“Meş’um” Geleceğini Bekleyen Bir Mahalle: Turan (6)

Ali Rıza Avcan

Bayraklı ilçesine bağlı Turan mahallesinin dününü, bugününü ve geleceğini bir mahalle monografisi boyutunda ele alıp irdelemeye çalıştığımız dizi yazımızın bugünkü bölümünde, mahallenin büyük bir kısmını oluşturan Atatürk Ormanı‘nı ele alıp anlatmaya çalışacağız.

1968 yılında başlayıp 1982’de biten bir ağaçlandırma çalışması sonucunda İzmir Valiliği’nin 26 Kasım 1980 tarih, 05.04.15-4/2672 sayılı çağrı yazısı üzerine 9 Aralık 1980 tarihinde Vali Nazmi Çengelci’nin başkanlığında yapılan toplantıda kurulmasına karar verilen Atatürk Ormanı, 1982 yılı kayıtlarına göre toplam 367,30 hektarlık bir proje alanında 360,28 hektarlık bir uygulama alanını kapsamaktadır. 

Proje dosyasındaki 1982 yılı kayıtlarına göre bu ormanın 191,20 hektarı (% 52,05) orman kadastrosu yapılıp Orman Genel Müdürlüğü’ne tahsis edilen hazine arazisinden, 36,24 hektarı (% 9,86) Orman Genel Müdürlüğü adına tahsis işlemi devam eden Hazine arazisinden (2046 Ada, 7 Parsel), 88,08 hektarı (% 24) Orman Genel Müdürlüğü’ne tahsis edilecek olan Hazine arazisinden (2261 Ada, 2 Parsel), 43,40 hektarı (% 11,81) Orman Genel Müdürlüğü’nce kamulaştırılacak özel arazilerden (2261 Ada, 2 Parsel) ve 8,38 hektarı da (% 2,28) mülkiyeti henüz çözümlenmemiş alanlardan oluşmaktadır.

İzmir Valiliği’nin aldığı bu karara göre orman kadastrosu yapılıp Orman Genel Müdürlüğü’ne tahsis edilen 191,20 hektarlık Hazine arazisinin 150,82 hektarı alınan karar uyarınca ağaçlandırılacak, geriye kalan 40,38 hektarı ise toprak kalitesinin kötü olması (Andezit kaya) nedeniyle ağaçlandırılmayacaktır.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin verilerine göre Turan mahallesi toplam 221,25 hektarlık (2.212.548,76 m²) bir alanı kapsadığına göre, Atatürk Ormanı‘nın mahalle sınırları dışına taştığını kabul etmemiz gerekiyor.

Atatürk Ormanı Harita 002
Atatürk Ormanı
Atatürk Ormanı Harita 001
Atatürk Ormanı Kadastrosu

Haritaya baktığımızda ise Atatürk Ormanı‘nın güneyden Anadolu Caddesi ve Ege Deniz Bölge Komutanlığı arazisiyle, batıdan Gümüşpala mahallesi, kuzeyden çevre yolu ve Doğançay mahallesi, doğudan da Cengizhan, Alparslan ve Fuat Edip Baksı mahalleleri ile çevrelenmiş durumda olduğunu ve esas olarak Yamanlar Dağı’nın doğu yamaçlarında yer alan Alurca Vadisi’nde ve çevresinde yayıldığını görüyoruz.

Atatürk Ormanı resmi ve özel kuruluşların web sayfalarıyla tüm internet dünyası açısından adeta mevcut olmayan bir yer. İzmir Orman Bölge Müdürlüğü ile İzmir Valiliği, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Bayraklı Belediyesi’ne ait web sayfalarını açıp baktığınızda “Atatürk” ismiyle onurlandırılmış 367 hektar büyüklüğündeki bu kent ormanına hiç yokmuş gibi hiç yer verilmediğini, bu orman ve özellikleri hakkında tek satır bile olsun tanıtıcı bilginin bulunmadığını , tek bir görüntüsünün yayınlanmadığını, tanıtımının yapılmadığını görüyorsunuz. Atatürk Ormanı bu haliyle görüp bildiğimiz ama hakkındaki bilgilere ulaşamadığımız bir kent sırrı gibi orada duruyor ve ne yazık ki hiçbir resmi kurum ya da yetkili tarafından sahiplenilmiyor.

Bu konudaki tek istisna ise, 2010-2012 yılları arasında bu ormanın doğusundaki 4.119 metrekarelik alanda Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı tarafından yaptırılan Gemi Trafik Hizmetleri Merkez Binası ve Trafik Gözetleme İstasyonu inşaatının, inşaatın yapıldığı alanın 1. derece doğal SİT alanında kalması nedeniyle Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi‘nin açtığı dava sonucunda durdurulması ile ilgili internet gazetesi haberleri.

55eaa846f018fbb8f88e5e1f (1)

Bu haberlere baktığınızda değişik kamu kuruluşlarının bu ormanlık alanı adeta kemirircesine sağından solundan daraltmaya çalıştığını ve bu konudaki tek savunma hareketinin Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi‘nden geldiğini, sözkonusu meslek odasının her zaman yaptığı gibi kamu yararını gözeterek dava açtığını ve sonuç aldığını görerek seviniyorsunuz.

Ama bu haberlerde bile konunun Atatürk Ormanı ile değil; Cumhuriyet’in 50. yılı olan 1973 yılında oluşturulduğu anlaşılan ‘50. Yıl Gazeteciler Cemiyeti Hatıra Ormanı‘yla ilişkilendirildiğini görüyorsunuz. Oysa burasının 1973 yılında ‘50. Yıl Gazeteciler Cemiyeti Hatıra Ormanı‘ olarak tanımlanmış olmasına karşın, aradan 9 yıl geçtikten sonra 1982 yılında İzmir Valiliği tarafından Atatürk Ormanı olarak tanımlandığını ve koruma altına alındığını biliyoruz. 

Ancak aradan geçen 35 yıl içinde Atatürk Ormanı‘nın bu bölgeden sorumlu İzmir Orman Bölge Müdürlüğü’nün ve ona bağlı Ağaçlandırma Şefliği’nin gündeminden düştüğü anlaşılmaktadır. Çünkü İzmir Orman Genel Müdürlüğü’ne gidip Atatürk Ormanı hakkında bilgi istediğimizde bile, görevlilerin bu ormanla ilgili 1982 tarihli son proje dosyasını -bütün samimi çabalarına karşın- 1-2 saat süreyle aradıklarına, buldukları resmi belgelerin en yenisinin 1982 tarihli olduğuna ve bu tarihten sonra hiçbir işlemin yapılmadığına tanık olduk.

Ayrıca yetkililerle yapılan özel görüşmelerde Atatürk Ormanı‘nın artık orman sınıflamasına göre “bozuk okaliptüs ormanı” olarak tanımlandığını, ormanın oluşumunda yanlış bir tercih sonucu okaliptüsün seçilmesi ya da bu ağaçlara ağırlık verilmesi nedeniyle bugün bu bölgenin yeniden ıslah edilmesi gerektiği düşüncesinde olduklarını, bölgede önemsedikleri tek ağaç varlığının Ege Deniz Bölge Komutanlığı’nın batısında yer alan küçük bir fıstık çamı kolonisi olduğunu öğrendik. Nitekim onlardan aldığımız orman haritası ve orman kadastro haritası da bu durumu doğruluyordu.

Oysa 1981-1982 döneminde Atatürk Ormanı’na 6.000 adet kızılçamı, 10.000 adet Halep çamını, 30.000 adet fıstık çamını, 5.500 adet serviyi, 4.000 adet Kıbrıs akasyasını, 3.000 adet akasyayı, 300 adet çınarı, 500 adet akçaağacı, 1.000 adet sahil çamını, 1.000 adet sediri, 200 adet iğdeyi, 20 adet erguvanı, 100 adet karabiberi, 1.000 adet demir ağacını, 20 adet porsuku, 50 adet hatmiyi, 100 adet ateş dikenini, 100 adet zakkumu, 100 adet palmiyeyi, 100 Fenixin tahsis edilip dikilmesini öngören resmi belgeyi gördüğümüzde yaratılmak istenen şeyin bugünkü gibi bozuk bir okaliptüs ormanı değil; iklime ve coğrafyaya uygun bütün ağaç, ağaççık ve çalıların bir arada yer aldığı bir arboretum olduğunu anlamanız hiç de zor değil.

8
Sancar Maruflu

Oysa bugün Atatürk Ormanı ormancıların nitelemesiyle “bozuk okaliptüs ormanı” olarak tanımlanan; o nedenle de ıslah edilmediği sürece hem devletin kamu kurumları hem de büyük inşaat şirketlerinin, müteahhitlerin rant iştahları karşısında savunulamayacak, gözden ilk çıkarılacak yerlerden biri gibi gözükmektedir. Hele ki, bazı askeri bölgelerin; özellikle de Atatürk Ormanı‘nın hemen yanındaki Ege Deniz Bölge Komutanlığı sahasının bazı inşaat firmalarının ya da meslek odalarının iştahını kabarttığını hissettiğimiz günümüz koşullarında…

SCX-3200_20170331_13141101Atatürk Ormanı‘nın geliştirilip güçlendirilmesi için İzmir’in değerli bir markası olarak gördüğümüz sevgili Sancar Maruflu‘nun başkanlığındaki İzmir Atatürk Ormanı-Kültürpark’ı Koruma ve Anıt Yaptırma Derneği‘nin Atatürk Ormanı‘nın kuruluşundan bu yana yaptığı değerli çaba ve çalışmaları, hatta bu ormanda seyir teraslarıyla arkeolojik ve askeri müzeyi, piknik alanlarıyla çocuk bahçesi ve çayhaneyi, gölge altı oturma alanlarıyla havuzu da kapsayan büyük bir zafer anıtı yaptırabilmek amacıyla neler yaptığını bilip kendisine teşekkür etmekle birlikte; bu tür çalışmalarla yapacağımız yeni katkı ve desteklerin de artarak yoğunlaşması gerektiğini, özellikle İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Bayraklı Belediyesi’nin bu konuyu bir görev kabul ederek el atmasının uygun olacağını düşünüyor, Atatürk Ormanı‘nın yeni rant alanı olma ihtimalini ortadan kaldırmak amacıyla bir an önce nitelikli bir kent ormanı haline getirilmesi gerektiğini tüm resmi, özel ve sivil kuruluşlarla İzmir ve Bayraklı halkıyla tüm kamuoyuna hatırlatmak istiyoruz…

130285242

 

“Meş’um” Geleceğini Bekleyen Bir Mahalle: Turan (5)

Ali Rıza Avcan

İzmir, Bayraklı ilçesinin kıyıda köşede kalmış bir mahallesi olarak bildiğimiz Turan ile ilgili yazı dizimizin bugünkü bölümünde, şimdiye kadar kağıda kaleme dökülmemiş insan hikayelerinden, Turan’ı Turan yapan değerli insanlardan, şimdi mevcut olmayan insanlar, aileler ve onlar arasındaki sıcak komşuluk ilişkilerinden söz edeceğiz.

Geçtiğimiz günlerde değerli dostum Hakan Kazım Taşkıran‘ın organizasyonu ile çok değerli bir insanı tanıma ve bol bol sohbet etme fırsatını yakaladım. O nedenle öncelikle Hakan Kazım Taşkıran‘a, böylesi değerli biriyle tanışarak sohbet etmemi sağladığı için teşekkür etmek isterim.

Sözünü etmek istediğim değerli insan, İzmir’in kurtuluşu ile birlikte ailesi ile birlikte Midilli’den göç ettikten sonra gelip Bayraklı’ya yerleşen, Bayraklı’yı çok seven, Bayraklı’da çok değerli ilişki ve anılar biriktiren, şimdi ise Kazdağları’ndaki bir köy evinde mütevazi bir yaşam sürdüren sayın Mustafa Türkay Komili idi.

Sayın Mustafa Türkay Komili, Cumhuriyet Dönemi Bayraklısı’nı o dönemdeki yaşantısı üzerinden çok iyi bilen gerçek bir Bayraklılı. Çok kültürlü köklü bir aileden gelen ve güzel anılarla dolu gerçek bir entelektüel ve zarif bir beyefendi. Tam anlamıyla kültür ve sanatla yoğrulmuş bir kentli.

Kah sohbet, kah kayıtlı bir sözlü tarih çalışmasına dönüşen görüşmelerimiz sırasında önüme geniş bir Bayraklı tarihi ve coğrafyası sererek bana birçok güzel insandan, olaydan ve anılardan söz etti. 

Tabii ki anlattıklarının büyük bir kısmı geçmişte Bayraklı’da yaşayan ya da çalışanlarla ilgiliydi. O nedenle, geniş Bayraklı coğrafyası içinde yer alan bol bilgi ve anı arasından Turan ile ilgili olanları bulmaya, her anlatılanın Turan ile ilgisini kurmaya ve anlamaya çalıştık hep birlikte.

Kendisi bu çalışmada bize o kadar yardımcı oldu ki, anlattıklarının yetersiz olduğunu düşündüğü birçok yerde bize yeni kaynak isimler ve iletişim bilgilerini vererek bu isimlerle görüşmemizi ısrarlı bir şekilde istedi. Hatta bu isimlerle görüşerek bağlantıları bile kurmaya çalıştı.

Tabii ki önce kendisinin daha önce Bahar Gündebahar tarafından derlenen “Midilli’den Anadolu’ya” isimli kitabından söz etmemiz gerekir.

midilli-den-anadolu-yaMustafa Türkay Komili‘nin değişik gazete ve dergilerde yayınlanan makaleleriyle düşünce dünyasını yansıtan yazılarından oluşan ve 2016 yılında yayınlanan “Midilli’den Anadolu’ya” 

Mustafa Türkay Komili‘nin anlattıkları arasında beni en çok etkileyen insanlardan biri, soyadını Turan’dan alacak kadar Turan’ı seven ve benimseyen Recai Turanlı ile eşi Güzin Turanlı ile ilgili olanıydı.

Anlatıma göre Recai Turanlı da bir Midillili. O da Mustafa Türkay Komili‘nin ailesi gibi Midilli’den Anadolu’ya gelişte kendine mekan olarak Bayraklı’yı seçmiş bir armatör. Gemi sahibi bir armatör olarak İstanbul, İskenderiye seferlerinde sık sık Midilli’ye uğrayan ve Mustafa Türkay Komili‘nin dedesi ile sıkı bir dostluk geliştiren bir deniz insanı. Kendisi sarışın, mavi gözlü ve uzun boylu. Yabancı dilleri çok güzel konuşuyor ve yaz aylarında genellikle beyaz keten elbiseler giyiyor. Eşi Güzin Turanlı ise İstanbullu, seçkin ve zarif bir kadın

Mustafa Türkay Komili‘nin dedesi, Yunan işgalinde Midilli’de bulunan Türkleri konsoloslukların yardımıyla koruyabilmek amacıyla eşini ve çocuklarını İstanbul’a gönderip yalnız kaldığı dönemde, gemisi ile Marsilya’dan, İskenderiye’den ya da başka bir Akdeniz limanından gelen Recai Bey’le  buluşuyor. Çünkü o dönemde Midilli Akdeniz’deki İstanbul bağlantılı bütün yolculuklarda bir bağlantı limanı konumuna sahip. Bir anlamda Midilli, İstanbul’un banliyösü gibi. Gidip gelmenin kolay olduğu birbirine yakın iki semt gibi. Örneğin bu kolay bağlantı sayesinde İstanbul’daki kadınlar arasındaki bir el işleri yarışmasına Midillili kadınlar bile katılabiliyorlar.

Recai Turanlı Cumhuriyet döneminin başlangıcı ile birlikte İstanbul yerine İzmir’i tercih ederek, aynen Mustafa Türkay Komili‘nin dedesi gibi Bayraklı’yı tercih ediyor ve gelip Turan’daki evi satın alıyor.

Soyadı kanunun çıkması üzerine evinin bulunduğu “Turan” sözcüğünü, “Turanlı” olacak şekilde kendine uygun gören Güzin ve Recai Turanlı‘nın evleri Turan’da, fermuar fabrikasının hemen yanında, önde büyük bir bahçeyle iskelenin bulunduğu orta büyüklükte ve dört tarafı açık cumbalı bir yalıymış. Bugün mevcut olmayan yalının alt katında iki oda ve mutfak, üst katında da üç oda varmış.

Turan 013

Mustafa Türkay Komili‘nin büyük bir keyifle anlattığına göre, evin geniş bahçesi oldukça ilginç bir düzenlemeye sahip ve bakımlı. Bahçedeki çiçek tarhlarına ve çakıl taşı döşeli ara yollara İstanbul’daki bazı yolların, sokakların isimleri verilmiş durumda. Örneğin çeşmenin üstünde “Çelebi Mehmet Çeşmesi“, “İmrahor Çeşmesi“, “Horhor Çeşmesi“, küpün üstünde “Hazerfen Ali küpü“, ara yollarda “İncili Çavuş Caddesi” gibi isimler yazılıymış. Böylelikle o bahçe olduğundan daha büyükmüş gibi gözüküyormuş. Bahçede ayrıca minicik bir hayvanat bahçesi varmış.

Evin önünde Recai Turanlı‘nın kaptanlık alışkanlığını ya da zevkini tatmin etmek üzere denize çok yakın bir yerde alt katında minik bir hayvanat bahçesi, üst katında da bir kendi gemisinin dümeniyle lombozlarını koyduğu bir kaptan köşkünün bulunduğu bir eklenti bulunmaktaymış. Recai Turanlı günün büyük bir kısmını orada geçirerek eski kaptanlık günlerinin hasretini giderirmiş.

Kaptan köşkünün altındaki bölümdeki küçük hayvanat bahçesinde ise ayı, maymun ve tavuskuşu gibi hayvanları beslediği, beslenen ayının Recai Turanlı‘nın evde bulunmadığı bir gece kafesinden kaçıp balkona çıkarak eve girmeye kalkması üzerine evden uzaklaştırıldığı bilinmektedir.

Mustafa Türkay Komili, Turan’daki petrol şirketleriyle Turyağ’ın uzun iskeleleri yanında dördüncü iskele olma unvanına sahip uzun T şeklindeki tahta iskelede ise oturmaya uygun sıraların bulunduğunu ve Johnson marka motora sahip bir sürat teknesinin bu iskeleye bağlı olduğunu, Recai Turanlı‘nın ender de olsa arada sırada bu motora binip çevrede bir tur attığını anlatıyor. Güzin Hanım’ın ise her gün iskelenin ucuna çıkarak oturduğunu, yemek malzemelerini zaman zaman burada ayıkladığını hatırlıyor.

Recai Turanlı, emekli olduğu bu dönemde Göcek’deki krom madenini işleten yabancı bir şirketin temsilcisi olarak çalışmış. Bu dönemde sık sık Göcek’e gidip gelerek raporlama ve yüklemeler yapmış; ayrıca sorumlu olduğu Bornova’daki Paterson Köşkü’ne sahip çıkmış.

Ancak daha sonra binanın yanındaki fermuar fabrikasının gürültüsü, Turyağ’ın çevreyi kirletmesi ve gecekondulaşmanın artması üzerine evini satarak Karşıyaka’ya bir apartmanın teras katına taşınmış.

Hayatını ise 100 yaşına yakın kaybettiğini, Güzin Hanım’ın da 80 yaşları civarında vefat ettiğini büyük üzüntü ve özlemle anlatıyor sevgili Komili….

Turan 014

Tabii bu arada, Güzin Teyze’nin mutfağını anlatmadan da geçmiyor. Bunun için aynen şöyle söylüyor: “Güzin teyzemizin mutfağında, mutfakta mı yoksa eczanede mi olduğunu insan düşünürdü. Öyle bir mutfak. İşte böyle, şık teraziler, belmariler, beherglaslar, cam kaplar… Biz de daha değişik bir eve sahiptik ama Güzin teyzemizin her şeyi bize çok ilginç gelirdi.

Anlatının belki de en ilginç bilgilerinden biri de, Recai Turanlı‘nın 200 yıllık bir kemanı Mustafa Türkay Komili‘ye armağan etmesidir ki, bu keman ne yazık ki 5 Kasım 1995 tarihinde yaşanan sel felaketi sırasında zarar görmüş.

Sohbetin konuyla ilgili bu bölümünü, “iyi bu insanları tanımışım ve iyi ki bugün onları anıyorum” diyerek sonlandırıyor sevgili Mustafa Türkay Komili

Devam Edecek…

 

“Meş’um” Geleceğini Bekleyen Bir Mahalle: Turan (4)

Ali Rıza Avcan

Turan, Osmanlı döneminde bir yerleşim yeri olarak gelişmeye başlamasıyla birlikte hem çiftlikleri, yazlık evleri barındıran bir sayfiye yeri, hem de İzmir’le yakın çevresindeki Bayraklı ve Karşıyaka’nın kömür ve akaryakıt ihtiyacını karşılayan depoları, iskeleleri ve giderek tüm ülkeye hizmet veren yağ, sabun ve deterjan fabrikalarının bulunduğu bir sanayi bölgesi olma kimliğine sahip olmuştur.

Turyağ – Türkiye Yağ ve Mamulatı Sanayii Ltd. Şti.

Bölgede hatırlanıp bilinen ilk üretim tesisi, önce daha çok meşe palamutundan dokuma sanayi için gerekli olan tanen maddesinin elde edildiği küçük bir yağhane iken giderek büyüyüp fabrika boyutlarına ulaşan, bu arada bitkisel yağ dışında bunun yan ürünlerinden imal ettiği sabun ve deterjanlarla ünlenen; hatta mahalleye adını veren Tükiye Yağ ve Mamulatı Sanayi Limited Şirketi‘ne ait Turyağ fabrikasıdır.

turan-002
Turan: İskeleler, gemiler, fabrikalar ve bacaları…
turan-003
Turan – Arkada istim dumanını salıp giden Basmane-Karşıyaka banliyö treni…
turan-004
Önceleri meşe palamutunun işlendiği ilk fabrika…
turan-005
Bugün İZBAN hattı ile Anadolu Caddesi’nin geçtiği yerleşim…
turyag-002
Denizden Turyağ fabrikası
turyag-003
Fabrika giriş kapısı
turyag-004
Fabrikanın havadan görünüşü
turyag-001
Ünlü Turyağ bacası
turyag-sami-guner
Sami Güner’in objektifinden Turyağ fabrikası

1916 yılında İngiliz sermayesi ile kurulan küçük bir yağhane ile başlayan üretim, işyerinin 1918 yılında Emlak Dairesi tarafından satın alınıp 10 yıl süreyle özel şahıslara yaptığı kiralamalarla devam etmiş, fabrikalaşma süreci ise bu işyerinin 1928 yılında önce bir Alman şirketi, ardından da 1929’da bir İngiliz şirketi olan Eastern & Overseas Products Ltd. tarafından satın alınması ile başlamıştır. Bu dönemde bitkisel margarin üretimine yönelik yatırımların yapıldığı fabrika, 1932 yılında ilk bitkisel margarini piyasaya sunmuştur. Tüketiciler tarafından büyük ilgiyle karşılanan Turyağ margarini, el değmeden hazırlanan bir sisteme sahipti.

1938’de yılda 500 tonu bulan zeytinyağı ve 2 bin 500 tonluk küspe ihracatı yapıyordu. İkinci Dünya Savaşı’na rağmen yatırım yapmaya devam eden Turyağ, ürün çeşitlerini hızla artırdı. Savaş yıllarında ise ordunun ve yatılı okulların bitkisel yağ ve makine yağı ihtiyacının tamamını karşılıyordu.

1957’de sermaye artırımına giden Turyağ‘a Yapı ve Kredi Bankası ortak oldu. 1965’de dünyanın en büyük kuruluşlarından Henkel‘in ortaklığı ile Turyağ yeni bir döneme geçti. 1983’de Turyağ‘ın ilk sofra margarini olan “Yayla” piyasaya sunuldu. 1994 yılında ise Yapı Kredi Bankası, elindeki hisseleri Henkel‘e devretti. 1996’da Türk Henkel yönetimine geçen Turyağ‘ın merkezi İstanbul’a taşındı.

2007’de Çallı Gıda ve Arı Rafine ve Yağ Sanayi A.Ş. konsorsiyumu, 2014 yılında da Cargill Gıda Türkiye tarafından satın alındı.

Şükrü Tül, bir yağhaneden bir fabrikaya dönüşerek bulunduğu bölgeye adını veren Turyağ’ın yaşam öyküsünü “Tepekule’den Bayraklı’ya” adlı kitabında şu şekilde anlatmaktadır:

Eski Aya Triada’daki yağhane cumhuriyetle birlikte büyüdü. 19 Haziran 1934 tarihinde İngiliz kökenli Eastern and Overseas Products Ltd. yağhaneyi satın aldı ve üretime geçti. “Turyağ”, Türkiye Yağ ve Mamulatı Sanayii Limited Şirketi olarak tescil edildi. Türkçe kısa adı ile Turan Yağ ve Sabun Fabrikaları oldu. Kısa adıyla TYF, bulunduğu yer ile özdeşleşmiş oldu; artık Aya Triada çoktan unutulmuş; kıyıya Turan denilir olmuştu. Fabrikanın kuruluş amacı; “Fabrikamızın maksadı teşekkülü, yerli mahsulattan istihsal etdiği yağları asidlerinden ve sair muzur mevaddan tathir ve tasfiye ederek bunları dahili ve harici piyasalara sevk ve ihraç eylemekdir…” olarak özetlenmektedir.

Fabrikanın en önemli ürünü olan Turyağ ise akıllara kazınacak ve şirketin sonraki adı olarak süregidecektir. Üretilen “Nebati tereyağı” çabucak piyasada tanınır. Yemeklik yağ olarak yalnızca “nebati tereyağı” değil zeytinyağı, susamyağı, haşhaş yağı, pamuk yağı da fabrikanın üretim alanıdır. Bitkisel tereyağ olan Turyağ ile birlikte Hindistan cevizinden yapılan Kokozin ve margarin de yeni bir ürün olarak piyasaya girer. Yağlar bakkallarda açık tenekelerde satılmaya başlar. Bakkallar yağı tenekeden çıkarmak için demirden yapılma, mangalda kül karıştırmak ve hamur topağı kesme işinde kullanılan üçgen yüzlü kürekçikleri kullanmaya başlarlar. Anneler akşamüstü acıkmaları için ekmeğin üzerine bu yeni yağı sürerler, bir de şeker ekerler… İçeriği bitmiş yağ tenekelerinin büyükleri iri çiçeklere; örnekse ful gibi güzel kokululara saksı olur. Küçük tenekeler ise çelimsiz çiçeklerin saksısı olurlar.

Çamaşır sabunu ve türevleri olarak “Sakarya sabunu”, “Turan çamaşır sabunu”, “Marsilya sabunu”, “Haley sabunu”, “Arab sabunu” yanısıra “Tursil çamaşır tozu” bir yenlik olarak çıkar. O zamanlar çamaşırların bahçedeki tellerde kuruduğu bir çağda; sarı renkli ve üstünde havada uçuşan bembeyaz çamaşırların resimlendiği kutusuyla Tursil, tüm kadınların gönlüne yerleşmiştir. Tursili bilmeyen taşra halkına “lekeleri çıkaran ilaç getirdim” diyen kimi açıkgözlere de fırsat doğmuştur. Beyaz naylon gömleklerinin kollarına döktükleri mürekkep lekesini beş dakikada çıkararak, küçük naylon torbacıklara koydukları deterjanları ilaç diye satar olmuşlardır. Tuvalet sabunlarının birbirinden ilginç isimleri vardır: “Turan”, “Rozmari”, “Fatma”, “Verda”… traş sabunları ile birlikte “Perlodent diş macunu ve “Ece temizleme tozu” da üretim yelpazesinde yerlerini alırlar. Bununla da yetinilmez “Baronia” marka krem, “Turyağ şampuanı”, tuvalet yağ ve saç fiksatifi ile kozmetik alanında ürün verilir.

Kısa sürede Turan ve Turyağ kentle özdeşleşir. O sırada bir bellek derlenmesine gerek duyan İzmir için kimi şeyler yerine oturmamıştır. Mübadele’nin ardından yeni damak tadları, yeni bilgiler kente doğru gelmiştir ama daha henüz yerli yerine oturmamıştır yaşama kültürü. Turyağ bunun üstüne, ekmeğe sürülerek yenecek kadar tatlı, lezzetli bir şey olarak yerleşir.

Turyağ yöneticileri de yemek kültürüne hizmet etmek ve ürettikleri yağı tutundurmak için küçük kitapçıklar basarlar. İçlerinde garip yemek tarifleri vardır. Hiçbiri İzmirli, Giritlili, Rumelili, Konyalı, Egeli olmayan yemek tarifleri… İngilizce’den çevrildikleri belli gibidir; “Yeşil biberli pirzola”, “Ciğer köftesi”, “Kıyma kızartması”, “Güvercin dolması”, “Paça kızartması” gibi… Tatlı olarak da “Punch cake”i, “Tava pastası” diye alırlar kitapçıklarına. Bana göre en özgün görüneni, bir Türkan Şoray filmini çağrıştırdığı için, adından ötürü “Mine pastası”dır…

ciger-koftesi
Ciğer köftesi (*)
guvercin-dolmasi
Sapanlı çocuklar dışında güvercinlere kıyan olur mu acaba? (*)
kiyma-kizartmasi
Ciğerden “sote”, kıymadan “köfte” yapan bir halka önerilen şeyler… (*)
paca-kizartmasi
Biz “paça”yı başka yemeklerde kullanırız… (*)
yesil-biberli-pirzola
Yeter ki pirzola olsun, biz yanına yeşil biber değil her şeyi koyarız… (*)

Mine pastası, Turyağ ile yapılır ve nefis olurmuş. Turyağ köpürtülerek eritilir, içine şeker, limon, iki yumurta sarısı, tuz, maya tozu ve un eklenerek yapılırmış. Yarım saat kadar dinlenmeye bırakılır, sonra da yağlanmış bir kaba konarak üstüne reçel sürülür, daha da üstüne yeni bir hamur katmanı konurmuş. Son katman dört çorba kaşığı Turyağ, dört çorba kaşığı un, aynı ölçüde şeker, bir çay kaşığı tarçın karıştırılarak hamur elde edilir, nohut tanesi gibi yuvarlaklar yapılırmış. Alttaki hamurun reçelli üst katına tane tane dizilerek fırınlanırmış ardından.¹

turyag-006-turyag-fabrikasi-lojmani-sol-fermuar-fabrikasi-mulku-sag
Soldaki bina Turyağ lojmanı, sağdaki bina da fermuar fabrikası mülkü…

Turyağ köklü bir İzmir firması ve markası olarak yola çıkmış olmakla birlikte zaman içinde İzmir’den kopmuş ve gerek firmadan gerekse ürettiği markalardan geriye fazla bir şey kalmamıştır. 2000’li yılların başında Tariş, Tarişbank, Egebank, İzmir Ticaret Borsası, Ege Bölgesi Sanayi Odası ve İzmir Ticaret Odası gibi İzmir’in köklü firma ve kuruluşları kendi kurum tarihlerini yazdırmış olmasına karşın Turyağ ve Piyale bu fırsatı kaçırdıkları için bugün o büyük ve köklü firmalardan geriye kalan – müzayedelerle gündeme gelen kitap, katalog, fatura, takvim, ajanda gibi malzemeler dışında- fazla bir bilgi ve belge bulunmamaktadır.

Oysa 1970’li yıllardan sonra İzmir’le ilgili tüm resmi yıllıklarda İzmir’deki sanayi kuruluşlarını temsilen fotoğraflarına sürekli olarak yer verilen Turyağ bugün İzmir’in belleğinden çıkmış gibidir. Yarın öbür gün şayet bir İzmir Sanayi Müzesi kurulacak olursa oraya Turyağ adına konulacak tek bir malzeme, tek bir yayın bulunmamaktadır.

Hatta, 1916 yılında kurulup bu kentte 91 yılını geçirmiş bu fabrika ya da firma için, bu kentte faaliyet gösteren üniversitelerde tek bir yayının yapılmadığını ve tek bir teze  ya da araştırmaya konu olmadığını, Turyağ hakkında yazılmış olan tek bir yüksek lisans tezinin 1989 yılında Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü kapsamında Zehra Kutlu’nun yazdığı “Turyağ Anonim Şirketinde Halkla İlişkiler Faaliyetleri” isimli yüksek lisans tezi olduğunu söyleyebiliriz. 

Oysa Turyağ, öncelikle Karşıyaka ve Bayraklı’nın, sonrasında da İzmir’in toplumsal tarihinde yer etmiş, Turyağ ve “Turyağlı kültürü” diyebileceğimiz toplumsal bir olgunun ortaya çıkmasına neden olmuş belleğimizin önemli yapı taşlarıdır. Turyağ’da çalışanlar, yöneticilik yapmış olanlar, Bayraklı’daki “Turyağ Evleri“ni yapanlar ve orada yaşayanlar, Turyağ‘dan “mal çeken” şoförler, Turyağ‘ın olduğu bölgedeki yolun bacadan çıkan kimyasal tozlar nedeniyle kaygan olduğunu bilip tedbirli davranan İzmirliler… Hep bu kültürün, hep bu toplumsal olgunun bireyleri, aktörleridir…

turyag-008-muzaffer-ceyhan-yerlikaya-1975-soforlerin-daha-dikkatli-gitmeleri-icin-yapilan-eylem
Sürücülerin daha dikkatli gitmeleri için 1975’de yapılan bir eylem – Kaynak: Muzaffer Ceyhan Yerlikaya
turan-010-gulay-kaynak
Sayın Gülay Kaynak’ın verdiği bilgiye göre annesinin arkadaşı Arife teyze ve Turan sırtları

İşte o nedenle, kendisini sevgili arkadaşımız Pervin Mısırlıoğlu sayesinde çok başarılı işlere imza atan İzmir Küçük Millet Meclisi (İkMM) çalışmalarımız sırasında tanıdığımız ve uzun yıllar Turyağ genel müdürlüğünü yaptığını bildiğimiz Sayın Şevki Figen’e, Turyağ‘da yöneticilik yapmış diğer İzmirliler’e, Turyağ‘da çalışıp hayatta onlara, onların ailelerine ve onları araştırıp dinleyecek tarihçilere, özellikle de sözlü tarih yapanlara, bu kentten sorumlu İzmir Valiliği, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi (APİKAM), İzmir Akdeniz Akademisi (İZMEDA), Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO), İzmir Ticaret Odası (İZTO) ve üniversiteler gibi resmi, özel ve sivil kuruluşlara bu konuda büyük görevler düştüğünü, Turyağ ile ilgili kişisel ve toplumsal belleğin öğrenilip kaydedilmesi ve yayınlanması suretiyle kentimizdeki sanayi tarihine katkıda bulunulmasının gerek kent ve kurum tarihi gerekse yaratılan onca markanın gelişimini öğrenmek açısından üstün yararlar sağlayacağını düşünüyoruz.

Akaryakıt Depoları

Turan denilince akla gelen ikinci ticari faaliyet konusu ise bu bölgenin uzun yıllardan bu yana akaryakıt ve kömür deposu olarak kullanılmış olmasıdır.

turan-006
Petrol tankları
petrol-ofisi-001
Petrol Ofisi iskelesi
petrol-ofisi-002
Petrol Ofisi iskelesi
petrol-ofisi-003
Petrol Ofisi depoları

Catherine Filipucci, Mark Ransome, Jean-Pierre Giraud, George Galdies ve Cinzia Braggiotti gibi İzmirli levantenlerin verdikleri bilgilere göre Turan bölgesi akaryakıt depolaması ve nakliyesi açısından her zaman için uygun bir bölge olmuştur. Bu durumda en etkili olan şeyse, muhtemelen hem buna uygun iskeleleriyle denizle olan bağlantısı hem de 1868’den sonra bölgenin tam ortasından geçen demiryoluyla birlikte bir istasyonunun inşa edilmiş olmasıdır.

Şimdiki Güney Deniz Bölge Komutanlığı’nın bulunduğu bölgedeki büyük çiftliğin sahibi George Raul Stano’nun kızı olan Catherine Stano Filipucci (1917-2006) babasının Standart Oil Company’nin yöneticisi olduğunu, Turan’daki fabrikanın sahibi olan Mr. Smith’in Birinci Dünya Savaşı sırasında şirketi İngiltere’ye taşıdığını ve daha sonra geri döndüğünü söylemektedir.

Cinzia Braggiotti ise annesinin büyükbabası olan Albert Braggiotti‘nin Ege Petrol adıyla daha sonraki yıllarda Exxon Mobil’e dönüşecek olan Socony – Vacuum Corp.‘un ve Standart Oil Company of Newyork’un genel acentesi olduğunu, Socony’nin Turyağ’dan önce sahilde kendisine ait bir iskelesi olduğunu, daha sonra Mobil Oil’e katıldığını ve 1950 yılında İzmir’de ofis açtığını söylemektedir.

Bilindiği üzere ilk yöneticisi Osmanlı Bankası’ndan ayrılan Lucien Dandoria olan Ege Petrol, 1930’lu yıllarda İzmir Bölgesi’nde Shell Oil’in distribitörü olmuş, İkinci Dünya Savaşı sırasında Fernand Bragiotti’nin harekete geçmesi ile etkisiz hale gelmiş, Harry ve Bill Giraud tarafından satın alınması üzerine İstanbul’a taşınmıştı. 1964 yılında ise Jean-Pierre Giraud ve Enrico Aliotti ortaklaşa yönetimi ele geçirmişlerdir.

Ayrıca bölgede 19. yüzyılın son yarısıyla 20. yüzyılın başlarında Romen Steaua Romana petrol şirketinin de faaliyette bulunduğu bilinmektedir.²

Kömür Depoları

Turan bölgesi ile ilgili söylemlerde Osmanlı Dönemi ile bunu izleyen Cumhuriyet Döneminde burada kömür depoları olduğu, Alsancak Darağacı’ndaki elektrik fabrikasında kullanılan kömürlerin burada depolanarak sahildeki iskeleden nakliyesinin yapıldığı belirtilmekle birlikte bunu gösteren ya da belgeleyen bir kaynağa, fotoğrafa rastlanmamıştır.

¹ Tül, Şükrü; Tepekule’den Bayraklı’ya, Heyemola Yayınları, İstanbul, Mart 2011, s.66-68

² Baltazzi, Alex; http://www.levantineheritage.com/note63.htm

(*) 1937 İzmir Enternasyonal Fuarı hatırası olarak Turyağ tarafından Abajoli Matbaası‘na bastırtılan yemek tarifleri kitabının sayfa görüntüleri için Yoanna Hacısamiyuloğlu Taşkıran‘a teşekkür ederiz.

Devam Edecek…

 

“Meş’um” Geleceğini Bekleyen Bir Mahalle: Turan (3)

Ali Rıza Avcan

Turan mahallesi, bir yerleşim yeri karakterini kazanmaya başladığı tarihlerden sonra öncelikle Bayraklı’ya, sonrasında da karşı sahildeki İzmir’e akaryakıt ve kömür depolarıyla lojistik anlamda hizmet veren, daha sonraki yıllarda da küçük ölçekli imalathane ve fabrikaları yanında denizden ve karadan kolay ulaşımı nedeniyle öncelikle Karşıyaka ve Bayraklı’nın, daha sonrasında da İzmir’in önemli bir üretim, depolama ve dağıtım bölgesi olarak görev üstlenmiştir. 

13. yüzyıla ait tapu tahrir defterlerinde ‘Kürdelen’ olarak adlandırılan ve muhtemelen Küçük Yamanlar Tepesi’nin güney etekleriyle Soğukkuyu mevkiinde yoğunlaşan Kordelion nahiyesinin banliyösü olarak kabul edilen ‘Teganion’nun sahilinde ve Arulca (Doğanbey) Vadisi’nin yamaçlarındaki bahçeli evler ya da çiftlikler şeklinde dağılmış olan yerleşim, 1860’lı yıllarda İzmir-Bayraklı-Karşıyaka-Çiğli demiryolunun döşenmesi, bu bölgede ‘Triadha’ ismiyle bir istasyonun açılması ve 20 Temmuz 1865’de Karşıyaka istasyonunun, Bornova istasyonu için düzenlenen ‘küşat resmi’ (açılış töreni) ile faaliyete girmesiyle¹ canlılık kazanmış, yerleşim bundan böyle demiryolu ile sahil arasında yoğunlaşmış olmalıdır. Demiryolunun yapımı sırasında Mersinli (Halkapınar), Bayraklı ve Karşıyaka’ya istasyon binası yapılmakla birlikte Triadha’ya istasyon binası yapılmadığı anlaşılmaktadır.

erkin35_p1040621
İZBAN öncesi Turan tren istasyonu (Kaynak: Wowturkey)
erkin35_p1040627-1
İZBAN İstasyonu yapılırken yakındaki ev… (Kaynak: Wowturkey)

Nedim Atilla’nın verdiği bilgiye göre hat henüz İngilizlerin elindeyken, 1889 yılının Ekim ayında bir işçinin trenden düşerek ölmesi üzerine, yeterli güvenlik önlemi alınmadığı gerekçesiyle Osmanlı Nafıa Nezareti, Karşıyaka’ya çalışan banliyö trenlerini yasaklamış ve bu yasak kararı o dönem için büyük tepkilere yol açmıştır. Nafıa Nezareti, tepkileri ancak iki yıl sonra ciddiye alarak 1891’de yeniden Karşıyaka’ya seferleri başlatmış, böylelikle hem Karşıyaka’nın hem de aradaki Bayraklı ve Triadha istasyonlarının trafiği artmıştır.²

db_arc29691
Bayraklı geçilmiş, Turan’a yaklaşılmaktadır… (*)
db_arc32681
Artık Turan istasyonuna girilmiştir… (*)
db_arc32661
1970’li yıllardan özlenen bir manzara… (*)
17573-56918_at_turan__7th_march_1977
Artık Turan istasyonundayız… (*)
17572-56918_at_turan__7th_march_1977
Tarihler 7 Mart 1977’yi göstermektedir… (*)
db_pr06481
Trenimizin hedefi Naldöken’dir artık (*)

Société Ottomane du Chemin de fer de Smyrne-Cassaba et Prolongements (SCP) şirketinin 1898-1899 tarihli tarifesinden de anlaşılacağı üzere İzmir’den ‘Triadha’ya kadar 8 kilometrelik yolu tek yönlü olarak gelip gidenlerden birinci sınıfta 2 kuruş, ikinci sınıfta 1,25 kuruş, üçüncü sınıfta 0,75 kuruş alınmakta; biletini gidiş-dönüş şeklinde satın alanlardan ise birinci sınıfta seyahat etmeleri durumunda 3 kuruş, ikinci sınıfta seyahat etmeleri durumunda 2 kuruş, üçüncü sınıfta seyahat etmeleri durumunda da 1,25 kuruş alınmaktadır.

1898-99-izmir-kasaba-demiryolu-sirketi-ucret-tarifesi
SCP 1898-99 ücret tarifesi

Bölgenin, şimdinin Ege Deniz Bölge Komutanlığı’na ait askeri alanın yamaçlarına,  yerli Rum halk açısından kutsal bir değeri bulunan ayazması, bir öğretmen ve iki sınıflı okulu ile birlikte Aya Triada Manastırı’nın yapılıp 29 Ağustos 1898 tarihinde açılması birlikte daha da geliştiği, İzmir’de, Karşıyaka’da, Bayraklı’da ve çevre köylerde oturan yerli Rumların yılın belirli günlerindeki dini bayramlarda buraya geldiği, sözü çokça edilen uçurtma şenliğine katıldıkları, böylelikle Triada’nın daha  (Triadha) arasındaki toplumsal ilişkilerin arttığı  söylenebilir.

Nikos Kararas’ın verdiği bilgilere göre bu bölgede yaşayan ortalama 300 kişinin 50’si Rum, 40’ı Ermeni, 10’u Musevi, geriye kalan 200’si ise İtalyan levantenidir.³

Bölgedeki güzel yaz evlerinde oturanların en tanınmışları, 1898-1899 tarihli ticaret rehberlerindeki ilanlarına göre Frank Caddesi’nde mağazaları olan Pierre Ksenopoulos, Kritiko Han’da işyeri olan Nicolas Iokimoglu, Bakır Bezesteni’nde işyeri olan D. Diamantidi, Karvounopoulo, Giorgio Raoul Stano, Zimari ve Nauplioti idi.  Don Marco’nun evi ise daha yüksek bir tepedeydi.

ksenopoulos-evi-001
Pierre Ksenopoulos Evi

magasins-xenopoulo-190x300Reklam metni çevirisi: “En uygun fiyatla mal satmakla şöhret yapmış bulunan Frenk sokağı büyük mağazaları, P. Xenopoulo ve şürekası. Kuruluş tarihi 1850, 50, FRenk sokağı 52-İzmir

İpekli ve yünlü kumaşlar, elbise ve konfeksiyonlar için garnitür çeşitleri, kurdele, dantel, işleme çeşitleri, korseler, şemsiyeler, seyahat örtüleri, şapka, çorap, kumaş çeşitleri, perdelikler ve halılar.

Zengin fantazi mendil çeşitleri, ev ve tualet eşyaları, tual ve çarşaf çeşitleri, özel mefruşat bölümü, vs., vs. Bina içinde toptan satış deposu. Pazarlıksız satışlar.” 

Bugün 1649 sokak No. 80-82-84-86-88 adresindeki güzel evin Pierre Ksenopoulos’a ait olduğu hususu kesin olmamakla birlikte, İzmir Valisi Rahmi Bey’in bu evi ziyaret ederek Pierre Ksenopoulos ve konukları Fransız Amirali Rollin, Elzear Guiffray, eşi Jeanne Guiffray ve küçük oğlu Marcel Guiffray ile resim çektirdiği bilinmektedir.

soldan-saga-fransiz-deniz-komutani-rollin-elzear-guiffray-vali-rahmi-bey-m-ksenopoulo-marcel-jeanne-guiffray
Üstte soldan sağa Elzear Guiffray, Fransız amirali Rollin, Vali Rahmi Bey, Pierre Ksenopoulos,    altta Marcel Guiffray, Jeanne Guiffray – Ksenopoulos’un Turdan’daki evinin bahçesinde
marcel-jeanne-guiffray-vali-rahmi-bey-ksenopoulosun-evi
Marcel Guiffray, Jeanne Guiffray, Vali Rahmi Bey

Sicilya kökenli Stano ailesinin bugünkü bireylerinden biri olup 1917-2006 yılları arasında yaşayan Catherine Stano Filibucci’nin verdiği bilgilere göre, bugün Ege Deniz Bölge Komutanlığı’nın bulunduğu yerde babası Giorgio Raoul Stano’nun 250 Akr (101,175 hektar) büyüklüğündeki çiftliğinde zeytin bahçeleri ve üzüm bağlarının yanında bir de fırın bulunmaktadır.

Catherine Stano Filibucci’nin verdiği bilgilere göre bir pamuk tüccarı olarak Sicilya’dan gelen babası Giorgio Raoul Stano önce Alsancak’taki İngiliz Demiryolu Kumpanyası’nda (O.R.C.), daha sonra da Turan’daki Standart Oil şirketinde yönetici olmuş. Stano ailesi önceleri Alsancak’ta yaşarken 1922 tarihli İzmir Yangınından 5 yıl sonra Turan’a taşınmış ve 1939 yılına kadar orada yaşamaya başlamışlar.

14 Mart 1914’de Turan’daki çiftlik evinin hemen yakınındaki karakolda doğduğunu söyleyen Ferdinando Stano, 1922’deki yangın gecesinde 1. Kordon’daki evlerinden Turan’daki çiftliğe yürüyerek kaçışları sonucunda Turyağ fabrikasının içine girdiklerini, Mösyö Perez‘in yardımıyla çiftliğe geldiklerini, evin Turan’dan ve İzmir’den gelenlerle birlikte kalabalık olduğunu, daha sonra gelen Türk ordusunun ise kendilerinden damdaki inekleri, domuzları istediğini anlatmaktadır. 

Stano ailesinin uzun yıllarını geçirdiği bu ev ve çiftlik, 1939 yılından hemen önce askeri yığınak kurma gerekçesiyle az bir bedelle askeriye tarafından satın alınmış olup, bugün Ege Deniz Ordu Komutanlığı’nın askeri sahasında bulunmaktadır.

Adil Akçamlı ise Arulca (şimdiki Doğanbey) köyüne kadar uzanan ve verimli topraklara sahip olan bu çiftliğin Bill (?) Stano’ya ait olduğunu belirttikten sonra Bill (?) Stano’nun ava meraklı biri olduğunu, bir sürek avı sırasında tüfeğinin namlusunun patlaması nedeniyle bir gözünü kaybettiğini belirtmektedir.

Yine Adil Akçamlı’nın verdiği bilgiye göre; “Bill Stano’nun Oskar ve Fero isimli oğulları ve dört kız kardeşleri ile birlikte çiftliğin tüm işlerini yapıyorlardı. Demiryolu hattı geçtikten sonra kıyı şeridine evler ve küçük bir yağ imalathanesi kuruldu. (Şimdiki Turyağ) Bayraklı’nın aşağı kesimleri içinde derin dolap kuyuları, meyve ağaçları ve çiçek bahçeleriyle yemyeşil bir görüntü sergiliyordu. Arazi sahipleri aralarında anlaşarak halkın geçmesi için önceleri dar patikalar, sonradan bunlar genişletilerek sokaklara bölünerek mahalle oldular. O mahallede yetişen ağaç, çiçek isimleriyle anıldılar.

Taşımacılığın zorlaştığı yamaçlarda ikamet edenlerin nüfus yoğunluğundan ortada iki sokağı birleştiren geniş alan düzeltilerek toprak yol yapıldı.

Bu geniş sokağa [(1609)(aslında 1649)] en çok yetişen Rumca İncirli (Mura) adını verdiler. Sonradan Muradiye ismini aldı.

kaleya-evi-002
Caleya Evi

Alex Baltazzi’nin verdiği bilgilere göre yerleşimin Karşıyaka’ya doğru son evleri ise Maltalı Caleya ailesiyle tanınmış Paterson ve Edgar Giraud ailelerine aittir.


¹ A. Nedim Atilla, İzmir Demiryolları, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayını, Ekim 2002, İzmir, s.111

² A.g.e. s.111

³ Alex Baltazzi, 2009, http://www.levantineheritage.com/note63.htm

⁴ Rauf Beyru, 18. ve 19. Yüzyıllarda İzmir, 1973-İzmirs.71 

Pelin Böke, İzmir 1919-1922 Tanıklıklar, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Ekim 2006, İstanbul, s.148, 193-196

⁶ Adil Akçamlı, Uygarlığın Anıtı Bayraklı, Mayıs 2000, İzmir, s.239

(*) Fotoğraflar, sevgili arkadaşımız araştırmacı, yazar Orhan Berent‘ten alınmıştır.

Devam Edecek…

“Meş’um” Geleceğini Bekleyen Bir Mahalle: Turan (2)

Ali Rıza Avcan

Turan, bir zamanlar Karşıyaka’nın, şimdi de Bayraklı’nın ulaşılması zor, o nedenle de unutulmuş ve sakin mahallesi…

Siz orayı unutmuş ya da ihmal etmiş olsanız bile birilerinin unutmadığı kesin… Bu güzel mahalleyi kentsel rantın yeni bir merkezi olarak gören eğlence sektörünün temsilcileriyle Nokta İnşaat ve Rönesans Holding gibi büyük inşaat şirketleri açısından burası büyük kazançların sırasını bekleyen yeni kapısıdır.

İşte o anlamda, geçmişte ve günümüzde kendi kimliğini koruyan bu mahalleyi meş’um bir geleceği beklediğini söylüyoruz…

Yazı dizimizin bu günkü bölümünde size, işte o güzel geçmişten, Turan‘ın gerçekten Turan olduğu dönemlerinden, hemen yanındaki Tepekule (Smyrna) ve İzmir için öneminden, bugüne kadar yaşadıklarından; yani tarihinden söz etmeye çalışacağız.

Tepekule höyüğündeki Eski İzmir yerleşiminin bölgede egemen olduğu dönemlerde Arulca Vadisi’nin üst kısımlarındaki tepelerin kente Yamanlar Dağı üzerinden kuzeyden gelenleri gözetleyip kontrol etmek, gerektiğinde saldırılara karşı koymak için önemli bir tahkimat bölgesi olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu anlamda yerleşimin ortasındaki vadinin üstünde ve Yamanlar Dağı‘nın yamaçlarında inşa edilen Büyükkale ile Küçükkale kuzeyden gelenlerin gözetlenmesi ve bu bilginin kente iletilmesi açısından hayati bir öneme sahip olmalıdır.

harita
Doğançay (Arulca, Tahtalı Köyü), Büyük Kale ve Gözetleme Kulesi (Felswarte)

Nitekim Prof. Dr. Ersin Doğer, “İzmir’in Smyrna’sı; Paleolitik Çağ’dan Türk Fethine Kadar” isimli kitabında bu durumu şöyle açıklamaktadır:

“İzmir’e bakan güney yamaçlarındaki vadileri ve patikaları kontrol eden küçük karakol tahkimatları Kaletepe, Çobanpınarı, Örnekköy Mezarlıkkale, Adatepe-Sancaklıkale ile Bayraklı sırtlarındaki Akropolis Kalesi (Büyükkale), Yamanlar Dağı’nın körfeze bakan sigortaları gibi durmaktadırlar. Günümüzün Bayraklı gecekonduları arasında kaybolmuş Küçükkale ile Laka köyü içindeki Aksertepe kulesi Laka ve Eğridere Vadilerinden gelen patikaları denetlemiş olmalılar.”¹

Şükrü Tül‘ün “Tepekule’den Bayraklı’ya” isimli kitabında verdiği bilgiye göre, eski adı Kastraki olan tepedeki kaleye, Kazım Dirik‘in İzmir valiliği döneminde Helene Miltner ve Johannes Böhleau ile birlikte gidilerek yerinde incelemeler yapılıyor ve kaleye “Küçük Kale” adı veriliyor. ²

eski-izmir-ve-larisa-sehirleri-harabeleriYine Şükrü Tül‘ün, ‘İzmir ve Havalisi Asar-ı Atika Muhipleri Cemiyeti’nin desteği ile gerçekleşen bu gezilerde yer alan Prof. Helene Miltner ile Prof. Dr. Yohannes Böhlau‘nun 1934 yılında birlikte yazdıkları “Eski İzmir (Navluhon ve Tantalis) ve Larisa Şehirleri Harabeleri” isimli yayına dayanarak verdiği bilgilere göre; “Dirik Paşa önderliğindeki inceleme daha da yukarı götürülüyor. İzmir körfezini gören Kaletepesi’ndeki duvarlar ‘tetkik ediliyor’. ‘Kadim duvarlar’ın iri doğal taşlardan yapılma. Bir avluya açılan kapı var, hala kirişi duruyor yerinde. En üstte kesme taşlardan bir yapı var. Yamanlar dağına doğru boyun yapan yerde bir su sarnıcının çöküntüsü var. Buraya ‘Büyük Kale’ deniyor. Büyük Kale her yeri görüyor çünkü. Batı altında Yamanlar’dan inen bir suyolu var. Yamanlar Alurca vadisi yemyeşil yukarı doğru çıkıyor.

Günümüzdeyse kayalık dimdik hala orada. Duvarlar ise eksilmiş durumda. Eski duvarların içindeki kapının üstündeki taş devrilmiş. Altında bir şey aranmış ama boşuna… Kesme, eşit yükseklikli taşlardan oluşan kulenin temel taş sıraları ise çalıların arasında. Üstünde telefon iletişim istasyonu var.

Aşağıda Aya Triada kilisesinin yıkıntıları var uzakta. Birden bir kaya göze ilişiyor, yukarıdan bakınca işte ‘Felswarte’… ‘Felswarte’ ya da ‘Kayalık Nezaret Noktası’. Hemen inip bakıyorlar. Aya Triada’nın yukarısındaki kayalığı inceliyorlar. Üstünde dörtgen bir oyuk var. Kuzeyinden merdivenler üstüne çıkıyor. Üstü kayanın kesilmesiyle düzleştirilmiş. Kuzey yamaçta iri taşlardan duvarlar var. Burada ne yapılabilirdi; ancak aşağıdaki kıyı gözetlenebilir, kırsaldan gelenler sorgulanabilirler! Yukarıdaki Akropolise işaret çakılabilir.”³

2013 yılında sevgili arkadaşımız İbrahim Fidanoğlu ile Mehmet Yavuzcezzar‘ın Arulca Vadisi içindeki ‘Kayalık Nezaret Yeri‘ (Felswarte) ile Doğançay mahallesi (eskinin Arulca ve Tahtacı köyü) yakınındaki Büyükkale‘ye (Akropol) yaptıkları gezi sırasında gördükleri lento parçası, andezit yapı taşları, işlenmiş ve düzleştirilmiş kayalar, basamaklı merdivenlerle çukurlar aşağıdaki fotoğraflarda rahatlıkla izlenebilir:

akropol-002-lento-parcalari-ibrahim-fidanoglu
Büyükkale (Akropolis) – Lento parçaları
akropol-003-lento-parcalari-ibrahim-fidanoglu
Büyükkale (Akropolis) – Lento parçaları
akropol-004-andezit-yapi-taslari-ibrahim-fidanoglu
Büyükkale (Akropolis) – Andezit yapı taşları
akropol-005-basamak-temelleri-ibrahim-fidanoglu
Büyükkale (Akropolis) – Basamak temelleri
akropol-006-sarnic-ibrahim-fidanoglu
Büyükkale (Akropolis) – Tahrip olmuş sarnıç yapısı
akropol-007-kesme-yapi-taslari-ibrahim-fidanoglu
Büyükkale (Akropolis) – Andezit yapı taşları
akropol-008-dogu-yonunde-duvar-izleri-ibrahim-fidanoglu
Büyükkale (Akropolis) – Doğu yönünde duvar izleri
akropol-009-mehmet-yavuzcezzar
Büyükkale (Akropol)
akropol-010-mehmet-yavuzcezzar
Uzaktan Büyükkale (Akropol)
kayalik-nezaret-yeri-felswarte-001-kayaya-oyulmus-basamaklar-ikinci-basamak-sirasi-bozulmus-ibrahim-fidanoglu
Kayalık Gözetleme Yeri (Felswarte) – Kayaya oyulmuş basamaklar (Yeni hali)
kayalik-nezaret-yeri-felswarte-002-kayaya-oyulmus-basamaklar-ibrahim-fidanoglu
Kayalık Gözetleme Yeri (Felswarte) – Kayaya oyulmuş basamaklar (soldaki basamakların eski hali)
kayalik-nezaret-yeri-felswarte-003-turana-ve-arulca-vadisine-bakis-ibrahim-fidanoglu
Kayalık Gözetleme Noktası (Felswarte) – Turan’a ve Arulca Vadisi’ne bakış
kayalik-nezaret-yeri-felswarte-004-ibrahim-fidanoglu
Kayalık Gözetleme Yeri (Felswarte) – Aşağıdan doğru
kayalik-nezaret-yeri-felswarte-005-kayaya-oyulmus-duzlem-ya-da-sunak-ibrahim-fidanoglu
Kayalık Gözetleme Yeri (Felswarte) – Düzleştirilmiş kaya yüzeyi ve çukur (sunak?)
kayalik-nezaret-yeri-felswarte-006-defineci-cukuru-ibrahim-fidanoglu
Kayalık Gözetleme Yeri (Felswarte) – Defineci çukuru
kayalik-nezaret-yeri-felswarte-007-sag-uzun-kenari-bozulmus-dikdortgen-cukur-ibrahim-fidanoglu
Kayalık Gözetleme Yeri (Felswarte) – Dikdörtgen Çukuru (Yeni durumu)
kayalik-nezaret-yeri-felswarte-008-sag-uzun-kenari-bozulmamis-haliyle-dikdortgen-cukur-ibrahim-fidanoglu
Kayalık Gözetleme Yeri (Felswarte) – Dikdörtgen Çukur (eski hali)
kayalik-nezaret-yeri-felswarte-009-mehmet-yavuzcezzar
Kayalık Gözetleme Yeri (Felsfarte) – Alttan bakış
kayalik-nezaret-yeri-felswarte-010-mehmet-yavuzcezzar
Kayalık Gözetleme Yeri (Felswarte) – Düzlenmiş kaya yüzeyi

Roma, Erken ve Geç Bizans dönemlerinde Turan mahallesini kapsayan Yamanlar Dağı yamaçlarıyla Alurca Vadisi‘nde ve sahilde bu tür gözetleme ve istihkam yapılarından başka bir yapının ya da yerleşimin olup olmadığı yapılan yüzey araştırmaları ile henüz ortaya çıkmış değil. Olsa bile tek tük yapılardan ya da küçük çiftliklerden oluşması mümkün.

Osmanlı Dönemine gelince, yerleşimin Turan’dan çok şimdiki Karşıyaka’nın Küçük Yamanlar Tepesi’nin güney eteklerinde ve Soğukkuyu bölgesinde ortaya çıktığı söylenebilir. Nitekim, yine Prof. Dr. Ersin Doğer, “İzmir’in Smyrna’sı” isimli aynı kitabında “16. yüzyıl tapu tahrir defterlerinde Kürdelen olarak kayıtlı, 19. yüzyılın yerli Rumları tarafından Kordelio, Türkler tarafından ise Karşıyaka olarak adlandırılan körfezin kıyısı, 13. yüzyıl kaynaklarında her zaman Kordeleon (Κορδολέων), bir kez de “Peran enoria” (Karşıdaki nahiye) olarak geçmektedir. Tren yolu ile deniz kıyısı arasındaki arazinin son yüzyıl içinde denizden kazanıldığı göz önüne alındığında Kordoleon’un çekirdek arazisi Küçük Yamanlar Tepesi’nin güney eteklerinde ve Soğukkuyu mevkiinde aranmalıdır. Bu nahiye Kordoleon köyü ile birlikte Oksus köyü ve Kordoleon ile Baris (Bayraklı) arasında olması gereken Teganion (muhtemelen Turan) banliyösünden oluşmaktaydı ve günümüzde Turan ile Serinkuyu arasındaki kıyı şeridini kapsamaktaydı.” demektedir.

turan-001
Agia Traida Manastırı ve Turan

Böylelikle bölgeye ilk kez bir ad verildiğini, bunun da “Teganion” olduğunu, daha sonra Hakan Kazım Taşkıran‘ın verdiği bilgiye göre 29 Ağustos 1868’de bugünkü Atatürk Ormanı yamaçlarında yapılıp açılan “Agia Triada Manastırı” nedeniyle bölgenin “Agia Triada” olarak anılmaya başladığını öğreniyoruz.

Yine rahmetli hocamız Şükrü Tül‘ün anlattığına göre, Birinci Dünya Savaşı’nın karanlığının henüz çökmediği günlerde Puntalı çocuklar Darağacı’nı ve Aya Markella’yı geçip, Panionios futbol sahasını arkada bırakarak “dağdan inen yemyeşil bir vadinin kıyısına ulaşırlardı. Aya Triada kilisesi burada, yolun üstünde, vadinin doğu yamacında, küçümen bir şeydi. Önünden yol yukarıya, Alurca vadisine doğru giderdi. O yolun günümüzde birazcık parçası nasılsa saklı kalmış durumda. Ama Aya Triada’nın ünü büyüktü. Kayıkla gelenler için kolaydı gitmesi, gelmesi.

turan-009
Henüz fabrikaların ve iskelelerin tek tük görüldüğü bir dönemde Turan

O günlerde “Aya Triada demiryolunun geçtiği ıssız bir kıyıydı ama baharda şenleniyordu. Punta’dan herkes akın ediyordu buraya. Burada beliren petrol depoları daha kimseyi ürkütmemişti. Kıyıdaki birkaç eve petrolcülerin kuleli köşkü de eklendi ama yine ıssız bir yerdi Aya Triada. Devecilerin geçişiyle kimi kez hareketlenirdi. Taş ocaklarını aşan, çoğu kez de taş çekmekte olan develer İzmir yönüne doğru giderken Aya Triada kıyısında yolun verdiği rahatlıkla coşarlardı. 

Karşıyaka’daki yerleşimin gün gittikçe büyümesi ve 1860’lı yıllarda inşa edilen İzmir-Karşıyaka-Çiğli demiryolunun Turan sahilinden geçişi sırasında buradaki yağ, sabun ve palamut fabrikaları nedeniyle bir istasyonun yapılması ile birlikte 1922 yılında Karşıyaka’nın 12 köyünden biri olarak [diğerleri Soğukkuyu, Derebaşı, Papaksala (Papazköyü), Tomazo (Bostanlı), Ahırkuyu, Şemikler, Çiğli, Yamanlar, Yörükköy, Bosnaköy ve Tahtacıköy (eskinin Arulca köyü, şimdinin Doğançay mahallesi)] kabul edildiği bilinmektedir.

Levantine Heritage” sitesindeki bilgilere göre Osmanlı Döneminde İzmir’in Frank Caddesi’nde büyük mağazaları bulunan Pierre Ksenopoulos ile Iokimoglu, Diamantidi, Karvounopoulo, Giorgio Raoul Stano, Zimari ve Nauplioti ailelerinin sahilde yazlık evleri bulunmaktadır. Giorgio Raoul Stano‘nun sahildeki 250 dekar büyüklüğündeki çiftliğinde zeytinliği, bağı ve bir fırını bulunmaktaydı. 

İzmir Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından 2012 yılında yayınlanan ve bu haliyle birçok yanlışlık ve eksikliği barındırdığını bildiğimiz “İzmir Taşınmaz Kültür Varlıkları Envanteri“nin 2. cildindeki Karşıyaka ve Bayraklı ilçesi kayıtlarına göre;

  • Turan semtindeki “Atatürk Ormanı” 1 ve 2. Derece Doğal Sit Alanı olarak,
  • Turan sırtlarındaki bir “kale” (muhtemelen Felswarte denilen gözetleme yeri) Arkeolojik Sit olarak,
  • Turan semtindeki “Büyük ve Küçük kaleler” 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak,
  • Turan Mah. (1595 Sok. Eski Menemen Caddesi) 1648. Sok. 54 (Giraud Yazlık Evi) adresindeki taşınmazın sivil mimari örneği olarak,
  • Turan Mah. (1595 Sok. Eski Menemen Caddesi) 1649 Sok. No.79 (Saliha Sultan Yalısı) adresindeki taşınmazın sivil mimari örneği olarak,
  • Turan Mah. (1595 Sok. Eski Menemen Caddesi) No.61 adresindeki taşınmazın (muhtemelen Braggiotti Evi) sivil mimari örneği olarak,
  • Turan Mevkii İzmir-Çanakkale Karayolu ile TCDD güzergahı arasında kalan taşınmazın (Muhtemelen İZBAN’ın Turan İstasyonu ile ESHOT’un Turan durağı arasında etrafı çelik teller ve çam ağaçları çevrelenip saklanan oymalı balkon ya da teras korkulukları ile tanınan tarihi ev) sivil mimari örneği olarak,
  • Turan sırtlarındaki bir taşınmazın (Agia Triada Manastırı olabilir mi?) sivil mimari örneği olarak tescilli olduğu belirlenmiştir.

Görüldüğü gibi İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün resmi kayıtlarına göre bugünkü Turan mahallesi içinde tescilli 8 adet taşınmaz kültür varlığı olup bunlardan bir kısmının tescil kayıt bilgilerinin yetersizliği nedeniyle nerede ve ne şekilde olduğu anlaşılamamaktadır. Anlaşılıp bilinenler ise Yamanlar Dağı yamaçlarındaki “Büyükkale“, “Küçükkale“, sahildeki “Saime Sultan Yalısı” olarak adlandırılan bina ile “Levantine Heritage” sitesinin “Giraud Yazlık Evi” olabileceğini ifade ettiği yapıdır. Bunun dışında kalan, yine “Levantine Heritage” sitesi kayıtlarına göre Pierre Ksenopoulos ile Kaleya‘nın evi olması muhtemel yapıların tescilli olup olmadığı ise belli değildir.

giraud-summer-house-001
Giraud Yazlık Evi olması muhtemel yapının bugünkü durumu
kaleya-evi-001
Kaleya’ya (?) ait olması muhtemelen yapının bugünkü durumu
ksenopoulos-evi-002
Pierre Ksenopoulos’a (?) ait olması muhtemelen yapının bugünkü durumu

Neyse ki, bu yapılardan sahilde çok güzel bir manzara sunan Braggiotti Evi, uzun yıllar Petrol Ofisi’nin misafirhanesi olarak kullanıldıktan sonra, burada büyük inşaatlar yapacağı anlaşılan Rönesans Holding tarafından Yüksek Mimar  Restorasyon Uzmanı Tamer Pakben tarafından restore ettirilmiş ve bu başarılı restorasyon, esaslı onarım dalında İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 2015 yılı Tarihe Saygı Ödülünü almıştır.

braggiotti-evi-001braggiotti-evi-026

¹ Ersin Doğer, İzmir’in Smyrna’sı, Paleolitik Çağ’dan Türk Fethine Kadar, İletişim Yayınları, İstanbul, 2006, s.86

² Şükrü Tül, Tepekule’den Bayraklı’ya, Heyemola Yayınları, İstanbul, Mart 2011, s.63

³ A.g.e., s.65

Hakan Kazım Taşkıran, Bayraklı, Eski İzmir’den Hatıralar, Heyamola Yayınları, İstanbul, Mart 2011, s.123

A.g.e., s.48-51

http://www.levantineheritage.com

Devam Edecek…

“Meş’um” Geleceğini Bekleyen Bir Mahalle: Turan (1)

Ali Rıza Avcan

Geçtiğimiz haftalarda iki kez Bayraklı, Turan ve Salhane bölgeleriyle 75. Yıl mahallesiyle Gümüşpala mahallesi arasındaki Atatürk Ormanı’nı bir uçtan uca kateden 1609/12 ve 7000. sokakları gezip fotoğraflayarak; ayrıca daha önce araştırıp okuyarak öğrendiklerimi, gördüğüm mekanlarla çakıştırarak zenginleştirmeye çalıştım.

turan-mahalle-haritasi

Folkart gibi yeni yapılan gökdelenlerin bulunduğu Salhane bölgesiyle ilgili izlenimlerimi daha önce Facebook’un ‘Kent Stratejileri Merkezi‘ isimli grubunda, Bayraklı ile ilgili izlenimlerimi ise İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ‘İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirme Projesi‘ kapsamında Bayraklı sahilinde yaptığı düzenlemeler çerçevesinde ‘Kent Stratejileri Merkezi‘ isimli bu blogdaki başka bir yazı dizisinde paylaşmaya başladığım için bugün burada sadece kıyıda köşede kalmış Turan mahallesi ile bilgi ve izlenimlerimi paylaşmaya çalışacağım.

Turan mahallesi, Bayraklı ile Karşıyaka arasındaki ulaşımı sağlayan Anadolu Caddesi ile İZBAN hattındaki ‘Turan‘ istasyonunun kuzey ve güneyinde yer alan oldukça büyük ama bir o kadar da sessiz, ıssız bir mahalle.

1649-sokak-011
Mahallenin omurgası: Eskinin ‘Menemen Caddesi’ ya da şimdinin 1649. Sokağı

Mahallenin büyük bir kısmını askeri tesislerin bulunduğu alanlarla Atatürk Ormanı oluşturuyor. O anlamda mahallenin, İZSU’nun ‘Turan Bölgesi‘ olarak tanımladığı 7,3 km²’lik uzunluğundaki su havzasındaki 1,67 m³/yıl kapasiteye sahip Tahtacı (Arulca) Deresi’nin aktığı vadi ile onun deniz kıyısında oluşturduğu kumluk alanda kurulduğu söylenebilir.

Turan mahallesi, kıyıdaki binaları ya da dikenli telleri aştığınız takdirde size çok güzel İzmir ve Bayraklı görünümleri sunuyor. Buradaki bazı alanlar askeri tesislerle ya da bugün kullanılmadığı için martıların, flamingoların ve karabatakların işgalindeki irili ufaklı bakımsız iskelelerle dolu olmakla birlikte; bazı bölümlerinde denize ulaşmanız, elinizi suya dokundurmanız, dalgaların getirdiği binlerce midyeyle birlikte çeri çöpü görmeniz de mümkün…

Turan mahallesi, 2.212.548,76 m²’lik büyüklüğü ile Bayraklı ilçesinin alan olarak en büyük ikinci, 2015 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) verilerine göre 427 kişilik nüfusu ile de en az nüfusa sahip mahallesi. 2007 yılında 196 kişiden oluşan nüfusu 2008’de 163’e, 2009’da 164’e, 2010’da 178’e, 2011’de 186’ya, 2012’de 174’e, 2013’de 521’e ve 2014’de 451’e yükselmiş.

Nüfusun büyük bir çoğunluğunun askeri bölgedeki lojmanlarda yaşıyor olması nedeniyle mahallenin deniz kenarındaki omurgasını oluşturan ve sonu ‘İzmir Arena’ tarafından kapatılan 1649 sokakla (Eski Menemen Caddesi) ona bağlı 1650, 1653, 1654 ve 1655 sokakların tümü ‘çıkmaz sokak‘ niteliğinde.

Mahallenin deniz kıyısındaki sokakları ve 1649 sokakta yer alan yazlık eğlence mekanları, bu özellikleri nedeniyle kış aylarında oldukça sakin, sessiz…

1649-sokak-001
1649 Sokak

Mahalle içinde bir toplu ulaşım sistemi olmadığı için askeri lojmanlarla kıyı bölgesi arasında büyük bir kopukluk var. Sahilde bulunan muhtarlığa gelmek isteyen mahalle sakinleri ya özel araçlarıyla gelmek ya da taksi tutmak zorundalar. İnşaatı halen devam eden Turan İZBAN İstasyonu köprü geçişi tamamlandığında gerek İZBAN’la gelenlerin gerekse mahallenin kuzeyinde oturanların sahile inmesi mümkün olacak.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ait ‘İzmir 3 Boyutlu Kent Rehberi‘ verilerine göre çevre uzunluğu 8.602,71 km olan mahallede toplam 99 adet yapı, 12 yol, 7 cadde ve sokak bulunuyor.

izban-istasyonu-004
İZBAN İstasyonunda yeni yapılan geçiş köprüsü

Bölgenin en önemli ve bilinen yapıları Ege Deniz Bölge Komutanlığı’na, Sahil Güvenlik Ege Deniz Bölge Komutanlığı’na, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Deniz İkmal Destek Komutanlığı’na ve Bakım Onarım ve İstihkam Komutanlığı’na ait askeri yapılardan oluşuyor. O nedenle mahalle sanki askeri tesislerin ve o tesislerdeki askerlerin gözetim ve denetimi altında gibi. Bu olağanüstü durumu en iyi şekilde gelişigüzel bir fotoğraf çekmeye kalktığınızda nöbetçi kulübelerinde görev yapan askerlerin huzursuzluğundan ve zaman zaman yaptıkları uyarılardan anlayabiliyorsunuz.

Geçmişte kentin ve ülkenin en önemli sanayi tesislerinden biri olan Turyağ binaları şu an yıkılmış durumda. Sahil ile Anadolu Caddesi arasındaki iki büyük parsel, ÇED raporları düzenlenmiş iki büyük inşaatın ve 350 yatlık bir marinanın yapılmasını bekliyor. Bunlardan Turyağ’a ait parseldeki yapının Nokta İnşaat, İZBAN istasyonunun hemen arkasındaki parseldeki yapının ise Rönesans Holding’e ait Nakkaştepe İnşaat tarafından yapılacağı söyleniyor.

Hazırlanan proje tanıtım dosyası verilerine göre eskiden Turyağ fabrikasının bulunduğu parsele, Nokta İnşaat Yatırım Turizm San. ve Tic. A.Ş. tarafından yapılacak büyük yapının mahallenin ortasındaki 1649 sokağın her iki yanında inşa edilmesi ve bu iki yapı bloğunun sokağı üstten kapatacak üst geçitlerle ilişkilendirilmesi öngörülmüş. 40034 Ada/1 Parsel ve 40036 Ada/1 Parsel no’lu 24.707,59 m²’lik arsalara yapılacak toplam 40 katlı bu yapıda ‘İzmir Bayraklı Projesi’ adı altında 200 oda kapasiteli bir otel, 170 adet konut, 48.000 m² inşaat alanına sahip bir alışveriş merkezi, 1.300 araçlık bir otopark ve sosyal tesisler bulunacak.

mzu3odawnz-nokta-insaat-izmir-bayraklida-karma-proje-insa-edecek
Nokta İnşaat’ın yapacağı ‘İzmir Bayraklı Projesi’

10 Eylül 2014 tarihli proje tanıtım dosyasındaki bilgilere göre mahallenin ortasındaki 1649 sokağın her iki yanında yer alan ve üzerinde iki ayrı tescilli yapının (Giraud yazlığı ve Braggiotti Evi olarak tanımlanan yapılar) bulunduğu dört ayrı parselde, Doğan Grubu’na ait Milta Turizm ile Rönesans Rönesans Holding’in ortaklaşa kurduğu; ancak daha sonra, Doğan Grubu’na ait hisselerin Rönesans Holding’e satılması nedeniyle şimdi sadece Nakkaştepe Gayrimenkul Yatırımları İnşaat Yönetim ve Ticaret A.Ş. tarafından yapılacak büyük yapı kompleksinin ise 40042 ada, 1 parsel, 40042 ada, 1 parsel ile 40035 adanın 4 ve 6 parsellerinde yapılması öngörülmüş. Toplam 27.011,12 m² tapulu alanda ‘Turan Karma Kullanım Projesi’ adı altında yapılacak yapılar topluluğunun 12.000 m²’lik bölümünde 200 oda, 402 yatak kapasiteli bir turizm konaklama tesisinin, 25.000 m²’lik bölümünde 350 adet konutun, 32.000 m²’lik bölümünde ofislerin ve 6.000 m²’lik bölümünde de ticarethanelerin bulunması öngörülmüş; ayrıca yapı alanında bulunan iki adet tescilli kagir yapının restorasyonu taahhüt edilmiş. Nitekim bu kagir evlerden deniz kıyısındaki ‘Braggiotti Evi’ olarak tanımlanan kagir yapı 2014 yılı içinde restore edilerek esaslı onarım dalında İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 2015 yılı Tarihe Saygı Ödülünü almaya değer bulunmuş.

ronesans-turan-projesi
Rönesans Holding/Nakkaştepe İnşaat’ın yapacağı ‘Turan Karma Projesi’

Biz bu bilgileri internet ortamında bulduğumuz resmi bilgilerle doğrulamaya çalışırken karşımıza ilginç ve ilginç olduğu kadar çok anlamlı bir durum çıktı. O da Nokta İnşaat A.Ş. ve Rönesans/Nakkaştepe A.Ş. tarafından yapılması öngörülen ve bu amaçla ÇED raporları düzenlenen bu iki büyük yapı kompleksinin inşaatları henüz başlamadığı ve dolayısıyla bitirilmediği halde, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ‘İzmir 3 Boyutlu Kent Rehberi‘nde sanki bu yapıların yapılmışlar gibi  gösterilmiş olmasıydı. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin web sayfasında bulunan ve kolaylıkla bilgisayarınıza indirip kurabileceğiniz ‘İzmir 3 Boyutlu Kent Rehberi‘nin Turan Mahallesi ile ilgili bölümüne gidip baktığınızda ada ve parsel numaraları verilen bu arsalarda 3 adet yapı yapılmış ve mevcutmuş gibi bir bilgiye ulaşabiliyorsunuz. Bu bölüme eklenen fotoğraflarda arsaların boş, binaların metruk hali görülmekle birlikte varmış gibi haritaya işlenen yapıların teknik özellikleri ilgili bölümlerde 1.356, 91 m²’lik bu arsalardan ilkinde 338 bağımsız bölümü bulunan 117 metre yüksekliğinde 41 katlı bir yapının, 2.632,84 m²’lik ikincisinde 66 bağımsız bölümü bulunan 102 metre yüksekliğinde 36 katlı bir yapının, 2.594,79 m²’lik üçüncüsünde ise 70 bağımsız bölümü bulunan 42 m yüksekliğinde 16 katlı bir yapının bulunduğu belirtilmektedir.

Daha sonra bizi telefonla arayıp bilgi veren İzmir Büyükşehir Belediyesi yetkilileri, bu yapıların 2015 yılında Bayraklı Belediyesi’nden alınmış inşaat ruhsatları dikkate alınarak elektronik haritaya işlendiğini ifade etmişlerse de; böylesi bir kaydın inşaat ruhsatı alındığında değil, yapı kullanma ruhsatının alınması durumunda yapılmasının yasal olarak daha doğru olacağı kendilerine bildirilmiştir.

Belediyelerle olan ilişkilerimizde bize göre acil, önemli ve gerekli birçok şeyin istenen düzeyde ve zamanında yapılmadığını bilen, bunları bizzat yaşayan bizler için iki önemli inşaat şirketi tarafından -ki bunlardan biri Ankara’daki meşhur Külliye‘yi yapan şirkettir- henüz yapılmamış iki büyük yapının elektronik haritaya işlenmesi konusundaki bu titizliği, bu aceleciliği ya da aculluğu, bu yazıyı okuyan herkesin kendi meşrebine göre yorumlayacağını söyleyerek mahallenin diğer özelliklerini anlatmaya devam edelim isterseniz…

Mahallede bu askeri yapılar dışında ayrıca görebildiğimiz kadarıyla Karayolları 2. Bölge Müdürlüğü’ne ait Asfalt Bitüm Depo Şefliği, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ait bir araç parkı, Henkel’e ait kullanılıp kullanılmadığı belli olmayan bir depo bulunmakta…

braggiotti-evi-040
Rönesans Holding tarafından restore edilen ‘Braggiotti Evi’

Mahalle, şu an itibariyle deniz kıyısında kümelenmiş İzmir’in ünlü yazlık eğlence tesisleri ve düğün salonları ile dolu. Bunların en önemlisi ise çoğu kış koşullarında kapalı olan ‘İzmir Arena‘, ‘Tac Mahal‘, ‘Burjuva‘, ‘Rain Cafe‘ ve ‘Saime Sultan Yalısı‘ gibi yerler. 

2014 tarihli muhtarlık seçimlerde toplam 133 adet seçmenden 55’inin oyunu alarak seçilen Nursel Dikmen, mahallenin kuzeyindeki Ege Deniz Bölge Komutanlığı’nda görev yapan bir subayın eşi ve aynı bölgedeki askeri lojmanlarda oturuyor.

Devam Edecek…