Cumhurbaşkanlığı manifestolarına göre kent ve yerel yönetimler (4)

Ali Rıza Avcan

24 Haziran 2018 tarihli cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılacak dört adayın manifestolarını ele alıp değerlendirdiğimiz dört bölümlük yazı dizimizin sonuna geldik.

Bugün 100.000’i aşkın yurttaş tarafından cumhurbaşkanlığına aday gösterilen İyi Parti genel başkanı Meral Akşener‘in 14 Mayıs 2018 tarihinde Congresium Kongre Merkezi‘ndeki toplantıda kamuoyuna açıkladığı manifestoyu inceleyip analiz edeceğiz.

Ele aldığımız manifesto, 12 punto yazı karakteriyle 13 sayfa tutuyor ve barındırdığı 3.948 sözcük ile Recep Tayyip Erdoğan‘ın manifestosundan sonraki en uzun manifesto olma özelliğine sahip.

meral-aksener

Manifestoda, hepimizin tahmin edeceği gibi “devlet” sözcüğü en fazla kullanılan sözcük olarak öne çıkıyor.

Adeta ayrıldığı siyasi partinin genel başkanının adına nazire yaparcasına, 3.948 sözcükten oluşan manifestoda tam 111 kez “devlet” sözcüğünü kullanmış.

Bu anlamda, İyi Parti genel başkanı Meral Akşener‘in, her Türk milliyetçisinin geleneksel olarak kutsadığı “devlet” sözcüğü üzerinden, “devlet“i kurtarma ve yüceltme görevini üstlendiğini, “devlet”i kurtaran bir “Asena” ya da “Hayme Ana” rolüne soyunduğunu söyleyebiliriz:

O nedenle de yapılması gereken tek şey, “Türk devletinin, o eski güçlü olduğu günlerdeki gibi dosta düşmana örnek olmasını sağlamak“tır.

Meral Akşener bu düşüncesini manifestonun üçüncü paragrafında aynen şöyle ifade ediyor:

Bizim devlet tahayyülümüz, yeniden dünyaya örnek gösterilecek bir devlet anlayışıdır. Tarihin her döneminde böyle oldu, her zaman doğuya ve batıya örnek olduk. Son yıllardaki itelenip kakılmamıza son vererek, yeniden dünyaya örnek olacak bir devlet tasarımıyla geliyoruz. Öncelikli hedefimiz, devletle insan arasındaki uçurumu kaldırmaktır.”

Manifestoda “devlet“ten bu kadar fazla söz edilip siyasetin baş köşesine konulması nedeniyle, içinde yaşadığımız ya da çalıştığımız kentlere, kentlerin yönetimine ve onların yönetiminde pay sahibi olan yerel yönetimlere pek yer verilmemiş gibi gözüküyor.

O nedenle, eski bir içişleri bakanının 3.948 sözcükten oluşan manifestosunda hiç bir şekilde “kent“, “mahalli“, “yerel” ya da “belediye” sözcüğü kullanılmazken; sadece 3 kez “şehir” sözcüğünün kullanılması da bunun en somut örneği.

Kent” sözcüğü yerine “şehir” sözcüğünün tercih edildiği manifestonun bu konuyla ilgili bölümleri ise şu şekilde:

*Şehirlere hançer gibi saplanan, insanımızı gökyüzünü göremez hale getiren, rezidans müteahhitliği değil, medeni, nefes alan, karakteri olan şehir planlarımız hazır.

*Büyük ve görkemli projeler altında, insanın ezildiği değil, insana dokunan projelerle, gündelik hayatta hissedilen gelişmeden yanayız.

*Yatırımcıyı, teşvik için öyle uzun yollardan dolandırıp, süreçte yer alanları nemalandırarak sömürmek yerine, Kendisine, sadece iki şart koşacağız; yatırım yaptığı çevreye zarar vermemek ve çevrede yaşayan halkın rızasını almak. O kadar.”

Hepsi bu kadar (!)

Bunun dışında kent, kent yönetimi ve yerel yönetimler adına başka bir şey yok… Çünkü hepsi, “devlet” kavramı altında kabul görüyor ve “devlet” yeniden ihya edilip eski gücüne kavuştuğunda, geri kalan her şeyin de yeniden ihya edilmiş olacağı düşünülüyor (!)

5af96b4bae298bee25f0d49b

Evet, rezidans müteahhitliği yerine “medeni“, “nefes alan” ve “karakteri olan şehirler“i planlamak, insanı ezen büyük ve görkemli yatırımlar yerine insana dokunan projelerle günlük hayatta hissedilen gelişmeleri sağlamak, çevreye zarar vermemek ve çevrede yaşayan halkın rızasını almak gibi şeyler iyi, güzel ve yararlı şeyler olmakla birlikte AKP’den teslim alınacak kentlerin; özellikle de İstanbul, Ankara ve İzmir gibi kentlerin sadece bu anlatımlarla “devlet” şemsiyesi altında ihya edilmesi de mümkün gibi gözükmüyor…

İşte o nedenle, kamuoyuna açıklanan bu tür manifestoların siyasi belagatin güçlü olduğu propaganda ve ajitasyon belgeleri olma yanında; cumhurbaşkanlığına aday olan siyasetçinin plan ve program olma gibi özelliklere de sahip olması gerektiğini, bu şekilde “devlet“in ön plana alındığı ve kutsandığı zihniyetten kurtularak kentlere, kent yönetimine ve yerel yönetimlere dair daha açık, daha demokratik, somut ihtiyaçlara cevap verebilecek hedef ve amaçları içermesi gerektiğini düşünüyorum.

Cumhurbaşkanlığı manifestolarına göre kent ve yerel yönetimler (3)

Ali Rıza Avcan

Cumhurbaşkanlığı manifestolarının ele alındığı dört bölümlük yazı dizimizin bugünkü bölümünde, tutuklu olarak 1 yıl 7 ay 11 gündür Edirne Cezaevi’nde bulunan Halkların Demokratik Partisi (HDP) adayı Selahattin Demirtaş‘a ait manifestoyu inceleyip değerlendireceğiz. 

Halkların Demokratik Partisi (HDP) adayı Selahattin Demirtaş‘ın manifestosu, barındırdığı toplam 2.071 sözcükle diğer cumhurbaşkanlığı manifestoları arasında en kısası olma özelliğine sahip.

Ayrıca, kendisi hakkında verilmiş bir hüküm olmamasına karşın yasal haklarını kullanmaktan yoksun olması nedeniyle, cumhurbaşkanlığı manifestosunu kendi ağzından dinleyemediğimiz tek aday durumunda.

Ele alıp inceleyeceğimiz bu manifestoyu da, avukatları aracılığıyla parti yetkililerine teslim etmiş durumda.

Manifesto kapsamındaki görüşlerini ise ya kısıtlı süreyle kullandığı ankesörlü telefonla ya da kendisini ziyaret eden eşi ya da avukatları eliyle paylaşıyor.

Sözün kısası, bu gün inceleyip değerlendireceğimiz manifesto, aslında esir alınmış bir cumhurbaşkanı adayına ait.

basak-demirtas-esim-tutuklanacaklarini-aylar-once-biliyordu-8686-dhaphoto7,0G4qpvRYR0uSyisnZWR-uA

12 punto ile yazılmış 9 sayfalık bu kısa manifestoda kentler, kent yönetimleri ve yerel yönetimler üzerine şu ifadelere yer verildiği görülüyor:

1)Toplumun tüm kesimlerinin katılımı ile güçlendirilmiş bir yönetim sistemi kuracağız.

2)Acil toplumsal yaraların sarılması ve yönetim sisteminin çoğulcu mekanizmalara kavuşturulması sağlanacak.

3)Halkın seçme hakkı ve iradesinin gaspına dayanan kayyum uygulamasını sonlandırıp, görevden alınan belediye eş başkanlarını derhal görevlerine iade edeceğiz.

4)Demokratik Anayasa yapım sürecini iki yıl içinde tamamlayacağız. Anayasa, merkeziyetçiliği değil, yerel demokrasi ve yerinden yönetimi temel alacak.

5)Kentleri yağmalayan, halkın barınma hakkını yok eden projeleri; tarihi, kültürel varlıkları ve ortak yaşam alanlarını gasp edenleri durduracağız.

6)Kanal İstanbul gibi doğayı ve kaynakları katleden israf projelerinin tümünü başlatılmış olsa dahi durduracağız.

Manifesto metninin geneli ile bu metin içinden seçtiğimiz bu altı tümceden anladığımız ise şu şekilde:

Halkların Demokratik Partisi (HDP) adayı Selahattin Demirtaş‘ın cumhurbaşkanı olması durumunda AKP iktidarı döneminde büyük hasar gören demokratik sistemi onarmak amacıyla uygulamaya konulacak “Demokrasiye Acil Geçiş Programı” çerçevesinde iki yıl içinde demokratik bir anayasanın hazırlanması sağlanacak; hazırlanan anayasa merkeziyetçiliği değil, yerel demokrasiyi ve yerinden yönetim ilkelerini esas alacak; yerel yönetimler de dahil olmak üzere tüm yönetim mekanizmalarına toplumun tüm kesimlerinin katılımı sağlanıp yönetime çoğulcu bir yapı kazandırılacak; halkın seçme hakkı ve iradesine aykırı kayyum uygulamalarından vazgeçilerek tüm eş belediye başkanları görevlerine iade edilecek, Kanal İstanbul gibi doğal, tarihi, kültürel değerlerle ortak yaşam alanlarını ve kentleri yağmalayıp tahrip eden, halkın barınma hakkını yok eden projeler durdurulacak.

Halkların Demokratik Partisi‘nin (HDP) % 10 oranındaki seçim barajını aşıp aşmayacağı konusunun tartışıldığı böylesi gergin bir ortamda, kimse HDP adayı Selahattin Demirtaş‘ın birinci ya da ikinci turda cumhurbaşkanı seçileceğine inanmasa da; bu manifesto ile ortaya konulan katılımcı, çoğulcu demokratik düşünce, öneri ve çözümlerin seçim ortamını olumlu etkilediği, cumhurbaşkanı adayının esir alınmış halinin en keskin siyasi parti liderlerinin sözlerini bile yumuşattığı, Edirne Cezaevi’nden eşi ve avukatları aracılığıyla yaptığı zeki, esprili ve insancıl çıkışların; hatta kendisi tarafından yazılıp bestelenen şarkının bile ülkedeki gergin seçim atmosferine CHP adayı Muharrem İnce ile birlikte olumlu, iyimser ve hoş bir hava kattığı görülmektedir.

images

Kişisel zeka, yetenek ve becerileriyle öne çıkan; bu nedenle, yer yer ya da zaman zaman rakipleri tarafından bile hakkı teslim edilen  bu tür liderler, çoğu kez ülke yönetiminde yer almasalar bile içinde bulunulan toplumsal ve siyasi ortamla demokrasiye yaptıkları katkılarla her zaman hatırlanacaktır. 

Devam edecek…

Cumhurbaşkanlığı manifestolarına göre kent ve yerel yönetimler (2)

Ali Rıza Avcan

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılan adayların cumhurbaşkanı oldukları takdirde neler yapacaklarını gösteren manifestolarda kente ve yerel yönetimlere dair neler vaat ettiklerini araştırıp incelediğimiz yazı dizimizin bugünkü bölümünde Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) adayı olarak seçime katılan Recep Tayyip Erdoğan‘ın manifestousunu ele alacağız.

Recep Tayyip Erdoğan 15 Mart 2003 – 10 Ağustos 2014 tarihleri arasında 9 yıl 4 ay 25 gün süreyle başbakanlık, 10 Ağustos 2014 – 24 Haziran 2018 tarihleri arasında 3 yıl 10 ay 14 gün süreyle cumhurbaşkanlığı; toplam olarak 15 yıl 3 ay 9 ay başbakan ya da cumhurbaşkanı olarak ülkeyi en üst düzeyde yönetmiş; bu anlamda şimdiye kadar defalarca seçim bildirisi ya da hükümet programı hazırlamış bir siyasetçi.

Daha önceki seçim bildirilerini anımsadığımızda daha içerikli olduğunu, birçok konuya değindiğini, asıl önemlisi her bildiriyi büyük, abartılı projelerle doldurduğunu anımsıyoruz.

Ama bu kez adeta fazla hazırlık yapılamadığı için bir gecede hazırlanmış gibi bir manifesto ile karşı karşıya kalıyoruz.

Hem de bol bol “biz“, “bize” ve “bizdik” sözcükleri kullanmanın dışında öznesi “biz” olan hamaset dolu bir metinle karşılaşıyoruz.

Bütün bu “biz” söylemiyle yazılmış metnin bir partinin lideri ve adayı için hazırlandığını hatırladığınızda “biz“den kastedilenin o partiye ya da liderine oy verip destekleyenlerle sınırlı olduğunu, oy vermeyip desteklemeyenlerin ise “onlar” olduğunu kolaylıkla anlayabiliyorsunuz.

Biz” olanın “millet” olduğu iddia edilse bile…

Cumhurbaskani-Erdogan-AK-Parti-secim-manifestosunu-acikladi-5468

12 punto ile yazılan toplam 22 sayfalık mmanifestoda kullanılan 4.695 sözcükten 72’sinin “biz“, 8’nin “bize“, 11’inin de “bizdik” olduğunu, hamaset diliyle adeta bir “kahramanlık menkıbesi” gibi yazılmış bu metinde 1071 Malazgirt savaşının, Söğüt’ün, Osman Gazi’nin, Fatih’in, Süleymaniye’nin, Yavuz’un, Selahaddin Eyyubi’nin, Abdülhamit’in, Kut-ül Amare’nin, Seyit Onbaşı’nın, Çanakkale’nin, Sütçü İmam’ın, Hasan Tahsin’in, Nene Hatun’un, Şahin Bey’in, Gazze’nin, Somali’nin, Arakan’ın, “One minute“ın, Fırat Kalkanı’nın, Zeytin Dalı’nın ve tabii ki 15 Temmuz’un unutulmadığını görüyor ve 15 asırdır Okçular Tepesi’ni beklediklerini öğreniyoruz.

Dünyanın dört bir köşesindeki isimlerin teker teker sayıldığı bu metinde tek bir “kent” sözcüğüne rastlamayıp onun yerine kullanıldığını anladığınız “şehir” sözcüğünün 4 kez kullanıldığını, “yerel” ya da “mahalli” sözcüklerinin ise hiç kullanılmadığını görüyorsunuz.

Gezi kalkışmasıyla istikrarımıza kastettiler, şehirlerimizi talan ettiler, demokrasimizi hedef aldılar.

Mamur kılınacak şehirlerimiz, işlenecek bereketli topraklarımız, yetiştirilecek yavrularımız var.

Şehirlerimiz kültür sanat üreten kimlikli şehirler haline gelecek.

Kent sözcüğü yerine tercih ettikleri “şehir” sözcüğü ile ifade ettikleri topu topu bu üç tümce… Bunun dışında “kent” ya da “şehir”le ilgili başka bir şey yok!

Kent” ya da “şehir“lerle ilgili dolaylı iki sözcük ise, seçimlere az bir zaman kala bir seçim rüşveti olarak yasalaştırdıkları imar affıyla ilgili olarak, Ülkemizdeki bağımsız binaların yarısını oluşturan imarsız veya imara aykırı yapıların durumuna hukuki çözüm getirdik. Böylece kentsel dönüşüm ve planlı yapılaşma çalışmalarının önündeki engelleri kaldırmış olduk.” dediklerini görüyoruz.

Yaptıkları, yapacakları ve vaat ettikleri topu topu bu kadar!

Kentler ve yerel yönetimler üzerine başkaca bir şey söyledikleri yok!

Tabii ki 15 yıldır yaptıkları, yapmak istemedikleri, yapamadıkları hepimizin gözü önünde ya da hafızalarımızda…

O nedenle “Ahdim olsun ki” diye başlayan vaatlere aklı başında olan kimse inanmıyor, inandırıcı bulmuyor.

Çünkü “Ahdim olsun ki” diye başlayıp söylediklerinin nasıl yapılacağına ilişkin hiçbir açıklamaya gerek duyulmuyor. Bütün bunların yapılacağının tek garantisi, “Ahdim olsun ki” diyen kişinin kendisi.

dvye7zww4ag74e6

Aynı kişi eskiden, hepsi de çok anlamlı olmasa bile, bir takım gösterişli projeleri sıralamayı severdi. Bu kez Kanal İstanbul ve 1915 Çanakkale Köprüsü, bir de son mitinglerde ortaya attığı “Zihni Sinir Projesi” niteliğindeki “Millet Kıraathanesi Projesi” dışında bir proje sayamıyor.

Ele alıp incelemeye çalıştığımız manifestonun en iyi yanı da bu galiba.

Devam edecek