Kamu zararı ve belediye şirketleri…

Ali Rıza Avcan

Son günlerde gündemimize giren İzmir belediyeleri ilgili 2024 yılı Sayıştay denetim raporları, İzmir yerel basınının alışık olduğumuz tavrını; daha doğrusu, belediyeleri ve belediye başkanlarını kollayan tutumunu bir anda değiştirdi ve her bir gazete, her bir sosyal medya hesabı bu yolsuzluk, usulsüzlük ve hırsızlıklardan sanki daha önceden haberdar değillermiş, bu konuları bilmeyip ilk kez duyuyorlarmış gibi manşetler atarak raporlarda yazılı olanları büyük bir iştahla yazıp çizip anlatmaya başladı.

Besleme basının yerel iktidardan yana tutumunda ara verilen teneffüs zamanı: Sayıştay denetim raporlarının yayınlandığı Kasım ayı…

Oysa ben ve benim gibi bu konulara ilgi duyan gazeteci, uzman, meslek örgütü yöneticisi ve sosyal medya yazarının bir kısmı, şimdi yayınlanan raporlarda yazılı olanları, belediyeye ve başkanına yakın çevrelerce aforoz edilip kara listeye alınmayı göze alarak; hatta sabık belediye başkanı Tunç Soyer‘in “sürüm sürüm süründüreceğim” diyerek tehdit ettiği gerçek gazeteciler tarafından yıllardır dile getirip anlatılmaya, belediye ve şirket yöneticilerini uyararak doğrusunu dile getirmeye çalışıyordu…

Oysa bu tür yolsuzluk, usulsüzlük ve hırsızlıklarda, menfaatleri uğruna konuyu gündeme taşımayan, bu konularda gerekli uyarıları yapmayan yerel ve ulusal basının da payı vardı… Bu tür konuları zamanında dile getirmiş olsalardı, belki de bu yolsuzluk, usulsüzlük ve hırsızlıkların bir kısmı yapılmaz, yapılamazdı…

Çünkü yasama, yargı ve yürütmenin yanındaki 4. güç olarak tanımlanan basın, genel yönetimle yerel yönetim üzerindeki güç ve etkisini kullanarak hukuk devleti olmanın gereklerini yerine getirebilirdi…

Yerel ve ulusal basının bu tür konuları, belediyelerden reklam, ücret ya da yardım adıyla aldıkları mali kaynakları dikkate alarak zamanında yayınlamaması, olayları bilerek ve isteyerek görmezlikten gelmesi; aynen benim 2015 yılında gündeme getirip mahkemeye taşıdığım İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin çalınan tabloları ile ilgili olayda yaşadığım gibi konunun Sayıştay‘a intikal edip yazılan denetim raporunda yer alması üzerine gazetelerin ilk sayfalarına yerleştirilen sürmanşet haberlerle ikiyüzlü bir tutumun ortaya çıkmasına neden oluyordu…

Sayıştay denetim raporları yayınlanana kadar görevde tutulan şirket yöneticileri…

Sayıştay denetim raporları ile ilgili bu haberlerde, anlatılan yolsuzluk ve usulsüzlüklerin bir kısmı 2024 yılının ilk üç ayına ait olmakla birlikte; 9 aylık büyük bir kısmının şimdi iktidarda olan yeni belediye başkanlarına ait olduğu unutulmakta, bütün suç eski belediye başkanlarıyla onların ekiplerine yüklenmekte; hatta, bazı gazete ve gazeteciler hızını alamayışı nedeniyle Sayıştay‘a parmak sallayıp adeta her belediye yöneticisinin yanında bir Sayıştaymüfettişi” konulduğunu iddia ettiği görülmektedir.

Ama İZBETON soruşturma ve davasından hemen sonra hepimizin yeni yolsuzluk haberleri beklediği İZTARIM ve İZDOĞA gibi şirketlerin 2024 yılı Sayıştay denetim raporlarının açıklanması ile eş zamanlı olarak yapılan gözaltı ve tutuklamalar ile şirket yöneticilerinin Cemil Tugay tarafından anında görevden alınması arasındaki ilginç tesadüfü araştıran, Sayıştay denetçilerinin “bu konularda savcılığa gitmezseniz ben de rapora yazar ya da savcılığa giderim” şeklinde ortalığa atılan rivayetin bu durumda kimin işine yaradığını sorup soruşturan ya da şirketlerin başındaki yöneticileri 1 Nisan 2024 tarihinden bu yana değiştirmeyip de Sayıştay raporlarının ortaya çıkışı ile birlikte değiştiren belediye başkanı Cemil Tugay‘ın neden böyle yaptığını ortaya koyan ya da İZTARIM ve İZDOĞA konusunda İzmir Büyükşehir Belediyesi Teftiş Kurulu Başkanlığı‘nca yazılıp savcılığa iletilen denetim raporlarını merak eden tek bir gazete ya da gazeteciye rastlamadım.

Kapitalizmin ve özelleştirmenin mabedi: Belediye şirketleri…

Ta ki, bu konuları daha önce ele alıp onlarca yazı yazan sevgili dostum, gerçek gazeteci sevgili Serdar Öztürk‘ün 8 Kasım 2025 tarihinde yayınlanan “İzmir Büyükşehir’in dipsiz kuyusu: İZTARIM” başlıklı yazısına kadar… (1)

Ancak Serdar Öztürk‘ün bu yazısının bu sorunu şimdi ele alan tek yazı olmadığını, Öztürk‘ün 2023, 2024 ve 2025 yıllarında kaleme aldığı 6 ayrı yazısı daha olduğunu; bu çerçevede, 2024 yılına ait İZTARIM Sayıştay denetim raporunun bu yazılarda dile getirilen Bayındır Süt Fabrikası‘nın yapımı gibi bazı konuları ele almakla birlikte İZTARIM tarafından üretilen tarım ürünlerine verilen “İzmirli” markasının başına gelenler, Alsancak‘taki İtalya sokağında açıldığı söylenmekle birlikte gerçekte açılmayan lüks restoran, ABD‘ndeki marketlerin raflarına yerleştirilen mallar, Silivri kaynaklı kişi ve şirketlere verilen usulsüz ihaleler ve depolanan Karakılçık buğdayının başına gelenler gibi daha da önemli bazı konuları es geçtiğini, bu konuları gündeme getirmediğini belirtmem gerekiyor.

O nedenle, İZTARIM‘la ilgili söz konusu Sayıştay denetim raporunun, Serdar Öztürk‘ün kullandığı deyimle “turpun büyüğü” ile ilgilenmediğini, yakalayıp ele aldığı konuların İZTARIM‘la ilgili iddiaların sadece bir kısmı ile ilgili olduğunu, belki de uydurulan “savcılığa gidin, gitmezseniz ben gider ya da yazarım” rivayetini doğrulayan; böylelikle, Cemil Tugay‘ın bu operasyondaki rol ve tavrını gizleyen senaryodaki Sayıştay denetçisi tarafından rapora alınmadığını söyleyebiliriz… Hele ki Tunç Soyer‘in belediye başkanı olduğu 2022’de belediyeyi denetledikten sonra belediyenin genel sekreteri olmak için çalışan ya da başka bir rivayete göre Tunç Soyer tarafından genel sekreter yapılmak istenen, denetimi sırasında İZBETON‘nun tartışmalı ihale dosyasını inceleyen Sayıştay denetçisi Cengiz Caba‘yı unutmadığımız dikkate alınırsa…

Suç potansiyeli olanların şirket yöneticisi yapılması…

Gelelim bugünkü yazımızın konusunu oluşturan “kamu zararı” kavramının belediye şirketleri açısından anlamıyla uygulamadaki şekline…

5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu‘nun 71. maddesine göre kamu zararı; kamu görevlilerinin kasıt, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunmasıdır.

Bu madde hükmüne göre kamu zararının belirlenmesinde; iş, mal veya hizmet karşılığı olarak belirlenen tutardan fazla ödeme yapılması, mal alınmadan, iş veya hizmet yaptırılmadan ödeme yapılması, transfer niteliğindeki giderlerde, fazla veya yersiz ödemede bulunulması, iş, mal veya hizmetin rayiç bedelinden daha yüksek fiyatla alınması veya yaptırılması, idare gelirlerinin tarh, tahakkuk veya tahsil işlemlerinin mevzuata uygun bir şekilde yapılmaması, mevzuatında öngörülmediği halde ödeme yapılması esas alınır.

Kontrol, denetim, inceleme, kesin hükme bağlama veya yargılama sonucunda belirlenen kamu zararı, zararın oluştuğu tarihten itibaren ilgili mevzuatına göre hesaplanacak faiziyle birlikte ilgililerden tahsil edilir.

Alınmamış para, mal ve değerleri alınmış; sağlanmamış hizmetler sağlanmış; yapılmamış inşaat, onarım ve üretimi yapılmış veya bitmiş gibi gösteren gerçek dışı belge düzenlemek suretiyle kamu kaynağında bir artışa engel veya bir eksilmeye neden olanlar ile bu gibi kanıtlayıcı belgeleri bilerek düzenlemiş, imzalamış veya onaylamış bulunanlar hakkında Türk Ceza Kanunu veya diğer kanunların bu fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.

Ayrıca, bu fiilleri işleyenlere her türlü aylık, ödenek, zam, tazminat dahil yapılan bir aylık net ödemelerin iki katı tutarına kadar para cezası verilir.

Kamu zararının, bu zarara neden olan kamu görevlisinden veya diğer gerçek ve tüzel kişilerden tahsiline ilişkin usûl ve esaslar, Maliye Bakanlığı‘nın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılıp 16 Ekim 2006 tarih, 26324 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Kamu Zararlarının Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikle düzenlenir.

Hem belediye hem de şirket yöneticisi olup şirketlerin sağladığı kolaylıklardan yararlanıp kolayına suç işleyenler…

Kamu zararı kavramı söz konusu kanun ve yönetmelikle ayrıntılı olarak düzenlenmekle birlikte; burada sözü edilen kamu zararının ortaya çıkması için zarara uğrayan kurumun genel yönetim kapsamındaki kamu kurumu (Uluslararası sınıflandırmalara göre belirlenmiş olan, merkezî yönetim kapsamındaki kamu idareleri, sosyal güvenlik kurumları ve mahallî idareler) olması, zarara uğratanın da kamu görevlisi olması gerekir. Bu anlamda bir kamu kurumu bir kamu görevlisi tarafından zarara uğratılmadığı sürece kamu zararından söz edilmesi mümkün değildir. Bu anlamda bir şirketin bir şirket görevlisi tarafından zarara uğratılması durumunda ortaya çıkan zarar, kamu zararı olmayıp şirket zararı olarak kabul edildiği için bunun kamu zararı olarak nitelenmesi mümkün değildir.

Bilindiği üzere kamu hukukunun bir kavramı olarak kabul gören kamu zararına neden olmak yine kamu hukuku içinde özel cezalandırma hükümlerine tabi olup kamu görevlilerine kamu zararına neden oldukları için verilen cezalar, Türk Ticaret Kanunu kapsamında kurulup faaliyet gösteren şirketlerde zarara neden olanlara verilen ceza ya da uygulamalara göre daha az, daha hafiftir. Çünkü kar ya da zarar etmek bir şirket için beklenen, olası bir şey olmakla birlikte kamu zararı kamu kuruluşları için beklenmeyen, istenmeyen; o nedenle de, bedeli ağır cezalarla ödetilen bir kamu suçudur.

O nedenle gerek İZBETON davasında, gerekse önümüzdeki günlerde mahkemeye intikal edeceği anlaşılan İZTARIM ve İZDOĞA soruşturmalarında sözü edilen kamu zararı kavramının pek de önemli ve etkili olmayacağını ifade etmek isterim. Çünkü kapitalizmin temel kurallarına göre her şirket kar ya da zarar etmek üzere kurulur ve bu durum şirketlerin “fıtratında“; yani işin doğasında, gereğinde olan ve önceden bilinip kabullenilen bir sonuçtur.

Bu çerçevede benim bugün üzerinde durmak isteğim konu ise, belediye meclislerinin belirlediği sermaye ile kurulan ve her sermaye artışında yeni bir meclis kararına gerek duyan belediye şirketlerinde meclis kararıyla belediye kasasından çıkan kamu kaynağının şirkete aktarılması durumunda anında kamu kaynağı olmaktan çıkarak şirket sermayesine dönüşmesi; böylelikle, belediye hizmetlerinin özelleştirilmesini sağlayan her şirketin kuruluşunda ya da sermaye artışında belediyeye ait kamu kaynaklarının zarar edeceği önceden bilinen ve bu nedenle zararın normal karşılandığı şirketlere transfer edilerek çarçur edilmesi, kamu kaynağının bilerek ve isteyerek; daha doğrusu kasten, önceden planlayıp, bilerek ve isteyerek kamu zararına dönüşmesi ile ilgilidir.

Ama ne hikmetse CHP, Cumhuriyet Dönemi‘nin kazanımları olarak nitelediği yüzlerce Sümerbank, Etibank ve çimento fabrikasının TMSF eliyle özelleştirilmesine karşı çıkmakla birlikte; ülke nüfusunun % 93,3’ünün yaşadığı belediye sınırları içindeki belediyelere ait mal ve hizmetlerin belediye şirketleri eliyle özelleştirilmesini teşvik etmekte; böylelikle, belediyelerin elindeki kamu kaynaklarının hızla şirketler eliyle kamu kaynağı olmaktan çıkmasını ve bu şirketlerde ortaya çıkan zararların da “kamu zararı” olarak kabul edilmemesini özendirmektedir.

Şirket malzemelerini alıp gidenler ve o malzemelerin peşine düşmeyenler…

O nedenle İZBETON, İZDOĞA ve İZTARIM gibi şirketlerdeki kamu zararları ve İZTARIM‘da gördüğümüz gibi içlerinde akıllı telefonların, notebook bilgisayarların, tabletlerin, telsiz telefonların ve yazıcıların bulunduğu (alındıkları tarihteki fiyatlara göre) 152.757 liralık elektronik eşyayı rahatlıkla alıp götürerek yaptıkları danışıklı döğüş niteliğindeki hırsızlıklar, muhtemeldir ki, konuyu ele alan mahkemeler tarafından kamu zararı olmak yerine şirket zararı olarak niteleneceği için adı geçen birçok şirket yetkilisi beraat edecek ve eskiden olduğu gibi “sürdürülebilir yolsuzluğun” aklanmış siyasileri ve bürokratları olarak aramızda dolaşmaya başlayacaktır. (2)

İşte o anlamda, bir kez daha ifade edelim ki Kapitalizmin kutsal mabedi şirketlerin, kendilerine tanınan ayrıcalıklar nedeniyle adı ne olursa olsun kendilerine “devrimci“, “solcu“, “halkçı“, “sosyal demokrat” diyen CHP kadroları, şirketler hukukunun kendilerini koruyup kolladığını bilerek ve “Yaşasın Kapitalizm, Yaşasın Şirketler!” diyerek Kapitalizmin yeni ufkunda doğru yol almaya başlayacaktır.

Ufak; ama önemli bir hatırlatma: Bunca Sayıştay denetim raporu ve savcılıkça uygulanan gözaltı ve tutuklamalar arasında hiç kimsenin aklına gelmeyen bir konu: İZBETON, İZTARIM ve İZDOĞA‘nın bu tür yolsuzluklar yapmaması, şirket zararlarına neden olmaması amacıyla bu yıllarda bu şirketleri yeminli mali müşavir olarak kimler ya da hangi kurumlar denetliyor ve hangi raporları veriyordu acaba? Bence yerel basının bu konuyu da merak edip araştırması gerekiyor…

(1) https://a3haber.com/2025/11/08/izmir-buyuksehirin-dipsiz-kuyusu-iztarim/

(2) İZTARIM Eğitim Kurumları Danışmanlık Tarımsal Üretim Gıda Marketçilik Satış Pazarlama Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi 22024 Yılı Sayıştay Denetim Raporu, https://www.sayistay.gov.tr/reports/download/18Qr1ymgjk-iztarim-egitim-kurumlari-danismanlik-tarimsal-uretim-gida-marketcilik-satis-paza

Yararlanılan kaynaklar

Aksoy, M., Kızılkaya, E., Kamu Zararı ve Sorumluluk, Türkiye Belediyeler Birliği yayını, 2. Baskı, Ekim 2021, Ankara, https://www.tbb.gov.tr/sites/default/files/online/kitaplar/kamu_zarari_ve_sorumluluk_2_baski/index.html

Karadurak, İ., Genç, G., Kamu Zararı ve Kamu Personelinin Mali Sorumluluğu, Tarım ve Orman Bakanlığı Yayını,

Küçük, H., “Türkiye’de Belediye Şirketlerinin Denetimi Üzerine Bir Değerlendirme“, Journal of International Management, Educational and Economics Perspectives 3(1) (2015) 39–52, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/368440

Tüh be! şimdi ne olacak ortaya saçılan bu ticari sırlara?

Ali Rıza Avcan

Türk Ticaret Kanunu, Bankacılık Kanunu ve Elektronik Haberleşme Kanunu gibi yasal mevzuatta adı geçen “ticari sır” kavramı, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 21.10.2019 tarihli ve 2016/6958 E., 2019/4349 K. sayılı kararında şu şekilde tanımlanır:

Ticari sır; gerçek ya da tüzel kişi tacire, rakiplerine karşı ekonomik anlamda menfaat sağlayan, sır olarak saklanan ve gizli kalması için gerekli önlemlerin sahibi tarafından alındığı bilgi olarak tanımlanır. Yine haksız rekabet ilkeleri de göz önünde bulundurularak bir başka tanım olarak ticari sır; “Tacirin ticari faaliyetleri esnasında kullandığı, aynı olanağa sahip olmayan veya kullanamayan rakiplerine karşı kendisi için avantaj teşkil eden herhangi bir formül, düzen, model vs. toplam bilgiler şeklinde” tanımlanabilir.”

Türk Ceza Kanunu’nun “Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması suçu” başlıklı 239. maddesine göre;

(1) Sıfat veya görevi, meslek veya sanatı gereği vakıf olduğu ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgeleri yetkisiz kişilere veren veya ifşa eden kişi, şikayet üzerine, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu bilgi veya belgelerin, hukuka aykırı yolla elde eden kişiler tarafından yetkisiz kişilere verilmesi veya ifşa edilmesi halinde de bu fıkraya göre cezaya hükmolunur.

(2) Birinci fıkra hükümleri, fenni keşif ve buluşları veya sınai uygulamaya ilişkin bilgiler hakkında da uygulanır.

(3) Bu sırlar, Türkiye’de oturmayan bir yabancıya veya onun memurlarına açıklandığı takdirde, faile verilecek ceza üçte biri oranında artırılır. Bu halde şikayet koşulu aranmaz.

(4) Cebir veya tehdit kullanarak bir kimseyi bu madde kapsamına giren bilgi veya belgeleri açıklamaya mecbur kılan kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.

Kapitalizmin varlık nedeni olan şirketlerin ticari sırlarıyla bankaların sırları ya da onlarla işlem yapan müşterilere ait bilgi ve belgelerin kamuoyuna açıklanması işte böylesine ağır cezalarla cezalandırılır ki, şirketlerle bankalar ve onların müşterilerin yaptıkları şeyler ortaya çıkmasın, saklanıp gizlensin, sömürünün kaynağı ortaya çıkmasın istenir.

İşte o nedenle bütün şirket ve bankalar, kendilerine tanınmış bu hakkı genişleterek sonuna kadar kullanırlar ve ne yapıyorlarsa; adeta her şeyi ticari ya da banka sırrı kapsamına sokup size bilgi vermezler. Bu imtiyaza tabii ki, belediye hizmetlerinin özelleştirilmesi sayesinde karşımıza çıkan ve yaptıkları sınırsız yolsuzluk ve usulsüzlük nedeniyle gerçek bir kara kuyu olan belediye şirketleri de dahildir. Böylelikle kapitalizm, belediye şirketleri dahil şirketler ve bankalar eliyle yapılan her türlü kötülüğü halkın gözünden, bilgisinden saklar, gizler ve onları kapitalizmin kurtarıcıları olarak takdim edip korur.

Şayet 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu‘nun size verdiği yetkiler sayesinde belediye şirketlerinden kârları, zararları, bilançoları ve çalıştırdıkları personel sayısı gibi konularda bilgi isterseniz, hemen hepsi bu bilgilerin “ticari sır” kapsamına girdiğinden dem vurarak bilgi vermezler. Bu duruma İZDENİZ, İZULAŞ, İZBAN, İzmir Metro gibi piyasada ticari anlamda rakibi dahi olmayan, bu nedenle de öğrenilecek bilgi ve belgeleri alıp kullanacak başka bir şirketin olmadığı durumlarda bile İZDENİZ‘in ne miktar zarar ettiği, İzmir Metro yönetim kurulu üyelerine ne miktarda huzur hakkı ödendiği, İZENERJİ‘de kaç kişinin çalıştığı “bütün bunlar ticari sırdır” denilerek size söylenmez, kamuoyunun bilgi ve denetiminden titizlikle kaçırılır.

Evet, neyse ki Sayıştay var ve Sayıştay, devletin en yüksek hesap mahkemesi olarak iyi bu belediye şirketlerinin bazılarını denetleyip “ticari sır” gerekçesiyle halktan kaçırılan bilgileri kendi İnternet sayfasıyla açıklayıp kamuoyuna açıklıyor. Böylelikle kamu kaynaklarıyla kurulan belediye şirketlerinin neler yapıp eylediklerini, nasıl suç işlediklerini, yolsuzlukları ne şekilde hayata geçirdiklerini devletin en yüksek hesap mahkemesi sayesinde öğreniyor, haberdar oluyor, böylelikle Türk Ceza Kanunu’nun 239. maddesinde yazılı olan cezaları almaktan kurtuluyoruz. Aksi takdirde hepimize ajan ya da yabancı devletlerin muhbiri demeleri o kadar kolay ki… Son yıllarda cemaatlerin eline geçmiş olsa da; şimdilik, iyi ki Sayıştay var diyoruz ve o da olmasa, inanın hiç bir şeyden haberimiz olmayacak, ödediğimiz vergilerle kurulan belediye şirketlerinin nasıl bir pislik içinde yüzdüklerini öğrenemeyeceğiz. Hem de “hak, hukuk, adalet” diyen CHP‘li belediyelerinin kurdukları şirketlerin yaptıklarını…

Şimdi gelelim bu yazının yazılış nedenini oluşturan İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin şirketi İZENERJİ A.Ş. ile ilgili 2023 yılı Sayıştay Denetim Raporu’nda yazılı olanlara; yani, ortaya saçılan o çok önemli ve gizli olan ticari sırların neler olduğuna….

73 asıl,14 ek olmak üzere toplam 87 sayfadan oluşan 2023 yılı Sayıştay Denetim Raporu’nun tarihi Kasım 2024.

Tam adı İzenerji İnsan Kaynakları Temizlik Bakım ve Organizasyon Enerji Yayıncılık Reklam Turizm Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi olan şirketin kaynağı, 1992 yılında kurulan İzmir Büyükşehir Belediyesi Yayıncılık ve Tanıtım Hizmetleri Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi‘ne kadar dayanmakta olup 11 Ocak 2022 tarih, 5463 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi‘nde yayınlanan ilamla bugünkü adına sahip olmuş ve o günden bu yana aynı gazetede yayınlanan toplam 90 adet ilamla adeta bir yayıncılık şirketi olmaktan çıkarak İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne işçi temin eden taşeron bir şirkete dönmüş durumda.

Şirketin güncel sermayesi 267.150.000.- TL olup; bunun % 39,4632’si İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne, % 51,8288’i İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin şirketleri İZELMAN‘a, % 6,2328’i İZFAŞ‘a, geriye kalan % 2,4752’si de İZBETON‘a ait.

Şirket ayrıca İZELMAN A.Ş. sermayesine % 3,5378, İzmir Jeotermal A.Ş. sermayesine % 50, İzelman-İzenerji Adi Ortaklığı sermayesine % 10, Tetusa A.Ş. sermayesine % 75,68, İztarım A.Ş. sermayesine % 3,0903, İzetaş sermayesine % 100, İzmir Arıtma Teknolojileri A.Ş. sermayesine % 50, İzgüneş A.Ş. sermayesine % 49 oranında sahip durumda.

Kısacası şirketin kendi öz sermayesine diğer belediye şirketlerinin, kendisinin de diğer belediye şirketlerinin sermayelerine ortak olması suretiyle şirketler; özellikle de, holding şirketleri arasındaki paslaşmalara, bu paslaşmaların yarattığı yolsuzluklara açık karmakarışık bir yapı oluşturulmuş durumda.

İZENERJİ‘nin denetime konu olan 2023 yılındaki yönetim kurulu başkanı profesyonel yönetici olarak birçok kurum ve pozisyonda çalışmış gemi inşaatı ve makinaları mühendisi Ercan Türkoğlu, yönetim kurulu başkan vekili TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı iken su işlerinden anladığı gerekçesiyle belediye başkan danışmanı yapılan Alim Murathan, yönetim kurulu üyeleri ise Enerji Sanayici ve İş İnsanları Derneği (ENSİA) Başkanı Alper Kalaycı, polis akademisi mezunu olup uzun yıllar yurtdışında görev yapan Yusuf İncili, İZBB iZSU Bilgi İşlem Dairesi Başkanı Nefise Meltem Turgut, İZBB Emlak Yönetimi Dairesi Başkanı Haluk Karabulut, İZBB İmar ve Şehircilik Dairesi Başkanı Yağmur Han Şenel, Seferihisar Jeotermal A.Ş. genel müdürü Tayfun İlhan, İZBB 1. Hukuk Müşaviri avukat Figen Seyis, Dolfen İnşaat ve Danışmanlık şirketinin sahibi olup kent konseyleri, inşaat mühendisliği gibi birçok alanda değişik unvanları bulunan ve halen İzmir Büyükşehir Belediyesi şirketi İZDENİZ‘de yönetim kurulu başkanlığı görevini yapan Işıkhan Gülerile televizyonlarda sık sık karşımıza çıkan siyasal iletişim uzmanı Gülfem Saydan Sanver‘dir.

2023 yılı itibariyle 11 kişiden oluşan bu ekibin sayısı yeni belediye başkanı Cemil Tugay döneminde 5’e indirilmekle birlikte belediye ve İZSU bürokratı olan Figen Seyis ve Nefise Meltem Turgut ile kendisini daha çok kent konseyi çalışmalarından tanıdığımız Konak Belediye Meclisi üyesi Hamit Mumcu halen bu beş kişilik kadro içinde yer almakta olup; şirketin yönetim kurulu başkanı olarak görevlendirilen makine mühendisi Erhan Uzunoğlu ile Cemil Tugay‘ın Karşıyaka‘dan getirip yönetim kurulu başkan vekili koltuğuna oturttuğu Saadet Çağlın‘a teslim edilmiş gibi gözükmektedir. Nitekim Saadet Çağlın yakın zamanda kendi kişisel sosyal medya hesaplarından yaptığı yurtdışı seyahatler ve diğer çalışmaları hakkında paylaşımlar yaparak diğer yönetim kurulu üyelerinden farklı bir çizgiyi izlemeye başlamıştır.

Şirketin 2023 yılında da genel müdürü olan Dilek Yaylalar Aras ise halen bu görevini sürdürmektedir.

Tabii ki böylesi bir yapının doğal sonucu olarak elimizdeki Sayıştay Denetim Raporu verilerine göre 216.700.000.- TL. sermayeye sahip şirket 2021 yılında 81.173.787,66 TL, 2022 yılında da 87.051.043,82 TL. net kâr elde ederken, belediye başkanının son hizmet yılı olan 2023’de adeta bu iki yılın kârını alıp götürürcesine net 165.687.695,13 TL. tutarında zarar etmiş.

Gelelim Sayıştay denetçisinin bulduğu önemli bulgulara; yani normal koşullarda bizlerden saklanan önemli ticari sırlara… Ancak baştan söylememiz gerekir ki, yazacağımız her bilgi şirkete ait ticari sırların kapsamına girmeyip, Anayasa’ya göre Türkiye Cumhuriyeti’nin en yüksek hesap mahkemesi olan Sayıştay Başkanlığı‘nın resmi İnternet sitesinde kamuoyuna açık bir şekilde açıkladığı 2023 Yılı Sayıştay Denetim Raporu’nda yazılı olan bilgilerdir.

Kaynak: https://www.sayistay.gov.tr/reports/download/wEYDdrOYyX-izenerji-insan-kaynaklari-temizlik-bakim-ve-org-en-yay-rek-tur-san-ve-tic-as

İZENERJİ A.Ş.‘nin 2023 yılı denetiminde Sayıştay denetçisince tespit edilen hususlar:

🔺Şirketin 31.12.2023 tarihi itibariyle tahsil edilmeyip vade farkı hesaplanmamış toplam 1.969.493.356,44 TL alacağı bulunmaktadır ve sermayesinin dokuz katı büyüklüğündeki bu alacağın büyük bir kısmı İzmir Büyükşehir Belediyesi ile şirketlerine aittir.

🔺Şirketle diğer belediye şirketleri arasında hiçbir hukuki dayanağı olmadığı halde işçi geçişleri yapılmakta; böylelikle işçilerin ileride büyük hukuki sorunlarla karşılaşmasının kapısı açılmaktadır.

🔺Şirkette “kapsam dışı” adı altında çalıştırılan sendikasız işçilerin ücretlerine yönetim kurulu kararı ile farklı oranlarda zam uygulanarak bir kısım işçiye ayrıcalık yapılmaktadır.

🔺2023 Sayıştay Denetim Raporu’na eklenen yukarıdaki tabloya göre, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve belediyeye bağlı İZSU ve ESHOT genel müdürlükleriyle 10 belediye şirketine 2021, 2022 ve 2023 yıllarında alınan güvenlik görevlisi sayısı toplam olarak 2.681’i bulmaktadır.

🔺2023 Sayıştay Denetim Raporu’na eklenen yukarıdaki tabloya göre, İZENERJİ şirketiyle bu şirket üzerinden İzmir Büyükşehir Belediyesi ve belediyeye bağlı ESHOT ve İZSU genel müdürlüklerinde; ayrıca 10 belediye şirketinde son 3 yılda çalışanların ortalama sayısı 2021 yılı itibariyle 10.338’i, 2022 itibariyle 10.583’ü, 2023 yılı itibariyle 11.520’yi bulmaktadır.

🔺Şirketin yönetim kurulunda İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 1. Hukuk Müşaviri avukat Figen Seyis görevli olduğu halde, 31.12.2023 tarihi itibariyle tespit edilen 839.335.780,47 TL’lık vergi borcu ile 1.408.694.278,76 TL’lık gecikmiş sosyal güvenlik prim borcu nedeniyle şirketi zarara uğratacak şekilde 20.910.912,34 TL tutarında gecikme zammının ödendiği ve bu kamu zararının gecikmeye sebep olanlara tazmin ettirilmediği belirlenmiştir.

🔺Belediyeler ve belediye şirketleri, mevcut mevzuat düzenlemelerine göre ancak Cumhurbaşkanlığı‘nın onayı ile şirket kurabilecekleri halde; şirket yönetim kurulunun 2021, 2022 ve 2023 yıllarında aldığı kararlarla 2.000.000.- TL sermayeli İZETAŞ A.Ş., 1.000.000.- TL sermayeli İzmir Arıtma Teknolojileri A.Ş. ve 1.000.000.- TL sermayeli İZGÜNEŞ A.Ş. şirketlerinin kurulduğu, bu şirketlerden tümünün yönetimine İZENERJİ adına İZENERJİ yönetim kurulu başkanı Ali Ercan Türkoğlu‘nun, İZETAŞ şirketinin yönetimine de İZENERJİ yönetim kurulu üyesi Yusuf İncili‘nin getirildiği ve bu şirketler kurulur kurulmaz sermayesinin çok çok üstünde krediler alıp zarar etmeye başladığı; örneğin, 2.000.000.- TL sermayeli İZETAŞ A.Ş.‘nin 2022 yılı net zararının 30.892.290,50 TL’ye, 2023 yılı net zararının da 64.160.090,19 TL’ya ulaştığı görülmektedir.

🔺Şirket faaliyetleri ile ilgisi olmayan ya da kamu kurum ve kuruluşları tarafından kendisine görev verilmeyen hususlarda büyük miktarlarda harcamalar yapılması; örneğin, yönetim kuruluna bağlı olmak üzere kurulan bir birime herhangi bir görev verilmediği halde 4.955.698,67 tutarında gereksiz ödeme yapılması örneğinde olduğu gibi, şirket yönetim kurulu üyelerinin kamu kaynaklarını doğru, yerinde ve etkili kullanma görevini, 6102 sayılı Ticaret Kanunu’nda tarif edildiği şekilde yerine getirmeyip kamu kaynaklarının israfına neden olduğu belirlenmiştir.

🔺İZENERJİ şirketini denetleyecek Sun Bağımsız Denetim YMM A.Ş. (PKF İzmir)‘nin herhangi bir ihale işlemine başvurmaksızın belirlendiği ve bu şirkete yapılacak ödemelerle hukuk müşavirliği ödemelerinin, sözleşmelerinde yazılı olmamasına rağmen sözleşme süresi içinde arttırıldığı tespit edilmiştir.

🔺Şirketin yönetim kurulunda İzmir Büyükşehir Belediyesi Emlak Yönetimi Dairesi Başkanı Haluk Karabulut ile 1. Hukuk Müşaviri avukat Figen Seyis görev yapıyor olmasına karşın; şirketin gayrimenkul satın almasına yönelik müteahhitlerle yaptığı protokol ve satış sözleşmelerinde yer almamasına rağmen müteahhitlere şirket zararına ödemeler yapıldığı belirlenmiş.

🔺Şirketin İZSU (İzmir Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü) gibi başka kurumların görev ve yetki alanına giren konularda faaliyet göstererek harcama yaptığı belirlenmiş.

🔺Şirket, finansal sıkıntılar içinde olmasına rağmen reklam ve tanıtım için 3.000.000.-TL bedelli reklam anlaşması yaparak ödemesini gerçekleştirmiş; ayrıca, Konak, Umurbey mahallesinde kiraladığı bir depoyu bedelsiz olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne tahsis etmiştir.

🔺Yönetim kurulu üyelerine 2023 yılında ödenecek aylık net 7.500.- lira tutarındaki huzur hakkı ile murahhas aza ücretleri, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu‘nun hükümlerine göre şirketin genel kurulu yerine yönetim kurulu tarafından belirlenmiş ve bütün yönetim kurulu üyelerinin murahhas aza olması mümkün olmadığı halde tüm üyeler murahhas aza yapılarak 2023 yılı içinde bunların bir kısmına daha yüksek, geri kalanlara ise daha düşük ücret ödemesi yapıldığı belirlenmiş olup; yapılan ödemelerin tutarı, Sayıştay Denetim Raporu’nda da yer alan aşağıdaki tabloda gösterilmiştir:

Sonuç olarak;

Karşımızda kendisine sermaye, kredi ya da başka adlar altında verilen kamu kaynaklarını hesapsız kitapsız kullanması nedeniyle tüm mali yeteneklerini yitirmiş bir belediye şirketi var ve normal zamanda istesek öğrenemeyeceğimiz bu acı bilgileri, devletin en yüksek hesap mahkemesi olan Sayıştay sayesinde öğreniyoruz. Hem de AKP‘nin siyasi ve tarikat kadroları tarafından işgal edilmiş olan Sayıştay sayesinde…

Vedat Milör‘den “gizli reklamcı” çıkaran AKP’li Ticaret Bakanlığı, belediye harcamalarını da “ticari sır” kapsamına sokarak belediyeleri “ticarethane “olarak kabul etmeye başlamış bile! Belli olmaz yarın öbür gün belediyeleri de “ticarethanedir” diyerek Ticaret Bakanlığı‘na bağlayabilirler….

İşte o nedenle, bu sorunun acı bir ilacı olarak;

İZENERJİ‘nin ve onun benzeri İZTARIM, İZBETON, İZDOĞA gibi diğer “batık” belediye şirketlerinin bundan böyle aldıkları bütün karar ve hesaplarıyla, yaptıkları ya da yapamadıkları uygulamalarla şeffaf bir şekilde karşımıza çıkmasını, muhasebe kayıtlarının bu işi şirketlerden aldığı para karşılığı yapan loca üyesi yakın arkadaşlar yerine bu işin ticaretini yapmayan ombudsman niteliğindeki bağımsız kurullar ya da en iyisi, yaptığı işi ciddiye alan belediye meclisi denetim komisyonları tarafından denetlenmesini, yönetim kurullarının “sınıf arkadaşları“, “sınıf arkadaşının eşi“, “Malatyalı Veli Ağbaba’nın adamı“, “genel merkezin gönderdikleri” ya da şimdilerde moda olduğu üzre “İmamoğlu’nun görevlendirdikleri” gibi İzmir‘i tanımayan işten anlamazlarla ya da “profesyonel yönetici” adı altında şirketlerin içini boşaltma konusunda becerikli insanlarla doldurulmamasını; ayrıca, bu şekilde kamu kaynaklarını israf edenlerden hesap sorularak zararların tazmin ettirilmesini istiyor, bunu “kent hakkı“nın doğal bir parçası olarak talep ediyoruz.

İzmir Büyükşehir Belediyesi şirketleri ve denetim…

Ali Rıza Avcan

İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin doğrudan ya da mevcut şirketleri eliyle kurduğu 26 şirketin adını, bu şirketlerdeki sermaye pay ile miktarını, bu şirketlerin düzenli olarak zarar etmesine yol açan ve liyakatten uzak yönetim kurulu başkan ve üyeleriyle bunların zaman içindeki değişimini esas alan 30 Temmuz 2023, 22 ve 23 Ocak 2024 tarihli yazılarım büyük bir ilgi görerek bu konuları merak eden birkaç arkadaş, dost ve yakınımla birlikte geniş bir kamuoyu çevresinin bilgilenmesini sağladı. Bu yazılar sonrasında birçok kutlama, soru sorma ya da bilgi verip katkıda bulunma talebi ile mesaj alıp telefon görüşmesi yaptım. O nedenle, beni yüreklendirip cesaret veren, araştırıp ortaya koyduğumuz bilgileri paylaşıp zenginleştirmeye yönelik destek ve katkılarınız için teşekkür etmek isterim.

Eski bir kamu denetçisi olmam nedeniyle sözünü ettiğim yazılarda eksik bıraktığım İzmir Büyükşehir Belediyesi şirketlerinin kim tarafından ne şekilde denetlendiğine dair bilgilerle buna dair düşüncelerimi de bugünkü yazımda dile getirmek istiyorum. Çünkü bu şirketlerle ilgili denetim işlemlerinin, her yıl ortaya çıkan büyük zararlar ve bu zararlara yol açan yöneticiler hakkında herhangi bir işlem yapılmaması nedeniyle, seçimlerde oy kullanan biz seçmenlerin çıkarlarını gözeten “kamusal denetim” ilkeleri doğrultusunda tarafsız, doğru, etkin ve hukuka uygun bir şekilde yapılmadığını düşünüyor ve bu konunun, aynı şirketlerin iyi yönetilmesi kadar önemli bir konu olduğuna inanıyorum.

Vahşi kapitalist sistemin geliştirdiği neoliberal politika ve stratejilerle tanıştığımız “Turgut Özallı yıllarda” pıtrak gibi üreyip çoğalan belediye şirketleri, aslında temel belediye hizmetlerinin özelleştirilmesi, başka bir ifadeyle belediyelerin şirketleşmesi anlamına geliyordu. Böylelikle yol yapma, su getirme, toplu ulaşımı sağlama gibi temel ve zorunlu hizmetler belediye mevzuat ve denetimi dışına çıkarılarak ticari bir hüviyet kazanıyor, bu hizmetlerle ilgili kamusal vesayet ve mali denetim İçişleri Bakanlığı, Bayındırlık İskan Bakanlığı ya da en yüksek hesap mahkemesi olarak kabul edilen Sayıştay Başkanlığı gibi kamu kurumlarının elinden alınarak serbest bırakılıyor; hatta bu hizmetlerin denetimsiz bir şekilde özel sermaye ile birlikte ya da daha ileri bir aşamada doğrudan doğruya özel sermaye eliyle yapılmasını öngörülüyordu. Hatırlanacağı üzere bu girişimin ilk örneklerini, Çeşmeliler Cumhuriyet’in ilk yıllarında yabancı şirketlerin içme suyu, elektrik, tramvay işletme imtiyazlarına son verilmiş olmasına karşın 1980’li yıllarda yeniden yaşadılar ve içme suyu hizmetlerinin, Fransız sermayesini temsil eden ve aynen Osmanlı Dönemi’nde olduğu gibi başında bir Fransız genel müdürün bulunduğu Alçesu şirketi ile yerine getirildiğine, içme suyu üretip dağıtma gibi basit bir iş alanında Cumhuriyet kazanımlarının teker teker geri verildiğine tanık oldular.

İşte tam da bu nedenle, ilk yıllarda Bakanlar Kurulu’ndan ya da Cumhurbaşkanlığı’ndan alınan onaylarla belediye şirketi kurma işi, şimdilerde hiçbir kamu kurumundan izin alınmaksızın rahatlıkla gerçekleştirilebiliyor, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin son kurduğu İzgüneş Anonim Şirketi‘nde olduğu gibi, istenilen kişilerle, hatta belediye payının % 50’den az tutulması suretiyle hiçbir onaya başvurulmaksızın gizli saklı şirketler kurulabiliyor. Söz konusu iş şirket kurma ve şirketleri yönetme olunca, elindeki vesayet denetimini sonuna kullanmakta hiçbir beis görmeyen iktidar hem kendi AKP’li, hem de CHP’li belediyeler için elindeki ipi gevşetiyor, hangi siyasi partiye olursa olsun tüm belediyelere şirketler konusunda adeta açık çek veriyor. Çünkü şirket olgusu, kapitalist sistemin kutsallık atfettiği dokunulmaz, ellenmez, karışılamaz bir tabu konumunda… Her şey şirketleşerek, şirketler eliyle, şirketler sayesinde olmalı deniyor…

Ancak ne zaman ki, belediye hizmetleri belediye şirketleri eliyle özelleştirilmeye başlandı, işte o zaman denetlenmeyen ya da “öylesine” denetlenip rahat bırakılan şirketlerle karşılaştık. Çünkü bize bu şirketlerin belediye mevzuatına değil, Ticaret Kanunu hükümlerine göre denetleneceği söyleniyor ve bu da çoğu kez Ticaret Bakanlığı’ndan bekleniyordu.

Ne zaman ki, 21 Şubat 1967 tarih, 832 sayılı eski Sayıştay Kanunu‘nu değiştiren 3 Aralık 2010 tarih, 6085 sayılı yeni Sayıştay Kanunu çıktı ve bu kanunun 4. maddesinin (a) ve (b) fıkraları, 12 Temmuz 2013, 6495 sayılı sayılı kanunun 73. maddesi ile değiştirildi; işte o zaman, tüfek bir kez daha icat edilip mertlik bir kez daha bozuldu.

Çünkü yapılan ufak bir değişiklikle o güne kadar Sayıştay denetimine tabi olan sermayesinin % 51’i belediyelere ait olmayan şirketler Sayıştay‘ın denetim alanından çıkarıldı. Böylelikle belediyelerin doğrudan ya da şirketleri eliyle kurdukları şirketlerdeki hisseleri % 51’den az olduğu takdirde o şirketler Sayıştay denetiminden kurtulmuş oluyorlardı.

CHP milletvekilleri Engin Altay ve Muharrem İnce ile 126 milletvekilinin imzasıyla Anayasa Mahkemesi‘nde açılan dava sonucunda, mahkemenin 4 Aralık 2014 tarihinde aldığı ders niteliğindeki E.2013/114, K.2014/184 sayılı karar ile, 4. maddenin (a) ve (b) fıkralarında bulunan “50’den fazla olan…” ibaresi ile (b) bendinde yer alan “…Kamu payı %50’den az olmamak kaydıyla…” ifadeleri iptal edilerek tüm belediye şirketlerinin herhangi bir sermaye kısıtlaması olmaksızın yeniden Sayıştay denetimine tabi olması sağlanmıştır.

Ancak, şirketleri kutsalı sayan sermaye ve onun iktidarının işi bu noktada bırakması beklenemezdi. Sayıştay denetimleri her ne kadar fazla bir tehlike yaratmasa da, şirketlerin doğrudan doğruya sadece kamu otoritesi tarafından denetlenmesi kabul edilebilir bir şey değildi. O nedenle kolları sıvayarak 14 Ocak 2016 tarih, 6661 sayılı kanunun 19. maddesi ile 6085 sayılı Sayıştay Kanunu‘nun 4. maddesine yeni bir fıkra eklediler. Eklenen fıkra hükmü aynen şu şekildeydi:

(a) ve (b) bentleri kapsamına giren şirketlerden doğrudan veya dolaylı olarak kamu payı %50’den az olup ilgili mevzuatı uyarınca bağımsız denetime tabi olan; şirketler, bunların iştirakleri ve bağlı ortaklıklarının denetimi, ilgili mevzuatı uyarınca düzenlenen ve Sayıştay’a gönderilecek olan bağımsız denetim raporları esas alınarak yapılır. Sayıştay’a münhasıran kendisine sunulan bağımsız denetim raporlarını esas alarak hazırlayacağı raporu Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar.

Ancak bu düzenlemenin 4 Aralık 2014 tarihli ilk Anayasa Mahkemesi kararını karşılamadığı gerekçesiyle CHP milletvekilleri Levent Gök, Engin Altay, Özgür Özel ve 118 milletvekili tarafından yapılan iptal başvurusunu görüşen Anayasa Mahkemesi, 28 Aralık 2016 tarih, E.2016/21, K.2016/199 sayılı ikinci kararında özetle; kanun koyucunun, Anayasa’nın 160. maddesinde belirtilenler dışında kalan anılan nitelikteki ve sermayesinde belli bir miktarda kamu payı bulunan şirketleri, bunların iştiraklerini ve bağlı ortaklıklarını Sayıştay denetimine tabi kılıp kılmama, ayrıca Sayıştay denetimine tabi kıldığı takdirde denetim yetkisinin kapsamını, yöntemini ve usulünü belirleme konusunda takdir yetkisi bulunduğu, bu nedenle, Anayasa’da belirtilenlerin dışında kalan ve kuralda ifade edilen kuruluşların denetiminin, ilgili mevzuatı uyarınca düzenlenen ve Sayıştay‘a gönderilecek olan bağımsız denetim raporlarının esas alınarak yapılacağının ve Sayıştay‘ın münhasıran kendisine sunulan bağımsız denetim raporlarını esas alarak hazırlayacağı raporu TBMM’ye sunacağının hükme bağlanmasında Anayasa’nın 160. maddesine aykırı düşen bir yön bulunmadığı, kanun koyucunun, anılan nitelikteki ve sermayesinde belli bir miktarda kamu payı bulunan şirketler, bunların iştirakleri ve bağlı ortaklıkları üzerindeki Sayıştay‘ın denetim yetkisini ortadan kaldırmadığı, denetim yetkisinin kapsamını, yöntemini ve usulünü diğerlerinden farklı şekilde belirlediği ifade edilmiş, böylelikle 2014 yılında 6085 sayılı Sayıştay Kanunu‘nun 4. maddesine eklenen fıkra uyarınca belediye hissesinin % 50’den az olduğu şirketlerin Sayıştay tarafından denetiminde bağımsız denetim raporlarının esas alınması uygulamasını Anayasal güvenceye kavuşmuş, böylelikle sermayenin ve iktidarın bir isteği daha taraflı yargı eliyle yerine getirilmiştir.

Böylelikle Sayıştay denetimi denilen şey, “yemin ettikleri” için “bağımsız” oldukları varsayılan ve bu işi ücretli olarak yapan, o nedenle kim daha fazla ödeme yaparsa ona göre davranması beklenen denetim şirketlerinin yazıp çizdiği, daha doğrusu onların söyledikleri ya da söylemedikleri üzerinden yapılacaktı. Hem de böylesine bir işin, yemin eden cumhurbaşkanı ve milletvekillerinin kürsülere çıkıp verdikleri yeminlerini tutmayıp tam aksini yaptıkları, “bağımsız” denilen kişi ve kurumların gerçekte bağımsız olmadıkları yalan, yolsuzluk, talan ve yağmanın geçerli olduğu bir coğrafyada yapılacağı söylenerek adeta gözümüzün içine bakılarak yalan söyleniyordu. Aynen “bağımsız” oldukları söylenen inşaat denetim firmalarının gözetiminde yapılan binaların depremlerde yıkılan ilk binalar olmasında olduğu gibi… Peynirin fareye, farenin de kediye teslim edildiği bir ülke koşullarında… Hele ki Enron, WorldCom ve Adelphia gibi büyük şirketlerdeki yolsuzluk ve suistimalleri gizleyip manipülasyonlara başvuran ve hepimizin tanıdığı o ünlü uluslararası denetim şirketi Andersen örneği hafızalardaki yerini henüz korurken ya da her yıl bağımsız denetçiler tarafından titizlikle denetlenen Koç Holding‘in büyük şirketi Ford Otomotiv‘de, düzenlenen bu düzenli yıllık raporlara rağmen 4 yıl süreyle devam eden yolsuzluk neticesinde ortaya çıkan 323 milyon liralık zararda olduğu gibi… (1)

Neoliberal kapitalist sistemin önerdiği özelleştirme, işte böyle bir şeydi… Onlara göre kamusal denetimin kamusal olmaktan çıkarılıp “özel” ve “güzel” olması için böyle bir şey yapılması ve bizim de çıkıp bütün bunlara saf saf inanmamız gerekiyordu…

Her şey hukukiydi; çünkü her şey bir otoritenin emri altında inep kalkan ellerle bir çırpıda çözümleniyor, kamu kaynaklarıyla kurulan şirketlerin denetimi “yeminli” ve “bağımsız” olduğu söylenen uluslararası ya da ulusal “özel” ve “güzel” denetim şirketlerine bırakılıyordu… Bu konuda ne iktidar, ne de muhalefet cephesinden; özellikle de belediyelerinden tek bir ses çıkmıyor, herkes elbirliğiyle bu yeni düzene uyuyor, bu yeni düzenin getirdiği kolaylıklardan sonuna kadar yararlanıyordu… Kısacası ortada alanın memnun, satanı da memnun olduğu yeni bir durum vardı…

Özellikle de İzmir‘de olduğu gibi, belediyeye ait tüm şirketlerin “bağımsız” olduğu rivayet edilen özel şirketler eliyle denetiminin, belediye başkanının yakın arkadaşı olduğu bilinen; ayrıca katılımcıları belediye başkanınca belirlenen İzmir Ekonomik Kalkınma Koordinasyon Kurulu‘nun başına yine belediye başkanının talimatıyla yerleştirilen kişinin, bir yarısı AKP iktidarı ile “hallice” iç içe, diğer yarısı da CHP‘nin neoliberal dünyasına bakıp o belediye başkanının bir dönem daha belediye başkanı olmasını isteyen “yeminli” ve “bağımsız” olduğu rivayet edilen denetim şirketinin ortağına bırakılmışsa… Hele ki, mevcut 26 belediye şirketinden en büyüğünü oluşturan 9 şirketin denetimi, Tunç Soyer‘in büyükşehir belediye başkanı olmasının hemen arkasında İstanbul’daki Aren Bağımsız Denetim Şirketi‘nden alınıp topluca Sun Bağımsız Denetim Şirketi‘ne verilmişse ve bu denetim şirketi, İzbeton, İzenerji, İzulaş, Grand Plaza, İzelman, İzfaş, İzmir Metro ve İzdeniz gibi hem milyar liralık cirolara hem de neredeyse aynı miktarlarda zararlara sahip şirketlerin girdisi çıktısı ya da çürüğü çarığı ile her şeyini öğreniyorsa, elinde büyük bir güç var denilebilir…

Gelelim 2014 yılından bu yana Sayıştay tarafından yapılan belediye şirketlerinin denetimine…

Sayıştay Başkanlığı‘nın İnternet sitesindeki denetim raporlarıyla ilgili verilere göre Sayıştay 2014 öncesinde hiçbir belediye şirketini denetlemezken 2014-2022 dönemine isabet eden 9 yılda ise farklı büyüklükteki toplam 52 belediyenin 121 belediye şirketini 165 kez denetlediği anlaşılmaktadır.

Yapılan denetimlerin yıllara isabet eden dağılımı ise şu şekildedir:

2014’de 22, 2015’de 26, 2016’da 2, 2017’de 6, 2018’de 5, 2019’da 21, 2020’de 20, 2021’de 25, 2022’de 38 adet şirket denetimi yapılmıştır. Bu sayıların yıllar içindeki gelişiminden de anlaşılacağı üzere, Sayıştay‘ın yıllar itibariyle yaptığı belediye şirketi denetiminde bir istikrar bulunmamaktadır. İlk üç yılda 22 ve 26’yı bulan yıllık denetim sayısı, 2016-2018 döneminde 2’ye, 6’ya, 5’e düşmüş, ondan sonra da artan bir şekilde 21’e, 20’ye, 25’e ve son olarak da 38’e kadar çıkmıştır.

Büyükşehir, büyükşehire bağlı ilçe ve il belediyesi olarak 52 belediyenin 165 kez denetlenen toplam 121 şirketinin türü ise 10 adet limited, 111 adet anonim şirket olmak üzre bir dağılım göstermekte, o nedenle, Sayıştay‘ın limited ve anonim şirketler arasında herhangi bir ayrım yapmadığı anlaşılmaktadır.

Sayıştay‘ca denetlenen şirketlerin belediyeler arasındaki dağılımına bakıldığında ise 52 belediyeden 28 (% 53,85)’inin büyükşehir, 15 (% 28,85)’inin büyükşehire bağlı ilçe, 9 (% 17,30)’unun da il belediyesi olduğu, ilçe belediyelerine ait şirketlere dokunulmadığı, 2014-2016 döneminde denetlenen il belediyesi şirketlerinin ise son yıllarda pek de rahatsız edilmediği görülmektedir.

BU veriler arasında dikkat çeken diğer bir husus da, 2022 yılında İstanbul, İzmir ve Ankara gibi CHP’li büyükşehir belediyelerine ait şirketlerin denetimindeki artıştır.

Bütün bu sayısal verilerin analizinden sonra Sayıştay‘ca düzenlenen bu 165 denetim raporunda ne vardı, bu denetim raporları gerçekten doğru, yerinde ve etkin bir denetimi yansıtıyorlar mı diye soracak olursanız; ben de size tek bir örnek üzerinden bir hatırlatma yapmak isterim. Çünkü o tarihlerde çıkan gazeteleri okuyan arkadaşlarım, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin düzenli olarak ve her yıl artan bir şekilde zarar etmesi nedeniyle fiili olarak iflas eden şirketi İzdeniz A.Ş.‘ne ait 2020 tarihli denetim raporunun, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne genel sekreter olmak için girişimde bulunan Sayıştay denetçisi tarafından kaleme alınmıştı. Kendisine bu ilhamı kimin verip cesaretlendirdiği sorusunu bir yana bırakıp, böylesine niyetli bir “bağımsız” ve “tarafsızSayıştay denetçisinin 2020 yılında düzenlediği bir raporu hangi düşünce, niyet ve kaygılarla hazırladığı da düşünmeli, en azından tahayyül edilmelidir derim. Tabii ki, böylesi bir denetimin, niyeti böylesine açık bir denetçi eliyle yapılmış olması nedeniyle yaptığı denetimin içerik olarak yeniden değerlendirilmesi gerektiğini de ifade etmeden geçmek istemem.

Kısacası, bugüne kadar Sayıştay Başkanlığı‘nca yapılmış toplam 165 denetim raporunu tek tek değerlendirdiğimizde; yazılıp çizilen çoğu bulgunun ticari muhasebe kayıtlarıyla ilgili olduğu, hem içerik hem de sonuçlar itibariyle ele gelir ciddi bir durumun sergilenmediği açık bir şekilde görülecektir.

Ayrıca, Sayıştay tarafından yapılan denetimlerin genel değerlendirmesinde, 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu uyarınca belediyelerin ortak olduğu şirketlerin denetimlerinde kamu zararına yol açan bir husus tespit edilmiş olsa dahi, yargılamaya esas raporun düzenlenmesi ve bu konuda herhangi bir yargılama yapılması mümkün olmadığından kesin hükme bağlama ve kamu zararının tazmini kararlarının verilemeyeceği de bilinmelidir.

Sonuç olarak;

Titizlikle hazırlanmış yasal düzenlemelerle Sayıştay‘ın tarafsız, doğru, etkin ve hukuki “kamusal denetimi” dışında tutulan ya da pratik uygulama içinde ciddi bir Sayıştay denetimine konu olmayan ya da “yeminli” olduğu için “bağımsız” olduğu söylenen; ayrıca yapacakları denetim için şirketten para alıp yaptığı ticaret gereğince aldığı paraya göre işlem yapması beklenen denetim şirketlerince denetlendiği söylenen belediye şirketlerinin, kamu yararını önceleyen gerçek kamu denetçileri tarafından denetlenmesi için mücadele edip bugünlerde aday adayı, yarınlarda da aday olarak karşımıza çıkacak partili ya da partisiz kişilere soracağımız ilk sorulardan birinin de belediye şirketleri ile ilgili olmasını, bu şirketler konusunda neyi vaat ettiklerini, bununla ilgili olarak ne yapacaklarını sormayı, oyunuzu da o adayların verecekleri cevaba göre kullanmanızı ya da kullanmamanızı önermek isterim.

Tabii ki, bu düşünce ve öneri sadece bana ait olduğu için, anlattığım bu oyunun kapitalist sistemin istediği şekilde devam etmesi ya da anti-kapitalist bir mücadele çerçevesinde devam etmemesi için tercih yapmak ve ona göre davranmak size aittir demek isterim…

(1) http://m2.samanyoluhaber.com/koc-u-sarsan-323-milyon-tl-lik-yolsuzluk-skandali-haberi-1374420.html (Bu linkteki habere ulaşmak mahkeme kararı ile engellendiğinden ancak VPN ile girilmesi mümkün).

Yararlanılan Kaynaklar

1) 3 Aralık 2010 tarih, 6085 sayılı Sayıştay Kanunu.

2) Anayasa Mahkemesi’nin 4 Aralık 2014 tarih, E.2013/114, K. 2014/184 sayılı kararı,

3) Anayasa Mahkemesi’nin 28 Aralık 2016 tarih, E. 2016/21, K. 2016/199 sayılı kararı, https://normkararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/Dosyalar/Kararlar/KararPDF/2016-199-nrm.pdf

4) Arslan, A., “Sayıştay’ın kamu Sermayeli Şirketleri Denetim Yetkisinde Son Durum”, https://www.dunya.com/kose-yazisi/sayistayin-kamu-sermayeli-sirketleri-denetim-yetkisinde-son-durum/382864

5) Güneş, M. , “Tüm Belediye Şirketleri Sayıştay Denetimine Tabi midir?”, https://www.kamuiscileri.net/makale/11652645/mustafa-gunes/tum-belediye-sirketleri-sayistay-denetimine-tabi-midir/

Döküm döküm dökülen bir ajans: İzmir Kalkınma Ajansı…

Ali Rıza Avcan

Birkaç gün önce Sayıştay’ın birçok kamu idaresine ait 2019 yılı denetim raporları yayınlandı… Üniversiteler, sosyal güvenlik kurumları, düzenleyici ve denetleyici kurumlar ve kalkınma ajansları…

Bugünkü yazımızın konusu, ülkemizde ilk kez kurulan iki kalkınma ajansından biri olan İzmir Kalkınma Ajansı‘na, kısa adıyla İZKA‘ya ait 2019 yılı Sayıştay Denetim Raporu’nda belirtilen ilginç işlemlerle, vahim hata ve eksikliklerle ilgili…

Sürdürülebilir yerel kalkınmada öncü ve etkin, uluslararası tanınırlığa sahip bir Ajans” olma vizyonu ile yola çıkıp “İzmir’in sürdürülebilir kalkınması için bütüncül bir yaklaşım ile yerel potansiyeli harekete geçirecek katılımcı araçlar geliştirmek ve uygulamak” misyonu için çalıştığını söyleyen İzmir Kalkınma Ajansı daha önce 2012, 2013 ve 2015 yıllarında Sayıştay tarafından denetlenmiş. Ajansın 2006 yılında kurulduğunu dikkate aldığımızda 2012 öncesindeki yıllarla 2014, 2016, 2017 ve 2018 yıllarında Sayıştay denetiminden geçmediği anlaşılıyor.

Ajans buna rağmen, kendisi ile ilgili mevzuat uyarınca 2008 yılından bu yana her yıl faaliyet raporu düzenliyor, 2009-2017 yılları arasında hesaplarını bağımsız denetim kurumlarına denetletiyor, 2008-2020 döneminde her yıl sonunda yıllık gelir ve gider hesaplarını kamuoyu ile paylaşıyor. Bütün bu belgeleri, ajansın http://www.izka.org.tr isimli web sayfasının “Doküman Merkezi” bölümünde rahatlıkla bulabiliyoruz.

2012 yılına ait 75 sayfalık Sayıştay Denetim Raporu’na baktığımızda, tespit edilen eksiklik ve yanlışlıkların genellikle şekil şartlarıyla ilgili olduğunu ve bu yılki denetimde esas yönelik herhangi bir eleştirinin yer almadığı görülmektedir.

2013 yılına ait 19 sayfalık Sayıştay Denetim Raporu’nda ise kurumu tanımlayan bilgiler ve mali tablolar dışında eksiklik ya da yanlışlıklarla ilgili herhangi bir tespit ve değerlendirmenin yapılmadığı belirlenmiştir.

2015 yılına ait 25 sayfalık üçüncü Sayıştay Denetim Raporu’nda, bir iki muhasebe hesabının kullanılmaması, personel ödemelerinin “net” yapılması nedeniyle gelir vergisinin kurum bütçesinden ödenmesi, personele kurum bütçesinden cep telefonu alınıp görüşme bedellerinin kurum bütçesinin ödenmesi ve kurumda iç denetçi istihdam edilmemesi konuları dışında dişe dokunur herhangi bir eksiklik ya da yanlışlık bildiriminin yapılmadığı anlaşılmıştır.

Ama ne olduysa olmuş, ajansın 2019 yılı hesapları için yapılan denetimde belki daha deneyimli bir denetçinin gelmesi ya da ajanstaki işlerin iyice çığırından çıkması nedeniyle diğer üç denetim raporundan farklı olarak ajansın varlık nedeniyle çalışmalarını sorgulayan önemli tespitler yapılmış; böylelikle ajanstaki yönetim ve çalışma kalitesinin ne ölçüde kötü olduğu net bir şekilde ortaya konulmuştur.

Gelelim, 2019 yılı Sayıştay Denetim Raporu verilerine….

Stratejik yönetim ve planlamadan söz eden bir kurumun stratejik planının bulunmaması…

4 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi gereğince yerel yönetimlerin planlama çalışmalarına teknik destek sağlaması, bölge plan ve programlarının uygulanmasını sağlayıcı faaliyet ve projelere destek olması, bölge plan ve programlarına uygun olarak bölgenin kırsal ve yerel kalkınma ile ilgili kapasitesinin geliştirilmesine katkıda bulunup destek sağlaması, bölgede kamu kesimi, özel kesim ve sivil toplum kuruluşları taratfından yürütülen ve bölge plan ve programları açısından önemli görülen diğer projeleri izlemesi, bölgesel gelişme hedeflerini gerçekleştirmeye yönelik kamu kesimi, özel kesim ve sivil toplum kuruluşları arasındaki işbirliğinin geliştirilmesi gibi önemli stratejik görevleri bulunan; ayrıca, 3914 sayılı İmar Kanunu’nun 8. maddesi gereğince bölge planlarını hazırlaması gereken İzmir Kalkınma Ajansı’nın kendine ait kurumsal bir stratejik planı yoktur.

Bu eksiklik, 2019 Yılı Sayıştay Denetim Raporu’nun “Denetim Görüşünü Etkilemeyen Tespit ve Değerlendirmeler” bölümünün 12. maddesinde belirtilmiş olup ülkemizdeki 20 kalkınma ajansının stratejik plana sahip olduğu halde aralarında İzmir Kalkınma Ajansı’nın da olduğu 4 ajansın stratejik plana sahip olmadığı belirtilmiştir.

Ajansın bu konuyla doğrudan ilgili olan diğer bir eksikliği ise, stratejik planının olmayışı nedeniyle hazırlanan bütçelerin gerçeklikten kopuk olması, yıllık gelir ve gider tahminlerinin yıl sonu gerçekleşmeleriyle son derece uyumsuz olmasıdır.

Aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere İzmir Kalkınma Ajansı gelir ve gider bütçelerine ulaşabildiğimiz 2008-2019 dönemindeki gelir bütçesi tahminleri büyük iniş ve çıkışlarla % 34,02 ile % 103,66 aralığında gidip gelmiş ve 12 yılın ortalaması % 68,71 düzeyinde gerçekleşmiştir. Aynı dönemdeki gider bütçesi tahminlerinin gerçekleşme oranı ise daha kötü durumdadır. % 11,25 ile % 52,34 arasında büyük zigzaglar yaparak ilerleyen gider bütçesi gerçekleşmelerinin 12 yıllık ortalaması ise sadece ve sadece % 29,19 olmuştur.

2008-2019 dönemindeki gelir ve gider bütçelerindeki büyük iniş ve çıkışlarla tahminlerin hiç bir şey tutturulmayışı aşağıdaki grafikte daha iyi görülmektedir.

Ajansın destekleyip mali katkıda bulunduğu projelerin kabul, uygulama, denetim ve bitiş işlemlerinin izlenmemesi…

İZKA 2019 yılı Sayıştay Raporu’ndaki “Denetim Görüşünü Etkilemeyen Tespit ve Değerlendirmeler” bölümünün 10, 11, 1314 ve 18. maddeleri bu konuyla ilgili olup; İzmir Kalkınma Ajansı’nın süresi geçmiş olan projeleri kapatmadığı ya feshetmediği, bütçe payını yatırmayan İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne mevzuat gereğince destek verilmemesi gerektiği halde proje desteği verdiği, desteklenen projelere kamu kaynağı tahsis edilmiş olmasına karşın projeleri atıl bıraktığı, bazı projelerin seçiminde ön şartların yeterince araştırılmaması, eş finansmanların aktarılmaması ya da geç aktarılması nedeniyle kamu kaynağı tahsis edilen bazı projelerin sonuçsuz kaldığı belirtilmiştir.

Sözleşmeleri 2013-2016 döneminde imzalanan Aldur Madencilik Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.‘ne ait “Aldur Yeşil Enerji“, İzmir Vakıflar Bölge Müdürlüğü‘ne ait “Camilerde Engelsiz Teknoloji Uygulamaları“, Egesis Çevre Teknolojileri ve İnşaat Sanayi Ticaret A.Ş.’ne ait “Atık Su Arıtımından Yenilenebilir Enerji Eldesi“, Foça Açık Ceza İnfaz Kurumu“na ait “Özgür Enerji” projelerine hiçbir mali destekte bulunulmadığı; ayrıca Ödemiş Organize Sanayi Bölgesi‘nin “Ödemiş Organize Sanayi Bölgesi 1. Kısım Altyapı Projesi“, Sevin Plastik ve İnşaat Malzemeleri Ticaret Limited Şirketi‘nin “Sevin Plastik Büyüyor, Kiraz Biyüyor“, Kınık Belediyesi‘nin “Delez Yaşam Vadisi“, S.S. Tire Küçük Sanayi Sitesi Yapı Kooperatifi’nin “Tire Küçük Sanayi Sitesi Çevresel Alt Yapı ve Teknolojik Gelişim Projesi” ile Konak Küçükyalı Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi‘nin “Geleceğin Aşçıları Teknomutfakta Pişiyor” projelerine gereğinden az mali destek yapıldığı halde bu başarısız projelerin, Ajans’ın genel performansını düşürür kaygısıyla açık tutulup kapatılmayışı ya da feshedilmeyişi bu kötü uygulamalara örnektir.

Ayrıca Kalkınma Ajansları Proje ve Faaliyet Destekleme Yönetmeliği‘nin 10. maddesine göre ajansa borcu olan kurumlara mali destek yapılmaması gerektiği halde; ajansa 11.162.536,41 TL borcu bulunan İzmir Büyükşehir Belediyesi ile imzalanan 29.08.2018 tarihli sözleşme ile, “Kültürpark Çocuk Keşif Atölyeleri Merkezi (Çocuk Hakları ve Stem” başlıklı projenin 1.062.601.- TL’lık bütçesinin % 75’i ödenmiştir.

Kamu zararına yol açan projeler…

Bu konulardaki asıl önemli ve vahim gelişmeler ise bitti denildiği halde aslında bitmeyen projelerle ilgilidir. Örneğin İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 03.11.2015 tarihinde başlayıp 27.02.2017 tarihinde sonuçlanan “İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Koleji Topraksız (Sanayileşmiş) Tarım: Üretim, Kalite ve İstihdama Yatırım Projesi” için 287.203,87 TL tutarında destek verildiği halde 2019 Sayıştay denetimi sırasında İzmir Büyükşehir Belediyesi Proje Temsilcisi ve Dikili Belediye Başkan Yardımcısı ile mahallinde yapılan denetim sırasında, projeye esas seranın önemli düzeyde zarar görmüş olduğu ve bu nedenle kullanılamadığı, mevcut haliyle seranın projede öngörülen eğitimler için uygun koşullara sahip olmadığı, bu haliyle harcanan kamu kaynağına rağmen projenin atıl durumda olduğu belirlenmiştir.

Kamu zararına yol açan diğer iki önemli proje ise Ege Soğutma Sanayicileri ve İş Adamları Derneği‘nin başvuru sahibi, 4 kuruluşun (Ege Bölgesi Sanayi Odası, Ege Üniversitesi, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, İklimlendirme Sanayii İhracatçıları Birliği) ortağı olduğu 4.669.199.- TL. bütçeli “Endüstriyel Havalandırma, İklimlendirme ve Soğutma Amaçlı Akredite Test ve Analiz Laboratuvarı Projesi” ile Dokuz Eylül Üniversitesi‘nin başvuru sahibi olduğu 9.240.000.- TL. bütçeli “İzmir Sağlık Teknolojileri Geliştirici ve Hızlandırıcısı (Bioİzmir) Projesi“dir. İlk proje için 1.191.398.- TL., ikinci proje için de 4.871.150.- TL. destek ödemesi gerçekleştirildiği halde; ilk projedeki laboratuvar binasının orman arazisine yapılması, ikinci proje için mahallinde yapılan denetim sırasında proje kapsamında yapılan bina bitirildiği halde bu bina içinde çalışma yapmakla sorumlu Dokuz Eylül Üniversitesi tarafından herhangi bir proje uygulamasının yapılmadığı, proje için alınan laboratuvar teçhizatı ile ekipmanların kutular içinde bekletilip kullanılmadığı belirlenmiştir.

Diğer bir örnek ise, S.S. Kuşçular Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi‘ne Çok Amaçlı Soğuk Hava Deposu Yapımı amacıyla verilen 323.068.-TL.’lık destekle ilgili olup, 2016 yılında tamamlanmış görünen projenin ana unsuru olan soğuk hava deposunu halen tam olarak faaliyete geçmemiş olmasıdır.

Anlaşılan o ki, İzmir Kalkınma Ajansı‘nın finansman kaynağını oluşturan belediyelerin, sanayi ve ticaret odalarıyla merkezi bütçenin zamanında ve yeterince yapmadığı transferle mali anlamda cılız kalan ve bu nedenle İzmir gibi oldukça büyük ve gelişmiş bir ilde yaptığı, ilin gerçek ihtiyaçlarına göre oldukça küçük ölçekli yardım ve desteklerle etkili olamayan, kendinden beklenenleri yerine getiremeyen Ajans gerçekleştirdiği desteklerde bile büyük kamu zararlarına yol açmakta, yönetim kalitesinin düşüklüğü ve kurumsallaşmaması nedeniyle kamu kaynaklarının israfına neden olmaktadır. Bunun en iyi kanıtı ise Sayıştay Başkanlığı‘nın 2019 tarihli denetim raporudur.

Sonuç olarak, 2019 tarihli söz konusu Sayıştay Denetim Raporu’nda yazılı olan eksiklik ve yanlışlıkların giderilip daha bölgesel kalkınma ajansları konusunda kamu yararını önceleyen daha demokratik bir yapılanma ve uygulamanın ortaya çıkması amacıyla,

Kamu parasının ve kaynaklarının, kendisine teslim edildiği kurum ya da kuruluşlar tarafından gerçek ihtiyaç ve sorunlar için harcanması,

Yapılan yardımlarla verilen desteklerin, kalkınma ajansı kurullarında yer alan ticaret ve sanayi odalarıyla belediyeler başta olmak üzere kamu kurumları dışında kalan sivil kurum ya da kişilere kullandırılması,

Yardım ve destek için kullanılan kaynakların yeterli düzeye çıkarılması,

Yapılan yardım ve desteklerin gerçekten yapılabilir ve sürdürülebilir projelere tahsis edilmesi,

Başarısız proje sahiplerine bir kez daha destek verilmemesi ve ortaya çıkan kamu zararının misliyle tazmin ettirilmesi,

Yapılan yardımlarla verilen desteklerin kişisel, grupsal, bürokratik ve siyasi etkilerden arındırılması ve

Ajans yapılanmasının merkezi ve yerel yönetimlerden ayrı, karar organlarında sanayi ve ticaret odaları dışında, TMMOB, Baro, Türk Tabipler Birliği, Türk Eczacılar Birliği gibi diğer meslek odalarıyla sivil toplum örgütlerinin ve ajans tarafından yapılan yardım ve desteklerden yararlanmış paydaşların yer aldığı özerk bir yapıya kavuşturulması sağlanmalıdır.

Ciddi bir uyarı…

Ali Rıza Avcan

2018 yılının son ayları içinde kamuoyu ile paylaşılan İzmir Büyükşehir Belediyesi 2016 Yılı Sayıştay Denetim Raporu‘nun “Denetim Görüşünü Etkilemeyen Tespit ve Değerlendirmeler” başlığını taşıyan 7. bölümündeki 20. maddesi “Mevzuata Aykırı Olarak Tarımsal Yardımların Yapılması” başlığını taşıyor.

Raporun 81-94 sayfaları arasında yer alan bu maddeye göre, 2016 yılı içinde İzmir Büyükşehir Belediyesi’nce değişik kurum ve şahıslara nakdi ya da ayni olarak yapılan 10.241.533,81 TL tutarındaki tarımsal yardım, bir belediye hizmeti ya da faaliyeti olarak düzenlenmeksizin verildiği ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Eğitime Destek ve Sosyal Dayanışma Yönetmeliği kapsamı dışında olduğu için, 5108 sayılı Kamu Yönetimi ve Kontrol Kanunu‘nun 29. maddesi ile 5393 sayılı Belediye Kanunu‘nun 3. ve 5217 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu‘nun 7. maddelerine aykırı bulunmuş ve “belediyenin, kooperatiflere, meslek odalarına ve çiftçilere istediği kadar nakdi veya ayni yardımda bulunmasının mevzuatla uyarlılığı bulunmamaktadır” denilmiş. (1)

Rapor KapağıBu bulgu üzerine İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan uzun cevap yazısında yapılan yardımların gerekçe, uygulama boyutu ve sonuçları uzun uzun açıklanmakla birlikte Sayıştay denetçisi tarafından hazırlanan raporun 94. sayfasında sonuç olarak şu ifadelere yer verilmiş:

…kanunlarda yer almayan bir yetkinin yönetmelikte yer verilerek kullanılması hukuken mümkün değildir. İzmir Büyükşehir Belediyesi Tarımsal Hizmetler Dairesi Başkanlığı’nın Çalışma, Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğe çiftçilerin üretimle ilgili araç, gereç ve diğer tarımsal girdi ve ihtiyaçlarının giderilmesine yardımcı olmak, ortak makine parkı kurmak gibi ne 5393/5216 sayılı Kanunlarda ne de diğer kanunlarda yer almayan bir hüküm koyamaz ve bu hükmü uygulayamaz. Diğer taraftan 6085 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 27 inci maddesinde; Genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerince mali konularda düzenlenecek yönetmelikler ile yönetmelik niteliğindeki düzenleyici işlemlerin, Sayıştay’ın istişari görüşü alınarak yürürlüğe konulacağı hüküm altına alınmıştır. Buna göre İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 2016 yılında yapmış olduğu 10.241.533,81.-TL tutarındaki kaynak transferini dayandırdığı Yönetmeliğini, Sayıştay’ın istişari görüşüne sunması gerekirdi. Şekil şartı olan bu istişari görüş alınmadan Yönetmeliğin mali konularda düzenleme yapması mümkün değildir.

Yapılan açıklamalar uyarınca bulguda belirtildiği üzere; Büyükşehir Belediyesinin; kooperatiflere, meslek odalarına ve çiftçilere istediği kadar ve istediği türde nakdi veya ayni yardımda bulunmasının, mevzuatla uyarlılığının bulunmadığı mütalaa edilmektedir.” 

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 2012 yılından bu yana yapmakta olduğu tarımsal yardımlar konusunda Sayıştay’ın 2016 yılında kaleme alınmış hukuki görüşü bu şekilde olmakla birlikte bu harcamanın harcamayı yapanlara tazmin edilip edilmeyeceği konusu raporda belirtilmediği için bu soruyu geçtiğimiz günlerde Sayıştay’da uzman denetçi olarak çalışan bir arkadaşıma, şu andaki mevzuat hükümleri ve geçerli uygulamaya göre, “Sayıştay denetçisinin mevzuata uygun bulmayıp rapora döktüğü bu harcamalar, yarın öbür herhangi bir şekilde ödemeyi yapanlara tazmin ettirilebilir mi?” diye sordum. 

Aldığım cevap ise, “raporda yer aldığı bölüm ve yazım dili itibariyle tazmine konu edilmemiş; ama yarın öbür gün nasıl değerlendirilir, herhangi bir şikayet durumunda nasıl bir sonuca ulaşılır, nasıl değerlendirilir bilemem” şeklindeydi.

s893501

Yani bu 10.241.533,81 TL. tutarındaki 2016 yılı harcaması ile bu tarihten önce ve sonra aynı amaç ve şekilde yapılmış diğer harcamalar için ne yapılacağı şimdilik belli değildi. Kısacası, ortada bu rapor ve bu rapordaki değerlendirmeler olduğu sürece harcamayı yapan ödeme (ita) ve gerçekleştirme (tahakkuk) görevlileri hakkında nen gibi bir işlem yapılacağı bilinmiyordu.

Bu durum, uzunca bir süredir belediye eliyle yapılan tarımsal yardımları “tarımsal kalkınma modeli” adıyla lanse eden İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Ankara’daki merkezi iktidarın ve onun en yüksek hesap mahkemesi arasındaki görüş ayrılığının devam ettiğini göstermektedir. Çünkü, şayet İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni denetleyen Sayıştay denetçisi, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kendisine verdiği uzun cevabi yazıyla ikna olmuş olsaydı, bu harcamaları rapora alıp yazmaz ve Sayıştay’ın İnternet sayfasına koyarak kamuoyu ile paylaşmazdı.

Aslında bu durum, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nce 2007 yılından itibaren başlatıldığı söylenen; ancak, yasal dayanağını 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6360 sayılı yasa ile edinen tarım hizmetlerinin ne ölçüde plansız, programsız bir şekilde gelişigüzel yapıldığını ve yasa, tüzük ve yönetmelik düzeyinde yasal bir temele sahip olmadığını net bir şekilde göstermektedir.

Şimdi ister istemez, insanın aklına şu soruları sormak geliyor:

Devlet yapılanmasının en üst hesap mahkemesi olarak örgütlenen Sayıştay’ın mütalaasına göre, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan tarımsal yardımların “mevzuatla uyarlılığının bulunmadığı” belirtildiğine göre;

Karşımıza çıkan bu durum, yerel iktidarı kendince ehlileştirip uysallaştırmaya; hatta esir almaya yönelik 397 yıllık hapis cezası tehdidinin seçim öncesinde mahkemenin verdiği kararla ortadan kalkması üzerine onun yerine kaim olmak üzere başka bir tehdidin konulması anlamına mı geliyor?

Hele ki, bu kez sadece 2016 yılına ait 10.241.533,81 TL’lık harcama yerine 2016 yılı öncesi ve sonrasında yapılan diğer tüm harcamaları alt alta yazıp topladığımızda karşımıza çıkacak daha büyük bir meblağın (İzmir Büyükşehir Belediyesi yetkililerin verdiği rakamlara göre 330 Milyon civarında bir harcama) tazmin ettirilmesi olasılığının karşımıza çıkması söz konusu olacaksa…

Ya da bu yardımların, herhangi bir geçerli hukuki dayanak yaratmadan ya da bu yardımlarla ilgili yönetmeliğin Sayıştay’ın görüşünü alınmadan sürdürülmesi durumunda yeni belediye başkanlarının da aynı sorunla karşılaşıp onların da teslim alınabileceği olasılığını düşündüğümüzde…

the internet fails me sword of damocles images

İşte o nedenle, İzmir Büyükşehir Belediyesi ya da diğer belediyeler tarafından ayni ya da nakdi yardım şeklinde yürütülen tarımsal hizmetlerin, Sayıştay tarafından kabul edilen hukuki bir dayanak olmadığı sürece gözden geçirilmesi konusunda hem mevcut hem de aday belediye başkanlarını, belediye meclisi üyelerini ve yerel siyasetçileri uyarıyor, daha dikkatli olmaya davet ediyorum…