‘Bir başka tarım’ iddiasının İzmir macerası… (7)

Ali Rıza Avcan

Nihayetinde, yedi bölümden oluşan yazı dizimizin sonuncu bölümüne geldik…

Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik; bu dizimizin başlangıcı olan Seferihisar ile ilgili üç bölümlük diziyi de dikkate alırsak, toplam 10 bölümde Seferihisar’la İzmir arasındaki Karadağ‘ı aşıp gerçeklerin harman olduğu İzmir Çukuru’na vardık… Bu uzun ve zorlu güzergahta, Evliya Çelebi misali azimle mücadele edip İzmir’in orta yerine geldiğimizde, ünlü efelerle kızanlarının yattığı mapusanenin yıkılarak yerine ruhsatsız bir otopark yapıldığını, işgalin başında ilk kurşunu kimin attığı ya da İzmir’i kimin yaktığı konusunda hararetli tartışmalarının yapıldığını, sokak isimlerinin numaralara dönüştürülmesi nedeniyle şehrin hafızasını yetirdiğini, rıhtımdaki bin bir çeşit dil karmaşasının yok olduğunu; ama asıl önemlisi Seferihisar’da büyük bir heyecanla “küçük çiftçiyi koruyoruz“, “atalık yerli tohumlara sahip çıkıyoruz“, “kooperatifleşmeyi teşvik ediyoruz” ve “tarımda kadın işgücüne değer veriyoruz” diyenlerin burada rotayı tam 180 derece döndürerek uluslararası tarım tekellerinin bu ülke ve kentteki işbirlikçileriyle iş tuttuğunu, küçük çiftçiyi unutup endüstriyel tarımı savunanlarla birlikte karışık işler çevirmeye kalktığını, daha düne kadar üreticiyi tarım işçisine dönüştürür dedikleri yeni yeni şirketler kurduklarını görüyoruz.

Evet, bugün -sizin de tahmin ettiğiniz gibi- İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin “girişimciliği destekliyoruz” söylemiyle tarım konusunda Türkiye Sanayici ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) ve onun İzmir’deki üyeleriyle işbirliği yapmasını ele alacağız.

Bilindiği üzere İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi, Dış İlişkiler ve Turizm Dairesi Başkanlığı‘nın iki ayrı talebi üzerine 13.07.2020 tarih, 376 sayılı kararıyla 1 yıllık süre için Türkiye Sanayici ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) ile ve 08.03.2021 tarih, 217 sayılı kararıyla 3 yıllık süre için TÜSİAD üyesi Yaşar Üniversitesi ile işbirliği protokolü yapılmasına ve protokollerin Mustafa Tunç Soyer tarafından imzalanmasına karar verir.

Bu çerçevede, İzmir Büyükşehir Belediyesi Dış İlişkiler ve Turizm Dairesi Başkanlığı‘nın ve bu başkanlığa bağlı şube müdürlüklerinin çalışma esas ve usullerini belirlemek amacıyla İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından kabul edilmiş yönetmeliklerle kurum üst yöneticisi tarafından onaylanmış yönergelere göre kendi görev alanına girmeyen bu iki önerinin niye Dış İlişkiler ve Turizm Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanıp belediye meclisine sunulduğu da anlaşılamamıştır.

İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi‘nin TÜSİAD ile işbirliği yapılması için aldığı kararın gerekçesi, “İzmir’in girişimcilik ekosisteminin geliştirilmesi, girişimcilik alanında eğitimlerin verilmesi ve girişimci gençlere yönelik ortak çalışma alanı sağlanmasına yönelik İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesinde kurulacak Girişimcilik Merkezi ile programının oluşturulabilmesi“, Yaşar Üniversitesi için de “İzmir’in girişimcilik ekosistemini geliştirmek, girişimciliğe ilişkin farkındalığı ve yetkinliği artırmak, İzmir’in sorunlarına girişimciler ile birlikte sürdürülebilir çözümler geliştirmek“,

Yaşar Üniversitesi ile işbirliği yapılması için aldığı kararın gerekçesi ise, “İzmir’in girişimcilik ekosistemini geliştirmek, girişimciliğe ilişkin farkındalığı ve yetkinliği artırmak, İzmir’in sorunlarına girişimciler ile birlikte sürdürülebilir çözümler geliştirmek amacıyla İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesinde kurulan Girişimcilik Merkezi’nde İzmir’de Yaşar Üniversitesi ile iş birliği halinde üç (3) yılla sınırlanan bir ortak hizmet projesinin yapılabilmesi” olarak belirtilmiştir.

Bu iki karara göre, TÜSİAD ve Yaşar Üniversitesi ile imzalanan işbirliği protokollerinin içeriği İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından kamuoyuna açıklanmadığı için, 27 Nisan 2020 tarihinde CİMER kanalıyla yaptığımız bilgi edinme talebimize, yasal süre olan 15 gün içinde henüz cevap verilmediği için bu iki protokolün ayrıntıları konusunda şimdilik herhangi bir bilgiye sahip değiliz.

İzmir Büyükşehir Belediyesi, bu iki meclis kararında belirtilen Girişimcilik Merkezi İzmir‘i bizlerin Darağacı mevkii olarak bildiği Umurbey Mahallesi, 1512 Sokak No:29 Konak adresindeki belediyeye ait tarihi bir yapı restore ederken, Mustafa Tunç Soyer de 27 Ocak 2021 tarihinde Ödemiş Belediyesi Kültür Merkezi’nde yaptığı konuşmada, “TÜSİAD ile kurduğumuz, önümüzdeki ay açacağımız, girişimcilik merkezinde önceliğimiz tarım olacak.” diyerek adeta müjde verircesine kamuoyuna açıklamaktadır.

Girişimcilik Merkezi İzmir’in açılışı öncesinde TÜSİAD tarafından kamuoyuna duyurulan 4 Şubat 2021 tarihli haber bülteni şu bilgileri içermektedir:

Girişimcilik Merkezi İzmir” yarın kapılarını açıyor TÜSİAD’ın İzmir Büyükşehir Belediyesi ile yaptığı işbirliği kapsamında hayata geçirilen “Girişimcilik Merkezi İzmir”de kentin sorunlarına girişimcilerle birlikte çözüm üretilmesi planlanıyor.

TÜSİAD’ın 2018 yılında başlattığı “Türkiye’nin Girişimcilik Dönüşümü Projesi”, girişimcilik ekosisteminin geliştirilmesi ve dünya girişimcilik ekosistemi sıralamalarında Türkiye’den bir şehrin bulunmasına yönelik çalışmalar gerçekleştiriyor. TÜSİAD’ın İzmir Büyükşehir Belediyesi ile 2019 yılından beri yürüttüğü ortak çalışmalar sonucunda hayata geçirilen “Girişimcilik Merkezi İzmir” 5 Şubat tarihinde (yarın) kapılarını açıyor. TÜSİAD’ın içerik ve uygulama desteği verdiği Merkezin, yerelde girişimcilik ekosistemlerini ve altyapısını desteklemek amacıyla Türkiye genelinde belediyelerle geliştirilecek işbirliklerine örnek oluşturması planlanıyor.

Konak Umurbey Mahallesi’nde kurulan Merkezin açılışı, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi ve Girişimcilik ve Gençlik Yuvarlak Masa Başkanı İrem Oral Kayacık’ın katılımlarıyla gerçekleşecek.

Girişimcilik Merkezi’nde, kentin sorunlarına genç girişimcilerle birlikte sürdürülebilir çözümler üretilmesini sağlayacak kapsamlı bir Girişimcilik Programı yürütülecek. İzmir’in stratejik öncelikleri dikkate alınarak her yıl farklı bir temada düzenlenmesi planlanan Girişimcilik Programı’nın ilk teması ise tarım olarak belirlendi. Merkezin ilk döneminde genç girişimcilerin İzmir’de gıda arzı, tarımsal üretim, pazarlama ve kırsal kalkınma alanlarında yaşanan sorunlara ilişkin yenilikçi çözümler geliştirmesi planlanıyor.

TÜSİAD, Türkiye girişimcilik ekosisteminin geliştirilmesine yönelik yerel yönetimlerle yürüttüğü işbirliği çalışmalarına farklı illerde devam edecek. “Türkiye’nin Girişimcilik Dönüşümü Projesi” kapsamında geliştirilen bu işbirlikleri ile belediyelerin elindeki atıl binaların girişimcilere yönelik ortak çalışma alanlarına dönüştürülmesi planlanıyor. Ayrıca, yerel yönetim verilerinin ilgili şehrin sorunlarına çözüm bulunması amacıyla girişimcilere açılması, ekosistemin gelişmesi ve şehrin girişimciler açısından çekim merkezi haline getirilmesi hedefleniyor.

Bu haber bülteninden de anlaşılacağı üzere, TÜSİAD ile İzmir Büyükşehir Belediyesi arasındaki işbirliği, TÜSİAD‘ın daha önce geliştirdiği “Türkiye’nin Girişimcilik Dönüşümü Projesi” kapsamında gerçekleşmiş olup bundan sonraki süreçte, diğer belediyelerle oluşturulacak işbirlikleri çerçevesinde devam ettirilecektir.

Girişimcilik Merkezi İzmir‘in açılış günü İzmir Büyükşehir Belediyesi ile TÜSİAD‘a ait 5 Şubat 2021 tarihli haber bültenlerinde ise bu işbirliği daha ayrıntılı bir şekilde açıklanmaktadır:

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin TÜSİAD işbirliğiyle kurduğu “Girişimcilik Merkezi İzmir” kapılarını açtı. Gençlere yönelik girişimcilik eğitimlerinin yanı sıra çeşitli desteklerin de verileceği merkezin açılışında konuşan Başkan Tunç Soyer, “Burası, dünyayı daha iyi bir yönde değiştirmek için fikirleri olan ama bu fikirleri yaşama geçiremeyen gençlerimiz için açılmış bir meydandır” dedi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kentin girişimcilik ekosisteminin geliştirilmesi, girişimciliğe ilişkin farkındalık ile yetkinliğin artırılması ve İzmir’in katma değer yaratan dönüşümüne katkı sağlanması amacıyla kurduğu “Girişimcilik Merkezi İzmir” bugün kapılarını açtı. TÜSİAD’ın Türkiye’nin Girişimcilik Dönüşümü Projesi kapsamında içerik ve uygulama desteği verdiği Merkez’in açılışında konuşan Başkan Tunç Soyer, “Burası, dünyayı daha iyi bir yönde değiştirmek için fikirleri olan ve fakat bu fikirleri yaşama geçiremeyen gençlerimiz için açılmış bir meydandır. Bugün burada sadece bir bina açmıyoruz. Gençlerimizin yenilikçi düşüncelerinin ete kemiğe bürünmesinin önündeki engellerden birini daha ortadan kaldırıyoruz. Şehrimizin refahını artırmak ve adilce paylaşmak için attığımız adımlara bir yenisini ekliyoruz” dedi.

Konak Umurbey Mahallesi’nde kurulan Merkez’in açılış törenine TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski, CHP Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç, CHP Parti Meclisi (PM) Üyeleri Rıfat Nalbantoğlu ve Devrim Barış Çelik, CHP İzmir Milletvekilleri Tacettin Bayır, Atilla Sertel, Konak Belediye Başkanı Abdül Batur, Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay, Gaziemir Belediye Başkanı Halil Arda, İzmir Ticaret Odası Başkanı Mahmut Özgener, Ege İhracatçı Birlikleri (EİB) Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, Ege Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (ESİAD) Başkanı Fadıl Sivri, Yaşar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Cemali Dinçer, TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi, Girişimcilik ve Gençlik Yuvarlak Masa Başkanı İrem Oral Kayacık, Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği (İESOB) Başkanı Zekeriya Mutlu ve Büyükşehir bürokratları katıldı. Açılış öncesi TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski, Başkan Tunç Soyer’i makamında ziyaret etti.

Girişimcilik Merkezi’nde İzmir’in ihtiyaçlarını dikkate alarak her yıl farklı tematik alanlarda girişim programı belirleneceğini ve şehrin girişimcilik ekosistemine başarılı iş fikirleri kazandırılacağını söyleyen Başkan Soyer, “Tüm paydaşlarımız ile merkezimizin ilk yılındaki temasını ‘tarım’ olarak belirledik. Tarımsal girişimcilik projelerine ev sahipliği yapacak Girişimcilik Merkezimiz bu çerçevede tarımsal lojistik ve gıda arzı, pazarlama ve markalaşma, tarımda bilişim ve teknoloji, kırsal kalkınma ve kooperatifçilik gibi alanlarda yenilikçi çözümler üretecek. Böylece bu merkez, Başka Bir Tarım Mümkün vizyonu ile belirlediğimiz İzmir Tarımı stratejimiz doğrultusunda, İzmir’de tarımsal üretim seviyesinin artmasına ve refahın büyümesine önemli katkılar sağlayacak” şeklinde konuştu.

Girişimcilik Merkezi’ndeki programlara başvuru sürecini de kısaca özetleyen Soyer, projelerin üç aşamalı değerlendirmeden geçirilerek kabul edileceğini belirtti. Soyer,İlk değerlendirme, projenin başvuru koşullarını sağlayıp sağlamadığına yönelik olacak. İkinci aşamada, proje fikrinin potansiyel etkisi, getirdiği yenilik ve uygulanabilirliği sektör uzmanlarınca değerlendirilecek. Üçüncü ve son aşama ise Belediyemiz ve TÜSİAD tarafından oluşturulan seçici kurul tarafından gerçekleştirilecek. İlk yıl için belirlenen tarım teması kapsamında, 6-7 aylık kuluçka süresi sonunda ilgili projelerin yatırıma uygun hale getirilmesini hedefliyoruz” dedi.

İzmir’i dünya ile bütünleştirirken yerel potansiyelini doğru yöneten bir “ekonomik iklim” kurduklarını söyleyen Soyer, “Ülkemizdeki ekonomik kriz, pandemiyle çok daha derinleşen bir hâl aldı. Şüphesiz İzmir de bu olumsuz süreçten çok etkileniyor. Tüm bu sıkıntılara karşı İzmir’i dirençli kılmak için tüm aktörlerle uyum içinde girişimciliği, yenilikçiliği ve inovasyonu teşvik eden çalışmalar yürütüyor, çatı kurumlar tesis ediyoruz. Bu konuda ilk adımımız Tarihi Havagazı’nı Gençlik Yerleşkesi olarak gençlerin hizmetine sunmak olmuştu. Girişimcilik ekosistemi için önemli bir adımı da, geçen hafta açık veri portalımız ile attık. Ayrıca İzmir’in köklü iş kuruluşları ve meslek odaları ile güçlerimizi birleştirerek ‘IzQ’ adıyla Girişimcilik ve İnovasyon şirketi kuruyoruz. Önümüzdeki günlerde kurulacak şirketimizin, bu yıl içerisinde faaliyete girerek şehrimizin girişimcilik ve inovasyon ekosistemine büyük katkılar sunacağına inanıyorum. Bugün de TÜSİAD’ın deneyim ve uzmanlığıyla gücümüzü birleştirerek bu çerçevede attığımız adımlara bir yenisini ekliyoruz” şeklinde konuştu.

Liman arkasında kalan Umurbey Mahallesi’nin İzmirli genç sanatçılar ile bölge halkının benzersiz bir üretim yeri olduğunu da sözlerine ekleyen Soyer, “Tarihi Havagazı Gençlik Yerleşkesi ve bugün açılışını yaptığımız Girişimcilik Merkezi’nin burada hâlihazırda bulunan bu olağanüstü değerli enerjiden beslenmesine büyük önem veriyorum. Tüm bu gelişmeler planlaması devam eden Alsancak Garı Meydan projemizle birleştiğinde, İzmir’in belki de en ilham verici mahallerinden biri ortaya çıkacakdedi. Soyer, konuşmasının sonunda Yaşar Üniversitesi’ne de Girişimcilik Merkezi’ne gösterdiği ilgi ve destek için teşekkür etti.

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski ise törendeki konuşmasında “Yaklaşık 3 trilyon dolar değerlemeye sahip küresel startup ekonomisindeki payımızın yükselmesi ülkemizin gelişimi ve dönüşümü açısından kritik önem taşıyor. Vakit, Türkiye’nin girişimcilik kanatlarını açmasının vaktidir” dedi.

TÜSİAD olarak uzun yıllardır Türkiye genelinde girişimcilik konusunda farkındalığı artırmaya, başta gençler olmak üzere tüm fikri olanları girişimciliğe teşvik etmeye yönelik kapsamlı çalışmalar yürüttüklerine dikkat çeken Simone Kaslowski “Bu inanç ile İzmir Büyükşehir Belediyesi ile birlikte hayata geçirdiğimiz Girişimcilik Merkezi’nin, İzmir’in girişimcilerle birlikte yenilikçi çözümler üretme kültürünün tüm Türkiye’ye yayılmasına öncülük edeceğine ve bu çerçevede 1300’ü aşkın belediyemize örnek oluşturacağına gönülden inanıyoruz” şeklinde konuştu.

TÜSİAD Girişimcilik ve Gençlik Masası Başkanı İrem Oral Kayacık, güçlü bir girişimcilik ekosistemi pek çok paydaşın işbirliği yapmasını gerektiğini ifade ederek şu ifadeleri kullandı:

“Bu süreçte yerel yönetimlerin ellerindeki kaynak ve olanakları ile girişimcilik ekosisteminde kilit ve dönüştürücü güce sahip. Girişimcilik Merkezi İzmir ile İzmirli gençlerin şehrin ihtiyaçlarına girişimci bakış açısıyla, yenilikçi çözümler getirmesini ve böylece doğrudan Belediye desteği ile İzmir girişimcilik ekosisteminin daha da güçlenmesini hedefliyoruz.

TÜSİAD olarak, alandaki bilgi birikimimiz ve networkumuz ile belediye içinde inovasyon ve girişimcilik konusunda kapasite geliştirme eğitimleri verdik. İş fikri toplama sürecinde teknik, hukuki ve altyapısal birikimimizi de aynı şekilde bu projeye aktardık. Merkez, TÜSİAD’ın “Türkiye’nin Girişimcilik Dönüşümü” projesi kapsamında yerel yönetimlerle gerçekleştirdiği işbirliklerinin ilki. Diğer belediyelere örnek teşkil etmesini temenni ettiğimiz bir modelin ilk adımını atıyoruz.

TÜSİAD, Türkiye girişimcilik ekosisteminin geliştirilmesine yönelik yerel yönetimlerle yürüttüğü işbirliği çalışmalarına farklı illerde devam edecek. “Türkiye’nin Girişimcilik Dönüşümü Projesi” kapsamında geliştirilen bu işbirlikleri ile belediyelerin elindeki atıl binaların girişimcilere yönelik ortak çalışma alanlarına dönüştürülmesi, girişimcilere eğitim ve mentörlük verilmesi, kuluçka ve hızlandırma programları yürütülmesi planlanıyor. Bu sayede ilgili şehrin ihtiyaçlarına girişimcilerle yenilikçi çözümler üretilmesi, ekosistemin gelişmesi ve şehrin girişimciler açısından çekim merkezi haline getirilmesi hedefleniyor.

Açılış töreninin 1,5 ay sonrasında TÜSİAD‘ın web sitesinde yayınlanan 18 Mart 2021 tarihli basın bülteninde ise Girişimcilik Merkezi İzmir‘de yapılacak çalışmalar şu şekilde anlatılıyordu:

TÜSİAD ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin işbirliğiyle geçtiğimiz Şubat ayında kurulan Girişimcilik Merkezi İzmir’de, ilk girişimcilik programı “tarım” temasıyla başlıyor.

3 Mayıs’a kadar başvuru alacak olan program 18-35 yaş arası girişimcilere açık olacak. Başvurular, Girişimcilik Merkezi İzmir’in web sitesinde yer alan başvuru formu üzerinden kabul edilecek.

İzmir’in sorunlarına genç girişimcilerle birlikte sürdürülebilir çözümler üretilmesi hedefi ile Şubat ayında faaliyete geçirilen Girişimcilik Merkezi İzmir’de, kentin ihtiyaçları doğrultusunda her yıl farklı alanlarda programlar yürütülecek. Yaşar Üniversitesi işbirliği ile hayata geçirilecek olan programın ilk teması ise “tarım” olarak belirlendi. Bu çerçevede 3 Mayıs’a kadar sürecek ilk çağrı döneminde bitkisel ve hayvansal üretim, tarımsal lojistik, pazarlama ve markalaşma, tarımda bilişim ve teknoloji, kırsal kalkınma, kooperatifçilik vb. konularda yenilikçi fikir ve çözüm önerileri ile programa başvurulabilecek.

Girişimcilik Merkezi İzmir’in web sitesi (https://girisimcilikmerkezi.izmir.bel.tr) üzerinden başvuru alacak programa katılım şartları arasında 18-35 yaş arası olmak, tarım konusunda belirlenen temalardan birinde yenilikçi bir iş fikrine sahip olmak ve 2 ila 5 kişilik bir ekip kurmak bulunuyor. Ayrıca programa her bir katılımcının sadece bir iş fikri ile başvurması bekleniyor.

Üç aşamalı bir değerlendirme süreci sonrasında belirlenecek program katılımcılarına mentor desteği, birebir danışmanlık, eğitim ve atölye çalışmalarının yanı sıra ofis desteği de verilecek. Çalışma alanları, sosyal alanlar, toplantı odaları ve dinlenme bölümleri bulunan Merkez’de katılımcılar açık ofis mantığıyla çalışabilecek, iş dünyası liderleri, girişimciler, yatırımcılar ve ekosistem aktörleri ile düzenli olarak buluşmalar gerçekleştirecek. Program kapsamında katılımcıların Ar-Ge için gerekli donanımların bulunduğu Fabrikasyon Laboratuvarı İzmir’e erişimleri de sağlanacak.

Görüldüğü gibi Seferihisar’dan bu yana “Küçük üreticiyi koruyacağız“, “kooperatiflerin gelişmesini sağlayacağız“, “atalık yerli tohumları koruyacağız” ve “çiftçinin, üreticinin refahını arttıracağız” şeklinde dünyadaki, ülkemizdeki, yaşadığımız Ege Bölgesi’ndeki ve İzmir’deki tarım ve hayvancılık faaliyetlerini, içinde bulunduğu sistemin bütününden kopararak istediği alanlarda ütopik ve pastoral söylemlerle süsleyip sahneleyen anlayış, en sonunda tüm söylediklerinin tersine endüstriyel tarımı savunan TÜSİAD‘la işbirliği yapma yoluna gitmiş, İzmir tarımı ile ilgili tüm plan, program, araştırma çalışmalarını girişimcilik boyutunda TÜSİAD‘a ve onun uzmanlarının eline teslim etmiştir.

Bu durum, ‘Bir başka tarım‘ macerasının 19 Nisan 2021 tarihinden bu yana anlatmaya çalıştığımız ilginç macerası içinde, esasen bildiğimiz, tahmin ettiğimiz ya da başka bir deyimle öngördüğümüz bir kırılma olmakla birlikte; bundan sonraki süreçte henüz uyanmamış olanları, taraftarları, destekçileri ve fanatikleri de uyandıracak; ancak, küçük üretici ve çiftçinin elleri kanlı büyük sermaye eliyle kırılıp yok edilmesi ya da yoksullaştırılması anlamında İzmir tarımına büyük zarar verecektir.

TÜSİAD ve onun İzmir temsilcileriyle yapılan ikinci işbirliği

Başka bir tarım mümkün” sloganıyla gerçekleştirilen TÜSİAD işbirliğinin diğer ortaklarının da, -anlaşılan o ki- TÜSİAD ya da onun türevi SİAD‘lı ya da GİAD‘lı derneklerle temsil edilen İzmir sermayesi sayesinde AKP iktidarının merkezi yönetim kurumları olacağı anlaşılıyor. Görülen o ki, TÜSİAD sermayesinin yapıştırıcı etkisi ve Mustafa Tunç Soyer‘in başından beri iktidarla birlikte iş tutmayı arzulayan heveskar tutumu, İzmir Büyükşehir Belediyesi-TÜSİAD-AKP iktidarı şeklindeki üçlü beraberliği oluşturacak gibi gözüküyor.

Zira, bir zamanlar; daha doğrusu eski belediye başkanı Aziz Kocaoğlu döneminde oldukça etkin olup bu etkisini Mustafa Tunç Soyer‘le birlikte yitiren İzmir Tarım Grubu‘nun üyelerinden ve tarım makineleri üreten Teta Teknik Tarım isimli şirketin genel müdürü ve Tarım 4.0 Teknoloji ve Etik Derneği yönetim kurulu başkanı Sümer Tömek Bayındır‘ın İzmir Büyükşehir Belediyesi ile birlikte düzenlediği ve bu yazıyı okuduğunuz saatlerde devam etmekte olan 25-26 Mayıs 2021 tarihli Tarım ve Teknoloji Zirvesi‘nde İZFAŞ‘ın dijital platformu sayesinde bir araya gelerek İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin “Başka Bir Tarım Mümkün” vizyonunu tartışıyorlar…

Tarım ve Teknoloji Zirvesi‘nin duyurulan programına göre bu organizasyonu Tarım ve Orman Bakanlığı ve İzmir Valiliği başta olmak üzere İzmir Büyükşehir Belediyesi, Ege Bölgesi Sanayi Odası, İzmir Ticaret Odası, Köy-Koop İzmir Birliği, İzmir Ticaret Borsası, İZFAŞ, 2002 yılında Tarişbank‘ı satın alan Denizbank, İzmir Tarım Teknoloji Merkezi, İzmir Tarım Teknoloji Derneği, Tarım 4.0 Teknoloji ve Etki Derneği, Tarım Kültür Grubu, Naras Makina A.Ş. ile sermaye gruplarının gazeteleri Dünya, Gözlem ve Ticaret gazeteleri; yani ülke tarımının bugünkü halinden sorumlu olanlar destekliyor ya da sponsor oluyormuş.

İlk duyurulan programa göre toplantının açılışında Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli ile Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank konuşacağı bildirilmekle birlikte 24 Mayıs 2021 tarihinde duyurulan kesinleşmiş programda bu iki bakanın adına rastlanmıyor.

Oturumlarda konuşacakların listesi ise şu şekilde:

01. Sumer Tömek Bayındır, Tarım 4.0 Teknoloji ve Etki Derneği Başkanı, TETA Teknik Tarım Genel Müdürü, (ESİAD),

02. Mustafa Özen, Tarım ve Orman Bakanlığı İzmir İl Müdürü,

03. Tunç Soyer, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı,

04. Ali Ekber Yıldırım, Dünya Gazetesi Yazarı,

05. Işınsu Kestelli, İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı, (TUSİAD),

06. Yavuz Tekelioğlu, Prof. Dr., Yöresel Ürünler ve Coğrafi İşaretler Türkiye Araştırma Ağı Derneği (YUCİTA) Yürütme Kurulu Başkanı, Antalya

07. Bülent Gülçubuk, Prof. Dr., Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü,

08. İsmail Ertürk, Manchester Üniversitesi, Kıdemli Okutman,

09. Murat Onkardeşler, Baysan A.Ş. Genel Müdürü,

10. Ender Yorgancılar, Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) Yönetim Kurulu Başkanı

11. Doğan Yaşar, Prof. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Çevresel Yer Bilimleri Anabilim Dalı Başkanı, (Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Öğretim Üyesi)

12. Mine Pakkaner, Tarım ve Gıda Etiği Derneği Onur Kurulu Üyesi, İzmir Kent Konseyi Yerelde Kalkınma Çalışma Grubu,

13. Mustafa Fatih Bakır, Mimar, Permakültür Tasarımcısı ve Eğitimcisi,

14. Tanzer Bilgen, Doktar Tarım Kurucu Ortağı, (Firmasının kurumsal referansları: Bayer, Syngenta, BASF Kimya)

15. Pınar Türkmen, Dijital Tarım ve İnovasyon Lideri, Tekfen Tarımsal Araştırma, Üretim ve Pazarlama A.Ş. (TUSİAD)

16. Bahadır Açık, Anadolu Etap Genel Müdürü, (TUSİAD)

17. Uğur Mursaloğlu, Çiftçiden Eve Kurucusu, Operasyon Yöneticisi,

18. Suna Kalaycı, Seferihisar Hıdırlık Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, Çiftçi/Ortak,

19. Neptün Soyer, İzmir Köy-Koop Birliği Yönetim Kurulu Başkanı,

20. Ömer Yuluğ, Yuluğ Mühendislik, SmartMole’s Sensör ve Su Yönetimi Teknolojileri Genel Müdürü, İzmir.

21. Nilüfer Aktaş, Genedos Sosyal Kooperatifi Yönetim Kurulu Üyesi,

22. Mahmut Özgener, İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı,

23. Canan Madran, Prof. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesi,

24. Tülin Akın, Tabit Akıllı Tarım Teknolojileri A.Ş. Kurucu Ortağı,

25. Gürsel Tonbul, Değirmen Eko Yatırım A.Ş. ve Yerlim Kurucusu

26. Birol Celep, Koordinatör Başkan Yardımcısı, Ege İhracatçı Birlikleri Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı

27. Ali Rıza Ersoy, Ion Academy Kurucusu, İstanbul.

28. Başak Türkoğlu, Başak Medya, Ankara,

29. Tuncay Topdemir, Tarım ve Orman Bakanlığı Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürü, Menemen,

30. Şevket Meriç, İzmir Büyükşehir Belediyesi Tarımsal Hizmetler Dairesi Başkanı,

31. Şenol Önal, Türk Tarım Alet ve Makinaları İmalatçıları Birliği (TARMAKBİR) Yönetim Kurulu Başkanı, Önallar Tarım Aletleri Gıda Nakliye Ticaret ve Sanayi Limited Şirketi, Konya,

32. Cemal Taluğ, Prof. Dr., Tarım ve Gıda Etiği Derneği Yönetim Kurulu Başkanı, 2008-2012 dönemi Ankara Üniversitesi Rektörü.

33. Serdar Can, Naras Makina A.Ş. Ortaklar Kurulu Üyesi & Paksan Makina Sanayi ve Ticaret A.Ş. Genel Müdürü,

34. Serhat Çiçekoğlu, Sente Foundry,

35. Halil Aksu, Digitopia Kurucusu, Türkiye Yapay Zeka İnisiyatifi (TRAI),

36. Nevzat Birişik, Dr., Tarım ve Orman Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürü,

37. Arif Behiç Tekin, Prof. Dr., Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makineleri ve Teknolojileri Mühendisliği Bölümü Tarım Makineleri Anabilim Dalı,

38. Hulusi Berik, Keiretsu Forum Türkiye ve Kitlesel Fonlama Derneği Başkanı,

39. Kenan Çolpan, Boğaziçi Girişimcileri Ortağı,

40. Mustafa İhsan Kızıltaş, Teknoloji Yatırımcıları Girişimcisi,

41. Aykut Özbuğday, Atay Tarım A.Ş. Genel Müdür, Progen Tohum A.Ş. YK Üyesi, Tarım 4.0 TED/YK Üyesi, TÜRKTED Tohumculuk Endüstrisi Derneği,

42. İ. Pınar Nacak, İzmir Ticaret Borsası Genel Sekreter Yardımcısı, İzmir Tarım Grubu Başkanı.

Gördüğünüz gibi aralarında uluslararası tohumculuk tekelleriyle kimyasal gübre ve ilaç üreten firma temsilcilerinin de bulunduğu bu 42 kişi iki gün boyunca dijital ortamda konuşarak, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Tunç Soyer‘in “Başka Bir Tarım Mümkün” söylemiyle harekete geçirmek istediği küçük üreticiyi iktidarın ve sermayenin gemisine yanaştırma çabasına yardımcı olacaklar….

Neyse ki, Türkiye genelinde on binlerce üyeye sahip TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası ve bunun % 10,3’üne sahip TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi ile İzmir‘in 20 ilçesinde örgütlü İzmir Ziraat Odası gibi tarım sektörünün önde gelen örgütleri onların arasında olmadan…

“Yerli ve Milli Tarım”

TÜSİAD’la yapılan işbirliğinin ilçe belediyelerinden esirgenmesi

İzmir tarımı konusunda “başka” bir şeyler yapmayı isteyen İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin TUSİAD, Yaşar Üniversitesi ya da AKP iktidarındaki merkezi yönetim kurumları ile işbirliği yapmadan önce kendi bağlaşıkları olan ilçe belediyeleri ile; özellikle de tarımsal hizmetleri yürütmek amacıyla tarımsal hizmetler müdürlüğü adıyla ayrı bir hizmet birimi kurmuş ilçe belediyeleriyle bir araya gelmesi, bu birimi kurmamış olan belediyelere kurma önerisinde bulunup teşvik etmesi ve hem onların hem de kendisinin çakışan hizmet alanlarında bu işi birlikte nasıl yapacaklarını tartışıp planlar programlar hazırlaması gerekir. Örneğin Ödemiş Belediyesi Tarımsal Hizmetler Müdürlüğü ya da Kemalpaşa Belediyesi Tarımsal Hizmetler Müdürlüğü ile…

Yaptığımız tespitlere göre İzmir’in 30 ilçesinden sadece Bornova, Buca, Çeşme, Kemalpaşa, Ödemiş ve Seferihisar belediyelerinde tarımsal hizmetler müdürlüklerinin kurulduğu, Bergama, Tire, Torbalı, Menemen, Menderes ve Selçuk gibi yoğun tarımsal faaliyetlere konu olan ilçelerde ilçe belediyelerinin böylesi bir örgütlenmeye gitmediği belirlenmiştir.

Bu durumda İzmir tarımı ile ilgili önemli iddia ve hedeflerle yola çıkan İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin öncelikle kendi bağlaşığı olan Bornova, Buca, Kemalpaşa, Ödemiş ve Seferihisar belediyeleriyle birlikte çalışıp o belediyelerin sınırları içinde yapacaklarını hep birlikte belirleyip planlaması; ayrıca tarımsal hizmetler birimi olmayan belediyelerde, özellikle de Bergama, Tire, Torbalı, Menemen, Menderes ve Selçuk belediyelerini teşvik etmesi gerektiği halde bunları yapmayıp doğrudan TÜSİAD ve bir vakıf üniversitesi olarak TÜSİAD üyesi olan Yaşar Üniversitesi ile anlaşması ve halen devam etmekte olan Tarım ve Teknoloji Zirvesi‘nde AKP‘nin bakanlarıyla işbirliği yapması ilginç ve İzmir tarımının geleceği açısından önemlidir.

Daha önceki bölümler için:

https://kentstratejileri.com/2021/05/12/bir-baska-tarim-iddiasinin-izmir-macerasi-1/

https://kentstratejileri.com/2021/05/14/bir-baska-tarim-iddiasinin-izmir-macerasi-2/

https://kentstratejileri.com/2021/05/17/bir-baska-tarim-iddiasinin-izmir-macerasi-3/

https://kentstratejileri.com/2021/05/19/bir-baska-tarim-iddiasinin-izmir-macerasi-4/

https://kentstratejileri.com/2021/05/21/bir-baska-tarim-iddiasinin-izmir-macerasi-5/

https://kentstratejileri.com/2021/05/24/bir-baska-tarim-iddiasinin-izmir-macerasi-6/

‘Bir başka tarım’ iddiasının İzmir macerası… (6)

Ali Rıza Avcan

Yazı dizimizin bugünkü bölümünde, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Tunç Soyer‘in, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 2021-2024 döneminde uygulayacağı tarım politika ve uygulamalarını açıklamak için 21 Ocak 2021 tarihinde Ödemiş Belediyesi Kültür Merkezi’nde yaptığı uzun konuşmanın son kısmındaki ifadeleri ele alıp değerlendirmeye çalışacağız.

O halde incelemeye ve yazmaya devam…

Kooperatifler, Köyler ve de Kırsal Mahalleler

Konuşmanın bu bölümünde küçük üreticiyi bir araya getiren kooperatifleşmenin önemi ile 2012 yılında köyden mahalleye, 2021 yılında da mahalleden “kırsal mahalle“ye dönüştürülen kırsal yerleşimler üzerinde durulmaktadır:

Tüm bu çalışmalarımızda kooperatifleşmeyi, örgütlülüğü çok önemsiyor ve teşvik ediyoruz. Çünkü küçük üreticinin hayatta kalabilmesi için bir araya gelerek güçlenmesi ve haklarını birlikte savunması şart. Küçük üreticinin örgütlenmesi ve bu örgütlülük içinde üretimin gerçekleşmesi, İzmir Tarımı’nın temel özelliklerinden biri.” 

Türkiye’de tarımın içine düştüğü sıkıntıların en temel sebeplerinden biri; 8 yıl önce, 2012 yılında Büyükşehir Yasası ile toplamda 16 bin 220 köyün kapatılması oldu. 

Buna karşı Seferihisar’da “Geleceğin Köyleri” adıyla bir hareket başlatmıştık ve kısa sürede 1000’e yakın köyün katıldığı bu oluşum tüm Türkiye’ye yayılmıştı. 2013 yılında Teos Antik Kenti Tarihi Parlamentosu’nda, yüzlerce köy muhtarıyla bir araya gelerek Büyükşehir Yasası’yla kapatılan köylere karşı tepkimizi haykırdık ve mücadelemizi başlattık.

Çünkü köylerin mahalleye dönüştürülmesinin, bir isim değişikliğinden ziyade Türkiye tarımının çökmesine neden olacak sonuçlar doğuracağını biliyorduk. Ne yazık ki dediğimiz gerçek oldu ve bu yasa değişikliği sonrası aradan geçen 8 yılda Türkiye tarımı, hiçbir zaman olmadığı kadar büyük yara aldı.

Yakın zamanda bir torba yasa ile köylerin “kırsal mahalle” olarak belirlenebilmesinin önü açıldı. Bu yasa bir kez daha, bizim köy kapatmalara karşı mücadelemizin haklılığını ortaya koydu. Kırsal mahalle olarak belirlenecek köylerde; vergi, harç ve su gibi çeşitli muafiyet ve indirimler getirilmesi, elbette olumlu bir gelişme ama yeterli değil.

Köyler kapatılınca ortak mülkiyet alanları, ortak meralar ve araziler elden çıkmıştı. Yapılan düzenlemeler bu malları, köylere geri vermiyor. 

“Başka Bir Tarım Mümkün” diyerek hayata geçirdiğimiz İzmir Tarımı’nın, şehrimizden başlayarak tüm ülkemizde, köylerimizin ve çiftçimizin dertlerine derman olacağına inanıyoruz. Buradan, adı mahalle olarak değiştirilen tüm köylerimize sesleniyorum. Kırsal mahalle statüsü için başvurunuzu bir an önce ilçe belediyelerine gerçekleştirin. Büyükşehir Belediyemiz her konuda olduğu gibi bu konuda da köylerimizin yanında olacak, üreticimizin refahını büyütmek için sizlerle birlikte canla başla çalışacak.

İzmir İl Tarım ve Orman Müdürlüğü‘nden aldığımız verilere göre, 2020 yılı verilerine göre İzmir’de 158’i tarımsal kalkınma, 85’i sulama ve 45 su ürünleri kooperatifi olmak üzere toplam 288 adet kooperatif faaliyet göstermektedir. Son iki yıl içinde Covit19 salgını nedeniyle bu kooperatiflerin genel kurulları yapılamadığı için eldeki son verilere göre bu kooperatiflere ortak olanların sayısını yaklaşık 32.500 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bu durumda kooperatif başına düşen ortalama üye sayısının 112,84 kişi ve 32.500 kişinin de Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2020 yılı verilerine göre, İzmir’de tarım sektöründe istihdam edilen 110.000 kişi içindeki oranının % 29,54 olduğu görülmektedir.

Ayrıca İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Tunç Soyer‘in eşi Neptün Soyer‘in yönetim kurulu başkanı olduğu S.S. İzmir Tarımsal Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği‘ne de 74’ü (% 74) tarımsal kalkınma, 25’i (% 25) sulama ve 1’i (% 1) su ürünleri kooperatifi olmak üzere toplam 100 kooperatifin üye olduğu belirlenmiş; ancak kendilerine aylar önce yazılı olarak sormuş olmamıza rağmen, Birliğe üye kooperatiflerin her birine ortak olanların sayıları öğrenilememiştir. (1)

Bu rakamları ülke rakamları ile mukayese etmeye kalktığımızda ise, elimizdeki 2016 yılı verilerine göre Türkiye genelinde 7.201’i tarımsal kalkınma, 2.523’ü sulama ve 553’ü su ürünleri kooperatifi olmak üzere toplam 10.277 tarım kooperatifi bulunuyor (2) ve tarımsal faaliyetler açısından oldukça gelişmiş bir il olan İzmir, 2020 verilerine göre bu sayının sadece % 2,80’ine sahip bir il olarak diğer illerin arkasından gelmektedir.

Bu anlamda tarımdaki kooperatifleşme açısından gerilerden gelen İzmir’de kooperatifleşmenin özendirilmesi, bunun için çaba gösterilmesi yerinde ve olumlu bir çaba olmakla birlikte kooperatifleşmenin o bildiğimiz kooperatifleşme olmaktan çıkıp çok ortaklı şirketleşme süreci içine girdiği; ayrıca mevcut kooperatiflerin hızla demokratik, katılımcı ve şeffaf olmaktan çıkıp yönetimlerinde kooperatif ağalarının uzun yıllar iktidarını sürdürdüğü , üstüne üstlük Avrupa Birliği ortak hukuk çalışmaları içinde karşımıza “Avrupa kooperatif şirketi” adıyla yeni bir şirket türü çıkarıldığı için (3), böylesi bir ortamda kooperatiflerin çağdaş sorunlarından söz edip bu sorunları çözümü ve toplumcu kooperatiflerin oluşumu için mücadele etmeden kooperatifleşmeyi desteklemenin ya da Tarihi Kemeraltı Ç:arşısı ya da tarım gibi sorun olan her yerde kooperatifleşmeyi bir öneri olarak ileri sürmenin doğru, geçerli ve anlamlı olmadığını düşünüyorum.

2012 yılında yürürlüğe giren 6360 sayılı yasa ile mahalleye dönüştürülen köyler için Seferihisar ilçesindeki 9 köyün öncülüğünde “Geleceğin Köyleri Hareketi“ne 367 köyün katıldığı, köylerin mahalleye dönüştürülmemesi için düzenlenen imza kampanyasında 4.525 kişinin imza verdiği süreçte “bizim amacımız, bu yasayı Anayasa Mahkemesi’nden bozduracağız… Konuyu Başbakan Erdoğan’a ve gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşıyacağız… Köylerimizin kapanmaması için büyük bir mücadele başlatıyoruz” (4) şeklinde demeçler verip konuşmalar yapan Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer ile Belediye Başkan Yardımcısı avukat Nilgün Durmazer‘e 2015 yılındaki özel bir söyleşide bu mücadele kapsamında açıldığını öğrendiğim davanın sonucu hakkında sorular sormuş; ancak net bir cevap alamamıştım.

İşte o nedenle, 2012 yılında 367 köyün ve 4.525 imzacının katıldığı bir mücadelenin söylendiği gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar götürülmesi gerektiği halde verilen sözlerin yerine getirilmediği gibi, bu konuda o tarihten 2021 yılına kadar tek bir sözün söylenmediği, bunun için özel bir politika ve uygulamanın geliştirilmediği ve özet olarak bugün övünçle anlatılan o mücadelenin sürdürülüp sonucunun alınmadığı anlaşılmaktadır.

Sıra Hamasette…

Gelelim, benim ‘yerli ve milli‘m senin ‘yerli ve milli‘nden daha iyidir hamasetine… Daha doğrusu ötekinin hamasetini kendi hamaseti ile kötüleme çabasına…

Değerli katılımcılar,

Yerli ve millî olmak, sözde değil, özde olması gereken bir meseledir. Bir bayrak düşünün! Göklerde dalgalanması için göğsünüzü siper edeceksiniz. Bir memleket düşünün! Sınırlarını korumak için binlerce şehit vereceksiniz. Fakat o sınırların içindeki vatan toprağını kaderine terk edeceksiniz. Tarlaların ve köy evlerinin birer birer boşalmasına seyirci kalacaksınız. Yerli ve milli tohumlarımız hızla yok olurken, yabancı tohumlara teşvik vereceksiniz. Kültürümüzü, köklerimizi ve geçmişimize ait ne varsa her şeyi inşaat sektörüne kurban edeceksiniz. Büyük bir ustalıkla, tarımın doğduğu topraklarda tarımı yok etmeyi başaracaksınız. Buğdayın, koyunun, keçinin, sığırın, armudun, kirazın, üzümün, incirin, zeytinin ve daha nicesinin ana vatanında, tarımın binlerce yıldır yapıldığı bu topraklarda, Anadolu tarımından geriye eser bırakmayacaksınız. Verimi yüksek diyerek memleketin her yerini ithal ve yabancı tohumlara boğacak, yerli tohum ve ırklarımızı teker teker tasfiye edeceksiniz. Yabancı tohumlar ülkemizi istila ederken, topraklarımız çoraklaşacak, göllerimiz bir bir kuruyacak, yer altı sularımız yüzlerce metre derinlerde kaybolacak.

Üstelik tüm bunlar olup biterken, yerli ve milli olmak hamasetini yapmaya devam edeceksiniz. Merak ediyorum. Bizi biz yapan toprağımızdan, suyumuzdan, doğamızdan daha yerli ve milli ne olabilir? Ellerimiz ülkemize ait tüm değerleri tek tek yok ederken, sözlerimizin neresi yerli ve milli olmaktan bahsedebilir?

Kimse kusura bakmasın. Tarım tekelleri daha da büyüsün; yabancı şirketler borç batağı altında ezilen köylümüze daha da fazla ithal tohum, daha çok ithal ilaç, ithal yem ve hayvan satsın diye; topraklarımızın kuraklaşmasına ve halkımızın yoksullaşmasına asla izin vermeyeceğiz. Milletimiz için yoksulluğun ve topraklarımız için kuraklığın kader olmadığını çok iyi biliyoruz. Eskiden savaşlar topla tüfekle, işgaller askerlerle, postallarla olurdu. Bugünün savaşları ve işgalleri ise tohumla, ilaçla ve topraklarımızı çoraklaştıran, köylümüzü esir eden yanlış tarım politikaları ile oluyor.

Memleket toprağının her karışı kutsaldır. Bu ülkenin her karışını korumak için mücadelemizi son nefesimize kadar sürdürmekte kararlıyız. Bu büyük işgale yine İzmir’den başlamak üzere başkaldırıyoruz.

Yoksulluğa ve kuraklığa karşı ilk adımımızı, “Başka Bir Tarım Mümkün” diyerek bugün burada Ödemiş’te atıyoruz. Üreticimizle yan yana, yerli ve milli bir tarım politikası inşa ediyoruz.

Memleketimize hayırlı olsun. Bereketi bol olsun!

Bu şekilde ucuz ‘vatan, millet, Sakarya‘ ya da ‘Kurtuluş‘ edebiyatı ile yapılan bu hamasete konu yapılan ‘yerli, ve milli olma‘ halinin her iki yan için geçerli ya da doğru olmadığını söylememiz gerekiyor.

Çünkü tarımda kullanılan tohum, gübre, ilaç, hormon, makine, mazot gibi birçok girdinin binlerce yerli ve yabancı kaynaktan karşılandığı; hatta yerli ile yabancının bu kadar fazla iç içe girip hemhal olduğu, yerli ya da milli diye bildiğimiz bir çok şeyin arkasından yerli ya da milli olmayan şeylerin çıktığı böylesi bir ortamda benim tarımım yerlidir ya da millidir demenin ne kadar aldatıcı, yanıltıcı ve kötü niyetli bir girişim olduğunu hepimiz biliyoruz.

Örneğin, Covid19 salgınını en yoğun yaşadığımız şu günlerde biri çıkıp da “bu aşılar yerli ve milli değil, yabancı aşı ve ilaçlar insanlarımızın genetik yapısını bozarken neslimiz kuruyacak, nüfus artış oranımız azalacak, ülkemiz beka sorunu ile karşı karşıya kalacak” dese ya da diyorsa, ne derdiniz? Ya da yerli ve milli olmayan aşı ve ilaçları kabul etmeyip yerli aşıyı beklemeye kalksa ne yapardınız? Ya da Küba hükümetinin ya da halkının yaptığı gibi, birileri çıkıp “tüm insanlığı ilgilendiren konularda yerli ve milli olmaktan söz etmek bilime aykırıdır, insanlığa zarar vermektedir; o nedenle gelin bizim sağlık hizmetlerimizden yararlanın, bizim aşı ve ilaçlarımızı ücretsiz kullanın” deseler o insanlar sizden olmadığı, verdikleri malzeme ve hizmetler yerli ve milli olmadığı için tekliflerini kabul etmez misiniz? Bir düşünün isterseniz….

Sanırım, hangi taraftan gelirse gelsin tarımda da yerli ve milli olmanın gerekliliğinden söz eden herkese buna benzer sorular sormak gerekir. Çünkü Tarım Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 2006 yılından bu yana karşı olup mücadele ettiğimiz şey, yerli ya da yabancı bir mal ve hizmeti kabul edip kullanmak değil; Türkiye’nin Dünya Ticaret Örgütü anlaşmalarını kabul etmesi nedeniyle tarımda kendi ulusal çıkarlarını gözeten politika ve uygulamalardan vazgeçmiş olmasıdır. Bu anlamda yerli ve milli olması gereken şey kullanılan girdilerin yerli ve milli olması değil; o girdilerin seçimini ve ülkeye girişini yönetecek olan ulusal tarım politika, strateji ve uygulamalarının varlığı ve onun etkinliğidir. Şayet öyle bir politika, strateji ve uygulama varsa gerektiğinde yerli ve milli kaynakları, gerektiğinde de yerli ve milli olmayan kaynakları kullanması söz konusu olabilir.

O nedenle asıl mücadele etmemiz gereken şey, bir ülkenin kendi yerli tohumlarını doğrudan ya da geliştirerek kullanması veya yabancı tohumları tercih etmesi değil; kendi ürettiği hibrit tohumların kullanımını zorunlu kılan neoliberal kapitalist sistemin tarım alanında ortaya koyduğu politikalardır.

Devam Edecek

(1) https://www.koykoopizmir.com/tr/Ortaklar/Index (Tarih: 17.05.2021)

(2) Türkiye Kooperatifçilik Raporu 2016, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü, Mayıs 2017, s.13.

(3) Avrupa Kooperatif Şirketi için bakınız: https://kentstratejileri.com/2020/06/03/vahsi-kapitalizmin-karanlik-yuzu-sirketler/

(4)Geleceğin Köyleri Hareketi kuruldu: Köy yoksa gelecek de yok“, Sol Portal, 15.03.2013;”Köy yoksa geleceğimiz de yok“, OdaTV, 17.02.2013; “Seferihisar’da Geleceğin Köyleri Hareketi: Köy yoksa geleceğimiz de yok“, Karasaban, Nisan 2013

Daha önceki bölümler için:

https://kentstratejileri.com/2021/05/12/bir-baska-tarim-iddiasinin-izmir-macerasi-1/

https://kentstratejileri.com/2021/05/14/bir-baska-tarim-iddiasinin-izmir-macerasi-2/

https://kentstratejileri.com/2021/05/17/bir-baska-tarim-iddiasinin-izmir-macerasi-3/

https://kentstratejileri.com/2021/05/19/bir-baska-tarim-iddiasinin-izmir-macerasi-4/

https://kentstratejileri.com/2021/05/21/bir-baska-tarim-iddiasinin-izmir-macerasi-5/

‘Bir başka tarım’ iddiasının İzmir macerası… (5)

Ali Rıza Avcan

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Tunç Soyer‘in, “Başka Bir Tarım Mümkün” programını açıklamak amacıyla, 21 Ocak 2021 tarihinde Ödemiş Belediyesi Kültür Merkezi’nde yaptığı konuşmayı kelimesi kelimesine inceleyip değerlendirmeye devam ediyoruz. Bugün, “İzmir Tarım Operasyonu” adı verilen 6 aşamalı sürecin 3, 4, 5 ve 6. aşamalarını yorumlamaya çalışacağız.

3. Aşama – Lojistik, İşleme ve Markalaşma Çalışmaları

Tarım stratejimizin bir sonraki ayağında lojistik, işleme ve markalaşma çalışmaları yer alıyor. İklim krizine ve kuraklığa çözüm ürettiğimiz bu stratejik ürünlerin lojistiği; yani üreticilerden alınması, işlenmesi, paketlenmesi ve satılacak hale getirilmesi Belediye şirketimiz olan Baysan tarafından gerçekleştiriliyor. Baysan’ın burada üstlendiği rol çok önemli; çünkü İzmir Büyükşehir Belediyesi adına tüm operasyonel süreçleri gerçekleştirerek diğer tarımsal şirketlere ve kooperatiflere örnek teşkil ediyor. Baysan, özel sektörün risk almadığı veya küçük üreticinin yatırım yapamayacağı konularda, bu yatırımı gerçekleştirerek İzmir Tarımı’nın lokomotif gücünü oluşturacak.

Öz kaynaklarımızla Ödemiş’e et işleme tesisi kurduk, Bayındır’a ise dev bir süt işleme fabrikası kuruyoruz. Yaklaşık 65 milyon liraya mal olacak olan süt işleme fabrikamızın inşaat zemin alanı yedi bin metrekareye oturuyor. 2021 Mayıs ayında temeli atılacak fabrikamızın, 2021 yılı aralık ayında deneme üretimine başlamasını planlıyoruz. Fabrikamız, 2022 Ocak ayından itibaren tam kapasite çalışmaya başlayacağını söylemek istiyorum. Bu tesiste 100 kişinin çalışmasını öngörüyoruz. Yarın bu tesisimizin tüm özelliklerini Bayındır’da, yerinde inceleyeceğiz.

Önümüzdeki dönemde inek sütündeki alımlarımızı Belediye şirketimiz Baysan sayesinde 16 milyon litreden 22 milyon litreye yükseltiyoruz. Bunun 16 milyonu süt kuzusu projesiyle hemşerilerimize ulaşacak, geri kalanı ise paketlenerek kendi markamızla piyasaya sunulacak. Büyükbaş yetiştiriciliğinde su tasarrufu yapan yerli yem bitkilerine geçişi bu süreçte tedricen hızlandıracağız.

2021 ve 2022 döneminde inek sütü alımına küçükbaş sütü alımını da ilave ediyoruz. Baysan şirketimiz aracılığıyla bu tesiste kullanılmak üzere ilk yılda 7 milyon 500 bin litre koyun sütü, 5 milyon litre keçi sütü ve 2 milyon litre manda sütünü üreticilerimizden satın alacağız. Süt işleme fabrikamız, günlük 100 ton süt işleme kapasitesine sahip olacak. 2021 yılı içinde et entegre tesisimiz için 50 bin adet kuzu ve 4 bin adet karasığırı, üreticilerimizden satın alıyoruz. Ödemiş’teki et işleme tesisimiz, Nisan ayından itibaren tam kapasiteyle çalışmaya başlıyor.

Öte yandan Baysan, 10 bin dönüm arazide susuz yem bitkisi ve hububat ekiminde de sözleşmeli alım gerçekleştirecek. Alacağımız yem miktarının değeri yaklaşık 15 milyon lira. Havza ölçeğinde yapacağımız alımlarda ise örneğin Beydağ’dan 100 ton kestane, Ödemiş’ten 300 ton patates satın alacağız.

2021 ve 2022 döneminde toplam 338 milyon 600 bin TL’lik alım gerçekleştireceğiz. Böylece belediyemizin köylümüze yapacağı maddi destek neredeyse üç dört kat artacak. Bunun 154 milyon 600 bin lirası süt ürünlerine, 97 milyon lirası et ürünlerine, 15 milyonu yem bitkilerine ve geri kalan 72 milyon lirası diğer ürünlere tekabül ediyor.

Tüm et ve süt alım sözleşmeleri, kuraklıkla mücadelemize katılan üreticilerimizle bu yıl içinde gerçekleşecek. 2021’de alım garantisi verdiğimiz tüm bu ürünleri, piyasa değerinin üzerinde bir bedelle satın alacağız. Bu da üreticilerimizin emeğinin karşılığını almasını sağlayarak, İzmir Tarımı ilkelerini harfiyen uygulamalarını teşvik edecek.

Tüm bu süreçler İzmir Tarımı markalaşma çalışmalarımızı da hızlandıracak. Bu kapsamda Çiğli Sasalı’daki tarımsal araştırmalar merkezimizde bir tarımsal tasarım ofisi kuracağımızı buradan müjdelemek istiyorum. Üreticimiz, burada kuracağımız merkez sayesinde ürünlerinin paketlenebilmesi için ücretsiz tasarım desteği alabilecek.

Amacımız, İzmir Tarımı’nın marka değerini büyütmek. İzmir’de bu vizyon ve strateji çerçevesinde üretilen ürünlerin; hem doğanın, hem de insanların sağlığını koruyan bir uygulama olduğunu anlatmak ve İzmir Tarımı’nın farkını ortaya koymak.

Fotoğraf: Aytaç Özcan

Konuşmanın bu bölümü ile ilgili olarak ele alıp tartışmamız gereken üç önemli konudan biri tarımsal desteklerde lokomotif rolü biçilen Baysan A.Ş. isimli şirket, küçük çiftçilerle imzalanacak garantili ya da garantisiz alım sözleşmeleri ve İzmir Tarımını bir marka olarak geliştirme düşüncesidir. Şimdi isterseniz bu üç önemli konuyu sırasıyla ele alıp tartışalım.

İzmir Tarımının Lokomotifi” Baysan A.Ş.: İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 2021-2024 dönemindeki yeni tarım politika ve uygulamaları açısından lokomotif olarak nitelenen Baysan A.Ş. ilk kez 11.10.1984 tarihinde 343 Bayındırlı yurttaş ile 48.048 metrekarelik arsasını sermaye payı olarak koyan Bayındır Belediyesi’nin katılımı ile Baysan Küspe, Yem ve Süt Sanayi ve Ticaret A.Ş. adı ile kurulmuştur.

344 ortaklı bu şirketin kuruluş amacı her çeşit ziraat ve hayvancılık ürünlerini (hususen küspe, yem ve süt) üretmek, pazarlamak ve satmaktır.

Şirketin adı zaman içinde Bay-San Nebati Yağ ve Toprak Sanayi Ticaret A.Ş. olarak değiştirilmiş ve sermayenin % 96,79’u İzmir İl Özel İdaresi’nin eline geçmiştir. Yönetim kurulu başkanlığını il valisinin yaptığı şirket, bu dönemde tuğla ve nebati yağ fabrikası kurup çalıştırmaya başlamıştır.

Şirketin hisseleri, 2012 yılında yürürlüğe giren 6360 sayılı yasa ile İzmir İl Özel İdaresi’nin kaldırılması üzerine İzmir Yatırım İzleme Koordinasyon Başkanlığı’na devredilmiş; ancak İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin açtığı dava üzerine İzmir 6. İdare Mahkemesi’nin 2016/1648 E. sayılı kararı doğrultusunda İzmir Valiliği Devir Tasfiye ve Paylaştırma Komisyonu’nun 13.09.2017 tarih ve 61/C sayılı kararı ile 817.909,19 adet 817.909,19 TL. bedelli hisselerin tamamı (% 96,79) İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne devredilerek belediye muhasebe kayıtlarına alınmıştır.

Bunun üzerine Bayındır Belediye Başkanlığı’nın, İzmir Valiliği Devir Tasfiye ve Paylaştırma Komisyonu’nun 13.09.2017 tarih ve 61/C sayılı kararının iptali istemiyle İzmir Valiliği aleyhine, İzmir 1. İdare Mahkemesi’nde E.2017/1916 no ile dava açtığı bilinmekle birlikte gelişen son olaylar çerçevesinde Bayındır Belediye Başkanlığı’nın bu davadan feragat ettiği anlaşılmaktadır.

Söz konusu şirketin İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne devredildiği tarih itibariyle sermayesinin % 96,79’u (817.909,19 TL) İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne, % 1,34’ü (11.353,09 TL) Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği‘ne, % 1,33’ü (11.285,46 TL) Tarım Kredi Kooperatifleri İzmir Bölge Birliği‘ne, % 0,07’si (615,49 TL) Bayındır Belediyesi‘ne, % 0,47’si de (3.836,77 TL) gerçek ve tüzel kişilere aittir.

Şirketin İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne devri sonrasında 26.09.2019 tarihinde Olağan Genel Kurul Toplantısı yapılarak Yönetim Kurulu Başkanlığına Buğra Gökçe, yönetim kurulu üyeliklerine ise Pervin Şenel Genç, Hilmi Özen, Abdurrahman Suphi Şahin ve Haluk Karabulut getirilmiş, daha sonra 20.05.2019 tarihinde istifa eden Pervin Şenel Genç‘in yerine Barış Karcı, 22.05.2019 tarihinde istifa eden Hilmi Özen‘in yerine de Yıldız Devran getirilmiştir.

Bayındır Ticaret Sicili Müdürlüğü’ne bağlı şirketin karar ve ilamlarının yayınlandığı 5 Mayıs 2020, 10071 sayılı, 13 Temmuz 2020 tarih, 10117 sayılı, 21 Ağustos 2020 tarih, 10143 sayılı, 15 Ekim 2020 tarih, 10182 sayılı, 26 Mart 2021 tarih, 10296 sayılı ve 28 Nisan 2021 tarih, 10318 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi kayıtlarına baktığımızda bu yeni “lokomotif” şirketin:

🔻 İsminin Baysan Eğitim Kurumları Danışmanlık Tarımsal Üretim Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi olarak yeniden adlandırıldığı,

🔻 Şirket ana sözleşmesinin 4. maddesinde yer alan “Amaç ve Konu” bölümünün anaokulu, kreş, çocuk yuvası, ilköğretim, lise, yüksek okul, üniversite, enstitü, sanat ve mesleğe yönelik kurslar, okulların hazırlık kursları, yabancı dil kursları, etüt merkezleri vb. eğitim ve öğretim tesisleri açmak, işletmek, işlettirmek, devretmek, kiralamak, kiraya vermek başta olmak üzere ve belediyelere verilmiş görev, yetki ve sorumluluklara bağlı kalınmaksızın Türk Ticaret Kanunu’nun verdiği geniş yetkiler içinde çok geniş bir şekilde yeniden düzenlendiği,

🔻 Şirket sermayesinin 94.633.692.-TL‘ya çıkarıldığı, bu işlem sırasında İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ait Ödemiş Mezbahası’ndaki tüm ekipman ve donanım karşılığında mahkeme tarafından belirlenmiş 9.788.691,30 TL‘lık değerin beş yıl için ayni sermaye olarak değerlendirildiği

🔻 Yönetim Kurulu Başkanlığı’na bir süre önce özel sektörden “Şirketler Koordinatörü” adıyla transfer edilen Ali İhsan Özgürman‘ın, yönetim kurulu üyeliklerine ise İzmir Büyükşehir Belediyesi Mali Hizmetler Dairesi Başkanı Pınar Çalışkan‘ın, İzmir Büyükşehir Belediyesi Dış İlişkiler ve Turizm Dairesi Başkanı Hatice Gökçe Başkaya‘nın, İZSU Su ve Yapı İşleri Dairesi Başkanı Yeter Erten‘in ve eski futbol hakemi olup halen Spor Adamları Derneği Başkan Danışmanlığı görevini yürüten İsmet Arzuman‘ın getirildiği,

🔻 Şirket genel müdürlüğü görevine ise son 10 yıldır Silivri Belediyesi’nde stratejik plan sorumlusu olarak çalışan Murat Onkardeşler‘in atandığı belirlenmiştir.

Baysan A.Ş., İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne devredildiği 13 Eylül 2017 tarihinden sonraki 2017, 2018, 2019 ve 2020 yılları İzmir Büyükşehir Belediyesi faaliyet raporlarının hiçbirinde belediyenin hissedarı olduğu şirket olarak belirtilmemiştir. Aynen TARKEM A.Ş. ve TETUSA A.Ş. şirketlerinde olduğu gibi….

Genel kurul kararı ile meşrulaştırılan yeni yolsuzluk ve suçlara merhaba!

Bu şirketin tarihi açısından ilginç olan bir diğer nokta ise, 12 Nisan 2021 tarihinde yapılan son genel kurul gündeminin 9. maddesi, “TTK m. 395 ve 396 uyarınca Yönetim Kurulu Üyeleri’nin şirketin iştigal konusuna giren işleri bizzat veya başkaları adına yapmalarına ve bu nevi işleri yapan şirkete ortak girmelerine izin verilmesi hususunun görüşülmesi” ile ilgili öneri olup 12 Nisan 2021 tarihli genel kurulda yapılan oylamada bu öneri oybirliği kabul edilmiş ve bundan böyle Baysan A.Ş. yönetim kurulu üyelerinin şirketin iştigal konusuna giren işleri bizzat veya başkası adına yapmalarına ve bu nevi işler yapan şirkete ortak girmelerine izin verilmiştir. Yani bundan böyle yönetim kurulu üyelerinin aynı sektörde Baysan A.Ş.’nin zararına kişisel girişimlerde bulunmalarına, aynı işleri yapan şirketlere ortak olmalarına izin verilerek yeni yeni yolsuzlukların kapısı açılmış olmaktadır.

Baysan A.Ş.‘nin İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin tarım politika ve uygulamaları için lokomotif görevi üstlenmesinin en önemli yanı, bu şirketin gündeme getirilmesinden sonraki tüm tarımsal faaliyetlerin İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin görev alanından çıkarılarak faaliyet alanı genişletilmiş şirkete terk edilmesidir ki; bunun, özelleştirmenin ülkemizdeki önder ismi Turgut Özal‘a bir kez daha ve derinden gelen hislerle hayır duası okumaktan başka bir anlamı yoktur. Böylelikle Aziz Kocaoğlu döneminde hiç değilse belediye bünyesinde yürütüldüğü için daha şeffaf olan tüm tarımsal faaliyetler ve bunlara ilişkin harcamalar belediye dışındaki bir şirkete; hatta ileride oluşturulacak holdinge aktarılarak “ticari sır” ya da “biz, Bilgi Edinme Kanunu kapsamında değiliz” gerekçeleriyle korunan karanlık bir dünyaya terk edilecek; böylelikle bilinmezler, saklanıp gizlenenler dünyasındaki yolsuzluklarla küçük tarım üreticisi sözleşmeli tarım yöntemi ile yoksullaşıp tarım işçisine dönüşecektir. Aynen, Tunç Soyer‘in 9 Mart 2019 tarihinde Ödemiş’te yaptığı 2. Cemre Toplantısı’nda şirketler konusunda söylediklerini doğrularcasına…

İsterseniz bir kez daha dinleyelim Tunç Soyer‘in İzmir tarımı konusunda görev yapacak şirket ya da şirketler hakkındaki farklı görüşlerini…

Garantili ya da Garantisiz Alım Sözleşmeleri: TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası’nın görüşüne göre çiftçilere ölümü gösterip sıtmaya razı etmenin bir aracı haline dönüşen sözleşmeli tarım yöntemi, küçük üreticiyi ya da köylüyü yoksullaştırıp proterleştirecek, onun topraksız köylü haline gelmesini sağlayacak neoliberal tarım düzeninin, Dünya Ticaret Örgütü (WTO), Dünya Bankası (WD), Uluslararası Para Fonu (IMF), Birleşmiş Milletler Gıda Örgütü (UN-FAO) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) gibi kapitalizmin uluslararası örgütlerinin bizim gibi ülkelere önerdiği; hatta zorladığı bir sömürü yöntemidir. Bunun garantili ya da garantisiz alım sözleşmeleriyle yapılması veya üretici, köylü ya da kooperatiflerle yapılması işin özünü değiştirmez, o bağımlılık ilişkisi içinde çiftçinin, üreticinin ya da kooperatif ortağının sömürüldüğü gerçeğini ortadan kaldırmaz. O nedenle, kamuoyuna açıklanması bile yasaklanan sözleşmelerle üretimi desteklediğini ya da geliştirdiğini söylemek koskoca bir yalandan başka bir şey değildir… Dün, Aziz Kocaoğlu döneminde sözleşmeli tarım yöntemiyle teslim alınıp obez gelişmeye konu olan Tire Süt‘ün bugün gözden çıkarılmış bunun en somut örneğidir…. Muhtemeldir ki, bugünün Neptün Soyer başkanlığındaki Köy-Koop İzmir Birliği şemsiyesindeki ayrıcalıklı kooperatiflerin yarın öbür gün başına gelecek olan şey de aynı durumdur…

İzmir İl Tarım ve Orman Müdürlüğü’nden aldığımız bilgilere göre 2020 yılı içinde sözleşmeli tarım kapsamında imzalanan sözleşme sayısı 6.000, bu sözleşmelerin ilgili olduğu tarım alanı büyüklüğü ise 150.000 dekardır. Bu veriler, 2020 yılındaki toplam 3.231.823,7 dekar büyüklüğündeki toplam tarım alanı içinde % 4,64 gibi düşük bir düzeyde kalması nedeniyle bazı sözleşmelerin 26 Nisan 2008 tarih, 26858 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan “Sözleşmeli Üretim İle İlgili Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” hükümlerine aykırı olarak İzmir İl Tarım ve Orman Müdürlüğü’ne bildirilmediği anlaşılmaktadır.

İzmir Tarımı” Diye Bir Marka Yaratmak: Bir kenti, bir ülkeyi ya da o kentteki tarımı bir marka haline düşürmek hayali, neoliberal kapitalist anlayışın, kapitalist işletmeci anlayışın iddialarından biridir. AKP iktidarı tarafından desteklenen bu politika ile uzun yıllardır hiçbir kent, hiçbir ülke, hiçbir tarım marka haline gelmemiştir.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer seçim döneminde sık sık kullandığı “marka kent” kavramını daha sonra yaptığı açıklamalarla düzeltmeye çalışmış, örneğin 11 Mart 2019 tarihinde NTV’de katıldığı bir televizyon programında bir kentin marka olamayacağını, bu anlamda bir kentin tanınırlığından ya da bilinirliğinden söz edilebileceğinden söz etmiş olmasına karşın; içindeki o neoliberal ruh nedeniyle bu kez de “İzmir Tarımı“nın marka olmasından söz etmeye başlamıştır.

4. Aşama – Satış, Pazarlama ve İhracat

Üretilen, markalaşma süreci tamamlanmış, paketlenmiş ürünler İzmir Tarım stratejimizin sonraki aşaması olan satış, pazarlama ve ihracat için hazır hale geliyor. Bu dördüncü aşamada yapmaya çalıştığımız katma değeri yüksek bu ürünleri İzmir, Türkiye ve dünyadaki diğer mecralarda satışa sunmak ve üreticilerimize, çiftçimize daha fazla gelir sağlamak. 

İzmir’deki doğa dostu stratejik ürünlerimize olan talep, uluslararası piyasalarda da hızla artıyor. Dolayısıyla biz İzmir Tarımı’nın ürünlerini sadece iç piyasa için değil, aynı zamanda ihracat için de geliştiriyoruz. Belediye şirketimiz İZFAŞ, bu konuda çok büyük bir rol üstleniyor. Markalaşma, e-ticaret ve ihracat konularında tecrübesi olmayan küçük üreticilerimizi fuarlarımız ile dünyaya açıyoruz. Buradan yine müjdelemek isterim ki Sasalı’daki tarım merkezimizde bir ihracat destek ofisi de kuruyoruz. Katma değeri yüksek, markalaşmaya ve teknolojiye dayalı ihracatı artırmak için bir seferberlik başlatıyoruz. Bu konuda Ege İhracatçı Birlikleri, İzmir Ticaret Borsası ve İzmir Ticaret Odası ile ortaklık içinde çalışıyoruz. 

Önümüzdeki dönemde Belediye şirketimiz Baysan üzerinden doğrudan ihracat yapacağız. 

Özetle, yeni dönemde sadece alım garantisi vermekle kalmıyoruz, artık satış garantisini de gündemimize alıyoruz. Bu satış garantisinde de en önemli hedefimiz elbette ihracat.  İZFAŞ’ın düzenlediği fuarlar üreticimizi dünyadan alıcılar ile buluşturmaya devam edecek. Türkiye’nin tek zeytin ve zeytinyağı fuarı Olivtech, yine Türkiye’nin tek organik ürünler fuarı Ekoloji İzmir, Türkiye’de ilk defa düzenlenecek Terra Madre gibi fuarlarla küçük üreticilerimizi doğrudan doğruya ihracatçı haline getiriyoruz. Flowera Kesme Çiçek Süs Bitkileri ve Peyzaj Fuarı ile Küçük Menderes havzamızdaki bu önemli sektöre destek vereceğiz. Amacımız, 13 milyon dolara düşen ihracatı 250 milyon dolar seviyesine yükseltmek. Bu kapsamda, az su tüketen süs ve peyzaj bitkileri, hem alım garantisinde, hem ihracat desteğimizde önceliğimiz olacak. Desteğimiz iç piyasaya erişim ve e-ticaret alanında da elbette sürecek.

Bu bölümde ifade edilen “İzmir’deki doğa dostu stratejik ürünlerimize olan talep, uluslararası piyasalarda da hızla artıyor. Dolayısıyla biz İzmir Tarımı’nın ürünlerini sadece iç piyasa için değil, aynı zamanda ihracat için de geliştiriyoruz.” iddiası, aslında her geçen gün gelişip değişmekte olan tarımın nasıl bir süreç içinde olduğunu bilmemekle eşdeğerdir. Sözleşmeli tarımın, özellikle de yabancı firmalar eliyle yapılan sözleşmeli tarımın bu kadar yaygınlaştığı bir coğrafyada ihracat düzeyinde sanki yerli ürün ve yeri üreticinin gücü ve etkisi kalmış gibi bir anlayışla sarf edilen bu sözler ülke ve İzmir tarımındaki küresel sermayenin etkisini bilmemek anlamına gelir.

5. Aşama – Araştırma, Geliştirme, Eğitim ve Sertifikasyon

İzmir Tarımı’nın beşinci aşamasında ise; “araştırma geliştirme, eğitim ve sertifikasyon süreçleri”ni gerçekleştireceğiz. Bu konuda Büyükşehir Belediyemizin pek çok yatırımı var. Geniş kapsamlı Can Yücel Tohum merkezimiz kurulma sürecinde. TÜSİAD ile kurduğumuz, önümüzdeki ay açacağımız, girişimcilik merkezinde önceliğimiz tarım olacak. Gediz Deltası Sasalı’da iklim değişikliği ve kuraklık ile ilgili tarım araştırmalarının yapılacağı bir merkezimiz açılıyor. Burada hem ürün planlama çalışmaları, hem de az önce bahsettiğim tasarım ve ihracat destek ofislerimiz yer alacak. Seçim vaatlerimizden biri olan Tarım Lisesi de 2022’de eğitime başlıyor. 

Pandemi koşulları iyileşir iyileşmez metropolde yaşayan çocuklarımızın kırsal alanda eğitimiyle ilgili çalışmalar yapacağız. Buradaki amacımız, şehirlerde yaşayan çocuklarımızın doğayla buluşması, toprakla haşır neşir olması ve tarımsal üretim sürecini görerek öğrenmeleri. 

Araştırma, geliştirme, eğitim ve sertifikasyon süreçlerinin, konuşma metninde de belirtildiği üzere endüstriyel tarımı savunan ve üyeleri adına bu konuda politika, strateji, hedef ve amaçlar geliştirip iktidar düzeyinde lobi çalışmaları gerçekleştiren TÜSİAD ile yapılacak olması, hem küçük üretici hem de küçük üretici adına yola çıktığını söyleyen İzmir Büyükşehir Belediyesi için büyük bir talihsizlik olmuş, küçük üretici ile ilgili söylemler karşılarına çıkan makasta TÜSİAD’ın hattına girmiştir.

Ayrıca 31 Mart 2019 tarihli Mahalli İdareler Seçimleri öncesinde, CHP İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Tunç Soyer tarafından sık sık dile getirilen “Türkiye’nin ilk tarım üniversitelerinden birini İzmir’de konuşlandıracağız” vaadinin, aradan iki yıl geçtikten sonra “Seçim vaatlerimizden biri olan Tarım Lisesi de 2022’de eğitime başlıyor” müjdesine dönüştüğünü görüyoruz. Anlaşılan o ki, bu tarım lisesi, Baysan Eğitim Kurumları Danışmanlık Tarımsal Üretim Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi‘ne ait ana sözleşmenin “Amaç ve Konu” başlıklı 4. maddesindeki değişiklik sayesinde Baysan A.Ş. isimli şirket tarafından bir özel okul/kolej olarak çalıştırılacaktır.

6. Aşama – Agroturizm

İzmir Tarımı’nın son olarak altıncı aşamasında, agroturizm gibi yan ekonomiler oluşturma çalışmamız var. Agroturizm tüm dünyada, çiftçiye ek gelir oluşturan bir sektör haline geldi. Zaten bu modeli, Seferihisar’da bir nebze uygulamış ve orada çiftçimizin yan ekonomik gelire kavuşmasını sağlamıştık. Gayemiz, İzmir’in agroturizm için uygun noktalarında köylülerimizin sadece belirli bir dönem değil, on iki ay boyunca yan gelir elde etmesini sağlamak.

Bu cümleleri duyan ya da okuyan birinin ilk yapacağı iş, İzmir Tarımı nedeniyle gelişeceği söylenen agroturizmle ilgili bir politika, strateji, amaç, hedef ve faaliyetin 2019-2020 döneminde İzmir Kalkınma Ajansı ve İzmir Vakfı tarafından hazırlanan İzmir Tanıtım Turizm Strateji Eylem Planı 2020-2024 belgesinde bulunup bulunmadığına bakmaktır.

Biz de aynı şeyi yapıp, İzmir Tanıtım Turizm Strateji Eylem Planı 2020-2024 belgesine baktığımızda “agroturizm” sözcüğüne sadece iki bölümde rastladık:

Bunlardan ilki, söz konusu eylem planının 164. sayfasında yer alan “2.5.5-Küçük Menderes Havzası’nda Agroturizm ve Spor Turizminin Geliştirilmesine Yönelik Çalışma Grubunun Oluşturulması” şeklindeki faaliyetti ve bu faaliyetin 2020-2024 döneminde sorumlu kuruluş olarak İzmir Vakfı ile İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütüleceği belirtilip; bu faaliyetle ilgili paydaşların Torbalı, Menderes, Tire, Seferihisar, Ödemiş, Karabağlar, Kemalpaşa, Bayındır ve Bergama (?) belediyeleri olduğu belirtiliyordu. (1)

Diğeri ise yine aynı eylem planının aynı sayfasında yer alan “2.5.6-Çeşme’de Etkinlik, Sağlık ve Agroturizmin Geliştirilmesine Yönelik Çalışma Grubunun Oluşturulması” şeklindeki faaliyetti ve bu faaliyetin de 2020-2024 döneminde sorumlu kuruluşlar tarafından yürütüleceği belirtiliyordu. Ancak bu kez, sorumlu kuruluş olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İzmir Vakfı yerine İZTO kısaltmasıyla İzmir Ticaret Odası‘nın adı yazılmıştı. Paydaş olarak belirtilen kurum ise Çeşme Belediyesi‘ydi.

Aynı nitelikteki iki ayrı iş için bir yerde İzmir Büyükşehir Belediyesi ile İzmir Vakfı‘nı adını verip, bunun Çeşme‘de (İZTO) İzmir Ticaret Odası olarak yazılmış olmasının nedeni de belli değildi. Gerçi insanın aklına, tanıtım toplantıları genellikle İzmir Ticaret Odası‘nda yapılan Çeşme Projesi nedeniyle bu işle ilgili çalışma grubunun oluşturulması sorumluluğu (İZTO) İzmir Ticaret Odası ile Çeşme Belediyesi‘ne mi terk edildi şeklinde hınzır bir soru da gelmiyor değil; ama, sanırım bunun eylem planının içinde saklı daha aklı başında ve mantıki bir cevabı vardır.

İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin 2020-2024 dönemindeki tanıtım ve turizm faaliyetlerini planlayan tek belge, İzmir Tanıtım Turizm Strateji Eylem Planı 2020-2024 belgesi olduğuna göre ve bu husus sık sık İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in beyanları ile doğrulandığına göre; İzmir Tarımı nedeniyle gelişeceği söylenen agroturizm için bu planda sadece Çeşme ve Küçük Menderes Havzası‘nda çalışma gruplarının oluşturulması ile yetinilip bunun ötesinde bir faaliyete ya da projeye yer verilip verilmediği açıklanmaya ihtiyaç duyan bir durumdur. Bu eylem planına göre agroturizm şayet sadece Çeşme ve Küçük Menderes Havzası‘nda yapılacaksa; hem Çeşme ve Küçük Menderes Havzası dışında kalan ilçe ve hazalarda agroturizm adına neler yapılacağı hem de Çeşme ve Küçük Menderes Havzası‘nda çalışma grupları oluşturmak dışında neler yapılacağı, hangi süreler içinde hangi yöntemlerin uygulanacağı acilen açıklanmalıdır. Ayrıca bu çalışmalar sonucunda varılmak istenen noktanın performans hedefleri nedir ve buna göre hangi göstergeye göre başarılı ya da başarısız olacağız? 2020-2024 döneminde İzmir Tarımı‘nın da sağlayacağı ivme ile kaç adet agroturizm tesisi açılacak, kaç adet turist agroturizm boyutunda İzmir’e gelecek ve İzmir agroturizmin gelişmesi nedeniyle ne düzeyde gelir elde edecektir?

Bu sorulara ikna edici ve doğru yanıtlar verilmediği sürece hem İzmir Tarımı hem de İzmir Turizmi boyutunda işin uygulaması ile ilgili araştırma ve kestirimlerin düşünülmediği ortaya çıkacaktır.

Devam Edecek…

(1) İzmir Tanıtım Turizm Strateji Eylem Planı 2020-2024, İzmir Vakfı, İzmir, 2021.

Daha önceki bölümler için

https://kentstratejileri.com/2021/05/12/bir-baska-tarim-iddiasinin-izmir-macerasi-1/

https://kentstratejileri.com/2021/05/14/bir-baska-tarim-iddiasinin-izmir-macerasi-2/

https://kentstratejileri.com/2021/05/17/bir-baska-tarim-iddiasinin-izmir-macerasi-3/

https://kentstratejileri.com/2021/05/19/bir-baska-tarim-iddiasinin-izmir-macerasi-4/

‘Bir başka tarım’ iddiasının İzmir macerası… (2)

Ali Rıza Avcan

21 Ocak 2021 tarihinde Ödemiş Belediyesi Kültür Merkezi’nde ‘İzmir Tarımı‘, ‘Bir başka tarım mümkün‘ ve ‘Çiftçi doğduğu yerde doyacak, kentli adil gıdaya ulaşacak‘ sloganları eşliğinde duyurulan, ardından 27 Ocak 2021 tarihinde 28 tarımsal kalkınma kooperatifi ile ürün alım sözleşmesi imzalamak için Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde düzenlenen törende dile getirilenlerle ortaya konulan İzmir Tarım Modeli‘ni inceleyip değerlendirmek amacıyla başlattığımız yazı dizimizin ilk bölümünde mevcut hukuki düzenlemeler çerçevesinde Büyükşehir belediyeleriyle diğer belediyelerin tarım ve hayvancılık alanında faaliyet ve hizmette bulunup bulunamayacağını ve 2017 yılında İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 2016 yılı hesaplarını inceleyen Sayıştay denetçisinin bu konuda ortaya koyduğu çekinceleri ele alıp düzenlediği İzmir Büyükşehir Belediyesi 2016 Yılı Sayıştay Denetim Raporu‘nda belirttiği üç ayrı sorunun hukuki düzlemde henüz çözümlenmediğini ortaya koymuştuk.

Yazı dizimizin bugünkü bölümünde ise, ülkemizdeki tarım, hayvancılık ve balıkçılık faaliyetlerine yönelik kamu hizmetleriyle bu hizmetlerin hangi kamu kurumları tarafından yürütüldüğünü ortaya koyup, büyükşehir belediyelerinin bu kurum ve kuruluşlar arasındaki yerini araştıracağız. Ayrıca İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından bu konularda düzenlenmiş yönetmelik ve yönergeleri inceleyerek İzmir Büyükşehir Belediyesi’nce yürütülen tarımsal hizmetlerin nasıl bir yapı içinde ve hangi çerçevede yerine getirildiğini belirlemeye çalışacağız.

Fotoğraf: Ahmet Çetintaş, “Zeytin”

İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir’deki tarımsal faaliyetler içindeki yüzlerce kurum ve kuruluştan sadece biridir…

Bilindiği üzere Türkiye’de ve yazı konumuz itibariyle İzmir’de, çatı örgütü Tarım ve Orman Bakanlığı olmak üzere tarım, hayvancılık, balıkçılık, arıcılık ve ormancılık faaliyetlerinin yönetimi boyutunda doğrudan ya da dolaylı olarak çalışıp katkıda bulunan ya da destek veren, hiyerarşik olarak birbirine bağlı ya da bağımsız toplam 62 resmi kurum ve kuruluş bulunmaktadır. İzmir tarımının yönetiminde pay sahibi olan kurum ve kuruluşlar sırasıyla;

Tarım ve Orman Bakanlığı İzmir İl Müdürlüğü, Tarım ve Orman Bakanlığı İzmir İlçe Müdürlükleri (30 adet), Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2. Bölge Müdürlüğü, Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2. Bölge Müdürlüğü, Orman Genel Müdürlüğü İzmir Orman Bölge Müdürü, Türkiye Su Enstitüsü, Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğü, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü, Çaykur Bölge Müdürlüğü, Tarım Sigortaları Havuz İşletmesi Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü, Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği Genel Müdürlüğü İzmir Bölge Birliği, Ege Tarımsal Araştırma Müdürlüğü, Veteriner Kontrolör Enstitüsü Müdürlüğü, Zeytincilik Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Zirai Araştırma ve Mücadele Müdürlüğü, İzmir Gıda Laboratuvar Müdürlüğü, Zirai Karantina İl Müdürlüğü, Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü, Veteriner Sınır Kontrol Noktası Müdürlüğü, T.C. Ziraat Bankası şubeleri, İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA), İzmir Valiliği İl Yatırımları İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve kurumsal yapısı içinde kırsal kalkınma birimi olan 8 ilçe (Bornova, Buca, Çeşme, Kemalpaşa, Menemen, Ödemiş, Seferihisar ve Torbalı) belediyesidir.

Ayrıca üniversitelerin ilgili akademik birimleri, meslek örgütleri olarak toplam 69 resmi kurum ve kuruluş bulunmaktadır. Bunlar da sırasıyla Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Dokuz Eylül Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi, Katip Çelebi Üniversitesi Orman Fakültesi, Katip Çelebi Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi, İzmir Ticaret Borsası, İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası, Ege Bölgesi İhracatçıları Birliği, İlçe Ziraat Odaları (30 adet), TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, TMMOB Orman Mühendisleri Odası, TMMOB Peyzaj Mimarları Odası, TMMOB Gıda Mühendisleri Odası, İzmir Veteriner Hekimler Odası, S.S. Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Tarım Satış Kooperatifleri Birliği, S.S. Tariş Üzüm Tarım Kooperatifleri Birliği, S.S. Pamuk ve Yağlı Tohumlar Tarım Kooperatifleri Birliği, S.S. İncir Tarım Kooperatifleri Birliği, Köy-Koop İzmir Birliği, İzmir İli Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği, Türkiye Ziraat Odaları Birliği’ne bağlı 20 (Aliağa, Bayındır, Bergama, Beydağ, Bornova, Çeşme, Dikili, Foça, Karaburun, Kemalpaşa, Kınık, Kiraz, Menderes, Menemen, Ödemiş, Seferihisar, Selçuk, Tire, Torbalı ve Urla) odadır.

Diğer kurumları (sendikalar, dernekler, vakıflar, platformlar, holding ve şirketler vb.) dikkate aldığımızda ise aklımıza Tarım-İş Sendikası İzmir Şubesi, Türk Tarım Orman-Sen İzmir Şubesi, Tarım Orman-İş Sendikası, Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği (ETO), Tarım Ekonomisi Derneği, S.S. Tire Süt Müstahsilleri Tarımsal Kalkınma Kooperatifi gibi yüzlerce tarımsal kalkınma kooperatifi, Tarım Grubu, Yaşar Holding, Akça Holding gibi kuruluşlar gelmektedir.

Tarım, hayvancılık, balıkçılık ve arıcılık gibi faaliyetler içinde yönetmek, katkıda bulunmak, destek olmak ve para kazanmak gibi amaçlarla var olan bu kadar fazla sayıdaki resmi, özel ve sivil kurum, kuruluş, işletme, holding ve şirketin yer aldığı listenin uzayıp gitmesi aslında insanın tarımsal faaliyetlere başladığı tarihlerden bu yana konumu, iklimi, verimli toprakları ve bol sayıdaki verimli su kaynakları ile uygarlığın beşiği olan bu coğrafyada insanların ve onların oluşturduğu kurumların hep birlikte el ele vererek, işbirliği ve dayanışma içinde toprağı işlediklerini, hayvanları ehlileştirip onlardan yararlandıklarını ve böylelikle İzmir tarımının bugünkü düzeyine gelmesini sağladıkları anlaşılmaktadır.

Tarımsal veri üretimi ile şeffaflığın geçerli olacağı bir ortamda, tarımsal faaliyette bulunan ya da katkıda bulunup destekleyen her bir kurum ve kuruluşun İzmir’de yaratılan tarımsal değer içindeki payını büyüklük ve etki boyutunda ölçmek mümkün olmakla birlikte; bu olanaklardan mahrum olduğumuz günümüz koşullarında fark edip bildiğimiz tek şey, Tarım ve Orman Bakanlığı ile ona bağlı ya da ilgili olan resmi kurum ve kuruluşların bu konuda aslan payına sahip oldukları, büyükşehir belediyeleri ile ilçe belediyelerinin ise yapılan yardımlarla verilen desteklerin büyüklük ve etkisi açısından arka sıralarda geldiğidir.

Fotoğraf: Özkan Olcay, “Sulama”

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin tarım ve hayvancılıkla ilgili görevleri diğer kurum ve kuruluşların görevleri ile çakışıyor mu?

Yazı dizimizin bir önceki bölümünde de belirttiğimiz gibi, büyükşehir belediyeleriyle diğer belediyeler, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun ‘Belediyelerin yetkileri ve imtiyazları‘ başlıklı 15. maddesinin (a) fıkrasında yazılı olan “belde sakinlerinin mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla her türlü faaliyet ve girişimde bulunurlar” hükmü çerçevesinde, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun ‘Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin görev ve sorumlulukları‘ başlıklı 7. maddesinin 1. fıkrasının (i) bendi ile aynı maddeye 12.11.2012 tarih, 6360 sayılı kanunun 7. maddesi ile eklenen fıkra hükmüne göre, “Sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak çevrenin, tarım alanlarının ve su havzalarının korunmasını sağlayıp ağaçlandırma yaparlar” veBüyükşehir ve ilçe belediyeleri tarım ve hayvancılığı desteklemek amacıyla her türlü faaliyet ve hizmette bulunabilirler.

İzmir’deki tarım, hayvancılık, su ürünleri avcılığı ve yetiştiriciliği, arıcılık ve ağaçlandırma gibi faaliyetlerde Anayasa’nın ve diğer hukuki düzenlemelerin verdiği en bütüncül ve üst yetkiler nedeniyle ön sırada yer alan Tarım ve Orman Bakanlığı’na verilen görevlerle İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 10.06.2019 tarih, 426 sayılı İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi kararı ile kabul ettiği İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı Tarımsal Hizmetler Dairesi Başkanlığı Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik‘te kendisine verdiği görevleri birbiriyle mukayese etmemiz gerekmektedir.

10 Temmuz 2018 tarih, 30474 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 1 numaralı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi‘nin Ondördüncü Bölüm – Tarım Orman Bakanlığı başlığı altındaki 410. maddesinde Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 8 ayrı görev ve yetkisi olduğu belirtilmiştir. Bunlar sırasıyla:

a) Bitkisel ve hayvansal üretim ile su ürünleri üretiminin geliştirilmesi, tarım sektörünün geliştirilmesi ve tarım politikalarının oluşturulmasına yönelik araştırmalar yapmak,

b) Gıda üretimi, güvenliği ve güvenirliği, kırsal kalkınma, toprak, su kaynakları ve biyoçeşitliliğin korunması ile verimli kullanılmasını sağlamak,

c) Çiftçinin örgütlenmesi ve bilinçlendirilmesi, tarımsal desteklemelerin etkin bir şekilde yönetilmesi, tarımsal piyasaların düzenlenmesi gibi ana faaliyet konularının gerçekleştirilmesine yönelik çalışmalar yapmak; tarım ve hayvancılığa yönelik genel politikaların belirlenmesi amacıyla çalışmalar yapmak, uygulanmasını izlemek ve denetlemek,

ç) Ormanların korunması, geliştirilmesi, işletilmesi, ıslahı ve bakımı, çölleşme ve erozyonla mücadele, ağaçlandırma ve ormanla ilgili mera ıslahı konularında politikalar oluşturulması amacıyla çalışmalar yapmak,

d) Tabiatın korunmasına yönelik politikalar geliştirilmesi amacıyla çalışmalar yapmak, korunan alanların tespiti, milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları, tabiatı koruma alanları, sulak alanlar ve biyolojik çeşitlilik ile av ve yaban hayatının korunması, yönetimi, geliştirilmesi, işletilmesi ve işlettirilmesini sağlamak,

e) Su kaynaklarının korunmasına ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılmasına dair politikaların oluşturulması amacıyla çalışmalar yapmak, ulusal su yönetimini koordine etmek,

f) Bakanlığın faaliyet alanına giren konularda uluslararası çalışmaların izlenmesi ve bunlara katkıda bulunulması amacıyla ulusal düzeyde yapılan hazırlıkları ilgili kuruluşlarla işbirliği halinde yürütmek,

g) Kanunlarla veya Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle verilen diğer görevleri yapmak,

Ayrıca bu görevlere ek olarak bakanlık bünyesindeki 21 birimden 13 hizmet birimine ait 111 adet görev ve yetkiyi dikkate aldığımızda, ülkemizdeki tarım ve orman faaliyetleri ile ilgili tüm kamu hizmet ve yetkisinin Tarım ve Orman Bakanlığı’na verildiğini görürüz.

Fotoğraf: Cemal Sepici, “Nasip”

İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 15. maddesinin (a) fıkrası ile 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu’nun 7. maddesinin 1 ve ek fıkraları hükümlerine dayanılarak 10.06.2019 tarih, 426 sayılı kararı ile kabul edilen ve mali yönden Sayıştay Başkanlığı’nca onaylanan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı Tarımsal Hizmetler Dairesi Başkanlığı Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik ise Tarımsal Projeler Şube Müdürlüğü, Kırsal Kalkınma Şube Müdürlüğü ve Sulama Şube Müdürlüğü olarak üç ayrı şube müdürlüğünden oluşan Tarımsal Hizmetler Dairesi Başkanlığı’nın görev, yetki ve sorumluluklarını söz konusu yönetmeliğin 5. maddesinde, aynı maddenin bazı fıkralarında yazılı olan “tarım, hayvancılık ve su ürünleri alanlarında faaliyet gösteren kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, yüksek okullar, meslek liseleri, sivil toplum örgütleri, ziraat odaları, tarımsal kalkınma kooperatifleri, su ürünleri kooperatifleri ve tarımsal sulama kooperatifleri ile bağlı bulunduğu yasalar çerçevesinde“, “Ulusal kalkınma strateji ve politikaları ile başkanlığın orta ve uzun vadeli strateji ve politikalarına uygun olarak” ve “Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca belirlenen tarım ve hayvancılığa yönelik genel politikalarla uyumlu olacak şekilde Bakanlığı İl Müdürlüğü ile koordinasyon halinde yürütülmesini sağlamak” gibi göndermelerle tamı tamamına 55 ayrı görev, yetki ve sorumluluğa yer verildiği ve bu görev, yetki ve sorumluluklarının çoğunun yönetmeliğe eklenen projelerle ilişkilendirildiği belirlenmiştir. Anlaşılan o ki, yasal olarak büyükşehir belediyesince yapılamayacak bazı faaliyet ve hizmetlerin yapılmasını sağlamak amacıyla dokuz ayrı proje üzerine oturtulmuş bir yönetmelik hazırlanmıştır. Yönetmeliğin 5. maddesinde sıralanan 55 ayrı görev, yetki ve sorumluluktan 9’unun yönetmelik ekindeki projelerle ilişkilendirilmiş olması örnektir.

Evet, bu 55 ayrı görev, yetki ve sorumluluğun üç ayrı fıkrada yazılı ilişkilendirmeler içinde diğer resmi, özel, sivil kurum ve kuruluşlarla birlikte ve uyum içinde yapılacağı belirtilmekle birlikte; “tarımsal sulama alt yapısına yönelik yıllık etüt proje program tekliflerini hazırlamak“, “kooperatiflerle birlikte tarımsal ve hayvansal üretim altyapısının modernizasyonu ve ortak teknoloji kullanımına yönelik projeler yapmak, uygulamak ve uygulatmak“, “Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri, Tarımsal Sulama Kooperatifleri, Su Ürünleri Kooperatifleri ve Tarımsal Üretici Birlikleri ile ortak projeler yaparak üretimde verimin, kalitenin artırılması, ürün işleme, boylama, paketleme ve depolama gibi tesislerin kurulmasına destek olarak kırsaldaki üreticiye katma değer kazandıracak hizmetlerin götürülmesini sağlamak” gibi yasalara aykırı ya da belediyelerin hizmet ve faaliyet olarak yerine getiremeyeceği görev, yetki ve sorumluluklara söz konusu yönetmelikte yer verildiği görülmektedir.

Ayrıca İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından gerçekleştirilecek destek amaçlı hizmet ve faaliyetlerin uygulamasında başta Tarım ve Orman Bakanlığı olmak üzere bu kadar fazla sayıda kurum ve kuruluşla nasıl bir işbirliği, yardımlaşma ya da dayanışma modelinin hayata geçirileceği konusunda tek bir düzenlemenin yapılmadığı; bu nedenle, tarım ve hayvancılık sektörünün diğer paydaşlarıyla nasıl bir araya gelinip iş yapılacağı konusunun henüz belli olmadığı görülmektedir.

1981 Anayasası’nın “Mahalli idareler” başlığını taşıyan 127. maddesine göre, “Merkezi idare, mahalli idareler üzerinde, mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahiptir.

Ayrıca, Anayasa’nın “Planlama, Ekonomik ve Sosyal Konsey” başlığını taşıyan 166. maddesine göre;

Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayiin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak, bu amaçla gerekli teşkilatı kurmak Devletin görevidir.

Planda milli tasarrufu ve üretimi artırıcı, fiyatlarda istikrar ve dış ödemelerde dengeyi sağlayıcı, yatırım ve istihdamı geliştirici tedbirler öngörülür; yatırımlarda toplum yararları ve gerekleri gözetilir; kaynakların verimli şekilde kullanılması hedef alınır. Kalkınma girişimleri, bu plana göre gerçekleştirilir.

Merkezi ve yerel yönetimin tarıma yönelik hizmet ve faaliyetleri, hukuk, demokrasi, verimlilik, etkinlik, yeterlilik, kaynakların doğru kullanımı boyutlarında ve “idarenin bütünlüğü” ilkesi çerçevesinde net bir şekilde belirlenmelidir.

Anayasa’nın bu hükümleri, mahalli idareler tarafından yapılan kamu hizmetleriyle merkezi yönetim tarafından yürütülen kamu hizmetlerinin “idarenin bütünlüğü ilkesi” çerçevesinde birbiri ile çakışmaması ve birbirlerini bütünleyecek şekilde daha hukuki, daha demokratik, daha verimli, daha etkin, daha kaliteli ve yeterli yapılmasını öngördüğü için; ayrıca 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu’nun 7. maddesinin 1. ve ek fıkra hükmü ile büyükşehir belediyeleri ile diğer belediyelerce yapılması mümkün kılınan tarım ve hayvancılık destekleri ile ilgili hizmet ve faaliyetlerin nasıl yapılacağını belirleyen bir uygulama yönetmeliği merkezi yönetim tarafından bugüne kadar hazırlanmadığı için merkezi yönetimin, aynen 2015-2018 dönemi Kırsal Kalkınma Eylem Planı’nda (1) ya da Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programlarında (2) olduğu gibi tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin iç paydaşı olan her resmi kurum ve kuruluşun, bu arada büyükşehir belediyeleriyle ilçe belediyelerinin üzerine düşen görev, yetki ve sorumlulukları işin hukuk, demokrasi, yönetim kalitesi, verimlilik, etkinlik, yeterlilik ve mevcut kaynakların doğru kullanımı gibi kriterleri dikkate alarak, bu kurum ve kuruluşlar arasında işleri paylaştırması, işbirliği yapılacak faaliyet ve hizmetleri belirleyerek bunun da nasıl yapılacağını ortaya koyan modelleri geliştirmesi gerekmektedir.

Devam Edecek…

(1) Kırsal Kalkınma Eylem Planı 2015-2018

(2) 2019, 2020 ve 2021 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programları.

‘Bir başka tarım’ iddiasının İzmir macerası… (1)

Ali Rıza Avcan

Evet… Seferihisar’dan sonra sıra şimdi de İzmir’e geldi…

İzmir’de ‘Bir başka tarım mümkün‘ iddiasıyla ilgili bu yeni yazı dizimizde, 2016 yılında Seferihisar, 2021 yılında da İzmir tarımının geleceği için kullanılan aynı sloganın olası İzmir maceralarını ele almaya çalışacağız. Böylelikle başarısız Seferihisar deneyi sonrasında bu kez daha büyük boyut ve cesaretle kurgulanan İzmir versiyonu boyutunda nelerin yapılmak istendiğini ve mevcut hukuk düzeni, sahip olunan kaynak ve olanaklar çerçevesinde nelerin yapabileceğini, hem 2009-2019 dönemindeki başarısız Seferihisar macerası, hem de 2012-2019 yıllarını kapsayan Aziz Kocaoğlu dönemindeki “İzmir Tarım Modeli” deneyimiyle benzerlik ve farklılıklarını ortaya koyarak, 2021-2024 döneminde İzmir tarımı adına karşımıza çıkabilecek olası olumlu ya da olumsuz durumları tartışıp değerlendireceğiz.

O nedenle, işe isterseniz büyükşehir belediyeleriyle diğer belediyelerin kendileriyle ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde “belde sakinlerinin mahalli müşterek nitelikteki ihtiyaçları karşılamak” ya da desteklemek amacıyla tarım ve hayvancılık adına hangi faaliyet ve hizmetleri yapabileceklerini araştırarak başlayalım.

Büyükşehir belediyeleri ile ilçe belediyeleri tarım ve hayvancılık faaliyeti yapabilir mi?

5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun ‘Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin görev ve sorumlulukları‘ başlıklı 7. maddesinin 1. fıkrasının (i) bendi hükmüne göre, “…Sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak çevrenin, tarım alanlarının ve su havzalarının korunmasını sağlamak; ağaçlandırma yapmak” büyükşehir belediyelerinin görevlerinden biri olup; aynı maddeye 12.11.2012 tarih, 6360 sayılı kanunun 7. maddesi ile eklenen fıkra hükmüne göre “Büyükşehir ve ilçe belediyeleri tarım ve hayvancılığı desteklemek amacıyla her türlü faaliyet ve hizmette bulunabilirler.

5393 sayılı Belediye Kanunu’nun ‘Belediyelerin yetkileri ve imtiyazları‘ başlıklı 15. maddesinin (a) fıkrası hükmüne göre, “belde sakinlerinin mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla her türlü faaliyet ve girişimde bulunmak” belediyelerin yetki ve imtiyazları arasındadır.

Sayıştay, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin tarım ve hayvancılık alanındaki nakdi ve ayni yardımlarını mevzuata uygun bulmuyor.

5216 sayılı Kanunun 7. maddesine 12.11.2012 tarih, 6360 sayılı kanunun 7. maddesi ile eklenen fıkra hükmünde “Büyükşehir ve ilçe belediyeleri tarım ve hayvancılığı desteklemek amacıyla her türlü faaliyet ve hizmette bulunabilirler.” ifadesine yer verilmekle birlikte; İzmir Büyükşehir Belediyesi harcamalarının denetimine ilişkin İzmir Büyükşehir Belediyesi 2016 Yılı Sayıştay Denetim Raporu‘nun “Denetim Görüşünü Etkilemeyen Tespit ve Değerlendirmeler” bölümünde yer alan “Mevzuata aykırı olarak tarımsal yardımların yapılması” başlıklı Bulgu 20, “Tarımsal Kalkınma Kooperatiflerine süt soğutma tankları desteği sağlanması” başlıklı Bulgu 21, “S.S Gödence Tarımsal Kalkınma Kooperatifi zeytinyağı tesisinin yenilenmesi” başlıklı Bulgu 22, “İlçe ziraat odaları ile ortak tarım makinaları parkı kurulması” başlıklı Bulgu 23, “İncir ve zeytin üreticilerine hasat sürecinde üründe kalite ve verimi arttırmak amacıyla incir üreticilerine incir kurutma kereveti (kasası) ve zeytin üreticilerine zeytin kasası desteği” sağlanması başlığını taşıyan Bulgu 24. maddelerinde:

📌5216 sayılı Kanunun 7. maddesinde büyükşehir ve ilçe belediyelerinin tarım ve hayvancılığı desteklemek amacıyla her türlü faaliyet ve hizmette bulunabileceği belirtilmekle birlikte; bu yetkiye ait konu ve kapsamın herhangi bir uygulama yönetmeliğince belirlenmemesi nedeniyle, ‘faaliyet‘ ve ‘hizmet‘ olarak tanımlanan bu yetkinin nakdi ya da ayni yardımlar için kullanılamayacağı,

📌Yapılan yardımların, 5393 sayılı Belediye Kanununun 15. maddesi (a) bendinde belirtilen belde sakinlerinin mahalli müşterek nitelikteki ihtiyaçları kapsamında olmaması,

📌İl Özel İdarelerinin kapanmasına neden olan 6360 sayılı yasa sayesinde il özel idarelerinin yereldeki görevlerinin belediyelere devredilmesi nedeniyle il özel idarelerinin tarımsal hizmet ve faaliyet yetkilerinin büyükşehir belediyelerine geçtiğini iddia etmenin, belediyelerin kendi çerçeve yasaları olan 5393 ve 5216 sayılı yasalar çerçevesinde mümkün olmaması,

📌Ayrıca, 5393 sayılı Kanunun ‘Diğer Kuruluşlarla İlişkiler‘ başlıklı 75. maddesinde belediyelerin; kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarıyla kamu yararına çalışan dernekler, Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınmış vakıflar ve 7/6/2005 tarihli ve 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu kapsamına giren meslek odaları ile ortak hizmet projeleri gerçekleştirebileceği belirtildiği halde; bunlar arasında yer almayan kooperatiflerle ortak hizmet projesi yapılmasının ve bu proje kapsamında ayni ya da nakdi katkıda bulunulmasının mümkün olmaması,

📌İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 18.11.2015 tarih, 05-1184 sayılı kararı ile kabul edilen İzmir Büyükşehir Belediyesi Tarımsal Hizmetler Dairesi Başkanlığı Çalışma, Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik’te 5393 ve 5216 sayılı yasalarda bulunmayan görevlere yer verilmesi ve mali düzenlemelere izin veren bu yönetmelik için 6085 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 27. maddesine göre Sayıştay’dan istişari görüş alınmaması nedeniyle,

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin; kooperatiflere, meslek odalarına ve çiftçilere istediği kadar ve istediği türde nakdi veya ayni yardımda bulunmasının, mevzuata uymadığı belirtilmiştir. (1)

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 1986 yılı gelir ve giderlerini inceleyen Sayıştay denetçisinin düzenlediği Ekim 2017 tarihli raporun “Denetim Görüşünü Etkilemeyen Tespit ve Değerlendirmeler” bölümünde on üç (13) sayfa gibi oldukça uzun bir bölümde beş (5) bulgu olarak ele alınıp sonuç kısmında “İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin; kooperatiflere, meslek odalarına ve çiftçilere istediği kadar ve istediği türde nakdi veya ayni yardımda bulunmasının mevzuata uygun olmadığı” şeklindeki bir değerlendirme yapılmasına karşın; bu değerlendirmenin bugüne kadar bu yardımların sürdürülmesini ve bu yardımlar için harcamalar yapılmasını engellememekle birlikte, bu değerlendirmenin İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Sayıştay Başkanlığı arasında nasıl bir pratik sonuca ulaştığı bilinmemekte; ayrıca 2016 yılı sonrasında İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 10.06.2019 tarih, 426 sayılı kararı ile kabul edilen “İzmir Büyükşehir Belediyesi Tarımsal Hizmetler Dairesi Başkanlığı Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin 15. maddesi hükmene göre, bu yönetmeliğin yürürlüğe girebilmesi için Sayıştay görüşünün alındığı belirlenmiştir.

Yapılan tarım ve hayvancılık yardımlarıyla ilgili yönetmelik için Sayıştay’ın uygun görüşünün alınmasından sonra geriye sadece üç sorun kalmıştır:

1. Tarım ve hayvancılığı desteklemek amacıyla yapılan her türlü hizmet ve faaliyetin, 2012 yılında 5216 sayılı Kanunun 7. maddesine eklenen fıkra hükmüne göre mümkün olup olmadığı, Sayıştay denetçisinin deyimiyle konu ve içerik itibariyle bu hizmet ve faaliyetlerin sınırsız olup olmayacağı; dolayısıyla, tarım ve hayvancılık hizmetlerini yerine getirmek amacıyla Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kurulmuş olan Tarım ve Orman Bakanlığı ile bakanlığa bağlı birimlerin ve diğer tarım ve hayvancılık kurumlarının görev, yetki ve sorumlulukları ile çakışıp çakışmadığı ya da adını verdiğimiz bu resmi kuruluşlarına verilen görev, yetki ve sorumlulukların belediyelerin tarım ve hayvancılığı desteklemek amacıyla yapacağı her türlü hizmet ve faaliyeti engelleyip engellemeyeceği veya sınırlayıp sınırlamayacağı sorunu.

2. Tarım ve hayvancılığı desteklemek amacıyla yapılan her türlü hizmet ve faaliyetin, 5393 sayılı Belediye Kanununun 15. maddesi (a) bendinde belirtilen belde sakinlerinin mahalli müşterek nitelikteki ihtiyaçlarından olup olmadığı sorunu.

3. Belediyelerin, 5393 sayılı Belediye Kanunun ‘Diğer Kuruluşlarla İlişkiler‘ başlıklı 75. maddesinde adı geçmeyen kooperatiflerle ortak hizmet projesi adı altında işbirliği protokolleri imzalayıp ayni ve nakdi yardımda bulunmasının mümkün olup olmadığı.

Yazımızın bir sonraki bölümünde bu üç sorunu mevzuat düzenlemeleriyle pratikteki uygulamalar itibariyle ele alıp tartışmaya çalışacağız.

Devam Edecek…

(1) İzmir Büyükşehir Belediyesi 2016 Yılı Sayıştay Denetim Raporu, Ekim 2017, s.82-94.

‘Bir başka tarım mümkün’ iddiasının Seferihisar macerası… (4)

Ali Rıza Avcan

Evet, Seferihisar tarımının 2009-2020 dönemindeki macerasını ele alıp incelemeye çalıştığımız dört bölümlük yazı dizimizin sonuna geldik. Bugünkü son bölümde ilk üç yazıda ayrıntılarını ortaya koyduğumuz somut durumun somut çözümlemesini yaparak, Tunç Soyer‘in Seferihisar’da belediye başkanı olduğu süre içinde tarım adına yapılanların ya da yapılmak istenenlerin aslında neoliberal kapitalist tarım sisteminin ve bunun Türkiye’deki uygulayıcısı olan AKP’nin politika ve uygulamalarından farklı bir şey olmadığını, ortada “başka” ya da mevcut olanın yerine konulabilecek alternatif bir şeyin bulunmadığını anlatmaya çalışacağız.

İşe isterseniz yaşlı bir Seferihisarlı olan Halil İbrahim amcanın torbasından çıkan ata tohumlarıyla; yani yerel tohumlarla ve onların korunup korunmadığı hikayesi ile başlayalım….

I- Yerel Tohumların Bulunup Korunması ve Kullanılması İle İlgili Çalışmalar

Hepimizin bildiği gibi 31.10.2006 tarih, 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu‘nun 5 ve 7. maddelerine göre Tarım ve Bakanlığı tarafından, bitkisel ve tarımsal özellikleri belirlenerek sadece kayıt altına alınan çeşitlere ait tohumlukların üretimine ve ticaretine izin verilir. Aynı kanunun 14. maddesine göre de, ticarete konu olmamak ve şahsî ihtiyaç miktarı ile sınırlı kalmak kaydıyla, çiftçiler arasında yapılacak tohumluk mübadeleleri ile deneme ve denetim amacıyla kullanılan ve miktarları Bakanlıkça belirlenen tohumluklar, bu Kanunun getirdiği yasakların dışındadır.

5553 sayılı Tohumculuk Kanunu‘nun 14. maddesine göre ticarete konu olmamak ve şahsi ihtiyaç miktarı ile sınırlı kalmak koşuluyla sadece çiftçiler arasında yapılmasına izin verdiği ilk tohum takas etkinliği 2010 yılında Karaot Köyü Tohum Derneği tarafından Torbalı’nın Karaot Köyü‘nde düzenlenmiş (1) ve bunu farklı il ve ilçelerde düzenlenen yüzlerce tohum takas etkinliği izlemiştir. Seferihisar’da ise ilk kez 5 Şubat 2011 tarihinde Seferihisar Belediyesi tarafından düzenlenen Yarımada Tohum Takas Şenliği, 2012 yılından itibaren Seferihisar Tohum Takas Etkinliği adı altında yedi kez (13-14 Ekim 2012, 28 Şubat 2015, 18 Nisan 2016, 13 Mayıs 2017, 31 Mart 2018, 4 Mayıs 2019) yapılmış, 2020 etkinliği ise Pandemi koşulları nedeniyle iptal edilmiştir.

Yerel tohumların bulunup koruma altına alınması, kullanılıp çoğaltılması amacıyla Seferihisar ilçesinde şenlik ya da etkinlik adı altında “yerel tohumlara özgürlük” sloganıyla tohum takasları yapılırken diğer yanda bu konunun ülkemizdeki en üst örgütü olan Tarım ve Orman Bakanlığı ise biraz geç kalmış olsa da “Mirasımız Yerel Tohum” isimli proje kapsamında ve Cumhurbaşkanının eşi Emine Erdoğan‘ın himayesinde 1. Yerel Tohum Buluşmaları adı verilen organizasyonu 31 Mart 2017 tarihinde İzmir’in Kemalpaşa ilçesinde yapmış, bunu 25 Mayıs 2017 tarihinde Samsun‘da yapılan ikinci ve 25 Nisan 2018 tarihinde Şanlıurfa‘da yapılan üçüncü buluşmalar izlemiş, proje kapsamında oluşturulan yerel tohum toplama ekiplerinin Kahramanmaraş, Adana, Gaziantep, Eskişehir, Bilecik, Kütahya ve Bursa illerinden topladığı 1.131 çeşit yerli tohumun yarısı Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Tohum Gen Bankası‘na teslim edilmiş, yarısı da yine aynı bakanlığa bağlı TİGEM – Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü, TAGEM – Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü ve BÜGEM – Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü tarafından incelemeye alınarak 42 çeşidin 2020 yılında tescile sunulması planlanmıştır. Diğer yandan TİGEM tarafından üretilen domates, biber, patlıcan, karalahana, marul, pazı, turp ve beyaz lahana fideleri TKK – Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri tarafından çiftçilere dağıtılması sağlanmıştır.

‘Mirasımız Yerel Tohum” projesinin tanıtımı 4 Eylül 2019 tarihinde yine Cumhurbaşkanının eşi Emine Erdoğan‘ın katılımıyla TİGEM‘in Polatlı Tarım İşletmesi‘nde yapılmış ve 2020 yılı içinde Karacabey Tarım İşletmesi‘nde üretilen kavun ve karpuz fideleri Adana bölgesinde, domates, biber ve patlıcan fideleri ise Bursa bölgesindeki üreticilere dağıtılmıştır.

Ayrıca 3 Eylül 2019 tarih ve 30877 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Yerel Çeşitlerin Kayıt Altına Alınması, Üretilmesi ve Pazarlanmasına Dair Yönetmelik‘le, ülkemizdeki tarla ve bağ-bahçe bitkileri ve diğer bitki türlerine ait yerel çeşitlerin korunmasını sağlamak ve genetik erozyonlarını engellemek istenmiştir. Ayrıca söz konusu yönetmelikte, yerel çeşitlerin kayıt altına alınması, tohumluklarının çoğaltımı, pazarlanması, idamesi ve sürdürülebilir kullanımı ile ilgili kurallar getirilerek ticareti yapılacak yerel tohumlukların üretimi, bunların piyasaya arzı ve bu konudaki denetimlere ilişkin usul ve esaslar belirlenmiştir.

Seferihisar Belediyesi ile Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından eş zamanlı olarak gerçekleştirilen çalışmalardan anlaşıldığı kadarıyla, yerel tohumlara her iki taraf; yani Seferihisar Belediyesi ile Tarım ve Bakanlığı da önem vererek organizasyonlar, üretimler ve tohum dağıtımları yapmış; hatta hükümet cephesi bir kaç adım daha öteye giderek bu işin yasal çerçevesini çizerek Tohum Gen Bankası eliyle toplanan yerel tohumların tescillenmesi için çalışmalara başlamıştır.

Ancak söz konusu yönetmeliğin 4. maddesi hükmüne göre, “kamu malı” olarak tanımlanan yerel tohumların üretimi için sadece gerçek kişilere ihtiyaçları kadar üretim yapma izni verildiği halde; tüzel hukuk kişisi olan Seferihisar Belediyesi‘ne karakılçık buğdayının ya da diğer yerel tohumların, halka dağıtacak kadar üretim yapmasına Tarım ve Orman Bakanlığı yetkililerince nasıl izin verildiği de kesin olarak bilinmemektedir. Ayrıca Seferihisar bölgesindeki yerel tohumları toplayıp bunlardan bazılarını üreten Can Yücel Tohum Merkezi‘nin yerel tohumları toplayıp barındırmak ve üretmek dışında başka ne iş yaptığı da henüz belli değildir.

Bugün itibariyle Seferihisar’da Seferihisar Belediyesi‘ne ve Bornova’da İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ait olup Can Yücel‘in ismini taşıyan iki ayrı tohum merkezinde kaç adet yerel tohumun korumaya alındığı ve bunlardan hangilerinin ne miktarda üretildiği bilinmezken; Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 1.131 adet yerli tohumu Tohum Gen Bankası‘nda korumaya alıp bunlardan 42 çeşidi tescillediği bilinmektedir.

Ayrıca karakılçık buğdayının tohumu dışında kalan yerel tohumlardan hangilerinin; özellikle de verimliliği ve kabul görürlüğü açısından değerli olan yerel tohumlardan hangilerinin koruma altına alınıp üretildiği ve halka dağıtıldığı da belli değildir. Çünkü karakılçık buğdayının tohumu gibi uluslararası tohum tekelleri tarafından yasaklandığı ya da üretimi engellendiği için değil de; hasadı zor, üretimi verimsiz ve tatsız bulunduğu için üreticinin üretiminden kendiliğinden vazgeçtiği ya da rağbet görmeyen tohumlar yerine halen hasadı kolay, verimi yüksek, tadı beğenilen ve besin değeri yüksek olan bitkilere ait tohumların GDO’lu tohuma dönüşmemesi amacıyla korunup saklanması, takas edilip değiştirilmesi ve üretilip dağıtılması daha anlamlı ve doğru olacaktır.

Dünya Bankası (World Bank), Dünya Ticaret Örgütü (WTO), Birleşmiş Milletler (UN), Uluslararası Gıda Örgütü (FAO), Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) gibi kapitalizmin uluslararası egemenlik kuruluşlarının uluslararası tohum tekellerinin çıkarlarını gözetecek şekilde ulusal hükümetleri baskılaması sonucunda çıkarılan kanunlarla yerel tohumların satışının yasaklanması ve sertifikalı hibrit tohumların yaygınlık kazanması karşısına gerçekleştirilecek ve bir noktaya kadar etkili olabilecek muhalefet biçimlerinden biri, kanunun izin verdiği ölçüde yerli tohumların toplanması ve takas edilerek üretilmesi olmakla birlikte; bu konuda yapılması gereken sonuç alıcı asıl muhalefetin, o kanunları çıkaran hükümetlere ve onlara destek veren uluslararası kuruluşlara karşı yapılması gereken anti-kapitalist içerikli politik mücadele olduğu unutulmamalı, sadece tohum takas etkinlikleriyle sonuç alınamayacağı bilinmelidir. O nedenle, siyasete bulaşmadan ve kimselerle kötü olmadan, kimsenin fincancı katırlarını ürkütmeden yürütülen tohum takas muhalefetinin, çiftçi ve üreticilerden daha çok gücünü daha da arttırmak isteyen iktidar sahiplerinin işine yarayan aldatıcı, oyalayıcı bir eylem olduğu da unutulmamalıdır.

Başka bir tarım” niyetine Seferihisar yapılanlarla, şikayet edilen mevcut tarım sistemini planlayıp uygulayan devletin yaptıkları arasında herhangi bir fark bulunmakta mıdır? : Aynı şeyi yapıp farklı göstermek…

Her kamu yöneticisinin, görevi olan kamusal hizmetleri planlamaya kalkması durumunda, bağlı olduğu üst birimlerin bu konuda bir plan yapıp yapmadığına ve bu planlarda kendi kurumu ile ilgili olarak nelerin yer aldığına bakması gerekir. Bu gerekliliğin ülkemizdeki örneği ise, her kamu idaresinin yaptığı hizmetlerle ilgili herhangi bir vizyon, misyon, stratejik hedef ve amaç belirlerken öncelikle beş yıllık kalkınma planlarına, Cumhurbaşkanlığı yıllık programlarına, orta vadeli programlara, orta vadeli mali planlara ve kalkınma ajansları tarafından hazırlanmış bölge planlarına bakması, o planlarda yer alan visyon, misyon, stratejik amaç ve hedefleri dikkate alması ve hazırladığı planları mümkün olduğu kadar o üst belgelerdeki vizyon, misyon, stratejik amaç ve hedeflerle uyumlu hale getirmesi gerekmektedir. Planlama tekniği açısından önemli olan bu husus, aynı zamanda 5108 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 9. maddesi uyarınca uyulması gereken yasal bir zorunluluktur.

2018 yılında seçime bir yıl kala Seferihisar Belediyesi’nin Sürdürülebilir Tarımsal Kalkınma boyutundaki vizyonunu belirlemek ve bu vizyona ulaşmak için gerekli olan pratik ve politik önerileri belirlemek amacıyla hazırlandığı anlaşılan “Seferihisar Belediyesi Sürdürülebilir Tarımsal Kalkınma Vizyon Belgesi” temelde bir stratejik plan olmayışı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kalkınma ile ilgili üst belgeleri dikkate alınmadan hazırlanıp yayınlanması ve Seferihisar Belediye Meclisi tarafından görüşülüp kabul edilmeyişi nedeniyle resmi, kurumsal bir özelliğe sahip olmamakla birlikte; Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer’in izni ile yayınlandığından büyük ölçüde Seferihisar Belediyesi‘nin kurumsal görüşlerini yansıttığı kabul edilebilir.

Bildiğimiz kadarıyla ülkemizde 2009-2019 döneminde kabul edilip uygulama konulmuş tarımla ilgili bir çok plan (üst belge) bulunmaktadır. Aklımıza ilk gelenleri şu şekilde sıralayabiliriz: 9, 10 ve 11. Kalkınma Planları, Orta Vadeli Programlar, Orta Vadeli Mali Planlar, 2009-2020 dönemi Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programları, Kırsal Kalkınma Eylem Planı 2015-2018, Türkiye Organik Tarım Stratejik Planı 2012-2016, Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi 2014-2020, Tohumculuk Sektör Politika Belgesi 2018-2022, Ulusal Su Planı 2019-2023, Ulusal Havza Yönetim Stratejisi 2014-2023, Ulusal Kuraklık Yönetimi Strateji Belgesi ve Eylem Planı 2017-2023, Çölleşme ile Mücadele Ulusal Stratejisi 2015-2023, Erozyonla Mücadele Eylem Planı 2013-2019, İzmir Bölge Planı 2014-2023 ve diğerleri.

Bu temel belgelerden biri olarak örnek aldığımız ve 20189 yılından bu yana uygulanmakta olan 2019-2023 dönemi ile ilgili 11. Kalkınma Planı’nın 2.2.2. Öncelikli Gelişme Alanları/2.2.2.1. Tarım başlıklı bölümünde “Çevresel, sosyal ve ekonomik olarak sürdürülebilir, ülke insanının yeterli ve dengeli beslenmesinin yanı sıra arz talep dengesini gözeten üretim yapısıyla uluslararası rekabet gücünü artırmış, ileri teknolojiye dayalı, altyapı sorunlarını çözmüş, örgütlülüğü ve verimliliği yüksek, etkin bir tarım sektörünün oluşturulması” temel amaç olarak belirtilmiş olup, bu amaca ulaşmak için belirlenen toplam 82 politika ve tedbir arasında yer alan 403, 405.5, 406, 406.3, 407.2, 409.3, 411.6, 412.1, 412.2, 412.3, 413.2, 413.3, 414.1, 416.4 ve 418.1 sıra numaralı toplam 15 adet politika ve tedbirin, 2.3.5 Kadın başlıklı bölümünde 600.5 ve 600.9 sıra numaralı 2 adet politika ve tedbirin, Sürdürülebilir kırsal kalkınma anlayışıyla, üretici birlikleri ve aile işletmelerinin üretim kapasitesinin ve kırsal işgücünün istihdam edilebilirliğinin artırılması, yaşam kalitesinin iyileştirilmesi, yoksullukla mücadele ile kırsal toplumun düzenli ve yeterli gelir imkânlarına kavuşturularak refah düzeyinin artırılması ve nüfusun kırsalda tutundurulması temel amaç” olarak tanımlayan 2.4.6 Kırsal Kalkınma başlıklı bölümünde yer alan 706. 706.1, 706.2, 706.3, 706.4, 706.5, 707, 707.1, 707.2, 708, 708.1, 708.2, 709, 709.1, 709.2, 709.3, 710, 710.1, 711, 711.1, 711.2, 711.3 sıra numaralı toplam 22 adet politika ve tedbirin Seferihisar Belediyesi’nce 2009-2019 döneminde Seferihisar’da sürdürülebilir tarımsal kalkınma adına yapıldığı söylenen tarımsal etkinliklerle 2018 tarihli Seferihisar Belediyesi Sürdürülebilir Tarımsal Kalkınma Vizyon Belgesi‘nde yazılı olan önerilerle birebir örtüştüğü, aynı içeriklere sahip olduğu görülecektir:

Makro ve mikro düzeyde doğru ve güvenilir veri temin edilerek, tohumdan sofraya uzanan tüm zincirin tam olarak kayıt altına alınacağı(403), “küçük aile işletmelerinin korunacağı(405.5), “suyun kalite ve miktar olarak korunması ve etkin kullanımına yönelik çalışmalara devam edileceği(406), “tarımda suyun verimli kullanılmasına yönelik su tasarrufu sağlayan yağmurlama ve damla sulama gibi modern sulama sistemlerinin yaygınlaştırılacağı(406.3), “başta yüksek katma değerli tıbbi ve aromatik bitkilerde olmak üzere, ürün güvenilirliği, çeşitliliği ve üretimini artırmak amacıyla, iyi tarım uygulamaları, organik tarım, sözleşmeli üretim, kümelenme, araştırma, pazarlama ve markalaşma faaliyetlerinin destekleneceği” (407.2), “ürün çeşitliliği ve markalaşma ile uluslararası rekabet edebilirliğin artırılması çalışmalarının destekleneceği(409.3), “tarımsal üretimde yerel hayvan ırkı ve tohum alanında biyolojik çeşitliliğimizin korunacağı ve sürdürülebilir hale getirilmesinin sağlanacağı(411.6), “biyolojik çeşitlilik envanterinin tamamlanacağı, önemli türler ve özellikli alanların izleneceği, genetik kaynaklardan ve bağlantılı geleneksel bilgilerden elde edilen faydaların paylaşımına yönelik mekanizmanın oluşturulacağı, biyoçeşitliliğe dayalı geleneksel bilgilerin kayıt altına alınması suretiyle Ar-Ge amaçlı kullanıma sunulacağı(412.1), “yerel ırk hayvan ve tohum varlığının yeterli niceliğe ulaşmasını teminen akredite doğa çiftliklerinin kurulmasına yönelik düzenlemeler yapılacağı(412.2), “doğa çiftliklerinde, başta kışlık sebze olmak üzere meyve, tahıl, tıbbi ve aromatik bitkilerin yerel tohumları ve yerel hayvan ırkları çoğaltılacağı ve sürdürülebilir katma değerli ürünlere dönüştürülmesinin sağlanacağı, tarım ürünlerinin pazarlanmasında dağıtım zincirindeki aracıların sayısının azaltılacağı, tüketicinin makul fiyatlardan ürüne erişimi, üretici ile tüketici arasında doğrudan bağlantı kurulması yönünde kooperatiflerin ve üretici birliklerinin sistemde etkin olarak yer almasının sağlanacağı(412.3), “üretici birliklerinin ticari faaliyette bulunabilmelerinin kolaylaştırılması amacıyla düzenlemeler yapılacağı(413.2), “denetim ve yönetim altyapısı güçlü bir dağıtım modeliyle tarımsal ürünlerin piyasaya daha hızlı ve uygun fiyatla sunulmasını sağlamaya yönelik düzenlemeler yapılacağı, yerel ve bölgesel düzeyde üretimi yapılan tarımsal ürünleri hak ettiği katma değere eriştirecek mekanizmaların oluşturulacağı(413.3), “yöresel ürünler, coğrafi işaretli tarım ürünleri ile tıbbi ve aromatik ürünlerin tanıtım, pazarlama ve markalaşmaya yönelik iyileştirmelerle ürün değerinin artırılması suretiyle ticarete konu olmasının sağlanacağı(414.1), “akıllı tarım teknolojileri başta olmak üzere yenilikçi ve çevreci üretim teknikleri geliştirileceği ve destekleneceği, tarımda üreticilerin gelirini korumaya yönelik faaliyetlerin destekleneceği(416.4), “başta kadın ve genç çiftçilere yönelik olmak üzere, üretim maliyetlerinin düşürülmesi, teknoloji kullanımı, kaliteli ve sağlıklı ürün üretimi konularında eğitimlerin verileceği, yayım ve sertifika programları ile tarımsal becerinin geliştirilmesine yönelik kursların düzenleneceği(418.1), “kadınlar tarafından kurulan kooperatiflere yönelik; eğitim, girişimcilik ve danışmanlık gibi alanlarda sunulan destekler yaygınlaştırılacak ve gerekli hukuki düzenlemeler yapılmak suretiyle kadınların kooperatif kurmaları kolaylaştırılacaktır(600.5), “kırsal kesimde kadın girişimciliğinin artmasına yönelik destek mekanizmaları sağlanacaktır(600.9) 11. Kalkınma Planı’nın öncelikli hedefleri arasında yer almıştır. 2009-2020 döneminde yürürlükte olan devletin diğer üst belgelerine de baktığımızda da aynı benzerliğin o belgelerde yazılı olan vizyon, misyon, stratejik amaç ve hedeflerle de örtüştüğü, neredeyse birebir aynı olduğu görülmektedir.

Bu durumda Seferihisar Belediyesi’nin 2009-2020 döneminde Sürdürülebilir Tarımsal Kalkınma söylemiyle uyguladığı her şeyle Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin Dünya Bankası, Uluslararası Ticaret Örgütü, Birleşmiş Milletler Gıda Örgütü, IMF ve Avrupa Merkez Bankası gibi uluslararası kuruluşların önerileri doğrultusunda yerelleşmeyi, yönetişimi, yerel tohumları, şirketleşmiş kooperatif ve birlikleri, üretici kadınları, yenilikçi ve çevreci üretim tekniklerini, tanıtım, pazarlama ve markalaşma gibi kapitalist tarımın neoliberal uygulamalarını öne çıkararak tüm ülke sathında, İzmir’de ve Seferihisar’da uyguladığı güncel tarım politika ve uygulamalarının birbirine benzediği, her ikisinin aynı ideolojik ve siyasal odaktan kaynaklandığı; o nedenle de iflasını yaşadığımız tarım sistemi ile belirsizlik içeren “başka” sözcüğü ile tanımlanmaya çalışılan diğer tarım sistemi ya da modelinin bir paranın iki ayrı yüzü gibi birbirine benzediğini, aslında aynı şeyler olduğunu söyleyebiliriz.

Hayaller “Hollanda”, verilen bütçe ve kadrolarla yapılan işler “Seferihisar”…

🔻 Yazı dizimizin üçüncü bölümünde sözünü ettiğimiz Seferihisar Belediyesi’ne ait resmi belgelerdeki ödenek ve harcama miktarları ile bunların büyük bir kısmının personel giderlerinden oluşması, yapılan ya da yapılmak istenen hizmetlerle mevcut mali güç arasında bir dengesizliğin olduğunu ya da tarıma ayrılması gereken mali kaynakların başka alanlara ayrıldığını göstermektedir. Ayrıca bütün bu işlerde belediye bütçesi dışında belediyenin jeotermal şirketi ile üreticinin sırtına yüklenen gayret, hizmet ve maliyetleri de unutmamak gerekir… O nedenle kurulan hayallerle dile getirilen söylemlerin “Hollanda“, verilen ödenek ve yapılan harcamalarla ortaya çıkanların ise “Seferihisar” düzeyinde olduğu söylenebilir.

🔻 2014 yılında kurulup 2014-2017 dönemi bütçelerinde yetersiz ödeneklerle çalışıp 2018 yılı bütçesinde bu ödenekten de olan ve adı Tarımsal Hizmetler Müdürlüğü‘nden Tarımsal Kalkınma Müdürlüğü‘ne dönüşen birimde yönetici ve çalışan olarak istihdam edilenlerin bir belediyenin tarım hizmetlerini planlayıp uygulayacak bilgi, eğitim, birikim ve deneyime sahip olmadığı, tek bir tane bile olsa ziraat mühendisi ya da teknikeri unvanıyla personel çalıştırılmadığı bilinmektedir.

Ayrıca,

🔻 2012-2013 sezonunda Seferihisar Mandalina Üreticileri Birliği‘ne kiralanan Mandalina İşleme ve Ambalaj Tesisi ile 1.050 ton kapasiteye sahip Soğukhava Deposu’nun sezonluk çalıştığı ve her bir sezonda 500-600 ton mandalinayı işleyip paketledikten sonra yurtiçine ya da dışına pazarladığı bilinmekle birlikte bu tesisin Seferihisar üreticisine ve ekonomisine sağladığı faydanın,

🔻 Belediyeye ait arazilerden elde edilen tarımsal ürünlerin cins ve miktarı ile sahip olunan tarım alet ve makina parkının yıllık kapasitesinin,

🔻 Seferihisar Belediyesi’nin çiftçi ve üreticilere doğrudan ya dolaylı yoldan yaptığı yardımlarla yarattığı faydanın yıllar itibariyle miktarlarının,

🔻 Coğrafi işaret alıp tescillenen Seferihisar mandalinası ve kurutulan ya da reçel haline dönüştürülen mandalina ile ilgili üretim, işleme, paketleme, satış, pazarlama, ihracat ve gelir miktarlarının bilinmediği,

🔻 Coğrafi işaret alıp tescillenen Seferihisar mandalinasının Avrupa Birliği tarafından da tescillenmesi için çalışmalara devam edilmediği, bu nedenle coğrafi işaret alıp tescillenen mandalina üretimi ile yurt içi ve dışı satışlarının izlenmediği, Seferihisar mandalinasının Gümüldür ya da Mersin mandalinası gibi daha ucuz türlerle karıştırılıp paçal halde satışını önlemek için çalışmalar yapılmadığı belirlenmiştir.

Sonuç olarak;

2009-2019 dönemindeki Seferihisar belediye başkanlığı hizmetleri başarılı bulunduğu ya da böylesi bir algı yaratıldığı için İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı hizmetine aday olup seçilen Tunç Soyer‘in İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevindeki ikinci yılın başında, Seferihisar Belediye Başkanı olduğu 2016 yılında Seferihisar için attığı “Bir başka tarım mümkün” sloganını şimdi de İzmir için atması vesilesiyle yaptığımız araştırma ve inceleme sonucunda;

🔴 Seferihisar’ın bir kıyı Ege yerleşimi olması nedeniyle, hem tarihsel düzeyde kapitalizmin ülkemizdeki ilk geliştiği bölgede yer alması hem de ekonomik düzeyde tarım dışında turizm, inşaat ve hizmetler gibi değişik sektörlerin getirdiği büyük bir dönüşüm gücüne sahip olması nedeniyle; İzmir’in iç kesimleriyle Anadolu’daki diğer yerleşimlere göre daha avantajlı, kapitalist tarım sistemi itibariyle yeniliklere ve teknolojik değişimlere daha yatkın bir yapıya sahip olduğu bilinmektedir.

🔴Devlet Planlama Teşkilatı’nın 1996 ve 2004 yıllarında düzenlediği İlçelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması sonuçlarına göre Türkiye ölçeğinde 90 ve 61., İzmir ölçeğinde 5. sırada yer alıp aradan 13 yıl geçtikten sonra 2017 yılında Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nca düzenlenen İlçelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması‘nda Türkiye ölçeğinde 130., İzmir ölçeğinde de 15. sıraya gerileyen; ayrıca, İnsani Gelişme Vakfı‘nın 2017 yılında Türkiye’deki 161 ilçeyi dikkate alarak düzenlediği “İnsani Gelişme Endeksi – İlçeler 2017 – Tüketiciden İnsana Geçiş Araştırması“ndaki sıralamada ülke düzeyinde 56. ve 26 İzmir ilçesi arasında 11. sırada olan Seferihisar’daki tarım faaliyetlerinin 2009-2019 dönemindeki gelişiminde İzmir ve Türkiye ölçeğindeki gelişimden farklı, olağanüstü boyutlarda ve ayrıksı bir eğilimin ortaya çıkmadığı belirlenmiştir.

🔴Seferihisar ilçesindeki ormanlık alanı tahrip edip yok eden büyük yangınların yanında ilçenin öne çıkan tarım ürünleri (satsuma mandalina, enginar, zeytin) lehine tarım alanlarıyla yapılaşmaya açılan yerleşim alanlarının devamlı büyüyüp genişlediği; bu durumun ilçe tarımının geleceği açısından riskli bir durum yarattığı belirlenmiştir.

🔴 2009-2020 döneminde Seferihisar’da ekimi yapılan tahılların, tahıl dışındaki diğer tarla bitkilerinin, sebze ve meyvelerin miktarında, verimlilik düzeyinde ve satış fiyatlarında, ülke tarımının içinde bulunduğu olumsuz koşullar ve iklim değişikliği nedeniyle istikrarın söz konusu olmadığı, mevcut ürün deseni ve öne çıkan satsuma mandalina, enginar ve zeytin üretimi itibariyle belirgin bir değişikliğin olmadığı, tarım alanlarının yıllar içinde genişlemesine rağmen üretilen miktarlarda yer yer ve zaman zaman azalmalar olduğu belirlenmiştir.

🔴Seferihisar ilçesi tarımının 2009-2019 dönemindeki olağan gelişiminde sadece Seferihisar Belediyesi’nin değil; aynı zamanda Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı birçok hizmet biriminin, kooperatif ve birliklerle üreticilerin ve Seferihisar halkının payı, katkısı ve desteği bulunmaktadır.

🔴Seferihisar’da Seferihisar Belediyesi tarafından AKP iktidarının tarımda yaptıklarına alternatif bir tarım politikası izleniyormuş gibi yapıp söylediklerinin aslında Dünya Bankası (World Bank), Dünya Ticaret Örgütü (WTO), Birleşmiş Milletler (UN) ve ona bağlı Dünya Gıda Örgütü (FAO), Uluslararası Para Fonu (İMF), Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve benzerleri gibi neoliberal kapitalizmin uluslararası kuruluşlarının öneri ve yönlendirmeleri doğrultusunda uygulamalar yapan Tarım ve Orman Bakanlığı‘nın temel politika, strateji ve uygulamalarıyla aynı olduğu, aralarında bir fark olmadığı, düzenlenen kalkınma plan ve programlarına göre her iki tarafın da Sürdürülebilir Kırsal Kalkınma adını verdikleri bir Truva Atı sayesinde; küçük üreticinin korunması, tarımdaki kadın işgücünün öne çıkarılıp geliştirilmesi, yerli tohumların korunup çoğaltılması, kooperatifçiliğin geliştirilmesi, tarımda markalaşma ve yeni teknolojilerin kullanılması gibi birçok konuda anlaşıp uzlaştığı ortaya çıkmış, her iki taraf arasında sanki uzlaşmaz bir farklılık varmış gibi anlatılanların ve “başka bir tarım” söylemiyle ifade edilmek istenenin şeyin gerçekte somut ve devrimci bir alternatif olduğunu ima eden söylem ve eylemlerin ise yanıltıcı bir algı çalışması olduğu anlaşılmıştır.

🔴 Nitekim “Başka bir tarım mümkün” sloganını Seferihisar ve İzmir’de farklı tarihlerde iki ayrı kez kullanıp belirsizliklere dolu farklı bir tarımı kurtarıcı gibi müjdeleyen Tunç Soyer‘in Seferihisar’daki tohum merkezinden daha büyük bir benzerini İzmir Bornova’da açtıktan sonra hem bu merkezi, hem de yeni açılan Girişimcilik Merkezi İzmir‘i, küçük üreticiyi korumak yerine, endüstriyel tarımı savunup uygulayan (2); ayrıca, üyeleri arasında genetiği değiştirilmiş GDO’lu tohum ve fide üreten uluslararası tekellerle ortaklık yapan (Hishtil-Toros Fidecilik San. ve Tic. A.Ş./Tekfen Holding, Carlgill Gıda A.Ş., BASF Türk Kimya San. ve Tic. Ltd. Şti., Bayer Türk Kimya San. Ltd. Şti.) şirketlerin üyesi olduğu; Tekfen Holding adına dernek üyesi olan Feyyaz Berker’in derneğin kurucu üyesi olduğu ve 9 yıl süreyle yönetim kurulu başkanı olarak görev yaptığı TÜSİAD‘a teslim etmesi (3), imzalanan protokol uyarınca Girişimcilik Merkezi İzmir‘in ilk uygulama yılında yapılacak İzmir tarımı ile ilgili araştırmaları TÜSİAD‘a yaptırması da aslında bu gözler önüne serilmek istemeyen gizli ilişki ve işbirliğinin en yeni örneklerini oluşturmaktadır.

Alıntı Yapılan Kaynaklar

(1) Çelik, Z. (2013) Tarımsal Biyoçeşitliliğin Korunmasında Yerel Tohum Bankalarının Rolü Üzerine Bir Araştırma: Karaot Köyü Tohum Derneği ve Yöresi Örneği, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Bornova İzmir.

(2) Sürdürülebilir Büyüme Bağlamında Tarım ve Gıda Sektörünün Analizi, TÜSİAD Yayını, 2020

(3) TÜSİAD 2019 Yılı Faaliyet Raporu, s.86-94

Yazı dizisinin önceki bölümleri

https://kentstratejileri.com/2021/04/19/bir-baska-tarim-iddiasinin-seferihisar-macerasi-1/

https://kentstratejileri.com/2021/04/21/bir-baska-tarim-iddiasinin-seferihisar-macerasi-2/

https://kentstratejileri.com/2021/04/23/bir-baska-tarim-iddiasinin-seferihisar-macerasi-3/

‘Bir başka tarım’ iddiasının Seferihisar macerası… (3)

Bu yazı dizimizin konusu, 2021 yılı başında İzmir için “Bir başka tarım mümkün” sloganını atarak İzmir’de belediye odaklı ikinci bir tarım hamlesini başlatan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in, Seferihisar Belediye Başkanı olduğu 2016 yılında Seferihisar için attığı aynı slogan sonrasında Seferihisar ilçesi tarımında bir değişim, bir dönüşüm olup olmadığını, belirsizlik içeren “başka” sıfatının bu şekilde kullanılması sonrasında o bir “başka” tarımın Seferihisar’da hayata geçip geçmediğini araştırmakla ilgilidir.

O amaçla, dizi yazımızın birinci ve ikinci bölümünde Seferihisar ilçesinin genel özelliklerini, nüfusunu, sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyini, genel arazi kullanımını, Seferihisar tarımı konusunda görevli, yetkili ve sorumlu olan resmi kurum ve kuruluşları, Seferihisar Belediyesi’nin bu kurumlar arasındaki yerini, tarım arazilerinin dağılımını, 2008-2020 döneminde Seferihisar’da ekimi yapılan tahıl, sebze ve meyve ürünlerinin gelişimini ve bu ürünlerin üretim değerlerindeki değişimi ortaya koymaya çalışmıştık.

Yazımızın bugünkü bölümünde ise Seferihisar için “Başka bir tarım mümkün” sloganının söylendiği dönemde; yani 2009-2019 döneminde, Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer ile Seferihisar Belediyesi’nin, vaat ettikleri belirsizlik içeren “Başka bir tarım” için neler yaptığını, neleri gerçekleştirip neleri gerçekleştiremediğini belirlemeye çalışacağız.

Bunun için de öncelikle belediyenin yayınladığı belgelerdeki resmi verileri dikkate alıp bu bilgiler üzerinden değerlendirmeler yapacağız.

I- 5 Hedef, 41 Proje Belgesi: 11 Eylül 2012 tarihinde Seferihisar’ın yeni vizyonunu ortaya koymak amacıyla açıklanan “5 Hedef, 41 Proje” belgesinde,

1) Yüksek yaşam kalitesi,

2) Aktif hemşerilik, her gün demokrasi,

3) Toplumsal barış,

4) Yaşayan kültür ve doğa,

5) Dünya vatandaşlığı ilkeleri çerçevesinde,

Bir yıl içinde başlayacağı söylenen toplam 41 proje vaadi yer almaktadır. Bu vaatler arasında tarımla ilgili olanlar ise ‘Okul Tarlaları‘, ‘Bereketli Sulama Projesi’, ‘Seferihisar Organik Pazarı’, ‘Mandalina İşletme Tesisi’ ve ‘Tohum Seferberliği’ isimli projelerdir.

5 Hedef 41 Proje” belgesi kapsamında yer alan tarımla ilgili bu beş projenin içerikleri ise şu şekilde açıklanabilir:

📌Okul Tarlaları: Seferihisar’daki okullarda okuyan çocukların, belediyenin düzenleyeceği “Tohum Seferberliği” ile sağlayacağı yerli tohumları okul bahçelerine ekerek ve kendi yetiştirdikleri ürünleri paylaşarak hem sağlıklı beslenmesi hem de küçük yaştan itibaren içinde yaşadığı toplumun kültürüne ve doğasına saygılı olması sağlanacak.

📌Bereketli Sulama Projesi: İlçede tarımın gelişmesine paralel olarak gittikçe azalan kullanılabilen su kaynaklarının bilinçsizce kullanımını engellemek amacıyla, Seferihisar Barajı’ndan sulama suyu alan her bir üreticinin su sayacı alıp taktırarak adil su kullanımı sağlanacak; böylelikle, bahçe sulaması için rotasyonla verilen sudaki basınç sıkıntısı giderilecek ve tarımda kullanılan damlama sulama sistemlerinin tıkanmadan verimli çalışması için baraj suyunun çıkışına son sistem filtreler konulacak.

📌Seferihisar Organik Pazarı: Organik tarımı desteklemek amacıyla tüm sene boyunca açık kalan bir organik pazarı kurulacak.

📌Mandalina İşletme Tesisi: Seferihisar’ın yerel ürünü olan satsuma cinsi mandalinanın değerinin ve pazarlama gücünün arttırılması için kurulan mandalina işletme tesisi kapsamında marka çalışmaları yapılacak, kurulacak narenciye paketleme tesisi ile diğer ilçelerden gelen narenciyenin paketlenmesi sağlanacak.

📌Tohum Seferberliği: Yerel tohumların tohum takas şenlikleri ve tohum merkezi eliyle çoğaltılarak yerel tarımda kullanılması sağlanacak.

II- 2014 Tarihli Seçim Bildirgesi: Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in ikinci kez Seferihisar Belediye Başkanlığı’na aday olması nedeniyle “Seferihisar Değişiyor!” sloganıyla hazırlanan 2014 tarihli seçim bildirgesinde, kurulan Mandalina ve Zeytin Üretici Birlikleri yanında Üzüm Üretici Birliği‘nin de kurulup Seferihisar zeytini ile üzümünün marka çalışmalarının yapılacağı, Bereketli Sulama Projesi kapsamında Seferihisar Barajı‘na otomatik filtrasyon sisteminin takılacağı, sulama suyu iletim hattının yenileneceği, akıllı sayaç sistemi ile adil bir şekilde su dağıtımının yapılacağı, barajın kışın da açık kalacağı, yerel üretici ile köylünün ve ev kadınlarının destekleneceği belirtilmektedir.

III- 2011-2019 Dönemi Faaliyet Raporları: Belediye başkanlarının yıllık faaliyetlerini kapsayan faaliyet raporlarının 2011, 2012, 2013, 2015 ve 2016 yıllarına ait olanlarında belediyenin tarımsal hizmetlerinden söz eden bir bölümün bulunmadığı; sadece 2014, 2017, 2018 ve 2019 yıllarına ait faaliyet raporlarında, 2014 yılında kurulduğu anlaşılan Tarımsal Hizmetler Müdürlüğü‘ne ait faaliyetlerin yer aldığı belirlenmiştir.

2014, 2017, 2018 ve 2019 yıllarına ait faaliyet raporlarının incelenmesi sonucunda; Seferihisar Belediyesi’nin,

🔻 2010 yılında Can Yücel Tohum Merkezi‘ni kurduğu, Can Yücel Tohum Merkezi‘nde üretilen Karakılçık buğdayına ait tohumla diğer yerel tohumların ekilmek üzere üreticilere dağıttığı,

🔻 Her yıl, 1999 yılında başlatılan Mandalina Festivali ile Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği ile birlikte 2010 yılından itibaren düzenlenen Damızlık Koyun-Keçi Panayırı, 2017 yılında başlatılan Ata Ekmeği ve Armola Şenliği ile ilk kez 2009 yılında Torbalı’nın Karaot köyünde başlatılıp 13-14 Ekim 2012 tarihinden itibaren Seferihisar’da da yapılmaya başlanan Tohum Takas Etkinliklerini düzenlediği,

🔻 Seferihisar Mandalina Üreticileri Birliği ile Zeytin Üreticileri Birliği‘ni kurduğu,

🔻 Satın aldığı Mandalina İşleme ve Paketleme Tesisini Seferihisar Mandalina Üreticileri Birliği‘ne devrettiği halde; satın alınıp devredilen tesisinin, yıllık kapasitesi ile faaliyette bulunduğu yıllardaki işleme ve paketleme miktarlarının belli olmadığı,

🔻 Seferihisar mandalinası için coğrafi işaret aldığı ve tescillemekle birlikte coğrafi işaret alınıp tescillenen mandalina üretimi ile yurtiçi satış ve ihracat miktarlarının bilinmediği,

🔻Turgut köyünde 9 dekarlık tarımsal alanda lavanta üretimi yaptığı,

🔻 Tarımsal sulamada kullanılan Seferihisar Barajı ile ilgili sulama suyunun dağıtımını yönettiği,

🔻 Belediye arazilerinden toplanan zeytinlerin Beyler Zeytinyağı Fabrikası’nda sıkımlarını yapıp halka dağıttığı anlaşılmıştır.

Ayrıca 2010 yılı faaliyet raporunda, Seferihisar Belediyesi, Ege Üniversitesi ve İzmir Kalkınma Ajansı işbirliğinde “Tarladan Sofraya İyi Tarım“, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Seferihisar Belediyesi ve İzmir Kalkınma Ajansı işbirliğinde “Sosyo-Ekonomik Kalkınma İçin Sürdürülebilir Bir Örnek: Yarımada’da Organik Tarım“, Seferihisar Belediyesi ile Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi işbirliğinde “Kırsal Kalkınma Programının Hazırlanması” projelerinin hazırlandığı ama sonuçları hakkında bilgi verilmediği anlaşılmıştır.

IV- 2012-2019 Dönemi Kesin Hesapları: Seferihisar Belediyesi’nin yıllık gelir ve gider hesaplarının sonuçlarını gösteren 2012 ve 2013 mali yıllarına ait kesin hesap cetvellerinde tarım hizmetlerine ya da bu hizmetlerin desteklenmesine yönelik bir harcamaya rastlanmamıştır.

🔴Tarımsal Hizmetler Müdürlüğü‘nün kuruluğu 2014 yılı bütçesine bu müdürlük için 1.046.000.- TL: tutarında ödenek konulup; harcama tutarının yıl sonu itibariyle 497.900,36 TL. olup bunun 299.384,69 TL’sının (% 60,12) personel giderlerine ait olduğu,

🔴 2015 yılı bütçesine 1.393.000.-TL. tutarında ödenek konulup; harcama tutarının yıl sonu itibariyle 956.630,20 TL olup bunun 578.523,47 TL’sının (% 60,47) personel giderlerine ait olduğu,

🔴 2016 yılı bütçesine 2.031.000.- TL tutarında ödenek konulup; harcama tutarının yıl sonu itibariyle 1.244.202,51 TL olup bunun 609.155,94 TL’sının (% 48,95) personel giderlerine ait olduğu,

🔴 2017 yılı bütçesine 2.273.000.-TL tutarında ödenek konulup; harcama tutarının yıl sonu itibariyle 1.412.284,99 TL olup bunun 613.285,98 TL’sının (% 43,42) personel giderlerine, 631.886,12 TL’sının (% 44,74) mal ve hizmet alımlarına ait olduğu,

🔴 2018 yılı bütçesine Tarımsal Hizmetler Müdürlüğü için herhangi bir harcama ödeneğinin konulmadığı,

🔴 2019 yılı bütçesine 642.648,59 TL tutarında ödenek konulup; harcama tutarının yıl sonu itibariyle 387.030,36 TL olup bunun 387.030,36 TL’sının (% 60,22) personel giderlerine, 191.394,99 TL’sının (% 29,78) mal ve hizmet alımlarına, 64.223,24 TL’sının (% 10,00) da sosyal güvenlik ödemelerine ait olduğu görülmüştür.

Görüldüğü gibi 2014, 2015, 2016, 2017 ve 2019 yılları bütçelerine tarım hizmetlerini yürütecek Tarım Hizmetleri Müdürlüğü için büyük kısmı personel giderinden oluşan toplam 7.385.648,59 TL. ödenek konulmuş olup bunun 1 yıl için ortalaması 1.477.129,71 TL’ya tekabül etmektedir. Bu beş yıllık süre içinde Tarım Hizmetleri Müdürlüğü tarafından yürütülen tarım hizmetleri için harcanan tutar ise 4.498.048,42 TL, yıllık ortalaması ise 899.609,68 TL’dır. Tarım hizmetlerine ayrılan yıllık bütçeler bu durumdayken 1999 yılından bu yana yapılmakta olan Mandalina Festivali’nin 2012 yılında yapılan 12ncisinin organizasyonu için, 2012 yılı Faaliyet Raporu kayıtlarına göre tek bir yılda toplam 124.539.-TL. harcanmış olması da tarım hizmetlerine verilen önem ve önceliğin durumunu göstermektedir.

V- Seferihisar Sürdürülebilir Tarımsal Kalkınma Vizyon Belgesi 2018: Seferihisar Belediye Başkan Danışmanı Ruhi Su Al tarafından 2018 yılında hazırlanan bu belge, 2009-2018 döneminde yapılan tarımsal hizmetlerin dayandığı ya da dayanacağı temel öncelik, politika, strateji, uygulama ve önerileri derleyip toparlama açısından oldukça önemli olmakla birlikte; 2019 seçimlerinde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olacağı bilinen Tunç Soyer‘e şans verme açısından yapılmasında oldukça geç kalınmış bir çalışmadır. Belediye başkanının görev süresinin bitimine bir yıl kala hazırlanan belgenin bir sonraki belediye başkanı için bir vizyon oluşturacağını düşünsek bile, bunun yeni belediye başkanı tarafından kabul görüp uygulanması da oldukça şüphelidir. Nitekim 2019 seçimlerinden bu yana geçen iki yıl içinde Seferihisar’ın yeni belediye başkanı İsmail Yetişkin, bu belgede yazılı vizyonun dışında çalışmalar yaparak belediye hizmetlerine kendi imzasını atmayı tercih etmiş, arazi satışları ve personel istihdamı konusundaki sert söylem ve eylemleri ile kendisi ve belediye üzerindeki Tunç Soyer vesayetini ortadan kaldırmaya niyetli olduğunu göstermiştir.

2018 tarihli Seferihisar Sürdürülebilir Tarımsal Kalkınma Vizyon Belgesi aslında Tunç Soyer döneminde tarım hizmetleri boyutunda Seferihisar’da yapılanları ya da yapılmak istenenleri gider ayak derli toplu bir şekilde bir araya getirip en iyi şekilde dile getiren tek belgedir. Belgenin giriş yazısında yer alan “Toplumun yeterli ve dengeli beslenmesini esas alan, ileri teknolojiye dayalı, altyapı sorunlarını çözen, verimliliği yüksek, etkin bir üretim yapısıyla uluslararası rekabet gücünü artırmış, doğal kaynakları sürdürülebilir bir şekilde kullanan tarım sektörünün oluşturulması, Sürdürülebilir Kalkınma vizyonunun özü ve bizim de önceliğimizdir.” ifadesi aslında tarım hizmetlerinin 10 yıllık Seferihisar macerasındaki yerini özetlemektedir. (1)

Evet, söz konusu çalışmanın başlangıç bölümünde yer alan bu cümleler, 2009-2018 döneminde yapılmak istenip de yapılanları ya da yapılamayanları en iyi şekilde ortaya koyan güzel ve parlak sözler olmakla birlikte; diğer yandan da, sahibini yitirdiği için gerçekleşme olanağına kaybeden söz sözler gibi belirsiz ve sonuçsuz bir “başka” duruma da işaret etmektedir…

Endüstriyel tarımın getirdiği yararları reddetmeden ama endüstriyel tarımın “müdahaleci” ve “emeği giderek ortadan kaldıran” anlayışı karşısında habitatı, tarımsal işgücünü, özellikle küçük üreticiyi ve gelecek nesillerin ihtiyacını gözeten sürdürülebilir bir sistemin kurulabileceğine inanıyoruz. Saydığımız bu nedenlerden ötürü başka bir tarımın mümkün olduğunu savunuyor ve sürdürülebilir tarımsal kalkınma hedefimizi dört temel prensibe dayandırıyoruz:

1. Yerli tohumu korumak,

2. Üretici pazarları kurmak,

3. Üretici birlikleri ve kooperatifler kurmak ve

4. Yüksek katma değerli tarım ürünleri üretmek.

Seferihisar Belediyesi olarak bu prensipler doğrultusunda geliştirdiğimiz yerel tarımsal kalkınma modelinin en çok gençler, kadınlar ve dezavantajlı grupları içermesinden ve bahsi geçen bu grupları ilçe ekonomisine başarıyla dahil etmekten ötürü büyük gurur duyuyoruz.

Dolayısıyla en başta Cittaslow Türkiye belediyeleri olmak üzere uygulanmaya başlanan bu modelin ulusal tarım politikası haline gelmesini ve ülkemizin diğer bölgelerinde de yaygınlaşmasını arzu ediyoruz.” (2)

Seferihisar Sürdürülebilir Tarımsal Kalkınma Vizyon Belgesi, yerli tohumu korumak“, “üretici pazarları kurmak“, “üretici birlikleri ve kooperatifler kurmak” ve “yüksek katma değerli tarım ürünleri üretmek” şeklinde özetlenip hiçbir ideolojik ya da siyasi içeriğe sahip olmayıp aynı zamanda neoliberal tarım politikalarının temel stratejilerinden olan dört farklı tarım stratejisi üzerine inşa edilmek istenen “Başka bir tarım mümkün” hayalinin, ne ölçüde politik içerikten yoksun, yetersiz ve yanlış olduğunu göstermek açısından da çok yararlı olmuştur.

Yerli tohumları koruyarak, üretici pazarları ile üretici birlikleri ve kooperatifler kurarak, yüksek katma değerli tarım ürünleri üreterek; kısacası sadece bu dört farklı yöntemi kullanarak Dünya Bankası’nın, BM Gıda Örgütü’nün, Dünya Ticaret Örgütü’nün, IMF’nin, Bayer, Monsanto, Cargill gibi uluslararası tohum ve kimyasal ilaç tekellerinin şekillendirdiği ülkemizdeki mevcut tarım sistemi nasıl değiştirilip dönüştürülecek, şayet mevcut ve “başka tarım” sistemleri ile bir arada var olunacaksa, ulusal ve uluslararası alanda sözü geçen bu güç ve iktidar odaklarıyla nasıl bir arada olunacak, onların olası engelleme ya da yok etme çalışmalarına karşı nasıl direnilecek, nasıl başarı sağlanacaktır? Bu “başka tarım” sisteminin zayıf yanları nasıl güçlendirilecek, tehlike ve riskler nasıl giderilecektir? Önerilen o “bir başka tarım sistemi“; yoksa mevcut kapitalist tarım sistemi içinde ona eklemlenecek bir model midir; yoksa onun rakibi olup onunla mücadele edecek devrimci bir alternatif midir? “Bir başka tarım” sistemi ile ilgili belirsizlikler mevcut olduğu müddetçe bu soruları daha da çoğaltmak ve çeşitlendirmek mümkün olacaktır… Peki, bu sorular karşısında hangi tatmin edici yanıtlar verilecek, tarım içinde olan ya da olmayan kurum, kuruluş ve kişiler nasıl ikna edilecek ve verilen yanıtların uygulamaları neler olacak, bütün bunlar nasıl hayata geçirilecektir?

2018 tarihli Seferihisar Sürdürülebilir Tarımsal Kalkınma Vizyon Belgesi‘nin son kısmı ise yerelde ve ulusal düzeyde “ortak sorumluluk” ilkesiyle sonuca ulaşılabilecek politika önerileriyle somut önerilere yer verilmiştir.

Birleşmiş Milletler‘in 2015 yılında kabul ettiği 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları dikkate alınarak düzenlenip mikro ve makro düzeyde uygulanmak üzere önerilen 9 politika şu şekildedir:

Mikro düzeydeki politika önerileri

1. Yerel yönetimler, sürdürülebilir tarımsal kalkınmayı temel vizyon olarak belirlemeli ve bu doğrultuda ‘yerel tarım politikaları‘ oluşturmalıdır.

2. Yerel politikalar uygulanabilir, adil ve kapsayıcı olmalıdır.

3. Yerel yönetimler aralarında ortaklık ve işbirliği mekanizmaları geliştirmeli, yeni ağlar kurulmalıdır.

4. Yerel yönetimler ulusal tarım politikalarının oluşturulmasında daha fazla söz ve yetki sahibi olmalıdır.

5. Bu hususta yerel yönetimlerin tarımsal kalkınma amacıyla hazırlamış olduğu “yerel politika belgeleri” merkezi karar alıcılar tarafından dikkate alınmalıdır.

Makro düzeydeki politika önerileri

1. Tarım ve hayvancılıkta dışa bağımlılığı sona erdirici tedbirler alınmalı ve yerelde üretimi teşvik eden ekonomik ve siyasi kararlar acilen hayata geçirilmelidir.

2. Çevresel şartlar da hesaba katılmak üzere, köylerin ekonomik ve sosyal kapasitesini güçlendiren entegre planlar ve kapsamlı projeler hazırlanmalıdır.

3. Ulusal tarım politikaları, bütünşehir yasası ve ekonomik gidişata bağlı olarak ortaya çıkan “köyden kente göç” sorunu durdurulmalı, köylerin statüsü korunmalıdır.

4. Tarımsal Kalkınma Kooperatiflerini aynı çatı altında bir araya getiren ve işbirliğini güçlendiren platformlar kurulmalıdır.

Somut öneriler ise beş madde halinde düzenlenmiştir:

1. Sürdürülebilir bir tarımsal kalkınma için fosil yakıtlara olan bağımlılık azaltılmalı, yenilenebilir enerji kaynakları kullanımı teşvik edilmelidir.

2. Üreticiler toprak verimliliğini sürekli kılacak zirai ilaç ve gübre kullanımı konusunda eğitilmelidir. Bunun yanı sıra toprak rehabilitasyonu sağlanmalı humus kullanımı arttırılmalıdır.

3. Modern sulama sistemleri kurulmalı, bu sistemlerin yaygınlaştırılması için ihtiyaç duyulan finansman seçenekleri attırılmalıdır.

4. Tarımda biyoçeşitliliği sağlamak amacıyla yerel tohum korunmalı ve ülke çapında yerel tohum merkezlerinin sayısı arttırılmalıdır.

5. Sürdürülebilir bir gıda sistemi için “yerel üretici pazarları” yaygınlaştırılmalı ve “yerel ürün bakkalları” her yerde hayata geçirilmelidir.

Birleşmiş Milletler tarafından 2015 yılında kabul edilen Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları dikkate alınarak ve adeta Tunç Soyer sonrasındaki Seferihisar belediye başkanlarına rehber olması amacıyla hazırlanan bu politika ve somut uygulama önerilerinin, ne ölçüde mevcut tarım sistemine benzediğini ya da farklı olduğunu ise yazı serimizin dördüncü ve sonuncu bölümünde açıklamaya çalışacağız.

Devam Edecek…

Çok az sayıda basıldığı için çoğu Seferihisarlı ya da İzmirlinin temin edemediği Seferihisar Sürdürülebilir Tarımsal Kalkınma Vizyon Belgesi 2018 dosyasını aşağıdaki linkten indirebilirsiniz.

(1) Seferihisar Sürdürülebilir Tarımsal Kalkınma Vizyon Belgesi 2018, Seferihisar 2018, s.2

(2) Seferihisar Sürdürülebilir Tarımsal Kalkınma Vizyon Belgesi 2018, Seferihisar 2018, s.19

Yazı dizisinin önceki bölümleri

https://kentstratejileri.com/2021/04/19/bir-baska-tarim-iddiasinin-seferihisar-macerasi-1/ https://kentstratejileri.com/2021/04/21/bir-baska-tarim-iddiasinin-seferihisar-macerasi-2/

‘Bir başka tarım’ iddiasının Seferihisar macerası… (2)

Ali Rıza Avcan

Bu yazı dizimizin ilk bölümünde 2021 yılının Ocak ayı başında “Bir başka tarım mümkün” sloganı ile ortaya çıkan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in, Seferihisar Belediye Başkanı olduğu 2016 yılında da aynı sloganla ortaya çıkıp Seferihisar için aynı özellikte bir vaatte bulunması nedeniyle, bu slogan ve vaat sonrasındaki 2016-2019 döneminde Seferihisar’daki tarım faaliyetlerinde herhangi bir değişim ya da dönüşüm olup olmadığını ve “başka tarım” olarak nitelenen olası farklılıkların hayata geçip geçmediğini belirlemek amacıyla, Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre 2008-2020 döneminde Seferihisar’daki genel arazi kullanımı ile tarım arazisi kullanımının gelişimini incelemeye çalışmış, tarımda kullanılan toprakların miktarında farklı ürün türleri itibariyle bir artış olup olmadığını ortaya koymaya çalışmıştık.

Yazı dizimizin bugünkü bölümünde ise, 2008-2020 döneminde Seferihisar’da ekimi yapılan tahıllarla benzeri bitkilerin, sebze, meyve, zeytin yağı ve baharatlı bitkilerin dikildiği arazi miktarlarını, verimlerini, üretim miktarlarını, meyve veren ve vermeyen ağaç sayılarını, anlamlı bir değerlendirme yapabilmek amacıyla İzmir il genelindeki aynı verilerle mukayese ederek belirlemeye çalışacağız. Böylelikle Seferihisar’da, içinde yer aldığı İzmir’den farklı, olağanüstü boyutta bir gelişme olup olmadığını göstermeye çalışacağız.

I- Tahıllar ve Diğer Bitkisel Ürünler

Seferihisar’da 2008-2019 döneminde dört çeşit tahılla (buğday, arpa, yulaf, mısır) dokuz çeşit bitkisel ürünün (kuru nohut, susam tohumu, patates, tütün, fiğ, yonca, hayvan pancarı, yemlik kuru bakla, yemlik bezelye) tarımı yapılmış olup; bu ürünlerden buğday, arpa, yonca ve hasıl mısırın üretimi her yıl düzenli olarak yapılırken kuru nohut ekimi sadece 2015, susam tohumu sadece 2012, 2013, 2015 ve 2016 yıllarında, patates ekimi sadece 2010, 2011, işlenmemiş tütün ekimi sadece 2009 yılında, yemlik kuru bakla ekimi sadece 2014, yemlik bezelye ekimi de sadece 2016, 2017, 2018 yıllarında yapılmıştır. 2009-2013 döneminde yapılan fiğ ekimi 2014-2020 döneminde adi fiğ ekimine dönüşmüş, yulaf 2012-2020 döneminde, tritikale ise 2012-2020 döneminde ekilir olmuş, slaj mısır ise 2009 yılı ile 2011-2016 döneminde ekilmiştir.

Bu itibarla son yıllarda Seferihisar’da ekimi yapılan tahıllarla ve benzeri bitkilerin buğday, arpa, yulaf, yonca, hasıl mısır, fiğ/adi fiğ ve tritikale olduğu söylenebilir.

Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2009-2020 döneminde Seferihisar’da ekimi yapılan tahıl ve diğer bitkisel ürünlerle ilgili ekilen alan miktarı (dekar), hasat edilen alan miktarı (dekar), verim (kg/dekar) ve üretim miktarlarını (ton) gösteren tabloya buradan ulaşabilirsiniz.

İzmir ve Seferihisar’da 2009-2019 döneminde her yıl düzenli tarımı yapılan tahıllarla diğer bitkisel ürünlerin “ekilen alan miktarı”, “verim” ve “üretim miktarı” itibariyle artış ya da azalış oranları ise şu şekildedir:

Buğday (Durum Buğdayı hariç) ekimi yapılan tarım arazisi miktarı İzmir’de % -30 azalırken Seferihisar’da % 1.000 oranında artmış, verim İzmir’de % 103 artarken Seferihisar’da % 110 oranında artmış, üretim miktarı da İzmir’de % -28 oranında azalırken Seferihisar’da % 1.00 oranında artmış.

Arpa ekimi yapılan tarım arazisi miktarı İzmir’de % 114 oranında artarken Seferihisar’da % -3 azalmış, verim İzmir’de % 147 oranında artarken Seferihisar’da % 7 oranında artmış, üretilen arpa miktarı da İzmir’de % 168 oranında artarken Seferihisar’da % 4 oranında artmış.

Fiğ/adi fiğ ekimi yapılan tarım arazisi miktarı % 229, verim % 125, yetiştirilen fiğ/adi fiğ miktarı da % 145 oranında artmış.

Yonca ekimi yapılan tarım arazisi miktarı İzmir’de % 119 oranında artarken Seferihisar’da % 1.191 oranında, verim İzmir’de % -37 oranında azalırken Seferihisar’da % 105 oranında artmış, üretilen yonca miktarı da İzmir’de % 882 oranında artarken Seferihisar’da % 1.177 oranında artmış.

Mısır ekimi yapılan tarım arazisi miktarı İzmir’de % -27 oranında azalırken Seferihisar’da % 266 oranında artmış, üretilen mısır miktarı da İzmir’de % -25 oranında azalırken Seferihisar’da% 444 oranında artmış, Seferihisar’daki verim artış oranı % 166 olmuştur..

Bu mukayeseden de anlaşılacağı üzere, 2008-2020 döneminde ekimi yapılan tahıllarla diğer bitkisel ürünlerin maksimum üretim miktarlarının (buğday: 330 ton, arpa 210 ton, yonca 4.516 ton, yulaf 988 ton, hasıl mısır 815 ton) itibariyle ilçe düzeyindeki tarım sistemini değiştirip dönüştürecek büyüklük ve değerde olmadığı ortadadır. Nitekim başka bir tarım vaat eden yerel yöneticilerin de iddiası, tahıl ve benzeri bitkisel ürünlerle değil; satsuma mandalina, zeytin ve zeytinyağı gibi ürünlerle ilgilidir.

II- Sebzeler

Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 20009-2020 döneminde Seferihisar’da toplam 27 çeşit sebzenin üretimi yapılmış olup; bunlardan 22’si her yıl düzenli ekilen, 5 tanesi de bazı yıllar ekilen, bazı yıllar ekilmeyen sebzelerdir.

Ekimi düzenli yapılan sebzeler sırasıyla taze fasulye, taze börülce, taze bakla, beyaz lahana, kırmızı lahana, karnabahar, brokoli, kıvırcık marul, göbekli marul, ıspanak, enginar, karpuz, kavun, dolamlık biber, sivri biber, sofralık hıyar, patlıcan, sofralık domates, bamya, sakız kabak, taze soğan ve pırasadır. Ekimi düzensiz yapılan sebzeler ise sap kereviz (2011-2020), maydanoz (2015-2019), roka (2015-2019), dereotu ((2015-2019) ve salçalık domatestir (2011-2012).

2009-2020 döneminde üretilen sebzelerin dikiminin yapıldığı tarım arazisinin sebze türlerine göre dağılımına baktığımızda en önde gelen sebzenin % 45,30 ile % 73,94 arasında değişimler gösteren enginar olduğunu, enginarı yıldan yıla % 4,90 ile % 17,85 arasında değişim gösteren sofralık domatesin, % 4,58 ile % 5,61 arasında değişim gösteren sivri biberin, % 4,93 ile % 7,18 arasında değişim gösteren karpuzun izlediğini söyleyebiliriz.

2009-2020 döneminde üretilen sebzelerin miktar yönünden gelişimine baktığımızda ise, en fazla üretilen sebzelerin sırasıyla enginar, karpuz, kavun, patlıcan, sofralık ve salçalık domates olduğunu; enginar ekilen arazi ile bu araziden elde edilen enginar miktarının aşağı yukarı aynı düzeyde kaldığını, enginarın yıllar içinde en fazla üretilen sebze olma unvanını zaman içinde sofralık domatese bıraktığını, üretilen karpuz miktarının son yıllarda artış eğilimi içine girdiğini söyleyebiliriz.

Seferihisar, 2019 yılı verilerine göre enginar üretiminde ekim yapılan arazi miktarı itibariyle İzmir ilçeleri içinde 1.028 dekarlık ekim alanı ile üçüncü sırada olup 1. sırayı 3.300 dekar ile Urla, 2. sırayı da 3.110 dekar ile Çeşme almaktadır. Üretilen enginar miktarı açısından da 4.665 ton enginar ile Çeşme birinci, 4.290 ton ile Urla ikinci, 1.285 ton ile de Seferihisar üçüncü sıradadır.

Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2009-2020 döneminde Seferihisar’da ekimi yapılan sebzelerin ekim alanı miktarı (dekar) ile üretim miktarlarının (ton) gelişimini gösteren tablolara buradan ulaşabilirsiniz.

İzmir ve Seferihisar’da 2009-2019 döneminde her yıl düzenli tarımı yapılan 22 çeşit sebzenin “ekilen alan miktarı” ve “üretim miktarı” itibariyle artış ya da azalış oranları aşağıda gösterilmiştir:

Taze Fasulye: Ekilen alan miktarı İzmir’de % 153 oranında arterken Seferihisar’da % 168, üretim ise İzmir’de % 208 oranında artarken Seferihisar’da % 158 oranında artmış.

Taze Börülce: Ekilen alan miktarı İzmir’de % -42 oranında azalırken Seferihisar’da % 208 oranında, üretim ise İzmir’de % 45 oranında azalırken Seferihisar’da % 233 oranında artmış.

Taze Bakla: Ekilen alan miktarı İzmir’de % 12 oranında azalırken Seferihisar’da % 31, üretim ise İzmir’de % 26 oranında azalırken Seferihisar’da % 28 oranında azalmış.

Beyaz Lahana: Ekilen alan miktarı İzmir’de % 108 oranında artarken Seferihisar’da % 300, üretim ise İzmir’de % 108 oranında artarken Seferihisar’da % 300 oranında artmış.

Kırmızı Lahana: Ekilen alan miktarı İzmir’de % 213 oranında artarken Seferihisar % 20 oranında azalmış, üretim ise İzmir’de % 252 oranında artarken Seferihisar’da % 20 oranında azalmış.

Karnabahar: Ekilen alan miktarı İzmir’de % 232 oranında artarken Seferihisar’da % 15 oranında azalmış, üretim ise İzmir’de % 248 oranında artarken Seferihisar’da % 15 oranında azalmış.

Brokoli: Ekilen alan miktarı İzmir’de % 1,750 artarken Seferihisar’da % 150, üretim ise İzmir’de % 2.241 oranında artarken Seferihisar’da % 109 oranında artmış.

Kıvırcık Marul: Ekilen alan miktarı İzmir’de % 142 oranında artarken Seferihisar’da % 733, üretim ise İzmir’de % 202 oranında artarken Seferihisar’da % 700 oranında artmış.

Göbekli Marul: Ekilen alan miktarı İzmir’de % 38 oranında azalırken Seferihisar’da % 40, üretim ise İzmir’de ve Seferihisar’da % 40,00 oranında azalmış.

Ispanak: Ekilen alan miktarı İzmir’de % 174 oranında artarken Seferihisar’da % 213, üretim ise İzmir’de % 215 oranında artarken Seferihisar’da % 550 oranında artmış.

Enginar: Ekilen alan miktarı İzmir’de % 120 oranında artarken Seferihisar’da % 11,38 oranında azalmış, üretim ise İzmir’de % 139 oranında artarken Seferihisar’da % 11,38 oranında azalmış.

Karpuz, Ekilen alan miktarı İzmir’de % 57 oranında azalırken Seferihisar’da % 1.400 oranında artmış, üretim ise İzmir’de % 46 oranında azalırken Seferihisar’da % 1.400 oranında artmış.

Kavun: Ekilen alan miktarı İzmir’de % 23 oranında azalırken Seferihisar’da % 36 oranında, üretim İzmir’de % % 23 oranında azalırken Seferihisar’da % 36 oranında azalmış.

Dolmalık Biber: Ekilen alan miktarı İzmir’de % 5 oranında azalırken Seferihisar’da % 9 oranında, üretim ise İzmir’de % 115 oranında artarken Seferihisar’da % 9 oranında azalmış.

Sivri Biber: Ekilen alan miktarı İzmir’de % 7 oranında azalırken Seferihisar’da % 136 oranında, üretim ise İzmir’de % 104 oranında artarken Seferihisar’da % 127 oranında artmış.

Sofralık Hıyar: Ekilen alan miktarı İzmir’de % 32 oranında azalırken Seferihisar’da % 154 oranında, üretim ise İzmir’de % 26 oranında azalırken Seferihisar’da % 135 oranında artmış.

Patlıcan: Ekilen alan miktarı İzmir’de % 24 oranında azalırken Seferihisar’da % 29 oranında, üretim İzmir’de % 26 oranında azalırken Seferihisar’da % 29 oranında azalmış.

Sofralık Domates: Ekilen alan miktarı İzmir’de % 33 oranında azalırken Seferihisar’da % 672oranında artmış, üretim ise İzmir’de % 101 oranında artarken Seferihisar’da % 177 oranında artmış.

Bamya: Ekilen alan miktarı İzmir’de % 67 oranında azalırken Seferihisar’da % 814 oranında artmış, üretim ise İzmir’de % 56 oranında azalırken Seferihisar’da % 1.350 oranında artmış.

Sakız Kabak: Ekilen alan miktarı İzmir’de % 29 oranında azalırken Seferihisar’da % 509 oranında artmış, üretim ise İzmir’de % 29 oranında azalırken Seferihisar’da % 494 oranında artmış.

Taze Soğan: Ekilen alan miktarı İzmir’de % 30 oranında azalırken Seferihisar’da % 500 oranında artmış, üretim ise İzmir’de % 28 oranında azalırken Seferihisar’da % 500 oranında artmış.

Pırasa: Ekilen alan miktarı İzmir’de % 168 oranında artarken Seferihisar’da % 137 oranında, üretim ise İzmir’de % 209 oranında artarken Seferihisar’da % 325 oranında artmış.

III- Meyve, zeytinyağı ve baharatlı bitkiler

İzmir ve Seferihisar’da 2009-2019 döneminde düzenli tarımı yapılan 11 çeşit meyve, zeytinyağı ve baharatlı bitkinin “meyve veren ağaç sayısı” ve “meyve vermeyen ağaç sayısı” ile “verim” ve “üretim miktarları” itibariyle artış ya da azalış oranları aşağıda gösterilmiştir:

Çekirdekli Sofralık Üzüm: Sofralık çekirdekli üzüm veren bağların alanı İzmir’de % 12,73 oranında azalırken Seferihisar’da % 180 oranında artmış, verim İzmir’de % 14 oranında, Seferihisar’da % 10 oranında azalmış, üretim miktarı ise İzmir’de % 25 oranında azalırken Seferihisar’da % 162 oranında artmış.

Çekirdeksiz Sofralık Üzüm: Sofralık çekirdeksiz üzüm veren bağların alanı İzmir’de % 36 oranında azalırken Seferihisar’da % 295 artmış, verim İzmir’de % 128 artarken Seferihisar’da % 23 oranında azalmış, üretim miktarı da İzmir’de % 17 oranında azalırken Seferihisar’da % 1.073 oranında artmış.

Şaraplık Üzüm: Şaraplık üzüm veren bağların alanı İzmir’de % 23, Seferihisar’da % 15 oranında azalmış, verim İzmir’de % % 125, Seferihisar’da % 147 oranında artmış, üretim miktarı da İzmir’de % 3 azalırken Seferihisar’da % 125 artmış.

Yaş İncir: İzmir’de meyve veren yaş incir ağacı sayısı % 116, Seferihisar’da % 146 oranında artmış, verim İzmir’de % % 101,52 oranında artarken Seferihisar’da % 3 oranında azalmış, üretim miktarı İzmir’de % 185, Seferihisar’da da % 142 oranında artmış.

Mandalina (Satsuma): Meyve veren ağaç sayısı İzmir’de % 110 oranında, Seferihisar’da % 115 oranında artmış, meyve vermeyen ağaç sayısı İzmir’de % 115 oranında, Seferihisar’da % 156 oranında artmış, meyve alanlarının kapsadığı alan İzmir’de % 109 oranında, Seferihisar’da % 116 oranında artmış, verim İzmir’de % 28 oranında, Seferihisar’da % 47 oranında azalmış, üretim miktarı İzmir’de % 20 oranında, Seferihisar’da da % 39 oranında azalmış.

Armut: Meyve veren ağaç sayısı İzmir’de % 11 azalırken Seferihisar’da % 122 oranında artmış, toplam meyvelik alanlar İzmir’de % 123 oranında, Seferihisar’da % 384 oranında artmış, verim İzmir’de % % 114 oranında artarken Seferihisar’da hiç artmamış, üretim miktarı ise İzmir’de % 102 oranında, Seferihisar’da da % 122 oranında artmış.

Ayva: Meyve veren ağaç sayısı İzmir’de % 156 oranında artarken Seferihisar’da % 37 oranında azalmış, verim İzmir’de % 112 oranında artarken Seferihisar’da hiç artmamış, üretim miktarı ise İzmir’de % 67, Seferihisar’da da % 37 oranında azalmış.

Kayısı: Meyve veren ağaç sayısı İzmir’de % 17, Seferihisar’da % 22 azalırken üretim miktarı İzmir’e % 20, Seferihisar’da da % 22 oranında azalmış.

Erik: Meyve veren ağaç sayısı İzmir’de % 175, Seferihisar’da % 197 oranında artmış, verimlilik İzmir’de % 121 oranında artarken Seferihisar’da aynı kalmış ve üretim miktarı İzmir’de % 210, Seferihisar’da da % 197 oranında artmış.

Sofralık Zeytin: Meyve veren ağaç sayısı İzmir’de % 153, Seferihisar’da % 221 oranında, zeytinliklerin alanı İzmir’de % 104 artarken Seferihisar’da % 167 oranında artmış, verimlilik İzmir’de % 36 oranında azalırken Seferihisar’da % 377 artmış, ürün miktarı ise İzmir’de% 101 artarken Seferihisar’da % 848 oranında artmış.

Yağlık Zeytin: Meyve veren ağaç sayısı İzmir’de % 115, Seferihisar’da % 113 oranında, zeytinliklerin alanı İzmir’de % 101, Seferihisar’da % 111 oranında artarken verimlilik İzmir’de % 22 oranında azalmış, Seferihisar’da ise aynı kalmış. Üretim miktarı ise İzmir’de % 14 oranında azalırken Seferihisar’da % 118 oranında artmış.

Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2009-2020 döneminde Seferihisar’da ekimi yapılan meyve, yağlık zeytin ve baharatlı bitkilerle ilgili meyve veren ağaç sayısını, meyve vermeyen ağaç sayısını, toplu meyveliklerin alanını, verimi ve üretim miktarını tabloya buradan ulaşabilirsiniz.

Bu verilerin incelenmesinden de anlaşılacağı üzere Seferihisar’da en fazla yetiştirilen meyveler satsuma mandalina, şaraplık üzüm, çekirdekli sofralık üzüm, nar ve yağlık zeytindir.

Seferihisar, 2019 yılı verilerine göre satsuma mandalina üretiminde Selçuk ve Menderes’ten sonra üçüncü, şaraplık üzüm üretiminde Menderes’ten sonra ikinci, çekirdekli sofralık üzüm üretiminde Kemalpaşa, Menderes, Selçuk, Bergama ve Karabağlar’dan sonra beşinci, nar üretiminde Selçuk, Torbalı ve Ödemiş’ten sonra dördüncü, yağlık zeytin üretiminde Bayındır’dan sonra ikinci sıradadır.

Bu ürünlerin 2009-2020 dönemindeki gelişimine baktığımızda ise;

Satsuma mandalina veren ağaç sayısının % 115, verimin % 154, üretilen satsuma mandalina miktarının % 177 oranında arttığı;

Şaraplık üzüm bağlarının kapladığı alanın % 15 oranında azalırken verimin % 158, üretilen üzüm miktarının da % 34 oranında arttığı,

Çekirdekli sofralık üzüm bağlarının kapladığı alanın % 181, verimin % % 135, üretilen üzüm miktarının da % 244 oranında arttığı,

nar veren ağaç sayısının % 125, üretim miktarının da % 25 oranında arttığı,

Yağlık zeytin veren ağaç sayısının % 113 oranında artarken verimin % 80, üretilen yağlık zeytin miktarının da % 73 oranında azaldığı belirlenmiştir.

IV- Hayvan Varlığı ve Hayvansal Üretim

2009-2020 döneminde Seferihisar’daki büyük ve küçükbaş hayvan varlığının, aşağıdaki tablo verileri ile grafik dikkate alındığı takdirde büyük oranda arttığı görülecektir. Bu çerçevede 2009-2020 döneminde her yaş, cins ve ırktan büyükbaş hayvan sayısı % 337,85, küçükbaş hayvan sayısı da % 333,45 oranında artmıştır.

Bu büyük artışta Seferihisar Belediyesi’nin maddi bir katkısının bulunmadığı bilindiği için bu artışın üreticinin kendi çabası ile merkezi yönetim tarafından sağlanan yardımlar çerçevesinde ortaya çıktığı söylenebilir.

Bu hayvan varlığı üzerinden 2009-2020 döneminde elde edilen hayvansal üretimle ilgili veriler ve bu üretimin gelişimi aşağıdaki tablo/grafikte gösterilmiştir.

V- Su Ürünleri Üretimi

Seferihisar’da üretilen su ürünleri, kültür balıkçılığı gibi konularda ilçe düzeyinde üretilmiş bir veri mevcut olmadığı için 2008-2020 dönemindeki su ürünleri üretiminin gelişimi hakkında herhangi bir değerlendirmenin yapılması mümkün olmamıştır.

VI- Tarımsal Üretim Değerleri

Seferihisar’da 2017, 2018 ve 2019 yıllarında yetiştirilen tahıl, sebze ve meyvelerin, TUİK tarafından belirlenen yıllık ortalama satış fiyatı (TL/Kg) üzerinden üretim değerlerini hesaplamaya kalktığımızda ise üretim miktarlarındaki dalgalanmalar nedeniyle toplam üretim değerlerinin azaldığı görülmektedir. Bu durumu ortaya koyan aşağıdaki tablonun incelenmesinden anlaşılacağı üzere; satsuma mandarinin üretimi 2017 yılında 23.875 yılında iken 2018 yılında 55.552 tona yükselmesi, 2019 yılında da 19.611 tona inmesi ya da yağlık zeytinin üretimi 2017 yılında 15.546 ton iken 2018 yılında önce 1.831 tona, 2019 yılında da 8.331 tona düştüğü için üç yıl dönemde toplam üretim değeri büyük ölçüde azalmıştır.

Devam Edecek…

Yazı dizisinin önceki bölümleri

https://kentstratejileri.com/2021/04/19/bir-baska-tarim-iddiasinin-seferihisar-macerasi-1/