“Yol, dolaşır…”

Yine, yeniden ve kaldığımız yerden Aruç Aruoba ve “Yürüme” dizeleri…

Yol, belirli bir yerden kalkar,

belirli başka bir yere varır

– ama yolun yönü hiçbir zaman

bu iki yer (iki ‘nokta’) arasındaki

düz çizgü (bir ‘doğru’) değildir:-

Yol, dolaşır…

38059721906_727aba44d3_o (1).jpg

Bir yerden bıkıp, yeni bir yola çıkan kişi,

çıktığı yolun hiç de yepyeni bir yol

olmayabileceğini; daha önce zaten yürünmüş

bir yol olabileceğini de hesaba katmak

zorundadır: Mutlak yeni bir yol yoktur:

Ama, yola çıkacak kişi açısından, yeni yol

– çoktur…

Kişi, başından beri, tutturduğu her yolla,

daha ilerinde tutabileceği yolların

kaldırım taşlarını, ve, giderek, haritasını,

yontar, çizer, belirler…

Her bir yola çıkış,

çıkılacak yeni yolların

sorumluluğunu da getirir.

– Tabii, ters taraftan da, çıkılabilecek

her yol, daha önce çıkılmış ve yürünmüş

yolların belirlemelerini ve olanaklarını

taşır – gerçekler…

Dünyasını kendi çevresinde kendisi kurmuş,

kendine varan her yolun sonuna yalnızca

kendisinde bulunan bir yer koymuş bir kişi

– kendi yerinden dışarıya çıkan yolu

nasıl bulsun ki?…

Nereye giderse gitsin,

hangi yerden hangi yola çıkarsa çıksın,

kendine egemen olabilen kişi

(“bir kral gibi”)

terkedeceği yerden yola çıkacağı zaman da,

çıkacağı yeni yolun yönünü de,

kendisi belirleyebilen kişidir.

Yeri yalnız kendi yeri

yolu yalnız kendi yolu

olan kişi, ne yerinde ne yolunda,

başka kişilere rastlamayacaktır.

– rastladıkları da, hep, onun

ne yerini ne yolunu anlayanlar

olacaktır.

25412116057_cd72c7deda_o

Bir yeri terkederek bir yola çıkmanın gereği,

kökten bir kararlılıktır – yerde de yolda da

ne olursa olsun, yılmama; hep sürekli,

ilerleme kararlılığı…

Yerleşik olmaya dayanamayan kişinin yolu,

hiçbir yere varmayacak bir yol olacaktır.

Bir yere ulaşmak isteyen kişinin tutabileceği tek yol,

hep yolcu olma yoludur.

14760969704_40dd084fa2_o

Bir yerde durmak ile bir yola çıkmak

hep karşıt işlerdir: Her yer, bir yola

çıkmak bakımından bir inertia* taşır

– kolay kolay çıkamaz yola, bir yerde

yerleşmiş kişi; öte yandan da, her yol,

bir yere yerleşmek bakımından bir momentum‘a

sahiptir – bu kez de durması, yerleşmesi

kolay değildir, yola çıkmış, yürüyen kişinin

– temelde aynı şeydir belki

bu inertia ile bu momentum


* İnertia: Süredurum

* * Momentum: Devinirlik

Yol 008

 

“Kendine yeni bir yol arayan kişi…”

Kaynak: Yürüme, Oruç Aruoba, Metis Yayınları, Beşinci Basım Ocak 2003, İstanbul, s. 76-81 

Kendine yeni bir yol arayan kişi, önce,

kendinden önce yürünmüş yollara bir bakar

– kendi yürümek isteyebileceği yola benzer

bir yol bulmak için; çoğunlukla da bulur-

ama, acaba, o bulduğu yol(lar),

tam da bulduğu yol(lar) olarak,

kendi aradığı yola aykırı değil mi?-

Yeni bir yol aramıyor muydu, arayan kişi

– ne işi var öyleyse, eski (yürünmüş)

yollarda?!

Belirli bir yol arayan kişi için en büyük

tehlike, o yolu bir yerde durarak, ‘bakarak’

arayabileceğini (hatta, bulabileceğini)

sanmasıdır – çünkü, yollar bulunmaz:

yürünür; yerlerde ise, olsa olsa, durulur

– onlar, bulunur; artık, yürünmez…

Yola çıkacak kişinin aşması gereken

ilk ve en önemli engel,

kendi yerleşikliğidir:

kendi yeri,

– kendisidir…

gitmek_1-696x928

Kişi niçin yola çıkar ki?

– Yürümek istediği için…

Bunun da, tutturduğu yolla

hiçbir ilgisi olmayabilir

– çoğunlukla da, yoktur…

gitmek1

Ancak bir yeri terketmesi gerektiğini

anlayan kişi, bir yola çıkabilir

– ve tersi: ancak bir yola çıkması gerektiğini

anlayan kişi, bir yeri terkedebilir.

Bir yeri terketmesi gerektiğini anlayan kişi,

daha çıkacağı yol konusunda hiçbirşey bilmese bile,

yola çıkmasının gerekliliğini biliyordur

– zaten , onu o yeri terketmesi gerektiği

konusunda ikna eden de, o çıkması gereken

yeni yoldur.

Kendine yeni bir yol arayan kişinin yönünü,

eski yerinin koşulları ile kendi güdüleri, eğilimleri

yönelimleri, elbirliğiyle hazırlarlar.

gitmek_kapak

Bir yola çıkan kişi,

bir yerden bıkandır;

bir yerde konaklayan ise,

bir yolda yorulan – bu

iki konum böylesine farklı…

gitmek-ve-gelmek-1

Yerleştiği yerde kendini yersiz hisseden kişi,

çevresine bakınırken,

yola çıkabileceği bir yön arıyordur

– yerleşiklik, eninde sonunda,

bir yola çıkaran bir yer;

bir yöne yönelen bir yol

olup çıkar.

11l3ejr

Yerinin, ‘söz konusu’ bile olamayacağına

gerçekten, temelden ‘ikna’ olmayan kişi,

yola çıkamaz – çıksa bile, hep,

eski yerinde kalacak olan aklı,

yolu yürürken adımlarını dolaştıracaktır.

Salt arayan kişi, ne yönü, ne yolu, ne yeri

bulabilir: Ancak bir yerden ayrılabilendir,

yolu bulabilen – ne aradığını ‘bilen’ değil,

nereden ayrılacağına karar verebilen…

Sahici yerini bilmeyen kişi için,

yön de yoktur, yol da – meğer ki,

kendi yersizliğinden bir yön ve bir yol

çıkara, edine…

1_J7IKnyRZU5Pr3ZsM4EkmOg

Yol, gezgin ve yerleşikler üzerine

Oruç Aruoba’dan….

Yol, kendine bir yer bulamamış

kişinin özlemidir.

Kendi yerini yerleşiklikte

bulamayan kişi,

onu yolculukta arar.

Nasıl, bir yer, bir yolun başı ya da sonu;

bir yolda, bir yerden önceki ya da sonraki

bir durumsa – kişinin durumu da

hep, öyle, ya da, böyledir…

3398134405_a5d4be3159_o

Yerini yitiren kişi,

yola çıkmak zorundadır.

Yola çıkan kişi, yeni bir yer arıyordur

-ama yola hep bir (eski) yerden

çıkıldığını da unutmaz: her varılan yerin de

(yeniden) bir yola çıkış yeri olabileceğini…

Yabancılığını kalıcı kılmak isteyen kişinin,

yerleşikliğinden rahatsız olması gerekir;

ve tersi: yerleşikliğinden rahatsızlık duyan

kişinin, kalıcı bir yabancılık bulması…

Yol 012

Yerleşiklik, herbir yandan bağlandığımız,

hepsi de gergin zincirlerin verdiği bir

dinginliktir ancak – yani, bir sıkı

kölelik…

Ama “mutlak kölelik” dışında, her kölelik,

köleye devinimde bulunduğu izlenimini verecek

kadar gevşek tutar onun zincirlerini

– gerginlik, zincirden zincir olarak

uzaklaşma çabasıyla belirir;

böylece de kişi, çok devingen olduğu

sürekli etkinlikte bulunduğunu sandığı

bir edilgenlik, bir sürüklenme içinde

yuvarlanıp – gitmez…

Yerleşiklikten rahatsız olan kişinin

gezginlikte aradığı, aslında,

yerleşebileceği bir yerdir: Düzenini

bozarak gezginliğe çıkan kişi, kendi

düzeninin peşine düşmüştür.

Zincirler 001

Gezginlikte de, öte yandan, hiçbir bağlantı

taşımaksızın, salt gezmek için gezmek haline

gelebilir rajhatlıkla, kolayca

– bu kez de tam bir boşluk…

Zincirlerin – gergin ya da gevşek –

tam yokluğu da,

boşluğa köle olmaktır.

Köleliğe tek çare, herhalde,

zincirlerini koparmak ve zincirsiz kalmak

değil,

kendi zincirlerini kendisi yapmış,

kendisi kendi ayaklarına takmış, bağlamış

olmaktır – özgürlük de budur… (Hani,

“kendi kendisinin efendisi olmak”tan

söz edilir ya…)

6363540811_000b5aba63_o

 

Oruç Aruoba şiirleri

DÖNÜŞ
Caddede karşıma birden dolunay çıktı
Yavaşça yürüdüm yukarı, gökyüzü açıktı
Giineş tam arkamda yitmişti, biliyordum
Meydana varınca mavilik de gidecekti.

DÜN
ERKEN
Akşam kızıllığı çok kısa sürdü
Daha o gitmeden ışıklar goriindü
Koyu döndü vapur sürüklenerek
Bütün olup bitenler sanki dündü

Oruç Aruoba 004

SOKAKTA
Buradayım:
Yüzyıl oldu.
Önümden geçen yol
tıkandı
Çevremdeki bahçeler
daraldı
içimde yaşayan insanlar
azaldı
Yalnızlaştım.

Buradayım:
Yüzyıl önce başladım
beklemeğe.
Yavaş geçip gitme zamanı:
Dumanlar
isler puslar
yağmurlar
sıcaklar soğuklar
rüzgarlar
kemirdi her yanımı
Tahtaları birer birer çürüdü
boyalarım
parça parça döküldü
payandalarım
teker teker çöktü:
Yiizyıl oldu.

Yüzyıl önce:
Pırıl pırıl, yemyeşil
bahçem
bembeyaz, tertemiz
duvarlarım
cıvıl cıvıl, şen
odalarım
buradaydım.
Yaşıyordum –
yaşıyordu insanlarım.
Yüzırl oldu:
Karanlık, küf rengi
çevrem
kararmış, yıkık dökük
duvarlarım
kasvetli, kir-pas içinde
odaları
buradayım.
Yaşamıyorum –
yaşamıyor insanlarım.

Buradayım.
Yiizyıl oldu.
Bekliyorum.
Yalmzım
burada.

Bekliyorum –
ilk çocuğun attığı
ilk taştan beri
bekliyorum.
Ne zaman gelecekler –
baltalarla, balyozlarla, keserlerle –
Yalnızım
burada
bekliyorum.
Ne zaman
gelecekler?

Oruç Aruoba 001

UNDER
GROUND
Biz gene buradayız.
Sense oradaymışsın.
Sözlerimiz seni aradı
ama duvarda bir yazı vardı.
Giineşten düştü bir ışın, karardı.
Bir kapı çarpıldı karanlıkta, kapandı.
Gözlerimiz bulandı.
Sevgimiz
kala
kal
dı.
Yanaklarımız ıslak
ellerimiz kaypak
alınlanmız çıplaktı.
Sen
hep bizimken
biz gelmeden
hiç; bilmeden
gitmiştin.
Anılarımız
utandı.

Bizim canı bağımızdın sen
Yiireklerimiz coşkuyla çağlarken
Yavaş adımlarınla yaklaşır
Tutkumuzu okurdun gözlerimizden.
Biz yokken burada olurdun
Solmayan anılarımızı korurdun
Geri geldiğimizde hep sevgimize
Soyleyecek bir duru soz bulurdun.
Şimdi bir acılı özlemde yaşayacaksın
Orada ne kadar yağmur yağarsa yağsın
Silik yüzünde gülümseme ıslanmayacak
Burada iki sevgili yürek arasıdasın.

Artık utanmayacak
parlak anılarımız
senin için paylaştığımız
son kadeh şarap
taşıdığımız iki yitik yaş
senin içindi
senin kalacak.

Oruç Aruoba 003

HAVADA
Burada
duvar ile direk
arasında asılı,
sallanıyorum.
Kenarlarım yırtık
parçalarım sarkık
içim patlak.

Burada
geçmiş ile gelecek
arasında gerili,
sallanıyorum.
Saatlerim çarpık
günlerim çatlak
yılım yitik.
Sözcükler gelip geçiyor içimden
anlamsızlığa doğru,
eylemler geçip gidiyor elimden
çaresizliğe doğru.
Bocalıyorum
burada
hiçlik ile yokluk