CHP’li belediyelerdeki işçi ve emekçi kıyımı…

Ali Rıza Avcan

Bugünkü yazımın konusu, iki kez devlet memurluğundan atılıp bir kez “müstafi“; yani, Danıştay kararına rağmen görevine iade edilmeyip işten ayrılmış kabul edilen, daha doğrusu daha önceleri bir konuda kötü tecrübeler yaşamış biri olarak, büyük bir kötülüğün mahsulü olarak son günlerde sıkça duyduğum ya da bizzat tanık olduğum bir insanlık suçu ile ilgili olacak…

İzmir Büyükşehir Belediyesi ile çevre ilçe belediyelerinden çıkarılan işçilerin ve emekçilerin dramı.. Gözümüzün önünde yaşanan büyük bir İşçi, emekçi kırımı… İşçi ve emekçilerin hiçbir gerekçe gösterilmeksizin, telefonlarına gelen SMS mesajlarıyla işten çıkarılması, kapı önüne atılmaları ile ilgili olacak…

Kayyum yönetimindeki İzmir Büyükşehir Belediyesi ve onun işçiyi-emekçiyi tehdit edip işten atmayı seven emek düşmanı belediye başkanı…

31 Mart 2024 seçimlerinin hemen sonrasında önce İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nde, sonra Karşıyaka Belediyesi‘nde ve şimdi de yeniden İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nde ortaya çıkan işçi kıyımı, haksız hukuksuz bir şekilde kapının önüne konulan insanlara karşı işlenen insanlık suçu ile ilgili olacak…

İktidarı ele geçirmenin şımarıklığı ile yüreklerdeki kötücül egoların harekete geçmesi sayesinde belediye işçi ve emekçilerini düşman olarak gören habis bir ruhla ortaya konulan, kötünün kötüsü bir cadı avıyla ilgili olacak…

Emek dostu olduğunu iddia eden siyasi bir partinin bütün bu olup bitenlere ses çıkarmadığı, çıkaramadığı; hatta, teşvik edip özendirdiği bir suçla ilgili olacak…

Önce İzmir Büyükşehir Belediyesi cephesinde imzalanacak toplu iş sözleşmeleri nedeniyle ortaya çıkan ve belediye başkanının tehditleriyle ortalığın toz duman olduğu bir çatışma, bir çekişme ve karşılıklı çekilen kılıçların sonucunda mevcut işsizler ordusuna eklenen nice nitelikli, işinin ehli insanlar…

Ardından o başarısız ve defolu belediye başkanının geldiği Karşıyaka Belediyesi‘nin Kent A.Ş. isimli şirketindeki insanlığa sığmayan işten çıkarmalar, buna karşı gelişen direnişler ve halen devam eden mücadelelere dönüp bakmayan siyasi partiler, siyasetçiler ve sendikalar… Ne CHP‘den ne de diğer sol parti ve sendikalardan…

Şimdi de sendikaların ilgisiz; hatta seyirci kaldığı yılbaşı öncesi toplu işten çıkarmalar… Yöneticilerin arasında TMMOB Kimya Mühendisleri Odası eski şube başkanının bulunduğu İZENERJİ‘den atılıp geçtiğimiz günlerde İzmir Mimarlık Merkezi‘nde tanıdığım gepgenç, ışıltılı gözlerle bakan mühendis, mimar ve şehir plancıları… Ardından tek bir SMS ile İzmir Kent Konseyi‘nden atılan işçiler ve aralarında CHP genel Başkanı Özgür Özel‘in işe yerleştirdiği bir kadın işçinin yer alması nedeniyle ve büyük bir ikiyüzlülükle tornistan edilip geri döndürülenler… Son olarak, gazeteci Hasan Tahsin Kocabaş‘ın canını acıtmak amacıyla önce görev yeri değiştirilen, daha sonra işten çıkarılan yılların APİKAM çalışanı eşi Buket Kocabaş‘ın durumu ya da İzmir Büyükşehir Belediyesi Spor Kulübü‘nde ve diğer belediye şirketlerinde 10 aylık sürelerle ve asgari ücretle bir köle gibi çalıştırılan kadrosuz sözleşmeli işçilerin kadroya geçiş için kendilerine verilen vaatlere rağmen yeniden geçici işçi olarak çalışmayı kabul etmeleri için yapılan baskı ve tehditler… Diğer yanda da bütün bu kötülükleri yapmakta sorun görmeyen Cemil Tugay‘ın kurşun askerleri ya da ona yaranmak, oturduğu koltuğu koruyup cüzdanı şişirmek amacıyla çevresindeki insanlara kötülük yapmayı tercih eden bilgisiz, cahil yöneticiler, hukuki anlamda hiçbir yetkisi olmayan emir kulları… Bir kötüsü giderken onun yerine oturup 4,5-5 yıl sonra mabadına tekmeyi yiyecek işten anlamaz, liyakatsiz kötüler, daha kötüleri, en kötüleri… Sınıf arkadaşları, sınıf arkadaşlarının eşleri, eşler dostlar, CHP genel merkezinin gönderdiği İzmir‘i bilmez daire başkanları, belediyeye gelmeden önce belediye kapısından girmemiş, kültür sanattan anlamaz hekimler, arkadaşlar ve bilumum siyasi yandaşlar…

Başkan Baba“nın besili askerleri…

Ve yaptıkları bütün bu kötülüklerin müsebbibi olarak, kendi beceriksizliklerin bir sonucu olarak, gelecekteki cumhurbaşkanlığı hayali; daha doğrusu yatırımı için hamle üstüne hamle yapan ve İzmirlinin iradesine saygı duymayan Ekrem İmamoğlu‘nun “İzmir kayyumu” sıfatıyla gönderdiği şahsı gösteren, “bütün bunları o istediği için yapıyoruz” diyen beceriksiz, çaresiz, çapsız ve kaypak yöneticiler…

Kötücül bir ruhun, işçiyi, emekçiyi sonuna kadar sömürüp istismar etmeye kalkan faşist bir anlayışın ürünü gelişmeler ve bunun sonucunda yılbaşı öncesinde kapının önüne konulan insanlar, gençler, kadınlar, emekçiler ve işçiler…

Emek en kutsal değerdir” diyen bir partinin ve onun kadrolarının marifeti… İktidara geldikleri takdirde neler yapacaklarını ortaya koyan somut deliller, kötü örnekler, işçi düşmanı politikalar… Sendikaları, sendika yönetici ve üyelerini hedef alan istismar ve mobbingler, işçi ve emekçilerin sendikaya üye olmasını engelleyen ya da yeni kurulmakta olan sendikaların önünü kapatmak isteyen, onları dikkate almayan kötü yöneticiler…

Yerel iktidarla iş tutup her geçen gün sararıp solan sendikalar… Belediyelerin, belediye başkanlarının işçiyi, emekçiyi satan bu sahte işçi liderlerinin babaları adına parklar yaptırdığı, çoluk çocuklarını işe aldığı sarı sendikalar, sendikacılığı yüksek ücret koparma olduğunu sanan sendikalar, sendika ağalarının egemen olduğu, işçi ve emekçileri satan sendikalar…

Ve bütün bunlar olurken, birçok belediye işçi ve emekçisi kendilerine gönderilen SMS‘lerle işsiz kalıp akşam eve ne götüreceğini, çocuğunu nasıl besleyeceğini düşünürken, görev, yetki ve sorumluluk anlamında hiçbir hukuki yanı olmayan danışmanlarını, şirket yönetim kurulu üyelerini paraya boğan, yaklaşan yılbaşı için Kültürpark‘a çam ağacı diken, cadde ve sokakları süsleyen, kermesler düzenleyenler, kokusu ve ölü balıkları ile ünlenen körfez için sonuca etkisi olmayacak göstermelik toplantılar düzenleyen, insan hakları adına “yetmez ama evet” diyenleri baş köşelere yerleştiren toplantılar düzenleyenler, kaçak yapılarla sokak ve kaldırım işgallerine göz yumanlar ve uyguladıkları “sade suya tirit” politikaların sonucu olarak oy oranları sürekli düşenler… Devamlı olarak “emek en yüce değerdir” demesine rağmen; elinde bulundurduğu belediyelerde bunun tam tersini yapan; böylelikle, şayet bir gün iktidara geldiği takdirde neler yapacağını bu şekilde gösteren CHP‘den ve onun belediyelerinden umudunu kesen seçmenler, kentliler, hemşeriler ve yurttaşlar…

Evet, belediye ve şirketlerinde gereğinden fazla sayıda memur, sözleşmeli personel, kadrolu ve geçici işçi çalıştığı ve bu durumun bütçeleri zorladığı hepimizin malumu bir konu… Ama bu durumun, özellikle de bir önceki dönemde makbul olan CHP‘li başka bir belediye başkanından teslim alınmış belediyelerdeki bu sorunun suçlusu ne biziz, ne de AKP iktidarı, onun Saray’ı, bakanları ve milletvekilleri… Bu sorunun tek suçlusu uzunca bir süredir sizsiniz; yani, CHP içindeki anti-demokratik uygulamalar nedeniyle kendinize taraftar ya da delege edinmek amacıyla çevrenizdeki insanları belediyeye alıp çalıştıran, bizzat sizsiniz… Hem de CHP genel merkezinin ya da yerel örgütlerinin bilgisi dahilinde; hatta, onların desteği, teşviki ve özendirmesi ile… Belediyelerde fazla sayıda memur, sözleşmeli personel, kadrolu ve geçici işçi çalıştırmanın tek nedeni sizin parti içinde demokrasiyi oluşturamayan kendi sakat tutumunuz… O çerçevede, daha dün hazırladığınız “mavi” ya da “beyaz” listelerde delege, seçmen ya da yandaş olarak yer verip oyunu, desteğini aldığınız, kongrelerde amigoluk yaptırdığınız insanlara şimdi ihtiyacınızın kalmadığı anlaşılıyor ve şimdi onları sanki bir safraymış gibi gemiden atmak, işsiz bırakmak; hatta, cezalandırmak istiyorsunuz… Böylelikle de kurşunu ayağına sıkan bir aptal gibi davranıyorsunuz…

Öte yandan işten atılan işçi ve emekçilerin araya hatırlı, gönüllü kişileri koyarak, onların hatırına binaen geri dönmeleri de ayrı bir sorun… Onları “kötü polis” rolüyle işten atıp birilerinin torpili ile, bu sefer de insafa gelmiş “iyi polis” edasıyla tekrar işe aldığınızda, o insanların onurlarını bir kez daha zedeliyor, onların eskiden olduğu gibi size biat etmelerini bekliyorsunuz… Oysa işten bir atılıp bir alınan insanların bundan böyle nasıl davranacakları, yaşadıkları bu kötü deneyim nedeniyle neler düşündükleri hiç aklınıza gelmiyor mu? İşten atıp yeniden aldığınız bu arkadaşların size yeniden biat edip sözünüzden çıkmayacaklarını mı düşünüyorsunuz? Örneğin eskiden sizi sevip sayan; hatta güvenen bu insanlar bundan böyle size değil de; emrinde olduğunuz başka birilerine, söz gelimi “kayyum” sıfatıyla İstanbul’dan gelenlere ya da İstanbul’dakilere mi bağlanacaklar? Bunu hiç düşünmediniz mi? Hele ki, seçimin hemen sonrasında CHP genel başkanı Özgür Özel‘in genel sekreter olarak önerdiği eski milletvekili Aykut Erdoğdu için, haklı olarak “belediyede ikili bir yapı oluşur” diyerek karşı çıktığınızı hatırladığımızda….

Kötülük her yerde ve kötülerin kötü yönetimi ile de hayat her geçen gün daha bir zorlaşıyor… O nedenle de, bütün bu olanlar için “hayra alamet” diyelim ve yeni yılda herkesin iş sahibi olmasını, kimsenin işsiz bırakılmamasını dileyelim…

Belediyelerimiz kayyuma teslim…

Geçtiğimiz günlerde İnternet gazetesi Duvar’da “Kayyım partisi çığ gibi büyüyor: 82 belediye!” başlıklı bir haberi okuduk. Gazeteci Vecdi Erbay tarafından yapılan bu haber sayesinde, şu an itibariyle çoğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da olmak üzere toplam 82 belediyeye kayyum atandığını, çoğu Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) belediyesi olmak üzere 3 büyükşehir, 8 il merkezi, 69 ilçe ve 23 belde olmak üzere toplam 103 belediyede 82 kayyumun görev yaptığını, 82 belediye eşbakanının tutuklu olduğunu öğrendik.

kayyum

Bu çarpıcı haberin ayrıntısına girdiğimizde de Diyarbakır’da başta Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi olmak üzere 11, Van’da yine Van Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere 12, Mardin’de Mardin Büyükşehir Belediyesi dahil 12, Şırnak’ta Şırnak Belediyesi dahil olmak üzere 11, Batman’da Batman Belediyesi dahil olmak üzere 4, Siirt’te yine Siirt başta olmak üzere 5, Ağrı’da Ağrı Belediyesi başta olmak üzere 4, Erzurum’da 4, Iğdır’da 2, Muş’ta 3, Şanlıurfa’da 4, Elazığ’da 1, Kars’ta 1, Bitlis’te Bitlis Belediyesi dahil olmak üzere 6 adet ve Tunceli’de Tunceli Belediyesi ile Mersin’de Akdeniz Belediyesi’nde yönetimin İçişleri Bakanlığı ya da valilikler tarafından atanmış olan kayyumlar tarafından yönetildiği, bu şekilde yönetilen 82 belediyenin nüfuslarının toplamının ise 8.380.218 kişi olduğu görülmektedir.

Bu durum, 2016 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) verilerine göre 79.814.871 kişi olduğu belirlenen Türkiye nüfusunun tamı tamamına % 10,49’una karşılık gelmektedir.

Bu durum, ülke nüfusunun % 10’unun (tabii ki şimdilik) her geçen gün otoriterleşen, her geçen gün merkezileşen ve merkezileştikçe demokrasiden, insan haklarından, temel hak ve özgürlüklerden uzaklaşan bir yönetimce atanan ya da görevlendirilen, çoğu kez işten anlamayan kişiler/memurlar tarafından yönetildiğini göstermektedir.

Bu durum ayrıca demokrasinin; özellikle de temsili demokrasinin ülkenin doğu ve güneydoğu bölgelerinde işlemediğini, işletilmediğini ya da iflas ettiğini göstermektedir. 

Çünkü belediye başkanlarının haklı ya da haksız bir şekilde görevden uzaklaştırılması durumunda hem mevzuatın hem de bugüne kadarki teamüllerin gereği olarak mevcut belediye meclisi içinden seçilen belediye başkan vekilinin göreve devam etmesi ya da İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina’nın ölümü durumunda yaşandığı gibi belediye meclisi üyeleri arasında bir belediye başkanlığı seçiminin yapılması gerekmektedir. Böylelikle belediye meclisi üyelerince seçilecek yeni belediye başkanının en azından demokratik yollarla meclis üyeliğine seçilmiş olması onun temsil yeteneğini açısından yeterli görülerek belediye meclisi üyeleri dışındaki kişilerin temsil yeteneği olmadığı için onların görevlendirilmesi yoluna gidilmemiştir.

Ama şimdi durum değişmiştir.

Seçilip belediye meclisine gelmiş olanların bile başkan seçilmesine tahammül edilememekte, onlar da bir “şüpheli” olarak gözden çıkarılmaktadır. Çünkü ya o belediye meclisi üyesinin görevden alınan belediye başkanları gibi davranacağı tahmin edilmekte ya da iktidar partisinin o belediye meclisinde hiçbir temsilcisi olmadığı için meclis dışından istenen her şeyi yapacak “profili düşük” memurlar aranmaktadır.

İçişleri Bakanlığı cephesinden aldığımız bilgilere göre, görevlendirilen kayyumların belediye mevzuatı ve hizmetlerinden anlamaması, bu konuda bilgili olmaması nedeniyle merkezdeki kadrolardan, özellikle de bakanlığın denetim ve soruşturma kadroları arasından yeni görevlendirmeler yapılarak işten anlayanların bu yeni kayyumlara danışman olması sağlanmaktadır.

İktidarın temsili demokrasiyi, temel hak ve özgürlüklerle belediyelerin yerel özerkliğini dikkate almayan bu faşizan uygulamaları yanında hayrete düştüğümüz, yadırgadığımız diğer bir durum da, diğer belediyelerin, daha doğrusu Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin, belediye başkanlarının bu vahim durum karşısında sessiz kalmaları, bir iki mırıltı dışında ses çıkarmıyor olmalarıdır.

protesto-020

Bizler en azından, diğer belediyelerden, belediye birliklerinden temsili demokrasiye, hukuka, temel hak ve özgürlüklere aykırı olan bu uygulamalar karşısında güçlü bir ses çıkararak itiraz etmelerini, yarın öbür gün kendi başlarına da gelebilecek bu belanın uzaklaştırılması için kendilerini kayyum atanan belediyeler yerine koyarak bir politika geliştirmelerini, “HDP’nin yanına düşersek, onun başına gelenlere karşı çıkarsak bizi de harcarlar” korkaklığından vazgeçerek konuyu parti tüzüğü ve programında yer alan demokrasi, temel insan hak ve hürriyetleri mücadelesi bağlamında savunmasını beklerdik, bekliyoruz…

Hepimizin bildiği o ünlü Protestan papazın 1930’lu yılların Almanya’sında söyledikleri için vakit henüz çok geç değilken, böyle bir çıkış yapmak, muhakkak ki sonradan pişman olmamızı engelleyecek ve diğer demokrasi güçlerine güç verecek örnek bir davranış olacaktır…