NİNNİ
Seninki bende kilitli
Benimki sende kilitli
Anahtarlannı atalım suya
İster bir altın inek içsin
İster şehirlerden geçsin su
Kilitler vannca uykuya
Yaz gelsin çözsün
Kış gelsin sarsın
Rüzgar geçen günleri koparsın
Bir de takvim asalım kapıya
(Varlık Dergisi, 15 Haziran 1940)
SERHAT TÜRKÜSÜ
Ne murdar öldüler
Ne müslüman oldular
Kılıçsız, kalkansız
Bir sofra kurdular.
Zeytin zeytini getirdi
İncir inciri getirdi
Şerbeti üzüm getirdi
Her biri bir şey getirdi
Kimi meyvesini canım
Kimi gölgesini getirdi.
Ne dört yüz arslana borçluyuz
Ne Şehmuz Aslan’a
Ilgınlara, sazlara borçluyuz
Biz bu toprakları
Bir de yavşana.
(Cumhuriyet Gazetesi, 1975)
SEFERBERLİK
Eli silah tutaniann gidişiydi bu
Rediflerin, vay anam kur’asının.
Çalgılann da insanlar gibi
Zort zort edeni var
Zom zom gideni var.
Uyandım davulun bağnazlığına
Davulun, trampetin
Gerilmiş derilerin muştusuna
Seferberiikti bu, karşı durulmaz.
Bir sesim vardı benim
Bin sesim olsa n’olacak
Çocuklann sesiyle adam vurolmaz
Kim getirdi bu savaşı ekmeğin beyazlığına.
Şimdilerdeki gibi anımsanm
İkiz bebeklere benzerdi ekmekler
Püren çalısında pişer
Püren balı gibi kokardı
Biz oldum olası ekmekle doyanz da
Çocukluğum geldi aklıma.
Hep savaşlardan mı kaldı bu yoksulluk
Seferberlik derlerdi, ben de bulundum içinde.
Pelit, ekmek ağacı
Hamup, pekmez ağacı, bal ağacıydı bizim Güney’de
Çocuklar ya çok azdı, ya çok ağlamazdı.
Ya da ağlamaya vakit kalmazdı.
Hastalık lekeli humma
İlaç kınakınaydı
Gitsin, gitsin de gelmesin
Çocukluğum geliyor aklıma.
(Cumhuriyet Gazetesi, 5 Şubat 1977)
GELDİK
Hepimiz bir yerlerdeydik
Başka bir yere geldik
Değişen dünyanın sürecinde
Karanlık bir sudan geldik
Ne gül eski güldür şimdi
Ne beygir eski beygir
Kırmadan incitmeden
Maymundan insana geldik
Bakmayın siz bu bencil
Bu hayvansal kavgaya
Değişen dünyanın içinde
İnsana biz yeni geldik.
(Cumhuriyet Gazetesi, 5 Mart 1977)
EZGİLİ YÜREK
Hangi taşı kaldırsam
Anamla babam
Hangi dala uzansam
Hısım akrabam
Ne güzel bir dünya bu
İyi ki geldim
Süt dolu bir torbayla
Şöylece çıkageldim
Kime elimi verdimse
Döndürüp yüzümü baktınsa
Kısmet kapıyı çaldı
Kör pınara su geldi
Ben şakıyıp durdukça öyle
Gülün kokusu geldi
Bebesi olmayana
Bunalıp da kalmışa
Acılarla yüklü
Dargın yüreklere
Yetiştim geldim
İyi ki geldim.
(Cumhuriyet Gazetesi, 23 Temmuz 1977)
IRMAK
Ağaç demiş ki baltaya
Sen beni kesemezdin ama
Ne yapayım ki sapın benden
Bak şu ağacın bilincine sen
Ölen ben öldüren benden
Bunca analar ağlayıp durur da
Akıp gider gelinciklerden
Kör müdür sağır mıdır bu ırmak
Ölen ben öldüren benden
Her yerde böyle olmuş bu
Önce dağa taşa ağaca söyletmiş halk
Sonunda sabahın bir yerinden
Uyanıp kalkmış ayağa ırmak
Ölen ben öldüren benden
(Sanal Emeği, 1978)
BAŞLASIN
Dünyaya gel
İnsan başlasın
Taneyi bul
Korku başlasın
Ağalık beylik
Bir bir başlasın
Bin yıl on bin yıl
Bunca emek bunca yıl
Karun bitirsin
Süleyman başlasın!
Sen ki dünyayı cennete çevirdin
Dünyaya hükmün başlasın
(Sanat Emeği, Nisan 1978)
İNSAN VE EMEK
Bir sergiyle geldi bahar
Ne don vurur, ne meyve verir
Öylece bir çiçek düşlemesi
Ne güzel bir oyun değil mi canım
Taşlara bakan gözün çiçeği görmesi
Benim memleketimde bugün
Kırk bin elli bin liradır
Resmin metre karesi
Ve dillere destandır canım
Turan Erol beyazıyla Bodrum’un mavisi.
Bir gece kulübünde bugün
Kırk bin, elli bin liradır
Bir Zeki Müren dinletisi
Ve elbette güzeldir canım
Emeğin değerlendirilmesi
Ama benim memleketimde bugün
İnsan kanı sudan ucuz
Oysa en güzel emek insanın kendisi
Kolay mı kan uykularda kalkıp
Ninniler söylemesi
Belki bu nedenle, yazık
Asılmış gibi durur
Asılmış gibi kederinden
Duvarlanmda resim
Çalgılarımda müzik
(Sanat Emeği, Mayıs 1978)