Kapitalizm, Devlet ve Zor

Bugünkü kitap tanıtımı bölümümüzü Montly Review Bağımsız Sosyalist Dergi‘nin Mayıs ayında yayınlanan 2017/2 sayısına ayırıyoruz.

Leo Huberman (1903-1968), Paul Sweezy (1910-2004) ve Harry Magdoff (1913-2006) tarafından kurulan ve editörlüğünü John Bellamy Foster tarafından yapılan dünyaca ünlü Montly Review Dergisi‘nin Türkiye edisyonu olarak çıkan Montly Review Bağımsız Sosyalist Dergi‘nin Türkiye editörlüğünü Gamze Yücesan-Özdemir, yardımcılıklarını ise Kansu Yıldırım ve Hakan Tanıttıran yapıyor.

Yayın Kurulu’nu ise Korkut Boratav, Tülin Öngen, Hayri Kozanoğlu, Galip Yalman, Filiz Zabcı, Mehmet Yetiş ve Ali Murat Özdemir gibi değerli Marksist bilim insanları oluşturuyor.

Kapitalizm, Devlet ve Zor konusuna odaklanan Mayıs 2017/2 sayısında Gamze Yücesan-Özdemir‘in Editörden başlığını taşıyan giriş yazısından sonra şu makaleleler bulunuyor:

* “Hayır”ın Sınıfsal, Siyasal ve Tarihsel Anlamı – Montly Review Türkiye Yayın Kurulu

* Egemenlik ve Olağanüstü Hal: Fransa ve Birleşik Devletler – Jean-Claude Paye,

* Aşırı Sağ Popülizm: Kılık Değiştirmiş Faşizm mi? – Filiz Zabçı

* Devletin Eleştirisi: Bir Yirmi Birinci Yüzyıl Perspektifi – István Mészáros

* “Anayasal Diktatörlük”, Devlet Biçimi ve Büyük Sermaye – Kansu Yıldırım – Ebubekir Aykut

* Küresel Eşitsizliğin Ölçülmesi – Michael D. Yates

* Marx’ın Göç Üzerine Düşünceleri: İşçiler, Ücretler ve Yasal Statü – David L. Wilson

* Kesişimsellik ve İlksel Birikim: Tekelci Finans Kapitalin Nişanesi Altında Hindistan’da Kast ve Toplumsal Cinsiyet – Judith Whitehead

* AKP, Neoliberalizm ve İslamcı Sermaye – Ebubekir Aykut

DCOZBKRXUAABdLL

İçinde bulunduğumuz koşulları sorgulayan, yerleşip kurumsallaşmakta olan otoriter yönetimin bildiğimiz anlamdaki bir faşizm mi yoksa Türkiye’ye özgü bir faşizm olduğunu sorgulayan, Fransa’daki olağanüstü hal ile Türkiye’deki olağanüstü halin NATO kopsepti içinde ilişki ve benzerliklerini araştıran, büyük sermayenin “Anayasal Diktatörlük“le ilişkilerini irdeleyenler bu makaleler, ilgi alanınıza göre sıcak yaz günlerinde okuyup üzerinde düşüneceğiniz bir araştırma, düşünce evreni.

Ben şimdiden “Hayır”ın sınıfsal, siyasal ve tarihsel anlamını sorgulayan yorumu, Filiz Zabçı’nın, Jean-Claude Paye’nin ve Kansu Yıldırım ile Ebubekir Aykut’un makalelerini okudum. Önümüzdeki günlerde de geri kalanını okuyup tüm dergiyi okunmuş kitap ve dergiler köşesine koymaya hazırlanıyorum.

Ta ki, yeni Yaz sayısı çıkana kadar.

 

Türkiye’nin Son 10 Yılına Sınıfsal Bakış

Güne yine kötü bir haberle başladık…

Uzun bir süredir barış, demokrasi, özgürlük mücadelesi verdikleri için namlunun ağzında olduklarını bildiğimiz arkadaşlarımız, dostlarımız ve yoldaşlarımız; Ege Üniversitesi’nin değerli, üretken ve mücadeleci bilim emekçileri Melek Göregenli, Nilgün Toker, Aslı Davas, Feride Aksu Tanık ve Zerrin Kurtoğlu; ayrıca başka üniversitelerden 20 arkadaşımız daha üniversitelerinden uzaklaştırılmışlar…

;Bu haber kötü olmakla birlikte, bu arkadaşlarımızın kötüyü iyi yapma huylarını bildiğim için gün doğumunun kötü olmakla birlikte, batımında bunun iyiye dönüşeceğine adım gibi eminim…

Onlar, muhakkak ki bundan sonra daha çetin koşullarda ülkemizdeki demokrasi, özgürlük ve barış mücadelesinde daha özgür bir konumda hizmet edip başarılı olacaklardır…

Böylesi durumlara 12 Eylül döneminde hem benim hem de arkadaşlarımın yaşadıkları nedeniyle aşina olmakla birlikte; bugünkü mücadeledeki ‘dayanışma ruhunun’, 12 Eylül döneminin 1402’liklerine göre daha güçlü, daha yaygın olduğunu bildiğim için bu kötü dönemin de kısa süreceğine inanıyorum…

O nedenle, bugün size 12 Eylül döneminin ünlü 1402’liklerinden biri olan; o nedenle çok fazla sıkıntı yaşamakla birlikte üniversitedeki kürsüsüne tekrar dönüp mücadeleyi kaldığı yerden devam ettiren kadim dostum Tülin Öngen‘in ‘Redaksiyon Sınıf Kitapları’ dizisinin ilk kitabı olarak yayınlanan ‘Türkiye’nin Son 10 Yılına Sınıfsal Bakış’ isimli kitabını tanıtmak ve okumanızı önermek istiyorum.

140925102053Kitap, 2015 yılının Kasım ayında Redaksiyon Kitap Yayınları’ndan Gamze Yücesan Özdemir’in ‘Akademik ve Siyasal Olana Sınıfsal Mücadele‘ başlıklı sunuşuyla yayınlandı. 

Sınıf‘, ‘Siyaset’ ve ‘Devlet’ şeklinde bölümlenen kitabın ‘Sınıf’ başlığını taşıyan ilk bölümünde ‘Sınıfsal Bakış Açısı‘, ‘Fiilden Faile’, ‘Taksim’i Tekel İşçilerine Borçluyuz’, ‘26 Mayıs Arifesinde Tutuklulara ve Gardiyanlara Açık Mektup’, ‘Rot Ayarı’, ‘TUSİAD-DİSK Buluşması:Sınıf Mücadelesi ‘Out’, Sınıf İşbirliği ‘İn‘, ‘Düzen Partilerinin Sınıfsal Profili’, ‘Kimlik Siyasetinin Şeceresi’, ‘Kimlik Prangasından Kurtulmak’ ve ‘Türban Fetişizmi’ yazıları yer alıyor.

Siyaset’ başlığını taşıyan ikinci bölümünde ise ‘Marksist Olmak?”, ‘Eski Solcular, Liberal Solcular ve Diğerleri Ne İşe Yarar?’, ‘Leonardo da Vinci Olabilmek’, ‘Tek Kutuplu (Sınıflı) Siyaset’, ‘Burjuva Aklın Paradoksları’, ‘Reel-Politik Akıl, Etik-Politik Akıl’, ‘Milli İrade İdeolojisi’, ‘AKP ve Demokrasi’, ‘Politika Pazarı ve Meta-Politika’, ‘Yüzde Ellinin Sırrı?’, ‘İmparatorun Ölümü’, ‘Burhan Kuzu’ya Açık Mektup’, ‘Şiddet İktidarının Ruhu’, ‘CHP ve Değişim: Maddenin Hareket Kanunları’, ‘CHP ve Değişim: Fırsat mı, Talihsizlik mi?’,

Devlet’ başlığını taşıyan üçüncü ve son bölümünde ise ‘Anayasanın Kralı/Kralın Anayasası’, ‘Modern Leviathan’, ‘Referandum Bahane, Dikta Rejimi Şahane’, ‘Kriz Yönetiminin Krizi’, ‘Yeni Model Olağanüstü Hal Devleti Yolda’, ‘Halk Ayaklanmasından Devrim Doğar mı?’, ‘Devrim Olmayan Devrimler’, ‘Faşizmi Anlama Kılavuzu 1-2-3’, ‘Devlet Krizi 1-2-3’ yazıları yer alıyor.

151110000144

Kitap, Prof. Dr. Tülin Öngen‘in Ocak 2010 ile Haziran 2011 döneminde kaleme aldığı köşe yazılarının bir seçkisidir. 

Tülin Öngen‘in bu kitaptaki faşizm ve devlet biçimi üzerine siyasal analizleri doğrultusunda öngörüleri zaman içinde bir bir gerçekleşti ve halen de gerçekleşiyor. Öngörülerinin zamanla gerçekleşmesi büyük takdirle karşılandığında tavrı her zamanki gibi net ve yalındı. Katıldığı bir sempozyumda bu tavrı şöyle ifade etti: “Bunlar ne benim zekamla ne de kehanet yeteneğimle sadece Marksist kuramın bilgi ve yöntemini doğru kullanmamla ilgiliydi“.

Sayfaları bir bir çevirelim ve Marksist kuramın bilgi ve yöntemi ışığında Tülin Öngen‘in derin, berrak, duru, kapsamlı ve yalın anlatımıyla Türkiye’nin son 10 yılını okuyalım. O’nun şu sözlerini akılda tutarak:

Sınıfsal tercihlerimiz, zihinsel tutumumuzu belirler; örneğin işçi sınıfından yanaysak, mevcut zaafları yerine, yapının ona sunduğu olanaklar üzerine kafa yorarız.

İçinde bulunduğumuz koşulları ve ülkemizin geleceğini daha net bir şekilde anlayabilmek için bundan 5-6 yıl önce yazılmış bu analizleri okumakta yarar var diye düşünüyoruz….

 

 

Her derde deva sihirli bir sözcük: “Yönetişim” – 1

Ali Rıza Avcan

Bir zamanlar, “devlet toplumu yönetir” anlayışıyla tanımlanan ‘yönetim’ (government) kavramının, devletin artık yönetemediği gerekçesiyle terk edilip, bundan böyle devlet dışı güç ve örgütlerin de devlet yönetimine katılımı önerisiyle ortaya atılan ‘yönetişim’ (governance) kavramı, devlet/toplum karşıtlığının ortadan kaldırılması düşüncesinden yola çıkan yeni bir siyasal iktidar modelidir.

Bu kavramı geliştiren kurum ve çevreler, küreselleşmenin geçilmesi zorunlu bir süreç olduğu iddiasından hareketle, küreselleşen dünyaya uygun bir iktidar tarzı, yeni bir devlet anlayışı ve yeni bir yönetim üslubu geliştirmeyi hedeflemektedir.

Bu anlamda, kamu/özel, devlet/devlet-dışı, ulus/ulus-ötesi kurum ve pratikler tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen bir işlev olarak tanımlanan ‘yönetişim’, temelde devletle piyasa arasındaki ortaklık ilişkisinin önemine vurgu yapmaktadır.

Yönetişim’, bugünkü anlamıyla ilk kez Dünya Bankası’nın 1989 tarihli ‘Sub Saharan Africa: From Crisis to Sustainable Growth’ adlı raporunda dile getirildiğinde, “siyasal iktidarın, ulusal faaliyetlerin yönetimi için kullanımı” olarak tanımlanmıştı. Kavram, devletle toplum arasındaki ilişki üzerinde yeniden düşünmeyi öneriyor, devlet/toplum karşıtlığını kaldırarak devlet-toplum birliğini savunuyor; bir bakıma, devlet-toplum ilişkilerinin kurulması için bir model’ önermiş oluyordu. Bu model, yönetime katılım ilkesini de aşarak, ‘birlikte yönetme’ iddiasını taşıyordu.

Yönetişim’ kavramı, kamu yönetimi, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, ekonomi gibi alanlarda hızla kabul görmüş ve özellikle 1990’ların başından itibaren, Dünya Bankası (DB),
Birleşmiş Milletler (BM), Kalkınma İçin İşbirliği Örgütü (OECD) gibi çeşitli uluslararası örgütlerin çalışmalarıyla desteklenerek önemli bir güce sahip olmaya başlamıştır.

Dünya Bankası’nın kullanmış olduğu bir kavramın neden bu denli etkili olduğunu ve neoliberal politikalar aracılığıyla Dünya Bankası’ndan ve Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) kredi kullanan ülkelerin nasıl değişmeye zorlandığını anlamak, kuşkusuz Dünya Bankası’nın tarihsel gelişimiyle ve rolü ile ilgilidir. Dünya Bankası, günümüzde hem ulusal hem de uluslararası siyasal düzeyi etkileyen en önemli uluslararası kurumlardandır. Ayrıca hem ‘eski’ düzenin hem de ‘yeni’ düzenin en önemli ortak örgütlerinden biridir ve ulusların etkisinin dışında oluşturulmaya çalışılan ulus-ötesi yapılanmanın da en önemli belirleyici ve taşıyıcılarındadır.

Yönetişim’ kavramı ve modeli 1990’lar boyunca bizzat Dünya Bankası tarafından değiştirilerek geliştirilmiştir. Aslında kavramın başlangıçta sahip olduğu naif söylem ideolojik içeriğini gizlemekte başarılı olmuşsa da daha sonraki gelişmeler, kavramın aslında siyasal olarak hangi anlamlara sahip olduğunu belirgin hale getirmiştir. Bu gelişmeler ışığında ‘yönetişim’ kavramının, ‘yönetim’ sözcüğü ile ‘satışı’ yapılamayacak kimi düşüncelere meşruiyet kazandırmakta olduğu yaygın bir şekilde dile getirilmiştir.

Bu açıdan bakıldığında kavram oldukça ilginç bir noktaya doğru evrilmiştir. Çünkü başlangıçta sözcük ‘daha az yönetim’i ya da ‘minimal devlet’i anlatan bir kod olarak kullanılmakta iken Dünya Bankası’nın 1993 ve 1997 tarihli yeni raporlarıyla gelinen noktada, ‘yönetişim’ modelinde egemen olan görüş, ‘minimal devlet’ söyleminden kurtulmuş, bunun yerine devletin yetersiz olduğu alanlarda ‘yönlendirici’ rolü daha fazla vurgulanmaya başlanmıştır.

Ekonomik ve toplumsal yaşama müdahalede bulunmayan devlet, ‘yönetişim’ taraftarlarına göre, gerektiğinde piyasa yararına yasaları yenileme, kural ve düzenlemeleri değiştirebilme kapasitesine sahip olmalıdır. Sermaye adına yeterli ve uygun koşulları sağlaması bakımından kendisine ‘katalizör’ rolü yüklenen devlet bu işlevi ile vazgeçilmez görülmektedir. Bu anlamda 1990’ların sonunda, ‘devlet’ idaresinin yeniden telaffuz edilmeye başlanarak devletin yeni rollerine vurgu yapılması, sözcüğün yeni ideolojik kılıfını oluşturmaktadır.

Sözcüğün kamu yönetimi ve devletin yetki alanı bakımından içeriğini oluşturan temel özellikler ise, genel olarak kamu yönetiminin alanını daraltma, harcamalarını kısıtlama, personelini azaltma, hizmetlerini özelleştirme ya da piyasa mantığına tabi kılma uygulamaları olarak sıralanabilir. Devlet dışındaki aktörlerle birlikte devleti ‘yönetme’, yani ‘yönetişim’, temel olarak devletin piyasalaştırılmasıdır; yani devletin toplumla ya da ‘aktörlerle’ piyasa mantığı ile ilişkilenmesidir. Kamu hizmetleri alanında, örneğin ‘vatandaş’ın yerini ‘tüketici’ kelimesinin almasıyla da bu durum açıkça görülebilir. Devletin ‘yönetişim’ modelindeki kritik önemi, ‘yönetişim’ esasına dayalı bir toplumsal yapılanmaya geçilebilmesi için, ‘eski’nin en geniş ve örgütlü gücü olarak dönüşümü gerçekleştirecek bir aygıt olmasından kaynaklanır.

Devlet, yeni tanımları içerisinde önemli oranda tek bir sınıfın doğrudan müdahalelerini yaptığı bir alan haline gelmiştir.

Bu bağlamda neo-liberalizmin ekonomik verimsizlik sorununa ve sarsılan toplumsal meşruiyetinin yeniden kurulmasına yönelik olarak ‘devlet-piyasa-sivil toplum’ ortaklığı temelinde inşa edilen ‘yönetişim’, uygulamada piyasanın belirleyiciliğine olanak tanımaktadır.

Bu belirleyiciliğe olanak sağlayan en önemli yapılar, son dönemde Türkiye’de de ortaya çıkan ulusal hükümetlerden bağımsız kurul tipi örgütlenmelerdir. ‘Yönetişim’ adı verilen bu yeni oyunun kurucusu olan Dünya Bankası ve bağlaşığı diğer uluslararası örgütler, ‘iyi yönetişim’ söylemi altında yeni bir düzenleme projesinin geliştirilmesi ve uygulanmasına katkı koyarak ulusal hükümetlerden bağımsız olma koşulu ile merkezi ve yerel düzeyde oluşturulan ve çoğu kez kendi etkisi altındaki bu bağımsız kurullar eliyle uluslararası sermayenin ulusal düzeydeki hareketlerini kolaylaştırmakta, devlete ve yerel yönetimlere ise piyasanın ve uluslararası sermayenin hareketlerini kolaylaştıran yasa ve kuralları koyan, yönlendirici düzenlemeler yapan katalizör bir rol vermektedir. Bu düzenlemeler çerçevesinde ‘yönetişim’ modeli, siyasal-yönetsel iktidarın, bürokrasi, şirketler ve STK’lardan oluşan ortaklara devrinin yolunu açmaktadır.

1992 yılında Dünya Bankası tarafından ‘sağlıklı kalkınma yönetimi ile eş anlamlı’ olarak tanımlanan ‘yönetişim’ kavramının dört temel ilkesi; ‘hesap verebilirlik’, ‘kalkınmanın yasal çerçevesi’, ‘bilgilendirme’ ve ‘saydamlık’ olarak belirlenmiş; bu ilkelerin sayısı, OECD tarafından tanımlanan ‘iyi yönetişim’ kavramı çerçevesinde ‘hesap verebilirlik’, ‘saydamlık’, etkililik ve verimlilik’, ‘duyarlılık’, ‘uzak görüşlülük’ ve ‘hukuksallık’ olarak altıya çıkarılmıştır.

1995 yılında OECD Global Governance Komisyonu ise, ‘yönetişim’i şu şekilde tanımlamıştır:

Yönetişim bireyler, kurumlar, kamu ve özel sektör unsurlarının ortak işleri birlikte yönetme biçiminin toplamıdır. Çatışan ya da farklı çıkarların uyum ve işbirliği sağlanarak harekete geçirilmesiyle işleyen süreçtir. Uyumu sağlamakla yükümlü formal kurum ve rejimleri kapsadığı gibi, insanların ya da kurumların ya uzlaşmaları ya da bunun kendi çıkarına ikna olmaları üzerine doğmuş informal düzenlemeleri kapsar.” (The Comission on Global Governance, 1995)

Bu tanıma göre ‘yönetişim’,
1) Bir kurallar sistemi ya da eylem biçimi olmayıp bir ‘süreç’tir,
2) Bu süreç egemenlik ilişkisi üzerine değil, uzlaşma-uyum üzerine kuruludur,
3) Kamusal ve özel sektör unsurlarını aynı anda kapsar ve
4) Biçimsel bir kuruluş olmayıp sürekli etkileşim ve güven ilkesi üzerine yükselir.

Bütün bu anlatımlara göre iyi bir ‘yönetişim’ için öngörülen ilkeler ya da özellikler aşağıdaki tabloda gösterilmiştir:

iyi-yonetisim

kurumsallasma_danismanligi_clip_image002

Devam edecek…