Şalterler inince – Grev ve direniş şiirleri

Magirus İş Bırakımı

                             – Gözcümüz vurulmuş, gözümüz kan,
                              Gözümüz büyük daha.-
İşi bırakmak; kişi ölüme aday mı
Soluğun biraz yok
Dağ ayakların
Ova ellerin yok.

Ah mı, of mu, vay mı,
Yüreğimizdeki ses
Bizden, bütün köylere, bütün yeryüzüne,
Gidip kör kör gelen ses,

Aç günler ay mı
Öylesin uzun
Kavak yükseli değil
Uzüntü uzun.

İşi bırakmak kolay mı
İşi bırakmak
Çoluğu çocuğu nice karanlıklarda
Ekmeksiz bırakmak.

İşi bırakmak bir yalaz tay mı hey
Ki koşar su doğru yıldız doğru
Kopmuş gövdemiz onunla canlanır bir daha
Ki koşar bir aydınlığa doğru.

Fazıl Hüsnü Dağlarca

99627eeda9d0a89beb46d8ce83f6997a

Oy Beni

I
Türkiye yaşanmaz oldu!
Her gün bir başka zehir.
Görmedik,
Bir bahçe, bir çiçek, bir şehir,
Görmedik bir gülen,
Hasılı bir ferah, bir rahat:
Uğruna çekilen,
Derttir, mihnettir
Senden yana olduğumuz sebeptir
Kollektif hayat!

II
Türkiye yaşanmaz oldu!
Gel gör halimiz yaman!
Haramiler, bezirganlar elinden
Aman, el aman!
Kesilmiş mümkünüm, çarem
Vay ne hal olmuş vatan!
Güzel yarim Istanbul’dan ne haber?
Dil-Tarih’ten, Emekçi’den, Sendika’dan?
Şiddetin sabahı yakındır
Dayan dizlerim dayan

Enver Gökçe

enver-gc3b6kc3a7e-3

Urgan ve Yorgan

İnmem ocaklarına,
Kendileri girsin!
Kendileri döğsün demiri erini…
Ocak mı benim, fırın mı benim?

Ekmem arpayı, buğdayı, Ekmem yulafı, çavdarı,
Tarla mı benim, tapan mı benim?

Kömür gözlü üzümleri,
Baldudak incirleri,
Kızyanağı elmaları,
Na’ yersiniz!

Dikmiyorum ağacını, Bellemiyorum toprağını,
Bağ mı benim, bostan mı benim?

Bundan kelli
Üstümü örtmez bu yorgan,
Yükümü çekemez bu urgan! . . .

Mehmed Kemal, Tükenmez (Bütün Şiirleri) Gerçek Sanat Yayın. İstanbul 1990

mehmed-kemal-ec49filip-suyunu-ic3a7tic49fimiz-c3a7ec59fme-2018

Güneşli Sabaha Bir Sonnet

hey deli dumrul kim bilir öyküm nasıl bitecek
karşımda değilsin ama görüyorum seni
unutmuş um mavi camdaki gülümsemeni
biliyorum kırmızı güneş bir gün kapımı itecek

yaklaşık yirmi bir yıl gözaltında yürüdüm
şiirlerimi antolojilerin kapılarında durdurdular
hatta yazın erieri bileklerime kelepçe vurdular
oysa benim güzel günleri yazmakla geçti ömrüm

birlikte tırmandık dağları al şafakta
acıları buruşuk kağıtlar gibi rüzgara atmışız
ne ölüm var ne korku yürü dostum toprakta

kitapları yakmışlar insanlara kurşun sıkmışlar
yenileri basılır bebekler büyür anasını satmışız
bizler gitsek de aldırma yanar tepedeki ışıklar

Ömer Faruk Toprak, Tüm Şiirleri, Adam Yayın. İstanbul, 1983

 

c59da0e2d2dd2594327fbe5a5c04e4d6

Genel Grev

şehirde ne olduysa birden saatler durdu
sokak lambaları deli sarı patladılar
canavar düdükleri uğulduyordu
üç sehpa kuruldu üç adam asıldılar
genç bir kız bir mavi timsah doğurdu

sessizliği büyütüyor radyo pilonları
dudak dudağa değse yangın parlayacak
bir yıldırım tutuklamış telefonları
musluklarda ıs lıklar sular akmayacak
özgür ve bağımsız sokakta çöp bidonları

bu nasıl şey gerçi kımıldamıyor nabız
dil simsiyah sarkmış gözler buzlu cam
oysa yürek nurdan kocaman bir yıldız
kan hala sıcak iştahlı duman duman
karşıtların birliği mi yaşadığımız

Atilla İlhan

attila

Kavel

İşime karım dedim
karıma kavel diyeceğim
ve soluğumun tükenmedikçe bu doyumsuz dünyada
                                             güneşe karışmadıkça etim
kavel grevcilerinin türküsünü söyleyeceğim
ve izin verirlerse istinyeli emekçi kardeşlerim
izin verirlerse kavel grevcileri
ve ben kendimi tutabilirsem eğer
sesimi tutabilirsem
          o çoban ateşlerinin parladığı yerde kavel’de
          o erkekçe direnilen yerde kavel’de
               karın altında nişanlanıp
                          dostlarımın arasında öpeceğim
                                nişanlımı kavel kapısında
ve izin verirlerse istinyeli emekçi kardeşlerim
izin verirlerse kavel grevcileri
                             ilk çocuğumun adını
                                         kavel koyacağım

Hasan Hüseyin, Kavel, Yeditepe Yayınları, İstanbul 1972

02a8ffe476f29eb7e91bdad9bec2005f

Uyan

Hadi uyan
Günışığı çilemeye başladı başucunda
Denizler bir mavilik edindi günden
Seher yeline uyup kuşlar tüneğinden uçtu
Bu türküyü dinlemeyecek misin

Hadi uyan
Aydınlığa çık da çil gözlerin ışısın
Ilkyazlar sıcağı biriksin yüreğine
Yoksul olsan da uyan
Garip ol san da uyan
Madem ki güzelsin, güzeli yaşatmak için
Madem ki iyisin, iyiliği yaşatmak için
Madem ki umutlusun, umudu yaşatmak için
Hadi uyan
Denizi dinle yaşamak desin
Toprağı dinle barışmak desin
Göğü dinle sevişmek desin
Bir plak konmuş gibi gramofona
Işte aşk işte özlem işte savaşmak gücü
Uyan diyor uyansana

Hadi uyan
Sevdiğim uyan
N’olur uyan

Metin Eloğlu

metinelog

Şiir destesi

Gülümserdim

Karanlığı sevmem, ben olsaydım
akşamın bütün ışıklarını yakardım
odaya dışardan bakıyorum, bir kadın
hemen kalkacakmış gibi koltuğun ucunda
yandan eğilmişsin
yüzün yüzüne yakın, elin kadının omuzunda
o ben miyim? nice eski ki unuttum
öyle diyor kadın başı önünde
“senden yoruldum”

belki diyemezdim hen olsaydım
küçük küçük gülümserdim belki
belki elini tutardım
oda çok karanık, ben olsaydım
akşamın bütün ışıklarını yakardım

Gülten Akın, Kitap-lık 57
20294493_10154679569570812_7657068040772164992_n

Elleri Vardı

iri
kemikli
korkutucu
Çocuk gözümde

ellerim öyle olmasın istedim hiç

oysa resim yaparmış o eller
boya kararmış
güneş seçermiş mavilerden

öyle olsun istedim ellerim

ama iskambil tutarmış o eller
sigara tutarmış
vururmuş masaya
kasılırmış öfkeli
yumruk olurmuş

istemedim

meğer severmiş o eller
kadeh tutmayı
çiçek vermeyi
okşamayı

anlamadım

ittim

babamdı.

Ellerim neyi ister’?

Egemen Berköz, Dize, 80

58cf971b402011300823175c

Devrim Önleri

yüzünü döndü güneşe sen geldin diye susi
sen geldin diye pat, kokusunu saldı kasım
                     ağrı karlar gönderdi sen geldin diye
                     nil akıp geldi evimize
konuğumuz palandöken sırf sen geldin

sen geldin diye uçurtmalar çıkmaz artık evimizden
bir kaydırak bir topaç bilyeler ve çember
erik çalmaktan yorgun el, düşmekten kanayan diz
sokak araları akasya dalları devrim önleri
sen geldin diye deniz’ler okyanus gezmiş, gelmişler

kordon’dan süslü faytonlar geçti sen geldin diye
macun şekeri pamuk helva bir kuşun düşleri
hayatlarımızdan zulüm gitti, aşk menzile girdi
çatıdaki küs kumru yanımdan giden solucan
sen geldin bütün mahlukat birbiriyle kaynaştı

sen geldin allahı gösterdi bu ayna
öpüşülmeyen akşamlar ne çok haram
bu girdiğimiz kapı bu kirli gül
dumanı tütmeyen hayat utandı senden
sen geldin diye iyilik konuğumuz her zaman

sen geldin yaban ördekleri, üveyikler
bir uzak biraz boşluk hafif karanlık
şiirleriyle şairler uzaktan, çok uzaktan yoldaşlar
oyunlar resimler çizgiler Semih Poroy’lar
hatırlayıp yaralı hayatlarımızı söküp gelmişler

sen geldin diye yapraklarını açıyor kitaplar
yapraklarını biraz yeşil, ama hep sana açıyor kitaplar
küskün daktilo, masanın üstünde bekleyen kalem
yazılmayı bekleyen şiir acılı dünyaların üstünden
sana gülümsüyor sana bakıyor sana seviyor, geldin ya

bir yaz aktı içeri, bir bahar kuruldu evimize
geldin ya, yaralı kurtlar ulumaz artık içimde

Tuğrul Keskin, E 48, Mart
tugrul_keskin_iNTERNET

Gece Gibi Olacağım

1 .
Dalganın ötesine geçmekle oldu hayat
Kanın aktığını görmekle.
Kimsenin soluğu kesmiyor soluğumu
Otların dilinden anlayan bir kadın tanıyorum
Kuyuların gözlerinden öpen.

Toprağın dilsiz neminden bana ulaşan buğu
Biliyor,
0 gece olebilirdim seninle.
Ormanın karanlık şarkısı büyürken.

Arna ben,
Orada o taş merdivende
Ölmek istedim
ibret ey
ibret.
Gece gibi olacagım
Karanhğımı örterek
Seslere tutunacağım.

Dokundum kalbime
Kimsenin ruhuna fısıldayacak büyüsü yok.
Olmasın
Olmasın.

2.

0 gece ölebilirdim seninle
Karanhk ormanda ilerleyen suda
Suya düşen ay ve seslerle.
Ormanın fısıltısı
Birleşirken sonsuzlukla
Dedim bak, kimse yok
Bu yolun ölüme dönen kıvrımında.
Karanlık çağırmıyor bizi
istek yürüyor gövdelerimize
Ölelim bu demirden kayıkta. Ölelim.

Biz sanıyorduk ki,
Bir yaradılış varsa aşkadır
Ne hata.
Sonsuzluğaymış meğer
Sonsuzluğun koyu yapışkanlığına.

Herkes sussun
Boşluktaki dilsiz yıldızların körlüğü gibi
Dursun her şey yatağında.
Ben neye ağlayacağımı bilirim
Hangi tenin beni öldürmeye yeteceğini.
Bu son
Artık uykusundayım herkesin
Yaradılışı değilse de
Yokoluşu gördüm.

Bejan Matur

9152756776_b698d7bd24_o

 

Hüseyin Alemdar şiirleri…

HÜSEYİN ALEMDAR
(1 Mart 1962 , Araklı / Trabzon – )


Ortaöğrenimini  Araklı’da tamamladı. 1979 yılında İstanbul’a geldi. Mimar Sinan Üniversitesi Fotoğraf Bölümü’ndeki öğrenimini yarıda bıraktı. Reklam ajanslarında çalıştı. Varlık ve Tasarım dergilerinde düzeltmenlik yaptı. Sinema sektöründe yönetmen yardımcısı, senaryo yazarı, kast sorumlusu ve yapım koordinatörü  olarak çalıştı (1983-1992). Aralıklarla ofis yönetiminden editörlüğe, yayıncılıktan reklamcılığa, hayvancılıktan seracılığa çeşitli işlerde çalıştı. 2004 yılından bu yana bir reklam ajansında “düzeltmen” olarak çalışıyor.

Şair ve sinemacı Orhon Murat  Arıburnu anısına 1990 yılında şiir,sinema ve fotoğraf  dallarında verilmek üzere Arıburnu Ödülleri’ni kurdu. 1995 yılından bu yana kurucusu olduğu Hera Şiir Kitaplığı’nın editörlüğünü yürüttü. Şair ve denemeci Cemal Süreya  anısına kurulan Cemal Süreya Kültür Derneği’nde kuruculuk, Cemal Süreya Şiir Ödülü’nde ödül sekreterliği yaptı.

İlk şiiri ‘Rıhtım’ 1982 yılında Kasımpaşa Subay Orduevi’nde askerlik görevini sürdürürken Oluşum dergisinde çıktı. İlk senaryosu ise başrolünü Müslüm Gürses’in oynadığı “Yıkıla Yıkıla” adlı bir Yeşilçam filmidir (1986).

Şiirleri, yazıları ve söyleşileri  1982 yılından bu yana Ada, Adam Sanat, Afrodisyas Sanat, Akatalpa, Aşkın e Hali, Ay, Birgün, Broy, Cumhuriyet Kitap, Edebiyat Ortamı, Esmer, Göçebe, Gösteri, Hayâl, Hayvan, Hece, Milliyet Sanat, Mor Taka, Oluşum, Öküz, Öteki-siz, Parantez, Poetik’us, Poyraz, Rüzgâr Şiir Yaşam, Şairin Atölyesi, Şiirlik, Şiir Ülkesi, Şiiri Özlüyorum, Taraf, Temrin, Uç, Ünlem, Üryan, Varlık, Yaratım, Yasakmeyve, Yedi İklim, Yeni Düşün, Yeniyazı, Zalifre Yazıları vb. gibi dergi, fanzin, gazete ve eklerinde yayımlandı.

Şiirlerinde aşk, ayrılık, hüzün, ölüm ve yalnızlık gibi temaları coşkulu bir dille işledi. Son şiirlerinde Yeşilçam filmlerinin ve hayatında önemli bir yer tutan artistlerin dünyasını  hüzünlü ve incelikli bir anlatımla yazmaya çalıştı.

Ödülleri: “Toplanmış Sevgi Ölüleri” adlı şiir kitabıyla 1985 Akademi Kitabevi Şiir Başarı Ödülü’nü, “Cemal Süreya İçin On Beş Prelüd” ile 1990 yılında Yunus Nadi Ödülleri kapsamında bir kez verilen Cemal Süreya Şiir Ödülü’nü, Vakitler İncelikler” adlı dosyasıyla İş Bankası Kültür Yayınları tarafından verilen  2007 Attilâ İlhan Şiir Ödülü’nü ve Vakitler İncelikler kitabıyla Ergin Günçe Şiir Ödülü’nde Jüri Özel Ödülü’nü kazandı.

Yapıtları:

Şiir kitapları:

* Toplanmış Sevgi Ölüleri  (1986, Broy Yayınları, İst.)

* Gecede Gülümseme (1987, Cem Yayınevi, İst.)

* Aşk ve Prelüdler (1993, Broy Yayınları, İst.)

* Ten Kitabı (1998, Hera Şiir Kitaplığı ,İst., 88 sy.)

* Hüzün Kitabı (1999, Hera Şiir Kitaplığı , İst.,80 sy.)

* Sinema Kitabı (1999, Hera Şiir Kitaplığı, İst., 80 sy.) 

* Vakitler ve İncelikler (2008, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İst.) 

Deneme Kitapları:

* Kalpzaman Yeşilçam (Heyamola Yayınları, İst.

Hüseyin Alemdar 003

BEKLE PENCEREDE

Kente iniyorum camlarına gölge düşmüş
         pencerelerden
sevinçler dondurulmuş bir okul çocuğunun gözlerinde
hüzün ve acıları göğsünden sarkıyor esmer bir adamın
paslı kilitler vurulmuş karşı yüreklere açılan kapılara

pencereleri değil tüm kapıları da açsanız
                                        sığmam ki bu yürekle bu kente

Kentin değil çiçeklerin rengini unuttum, yüzünü
         sevdiklerimin
ey çiçekçi! hangi renk gül giderdi acılarevindeki
       sevgiliye
ey postacı! zarfın hangi yüzüne yazılırdı adresi
        alıcının
bağışlayın her ikiniz de bağışlayın
edindiğim yeni kimliğim de sorulmadan
                              nasıl kaçılır ki bu yürekle bu kentten

Ne çabuk değişti bu kent bu insanlar
ey kent bekçisi!
paslı kilitlerin paslı anahtarlarını kıran
bu gece kaçacağım bu yürekle bu kentten

Bu kentten bu yürekle!..

(1983 — 1984 (1984])

kapak.fh11

TUTUKLUYUM

Sevinçlerine el konulmuş kentlerde yaşıyorum
kötü sözediyorlar benden
saçlarını okşadığım sarışın çocuklara
en hüzünlü anlarımda omuzuma konuyor
                                                                 yaralı bir serçe
zor sığıyorum sokaklara!

Kuşlarına kurşun sıkılmış kentlerde yaşıyorum
saçlarıma dökülüyor kanlı kuş kanatları
her kanlı bir kanat kanlı bir bıçak
kanlı bir nefesle geçiyorum
bir sokaktan diğer bir sokağa

Karanfillerine kırağı çalınmış kentlerde yaşıyorum
ey zaman bilgini bilmiş ol
                        gündoğumu ile günbatımı donduruldu
sevdanın ne karasını ne de akını arama
                                                       bu tek kesit yaşamda
ellerime tutuşturuluyor
kundaklara sarılı kırmızı gül ölüleri
Anne, unuttum mu sanıyorsun
senin hüzünlerin bile gülümserdi
                                            her uçurum başlarında
söyle şimdi, nasıl dönebilirim ki sana
— Ey oğul, hayırsız oğul gittinde gider oldun…
Her gündoğumu kentler tutukluyor beni
tutukluyum
anla!…

(1985)

Hüseyin Alemdar 002

KENTLERE YAKIN OTURDUM

Pencerelere yakın oturdum
görebilmek için alnımdaki gökleri
ekmek kırıntıları attım güvercinlere
kuş kanatlarına düştü yüreğim
alnımdaki göklere uçtu güvercinler

Kapılara yakın dikildim
çağırabilmek için acıları sokaktan
canım diyebilmek için yeni bir cana
canevimde konukladım acıları
canlar tokalaştı benimle

Sokaklara yakın yürüdüm
bulabilmek için yitik gölgemi
elinden tuttum bir okul çocuğunun
gövdem yaptım kentleri
göğsümde kenetlendi kentin yükleri

Kentlere yakın oturdum
yüzümdeki kentlerle!

(1985)

Kent 056

YARALI

Yüzüm yaşama kırgın
yüreğim yaralı şimdi
— dağlarda hüznün rüzgârı —
uçuşur gider yalnızlığım
kör bir kuş esrikliğinde
kırlangıç zamanı ardıçlara

Yaralı bir kuştur şimdi o
zoraki yükselir
taş kovuklarına

Dönüp gelir delice bir kuş
kanatlarını yaşama çırparak
— dağlarda hüznün şarkısı —
uçuşur gelir yalnızlığım
ak kanatlı bir kuş duyarlığında
güvercin zamanı harmanlara

Yarası savmış bir kuştur şimdi o
iner sessizce
konar yüreğime.

(1981-1985 [1985])

Hüseyin Alemdar 001

Enver Gökçe’nin ilk şiirleri…

bir alıp satıcı gönül

Düştüm bir öylesi çekilmez derde,
Ne ölümü düşünürdüm, ne yaşamak korkusu,
Ne sır aradım herşeyde, ne gariplik var serde,
Ne kara sevda, ne sevmek ne sevilmek arzusu
Artık her şarkı dokunur bana bu şehirde.
Hasret nedir bilmezken o kadar
Şimdi, her an, her yerde gurbetteyim.
Çünkü daha görmediğim güzellikler var,
Öyle bir yürek koymuşlar ki içime neyleyim,
Her yere gönlümü vermeden geçemem dostlar!
Ben deli miyim bilmem mi neler ettiğimi.
Bir han köşesinde yatmayınan Kerem diyorlar,
Ne tuhaf bu insanlar derdini dökmeyinen
Çaresiz derde bulunmaz merhem diyorlar.
Ah … Bir alıp satıcı gönlüm var gezer çarşı çarşı,
Başım güneşe düşmüş yanmayı öğrenir.
N’olur böyle duradursun cama güneşe karşı,
Gönül heryerde bir kardeşim güzel heryerde bir …

Ülkü, S . 54, 1943

envergokce

vatandaş

Ne, bizden geri, deniz aşırı şarkılar,
Ne tadılır ne bölünür nimetler bizsiz.
İnan kardeşim inan
Ne yalan bu dünya,
Ne insan fani …
Acılar görmüşüz, geceler görmüşüz, ölmeyi görmüşüz.
Aydınlıklar görmüşüz, kahramanlar, dostlar görmüşüz.
Görmüyor musun, görmüyor musun?
Ellerimiz ellerimizde … gidiyoruz.
Sizlerden söz açıyorum
Teklifsiz, pervasız, işkilsiz.
Ateşe vurulu batıl ve eski kitaplar
Sizden öte …
Neler varsa
Mesut insanlık için bühtan edici
Sizden öte …
Ve bir yanda yıkılmış zulmün kalası
Bir yanda salınır devasa gövden.
Bir yanda sevmediklerin,
Bir yanda demir pencere, bir yanda tarih
Bir yanda sen.
Yani bir yanda
Yüzyıllar boyunca saflarında
Yangınlar çıkardıklarımız.
Bir yanda -hayal etmesi zor-
Ferah ve cömert dünyamız
Ve mürettip, hasatçı, öğrenci, öğretmen.
Kınadık, yüz çevirdik, düşman kesildik
Şol aşkı bilmezlenenlere.
Dünyalar durdukça mesuduz
Bu dünya üzerinde
Yaşamak aşkına, yıldızlar aşkına
Demir ve ekmek aşkına mesuduz …
Hey dağlara taşlara kar eden türküm
Aşikar etsen de kendini
Şöyle bir sular gibi salsak, boy versek
Uzun ömrümüzü, yiğit ömrümüzü, taze ömrümüzü,
Sefıl ömrümüzü, deli ömrümüzü, gelin ömrümüzü …
Güneşte güneşlesek
Dal kırsak, toplasak, ateşlesek
Broy broy desek dağlarda
Gül gülistan içinde görseler bizi.
İster öv, ister yer, ister sev beni
Güneşin taşlarda mavileştiği
Nehir boylarınca söylenir
Sevinç şarkılarım yoksa da
Şimdi, bütün kederli ezgileri
Ümide kurban ediyorum.
Satırlarımla olsa da çok mu, bir de ben seni
Bizden olan bütün dünya şairleri gibi
Yadediyorum.
Sen ne haklın, ne evliya, ne kul, köle, ne şövalyesin
Sen yirminci yüzyıl insanı!
Dost dediğim, yaren dediğim, kardeş dediğim
Ekmeğim benim,
Gülüm, bağım, bostanım benim:
VATANDAŞ.

Ant, 1. 6.1945

enver-gc3b6kc3a7e-9

memleketimin şarkıları

Ben, bizden olan bütün insanların dostu;
Adı, haritalarda bile bulunmayan
Bir köyündenim Anadolu’nun.
Güzel şeylere hasrettir memleketim,
Güzel şeylere hasret bu dünya.
Yıllardır, kanda ve ateşte mısralarını
Yanan şehirlerin,
Ağır tankların tekerlekleri arasında.
Biliyorum,
Yaylım ateşlere girilmiştir gönlümüzce
Pasifik kıyılarından Volga’ya kadar.
Benim arzumanım kaldı
Hürriyet boylarında tank oynatanlarda.
Bütün kıtalarda
Tulu arzda, islam içinde, küffar içinde
Mülhit, mümin ve vatanseverim.
Fakir, cefacı topraklarım içinde
Mendil tutamın, diz vuranım, baş çekenim
Zeybekte, halayda, tamzarada …
Ben küçük Yusuf’um Çit köyünde
Çapak çapak ela gözlerim;
Kıl keçim kısır, annemin memesi yara.
Benim saçlarım belik belik,
Bıyıklarım burma burma
Gözlerim kara kıyma renginde, ama
Erzincan oynamış ağlamışım
Irgatlık etmişim el kapısında.
Dolu vurmuş bahçelerimi,
Çekirge inmiş tarlalarıma.
Ben bir yolcuyum hemşeri
Manisa bağlarından geçtim
Aydın incir tarlalarından.
Çığlıklar getirdim
Üzümleriyle beraber çürür gibi düşen
İnsanlarımdan.
Sıcak tuzsuz gevreklerinizi yemişim
Alaca karanlıkta … Buca’lı işçilerim.
Unutur muyum seni
Derdini, ekmeğini bölüştüğüm
Ttirküleriyle bizi ağlatan memleketlim.
Karadeniz’in Rumelilcirı tütünü,
Bende türküler oldu ağlamaklı,
Bende türküler oldu dizim dizim.
Doldurdum sineme, ciğerlerime
Doldurdum derdi mihneti
Pamuk tozunu, kömür tozunu;
Memleketimin şarkıları kadar acı çektim.
Ben Ahmet Çavuş’um
“Attığım kurşunlar gitmezdi boşuna”
“Şimdi kuzgunlar iner taze !eşime”.
“İki kere kesemden everdiğim”
Dost dediğim kıydı bana.
Ben Kürtoğluyum derim ki “Yiğitlik kadim”
Ben Nazif’im “Urfa’ya karşı vurdular beni”
Ağlasın Urfa.
Ben şairim
Halkların emrinde, kolunda, safında.
Satırlarım vardır kahraman,
Satırlarım vardır cılız, cesur ve sıtmalı.
Ahdim var:
Terli atlet fanilalı göğüslerden
Püfür püfür geçeceğim.
Bir de aşıkım, kanlı bıçaklı
Yar için serden geçeceğim.
İnan ki ciğerparem, inan ki sevgilim
Bu hususta:
“Üçten, beşten, senden geride kalan değilim”

Ant, 1. 7.1945

bir-hapisane-hat0131ras0131
Hapishane hatırası

ilk adım

Bir mermi de benden aslanım,
Bir mermi de benden.
Bir mermi de benden zafer topları
Mukaddes namlular!
Daha gelmesin mi bahar,
Daha gülmesin mi ağlayanlar?
Y ıllardır kan içinde, sargı içinde
Unuttunuz mu
Sevmesini, şakalaşmasını?
Çekik gözlüler,
Kıvırcık saçlılar, ablak yüzlüler!
Küller mi saz beniz etti sizi
Yabani güller, dost bakışlar, otlu çiçekler!
Ve sizler:
Adana, Aras pamuğu kadar
Sevdiğim yüzler!
Yayla türkülerim kadar
Memleketlilerim kadar
Sevdiğim yüzler!
Altıya mı değdi yaşlarınız
Otuz dokuz doğumlu çocuklar?
Ömrünüz, gözleriniz, uykularınız
Sığınaklarda geçti harp boyunca.
Oylum oylum ateşleri gördünüz mü
Cepheden dönenleri sordunuz mu?
Tanır mısınız
Ay nedir, gün nedir, elma nedir?
Güneşi gözlere doldurmak güzelken
Hey küçük kardeşler hey
Görün ne hale koydular dünyamızı.
Şimdi zafer topları gürlüyor
Avrupa’ da.
Ve deniz ötesi kıtalardan
Şarkılar …
Şimdi kazaska oynuyor Avrupa.
Şimdi silah yerine bayrak tutanlar …
Hiçbirini tanımadığımız,
Oyunlarım bilmediğimiz
Mişiganlılar, Oksfortlular, Ukranyalılar.
Şimdi, göz aydın etme zamanıdır.
Yeni bir dünya doğuyor.
Şorul şorul giden kan pahası.
Müjdeler, müjdeler olsun
Yeni bir dünya doğuyor
Zincir seslerinden
Verem basillerinden uzakta …
Büyük ölülerini bağrına basıp
Yaralı insanlarımız
Kahramanlarımız konuşuyor:
“Benim olsun, senin olsun, bizim olsun,
Hani kardeşlerimiz vardı ya
Bu dünyada.
-Kız kardeşlerimiz, annelerimiz, şairlerimizDumdum
kurşunuyla vursalar da
Her zaman böyle döğüşeceğiz:
Gırtlak gırtlağa, diş dişe, tank tanka
Demokrasi için,
Eşitlik ve hürlük uğruna”
Bir mermi de benden aslanım
Bir mermi de benden
Bir mermi de benden
Zafer topları, mübarek namlular!

Ant, 16.5.1945

1-2-768x583

kardeşlik acıları

Yıllar var ki sizleri düşünüyorum:
Yanan şehirlerim,
Düşmana ekmek veren tarlalarım
Teknelerim, ocaklarım, öğretmenlerim!
Ve sizleri:
Caddeler, tarlalar, fakülteler,
Nehir boylan, şehirler, ordular
Aşklarım, hünerlerim, sefaletlerim!
Ellerime ateş düştü
Yüreğime, gövdeme, kollarıma.
Biliyorum ey demokrasi!
Bütün şairlerin ölür
Barikatların susar
Ve yanar da limanların, iskelelerin
Zafer gülleri sensiz açmaz
Böyle bir macerada.
Kardeş, kardeş!
Alkış tutan ellerini kesmedim,
Tanklarımla tarhlarını ezmedim.
Ben kendi halimle müthiş kişi
Ben sevici, sert ve delişmen …
Ve hürlük kardeşlik çırasını
Kendi hissemce götüren insan.
Biliyorum bu dünyada
El değmediğimiz, nice doyumlu,
Sıcak, ölümsüz ve kederli şeyler vardır.
Biliyorum bu dünyada
Gökyüzü ve denizyüzü
Cümle çiçek ve cümle yemişler vardır
Biliyorum bu dünyada
Yalnız ve “yalnız insanlar
Yani kardeşler vardır.”
Beni şehir şehir beni,
Beni köy kent beni
Beni usul, beni yolca götür
Kardeşlik treni!
Ağır yaralılar taşıyorum
İncinmesin kollarım, ayaklarım, ellerim.
Işıltılı gündüzlere gitmeliyim
Acılar, darağaçları, kelepçe demirleri!
Bayram şenliklerine,
Demokrasi şenliklerine gitmeliyim
Uğruna şiir yazılan, döğüşülen, ölünen insanlar!
Yeter değil bana
Zaferlerin,
Yıllardır gece hücumlarına
Sokak savaşlarına katlandığım.

Ant, 1. 5.1945

Enver Gokce_Ömer Yaprakkiran

http://www.envergokce.org

 

“Ezgili Yürek” – Ruhi Su şiirleri

NİNNİ
Seninki bende kilitli
Benimki sende kilitli
Anahtarlannı atalım suya
İster bir altın inek içsin
İster şehirlerden geçsin su
Kilitler vannca uykuya
Yaz gelsin çözsün
Kış gelsin sarsın
Rüzgar geçen günleri koparsın
Bir de takvim asalım kapıya
(Varlık Dergisi, 15 Haziran 1940)

Ruhi Su 003

SERHAT TÜRKÜSÜ
Ne murdar öldüler
Ne müslüman oldular
Kılıçsız, kalkansız
Bir sofra kurdular.
Zeytin zeytini getirdi
İncir inciri getirdi
Şerbeti üzüm getirdi
Her biri bir şey getirdi
Kimi meyvesini canım
Kimi gölgesini getirdi.
Ne dört yüz arslana borçluyuz
Ne Şehmuz Aslan’a
Ilgınlara, sazlara borçluyuz
Biz bu toprakları
Bir de yavşana.
(Cumhuriyet Gazetesi, 1975)

Ruhi Su 005

SEFERBERLİK
Eli silah tutaniann gidişiydi bu
Rediflerin, vay anam kur’asının.
Çalgılann da insanlar gibi
Zort zort edeni var
Zom zom gideni var.
Uyandım davulun bağnazlığına
Davulun, trampetin
Gerilmiş derilerin muştusuna
Seferberiikti bu, karşı durulmaz.
Bir sesim vardı benim
Bin sesim olsa n’olacak
Çocuklann sesiyle adam vurolmaz
Kim getirdi bu savaşı ekmeğin beyazlığına.
Şimdilerdeki gibi anımsanm
İkiz bebeklere benzerdi ekmekler
Püren çalısında pişer
Püren balı gibi kokardı
Biz oldum olası ekmekle doyanz da
Çocukluğum geldi aklıma.
Hep savaşlardan mı kaldı bu yoksulluk
Seferberlik derlerdi, ben de bulundum içinde.
Pelit, ekmek ağacı
Hamup, pekmez ağacı, bal ağacıydı bizim Güney’de
Çocuklar ya çok azdı, ya çok ağlamazdı.
Ya da ağlamaya vakit kalmazdı.
Hastalık lekeli humma
İlaç kınakınaydı
Gitsin, gitsin de gelmesin
Çocukluğum geliyor aklıma.
(Cumhuriyet Gazetesi, 5 Şubat 1977)

Ruhi Su 001

GELDİK
Hepimiz bir yerlerdeydik
Başka bir yere geldik
Değişen dünyanın sürecinde
Karanlık bir sudan geldik
Ne gül eski güldür şimdi
Ne beygir eski beygir
Kırmadan incitmeden
Maymundan insana geldik
Bakmayın siz bu bencil
Bu hayvansal kavgaya
Değişen dünyanın içinde
İnsana biz yeni geldik.
(Cumhuriyet Gazetesi, 5 Mart 1977)

Ruhi Su 002

EZGİLİ YÜREK
Hangi taşı kaldırsam
Anamla babam
Hangi dala uzansam
Hısım akrabam
Ne güzel bir dünya bu
İyi ki geldim
Süt dolu bir torbayla
Şöylece çıkageldim
Kime elimi verdimse
Döndürüp yüzümü baktınsa
Kısmet kapıyı çaldı
Kör pınara su geldi
Ben şakıyıp durdukça öyle
Gülün kokusu geldi
Bebesi olmayana
Bunalıp da kalmışa
Acılarla yüklü
Dargın yüreklere
Yetiştim geldim
İyi ki geldim.
(Cumhuriyet Gazetesi, 23 Temmuz 1977)

Ruhi Su 004

IRMAK
Ağaç demiş ki baltaya
Sen beni kesemezdin ama
Ne yapayım ki sapın benden
Bak şu ağacın bilincine sen
Ölen ben öldüren benden
Bunca analar ağlayıp durur da
Akıp gider gelinciklerden
Kör müdür sağır mıdır bu ırmak
Ölen ben öldüren benden
Her yerde böyle olmuş bu
Önce dağa taşa ağaca söyletmiş halk
Sonunda sabahın bir yerinden
Uyanıp kalkmış ayağa ırmak
Ölen ben öldüren benden
(Sanal Emeği, 1978)

Ruhi 004

BAŞLASIN
Dünyaya gel
İnsan başlasın
Taneyi bul
Korku başlasın
Ağalık beylik
Bir bir başlasın
Bin yıl on bin yıl
Bunca emek bunca yıl
Karun bitirsin
Süleyman başlasın!
Sen ki dünyayı cennete çevirdin
Dünyaya hükmün başlasın
(Sanat Emeği, Nisan 1978)

Ruhi Su 007

İNSAN VE EMEK
Bir sergiyle geldi bahar
Ne don vurur, ne meyve verir
Öylece bir çiçek düşlemesi
Ne güzel bir oyun değil mi canım
Taşlara bakan gözün çiçeği görmesi
Benim memleketimde bugün
Kırk bin elli bin liradır
Resmin metre karesi
Ve dillere destandır canım
Turan Erol beyazıyla Bodrum’un mavisi.
Bir gece kulübünde bugün
Kırk bin, elli bin liradır
Bir Zeki Müren dinletisi
Ve elbette güzeldir canım
Emeğin değerlendirilmesi
Ama benim memleketimde bugün
İnsan kanı sudan ucuz
Oysa en güzel emek insanın kendisi
Kolay mı kan uykularda kalkıp
Ninniler söylemesi
Belki bu nedenle, yazık
Asılmış gibi durur
Asılmış gibi kederinden
Duvarlanmda resim
Çalgılarımda müzik
(Sanat Emeği, Mayıs 1978)

Ruhi Su 006

Tuğrul Tanyol şiirleri…

Tuğrul Tanyol, Sosyoloji Profesörü, Çevirmen, Şair

14 Ocak 1953, İstanbul doğumlu. Şair ve yazar Prof. Dr. Cahit Tanyol’un oğludur. Moda İlkokulu (1963), Saint Joseph (1968) ile Kabataş Erkek Lisesi (1972) ve Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü (1977) mezunu. Doktorasını “Kültür, Kişilik Kuramları” başlıklı tez çalışmasıyla İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde (1980) yaptı. Çalışma hayatına aynı yıl Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde asistan olarak başladı. Öğretim üyeliği görevini aynı üniversitede doçent ve profesör olarak sürdürdü.

İlk şiiri Yeni İnsan dergisinde yayınlanmıştı (1970). Şiir ve yazıları daha sonra Varlık, Somut, Türkiye Yazıları, Adnan Özer ve Haydar Ergülen’le çıkardığı Üç Çiçek (1983), Mehmet Müfit ve Metin Celal’le çıkardığı Poetika (1985) dergilerinde yer aldı. 1980 yılında Sanat Emeği Dergisi Şiir Ödülü‘nü, ikinci kitabı Ağustos Dehlizleri ile (1985) Behçet Necatigil Şiir Ödülü‘nü kazandı. Türkiye Yazarlar Derneği (1995-96 dönemi ikinci başkanı) ve PEN Yazarlar Derneği üyesidir.

Ödülleri: 1980 İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Şiir Yarışması’nda Sanat Emeği Dergisi Şiir Ödülü1985 Behçet Necatigil Şiir Ödülü (Ağustos Dehlizleri ile), 2016 Metin Altıok Şiir Ödülü.

Eserleri: Şiir – Elinden Tutun Günü (1983), Ağustos Dehlizleri (1985), Sudaki Anka (1990), Oda Müziği (1992), İhanet Perisinin Soğuk Sarayı (1995), Toplu Şiirleri 1971-1995 (1997), Büyü Bitti (2000), Her Şey Bir Mevsim (2006), Öncesi ve Sonrası (2012), Yedi Kitaptan Seçtiklerim (2012),

Çeviri – Yeniden Çarmıha Gerilen İsa (N. Kazancakis’ten, 1982), Kötü Saatte (G. G. Marquez’den, 1987), Bir Üçkağıtçının Anıları (S. Guitry’den, 1991), Kahvehane Şiirleri (R. Mc Kane’den, Selahattin Özpalapıyıklar’la birlikte, 1994), Kılıçtan Keskin Dudaklar (V. Aleixandre’dan, 1996)

tugrul-tanyol

BEYAZ AT
Sönmüş kentleri dolaştım sessizlikte
Boş meydanları, kirli sokakları
Herkes kendi yankısının peşinde
Karanlık avlularda oturdum
İçimde vahşi tamtamları inlerken ölümün 
Tüm putların yeniden dirildiğini gördüm
Beyaz bir at gibi uzaklaşıp yiterken ömrüm
Sen uyuyordun
Kirli sokaklarına güneş vurmayan odanda
Evler bir bir yıkılırken üstiime
Yollar canlanmış sıkarken boynumu
Uyuyordun sen
Uyuyordun sen
Uyanmak için bir başka gecede
Ağır kanatlarıyla büyürken sessizlik
Karanlık usulca konarken pencerene
Gölgeler asarken kendini başka gölgelere . . .
Kent yanıyor duyuyor musun
Sönmüş kentleri dolaştım sessizlikte
İçimde vahşi tamtamları inlerken ölümün 
Acının acıya, nefretin nefrete
Karanlığın karanlığa dönüşünü gördüm
Beyaz bir at gibi uzaklaşıp yiterken ömrüm

56871

DOST GUNLERiN SONU
Çingene ruhum, dizginle artık atını
Bundan öte yol yok.
Akşam, rüzgar kanatlı bir kuş
Çökmede ağır ağır, şimdi
Yolculukların suya düştüğü andır.
Eğilip bir bak yüzüme
Gözlerimde çizili eski atlaslara bak
Yıldızların döküldüğü o eski yollara,
Şimdi orada
Ne ağır ve uzun kervanların
Konakladığı ırmaklar
Ne göçebe sarhoşluğu var
Sıcak yaz gecelerinin.
Gecenin çatısıdır, açılınca
Evrenin dişi güzelliği,
Binbir gökyüzü altında uyuduğumuz
Sevişip çoğaldığımız o özgür
Gururlu ve dost
Günlerin sonuna geldik.
Hangi hasrettir bu, bitirir bizi
Kapısı araık odalarda eridi mumlar,
Saat kaç, neredeyiz, kimin bu telle çevrili duvar
Kimin eseri bu karanhk sokak
Bu bembeyaz kefen, bu ansızın
Ölüp yitiveren zaman.
Bir ok atıp düşürsem geceyi
Önümde diz çökecek aydınlık günler
Çıplak göğüslerimizde yeni yıkanmış yaralarla
Ve ağacın en yüksek dalında
Gürültüyle açarken kalbim.
Çingene ruhum, dizginle artık atını
Yolun sonuna geldik

3185664-KRXCFCDY-7

ÇİÇEKLERİ DÖKÜLEN AĞAÇ
Yalnızım
soğuk bir denizin maviliğinde
içim dışım kupkuru,
kırılıveriyor elimi attığım her şey
tuzla buz oluyor sevgiler
Issızlaşıyor geçtiğim yollar
gölgem bile korkar oluyor benden.
Kopkoyu bir karanlık
uzanıyor damarlarıma
süzülüyor içime yağmur yüklü bulutlar
çıkmaz sokaklara iniyor gece
içimde bir çocuk, can veriyor sessizce.
Yalnızım
sabahı bekleyen penceremde
kimseler geçmiyor sokağımdan
beynimin içinde bir yerlerde
çiçek açıyor bir ağaç
Çiçekler dökülüveriyor yere.
Çıkmaz sokaklara iniyor gece
kentin kirli duvarlarına
dilsiz kaldırımlara,
içimde bir çocuk
içimde ürperen deniz
içimde dinmeyen acım
Ben
çiçekleri dökülen bir ağacım.

Kent 117

BİR KENTİN İÇERDEN GÖRÜNTÜSÜ
Kıpırtısız bir ırmak gibi kent kendi karanlık sularına akıyor
Denize doğru iniyorum dar sokaktan, başımda yağmur
Issız bir ağaç dibinde dinleniyorum, derisi soyulmuş
eski günlerin ardında soluk gülümseyişleriyle
aldatılmış seslerin karanlık ordusu
Kalın kürklerine bürünmüş eşkiyalar, dağlardan
akan kurt sürüsü, karlı ovalardan sürgün
kentin karanlık sularında boğulmak için.
Şu anda biliyorum, birileri birilerinin hayatından çıkıyor
Birileri birilerinin hayatına giriyor, yorgun ve paslı
gözlerini görüyorum, geceye uzanan ellerini
Denize inen dar sokakta yağmur kimleri
kimlerin uzak yollarına sürüklüyor.
Yalnız gece trenlerine biniyor şimdi uzak gözlerim
Yağmurda titreyen gar lambalarıyla büyüyen gölgelerin
Kimlerden ne kaçırırcasına telaşla koşuşan
seslerin ardında büyük bir hiçlik, terkolunuş ve kederin
sıcak yağmuru bu, dudaklarıma yağan, sokaklara, gar lambalarına
rıhtıma her akşam yorgun umutlar boşaltan yolcu vapurlarına
tersaneye, ışıkları sönük son vardiyalara
aşka ve kedere yağan, kemiren yalnızlıkları.
Kıpırtısız bir ırmak gibi kent kendi karanlık sularına akıyor
Biliyorum, şu anda bir tren en olmadık
düşlerle yüklenmiş geceye açılıyor
Geceye ve yıldızların karanlık ülkesine açılıyor bir gemi
Her an her yerde birileri birilerinden ayrılıyor
Her an her yerde birileri birilerine kavuşuyor
Usulca soluk alıyor . . . veriyor bütün yollar.
işte yalnızlar ordusunun atsız pehlivanları
Karanlığa serilmiş seccade, kıblesi kırık saat
Hepsi solgun bir aynanın dipsiz derinliğinde
Dağlardan akan kurt sürüsü, karlı ovalardan sürgün
zil sesleri, kumanya, son vardiyadan süzülen ölüm
Her şey büyük bir telaşla kente doğru koşuyor
kentin karanlık sularında boğulmak için.

35x50_SAIRINSIIREVRENI_TUGRULTANYOL_AFIS-as

 

Kim bağışlayacak beni

Birhan Keskin‘in “Kim Bağışlayacak Beni” isimli şiir kitabından…

ZÜMRÜDÜANKA

Serin bir rüyanın hatırınadır

çektiğim dünya ağrısı

Bir hayalden geldim ben,

bir hayal verdim sana,

mavi-yeşil bir hatıra; işte dünya

ruhum! ovada sert es, yamaçta sus

ırmakta ağla.

İşte dünya kapısı, işte dünya kederi

ister dağının gölgesinde dur, ister

incirin neşesine vur

ağrı kendini ve tamamla.

455321623

KARINCA

Ruhumdaki sabır, kalbimdeki aşkla kurdum

kor dantellerden bu yolu, ormanın altına

yeter ki oku onu

senin gördüğün ağzımın kenarında duran dua

ben ayaklarımın altındaki toprağa, döktüğüm

gözyaşlarına inandım. Öyle uzun ki dünya;

katlanmaya, kıvrılmaya, açılıp çarşaf olmaya.

Mümkündür yol yapmaya bir ömür, yol almaya.

Ah! yine de yolumdaki kederi kimse bilmesin,

büyüsün, genişlesin, dolansın ömrümü;

kapısı kapalı çoktandır, penceresi dargın.

Kim anlayacak bu kor işaretleri?

Kimsenin dilinden okunmasın içimde ufalan.

Ovada ve dağda saklı bir mavi için

düştümdü yola. Benim de yaban bir çığlığım vardı,

çok zaman oldu, teslim ettim onu rüzgara.

Kışsa girdik kıştan çıktık

ama değişmiyor insan

karınca duası diyorlar ördüğüm yola.

ants-royalty-free-stock-image-image-12022086-e1498836155816

ZEYTİN AĞACI

Madem geldin, uğradın yanıma

yaslan, kavruk gövdem bu.

Yaşım kaç mı? Saymadım ki,

ya da unuttum, bağışla.

Bu: bir boşluk: içimde

Yaşamak izi de denir,

Sanki, nice kelebek tozu, içinde.

Çok durdum, hiç gitmedim ben, bu dağ başında

Rüzgara ağladım bazen,

Bazen derdimin dibini saydım ıssıza.

Yaşlı, durgun bir zeytin oluşuma bakma

Şuramda bir su vardı ve şuramdan

Neşeyle akardı aşağıya.

Ela bir kızı sevdim ben de zamanında.

Kalkıyor musun? Kalk, ama

Kaderinin sesini unutma, gönül gözünün yanına.

Ve sözünün içine çektin madem,

Madem aldın beni de rüyana

Bu da benden, dalımdan bir hatıra:

Ayrılığın gümüş bilgisidir o, al

Helalü hoş olsun sana.

Git ve unutma

Ha vardır benim dallarım şimdi

Ha hatıra.

Zeytin 001

KAPI

Geç benden, ben dururum, ben beklerim, geç benden,

ama nereye geçersin benden ben bilemem

Dediler ki, olgun bir meyve var sabır perdesinin ardında,

dünya sana sabrı öğretecek, olgun meyvenin tadını da.

Dediler ki, şu ağaçlar gibi bekledin, şu ağaçlar gibi hayal,

şu ağaçlar gibi kederli.

Açıldım, kapandım, açıldım, kapandım, gördüm

gelenler kadar gidenleri de,

hani sabrın sonu, nerede gamlı eşek, pervasız nar nerde,

hani bahçe?

Biri gelse.. bir görse.. biri gelmişti.. açmıştı.. durmuştu..

duruyor hala bende.

Kaç zamandır çınlıyor içimde bu boşluk, kim

kıydı, bahçenin şen duluydu, karşımda duran dut?

en çok onunla bakıştımdı, bir kere olsun dilegelsindi,

çok istedimdi.

Bana kalsa susardım daha, ama dilimdeki paslı kilit çözülür belki

sapaya kaçmış cümlem uğuldar, içimin kurtları kıpırdar diye

gıcırdandım takatsız.

Gördüm hepsini, gördüm hepsini, sabrın sonunu!

biri gelse, biri görse, bir görse, şimdi,

rüzgar sallıyor beni.

Kapı 001

YOLCU

“Şimdi” ve “Burada” olmanın kederine karşı çıkmadım.

Dünyada iki kapılı bir han gibi durmanın,

buraya böyle gelmiş olmanın,

geçene yol açmanın, ki içinden rüzgar geçirmenin

ne büyük güç istediğini anladım. Durmanın ne büyük sabır…

İçimde yeryüzü konuştukça anlıyorum ki,

bölünmüş bir hatırayım ben

dünyaya dağılan.

Ve şimdi biliyorum, neden,

yaş akıyor

atımın sol gözünden.

img25

 

Metin Demirtaş

Şair Metin Demirtaş, 1938’da Antalya’nın Elmalı İlçesine bağlı Akçay köyünde doğdu. İlkokulu köyünde okudu. Antalya Erkek Sanat Enstitüsü Torna Tesviye Bölümü’nden sonra Ankara Akşam Teknikerlik Okulu Makine Bölümü’nü bitirdi. Ankara Etlik’te, Ana Tamir Fabrikası’nda tornacı olarak çalışma yaşamına başladı. 12 Mart’ta ve 1988 yılında tutuklandı, Adana ve Ankara’da kısa süreli gözaltında tutuldu, bırakıldı ve yargılandı. Sırasıyla, Makine Kimya Endüstrisi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Fizik Atölyesi ve Ankara Fen Fakültesi Atom Araştırma Labaratuarı’nda teknisyen olarak çalıştı. Bir rahatsızlık sonucu sol bacağı üstten ameliyatla alındı. Yaşadığı bunalım sonucu bir süre doğduğu yörelere, kırlara çekildi. Bir ara demir atolyesi açtı. Daha sonra Antalya Köy-Koop Demir Sera Yapım Atölyesi, Antalya Belediyesi Hurma Şantiyesi’inde Teknisyen teknisyenlik yaptı. SSK’dan emekli oldu. 27 Eylül 2014 tarihinde yaşamını yitirdi.

İlk şiirleri Varlık Dergisi‘nde yayımlandı. İmece, Türk Solu, Yeni Adımlar, Militan, Sanat Emeği, Yansıma dergilerinde yayınlanan şiirleriyle tanındı.

1960’lı yıllarda devrimci şiir yazanlardan oldu. 1968’de Ulusal Kurtuluş Savaşı’na göndermeleri de olan, Che Guavera için yazdığı, aynı adı taşıyan şiirle tanındı. Bu şiiri için bir süre tutuklu kaldı. 12 Mart 1971’de de iki kez tutuklandı, aklanıp serbest kaldı.

Yugoslavya – Struga’da her yıl gerçekleştirilen Struga Şiir Akşamları Şenliği‘nde Hasan İzzet Dinamo, Arif Damar‘la birlikte Türkiye’yi temsil etti. Avustralya Kültür Bakanlığı ve Sidney Türk Halkevi’nin çağrılısı olarak, Nazım’ın 25. Ölüm Yıldönümü Anma Etkinliklerine katıldı. Sydney ve Melbourne’de Nazım’ın son eşi Vera ve Abazha yazar Fazıl İskender ile değişik toplantılarda Nazım ve şiiri üstüne konuşmalar yaptı. Şiirleri değişik dillere çevrildi.

d91af172da0cb919573805380805b69b

Eserleri

1) Görüşme Yeri (1969)

2) Hazırol Kalbim (ilk kitabına yeni şiirlerle, 1978)

3) Hançer ve Lirik (eski kitaplarından seçmeler ve yeni şiirler, 1983)

4) Bir Mendil Gökyüzü (şiir, 1988)

5) Hoca Nasreddin Öyküleri (şiirimsi Nasreddin Hoca öyküleri, 1995)

6) Çocuklar, Kediler, Uskumrular (şiir, 1996)

7) Tersinden Okunan Masallar (1996)

8) Erenler Böyle Dedi (1996)

9) Şiirin Kanadında Mektuplar (Ataol Behramoğlu’yla mektuplaşmaları, 1998)

10) Dağınık Satırlar: İçinden Şiir Geçen Yazılar (2000).

f4b74ef6c62fa9a3288bad7e841b26b0

HADİ KALKIN
Hadi kalkın
Bir şeyler yapalım bu savaşa!
Bir şeyler yapalım hadi kalkın!
Önce şu pankartları atalım
Sopaları kalsın.
Gerçi güzel şey toplanmak
Yeryüzü kardeşliğiyle alanlarda.
Lanetlemek Emperyalizmi güzel şey.
Fakat böyle şeyler kar etmiyor o canavara.
Hadi kalkın bir şeyler yapalım bu savaşa!
Bir şeyler yapalım hadi kalkın!
Kuyruğuna basılınca bağıran
Ekmeğine değilince havlayanlar gibi olmadan
Kavrulmadan bizim de çocuklarımız napalmlarla
Kurşunlarla delik deşik olmadan
Hadi kalkın bir şeyler yapalım bu savaşa
Bir şeyler yapalım hadi kalkın!..
Ankara, 1967

İÇERDEKİ OZANA
Bir çiçek dal ucunda
Halkıyla yuğurmuş mavisini
Tam savuracakken havalara
Tutup onu kilitlediniz
Paslı kapı, taş duvarlara.

8413496756_b19d2f80db_o

NAZIM’A
Çınarlanmızda kolon vurdu
Mapusanelerimizde yattı
İnsanlığın ve barışın dostuydu
Yurdumun gurbette ölen oğlu.
O bizimdi, bizdendi.
Kavgamızın en ön sırasında bulundu.
Hasretlerin türlüsü
Ayrılıkların kurşunuyla vuruldu.
Onunla başlattık şiirin
Halkçı, devrimci çağını.
Bir şey yapamadık anısına.
Bari koyalım doğacak oğullarımıza
Çoğaltalım onun güzel adını.
Ankara, 1968

CHE GUEVARA
Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara
Bakma şimdi durgunsa, bir şahan gibi duruyorsa
Yorgundur, savaşlar görmüştür, çeteciler barındırmıştır
Yani satılmış değillerdir, hiç tüf ek patlamıyorsa.
Alaçamın, mor meşenin ardına, silah çatıp yatmaya
Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara.
Bizim de halkımız vardır Che Guevara
Unutulmuş uzak tarlalar yalazında
Sazıyla, türküleriyle kardeşliğe vurgun
Bütün ulusların halkları gibi
Ve yalnız büyük fırtınalarla kımıldayan
Bizim de halkımız vardır Che Guevara.
Bizim de ozanlarımız vardır Che Guevara
Sağ çıkmış güneşsiz taş odalardan
Y üreğiyle barışa, sevgiye yönelmiş
Çelik öfke bir yanı, bir yanı uysal mavi
Eğilmeden dimdik geçmiş demir kapılardan
Bizim de güzel insanlarımız vardır Che Guevara.
Bizim de delikanlılarımız vardır Che Guevara
Yokluklardan biyol kopup gelmiş
Üç zeytin, az ekmek üniversitelerde
Düzen çarpar önce, alkol vurur
Başkaldırırlar akılları suya erende.
Çünkü Vietnam hepimizin Vietnam’ı
Kongo hepimizin Kongo’su
Bir kez özsu yürümüştür dallara
Patlayacaktır ağır sancılarla karanlıklar
Varmak için o güzel yarınlara
Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara.
Ankara, Ekim 1967

3184288437_2ec9020b07_o

TÜRKÜ
Dövülmüş acıların örsünde
Gürültüsüz türkü söyleyenleri seviyorum.
Şimdi yurdun herhangi bir yerinde
Kuşatılmış çalılıklar içinde bir gelincik
Çarpışıyor kan içinde.
Saklamamış kavgada yumruğunu.
Sürülmüş buralara bu yüzden.
Kıyıda, kuytuda kalanları
Onuruyla sessizce ölüp gidenleri…
Anılırsa her’hal bir gün
Onların adlarıyla anılır doğum yerleri.

DENİZ’LERE
Bütün silahlar üstünüze çevrildi.
Sürüldü Made in U.S.A. marka kurşun namluya
Başladı faşizmin kanlı sürek avı
Kaldınız kavgada bir başınıza.
Çünkü ne biz balığız, ne halk deniz daha.
Siz yurdumun sevgili çocukları
Verip kurtuluşun kavgasını
Ölecek, öldürüleceksiniz.
Bağlanıp kanlı bir mendil gibi gözlerinize
Bağımsız Türkiye!..

Deniz Gezmiş
BENİ ÇOCUKLAR KANATIR
Beni çocuklar kanatır.
Babaları götürülmüş evlerde
Asılı salkımlardır
Analarının eteklerinde.
Çocuklar ki
Hapishane önlerinde
Görüş yerlerinde
Bakışırlar kara oğlak gözleriyle.
Ve anımsatırlar bana
Güz ikindi sonlarının
Işığı tozarken anızlarda
İnce esintisinde ikindi kırlarının
Telgraf tellerine dizili
Ötüşen garipliğini arıkuşlarının

ÜÇ KAVAK
Sevgili Nazım
Yıllar önce üç fidan diktim
Oturduğum evin önüne.
Biri senin için
İkisi, anısına iki lirik şairin:
Lermontov, Yesenin.
Yıllar geçti
Boy atıp büyüdü üçü de.
Kimselere söylemedim bugüne değin.
Hiç söyler miyim!
Gelir elinde baltayla biri vandalın …
Kimi geceler yukarıda yıldızların çıngısı
Serin hışırtısı yapraklannızın
Yel estikçe fısıldar bana adlarınızı:
Nazım, Nazım, Nazım …
Lermontov, Yesenin, Yesenin, Nazım ..

Ataol Behramoğlu - Metin Demirtaş Mektuplaşmaları - 1970-1995

UMUTSUZLUK YASAK
Kar dallan örttü.
Kavruldu en yamanı çiçeklerin.
Kalbim katlan bunlara
Çünkü kıştır yaşanılan.
Amansız, limansız bir kış
Ve sarılmışız dört bir yandan.
Ama düşün kalbim!
Düşün kavgayla kazanılacak bahan
Direnen, adressiz yaşayan dostları.
Fışkıracak ekinleri
İlkyazla karlar altından.
Ve doludizgin geçerek
Her acıyı bir sevinçle
Yolu yok kalbim
Sağ çıkacağız bu acılardan.
Çünkü umutsuzluk yasak!
Yılgın türküler söylemek de.
Çünkü yürüyor umudun ordusu
Umutsuzluğu umutla yenerek.
1972

98b37667581f1f708119e0f8a330cfaa

 

Mahmud Derviş’in Filistin’i…

Mahmud Derviş, 1941’de Filistin’de Celile kentinin bir köyünde, Nasar’a bağlı el-Barva ’da doğdu. Doğduğu köy 1948’de İsrail’in eline geçince ailesiyle birlikte Lübnan’a göç etti. İlk şiirlerini yayınladığı dönemde el-Arz (Toprak) cephesinde çalışmaya başladı. 1960’larda el-Ittihad gazetesi ve el-Cedid dergisinin yazıişleri müdürlüğünü yaptı. Şiirleri ve yazıları yüzünden pek çok kez tutuklanarak hapiste yattı. Samih el-Kasım ve Tevfîk el-Zeyyad gibi şairlerle birlikte, Filistin direniş şiiri olarak bilinen hareketin en önemli adlarından biri oldu. Şiirlerinde Filistin halkının direnişini, çektiği acıları ve umutlarını lirik bir dille anlattı. Filistin Kurtuluş Orgütü’nün yürütme kurulunda yer aldı. Yirmiden fazla şiir ve düzyazı kitabı yayınlanan Derviş’in en ünlü şiirleri arasında, “Filistinli Sevgili” (l974) Tel Zaatar kampının Lübnan İç Savaşı sırasında kuşatılmasını konu alan “Ahmed Zaatar” (1979) adlı destanı ile Sabra ve Şatila kamplarındaki katliamı anlatan “Beyrut Kasidesi” (1980) sayılabilir. 1984’te Lenin Barış Ödülü’ne, 2004’te Türkiye’de Nâzım Hikmet Şiir Ödülü’ne değer görülen Derviş, Ağustos 2008’de ABD’nin Houston kentinde geçirdiği bir açık kalp ameliyatı sonrasında öldü.

20140202_203956_0

ÖLÜMÜN GÖZLERİ KAPILARDA
Hurmanın fidanlarını taşırken kalbimin çölünden geçtiler,
Hurmaları ziyaret ederken kırmızı karanfilin üstünden geçtiler
Ve bekleyen kadının yakınlarının gözlerini çizdiler
Köy evlerinin pencerelerine.
Sözden sonra değiştirdiler
Acıyı ve sevgiyi.
Yaban güvercinlerinin çoğalan ağıtlarından ve
Kafataslarından başka.
Kefir Kasım’a on mumun ışığını neden taşıdın ?
O ne ister, ne döner,
Kurbanlık koç gibi, o öylece tek başına dolaşır.
Karşı koyduğu yerde kan yağmura döner.

Gece kapıyı vurdular
Her kapıyı, her kapıyı, tek tek.
Toprakta uğuldayan kana ulaştılar.
Kadın;
Sönen dehlizi gözleri yakar dedi:
Köstebeklerle durup yürüyen,
Ağıtlarla gömmeyin beni
Ben yeni ışığın tomurcuklarını biriktirirken.
Ey Kefir Kasım!

Tabutlardan kurbanlıklar için kalkar bıçaklar.
Bilenin dediği gibi: ensesinden! Ensesinden!
Bekleyin!
Hayır: yavaşça, acıtmadan!
Din fırtınasını tıkayana kadar sen,
Günün gölgesi.
Ey Kefir Kasım! Uyuyacağız… sendeki mezarlarda ve gecende.
Kanın vasiyeti alıp başını gitme derken
Direnişimizle yağmur gibi yağacak kanın vasiyeti.
Direnirsek…

darwish

VATAN
Hurmaların örgülü dallarına astılar beni,
Kestiler beni… hurmalarla kardeş yaparak!

Bu toprak benim ve burada çok eskiyim,
inananların istediği gibi içyağını süzdüm.
Hikâyeden bir bağı yoktur vatanımın,
Anısı yoktur, akrabalarının ekini değil.
Binlerce yıl dönüp dolaşan ışık değil.
Vatanım garip bir hüznün öfkesinde,
Vatanım bayram ve kabul ister.

Hapishanenin duvarına vurur rüzgâr,
İçinde yaşlıların ve ekinlerin ağladığı
Bu toprak kemiğimin derisidir.
Ve kalbimin…
Çayırında hurma ağaçları gibi uçarım.

Hurmaların örgülü dallarına astılar beni,
Kestiler beni hurmalarla kardeş yaparak!

f489e8229fda205a27fc5b4f1900613f

DÖRTLÜKLER
1
Ekinlerde görmek istemediğimi… şimdi görüyorum
Rüzgârı tarıyor buğdayın sapları, gözlerimi kapıyorum:
Bu kaynak beni çağlayana götürüyor,
Bu sessizlik beni örülmüş zırha götürüyor.
2
Denizde görmek istemediğimi… şimdi görüyorum ,
Günbatımının yanında martıların kanatları, gözlerimi
                                                                                 kapıyorum:
Bu kayıplık beni Endülüs’e götürüyor
Bu yol güvercinleri üstüme salıyor…
3
Gecede görmek istemediğimi… şimdi görüyorum .
Sonuçta bu geçit hiç kimsenin kapısına çıkmaz.
Kahvehanenin kaldırımında düşünceye dalıyorum,
tozlar içinde oturuyorum
Hiç kim senin olmayan bu geminin iskelesinde.
4
Ruhta görmek istemediğimi: taşta buluyorum
Parlaklığını kazıyınca, ey toprağın yeşili… ey ruhumun
                                                                              yeşil toprağı
Ama bir gölgeydim kuyunun kenarında oynayan.
Oyundan uzaklaşmadan… bu mesafeler meydanım ve
                                                                             taşlar ruhum .
5
Selamda görmek istemediğimi… şimdi görüyorum :
Geyik, ot, suyun yatağı… gözlerimi kapadığımda:
Bu geyik dizlerimde uyur,
Avcısı uyur, yavrularının yakınında, ihanetin
                                                                                mekânında.
6
Savaşta görmek istemediğimi… şimdi görüyorum
Yeşil taşın içindeki kaynağı atalarımız dirsekleriyle
Sıkar ve babalarımız suyu miras alır, onlara miras
Kalmadan, gözlerimi kapadığımda: o şehir avucumun
                                                              çizgileri arasında akar.
7
Hapiste görmek istemediğimi: çiçekli günlerin
içinde iki garibe kılavuz olan bu bahçenin ,
içindeki iskemleye uzanarak, gözlerimi kapadığımda
                                                                                görüyorum :
Ne bu yer genişler! Ne de ip iğnenin deliğinde
                                                                                 güzelleşir.
8
Parlaklıkta görmek istemediğimi… şimdi görüyorum ,
Ekinler zenginliğini bitkilere öğüten, değirmen!
Zenginlik beyaz bir çelik, bu köyün dumanı üstüne iner,
Yaban güvercinleri… yaban güvercinleri çocuklarımızın
                                                                         gücünü bölüşür.
9
Aşkta görmek istemediğimi… şimdi görüyorum .
Kolaylıkla etrafımızda dans eder, elli gitar çalınır,
Kaynak doğadan uzanır, ayrılıklar ölür, gözlerimi
                                                                            kapadığımda:
Bu kovulan mekânın ardında bile gölgemizi
                                                                                görüyorum .
10
Ölümde görmek istemediğimi: şimdi aşkımla, yarılır
Bağrım ve içinden at sıçrar başı beyaz bulutun üstünde ,
Diz çöker, sonu olmayan bulutlarla uçar, başlangıç ve
Maviyle… ölümde beni bekletmez, topraktan yıldızlara
                                                                beni geri getirmez.
11
Kanda görmek istemediğimi… şimdi katili görüyorum,
Katledeceğiyle konuşuyor, onca kin ve kalpteki mermi:
                                                                            sen bugünden
Uzaklaşma ve benden başkasını anma.
Kolaylıkla seni öldürdüm çünkü,
Bugünden uzaklaşacaksan benden başkasını anarak …
baharın güllerini taşıyarak uzaklaş.
12
Savsözün sahnesinde görmek istemediğim: vahşet
Mahkemelerin yargıçları, imparatorluğun tacı, çağın
                                                                                      maskesi,
Gökyüzünün mavi rengi, sarayın dansözü, ordunun
                                                                                       saldırısı
Unutulan her şey, perdenin ardında ne büyür ne de
                                                                                        anılır …
13
Şiirde görmek istemediğimi: şiirin tanıklığında eskir
İki kokuyla ayırt ederim , sonra iki barış şiiriyle
                                                                                      dönerim
Ancak zamanın içinde güzellik ve sinema tınlayıp
toprağa düşer iki gülenin üstüne …
Kapımda iki bekçiyle yaşlanırım döndüğüm zaman.

14
Gündoğumuyla doğanı görmek istemediğimi… şimdi
                                                                               görüyorum .
Bu halk ekmeğini halkların ekmeği arasında arar,
O ekmek, uyuyan ipekte soyumuz olur, düşümüzün
Pamuğunda, hayatın doğuşunda, yarılan ekinde kim
                                         sevdi… ya savaşların doğuşunda?
15
İnsanlarda görmek istemediğimi: arzuyla mücadele
Hangi şeyle… işlerine giderken duvarları delerler
Ve yakınları dönerken çalarlar…
Eşyaları sabahla açığa çıkar…

b69f2471c4d09d26bb88106cc90b0ddf

 

Özdemir Asaf : Özdeyiş, nükte ve kişisel kurallar…

content-ozdemir-asaf-siirleri-muzikotek-korumasinda-e7437aa83886d75f6352601b287e4e37

III
Olaylar ve Şeyler

-47-
Bir insan bir insanı bir şey görür, bu hayattır.
Bir insan bir insanı birçok şey görür, bu sevgidir.
Bir insan bir insanı her şey görür, bu aşktır.
Bir insan bir insanı hiçbir şey görür, bu doğu’dur.
Bir insan bir insanı görmez, bu ölümdür.

VII
Akıldan, Okuldan Yana
-115-
Her zaman bilenler her şeyi bilmez.
Her şeyi bildiğini söyleyenler başka bir şey bilmez.
Akıllarını işletmemiş olanlar çok şey bilmez.
Çok işletmiş olanlar da her zaman bilmez.

x
Yitirmek – Kazanmak
-177-
Geçen zamanla yitirdiklerimi zamanın geçmesiyle kazanıyorum..
Geçen zamanla kazandıklarımı zamanın geçmesiyle yitiriyorum..
Tembel birinci düşüncenin üzerinde boylu boyunca serilmiş yatmaktadır.
İkinci düşüncenin altına sığınmışların çokluğu edebiyat gerektiriyor.

132-0-1

XXXIII
Aykırı Gibi

Korkunun belirtilerinden biri durup kalmaktır. Bir konuya inanmak o konuda durup kalmaktır. Öyleyse inanmak biraz da korkmaktır.
Korkunun belirtilerinden biri kalkıp kaçmaktır. Bir konuya inanmamak o konudan kalkıp kaçmaktır. Öyleyse inanmamak biraz da kaçmaktır.

Etika
1961 – 1981

İKİNCİ BÖLÜM
1
Önsözler
-3-
Başkalarınm düşünmüş olduklarını izlemeye çalışanlar, çoğunluğu oluşturan “düşünen“lerdir; boyuna bir şeylerin ardından türlü türlü güç ve niyetleriyle gidedururlar. Başkalarına iletmekle çok yararlı olurlar.
Düşünür“ler azınlıktadır, düşünülerinin önlerinden gidedururken, boyuna bir şeyler getirirler öbürlerine ve giderek insanlığa…
Bu böyle sürer gider.

-5-
Felsefe bilmeyen beni ne övebilir, ne yerebilir.

-6-
Ünlenirsem sevinirim kendi adıma.
Ülkem ünlenirse mutluluk duyarım kendi adıma.
Ülkem mutlu olursa, büyürüm kendi adıma.
Ülkem büyük olursa, büyürüm kendi adımdan öteye.

CELEBRITY

-11-
Ben sizlerin yanlış olduğunuzu, yanlış yaptığınızı söylemekteyim.
Bu yüzden şiirimi epigramlara, aforizmalara, maksimlere çevirdim.
Bence kızarsanız bana da haklı olacağım. Yolunuzda böyle devam ederseniz daha, daha da.
Beni bir anda boşda, boşlukda, açıkda bırakmak elinizde. Dediklerim havada kalabilir.
Kızmak ve daha iyiye doğru değişmemek daha kolay değil mi?

-17-

Hiçbir şey söyleme
Söylersen
Yap.
Yaparsan
Sus.
Susarsan
Kaçma.
Kaçarsan
Söyle.

-22-
Saat yazar, dakika okur, saniye siler.

-23-
Bir çizgiyi yanlış mı çizdiniz? O sizin çizginizdir artık; onu doğrultarak düzeltemez ve değiştiremezsiniz .. Ancak bir başka yenisini çizersiniz.

özdemirasaf1-1

-24-
İnsan kendisini bulacağı bir yere varmalı.
Kendisini kuracağı bir yere gelmeli.
Gideceği yolu yeri seçmeli, aşacağınca aşmalı, göreceğince görmeli.
Duracağı yeri bilmeli.