile AKP hükümeti; daha doğrusu bundan sonraki süreçte “Cumhurbaşkanı” olarak adlandırılan “Başkan” ile olan ilişkisinin rengini ortaya koyacaktır….

Umarız bu ilişki, bir zamanlar belediye kapısında çekilen “abartılı saygı” fotoğrafı gibi eğilmeyi değil; dik durmayı gerektirir… 

İnsan kaynağını heba etmek…

Ali Rıza Avcan

Bugün size yepyeni, taptaze bir insan kaynağı kıyımından söz etmek istiyorum.

Geçtiğimiz hafta sonunda aldığımız bir habere göre, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde başta Ulaşım Daire Başkanı Fidan Aslan olmak üzere bir grup ESHOT yönetici ve çalışanı görevden alınarak yerlerine yeni görevlendirmeler yapılmış.

Bu durum, İzmir Büyükşehir Belediyesi için yeni bir durum değil. O nedenle fazla yadırgamamamız gerektiğini biliyoruz.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı merhum Ahmet Piriştina’nın ölümünden bu yana Aziz Kocaoğlu’nun uzun, yıllanmış devr-i iktidarında kâh seçim sonralarında kâh bir kızgınlık ya da bir hesaplaşma anına gelen birçok kıyım yaşadı bu belediye…  

Tercüme krizi denildi ve bu gerekçe bir fırsata dönüştürülerek bir genel müdürle birlikte geniş bir uzman kadrosu harcandı gitti… Bir mahkeme süreci denildi ve bu süreçte hepimizin bildiği, tanıdığı isimlere sahip çıkılmayarak  değerli bir grup uzman küstürüldü… Birçok değerli bürokrat ilgi, bilgi ve deneyim sahibi olmadıkları yerlere, sürgün edilircesine gönderildiler… Bu kadar kıyımın olduğu bir kentte mevcut insan kaynağının sonuna gelindiğinde de çareyi, Ankara’dan, Melih Gökçek’in eski üst düzey bürokratlarını ya da başarısız bulunduğu için yeniden tercih edilmeyen belediye başkanlarını getirerek bu açığı kapatmaya çalıştılar…

Haliyle İzmir gibi kendi hemşehrisine, her düzeydeki ilişkisinde kendi çocukluk, okul ya da mahalle arkadaşlarına ya da İzmirlilere öncelik veren bir kentin belediyesinde İzmirli ve İzmirli olmayan diye iki büyük grup yaratıldı. İzmir dışından gelen kadro kısa zaman içinde stratejik önemi olan üst konumlara getirildiği ve bu grubun lideri belediyenin 2 numaralı makamına kadar yükseltildiği için İzmirli kadrolar bu yeni dışarlıklı güç odağı karşısında ya susarak pasif kalmayı ya da bu yeni grubun şakşakçılığına soyunup “kraldan çok kralcı” olmaya çalıştılar.

s466982

Bu kıyımın en son dalgasında gidişine en çok üzüldüğümüz isimlerden biri de Ulaşım Dairesi Başkanı Fidan Aslan olmuştur. Kendisiyle 2015 yılı Ağustos ayında başlayan ve bugünlerde sonuçlanması beklenen İzmir Ulaşım Ana Planı güncellenmesi çalışmaları nedeniyle tanıştık.

Kendisi, İzmir Ulaşım Ana Planı çalışmalarının sivil toplum kuruluşlarıyla ele alınıp tartışıldığı toplantıda heyecanlı, dinamik ve atak bir yönetici olarak karşımıza çıkmıştı. Yapmak istediklerini ve o an yeni başlattıkları “Tam Adaptif Trafik Yönetim, Denetim ve Bilgilendirme Sistemi” projesi konusunda ardı arkası gelmeyen açıklamalar yapan biri olarak tanımıştık kendisini. Yapılan her toplantıya katılarak kendisine yaptığımız eleştirilere aldırmadan bıkmaz usanmaz bir şekilde, zaman zaman rol de çalarak yapmak istediklerini anlatıyordu bizlere.

Yaptığımız ilk toplantıda birbirimizin farklı konumlarda, farklı düşüncelerde olduğunu anlamakla birlikte aramızdaki ilişki ve iletişimi zaman içinde güçlendirdik. Kâh şahsi olarak uzun saatler yüz yüze görüştük kâh onun teknoloji hayranlığı ile dolu “Tam Adaptif Trafik Yönetim, Denetim ve Bilgilendirme Sistemi” tiratlarını engin bir tahammül gücüyle dinledik.

Ondaki samimiyeti, heyecanı ve “fincancı katırlarını ürküten” sahiplenme duygusunu gördükçe de onun adına korkarak onu uyardığımız, bu tutumu nedeniyle her an görevinden uzaklaştırılabileceğini, yarın öbür gün başka bir ulaşım dairesi başkanı ile muhatap olabileceğimizi hatırlattık kendisine. Hatta, “İzmir Ulaşım Ana Planının asıl sahibi belediye başkanıdır, o nedenle toplantı ve görüşmelerde sizinle değil onunla muhatap olmak istiyoruz” diyerek onu bu tehlikelerden uzak tutmak istediğimiz durumlar bile oldu.

Kendisi uygulamakta olduğu “Tam Adaptif Trafik Yönetim, Denetim ve Bilgilendirme Sistemi” projesi konusunda o kadar heyecanlı, istekli ve başarı odaklı idi ki; kendisine milat olarak seçtiği 1 Ocak 2017 sonrasında her şeyin güllük gülistanlık olacağını ifade ettiği için zaman zaman “Fidan Bey, bu sizin bahsettiğiniz sistem bir bilgisayar oyunu değil. İşin içine insanların ve onların tutum ve davranışlarının girdiği bu tür işlerde her şey bir bilgisayar oyununda olduğu gibi gerçekleşmez. Siz o nedenle bu işin risklerini de dikkate alıp ona göre konuşun, ortamı ona göre hazırlayın” deyip 1 Ocak 2017 sonrasında “Tam Adaptif Trafik Yönetim, Denetim ve Bilgilendirme Sistemi”nde  bir arızayla karşılaştığımızda ilk arayıp şikayette bulunacağımız kişinin kendisi olacağını esprili bir dille anlatmaya çalışıyorduk.

Bugün ise sevgili Fidan Aslan, hiç de hak etmediği halde kendisine uygun görülen başka bir görevde. Ulaşım Dairesi Başkanı olarak yeni bir kamu görevlisi ile karşı karşıya olacağız. Hem de İzmir Ulaşım Ana Planı güncelleme çalışmalarının bitmek üzere olduğu bir dönemde.

izmir-trafigi-akillanacak

Şimdi bu durumda çıkıp sormak gerekiyor:

Ulaşım Dairesi Başkanı Fidan Aslan ile tanımadığımız diğer ESHOT görevlileri, İzmir Ulaşım Ana Planı çalışmalarının bitmek üzere olduğu bir süreçte niye görevden alınmışlardır? Bu görevliler aynı zamanda “kamu görevlisi” olduklarından kamu adına sormak istiyoruz ki; görevden alınmalarında dikkate aldığınız başarısızlıkları ya da yetersizlikleri nelerdir? Bu karar ve yeni görevlendirmeler için bir performans değerlendirmesi yapılmış mıdır? İzmir Ulaşım Ana Planı çalışmalarında Ulaşım Dairesi Başkanı Fidan Aslan‘la birlikte çalışmış, kendisini yer yer eleştirmekle birlikte onunla düzeyli bir tartışma, hoşgörülü bir ilişki geliştirmiş sivil toplum aktörleri olarak soruyoruz ki, bu görevden alma ve yeniden görevlendirmelerde dikkate aldığınız kriterleriniz nelerdir? Görevden aldıklarınızı ve yeni görevlendirdiklerinizi neye göre belirleyip seçtiniz?

Yoksa, belediye koridorlarında sıkça söylendiği gibi bu operasyon, Ankara’dan gelen Buğra Gökçe-Bülent Tanık ekibinin geleceğe yönelik yeni bir hamlesi midir? Böylelikle yeni Genel Sekreter Buğra Gökçe‘ye bağlı, kendisinin sözünden çıkmayan yeni bir belediye grubu mu yaratılmak istenmektedir?

Ayrıca hazırlanmakta olan İzmir Ulaşım Ana Planına bu süreçte AKP iktidarından yana bir yön mü verilmek, iktidarın tepeden inme bir şekilde gündeme getirdiği “İzmir Körfez Geçişi Projesi”ne belediye içinden gelebilecek bir karşı çıkış mı engellenmek istenmektedir? “Köprüyü geçerken at değiştirmenin” gerçek nedeni nedir? 

Her şeyden önemlisi, İzmir Büyükşehir Belediye başkanı ve yöneticileri, yönetmeyi ne zaman öğrenip belediyeyi insanları harcamadan, suçu başkalarına atmadan iyi yönetmeye başlayacaklardır?

Anlıyoruz, belediye duyurularında söylendiği gibi “İzmir trafiği akıllanacak” ama; yönetimi ne zaman akıllanıp insan kaynakları konusunda akılcı çözümler bulup uygulayacak? Sanırım sorulması gereken asıl soru budur….

İzmir Körfez Geçişi Projesi – 14

Ali Rıza Avcan

Doğa Derneği’nin, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İZSU Genel Müdürlüğü ile Ulaştırma Haberleşme ve Denizcilik Bakanlığı’na bağlı TCDD Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan ‘İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi‘ kapsamında deniz tabanından çıkarılan çamurun nerede, nasıl işleneceği konusuyla ilgili olarak  2012 yılında hazırladığı ‘İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi Kapsamında Gediz Deltası Sulak Alanı İçerisinde Yapılması Planlanan Tarama Malzemesi Depolanması ve İşlenmesi Sürecinin Ekolojik ve Hukuki Olarak İncelenmesi‘ başlıklı raporunun 10 ve 11 bölümleriyle ‘Sonuç’ bölümünü bugün de inceleyip bu raporun tümünü sizlerle paylaşıyoruz.

7985016761_403fc3e52d_o
Fotoğraf: Buse Ebrem (Flickr)

Tarama Malzemesinin (Çamurun) Kullanımı İçin Olası Alternatif Yöntemler

“Tarama malzemesinin kimyasal ve fiziksel niteliklerine yönelik verilere bağlı olmakla birlikte (bu analizler kamuoyu ile paylaşılmamıştır) çıkarılacak çamurun doğayı tahrip etmek bir yana, yeni doğal alanların oluşturulması için kullanılması dünyada genel olarak kabul görmektedir. İnsanlığın gelişimine bağlı olarak insan etkisindeki her alanda istisnasız habitat kayıpları yaşanmıştır. Gelişen şehir planlama ilkeleri, pek çok ülkede doğal karakteri korunması gereken alanların (Tarama Malzemesi Geri Kazanım Alanı Çevre düzeni planında doğal karakteri korunacak alan olarak belirtilmiştir) gerek doğal yaşam, gerekse insan için önemini açığa vurmuştur. Bu anlayışla tüm gelişmiş ülkelerde, doğal karakteri korunmuş alanların insan etkisinden, şehirleşmeden, yanlış alan kullanımlarından ve yok oluştan korunması…ülkemizin taraf olduğu kanun hükmündeki uluslararası anlaşmalarla güvence altına alınmıştır.

Birleşik Krallık (İngiltere), ülke çapında tuzcul bataklıkların, tarama malzemesiyle restore edilmesi konusunda çeşitli çalışmalar yapmış, çeşitli limanlardan çıkarılan tarama malzemeleri, sulak alan türlerine yaşam alanları sunması için kullanılmıştır.

Amerika Duxbury Sahili Tuzcul Bataklık Restorasyon Projesi fizibilite raporunda (2008); tuzcul bataklık restorasyonunun, Amerikan Ulusal Oşinagrafik ve Atmosferik Kurumu, Çevre Koruma Ajansı, Doğal Kaynaklar Koruma Servisi, Massachusetts Kıyı Alanı Yönetimi, Massachusetts Çevre Koruma Departmanı ve Massachusetts Sulak Alan Restorasyon Programı tarafından yaygınlaştırıldığı ve özendirildiği belirtilmiştir.

Tarama malzemesinin dünya üzerinde kullanım yöntemleri, yok olan ve/veya yok olmaya başlayan habitatların desteklenmesi ve yeni habitatların oluşturulması konularına odaklanmıştır. Sığ su taramalarından elde edilen tarama malzemeleri (eğer yüksek kirlenmeye maruz kalmadıysa) doğaları gereği, sığ su ekosistemlerinin yaratılmasında başarılı olarak kullanılabilirler.

Gediz Deltası tarihinde, sulak alanın tüm kıyıları ‘tuzcul bataklıklar’ ile kaplıdır. Deltaya yapılan en büyük iki müdahale olan Tuzla; tuzcul bataklık şeridinin 22 kilometrelik kısmını alternatif yapay yaşam alanları olan tuz tavalarına dönüştürmüştür. Gediz Deltası’nın nehir yatağının değiştirilmesi, yatağa yapılan baraj, regülatör ve benzeri insan yapılarıyla azalan tatlı su, sediman girişine ve hava şartlarına bağlı olarak doğal dalyanlar birer birer yok olmaktadır. Hatta Homa Dalyanı’na yapılan insan müdahalesi ile güçlendirme çalışmaları yapılmak zorunda kalınmıştır. Günümüzde Çilazmak Dalyanı da parçalanmakta ve yok olma sürecini yaşamaktadır.

Tarama malzemesi, ‘Kış Ortası Su Kuşu Sayımı’ verileri ışığında yaşamı çok daha fazla destekleyen güneydeki tuzcul bataklıkların benzerlerinin, bozulmuş kıyı şeridinde yaratılmasında kullanılabilir. Bu amaç için, Çilazmak Dalyanı’ndan kuzeye doğru dalyanın onarımı, kıyı bataklık alanının genişletilmesi, Tuzla kıyılarında kıyı beslemesi, bataklık tasarımı, yerel türlerin yeni yapılara sunulması gibi projeler üretilmelidir. Bu projeler için bu konuda tecrübeli çalışma grupları oluşturulmalıdır. Bu tarz projeler için konu hakkında uzun yıllardır araştırmalar ve çalışmalar gerçekleştirmiş olan Dünya Kuşları Kurumu, İngiltere Kraliyet Kuşları Koruma Kurumu gibi bilimsel otoriteleri tartışılmayacak kurumlarla iş birliği yapılmalıdır.”

Özetle çıkarılacak çamur, Çilazmak Dalyanı başta olmak üzere, Gediz Deltası’ndaki aşınmış dalyan ekosistemlerinin rehabilitasyonu, restorasyonu ve yeni kıyı ekosistemlerinin yaratılması için kullanılmalıdır.”

20657547725_0aa2816264_o
Fotoğraf: Sonad Pelit (Flickr)

Değerlendirme: Tarama Malzemesi (Çamur)nin Alana ve Ramsar Alanı’na Öngörülen Etkileri

Doğal Yaşam Alanı Kaybı:

“Kara ve deniz arasında geçiş bölgesini oluşturan deltalar ekolojik olarak çok büyük önem arz eden yaşam alanlarıdır. Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi ve bu tesisin alana döktüğü çamur, sulak alanın kıyı ve çayır ekosistemleri arasındaki geçiş habitatının kaybına neden olmaktadır. Tesisin kurulu olduğu alanda floranın kurulum aşamasında tamamen, çevresinde yaşayan faunanın ise sürekli olarak yok olduğu veya zarara uğradığı gözlemlerle tespit edilmiştir.

‘İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyonu Projesi’ kapsamında, sirkülasyon kanalından çıkarılacak çamur-tarama malzemesinin Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi arazisinde kurulacak bir ‘Tarama Malzemesi Geri Kazanım Alanı’ ya da tesisin mülkiyetindeki herhangi bir alana dökülmesi, yayılması ve tüm vejetasyon ile kazınarak kaldırılması, alanın habitat özelliğini yitirmesine neden olacaktır. Ayrıca ön görülen alanda işlenmesi veya kurutulması ve kaldırılması, alanda sürekli bir insan, iş makinesi, araç trafiğinin proje süresince devam edeceği öngörülebilir. Zeminin ve alanda yaşayan canlıların çamurla kaplanması, sonrasında ise insan-makine aktiviteleri ile alanın ekolojik fonksiyonlarını ve zenginliğini tamamen yitirmesi söz konusudur.

Gediz Deltası’nın günümüzde ve tarihindeki biyolojik zenginliğinin kaynağı, içerdiği farklı yaşam alanlarıdır. Bu alanlar birbirine tamamen bağlı olmakla birlikte her birinde alanın özelliklerine uyum sağlamış farklı canlı grupları yaşar. Bu yüzden Gediz Deltası ekolojik açıdan bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Deltanın hiçbir kısmı “atıl” değildir ve binlerce yıl içinde oluşmuş çok değerli bir önemli doğa alanının (ÖDA) parçalarıdır. Gediz Deltası’nda tuzcul çayırlık, bozkır tipi habitatların en önemli örneği Güney Gediz Deltası mutlak koruma alanında görülmektedir. Alanın tahribatı pek çok türün yaşama şansının yok edilmesinin ötesinde Gediz Deltası ve İzmir Kuş Cenneti’nin canlılığının kaynağı olan habitat çeşitliliğini geri dönüşümsüz olarak yok edecektir.”

Yok Olan ve/veya Yok Olacak Türler:

“Atıksu arıtma tesisinin Güney Gediz Deltası’nda biriktirdiği çamur ve moloz nedeniyle oluşan yaşam alanı kaybı burada üreyen su kuşu populasyonlarının yok olmasına neden olmuştur. Burada yer alan akça cılıbıt (Charadrius alexandrinus) kolonisi tesisin yapılmasının ardından alanı kullanmaya son vermiştir.

Tarama malzemesi geri kazanım alanının güney ve batı sınırı ile Ramsar alanı sınırı aynıdır. Bu sebeple alana mutlak koruma bölgesi statüsü verilmiştir. Alanın ornitolojik önemini konu alan bölümde belirtilen türlerin ötesinde, özellikle kıyı kuşları tarafından çok yoğun olarak kullanılan tuzcul bataklıklar, çamur döküm ve işleme sırasında habitat özelliğini yitirecektir.

Dr. Ortaç Onmuş tarafından hazırlanan doktora tezinde belirtildiği üzere söz konusu çamur geri kazanım alanında kışın flamingolar, pelikanlar, karabataklar, kıyı kuşları, sakarmekeler ve ördek türleri olmak üzere en az 10 bin – 40 bin arasında su kuşu beslenmek ve barınmak için bulunmaktadır. Ayrıca kuluçka döneminde 1.920 çift sumru, 60 çift uzun bacak, 1.100 çift akdeniz martısı, 55 çift karagagalı sumru, 1.500 çift gümüş martı, 30 çift kızılbacak ve 250 çift kesikkolye yağmur kuşu’nun çamur döküm alanında kuluçkaya yattıkları tespit edilmiştir. Diğer taraftan çamur döküm alanı sumru’nun Avrupa’da en fazla kuluçkaya yattığı ve karagagalı sumru’nun ise Türkiye’de ürediği tek alandır.

Dünya Doğayı Koruma Kurumu (IUCN) kırmızı listesine göre küresel ölçekte tehlike altında olan tepeli pelikanın (Pelicanus crispus) ve Akdeniz havzasındaki en önemli flamingo popülasyonlarından birinin bulunduğu Gediz Deltası’nda bu kuşların beslenme ve olası üreme alanı olan bu bölge hali hazırda arıtma tesisi etkisiyle tahrip olmuştur, ancak çamur tesisi ile yok olması kesinleşecektir.”

6674529807_aa566893c0_b
Fotoğraf: Ahmet Karataş, “Anas acuta” (Kılkuyruk) (Flickr)

Sonuç

“Gediz Deltası ekolojik açıdan bütüncül bir yapıdır ve içerdiği doğal özellikleri dolayısıyla uluslararası öneme sahip bir sulak alandır. Bu sebeple ulusal ve uluslararası ölçekli farklı koruma statüleriyle uzun yıllardır başarılı bir şekilde korunmaktadır.

‘İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi’ kapsamında Tarama Malzemesi Geri Kazanım Alanı olarak planlanan ilgili alanın ekolojik önemi ise bölgede yapılan çeşitli bilimsel araştırmalar ile ortaya çıkartılmış durumdadır. Bu sebeple ilgili alanda planlanan faaliyetlerin, alanın doğal karakterini bozacak nitelikte olduğu anlaşılmaktadır.

Yapılan incelemede görülmüştür ki; ‘İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi’ kapsamında çıkarılacak çamur, tarama malzemesi, alüvyon benzeri malzemenin, Gediz Deltası Sulak Alanı sınırları içerisine dökülmesi, depolanması, işlemesi hukuki olarak da mümkün değildir. Bu sınırlar içerisinde yapılacak herhangi bir hafriyat, tarama malzemesi işleme, çamur serme, kurutma, kaldırma, tesis kurulumu ve projeye bağlı insan aktivitesini içeren her eylemin sınırları, kanun ve yönetmeliklerin ilgili hükümlerince açıkça çizilmiştir. ‘Tarama Malzemesi Geri Kazanım Alanı’, ‘Mutlak Koruma Bölgesi’ sınırları içerisinde, Gediz Deltası Sulak Alanı’nın bir parçasıdır. Alanda yapılacak yönetmeliğe aykırı uygulamalar için yönetmeliğin 35. maddesinde aşağıdaki hükümler yer alır.

“Uygulamadan sorumlu kurum ve kuruluşlar ile gerçek ve tüzel kişiler, sulak alanların korunmasında bu Yönetmelik ve Yönetmelik uyarınca hazırlanan yönetim planları ile belirlenen esaslara uygun işlem yapmakla yükümlüdürler. Bu Yönetmelik hükümlerine aykırı hareket edenler hakkında 2872 sayılı Çevre Kanununun ilgili maddeleri uygulanır.”

Öte yandan alanda planlanan uygulamaların Uluslararası Sözleşmeler uyarınca da hukuksuzluk içerdiği tespit edilmiştir.

Yaptığımız tüm incelemelerin sonucunda; alanda yapılması planlanan ‘Tarama Malzemesi Geri Kazanım Tesisi’ ve/veya herhangi benzer bir tesisin, gerek ulusal ve uluslararası mevzuatın ilgili hükümleri, gerekse bilimsel veriler ışığında imkansız olduğu görülmektedir.

Dolayısıyla tarama malzemesi (çamur) için, doğaya ve kanunlara uygun değerlendirme ya da bertaraf yöntemleri araştırılmalı ve proje süreci, bu bilgiler ışığında ilerlemelidir.

Özetle çıkarılacak çamur, Gediz Deltası’nın geleceği birinci öncelik olacak şekilde; ya kaynağında (denizde) bertaraf edilmeli ya da Çilazamak Dalyanı olmak üzere, Gediz Deltası’ndaki aşınmış dalyan ekosistemlerinin rehabilitasyonu, restorasyonu ve yeni kıyı ekosistemlerinin yaratılması için kullanılmalıdır.”

Doğa Derneğinin ‘İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi Kapsamında Gediz Deltası Sulak Alanı İçerisinde Yapılması Planlanan Tarama Malzemesi Depolanması ve İşlenmesi Sürecinin Ekolojik ve Hukuki Olarak İncelenmesi‘ başlıklı raporu, Kent Stratejileri Merkezi isimli Facebook grubumuzun ‘Dosyalar’ bölümüne eklenmiştir.

İzmir Körfez Geçişi Projesi – 13

Ali Rıza Avcan

Yazı dizimizin bu bölümünde ‘İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi‘ kapsamında İzmir Körfezi’nin tabanından çıkarılacak tarama malzemesinin işlenmesi konusunda Doğa Derneği tarafından 2012 yılında düzenlenen ‘İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi Kapsamında Gediz Deltası Sulak Alanı İçerisinde Yapılması Planlanan Tarama Malzemesi Depolanması ve İşlenmesi Sürecinin Ekolojik ve Hukuki Olarak İncelenmesi‘ başlıklı raporu değerlendirmeye devam ediyoruz.

Bugün raporun 8 ve 9. bölümlerinde yer alan projenin ulusal ve uluslararası mevzuata aykırı olan yönlerini ele alacağız:

Projenin Ulusal Mevzuata Aykırı Olan Yönleri

4 Nisan 1990 tarih, 3621 sayılı Kıyı Kanunu – Resmi Gazete: 17/04/1990/20495

Kıyı Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca yaklaşma mesafesi ve kıyı kenar çizgisi arasında kalan alanlar, ancak yaya yolu, gezinti, dinlenme, seyir ve rekreatif amaçlı kullanılmak üzere düzenlenebildiği; 6. maddesi uyarınca kıyılarda, kıyıyı değiştirecek boyutta kazı yapılamadığı, kum, çakıl vesaire alınamadığı ve çekilemediği halde tarama malzemesinin işleneceği geri kazanım alanının bir kısmı kıyı kenar çizgisi ve yaklaşma mesafesi arasında kalmaktadır.

1207-1748x1166

Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği – Resmi Gazete: 17/05/2005/25818

Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’nin;

– 5. maddesinin (a) bendi uyarınca, Türkiye’nin uluslararası öneme sahip sulak alanlarının doğal yapısı ve ekolojik karakterini bozacak herhangi bir planlama, yatırım gerçekleştirilemez; tam aksine ilgili maddenin (b) bendi uyarınca, sulak alanlarda biyolojik çeşitliliğin korunması ve geliştirilmesi için gerekli tedbirler alınması esastır.

– 6. maddesi uyarınca sulak alanların doldurulması ve kurutulması yasaktır.

– 15. maddesi uyarınca sulak alanlara çöp, moloz, hafriyat, dip tarama ve proses artığı çamurları dökülemez.

* Planlanan Tarama Malzemesi Geri Kazanım Tesisi alanı, Mutlak Koruma Alanı, Ekolojik Etkilenme Bölgesi, Sulak Alan Tampon Bölgesi ve Sulak Alan Koruma Bölgesi içinde kalmaktadır. Alanda yapılabilecek faaliyetler alan “Mutlak Koruma Bölgesi” olması bakımından, 18. madde’de açıkça belirtilmiştir.

– Mutlak koruma bölgesinde uygulama esasları gereği, 18. madde uyarınca bu bölgede;

a) Bilimsel ve koruma amaçlı faaliyetler ile kuşların üreme döneminde kuş gözlemi ve görüntü alınması Bakanlığın iznine tabidir.

b) Kuşların üreme döneminde alanda su ürünleri istihsali yapılamaz, hayvan otlatılamaz.

c) Bakanlıkça gerekli görüldüğünde alan çitle çevrilir.

Yukarıda belirtilenlerin dışında hiçbir faaliyete izin verilemez.

– Sulak alan bölgesinde uygulama esasları gereği 19. madde uyarınca bu bölgelerde;

a) Mevcut arazi kullanımı dışında yeni tarımsal alanlar açılamaz, mevcut tarım arazilerinde suni gübre ve tarım ilaçları kullanılamaz.

b) Ağaç kesimi yapılamaz.

c) Kuş gözlem kuleleri, gözlemevleri, seyir amaçlı yaya yolları, Genel Müdürlük izni ile yapılır.

d) İçme, kullanma ve sulama suyu projelerine ait zorunlu tesisler, Genel Müdürlük izni ile yapılır.

e) Madensel tuzların çıkarılması, su ürünleri istihsali ve bunlara ait zorunlu tesisler Genel Müdürlük izni ile yapılır.

f) Bu Yönetmeliğin 9. ve 10. maddelerinde tanımlanan usul ve esaslar çerçevesinde turba çıkarımı ve saz kesimi yapılır.

g) Hayvan otlatılmasına izin verilebilir.

– Ekolojik etkilenme bölgesinde uygulama esasları gereği madde 20. madde uyarınca bu bölgelerde;

a) Alanın ekolojik karakterinin korunması esastır.

b) Mevcut arazi kullanımı dışında yeni tarımsal alanlar açılması yasaktır.

c) 19. maddede belirtilen faaliyetlere ilave olarak, günü birlik kullanım amacıyla lokanta, büfe, çay bahçesi, plaj kabini, gezi parkurları, kuş gözlem kuleleri, balıkçı tekneleri için iskele, yürüyüş yolları inşa edilebilir. Bu madde kapsamında planlanan projelere, alanların ekolojik yapılarına göre Genel Müdürlükçe izin verilir.

d) Bu alanda ekolojik karakteri bozacak şekilde ağaç kesimi yapılamaz.

Bu Yönetmelikte izin verilenlerin dışında hiçbir faaliyete ve yapılaşmaya izin verilmez.

– Tampon bölgede uygulama esasları gereği 21. madde uyarınca bu bölgelerde;

a) Katı atık düzenli depolama alanına, katı atık bertaraf tesislerine, bu Yönetmelikle izin verilenlerin dışında maden ocaklarının açılmasına ve işletilmesine, endüstri bölgesi ilan 
edilmesine, organize sanayi bölgesi ve serbest bölge sanayi alanı kurulmasına ve Ek-1’de belirtilen faaliyetlerin yapılmasına izin verilemez.

b) Ek-2 de belirtilen faaliyetlerin yapımı Genel Müdürlüğün iznine tabidir. Bu listede yer alan faaliyetler için Bakanlıkça belirlenecek başvuru formu çerçevesinde, Bakanlığa müracaat edilir, müracaatın uygun görülmesi halinde başvuru sahibine izin belgesi verilir.

c) Coğrafik, topoğrafik ve zemin şartları sebebiyle yerleşim ve kentsel gelişimi zorunlu olarak bu bölgede kalan yerleşim yerlerinin zorunlu gelişimi için 17. maddede belirtilen koruma bölgelerinin tespiti esnasında veya 26. maddede belirtilen yönetim planları ile özel hüküm bölgesi ihdas edilebilir. Bu bölgelerdeki uygulamalar Bakanlığın uygun görüşü alınarak sorumlu kurum ve kuruluşlar tarafından gerçekleştirilir.

izmir-kus-cenneti-8

Proje Planına Bağlı Uluslararası Mevzuattaki Hüküm İhlalleri

Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme” (RAMSAR Sözleşmesi)

İran’ın Ramsar kentinde 1971 yılında imzalanan ve sulak alanların korunmasını ve akılcı kullanımını hedefleyen, kısaca Ramsar Sözleşmesi adıyla anılan sözleşmeye Türkiye, 1994 yılında taraf olmuştur. Türkiye’nin taraf olduğu Ramsar Sözleşmesi’nin konuyla ilgili 4. maddesi şu şekildedir:

Madde 4.1. Her akit taraf, Listeye dahil olsun veya olmasın, sulak alanlarında tabiatı koruma alanları ayırarak sulak alanlarının ve su kuşlarının korunmasını geliştirecek ve yeterli inzibati tedbirleri alacaktır.

4. Akit taraflar, uygun sulak alanların yönetimi yoluyla su kuşları popülasyonlarının arttırılması için çaba göstereceklerdir.

Gediz Deltası’nın 14.900 hektarı Ramsar alanı olarak tanımlanmıştır. Keskin sınırlarla ayrılamayacak olan doğal alanlar birbiriyle bütünlük taşımaktadır. Deltanın Ramsar alanı sınırları içerisinde üreyen flamingo ve tepeli pelikanlar Güney Gediz Deltası’nda beslenmektedir. Bu iki alandan birinin yok olması buraya bağlı olan türler için tehdit oluşturmaktadır.

Ramsar Sözleşmesi’ne göre sulak alanların kaybı ve sulak alana bağlı olan türlerin korunması esastır. Bu kapsamda Arıtma Tesisi ve planlanan Tarama Malzemesi Geri Kazanım Tesisi, Ramsar Sözleşmesi’nin gereklerinin uygulanması konusunda da aykırılık teşkil etmektedir.

Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Doğal Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi (Bern Sözleşmesi)

Bern sözleşmesi 24.12.1979 tarihinde imzalanmış ve 20.02.1984 tarih, 18318 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.

Bu sözleşmeye göre Gediz Deltası’nda tespit edilen 289 farklı kuş türünden 207’si Türkiye’nin de tarafı olduğu Bern Sözleşmesi kapsamında koruma altına alınan kuş türleridir. Söz konusu türlerden tepeli pelikan (Pelecanus crispus), küçük kerkenez (Falco naumanni), sibirya kazı (Branta ruficollis) ve dikkuyruk (Oxyura leucocephala) gibi 8 kuş türünün nesli küresel ölçekte tehlike altındadır. 

Türkiye’nin taraf olduğu Bern Sözleşmesi’nin ilgili maddeleri aşağıda verilmiştir:

Madde 1.1. Bu Sözleşmenin amacı; yabani flora ve faunayı ve bunların yaşama ortamlarını muhafaza etmek, özellikle birden fazla devletin işbirliğini gerektirenlerin muhafazasını sağlamak ve bu işbirliğini geliştirmektir.

2. Nesli tehlikeye düşmüş ve düşebilecek türlere, özellikle göçmen olanlarına özel önem verilir.

Madde 2.1. Âkit taraflar, ekonomik ve rekreasyonel gereksinmeleri ve yerel olarak risk altında bulunan alt türler, varyeteler veya formların isteklerini dikkate alırken, yabani flora ve faunanın, özellikle ekolojik, bilimsel ve kültürel gereksinmelerini de karşılayacak düzeyde, popülasyonlarının devamı veya bu düzeye ulaştırılması için gerekli önlemleri alacaktır.

Madde 3.1. Her akit taraf, yabani flora ve fauna ile doğal yaşama ortamlarının, bilhassa nesli tehlikeye düşmüş ve düşebilecek türlerin, özellikle endemik olanlarının ve tehlikeye düşmüş yaşama ortamlarının, bu Sözleşme hükümlerine uygun olarak muhafazası amacıyla ulusal politikalarını geliştireceklerdir.

2. Her akit taraf, planlama ve kalkınma politikalarını saptarken ve kirlenme ile mücadele önlemleri alırken, yabani flora ve faunanın muhafazasına özen göstermeyi taahhüt eder.

Madde 4.1. Her akit taraf, yabani flora ve fauna türlerinin yaşama ortamlarının, özellikle I ve II numaralı ek listelerde belirtilenlerin ve yok olma tehlikesi altında bulunan doğal yaşama ortamlarının muhafazasını güvence altına almak üzere, uygun ve gerekli yasal ve idari önlemleri alacaktır.

2. Âkit taraflar, planlama ve kalkınma politikalarını saptarken, önceki paragraf uyarınca korunan sahaların muhafaza gereksinimlerine, bu gibi yerlerin her türlü tahribattan uzak veya tahribatın mümkün olan en alt düzeyde tutulmasına özen göstereceklerdir.

3. Âkit taraflar, II ve III nolu ek listelerde belirtilen göçmen türler için önem taşıyan ve kışlama, toplanma, beslenme, üreme veya tüy değiştirme yönünden göç yollarına uygun ilişki konumunda bulunan sahaların korunmasına özel dikkat göstermeyi kabul ederler.

Bu hükümlere bakıldığında İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı IZSU Genel Müdürlüğü ile Ulaştırma Haberleşme ve Denizcilik Bakanlığı’na bağlı TCDD tarafından ortaklaşa hazırlanan ‘İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi‘nin, Bern sözleşmesinin flora, fauna ve habitat koruma prensiplerinin tamamına aykırı olarak planlandığı görülmektedir.

delta_hakancetinkaya

Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi (Barcelona Sözleşmesi)

Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) Akdeniz’in korunmasını öncelikli hedefleri arasına dahil etmesi kararı, Akdeniz’e kıyıdaş ülkelerin ve AB’nin katılımıyla, eyleme yönelik Akdeniz Eylem Planı’nın (MAP) 1975 yılında oluşturulmasıyla sonuçlanmıştır. AEP çerçevesinde yürütülecek olan faaliyetlerin hukuki dayanağını oluşturmak üzere hazırlanan “Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi” (Barselona Sözleşmesi) 16 Şubat 1976’da Barselona’da imzaya açılmıştır.

1992 yılında Rio de Janeiro’da yapılan BM Çevre ve Kalkınma Zirvesinde alınan kararların ruhuna uygun olarak, Barselona Sözleşmesi, 1995 yılında, deniz çevresinin yanı sıra, kıyı alanlarını da kapsayacak biçimde genişletilmiş, ayrıca, sürdürülebilir kalkınma hedefi, halkın katılımı, çevresel etki değerlendirmesi gibi unsurlar getirilmiştir. Bu çerçevede, yenilenen Sözleşme’nin adı “Akdeniz’in Deniz Çevresinin ve Kıyı Alanlarının Korunması Sözleşmesi” olarak değiştirilmiş olup, 9 Haziran 2004 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye yeniden düzenlenen Barselona Sözleşmesi’ne 2002 yılı itibariyle taraf olmuştur.

İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi‘ kapsamında yapılması planlanan arıtma tesisinin, Barselona Sözleşmesi ile taraf olduğumuz Akdeniz’de Özel Koruma Alanları ve Biyolojik Çeşitliliğe İlişkin Protokolün ilgili pek çok maddesinde belirtilen biyoçeşitliliğin korunması ile tehlikeye düşmüş veya tehdit altındaki türlerin listelendiği (2) numaralı ekindeki tepeli pelikan (Pelecanus crispus) karagagalı sumru (Sterna sandvicensis) türlerinin korunması ile ilgili gereklere aykırı olduğu görülmektedir.

Kuşların Himayesine Dair Milletler Arası Sözleşme

Türkiye’nin taraf olduğu Kuşların Himayesine Dair Uluslararası Sözleşme, 17.12.1996 tarih ve 12480 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır ve sözleşmenin ilgili maddesi aşağıda verilmiştir:

Madde 2.(b) İlmî bir fayda arz eden veya ortadan kalkma tehlikesine mâruz bulunan nevilerin bütün sene zarfında, korunmaları mecburidir.

Devam Edecek