İzmir Büyükşehir’in arpalıkları…

Ali Rıza Avcan

Bugün size İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin arpalıklarından; yani, belediyeye ait şirketlerin yönetim kurullarında görev yapmaya layık görülen zevattan bahsedeceğim…

Çünkü söz konusu şirketlerin yönetim kurullarındaki başkanlık ya da üyelik koltuklarında oturan şahıslara hiçbir iş yapmadıkları halde ATM’lerden aldıkları huzur haklarını arpalık olarak niteliyorum. Çünkü, bu sözcüğün Osmanlı tarihine dayanan bir anlamı olduğunu biliyor ve bugün hiçbir emek ya da çaba karşılığı olmadan ödenen paraları Osmanlı dönemindeki arpalıklara benzetiyorum. Sözcüğün tarihi anlamına göre, saraya bağlı olarak çalışan şeyhülislam, kazasker, vezir, yeniçeri ağası, bölük ağası ve ulema gibi görevliler emekli olup saraydan ayrıldıklarında, onların sultana bağlılığını devam ettirmek amacıyla ödenen maaş ya da ödeneğe deniliyor arpalık… Günümüzde ise karşılıksız yarar sağlanan yer ya da kişi anlamına geliyor… Çalışmadan, bir emek harcamadan gidip ATM’lerden alınan para anlamına geliyor… Arpalık bu anlamda yandaşa, korunup kayrılan kişilere sağlanan bir menfaat, günlük konuşma diliyle bir kıyak oluyor. Aynen AKP ya da CHP gibi siyasi partilerin kendi yandaşlarına, eski ya da yeni siyasetçilere devletten ya da belediye şirketlerinden sağladığı menfaat; yani arpalık gibi…

Basından: “CHP’li Gamze Akkuş İlgezdi’den “Arpalık Aile Şirketi” çalışması: Birden fazla maaş alan AKP’liler listelendi” – Halk TV, 30 Ocak 2020

Oysa belediye şirketlerinin o kentte yaşayanlara daha iyi, kaliteli ve sonuç alıcı hizmet verebilmesi için, arpalık alan kişiler yerine nitelikli, o iş için liyakatli kişiler tarafından yönetilmesi gerekiyor. Şirketlerin yönetim kurullarına atanan kişilerin, şirketin faaliyet alanı ile ilgili konularda bilgili, birikimli ve deneyimli insanlar olması gerekiyor.

Şimdi, şu anda gördüğümüz gerçek ise, görevlendirildiği şirketin faaliyet alanında daha önce hiçbir çalışması olmayan bilgisiz, deneyimsiz ve birikimsiz; yani, liyakatsiz kişilerin görevlendirilmesi şeklinde. Çünkü onların, o şirket adına iyi bir şeyler yapması değil, aynen Osmanlı sarayında olduğu gibi iktidar sahibine, belediye başkanına, onun verdiği ulufe/arpalık/huzur hakkı karşılığında ona sadık kalması, ondan yandan olması, o ne isterse onu yapması isteniyor…

Ayrıca Türk Ticaret Kanunu‘nda açık hükümler bulunmasına karşın, yönetim kurulu başkan ve üyelerine ödenecek huzur hakları şirket genel kurulu yerine bizzat yönetim kurulu tarafından belirleniyor ve belirlenen bu rakamlar bir devlet ya da şirket sırrı gibi kamuoyundan saklanıyor. O nedenle de, bu şirketlerde kime ne miktarda huzur hakkı ödendiğini, -ne yazık ki- bilmiyoruz.

Şimdi bu genel değerlendirme ışığında, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından kurulan ya da ortak olunan belediye şirketlerine baktığımızda da aynı durumla karşı karşıya kalıyoruz.

Sayıştay‘ın İzmir Büyükşehir Belediyesi ile ilgili 2021 yılı denetim raporuna göre, belediyenin doğrudan ve/veya dolaylı hissedarı olduğu toplam 25 şirketi bulunmakta. Belediyenin doğrudan hissedarı olduğu şirketler sırasıyla İzmirgaz, İzmir Enternasyonal Otelcilik, İzban, Çeştaş, İzenerji, İztarım, İzbeton, Egeşehir Yapı Planlama Müşavirlik ve Teknoloji, İzulaş, Grand Plaza Turizm, İzelman, Esbaş, İTAŞ Teknopark, İzdeniz ve İzdoğa anonim şirketleri. Belediye şirketlerinin hissedarı olduğu şirketler ise sırasıyla İzenerji, Ege Şehir Yapı Planlama Müşavirlik ve Teknoloji, İzdeniz, İzfaş, İzulaş, İzelman, İzbeton, Çeştaş, İzmir İnovasyon ve Teknoloji isimli anonim şirketler. Bu anlamda İzmir Büyükşehir Belediyesi, kaynağı halkın ödediği vergi, harç ve ücretler oluşan ve İzmir özelinde toplam sermayesi 7.534.906.092.- lirayı, cirosu muhtemelen bunun çok üstünde olan bir tutarı yönetiyor ya da ortak olarak yönetime katılıyor diyebiliriz.

Gelelim bu şirketlerin yönetim kurullarında kimlerin yer aldığı konusuna… Ama bunu yapmadan önce, yaptığımız inceleme ve analizlerde söz konusu şirketlerin İnternet sayfalarındaki “Bilgi Toplumu Hizmeti” bölümüyle Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi‘ndeki duyurulardan, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ait İnternet sayfasındaki “Birimlerimiz” bölümünden; ayrıca, Google‘da yaptığımız tarama bilgilerinden, özellikle bazı yönetim kurulu üyelerinin kişisel Linkedin sayfalarından yararlandığımızı ifade etmek isteriz. Tabii ki bu tarama ve inceleme çalışmaları sırasında bazı şirketlerin “Bilgi Toplumu Hizmeti” sayfalarının çalışmadığını, bu sayfalardaki bilgilerin güncel olmadığını, çoğu şirketin İnternet sayfasında şirket yönetim kurullarında görev yapan kişiler hakkında açıklayıcı bilgilere yer vermediğine tanık olduğumuz için isimlerini yazdığımız kişilerin iş yaşamındaki meslekleri konusunda yanlışlıklar yapma ya da eksik bilgiler verme gibi hatalarımızın olabileceğini baştan belirtmemiz gerekiyor. Haliyle bilgi edinmenin bu kadar zor olduğu, bilgiye adeta iğneyle kuyu kazarcasına ulaştığımız bir ülkede bunun hoş karşılanacağını umuyor, gelecek doğru bilgilerle yanlışlıklarımızı düzeltip eksikliklerimizi gidereceğimizi ifade etmek istiyorum. Örneğin mesleklerini, daha önce neler yaptığını, nereden geldiğini bir türlü öğrenemediğimiz Grand Plaza A.Ş. yönetim kurulu üyeleri İsmail Hoca ve Boran Karabağlı ya da İZDEDA – İzmir Depremzedeleri Dayanışma Derneği‘nin eski başkanı olup olmadığından emin olamadığımız İzmir Metro A.Ş. yönetim kurulu üyesi Haydar Özkan veya İzmir İnovasyon ve Teknoloji A.Ş. yönetim kurulu üyesi Serap Gül örneğinde olduğu gibi.

Bu arada bize ilginç gelen bir durumu paylaşmadan edemeyeceğim: Yakın zamanda hem İZSU Kurumsal İletişim Dairesi Başkanı hem de bu görevinden dolayı İzbeton yönetim kurulu üyesi olan Birkan Acar, temel görevi kurumsal iletişim olmasına karşın bizimle; yani Kent Stratejileri Merkezi‘nin Twitter‘daki hesabı engelleyerek iletişim işinde hiç de profesyonel olmadığını göstermiş durumda! Zaten kendisinden ve içme suyu fiyatlarını 2023 Ağustos ayından itibaren % 40 oranında arttırarak yoksul ve dar gelirli halkın tepesine daha fazla binen İZSU‘nun kurumsal iletişiminden olumlu anlamda pek bir şey beklemiyorduk… O nedenle de, bugünlerde barajlardaki su oranının % 38’lerde seyrettiği ve bu seviyenin gün geçtikçe azalacağı susuzluk vaat eden gelecek günlerde kendisine bizlerden uzak iyi iletişimler ve başarılar diliyoruz…

Ele aldığımız toplam 23 belediye şirketindeki toplam 234 adet yönetim kurulu başkanlığı ya da üyeliği pozisyonunun yine toplam 217 kişi tarafından doldurulduğunu; bunun 78‘inin Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in yetkisi dışında kalan pozisyonlar olduğu, geriye kalan 139‘unun da doğrudan doğruya İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer tarafından belirlendiği, bu belirleme işleminin şirket genel kurulu ya da yönetim kurulları tarafından bu karara dönüştürüldüğü görülmüştür. Yapılan incelemeler sonucunda Belediye Başkanı tarafından belirlenen 98 (% 70,51) ismin belediye çalışanı, 41’inin (% 29,49) de belediye dışından isimler olduğu ortaya çıkmıştır.

Belediye içinden yapılan görevlendirmelerde genellikle ve kural olarak genel sekreter ve genel sekreter yardımcıları dışında fiilen çalışan ya da emekli olup ayrılan daire başkanlarının tercih edildiği, bazı şahıslara değişik şirketlerde birden fazla görev verildiği görülmektedir.

İdare mahkemesi kararlarına göre kazanılmış hak kapsamında olmayan daire başkanlığı görevini daha cazip hale getirmek için yüksek maaş, makam arabası ve şöforü, geniş bir çalışma odası ve sekreterlerle donatılan daire başkanlarının bir de şirketlere yönetim kurulu başkanı ya da üyesi yapılmak suretiyle altlarındaki şube müdürleri, şefler ve diğer çalışanlara göre daha ayrıcalıklı bir konuma yerleştirildiği, bu nedenle bazı belediye çalışanlarının sırf daire başkanı olabilmek için kişisel düzeyde ya da örgütledikleri menfaat lobileriyle birlikte belediye içi mücadeleye girerek ya da belediye başkanı ve ailesinden aldığı güçle mevcut daire başkanlarının kuyularını kazdığı anlaşılmakta, daire başkanlarının şirketlerde görevlendirilmesi işinde sahip oldukları bilgi, birikim, deneyim ve yeteneklerle görevlendirildiği şirketin faaliyet konuları arasında bir benzerlik ya da uyum sağlanması gibi bir hassasiyetin dikkate alınmadığı anlaşılmaktadır. Bu anlamda Mezarlıklar Dairesi Başkanı Hülya Şahin‘in uzmanlık alanı ile hiçbir ilgisi olmayan Grand Plaza A.Ş.‘nde, İZSU Su İsale ve Dağıtım Dairesi Başkanı İbrahim Gürbüz‘in İzmir İnovasyon ve Teknoloji A.Ş.‘nde yönetim kurulu üyesi olarak görevlendirilmesi anlattığımız bu kötü yöneticilik olgusunun örneklerini oluşturmaktadır. Ayrıca bazı ayrıcalıklı belediye yöneticilerinin birden fazla şirkette görevlendirilmesi ile ilgili örnekler ise, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘e 4 ayrı şirkette yönetim kurulu başkanı ya da vekili, Ali Celal Ergin, Ali Ercan Türkoğlu, Ali İhsan Özgürman, Barış Karcı, Ersan Odaman, Hakan Öztürk, Raif Canbek, Sönmez Alev, Süleyman Sırrı Aydoğan, Türkan Özgür ve Yusuf İncili gibi isimlere iki ayrı şirkette görev verilmiş olmasıdır.

Şu anda geçerli olan güncel bilgilere göre belediye dışından yönetim kurulu başkanı ya da üyesi olarak görevlendirilen isimleri; yani bilgili, birikimli ve deneyimli olmadığı halde liyakat kuralına uyulmaksızın görevlendirilenleri tek tek ele aldığımızda ise televizyonlarda karşımıza sık sık çıkan siyasal iletişim uzmanı Gülfem Saydan Sanver, kısa ismi DİDER olan Dünya Kenti İzmir Derneği başkanı Ahmet Güler, Tunç Soyer‘in Bornova Anadolu Lisesi‘nden arkadaşları Ali Ercan Türkoğlu ve Ersan Odaman, Sosyal Demokrat Belediyeler Derneği (SODEM)‘den çalışma arkadaşı Canan Karaosmanoğlu Alıcı, TMMOB‘dan Alim Murathan ve Melih Yalçın, eski ya da yeni CHP‘li siyasetçiler Ali Hıdır Uludağ, Azimet Gürbüz, Aytekin Sözen, yönetim kurulu üyesi olduğu şirkete öncelikle kendi kitaplarını bastırtan Burhan Suat Çağlayan, şirketteki yönetim kurulu başkanlığı dışında Kemeraltı Koordinatörü ilan edilen Erdal İzgi, Kemal Özdönmez, İstanbul Kadıköy‘den kalkıp gelen Selami Öztürk, Aziz Kocaoğlu döneminin has adamı Süleyman Sırrı Aydoğan ve belediyedeki her yerden karşımıza çıkan Zeynep Altıok, basın dünyasından Hasan Erel ve Muzaffer Ayhan Kara, Loca‘dan Osman Tayfun Maro ve Ulvi Puğ, sanat ve yayın dünyasının Urla’ya yerleşen emeklileri Vecdi Sayar, Eren Aysan Yığcı, Şahin Beygu, Raşit Çavaş ve Yücel Erten gibi isimleri, akademinden Serhan Ada ve “her daim danışmanKoray Velibeyoğlu ile muhatap oluruz.

Sonuç olarak;

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in özel şöforü Hüseyin Sezer‘in, KHK’lı profesörlerin, CHP eski milletvekili ve genel başkan yardımcısı Eren Erdem’in yönetim kurulu üyesi olarak görevlendirildiği günler Sayıştay uyarısı ya da başka nedenlerle geride kalsa da, şu an itibariyle İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ait birçok şirkette o şirketin faaliyet alanına giren konularda hiçbir bilgisi, birikimi, deneyimi ve becerisi olmayan belediye bürokratlarının, CHP’li eski ya da yeni siyasetçilerin, BAL’lı olarak adlandırılan Bornova Anadolu Lisesi mezunlarının liyakat ilkesi gözetilmeksizin yönetim kurullarında görevlendirildiği ve bu görevleri fiilen yapmadıkları halde her ay banka ATM’lerinden huzur hakkı adı altında hak etmedikleri paraları aldıkları belirlenmiştir. BU durumun AKP iktidarı tarafından yapılandan hiç bir farkı yoktur ve onların bu tutumu eleştirilirken CHP’li belediye başkanlarının da aynısını yapması aynı adaletsiz, haksız durumun tekrarından başka bir şey değildir.

Bu durumda yapılması gereken ise;

1. Bu konuda zorlayıcı hukuki bir düzenleme olmamakla; ayrıca, CHP‘nin çoğunlukta olduğu bir belediye meclisinde yapılan görevlendirme işleminin tartışılması ve reddedilmesi diye bir ihtimalinin gündeme gelmesi mümkün olmamakla birlikte; belediye şirketleri için yapılan görevlendirmelerde aynen üst düzey yöneticilerin atanmasında olduğu gibi belediye meclisine bilgi verilmesi; hatta, onayının alınması doğru olacaktır.

2. Her bir şirkette yönetim kurulları için yapılacak görevlendirmelerin hukuka, bilime ve liyakate uygun kriterlere göre yapılmasını sağlayacak iç yönergelerin hazırlanması, bu kriterler arasında arkadaşlık, dostluk, aynı partiden ya da mezhepten olma veya menfaate dayalı kriterlere yer verilmemesi, bu yönergelerin 2015 yılında İZFAŞ için yapılan düzenlemede olduğu gibi görevlendirilecek kişilerin özelliklerine göre düzenlenmemesi uygun olacaktır.

3. Şirket yönetim kurullarında belediye bürokratlarının görevlendirilmesi durumunda, şirketin faaliyet konusu ile bürokratın mesleki kariyeri arasında ilgi ve uyum aranmalı, şirketin faaliyet alanı konusunda bilgisi, ilgisi, becerisi, birikimi ve deneyimi olmayan bürokratlar yönetim kurulu başkanı ya da üyesi olarak görevlendirilmemelidir.

4. Şirketlerin yönetim kurulunda görevlendirilen kişilerin mesleki kariyerleri ile ilgili bilgilerin şirketlerin İnternet sayfalarında ayrıntısıyla açıklanarak kamuoyunun bilgilendirilmesi uygun ve doğru olacaktır.

5. Şirketlerin yönetim kurullarında görev yapanlara ödenecek huzur haklarının yönetim kurulunun bizatihi kendisi tarafından değil; Türk Ticaret Kanunu‘na göre şirket genel kurulu tarafından alınması ve bu rakamların kamuoyuna açıklanması şeffaflık ve bilgi edinme haklarının kullanımı açısından uygun ve doğru olacaktır.

6. Huzur hakları, şirket yönetim kurulu toplantılarının fiilen yapılması ve üyenin o toplantılara katılması durumunda ödenmelidir.

Önermesi bizden, uygulanması ise bu konuda görevli, yetkili ve sorumlu olanlarda… Tabii ki, hep birlikte eleştirdiğimiz AKP iktidarına ve onun yandaşlarına benzememek, onların yaptığının aynısını yapmamak koşuluyla…

Kuşku hâlesi…

Ali Rıza Avcan

İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Danışmanı Prof. Dr. İlhan Tekeli, 1991 yılında yapılan bir kongreye sunduğu “Kentlerde Büyük Projelerin Meşruiyetinin Kurulması ve Yönetimi Üzerine” başlıklı bildirisinde, büyük projelerin hazırlanması ve uygulanması süreçlerinde şeffaf olunmadığı takdirde belediyelerin üstünde kuşku hâleleri oluşacağını söylemiş. (1)

Hâle” sözcüğü sözlüklerde “ağıl“, “ayla” ya da “ışık halkası” şeklinde açıklanan bir sözcük. Bu sözcüğün İngilizce karşılığı ise “aureola” ya da “halo” anlamına geliyor ki; Hırıstiyan ikonografisinde genellikle “Saint” olarak tanımlanan “Aziz“lerin başının üstündeki ışıktan oluşan halkayı ifade ediyor. O nedenle, “şeref nuru” olarak da tanımlandığı oluyor…

İnancın simgesi olarak kabul edilmiş bu simgenin bir anda sayın Tekeli’nin ifade ettiği “kuşkunun” simgesine dönüşmesi ise oldukça ironik bir durum… İnanırken inanmamak ve bunu yine aynı simge ile anlatmaya çalışmak… İnancın simgesi olan bir ışık halkasının bir anda kuşkunun simgesine dönüşmesi…

Demek ki inanmakla inanmamak, güvenmekle güvenmemek arasındaki fark, aynı simgeyi kullanacak kadar bir birine yakın, birbiri ile ilişkili bir ruh hali…

Hele ki güvenmenin temeli olan doğru, sağlıklı bilginin olmadığı, bilginin paylaşımdan kaçırıldığı durumlarda…. 

O anlamda İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 2015-2019 dönemi faaliyetleriyle ilgili stratejik planının “İlkelerimiz” bölümünde, “dürüst, güvenilir, adil ve tarafsız olmak“, “hesap verebilirlik ve şeffaflık” gibi iddialarınız olsa bile…

Şayet bize; yani kamuya ya da İzmirliler’e ait paralarla kurduğunuz ve bu nedenle kamu şirketi olarak gördüğümüz belediye şirketlerindeki birtakım bilgileri, “ticari sır” olarak tanımlanan perdelerin arkasına saklıyor, kamuya ait bilgiyi kamudan kaçırıyorsanız…

Geçtiğimiz aylarda İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin sermayesinin tamamına ya da bir kısmına sahip olduğu şirketlerin mali, finansal ve yönetsel bilgilerini; özellikle de hangi şirketlerin ne ölçüde zarar ettiğini öğrenmek için girişimde bulunduk. Bu amaçla İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nde bu şirketlerin koordinasyonundan sorumlu olan  İşletme İştirakler ve Yerel Hizmetler Dairesi Başkanlığı Şirketler ve Kuruluşlar Şube Müdürlüğü‘nden Bilgi Edinme Kanunu uyarınca bilgi istedik.

Aldığımız yanıt, her bir şirketin tüzel kişiliği birbirinden farklı olduğu için her birine ayrı ayrı başvurarak bilgi alabileceğimiz şeklindeydi. Yani işi yokuşa sürüp aslında kendilerinde bulunan bu bilgileri vermekten kaçınıyorlardı.

Bunun üzerine yine Bilgi Edinme Kanunu‘na göre Başbakanlık Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu‘na başvurduk. Bu başvuruda yapılan işlemin doğru olmadığını, talep ettiğimiz bilgilerin asıl olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nde olduğunu ifade ettik.

Başbakanlık Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu 14 Eylül 2017 tarih, 2017/1485 sayılı kararında “…adı geçen şirketlere ayrı ayrı başvurulması gerektiği şeklinde cevap vermesinde kanuna uyarlılık bulunmamaktadır. Bu nedenle itiraz sahibinin talep etmiş olduğu bilgilerin hali hazırda kurum kayıtlarında mevcut olması durumunda 4982 sayılı Kanun ve ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde değerlendirilerek, başvuru sahibine bir cevap verilmesi gerektiğinin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na bildirilmesine oybirliği ile karar verilmiştir.” denilmiş olmasına karşın bu karar uyarınca İzmir Büyükşehir Belediyesi İşletme İştirakler ve Yerel Hizmetler Dairesi Başkanlığı adına İşletme İştirakler ve Yerel Hizmetler Dairesi Başkanı Hakan Öztürk imzasıyla tarafıma gönderilen 29 Eylül 2017 tarih, 51053830-622.01-E.251487 sayılı cevabi yazıda ise bu bilgilerin bir kısmını ticaret sicilinden öğrenebileceğimiz, diğer kısımlarının da “ticari sır” olması gerekçesiyle verilemeyeceği söyleniyordu.

Resim1

Şimdi bu durumda, verilen bu yasa dışı cevap hakkında yasal hakkımızı kullanarak hem istediğimiz bilgileri alacak hem de sahip oldukları yetkileri aşarak bu tür yazışmaların altına imza atan görevliler hakkında hukuki kovuşturma yoluna gidecek olmakla birlikte şirketler hakkındaki bilgileri değişik gerekçelerle vermekten kaçınan belediye yöneticilerine şu soruları açık bir şekilde sormamız gerekiyor:

1. Bilgilerinizi bize vermekten kaçındığınız şirketler, belediyeye; yani kamuya ait mali kaynakların kullanımı suretiyle kurulmamış mıdır? O nedenle sermayeleri, bizlerin verdiği vergi, harç ve ücretlerle oluşan bütçelerle oluşturulan şirketlerle ilgili bilgileri bizimle niye paylaşmıyorsunuz?

2. Fitch ya da Moody’s gibi yabancı uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarına; sizin performansınızı ortaya koyan raporları yazmaları için hem de üstüne binlerce lira ödeyerek verdiğiniz bu bilgileri niye Türk halkından ve İzmirliler’den saklıyorsunuz?

3. Şirketlerle ilgili bilgileri bizlerle paylaşmayışınızın nedeni, yoksa bu şirketlerle ilgili bilmemizi istemediğiniz bilgi ve gelişmeler midir? 

4. Bizlerle paylaşmadığınız bilgilerin kaynağında yanlışlıklar, eksiklikler, yetersizlikler ve kötü bir yönetim anlayışı mı yatmaktadır?

Resim3

5. Şirketlerle ilgili bilgileri, “biz aslında Bilgi Edinme Kanunu kapsamında değiliz” ya da “bu bilgiler ticari sırdır” gibi sudan gerekçelerle saklarken kurumunuzun üstünde “kuşku haleleri” oluşturacak şekilde kurumsal itibarınıza zarar verdiğinizin ve belediyenizin stratejik planında yazılı olan “şeffaflık“, “hesap verebilirlik“, “dürüst ve güvenilir olmak” gibi ilkelere aykırı davrandığınızın farkında mısınız?

6. Türk Ticaret Kanunu ile tanımlanan ve serbest piyasada birbirleriyle rekabet eden şirketler için geçerli olan “ticari sır” gerekçesini, rakibi bulunmayan tekel konumundaki şirketleriniz için ileri sürmek ne ölçüde anlamlıdır ve bu anlayış Cumhuriyet Halk Partisi‘nin dile getirdiği siyasi görüşlerle ne ölçüde örtüşmektedir?

7. Belediye şirketlerine ait bilgileri halktan saklayarak, belediye ile ilgili her kurumsal eleştiride “dürüstlük”, “güvenilir” ve “adil olma” gibi kişisel özelliklerini öne çıkararak savunmaya geçen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu‘nun oluşturduğu kişisel itibar, politika ve algıya zarar vermiş olmuyor musunuz? 

8. Her şeyden önemlisi, Başbakanlık Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu‘nun kararına aykırı olarak bu bilgileri vermekten ısrarlı bir şekilde kaçınan belediye yöneticileri kendi belediye başkanlarının da destek verdiği “HAK, HUKUK, ADALET” mücadelesi kapsamında yaptıklarını adil bulmakta mıdırlar?


(1) Tekeli, İlhan: “Kentlerde Büyük Projelerin Meşruiyetinin Kurulması ve Yönetimi Üzerine“, İlhan Tekeli Toplu Eserler.6, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul,2009., s. 177-185

 

 

 

 

Halkın çarçur edilen parası…

Ali Rıza Avcan

Belediyelerin kurduğu ya da ortak olduğu şirketlere kuruluş aşamasında ya da sonrasında aktarılan kamu kaynakları dibi bilinmeyen bir kuyunun içinde çarçur edilmekte ve bu durum özel bir çabayla halkın denetiminden kaçırılmaktadır….

Bu durum sadece İzmir ve çevresinde değil; tüm ülkedeki bütün belediye şirketlerinde yaşanmakta, böylelikle genel bir yozlaşma ve yolsuzluğun ürünü olarak artık hepimizin kanıksadığı bir toplumsal gerçek haline dönüşmektedir.

Böylesine önemli bir kanıya neden ve nasıl vardın diye sorarsanız; ben de bunun türlü çeşitli nedenlerini anlatmaya başlayabilirim.

HD-keyhole

Her şeyden önce belediyelerin yapmak zorunda oldukları her bir kamu hizmeti için belediye dışında ayrıca bir şirket kurulma yoluna gidilmekte ve bizlerin devlete ya da belediyelere ödediği vergi ve harçlarla oluşan belediye bütçelerinden bu şirketlere sermaye payı olarak büyük miktarlarda paralar aktarılmakta, devamında ise bu sermaye payları gerçekleşen yıllık zararları karşılamak amacıyla devamlı olarak artırılmaktadır.

Örneğin şu an itibariyle İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ortak olduğu toplam 17 şirketin ödenmiş sermaye büyüklüğü 3.091.356.010.-TL’yı bulmakta olup, neredeyse belediyenin 4 milyar 950 milyon lira tutarındaki 2017 yılı bütçesinin üçte ikisine tekabül etmektedir.

Bu durum ayrıca, neredeyse her bir belediye hizmetinin karşılığında bir şirket kurulması suretiyle neredeyse tüm belediye hizmetlerinin özelleştirildiği anlamına gelmekte ve tüm belediyelerin şirketler kurarak ya da çok ortaklı özel şirketlere ortak olarak özelleştirmenin boyut ve derinliğini nasıl artırdığını net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin siyasi olarak temelden karşı olduğu taşeronlaşmayı gelişip güçlendirmek için her bir belediyenin ayrı bir şirket kurması ise bu işin başka bir trajik yönüdür. Taşeron işçi çalıştırma konusunda İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde İzenerji A.Ş.’nin, Konak Belediyesi’nde Merbel A.Ş.’nin, Karşıyaka Belediyesi’nde de Kent A.Ş.’nin görevli olması ve taşeron işçilik ihalelerine bu şirketlerin katılması taşeron işçi çalıştırmama konusundaki siyasi niyetin CHP’nin en büyük ve önemli belediyelerinde nasıl samimiyetten uzak bir uygulamaya dönüştüğünün kanıtlarıdır.

Buna ek olarak, son 2-3 yıldır belediyeye ait kamu kaynakları, belediye meclisinden karar alınarak ya da alınmayarak birtakım işadamlarının ortak olduğu çok ortaklı şirketlere aktarılmakta; böylelikle kamu kaynaklarının özel şahıs ya da kurumların menfaatleri doğrultusunda kullanılması sağlanmaktadır. 2016 yılında 3 Milyon liranın belediye meclisi kararıyla Tarkem A.Ş.’ne, 2017 yılında da 12 Milyon liranın belediye meclisi kararı aranmaksızın Tetusa A.Ş.’ne aktarılmış olması bu durumun en iyi örnekleridir.

Ayrıca bu şirketlerin her yıl yaptıkları kar ya da zararlarla bilançoları ve çalıştırdıkları personel sayıları gibi önemli bilgiler halka açıklanmamaktadır. Yasal bir zorunluluk olmamakla birlikte belediyeye ait faaliyet raporlarında bu şirketler için sadece yaptıkları hizmetler anlatılmakta; ama örneğin İzfaş A.Ş.’nin geçen yılki İzmir Uluslararası Fuarı için Folkart’tan temin ettiği sponsorluk katkısı gibi bilgiler hiçbir şekilde kamuoyu ile paylaşılmamaktadır.

Çoğu kez şirketlerle ilgili bir takım bilgileri Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde sorduğumuzda, bu şirketler kanun kapsamında oldukları ve bilgileri “ticari sır” niteliğinde olmadığı halde ya kanun kapsamında olmadıkları ya da “ticari sırları” veremeyecekleri gerekçesiyle bu sorular yanıtlanmamaktadır. 

MW-CX277_opaque_20141023142936_ZH

Ayrıca bu şirketlerle ilgili tüm bilgiler, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin elinde olduğu halde bu şirketlerin ayrı bir kamu tüzel kişiliği olduğu gerekçesiyle sorular yanıtlanmamakta, bu tür soruların şirketlere sorulması istenmektedir.

Ama bu şirketlerin bir kısmı mevcut olmakla birlikte, örneğin Hilton İzmir Oteli’ne kiralanan gayrimenkul nedeniyle ortak olunan İzmir Enternasyonal Otelcilik A.Ş.’ne nasıl ulaşılacağı, bu şirket hakkında nasıl bilgi alınacağı, bu şirketteki belediye hissesinin akıbeti konusunda kimin bilgi vereceği bilinmemektedir.

Kamuya ait tüm bilgilerin hiç bir yasal gerekçenin arkasına sığınmadan kamuoyuna açıklanması doğru ve ahlaki bir davranış olduğu halde bu şirketlerin durumunu açık bir şekilde ortaya koyan bilgiler, Türk Ticaret Kanunu ile diğer şirketlere tanınan ayrıcalıklardan yararlanılarak halktan kaçırılmakta, şirketlerin İnternet sayfalarında yayınlanmamakta; hatta belediye meclisi üyelerine bile yeterli düzeyde bilgi verilmemektedir.

Ayrıca ne hikmetse çoğu şirketin bağımsız denetimi, İzmir’de bu işi yapabilecek şirketler olduğu halde İstanbul’daki bir şirkete yaptırılmakta ve bunun nedeni de açıklanmamaktadır.

Bu anlamda belediye şirketleri kapalı bir kutu gibi halktan kaçırılmakta ve bu yanlış tutum hem belediyenin  hem de belediyeyi elinde bulunduran Cumhuriyet Halk Partisi’nin itibarına zarar vermektedir.

hqdefault

Çünkü şirketlerle ilgili en temel ve küçük bir bilginin bile halktan, kamuoyundan saklanması, bunun için akla hayale gelmeyen bürokratik kurnazlıkların yapılması işin arkasında gizlenen, saklanan bir şeyler olduğu şeklindeki kaygılarımızı; hatta kuşkularımızı doğrulamaktadır. Böylelikle belediye yönetimi kendi kendine zarar vermekte, adeta kendi kuyusunu kendisi kazmaktadır.

Bu durum karşısında, kamuoyunda oluşan kuşku, şüphe ve güvensizliği besleyen en önemli nedenin bilgi eksikliği ve bilgiye ulaşım hakkını engelleme olduğunu hatırlatarak, bu konuda başa gelebilecek en iyi şeyde bile bu tutum ve davranışı sürdürmekte ısrar eden belediye yöneticilerinin sorumlu olacağını ifade etmek isteriz.

Belediye şirketleri ve şeffaflık…

Ali Rıza Avcan

Belediyelere bağlı şirketler, hepimiz için bilinmeyen, bilinmediği için de devamlı şüpheyle baktığımız, yolsuzluklara açık olduğunu kabul ettiğimiz kurumlar…

Oysa onları kuran ya da yönetenler açısından da her şeyin daha kısa sürede kolaylıkla yapılmasını sağlayan harika formüller…

O nedenle de, çoğu kez kantarın topuzunu kaçırtan, insanı gafil avlayan ya da gafillerin işine yarayan şeyler…

s-df5e98480373e1a333b487298e98e1f917291e21

1980’li yıllarda belediye şirketlerinin kuruluşu ile başlayan özelleştirme çalışmaları, bildiğimiz gibi küreselleşmeci neoliberal ideolojinin devletin küçülmesi adına ortaya attığı düşüncenin bir ürünü…

İlk yıllarda ihale mevzuatını aşmak amacıyla kurulduğu söylenen belediye şirketleri zaman içinde belediye bütçesini aşan büyüklükteki cirolarıyla belediyelerdeki özelleştirme çalışmalarının merkezine oturmuş ve zaman içinde belediye mevzuatının şirketlere yer bırakmayacak şekilde düzenlenmesi yerine, belediyelerin şirketleşmesi özendirilerek belediye şirketlerine özel sermayenin katılımı ile bu sürecin sonuna gelinmiştir.

İşte o nedenle biz işin içine özel sermayenin de girdiği bu şirketlere hep kuşkuyla bakıyoruz…

Çünkü o şirketler, şimdiye kadar sergiledikleri performans ile belediyelerde taşeron işçi çalıştırılmasını sağlayan iktisadi kurumlar olmuştur.

Çünkü o şirketler, yasaların kamu adına koyduğu sınırların kolaylıkla aşılmasını sağlayan yararlı bir alet çantası olarak kullanılmıştır.

Çünkü o şirketler, birer kamu şirketi olmakla birlikte serbest ticaretin koruma ve kollamasından yararlanarak suç konusu olabilecek şeylerin kolaylıkla saklanıp gizlendiği yerler olarak kullanılmıştır.

Örneğin, neredeyse tüm belediyelerde “hizmet alımı” ile istihdam edilen taşeron işçilerinin asıl patronu, hep bu şirketler olmuştur.

Örneğin, ihale mevzuatının getirdiği sınırlamaları dinlemeyen, çoğu kez gözden kaçırılmak istenen usulsüz, fuzuli harcamaların merkezi, hep bu şirketler olmuştur.

Örneğin, sponsor katkısı adı altında yandaş şirketlerden alınan paraların gizlenip saklandığı yerler, hep bu şirketler olmuştur. 

Şayet bugün İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bilgi edinme hakkı ile ilgili internet sayfasını açtığınızda karşınıza çıkan bilgi notunda belediyeler ve belediye şirketleri bir kamu kurumu olmasına karşın “ticari sır” niteliğindeki bilgilerin verilemeyeceği belirtiliyorsa, hep bu şirketler nedeniyle olmuştur.

Resim1

Hele ki bütün bu kolaylıklarının üstüne bir de yasal zorunlulukları yerine getirmezseniz; işte o zaman, istediğiniz her şeyi istediğiniz şekilde yapabileceğiniz bir ortamda bulursunuz kendinizi…

Örneğin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na göre üst üste iki yıl bağımsız denetime tabi olma kriterlerinden en az ikisini aynı anda taşıyan sermaye şirketinizi bu yasal zorunluluğa karşın bağımsız denetim kurumları denetlemiyorsa ya da internet sayfanızda şirketinizle ilgili önemli mali bilgileri; örneğin bilanço ve kar-zarar cetvelleriyle önemli kararlarınızı koyacağınız “Bilgi Toplumu Hizmetleri” denilen bölüm yoksa ya da olsa bile orada bu bilgilere yer vermiyorsanız; işte o zaman şirket içinde istediğiniz gibi at oynatabilirsiniz…

Aynen Karşıyaka Belediyesi‘nin şirketi Kent Anonim Şirketi gibi ya da internet sitesi uzun süredir yapım aşamasında olan Konak Belediyesi’ne ait Merbel Turizm, Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi‘nde olduğu gibi… 

Oysa diğer belediyelerde olduğu gibi bu iki belediye de hazırladıkları stratejik planlarda şeffaf olacaklarını dosta düşmana duyurmalarına karşın; bazı karar ve hesaplarını ısrarlı bir şekilde kamuoyunun bilgi ve denetiminden kaçırmaya çalışıyorlar…

Hele ki bu şirketler devamlı zarar eden; yani halkın parasını çarçur eden şirketlerse…

Danışmanlık-10

İşte o zaman, bu şirketlerde kimlerin görevlendirildiğini, hangi belediye meclisi üyelerinin işin içinde olduğunu, görevli olanların liyakatlerini, sürekli zararın neden oluştuğunu, harcamaların nerelere yapıldığını, kimlerden tahsilat yapılıp kimlerden yapılmadığını, bu şirketlerin bir insanlık suçu olan taşeron sistemi içindeki suç ortaklıklarını daha fazla izleyip daha fazla öğrenmemiz ve daha fazla teşhir etmemiz gerekiyor…