işgal ve savaşlar şehrin, uygarlığın ve insanlığın düşmanıdır…

Ali Rıza Avcan

İtaatkar oğul, babasını öldürür.
İffetli adam, komşularıyla zina yapar.
Zampara, saf bir insana dönüşür.
Cimri, altınları pencereden avuç avuç atar.
Savaşçı kahraman, bir zamanlar kurtarmak için
canını tehlikeye attığı şehri
ateşe verir.

Tiyatro & Veba, Antonin Artaud, (*) 1933

İnternet ansiklopedisi Vikipedi, Arapça kökenli ‘işgal‘ sözcüğünü, “bir yerin, ülkenin veya bir bölgenin düşman tarafından ele geçirilmesi” olarak tanımlayıp; bunun ülke ve şehir işgali olmak üzere iki çeşidi olduğunu söylüyor.

Savaş‘ sözcüğünü ise, “ülkeler, bloklar ve büyük rakip/düşman gruplar arasında yapılan silahlı mücadele” olarak tanımlayıp, ‘işgal‘in savaş türlerinden sadece biri olduğunu belirtiyor.

Bu iki sözcük tanımından da anlaşılacağı üzere, birbirine düşman iki ya da daha fazla taraf arasında silahların kullanımı suretiyle yapılan savaşlar ve bu savaşların bir çeşidi olan işgaller savaşın ya da işgalin yaşandığı topraklarda yarattığı ekonomik, ekolojik, toplumsal ve kültürel yıkımlarla başta insan olmak üzere tüm canlıların yaşam hakkını ortadan kaldırdığı için uygarlığın ve o uygarlığı yaratan insanlığın en büyük düşmanıdır.

Şehre gelen seyyah ya da turist (!)

Şehir‘ ya da aynı anlama gelen ‘kent‘ sözcüğü ise birçok dilde ‘uygarlık‘ anlamına gelen sözcüklerle ifade edilmiştir. Farsça ‘şehr sözcüğü, ticaret, sanayi ve yönetim gibi toplumsal faaliyetlerin bütünlüğünü oluşturan büyük yerleşim merkezlerini ifade eder. Diğer yandan bu sözcük Yunanca’da ‘polis’, Arapça’da ‘medine‘, Fransızca’da ‘cite‘, İtalyanca’da ‘citta‘, Almanca’da ‘stad‘ ve Saksonya’dan İskandinavya’ya kadar kale ya da oturma alanı anlamında ‘burgh‘, Latince’de ise yurttaşlık anlamındaki ‘urbs‘ ve ‘civitas‘ sözcükleriyle tanımlanır.

Bütün bu tanımlar çerçevesinde, tarihteki ve günümüzdeki tüm savaşlar, bir ülkeyi ya da o ülkeyi yöneten ve uygarlığın merkezi olarak kabul edilen şehirleri güç edinmek arzusundan ya da milliyetçilikle beslenen emperyalist politikalardan kaynaklanan dürtülerle silah gücüyle işgal edip esir almayı, onu maddi ve manevi anlamda sömürüp yıkmayı, yok etmeyi, bir başkasına ait olmaktan çıkarıp kendisinin yapmaya çalışır. Hele ki Üçüncü Reich‘ın “Lebensraum“u, Helenler’in “Megali İdea“sı ve Turancılar‘ın “Kızıl Elma“sı gibi yayılmacı ideolojileri gündemdeyse. O nedenle işgal altındaki Paris‘in, Berlin‘in, Atina‘nın ya da İzmir‘in birbirinden farkı olmayacaktır. Hepsinde o kenti ya da ülkeyi elinde bulundurmayan taraf, orayı ya kendi gücüyle ya da destekçilerinin gücüyle zapt edip ele geçirmeye çalışır, oradaki zenginliklere sahip olup kendi egemenliğini geliştirip güçlendirmeye çalışır.

İşgal edilen ya da işgal tehdidi altındaki şehir Bağdat, İstanbul, İdlib ya da Rojava da olsa, artık orada, o kentte yaşayanların hiçbir söz hakkı olmadığı bilinen bir gerçektir. Çünkü onlar işgal ya da zapt edilmiş bir toprağın ele geçirilerek susturulan, pasifize edilen esir alınmış halkıdır. Şayet işgale hayır deyip itiraz eden olursa zor kullanımıyla en kısa yoldan susturulur ya da eldeki silahların kullanılması suretiyle uluorta yok edilir. Artık bundan böyle tek güç, şehre ve insanlara çevrilmiş top namluları, füzeler, roketler, eldeki otomatik silahlar ve havada ya da denizde dolaşan uçak ve gemilerdir.

Şehirde yaşayanların bir kısmının şehri işgal edenlerle işbirliği yapması, onun işini kolaylaştırması her zaman için mümkün ve beklenen bir şeydir. İşgal edilen ya da savaştan etkilenen şehir, işgal ya da savaş öncesinde ne kadar güzel, iyi, yaşanabilir ve barış dolu ise de, işgalin ya da savaşın başladığı andan itibaren gündelik hayatın tüm güzelliği, iyi diye nitelenen özellikler, o kentte barış içinde yaşayabilir olma hali yok edilerek kent bir savaş ya da işgal şehri haline dönüştürülür. O andan itibaren o kente korku, terör ve güvensizlik gelir yerleşir, şehirde yaşayanlar korktukları için güvenli bölgelere göç etmeye başlar, şehre işgalcilerin himayesindeki yeni göçmenler gelmeye başlar, şehir bu yeni gelenlerce yağmalanır, gelenler gidenlerin evlerine, mallarına mülklerine el koyar, bazı insanlar da ellerindekini korumak amacıyla yer yer ya da zaman zaman direnmeye başlarlar. O nedenle de, gündelik yaşam her an patlayacak bir gerilim içine girer. Kabullenme, ilgisizlik, işbirliği ya da isyan edip direnme o şehrin egemen ruh hali olmaya başlar. O şehrin binaları, yolları, meydanları, kaldırımları, kıyıları ve diğer yapıları ne kadar güzel olursa olsun, işgal ya da savaş ortamında o binalarda yaşayan, o yollarda, meydanlarda, kaldırımlarda ve kıyılarda dolaşan üniformalı askerler, namluları halka çevrilmiş tanklar, toplar, elde sergilenen otomatik tüfekler, diğer askeri araçlar o şehri eski güzelliğinden, iyiliğinden, güvenilir ve barış dolu halinden çıkarıp bir cehenneme dönmesini sağlar. Bu durum işgalin ya da savaşın ilk anında başlayıp işgalin kalkışına ya da savaşın bitmesine dek sürer. Artık ikna, uzlaşı, barış gibi değerler ölmüş, yerini zor, tehdit, saldırı, yıkım, yangın, yok ediş ve ölüm gibi uygarlık düşmanı değerler almıştır.

İkinci paylaşım savaşı sonrasındaki dünyanın haline bigane kalıp yiyip içmek ve alışveriş yapmak amacıyla işgal altındaki bir kenti ziyaret eden bir grup insan, deniz yoluyla Sancak Kale‘yi geçip şehre gelmişlerse ve savaş nedeniyle ağzına kadar dolu hastaneleri merhamet gibi insani kaygılarla ziyaret etmeyi ve savaşın şehirde yarattığı tahribatı gözleyip çare aramayı unutmuşlarsa, böyle bir duyarlılık yerine Fellini‘nin 1960 yılı yapımı ünlü “La Dolce Vita” filmini anımsatırcasına incik boncuğun satıldığı mağazalara girip alışveriş yapmışlar, bar ve kafelerde oturup içki içmişler, mağazalardan beğendikleri kaşmir kumaşları almışlarsa, o şehirde yaşayanlar muhakkak ki kentteki askeri terör nedeniyle evlerinden çıkmaya korkmuşlar, sokağa çıktıklarında başlarına ne geleceğini bilememişler, yakınlarını, sevdiklerini herhangi bir şekilde kaybetmekten korkup adeta göze görünmeyen gölgeler gibi endişe içinde yaşamışlardır. Çünkü hayal edilen cennet yerine ziyaret edilip eğlenilen kentte korku, terör ve savaş egemen durumdadır.

Çünkü artık o şehir bir işgal kenti, bir savaş kenti, bir tabut kenti olmuştur.

Çünkü işgalin ya da savaşın başlaması ile birlikte o şehir de diğer şehirler gibi insansız, insanlar da şehirsiz kalmıştır.

Cepheden gelen yaralılar hastaneleri, ölüler ise mezarlıkları doldurur. Resmi kayıtlara göre işgal amacıyla gelen ordudaki asker sayısı ölümler, yaralanmalar ve esir alınmalar nedeniyle büyük ölçüde azalmıştır. Bu nedenle işgal edilen topraklardaki işbirlikçiler arasındaki çocuk yaşındaki gençler orduya çağrılır. Geldikleri ülkeden getirdikleri yeni asker ve malzemelerle işgal ettikleri toprakların işbirlikçileri arasından devşirdikleri çocuk yaşındaki bu gençler şehrin rıhtım, meydan ve sokaklarında büyük kalabalıklar oluşturur. Çünkü şehirde emperyalizmin ve militarizmin körüklediği ölüm rüzgarları esmeye başlamıştır.

Hele ki yaşanan işgal ya da vahşi savaş, V. İ. Lenin‘in nitelediği şekilde toplumsal mücadeleler tarihinde ilk kez karşılaştığımız bir ulusal kurtuluş savaşı ise ve bu haklı ulusal savaş, bu kenti ve ülkeyi işgal ettiren emperyalist güçlere karşı yapılıyorsa; ayrıca, bu saldırı, işgal ya da savaştan o topraklarda yaşayan tüm halklar etkilenip zarar görüyorsa, işte tam da o durumda, saldırganı defedip işgali kaldırmak için mücadele edenin arkasında durmak, dünyadaki diğer sömürülen mazlum ülke halklarına örnek olan bu ulusal kurtuluş mücadelesini desteklemek hepimiz için evrensel bir göreve dönüşmüşse…

İşgalin hazin sonu ve askerlerin kaçışı: Çeşme Limanı, Eylül 1922

İşte bu anlamda, halklar arasındaki barış ve kardeşlik mücadelesi için yola çıktığını söyleyip modern çağdaki göçlerin nedenini İngiltere, Fransa gibi emperyalist ülkelerin saldırgan politikalarına, ‘öyle isteyen yöneticiler‘ gibi muğlak bir nedene bağlayanların, bu mücadeleler arasından istediğini cımbızla seçip diğerlerini görmemezlikten gelmesi ne ölçüde samimiyetsiz olduklarını gösterir. Sahte değil, gerçek barışseverler ve halkların kardeşliğini savunanlar, dünyadaki tüm barış ve kardeşlik mücadelelerini kucaklayıp tüm işgal ve savaşlara karşı çıkarlar. Tatlısularda gezinip kardeşlik ve barıştan söz edenler ise kendi sınıfsal konum ya da kimliklerine denk düşenleri seçip kendileri için tehlikeli buldukları barış ve kardeşlik mücadelelerinden uzak dururlar. Gerçek barışseverler ise hem Kiev, İzmir ve Saraybosna‘daki ya da Kabil, Dağlık Karabağ ve Mozambik‘teki işgal ve savaşlara karşı çıkarken, oturduğumuz koltuktan bir televizyon programı gibi izlenen Bağdat, Şam, Rojova, İdlip ya da Cizre‘deki işgal, operasyon ve onca güzelim kenti yok edip ortadan kaldıran savaşlara karşı çıkıp tüm dünyadaki halklar arasındaki barış ve kardeşlik için mücadele ederler.

Çünkü, savaşta verilen ilk kayıp, gerçekliktir ve Mevlana Celaleddin-i Rumi‘nin o ünlü sözüyle, “kargalar gülistanı işgal ettiğinde, bülbüller siner ve susar.

Şayet işgal altındaki bir savaş şehrine bir turist kimliğiyle gelip, işgalin ve savaşın yarattığı uygarlık ve insanlık ayıplarını görmeden ya da görmek istemeden çılgıncasına alışveriş yapıp, ünlü lokantalarda yemekler yiyip tiyatrolara ve eğlence yerlerine gidiyorsanız, sizin insani duygularla barıştan ve halkların kardeşliğinden söz etmeniz mümkün olmaz. Siz o anlamda, düpedüz işgal ve savaştan yana, işgal eden ve onları destekleyenlerden yana bir yerde duruyorsunuz demektir… Her ne kadar işgalden ve savaştan zarar gören halkları, etnik grupları ve işbirlikçileri milliyetçi; hatta şoven duygularla kandırıp arkanıza alarak haklı çıkmak isteseniz bile…

(*) Antoine Marie Joseph Artaud ya da bilinen adıyla Antonin Artaud (4 Eylül 1896, Marsilya-4 Mart 1948, Paris), Fransız oyun yazarı, oyuncu, yönetmen ve şair. Anneannesi Mariette Chile, İzmir‘de büyümüş ve burada yerel bir gemi levazımatçısı olan Louis Nalpas ile evlenmişti.

İşgal edenlerden bedelini almamak…

Ali Rıza Avcan

Kentlerdeki yol, meydan, pazar, iskele, köprü gibi kamusal alanların kurum ya da şahıslar tarafından herhangi bir amaçla geçici bir süreliğine işgal edilmesi işgal harcı adı verilen bir belediye gelirinin tahakkuk ve tahsiline konu olur.

Buna ilişkin yasal düzenleme, 26.05.1981 tarih, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nun “İşgal Harcı” başlığını taşıyan 52. maddesinde şu şekilde yapılmıştır:

Belediye sınırları içinde bulunan aşağıdaki yerlerden herhangi birinin satış yapmak veya sair maksatlarla ve yetkili mercilerden usulüne uygun izin alınarak geçici olarak işgal edilmesi işgal harcına tabidir:

1. Pazar veya panayır kurulan yerlerin, meydanların, mezat yerlerinin her türlü mal ve hayvan satıcıları tarafından işgali,

2. Yol, meydan, pazar, iskele, köprü gibi umuma ait yerlerden bir kısmının herhangi bir maksat için işgali,

3. Motorlu kara taşıtlarının park etmeleri için il trafik komisyonlarının olumlu görüşü alınarak belediyelerce şehir merkezlerinde tesis edilen ve işletilen mahallerin çalışma saatleri içinde, taşıtlar tarafından işgali (Bisiklet ve motosikletler hariç)

Yukarıda sayılan yerlerin izinsiz işgalleri mükellefiyeti kaldırmaz.

(Ek fıkra: 3.3.2004-5101/3 Madde) 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunan eser, icra ve yapımların tespit edildiği kitap, kaset, CD, VCD ve DVD gibi taşıyıcı materyallerin birinci fıkrada bahsi geçen yerlerde satışına izin verilmez.”

Yine aynı kanunun 53, 54, 55 ve 56. maddelerine göre işgal harcını, işgale harca tabi yerleri 52. maddede yazılı amaçlarla işgal edenler ödemekle yükümlü olup; genel ve katma bütçeli idarelere, il özel idarelerine, belediyelere ve köylere ve bunların oluşturduğu birliklere ait kara taşıtlarının işgalleri ile ilgili mevzuata uygun olarak kara ticari taşıtlarının beklemelerine ayrılan yerlerin bu taşıtlar tarafından işgal edilmeleri durumunda, işgal harcı ödemeleri mümkün değildir. Ayrıca, yetkili kılınacak memur veya kişilerce makbuz karşılığında tahsil edilecek işgal harcının matrahı, 52. maddenin 1 ve 2. bentlerinde yazılı işgallerde, işgal edilen yerlerin metrekare olarak alanı veya hayvan adedi, 3. bendinde yazılı işgallerde de taşıt sayısıdır.

2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nun 52. maddesinin 1 ve 2. bentlerinde yazılı geçici işgal durumlarında alınacak harcın miktarı ise metrekare başına en az 0,5, en çok 2,5 TL olmak üzere düzenlenecek tarife ile belirlenecektir.

Şimdi, buraya kadar anlattıklarımızın tümü olması gerekeni gösteren kurallar bütününden oluşuyor. Hem de günümüz koşulları açısından metrekare başına alınması gereken harç miktarları çok az bile olsa…

Gelelim bu kuralların, mevzuat hükümlerinin günlük hayatta ne şekilde uygulandığına… Daha doğrusu, mevzuatla uygulama arasındaki farklılığa..

Çünkü, yaşadığımız kentlerde asıl olarak bize ait olan yol, kaldırım, meydan, park, köprü ve iskelelerin bir takım şirket ve şahıslar tarafından sürekli olarak işgal edilmesi nedeniyle yaptığımız itirazlara çoğu kez belediye yetkilileri tarafından “ama biz oralardan işgal ücreti ya da ecrimisil alıyoruz” dediklerinde bunun ne ölçüde doğru olduğunu, bu işgaller karşılığında ne düzeyde bir gelir sağlandığını anlamak istiyoruz. 

O nedenle bize en yakın olan İzmir Büyükşehir Belediyesi ile kentin merkezi yerinde iktisadi açıdan oldukça büyük ve önemli olan bir alandan sorumlu Konak Belediyesi’nin bu işgaller karşılığında ne miktarda harç ve ecrimisil (1) aldığını merak ettik.

Bunun için, -hepinizin tahmin edeceği gibi- önce Hemşeri İletişim Merkezi (HİM) aracılığıyla İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ve Bilgi Edinme Hakkı çerçevesinde Konak Belediyesi’ne başvurarak her iki belediyenin kesin hesabı alınmış 2015, 2016 ve 2017 mali yıllarında işgal harcı ve ecrimisil adıyla ne miktarda tahakkuk ve tahsilat yaptıklarını sorduk.

İlk yanıtı Konak Belediyesi verdi. Belediyenin verdiği bu yanıttan, belediye encümeni tarafından 2018 yılı içinde işgal edilen her metrekare için bir (1) lira olarak belirlenen tarife çerçevesinde 2015 yılında 2.007.561,81 lira, 2016 yılında 4.562.337,63 lira, 2017 yılında da 4.883.244,94 liranın tahsil edildiğini öğrendik. 

İzmir Büyükşehir Belediyesi ise bu rakamların yayınladığı 2015, 2016 ve 2017 yıllarına ait kesin hesaplarda yer aldığını belirtip hiçbir bilgi vermediği için haliyle belirtilen yıllara ait kesin hesap cetvellerine baktık. Baktığımızda gördüklerimiz ise aynen aşağıdaki tabloda olduğu gibiydi:

İBB 2015-2017 Mali Yılları İşgal Harcı ve Ecrimisil Bedeli Gelirleri

İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ait 2015, 2016 ve 2017 mali yıllarına ait kesin hesap cetvellerinde yazılı olan verileri kullanarak hazırladığımız yukarıdaki tabloda yer alan rakamların incelenmesinden de görüleceği gibi, 9 ilçeyi kapsayan kent merkezi ile kent merkezini çevreleyen diğer 21 ilçe toplamında; yani tüm İzmir ili genelinde gerçekleşen işgaller nedeniyle harç ve ecrimisil bedellerinin toplanmasından görevli, yetkili ve sorumlu olan İzmir Büyükşehir Belediyesi, 2015 yılında hiç bir tahsilat yapmayıp geriye red ve iadeler yapmış, 2016 yılında 151, 2017 yılında da 55 bin lira gibi oldukça komik düzeylerde tahsilat yapmış, kendi kendine koyduğu hedeflere bile ulaşamamıştır.

İşgal harcı tahsilatlarının 2016 ve 2017 mali yıllarında belirlenen hedefin % 5’i düzeyinde gerçekleşmiş olması, bugüne kadar kamusal alanların bedeli ödenerek işgal edildiği ve böylelikle belediyenin bu işten para kazandığı hikayesi ile kandırılan bizler için oldukça hazin bir tabloyu ortaya koymaktadır.

Evet, bu rakamlar da göstermektedir ki, İzmir’de cadde, sokak, kaldırım, meydan, park, iskele ve köprü gibi kamusal alanları herhangi bir bedel ödemeden işgal etmek mevcut belediye yönetimi nedeniyle son derece kolay, yaygın ve bedelsizdir.

Aynen İZFAŞ hizmet binasının belediye meclisi kararıyla özel bir vakıf üniversitesine üç yıl süreyle ücretsiz tahsis edilmesi olayında olduğu gibi, işgal adına yapılacak her şey bu kentte kolaydır…

kaldırım ic resim
Fotoğraf: gaze-temiz.com (27.08.2014)

Uzun lafın kısası, uzunca bir süredir İzmir’de, belediyelere ait kamusal alanlar ücretsiz tahsis, işgal, görmemezlikten gelme, yapılan işgalleri tüm İzmir’i kapsamayan özel yönetmeliklerle korumak, belediyeleri çok ortaklı şirketlerin ortağı yapmak ya da ihalesiz kiralama gibi yöntemlerle yağmalanmakta, diğer bir anlatımla talan edilmektedir. 


(1) Ecrimisil: Bir malın kullanılmasından doğan menfaatin para ölçüleriyle takdiri. (kira bedeli tayin edilmeden bir yerin kiralanması halinde vasıf, mevki ve kullanma tarzı bakımlarından kiralanan yere benzeyen yerlerin kira bedelleri o yerin de ecr-i misl’idir). Ferit Develioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, 11. Baskı, Ankara-1993, sayfa 202,

Bu işgal başka işgal…

Ali Rıza Avcan

Geçtiğimiz günlerde İzmir’in, özellikle de Çeşme’nin kent sorunlarını yakından izleyip peşini bırakmayan iki ayrı güzel Jean D’arch’tan biri olan Nivent Kurtuluş’un (diğeri de Başak Yasemin Kumaş) uyarısı üzerine 1 Ağustos 2017 tarihinde Karşıyaka Belediye Meclisi gündemine gelecek bir yönetmelik değişikliğinden haberimiz oldu.

Bu habere göre Karşıyaka Belediye Meclisi, 1 Ağustos 2017 tarihinde yapacağı aylık toplantısında Belediye Emir ve Yasakları Uygulama Yönetmeliği’nin 9. maddesinin 5. fıkrasını yürürlükten kaldırılmasına ilişkin bir öneriyi görüşülüp karara bağlanacaktı.

Kaldırılması talep edilen yönetmelik hükmünü İnternet ortamında araştırıp bulduğumuzda şöyle bir yasal düzenleme ile karşı karşıya kaldık:

Karşıyaka Belediyesi Emir ve Yasakları Uygulama Yönetmeliği

Günlük Yaşam İle İlgili Maddeler

Madde 9 – ………………………………..

(5) Pasajlar, iş hanları ve apartmanlara ait ortak kullanım alanları, koridor, antre, merdivenler ve altları, geçişe ait yollar işgal edilemez.


yunanistan-in-izmir-isgali_964986

Aldığımız habere göre bu hükmün tümüyle yürürlükten kaldırılması durumunda, Karşıyaka ve Bostanlı gibi pasaj ve iş hanlarının yoğun olduğu bölgelerde, apartmanların içinde, dışında ya da çevresindeki işyeri sahiplerine büyük bir kolaylık sağlanmış olacak ve işgal edilen yerlerden geçemeyen Karşıyakalılar ise bu işgaller için hiçbir yere başvuramayacak. Bu sayede bütün işyeri sahipleri istedikleri yeri işgal edebilecek ve belediyenin ilişmeyeceği tüm bu işgaller yasal hale gelmiş olacak. Böylelikle önemli ve zorunlu bir belediye hizmetinden vazgeçilmesi nedeniyle hem izne tabi yerlerden tahsil edilen işgal gelirlerinden vazgeçilmiş olacak hem de siyasi, dini ve etnik nedenler ya da hemşehrilik ilişkileri üzerinden ortaya çıkan kayırmacılık daha bir kolaylaşacak.

Bunun üzerine, bu girişimin 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 4, 18 ve 19. maddelerine göre pasaj, iş hanı ve apartmanlardaki ortak kullanım alanlarıyla ilgili işgalin öncelikle kat maliklerini ilgilendirdiğini, onlar izin vermediği sürece işgali kolaylaştıran bir düzenleme yapmanın anlamsız ve geçersiz olduğunu belirterek gerekli uyarıyı yaptık. Ardından da duyduk ki, 1 Ağustos 2017 tarihinde yapılan toplantıda meclise sunulan bu öneri beklendiği gibi ilgili komisyonlara sevk edilmiş.

Bu gelişmelerin ardından da, pasaj, iş hanı ve apartmanlardaki kat maliklerinin bir ya da birkaçıyla malikler dışındaki kişilerin, özellikle de kiracıların kat maliklerinin iznini almaksızın gerçekleştireceği işgallerin apartman yönetimleri tarafından kaldırılamaması, bunun bir hukuk mücadelesine dönüşmesi durumunda, belediye zabıtası eliyle bir müdahalede bulunmanın artık mümkün olamayacağını, belediyeden talepte bulunan apartman yönetimlerine “bizim bu konuda yetkimiz yok” denilerek uzun dava süreçleri içindeki işgallere göz yumulacağını; böylelikle kat malikleriyle işgalciler arasında olası yeni sorunların ortaya çıkması suretiyle toplum düzen ve huzurunun olumsuz bir şekilde etkileneceğini fark ettik.

Diğer yandan da Karşıyaka Belediyesi böylesi bir işlem yaparken İzmir’deki diğer belediyelerin, özellikle de İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ne yaptığını, kendi yönetmeliklerinde böyle bir yasaklamaya gidip gitmediklerini merak edip İzmir Büyükşehir Belediyesi ile il merkezindeki diğer 10 ilçe belediyesinin emir ve yasak yönetmeliklerini incelemeye çalıştık.

işgal 1

Bu çalışma sonrasında İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Balçova, Bayraklı ve Buca belediyelerine ait İnternet sitelerinde bu yönetmeliklerin yayınlandığını; Bornova, Çiğli, Güzelbahçe, Karabağlar, Konak, Menderes ve Narlıdere belediyelerine ait İnternet sayfalarında ise bu yönetmeliklerin yer almadığını gördük.

Yönetmeliğini temin ettiğimiz dört belediyeden sadece birinde; yani Bayraklı Belediyesi Emir ve Yasakları Uygulama Yönetmeliği’nde kent içindeki kamusal alanlarla özel hukuk hükümlerinin geçerli olduğu alanlarda işgali yasaklayan bir düzenlemenin bulunmadığını hayretle görüp, “demek ki Bayraklı Belediyesi sınırları içinde hiç bir şekilde izinsiz işgal yapılmıyormuş” kanaatına vardık!

Düzenledikleri emir ve yasak yönetmeliklerinde işgalle ilgili hükümlere yer veren İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Balçova ve Buca belediyelerinin düzenlemeleri ise şu şekildeydi:


İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 16.03.2016 tarih, 05.289 sayılı kararı ile onaylanan Belediye Emir ve Yasakları Yönetmeliği‘ne göre;

Nizam ve İntizam İle İlgili Kurallar

Madde 4 – (1) Aşağıdaki fiiller yasaktır.…………………….

l) İşhanı, pasaj ve kapalı çarşılarda ortak kullanım alanları, koridor, merdiven ve geliş geçişe ait yollar işgal edilemez, kapatılamaz…….


İzmir Balçova Belediyesi Kural ve Yasakları Yönetmeliği

Madde 12 (1) Mesken ve işyerleri ile kaldırım arasındaki alanları; apartman ortak kullanım alanlarını, pasaj ve kapalı çarşılardaki geliş geçişe ayrılan yerleri işgal etmek veya buralarda mal teşhir etmek ya da satışa arz etmek yasaktır, işgal edenler hakkında ceza tutanağı tanzim edilmekle birlikte işgale devam edildiği takdirde zabıta tarafından men edilir.


Buca Belediyesi Yasakları Uygulama Yönetmeliği

Madde 33 – Yol, meydan, tretuvar vb. yerleri herhangi bir şeyle kapatmak, gelip geçmeye zorluk vermek ve işgalde bulunmak.

Madde 36 – İşhanı, pasaj ve kapalı çarşılarda ortak kullanım alanları, koridor, merdiven ve geliş geçişe ait yollar işgal edilemez, kapatılamaz.


Bu yasal düzenlemelere göre, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin sorumluluğu altındaki alanlarda; örneğin (şayet buradaki yetkisini Karşıyaka Belediyesi’ne devretmemişse) Karşıyaka’nın Yalı Caddesi’nde bu işgalleri yapmak mümkün görülmemektedir. Aynı durum Balçova ve Buca belediyeleri için kendi sınırları içindeki alanlar için geçerlidir…

Şimdi bu durumda; yani İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Balçova ve Buca belediyeleri işgali yasaklarken Karşıyaka Belediyesi bu yasağı, diğer belediyeleri dikkate almadan niye kaldırıyor ve tüm İzmir’i diğer ilçe belediyeleriyle birlikte uyum içinde yönetmekten sorumlu olan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu bu konuda ne düşünüyor?

s909294

Ayrıca Kemeraltı gibi kentin tarihi çarşısında işporta ve işgallerle mücadele eden, bu amaçla emniyet güçlerini devreye sokan İzmir Valiliği, dolayısıyla Karşıyaka Kaymakamlığı ne düşünmektedir diye merak ediyoruz.

Tabii ki şu an için, ilgili komisyonların görüşüne göre karar verecek olan Karşıyaka Belediye Meclisi üyelerinin tavrını merak ediyor ve onların vereceği karar sonrasında Karşıyaka halkının da hak, hukuk ve adalet anlayışı çerçevesinde bir karar vereceğini düşünüyoruz.