Eşitsizliğin ve adaletsizliğin asıl kaynağı…

Ali Rıza Avcan

Geçtiğimiz aylarda; daha doğrusu 11-12 Mayıs 2022 tarihlerinde İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Tarihi ve Tanıtımı Dairesi Başkanlığı tarafından, Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde düzenlenen “Kent, Mekân ve Toplumsal Eşitsizlikler Sempozyumu“na katılmış, bu çerçevede hem İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin şirketi Grand Plaza A.Ş.‘de yönetim kurulu üyesi, hem de Fransa’daki Paris 8 Üniversitesi‘nde akademisyen olarak çalışan Prof. Dr. Ayşen Uysal‘ın beraberinde getirdiği 5 Fransız akademisyeni, hem de İzmir ve Ankara’daki üniversitelerde çalışan ya da KHK ile ihraç edilen akademisyenleri dinleme fırsatını yakalamıştım.

Söz konusu sempozyumun ikinci günündeki ilginç bir oturum da İzmir Büyükşehir Belediyesi Kentsel Adalet ve Eşitlik Şube Müdürü Yelda Şimşir, Sosyal Yardımlar Şube Müdürü Bekir Ünal, Toplum Sağlığı ve Eğitim Şube Müdürlüğü görevlileri Tülin Ünal ve Eren Korkmaz‘ın şube müdürlüğü olarak bugüne kadar yaptıkları hizmetlerle ilgili bilgiler i dinlediğimiz bölümdü. Bu bölümde ayrıca kendisini İzmir’deki mülteci, göçmen ve sığınmacılarla ilgili çalışmaları nedeniyle tanıdığımız sevgili dostum Mete Hüsünbeyi de konuşup hem mülteci, göçmen ve sığınmacılarla ilgili hukuki bilgiler vermiş hem de yaptığı çalışmalar sırasında tanık olduğu sorunları bizlerle paylaşmıştı.

Açık söylemek gerekirse bu bölümdeki konuşmalarda yaptıkları hizmetlerin tanıtımını; hatta reklamını yapan şube müdürleri ve görevliler karşısında kendimi belediyelerin faaliyet raporlarını okuyor gibi hissetmiştim. Aslında konuşmacıların, böylesi bir sempozyuma katılanların bu konularda ön bilgileri olduğunu düşünerek en azından sözlü olarak aktardıkları bu bilgileri yazılı bir metin ya da broşür şeklinde dağıtarak yönelteceğimiz sorularla yapacağımız tartışmaların düzey ya da kalitesine katkıda bulunmalarını beklerdim.

Bu bölümün sonunda bizlere; yani dinleyicilere verilen soru sorma fırsatı sayesinde, konuşmasında daha çok mülteciler, kadınlar, engelliler ve diğer etnik, cinsel, dini kimlik gruplarıyla ilgili hizmetlerini anlatan Kentsel Adalet ve Eşitlik Şube Müdürü Yelda Şimşir‘e, bir belediyenin her şeyden önce kendi ürettiği bütçeler ve hizmetler ölçeğinde adil olup hemşehrilerine eşit davranması gerektiği düşüncesiyle, ‘katılımcı bütçe‘ kavramı çerçevesinde yapılan kamu yatırımlarıyla gerçekleştirilen hizmetlerin kentin değişik ilçe, bölge, semt, mahalle ve hatta sokakları ölçeğinde izlenip izlenmediğini, bunun için ayrı bir politika, plan ve strateji olup olmadığını sormuştum.

Aldığım cevap ise, böylesi önemli bir görevi sürdüren belediye yöneticisi açısından oldukça şaşırtıcıydı: “Bu konu belediyenin bütçe şubesi ile ilgili olduğu için, bu soruyu onlara sorup onlarla konuşmak gerekir

Bu sempozyumla ilgili videolar aradan iki ay geçmiş olmasına karşın henüz İzmir Akdeniz Akademisi ile ilgili Youtube hesabında yayınlanmadığı için bu bölümle ilgili görüntüleri sizlerle paylaşamıyorum; ama en azından sempozyumu benimle birlikte izleyen diğer katılımcıların tanık olduğu bu cevap, soruyu cevaplayan şube müdürü açısından, İzmir Büyükşehir Belediyesi gibi birçok belediyede karşımıza sıklıkla çıkan bir savunma refleksiyle ya da “eldeki topu hemen başka bir birine atmak” suretiyle; hem bu konu hakkında yeterince bilgi sahibi olunmadığını, hem de ‘katılımcı bütçe‘ ya da adil, eşit bir hizmet siyaseti konusunda gerçekte hiçbir şeyin yapılmadığını ortaya konuyor, kentsel adalet ve eşitlik denilince soruna sadece insan hakları ve kimlik politikaları açısından bakıldığını ortaya koyuyordu. Örneğin ilgili şube müdürlüğünün kurulduğu 2020 yılı Ağustos ayından bu yana geçen 2 yıl içinde, bir takım toplantılar, etkinlikler ve suya yazılan projeler yapılacağına İzmir’e özgü bir katılımcı bütçe çalışmasının ön çalışmaları çerçevesinde belediye hizmet ve yatırımlarının kent bütünündeki ilçe, bölge, semt, mahalle, cadde ve sokaklar düzlemindeki dağılım ve yoğunluğunu gösteren araştırmalar yapılarak bir harita hazırlanır, bu haritada en fazla adaletsizliğe ve eşitsizliğe uğrayan ilçe, bölge, mahalle ve sokaklar üzerinden bir önceliklendirme yapılarak bu alanlarda öncelikle mahalle örgütlenmesinin adımları atılır ve halkın, belediye teknokratlarının ve meclis üyelerinin aktif ve gerçek katılımıyla ilk ‘katılımcı bütçe‘ denemeleri yapılabilirdi. Böylelikle de kentsel eşitsizliğe ve adaletsizliğin kaynaklarından biri olan İzmir Büyükşehir Belediyesi, başka kurum ve kuruluşlardan kaynaklanan adaletsizlik ve eşitsizlikler yerine öncelikle kendi eksiklik ve yanlışlıklarını ele alarak sorunun kendisi ile ilgili bölümü konusunda çözüm odaklı girişimlerde bulunabilirdi.

Bunun üzerine Kentsel Adalet ve Eşitlik Şube Müdürü Yelda Şimşir hakkında daha fazla bilgi edinmek, kişisel olarak hangi özelliklere sahip olduğunu anlamak için Linkedin isimli web portalinde kendisi tarafından düzenlenen; yani Kişisel Verilerin Korunması Kanuna’na göre paylaşabilir bilgilerle dolu sayfasına baktım. Oradan gördüğüm kadarıyla Yelda Şimşir, 2006 Haziran-Ağustos arasındaki 3 aylık sürede Greenpeace isimli uluslararası çevre örgütünün, daha çok Kıbrıs Şehitleri Caddesi‘nde ya da Karşıyaka İskele Önü‘nde gördüğümüz yüz yüze bağış toplayan gönüllüsü olarak çalışmış, Ağustos 2006-Haziran 2008 döneminde iki ayrı reklam ajansında metin yazarı, 2008 Ekim-Mayıs 2016 döneminde İzmir Büyükşehir Belediyesi Kadın Danışma Merkezi ve Kadın Sığınma Evi‘nde sosyolog, Mayıs 2016-Ağustos 2020 döneminde Agora Birlikte Yaşama Merkezi‘nde sosyolog ve proje sorumlusu, 2020 Ağustos tarihinden bu yana da İzmir Büyükşehir Belediyesi Kentsel Adalet ve Eşitlik Şube Müdürü olarak çalışmış, İzmir Anadolu Lisesi (2002), Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü (2006) mezunu, yüksek lisansını 2015 yılında “İnsan İlişkileri” konusunda yapmış genç bir belediye çalışanıydı. Hazırladığı yüksek lisans tezini incelemek amacıyla Yükseköğretim Kurulu‘nun (YÖK) ülkemizde yapılmış tüm yüksek lisans, doktora, tıpta uzmanlık, sanatta yeterlik, diş hekimliği uzmanlık, tıpta yan dal uzmanlık ve eczacılıkta uzmanlık tezlerini gösteren Tez Merkezi’nde aramakla birlikte bulamadık.

Lisans ve yüksek lisans düzeyinde sosyoloji ve halkla ilişkiler konusunda eğitim almış genç bir şube müdürünün yönettiği Kentsel Adalet ve Eşitlik Şube Müdürlüğü ile ilgili yönetmelik ya da yönergeleri araştırdığımda ise Sosyal Projeler Dairesi Başkanlığı Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik hükümleri dikkate alınarak hazırlanmış olan “Sosyal Projeler Dairesi Başkanlığı Kentsel Adalet ve Eşitlik Şube Müdürlüğü Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönerge“ye rastladım. Dört bölüm ve toplam 14 maddeden oluşan söz konusu yönergenin 5. maddesine göre, Kentsel Adalet ve Eşitlik Şube Müdürlüğü‘nün görev, yetki ve sorumlulukları şu şekilde belirlenmiş:

a) Müdürlük faaliyetlerini, Belediye Başkanının gözetimi ve denetimi altında, kanun, tüzük,
yönetmelik, yönerge, genelge, emir, çalışma plan ve programlarına uygun olarak yürütmek,

b) İzmir şehrinde yaşayan tüm insanlar için temel insan hakları ve sosyal adalet değerleri olarak; özgürlük, birbirine saygı, eşitlik ile kentlilerin bireysel ve topluluklar olarak haysiyetlerini sağlamaya ve korumaya yönelik faaliyetler yürütmek,

c) Kentin bütününde toplumsal barışın tesisi için insan hakları, sosyal adalet ve bir arada yaşam kültürünün oluşmasını teşvik ederek, insan haklarına etkili ve eşit erişimin mümkün olduğu, kültürler arası etkileşimin olumlu ve hızlandırıcı etkilerini öne çıkartan çok yönlü bir şehir modeli için çalışma yürütmek,

ç) Çeşitliliğe, çoğulculuğa ve katılıma değer veren bir anlayışla insanların her türlü farklı özellikleri bakımından, bireyler ve kentsel topluluklar olarak veya sosyo-ekonomik durumlarından bağımsız olarak ayrımcılığa uğramamasını sağlamaya yönelik çalışmalar yapmak,

d) Güçlü bir kent kimliği ve kent aidiyeti teşvik etmek amacıyla, hak temelli savunuculuk ile ayrımcılık ve nefret söylemi karşıtı, diyaloga dayalı bilinç geliştirme çalışmaları yürütmek, e) İzmir şehrinde yaşayan tüm insanların ve bilhassa farklı kırılganlıklara sahip grupların kamusal hizmete eşit erişimini ve fırsat eşitliğini artıran çalışmalar yürütmek,

f) Müdürlük çalışma alanı kapsamında, ihtiyaç analizleri, politika geliştirme, eğitim, kitle iletişim araçları ile kampanya oluşturma faaliyetleri, kapasite güçlendirme çalışmaları ve sosyo-kültürel aktiviteler düzenlemek, bu alana ilişkin projeler hazırlamak ve uygulamak, g) Kapsayıcı kent politikalarını desteklemek amacıyla üniversiteler, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları, kamu kurum ve kuruluşları ile iş birliği halinde ortak çalışmalar yürütmek,

ğ) İnsan hakları ve ayrımcılıkla mücadele alanındaki uluslararası ağlara katılıma yönelik çalışmalar yürütmek,

h) İnsan hakları ve ayrımcılıkla mücadele konularında farkındalığa yönelik her türlü çalışmalarda belediye içi koordinasyonu sağlamak.”

Bu görev, yetki ve sorumluluk listesinden de anlaşılacağı üzere, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin kentsel eşitlik ve adaletten anladığı şey, “temel insan hakları, sosyal adalet ve bir arada yaşam gibi değerler çerçevesinde özgürlük, birbirine saygı, eşitlik ile kentlilerin bireysel ve topluluklar olarak hassasiyetlerini sağlamak ve korumak“tan ibarettir. Bu iki kavramdan anladıkları ya da anlatmak istedikleri tek şey, hak, insan hakları, hak temelli savunuculuk, sosyal adalet, bir arada yaşam gibi neoliberal kapitalist anlayışın; daha doğrusu jargonun bataklık kurutan değil, bataklığın sürdürülebilirliğini sağlayan, başka bir anlatımla sosyal demokrasinin çaresizlik değirmenine su taşıyan kavram ve hedeflerdir. Çünkü kentsel adaletin ve eşitliğin kaynağındaki kapitalizmle ya da kapitalist sistemle bir dertleri, bir sorunları yoktur. Sadece onun sonucu olarak ortaya çıkan yoksulluk, eşitsizlik, adaletsizlik gibi toplumsal sorunlarla “mış gibi yapıp” oyalanmak derdindedirler. Örneğin belediye meclisinin verimli bir karar makinesi gibi ürettiği sayısı binleri aşan parsel bazlı imar kararlarıyla yarattığı rant odaklı adaletsizlik ya da eşitsizlikler, Kapitalist Kent’in yarattığı olumsuzluklar onların umurunda değildir. Yine belediye yönetiminin aldığı kararlarla kentin mutena semti Mavişehir‘e ve benzerlerine milyonlarca liralık belediye yatırımı yapılırken diğer semt ve mahallelerin bu yatırımlardan yararlanmaması onlar için dert bile değildir. Aynı şekilde son günlerde İzmir‘de artan kiralarla yaratılan eşitsizliği ve adaletsizliği işin odağına alıp bunu önlemek ya da yok etmek onların gündeminde bulunmamaktadır. Onlar toplumsal sorunları vahşi kapitalist sisteme, sınıf mücadelesine, üretimdeki artı-değere, arsa ve arazi üzerinden yaratılan kentsel ranta ve mülkiyet ilişkilerine, soylulaştırmaya dayandırmayıp; daha doğrusu, sorunun etrafından dolanıp geçmek isteyen ve sermayenin bağışladığı fon ve projelerle “sahibinin/sermayenin sesi” rolünü oynayan sol neoliberallerin hak ve kimlik politikalarıyla işi idare edip öncelikle kendilerinden para aldıkları sermayeyi, feministleri, etnik milliyetçileri, tekke, zaviye ve cemaatleri sivil toplum kuruluşu olarak niteleyenleri memnun etmek derdindedirler. Çünkü asıl sorunu çözmeye; yani, bataklığı kurutmaya niyetleri yoktur.

Bu bağlamda 13 yıldır belediyede çalışıp sosyolog unvanına sahip olan bir şube müdürünün, “şehir/kent hakkı” ve ‘katılımcı bütçe‘ kavramlarından, ‘katılımcı bütçe‘ uygulamasını ilk kez ortaya koyan Porto Alegre kentinden, David Harvey‘in 1988 yılında yazdığı Sosyal Adalet ve Şehir (Social Justice and the City) adındaki eserinden ya da İstanbul Büyükşehir Belediyesi‘nin uygulamaya başladığı katılımcı bütçe anlayışından “o konu, bütçe şube müdürlüğünü ilgilendiriyor” diyecek kadar haberinin olmadığı söylenemez; hele hele ki, aslen kendi görevi olup bütçe birimleri ile birlikte çalışarak ortaya koyması gereken öncelikli ve önemli bir yöntemi başkasının görevi olarak düşünmesi hiç mi hiç kabul edilemez.

O nedenle, belediyeler ve özellikle de İzmir Büyükşehir Belediyesi şayet kentsel adalet ve eşitlik uğruna gerçekten bir şeyler yapma niyetindeyse; öncelikle kentsel adalet ve eşitliğe aykırı rant odaklı imar uygulamalarından, seri şekilde kent suçu işlemekten, neoliberal hak ve kimlik politikalarından vazgeçerek yoksulluğun, eşitsizliğin ve adaletsizliğin kaynağı olan emek-sermaye çelişkisiyle mülkiyet ilişkilerine odaklanması, öncelikle kendisinin yarattığı eşitsiz ve adaletsiz uygulamalardan vazgeçmesi, kentin değişik ilçe, bölge, semt, mahalle ve sokakları düzleminde halka karar verme ve uygulamaya müdahale etme hakkı veren katılımcı bütçe uygulamalarını başlatması, tüm yönetici ve çalışanlarını, yaraya merhem olmayan gerçeklikten uzak bu yanlış neoliberal politika, uygulama ve söylemden vazgeçirerek eğitilip bilinçlendirmesi gerekmektedir.

Ama bütün bu yazıp çizip yaptığımız hatırlatmalardan sonra belediyelerde sık sık karşımıza çıkarılan başka bir mazereti duyar gibiyim: “Ama bize bu görevleri verdiler, biz de o görevleri layıkıyla yapmak zorundayız

………………………………………………………………………………………………………………………………………………..

Katılımcı bütçe‘ konusunda daha fazla bilgilenmek isteyenler için:

1) Tarso Geneo, Ubiratan de Souza, “Porto Alegre: Özgün Bir Belediyecilik Deneyimi“, WALD Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi Vakfı Yayını, 1994, İstanbul.

2) Ahmet Arslan, “Yerel Yönetimlerde İyi Yönetişim Aracı Olarak Katılımcı Bütçeleme, Belediyeler İçin Bir Model Önerisi“, Nobel Yayınları, Ekim 2019, İstanbul.

3) Dr. Mehmet Koçdemir, “Katılımcı Bütçeleme, Yerel Yönetimlerin Yasal Düzenlemeleri Çerçevesinde Dünya Örneklerinin Analizi“, Gazi Kitabevi, 2022.

4) Katılımcı Bütçe İle Başka Bir Şehir Mümkün, Bir Meta Olarak Şehrin Alternatifleri, Katılımcı Bütçe, Şişli Belediyesi Yayını, 2021, İstanbul.

5) https://kentstratejileri.com/2017/01/28/katilimci-demokrasi-anlayisinda-butceleme-katilimci-butceleme/

6) https://kentstratejileri.com/2017/01/29/katilimci-demokrasi-anlayisinda-butceleme-katilimci-butceleme-2/

7) https://kentstratejileri.com/2017/07/08/kentlerde-de-adalet/

8) https://butcesenin.istanbul/katilimci-butce-nedir

Porto Alegre: özgün bir belediyecilik deneyimi

Kitabın Adı: Porto Alegre: Özgün Bir Belediyecilik Deneyimi

Yazarları: Tarso Genro ve Ubiratan de Souza

Çeviren: Bülent Tanatar

Yayınlayan: Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi/WALD – Demokrasi Kitaplığı

Birinci Basım: Nisan 1999, İstanbul


Porto Alegre örneğinden yola çıkılarak anlatılmak istenen toplumcu belediyecilik ya da halkçı-devrimci belediyecilik yazınında üç ana akım var.

Bunlardan biri belediyelerin yeniden belediye olmasını isteyen halkçı-devrimci belediyecilik yaklaşımı. Bu yaklaşımın neler söylediğini geçtiğimiz günlerde tanıtımını yaptığımız “Devrimci-Halkçı Yerel Yönetimler: Umut ve Mücadele Mekanlarından Deneyimler” ve “Devrimci-Halkçı Yerel Yönetimler Atölye Sonuç Metinleri” isimli iki kitapla anlatmaya çalışmıştık. 

Diğer bir anlayış, ülkemizin 1970’li, 1980’li yıllardaki deneyimlerinden; özellikle Vedat Dalokay, Ali Dinçer ve Murat Karayalçın‘ın Ankara Belediyesi deneyimlerinden hareketle bu olguyu sosyal demokrasi ile birleştirmeye çalışanlar. BU yaklaşımın ne söylemek istediğini ise İhsan Kamalak ve Hüseyin Gül‘ün editörlüğünde Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) tarafından yayınlanan “Yerel Yönetimlerde Sosyal Demokrasi: Toplumcu Belediyecilik, Teorik Yaklaşımlar, Türkiye Uygulamaları” isimli kitabın tanıtımını yaparken anlatmaya çalışmıştık.

Bugün tanıtımını yapacağımız kitap ise, toplumcu ya da devrimci-halkçı belediyecilik olgusunu küreselleşmeci neoliberal bir yaklaşımla ele alıp onu dönüştürmeye çalışan Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi‘nin (WALD)Demokrasi Kitaplığı” serisinden yayınlanan “Porto Alegre – Özgün Bir Belediyecilik Deneyimi” isimli kitap.  Kitap aslında Porto Alegre‘de belediye başkanlığı yapmış Tarso Genro ve Ubiratan de Souza‘ya ait olmakla birlikte kitabın “Türkçe Çeviriye Önsöz” başlıklı giriş yazısını kaleme alan Ferzan Bayramoğlu Yıldırım‘ın kitabı okumadan önce yaptığı yönlendirme çalışması net bir şekilde ortaya çıkıyor.

Ferzan Bayramoğlu Yıldırım‘ın böylesi bir çaba içinde olması; yani Porto Alegre deneyiminden hareketle toplumcu belediyecilik anlayışını küreselleşmeci neoliberal açından yorumlama gayreti içinde olması aslında fazla da yadırganmamalı.

Nitekim bu durumu, Praksis Dergisi’nin 2001 yılındaki “Kentler ve Kapitalizm” isimli 2. sayısındaki kitap eleştirisinde dile getiren Mustafa Bayram Mısır da şunları söylemiştir:

yine yazarların Marksist olduklarını, hatta Marksizmdeki Ortodoks bir eğilimi temsil ettiklerini yazdıklarından çıkarmak güç olmasa da, Türkçe çeviride mesela ‘halkın çoğunluğu’nun ima edildiği her yerde kullanılan ‘sivil toplum’ kavramı, diğer bazı belirsiz kavramlarla birleşince, karşımızdaki deneyimin acaba bir ‘yönetişim’ söylemi mi olduğu yollu bazı şüpheler uyanabilmektedir. Burada, özel olarak polemik konusu yapmayacağımız Ferzan B. Yıldırım’ın, katılımcı bütçe deneyini, salt bir katılım süreci olarak anlayan ve oraya indirgeyen önsözünün yarattığı ideolojik bulanıklığın da katılımcı bütçe ile ilgili bu kitaptaki kavramsal karmaşayı arttırdığı söylenebilir.

Bu anlatımdan da anlaşılacağı üzere, kitabın önsözünü yazan Ferzan Bayramoğlu Yıldırım‘ın, uzun yıllardan bu yana yönetişimci bir yerel yönetimi savunan Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi‘nin (WALD) bir dönem yöneticiliğini yapan eşi Selahattin Yıldırım‘ın gerek yönetici oduğu dönemde yaptığı yayınlar gerekse şimdilerde İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Danışmanlığı görevini sürdürmekte olan Bülent Tanık‘ın belediye başkanlığı yaptığı 2013-2014 yıllarında Çankaya Belediyesi tarafından arka arkaya yayınlanan “Yeni Toplumcu Belediyecilik Üstüne“, “Uluslararası Belediyecilik Hareketi (1913-2013) Üstüne“, “Kent Hakkı ve Kentsel Adalet Üstüne” ve “Dünyada ve Türkiye’de Büyük Kent Yönetimi Üstüne” gibi kitaplarında önüne “yeni” sözcüğünün eklenmesi suretiyle lanse ettiği  “Yeni Toplumcu Belediyecilik” kavramı ile yönetişimci bir yerel yönetime nasıl kapı açtığı net bir şekilde görülmektedir.

SCX-3200_20170927_13541001

Porto Alegre eski belediye başkanları Tarso Genro ile Ubiratan de Souza tarafından ortaklaşa yazılan “Porto Alegre: Özgün Bir Belediyecilik Deneyimi” isimli kitabın alt bölümlemesi de şu şekilde:

Önsöz, Hugues de Varine

Katılımcı Bütçe ve Demokrasi, Tarso Genro

  • Katılımcı Bütçe ve Devlet
  • Bağımsız bir Kamuoyu İnşası
  • Demokrasinin Pekişmesi
  • Özgürlüğün Pratikteki Eleştirisi
  • UYGULAMA VE GÜÇLÜKLER
    • Güçlenme
    • İlçe Koordinatörlerinin Rolü
    • Cemaat Liderlerinin Rolü
  • KATILIMCI BÜTÇE VE MEDYALAR

PORTO ALEGRE DENEYİMİ, Ubiratan de Souza

  • KATILIMCI BÜTÇE: EVRENSEL MENZİLİ OLAN SİYASİ BİR KAVRAM
    • Bir Otoregülasyon İlkesi
    • Yurttaşlık Bilincinin Uyanmasının Bir Aracı
  • SÜREÇ
    • Katılımcı Bütçenin Dinamiği ve İşleyişi

KATILIMCI BÜTÇENİN BREZİLYA VE DIŞARIDAKİ YANSIMALARI, Ubiratan de Souza

  • Katılımcı Bütçe ve Ulusal ve Uluslararası İlişkileri

SONSÖZ

EKLER

 

Belediye hizmetleri ne ölçüde adil?

Ali Rıza Avcan

İzmir ve çevresindeki ilçe belediyelerinin son yıllarda yaptıkları yatırımlara baktığımızda bunların çoğunun “vitrin” olarak nitelediğimiz kentin en bilinen, o gelişmiş, en görünür yerlerine yapıldığını görürüz.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin İzmir-Deniz Projesi kapsamında Bostanlı’da, Bayraklı’da, Sahilevleri’nde yaptığı pahalı ve gereksiz sahil düzenlemeleri, Konak ve Karşıyaka sahiline döşenen tramvay hatları, Karşıyaka Belediyesi’nin bankalara borçlanıp yapmaya kalktığı yeni anıtlar, her iki belediyenin Atakent ve Mavişehir mahallerinde yapmaya kalktığı yeni opera binası inşaatı, tematik çocuk parkı ve kent ormanı yatırımları, çoğu sahilde ve kent merkezindeki bulvar ve caddelerin süs bitkileriyle yeşillendirilmesi hep bu göz boyayan, kentin gelişmiş, zengin bölgelerine yapılan yatırımlardır.

Oysa aşağıdaki çizelgeden de görebileceğiniz gibi İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin görev alanında 30 ilçe belediyesi, toplam 1.295 adet mahalle ve bu mahallelerde 2016 yılı verilerine göre yaşayan 4.223.545 kişi bulunmaktadır.

Büyükşehir belediyesi ile tüm ilçe belediyeleri İzmir sınırları içindeki daha az gelişmiş ve yoksul kesimlerin yaşadığı ilçe, bölge, semt ve mahallelere diğerleriyle eş düzeyde; hatta bunlar arasındaki farkı ortadan kaldırmak ve herkese eşit hizmet götürmek amacıyla gelişmiş bölgelerdeki gereksiz yatırımlardan vazgeçerek az gelişmiş bölgelere pozitif ayrımcılık çerçevesinde daha fazla yatırım yapmalıdırlar.

İzmir 2016 Nüfus, Nüfus Artışı, Mahalle Sayısı, Yüzlçümü ve Nüfus Yoğunluğu

Biz şimdiye kadar belediyeler düzleminde yaptığımız bütün araştırma ve inceleme çalışmalarıyla gerçekleştirdiğimiz tüm resmi/özel görüşmelerde bu tür büyük ya da küçük yatırımların kentin ilçe, bölge, semt ve mahalleleri arasındaki adil, eşit dağılımı konusunda bir çalışma yapıldığını, tüm ilçe, bölge, semt ve mahallelerin gelişmişlik düzeyi açısından sınıflandığını ne yazık ki öğrenemedik. En azından stratejik planla imar planı hazırlıklarında önceden hazırlanmış gelişmişlik endeksleriyle mevcut yetersizlik, ihtiyaç ve sorunları dikkate alan bir çalışma ya da analizin yapıldığından; ayrıca az gelişmiş ilçe, bölge, semt ve mahalleler yararına pozitif ayrımcılık anlamında bir çalışma yapıldığından haberimiz olmadı.

Oysa bir nefes gibi Adalet’e ihtiyaç duyduğumuz günümüz koşullarında, toplumcu belediyeciliğin en önemli uygulamalarını Katılımcı Bütçe adı altında uygulayan Brezilya’nın Porto Alegre belediyesinde olduğu gibi belediye hizmet ve yatırımlarının kentin ilçe, bölge, semt ve mahalleleri arasındaki gelişmişlik farklılıkları dikkate alınarak ve kentin geri kalmış ilçe, bölge, semt ve mahallerini kayıran pozitif ayrımcılık ilkesini gözeterek yapılması; böylelikle belediyeler tarafından sunulan kent hizmetlerinin zengin-yoksul ya da gelişmiş-gelişmemiş tüm kent halkına adil bir şekilde sunulması sağlanabilir.

income-inequality

O nedenle başta İzmir Büyükşehir Belediyesi olmak üzere tüm ilçe belediyelerinin planlayıp gerçekleştirecekleri hizmet ve yatırımlarda ilçe, bölge, semt ve mahalleler arasındaki farklılıkları dikkate alan gelişmişlik endeksleriyle o ilçe, bölge, semt ya da mahalledeki yetersizlik, ihtiyaç ve sorunları dikkate alarak; ayrıca az gelişmiş ilçe, bölge, semt ve mahalleler adına pozitif ayrımcılık yaparak eşit ve adil hizmet yapmalarını ve bunun doğal bir sonucu olarak her yıl bu hizmetlerin ilçe, bölge, semt ve mahaller ölçeğindeki dağılımlarını kamuoyu ile paylaşmalarını öneriyoruz. 

Katılımcı Demokrasi Anlayışında Bütçeleme: Katılımcı Bütçeleme (2)

Ahmet ÖZEN, Araş. Gör. Dr., DEU İİBF Maliye Bölümü,

İbrahim Güray YONTAR, Araş. Gör., DEU İİBF Kamu Yönetimi Bölümü.

Dünden devam…

Türkiye’de Katılımcı Bütçelemeye Yönelik Çalışmalar

Dünyada çeşitli ülkelerde katılımcı bütçeleme anlayışına yönelik gittikçe artan ilgi, son dönemde Türkiye’de de bu alanda çalışmalara başlanması yönünde kamu idarecilerini teşvik etmiştir. Nitekim ülkemizde Yerel Yönetim Reformuna Destek Projesi kapsamında, 2007 yılında pilot yerel yönetimlerde katılımcı bütçe çalışmaları başlatılmıştır. İçişleri Bakanlığı’nın yararlanıcısı olduğu Yerel Yönetim Reformuna Destek Projesi, Avrupa Birliği tarafından finanse edilmekte olan ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Türkiye Ofisi tarafından yürütülen bir projedir. Projede katılımcı bir yaklaşımla “Hizmet Geliştirme Planlarının” hazırlanması, “Stratejik Planlama Araçlarının” geliştirilmesi, “Çok Yıllı Yatırım Programlaması ve Bütçelerin Geliştirilmesi” üzerine odaklanarak hizmet planlaması ve bütçe üretilmesinde katılımcı yöntemler geliştirilmesi hedeflenmektedir (Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı, 2007).

Katılımcı bütçelemeye yönelik önemli bir çalışma da Ankara Altındağ Belediyesi, İsveç’in Umea, Bursa’nın Nilüfer, Osmangazi, Yıldırım Belediyeleri ve Eskişehir’in Tepebaşı Belediyesi’nin yürütmekte oldukları Belediye Ortaklık Ağları Projesi (TUSENET Projesi)’dir. Bu kapsamda katılımcı bütçe alanında Avrupa’daki iyi uygulamaları paylaşmak amacıyla 5 Türk ve 1 AB ülkesi belediye ile birlikte ortaklık yapılarak Avrupa Birliği’ne Katılımcı Bütçeleme Sistemi İşbirliği Projesi gönderilmiştir. 16 ay sürmesi planlanan proje süresince 2 adet hazırlık toplantısı, 30 memur ve politikacıya eğitim kursu, 2500 kişiye kültürel öğrenme eğitim kursu, atölye çalışması, çalışma ziyareti, koordinasyon toplantısı, başlangıç konferansı, 2 adet basın toplantısı, vatandaş hizmet memnuniyeti anketi, hizmet iyileştirme eylem planı hazırlanması, diğer belediyelerle seminerler, Türk ve AB ülkesi kültür geceleri, proje final kitapçığı (raporu), çevrimiçi anket çalışması, tanıtım materyalleri ve web sayfası hazırlanması öngörülmektedir. Katılımcı bütçeleme uygulaması ile kamunun öğrenmesinin ve aktif yurttaşlığın teşviki, sosyal adalet ve yönetsel reformun önünün açılması ve ayrıca AB ve Türkiye belediyeleri arasında oluşturulacak iyi iletişim ortamı ile Türk belediyelerinin Türkiye’nin AB giriş sürecine destek sağlayarak, farklı kanallardan lobi çalışmalarının gerçekleştirilmesi amaçlanmaktadır. Proje sonunda 5 belediyede Katılımcı Bütçeleme Planı oluşturulması, belediye gelirlerinin 2009 yılında yüzde 10 arttırılması, cinsiyet eşitliği, yerel yönetim modelleri, belediyelerin halkla iletişim stratejileri, yerel yönetimlerde şeffaflık ve katılımcılık konularında farkındalık artışı da amaçlanmaktadır (http://www.nilufer.bel.tr, 2008). İlgili beş belediye tarafından 2010 yılı bütçelerinin bu yöntemle hazırlanmasını amaçlayan projede hedeflenen sonuçlar elde edilirse hem hizmet alanların yerel yönetime aktif katılımı ve yerel demokrasinin gelişmesi yolunda önemli adımlar atılmış olacak, hem de örnek oluşturan projeye ilişkin deneyimlerin diğer belediyelerle paylaşılması da mümkün olabilecektir (http://www.yerelnet.org.tr, 2008).

Ülkemizde katılımcı bütçeleme açısından önemli bir aşama ise kent konseylerinin oluşturulmasıdır. Çünkü kent konseyleri; katılımcı bütçe sürecinde hesap vermeyi sağlaması açısından katılımcı bütçelemeye yönelik önemli bir adımı oluşturmaktadır. 2005 yılında yürürlüğe giren 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 76. maddesinde yer alan Kent Konseyleriyle ilgili hükme göre, kent konseyi, kent yaşamında; kent vizyonunun ve hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirmeye çalışır. Toprak, yerel yönetimlerin kentin sosyal sermayesi-insan kaynağından yararlanılabilmesi için bu hükmün önemini vurgulayarak katılımın sürdürülebilirliği için en önemli faktörlerin; uzlaşma kültürüne sahip olmak, kente karşı kendini sorumlu hissetmek ve güvenle gelen dayanışma olduğunu ifade etmiştir (Toprak, 2006: 303). Buna karşın ülkemizdeki her şehirde kent konseyi bulunmamakta, ayrıca kent konseyi olan şehirlerdeki konseyler de yerel toplumun sahiplenmesi, ortak çalışma kültürünün benimsenmesi açısından farklılık gösterebilmektedir. İzmir gibi başarılı bir kent konseyi deneyimine sahip şehirlerde ise katılımcı bütçe sürecinin uygulanmasının nispeten daha kolay olacağı tarafımızdan düşünülmektedir. Dolayısıyla, katılımcı bütçeleme süreci ile kent konseyleri arasında karşılıklı bir etkileşim söz konusudur. Ancak kent konseyinin olmadığı yerlerde katılımcı bütçe sürecinin yapılamayacağı anlamına da gelmemektedir. Yine de katılımcı bütçelemeye sahip bir şehirde kent konseyinin oluşturulması doğal bir sonuçtur (Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı, 2007).

budget-2016-759

Değerlendirme ve Sonuç

Günümüzde katılımcı bütçeleme örnek bir yönetişim uygulaması olarak dünyada yüzlerce kentte uygulanmaktadır. Anlayışın özü, yatırım önceliklerinin vatandaş önceliklerini temel almasıdır. Bununla birlikte uygulama, idari yapılanma ve yasal çerçeve gibi yerel koşullara göre farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır. Katılımcı bütçeleme anlayışı hakkında “olumsuz”, “geliştirilebilecek” ve “olumlu” olmak üzere üç değerlendirme yapmak mümkündür.

Olumsuzluk noktasında yapılabilecek değerlendirme, işsizlik ve yoksulluğu önlemede bu bütçe tekniğinin etkili olamadığıdır. Örneğin, Porto Alegre’ye yönelik 1981-1985 ve 1995-1999 yılları arası karşılaştırmaya dayanan bir analizde, katılımcı bütçelemenin eğitim ve sağlıkta çeşitli iyileşmeler sağlasa da, işsizlik, yoksulluk ve gelir adaletsizliğinin azaltılmasında olumlu sonuçların alınamadığı belirtilmiştir. Katılımcı bütçelemenin uygulandığı 1995-1999 dönemi analizinde işsizliğin neredeyse % 20’ye ulaştığı ve gelir adaletsizliğinin ise % 16 olduğu görülmüştür (Goldfrank, 2006).

Belirtilen bütçe yaklaşımının geliştirilmesi gerekli ve olanaklı olan çıktıları ise şu şekilde ele alınabilir: Bazı grupların taleplerinin yerine getirilmesinin ardından bütçeleme sürecine katılımın azaldığı durumlar yaşanabilmektedir. Ayrıca, yatırım ve hizmetlere erişim açısından doygunluğa ulaşmış bir mahallenin beklentilerinin az olması nedeniyle bütçeleme sürecine katılımı düşük olabilmektedir. Öte yandan, yerel yönetim bürokrasinin katılımcı bütçe süreci üzerinde büyük bir ağırlığı bulunmaktadır. Her ne kadar katılımcı bütçe uygulamaları sivil toplumun ve vatandaşların politika yapma sürecine katılımını öngörüyor olsa da yerel yönetim bürokrasisi, örneğin belediye başkanlığı baskın rolünü korumaktadır. Belediye başkanlığı toplantıları düzenlemekte, verileri sağlamakta ve seçilen politikaların hayata geçirilmesini temin etmektedir. Sağlam bir ortaklığa dayanmayan ve Belediye Başkanının inisiyatifine dayalı böyle bir “katılım yapısında” yeni dönemde iktidara gelecek olan yönetimin bu süreci devam ettirip ettirmeyeceğini bilmek olanaksızlaşmaktadır. Aynı şekilde tek aktörlü bir katılımcılık, bütçe sürecini manipülasyonlara açık hale getirmektedir. Örneğin, Brezilya’da Recife isimli bir kentte belediye başkanı katılımcı bütçe sürecini her yıl kendi taraftarlarınca düzenlenen karnavala para aktaran bir modele dönüştürmüştür. Açık ve şeffaf toplantılarda kaynak dağılımını belirlemek yerine kaynaklar, manipülasyonla yandaşlara aktarılmıştır. Sürece katılanlar yönetim tarafından belli bir şekilde davranmaya zorlandıklarını aksi takdirde sürecin dışında bırakıldıklarını belirtmişlerdir (Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı, 2007). Belirtilen konular olumsuzluk içermesine karşın demokratik bilincin yüksekliği ve şeffaflık ile aşılabileceği düşünülmektedir.

Katılımcı Bütçeleme tekniğinin olumlu çıktıları olarak değerlendirebileceğimiz ilk nokta geniş çaplı toplumsal katılımı sağlaması ve demokrasinin kalitesini artırmasıdır. Ayrıca bu anlayış, özellikle düşük gelir gruplarının söz hakkının sağlaması yönünden de etkilidir.

Porto Alegre kentindeki uygulamalar iyi ve adil devletin bir arada olabileceğini ve bütçeleme sürecinde farklı gelir düzeyindeki sınıflar arasında koalisyonun sağlanabileceğini ortaya koyması açısından dikkat çekmektedir (Schneider ve Baquero, 2006: 26). Nitekim 1,3 milyon nüfuslu Porto Alegre’de 1990 yılında 600 civarında olan katılımcı sayısı günümüzde 40.000’lere ulaşmıştır. Çünkü o kentte yaşayanlar, tercihlerinin yatırım ve hizmetlere dönüştüğünü gördükçe bütçeleme sürecine dahil olmakta ve taleplerini daha aktif şekilde belirtmektedirler (Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı, 2007). Katılımcı demokrasi uygulamaları ve şeffaf yönetim anlayışı daha ileri düzeylere ulaşmaktadır. Bütçeleme tekniği sayesinde eğitim ve sağlık politikalarında ciddi iyileşmeler sağlanmıştır.

image-20160901-1048-142me5t

Bu değerlendirmeler ışığında katılımcı bütçeleme anlayışının, katılımcı demokrasinin tesisi açısından önemli yapı taşı olduğunu belirtmek mümkündür. Günümüzde, insanlar yerel düzeyde kendilerini ilgilendiren konularda alınan siyasi kararlarda söz sahibi olmayı talep etmektedir. Bu husus, yeni kamu yönetimi anlayışı çerçevesinde ön plana çıkan yönetişimin de gereği olup, dünyada gittikçe yaygınlaşmakta ve ülkemizde de bu doğrultuda çalışmalar yürütülmektedir. Sonuç olarak, toplumun yerel düzeyde katılımcılığını esas alan bütçeleme tekniği, bütçeleme sürecinin temel belirleyicisi konumundaki siyasi aktörlerin kararlarını denetleyici ve yönlendirici bir yaklaşımdır. Bu özelliğiyle demokraside katılımcılığın sağlanmasını teşvik edici bir bütçe anlayışı olarak dikkat çekmektedir.

Kaynakça

Kitaplar

Ahmad, R. ve Weiser, E. T. (2006), Fostering Public Participation in Budgetmaking, The Asia Foundation, Philippines.

Barber, B. (1995), Güçlü Demokrasi: Yeni Bir Çağ İçin Katılımcı Siyaset, (Çev. Mehmet Beşikçi), Ayrıntı Yayınları, İstanbul.

Community Pride Initiative (2005), Bringing Budgets Alive (Participatory Budgeting In Practice), Oxfam UK Poverty Programme, UK.

Habermas, J. (2001), İletişimsel Eylem Kuramı, (Çev. Mustafa Tüzel), Kabalcı Yayınevi, İstanbul.

Habermas, J. (2005), Öteki Olmak Ötekiyle Yaşamak, (Çev. İlknur Aka), YKY, İstanbul.

Kahraman, H. B.-Keyman, E. F.- Sarıbay, A. Y. (1999), Katılımcı Demokrasi, Kamusal Alan ve Yerel Yönetim, WALD Yayınları, İstanbul.

Sartori, G. (1996), Demokrasi Teorisine Geri Dönüş, (Çev. Tunçer Karamustafaoğlu ve Mehmet Turhan), Yetkin Yayınları, Ankara.

Schmidt, M. G.(2001), Demokrasi Kuramlarına Giriş, (Çev. M. Emin Köktaş), Vadi Yayınları, Ankara.

Toprak, Z. (2006), Yerel Yönetimler, Nobel Yayıncılık, Ankara.

Toprak, Z. (2008), Kent Yönetimi ve Politikası, Birleşik Matbaacılık, İzmir.

Tüğen, K. (2008), Devlet Bütçesi, (Yedinci Baskı), Bassaray Matbaası, İzmir.

Dergiler

Bhanu, V. (2007), “Making The Indian Budget How Open and Participatory?”, Economic and Political Weekly, March 31, 1079-1081.

Cabannes, Y. (2004), “Participatory Budgeting: A Significant Contribution To Participatory Democracy”, Environment&Urbanization, Vol:16, No:1, 27-46.

Novy, A. ve Leubolt, B. (2005), “Participatory Budgeting in Porto Alegre: Social

Diğer Kaynaklar

Goldfrank, B. (2006), Lessons From Latin American Experience In Participatory Budgeting,<http://www.internationalbudget.org/themes/PB/LatinAmerica.pdf.&gt;, (22.04.2008).

Municipal Development Partnership for Eastern And Southern Africa (2006), Report on the Special Session on Participatory Building: Inclusiveness in Policy Making and Municipal Finance for the Implementation of the Millennium Development Goals (MDGs), Room T5 Kenyatta International Conference Centre (KICC), Nairobi-Kenya <http://www.mdpafrica.org&gt;. , (25/03/2008).

Public Governance And Territorial Development Directorate Public Governance Committee (2008), Mind The Gap: Fostering Open And Inclusive Policy Making, <http://www.olis.oecd.org/olis/2008doc.nsf/ENGDATCORPLOOK/NT00000CC6/$FILE/JT03241960.PDF.&gt; , (28.03.2008).

Schneider, A. ve Baquero, M. (2006), Get What You Want, Give What You Can: Embedded Public Finance In Porto Alegre, Working Paper, Institute Of Development Studies, UK, 1-31.

Sintomer, Yves-H. ve Carsten- Röcke, A. (2005), From Porto Alegre to Europe: Potentials and Limitations of Participatory Budgeting,

<http://www.buergerhaushalteuropa.de/documents/From_Porto_Alegre8.pdf. >,

(28.03.2008).

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (2007), İyi Yönetişim İçin Örnek Bir Model: Katılımcı Bütçeleme,

<http://www.tepav.org.tr/tur/admin/dosyabul/upload/Katilimci_Butceleme.pdf&gt;, (10.04.2008)

Wampler, B. (2000), A Guide To Participatory Budgeting,

<http://www.internationalbudget.org/resources/library/GPB.pdf.&gt; , (15.03.2008).

Zamboni, Y. (2007), Participatory Budgeting and Local Governance: An Evidence-Based Evaluation Of Participatory Budgeting Experiences in Brazil,

<http://siteresources.worldbank.org/INTRANETSOCIALDEVELOPMENT/Resources/Zamoni.pdf > , (01.04.2008).

<http://www.nilufer.bel.tr/pages.asp?id=50&tab=d1&gt; ,(15.04.2008).

<http://www.yerelnet.org.tr/belediyeler/belediye_haberler.php?belediyeid=126695&kod=22023>, (15.04.2008).

 

 

 

Katılımcı Demokrasi Anlayışında Bütçeleme: Katılımcı Bütçeleme (1)*

Ahmet ÖZEN, Araş. Gör. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi İİBF Maliye Bölümü 

İbrahim Güray YONTAR, Araş. Gör., Dokuz Eylül Üniversitesi İİBF Kamu Yönetimi Bölümü

Giriş

Demokrasi kuramlarından birisi olan katılımcı demokrasi, en genel anlamda halkın çeşitli hususlarda siyasi karar alma sürecine iştirak etmesi ve görüş bildirmesi şeklinde tanımlanabilir. Bu anlayışın bütçeleme sürecine yansıması ise “katılımcı bütçeleme” şeklinde kendini göstermektedir.

Özellikle yerel yönetimlerde uygulanmaya başlamış olan ve günümüzde pek çok ülkede çeşitli şekillerde kullanılan katılımcı bütçeleme anlayışı, Magna Carta’dan başlayarak içinde bulunduğumuz döneme kadar çeşitli değişimler gösteren bütçe hakkının kullanılması açısından önemli bir aşamadır.

Temel olarak merkezi yönetimin bütçeleme sürecinde bütçe hakkı, temsili demokrasi anlayışına uygun olarak parlamentolar tarafından kullanılmaktadır. Günümüzde yerel yönetimlerde tamamen temsili demokrasi anlayışının yerine, yaşadığı bölgede halkın katılımını teşvik eden ve kendisini ilgilendiren kararlarda doğrudan söz hakkının olmasını sağlayan katılımcı bütçeleme anlayışı uygulanmaya başlamıştır.

Bu çalışmada demokrasi yaklaşımının terminolojik açıdan incelemesi yapılarak, mali açıdan yansıması olan katılımcı bütçeleme anlayışı hakkında bilgilere yer verilmiştir. Ayrıca, dünyada ve ülkemizde katılımcı bütçeleme anlayışının ne düzeyde uygulanmaya çalışıldığı üzerinde durulmuş ve bu hususta çeşitli değerlendirmeler yapılmıştır.

Katılımcı Demokrasi Kuramına Kısa Bir Bakış

Katılımcı demokrasi kuramı, demokrasi kuramları arasında tartışılmakta, geliştirilmekte ve eleştirilerini de beraberinde getirmektedir. Makalede katılımcı demokrasi kuramına katılımcı bütçeleme konusuna geçişte bir altyapı oluşturması bakımından genel özellikleri yönüyle değinilmiştir.

Sartori’ye göre “seçime katılma”yı gerçek bir katılım olarak nitelendirmek doğru değildir. Ayrıca, yalnızca oy verme işlemini katılım şeklinde değerlendirmek de katılımın anlamını tam olarak yansıtmamaktadır. Bu bağlamda doğru ve anlamına uygun olarak katılmadan söz edilecek olunursa katılma, kişinin kendi başına ve hareketiyle isteyerek katılması anlamındadır. Dolayısıyla katılma, sadece bir olaya taraf olmak veya kendisi istemeden bir olayın tarafı haline getirilmek ya da mobilize edilmek suretiyle başkasının iradesiyle harekete geçmek değildir. Demokrasinin temel teorisinde, katılma eyleminin bir işe etkin bir karışma hareketi olduğunun hiçbir zaman göz ardı edilmediği vurgulanmaktadır. Kişilerin kendi istekleriyle kurdukları derneklerin, birliklerin önemli görülmesi, çok gruplu toplum teorisi ve parti içi demokrasi gibi konular, katılım konusunun demokrasi içindeki önemini artıran geniş bir katılım literatürünün varlığına işaret etmektedir (Sartori, 1996: 124-125).

Katılımcı demokrasi kuramları, normatif toplum-siyaset ve ampirik-analitik yönelimleri bakımından sınıflandırıldıkları gibi savunulan siyasallaşmanın gücüne göre de birbirlerinden ayrılmaktadırlar. Normatif okulda olması gereken durum, şekil, şartlar ve etkiler olarak incelenmektedir. Buna örnek olarak kamusal işlere olabildiğince katılma ve bunun yanında çıkarların uyuşmasının, buluşmasının, iletişimin, konsensüsün ve oy hakkı olanlar arasında barışçı anlaşmanın tarzı olarak katılma verilebilir. Katılımcı demokrasi kuramı, oy hakkına sahip olanların oluşturduğu alanı genişletmek istediği gibi bunların kamusal işler konusunda konuşmalarını, irade oluşumuna ve karar vermeye katılımını yaygınlaştırmak ve bir o kadar da yoğunlaştırmak ister (Schmidt, 2001: 164-165). Örneğin, katılımcı demokrasi yaklaşımlarından birisi olan “Güçlü Demokrasi”de siyaset, yurttaşlara yapılan değil aksine yurttaşlar tarafından yapılan bir şeydir ve eylemlilik onun özünü oluşturur. Bunun yanı sıra, ilgi, bağlılık, yükümlülük, ortak müzakere, ortak karar ve ortak çalışma ayırt edici yönleridir (Barber, 1995: 177).

Savunulan siyasallaşmanın gücüne göre yapılan ayrımda ise ılımlı ve radikal olmak üzere iki tür karşımıza çıkmaktadır. Ilımlı türler, işyeri demokrasisi gibi katılım olanaklarının toplumun bazı sektörlerinde ve gerektiği durumda da ekonomide dozu ayarlanmış şekilde genişlemesine çabalamaktadır. Radikal türde ise kapsamlı siyasallaşma ön plana çıkmakta ve bu daha geniş bir siyasallaşmayı ifade etmektedir. Belirtilen noktada demokratikleşme kavramı temelde normatif ve genişlemecidir. Evrensel demokratikleşme yaklaşımında amaç, alttan egemenlik kontrolünü, toplumsal birlikte belirlemeyi, yardımlaşma şekillerini otoriter egemenlik yapılarının yerine geçirmektir. Bu bağlamda demokratikleşmenin hedef alanı sınırsızdır. Yani, ailenin ve eğitimin demokratikleşmesinin yanı sıra yüksekokulların, medyanın, sanatın, ekonominin, sendikaların, hastanelerin ve cezanın infazının demokratikleşmesi de savunulmaktadır. Katılımcı demokrasinin bütün türleri bu derece siyasallaşma üstünde durmazlar. Diğerleri daha mütevazı siyasallaşmaya çaba gösterirler ve Habermas gibi öncelikle iradenin belirmesine, işlenmesine, fikir alış-verişine ve oluşumuna önem verirler. Habermas’ın prosedürel demokrasisinde¹, özerk kamusallığın korunması, vatandaşın işbirliği yapma olanaklarının genişletilmesi ve fikir yürütme olanaklarının korunmasının yanı sıra medya iktidarının frenlenmesi ve ayrıca devletleştirilmemiş siyasal partilerin aracılık işlevi merkezi öneme sahiptir (Schmidt, 2001: 166,171).

Katılımcı demokrasi kuramının yurttaş modeline bakıldığında, ortalama yurttaşın daha fazla ve daha iyi katılıma yetenekli olduğunu veya onun iradenin oluşum süreci ile ilgili örgütler aracılığıyla ehliyetli hale getirildiğini savunur. Bu model, yurttaşın yetkinliğinin abartılması ve gerçekte bireysel çıkarını maksimize eden biri olduğunun unutulması yönleriyle eleştirilmektedir. Ağırlıkla üzerinde birleşilen bu eleştiriye rağmen katılmayla ilgili yapılan çalışmaların sonuçları da bir o kadar dikkat çekicidir. Kuramın ampirik türü, siyasal katılmayla ilgili çalışmalarda ele alınarak şu sonuçlara ulaşılmıştır: Batılı ülkelerde siyasal katılma fırsatlarına yönelik büyük bir talep bulunmaktadır. Seçme hakkına sahip belli gruplarda katılım olanaklarına yönelme, mevcut bulunan/sunulan kurumsallaşmış katılım olanaklarını aşmaktadır. Bu durum özellikle genç ve iyi eğitim görmüş kişilerde öne çıkmaktadır.

Katılımcı demokrasi kuramına göre, özellikle eğitim sisteminden daha önce yararlanamayan kesimlerin artık yararlanması ve bunun da etkisiyle 1960’lı yıllardan itibaren vatandaşların bilgi donanımının önemli ölçüde artması, etkin katılım taleplerini artıran bir unsur olmuştur (Schmidt, 2001:167,172,174).

Belirtilen çerçevede katılımcı demokratik yönetim için özellikle günün getirdiği koşullarda yönetişim temelinde katılımcı, çok boyutlu ve karar alma süreçlerini birçok aktörün katılımına açan, çözüme ve kamusal yarara ulaşmada işlevsel yerel yönetimlerin varlığı önem kazanmaktadır. Siyasal karar alma sürecinin meşruluğu ancak yurttaşların ve onların temsilcilerinin içinde yer aldıkları ve kamusal yararla ilgili olarak eleştirilerini dile getirdikleri ve tartıştıkları kamusal bir tartışma mekânının varlığında mümkün olabilmektedir. Alınan kararların yasalara uygunluğu her zaman meşruiyet kazanacağı anlamına gelmemektedir. Bu nedenle yönetilen tarafından kamusal alan içinde yaptığı tartışma ve sorgulamaların karar alma süreçlerinde dikkate alındığının görülmesi gerekir. Bu bağlamda kamusal sorgulama yoluyla yerel yönetim ile yurttaş arasında paylaşılmış bir kent vizyonu ortaya çıkabilir ve yurttaşlar yaşadıkları mekânla ilişkilerini güçlendirebilirler (Kahraman ve diğerleri, 1999: 53,55). “Katılım bir taraftan optimal hizmet verimini sağlayacak alan oluştururken, diğer taraftan katılımcı programlar ile sosyal sermayenin gelişimi, kişilerin sosyalleşmesi yoluyla karşılıklı ilişkilerde güven algılamasının yükselmesi olgusunu güçlendirecektir. Katılım aynı zamanda bilgiye hızla erişme ve yönetimin karar ve faaliyetlerinin kontrolü anlamına da gelmektedir” (Toprak, 2008: 116). Katılımcı bütçeleme anlayışı da bu durumu gerçekleştirebilecek uygulama araçlarından birisi olarak değerlendirilmelidir.

Katılımcı Bütçelemenin Tanımı ve Gelişimi

Latincede “Bulga” olarak ifade edilen bütçe kelimesi; Fransızcada “Bouge”, “Bougette”, on yedinci yüzyıldan itibaren İngilizcede “Budget” şeklinde kullanılmaya başlanmış ve Fransızca’dan Türkçe’ye geçmiştir (Tüğen, 2008: 1). Bütçe, gelecek bir dönemde elde edilebilecek gelirleri ve yapılması planlanan harcamaları gösteren belge şeklinde nitelendirilebilmektedir. Katılımcı bütçeleme ya da orijinal adıyla Portekizce orçamento participativo olan bütçeleme anlayışı ise 1990 yılından itibaren dünyada heyecan uyandırmaya başlayan bir bütçeleme türüdür. Genel olarak katılımcı bütçeleme, vatandaşların belediye bütçesinin en azından bir kısmında karar verme sürecine katılabildikleri bir süreç olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımdan hareketle dünyada ilk kez Brezilya’nın Porto Alegre yerleşim yerinde uygulanmaya konulmuştur. Bu bütçeleme tekniği, vatandaşın katılımcı olduğu, doğrudan ve temsili demokrasinin birlikte olduğu, sadece danışmak yerine tartışmaya imkân veren, yoksullara yönelik yeniden dağıtıcı olan ve kaynakların tahsisine yönelik yönetim sürecinin belirlenmesine katılımcıların da dahil olmasını sağlayan bir yönetim yapısını benimsemiştir. Katılımcı bütçeleme anlayışı temelde ya bireyler ya da sivil toplum kuruluşları tarafından gönüllü ya da düzenli olarak belirlenmiş bir takvim ile belediye bütçesinin en azından bir kısmı için karar verme sürecine katılmayı esas almaktadır (Goldfrank, 2006).

Katılımcı bütçeleme; katılımı, hesap verebilirliği, yerelleştirilmiş yönetişim ve idarede mali saydamlığı sağlamak için uygulamaya konulmuş yeni bir yönetim anlayışıdır. Bu anlayış, toplumların bütçelerin hazırlanmasına doğrudan katılmalarını ve kamu harcamalarını izlemelerini sağlayan bir mekanizmadır (Municipal Development Partnership for Eastern And Southern Africa, 2006). Ayrıca katılımcı bütçeleme, yerelleşme sürecinin daha ileri bir aşamasıdır. Nitekim yerelleşme ile merkezi yönetimin çeşitli yetkileri ve kaynakları yerel yönetimlere geçerken, katılımcı bütçeleme ile kamu idarecilerinin karar verebilme yetkileri de topluma geçmektedir (Zamboni, 2007). Bu anlayış, idare ve vatandaşlar arasındaki iletişimin artmasına katkı sağlamaktadır (Sintomer ve diğerleri, 2005). Ayrıca sistematik olarak bu anlayış, bütçe hazırlık sürecinde çeşitli düşünceleri ele almakta ve neredeyse bütçenin belirli bir oranı hakkındaki karar verme sürecini o bölgenin sakinleri arasında dağıtmaktadır (Public Governance And Territorial Development Directorate Public Governance Committee, 2008).

Bu bütçeleme uygulamasında vatandaşlar doğrudan karar verme sürecinde yer aldıkları için yıl boyunca birçok forum gerçekleştirilmekte ve böylece vatandaşlar kamu kaynaklarının ne şekilde kullanıldığını izleme, sosyal politikalar arasında tercihte bulunma ve kamusal kaynakları önceliklerine göre dağıtma fırsatı bulabilmektedir. Bu uygulama sayesinde gelir düzeyi düşük ve politik açıdan dışlanmış kesimlerin de karar alma sürecine katılma fırsatı bulunmaktadır. Öte yandan bu tür bir anlayış ile açık ve toplumsal bir bütçeleme sürecinin oluşturularak geçmişten bu yana değin süre gelen yolsuzlukların ve benzeri sorunların ortadan kaldırılması hedeflenmektedir (Wampler, 2000). Ayrıca bu anlayış vatandaşların iş bulmaları, eğitim almaları ve çeşitli yetkilere sahip olmaları konusunda yeni fırsatlar oluşturmakta ve bu durum daha dinamik bir sivil toplumun oluşturulmasına imkân verebilmektedir (Bhanu, 2007).

Katılımcı bütçeleme anlayışı, ideolojik açıdan farklı şekilde yorumlanabilmektedir. Bu noktada sol eğilimli partiler bu tür bütçelemeyi sosyalizmin yeni bir yönü olarak nitelendirmekteyken, uluslararası kalkınma kuruluşları ise kalkınmanın yeni bir aracı olarak görmektedirler. Liberal anlayışta ise katılımcı bütçeleme, Latin Amerika’da yoksulluk ve enflasyonun azaltılamadığı ve ekonomik büyümenin sağlanamadığı dönemden sonra bu bölge için piyasa odaklı ekonomik ve idari reformlarda önemli bir unsur olarak görülmektedir. Böylece liberal anlayışta katılımcı bütçeleme özelleştirme ve kamu istihdamında verimlilik düzeyinin arttırılması gibi kamu sektörü reformlarını destekleyici bir uygulama olarak dikkat çekmektedir. Bu çerçevede katılımcı bütçeleme, radikal demokratik yaklaşımda özelleştirmeye karşı korumak amacıyla devletin rolünü yasallaştırıcı, liberal anlayışta ise devletin rolünü sınırlandırıcı stratejilerden biri olarak görülmektedir. Ayrıca liberaller, katılımcı bütçelemeyi piyasa odaklı yapıyı kolaylaştıran bir uygulama olarak görmektedirler. Çünkü onlara göre bu anlayış, vatandaşların yönetime güvenlerini artırarak demokrasinin istikrarlı olmasını sağlamaktadır. Ayrıca liberal iktisatçılar, radikal demokratların aksine katılımcı bütçelemeyi sosyalist bir proje olarak da görmemektedirler. Öte yandan günümüzde katılımcı bütçelemeye yönelik liberal anlayış daha yaygın durumdadır. Bu yüzden radikal demokratlar tarafından öncülüğünü Porto Alegre’nin yaptığı bazı Brezilya kentlerindeki açık, gayri resmi ve tartışmaya dayalı bir uygulama günümüzde daha az popülerdir. Bunun yerine daha liberal anlayışa sahip partilerin bulunduğu Bolivya, Nikaragua ve Peru’daki gibi sivil toplum kuruluşlarının esas olduğu daha düzenli, resmi ve daha danışmacı bir yapı ön plandadır. Öyle ki 2004 yerel seçimlerinde Porto Alegre’de İşçi Partisi’nin seçimleri kaybetmesinin ardından yeni seçilen belediye başkanı da gittikçe yaygınlaşan yeni liberal anlayışa uygun bir yaklaşım ortaya koymuştur. Belediye başkanı tarafından belediye yönetimi ve sivil toplum kuruluşlarını temel alan Dayanışmacı Yerel Yönetişim modeli ön plana çıkarılmıştır (Goldfrank, 2006).

Katılımcı bütçeleme programlarının gelişimine baktığımızda bu uygulamanın Brezilya’daki mevcut demokrasinin daha da güçlendirilmesine yönelik çabaların bir parçası olduğu görülmektedir. 1985 yılında demokrasinin ülkede yeniden tesis edilmesinin ardından kamu yönetiminde yaşanan adam kayırmacılığının ve yolsuzluğun önlenmesi amacıyla katılımcı bütçelemeye yönelik çalışmalar başlatılmıştır. 1988 yılında İşçi Partisinin iktidara gelmesi ve demokratik katılımı esas alması bu bütçeye yönelik önemli bir adımdır. Bu bütçe türünün ilk kez uygulaması ise yukarıda da belirttiğimiz gibi, 1989 yılında Porto Alegre’de başlamış ve yoksul halkın kamu harcamalarından daha fazla pay alabilmesi amacıyla uygulamaya konulmuştur. Bu bütçenin uygulandığı 1989 ve 1990 yıllarında bin kişiden daha az sayıda vatandaş bu sürece katılmıştır. 1992 yılında ise bu sayı 8 bin kişiye ulaşmıştır. 1992 yılındaki seçimlerden sonra ise her yıl 20 binden fazla kişi bu sürece dahil olmuştur. Bu ülkeden sonra ise farklı ülkelerde de uygulamaya konulmuştur. Örneğin 2000 yılı Temmuz ayı itibarıyla 100 kentte katılımcı bütçelemeye yönelik farklı türde uygulamalar yer almıştır (Wampler, 2000).

Katılımcı bütçelemeye yönelik çalışmaların birçoğunda bu tekniğin 1989 yılında İşçi Partisi tarafından Brezilya’nın Porto Alegre kentinde uygulamaya konulduğu belirtilmektedir. Bununla birlikte 1970’li ve 80’li yıllarda da buna benzer uygulamaların olduğunu belirten çalışmalar da bulunmaktadır. Örneğin, 1970’lerde ve 1980’lerin başlarında Brezilya Demokratik Hareket Partisi’nin yerel yönetimleri kendi bütçelerini topluma tartışmaya açmışlardır. Bu belediyeler arasında Lages, Boa Esperanço ve Pelotas gelmektedir. Aynı zamanda İşçi Partisi 1988 yılında seçimleri kazandıktan sonra sadece Porto Alegre’de değil 36 belediyenin birçoğunda da katılımcı bütçelemeye yönelik çalışmalar başlatmıştır. Bununla birlikte Porto Alegre’deki uygulama, toplum dernekleri ile belediye yönetiminin ortak bir çalışmasıdır. Bu süreçte katılımcı bütçelemenin uygulanmasına başlarken öncelikle Porto Alegre Birleşik Semt Dernekleri tarafından bütçe hazırlamaya yönelik taleplerinin ve geçmişte bu yönde çalışma yürüten sekiz belediyenin bilgilerinin yer aldığı bir rapor hazırlamışlardır. 1990 yılına gelindiğinde artık Porto Alegre’deki uygulama, katılımcı bütçeleme olarak belirtilmiş ve bundan sonraki uygulamalar bu sıfatla anılmaya başlanmıştır. 1990’ların başlarında ise Brezilya’daki çeşitli kentlerde de bu anlayışa yönelik çalışmalar başlatılmıştır. İstanbul’da düzenlenen Birleşmiş Milletler Habitat II toplantısında en iyi 42 yerel yönetim çalışmasından biri olarak Porto Alegre’deki katılımcı bütçeleme uygulaması belirtilmiş ve 1996 yılından itibaren ise Latin Amerika’da çeşitli yerel yönetimlerde de yaygınlaşmaya başlamıştır (Goldfrank, 2006).

Katılımcı bütçelemenin ilk örnekleri, Brezilya’daki kentlerde ulusal düzeyde iktidarı elinde bulunduran partinin karşıtı olan muhalefet partilerince ortaya konulmuştur. Dolayısıyla ilk kez Brezilya’daki kentlerde uygulanabilmesinin nedeni, muhalefet partisinin var olmasına izin veren bölgedeki tek otoriter ülke olması, bazı istisnalar dışında yerel seçimlerde yolsuzlukların olmaması ve belediyelerine harcamalar konusunda açık yetkiler veren az sayıdaki ülkeden biri olmasıdır (Goldfrank, 2006).

Bu bütçe anlayışına yönelik olarak Avrupa Kıtası ülkelerinde de bir dizi uygulamalar yürürlüğe konulmuştur. 2005 yılı sonu itibarıyla Avrupa’da 50’den fazla kentte bu tür bir bütçeleme anlayışına geçilmiştir. Bu kentler arasında 700 bin nüfuslu İspanya’daki Sevilla ile Londra, Paris, Roma ve Berlin bulunmaktadır. Öte yandan Almanya’daki Hilden and Emsdetten şehirleri ile İtalya’daki Altidona’da da bu yönde uygulamalar bulunmaktadır (Sintomer ve diğerleri, 2005). Kalkınmaya yönelik kaynakların tahsisinde topluma doğrudan danışıldığı katılımcı bütçeleme girişimleri Asya Kıtası’nda da uygulamaya konulmuş olmakla birlikte yukarıdan aşağıya doğru bir anlayışı içerdiği için bu kıtada görece daha az başarılı sonuçlar elde edilebilmektedir. Örneğin, Endonezya ve Pakistan’da kalkınma bütçesi planlanırken topluma danışılmakta ve bu husus açıkça bütçeye yönelik hükümlerde ortaya konulmaktadır (Ahmad ve Weiser, 2006: 6).

Katılımcı Bütçeleme Süreci

Katılımcı bütçelemeye yönelik çeşitli yerlerde farklı uygulamalar bulunabilmektedir. Ancak genel olarak belediye bütçesinin belirli bir oranı bir yatırım fonu olarak ayrılmakta ve buna yaygın olarak katılımcı bütçe denilmektedir. Belirli toplumsal gruplar ise bu para için yıllık yatırım stratejileri hazırlamaktadırlar. Onların kararları yerel düzeyde önerilmekte ve tartışılmaktadır. Topluluklar yeni parasal kaynaklar için rekabete girmeye zorlanmamakta bunun yerine sınırlı kaynakların etkin kullanılması için yerel otoriteler ile birlikte çalışmaktadırlar (Community Pride Initiative, 2005: 6).

Katılımcı bütçeleme uygulamaları dikkate alındığında öncelikle katılımın yapısının farklı olduğu ortaya çıkmaktadır. Örneğin, doğrudan demokratik anlayışta vatandaşlar bizzat tematik toplantılara, semt ve bölge toplantılarına katılmaktadır. Bu toplantılarda her vatandaşın oy hakkı bulunmakta ve vatandaşlar süreci doğrudan kontrol edebilmektedirler. İkinci tür katılım ise dolaylı şekilde gerçekleşmekte ve seçilmiş delege ya da liderler toplantılara katılmaktadırlar. Buna ise toplum temelli temsili demokrasi denilmektedir. Bu iki anlayış çerçevesinde çeşitli katılımcı bütçeleme uygulamaları bulunabilmektedir (Cabannes, 2004: 28).

Katılımcı bütçeleme sürecine dahil olabilmek için en az 10 kişiden oluşan bir topluluğa ya da organizasyona dahil olunması gerekmektedir. Bu grupların bir bürosunun, personelinin ya da banka hesabının bulunmasına gerek yoktur. Bunun yerine bunların Meclise bir grup olarak kaydedilmeleri gereklidir (Community Pride Initiative, 2005: 8).

Katılımcı bütçe sürecinin temelini mahalle düzeyinde yapılan ve vatandaşların herhangi bir sınırlama olmadan katıldığı toplantılar oluşturmaktadır. Genellikle bu toplantılarda yerel yöneticiler tarafından kent ya da mahallede yapılan veya taahhüt edilmesine karşın yapılamayan faaliyetler aktarılmakta ve ilgili yılın katılımcı bütçe sürecinin işleyişi hakkında bilgi verilmektedir. Öte yandan, vatandaşlardan mahalleleri ve kent için taleplerini dile getirmeleri istenmekte ve ardından yapılan oylamayla mahalle düzeyinde öncelikler belirlenmektedir. Önceliklendirme ise yerel yönetimin sunduğu faaliyetlerin sınıflandırıldığı bir listede yer alan hizmetlerin (örneğin; kentsel altyapı, yeşil alanlar, toplu taşıma, sosyal hizmetler, sosyal yardımlar, çevre sağlığı, yol-kaldırım-trafik vs.) oylanması sonucunda gerçekleştirilmektedir (Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı, 2007).

Mahalle düzeyinde yapılan toplantılara ek olarak hizmet alanları bazında tematik toplantılar da düzenlenmektedir. Tematik toplantılar ise tek bir hizmet alanı için yapılabildiği gibi uygun görülen alanların bir araya getirilmesi şeklinde de yapılabilmektedir. Bu toplantılarda hizmet alanlarının alt grupları arasında mahalle toplantılarındaki yöntemler kullanılarak önceliklendirme yapılmaktadır. Mahalle toplantılarında ve tematik toplantılarda seçilen temsilciler ve yerel yöneticilerin bir araya gelmesiyle oluşan katılımcı bütçeleme kurulunda ise kent yönetiminin bir sonraki yıl için gelir ve gider projeksiyonları gözden geçirilmekte, kurulun üyeleri mahalleleri gezerek önceliklendirilen yatırım alanlarını değerlendirmektedir. Kurul mahalle önceliklerinin kentin önceliklerine uyumu, mahallenin nüfusu ve ilgili hizmetin mahalledeki ihtiyacını temel alan bir formülasyona tabi tutarak bütçeden iş ve hizmetlere ilişkin yatırımları mahalle bazında dağıtmaktadır. Pek çok yerel yönetimde yatırım bütçesinin yaklaşık % 5-% 15’i katılımcı bütçe süreciyle belirlenmektedir (Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı, 2007). Aşağıdaki şekilde Brezilya’da uygulandığı şekliyle yıllık katılımcı bütçeleme döngüsü ortaya konulmaktadır.

yillik-katilimci-butceleme-dongusu

Şekilde katılımcı bütçeleme sürecinde yönetimin ve katılımcıların temel işlevleri gösterilmektedir. Yıllık katılımcı bütçeleme sürecindeki ilk turda bilginin dağıtımı, politikalar üzerine ilk tartışmalar ve seçilen temsilcilerin ataması yapılmaktadır. Bu aşamada semt toplantılarına katılım oldukça fazladır. Çünkü bu toplantılara katılanların sayısı her semtten bölgesel toplantılara katılan temsilcilerin sayısının belirlenmesine esas oluşturması açısından önemlidir. Nihai oylar bölgesel düzeyde verildiği için, belirli semtlerden daha fazla temsilciler bir projenin seçilme olasılığını arttırmaktadır. Mart-Haziran dönemindeki bölgesel toplantılarda ise yönetimin ve katılımcıların çeşitli sorumlulukları bulunmaktadır. Yönetimin temel sorumlulukları: bölge ve alt bölgenin tespiti, yaşam kalite göstergesinin oluşturulması, finansal bilgilerin dağıtımı, her bölgeye yönelik bürokratların atanması vb. şeklindedir. Katılımcıların sorumlulukları ise vatandaşların seferber edilmesi, kapasite oluşturma toplantılarının yapılması, finansal bilgilerin analiz edilmesi ve uygun kaynaklar üzerine ön tartışmaların yapılması şeklindedir. Mart-Nisan döneminde yapılan semt toplantılarında ise yönetimin detaylı teknik bilgi sağlaması, bürokratlardan katılımcılara fotokopi ve telefon gibi çeşitli desteklerin sağlanması ve toplantı yer ve zamanlarının düzenlenmesi şeklindedir. Öte yandan, bu toplantılarda katılımcıların belediyenin önceliklerinin tartışılması, belirli kamu faaliyetlerinin tartışılması ve kamu faaliyetlerinin ön seçimi şeklinde sorumlulukları bulunmaktadır (Wampler,2000).

Bölgesel ve semt düzeyindeki toplantılar ortalama iki saat sürmektedir. Bu toplantıların ilk kısmı katılımcıların meslektaşlarını konu hakkında bilgilendirdikleri bilgi-odaklı bir süreci ifade etmektedir. Toplantıların ikinci kısmında ise bilginin resmi sunumu yapılmakta ve son kısmında ise soru ve yanıt şeklinde bir uygulama yer almaktadır. Katılımcıların genelde soru sormak ya da yanıtlamak için en fazla üç dakikalık bir zamanı bulunmaktadır. Üç dakikalık bir sınırlama toplantıların düzgün şekilde yürütülebilmesi için önemlidir. Katılımcılar kendi bölgelerinin alabileceği kaynakları incelemekte ve öncelikler ile projeler üzerine gayri resmi tartışmalar olmaktadır. Ayrıca, katılımcılar önerilen projelerin her biri için görüşmede bulunmaktadırlar. Toplum temsilcileri bu toplantılara katılırken herhangi bir ücret almamakta ancak bazı belediyelerde ulaşım maliyetlerinin azaltılması amacıyla toplantılara katılanlara yol parası verilmektedir (Wampler, 2000).

Bölgesel ikinci tur toplantılarda gelecek mali yılda (veya iki yılda) yönetim tarafından uygulanacak politika ve projeler belirlenmektedir. Bu aşamada katılımcılar kendi toplumlarının önceliklerinin belirlenmesi ve bölgesel toplantılarda karar alabilmeleri için yeterli bilgiye ulaşabilmektedir. Bölgesel toplantılarda ise belirli kamu faaliyetleri üzerine nihai kararlar verilmekte veya genel sosyal önceliklerin tanımlanması yapılmaktadır. Temmuz-Kasım döneminde yapılan bölgesel toplantılarda ise yönetimin ve katılımcıların çeşitli görevleri bulunmaktadır. Önerilen projelerde ilk maliyet tahminlerinin yapılması, bilginin dağıtımının yapılması, her bölgeye kısa gezintilerin yapılması ve Belediye Bütçe Konseyi’nin izlenmesi görevlerini belediye yönetimi yürütmektedir. Önerilen politika ve kamu faaliyetlerinin tartışılması, önerilen projelerin yürütüleceği semtlerin ziyaret edilmesi, uygulanacak politika ve faaliyetlerin oylanması ve her bölgeden Belediye Bütçe Konseyi’ne iki temsilcinin seçilmesi görevleri ise katılımcıların yürütecekleri çalışmalar arasındadır (Wampler, 2000).

Temmuz-Kasım aylarında yapılan semt toplantılarında ise teknik planların taslağının oluşturulması ve çeşitli komiteler ile teknik personelin yakın ilişki içinde çalışmasının sağlanması yönetimin sorumluluğundadır. Katılımcıların sorumlulukları ise teknik planların onaylanması ve çeşitli komitelerin seçilmesi vb. şekildedir. Kaynakların tahsis edilmesinde iki temel gösterge bulunmaktadır. Bunlardan ilki yaşam kalitesi endeksidir. Temel olarak her bölge toplam ihtiyaçları doğrultusunda belirli bir oranda bütçe almaktadır. Bu kapsamda altyapısı gelişmiş daha zengin bölgeler az gelişmiş bölgelere nazaran daha az oranda kaynak almaktadır. İkinci gösterge ise bölgedeki katılım ve tartışma süreçleridir. Bu noktada kendi bölgelerindeki mevcut kaynaklar için organize olmuş gruplar rekabete girmekte, görüşmekte ve tartışmaktadır. Ancak tüm projeler için değil, çeşitli projelere yönelik destek çalışmaları yürütülmektedir. Bu süreçte kısa gezintilerin önemli bir rolü bulunmakta ve tüm katılımcılar önerilen bir projeyle ilgili yeri ziyaret etmeye zorunlu tutularak, kişisel olarak bu bölgedeki ihtiyaç düzeyini değerlendirmek durumunda kalmaktadırlar (Wampler, 2000).

Bütçeleme sürecinin son aşamasında ise Belediye Bütçe Konseyi kendi seçtikleri projeleri Belediye Başkanlığı Bürosuna göndermektedir. Belediye başkanlığı personeli ise bu teklifi mevcut borç ödemeleri ve personel ödemeleri gibi geçmişten bu yana var olan ödenekler ile birleştirerek, onaylanması için Meclise göndermektedir. Brezilya’da Meclisin yetkileri sınırlı olduğundan genellikle bütçeyi onaylamakta ve nihai bütçe bir yıl boyunca uygulanmaktadır. Esasen Brezilya’da belediye konseyinin katılımcı bütçelemeye dayanarak kent yönetimi tarafından hazırlanan bütçe tekliflerini reddetme yetkisi bulunmakla birlikte, uygulamada bu hiçbir zaman gerçekleşmemiştir (Novy ve Leubolt, 2005: 2028). Katılımcıların çoğunluğunun dikkatleri politikaların belirlenmesi üzerindeyken, katılımcı bütçelemede seçilen projeler uygulamaya konulmaktadır. Önceden belirlenmiş göstergelere göre politikaların uygulanıp uygulanmadığı konusunda gözden geçirme toplantılarına katılmalarına karşın, katılımcıların bu süreçte sınırlı bir rolü bulunmaktadır (Wampler, 2000).

resim1

Bütçenin yıl boyunca uygulanması sürecinde yönetimin teknik planları hazırlama, idari birimler arasında koordinasyonu sağlama ve Belediye Bütçe Konseyini izleme gibi sorumlulukları bulunmaktadır. Katılımcıların ise teknik planları onaylama, projelerin uygulanmasının düzenlenmesini takip etme, projelerin uygulandığı yerleri izleme ve Belediye Bütçe Konseyi delegelerinin haftada bir kere toplanmasını sağlama şeklinde görevleri bulunmaktadır. Bölgesel komiteler, faaliyetlerin onaylanmış teknik planlara uygun yapılıp yapılmadığını izlemek durumundadırlar. Semt komiteleri ise bir yerdeki inşaat projelerini takip etmekte ve bu uygulama kamusal faaliyetlerin belirlenen göstergelere uygun olarak yapılmasını garanti etmektedir. Bu ise yolsuzluğun azaltılması açısından sürecin önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Örneğin, katılımcı bütçelemenin uygulanmadığı Recife kentinde inceleme komiteleri yetersiz düzeydedir. Bu kentte etkili ve bağımsız izleme komiteleri yönetim tarafından desteklenmemekte ve bu durum vatandaşların yürütülen kamusal faaliyetlerin kalitesini izlenebilme olanaklarını sınırlandırmaktadır (Wampler, 2000).

¹ Prosedürel Demokrasinin işleyiş mantığı ve teorik arka planının ayrıntısı için bkz. Jürgen Habermas, İletişimsel Eylem Kuramı, Çev.: Mustafa Tüzel, İstanbul, Kabalcı Yayınevi, 2001., Jürgen Habermas, Öteki Olmak Ötekiyle Yaşamak, Çev.: İlknur Aka, İstanbul, YKY, 2005, ss.151-166.


(*) Bu makale, Maliye Dergisi’nin Ocak-Haziran 2009 dönemi için yayınlanan 156. sayısında yayınlanmıştır.

Devam Edecek…