Sponsorluk, halkla ilişkiler disipliniyle ilgili tüm yayınlarda bazı toplumsal hedefleri gerçekleştirmek amacıyla destekleyenle desteklenen arasında, tarafların karşılıklı yararlarını gözeten bir anlaşma olarak tanımlanır.
Bu tanım içinde yer alan toplumsal hedefler, kültür, sanat, spor, sağlık ve esenlik gibi toplumu ilgilendiren, ona yarar sağlayan hedeflerdir. Bunlar, bir tiyatro festivalinin veya çocuklarla ilgili bir hastalığın tedavisine yönelik tıbbi araştırmaların desteklenmesi ya da toplumda, çocuk yaşta evlendirmelerle ilgili bir bilincin yaratılması gibi hedefler olabilir.
Yapılan sponsorluk sözleşmesinde her iki tarafın yararları gözetilmekle birlikte; bu sözleşme ile yapılan işte, reklam ve tanıtımdan farklı olarak destekleyenin ticari kaygı ve hedefleri daha bir geride yer alır. Sponsorluktaki öncelikli amaç, toplumu ilgilendiren bir etkinliğe, bir çalışmaya destek olup kamuoyunun bu destekten haberdar olmasını sağlamaktır. Çünkü desteği sağlayan kişi ya da kuruluş, yaptığı ilan, reklam ve tanıtım çalışmaları dışında hayırlı, güzel ve yararlı bir çalışmayı destekleyerek toplumsal düzeyde sempati kazanmaya çalışmaktadır.
Yapılan desteğin asıl amacı, desteği sağlayandan yana bir toplumsal sempati yaratmak olmakla birlikte, bu hedefin arkasında da o insani sempatiyi bir şekilde kâra, ticari faydaya dönüştürmeyi hedefleyen bir amaç da bulunmaktadır. Bu anlamda her sponsorluk desteğinin, muhakkak bir karşılık beklediğini, en azından yapılan destek düzeyinde bir geri dönüşü arzuladığını söyleyebiliriz. Çünkü, böyle bir karşılık olmadığı takdirde eşyanın doğası gereği sponsorluğun yapılması ya da sürdürülmesi mümkün olmayacaktır.
Halka ilişkiler disiplininin ülkemizdeki duayenlerinden Sibel Asna, hem topluma değer katan sponsorluk desteğinin hem de bu desteğin sağladığı geri dönüşün ölçülebilir olmasına vurgu yapmakta; desteğin sağladığı etki ölçülemediği takdirde kimsenin sponsorluk yapmaya hevesli olmayacağını belirtmektedir.
***
Sponsorluk, Eski Yunan ve Roma’dan bu yana sıklıkla uygulanan bir yöntem olmakla birlikte, ülkemizdeki uygulaması, özellikle de belediyelerdeki uygulaması oldukça yenidir.
Devlet kuruluşları, özellikle de belediyeler “kamu yararı” anlayışıyla hizmet yaptıkları için uzun yıllar sponsorluk uygulamalarına soğuk bakmışlar, sponsordan söz edenlere, sponsor olmak isteyenlere şüpheyle yaklaşmışlardır.
Ancak, Turgut Özallı yıllarla birlikte ortaya çıkan belediyelerdeki şirketleşme ve özelleştirme rüzgarıyla birlikte çoğu belediye başkanı ve yöneticisi, para bulamadıklarında, belediyeye ait gayrimenkulleri kolaylıkla satıp elden çıkaramadıklarında, başları sıkıntıya girdiğinde ya da bazı harcamaları yasal ölçülerde yapamadıklarında iş hayatının, ticari yaşamın bu yeni yeni uygulanmaya başlayan yönteminden yararlanmaya çalışmışlar, çoğu kez iş verdikleri ya da yakın oldukları firmalardan, kuruluşlardan sponsorluk almaya başlamışlardır.
Bunun en son örneği, biz İzmirliler için İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 85. İzmir Enternasyonal Fuarı için Folkart’la ve Türkiye İş Sağlığı Zirvesi için Efemçukuru’ndaki altın madenini işleten Tüprag isimli şirketle sponsorluk sözleşmesi imzalamış olmasıdır. Nitekim her iki sponsorun kimliğini, geçmişte ortaya koydukları işleri ve İzmir açısından yarattıkları tehlikeleri dikkate alan başta TMMOB, EGEÇEP ve Kültürpark’a Dokunma! grubu gibi birçok meslek odasıyla sivil toplum kuruluşunun ve İzmirli’nin itirazlarına konu olmuştur.
Bu iki kötü örnek, belediyelerin birtakım firmalarla sponsorluk sözleşmeleri imzalarken nelere dikkat etmesi ve sponsorluk konusunda nasıl bir strateji, politika ve yöntem belirlemesi gerektiği konularını gündeme getirmiştir.
Ayrıca, 2015 tarihli seçim bildirgesinde belediyelerdeki bağış sisteminin kaldırılacağını vaat eden Cumhuriyet Halk Partisi için de, CHP’li belediyelerdeki sponsorluk uygulamalarına ilgi duyması, bu konularda bir politika, strateji ve disiplin belirlemesi gerektiğini ortaya koymuştur.
***
İşte tam da bu noktada çıkıp şu temel ve can alıcı soruları sormamız gerekmektedir:
1) Gerçekleştirdiği hizmetlerde “kamu yararı“nı gözetmesi gereken bir belediye, iş verdiği ya da iş vermesi muhtemel bir kuruluştan veya dava açtığı bir şirketten sponsor desteği almalı mıdır? Böylesi bir destek, insani ve kamusal etik değerlere ne ölçüde uymaktadır?
2) Sponsorluk adı altında bir belediyeye destek olan bir şirket ya da kurumlar, bu desteği gerçekten toplumsal bir yararın sağlanması için mi yapmaktadırlar; yoksa kendilerinin öncelenmesi, gözetilmesi ya da kayırılması için mi bu desteği sağlamaktadırlar? Bunu yapıp yapmadıklarının ya da böyle düşünüp düşünmediklerinin ölçüsü, kriteri ne olmalıdır?
3) Bir belediyenin ya da kendisine bağlı şirketlerin sponsorluk ilişkisine girmesi ne ölçüde etik bir davranıştır?
4) Belediyelerin ya da belediyelere bağlı şirketlerin imzaladığı sponsorluk sözleşmelerinin belediye meclislerinden ve halktan kaçırılması ne ölçüde doğrudur? ‘Bilgi edinme hakkı’, ‘şeffaflık’ ve ‘hesap verebilirlik’ ilkeleri çerçevesinde bu sözleşmelerin ticari sır olduğunu ya da şirketlerin Bilgi Edinme Kanunu kapsamına girmediğini söylemek, bunu söyleyerek halkı bilgilendirmemek ne ölçüde ahlaki ve doğrudur?