İZBETON olmadı, Egeşehir Yapı verelim…

Ali Rıza Avcan

29 Mayıs-4 Haziran 2025 tarihleri arasında yedi gün süreyle greve giden İzmir Büyükşehir Belediyesi İZENERJİ, İZELMAN ve Egeşehir Yapı Planlama işçilerinin çalıştıkları şirketlerin ne denli kötü yönetildiğini ortaya koyup; bu şirketlerdeki asıl sorunun liyakatsizlik, partizanlık ve nepotizmle malûl kötü yönetim sistemi olduğunu ortaya koyduğum üç bölümden oluşan yazı dizimizin son bölümünde, birinci ve ikinci bölümlerde ele aldığımız İZENERJİ ve İZELMAN şirketlerinden sonra Egeşehir Yapı Planlama‘nın yönetim yapısını ele alıp değerlendirmeler yaparak yasal olarak uygulanması gereken öneriler geliştirmeye çalışacağız.

Kısaca Egeşehir Yapı Planlama olarak tanımladığımız şirketin bugünkü tam adı, Egeşehir Yapı Planlama Müşavirlik ve Teknoloji Anonim Şirketi‘dir.

Battı balık; pardon “şirket”, yan gider…

Şirket ilk kez 23 Mart 1987 tarih, 1729 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde yayınlanan sözleşmeye göre İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin % 50,50, Urla ve Çeşme belediyelerinin % 0,25, Weidleplan Consult GmbH‘nin % 48,75 ve Weidleplan bölge kuryesi Babakan Olcaysü‘nün % 0,25 hissesi, 53174-K-3662 ticaret sicil numarası ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Ege Şehir Planlaması Teknolojik İşbirliği Merkezi Anonim Şirketi adıyla kurulmuş olup 21 Temmuz 1997 tarih, 4336 sayılı TTSG’nde yayınlanan ilamla İzmir Büyükşehir Belediyesi Egeşehir Planlaması Teknolojik İşbirliği Merkezi A.Ş., 26 Mart 2021 tarih, 10296 sayılı TTSG’nde yayınlanan üçüncü bir ilamla Egeşehir Yapı Planlama Müşavirlik ve Teknoloji Anonim Şirketi adını alır.

Şirketin bugünkü sermayesi olan 3 milyar 142 milyon, 457 bin 428 lira 85 kuruşun %99,67’si İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne, %0,33’ü de bugünlerde “müflis“; yani, fiilen iflas etmiş belediye şirketi olarak tanınan İZBETON Anonim Şirketi‘ne aittir.

Egeşehir Planlama şirketi ayrıca İZBETON A.Ş.‘nin sermayesine %0,063, Kent A.Ş.‘nin sermayesine %0,020 ve TARKEM A.Ş.‘nin sermayesine de %0,30 oranında ortaktır.

Egeşehir Yapı Planlama şirketi ile ilgili olarak son günlerdeki en çarpıcı gelişme ise, sermayesinin Cemil Tugay‘ın göreve geldiği 1 Nisan 2024 ile 9 Mayıs 2025 tarihleri arasındaki 1 yıl 1 ay 8 günlük sürede dört kez arttırılarak 168.618.000-TL’dan %1.863,66 oranındaki muazzam bir artışla 3.142.457.428,85 TL’ya çıkarılmasıdır. Bu artışın arkasında yatan neden de, İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi‘nin 16 Nisan 2025 tarih, 379 sayılı kararıyla mülkiyeti belediyeye ait olup tapunun Menemen ilçesi Koyundere mahallesi 1377 parselinde kayıtlı 440.542,41 metrekare büyüklüğündeki ve mahkemece belirlenmiş değeri 2.643.254.460.-TL. olan arsanın şirkete sermaye olarak verilmesidir.

Bunun dışında ayrıca, son kez 21 Ocak 2022 tarih, 10500 sayılı TTSG’nde yayınlanan ana sözleşmenin amaç ve konu ile şirketin faaliyet alanını düzenleyen 3 ve 4. maddelerde yazılı müşavirlik, mühendislik, müteahhitlik, işletmecilik, enerji ve ticari hizmetlerinde değişiklik yapan; ayrıca bu hizmetlere atık yönetimi hizmetlerini de ekleyen 5 Mart 2025 tarih, 11285 sayılı TTSG’nde yayınlanan ana sözleşme değişikliği ile şirketin amaç ve faaliyet konuları genişletilerek Egeşehir Yapı Planlama adeta ikinci bir İZBETON yapılmaya çalışılmıştır.

Bunun nedeni de, bugüne kadar konut yapımı konusunda yolsuzluklarla anılan kötü bir performansa sahip olan ve bu nedenle şu an itibariyle faaliyette bulunamayan İZBETON yerine bu şirketin konulmak istenmesi, bundan böyle başta Menemen konutları olmak üzere konut inşaatlarının bu şirket eliyle yürütülmek istenmesidir.

Egeşehir Planlama konusunda, -ne yazık ki- daha fazla bilgi sahibi olmamızı sağlayacak yakın tarihli bir Sayıştay denetim raporu bulunmamaktadır. Yazılan en yeni rapor 2021 mali yılına aittir. Söz konusu rapora göre 31 Aralık 2021 tarihi itibariyle 21 çalışanı olan ve Ali Hıdır Uludağ, Ertuğrul Tugay, Eser Atak ve Mehmet Şakir Başak gibi isimlerin yöneticilik yaptığı, fiilen aktif olmamakla birlikte her yıl devamlı zarar eden, zararı 2017-2021 dönemi itibariyle 15.921.949,08 TL’ya ulaşan şirketteki 11 yönetim kurulu üyesine faaliyette olmamasına karşın devamlı olarak huzur hakkı ödenmesi doğru bulunmamış, devamlı zarar eden bir şirkette bu tür ödemelerin yapılmaması istenmiştir.

“Sermayeyi kediye yüklemek”…

Şirketin yönetim kurulu ise 9 Mayıs 2025 tarih, 11328 sayılı TTSG’nde yayınlanan en son ilama göre şu şahıslardan oluşmaktadır:

1) Yönetim kurulu Başkanı İsmail Mutaf, İBB genel sekreter yardımcısı, harita mühendisi, eski İBB emlak dairesi başkanı,

2) Yönetim kurulu başkan vekili Süleyman Ekinci, inşaat mühendisi, genel müdür,

3) Yönetim kurulu üyesi Ayten Başaran, İBB İZSU abone işleri dairesi başkanı, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümü mezunu,

4) Yönetim kurulu üyesi Hüseyin Gökhan Özdemir, İBB veteriner işleri dairesi başkanı,

5) Yönetim kurulu üyesi Işık Konya, İBB iklim değişikliği ve sıfır atık dairesi başkanı, çevre mühendisi,

6) Yönetim kurulu üyesi Mehmet Anıl Kaçar, İBB gençlik ve spor dairesi başkanı, Ankara Üniversitesi Radyo-Televizyon-Sinema Bölümü mezunu, Tüm-Bel-Sen 1 Nolu Şube eski başkanı,

7) Yönetim kurulu üyesi Nilüfer Bakoğlu Aşık, harita ve kadastro mühendisi, Karşıyaka ve İzmir Büyükşehir Belediyesi meclisi üyesi,

8) Yönetim kurulu üyesi Özkan Yıldız, Öğretim üyesi, sosyolog, CHP parti meclisi eski üyesi, Torbalı Belediyesi eski başkan yardımcısı,

9) Yönetim kurulu üyesi Yüksel Bakış, Karşıyaka-Çiğli Tunceliler Kültür, Dayanışma ve Doğa Derneği başkanı, dijital içerik üreticisi,

10) Yönetim kurulu üyesi Nehir Yüksel, şehir plancısı, İBB kırsal hizmetler dairesi başkanı, TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi eski başkanı, Cemil Tugay’ın Karşıyaka’dan getirdiği bürokratı.

Gördüğünüz gibi belediye başkanı Cemil Tugay‘ın seçilmeden önce bizlere vaat ettiğinin aksine şirketin yönetim kurulundaki üye sayısı, 1 adet yönetim kurulu üyesi tasarrufu yapılarak sadece ve sadece 11’den 10’e indirilmiş durumda… 🙂

Temel faaliyet alanı planlama, mühendislik ve müteahhitlik gibi konularla sınırlı olan bu şirkette uzmanlık alanı şehir plancılığı, inşaat mühendisliği, harita ve kadastro mühendisliği olan üyeler olmakla birlikte; sosyolog, dijital içerik üreticisi, radyo-televizyon-sinema ya da halkla ilişkiler eğitimi almış yöneticiler de bulunmaktadır… Ancak bu yöneticilerin daha önce bu büyüklükte bir şirkette yöneticilik yapıp yapmadıkları, bu konuda deneyimli olup olmadıkları ise belli değildir… Belki de hayatlarında ilk kez bir şirketi yönetip bilmediklerini çevrelerindeki insanlara soruyor olabilirler ya da belediye başkanlarına güvenip önlerine gelen her belgeyi imzalıyor olabilirler…. Tabii ki günah ya da sevapları bizlerin ödediği vergilerin hanesine yazılmak , onların günahını bizlerin ödemesi suretiyle…

21 Eylül 2013 Tarih, 28772 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Sermaye Şirketlerinin Açacakları İnternet Sitelerine Dair Yönetmeliğin 6.maddesinin 3/h fıkrasına göre şirketin genel kurul toplantı tutanağının genel kurul tarihinden itibaren en geç beş gün içinde; ayrıca, Türk Ticaret Kanunu‘nun 149. maddesinin birinci fıkrasına göre son üç yılın finansal tabloları ile yıllık faaliyet raporlarının, gereğinde ara bilançoların ortakların incelemesine sunulmak üzere genel kurul kararından önceki otuz gün içinde internet sitesine konulması gerektiği halde Egeşehir Yapı Planlama‘ya ait İnternet sitesinin “Bilgi Toplumu Hizmetleri” bölümüne genel kurul kararları dahil olmak üzere hiçbir belgenin konulmadığı görülmektedir.

İşte o nedenle, bu şirketin yönetim kurulunda yer alanlara, diğer şirketlerde olduğu gibi her ay net 40 bin lira huzur hakkı, murahhas üyelere de -daire başkanları hariç olmak üzere- 108 bin lira, toplam olarak 148 bin lira ödendiğini varsaymakla birlikte buna ilişkin herhangi bir genel kurul ya da yönetim kurulu kararına ulaşamıyoruz.

Gelelim şirketle ve şirket yöneticileri ile ilgili ilginç bilgilere;

Bu bilgileri vermeden önce şunu belirtmeliyim ki; CHP ve CHP‘li belediyeler genel anlamda özelleştirmeye, özellikle de Cumhuriyet’in ilk yıllarında kurulan kamu iktisadi teşekküllerinin özelleştirme kapsamında satışına karşı olmakla birlikte, ellerinde bulunan belediyelerin gelirleriyle taşınmazlarını; yani, halka, kamuya ait değerleri, kurdukları bol sayıdaki belediye şirketine devrederek hem belediyeler ölçeğinde özelleştirmenin âlâsını yaparken hem de bu şekilde şirketlere devredilen kamu kaynaklarının kullanımını kamusal denetimden kaçırmakta, Türk Ticaret Kanunu‘nun şirketlere sağladığı gizleyip saklama imkânlarını sonuna kadar kullanarak kamuoyuna bilgi vermekten kaçınmaktadır. BU anlamda CHP‘nin ve CHP‘li belediyelerin belediye şirketleri eliyle özelleştirme konusundaki notunun kırık olduğunu söyleyebilirim.

Bu durumun en iyi örneği ise Cemil Tugay‘ın yönetimi devraldığı 1 Nisan 2024 tarihinden bu yana, iflas edip iş yapamaz hale gelen İZBETON‘un işe yaramaması nedeniyle değerli belediye mülklerinin bu sefer de ardı ardına Egeşehir Planlama şirketine sermaye olarak verilmesi; yani, bu değerli mülklerinin kötüye kullanımının ya da satışının mümkün hale getirilmesi, kamu denetiminin dışına çıkarılmasıdır. Nitekim belediyenin eski emlak yönetimi dairesi başkanı, şimdinin genel sekreter yardımcısı İsmail Mutaf‘ın bu şirketin yönetim kurulu başkanı yapılmasının arkasında yatan neden de bu olabilir. Belediyenin taşınmazlarından haberdar olmak ve en değerlilerini sermaye olarak kullanmak!

İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi‘nin 11 Kasım 2024 tarih, 1057 sayılı kararıyla Şato Restorant binasının, 11 Kasım 2024 tarih, 1058 sayılı kararı ile Cihan Palas (Emniyet Oteli) binasının, 10.03.2025 tarih, 208 sayılı kararı ile belediyeye ait tüm hafriyat sahalarının, 16 Nisan 2025 tarih, 379 sayılı kararı ile Menemen Koyundere mahallesindeki 440.542,41 metrekarelik değerli bir arsanın Egeşehir Planlama‘ya sermaye olarak verilmesi kamu mallarının halktan kaçırılması da denilebilecek bu durumun en iyi örnekleridir. Yarın öbür gün bu şirket bu değerli gayrimenkulleri bir şekilde satıp elden çıkarsa hiç kimsenin hesap sorma hakkı olmayacak…

Menemen Koyundere mahallesindeki 440.542,41 metrekarelik değerli arsa…

Geçtiğimiz günlerde bir tesadüf eseri kapısını açık bulduğum Kemeraltı Havra Sokak‘ta TARKEM tarafından restore edilen tarihi Akın Pasajı‘na (burası aslında Akın Pasajı değil, Yahudilere ait Politi Şaraphanesi‘dir.) girdiğimde burasının hem çok kötü restore edildiğine hem de Egeşehir Yapı Planlama tarafından Menemen‘de yapılan 301 konutun satışı için kullanıldığını, içeride bırakın başvuranların, görevlilerin bile bulunmadığına, ortada bizlerle ilgilenecek bir kişinin olmadığına tanık oldum. Ardından da belediyede çalışan dostlarımdan Menemen konutları girişiminin yakın zamanda patlayacağını, çalışmaların istenildiği gibi gitmediğini, yakın gelecekte karşımıza İZBETON skandalı gibi bir skandalı çıkacağını duydum ve ister istemez “hadi hayırlısı” demekten kendimi alamadım…

Velinimetin elinden ödül almak…

Bence bu şirketin yönetim kurulundaki en ilginç, en konuşulacak kişi Cemil Tugay‘ı 2019 yılından bu yana canı bahasına destekleyen, o nedenle CHP‘nin de savunduğu “Kuvvetler Ayrılığı İlkesi“ne aykırı olsa bile Karşıyaka‘dan alıp getirdiği harita ve kadastro mühendisi Nilüfer Bakoğlu Aşık‘tır…

Kendisini, şu meşhur Mehmet Cengiz skandalındaki kent suçunu mazur göstermek için devreye soktuğu Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İzmir Şubesi‘nin, satışı yasal bulan bildirisi nedeniyle tanıyoruz. Hatırlayacak olursak üyesi olduğu Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İzmir Şubesi, 24 Nisan 2020 tarihinde bir bildiri yayınlayarak belediyeye ait arsa hissesinin Mehmet Cengiz‘e satışının yasal olduğunu savunmuş; ancak, aynı meslek odasının Ankara‘daki genel merkezi bu bildiriyi iptal ederek satışın gerçek bir kent suçu olduğunu bildirmiş; böylelikle, şimdilerde Karşıyaka ve İzmir Büyükşehir belediyelerinin meclis üyeliği yanında İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi İmar ve Bayındırlık Komisyonu başkanlığı ve Egeşehir Yapı Planlama A.Ş.‘nin yönetim kurulu üyeliği ile ödüllendirilen Nilüfer Bakoğlu Aşık‘ın o tarihteki bu girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştı…

Ardından kendisini Karşıyaka, Atakent‘teki Venedik Sitesi‘nin sosyal tesis alanı ile spor alanlarında Bilfen Koleji‘nin orada bir özel okul yapabilmesi için mevcut imar planındaki parselin “özel eğitim alanı” olarak değiştirilmesine ilişkin İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi görüşmelerinde, o parsele şayet özel bir okul yapılırsa yoksul ve dar gelirli ailelere ait çocukların bu okula gidemeyeceklerini ifade edip haklı olarak itiraz eden AKP‘li meclis üyelerine karşı, “efendim, onlar da gidip özel okulların burslarını alsınlar” diyebilecek kadar CHP‘den ve CHP‘nin felsefesinden uzak bir meclis üyesi olarak tanıdık…

Evet, karşımızda Cemil Tugay‘ı başını gözünü gözden çıkaracak kadar savunmaya hazır ve bunun karşılığını da meclis üyeliği, imar komisyonu başkanlığı ve şirket yönetim kurulu üyeliği şeklinde alan bir politikacı var… Hem de CHP‘nin sosyal devlet anlayışını dikkate almayan, yoksul ve dar gelirli ailelerin çocuklarını özel okul sahiplerine terk edecek kadar solculuktan, sosyal demokratlıktan uzak bir politikacı var ve bu politikacı sahip olduğu mesleki bilginin inceliklerini yöneticisi olup her ay huzur hakkı ve murahhas aza ücreti aldığı Egeşehir Yapı Planlama için kullanıyor… Gerisini siz düşünün artık!

Şirketin yönetim kurulu üyelerine baktığımızda dikkatimizi çeken diğer bir konu da geçmişte ya da gelecekte siyaset yapmış olanlara ayrılan kadronun, CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu döneminde CHP parti meclisi üyeliği ile Torbalı belediye başkan yardımcılığı yapan DEÜ Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölüm Başkanı ve Sosyal Ekonomik ve Siyasal Araştırmalar Derneği (SESADER)‘in başkanı Özkan Yıldız‘a ayrılmış olması… O nedenle, muhtemeldir ki, kendisi bu şirketten beslenmenin getirdiği heyecan, azim ve kıvraklıkla önümüzdeki seçimlerde de aday olarak karşımıza çıkacaktır!

Ancak Cemil Tugay tarafından Egeşehir Yapı Planlama şirketi yönetim kurulu üyesi yapılan Prof. Dr. Özkan Yıldız‘ın çoğu İzmirlinin bilmediği ya da unuttuğu bir özelliği var: 1989-1993 döneminde Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü‘nden mezun olduktan sonra 1996 yılında Gaziantep Üniversitesi‘nde akademik kariyerine başlamış. Kendisini uzun zamandır tanıyan kaynaklardan aldığım bilgilere göre Gaziantep‘te AKP‘li Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin‘e yaklaşarak onun yardımıyla sonraları AKP genel başkan yardımcısı Nükhet Hotar‘ın rektörlüğünü yapacağı Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü‘ne geçer. Bu arada da AKP genel başkan yardımcılığı görevinde olan Nükhet Hotar‘ın düzenlediği çalıştaya Yasin Aktay, Orhan Miroğlu ve Markar Eseyan gibi isimlerle birlikte katılarak 2013 tarihli Gezi Olayları‘nın bilimsel olarak mercek altına alınmasına “yardımcı olur“. (1)

Daha sonra ise amcası CHP Aydın milletvekili Hüseyin Yıldız sayesinde memleketlisi CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile ilişki kurarak ve onun adını vererek CHP cephesinde çalışmaya başladığı söylenmektedir. Bu ilişki üzerine 16-17 Ocak 2016 tarihlerinde yapılan CHP 35. Kurultayı‘nda bilim-kültür-yönetim kontenjanından CHP parti meclisine girdiği, 7 Haziran 2016 tarihinde TRT Diyanet TV‘de sokak çocuklarıyla ilgili bir programa konuşmacı olarak katıldığı, 3-4 Şubat 2018 tarihleri arasında yapılan 36. Kurultay‘da ise Kemal Kılıçdaroğlu tarafından aday gösterilmediği için yeniden seçilemediği ve 2018 yılında DEÜ Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü başkanı olmasından sonra da CHP‘den istifa ettiği bilinmektedir. (2) (3)

Bütün bunlar kah kaynak gösterdiğim gazete haberleri kah bana sözlü olarak aktarılan tanıklıklarla doğrulanmakla birlikte; Dokuz Eylül Üniversitesi’nin Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü ile ilgili bölümlerine baktığımızda Prof. Dr. unvanlı bu siyasetçinin sadece bir adet makale yazdığı, bunun dışında kaleme aldığı herhangi bir kitabı ya da makalesinin bulunmadığını görüyoruz.

Egeşehir Yapı Planlama şirketinde dikkatimi çeken son bir nokta da, kendini dijital içerik üreticisi olarak tanıtan Çiğli-Karşıyaka Tuncelililer Kültür, Dayanışma ve Doğa Derneği başkanı Yüksel Bakış‘ın hangi ayırt edici vasfı, hangi üstün yeteneği nedeniyle burada yer aldığını bilmiyor olmamızdır.

Gelelim İZENERJİ, İZELMAN ve Egeşehir Yapı Planlama isimli üç ayrı şirketin üç ayrı yazı ile değerlendirdikten sonra bu şirketlerin yönetim yapılarındaki yanlışlık ve eksikliklerle ilgili önerilerimize:

Bence birbirini izleyen üç yazı boyunca ele aldığım bütün bu sorunların kaynağı, CHP‘nin ve CHP‘li belediyelerin, asıl olarak belediyeler eliyle yapılması gereken kamu hizmetlerinin, sayıları her geçen gün artan şirketler eliyle yürütülmesine yönelik özelleştirme politikalarından kaynaklanıyor…

CHP ve onun belediyeleri bir yandan Cumhuriyet Dönemi’nde kurulan Sümerbank, Etibank ve Makina Kimya Kurumu gibi kamu iktisadi teşebbüslerinin (KİT) Turgut Özal‘dan bu yana tüm sağ iktidarlar tarafından özelleştirilip satılmasına ağıtlar yakarken, diğer yandan da kendi belediyelerinde kurduğu ve sayısını her geçen gün arttırdığı holding benzeri şirketler eliyle “kamu hizmeti” demek olan belediye hizmetlerini özelleştiriyor, yasal sınırlamalardan kaçmak için şirketlerin karanlık ve kirli yöntemlerini kullanarak suç işlenmesini kolaylaştırıyor ve böylelikle AKP iktidarının eline büyük kozlar veriyor….

İşte o nedenle CHP‘nin ve CHP‘li belediyelerin en kısa sürede “yeniden belediyecilik” anlayışıyla belediye şirketleri ile ilgili politika ve uygulamalarını gözden geçirerek “toplumcu belediye” olmanın gereklerini yerine getirmesi gerekiyor…

İkinci önerim ise, tüm belediye şirketlerinde, şayet o şirketleri kaldırmak mümkün olmuyorsa tüm yöneticileri, kamu hizmetleriyle ilgili etik kurallar çerçevesinde eğitimine, bilgisine, yetenek ve becerilerine göre seçilmesi, eş, dost, arkadaşlarla onların eşi, siyasetçi, delege, delege ve sendikacı yakını gibi şahısları yönetime getirmemesi, bunu sağlamak için de hukukua ve ahlaki değerleri esas alan kurallar belirleyip uygulaması ve denetlemesi; ayrıca sendikalarla ilişkilerini bu kurallar çerçevesinde gözden geçirerek düzenlemesi gerekiyor…

Aksi takdirde, bugün seyrettiğimiz kayıkçı kavgası gibi “sen aldın, ben çıkardım” şeklindeki faşizan politikaların devamı ve bu çekişmenin önlenmemesi sonucunda CHP‘nin giderek işçi ve emekçileri karşısına alan bir parti haline dönüşmesi beklenmelidir…

Çünkü CHP ve onun belediyeleri sadece bir kenti değil; tüm kentleri ve bütün bir ülkeyi yönetmek iddia ve arzusundadır… CHP şayet bu iddiasında samimi ise bunu öncelikle belediyelerden ve belediye şirketlerinden başlatmalıdır…

(1) https://www.egepostasi.com/haber/AK-Parti-Gezi-yi-bilimsel-olarak-mercek-altina-aldi/39347

(2) https://www.egedesonsoz.com/pm-eski-uyesi-prof-dr-ozkan-kararini-verdi-universite-gorevlendirdi-partiden-ayrildi

(3) https://www.youtube.com/watch?v=mtXlUdNxp3M

Yağma devam ediyor!

Ali Rıza Avcan

İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin 27 şirketini, eskisi ve yenisiyle CHP‘li bir belediyenin şirketlerindeki koltukların, 31 Mart 2024 tarihli seçimler sonrasında, o koltuklarda oturan eskilerin çöp sepetine atılıp yeni misafirlere de “siz daha önceleri neredeydiniz? Sizi sabırsızlıkla bekliyorduk” dercesine; adeta, fethedilen düşman kalesinden ele geçirilmiş ganimet gibi nasıl yağmalandığını ortaya koyduğum 8 Temmuz 2024 tarihli “Ganimetler galibindir” başlıklı yazımdan bu yana, tamı tamamına 4 ay 10 gün geçmiş…

Yağma, yolsuzluk, hırsızlık, ganimet vb… vb… vb…

Bu kadar kısa bir sürede, yakın zamanda yayınlanıp herkesin merakla okuduğu İzmir Büyükşehir Belediyesi ile İZFAŞ ve İZDOĞA şirketlerinin 2024 yılı denetim raporları sayesinde hiç bilmediğimiz, haberdar olmadığımız yeni bilgilerle karşılaştık; kıyıda köşede kalmış gizli kuytularda % 49 hisselerle ve özel amaçlarla kurulmuş birtakım hibrit şirketler sayesinde belediye hizmetlerinden başka işlerin “özel” ya da kamuoyunca bilinip tanınmayan kişilerle birlikte nasıl kotarıldığını öğrendik.

AKP iktidarı süresince, o eski bildiğimiz mali denetim kurumu Sayıştay‘ın cemaat örgütlenmeleri nedeniyle Sayıştay olmaktan çıktığını ve yayınlanan denetim raporlarının sansürlenip yayınlandığını bilmekle birlikte; her yıl yayınlanan Sayıştay denetim raporlarını izleyip okumanın bize böyle sürprizler getirdiğini görmek de hoş, güzel bir şey…

İşte o nedenle, bize bir sürpriz gibi gelen bu yeni bilgilerle sayısının 27’den 33’e çıktığını öğrendiğimiz 16 belediye şirketiyle bu şirketlerin hissedarı olduğu 17 şirketi; daha doğrusu, koskocaman bir belediye holdingini yeniden masaya yatırıp incelemeye karar verdim.

Ancak bundan önce, çoğunluk hissesi İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ait şirketlerle bu şirketlerin ortak olduğu toplam 33 şirketin adını, güncel sermaye miktarını, kayıtlı olduğu ticaret müdürlüğü bilgisiyle sicil numarasını, şirketle ilgili en son ilamın yayınlandığı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi (TTSG) yayın tarihini, yönetim kurulu üyelerini ve genel müdürle yardımcılarını gösteren en yeni listeyi sizlerle paylaşmak isterim.

Tabii ki bu arada, şirketlerden birini alıp yerine başka birini koymaya meraklı ve hevesli, bunu adeta bir oyuna ya da alışkanlığa dönüştüren yeni belediye başkanı Cemil Tugay boş durmayıp yeni görevlendirme yazılarının altına imzalar atmamışsa…

Ayrıca bu listenin, söz konusu şirketlerin İnternet sayfasındaki “Bilgi Toplumu Hizmetleri” bölümündeki bilgi ve belgelerle TTSG‘nde yayınlanan ilamlar dikkate alınarak hazırlandığını, son günlerde gündeme gelen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu‘nun İzmir‘e yolladığı yeni genel sekreter Ramazan Ercan‘ın Cemil Tugay‘ın bu görevden ayrılmasından sonra İZFAŞ yönetim kurulu başkanı olduğuna dair haberlerde olduğu gibi, henüz TTSG‘nde yayınlanmamış olan yeni görevlendirmelerin bu listede yer almadığını ifade etmek isterim.

Ardından da bu yeni tablo üzerinden İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin 33 şirketindeki görevlendirmeler konusunda şu an itibariyle gördüğüm, görebildiğim yanlış, eksik ya da ilginç noktaları maddeler halinde özetleyerek sizlere yardımcı olmak isterim:

CHP‘li belediyeler ve belediye başkanları, çoğu kez Cumhuriyet‘in ilk yıllarında inşa edilen tüm fabrika, kurum ve kuruluşların 1980 yıllardaki Turgut Özal iktidarı sonrasında, özellikle de AKP döneminde özelleştirmeler yoluyla yok edildiğini söyleyip kendi yaptıklarını “sosyal belediyecilik” ya da “toplumcu belediyecilik” olarak takdim etseler de; asıl olarak, devraldıkları belediye şirketleriyle ve bunların faaliyet alanlarını zaman içinde genişletip sayılarını arttırarak o özelleştirme rüzgarını başka bir şekilde sürdürmüş, belediye eliyle belediyecilik yapmaktan vazgeçip kapitalizmin sömürü araçlarından biri olan şirketler eliyle belediyecilikle ilgisi olmayan işler yapıp, halkın aleyhine ve sermayenin yararına işler yapıyorlar…

Bunun en güzel örneklerini ise, İzmir büyükşehir belediye başkanlarının eş, dost, akrabalardan oluşan liyakatsiz kişilere terk ettiği, o nedenle kötü yöneticiliğin bir sonucu olarak her yıl artan miktarda zarar eden; buna rağmen, faaliyet alanları belediye hizmetlerini aşacak şekilde devamlı genişleyip sayıları sürekli artan 33 adet belediye şirketinde görebiliriz.

Gelin isterseniz bu belediye hizmetlerinin şirketler eliyle özelleştirip holdingleşme hikayesinin son ayrıntılarını hep birlikte izleyelim:

Evet, yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi belediye şirketlerinin sayısı, 8 Temmuz 2024 tarihinden sonra; daha doğrusu biz o şirketlerden haberdar olmadığımız, o yeni şirketlerin isimleri belediyeye ait hiçbir resmi belgede yazılı olmadığı için bizim cahilliğimiz çerçevesinde 27’den 33’e çıkmış. Neyse ki, İZDOĞA ve İZFAŞ Sayıştay denetim raporları sayesinde bu şirketlerden haberdar olduk… Tabii ki, iş işi geçtikten, atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra…

Tamı tamamına 33 şirket… Nüfusu İzmir‘e göre daha fazla olan İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyelerindeki şirketlerden daha fazla sayıda şirketimiz, şirket sermayemiz, şirket yöneticimiz ve daha çok şirket yolsuzluğumuz varmış… Bu yolsuzluk, hırsızlık, kamu zararı ve israfın vahim sonuçları ise bunlardan sadece ikisini oluşturan İZFAŞ ve İZDOĞA 2024 yılı Sayıştay denetim raporlarında yazılı… Birisi çıksın da, “biz bunları yapmadık” desin!

İzmir Büyükşehir Belediyesi son zamanlarda İZENERJİ, İZDOĞA ve İZFAŞ gibi şirketleri eliyle % 49 hissesi kendisine, geriye kalan % 51 hissesi birtakım şahıs ya da kişilere ait ilginç, tuhaf şirketler kuruyor. Bizim daha önceden bildiğimiz İZGÜNEŞ A.Ş. ile Sayıştay denetçisinin ortaya çıkardığı İZMAVİ ve İZHABİTAT şirketleri böylesine kurulmuş şirketler. Bu % 49 + % 51’in nedeni şu ana kadar anlaşılmış değil. Muhtemelen belediye hissesinin % 50’yi aşması durumunda Sayıştay denetimine giriliyor olması nedeniyle bu şirketlerin, Sayıştay denetiminden kaçırmak amacıyla bu şekilde kurulduğu anlaşılıyor.

Şirketlerin % 51 payına sahip tek ortaklı şirketler de ya kamuoyunca bilinip tanınmayan ya da kötü şöhretleriyle tanınıp bilinen isimler… Örneğin İZGÜNEŞ‘teki % 51’lik hisseye sahip olan Barteş Enerji Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi‘nin İnternet, sosyal medya ve kamuoyu ölçeğinde bilinmeyen tek ortağı Osman Barlas Kuşçu, İZMAVİ‘nin % 51’lik hissesine sahip olan Atlas Atık Yönetimi ve İnşaat Sanayi Ticaret Limited Şirketi‘nin tek ortağı Ender Haberdar ile Ber Çevre ve Lojistik Anonim Şirketi‘nin tek ortağı Serdar Göktürk ve onlarla birlikte çalışan Güldenir Kurtar, İZHABİTAT‘ın yine aynı şekilde % 51 ortağı olan Bitkisan Ziraat Peyzaj İthalat İhracat Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi‘nin pek tanınıp bilinmeyen tek ortağı Ercan Kahveci… Ne hikmetse kurulan şirketlere % 51 oranıyla hissedar yapılan isimler hep tek ortaklı şirketlerin sahibi…

Diğer yandan bu isimler arasında yer alan Erzincan, Refahiyeli Ender Haberdar ismi diğerlerinden farklı olarak kamuoyu tarafından fazlasıyla bilinip tanınıyor; ama o da hiç ummadığınız bir şekilde… Bunu en iyi şekilde sevgili dostum gazeteci Serdar Öztürk‘ün henüz dumanı üstünde tüten 16 Kasım 2024 tarihli en son yazısından öğrenebilirsiniz…

Aşağıya eklediğim tablodan göreceğiniz gibi, devamlı zarar eden İzmir Büyükşehir Belediyesi şirketlerinin sermayesi, belediye bütçesinden; yani, kamu kaynaklarından yapılan aktarmalarla devamlı büyümekte ve bu büyük sermaye tutarları bir israf konusu olarak hepimizin cebini, cüzdanını, hepimizin bütçesini olumsuz yönde etkiliyor… Bu büyüklük gördüğünüz gibi, 30 Temmuz 2023 tarihinde 7,5 milyar düzeyinde iken 22 Ocak 2024 tarihinde 8,8 milyara, 7 Ekim 2024 tarihinde 11,5 milyara ve son olarak 18 Kasım 2024 tarihi; bugün itibariyle 12 milyar liraya yükselmiş durumda… Tablodaki yeşille boyanmış hücreler sermayenin azaltıldığı şirketleri, kırmızıyla boyanmış hücreler ise arttırılan şirketleri gösteriyor.

Sermayesi bugünkü tarih itibariyle 1.836.550.000.- lira olan İZBETON‘un, geçmiş yıllar zararı bağımsız denetim şirketinin raporuna göre 31 Aralık 2023 tarihi itibariyle 5.595.361.681.- lira, 2023 yılına ait faaliyet ve net dönem zararı 482.140.311.- lira olduğu ve bu rakamlar toplam dönen varlıklarını 984.637.457.- lira düzeyinde aşmış olmasına karşın; bugün itibariyle iflas etmiş olan bu şirketin yönetim kurulu koltuklarını işgal edenlere herhangi bir şekilde hesap sorulmaksızın halen belediye bütçesinden kaynak aktarılıyor olması, bu şirketlerin İzmir’in ve bizlerin refahını nasıl bir sülük ya da kene gibi nasıl sömürdüğünün en iyi örneğidir. (1)

31 Mart 2024 tarihli seçimlerin kazananı Cemil Tugay, başkanlık koltuğuna oturduğu günlerde bazı belediye şirketlerini kapatıp yönetim kurulu üyelerinin sayısını azaltacağını belirtmekle birlikte; aradan geçen 7 ayın sonunda hiçbir şirket kapatılmamış, yönetim kurullarındaki üye sayısı ise vaat edileni doğrulayacak düzeyde azalmamıştır.

Bunun en iyi kanıtı ise, Tunç Soyer döneminin son aylarına isabet eden 22 Ocak 2024 tarihinde tüm şirketlerde belediye başkanınca görevlendirilmiş 132 adet yönetim kurulu üyesi bulunduğu halde 18 Kasım 2024 tarihinde % 15,91 oranındaki bir azalmayla 111 adet yönetim kurulu üyesinin bulunmuş olmasıdır.

Karşımızda ilginç bir belediye başkanı var… Adeta okullardaki sınıf mümessilleri gibi bir zamanlar yanaştığı Özgür Özel ya da şimdilerde yanaştığı yeni limanı Ekrem İmamoğlu adına sınıfta konuşanı yazıp tek ayak üstünde cezalandırır gibi şirket yöneticisi yaptıklarını büyük bir dikkatle izliyor, herhangi bir yanlış hareketini gördüklerini cezalandırmak amacıyla anında görevden alıyor, kendisine biat edenleri ise koruyup kolluyor… Bir anlamda Karşıyaka‘dayken yaptıklarını aynen devam ettiriyor… Bunu da daha çok kendisinin güvenip seçtiği, özellikle de belediyede danışman, daire başkanı ve şube müdürü olarak çalışırken verdiği payeyle şirket yöneticisi olarak görevlendirdikleri için yapıyor… Bu tür liyakatsiz insanları şirket yöneticisi yapıp daha sonra beğenmediği bir davranışları olduğunda; örneğin kendisine muhalif bir hareketin içinde girdiklerinde ya da adları Sayıştay denetim raporunda geçtiğinde isimlerinin üstünü çizip hemen görevden alıyor…

Sınıf mümessilinin marifetleri: Tek ayak üstünde ceza almak… 🙂

Bunun en yeni örneği ise, İZBETON‘un iflas aşamasına geldiği ilk günlerde, “ben size yurtdışından finansman kaynağı bulurum” diyerek yerini korumaya çalışan ve Tunç Soyer‘in “dışişleri bakanı” olarak tanınan Onur Kadir Eryüce‘yi İZDOĞA‘nın başına getirip yine aynı şekilde dış ilişkilerden sorumlu başkan danışmanı olarak görevlendirmesine; böylelikle Tunç Soyer‘in sağ kolu olarak tanınan bu şahsın “kral öldü, yaşasın kral” şeklinde ortaya çıkan tercihine rağmen onu Sayıştay‘ın son İZFAŞ denetim raporunda adının geçmiş olması ya da yine aynı gerekçeyle İZFAŞ genel müdürü Canan Karaosmanoğlu‘nu hemen görevden alması olarak gösterilebilir.

Sanırım bu nedenle, şirket yönetimlerinde yer alan bu şahısların tümü sabah akşam Cemil Tugay‘ın ya da İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin sosyal medya paylaşımlarını ❤️ işareti koyarak beğenmek, hitap ederken de mutlak bir itaatle onun gözlerine minnetle bakıp “başkanım” ya da “başkanım öyle uygun gördü” demeyi vazife biliyorlar… Adeta büyük usta Nazım Hikmet‘in “Davet” isimli şiirinde söylediği şu sözleri hatırlatırcasına;

Tunç Soyer‘in İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde belediye ve şirketlerin yönetiminde Bornova Anadolu Lisesi (BAL) mezunlarının oluşturduğu bir grubun ağırlığı vardı ve bu durum çoğu kez eleştiri konusu oluyordu. Şimdi de, yeni belediye başkanı Cemil Tugay‘ın belediyeye beraberinde getireceği kadro konusunda büyük sıkıntıları olduğu için el attığı ilk grup Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi‘nde birlikte okuduğu sınıf arkadaşları ve onların oluşturduğu “Sınıf arkadaşları grubu” olmaya başladı. Daha önce hiçbir belediye tecrübesi olmayan genel sekreter yardımcısı hekim Pınar Okyay, Grand Plaza yönetim kurulu üyesi yapıp eşiyle birlikte APİKAM‘ı teslim ettiği Nejat Yentürk ve Eşrefpaşa Hastanesi‘nde yönetici olmadığı halde şirket yönetim kurullarına yerleştirilen hekimler bu grubun oluşmaya başladığının en önemli işaretleri… Belli olmaz, belki bu gruptakiler Cemil Tugay‘ın Karşıyaka belediye başkan adayı olduğunda onunla birlikte Karşıyaka Spor Kulübü formalarını giyerek Cemil Tugay lehine propaganda çalışması yapan hekimler arasındaki şahıslar bile olabilir…. (2)

Cemil Tugay’ın sınıf arkadaşı hekimler propaganda çalışmasında; “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmezmiş…” 🙂

İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nde yönetici konumunda çalışan bazı şube müdürü ve daire başkanları; özellikle de ESHOT ve İZSU‘daki yöneticiler ağırlıklı olarak şirket yönetim kurulu üyesi yapılırken bu yeni dönemde bazı daire başkanlarının bu imkandan yararlanamadığı görülmekte… Tunç Soyer döneminde bu şekilde yönetim kurulu üyesi olan Kültür ve Sosyal İşler, İtfaiye, Mezarlıklar, Kent Tarihi ve Tanıtımı, Strateji Geliştirme, Basın Yayın ve Halkla İlişkiler, Sosyal Hizmetler, Sağlık İşleri, Kentsel Dönüşüm, Muhtarlık İşleri, Emlak Yönetimi ve Afet İşleri dairesi başkanlarının şirket yöneticisi yapılmaması, şube müdürü ve daire başkanları arasında ayrımcılık yapıldığını gösteren oldukça dikkat çekici bir durum…

İzmir Büyükşehir Belediyesi ile ilgili 2024 yılı Sayıştay denetim raporunda da belirtildiği üzere, belediyede yönetici pozisyonunda olmayan danışman, hekim gibi kişilerin belediye şirketlerinde yönetici olarak görevlendirildiği görülmekte…

Başkan danışmanları Elif Demirci İşleyen‘in İZDOĞA‘da, Ali Suha Sabuktay‘ın İZTARIM‘da yönetim kurulu üyesi, APİKAM‘da “kurum danışmanı” adıyla adeta APİKAM‘ın asıl yöneticisiymiş gibi istihdam edilen Aybala Yentürk‘ün buna ek olarak İZELMAN yönetim kurulu başkanı, Eşrefpaşa Hastanesi başhekim yardımcılarından Filiz Dağ‘ın İzmir İnovasyon‘da, Bayram Köse‘nin İZELMAN‘da, doktor Gaffar Karadoğan‘ın İzmir İnovasyon‘da ve Yavuz Uçar‘ın Grand Plaza‘da yönetim kurulu üyesi yapılması bu hukuksuzluk ve yağma düzeninin en iyi örnekleridir.

İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin 2024 yılı Sayıştay denetim raporunda da belirtildiği gibi, asıl görevi karar ve uygulama birimlerinden bağımsız bir şekilde belediye içi faaliyetleri denetlemek olan İç Denetim Birim Başkanı Cahit Kurtalan‘ın kurulduğu günden bu yana yaptığı faaliyetlerle tartışmalara konu olup; işte bu nedenle, yeni belediye başkanı Cemil Tugay tarafından temkinle yaklaşılan İZTARIM A.Ş.‘nde yönetim kurulu üyesi yapılması ve kendisinin bunu kabul etmiş olması, belediyenin iç yapısındaki karar, yürütme ve denetim birimlerinin ayrılığı ilkesine ve kamu etik değerlerine, daha doğrusu ülke düzlemindeki dengeler bozulduğu için CHP ve diğer muhalefet partileri tarafından sık sık gündeme getirilen yasama, yürütme ve yargı güçleri arasındaki “Güçler Ayrılığı İlkesi” uyarınca doğru ve hukuki değildir.

Yine aynı şekilde, asıl görevi belediye şirketleri hakkında karar verip bunların faaliyetlerini denetlemek olan İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi‘nin bazı ayrıcalıklı üyeleri şirketlerin yönetim kurullarında görevlendirilmiştir.

İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi‘nin CHP‘li üyeleri Zafer Levent Yıldır‘ın İZBETON‘da, Saadet Çağlın‘ın ÇEŞTAŞ, İZENERJİ ve İZETAŞ‘ta, Nilüfer Bakoğlu Aşık‘ın EGEŞEHİR‘de, Mustafa Özuslu‘nun İZFAŞ ve İZMİR DOĞALGAZ‘da yönetim kurulu üyesi olarak görevlendirilmiş olması bu durumun en iyi örneğidir.

Cumhuriyet Halk Partisi ve hatta adı geçen belediye meclisi üyeleri, şayet ülkemizdeki yasama, yürütme ve yargı arasındaki Güçler Ayrılığı İlkesiyle bu güçler arasındaki karşılıklı dengeyi gerçekten samimi bir şekilde savunuyorsa; bunu önce kendi belediyelerinde uygulamalı ve Kamu Etik Değerleri’ne de aykırı bu durumdan bir an önce vazgeçmelidir.

İzmir Büyükşehir Belediyesi şirketleri ile bu şirketlerin hissedar olduğu toplam 33 şirkette yönetim kurulu üyesi olarak görev yapan isimleri gösteren aşağıdaki listeye baktığımız takdirde, bu şirketlerde doğrudan doğruya İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay tarafından görevlendirilen 112 yönetim kurulu üyesi arasından bazılarının aile ölçeğinde ya da başka nedenlerle diğer üyelerden daha ayrıcalıklı olduğu görülmektedir.

(Tabloda sarıyla renklendirilen isimlerin şirketlerle ilgili görevlendirilmeleri bizzat İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay tarafından yapılıyor.)

Karı-koca kategorisinden yönetim kurulu üyesi ve yönetim kurulu başkanı yapılarak ayrı bir aile saadetinin konusu yapılan Grand Plaza yönetim kurulu üyesi Nejat Yentürk ile İZELMAN yönetim kurulu başkanı yapılan Aybala Yentürk,

a) 3 ayrı şirkette (İZARITMA, İZENEJİ, İZETAŞ) yönetim kurulu başkanı, 1 şirkette de (İZMİR JEOTERMAL) yönetim kurulu üyesi yapılan Erhan Uzunoğlu,

b) 1 şirkette (İZDOĞA) yönetim kurulu başkanı, 1 ayrı şirkette (İZARITMA) yönetim kurulu başkan vekili, 2 ayrı şirkette (İZHABİTAT, İZMAVİ) yönetim kurulu üyesi yapılan başkan danışmanı Onur Kadir Eryüce,

a) 1 şirkette (İZENERJİ) yönetim kurulu başkan vekili, 2 ayrı şirkette (ÇEŞTAŞ, İZETAŞ) yönetim kurulu üyesi yapılan İBB meclis üyesi Saadet Çağlın

a) 2 ayrı şirkette (İZMİR İNOVASYON, İZULAŞ) yönetim kurulu üyesi yapılan İnsan Kaynakları ve Eğitim Dairesi Başkanı Ahsen Düşenkalkan,

b) 2 ayrı şirkette (İZBETON, İZQ) yönetim kurulu başkan vekili yapılan İBB eski genel sekreter Barış Karcı,

c) 2 ayrı şirkette (İZFAŞ, İZMİR DOĞALGAZ) yönetim kurulu üyesi yapılan İBB belediye meclisi üyesi Mustafa Özuslu,

d) 2 ayrı şirkette (İZMİR METRO, İZBAN) yönetim kurulu başkan vekili yapılan Raif Canbek,

e) 1 şirkette (TETUSA) yönetim kurulu başkanı, 1 şirkette (İZMAVİ) yönetim kurulu üyesi yapılan Konak Belediyesi eski başkanı ve Kemeraltı Koordinatörü Erdal İzgi,

f) 1 şirkette (İZMİR METRO) yönetim kurulu üyesi, 1 şirkette (İZBAN) yönetim kurulu üyesi yapılan İBB Raylı Sistemler Daire Başkanı Alpaslan Kara,

g) 1 şirkette (İZFAŞ) yönetim kurulu başkan vekili, 1 şirkette (İZKÜLTÜR) yönetim kurulu üyesi yapılan Canan Karaosmanoğlu Alıcı,

h) 1 şirkette (İZTARIM) yönetim kurulu başkan vekili, 1 şirkette (İZDENİZ) yönetim kurulu üyesi yapılan İBB Mali Hizmetler Dairesi Başkanı Pınar Çalışkan,

bu ayrıcalıklı olma halinin prens ve prenseslerini göstermek açısından en iyi örneklerdir.

Adeta, İzmir Büyükşehir Belediyesi şirketlerinin daha iyi yönetilip hizmet üretmek ve kâra geçmek için sabırsızlıkla beklediği bu isimlerin, belediye başkanı tarafından “ayrıcalıklılar” kategorisinden birden fazla görevlendirilmiş olması, sık sık iktidar cenahı itibariyle gündeme getirilen kirlenme ve çürüyüp kokma halinin bir CHP belediyesi itibariyle hayat bulan ve utanılması gereken örnekleridir.

Hele ki, bu yazının 14. maddesinde gündeme getireceğimiz yüksek huzur haklarıyla murahhas üye ücretlerini dikkate aldığımızda…

Evet, bu konuda iktidar belediyeleri de, muhalefet belediyeleri de aynı noktada… Hiç kimse, hiçbir belediye başkanı görevlendirdiği şahısların kariyeri ile görevlendirdiği şirketin ne yaptığına, faaliyet alanı ve konularına bakmıyor…

Hep söylemişimdir; belediye şirketlerini kendilerine ait İnternet sayfalarında yöneticilerinin özgeçmişlerini, bugüne kadar görevlendirildikleri şirketle aralarındaki bağlantıyı kurabilmek için o şirketin faaliyet alanı ve konusu ile ilgili olarak hangi bilgiye, tecrübeye, deneyime, birikim ve beceriye sahip olduklarını göstermek için bunu kendileri ile ilgili bölümde açıklasınlar diye… Aynen büyük kurumsal holding ve şirket İnternet sayfalarında olduğu gibi…

Ama sakın bunu, yakın zamanda İZENERJİ şirketinin yaptığı gibi yapmasınlar… Özellikle de yönetim kurulu üyesi Yusuf İncili‘nin sayfasındaki gibi bizi gereksiz ayrıntılarla uğraştırmasınlar… Zira orada o yöneticinin şirketin iştigal alanıyla ilgili bilgilere rastlamak yerine o şirketle hiç alakası olmayan bilgilere rastlıyoruz… Örneğin Yusuf İncili‘nin polis ya da güvenlik görevlisi olarak nerelerde çalıştığını öğreniyoruz; ama kendisi dışındaki Bornova Anadolu Lisesi (BAL), TMMOB ve Hukuk Fakültesi kökenli diğer üyelerin şirketi temsil etmek anlamında hangi yabancı dilleri konuşabildiğini, İZENERJi şirketinin faaliyet alanına giren hangi yayınları yaptığını, hangi ulusal ve uluslararası toplantıda hangi bildirileri sunduğunu, şirket yönetimi anlamında hangi düzeyde ticari bilgiye sahip olduğunu ve benzeri bilgileri göremiyoruz.

Oysa bu tür kamu şirketlerinin İnternet sayfalarında yer alan yönetici bilgileri ve “Bilgi Toplumu Hizmetleri” bölümüne konulması gereken bilançolar, kâr-zarar tabloları, genel kurul tutanakları o yöneticilerin liyakat düzeyini ortaya koyan, o şirketin hangi düzeyde kurumsal ve güvenilir olduğunu kanıtlayan; ayrıca, o şirketin ne derecede şeffaf olduğunu gösteren kurumsal saygınlık belgeleridir.

2024 yılına ait İzmir Büyükşehir Belediyesi Sayıştay Denetim Raporu‘nu okuduğumuzda, belediye şirketlerinin yönetim kurulu üyelerinin, huzur hakkı yanında ayrıca murahhas üye ücretleri de aldığını ve bu ödemelerle ilgili miktarların genel kurul kararı yerine genel kurulun verdiği yetkiye dayanılarak bizzat yönetim kurulu üyelerince belirlendiğini; yani, yönetim kurulu üyelerinin alacağı huzur hakkı ve murahhas üye ücretlerini bizzat kendilerinin belirlediğini; ayrıca yönetim kurulu toplantılarına katılmayan üyelere de huzur hakkı ödendiğini gördük.

Ardından da İZBETON, İZDENİZ ve İZENERJİ‘ye ait İnternet sayfalarının “Bilgi Toplumu Hizmetleri” bölümlerinde yer alan 8 Mayıs 2024, 26 Mayıs 2024, ve 31 Mayıs 2024 tarihli genel kurul kararlarından her iki şirketin her bir yönetim kurulu üyesine huzur hakkı karşılığı olarak her ay net 20.000 lira ödenmesine; ayrıca, yönetim kurulu içinde atanacak murahhas üyelere aylık net 140.000 liraya kadar ödeme yapılması konusunda yönetim kuruluna yetki verildiğini okuyarak bu soygunun somut kanıtlarını edindik. Hele ki bu kararı verenler arasında 3 ya da 4 ayrı şirkette görevli olanların yer aldığını fark edince bu yağmanın nasıl büyük bir boyuta ulaştığını görerek belediye meclisi üyeliği ile şirket yöneticiliğinin hiç bir ahlaki kaygı duyulmaksızın bir kazanç kapısına, bir mesleğe dönüştürüldüğünü anladık.

Belediyelerin kendi bütçelerinden; yani bizlerin ödediği vergi, resim ve harçlarla oluşan kamu kaynaklarından ayırdıkları mali kaynaklarla kurulan ya da ortak olunan şirketler… İşte tam da bu nedenle bu şirketlerin her biri kamu kaynaklarıyla kurulmuş kamu şirketleri olduğu halde; bunlara 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu çerçevesinde kurulmuş diğer piyasa şirketleri gibi davranılıyor ve bunun doğal bir sonucu olarak kendileri ile ilgili her şeyi bu kanunun değişik maddeleriyle düzenlenmiş “ticari sır” perdesinin arkasına saklıyorlar. Oysa yine aynı kanunun gerekçesine göre “ticari sır” şirketlerin piyasadaki rakipleri ile yaşadıkları rekabet açısından önemli olmakla birlikte; İZBAN, İZDENİZ, İZMİR METRO ve İZBETON gibi belediye şirketleri belediye hizmetleri kapsamında faaliyette bulunmak üzere kurulmuş ve piyasa dışında faaliyetleri nedeniyle herhangi bir haksız rekabet durumunu yaşaması mümkün olmayan şirketler.

Durum bu şekilde olmakla birlikte, belediye şirketleri, bir derin ve karanlık yolsuzluk kuyusu olarak kendi içlerinde gerçekleştirdikleri yolsuzluk, usulsüzlük, hırsızlık ve yağmayı gizlemek için sık sık “ticari sır” gerekçesini kullanarak kendileriyle ilgili birçok bilgiyi kamuoyundan gizliyorlar. Hatta şimdilerde CHP‘nin “gölge içişleri bakanı” olarak tanınan CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir milletvekili Murat Bakan‘ın, bu gizliliğin, bu usulsüzlüğün daha da artmasını sağlayacak olan bir kanun teklifini, 2016 yılında “Belediye şirketlerinin Kamu İhale Kanunu dışına çıkarılması için hazırladığım kanun teklifini TBMM’ye sundum.” diyerek Twitter’da duyuran bir siyasetçi olduğunu hatırlıyorum… (3)

Bundan öte ne diyeyim bilmiyorum; ama bu durumun iktidar ve muhalefet cephesindeki durumu bu!

Diğer yandan 31 Mayıs 2013 tarih, 28663 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan “Sermaye Şirketlerinin Açacakları İnternet Sitelerine Dair Yönetmelik” hükümleriyle 30 Kasım 2022 tarih, 6434 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararı uyarınca, 2024 yılında aktif toplamı 60 milyon lirayı veya yıllık net satış hasılatı 40 milyon lirayı aşan ya da en az 50 işçi çalıştırma koşullarından birini taşıyan bu şirketlerin (İZELMAN, İZDENİZ, İZULAŞ, İZMİR METRO, İZBAN ve diğerleri) İnternet sayfalarında “Bilgi Toplumu Hizmetleri” bölümü ile bu bölümlerde şirketin mali durumunu ortaya koyan genel kurul tutanakları, bilançoları ve kâr-zarar tablolarının yer alması gerektiği halde; bazı şirketlerin İnternet sayfalarında, “Bilgi Toplumu Hizmetleri” bölümünün bulunmadığı, bulunanlarda ise bu bölüme eklenmesi gereken belgelerin yer almadığı ya da yer alan belgelerin son yılları kapsayacak şekilde güncellenmediği görülmektedir.

Anlaşılan o ki, İZBETON, GRAND PLAZA, İZMİR İNOVASYON, İZELMAN, İZULAŞ, İZFAŞ, İZDENİZ, İZMİR METRO ve İZENERJİ şirketlerinin mali denetimleri, yapılan bağımsız denetim ihale süresinin henüz dolmaması nedeniyle Tunç Soyer‘in yakın dostu ve onun yeniden aday olması için destek veren; ayrıca, Cemil Tugay‘ın göreve başlamasıyla birlikte İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu (İEKKK)’nun dönem sözcülüğünden alınan Sıtkı Şükürer‘in ortağı olduğu PKF İzmir Sun Bağımsız Denetim ve YMM A.Ş. şirketinin elinde; yani, bu şirketlerin girdisini çıktısını, kamuoyu ya da İzmirliler olarak bizler bilmezken, o tüm ayrıntılarıyla yakından biliyor, belki de Sayıştay denetimindeki uyarılara konu olan birçok uygulamanın hayata geçmesinde onun görüş, öneri ve denetimleri etkili oluyor… Bilinmez… Bilinmeyen diğer bir şey de, bağımsız denetim adına kurulan bu beraberliğin Cemil Tugay döneminde nereye kadar gideceği ve ne zaman biteceği ya da bu ikili arasında “kral öldü, yaşasın yeni kral!” anlayışıyla yeni bir dostluğun başlayıp başlamayacağı…

(1) https://belgex.s3.amazonaws.com/uploads/file_name/372/ff6e742d71d00d5710f35271fd8d7740.pdf

(2) https://www.ntv.com.tr/video/2019-yerel-secim/doktorlar-karsiyakada-baskan-adayi-arkadaslari-icin-bir-araya-geldi,0G2ciL8n30O7pR5fXcYASg

(3) https://kentstratejileri.com/2016/10/16/bir-chp-milletvekili-belediye-sirketlerinin-ihalesiz-is-yapabilmesi-icin-kanun-teklifi-verirse/

Şirket belediyeciliği, toplumcu belediyecilik midir?

Ali Rıza Avcan

Şirket… Sözlüklere baktığımızda şirketin, gerçek veya tüzel kişilerin emek, mal ya da paralarını ortaya koyarak para kazanmak; yani üretilen artı değerden pay almak amacıyla kurdukları bir işletme anlamına geldiğini görürüz.

Amerikan Rüyası“: Kör bir adalet, yazarkasaya dönüşmüş mide, domuzla taşınan para kasası, deve sırtında petrol ve tüm eski değerlerin hüznü…, Salvador Dali

Kapitalist sistem, “laissez faire, laissez passer“; yani, “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” dediği günden bu yana şirketi sistemin merkezine koyarak kutsuyor ve kimsenin ona dokunmadan, onu yasaklamadan çalışması için elinden ne geliyorsa onu yapıyor. İşte o nedenle, her bir ülkenin başta ticaret kanunu olmak olarak tüm ticaret mevzuatı sonsuz bir esneklikle şirketlere hizmet ediyor. Hatta bu konuda karşımıza Man, Jersey, Cayman adaları gibi öylesine ülkeler çıkıyor ki, o ada ülkeleri adeta uluslararası şirketlerin her şeyi yapabildikleri, ellerindeki kara parayı rahatlıkla aklayabildikleri bir çamaşır makinası özelliği ile öne çıkıyor. Bu anlamda şirketlere ait her türlü bilgi, “ticari sır” denilerek kamuoyunun dikkatinden kaçırılıyor. Yolsuzluk da, kara para aklama da, kadın ticareti de, uyuşturucu satışı da hep bu “ticari sır” ardına sığınılarak yapılıyor ve bütün bunlar yeni yeni çıkarılan hukuki düzenlemelerle kolaylaştırılıyor.

Diğer yandan da kamu düzeni ile ilgili her türlü kurumun şirketleşmesi, kurum yöneticilerinin şirketmiş gibi düşünüp davranması için büyük bir ideolojik mücadele veriliyor. Merkezi ve yerel yönetimlerle vakıfların ve hatta derneklerin bile açık ya da gizli bir şekilde şirketleşmesi, şirket gibi yönetilmesi, kendilerini şirket gibi hissetmeleri için büyük bir beyin yıkama faaliyeti yürütülüyor.

Bu bağlamda, “toplumcu belediyecilik” denilen olgunun ortaya çıktığı yıllarda; ne Terzi Fikri‘nin Fatsa Belediyesi, ne Aydın Erten‘in Gültepe Belediyesi‘nin kapitalizmin kalesi olan şirketlerinin bulunmadığını, yaptıkları her şeyi şirket kurmadan bizatihi kendilerinin yaptığını unutmamamız gerekiyor. O zamanlar belediye başkanları, meclis üyeleri, belediye çalışanları ve mücadele katılan halk her şeyi belediye eliyle gerçekleştiriyor, hizmet denilen her şey belediyenin parası, çalışanı ve malzemesi tarafından üretiliyor, halkın bu üretime katılması sağlanıyor; böylelikle belediyenin halkın belediyesi olması sağlanıyordu. Hiç unutmam, teftişe gittiğim Anadolu yerleşimlerinde akşamları elektrikler kesildiğinde belediye başkanı, belediye çalışanı ile birlikte herkes dışarlara çıkar, ne yapabilirim düşüncesiyle işe yaramaya çalışırdı. Şimdi ise, herhangi bir belediye hizmetinin kesilmesi ya da aksaması durumunda bulunduğumuz yerde durup o hizmetin yeniden gelmesini bekler hale geldik… Çünkü o tarihlerde belki “katılım” sözcüğü bugünkü anlamında kullanılmıyor; ama eylemde ortaya çıkan o katılım en sahicisinden, en samimisinden hayata geçiyor, halk sorunların çözümüne bizzat katılıp işin içinde olmak için neoliberallerin “katılım” kavramını icat edip bir ilaç gibi sunmalarını beklemiyordu.

Şirket’e tapmak…

Yolsuzluk, hırsızlık, yağma, yalan ne varsa hepsi, belediyelerde şirketlerin ortaya çıkması ile arttı, azgınlaştı ve yaygınlaştı. Çünkü şirketlerle ilgili kanunlar, yönetmelikler yalan üzerine kurulu kapitalist sistemi ihya etmek adına her şeye izin veriyor, “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” diyerek her şeyi, özellikle de yalanı meşrulaştırıyor. Yasaların, yönetmeliklerin sağladığı bu kolaylık ve teşvikler hem iktidarın, hem de muhalefetin belediyelerine yaradığı için de, herkesin hayatından memnun olduğu bir ortamda namus ehli kimse de çıkıp bu durumu kaldıralım ya da değiştirelim demiyor, diyemiyor.

Üstüne üstlük, şimdilerde CHP genel başkan yardımcılığı ile onurlandırılıp Rönesans Holding‘in şirketi Florya Gayrimenkul Yatırım İnşaat Turizm Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’nin avukatlığını yapan ve Üçkuyular‘daki İzmir İstinyepark ile ünlenen CHP İzmir milletvekili Murat Bakan‘ın, bu yolsuzlukları tahrik edercesine 2016 yılında belediye şirketlerinin ihalesiz iş yapması için kanun teklifi verdiğini hatırladığımızda…

https://www.kentstratejileri.com/2016/10/16/bir-chp-milletvekili-belediye-sirketlerinin-ihalesiz-is-yapabilmesi-icin-kanun teklifi-verirse/

Ama ondan önce, halkın zorunlu ihtiyaçları için kurulan tanzim satış mağazalarının yer yer ve zaman zaman yararlı işler yaptığını bilmekle birlikte; oralarda yöneticilik yapanların tabaktaki bala parmaklarını sokarak yolsuzluk, hırsızlık yapmayı nasıl keşfettiklerini, kendi ‘özel ihtiyaçlarını‘ nasıl karşıladıklarını, oradan kazandıkları deneyimle ileride özel sermayeye pazarlayacakları TANSAŞ‘ı, aynı anlayışla kurdukları KİPA‘yı nasıl dönüştürdüklerini, bugünlerde bir efsane gibi anlatılan tanzim satışların yolsuzluk, hırsızlık ve sahtekarlık suçlarının kaynağı olmaya başladığını söyleyebiliriz. Geriye doğru dönüp baktığımızda, aklımıza tanzim satışla ilgili birçok soruşturma ve ceza alan belediye başkanı ve tanzim satış yöneticisi gelir… Hele ki, yaşadığımız kentte beyaz peynir üzerinden yapılan yolsuzluklara kimlerin bulaştığını, bu şahısların nasıl zenginleştiklerini konu ile ilgisi olanlar gayet iyi bilirler. Aynen 1940’lı yıllardaki olağanüstü savaş ortamında ortaya çıkan vurguncu savaş zenginleri gibi…

Devlet adına belediyeleri denetleyip soruşturmalar yaptığım yıllarda, ben dahil tüm meslektaşlarımı en fazla zorlayan şeyin, tanzim satış mağazalarının denetimi olduğunu itiraf etmek isterim. Ticari işletme tekniğinin karmaşıklığı ve esnekliği içinde bilgisayarın olmadığı bir ortamda zorunda ihtiyaç malzemesi olmayan yüzlerce malın giriş ve çıkışını takip edebilmek, bir büyük ya da küçük baş hayvandan yerine ve zamanına göre göre kaç kilo kıyma, kaç kilo kuşbaşı et, kaç kilo biftek ya da bonfile çıkacağını hesaplamak, her bir malzemedeki fire ile boş çuval gibi üretim sonrası ortaya çıkan malzemelerle ilgili kritik konular bizleri hep zorlar, her biri ayrı bir soruşturma konusu olurdu. Ama aramızdaki “Semih abi” gibi çocukluğu babasının Feneryolu‘ndaki bakkalında geçtiği için hangi konularda nasıl sahtekarlık yapıldığını gayet iyi bilen kamu denetçileri, bu konuda yapılmış tüm yolsuzlukları eliyle koymuş gibi ortaya çıkarır, bizleri de kıskandırırdı.

Bu anlamda, hem devlet adına denetim ve soruşturmalar yaptığım, hem de cephe değiştirip belediyeleri ve başkanlarını devlete, baskıcı merkezi vesayete karşı savunduğum danışmanlık dönemlerinde karşıma tek bir tane bile olsa belediye şirketi çıkmadı, hiçbirini denetlemedim ya da inceleyip soruşturmasını yapmadım. Hoş zaten istesem bile, böyle bir şey yapamazdım; zira mevcut ticaret mevzuatı o şirketleri ihale mevzuatı dışında tutarak koruyor, böyle bir şey yapmamıza izin dahi vermiyordu…

Daha sonra belediyelerin şirket kurduklarını duymaya başladığımda, bunun Turgut Özallı yıllardaki özelleştirme furyasının belediye ayağını oluşturduğunu, asıl amacının ise, belediyelerdeki ihale mevzuatının getirdiği kural ve yasakları aşmak düşüncesi olduğunu anladım.

Şirket: “Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın

İzmir‘e yerleştiğim 1997-1998 döneminde ise, belediyelerce kurulmuş şirketleri birer birer tanımaya başladım. İzmir Yerel Gündem 21 Yürütme Kurulu‘nda yer aldığım 2001 yılında benim önerim üzerine gerçekleştirilen ülkemizdeki ilk sivil toplum fuarı olan 1. İzmir Sivil Toplum Kuruluşları Fuarı ile Uluslararası İzmir Sivil Toplum Sempozyumu‘nda organizasyona İzmir Büyükşehir Belediyesi ve IULA-EMME dışında İZFAŞ’ A.Ş.‘nin de katılmasını önerdiklerinde, yapacağımız sivil etkinliğin ticari bir şirketle bir araya gelmesini istemediğim için, aslında belediye bütçesinden rahatlıkla yapabilecekleri birçok harcamayı sırf bu şirket üzerinden yaparak ihale mevzuatının getirdiği şekil ve şartları aşmak istediklerini anladım.

2012 yılında Kuşadası Belediyesi adına yaptığım “Kuşadası Belediyesi İmaj, Algı Araştırmaları ve Marka Kent Kurumsal Kimlik Çalışmaları” kapsamında yaptığım gözlemler sırasında da, bir araya gelen iki, üç kişinin kurduğu bir şirketin, o tarihlerdeki mevzuata göre alınması gereken Bakanlar Kurulu izin şartı aranmaksızın belediyeye bağışlanabildiğini, daha sonraki yıllarda da bu bağış yönteminin bir alışkanlığa dönüşerek Kuşadası Belediyesi‘nin 2022 yılı itibariyle kavgalara döğüşlere konu olan dört ayrı şirkete sahip olduğunu öğrendim.

Yakın zamanda ise, ipin ucunu iyice kaçıran İçişleri Bakanlığı, yayınladığı bir genelge sayesinde belediyelerin istedikleri kişilerle şirket kurabildiklerini, bunu engelleyen herhangi bir yasal düzenlemenin ya da şartın mevcut olmadığını, şirket kurma konusunda belediyelere büyük bir özgürlük tanındığını büyük bir şaşkınla öğrendim.

Anlaşılan o ki, yakında çıkarılacak yeni hukuki bir düzenleme ile belediyelerin de şirkete dönüşmesine izin verilecek!

İçişleri Bakanlığı‘nın şirket kurma, mevcut şirketlere katılma ya da şirketlerin bağışlanması suretiyle devredilmesini veya istediğin biriyle gidip bir şirket kurmayı mümkün kılan politika ve uygulamaları nedeniyle başta büyükşehir belediyeleri olmak üzere neredeyse tüm il, büyükşehire bağlı ya da bağlı olmayan ilçe ve belde belediyelerinin kendilerine bağlı binlerce şirketinin şişkin ciroları ve çalışan kadrolarıyla adeta belediyelerle rekabet eden bir şekilde ortaya çıkmaya başladığına tanık olduk.

İzmir Büyükşehir Belediyesi 2022 Yılı Sayıştay Denetim Raporu, Sayfa 19.

Örneğin 2021 ve 2022 yılları Sayıştay denetim raporları üzerinden yaptığımız bir araştırma sonucunda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi‘nin doğrudan hissedarı olduğu 22, mevcut belediye şirketlerinin hissedarı olduğu 8 şirket olmak üzere toplam 30 şirkete, Ankara Büyükşehir Belediyesi‘nin doğrudan hissedarı olduğu 10, mevcut belediye şirketlerinin hissedarı olduğu 5 şirket olmak üzere toplam 15 şirkete, Çankaya Belediyesi‘nin doğrudan hissedarı olduğu 6 şirkete, Konak Belediyesi‘nin doğrudan hissedarı olduğu 2, belediye şirketlerinin hissedarı olduğu 1 şirket olmak üzere toplam 3 şirkete, en halkçı-devrimci belediye olarak bilip tanıdığımız Dersim Belediyesi‘nin bile 1 adet şirkete sahip olduğunu belirledik.

Sıra İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne geldiğinde ise işin farklı bir boyutta değiştiğini görürüz. Çünkü İzmir, Ankara ve İstanbul‘un nüfusuna göre daha küçük bir kent olmasına rağmen; diğer büyükşehir belediyelerine fark atacak kadar şirket zengini bir belediye olduğu görülmektedir. Hele ki bu işe ilçe belediyelerindeki onlarca şirketi de kattığımızda…

Sayıştay‘ın 2022 yılı denetim raporuna göre, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin doğrudan hissedarı olduğu 16, belediye mevcut şirketlerinin hissedarı olduğu 9 şirket olmak üzere toplam 25 şirketi bulunmakta. Buna Sayıştay denetçisi tarafından hazırlanan yukarıdaki listede yer almayıp 2021 yılında İzenerji tarafından 2.000.000.- TL sermaye ile kurulan İZETAŞ Anonim Şirketi ile yakın zamanda belediye şirketi İzenerji‘nin % 49 ortaklığı ile kurulan İzgüneş‘i de ilave ettiğimizde sayı 27’yi bulmaktadır.

Bu durumda;

2022 yılı nüfusu 15.907.951 nüfusu bulan İstanbul‘da ortalama 530.265 kişi başına 30 şirket,

2022 yılı nüfusu 5.782.285 olan Ankara‘da ortalama 385.486 kişi başına 15 şirket varken

2022 yılı nüfusu 4.462.056 olan İzmir‘de de ortalama 165.261 kişi başına 27 şirket olduğunu, belediyenin bu haliyle tüm belediye hizmetlerini şirketlerine devrederek ve böylelikle birçok yasal kural ve kısıtlamadan kurtularak koskocaman bir holding yarattığını görürüz. Tabii ki şirket sayısının şimdilik bu düzeyde kalacağını varsaydığımızda…

Artık bundan böyle, “biz bilgi edinme kanunu kapsamında değiliz“, “sorduğunuz husus ticari sır kapsamına girmektedir“, “bu konularda kamuoyuna bilgi verilmesi mümkün değildir” ya da “sorduğunuz sorular kişisel verilerin korunması ile ilgili mevzuat kapsamına girmektedir. O nedenle açıklayamayız” diyen, kamu kaynakları ile kurulduğu halde çoğunda belediye hissesi % 51’ye ulaşmadığı için Sayıştay denetimine tabi olmayan, bu arada devamlı zarar edip zararları belediye bütçesinden karşılandığı halde binlerce işçi çalıştıran bu şirketlerle; daha doğrusu koskocaman bir holdingle karşı karşıyayız…

Üstüne üstlük bu şirketlerin genel müdür, yönetim kurulu başkanı, yönetim kurulu üyesi, murahhas üye, koordinatör gibi yüzlerce koltuğu var ki; kendilerinden o şirketin faaliyet konusu ve alanı ile ilgili olarak; örneğin restoran, kafe ve büfe işletmeciliği yapan Grand Plaza A.Ş. ya da İzmir Körfezi içinde deniz yoluyla yolcu taşımacılığı yapan İzdeniz A.Ş.‘in gerektirdiği bilgi, birikim, deneyim ve beceriye; yani, o iş için gerekli olan yeterliliğe (liyâkat) sahip olmayan kişileri bu şirketlerde üst yönetici olarak görevlendirildiği, o kişilerin de “bu şirketin faaliyet konusu ve alanı benim uzmanlık alanıma girmiyor, ben burada verimli olamam” diyerek itiraz etmedikleri bir süreçte, bu kişilere kah -zaman zaman aldıkları rakamları küçümseseler de- huzur hakkı adıyla, kah başka adlarla ne miktarda ödeme yapıldığını ya da devamlı zarar eden bu şirketlerden para alan bu şahısların ortaya çıkan kamu zararında ne ölçüde pay sahibi olduklarını dahi bilmiyoruz. Ama hemen arkasından geçmiş seçimlerde milletvekilliğine, belediye başkanlığına ya da belediye meclisi üyeliğine aday olup seçilemeyenlerin, Eren Erdem gibi siyasi kimliği tartışmalı kişilerin, barış imzacısı olma vasfını kendi kişisel menfaati için kullanan akademisyenlerin, özel şoförlerin, Suat Çağlayan gibi eski bakanların, Erdal İzgi gibi eski belediye başkanlarının ya da gelecek seçimlerde aday olmayı hedefleyen siyasi adayların bu koltuklara layık görüldüğüne tanık oluyoruz. Aslında çoğunun atandığı görevle ilgili bir bilgisi, birikimi, deneyimi ve becerisi; yani uygun görüldüğü işle ilgili herhangi bir yeterliliği, liyakati olmadığı halde bu şekilde satın alınan bu kişiler, -ne yazık ki- kamu kaynaklarını sömüren tahta kuruları gibi gövdenin tümüne yayılmış vaziyette. Onların tek özelliği atamayı yapan belediye başkanı ile Mason localarından, birlikte okudukları okuldan ya da siyasi, kişisel, ailevi ya da özel tercihleri nedeniyle bir yakınlıklarının, bir muhabbetlerinin olmasıdır. Çünkü onlar kendilerine verilmiş o koltuğu korumak için bildiği, tanık olduğu ya da altına imza attığı yanlış işleri hiçbir şekilde eleştirmeyip devamlı övmek, parlatmak zorundadırlar… Çünkü efendileri sayesinde gittikleri yerde doyup tıkanıncaya kadar beslenip “sahibinin sesi” olarak velinimetinin sesini yankılayıp çoğaltarak kendisinden beklenen şeyleri yapmak zorundadırlar… Ama bir yandan da doğru ya da yanlış, çoğu suç olan eylemlerle küplerini doldurmaktan ya da birilerinin işine yaramaktan da kendilerini alamazlar. Hele ki seçim öncesi dönemlerde…

Şirket ve şirkete dair her şey…

Çünkü kapitalizmin kutsal kanunlarına göre, içinde bulunup etinden, sütünden, kılından tüyünden yararlandıkları şirketler, titizlikle korunup kollanması gereken kapitalizmin kutsal mekânlarıdır. O kutsallığın başına bir şeyin gelip etkisini kaybetmesini hiç istemezler. O nedenle, kentin ortasındaki Basmane Çukuru, 32 yıldır tek bir kuruş getirmeyen İzmir Hilton Oteli, Konak Pier, Kültürpark, Şehirlerarası Otobüs Terminali, tarihin getirip bize teslim ettiği Kemeraltı ve Basmane‘nin soylulaştırılıp ticari bir mal olarak pazarlamasına karşı seslerini çıkarıp itiraz edemezler. Bir zamanlar itiraz edip seslerini çıkarmış olsalar bile kendilerine sunulan lütuflardan sonra dut yemiş bülbüle dönerler… Onlar sadece yerel yönetimlerin neden olduğu sorunlar yerine, iktidarın neden olduğu sorunları suret-i haktan bir tavırla havanda dövüp dururlar ve sahici olmadıkları, insana dokunmadıkları için de başarıyı bir türlü yakalayamazlar. Örneğin göçmen, mülteci ve sığınmacılar ya da yoksulluk gibi konularda, bir şeyler yapar gözükmekle birlikte çalıştığı kendi belediyesi cadde ve sokaklardaki Arapça tabelaları söküp kaldırdığında ya da İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ndeki kadın yöneticilerin bazıları etek boyu denetimi yaptığında sus pus olurlar. Sadece sadece neoliberal anlayışın geliştirip ortaya attığı “dayanışma“, “kentsel ağlar“, “kentsel katılım“, “çoğulculuk“, “yoksulluk“, “yerel kalkınma” ve “dirençli kent” gibi kavramları sınıfsal özünden koparıp insan hakları boyutunda ve kapitalist sistemle ilişkisini ortaya koymadan, bizim oyalanıp durabileceğimiz konularmış gibi anlatır dururlar. Çünkü onların arkasındaki dokunulmaz kutsal şirketler, holdingler, bu şirket ve holdingleri destekleyen AB Türkiye Temsilciliği, Avrupa kalkınma ajansları ve onların denetiminde kurulan vakıf ve dernekler, kendi mahallesinin kendi “beşli çeteleri” ve “başka bir tarım” adıyla endüstriyel tarım şirketlerini destekleyen politika ve uygulamalar, ceplerinde de oralardan aldıkları paralar vardır…

Artık bundan böyle, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve diğer ilçe belediyeleri, kendi işgücü, mali kaynakları ve teknolojisi ile iş yapmayı unutmuş, her şeyi şirketlerine; hatta şirketleri eliyle İZSİAD adıyla dernekleşmiş sermayedarlara kurdurttuğu kooperatiflere devretmiş; böylelikle, her işi yolsuzluğa, yağmaya ve hırsızlığa hazır hale getirmiştir. O nedenle de, Kültürpark‘ın bakımı ve sulaması bile artık ihale edilmekte, bu işin belediye imkanları ile yapılması akla dahi getirilmemektedir…

Ondan sonra da yıllardır o şirketleri arkasına alıp oralardan beslenenler, o şirketlerde proje adıyla araştırmalar yapıp kitap yazanlar, 2019 yılında yaptıkları Kemeraltı araştırmasının sonuçları halen teslim etmeyip kamuoyu ile paylaşmayanlar, tırmak işareti içindeki “Toplumcu Belediyecilik” adına sipariş ettikleri bir organizasyonda karşınıza çıkıp oldukça ikna edici bir söylemle bu işin psikolojisini, dayanışma ağlarını, kentteki yoksulluk durumlarını anlatmaya kalkarlar.

https://www.kentstratejileri.com/2020/06/03/vahsi-kapitalizmin-karanlik-yuzu-şirketler/

Şimdi gelelim en önemli soruya;

İşte bu soruyu, yıllar önce hem ilginç ve farklı yaklaşımları hem de “Zardanadam“‘ın kurucusu olarak müzik yaşamına kattığı zenginlikle beğenip değer verdiğim Erbatur Çavuşoğlu ile Murat Cemal Yalçıntaş birlikte sormuşlar. 22-24 Ekim 2009 tarihleri arasında İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi‘nde yapılan ve benim de bizzat katıldığım “İzmirli Olmak Sempozyumu“nda sunulan ve daha sonra Deniz Yıldırım ile Evren Haspolat tarafından derlenip yayınlanan “Değişen İzmir’i Tanımak” isimli kitapta yer alan bu makale, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Planlama Atölyesi II çalışmaları kapsamında 2008–2009 akademik yılında Dikili‘de, Osman Özgüven‘in belediye başkanlığını sürdürdüğü yıllarda gerçekleştirilen anket, mülakat ve gözlemlere dayanmakta ve bütün bu araştırmaların özeti olarak belediye düzleminde anti-kapitalist politika ve uygulamalar ortaya konulmadan ve yapılan işlerin sürekliliği için gerekli örgütsel bir yapı oluşturulmadan toplumcu belediyecilik yapılamayacağını ortaya koymakta.

İşte bu bağlamda, toplumcu belediyecilik yaptık, yapıyoruz ya da yapacağız diyenler ya da toplumcu belediyecilik adına söz söylemeye çalışanlar, acaba kapitalist sistemin her geçen gün uluslararası kuruluşları, devleti, üniversiteleri, medyayı, holding ve şirketleri, sivil toplumu ve benzerlerini kullanarak üzerimizde kurduğu ekonomik, toplumsal, kültürel ve ideolojik ağlarla bizi teslim aldığı bir ortamda, toplumcu belediyeciliğin mümkün olup olmadığını, anti-kapitalist olmadan, anti-kapitalist politika ve uygulamalar geliştirmeden ve kapitalizmin yararlı aletleri olan şirketleri kullanmadan, onların içinde yer almadan ve nimetlerinden yararlanmadan toplumcu belediyeciliğin nasıl yapıldığını ya da yapılacağını bize anlatmalıdırlar…

Yararlanılan Kaynaklar

1) Aksakal, P.Bir Yerel Yönetim Deneyi (Fatsa Devrimci Yol Davası), Simge Yayınevi, 1989.

2) Aksakal, P. , Fatsa Gerçeği, Penta Yayınevi, 2007.

3) Ankara Belediyesi Başkanlık Uzmanları, Toplumcu Belediyecilik, Ankara Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü, Mayıs 1977, 96. sayfa.

4) Bayramoğlu, S., Toplumcu Belediye, Nam-ı Diğer Belediye Sosyalizmi, Notabene Yayınları, 2015, Ankara, 181 sayfa.

5) Sedat Göçmen, (Söyleşi: İlbay Kahraman), Fırtınalı Denizi Yolcuları, Ayrıntı Yayınları, 2013.

6) Gültekin, A.K., Gündoğdu, Devrimci-Halkçı Yerel Yönetimler, Patika Yayınları, İstanbul, 2013, 240 sayfa.

7) Kamalak, İ., Gül, H. (Der.) Yerel Yönetimlerde Sosyal Demokrasi, Toplumcu Belediyecilik, Teorik Yaklaşımlar, Türkiye Uygulamaları, SODEV, Sosyal Demokrasi Vakfı, Kalkedon Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, Mayıs 2013, 352 sayfa.

8) Toplumcu Belediyeler Bildirgesi, 2013, Ankara.

9) Uyan, M. M. Toplumsal Dalganın Kırılışı, Fatsa 1978-1980, Arayış Yayınları, 321 sayfa.

10) Yıldırım, D., Haspolat, E. (Der.) Değişen İzmir’i Anlamak, Phoenix Yayınları, Nisan 2010, Ankara, 638 sayfa.

11) Yıldırım, S. Yeni Toplumcu Belediyecilik Üstüne, Çankaya Belediyesi, Kasım 2013, Ankara,200 sayfa.