Birhan Keskin, Murathan Mungan: Şiirler ve söyleşi…

ÖTEKİ

Ama siz yükseleceksiniz hep bembeyaz,

onlar aşağıda siyah kalacak!

Sizin başınız bulutlarda dursun onlar balçıkta bacak!

Siz tatlı rüyalarınızı görün, onlar terleyip sıçrayacak!

Kavunun kabuğuna bıçağı indirin siz, onlar kaçışacak.

Genişleyin siz merkezde onlar kenarda daralacak!

Onlar seyrek bir fotoğrafta uzağa bakanlar.

Onlar bir ömür taşlara su tutanlar.

Onlar bir hatırada donmuş duranlar.

Onlar bu dünyada yanmış da külde uyuyanlar.

Siz nasıl da menekşe gözlüsünüz onlarsa hep aç gözlü!

Ah siz ölümsüzsünüz dünya üstünde, onlar ölümlü.

Ve siz nasıl da güzel kokuyorsunuz, insanın hası

Onlar kenarda kirliler; onlar atık, onlar sası.

Ah siz, nasıl da “Siz”siniz buram buram, onlar avam.

Bu cahilin, yoksulun, barbarın ışık neyine, onlar ziyan!

Siz “it was very amazing” derken “and fun”

Onlar özür dileyenlerdi ağacın ruhundan.

Balkonunuz çok yüksek sizin baş döndürüyor.

Dünya pek alçak bir yer olacak yakında öyle görünüyor.

Birhan Keskin, Yo’l, Metis Yayınları, 1. Baskı, Nisan 2006, İstanbul.

ANKARA 2

Halimi anlatacak sözler yazamam artık

Bu kavruk mektuba

Rüzgardan yan yatmış otlar koydum

Gerisini sen anla.

Ankara,

Kekliğinim, boynumda bir siyah halka.

Birhan Keskin, Yo’l, Metis Yayınları, 1. Baskı, Nisan 2006, İstanbul.

Şair Birhan Keskin sordu, Murathan Mungan cevapladı: Bu kitabı çatarken tamamen bitmiş 46 şiiri yırtıp çöpe attım

Zamanın demi önemlidir. Şiir bir dem sanatıdır çünkü

Altı yıl aradan sonra yeni şiir kitabı Solak Defterler’i yayımlayan Murathan Mungan, şair Birhan Keskin’in sorularını yanıtladı. Mungan, daha önce yayımlamadığı eski şiirleriyle yeni şiirlerinin yer aldığı kitaba ilişkin “Bu kitabı çatarken tamamen bitmiş 46 şiiri yırtıp çöpe attım. Hatta bilgisayar dosyalarını bile sildim. Kötü şiirler miydi, hayır, ama benim için yeterince iyi değillerdi” diye konuştu.

Radikal Kitap’ta yayımlanan söyleşide, Keskin’in sorularına Mungan’ın yanıtları şöyle:

Birhan Keskin: Sevgili Murathan, önce Solak Defterler için bir okurun olarak teşekkür etmek istiyorum. Ve ardından da ilk izlenimlerimi söylemek, sormak isterim. Bu kitapta birçok defter var yılların içinde birbirine bitişen, ama şair her birinde aynı derviş aynı distilasyon ustası. Buradan başlayalım mı konuşmaya?

Murathan Mungan: Dervişlik hırkası bana büyük gelir, mahcup eder. Benimki daha çok hayat bilgisi, insanlık görgüsü diyelim. Görmenin, bakmanın, merak etmenin, kalp gözünü açık tutmanın, hayata, insanlık hallerine yönelik bakımlı sorulara sahip olmanın, yıllarla, yollarla öğrendiklerini damıtmanın hüneri diyelim buna. Rodin, heykel tanımı için “Taşın fazlasını atmayı bilmektir” demiş. Bunu şiir için de “sözün fazlasını atmayı bilmek” diye uyarlayabiliriz. Şiirde seyreltmeyi bilmeyi önemli bulurum. Gençken insanın kolay beceremediği bir şeydir bu. Şiirinle birlikte sen de haddeden geçeceksin. “Az çoktur” sözüne yıllarla erer insan. 

Birhan Keskin: Ekleyeyim: Sadece derviş ve distilasyon ustası değil, resim ve müziği ve fotoğrafı da kardeşinin elini tutar gibi tutan hauiki ustası bir Basho, renkleri yoklayan bir ressam Balthus ve hatta bir hatıra sayacı olarak Proust da var Solak Defterler’in şairinde.

Murathan Mungan: Şahane bir iltifat bu benim için! Kitap bunu düşündürtüyorsa, en azından bu kitap için arkama yaslanabilirim. 

Birhan Keskin: Ben kitabı üç dört gece onunla yatıp kalkarak okudum, bende oluşan çağrışımlar böyle. Arkana rahatça yaslanabilirsin. 🙂 Mesela; “Deniz kumunun zımparaladığı sarışınlık”, ve benzer bazı dizelerin Balthus’un ince ince renk, ışık dokularını getirdi aklıma. Henüz gençken hepimizin kalbini dağlayan, neredeyse bir kitap uzunluğundaki Yalnız Bir Opera’yı yazmıştın. Yıllar sonra, şimdi, “Opera kalp kırar sevgilim/ Arya dediğin, cam hançerle saklanmanın sanatı”, iki dizeyle konuşan şair, o yüzden biraz da Basho deyişim.

Murathan Mungan: Şiirde sessizliği, boşlukları ya da ilk bakışta boşluk sanılan tasarlanmış uzayı kullanmayı da zamanla öğreniyor insan. Bilirsin, sadelik edinilen bir şeydir. Emekle, ince işçilikle, zamanla kazanılan bir şey. Derinliği, yoğunluğu olan, yanı sıra okurun hayal ve zihin gücüne alan tanıyan bir sadelikten söz ediyorum elbette. Bence şiirin uzun ya da kısa olması değil, kendi yapısı içinde ne kadar konuştuğu önemlidir.

Birhan Keskin: Tabii ki katılıyorum buna. Mesele uzunluk kısalık meselesi değil. Kaldı ki Solak Defterler’de her iki türden şiirler de var. Birbirine eklenen bu defterlerin hikâyesini biraz aralayabilir miyiz? Hem zamansal olarak (Şairin Romanı ile de kesişen) hem de sendeki hikâyesi.

Murathan Mungan: Önce zamandan başlayalım. Bu kitap içinde geçmişten kalmış şiirlerimin yer aldığı son kitap. Yıllar önce, sırtında “Solak Defterler” yazan bir dosyada şiir biriktirirken bunun böyle olacağını biliyordum. Bu kitabı çatarken tamamen bitmiş 46 şiiri yırtıp çöpe attım. Hatta bilgisayar dosyalarını bile sildim. Şiiri yalnızca seyreltmekle kalmayacak, atmasını da bileceksin. Kötü şiirler miydi, hayır, ama benim için yeterince iyi değillerdi. Biliyorum, sen de benim gibi çay meraklısısın, “dem”in kıymetini bilirsin. Zamanın demi önemlidir. Şiir bir dem sanatıdır çünkü. Senin zamanından geçemediyse, zamanın içinden hiç geçemez. Kendine zalim olmayı bilmek gerek, kendini başkalarının insafına terk etmeyeceksin, gerektiğinde kendi ellerinle kıyacaksın. Sonrası, eller ne derse desin! Bilirsin, ben geniş zaman insanıyımdır, bu yüzden her bir işim yıllara yayılır. Defterlerin Şairin Romanı’yla kesişen yolları da oldu elbet. Başka kesişmeler de oldu. Örneğin, sonbaharda Küre ve Ley Hatları başlıklı iki kitapta toplayacağım şiir sanatı üstüne yazdığım notlarla da… İçerik benzerlikleri, şiirlerin belli temalar çevresinde istiflenmesi, bölümleme mantığı açısından bakılacak olursa, aslında Solak Defterler’le Eteğimdeki Taşlar bir anlamda kardeş kitaplar sayılır. Farklı tarihlerde yazılmış şiirler, farklı mıknatısların çekimine tutulup öbeklenirler bende. Sonrası, teyellemeden başlayıp kitap olmanın ince dikişine geçer. 

Birhan Keskin: Poetika notları dedin ya, kitabın sonunda Beyan adlı bir uzun şiirin var. Bu şiir senin kendi şiirinin çeperini, uzamını da kat eden bir şiir. Onu okuyunca aklıma İlhan Berk’in poetika yazıları geldi. Ama sen şiir olarak yazmışsın. Şimdi kitabın adını sormadan önce bir şey söyleyeyim. Ben ilkokulda hizaya sokulmuş bir solakım. Yani doğuştan solaktım da öğretmen sağlak yaptı beni. Niye Solak Defterler, (bana kimse niye Fakir Kene diye sormadı, içimde kaldı,) ben sana sorayım.

Murathan Mungan: Aslında şiirde şiir üstüne söz almanın, şairi her an kendi uçurumuna çekebilecek tuzağını bilirim de, gene kendimi alamam. Beyan ile Eteğimdeki Taşlar’ın son şiiri “Leke, İz, Tortu” arasında da bu anlamda bir kardeşlik vardır. Buna Yaz Sinemaları’nın son şiirini de ekleyebiliriz. Ayrıca her kitabımın son şiiri, benim için cümle kapısıdır, okur o kapıdan çıkar dışarı. Birikmiş şiirleri bir kitaba çatarken okuru nasıl uğurlayacağım bir dikkat konusudur bende. Gene bir son: Şiirimi beyan eden son şiir olacak bu. Kitabın adına gelince, tek ve net bir cevap veremem, birlikte düşünelim. Önce şu dizeler gelsin: “bir kolum çolaktır şiir yazarken / aklım gitmesin diye düze, yazıya.” Şair, yazının düzüne de vakıf biri olarak, şiirin sol elle yazıldığını, çünkü kalbimizin solda olduğunu söylemek istiyor olabilir, okuru “sol memenin altındaki cevahire” göndermek ya da “Sol elim, zavallı elim” diyen Orhan Veli’ye seslenmek istemiş olabilir, defterlerin değil, ancak elin solak olabileceğini düşünen düz akıllara dil çıkarmak istemiş olabilir. Düpedüz hoşuna gittiği için öyle koyduğunu da söyleyebilir. Bu arada bir kusur da ben diyeyim: Çoğunluğun aksine bende soldan giriyormuş kalbin elektrik damarı, “sol axis” deniyor galiba. Dolayısıyla yıllardır bir aritmi sorunuyla yaşıyorum. Bazı durumlarda işe yarıyor: “Ben sizin gibi sonradan olma değil, kalbi solcuyum” diyorum. Hadi şimdi sen söyle, niye Fakir Kene?

Birhan Keskin: Bebekken, altı aylıkken sanırım, tarlada bir gün kafama bir kene yapışmış, akşam eve gelince fark etmişler keneyi. Babam onu cigarasının ucuyla yakıp düşürmüş, kafamda keneden kelli saçsız bir yer var. Ondan intikamımı almak istemiş olabilirim, bu bir. Kene biliyorsun boşaltım organı olmayan mahluk. Emdiği kanla patlayarak ölür. İşte o mahlukun adını bu kitaba kapak ettiğim için, mahluktan özür dileyerek, Fakir Kene. Açıklamama vesile olduğun için teşekkür ederim. Daha başka çağrışımlarını da okura bırakalım.

Murathan Mungan: Nice sonra yayımladığın bu kitap çıkar çıkmaz benimsendi, sevildi, hem okur katında hem medyada rağbet gördü. Keyfin yerinde mi? Okurlarını çok beklettiğini düşünüyor musun? Seni daha fazla çalıştırmak için ne yapmak gerek?

Birhan Keskin: Ben iyiyim, kitap da iyi. Ama hayat berbat, dünya fena. Ben tamzamanlı bir şair değilim herhalde Murathan, keşke olabilseydim, benim fabrika ayarlarım böyle. Ama ilk “öykü”mü senin tatlı kamçınla yazmıştım, Kadınlar Arasında kitabına. Öykü yazmaktan hoşlandım aslında. Fakir Kene’de de iki öykü var. Ama soruları ben soracağım. Bu senin söyleşin, tamam mı? Muhtemelen bize ayrılan yeri doldurmak üzereyiz. O sebeple son iki soruma geçiyorum. Solak Defterler’de zaman dediğimiz o büyük yontucudan da mekân dediğimiz bu coğrafyadan bu ülkeden bu evlerden de gelip geçen, senden geçen senin dokuduğun pek çok şeyle dokunuyorsun bize. Bir dizen var, tül gibi, incecik: “Mekân çıt eder kendinde birikenden

Bu senin tül gibi dizenin yanına, çatır çutur eden bu ülkeyi de ekleyip sorsam, ne dersin?

Murathan Mungan: Konu uzun, ben cevabı kısa tutayım. İç mekân çıt ederken, dışarısı için bir sonraki şiir, “çevremde her şey çatırdarken” diyor. Sanırım “Divan-ı Harp Şiirleri” ile “Azap Kâğıdı” bölümleri daha iyi bir yanıt verecektir soruna. Bir kara imtihan çağından geçiyoruz. Aklımıza, ruhumuza, kendimize sahip çıkalım. Bizler bu memlekete lâzımız. Sadece son beş yılda kaç mezara borcumuz var bir düşünsene!

Birhan Keskin: Şimdi, ben bu kitabı PDF’den okudum. Ancak okur birazdan bu kitabı eline aldığında epey şaşıracak. Çünkü bu kitabı açıp okuması da ayrı bir macera, tasarımından bahsediyorum, evet. Çok acayip bir tasarım, son sorum kitabı tasarlayan Hakkı Mısırlıoğlu için olsun. Neler söylemek istersin?

Murtahna Mungan: Kitabın ruhunu birebir cisimleştiren bir tasarım oldu. Tam da bu! Bu kitabın bölümleme tekniği hem kendi içinde birer kopuşu temsil ediyor, hem de eklemlendiği bağı gösteriyor. Tasarımda kullanılan iç kapaklar, bu fikri güçlendiren birer köprü ayağına dönüşmüş. Ayrıca defter ve dosyaya ilişkin çağrışımlara da yol açıyor.

T24, 8 Nisan 2016

Kim bağışlayacak beni

Birhan Keskin‘in “Kim Bağışlayacak Beni” isimli şiir kitabından…

ZÜMRÜDÜANKA

Serin bir rüyanın hatırınadır

çektiğim dünya ağrısı

Bir hayalden geldim ben,

bir hayal verdim sana,

mavi-yeşil bir hatıra; işte dünya

ruhum! ovada sert es, yamaçta sus

ırmakta ağla.

İşte dünya kapısı, işte dünya kederi

ister dağının gölgesinde dur, ister

incirin neşesine vur

ağrı kendini ve tamamla.

455321623

KARINCA

Ruhumdaki sabır, kalbimdeki aşkla kurdum

kor dantellerden bu yolu, ormanın altına

yeter ki oku onu

senin gördüğün ağzımın kenarında duran dua

ben ayaklarımın altındaki toprağa, döktüğüm

gözyaşlarına inandım. Öyle uzun ki dünya;

katlanmaya, kıvrılmaya, açılıp çarşaf olmaya.

Mümkündür yol yapmaya bir ömür, yol almaya.

Ah! yine de yolumdaki kederi kimse bilmesin,

büyüsün, genişlesin, dolansın ömrümü;

kapısı kapalı çoktandır, penceresi dargın.

Kim anlayacak bu kor işaretleri?

Kimsenin dilinden okunmasın içimde ufalan.

Ovada ve dağda saklı bir mavi için

düştümdü yola. Benim de yaban bir çığlığım vardı,

çok zaman oldu, teslim ettim onu rüzgara.

Kışsa girdik kıştan çıktık

ama değişmiyor insan

karınca duası diyorlar ördüğüm yola.

ants-royalty-free-stock-image-image-12022086-e1498836155816

ZEYTİN AĞACI

Madem geldin, uğradın yanıma

yaslan, kavruk gövdem bu.

Yaşım kaç mı? Saymadım ki,

ya da unuttum, bağışla.

Bu: bir boşluk: içimde

Yaşamak izi de denir,

Sanki, nice kelebek tozu, içinde.

Çok durdum, hiç gitmedim ben, bu dağ başında

Rüzgara ağladım bazen,

Bazen derdimin dibini saydım ıssıza.

Yaşlı, durgun bir zeytin oluşuma bakma

Şuramda bir su vardı ve şuramdan

Neşeyle akardı aşağıya.

Ela bir kızı sevdim ben de zamanında.

Kalkıyor musun? Kalk, ama

Kaderinin sesini unutma, gönül gözünün yanına.

Ve sözünün içine çektin madem,

Madem aldın beni de rüyana

Bu da benden, dalımdan bir hatıra:

Ayrılığın gümüş bilgisidir o, al

Helalü hoş olsun sana.

Git ve unutma

Ha vardır benim dallarım şimdi

Ha hatıra.

Zeytin 001

KAPI

Geç benden, ben dururum, ben beklerim, geç benden,

ama nereye geçersin benden ben bilemem

Dediler ki, olgun bir meyve var sabır perdesinin ardında,

dünya sana sabrı öğretecek, olgun meyvenin tadını da.

Dediler ki, şu ağaçlar gibi bekledin, şu ağaçlar gibi hayal,

şu ağaçlar gibi kederli.

Açıldım, kapandım, açıldım, kapandım, gördüm

gelenler kadar gidenleri de,

hani sabrın sonu, nerede gamlı eşek, pervasız nar nerde,

hani bahçe?

Biri gelse.. bir görse.. biri gelmişti.. açmıştı.. durmuştu..

duruyor hala bende.

Kaç zamandır çınlıyor içimde bu boşluk, kim

kıydı, bahçenin şen duluydu, karşımda duran dut?

en çok onunla bakıştımdı, bir kere olsun dilegelsindi,

çok istedimdi.

Bana kalsa susardım daha, ama dilimdeki paslı kilit çözülür belki

sapaya kaçmış cümlem uğuldar, içimin kurtları kıpırdar diye

gıcırdandım takatsız.

Gördüm hepsini, gördüm hepsini, sabrın sonunu!

biri gelse, biri görse, bir görse, şimdi,

rüzgar sallıyor beni.

Kapı 001

YOLCU

“Şimdi” ve “Burada” olmanın kederine karşı çıkmadım.

Dünyada iki kapılı bir han gibi durmanın,

buraya böyle gelmiş olmanın,

geçene yol açmanın, ki içinden rüzgar geçirmenin

ne büyük güç istediğini anladım. Durmanın ne büyük sabır…

İçimde yeryüzü konuştukça anlıyorum ki,

bölünmüş bir hatırayım ben

dünyaya dağılan.

Ve şimdi biliyorum, neden,

yaş akıyor

atımın sol gözünden.

img25

 

Birhan Keskin şiirleri: Fakir kene

KARGO
Sana buraya bazı şeyler koyuyorum. Yol boyunca aklında olsun.
Lazım olursa açar okursun. Olmazsa da olsun, bir zararı yok
burada dursun.
Şuraya bir cümle koydum. Bırak, acımızı birileri duysun. Hem
zaten şiir niye var? Dünyanın acısını başkaları da duysun!
Acı mıhlanıp bir kalpte durmasın. Ortada dursun. Olur ya biri
eline alır okşar, biri alnından öper. Az unutursun.
Buraya tabiatı koydum. Ağaçları, suyu, ovayı, dağı. Onlar bizim
kardeşimiz, çok canın sıkılırsa arada onlarla konuşursun.
Buraya, küçük mutlu güneşler koydum. Günlerimiz karanlık ve
çok soğuyor bazı akşamlar, ısınırsın.
Buraya, bir inanç bir inat koydum. Tut ki unuttun, tekrar bak,
o inat neyse sen osun.
Buraya yolun yokuşunu koydum. Bildiğim için yokuşu. Zorlanırsa
nefesin, unutma, ciğer kendini en çabuk onaran organ, valla bak,
aklında bulunsun.
Buraya umutlu günler koydum. Şimdilik uzak gibi görünüyor,
ama kimbilir, birazdan uzanıp dokunursun.
Buraya bir ayna koydum arada önüne geç bak; sen şahane bir
okursun. Mesai saatlerinde çaktırmadan şiir okursun. N’olcak ki,
bırak patronlar seni kovsun!
Burada bir tutam sabır var. Kendiminkinden kopardım bir parça,
(bende çok boldur) lazım oldukça ya sabır ya sabır, dokunursun.
Burada güzel çaylar var. Bu ar alar senin için çok önemli. Bitki
çayları, kış çayları, şuruplar, kompostolar. Demlersin, maksat
midene dostluk olsun.
Şuraya Youtube’dan müzikler, Bach dinle filan, koydum. Ama
müzik konusunda sen benden daha iyisin, koklayıp buluyorsun.
Buraya bir silkintiotu koydum. Kırk dert bir arada canına
yandığım, kırkına birden deva olsun.

Fakir kene, 2016

Birhan Keskin 001

İSKELEDE BİR ÇIRAK

Ne diyeyim allahım
ben sana biraz platoniğimdir biliyorsun.
Ben bu şüpheyi sırtıma yük edindim, öyle yürüdüm,
gocunmam da yükümden beni bilirsin.
Ama bunlar çok iştahlı allahım ve görüyorsun nasıl da dünyevi.
Bunlarmış senin kulların öyle diyorlar biz de kürenin üveyi.
Öyle mi?
Oysa allahım bilirsin ben en çok yeryüzünü,
ve başımı yatırınca toprağa, gökteki yıldızları da,
işte öyle allahım bilirsin çok güzel yapmıştın bu yeryüzünü.
Bizim köydeki gibi.
Allahım bunlar tokileri seviyor, betonları, hızlı trenleri.
Oysa ne acelemiz var, ben ki bunca agnostiğim yine de biliyorum
ordaysan nasılsa geleceğiz yanına geri.
Diyor ki, yasalar getirdim, gıcır gıcır, delik deşikti eskisi
Anlıyoruz ki yasalar dümdüz ediyor ciğerimizi
Diyor ki, yasaklar getirdim ama senin iyiliğine canımın içi
Diyor ki, üç beş ağacı kesmişim, indir bindir bütün yaz boyu,
keseriz tabii bunda ne var, diyor
Diyor, ben sana medeniyet getiriyorum tomar tomar.
İnsan önce bi minnet duyar.
Oysa allahım toprağa bassın ayaklarımız fena mı olur,
istiyoruz ki sokağımızda bir ağaç gölgesi.
Diyor ki, boynuzlu köprü yaptırdım gelip geçmeye
haliçin ortasına bak nası’ seksi.
Allahım sen bunlara akıl fikir ver diyeceğim ama
vardır senin bir bildiğin illa ki.
Allahım işte görüyorsun bunları, eyübün sabrı nedir,
rızanın fazladan şeftalisi ne?
Bilmiyor. Bilmiyor nedendir zeynebin yakarısı.
Ben ki sana bunca platoniğim ama canıma yetti artık
Yalla bak biz mi düşeceğiz hep iskelelerden
Başlarına yık şunların bu metropolleri.

Fakir kene, 2016

Birhan Keskin 002

KARDEŞ PAYI

Bana ekmeğin kabuğu
Sana steak sana fusion sana dünya mutfağı

Sana fitness sana ozon odalarında sağlık
Bana sokaklarda can havli bana biber gazı

Sana maldivler cote d’azur top ten holiday
Bana iş dönüşü nayrobi dolmuşu

Senin parmağına pırlanta, senin yüzüne tuscany ışığı
Alnıma kömür karası benim. Alnıma kara yazı

Sana sessiz sakin deniz orman manzarası şehrin içinde
Bana ev diye dört duvar çatı diye çınlayan bu ne

Sana şimdi, sana her gün, sana saturday night fever
Bana sonra bana sonra bana sonra

Demir beton cam çelik kafes senin
İçinde kardeşim bülbül benim

Bana sivri şeyler bu dünya, etimi delsin
Seni öldürmeyen allah hiç öldürmesin

Sana sunshine sana diamond göz alan
Bana her gece tepemde göz kırpan floresan

Bana demli bir çay, uzun efkar, geniş keder
Sana smoke sana malt viskiler sana rezerv

Sana dünya yetmez sana gökyüzüne merdiven
Bana ter için bu ten, bana bu can haybeden

Diyeceğim;
Tüm bedesten senin
olsa ne fayda benim

Fakir kene, 2016

Birhan Keskin 004

TAŞ

İlk benim yüzüme rastladınız, en eskisiyim buranın.

Karnıyım dünyanın. Yeryüzünün ağrısı bendedir.

Kum ve kayaç benim.

Issızlık bilgisiyim ben, sessizlik bilgisi.

Durmanın ve kalmanın büyük planıyım.

Her şeyi gördüm, her şeyi. Suyun gidişini,  ağacın çiçeklenişini.

Tekrar tekrar gördüm ben daha da görürüm. Büyük zaman,
benim.

Denizler dalgalar dövdü beni, sert rüzgarlar yurt bildi
zirvelerimi.

Kırıldım, söküldüm, ufalandım;  döndüm bitiştim tekrar kendime

açsan, kırsan, baksan; bütün yeryüzü, her zerremde.

Taş taşıdım, içim kendimden yorgun benim, dilim çok uzun bir
yankı.

En eskisiyim ben buranın.

Fakir kene, 2016

Birhan Keskin 003