9 Eylül 2024’de sizleri bekleyen 30 zor görev…

Ali Rıza Avcan

Bugün; yani 9 Eylül 2024, İzmir‘in emperyalist güçlerin işgalinden kurtuluşunun 102nci, aynı zamanda bu önemli tarihi dikkate alarak 9 Eylül 2016 tarihinde oluşturduğum Kent Stratejileri Merkezi isimli bloğun 8nci yıldönümü… Sekiz yıldır birçok değerli ismin toplam 972 yazısının paylaşıldığı İzmir odaklı düşünce paylaşım platformunun 8 yaşını kutladığı önemli bir gün…

İşte o nedenle, İzmir‘in işgalden kurtulduğu 9 Eylül 1922’nin 102nci ve Kent Stratejileri Merkezi‘nin oluşturulduğu 9 Eylül 2016’nın 8nci yılı kutlu olsun!

Bu güzel kentte yaşayanların bundan böyle sağlıklı ve güvenli bir çevre, huzur, mutluluk ve keyif içinde güzel günler görmesi, yaşam kalitesinin artarak herkesin oluşacak bolluktan eşit pay alacağı barış, demokrasi ve özgürlüğün kenti olması uğruna kutlu olsun!

İşte öylesine önemli bir yıldönümünde okuduğunuz bu 973ncü yazıda, başta İzmir Büyükşehir Belediyesi olmak üzere tüm İzmir belediyelerinin gündeminde yer alması ve o nedenle bir an önce harekete geçilmesi gereken konu, sorun ve talepleri tek tek sıralayarak kentin yeni yöneticilerine ufak bir hatırlatma yapmak, sizin asıl işiniz bunlar diyerek işin başına geçmelerini istiyorum… Çünkü işin eğlenceli yanını oluşturan gezip tozmalarla kabul günlerinin, kameraya bakıp gülümse zamanlarının bittiğini, halkın sizlerden beklediği işleri yapma zamanının geldiğine inanıyorum… Aynen ağustos böceğinin acıklı hikayesinden çıkardığımız derslerin bize öğrettiği gibi…

Tabii ki, son seçimlerden bu yana geçen 5 ay 8 gün içinde yeni belediye başkanlarının gündemini oluşturan binlerce atama kararına imza atma, onu oradan alıp buraya koyma ya da binlerce kişiyi makamda kabul edip ya da onları ziyaret ederek fotoğraf vermek, sokak sokak dolaşıp sorumlu olduğu kenti yeni yeni öğrenmeye çalışmak gibi boşu boşuna yapılan nafile işler dışında kalan önemli, öncelikli işleri hatırlatmak istiyorum…

İşte o nedenle, benim aklıma bir çırpıda gelen 30 temel sorunu listeleyerek ve yanlarına bir iki sözcükten oluşan açıklama notlarını yazarak hem kamu hizmetindeki süreklilik anlayışı çerçevesinde aynı siyasi partiden gelen eski ve yeni yerel yöneticilere hem de bu kentte yaşayan bizlere ufak hatırlatmalar yapmak, “hadi artık, en kısa sürede toplumcu belediyecilik anlayışı çerçevesinde ve halkın yararına olacak bir şekilde bu sorunları çözün, ihtiyaç ve talepleri karşılayın! Çünkü sizin varlık nedeniniz bu!” demek istiyorum…

Aklıma gelen 30 temel sorun, talep ve beklentiyi; yani 30 adet temel görevi şu şekilde sıralayabilirim:

1 – Cümle alemin görüp koklamak zorunda kaldığı Körfez kirliliği

2014-2019 döneminde İzmir Büyükşehir Belediyesi İZSU Genel Müdürlüğü ile Ulaştırma Bakanlığı TCDD Genel Müdürlüğü arasındaki işbirliği çerçevesinde geliştirilip körfez akıntısıyla su kalitesini % 40 oranında iyileştirmeyi hedefleyen “İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi“nin, “Körfez’i zaten dereler temizliyor” gerekçesiyle 2019-2024 döneminde ve halen uygulamaya konulmaması; ayrıca, Körfez‘e gelen sanayi atıklarıyla evsel atıkların denetlenmemesi, hatta belediyeye ait yağmur suyu atıklarının kanalizasyona karışması nedeniyle, körfezin kirlenip tüm canlılar için tehlikeli hale gelmesi ve kokmaya başlaması…

2 – Gediz Nehri’ndeki kirliliğin önlenememesi ve 2019’da yapılan UNESCO başvurusunun sonuçsuz kalması

İzmir Körfezi‘ne dökülen Gediz Nehri‘ndeki kirliliğin merkezi yönetimle yerel yönetimlerin işbirliği çerçevesinde önlenmemesi ve Gediz Deltası Sulak Alanı‘nın UNESCO Dünya Mirası Listesi‘ne girmesi için 2019 yılında yapılan başvurunun sahipsiz bırakılması…

3 – Başta TARKEM olmak üzere, kentteki bazı bölgelerin kamu kaynaklarının kullanımıyla soylulaştırmayı amaçlayan projelerin uygulanması

Bir soylulaştırma şirketi olan TARKEM ya da bizzat belediyeler tarafından hayata geçirilen büyük projeler eliyle kentteki bazı kamusal alan ve mülklerin İzmirlilerin; özellikle de yoksul, dar gelirli halkın kullanımına kapatılması…

4 – TARKEM eliyle bir rant ve yatırım aracına dönüştürülen UNESCO uygulamaları

Türkiye‘de ilk kez bir UNESCO alan yönetimi uygulamasının, Kültür ve Turizm Bakanlığı marifetiyle TARKEM isimli bir inşaat ve yatırım şirketine verilmesi nedeniyle, UNESCO sürecindeki çalışmaların gayrimenkul yatırımı adıyla ticari faaliyete dönüşmüş olması…

5 – Yerel yönetimlerin orman yangınları karşısındaki çaresizliği

Belediyeler ya da Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı eliyle ormanın kıyısında ya da içinde yaratılan yeni yerleşimler nedeniyle ortaya çıkan yangınlar karşısında, hem merkezi yönetimin hem de yerel yönetimlerin sergilediği çaresizlik hali… “Dirençli kent” kavramının herkesin ağzında sakıza dönüştüğü ve bu uğurda çöpe atılacak düzeyde etkisiz planların yapıldığı orman yangınları sonrasında, itfaiye dairesi başkanının görevden alınması olayında gördüğümüz gibi…

6 – Kentin tarihi merkezindeki olası yangınlar konusunda sergilenen çaresizlik

Son zamanlarda Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale gibi çok sayıda tarihi, arkeolojik ve kültürel değeri barındıran hassas bölgelerde birden fazla yangın çıkmış olmasına karşın bugüne kadar bu bölgelerdeki sorunu temelden çözecek önlemlerin alınmamış olması…

7 – İzmir kültürel miras envanterinin henüz hazırlanmamış olması

İzmir, bir liman kenti olarak UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi‘ne girmiş olmakla birlikte; kentteki somut ve somut olmayan kültürel miras için henüz ciddi bir envanterin hazırlanmamış olması; ayrıca, bugüne kadar İzmir‘e dair tüm yayın, belge ve görselleri kapsayan uluslararası ölçekte çağdaş bir arşivle saygıyla andığım Çelik Gülersoy‘un kurduğu İstanbul Kitaplığı‘na benzer bir İzmir Kitaplığı‘nın oluşturulmaması…

8 – İnciraltı yağması ve Balçova Arsa Mağdurları

Yıllardır, merkezi yönetimle yerel yönetim ve hatta buna TMMOB yönetimi ile kendilerine “Balçova Arsa Mağdurları” adını veren grup arasında yaşanan tartışmalara ve karşılıklı açılan davalara neden olan İnciraltı yağmasının henüz çözümlenmemiş olması…

9 – Her geçen gün bozulup çöken bir park: Kültürpark

Cumhuriyet’in Hafıza Mekânı”” ve “Halk Okulu” olarak nitelediğimiz Kültürpark‘ın, bir kent parkı olmaktan çıkıp ranta ve ticarete kurban edildiği sürecin sonunda belediye tarafından işgal edilmesi, Kültürpark Koruma Amaçlı İmar Planı‘nın henüz kabul edilip uygulamaya konulmaması ve Kültürpark‘ın geleceğine dair soruların henüz cevaplanmamış olması…

10 – 2012 yılından bu yana yapılan onca yardıma rağmen tarımın can çekişiyor olması

İzmir Büyükşehir Belediyesi eski başkanları Aziz Kocaoğlu ile Tunç Soyer‘in döneminde “İzmir’de tarım alanında devrim niteliğinde adımlar attık” söylemiyle küçük çiftçi ve üreticinin endüstriyel tarıma teslim edildiği, İzmir‘le ilgili tarım planlamasının bile TÜSİAD‘tan beklendiği tarihlerden Küçük Menderes Ovası‘nda kuraklığın yaşandığı ve çiftçinin üretim yapmaktan vazgeçtiği bugünlere geldiğimizde, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin yıllardır yaptığı tarımsal yardımların neye yaradığının bilinmediği, tarımsal üretimde bırakın devrim yapmayı; iddia edilenin aksine ,üretim ve verimliliğin artmadığı, refahın gelişip yaygınlaşmadığı günleri yaşıyoruz ve bu devrim söyleminden ne zaman vazgeçeceklerini merakla bekliyoruz..

11 – Çeşme Yarımadası yağması

Çeşme Yarımadası‘nın CHP‘li belediye başkanlarının suç ortaklığıyla birlikte AKP iktidarı tarafından ranta açılması, bunun için sergiledikleri “sahte muhalefet” de dahil olmak üzere, yağmayı kolaylaştıran her şeyin yapılmasını mümkün kılan samimiyetsiz politikaların izlenmesi…

12 – Her geçen gün artan derin yoksulluk ve işsizlik

Belediye yöneticilerinin, kendi eş, dost, akraba ve yakınlarına adeta ulufe dağıtırcasına mevki ve makam verdiği böylesine bir yağma sürecinde, kentte yaşanan ve her geçen gün derinleşip yaygınlaşan yoksulluk ve işsizlik adına kılların bile kıpırdatılmaması… Üstüne üstlük belediye binalarının, istihdama çözüm olacağız söylemiyle şirket temsilcilerinin işçi adaylarıyla görüştüğü mekânlara dönüştürülmesi, açılış kurdelelerinin sermaye derneklerinin başkanı “gökdelenci mimarlarla” birlikte kesilmesinde olduğu gibi…

13 – HÜDA-PAR gibi gerici siyasi partilerle tarikat ve cemaatlerin görülmek istenmeyen yükselişi

Kentin her yerinde HÜDA-PAR gibi gerici partilerle tarikat ve cemaatler, yoksul ve dar gelirli insanlarla çocuk ve gençlere yönelik çalışmalar yaparken ve bu çalışmalar her geçen gün gelişip yaygınlaşırken yeni kent yöneticilerinin sanki böyle şeyler olmuyormuş gibi davranması ya da bu tür konuları bir mücadele alanı görmemesi… Üstüne üstlük eski belediye başkanı Tunç Soyer döneminde imzalanan protokoller çerçevesinde İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin, eski adı “Hatuniye İlim Yayma ve İsrafı Önleme Derneği” olup; dernekle ilgili “dinci dernek” algısını gidermek amacıyla “İzmir Tarihi Basmane Hatuniye Yardım Derneği” adını alan gerici dernekle birlikte, belediye sanki bu işi tek başına yapamazmış gibi Basmane, Hatuniye Meydanı‘ndaki belediyeye ait binada yemek yardımı yapması ve bu işbirliğin halen devam ediyor olması…

14 – Hizmet binası olmayan İzmir Büyükşehir ve Konak belediyeleri

30 Ekim 2020 tarihli Sisam Depremi sonrasında verilen yanlış kararlar nedeniyle İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Konak Belediyesi‘nin yıkılan hizmet binalarının henüz yapılamaması nedeniyle yaşanan sıkıntılar…

15 – Belediyelerin ve şirketlerinin açıklanmayan büyük miktardaki borçları

Aynı siyasi partiden devralınmış olmasına karşın açıklanmaya cesaret edilemeyen ya da açıklamaya kalkıldıktan sonra geri adım atılıp susulan büyük miktardaki belediye borçlarının; özellikle işçilerin sigorta primleriyle ilgili borçların bir an önce ödenerek kamu kaynaklarının doğru, etkili ve verimli kullanılması, bütçe disiplini içinde israf niteliğindeki harcamalardan kaçınılması…

16 – Belediye şirketlerinin suç mekânı haline gelmesi ve yakın zamanda yaşanan İZBETON yolsuzluğu

İyi yönetilmeyen ve denetlenmeyen belediye şirketlerinin İZBETON örneğinde olduğu gibi, işin içine sermaye derneklerinin, bu iş için özellikle kurulmuş kooperatiflerin ve taşeronların karıştırıldığı ihale ve yapım yolsuzlukları nedeniyle, bu şirketlerin yapacakları konutları satın almak isteyen İzmirlileri istismar eden uygulamalar yapılmış olması…

17 – Belediye şirketi koltuklarının bir ganimet nesnesine dönüşmesi

Başta İzmir Büyükşehir Belediyesi olmak üzere 30 ilçe belediyesine ait şirketlerdeki yönetim kurulu üyeliklerinin eş, dost, akraba, partili liyakatsiz kişilere dağıtılıyor olması…

18 – Gültepe, Uzundere ve Ege mahallesi gibi yerlerde yaşanan kentsel dönüşüm başarısızlıkları

Yıllardır bir türlü başlamayan ya da büyük yandaş inşaat şirketleriyle birlikte başlatılıp da bitirilemeyen kentsel dönüşüm projelerindeki başarısızlıkların başarıya dönüştürülmesi…

19 – Kendi kendisine yıkılması beklenen Kardıçalı Han

Yakın zaman önce beş yıllık imar programı kapsamında satın alınmasına karar verilerek sorun çözüldü algısı yaratılan Kardıçalı Han‘ın kendi haline bırakılmış hali…

20 – Kentin kalbine saplanan bir hançer: Hilton İzmir Oteli

İzmir Büyükşehir Belediyesi eski başkanları Ceyhan Demir ile Burhan Özfatura‘nın İzmir‘in başına musallat etmekle birlikte onları izleyen Ahmet Piriştina, Aziz Kocaoğlu ve Tunç Soyer döneminde, belediyenin verdiği 6.605,75 m2’lik arsa karşılığında % 23,5 oranıyla ortak olduğu Hilton İzmir Oteli‘nin aradan geçen 32 yıl içinde gelir getirir bir yatırıma dönüşmemesi yanında otel binasının 16 Ekim 2020 tarihinden bu yana kapalı olması…

21 – Konak Pier’in terk edilmiş içler acısı hali

İzmir‘in en değerli kültürel miraslarından biri Konak Pier‘in son yıllarda içine düştüğü içler acısı terk edilmişlik haline belediyeler dahil hiçbir kurum ve kuruluşun çare olmaması…

22 – Yakın zamanda doldurulup yok edilmiş olmakla birlikte uğursuzluk getiren lanetini devamlı hatırlatan bir mekân

Bugünlerde artık doldurulmuş olması nedeniyle “çukur” diyemediğimiz Konak İlçesi, İsmetkaptan mahallesi 1039 ada, 8 parseldeki 20.866,10 m2’lik alanda, 1922 Büyük İzmir Yangını öncesinde 1879 yılı yapımı Surp Krikor Lukasoroviç Erkek Hastanesi‘nin bulunduğu ve bu hastane yıkılıp yok edildikten sonra yaşadığı onca macera sonucunda şimdiye kadar kimselere yâr olmadığı dikkate alındığında; adeta, bu uğursuzluğun o eski hastane ile hastaların lanetinden geliyormuş gibi ortaya çıkan “makus talihi” hep birlikte yok edelim düşüncesiyle, o alanın Kültürpark‘ın mevcut alanına dahil edilerek kent merkezindeki yeşil alanlarının arttırılması sağlanması…

23 – Yapımından vazgeçilmekle birlikte ne yapılacağı bilinmeyen Mavişehir Opera Binası

İhalesi başlı başına bir yolsuzluk eseri olan Mavişehir Opera Binası inşaatına 2009 yılında başlanmış olmakla birlikte; aradan geçen 15 yıldır bitirilemeyişi ve finasmanı konusunda büyük zorluklar yaşanması nedeniyle bu inşaatın bundan böyle neye dönüştürüleceği konusunda yaşanan çaresizlik hali…

24 – Süresi içinde bitirilmeyen ya da yanlış yapılan restorasyonlar

Kentin önemli kültürel değerleri olan Peterson Köşkü, Tevfik Paşa Konağı, Bıçakçı Han ve Yıldız Sineması gibi eserlerindeki restorasyonların halen bitirilmemiş ya da henüz başlanmamış olması veya Ege Çağdaş Eğitim Vakfı/EÇEV ile yapılan protokol çerçevesinde yapımı İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nce üstlenilen Carfi Konağı‘nın hizmete alınmayışında ya da restorasyonu sırasında doğalgaz bağlandığı için hamam olarak çalıştırılamayan Namazgâh Hamamı‘nda olduğu gibi…

25 – Bir türlü onarılamayan İZBAN ve İzmir Metro yürüyen merdivenleri ve sürekli hale gelen gecikmeler

31 Mart 2024 seçimleri sonrasında kent gündeminin ilk sırasında yer alan İZBAN ve İzmir Metro seferlerindeki gecikmelerle istasyonlardaki yürüyen merdivenlerin bir türlü zamanında onarılamayışı…

26 – Kentin her yerinde yükselen gökdelenler

İnciraltı’nda, Turan’da, Yeşildere’de yapılan, kentin merkezi Pasaport ve Basmane’de yapılmak istenen gökdelenler…

27 – Toplumcu ya da sosyal belediyecilik adına yapılanlar

Seçim öncesinde toplumcu belediyecilik toplantılarında gözüken ya da konuşan belediye başkanlarının kentin sermaye çevreleriyle ve kendi belediye şirketleri eliyle anti-kapitalist mücadeleden uzak uygulamaları…

28 – CHP Genel Merkezi’nden yönetilen belediyeler: “Parti belediyeciliği”

Tüm belediye hizmetlerinde, CHP Genel Merkezi‘yle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu‘na bağlı teslimiyetçi uygulamalardan vazgeçilmesi…

29 – Kanalizasyonla yağmur suyu sisteminin birbirinden ayrılmaması ve hesapsız deniz dolguları nedeniyle yaşanan deniz suyu kabarması

Kentteki kanalizasyon sistemi ile yağmur suyu atık sisteminin birbirinden ayrılmamış olması ve sahilde hesapsız kitapsız yapılan deniz dolguları nedeniyle Alsancak ve Mavişehir bölgelerinde ortaya çıkan denizsuyu baskınlarının bilimsel ve kalıcı çözümlerle giderilmesi…

30 – Atıksu arıtma sisteminin yetersizliği

2000 yılında hizmete giren ve İzmir Körfezi‘nin kirlenmesinde payı olan Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi‘nin günde 605.000 m³’lük mevcut kapasitesinin, aradan geçen 24 yılı ve artan nüfusu; ayrıca işin uzmanları tarafından bu tesise 4. faz olarak yapılmakta olup kapasiteyi 820.000 m³’e çıkaracak ek tesisin de yetersiz olduğuna dair uyarıları dikkate alınarak, kapasitenin kentin uzun vadedeki atıksu üretimindeki olası artışları dikkate alarak arttırılması ve kullanılan teknolojinin yenilenmesi gerekliliği…

Otuz ayrı maddeden oluşan bu uyarı ya da hatırlatmaların dikkate alınıp en kısa sürede halkın yararına uygulamaya geçirilmesi dileğiyle…

Kültürpark’ı kim, hangi amaçla kullanıyor?

Ali Rıza Avcan

Bugünkü yazımın konusu, uzun zamandır tek bir kelâm bile etmediğim Kültürpark‘la ilgili olacak. Kültürpark, her ne kadar İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin mülkiyetindeymiş gibi gözükse de; belediyenin bugüne kadar aldığı tahsis kararları ve yaptığı kiralamalarla sağından solundan kemirip özel ve ticari kullanımlara açtığı alan ve binaların kimler tarafından, nasıl kullanıldığı ile ilgili olacak. Açıkçası uzun zamandır Kültürpark Platformu‘nun bir bileşeni olarak katıldığım toplumsal mücadelede, Kültürpark‘ın geçmişi, bugünü ve geleceği üzerine araştırmalar yapmış olmakla birlikte, şimdiye kadar aklıma hiç gelmeyen, üstüne üstlük Kültürpark konusunda söz söyleyip yazılar yazan hiç kimsenin gündeme getirmediği, bu nedenle de araştırıp öğrenmeye çalıştığım bir konuyla ilgili olacak.

İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi (APİKAM)‘nin bu sene, 23 Mayıs 2024 tarihinde düzenlediği “Kültürpark’ın Kuruluş Felsefesinde Müzelerin Yeri” başlıklı konuşmada, araştırmacı ve koleksiyoner dostum Aybala Yentürk‘ü dinlerken birden bire aklıma gelen ve o nedenle de konuşma sonrasında araştırıp öğrenmeye çalıştığım önemli bir konu olacak.

Sahi, Kültürpark İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ait olsa da bugüne kadar ya da şimdi kimler tarafından kullanılmış ya da kullanılıyor? Bunu hiç merak ettiniz mi; ya da benim gibi şimdi mi aklınıza geldi?

Bu kapsamda mülkün sahibi İzmir Büyükşehir Belediyesi şimdiye kadar Kültürpark‘ta süreli ya da süresiz olarak hangi kurum ve kişilere yer tahsis etmiş, bunu yaparken tahsis ettiği kurum ya da kişiler arasında bir ayrıcalık yapılmış mı? Tahsis ettiği bu yerler nasıl kullanılmış? Bu tahsislerin süresi ne olmuş? Bu tahsislerin; yani kullanım haklarının Kültürpark‘a verdiği yarar ya da zararlar ne olmuş? Kendilerine yer ya da bina tahsis edilenler bu işten kârlı mı, yoksa zararlı mı çıkmışlar?

Örneğin, İzmir‘deki ayrıcalıklı bir kesimin kullandığı Kültürpark Tenis Kulübü neden ve ne zamana kadar orada olacak? İzmirliler istedikleri takdirde, herhangi bir üyelik ya da para ödeme koşulu aramaksızın o tenis kortlarından ne zaman yararlanacak? Halen kullanılmadığı için boş olan İzmir Tarih ve Sanat Müzesi ile onun hemen yakınındaki İzmir Resim ve Heykel Müzesi Kültürpark Sanat Galerisi hangi koşullarla Kültür ve Turizm Bakanlığı‘na verilmiş? Her iki mekan da uzun bir süredir kapalı olduğu için bu durum hangi tarihe kadar devam edecek ve böylesi bir durumda İzmir Büyükşehir Belediyesi verdiği tahsis kararını gözden geçirecek mi? Uzun süredir bir sutopu takımına tahsis edilen Celal Atik Spor Salonu ve havuzu ne zaman her İzmirlinin yararlanacağı bir tesis olacak? Kültürpark‘ta son yıllarda emniyet güçleri yanında özel güvenlik görevlileri çalıştırılması nedeniyle, Fuar Asayiş Ekipler Amirliği adına İzmir Emniyet Müdürlüğü‘ne verilen tahsis kararı ne zaman kaldırılacak? gibi soruların çok önemli olduğunu düşündüğüm ve söz konusu toplantıya katılan hiç kimsenin bu konuda bir bilgi ya da fikri olmadığını anladığım için, bu konuyu doğrudan doğruya İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne sormaya karar verdim.

O nedenle, 3 Haziran 2024 tarihinde CİMER eliyle İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ilettiğim bilgi edinme talebiyle, “mülkiyeti İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ait Kültürpark’ta tüm resmi, özel ve sivil kurum ve kuruluşlarına bugüne kadar verilip uygulaması halen devam etmekte olan üst hakkı ya da kullanım hakkına dayanılarak düzenlenen sözleşme ve protokollerin onaylı birer örneğinin verilmesini” talep ettiğim halde; bu talebe yasal süresi olan 30 gün içinde cevap verilmemesi üzerine, yanıtlanması amacıyla 4 Temmuz 2024 tarihinde bir üst kuruluş olan Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu‘na başvurdum.

3 Haziran 2024 tarihli bilgi edinme talebime, Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu‘nun zorlaması ile, aradan tam 1 ay 26 gün geçtikten sonra genel sekreter yardımcısı Zeki Yıldırım imzasıyla zoraki cevap veren İzmir Büyükşehir Belediyesi, kendi şirketleriyle Kültür ve Turizm Bakanlığı adına yaptığı tahsislerle ilgili meclis kararlarının tarih ve sayılarını bildirmekle birlikte; Celal Atik Spor Salonu, Kültürpark Mesciti, Paraşüt Kulesi ve Fuar Ekipler Amirliği Binası ile ilgili hiçbir bilgi vermediği gibi tahsis süreleri, şekilleri, kullanım koşulları gibi ayrıntıları öğrenebileceğimiz tahsis protokolleriyle kira sözleşmelerini göndermedi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bu eksik ve yetersiz cevabını bugünkü yazımda ele alıp değerlendirmeden önce, İzmir‘in tam ortasındaki yangın alanından adeta bir vahaya dönüştürülen Kültürpark‘ın temel özelliklerini yeniden hatırlamakta yarar görüyorum:

İzmir İli, Konak İlçesi, Kültür Mahallesi, 218 pafta, 1068 ada, 1 nolu parseldeki Kültürpark, ülkemizin ve İzmir kentinin tarihi, ekonomik, kültürel ve sosyal yapısı üzerinde son derece önemli izler bırakan bir alan olarak doğa ile kültürün iç içe geçtiği değerli bir kültürel peyzaj değeridir.

12 Kasım 1992 tarihinde, İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından düzenlenen tescil fişi.

İzmir kent merkezinde stratejik anlamda önemli bir kent parkı olma özelliğini taşıyan Kültürpark, insan eliyle oluşturulmuş, günümüze kadar korunarak geliştirilmeye çalışılmış bir kent ekosistemidir. Kapladığı 420.440,50 m2’lik alanda, 200.000 m2 (% 47,57)’nin üzerinde yeşil alana sahip olup, 200`den fazla türe ait 7.200’den fazla bitki varlığını barındırmaktadır. Bütün bu özellikleri temel alınarak, İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 12.11.1992 gün ve 4072 sayılı kararla 2. Derece Doğal Sit ve Tarihi Sit olarak tescil edilmiştir.

İzmir açısından bu kadar önemli ve değerli olan bu alanın resmi ve sivil kurumlar arasındaki kullanımını/paylaşımını ortaya koyan cevap yazısındaki bilgileri ve bilgilerin değerlendirmesine geri dönecek olursak;

İZELMAN’a teslim 594 araç kapasiteli Kültürpark Yeraltı Otoparkı. Fotoğraf: İzgazete.

1) Kültürpark‘taki birçok ağacın biir daha yetişmemek üzere yok olmasına neden olan ve günün 24 saatinde açık olan 594 araç kapasiteli Kültürpark Yeraltı Otoparkı‘na ait işletme hakkının, 12 Ekim 2020 tarih, 823 sayılı İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi kararıyla ve 5 yıl süreyle İZELMAN Anonim Şirketi‘ne verildiği,

İsmet İnönü Kültür Merkezi GRAND PLAZA’ya teslim…

2) 1989 yılında Mehtap Açıkhava Tiyatrosu’nun yerinde yapılan tek salonda 752 kişilik kapasiteye sahip İsmet İnönü Sanat Merkezi işletme hakkının, 14 Haziran 2024 tarih, 574 sayılı İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclisi kararıyla ve 5 yıl süreyle GRAND PLAZA Anonim Şirketi‘ne verildiği,

İZDOĞA’YA tahsis edilen Göl Gazinosu’nun içler acısı son hali…

3) Kültürpark’taki yapay gölün üstüne kurulmuş olan ve Ada Gazinosu’na komşu yer olan 3.578,18 m² büyüklüğündeki Göl Gazinosu‘na ait işletme hakkının, 16 Haziran 2023 tarih, 654 sayılı İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi kararıyla ve arşivimde olduğu için yazıma eklediğim protokol uyarınca¹, 5 yıl süreyle İZDOĞA Anonim Şirketi‘ne verildiği belirtilmekle birlikte; yerine gidip yaptığımız gözlemler neticesinde, gazino binası ile çevresindeki gölün ve diğer eklentilerin Kültürpark Revize Projesi kapsamında yıkılarak tarihi değerinden uzaklaştırıldığı ve yıllardır süren bu çalışmaların -ne yazık ki- henüz bitirilmediği,

GRAND PLAZA’ya verilen İzmir Sanat Kafe.

4) Geçmişinde İzmir‘deki bazı yerel siyasetçileri zengin eden İzmir Sanat Kafe‘ye ait işletme hakkının, 10 Haziran 2024 tarih, 508 sayılı İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi kararıyla ve 5 yıl süreyle GRAND PLAZA Anonim Şirketi‘ne verildiği, üst katındaki bölümlerin ise İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin çalışma ofisleri olarak kullanıldığı,

Kültürpark’taki zenginler kulübü: Kültürpark Tenis Kulübü…

5) Kültürpark Tenis Sahası ve Sosyal Tesisi‘nin 10 Temmuz 1987 tarihinde, güncel rakamlarla 50.000 lirayı bağışladığınız takdirde derneğe üye olup, her yıl 12.000 lira bağışta bulunmak zorunda olduğunuz ve bu nedenle de İzmirli zenginlerin üye olduğu Kültürpark Tenis Spor Kulübü Derneği‘ne kiraya verildiği ve bu kira sözleşmesi 9 Kasım 2017 tarih, 1394 sayılı encümen kararıyla feshedildiği halde; taşınmazdan çıkmayan kiracı kulübün, aradan geçen 6 yıl 9 ay 23 günlük süreye rağmen bu taşınmazın İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nce değerlendirilmesi işlemine devam edildiği ve bu işlemin olduğumuz bir “göz yumma” haline mi dönüştüğü hususunun belli olmadığı,

Yıllardır tahliye edilemeyen Lunapark alanı.

6) Lunapark sahasındaki kafeterya, idare binası, umumi tuvalet ve müştemilat yapıları, 1 Kasım 2003 tarihinde Coşkun Lunapark Turizm İnş. Tic. A.Ş.‘ne kiralanmış ve aradan 13 yıl geçtikten sonra uygulamaya konulan Kültürpark Revize Projesi kapsamında 23 Ağustos 2016 tarihli, 3043 sayılı başkanlık oluru ile kira sözleşmesi sona erdirilmiş olmakla birlikte, tahliyeye ilişkin yasal işlemlerin devam ettiği 8 yıl 9 günlük uzun bir sürede lunaparkın çalışmaya devam ettiği,

Boş boş bekleyen İzmir Tarih ve Sanat Müzesi.
Kaderine terk edilen İzmir Resim ve Heykel Müzesi Kültürpark Sanat Galerisi.

7) İzmir Tarih ve Sanat Müzesi ile İzmir Resim ve Heykel Müzesi Kültürpark Sanat Galerisi binalarının, 26 Eylül 2002 tarih, 05/83 sayılı İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi kararı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı‘na tahsis edildiği, söz konusu müze ile sanat galerisinin 4 Kasım 2022 tarihinden bu yana; yani, 1 yıl 9 ay 28 gündür “çalışmalar bitinceye kadar” kaydıyla kapatıldığı ve halen de kapalı olduğu,²

Kültürpark’taki araç trafiğini arttıran Fuar Asayiş Ekipler Amirliği binası.

8) İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin 29 Temmuz 2024 tarihli cevabi yazısında “bir kısım alan Fuar Asayiş Ekipler Amirliği tarafından kullanılmakta olup Kültürpark alanı içerisindeki diğer alanlar ise Belediyemiz birimleri tarafından kullanılmaktadır” şeklinde bilgi verdiği Fuar Asayiş Ekipler Amirliği binasının bu alana hangi tarihte ve koşullarla yerleştiği bilinmemektedir.

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından tarafıma iletilen bütün bu bilgilerden anlaşılacağı üzere, Kültürpark denilince aklımıza gelen ilk yerlerden İzmir Sanat Kafe, Göl Gazinosu, Kültürpark Yeraltı Otoparkı ve İsmet İnönü Kültür Merkezi gibi yerler İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin kendi birimleri yerine, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre ticaret yapıp kâr elde etmesi için kurulan belediye şirketlerine, Kültürpark Tenis Tesislerizenginler kulübü” olarak tanınıp bilinen Kültürpark Tenis Spor Kulübü‘ne, lunapark alanı ise yine kâr elde etmek amacıyla amacıyla faaliyet gösteren diğer bir özel ticari şirkete verilmiş; böylelikle Kültürpark alanının ticari amaçlarla kullanılıyor olması her geçen gün genişleyip yoğunlaşmıştır.

Ayrıca bütün bu alanların dışında İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ait 1) Eski Fuar Sergi Holleri ya da Hangarlar olarak bilinen ve yakın zamanda İzmir Büyükşehir Belediyesi hizmet binası olarak kullanılan yapılar, 2) Veteriner İşleri Küçük Hayvan Polikliniği binası, 3) Atatürk Açıkhava Tiyatrosu, 4) İzmir Şehir Tiyatroları Şube Müdürlüğü hizmet binası, 5) Kültürpark Evlendirme Dairesi, 6) Eski İZFAŞ Binası, 7) Celal Atik Spor Salonu ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Spor Kulübü başkanı Hüseyin Egeli yönetimindeki Esti Sutopu Kulübü‘ne adeta tahsis edilmiş olan Celal Atik Yüzme Havuzu, 8) Sosyal Yardımlar Şube Müdürlüğü‘nün “Süt Kuzusu” yardımlarını organize ettiği bina, 9) Fuar zamanlarında Türk Hava Kurumu (THK) tarafından kullanıldığı bilinen Paraşüt Kulesi, 10) İzmir Müftülüğü‘ne ait olduğunu tahmin ettiğim niteliksiz bir mimari yapıya sahip Mescit Binası, 11) Sosyal Projeler Dairesi tarafından kullanılan Eski Almanya Pavyonu Binası, 12) Kültürpark Şube Müdürlüğü tarafından kullanılan küçük binalar/barakalar, 13) Atlas Pavyonu, 14) Trafo Merkezi ve 15) Daha çok Pakistan Pavyonu olarak bilinen Eski Evkaf Pavyonu, 16) İzmir Sanat Merkezi binası ile açık otoparklar Kültürpark‘ın adeta İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından işgal edildiğini göstermektedir.

Bu durum da, başlangıçta bir kent parkı olarak tasarlanıp yapılan; ancak, zaman içinde hem İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne, hem de diğer resmi kurumlara ait yapı ve kullanımlarla birlikte yeşil alanları her geçen gün kemirilip yok edilen Kültürpark‘ın bugün mahkum edildiği bakımsızlık dışında betonarme binalarla dolu bir çöplüğe dönüştüğünü göstermektedir.

Bu durumu, 2016-2019 döneminde Kültürpark Platformu olarak ortaya koyup halen devam ettirmekte olduğumuz Kültürpark mücadelesi ve o mücadeleye katılanlar, hatta en ön saflarda yer alan kurum ve kişiler boyutunda değerlendirmeye kalktığımızda;

TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi‘nin 22 Haziran 2016 tarihli “Kültürpark Alanı İçin Hazırlanan Proje Hakkında Görüş, Eleştiri ve Öneriler” başlıklı raporun 9. maddesi³ ile TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu‘nun 26 Eylül 2016 tarihli “TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Kültürpark Projesi Değerlendirme Raporu” başlıklı belgenin 17. maddesinde⁴ “Kültürpark’ın ticari bir alan mantığıyla, bir anonim şirket (İZFAŞ) tarafından “işletilmesi” yerine bu alan daha doğru bir yöntemle park olarak yönetilmeli, organize edilmelidir.“; ayrıca TMMOB Mimarlar, Peyzaj Mimarları ve Şehir Plancıları odaları İzmir şubelerinin bileşeni olduğu Kültürpark Platformu tarafından 2016 yılının Eylül ayında hazırlanan “Kültürpark Projesine İlişkin Değerlendirme Raporu” başlıklı belge⁵ ile Mimarlar Odası Genel Sekreteri Hasan Topal tarafından kaleme alınan “İzmir’in Kongre Merkezi İhtiyaç Değerlendirmesi” başlıklı raporda⁶ “Kongre işletmesi yerel yönetim işi değildir, kongre salonu ve destek birimleri ile birlikte tamamen ticari bir faaliyettir ve Kültürpark’ın o parçası ticari bir işleve terkedilecektir.” ifadelerine yer verildiği için; 2016 yılında meslek odaları ile Kültürpark Platformu tarafından dile getirilen bu düşünce ve talepler çerçevesinde, hem Kültürpark‘ın İZFAŞ tarafından yönetilmemesi, hem de Kültürpark içindeki alan ve yapıların GRAND PLAZA, İZELMAN ve İZDOĞA gibi ticari şirketlerin yönetiminde olmaması amacıyla yapılması gerekenlerin yapılması; ayrıca, rahmetli avukat ve çevre mücadelecisi Noyan Özkan ile sevgili dostum mimar Nejat Saygıner‘in Kültürpark Yeraltı Otoparkı‘nın yapılamaması için verdikleri mücadele çerçevesinde, Kültürpark‘ın içindeki yeraltı otoparkının kaldırılarak oranın yeniden doğaya hediye edilmesini bekliyor ve talep ediyorum.

Kültürpark‘ı ticari bir alan olmaktan çıkarmak amacıyla 2016’dan bu yana düşünce ve taleplerini dile getirenler, o tarihlerde bizim mücadele arkadaşlarımız, şimdi ise büyükşehir ve ilçe belediyelerinde belediye başkanı, başkan yardımcısı, başkan danışmanı, meclis üyesi, CHP grup sözcüsü, daire başkanı ya da şube müdürü olarak görev yaptıkları için; yani atık eleştirip talep eden olmaktan çıkıp bir sorumlu olarak uygulayan/uygulayacak konumuna geldikleri için, yıllar önce bizlerle birlikte meslek odası yöneticisi ya da Kültürpark Platformu bileşeni olarak Kültürpark‘ı ticari alan olmaktan çıkarmak, o nedenle Kültürpark‘ta İZFAŞ, GRAND PLAZA, İZDOĞA ve İZELMAN gibi ticari şirketlere tanınan görev ve ayrıcalıkları kaldırmak, Kültürpark tenis kortları başta olmak üzere tüm spor alanlarını halkın kullanımına açmak ve Kültürpark‘ın yeniden eskisi gibi bakımlı olması için kollarını sıvayarak ve geçmişteki sözlerine sahip çıkarak yola çıkmalıdırlar diye düşünüyorum. Hele ki, 93. İzmir Enternasyonal Fuarı‘nın 30 Ağustos 2024 tarihli açılışına katılıp fuarda belediyesi adına stand açan kent yöneticileri olarak…

Eski günlerden gelen açıklamalar…

Şayet şimdinin belediye başkanları, başkan yardımcıları, meclis üyeleri, danışmanları, daire başkanları ve şube müdürleri eski günlerin hatırına gereğini yaparlarsa, bizler yani, hem Kültürpark Platformu bileşenleri olarak, hem de Kültürpark‘ı sevip onu sahiplenenler olarak arkalarında olur, yaptıkları her doğru uygulamaya destek veririz. Bu arada tabii ki herhangi göreve ya da makama gelir gelmez geçmişteki Kültürpark mücadelesindeki yerini, söylediklerini ve vaatlerini unutup kariyer yolculuğuna çıkanlara bir sözümüz olmadığı için onları bunun dışında tutmak koşuluyla…

Bu yazının bir diğer armağanı olarak, 2019 yılında TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi tarafından hazırlanıp hem Kültürpark‘taki yer ve yapılar hakkında bilgiler veren hem de Kültürpark ile ilgili temel beklenti ve talepleri belgeleyen “Kültürpark’ın Yapı Envanteri“ni, tarihe not düşmek ve hatırlatmak adına yazıma eklemek istiyorum:

……………………………………………………………………………………………..

(¹) İzmir Büyükşehir Belediyesi-İzdoğa Göl Gazinosu Protokolü

(²) https://kvmgm.ktb.gov.tr/TR-46782/gecici-sureyle-kapali-olan-muzeler-ve-bagli-birimler.html

(³)  TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi, “Kültürpark Alanı İçin Hazırlanan Proje Hakkında Görüş, Eleştiri ve Öneriler“, 22 Haziran 2016, s.2.

(⁴)  TMMOB İzmir İKK, TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Kültürpark Projesi Değerlendirme Raporu, 26 Eylül 2016, s.10

(⁵)  Kültürpark Platformu, Kültürpark Projesine İlişkin Değerlendirme Raporu, 2016 Eylül, s.33.

(⁶) Hasan Topal, İzmir’in Kongre Merkezi İhtiyaç Değerlendirmesi, s.36.

BİSİM’den TRIPY’ye…

Ali Rıza Avcan

Bugünkü yazımda size “kötü yöneticilik” olarak tanımlanan olgunun sonucu olarak yasal prosedürlere uydurularak yapılmış haksızlıklardan, açıkçası hem toplumsal, hem de kişisel ahlaki değerlere aykırı birbiri ile bağlantılı iki olaydan söz etmek istiyorum…

Gündeme taşıyacağım bu olaylardan uzun bir süredir haberdar olmakla birlikte; birilerinin, bir gazete ya da gazetecinin gündeme getirmesini; özellikle de bisikletle ilgilenen dernek ya da grupların bisiklet sevgi ya da tutkusunun alet edilmesi suretiyle sergilenen bu oyunu dile getirerek karşı çıkmasını bekledim…

Ama bu konuda benim dışımda herhangi bir hareket, bir girişim göremediğim için hukuki kılıfına uydurulmakla birlikte; kurumsal ya da bireysel ahlaki değerlere aykırı bulduğum bu operasyonlardan söz etmenin zamanının geldiğini düşünerek, gözümüzün önünde oynanan oyunları dilim döndüğünce anlatıp açıklamaya çalışacağım…

DEÜ Endüstri Mühendisliği Bölümü‘ndeki lisans eğitimi sonrasında, Sakarya Üniversitesi‘nde işletme ve finans alanında yüksek lisans yapan 1983, Elazığ/Maden doğumlu Kadir Efe Oruç, kendisine ait Linkedin sayfasına yazdığı bilgilere göre; 2014/Nisan-2017/Nisan döneminde Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı‘ndaki yarı zamanlı iç denetçilik görevi sonrasında İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne girer girmez 2017/Nisan-2019/Ekim döneminde 2 yıl 10 ay süreyle Makine İkmal, 2019/Ekim-2023/Ocak döneminde 3 yıl 10 ay süreyle Kültür ve Sanat, 2023/Ocak-2024/Nisan döneminde de 1 yıl 4 ay süreyle Ulaştırma Dairesi başkanlığı yapmış oldukça “şanslı” bir belediye yöneticisidir.

Ama ne hükmetse, “Soyer’in prensi” unvanına sahip bu parlak yönetici, direksiyonun başına Cemil Tugay‘ın geçmesi ile birlikte kızağa çekilerek görevinden alınır ve böylelikle elindeki büyük hacimli çalışma ofisiyle emrindeki yüzlerce çalışanı, sekreteri, makam arabası, yüksek maaşı, bu maaşa ek olarak İzdoğa ve İZBAN şirketlerindeki yönetim kurulu üyelikleri nedeniyle aldığı huzur haklarını yitirerek işyerine uğramadan maaşını alan yaldızları dökülmüş düz bir memur konumuna düşer. Üstüne üstlük kendisine ait Linkedin hesabında, “yönetici“, “direktör“, “proje müdürü“, “kurumsal strateji müdürü“, “senior project manager” gibi konumlarda İzmir ya da İstanbul‘daki bir işyerinde, “hybrid” ya da “uzaktan“, tam ya da yarım zamanlı olarak “hemen, aktif olarak iş aradığını” duyurur. ¹

Bir dönemin “güçlü“, “parlak” ve “eşi menendi bulunmaz” yöneticisi Kadir Efe Oruç‘un, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nde kısa süre içinde hızla yükselip dibe vuran bu hazin hikayesi, -ne yazık ki- belediye başkanıyla danışmanının elinden tutup zirveye çıkardığı birinin kendi kendisine sorması gereken “ne oldum değil, ne olacağım?” sorusunun ne kadar önemli olduğunu gösteren güzel bir örnek olduğunu söyleyebiliriz. Tabii ki böylesi bir durumun, Cemil Tugay‘ın şimdilerde elinden tutup yükseklere çıkardığı “ahir zaman kahramanları” için de geçerli olduğunu bilip unutmayarak ve onların gelecekteki hazin sonlarının da buna benzer olacağını bilerek…

Kadir Efe Oruç‘un Kültür ve Sanat Dairesi Başkanı olarak çalıştığı dönemde neler neler yaptığı, adeta bir organizasyon şirketinin patonu gibi milyonlarca liralık bütçeleri harcayarak tıpkı bir ağustos böceği gibi nasıl bir “vur patlasın, çal oynasın belediyeciliği” modeli yarattığı, birlikte çalıştığı şirketlerin kendisine ödül vermesi için nasıl çaba gösterdiği hepimizin malumu olan konular…

Ama bugün asıl gündeme getirmek istediğim konu, hem zirveyi hem de dibi gören bu yöneticinin Kültür ve Sanat Dairesi Başkanı olarak çalıştığı dönemle değil; Ulaşım Dairesi Başkanı olarak çalıştığı dönemle; özellikle de 31 Mart 2024 tarihli yerel seçimlerin hemen öncesinde, elinden tutan belediye başkanının yeniden aday olmaya heveslenip de aday olamadığı süreçte onunla birlikte yaptıkları ile ilgili olacak…

İşte o nedenle gelelim Ankara merkezli MİA Teknoloji A.Ş. ile onun % 100 bağımlı ortağı Tripy Mobility Teknoloji A.Ş. isimli şirketlere sunulan “İzmir bisiklet pastası” ile ilgili operasyonu anlatmaya…

Ama ondan önce, bir zamanlar Karşıyaka Belediyesi tarafından KARBİS adı altında işletilen bisiklet kiralama sisteminin, bu sistem dahilindeki, 30 bisiklet, 4 istasyon ve 52 park yerinin eski belediye başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar tarafından sanki kendi özel malıymış gibi hiçbir bedel talep etmeksizin, bugünkü yazımızda adından sık sık bahsedeceğimiz Tunç Soyer‘in başkanı olduğu Seferihisar Belediyesi‘ne bağışlanmış olduğunu ve o sistemin Seferihisar‘da çalıştırılmayarak heba edildiğini hatırlamak koşuluyla…

Takvimler Kadir Efe Oruç‘un Ulaşım Dairesi Başkanı olduğu tarihleri gösterdiğinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin 18 Ocak 2014’den bu yana İZULAŞ A.Ş. eliyle yürüttüğü ve BİSİM adıyla tanıttığı bisiklet kiralama sistemi yerine Ankara merkezli MİA Teknoloji A.Ş. şirketinin kontrolündeki “elektrik destekli ve akıllı bisiklet sistemi” denilen yeni bir uygulamaya geçilmesine karar verilir. Çünkü bu şirket yakın zamanda Sakarya, Kütahya ve Eskişehir/Tepebaşı gibi orta büyüklükteki kentlerde TRİPY adını verdiği markayla hizmet vermeye başlamıştır ve şu ana girdiği en büyük ve kalabalık kent olan İzmir‘e özel olarak kurduğu TRİPY Mobility Teknoloji Anonim Şirketi İzmir Şubesi ile İzmir‘deki büyük bisiklet kiralama pastasını ele geçirmeyi arzulamaktadır…

Belediyenin ise, 18 Ocak 2014 tarihinden bu yana “biz bu hizmeti başarıyla yürütüyoruz” dediği BİSİM bisiklet kiralama sisteminin artık eskidiği, bakım-onarım masraflarının fazla olduğu, kullanıcıların bisikletlere hasar verdiği gibi gerekçelerle, 31 Mart 2024 tarihli yerel seçimler öncesinde -muhtemelen, olası seçim masraflarının finansmanı için yeni mali kaynaklar yaratmak düşüncesiyle-, Ankaralı şirketin markasını, gelecekteki belediye başkanlarının tasarruf haklarına tecavüz edecek şekilde 10 yıl gibi uzun bir süreyle İzmir‘e getirmeyi düşündüğü görülüyor… Amaçlarının, belediye tarafından işletilen BİSİM sisteminin kaldırılarak 10 yıl süreyle onun yerini alacak elektrikli bisiklet kiralama sistemi hasılatının % 7’sini alıp geriye kalan % 93’ü o özel şirkete vermeyi esas alan; böylelikle, halen belediye tarafından yürütülen hizmetin özelleştirilmesi suretiyle yeni bir mali kaynak yaratmayı hedefleyen, İzmir‘de gelişip olgunlaşmış bisiklet pastasını menfaat ilişkisi çerçevesinde Ankaralı bir şirkete armağan etmek olduğu anlaşılıyor…

23 Ekim 2023 tarih, 32348 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan “Elektrik Destekli Akıllı Bisiklet Paylaşım Sistemi Kurulum ve İşletme İşi İhalesi Yapılacaktır“² başlıklı ilanın konusu olan ihale, iş süresinin 10 yıl olması nedeniyle İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi‘nin 10 Mayıs 2023 tarih, 509 sayılı onayı ile Belediye Encümeni‘nin 5 Ekim 2023 tarih, 01.1061 sayılı kararı çerçevesinde, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu‘nun 35/a maddesi uyarınca 2 Kasım 2023 tarihinde “Kapalı Teklif Usulü” yöntemiyle yapılmış ve iş, önceden tasarlandığı gibi ihaleye tek istekli olarak katılan “Tripy” isimli sistemin sahibi MİA Teknoloji A.Ş.‘nin % 100 bağımlı ortaklığı Tripy Mobility Teknoloji A.Ş.‘ne verilerek 27 Kasım 2023 tarihli sözleşme imzalanmış ve bu yeni sistem, 22 Ocak 2024 tarihinde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ile MİA Teknoloji A.Ş. yönetim kurulu başkanı Özgür Çivi‘nin katıldığı bir törenle hizmete girmiştir.³

İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin 12 Aralık 2023 tarihinde yayınladığı “BİSİM’e elektrik geliyor” başlıklı haberde⁴, yapılan hizmet alım ihalesi ile hizmete girecek elektrik destekli ve akıllı bisiklet paylaşım sistemi ile mevcut BİSİM sisteminin güçlendirileceği ifade edilmekte; ayrıca, seçimlere iki gün kala yayınlanan 29 Mart 2024 tarihli belediye paylaşımında⁵, BİSİM sisteminden yararlananların sayısının o tarihe kadar 2,5 milyona ulaştığı, Güzelbahçe ile Mavişehir arasındaki 55 istasyonla hizmet veren sisteme 373.000 kişinin üye olduğu, 2024 yılı sonu itibariyle istasyon sayısının 55’den 60’a, çocuk ve tandem bisikleti sayılarının ayrı ayrı 120’ye, solo bisiklet sayısının ise 650’ye ulaşacağı ifade edilmiş, günün 17 saati faal olan bu hizmet karşılığında her bir saat için standart ve çocuk bisikletlerinde 13, tandem bisikletlerde de 15 lira alındığı belirtilmiş; böylelikle seçim öncesinde sanki TRİPY hiç olmayacakmış gibi, BİSİM sisteminin geliştirilerek devam ettirileceği mesajı verilmiştir.

BİSİM sisteminin geleceği konusunda bu tür haberler verilmekle birlikte, seçimler sonrasında BİSİM bisikletleri aniden ortada görülmemeye başlanması, 3 Nisan 2024 tarihinde BİSİM‘in sosyal medya platformu X hesabında “Değerli Üyelerimiz, BİSİM bisiklet hizmetimiz 03.04.2024 tarihinden itibaren planlı ağır bakım, onarım işlemleri ve ayrıca istasyon sistem güncellemesi sebebi ile kısa bir ara verecektir. Anlayışınız için teşekkür ederiz.“⁶ paylaşımının yapılması, “Şikayet Var” gibi tüketici sitelerinde BİSİM sisteminin çalışmadığına dair sızlanmaların yer alması, BİSİM istasyonlarında ya da bisiklet yollarında bu bisikletlere binmiş insanların görülmemesi, “BİSİM kaldırıldı mı?” sorularının yaygınlaşmaya başlaması üzerine bu konuyu ele alan İz Gazete‘nin “İzmir BİSİM kaldırıldı mı? Belediye açıklama yaptı“⁷ başlıklı 26 Temmuz 2024 tarihli haberinde, “İz Gazete’nin belediye kaynaklarından aldığı bilgilere göre bu dedikodular gerçeği yansıtmıyor. Yaklaşık 10 yıldır hizmet veren BİSİM Akıllı Bisiklet Kiralama Sistemi’nde kullanılan bisikletler yenilenmek için tamire alınmış durumda. İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı ekipler, bisikletlerin yenileme ve bakım işlemlerini gerçekleştiriyor. En kısa sürede park yerlerine yerleştirilecek bisikletler ile, İzmirliler tekrar bisiklet keyfine kavuşacak.” denilmiş olmasına rağmen; 4 Nisan 2024 tarihli BİSİM duyurusunun üzerinden 4 ay 22 gün, bu haberin üzerinden de tam 1 ay geçmiş olmasına rağmen BİSİM bisikletlerinin halen kullanıma sokulmamış olması, BİSİM sisteminin “ağır bakım, onarım işlemleri istasyon sistemi güncellemesi” bahanesiyle ve geçen zaman içinde “insan aklının unutmasıyla malul” bir şekilde bisiklet kiralama ile ilgili İzmir pastasının rakipsiz ve haksız rekabet yaratacak bir düzenlemeyle Ankaralı özel bir şirkete ikram edildiğini gösteriyor… Nitekim Ekşi Sözlük yazarlarının son zamanlarda yazdıkları da bu hususu açık bir şekilde ortaya koyup TRİPY sisteminden kaynaklanan şikayetleri tek tek sıralamaya başlıyor.⁸

Ama bu arada, ilk planda minimum 2.000 adet olacağı söylenen TRİPY bisikletleri, üzerlerindeki “İzmir Büyükşehir Belediyesi denetimindedir” çıkartmalarıyla şehir trafiğinde ve park edilmiş vaziyette kaldırımlarda gözümüze çarpmaya başlar…

Anlaşılan o ki, 2023-2024 döneminde, AKP‘nin yüzlerce kez değiştirerek yolsuzluk yapmaya müsait hale getirdiği ihale mevzuatı sayesinde hukuki yönden iyi hazırlanmış bir kılıfla servise sokulan BİSİM‘in kaldırılarak yerine TRİPY‘nin konulmasına yönelik operasyon başarılı bir şekilde uygulamaya sokulmuş durumdadır ve yeni sistem tıkır tıkır işlemektedir… Bu durum o kadar iyi işlemektedir ki, göreve geldiğinden beri Soyer‘le ilgili her projeyi durduran ya da ortadan kaldıran yeni belediye başkanı Cemil Tugay bile bu durumun farkında olmadığı ya da ikna edilmiş olabileceği için onun toprağa dikip gübrelediği TRİPY bayrağının önünde poz verebilmektedir.

Diğer yandan BİSİM sistemindeki bisikletlerin TRİPY bisikletlerinin gelmesi ile birlikte “ağır bakım-onarıma” girme bahanesiyle servisten kaldırılmasının koskocaman bir yalan olduğunu düşünüyor ve bu yalanı ortaya çıkaran üç önemli nedenin var olduğunu düşünüyorum:

Bu nedenlerden birincisi olarak, İzmir Büyükşehir Belediyesi eski başkanı Tunç Soyer‘in 22 Ocak 2024 tarihli törende de belirttiği gibi, BİSİM kapsamındaki 990 bisikletin aynı anda bakıma sokulmasının “hizmetin sürdürülebilirliği” ve “akılcı işletme anlayışı” açısından mümkün ve doğru olmadığını, bu konuda yapılması gerekenin bu kadar fazla sayıdaki bisikletin bir anda değil, parça parça ya da bölüm bölüm bakıma alınması, bakıma alınacak diğer bisikletlerle de hizmetin sürdürülmesinin daha doğru olduğunu, başka bir anlatımla tüm bisikletlerin aynı anda bakıma alınması suretiyle hizmetin bir anda ve uzun süreyle kesilmemesi gerektiğini düşünüyorum…

Bu nedenlerden ikincisi olarak, 990 adet BİSİM bisikletinin bakım ve onarımlarının aynı anda belediye ya da İZULAŞ imkanlarıyla yapılması mümkün olmadığı için, bu işin başka bir şirkete yaptırılmasına ilişkin bir ihalenin bugüne kadar açılmamış ya da duyurulmamış olduğunu düşünüyorum.

Bu nedenlerden üçüncü olarak, BİSİM bisikletleri uzun bir aradan sonra yeniden hizmete sokulsa bile akıllı teknoloji ile donanmış elektrik destekli bisikletler karşısında rekabet etme imkanı olmayacağı için halen mevcut BİSİM kullanıcılarını ikna edip kendisine bağlayan TRİPY nedeniyle, bu alanda da bilerek ve isteyerek “haksız rekabet” koşullarının oluşturulduğunu düşünüyorum.

Gelelim İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin BİSİM sistemini kaldırarak onun yerine koyduğu TRİPY şirketinin sponsorluk konusunda ortaya koyduğu ahlak dışı uygulamaya…

Geçtiğimiz günlerde, İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları genel sanat yönetmeni Yücel Erten‘in, yönetmeliğin değiştirilmesi suretiyle görevden alınması olayının tartışıldığı 11-14 Temmuz 2024 tarihlerinde, Selçuk ve Pamucak sahillerinde, düzenleme komitesinde Orçun Masatçı‘nın da yer aldığı 17. Uluslararası Türkiye Tiyatro Buluşması adıyla bir etkinlik düzenlendi. Bu etkinlikte her zaman olduğu gibi, yerli ve yabancı tiyatro sanatçıları, akademisyenler gelen konuklarla birlikte tiyatroyu ve tiyatronun sorunlarını konuşup tartıştılar, değişik tiyatro oyunlarını sergilediler, düzenlenen yarışmalarda kazananlara ödüllerini verdiler ve düzenlenen konserlerde eğlendiler.

Konu buraya kadar daha önceki yıllardaki akışını izlerken 13 Temmuz 2024, Cumartesi günü saat 18.00’de Ayasuluk Sanat Kafe‘de gerçekleştirilen “Şehrin Tiyatrosu Olmak” isimli söyleşide, sahneye konuşmacı olarak eski bir belediye yöneticisi çıktı. Bu kişi, 2017-2024 döneminde İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin makine ve ikmal, kültür ve sanat daireleriyle ulaşım dairesinin başkanlığını yapıp şimdilerde görevden alınmış olan Kadir Efe Oruç‘tu… Bir yanında hepimizin sevip takdir ettiği akademisyen Semih Çelenk, diğer yanında da adeta söyleşi konusuyla çakışacak şekilde İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları‘nın yeni genel sanat yönetmeni olacağı söylenen dramaturg Haluk Işık ile Karşıyaka Belediyesi çalışanı tiyatro oyuncusu Yunus Emre Küçükaydın vardı…

Açıkçası o gün, o söyleşide Kadir Efe Oruç‘un eski belediye yöneticisi olarak tiyatro üzerine ne söylediğini merak ediyor ve şayet tiyatro sanatı adına yararlı, güzel sözler söylemişse “keşke ben de orada olsaydım” diye düşündüğümü ifade etmek istiyorum…. İnşallah yapılan konuşmalar kayıt altına alınmıştır ve hepimizin dinleyebileceği şekilde yayınlanır…

Ama aynı günlerde bir gazeteci arkadaşımın TRİPY‘nin X hesabında yayınlanmış bir paylaşımı göndermesi üzerine, konuşmacı Kadir Efe Oruç‘un İzmir Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Dairesi Başkanı olduğu dönemde Tunç Soyer ile birlikte görüşmeler yapıp işi bağladığı TRİPY‘nin 17. Uluslararası Türkiye Tiyatro Buluşması‘nın sponsoru olduğunu öğrendim.

Evet, böylelikle eski belediye başkanı Tunç Soyer zamanında onunla birlikte TRİPY‘yi İzmir‘e getirilmesinde katkısı olan eski bir belediye yöneticisinin konuşmacı olarak dinlendiği kültür sanat etkinliğinin sponsorluğunu -ne tesadüftür ki- TRİPY üstlenmişti. Bu durum tüm açıklığıyla ortadaydı! Böylesine bir “pişti olma haline” siz ya “tesadüftür” ya da “danışıklı dövüştür” diyebilirsiniz… Bence bu tümüyle sizin tercihinize, sizin insafınıza kalmış bir konudur… Tabii ki, bu eski yöneticinin halen amiri ve TRİPY hasılatından % 7 oranında pay alan Cemil Tugay‘ın; ama asıl sizin; yani İzmirlilerin; özellikle de BİSİM kullanıcılarının kentin vicdanı adına bu “hizmete özel sponsorluk” tesadüfünü nasıl yorumlayacağınızı merak ediyorum…

Sonuç adına;

Toplum ve birey olarak birlikte oluşturup kabullendiğimiz iki ayrı alandan biri birey, toplum ve devletin kendi başına haklı görülen hareket ve ilişkilerini düzenleyen normlar bütünü olarak hukuk düzeni, diğeri de neyin iyi ya da yanlış olduğunu göstermek amacıyla toplumun oluşturduğu yargı ve ilkeler bütününden oluşan ahlak düzenidir…

İnsan davranışlarını yönlendirmek amacıyla birbirinden bağımsız olarak oluşturulan hukuk ve ahlak düzenleri, yer yer ya da zaman zaman birbirleriyle kesişip çakışsa da birbirleriyle çelişip ters düşmesi de mümkündür. İşte o nedenle, hukuk düzenine uygun davranışları, ahlak düzeni açısından uygun bulmak her yer ve zamanda mümkün olmayabilir.

İşte bu anlamda, 31 Mart 2024 tarihli son yerel seçimler öncesinde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ve onun yöneticileri tarafından, 18 Ocak 2014 tarihinden bu yana “başarı ile yürütüldüğü” söylenen BİSİM sisteminin kaldırılarak onun yerine 10 yıl gibi uzun bir süre için Ankaralı bir şirkete ait TRİPY sisteminin yerleştirilmiş olması ve bunu yaparken de TRİPY sistemine yer açılıp piyasada tutunması için BİSİM sisteminin devreden çıkarılmış olması suretiyle haksız rekabet ortamının yaratılmış olması,

Ayrıca TRİPY sistemini yürüten şirketin, konuşmacıları arasında bu sistemin İzmir‘e gelip yerleşmesini sağlayan ve bugün itibariyle gözden düşmüş eski bir belediye yöneticisinin de bulunduğu etkinliğe sponsor olması,

Alınmış olan meclis ve encümen kararlarıyla hazırlanan ihale dosyası ve sözleşme itibariyle her şey kılıfına; yani, “hukuk düzeni” olarak tanımlanan mevzuata uydurulmuş olsa da;

Kamu hizmeti yürütmekle görevli resmi bir kurumun ve onun eski/yeni kamu yöneticilerinin, kamu yararına aykırı bu tür özelleştirme yöntemleriyle, –aynen Turgut Özal‘dan bu yana kamuya ait sigara, içki, çimento ve şeker fabrikalarını satıp yok edilmesinde olduğu gibi– başarıyla yürütüldüğü söylenen BİSİM isimli kamu hizmetini ortadan kaldırarak ya da onun rekabet etme şansını yok ederek başka bir özel şirkete armağan etmesi ve o armağanı memnuniyetle alan özel şirketin de o işi gerçekleştiren eski kamu yöneticisinin konuşmacı olduğu bir etkinliğe sponsor olması…

Aynen özelleştirmenin baş tacı yapılarak kamu varlığının yağmalandığı neoliberal kapitalist sistemin egemen olduğu yıllarda ülkemizde görüp tanık olduklarımıza benzer şekilde… TEKEL‘e, Sümerbank‘a, Etibank‘a ve diğer hepimize ait kamusal varlıklara yapıldığı gibi… Aynen yıllardır AKP‘nin yaptığı gibi… Hem kişisel, hem de toplumsal düzeyde sahip olduğumuz ahlaki değerleri zedeleyip kamu vicdanını sızlatacak şekilde… Kısacası kapitalizmin ahlakına uygun şekilde…

……………………………………………………………………………………………………..

(1) Linkedin; https://www.linkedin.com/in/kadirefeoruc/?trk=opento_nprofile_details,

Ege Telgraf Gazetesi, 19.04.2023, https://www.egetelgraf.com/kadir-efe-oruc-kimdir-kadir-efe-oruc-ne-is-yapiyor-kadir-efe-orucun-buyuksehirde-gorevi-nedir

(2) https://www.resmigazete.gov.tr/ilanlar/eskiilanlar/2023/10/20231023-3-1.pdf

(3) https://basinhaberleri.izmir.bel.tr/tr/Haberler/1/52811

(4) “BİSİM’e elektrik geliyor, https://www.izmir.bel.tr/tr/Haberler/bisim-e-elektrik-geliyor/49568/156#:~:text=%C4%B0zmir%20B%C3%BCy%C3%BCk%C5%9Fehir%20Belediye%20Ba%C5%9Fkan%C4%B1%20Tun%C3%A7,te%20%C4%B0zmir’de%20faaliyete%20ba%C5%9Fl%C4%B1yor.

(5) https://www.izmir.bel.tr/tr/Projeler/bisim/1277/4

(6) https://x.com/izmirbisim/status/1775484544407470323

(7) https://www.izgazete.net/izmir-bisim-kaldirildi-mi-belediye-aciklama-yapti

(8) https://eksisozluk.com/tripy–1703773

Yangınlar, yangınlar, yangınlar…

Ali Rıza Avcan

Karşıyaka ve Bayraklı‘nın Yamanlar dağı yamaçlarındaki ormanlık alanları ve yerleşimleri; Karatepe, Sancaklı, Zübeyde Hanım, Körfez ve Doğançay mahalleleriyle Çiğli yamaçları dört gün süreyle yandı ve yangın bu yazının yayınlandığı gün itibariyle nihayet kontrol altına alınabildi…

Yangın ormanlık ve makilik alanlar dışında yerleşim alanlarını da etkiledi. Mahalleler, evler, apartmanlar, hayvan barınakları tahliye edilip ateşin yıkıcı, yok edici gücüne terk edildi. Rüzgarın gücü karşısında mücadele ile karışık bir teslimiyet hissi duyarak yangının bir an önce bitmesini beklendi ve dört yıkıcı günün sonucunda o an geldi…

Onca çarpık ve plansız yapılaşmasına rağmen Avrupa kenti olmakla övünen koskoca bir kent yandı, yangın eldeki tüm imkanlara rağmen uzun bir süre söndürülemedi ve yangına tanık olan ya da olmayan herkes bu yetersizlik karşısında isyan ederek bunun nedenlerini sorgulamaya başladı.

Bu sorgulamayı yapanların bir kısmı yangına neden olduğu söylenen piknikçileri öne çıkardı, kimisi yangına zamanında yeterli düzeyde müdahale edilmeyişinden söz etti, kimisi yangın söndürme uçaklarının yetersiz olduğunu gündeme getirdi, kimisi de bilerek ve isteyerek yakılan bu bölgenin yangın sonrası iktidarın yandaş şirketlerine yeni rant fırsatları sunacağını söyledi. Kısacası çoğu insan yangına neden zamanında yeterli düzeyde müdahale edilmeyişini ve yangın sonrası senaryolarını sorgulamakla yetindi.

Oysa son yıllarda Karşıyaka ve İzmir Büyükşehir belediyeleriyle Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı‘nca yapılan yeni imar planlarıyla ya da mevzi imar planlarıyla yerleşime açılan alanların yeşil alanları kemirircesine ormanın hemen kıyısına; hatta içine doğru yayılması, bu bölgede çevre sorunu yaratan yatırımlara olumlu ÇED raporu veren bakanlık il yöneticilerinin bugün belediyenin üst yönetiminde yer alıyor olması, bölge ile ilgili imar planlarıyla mimari projelerin kentin tanınıp bilinen, makbul mimar, mühendis ve şehir plancıları tarafından hazırlanmış olması çoğumuzun dikkatinden kaçıyor…

Böylesi önemli gelişmeler dikkatimizden kaçtığı için de, bugün yanıp yok olan ormanları ormanın hemen kıyısına ya da içine yerleşmeyi mümkün kılan, bunu meşrulaştıran, bu meşruiyet içinde gidip oraya o binaları diken kamu görevlilerinin, belediye başkanlarının, meclis üyelerinin, siyasetçilerin, müteahhit, mühendis, mimar ve şehir plancılarıyla inşaat şirketlerinin sorumluk payını unutuyor, tüm suçu bir iki piknikçiyle sigarasını ya da bira şişesini atan insanların üstüne atmayı alışkanlık haline getiriyoruz… Çünkü böylesi bir suçlama kolayımıza geliyor ve bizi sorumluluktan kurtarıyor…

Karşıyaka‘nın, Yamanlar Dağı yamaçlarındaki ormanı devamlı ve düzenli bir şekilde kemiren mekȃnsal gelişimini ortaya koyan bilimsel bir çalışma olmamakla birlikte; bu durumu en iyi şekilde Google Earth‘ün 2002 Şubat ve 2024 Nisan aylarına ait uydu görüntülerini birbirleriyle mukayese ettiğimizde ve örnek olması amacıyla kırmızı, sarı ve yeşil renkle işaretlediğimiz alanlardaki yapılaşmanın 22 yıllık süre içinde ne ölçüde yoğunlaştığını görerek anlayabiliyoruz.

Yamanlar Dağı yamaçlarındaki yerleşimin 2002 Şubat ayındaki durumu…
Yamanlar Dağı yamaçlarındaki yerleşimin 2024 Nisan ayındaki durumu…

Yangınla yok olan bölgedeki ormanlık alanların 1986 ile 2015 yılları arasındaki değişimini gösteren başka bir araştırmada ise ormanın 19 yıl içinde içten içe nasıl kemirilerek yok edildiğini daha net görebiliyoruz: (1)

Belediyeye ait depo, atölye ve güneş tarlalarının, küçük sanayi sitesinin, dağ ve tepelerin siluetini bozarak yükselen blokların, ormanların içine yapılan çiftlik ve villaların, Dost Enerji‘ye ait RES’lerin neden buraya yapıldığını, Taykar Enerji‘ye ait 6 adet RES’in önümüzdeki yıllarda bu bölgede yapılacak olmasını, yüksek enerji hatlarının niçin bu ormanlık alandan geçirildiğini sorgulamak nedense hiç kimsenin aklına gelmiyor…

Çevre dostları avukat Senih Özay ve Murat Fatih Ülkü ile Mehmet Refik Soyer ve Feyzi Hepşenkal‘ın kurduğu Ayva Vakfı, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nce bu bölgede yapılması düşünülen entegre katı atık değerlendirme ve bertaraf tesisinin yapılmaması için mücadele ettiğinde, Ulaştırma Bakanlığı tarafından bölgenin en önemli yeşil alanlarından biri olup rahmetli Sancar Maruflu sayesinde ortaya çıkan Atatürk Ormanı‘nın içine İzmir Gemi Trafik Hizmetleri Merkezi‘ne ait o koskocaman bina yapıldığında, Yamanlar ve Sancaklı mahallelerindeki eski tarım arazileri konut alanına çevrildiğinde, Rönesans Holding tarafından Turan‘da denizin ve Atatürk Ormanı‘nın hemen kıyısında Neva Yalı adıyla gökdelenler dikildiğinde, Yamanlar dağının tepeleri rüzgar enerjisi santrallarıyla doldurulduğunda, orman içinde orman yangınları açısından riskli güneş tarlaları yapıldığında, o yüksek yüksek tepelere blok blok apartmanlar, villalar kondurulduğunda çoğu insanın bunun farkında olmayışı ya da bütün bunların yapılışına itiraz etmeyişi gibi…

Yamanlar Entegre Katı Atık Değerlendirme ve Bertaraf tesisinin yeri belirleniyor…
Ağaçlandırmak yerine Yamanlar Entegre Katı Atık Değerleme ve Bertaraf Tesisi yapmak için gözlerine kestirdikleri yerler…

Şimdi dönüp sözünü ettiğim o mahkeme kararı ile yapımı engellenen büyük boyutlu entegre katı atık değerlendirme ve bertaraf tesisinin, sözü edildiği şekilde Yamanlar köyünün 1,3 km uzağında yapıldığını ve geçtiğimiz günlerde yaşadığımız yangında yanıp oradan çevreye yayılacak tehlikeli gazların İzmir’de yaşayan tüm canlıları nasıl tehdit edeceğini düşündüğümüzde, bu karara karşı mücadele eden dört İzmirli değer sayesinde nasıl bir tehlikeden kurtulduğumuzu anlamamız daha kolay oluyor.

Bu konuda dikkat çekmek istediğim diğer bir konu ise, 2019 yılından bu yana yaşadığımız onca deprem, sel baskını ve yangından sonra “afetlere dirençli kent“, “kriz belediyeciliği“, “sünger kent” ve “gevrek modeli” gibi içi boş kavramların öne çıkarılması suretiyle düzenlenen toplantılarda ya da “Dirençli Kentler İçin Yeşil Odaklı Uyarlama” (2), “Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planı” (3) gibi suya yazılıp uygulamaya dökülmeyen çalışmalarda, geleceğe dair yakışıklı, umut veren sözler söylenmiş olmasına rağmen hiçbir sonuç alınmamış olmasıdır. Bunun kanıtı ise son dört günde yaşadıklarımızdır…

Bu hususlara dikkat ederken gündemimizde kalması gereken diğer bir konu ise, ticaret, inşaat ve akademi dünyasındaki bazı kesimlerin ve her daim başarılı olduğunu iddia eden başkan danışmanlarıyla üniversitelerinin bu felaketleri bile sonu para, mevki ve koltukla biten bir kazanç ya da kariyer fırsatına dönüştürüyor olmasıdır. Eminim bu yangın sonrasında da bir kongre, sempozyum düzenlenecek, bir plan hazırlanacak ve bütün bunlar bir üniversite üzerinden ekmek kapısına dönüştürülecektir.

BU çerçevede örneğin 2023 yılında hazırlanıp Karşıyaka‘nın Yamanlar, Sancaklı, Zübeyde Hanım ve Latife Hanım mahallelerini “derin yoksunluk bölgesi” olarak tanımlayan Karşıyaka Gıda Strateji Belgesi‘nin ya da “Gediz-Bakırçay Havzası Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi” belgesinin yaşadığımız bu felaket öncesi ve sonrasındaki olumlu etkisinin, Karşıyaka ve İzmir Büyükşehir belediyeleriyle Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı‘nca yapılan imar planı değişikliklerinin sonucu ormanın dibinde ya da içinde ortaya çıkan lüks konut sitelerinin, TOKİ tarafından orman alanı içinde yapılan deprem konutlarının ve orman içindeki denetimsiz piknik alanlarının bu yangının çıkışı ve yayılışı üzerindeki etkisinin sorgulanıp ortaya konulması gerekmektedir.

Tabii ki, sadece ah vah edip ya da “çok yazık, çok üzücü” demeden, ortaya çıkan kötü sonucun gerçek nedenlerini araştırıp ortaya koyarak…

Oysa her şey adım adım, yavaş yavaş gelişiyor, birbirinin üstüne eklenerek ve birbirini etkileyerek gelişiyor, her gelişme birbirini tetikliyor ve o binaların, sanayi sitelerinin, çöp toplama tesislerinin, hayvan barınaklarının, RES yapılarının içine yapıldığı o cennet güzellikler bir gün en eften püften nedenle ateş alıp yanıyor, yok oluyor… Bazen bir piknik ateşiyle, bazen bir elektrik direğindeki patlamadan, bazen bir cam şişeden, bazen de kopan elektrik kablosundan; ama en önemlisi ve etkilisi olarak insan yerleşimleri ile yeşil alanları, ormanları yan yana, hatta iç içe geçiren yanlış bir planlama anlayışı ve yaşam şeklinden dolayı… Bize kalan ise yananı seyretmek ve arkasından kahrolmak oluyor…

Aynen 1922 Büyük İzmir Yangınında olduğu gibi çıkış nedeni tartışmalı ya da bilinmez, ateşler ve alazlar karşısında hissedilen bir çaresizlik haliyle…

Evet, bu yangın da rüzgar durduğunda ya da yanacak bir şey kalmadığında bitecek ve geriye hem fiziki anlamda yanıp yıkılmış alanlar, hem de yaptığı yardımın gerçek anlamı yerine belediyesinin adını teşhir etmeye yönelik yanlış tutum ve davranışlar hatırlanacak… Aynen cenaze araçlarına “bilmem ne belediyesi” adını yazmak gibi… Bence bu konuda tek eksikleri var; belediye araçlarının üstüne belediyenin adı ile birlikte bir de belediye başkanının adıyla gülümseyen bir fotoğrafını yapıştırsalar, daha iyi olacak!!!

Aynen Cevdet Florat‘ın yukarıdaki Facebook paylaşımında aktarıldığı gibi her yer ve zamanda kendisini önceleyenlerin bencilliklerini ya da basına servis ettikleri haberlerde yaptıkları yardımları gözümüzün içine sokarcasına teşhir edenlerin, yangının söndürülmesi için yapılan yardımı bile kendi hanesi adına kazanca dönüştürmek isteyenlerin gerçek dayanışmadan uzak tutumlarını hatırlayacağız…

Tabii ki bu tür yıkımlarda bir iki piknikçiden çok, zamanında ve yerinde ses çıkarmayan, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışıyla itiraz etmeyen, mücadeleye katılmayanların payları devamlı hatırlanacak ve asıl suçluların onlar olduğu bilinecek…

Fotoğraf: Mahmut Serdar Alakuş, Anadolu Ajansı

Ama neyse ki, bu yangında başta 2019 yangını olmak üzere daha önceki yangınlarda yaptığımız gibi bütün nefretimizi kusacağımız bir “düşman” yaratmak zorunda kalmayıp; tüm sorumluluğu aynen “trafik canavarı” öcüsünde yaptığımız gibi, son zamanların çağdaş günah keçisi “iklim değişikliği” canavarıyla bir iki piknikçiye yükleyip geçtik… Sen sağ, ben selamet…

…………………………………………………………………………………………….

(1) Çavdar, B., Malkoç, E., Nurlu, E. (2016) “Orman Peyzajı Morfolojik Konumsal Desen Analizi Çalışması: Yamanlar ve Spil Dağı Örneği“, 6. Uzaktan Algılama-CBS Sempozyumu, (UZAL-CBS Sempozyumu 2016), 5-7 Ekim 2016, Adana, s.548-556. Erişim Tarihi: 19.08.2024 – https://uzalcbs.org/wp-content/uploads/2016/11/2016_969.pdf

(2) https://direnclikent2019.izmir.bel.tr/

(3) https://skpo.izmir.bel.tr/Upload_Files/FckFiles/file/2020/WEB_SAYFASI_SECAP-Turkce.pdf

İzmir tiyatrosunun unutulup dile getirilmeyen gerçekleri…

Ali Rıza Avcan

Ülkemizdeki ilk tiyatro etkinliklerinin, İstanbul‘la eş zamanlı olarak İzmir‘de de ortaya çıkışı ile övünür, kültür ve sanat adına kendimize pay çıkartıp Smyrna, Efes, Bergama, Metropolis, Kyme, Myrina, Fokaia, Pitane ve Teos gibi yerlerdeki antik tiyatroların kapasitesini o tarihlerdeki kent nüfusu ile mukayese ederek bir zamanlar bu coğrafyada tiyatroya verilen değeri anlamaya ve anlatmaya çalışırız.

Ama diğer yandan da, bugün sahip olduğumuz çağdaş tiyatro salonu ve koltuk sayılarıyla oynanan oyunların ve o oyunları izleyen seyirci sayılarının İstanbul‘a ya da diğer Akdeniz kentlerine göre ne derece düşük düzeyde olduğunu hesaba katmıyoruz. Çünkü devletin ve belediyelerin temel politika, plan, program ve stratejinden yoksun hesapsız kitapsız eylemlerinde bu tür bilgilerin değeri bilinmemekte, geleceğe yönelik her girişimde geçmişin ve günün mevcut durumu, bu durumu yaratan koşul, sorun ve talepler dikkate alınmamaktadır. Bu anlamda, iktidarı elinde bulunduranların önemseyip önceledikleri ilk iş, her zaman için kendi merkezi ve yerel iktidarlarını sansür, vesayet ve denetim gibi müdahalelerle yönlendirip şekillendirdikleri “haşmetmeablarının” kültür ve sanat etkinlikleri ile güçlendirmek, tahkim etmek isterler.

Bu konuda aklıma gelen ilk kötü örnek, 2007-2008 döneminde İstanbul Şehir Tiyatrosu (İBŞT) sanatçılarının ve genel sanat yönetmeni Orhan Alkaya‘nın İstanbul Büyükşehir Belediye başkanına ve bürokrasisine karşı verdiği “sanatsal özerklik” ve “özgürlük” mücadelesidir. Böylesi kötü bir uygulamanın İzmir‘deki örneği ise, Hüseyin Mutlu Akpınar‘ın Karşıyaka belediye başkanı olduğu dönemde, Karşıyaka Filarmoni Orkestrası‘nın kurucusu ve şefi Gürer Aykal‘ı ve Karşıyaka Belediyesi Opera ve Tiyatro Sahnesi genel koordinatörü Sedat Ongurlar‘ı hiç kimseye danışmadan, herhangi bir danışma kurulu görüşüne başvurmadan, sadece başka bir sanatçının tivitine dayanarak görevden alınmasıydı. O tarihlerde bu saygısızlığa karşı çıkıp kültür ve sanattan anlamayan basit bir politikacının Gürer Aykal gibi bir sanatçıya yaptığına karşı çıkmış, bunun doğru olmadığını ifade etmiştim. Şimdi ise aradan 10 yıl geçtikten sonra Karşıyakalıların o eski belediye başkanını hatırlamadığını, Gürer Aykal‘a ise nasıl saygı duyduğunu görüyor ve bu kötü tecrübenin şimdinin yeni başkanlarına örnek olmasını diliyorum.

İzmir‘deki kültür ve sanat kurumlarının izlediği kültür ve sanat politikalarının dünü, bugünü ve geleceği ile ilgili strateji, amaç ve hedeflerin ne olacağına dair tek bir araştırma ya da incelemenin yapılmadığı, tek bir tezin bile yazılıp yayınlanmadığı, bu alanın tüm aktörlerini bir araya getirip onların görüş, düşünce, öneri ve eleştirilerinin dinlendiği tek bir toplantının bile yapılmadığı böylesi bir ortamda; özellikle de Covit19 salgınının ülkemiz tiyatrosuna; özellikle de İzmir tiyatrosuna verdiği zararı yeni yeni gidermeye çalıştığımız bir dönemde karşımıza çıkan, İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu‘nun, “sanatsal özerklik” ve “iyi yönetim” olgusuna aykırı anti-demokratik bir dayatmanın nesnesi haline gelmesi nedeniyle ortaya çıkan tartışmaların, biz tiyatrosever seyircilerin tiyatro sevgi ve ilgisine ne ölçüde zarar verdiğinin unutulduğu bugünlerde….

Öncelikle İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin yeni başkanı Cemil Tugay‘ın İBB Şehir Tiyatroları genel sanat yönetmeni Yücel Erten‘le görüşmeden ve onu dinlemeden kimler tarafından hazırlandığı belli olmayan yeni bir yönetmelik marifetiyle görevden alma operasyonu hakkında fazla bir şey söylemeyeceğimi, bugünkü yazımda daha çok İzmir‘deki tiyatro dünyasının altyapısı anlamına gelen konu, sorun ve talepler hakkında değerlendirmeler yapmak istediğimi ifade etmek isterim…

Çünkü halen devam etmekte olan tartışmanın, bundan böyle uygulamaya girecek yeni yönetmelik çerçevesinde göreve atanacak yeni isimlerin iş yapmasını zorlaştıran; hatta, tiyatronun iyi yönetimini mümkün kılmayan bir noktaya ulaştığını, Yücel Erten‘in yaklaşım ve tavrını şikayet edip her şeyi belediye başkanının iki dudağı arasından çıkacak talimatlara bağlayan bir belediye ile onun yandaşlarının benim izlemek istediğim tiyatroya fazla bir şey veremeyeceğini ve hem İBB Şehir Tiyatroları‘nın, hem de İzmir tiyatrosunun bundan zarar gördüğünü düşünüyorum…

İzmir Devlet Tiyatrosu’nun tarihi binası, Fotoğraf: Erol Şaşmaz

Gelelim tiyatronun İzmir‘deki son durumuna… Tiyatronun alt yapısı anlamında İzmir‘de kaç adet tiyatro salonu, koltuğu, grubu ve sanatçısı olduğuna, sergilenen oyunları kaç adet izleyicinin seyrettiğine, tiyatrocuların İzmir‘deki mesleki örgütlenmelerine ve daha fazla oyun oynayıp daha fazla kişi tarafından izlenmek için oyunlar dışında hangi işlerle uğraştıklarına, sanatçıların içinde bulunduğu işsizlik, maddi sıkıntı ve sorunlara… Yani İBB Şehir Tiyatroları düzeyindeki çatışmanın nasıl bir zemin üstünde oturduğu meselesine…

Bu konuya girmeden önce de, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)¹ ve Yükseköğretim Kurumu (YÖK)² tarafından yayınlanan istatistikler dışında tarafımca derlenen ve birazdan paylaşacağım verilerin tümüyle kendi çabam ve tiyatrocu arkadaşlarımın yardımlarıyla toparlandığını, o nedenle de herhangi bir şekilde kesin veri niteliğinde olmadığını dürüstlük ve doğruluk adına belirtmek zorundayım… Ancak bu zorunluluğu yerine getirirken, İzmir‘de tiyatro adına çalışıp emek veren hiç kimsede benim derlediğim bu verilere benzer bilgilerin bulunmadığını söylemeden geçmek istemem…

İzmir tiyatrosunun altyapısını oluşturan unsurlar denilince ilk akla gelen üç unsur; yani, tiyatro oyunlarının oynandığı salonlarla bu salonlardaki koltuk sayılarını ve bu salonların sahnesi ile ilgili teknik donanımları, tiyatro oyuncuları denilince eğitim kurumlarında ya da kurslarda yetişen tiyatro yöneticileriyle oyuncuları, onların mesleki örgütlenmeleriyle kendi aralarındaki gruplaşmaları, son olarak da o salonlara gidip o koltuklara oturarak oyunları izledikten sonra beğenisini alkışlarla ifade eden ya da eleştirisini dile getiren bizleri; yani seyircileri gündeme getirmek istiyorum.

Bu üç unsurun ilkini oluşturan tiyatro salon ve koltuk sayılarıyla teknik donanımı ele aldığımızda karşımıza çıkan ilk veri seti, TÜİK tarafından düzenlenen tiyatro istatistikleri¹ olacaktır. Bu verileri gösteren aşağıdaki tablonun incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, İzmir‘de tiyatro amacıyla kullanılan salon sayısı, devletin resmi rakamlarına göre 1995’de 10 iken aradan geçen 29 yılın sonunda 2023 yılı itibariyle 65’e yükselmiştir.

Bu salonlar arasında devlet tiyatrosu, belediye, üniversite, sivil toplum kuruluşu, özel şahıs ya da bunların dışında faaliyet gösteren diğer tüm tiyatrolara ait salonlar (tiyatro grubunun kendi salonu, kültür merkezi, çok amaçlı salon, üniversite veya belediyeye ait salonlar vb.) yer almaktadır. İlkokul, ortaokul ve liselere ait tiyatro gösterileri kapsam dışındadır.

Bu salonların hangileri olduğuna dair ayrıntılı bilgiyi TÜİK‘den almamız mümkün olmadığı için, geniş bir araştırma çerçevesinde bizzat yerine giderek ya da ilgili kurumların İnternet sayfalarıyla tiyatro portallerindeki bilgileri kullanarak, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ait Açık Veri Portalı³ ile İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü‘nün 2012 yılı istatistiklerini⁴ değerlendirerek 2024 yılı itibariyle İzmir‘de bu kapsama giren kaç adet kapalı ve açık tiyatro salonu bulunduğunu ve bu salonlarda kaç adet koltuğun yer aldığını belirlemeye çalıştık. Bu nedenle, özel bir araştırma sonucunda hazırladığım bu bilgiler resmi bir niteliğe sahip olmadığı için eksik ve yanlış bilgileri her zaman için bana bildirebilir; böylelikle gerçeğe en yakın verilere ulaşmamızı sağlayabilirsiniz.

TÜİK’in bildirdiği salon sayısı 2022’de 66, 2023’de bir eksiği ile 65 olmakla birlikte; biz, 2024 yılı itibariyle 47 adet kapalı, 13 adet açık ve 1 adet de hem açık, hem kapalı olmak üzere toplam 61 adet tiyatro oyunu oynanabilecek salon tespit ettik. Ayrıca Covid 19 salgını sonrasında TÜİK tarafından düzenlenen 2022 ve 2023 yılları Sinema ve Gösteri Sanatlar İstatistikleri‘nde⁵ İzmir‘deki toplam koltuk sayısı 2022’de 30.995, 2023’de 28.517 olarak belirtildiği halde; biz kapalı tiyatrolarda 9.289, açık hava tiyatrolarında 27.393 ve hem kapalı, hem açık olan tiyatrolarda 1.000 adet; yani, toplam olarak 37.682 adet koltuğun bulunduğunu belirledik.

Bu verilerde İzmir‘deki koltuk sayısının artmasını sağlayan doğal bir neden ise, yılın uzun döneminde iklim koşullarının uygun olması nedeniyle kapalı salonlara göre daha kullanışlı ve daha fazla kapasiteye sahip olması nedeniyle 14 açık hava tiyatrosunun varlığıdır. Çoğunlukla belediyelere ait olan bu açık hava tiyatroları başta İzmir olmak üzere tüm Ege Bölgesi‘nde tercih edilmekte, son yıllarda Bostanlı‘daki Suat Taşer Açık Hava Tiyatrosu‘nda görüldüğü gibi otomatik açılır-kapanır çatı örtüleri nedeniyle her mevsim kullanılabilir hale gelmektedirler.

İzmir, yılın uygun aylarında böylesine bir avantaja sahip olmakla birlikte İstanbul ve Ankara‘da çoğunluğu kapalı olan salonların sayısı 2022 itibariyle 218 ve 64, 2023 itibariyle de 219 ve 68’dir.

Suyun öte yanında İzmir‘den daha az nüfusa sahip Atina (3.638.281 kişi)’daki tiyatro salonu sayısının 2024 itibariyle 152 olduğunu öğrendiğimizde ise, sahip olduğumuz tiyatro salonlarının ve koltuk sayılarının ne ölçüde yetersiz olduğunu daha iyi anlarız.

Kapalı salonlardaki koltuk sayısını dikkate aldığımızda, İzmir‘in 4.479.525 olan 2023 yılı nüfusu itibariyle koltuk başına düşen seyirci sayısının 482 kişi, buna açık tiyatrolarını dahil ettiğimizde ise koltuk başına düşen seyirci sayısının 119 kişi olduğunu görürüz.

İklim koşulları nedeniyle açık hava tiyatrosu kapasitesi düşük olan İstanbul ve Ankara‘da koltuk başına düşen seyirci sayısının, sırasıyla 199 kişi, ve 278 kişi olduğu dikkate alındığında, İzmir‘deki 482 kişilik kapalı salon ortalamasının bu iki kente göre oldukça yetersiz düzeyde olduğu söylenebilir.

Tiyatro sanatçısı dediğimiz oyuncu, yönetmen, oyun yazarı, sahne ve kostüm tasarımcısı, dramaturg, eğitmen, makyöz, ses ve ışık teknisyeni ve benzerlerinin bugün ülkemizde iki eğitim kaynağı bulunmaktadır. Bunların ilki akademik düzeyde eğitim veren üniversitelere bağlı konservatuvarlar ve güzel sanatlar fakültelerine bağlı tiyatro, oyunculuk, sahne tasarımı, sahne sanatları gibi birbirinden farklı isimlerle anılan eğitim birimleridir. Diğer ikinci bir eğitim kaynağı ise, Milli Eğitim Bakanlığı denetiminde olmakla birlikte sayı, nitelik, kapasite ve eğitim kaliteleri konusunda pek fazla bilgi sahibi olmadığımız tiyatro kurslarıdır.

Yükseköğrenim Kurumu (YÖK) verilerini kullanarak düzenlediğimiz aşağıdaki tabloda, 2022-2023 eğitim döneminde bu bölümlerden mezun veren üniversitelerle lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde mezun olanların sayılarını görebiliriz:

Bu tablonun incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, ülkemizde vakıf ve devlet üniversitesi olarak faaliyet gösteren 208 üniversiteden sadece 29’unun tiyatro eğitimi verdiği ve bu üniversitelerin de genellikle ülkenin güney ve batı sahillerindeki üniversiteler olduğunu, İç Anadolu, Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu bölgelerindeki üniversitelerde hiçbir şekilde tiyatro eğitimi verilmediğini görürüz. Nitekim ülke genelindeki tiyatroların 81 il arasındaki dağılımına baktığımızda da, tiyatroların büyük bir kısmının Ankara, İstanbul ve İzmir gibi tiyatro eğitimi veren illerde ya da bu illere yakın kentlerde olduğunu belirleriz.

Yükseköğretim Kurumu (YÖK)‘nun verdiği bilgilere göre bu 29 üniversitenin 41 ayrı eğitim biriminden lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde mezun olanların toplam sayısı 2022-2023 öğretim dönemi itibariyle 356 olup; 308’i lisans, 34’ü yüksek lisans, 14’ü de doktora mezunudur.

Bu sayıya büyük kentlerdeki tiyatro kurslarından sertifika alan binlerce tiyatrocuyu dahil ettiğimizde ise karşımıza her yıl bir tiyatroda istihdam edilmesi gereken ya da edilemediği için “işsiz tiyatrocu” kategorisine giren büyük bir tiyatrocu sayısının çıktığını görürüz.

Tiyatro dünyasında bir sanatçının sanat kariyeri, -adet olduğu üzere- sahnedeki ölümüne kadar devam ettiği için, mevcut tiyatrocular kafilesine her yıl katılan bu binlerce yeni tiyatrocunun, kadroları fazla arttırılmayan ya da kolay kolay boşalmayan devlet ve belediye tiyatrolarında iş bulması oldukça zor olmaktadır. O nedenle genellikle üniversite, konservatuar ya da kurs hocalarının himayesinde kurulan yeni belediye tiyatrolarında ve da bir girişimci olarak kendi aralarında kurdukları hısım-akraba-arkadaş tiyatro gruplarında sanat yaparak var olmaya ve ayakta kalmaya çalışmaktadırlar.

Bu sorunun mevcudiyetini, 2024 koşullarında İzmir özelinde araştırdığımızda ise devlet, belediye, üniversite, sivil toplum kuruluşu ve özel girişim olarak karşımıza toplam 107 tiyatro ya da tiyatro grubu çıkmaktadır. Bu tiyatrolar ya da tiyatro grupları, kültür-sanat pastasının çok küçük olduğu İzmir gibi bir kentte ayakta kalmakta ve kurdukları tiyatroları sürdürmekte zorlandıkları için kapılarını zaman içinde ya kapayarak, ya isim değiştirerek yeni bir ivme kazanmaya çalışmakta ya da yeni tiyatrocular yetiştirip para kazanmak için kültür-sanat merkezi olarak çalışmayı tercih etmektedir.

Tiyatro sanatçılarının bir meslek odası düzeyinde mesleki örgütlenmesi mümkün olmadığı için kendi aralarındaki örgütlenmeler ya dernek ve inisiyatifler ya da kişisel menfaat bağları üzerinden birbirlerine sahip çıkan gruplaşmalar şeklinde ortaya çıkmaktadır.

İzmir‘de başkanlık görevi sırasıyla Bilgehan Oğuz, Özgür Başkaya ve Haydar Bayak tarafından yapılan İzmir Tiyatroları Derneği (Tiyatro Ege, Han Tiyatrosu, İzmir Han Sahnesi, İzmir Bizim Tiyatro, Özgür Tiyatro, Öykü Tiyatro vb.) ile Metin Güler başkanlığındaki Kıyı Ege ve Ege Tiyatrolar Birliği (İzmir Komedi Tiyatrosu, Karşıyaka Belediye Tiyatrosu, Nar Sahne, Tiyatro As vb.) ve değişik tiyatro gruplarının bir araya gelmesi ile oluşan İzmir Bağımsız Tiyatrolar İnisiyatifi (Bir Varmış Bir Yokmuş Tiyatro, Günce Sanat Tiyatrosu, Tiyatro Nienor, Tiyatrohane, Toprak Sahne Tiyatrosu vb.) bu tür örgütlenmelere örnek gösterilebilir. Bu örgütler ve gruplaşmalar bir araya gelişlerini sürdürüp devam ettirmek için “Ege Tiyatrolar Birliği Özdemir Nutku Ödülleri“, “İzmir Bağımsız Tiyatro Festivali“, “İzmir Tiyatroları Derneği Tiyatro Günleri” ve “İzmir Tiyatro Buluşmaları” adıyla farklı etkinlikler düzenlemektedir.

Bu örgütlenmeler dışında kalan diğer bir tiyatro örgütü ise 2012 yılından bu yana Uluslararası İzmir Tiyatro Festivali‘ni düzenleyen Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat Vakfı (TAKSAV)‘dır. TAKSAV kendi kayıtlarına göre 2012-2023 döneminde düzenlediği 12 ayrı festivalde toplam 333 tiyatro ekibi ile 2.500’ü aşkın yerli ve yabancı sanatçıyı konuk ederek 31.432’si ücretsiz olmak üzere toplam 75.000 izleyiciye ulaşmış, birçok tiyatro sanatçısına ödüller vermiş, kısa oyun yarışmaları düzenlemiştir.

Evet, şimdi sıra geldi biz seyircilere… İzmir‘deki 105 tiyatro ve tiyatro grubuna ek olarak festivaller ya da turne programı gereğince kente gelen tiyatro gruplarını izlemeye giden seyircilere… 2023 koşullarına göre kentteki TÜİK‘e göre 28.517, bize göre 37.682 olan koltuk sayısını dolduran ya da doldurmayan biz seyircilere…

TÜİK‘in 2022 ve 2023 yılı verilerine göre ülke geneli ile İstanbul, Ankara ve İzmir‘deki tiyatro salonu, seyirci ve oynanan eser sayısı ile telif ya da çeviri oyun sayılarını mukayeseli olarak gösteren aşağıdaki tabloya göre İzmir, ülkemizdeki 808 tiyatro salonunun % 8,05’ine, 2023’de 326.713 olan koltuk sayısının da % 8,72’üne sahip. Başka bir anlatımla tiyatro salonu itibariyle İzmir, İstanbul ve Ankara‘dan sonra üçüncü, koltuk sayısı itibariyle de İstanbul‘dan sonra ikinci sırada bulunuyor…

Bu çerçevede İzmir, seyirci sayısı itibariyle de İstanbul‘un ve Ankara‘nın çok gerisinde… 2023 yılı itibariyle toplam seyirci sayısı 120.086’sı çocuk, 338.120’si yetişkin olmak üzere 458.206’u buluyor ve bu sayı, İstanbul’daki seyircinin % 19,75’ini, Ankara’daki seyircinin de % 67,30’unu oluşturuyor. Hele hele Society of London Theatre (SOLT) verilerine göre toplam 241 tiyatro salonunda 2019 yılı itibariyle 15.315.773, 2022 yılı itibariyle 16.420.068 seyirciye ulaşmış Londra tiyatrosunun çok çok gerisinde kaldığını bildiğimizde.⁶..

Bu durum diğer yandan, nüfusu 2021 yılı tahminlerine göre 9.748.000 olan Londra‘da herkesin yılda en az 1 kez, İstanbul‘da nüfusun % 14,82’sinin, Ankara‘da % 11,74’ünün, İzmir‘de de sadece % 10,23’ünün tiyatroya gittiğini, geriye kalan % 89,77’sinin tiyatroya gitmediğini gösteriyor. Bu veriler ayrıca İzmir‘in Ankara ve İstanbul‘a göre daha az çocuk izleyici sayısına sahip olduğunu, çocuk izleyici sayısı İstanbul‘da seyirci toplamının % 34,39’unu, Ankara‘da % 32,10’unu oluştururken İzmir‘de % 26,21’e düştüğünü gösteriyor.

Sonuç olarak;

İzmir’deki tiyatro salonları, bu salonlardaki koltuk sayısı, tiyatro grubu ve izleyici sayıları bu düzeyde iken ve bu konudaki temel görev, bu sayıları arttırmak, daha fazla salonda daha fazla oyun oynayarak tiyatro izleyici sayısını arttırmak iken, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin sanatsal özerkliği ortadan kaldıran müdahalesiyle karşı karşıya olduğumuz bugünlerde, geçmişi, bugünü ve geleceği dikkate alan politika, plan, program, strateji, amaç ve hedefler ortada yokken karşımıza çıkan bu düzeydeki tartışmaların ne kadar anlamsız ve yararsız olduğu ortadadır.

Ancak tiyatro sanatının toplumdaki yeri ve etkisi açısından çok önemli olduğunu düşündüğüm gölge etmeyen “iyi yöneticilik” olgusuyla, “sanata ve sanatçıya saygılı olma” halinin; ayrıca, ödenekli tiyatroların “sanatsal özerkliği” ve “özgürlüğü” ilkesinin, İzmir‘deki tiyatronun her düzeyde gelişip yaygınlaşması açısından ne ölçüde önemli ve öncelikli olduğunu dikkate aldığımızda, karşımıza çıkan bu tartışmanın altındaki nedenlerin de tiyatronun gelişmesi açısından ne derecede tahrip edici olduğunu, bu tartışmanın tiyatronun iyi yönetimi ve sanatsal özerkliği açısından olumlu bir çözüme evrilmemesi durumunda kaybedenin İzmir ve İzmir‘deki tiyatro olacağını ifade etmeden geçmek istemem…

O nedenle, halen devam etmekte olan mücadelenin, “sanatsal özerklik” ve “iyi yönetim” anlayışı çerçevesinde doğru çözümlere ulaşarak İzmir‘in ve İzmir tiyatrosunun kazançlı çıkması dileğiyle şeklinde bağlamak isterim…

Yeniden ve yeniden hazırlanan yönetmeliklerde uzun uzadıya anlatılan kurul ve koltuklarla uğraşmak kadar, belediyenin izleyeceği kültür ve sanat politikalarının kurumsallaşıp sürdürülebilir hale gelmesi için bundan böyle uygulanacak strateji, plan ve programlarla İzmir‘e hiç de yakışmayan bu verilerin nasıl olup da daha fazla arttırılabileceği konularına önem ve öncelik verilmesi dileğiyle…

Tiyatronun altyapısı ile kültür ve sanata dair temel politika, plan, program ve stratejiler üzerinde çalışılıp uygulanabilir ve sürdürülebilir bir yönetim modeli oluşturmadan sadece yönetici koltuklarını dolduracak isimleri değiştirmenin, İzmir tiyatrosunun sorunlarına çözüm oluşturmayacağı gerçeğinin fark edilip bilinmesi dileğiyle…

Aksi takdirde, bir zamanlar Karşıyaka Belediyesi‘ne ait arsa payının Mehmet Cengiz‘e satıldığı tarihlere bunun doğru olduğunu savunurken, seçim sürecinde bunun “acemiliğine geldiğini” itiraf eden belediye başkanının, bugünlerde yaptığı yanlışlıkları da ileriki bir tarihte yeniden “acemilik” olarak nitelemeyeceğini kim bilebilir ki…

Unutmayalım ki, kentin hafızasına yerleşip kalıcı olacak değerli anılar, iktidarın zehirlediği belediye başkanlarının yaptığı hatalar değil, tiyatro sanatı için mücadele eden tiyatrocuların söyleyip yapmaya çalıştıkları olacaktır…

———————————————————————————————————-

İzmir’deki tiyatrolar ve tiyatro grupları ile ilgili araştırmada bana yardımcı olan sevgili dostum tiyatro sanatçısı ve masal anlatıcısı Ferhat Budak‘a teşekkürlerimle…

(1) www.tuik.gov.tr (Erişim Tarihi: 07.08.2024)

(2) https://istatistik.yok.gov.tr/ (Erişim Tarihi: 08.08.2024)

(3) https://acikveri.bizizmir.com/dataset?q=tiyatro (Erişim Tarihi: 05.08.2024)

(4) https://izmir.ktb.gov.tr/TR-77357/tiyatrolar.html (Erişim Tarihi: 09.08.2024)

(5) https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Cinema-and-Performing-Arts-Statistics-2022-49695 (E.T.: 11.08.2024)

https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Sinema-ve-Gosteri-Sanatlari-Istatistikleri-2023-53639 (E.T: 11.08.2024)

(6) https://www.westendtheatre.com/155836/news/industry-news-west-end-box-office-data-for-2022-released/#:~:text=Audiences%20grew%20by%207.21%25%20to,for%20theatre%20owners%20and%20producers. (Erişim tarihi: 11.08.2024)

Hatırlıyorum ve unutmuyorum!, İzmir endüstriyel mirasının emeğin miras hakkı boyutunda hafızası…

Ali Rıza Avcan

CerModern Sanat Merkezi’ne dönüşen TCDD 2. Cer Atölyesi…
TCDD 2. Cer Atölyesi, Benim rayların üstünden yürüyerek babama gittiğim yol…
Alsancak Tekel Tütün Fabrikası.

Böylesine bir çalışmaya niyetlenmemin en önemli iki nedeninden biri, bir demiryolları işçisi olan babamın çalıştığı TCDD Ankara 2. Cer Atölyesi‘nin şimdilerde soylulaştırılıp allanıp pullanan ışıltılı haliyle ve CerModern Sanat Merkezi adıyla, ikincisi ise 1999’da özelleştirilmesine karşı çıkıp mücadelesine destek verdiğim Tekel Alsancak Sigara Fabrikası‘nın önce terk edilip çökmesine izin verildikten sonra o metruk halinden kurtaran kahraman edasıyla kendi öz kimliğinden uzaklaştıran ve Kültür ve Sanat Fabrikası adıyla geçmişinden soyup kullanılmaya başlanmasıydı. Oysa CerModern‘de babamın ve onun arkadaş makinist ve ustaların yağlı ellerini, lokomotif ve vagonları bir an önce onarmak için koşturan terli insanların telaş ve heyecanını, Kültür ve Sanat Fabrikası‘nda ise orada çalışan kadın, erkek ve çocuk işçilerin yaşam mücadelesini oluşturan büyük bir geçmiş, mücadele dolu bir mazi vardı. O fabrikaların geçmişini oluşturan madeni yağ ve tütün kokuları dikkate alınmadan, o mekanlar içinden bizlere seslenen işçilerin, özellikle de ince parmaklı çocuk işçilerin acı, sömürü ve ıstırap dolu fısıltılarını dinlemeden yapılan restorasyonlar aslında bizlere geçmişi unutup hatırlamamamızı söylüyor. Çünkü “özelleştirme“, “kolcu“, “Reji” ve “TEKEL” gibi sözcükler onlar için işçi sınıfının ve tüm bir toplumun örgütlü mücadelesini hatırlattığı için unutulması gereken sakıncalı sözcüklerdi…

Aynen yakın zamanda, Havra Sokağı‘nda İzmir Yahudileri için kaşer (kosher) koşullarına uygun şarap üreten tarihi Politi Şaraphanesi‘nin, TARKEM tarafından tüm uyarılara rağmen bilinçli bir şekilde gerçek kimlik ve hafızasından uzaklaştırılarak, Tarihi Akın Pasajı adıyla restore edilip açılmasında yaşandığı gibi…

İzmir Tarihi Elektrik Fabrikası.

2024 yılının Nisan-Temmuz ayları arasında hazırlığını yaptığımız bu yeni çalışma ile kapitalizmin ülkemizde ilk geliştiği bu coğrafyada bir zamanlar bacası tütüp makineleri çalışan, işçilerin acımasızca sömürülüp sermayenin sürekli kazandığı mekȃnların bugün tek tek yok olup kaybolan ve hafızadan silinen endüstriyel hafızasını, emeğin ve onun örgütü olan sendikaların mücadele geçmişini, bu üretim merkezlerini çevreleyen işçi mahallelerindeki yaşamı ve insan ilişkilerini ele alan bir hafıza çalışması daha yapmak istedim. Hem de ilkinde olduğu gibi tek başına değil; bu konularda uzmanlaşmış dostlarım, arkadaşlarımla birlikte…

Şimdi gelin isterseniz, endüstriyel miras kavramı nedir, neleri kapsamaktadır, ona bakalım…

Endüstriyel miras kavramı, 10 Kasım 2014 tarihinde İrlanda‘nın başkenti Dublin‘de Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS) ile Uluslararası Mirasın Korunması Komitesi (TICCIH) arasında imzalanan Endüstriyel Mirasın Korunmasına İlişkin İş birliği Çerçevesine İlişkin Mutabakat Zaptı‘nda “sitler, yapılar, kompleksler, alanlar ve peyzajlar yanında, onlarla ilgili makineler, eski veya devam eden sanayi süreçleri, hammaddelerin çıkarılması, ürüne dönüştürülmesi ve ilgili enerji ve taşıma altyapıları hakkında veri sağlayan nesneler veya belgelerden oluşmaktadır. Eski veya yeni, sanayi süreçleri üretmek ve ürünleri daha geniş pazarlara dağıtmak için hammadde sağlayan doğal kaynaklara, enerji ve taşıma ağlarına bağlı olduklarından, endüstri mirası kültürel ve doğal çevre arasındaki derin bağı yansıtır. Hem taşınır ve taşınmaz varlıkları kapsar, hem de teknik bilgiler, işin ve çalışanların organizasyonu, toplulukların yaşamını biçimlendiren ve toplumlara, genelde dünyaya büyük düzen değişikliklerine yol açan karmaşık sosyal ve kültürel mirasla ilişkili soyut boyutları bulunmaktadır.” şeklinde tanımlanmaktadır.

İzmir ili sınırları içindeki yok olmuş ya da yok olmakta olan endüstriyel miras alanlarıyla yapı ve peyzajlarının, “Emeğin miras hakkı” boyutunda toplumsallaşması, “Bir bellek mekânı” olarak geleceğini birlikte tahayyül etmek ve yapılı çevre dışında, bu çevreyi var eden emek ve sermaye arasındaki ekonomik, toplumsal ve kültürel ilişkiler boyutunda irdeleyip hak ve itibarlarını iade etmek, toplumsal hafızada saklı kalan bilgiyi ortaya çıkaran öncü çalışmalar yapmak amacıyla tasarlayıp “Hatırlıyorum ve Unutmuyorum! İzmir Endüstriyel Mirasının Emeğin Miras Hakkı Boyutunda Hafızası” adını verdiğimiz bu çalışmada, şimdiye kadar bu konularda çalışıp uzmanlaşmış arkadaşlarımla birlikte, İzmir‘deki tüm endüstriyel miras alan, yapı ve peyzajlarıyla bu konuda yayınlanmış tüm kitap, makale, bildiri ve envanterleri inceleyerek ve bu yayınlarda belirtilmeyen yapı, alan ve peyzajları da dikkate alarak toplam 234 adet endüstriyel miras yapı, alan ve peyzajının yerini belirleyerek bunların İzmir ilçeleri arasındaki dağılımını ortaya koyduk. Böylelikle İzmir’deki endüstriyel miras yapılarının (82) % 35,04’ünün Konak, (21) % 8.97’sinin Bergama, (16) 6,83’ünün Ödemiş, (14) % 5,98’lik payların da Urla ve Tire ilçelerinde yer aldığını belirlemiş olduk.

Ayrıca İzmir‘in bütününü kapsayan bu listedeki sayı ve oranların gelecekte yapılacak yeni, doğru ve bilimsel ölçeklere uygun çalışmalarla daha da zenginleşebileceğini düşünmekteyim.

Ardından bu 234 endüstriyel miras yapısı arasından üçünü, bu mirasın ilçeler arasındaki coğrafi dağılımını, endüstriyel miras türlerine göre özelliklerini, tescilli olup olmayışlarına, faaliyette bulundukları dönemlerde işyerinde sendikal örgütlenmenin olup olmadığını, ulusal ve yerel ölçekte ekonomiye, toplumsal yaşama ve ulusal/yerel kültüre yaptıkları katkıya, içinde bulundukları sektör ve bölge itibariyle önemlerini, diğer alan, yapı ve peyzajlara göre farklılık ve özgünlüklerini ve yapılacak çalışmanın kolaylık ya da zorluk düzeyini dikkate alarak belirlemeye çalıştık. Bunu yaparken tabii ki, neoliberal kapitalist düzenin özelleştirme adı altında yok ettiği ya da yok etmeye çalıştığı yapıları, alanları öncelemeye, henüz yok olmamış yapıların muhafazasını sağlamaya dikkat ettik. En azından bu yapılar yok edilmiş ya da edilecek olsalar bile, onların henüz yok olmamış hafızaları üzerinden, kamu yararını önceleyen bir kent mücadelesinin örgütlenmesine, örgütleyeceğimiz sosyal ağlar üzerinden işçi sınıfının mücadele hattının genişletilmesine öncelik vermeye çalıştık.

Benim dışımda kent gözlemcisi, araştırmacı ve yazar Orhan Beşikçi, Katip Çelebi Üniversitesi Coğrafya Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Arife Karadağ, gazeteci ve belgeselci Adem Sarıkaya, avukat Muradiye Savran Kavut, araştırmacı ve fotoğraf sanatçısı Erol Şaşmaz, araştırmacı ve fotoğraf sanatçısı Birol Üzmez, TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi eski başkanı mimar Hasan Topal, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Tarihi ve Tanıtımı Dairesi eski başkanı mimar Mihriban Yanık, araştırmacı, yazar ve koleksiyoncu Nejat Yentürk ile Darağacı Kolektifi arasında yaptığımız oylama sonucunda üçü de Konak ilçesi sınırları içinde bulunan ve her biri kendi çapında çok önemli ve öncelikli olan üç ayrı endüstriyel miras yapısını ele alarak bu konuda araştırma yapmaya karar verdik. Bu yapılar sırasıyla ise Alsancak Liman Arkası olarak tanımlanan bölgede yer alan Eski İzmir Elektrik Fabrikası, Eski Sümerbank Fabrikası ve Eski Şark Sanayi Fabrikası‘ydı.

Alsancak Liman Arkası Bölgesi.
Eski Şark Sanayi Fabrikası, Fotoğraf: Erol Şaşmaz.

O nedenle şu an itibariyle bu üç eski fabrikada çalışmış olanları araştırmaya, çalışanların akraba ve yakınları üzerinden kimlere ulaşabileceğimizi, kimlerden bilgi alabileceğimizi, kimlerle sözlü tarih çalışması yapabileceğimizi araştırıp bulmaya çalışıyoruz. Örneğin İzmir Elektrik Fabrikası‘nın İzmir Belediyesi ESHOT Genel Müdürlüğü‘ne bağlı olduğu yıllarda bir yıl süreyle fabrika müdürü olarak çalışan sayın Süha Tanman‘la görüşerek hem ondan hem de APİKAM‘a bağışladığı belge ve görsellerden Eski İzmir Elektrik Fabrikası‘nın yönetici ve çalışanlarına ulaşmaya çalışıyoruz. Yine aynı şekilde aynı bölgede yer alan Eski Sümerbank Fabrikası ile Eski Şark Sanayi Fabrikası için araştırmalar yapıp Sümerbank Fabrikası‘nın bir dönem müdürlüğünü yapan Nadir Sebik‘e, ünlü Sümerbank grev ve direnişlerini örgütleyen TEKSİF Ege Bölge temsilcisi Necdet Kâhya ile İzmir Şube Başkanı Orhan Ertutan‘a ve bu fabrikalarda çalışan işçilerle onların akraba ve yakınlarına ulaşarak, fabrikalar bugün çalışmasa da o günlerin toplumsal hafızasını bulup yakalamaya ve toplumla paylaşmayı arzuluyoruz.

Ayrıca yaptığımız çalışmaya ortak olabileceğini düşündüğümüz İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi (APİKAM) Şube Müdürlüğü, Konak Belediye Başkanı Nilüfer Çınarlı Mutlu, İzmir Ticaret Odası Müzesi Yönetmeni Dr. Ayşegül Selçuki ile yaptığımız görüşmelerden sonra TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi, Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO), Alsancak Umurbey Mahallesi Muhtarı Fatma Kaçaro ile görüşmeyi planlıyor, ESHOT‘un kaybolduğu söylenen arşivlerine ulaşmaya çalışıyor, bu üç fabrika ile ilgili tüm yayınları toparlayıp geçmişlerine dair bilgileri öğrenmeye çalışıyoruz. Bunun yanında çalışmamıza örnek aldığımız Eski Bergama Sümerbank Fabrikası ile ilgili Fabrika projesinin yürütücüleri Günseli Baki ve Yücel Tunca ile söyleşip görüşleriyle bize ilham veren Gül Köksal‘ın yazılarını okuyoruz.

Böylesi bir çalışmanın finansmanını sağlama konusunda değerli uzmanlardan oluşan çalışma ekibinin kendi toplumsal ilişkilerini değerlendirip konuya ilgi duyan belediye ve sendika gibi destekçilerin katkısını almayı düşünmekle birlikte; yer yer ya da zaman zaman kültürel miras konusunda faaliyet gösteren SALT, ICOMOS, Sivil Düşün ve STGM gibi destekçilerden yararlanırken, üzerinde titizlikle durduğumuz bağımsızlığımızı da korumak istiyoruz.

Eski Sümerbank Fabrikası işçileri.

Hatırlıyorum ve Unutmuyorum! İzmir Endüstriyel Mirasının Emeğin Miras Hakkı Boyutunda Hafızası” çalışması kapsamında yapılacak sosyal medya çalışmalarında proje uygulaması sırasında ve proje çıktıları alındıktan sonra düzenli ve sistemli sosyal medya çalışmaları, alan tespit çalışmalarında ele alınan endüstriyel mirasla ilgili yerinde tespit çalışmaları, arşiv çalışmalarında endüstriyel mirasla ilgili resmi, özel ve sivil kurumların kütüphane ve arşivlerinde yapılacak çalışmalar, odak grup çalışmalarında endüstriyel mirasla ilgili kurum, kuruluş temsilcisi ve kişilerle yapılacak çalışmalar, sözlü tarih çalışmalarında endüstriyel mirasla ilgili kişilerle, belgelenmek suretiyle yapılan görüşmeler, görsel çalışmalarda ise fotoğraf, belgesel, video çekimi ve benzeri çalışmaların yapılmasına öncelik verilecek…

Şimdi sıra geldi sizlerden yardım istemeye…

Bu yazımı okuyan ya da paylaşan tüm dost, arkadaş ve tanıdıklarımdan ricam İzmir, Alsancak, Limanarkası Umurbey mahallesindeki tarihi Elektrik, Sümerbank ve Şark Sanayi fabrikalarında yöneticilik yapmış, kömür küremiş, dokuma makinası çalıştırmış, kumaş deseni çizmiş, mühendis, tekniker, usta, işçi ve işyeri temsilcisi olarak çalışmış, o fabrikalardaki sınıf mücadelesini örgütleyip yürütmüş, bu fabrikalara mal ya da hizmet vermiş akrabalarınız, tanıdıklarınız, komşularınız, arkadaşlarınız varsa lütfen bizlere bilgi verin, o üç fabrika ile ilgili ellerinizdeki fotoğrafları bizlerle paylaşın, o fabrikanın ruh ve hafızasının yeniden canlandırılıp korunması konusunda bizlere yardımcı olun…

Tarihi İzmir Elektrik Fabrikası’nın inşa edildiği yıllar.

Çünkü mazi dediğimiz geçmiş sadece bina, duvar ve o duvarların çevrelediği mekanlardan değil; aynı zamanda o bina ya da mekanlarda yaşayıp çalışanlardan, onların hafızasını oluşturan dostluk, yoldaşlık, arkadaşlık ve komşuluk ilişkilerinden oluşur… O nedenle o ortak geçmişe, toplumsal hafızaya sahip çıkıp koruyalım, o hafızanın sosyal ağlar olarak kendi aralarında örgütlenmesini sağlayalım ve o hafıza üzerinden kentimizi, kendimizi, ailemizi ve yakınlarımızı savunup bize ait olan şeylere sahip çıkalım… Yeter ki, hatırlayıp unutmayalım!

Bezmi Nusret Kaygusuz, Fuat Edip Baksı ve Kokluca Mezarlığı…

Ali Rıza Avcan

Bugünkü yazımın konusu, bağrında birçok cevheri titizlikle saklayan bu dişi kentin yetiştirdiği iki değerli insanla ve onların gömülü olduğu Kokluca Mezarlığı izlenimleriyle ilgili olacak…

Bu yazıya konu olan hikȃyenin başlangıcı, geçtiğimiz Mayıs ayında sevgili dostum Orhan Beşikçi ile birlikte sevgili Cem Üsküp‘ün dükkanında yaptığımız keyifli bir sohbete dayanır… Sohbetin bir anında sevgili Cem Üsküp‘ün bana yakın zamanda bir çırpıda okuyup beğendiği Bezmi Nusret Kaygusuz‘un “Bir Roman Gibi” isimli kitabıyla Selin Ezel Çakar‘ın “Gümülcine’den Torbalı’ya… Bir Mücadele Kahramanı Esat İleri” isimli kitabı tavsiye etmesi ile başlar… (1)

Onca senedir İzmir üzerine okumalar yapıp bilmediğimi öğrenmeye çalışan biri olarak bu iki yazarı ve kitabını niye okumadığımı düşünerek duyduğum mahcubiyet nedeniyle, ilk iş olarak Fersuden Sahaf‘a giderek Bezmi Nusret Kaygusuz‘un “Bir Roman Gibi” kitabının 1956 tarihli ilk baskısını aldım. Ardından da APİKAM‘ın bahçesindeki İZELMAN‘a ait Kitap Kafe‘ye giderek, o mekȃn bir kütüphane olmadığı halde, orayı bir kütüphane olarak sahiplenen ve İZELMAN çalışanları tarafından sarılıp sarmalanıp şımartılan Z kuşağı gençlerinin saldırısına rağmen Selin Ezel Çakar‘ın kitabını satın almaya çalıştım. Ancak daha pahalıya satacak kitapevlerine vermek amacıyla dolaplara istiflenip saklanan bu yayını alamayınca yakın zamanda APİKAM danışmanı olan sevgili dostum Aybala Yentürk‘ün kendisine ait kitabı armağan edip bir de Selin Ezel Çakar‘a imzalatması üzerine, zor ve uzun mücadeleler sonucunda Esat İleri kitabını edinebildim. Bu arada, 2002 yılında APİKAM tarafından basılan ve bugünlerde Nadir Kitap üyesi sahaflarca 655-750 lira aralığında satılmakta olan “Bir Roman Gibi” isimli kitabın mevcudunun kalmadığını öğrenerek yeni bir baskısının yapılmasını önerdim. (2)

Her iki kitabı da soluksuz; ama sık sık notlar alarak, okuduklarımı yer yer hayal ederek ve yan kaynaklara başvurarak ezberlercesine okudum. Ardından da Bezmi Nusret Kaygusuz‘un diğer kitaplarını; 1957 baskısı “Şeyh Bedrettin Simavenȋ“, 1959 baskısı “Kurumuş Pınar“, 2006 baskısı “Şeyh Bedrettin” kitaplarını ve kendisiyle ilgili makaleleri okudum. Böylelikle 1956-1959 döneminde yayınlanan Bezmi Nusret Kaygusuz kitaplarının ön kapaklarındaki resimleri yapan ressam ve grafiker Sacit Atlıhan ile baskısını yapan İhsan Gümüşayak Matbaası‘ndan haberdar oldum.

Ressam ve grafiker Sacit Atlıhan‘ın resim ve grafiklerini araştırırken karşıma, o ana kadar tanımadığım bir başka İzmir değeri, Fuad Edip Baksı çıktı. Çünkü Sacit Atlıhan onun şiir kitaplarının kapaklarını tasarlamış, kitap içi resimlerini çizmişti. Hatta sevgili Cem Üsküp‘ün bana Sacit Atlıhan çalışması olarak anlattığı “Reçete” isimli grafik tasarımın, bir süre önce “İzmir’in Unutulan Sanatçıları” başlığıyla kaleme aldığım yazı dizisi içindeki başka bir İzmir değerine; yani, ressam Kadri Atamal‘a ait olduğunu anlayınca sıkı bir Kadri Atamal koleksiyoneri olan Cem Üsküp‘ü sevindirmiş oldum.

Böylelikle Bezmi Nusret Kaygusuz, Sacit Atlıhan, Kadri Atamal ve Fuat Edip Baksı gibi İzmir değerleri arasındaki hoş bir kesişimin içinde yer aldığımı anlayıp bu konuda sonuna kadar gitmeye karar verdim.

Şimdi sıra gelmişti yıllar önce anket yaptığım bir mahalleye verilen adı nedeniyle haberdar olduğum şair, güfte yazarı, romancı, öykücü ve öğretmen Fuat Edip Baksı‘ya… Onun “Reçete” isimli şiir kitabından sonra “İzmir Destanı“, “Bir Bahar Akşamı” gibi 1935-1972 döneminde basılmış kitaplarını almaya… Bazen hiç üşenmeden sahaflara gidip; hatta, Narodnik Sahaf‘ın sahibi sevgili Abdurrahman Elvan‘ın armağan ettiği kitapları alarak, bazen de kargodan gelecek paketleri bekleyerek Fuat Edip Baksı‘nın 1945 baskısı “Destanımız“, 1946 baskısı “Halk Edebiyatımızın İçyüzü“, 1955 baskısı “Reçete“, 1963 baskısı “Bir Bahar Akşamı“, 1970 baskısı “Emrah ile Selvi“, 1972 baskısı “İzmir Destanı” isimli kitaplarıyla Yasemin Mumcu Ay‘ın doktora tezinden hareketle yayınlanan “Fuat Edip Baksı, Hayatı, Sanatı, Eserleri” isimli kitapları aldım ve okumaya başladım… Bu okumalar sırasında Fuat Edip Baksı‘nın 1932-1934 yılları arasında, rahmetli annemin de aynı yıllarda okuyup mezun olduğu ve 1989 yılında ziyaret ederek okul kayıtlarına baktığı Safranbolu Kalealtı İlkokulu‘nda öğretmenlik yaptığını öğrenip rahmetli annemin belki de kendisini tanıdığını düşünmeye başladım.

Ardından da sevgili dostum Orhan Beşikçi ve Zeytin‘le ile birlikte sıcak bir Temmuz günü, Orhan Bey‘in Çingene Yokuşu adını verdiği dik bayırları arşınlayarak, Bezmi Nusret Kaygusuz‘un annesi ve babası ile yaşadığı ve adresini tüm kitaplarının arkasında “Ballıkuyu mahallesi, 1022 sokak No.5” şeklinde yazdığı, aslında bugünkü Kubilay mahallesindeki Hacı Aliefendi Caddesi ile 1022 sokağın kesiştiği köşede yer alıp, 1022 sokağa 5, 5/A, 5/B ve 5/C kapı çıkışları olan evine (Tapu kaydına göre,: İzmir İli, Konak İlçesi, Ballıkuyu (Temaşalık) mahallesi 1570 ada, 4 parselde, üzerinde bir ev ve iki dükkan bulunan 98 m3’lik arsa) giderek bugün çok değişmiş ve bozulmuş olan evin (3), lentolu kapısındaki 5 numara yazan tabelayı bulduk. Evin cadde üstündeki katının kahvehaneye çevrilmiş olması nedeniyle o eşsiz İzmir manzarasına sahip kahvede çay içerek kahvenin şimdiki sahibi Mardinli Rıfat Acar amcayla tanışıp onun ikram ettiği çayları içtik, evde oturanlardan elektrik faturalarını isteyerek faturalardaki abone isminin Bezmi Nusret Kaygusuz olup olmadığına baktık, Bezmi Nusret Kaygusuz‘un İzmir‘in kurtuluşu sonrasında annesiyle birlikte ellerindeki dürbünle seyrederken İzmir Yangını ile ilgili ilk alevlerin, annesinin Ermeni mahallesine yakınındaki evin molozları arasından çıktığını gördüğü o eşsiz manzaralı yerden bugünün İzmir‘ini ve körfezi seyrettik, “Bir Roman Gibi” isimli kitapta anlatılanları sanki o günleri yaşarcasına tahayyül edip anlamaya çalıştık.

Ancak daha sonra o evin bulunduğu yerle ilgili araştırmalar yaparken karşımıza çıkan bir rapordan İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin Ballıkuyu Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Projesi adı altında o eşsiz tarihi dokuya gökdelenler yerleştirmek niyetinde olduğunu görüp bundan duyduğum öfkeyi sizlerle paylaşmak istedim. (3)

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin, Yeşildere’deki İZKA gökdeleninden sonra Ballıkuyu bölgesi için hazırladığı kentsel dönüşüm ve gelişim projesinin görselleri!!!

Sıra gelmişti Bezmi Nusret Kaygusuz‘la Fuat Edip Baksı‘nın Kokluca Mezarlığı‘nda olduğu söylenen mezarlarını bulmaya…

Bezmi Nusret Kaygusuz‘un, Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi araştırma görevlisi olan sevgili arkadaşım Dr. Murat Kaya‘nın Atatürk Ansiklopedisi için kaleme aldığı yaşam öyküsünde (4), 25 Nisan 1961 tarihinde vefat ettikten sonra Kokluca Mezarlığı‘na defnedildiği belirtildiği için, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin İnternetteki İzmir Mezarlık Bilgi Sistemi‘nden elimdeki tüm bilgileri kullanıp ihtimalleri gözeterek Kokluca Mezarlığı‘nın hangi ada ve parselinde yattığını bulmaya, mezara ait resme ulaşmaya çalıştım. Bütün çabalarıma karşın bu konuda tek bir bilgi edinemediğim için, 7 Temmuz 2024 tarihinde CİMER kanalıyla İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nden bilgi talebinde bulundum ve o tarihten bu yana 22 gün geçmiş olmasına karşın bu talebime henüz cevap verilmedi.

Neyse ki, sevgili Murat Kaya ile karşılaşıp kendisinden aldığım ayrıntılı bilgiler sonucunda, Bezmi Nusret Kaygusuz‘a ait mezarın “Nusret oğlu Hüseyin Rezmi Kaygusuz” adıyla, eşi “Hasan kızı Devlet Kaygusuz“un da Kokluca Mezarlığı‘nın 77 numaralı adasında bulunduğunu öğendim.

Fuat Edip Baksı‘ya ait mezarın ise yine aynı mezarlık bilgi sistemi verilerine göre mezarlığın girişindeki Hocazade Camii‘nin hemen yanındaki 3 numaralı adada olduğunu öğrenip mezar resmine ulaşmam mümkün oldu.

Bunun üzerine geçtiğimiz Cuma günü; yani 26 Temmuz 2024 tarihinde sevgili dostlarım Orhan Beşikçi ve Erol Şaşmaz‘la birlikte ve Zeytin‘i Basmane‘de bırakarak İzmir‘in en eski mezarlıklarından biri olan Kokluca Mezarlığı‘na gittik.

Kokluca Mezarlığı‘na daha önce İzmir‘in efsane belediye başkanlarından ve Kültürpark‘ın kurucusu Behçet Uz‘un mezarını ziyaret etmek, Kültürpark mücadelesinde yer alan bir kentli olarak Kültürpark‘ı mahveden kent yöneticilerini şikayet etmek amacıyla gitmiştim.

Ve tabii ki, ilk iş olarak yine Behçet Uz‘un mezarıyla onun hemen yanındaki nesnesini Ankara‘ya kaptırmış abidevi Kazım Dirik yazıtını (5) ziyaret edip saygımızı sunduk. Ama bu iki mezarın arasındaki konfeksiyon ürünleri satan satıcıyı görünce fazlasıyla yadırgadık. Çünkü kentin en büyük ve ünlü mezarlıklarından birinde bu tür bir satış mekȃnının yaratılmasını, hem mezarlıklardan sorumlu İzmir Büyükşehir Belediyesi Mezarlıklar Dairesi Başkanlığı‘nın buna nasıl izin verdiğini merak ettik, hem de bu satış yerinin hemen karşısındaki Hocazade Camii kuran kursu ile bir ilgisinin olup olmadığını, buradaki satıcıya tanınan imkȃnın aslında belediye tarafından bu kursa tanınmış bir ayrıcalık olup olmadığını merak ettik. Sanırım belediye cephesi, bu satıcıya çalışma ruhsatını vermiş ve işgal harcını düzenli olarak tahsil ediyordur!!!

İzmirli şair, güfte yazarı, romancı, öykücü ve öğretmen; başka bir deyişle “On İzmirli’den birinin hocası” olarak bilinen ve “Bir bahar akşamı rastladım size“, “Aşkımın ilkbaharı, ilk heyecanım benim” gibi ünlenmiş şarkıların söz yazarı Edip Fuat Baksı‘nın, İzmir Mezarlık Bilgi Sistemi‘ndeki adıyla “Mustafa Mümin oğlu Fuadȋ İbrahim Baksı“nın 3 numaralı adadaki mezarını ziyaret ederek mezara elimdeki kitapları dizip fotoğraflarını çektik. Bu arada mezarın üstündeki resmin sökülüp atılmasına ve yenisinin yapılmayışına üzülerek kendisine saygılarımızı sunduk.

Ardından uzun ve yorucu bir yürüyüşle Bezmi Nusret Kaygusuz‘le eşi Devlet Kaygusuz‘un gömülü olduğu söylenen ve güneyden kuzeye doğru akan dere üstündeki köprüyü geçtikten sonra, dere kenarında kalan 77 numaralı adaya giderek bir saate yaklaşan süreyle üç koldan yaptığımız araştırma sonucunda ne Bezmi Nusret Kaygusuz‘un, ne de eşi Devlet Kaygusuz‘un mezarını bulamadık.

Kokluca Mezarlığı ve 77 numaralı ada…

Söz konusu mezarları başka bir tarihte bir kez daha gelip arama yapma konusunda birbirimize söz vermekle birlikte, o mezarları ararken gördüğümüz kötü manzaralar, -ne yazık ki- hemen yakındaki Kandere Yunus Emre Camisi‘ndeki kuran kursu hocasının çocuklara anlattığı ve bizlerin de duyduğu Müslüman tanımına ve Müslümanlığa yaptığı methiyelere pek uymuyordu. Gösterişli, zengin işi mezarlarla üstündeki ahşap, saç, beton ya da mermer başlıkların kırılıp bükülüp bir tarafa atıldığı gariban mezarları arasındaki fark, toplumdaki mevcut sınıf farklarının açık bir göstergesiydi. Ayrıca yer kalmadığı için mezarlar arasındaki yolların ve geçişlerin hatırlı, zengin ölü sahiplerine verilmesi nedeniyle mezarlık içindeki yol sisteminin bozulduğunu, mezarlar arasında gezintiyi engelleyecek şekilde, adeta dip dibe ya da üst üste bir gecekondu mezarlık sisteminin yaratıldığını, bazı mezarların kırılıp dökülerek üzerinden geçilen bir yol haline dönüştüğünü, ünlü İzmirli mimar Necmettin Emre‘nin, annesi Hatice Nükhet Hanım için andezitin o muhteşem yeşil rengini kullanarak özenle yaptığı mezarın, TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi‘nin ilgisini bekleyen bakımsızlığını, bütün özenli davranışlarımıza rağmen bazen bilmeden bir mezarın üstünden geçtiğimizi fark etmemiz, gömme işleminin gelişigüzel bir şekilde yapılması nedeniyle 1960 yılında ölen birinin hemen yanına, o mezara ulaşmamızı engelleyecek şekilde 2023 yılında ölen birinin alelacele yerleştirildiğini görmemiz hepimizin moralini bozdu. Adeta hep birlikte ve koro halinde “sağ olanlara saygı duymayan bir toplum, ölüsüne de saygı duymaz” dedik… Nitekim daha iki hafta önce bu şehirde iki kamu kurumunun sorumsuzluğu nedeniyle iki gencin ölmesi üzerine başlatılan yargılama sırasında o iki kişinin ölümüne neden olan ve o sorunları halen çözmeyenlerin üzerine gitmek yerine, bu işlerden sorumlu bir memurun makamında gözaltına alınmasına itiraz edip bunu siyasi bir şova dönüştürenlerin, pisi pisine ölen o iki gence ve geride kalan ailelerine saygı duymayı unuttuğu gibi…

Evet, İzmir‘in değeri olarak nitelediğimiz bu insanlara ait mezarların nerede olduğunu bilmediğimiz, bilsek bile koruyamadığımız, mezarlıkları konfeksiyon ürünlerinin satıldığı bir çarşıya dönüştürdüğümüz, mezarlıkları bir ormana ya da çiçek bahçesine çeviremediğimiz, kentin içinde ne kadar çarpık, plansız ve yolsuz işler yapıyorsak, aynısını mezarlıkların içinde de yaptığımız bir kentte yaşıyoruz… Ne yazık ki…

Eski Kokluca, Fotoğraf: Osman Koçanaoğulları.
Kokluca Rum Ortodoks Mezarlığı.

Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim görevlisi sevgili Dr. Turgay Gülpınar‘ın geçtiğimiz günlerde beğeniyle okuduğum 2023 tarihli “Kokluca’da Bir Ev” başlıklı makalesinde (6) ele aldığı 1802 doğumlu Petros Mengous‘un doğup büyüdüğü bir zamanların Kokluca (Κουκλουτζάς) isimli Rum köyünün mezarlığı iken, 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra Müslüman gömülerinin yapılmaya başlandığı, 1920 yılından sonra da resmi açılışı yapılan ve daha çok Behçet Uz, Kazım Dirik, Vahap Özaltay, Ayla Dikmen, Ekrem Akurgal, Rakım Elkutlu ve Ayşe Mayda gibi İzmir ünlülerinin bol para harcanmış büyük ve gösterişli mezarlarıyla tanınan tarihi Kokluca Mezarlığı‘nın bugün bu duruma gelmesi, Kokluca Mezarlığı‘nın hemen karşısında yer alıp bugünkü Kokluca Mezarlığı‘nın nüvesi olduğu anlaşılan kapısına kilit vurulup kaplumbağalara terk edilmiş Kokluca Rum Ortodoks Mezarlığı‘nın sessiz sakin ve sahipsiz hali, insanın içini burkup bu kentin ölüsüne duyduğu saygının ya da saygısızlığın ne kadar vahim bir durum oluşturduğunu ortaya koyuyor…

Ayrıca Buğra Tokmakoğlu gibi blog yazarlarının dile getirdiği fırsatçı girişimler de gösteriyor ki, mezarlıktaki bu karmaşıklıktan yararlanan belediye kendi yaptığı yanlışlık için üstüne para isteme cüretinde bile bulunabiliyor! (7)

Eskilerin Kokluca Mezarlığı…

Ezcümle, bütün bu yazıp çizdiklerimin sonucunda ortaya çıkan önerileri ise şu şekilde özetleyebilirim:

1. İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin, Bezmi Nusret Kaygusuz‘un yaşadığı Ballıkuyu bölgesi için hazırladığı Ballıkuyu Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Projesi‘nin, bir zamanlar meslek odalarının yönetimindeyken bu tür projeleri yargıya taşıyan mimar ve şehir plancısı arkadaşların, özellikle de Konak Belediye Başkanı Nilüfer Çınarlı Mutlu ile imar, kentsel dönüşüm ve kentsel tasarım bölümlerinde yönetici olan eski TMMOB yöneticilerinin bu projeye karşı çıkması ve bölgenin topografik yapısıyla tarihsel kimliğine ve doğal siluetine uygun başka bir proje üzerinde çalışmaları sağlanmalıdır. Daha dün Folkart ya da Vestel gökdelenlerinin nasıl tarihi kent merkezine ve kent siluetine aykırı olduğunu savunup davalar açıyorsak, şimdi de Ballıkuyu‘nun tarihi kimliği ile Kadifekale siluetine aykırı bu projeye de karşı çıkıp iptali için mücadele etmemiz gerekmektedir.

Tabii ki, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin bugün içinde bulunduğu idari ve mali sorunlar; ayrıca, bugüne kadar başta Ege Mahallesi olmak üzere hiçbir kentsel dönüşüm ve gelişim projesini bitirememiş olmasından kaynaklanan kötü performansı nedeniyle, böylesi bir projeyi de ne ölçüde hayata geçireceğini de dikkate alarak…

2. İzmir Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi‘nin yaptığı gibi kendisine ait tüm mezarlıkların kültürel miras envanterini çıkarmalı; hem Osmanlı, hem de Cumhuriyet dönemlerinde bu mezarlıklara gömülen tüm İzmirlilere sahip çıkarak onların gömü yerlerini çağın teknolojik araçları marifetiyle bizlerin bilgisine sunmalı, mezarların her daim bakımlı olması için gömü sahipleriyle birlikte çalışmalıdır.

3. İzmir Büyükşehir Belediyesi, kendisine ait mezarlıklarda her ne suretle olursa olsun, ister ruhsatlı, ister ruhsatsız ticari satışlara izin vermemelidir. Hele hele mezarlık içindeki ya da kıyısındaki dini oluşumlara hiçbir şekilde ayrıcalık tanımamalıdır.

Bu bağlamda, Kokluca Mezarlığı‘na bir sonraki gelişimizde, karşımıza bu satış tezgahı yerine koskoca bir AVM ‘nin çıkmamasını diliyoruz!

4. İzmir Büyükşehir Belediyesi kentte olduğu gibi mezarlıklarda da, kendi eliyle yarattığı karmaşa, kaos, çarpıklık ve düzensizliği bir an önce gidermeli, mezarlıkların sakin sessiz, yeşil ve düzenli olarak kullanılmasını sağlamalı, hatırlı, gönüllü ve zengin gömü sahiplerine ayrıcalık tanımamalıdır.

5. İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin 2024 yılı mezarlıklar tarifesine baktığımızda, 100 lira ile 52.400 lira arasında değişen orantısız ücretlerin, mezarlıklardaki sahipsiz mezar yerlerinin yüksek ücretleri ödeyen zenginler lehine yeniden kullandırılması şeklinde bir durumun ortaya çıkmasına neden olduğu, bunun da gömüye kapatılmış olsa bile tüm mezarlıklardaki adil paylaşımın bozduğu anlaşıldığından tarifelerdeki en düşük ücretle en yüksek ücret arasındaki makasın azaltılması ve arazi satar gibi yüksek mezar ücretleri alınmasından vazgeçmesi gerekmektedir.

Bütün bu önerilerin dile getirilmesinden sonra bize düşen ise,

Bütün bu plansızlık, hesapsızlık ve karmaşanın farkında olan kentliler olarak, bu tarifeleri onaylayan İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi üyeleriyle mezarlıkları yöneten kamu görevlilerinin dikkatini çekip uyarmak ve öneri geliştirerek onlara yardımcı olma niyetimizi ortaya koymaktır.

Kokluca Mezarlığı‘nda sevgili arkadaşlarım, dostlarım Orhan Beşikçi, Erol Şaşmaz, Turgay Gülpınar ve Murat Kaya ile birlikte yapacağımız bir sonraki araştırmada, Bezmi Nusret Kaygusuz ile eşi Devlet Kaygusuz‘a ait mezarları bulup fotoğraflarını sizlerle paylaşmak dileğiyle…

………………………………………………………………………………………….

(1) Kaygusuz, B. N., Bir Roman Gibi, İhsan Gümüşayak Matbaası, 1956, İzmir.

(2) Çakar, S.E., Gümülcine’den Torbalı’ya… Bir Mücadele Kahramanı Esat İleri, İzmir Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Ekim 2023, İzmir.

(3) İzmir Büyükşehir Belediyesi Ballıkuyu Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Projesi, (Erişim Tarihi: 28 Temmuz 2024, https://www.izmir.bel.tr/YuklenenDosyalar/file/KENTSEL_DONUSUM/konut_proje/ballikuyu_81mb.pdf

(4) Bezmi Nusret Kaygusuz’un ailesine ait ev, üç boyutlu olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 3 Boyutlu Kent Rehberine işlenmemiş durumdadır.

(5) Kaya,M. Bezmi Nusret Kaygusuz (1890-1961)“, Atatürk Ansiklopedisi, https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/bezmi-nusret-kaygusuz-1890-1961/

(6) Kaya, M., “İzmir Valisi Kazım Dirik’in Mezarı“, Kent ve Bellek Dergisi, Ağustos-Eylül 2022, s.16-20.

(7) Gülpınar, T., “Kokluca’da Bir Ev“, Ev, Tarihsel, Toplumsal ve Sembolik Bir Mekan Olarak Anlamı ve Dönüşümü, Nika Yayınevi, Mart 2023, s.135-157.

(8) https://blog.milliyet.com.tr/mezarlik-firsatcilari/Blog/?BlogNo=364083 (Erişim Tarihi: 28.07.2024)

Bu kez de sıra Konak Belediyesi’nde: Mer-Bel, İzbel ve diğerleri…

Ali Rıza Avcan

Geçen haftaki yazımda hem Konak Belediyesi‘nin göze batar kurumsal özelliklerini ve tarihsel gelişimini, hem de Konak Belediye Meclisi‘nin yapısal analizini ele alarak ilk elde dikkati çeken nitelik ve nicelikleri değerlendirip öneriler geliştirmeye çalışmıştık. Üstüne üstlük yazıyı ilk okuyup tepki verenler arasında Konak Belediye Başkanı Nilüfer Çınarlı Mutlu‘nun olduğunu görüp sevinerek…

Bu hafta da, ilk yazımızda da belirttiğimiz gibi Konak Belediyesi‘nin kurduğu ya da iştirak ettiği MER-BEL, İZBEL ve Konak Belediyesi Personel A.Ş. şirketleriyle Konak Belediyesi Gençlik Spor Kulübü Derneği İktisadi İşletmesi‘nin yönetim kurulu başkan ve üyeleriyle genel müdürlerini, şirketin bilinmeyen mali yapısını, belediye başkanı ve tercihleriyle ilişkilerini, bugüne kadar neler yaptığı ve yapması gerektiği gibi konularda değerlendirmeler yapıp öneriler geliştirmeye çalışacağız.

Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi‘nin 6 Ağustos 1993 tarih, 3336 sayılı nüshasında yayınlanan ana sözleşme ve MERKEZ-68295 sicil numarasıyla kurulup bugünkü tarih itibariyle 56 Milyon lira sermayeye sahip bu tek ortaklı anonim şirketin yine aynı gazetede bugüne kadar yayınlanan toplam 64 adet ilamının en sonuncusu, şirket yönetiminin, Nilüfer Çınarlı Mutlu tarafından belirlendiği 2 Mayıs 2024 tarih, 11073 sayılı nüshadaki ilamdır.

İzmir merkezli And Yeminli Mali Müşavirlik ve Bağımsız Denetim Anonim Şirketi tarafından denetlenen MER-BEL‘e ait İnternet sayfasında (www.mer-bel.com.tr), Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre “Bilgi Toplumu Hizmetleri” bölümü bulunmakla birlikte; bu bölüm aktif olmadığından, şirketle ilgili bilgilere, örneğin genel kurul kararlarıyla bilanço ve kar-zarar tablolarına ulaşmamız mümkün olmamaktadır.

MER-BEL şirketinin yönetim kuruluna baktığımızda, karşımıza 2 mimar, 1 şehir plancısı, seracılık eğitimi almış 1 belediye yöneticisi, genel müdür olarak da 1 inşaat mühendisi çıkar. Yönetim kurulu başkan ve üyeleri arasında 2 belediye başkan yardımcısının bulunduğu şirketin yönetim kurulu başkan ve üyeleriyle genel müdürünün bu şirketin başına getirilmesinde belirleyici olduğu düşündüğümüz bilgi, birikim, deneyim ve becerilerini şu şekilde özetleyebiliriz… Tabii ki, bizlerle paylaşılan ya da basına ve sosyal medyaya yansıyan bilgiler çerçevesinde…

1) Mimar Ahmet Giliz: Yönetim kurulu başkanı, Konak belediye başkan yardımcısı. TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi‘nde 11 dönem (33-41. dönemlerle 43 ve 44. dönemde) sekreter üye olarak görev yapan Nilüfer Çınarlı Mutlu‘nun son iki dönemde birlikte aynı yönetim kurulunda çalıştığı arkadaşıdır.

2) Simge Eldeniz: Yönetim kurulu üyesi, Konak belediye başkan yardımcısı. Konak Belediye Başkanı Nilüfer Çınarlı Mutlu‘nun göreve gelmesiyle birlikte başkan yardımcısı olan Simge Eldeniz‘in bu göreve getirilmesinin hemen ertesinde yayınlanan haberlerde İzmir‘i bilmeyen ve daha önce başkan yardımcılığı yapmamış birinin nasıl olup da Konak gibi büyük ve önemli bir belediyede başkan yardımcısı olarak görevlendirildiği sorgulanmaya başlamıştır.

Bu yayınlar üzerine Simge Eldeniz‘in daha önce görev yaptığı Şişli‘deki yerel gazetelerin kendisi ile ilgili haberlerine baktığımızda, 2012 yılında CHP Antalya İl Başkanlığı‘nda gençlik örgütlenmesi ve gençlik kollarından sorumlu il başkan yardımcısı olarak görev yapan Simge Eldeniz‘in önce Muratpaşa, daha sonra Şişli Belediyesi‘nde görev yaptığını öğreniyoruz.

Henüz tekzip edilmemiş olan bu haberleri okuyup video kayıtlarını izlediğimizde, 2 yıllık seracılık eğitimi aldığı söylenen Simge Eldeniz‘in Şişli Belediyesi halkla ilişkiler sorumlusu ve “Şişli Kart” sorumlusu olduğunu görürüz. (1)

Yine aynı haberlerde, Simge Eldeniz‘in, 2014 ve 2019 seçimlerinde Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal ile Şişli Belediye Başkanı Muammer Keskin‘in seçim kampanyalarını yöneten Gönen Orhan‘ın Ceren Tanıtım Ltd. Şti. isimli şirketi tarafından üretilen 404’lü telefon sistemlerinin, “Turunç Masa“, “Çevreci Komşu Kart“, “Komşu Masa“, “Komşu İletişim Merkezi“, “Açık Kapı“, “Güvercin Masa“, “Efe Masa” ve “Çerkezköy İletişim Merkezi” gibi adlarla Muratpaşa, Şişli, Efeler, Kuşadası, Çerkezköy ve Kartal Belediyesi gibi belediyelere satışında yardımcı olduğu iddia edilmektedir.

Anlaşılan o ki, seçim döneminde sık sık telaffuz edilip çoğu kez gerçek anlamından kaydığı için yadırganan “komşu” ya da “komşularımız” hitabı, Nilüfer Çınarlı Mutlu‘nun seçim kampanyasını yürüten bu ekibin başka yerlerde de kullandığı bu hitap söyleminden kaynaklanıyormuş.

Ayrıca bu kişiler arasındaki ticari işbirliği sayesinde, “Bornova İletişim Merkezi” adı verilen 404’lü telefon sisteminin 440.000.- lira karşılığında Bornova Belediyesi‘ne satıldığı, bu satışın yapılabilmesi için Bornova Belediye Başkanı Mustafa İduğ‘un, Muammer Keskin, Gönen Orhan ve Simge Eldeniz tarafından Şişli belediye binasında gezdirilip sistem hakkında bilgi verildiği, bu şahıslar arasındaki ticari işbirliğinin, Gönen Orhan‘ın 2014 ve 2019 yıllarında Ümit Uysal ve Muammer Keskin için yürüttüğü seçim kampanyalarına dayandığı, bu ilişkinin siyasi yanında da İstanbul merkezli Sosyal İnovasyon Merkezi (SIM)‘nin kurucusu ve ODTÜ Psikoloji Bölümü mezunu CHP Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul milletvekili İzmir/Göztepeli Suat Özçağdaş ile Konak Belediye Başkanı Nİlüfer Çınarlı Mutlu‘nun seçim kampanyasında yer alan kardeşi İbrahim Özçağdaş‘ın bulunduğu iddia edilmektedir.

O nedenle, bilgi, birikim, deneyim ve beceri; yani, liyakati oluşturan değerler açısından ne durumda olduğunu bilinmeden sırf kişisel ve siyasi ilişkiler ya da kırılamayan hatırlar niyetine Konak Belediyesi‘ne getirilip aralarında Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü olmak üzere toplam yedi müdürlüğün sorumluluğu verilen Muratpaşa ve Şişli belediyelerinin eski personeli Simge Eldeniz‘in, önümüzdeki dönemde “komşu” söylemi çerçevesinde hem belediyede hem de MER-BEL‘de nasıl bir performans sergileyeceği merakla beklenmektedir.

3) Mimar Hasan Topal: Yönetim Kurulu Üyesi. MER-BEL şirketinin yeni yönetim kurulu üyesi mimar sevgili Hasan Topal‘ı, İzmir‘de yaşayan herkes, hem TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi eski başkanı, hem Ahmet Piriştina ve Aziz Kocaoğlu dönemlerinde sürdürdüğü İzmir Büyükşehir Belediyesi genel sekreterliği görevlerinden, hem de Kordon Dolgu Yolu, Konak Galeria Projesi gibi konulardaki mücadelesi, Konak Meydanı Düzenlemesi, İzmir Büyükşehir Belediyesi hizmet binasının yıkılmaması, İkiçeşmelik Katlı Otoparkı‘nın yıkılması konusundaki çıkışlarıyla tanımaktadır. Genel sekreter yardımcılığı görevini sürdürürken düzenlenen uluslararası fikir yarışması sonucunda ortaya çıkan ve Turan, Bayraklı, Salhane ve Halkapınar bölgelerini kapsayan İzmir Yeni Kent Merkezi Nazım Planı sonucunda, önce TMMOB Makine Mühendisleri Odası‘na ait Tepekule İş Merkezi, sonrasında da Folkart Tower, Ege Perla, Mistral, Biva Tower ve İzka Port gibi gökdelenlerin ortaya çıkması ile İzmir‘de “Gökdelenler Devri” başlamıştır. Hasan Topal‘ın son dönemde eski iş ve mücadele arkadaşı Nilüfer Çınarlı Mutlu‘ya gönüllü olarak danışmanlık yaptığı bilinmektedir.

4) Şehir Plancısı Ersan Odaman: Yönetim kurulu üyesi. 2004-2019 döneminde Bornova Anadolu Lisesi (BAL) Spor‘da, 2019-2023 döneminde İzmir Büyükşehir Belediyesi Spor Kulübü ile 2023-2024 döneminde İzmir Büyükşehir Belediyesi şirketi Ege Şehir Yapı Planlama Müşavirlik ve Teknoloji A.Ş.‘nde yönetim kurulu başkanlığı yapan, bir dönem Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi‘ne seçilen Ersan Odaman aynı zamanda eşi mimar Pınar Odaman ile birlikte Dekart Mimarlık Ofisi‘nin sahibidir. Kendisinin ve eşinin Konak Belediye Başkanı Nilüfer Çınarlı ve eşi ile arkadaş oldukları bilinmektedir.

5) İnşaat Mühendisi Koray Ükünç: Genel Müdür. MER-BEL şirketinin genel müdürü olarak görevlendirilen İyi Parti İzmir eski il başkanı Koray Ükünç‘ün, Konak Belediye Başkanı Nilüfer Çınarlı Mutlu‘nun seçim döneminde işbirliği yapıp destek aldığı İyi Parti‘den; özellikle de 2023 seçimlerinde CHP kontenjanından İyi Parti İstanbul milletvekili olan Ahmet Ersagun Yücel‘in siyasi kimliğinden ve ilişkilerinden kaynaklanan bir transfer olduğu anlaşılmaktadır. Böylelikle CHP‘nin İyi Parti ile yollarını ayırdığı bir dönemde, CHP‘li bir belediyeye ait şirketin aslen İyi Partili eski bir politikacı tarafından yönetilmesi şeklinde garip bir durum ortaya çıkmıştır. Bu durum diğer bir yönden de, Konak Belediyesi üst yönetiminde, CHP İstanbul milletvekili Suat Özçağdaş‘tan sonra, İyi Parti İstanbul milletvekili Ahmet Ersagun Yücel‘in de etkili olduğunu ortaya çıkarmaktadır.

Bilindiği gibi, 1972 yılında MHP genel başkanı Devlet Bahçeli‘nin memleketi Osmaniye‘de doğup Yıldız Teknik Üniversitesi‘nde serigrafi, ABD‘nde de işletme, reklam ve pazarlama eğitimi alan, 2023 seçimlerinde Millet İttifakı kontenjanından İyi Parti İstanbul milletvekili olan Ahmet Ersagun Yücel, Konak Belediye Başkanı Nilüfer Çınarlı Mutlu‘nun bir dönem birlikte çalıştığı İzmir İnovasyon ve Tekonoloji A.Ş. (eski ÜNİBEL A.Ş.)’nin genel müdürü Nihal Ağca gibi 25 Ekim 2017 tarihinde kurulan İyi Parti‘nin kurucular kurulu içinde yer alan; ayrıca, partinin genel istişare kurulu üyeliği ile genel başkan yardımcılığını yapmış bir siyasetçidir. Ahmet Ersagun Yücel ayrıca siyasete atılmadan önce 1999’da TAV Havalimanları genel müdürü olmuş, 2002 yılında başlayan AKP iktidarı dönemine isabet eden 2002 yılında TAV Holding genel sekreteri, 2009’da TAV Havalimanları yönetim kurulu üyesi olmuş, 2017 yılında İyi Parti kurucusu olması nedeniyle görevinden istifa etmiştir. CHP‘nin İyi Parti ile işbirliği yaptığı 2019 yerel seçimlerinden sonra İyi Parti‘ye tanınan kontenjan çerçevesinde önce İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin İZBELCOM adına sahipken İZDOĞA ismi verilen şirketin hem yönetim kurulu başkanı, hem de başkan danışmanı olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin o dönemdeki ikinci adamı olan Güven Eken‘in yönettiği şirkette genel müdürlük yapmıştır.

İyi Parti İstanbul milletvekili Ahmet Ersagun Yücel‘in tavsiyesi ile genel müdürlük görevine getirildiği anlaşılan İnşaat Mühendisi Koray Ükünç ise, üstlendiği İyi Parti İzmir İl Başkanlığı görevini partinin genel başkanı Meral Akşener‘in talebi üzerine istifa ederek bırakmıştır. Koray Ükünç,, kendisine ait Linkedin sayfasında profesyonel iş yaşamı itibariyle Beyazofis İnşaat Ltd. Şti.‘nde genel müdür, Özüm ve İnci İnşaat şirketlerinde yönetici, Emrem İnşaat‘ta şantiye mühendisi ve Boran Mimarlık‘ta inşaat mühendisi olarak çalıştığını belirtmiştir.

Ayrıca yakın zamanda yayınlanan sosyal medya haberlerine göre CHP‘de büyük tepkilere yol açan Yeni Asır gazetesi eski muhabiri Fatih Şendil‘in MER-BEL‘de görevlendirilmesi girişiminden, belediye meclis üyelerinin karşı çıkması nedeniyle vazgeçildiği öğrenilmiştir.

MER-BEL şirketi ile ilgili olarak toparlayabildiğimiz diğer bilgileri ise şu şekilde sıralayabiliriz:

Konak Belediyesi’nin 2009-2018 dönemi faaliyet raporlarıyla Sayıştay‘ın 2016 yılı denetim raporundaki bilgilere göre MER-BEL şirketinin, 2018 yılı itibariyle Mimar Sinan Mahallesi, Mimar Sinan Caddesi Sevgi İş Merkezi’nde 5 dairesi, Torbalı Organize Sanayi Bölgesi 114 ada, 6 parselde 5.000 metrekarelik arsası ve Sema Pekdaş zamanında satın alınıp “Mutfak Konak” adıyla işletmeye açılıp uzun zaman boş kaldıktan sonra “Mutluluk Kahvesi” adıyla açılan Kemeraltı, Güneş Mahallesi 197 ada, 109 ve 110 parsellerdeki (Abacıoğlu Han) dükkânı, ilçenin kalabalık bölgelerindeki caddelere serpiştirilmiş 49 gevrek satış ünitesi ile 39 taşıt ve iş makinesi bulunmaktadır.

Hangi kriterlere göre kime kiralandığı belli olmayan 49 gevrek satış ünitesinin ödediği yıllık kira tutarları ise 2010-2018 itibariyle şu şekilde belirtilmiş: 2010 yılı için 200,387,31 TL. 2011 yılı için 216.166,47 TL., 2012 yılı için 234.986,36 TL., 2013 yılı için 341516,20 TL., 2014 yılı için 447.513,62 TL., 2015 yılı için 33.309,09 TL., 2016 yılı için 517.636,63 TL., 2017 yılı için 401.923.- TL., 2018 yılı için 462.000.- TL. 2018 yılındaki rakam dikkate alındığında, bir gevrek satış ünitesi için bir ayda ortalama 785,72 TL. gibi çok düşük bir kiranın alındığı görülmektedir. 2019-2023 dönemine isabet eden beş faaliyet raporunda şirketle ilgili hiçbir bilgi ve belgeye yer verilmediği için, şirketin gayrimenkulleriyle yıllık kira gelirleri konusunda en küçük bir bilgiye ulaşılması mümkün olmamıştır. 

Şirketin personel sayısı ise 2010’da 602 iken, 2011’de 604, 2012’de 624, 2013’te 632, 2014’te 651, 2015’te 627, 2016’da 632, 2017’de 663, 2018’de 1.402, 2019’da 1.335, 2020’de 1.341, 2021’de 1.368, 2022’de 1.373, 2023’de 1.455 şeklinde bir seyir izlemiştir.

Ana sözleşmesi 19 Ağustos 2009 tarih, 7379 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi‘nde yayınlanan ve bugün itibariyle 7.200.000.- lira sermayeye sahip olan anonim şirketin ticaret sicili numarası Merkez-67370’dir. Açılış kokteylleri, her türlü etkinlik organizasyonu, düğün, kokteyl ve organizasyonla kendisine ait mekanlarda yeme -içme faaliyetlerini yürüten şirketin kurulduğu günden bu yana yayınlanmış 27 adet ilamı bulunmakta olup; 2 Temmuz 2024 tarih, 11113 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi‘nde yayınlanan en son ilama göre yönetim kurulu, Zeynep Öner‘in başkanlığında üyeler mimar Naime Beyazıt, Erdem Erol ve Deniz Gezmiş Parlak‘dan oluşmaktadır. Şirketin genel müdürlüğüne ise Mustafa Burgaz getirilmiştir.

Yönetim kurulu başkan ve üyeleriyle şirketin genel müdürünü, şirketin yönetim kalitesi açısından inceleyip irdelemeye kalktığımızda ise şu sonuçlara ulaşırız:

1) Zeynep Öner: Yönetim kurulu başkanı ve iş kadını. TOBB İzmir İcra Komitesi üyesi ve Aysel Öztezel‘in başkanlığı döneminde başkan yardımcısı. Üyesi olduğu TOBB İzmir İcra Komitesi‘nde CHP‘nin Foça Belediye Başkanı Saniye Fıçı da üye olarak görev yapıyor. Kendisine ait Linkedin sayfasındaki bilgilere göre, 1986 Temmuz ayından bu yana Aliağa, Helvacı mahallesinde parafin ve parafin türevi malzemeler üreten aile şirketi Işıksan Kimya A.Ş.‘nin genel müdürlüğünü yapıyor. Kendisinin 2020 yılında verdiği bir bilgiye göre, Işıksan Kimya A.Ş. aynı zamanda bir holdinge katılmış durumda ve bu holdingde icra kurulu üyesi olarak çalışıyor. (2)

2) Mimar Naime Beyazıt: Yönetim kurulu başkan vekili, Konak belediye başkan yardımcısı ve kentsel tasarım müdürü. Bir dönem TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi‘nde çalışmış olup Konak Belediyesi‘ne naklen geldiği yer ise, verilen bilgilere göre İzmir Büyükşehir Belediyesi Yapı Kontrol (İmar Denetim) Dairesi Başkanlığı şube şefliğidir.

3) Erdem Erol: Yönetim kurulu üyesi ve mali hizmetlerden sorumlu Konak belediye başkan yardımcısı. Eski Hazine kontrolörü olduğu söylenmektedir.

4) Deniz Gezmiş Parlak: Yönetim kurulu üyesi ve eski özel kalem müdürüdür. CHP Genel Başkanı Özgür Özel‘in yakınıdır ve “çalışma arkadaşım” dediği biridir. Manisa, Gördes‘teki marketinde hırdavat, tüp ve zirai tohum ticareti yapmaktadır. Özel kalem müdürü iken belediye başkanı ile ters düşmesi üzerine görevinden alınarak Yazı İşleri Müdürlüğü‘ndeki kadrosu üzerinden Yenişehir‘deki Ulaşım Müdürlüğü‘ne gönderilmiştir. Ayrıca 20 Temmuz 2024 tarihinde yapılan nikahını, evlendirme işlemini yapmayı Nilüfer Çınarlı Mutlu‘nun kabul etmemesi üzerine Konak‘tan Manisa‘ya aldırmıştır.

5) Mustafa Burgaz: Genel Müdür. Daha önce Alsancak‘taki Cafe Plaza (Kasım 2016-Mart 2024) ile Magi Kafe (Sir Winston Tea House)’nin (Aralık 2000-Temmuz 2014) işletme müdürlüğünü yapmıştır. Kendisine ait Linkedin sayfasında DEÜ (?) ile 2 yıllık Anadolu Üniversitesi Turizm ve Seyahat Hizmetleri Yönetimi mezunu olduğunu yazmaktadır. Facebook’taki hesabı “Türk Mustafa Burgaz” başlığını taşıyor.

İZBEL A.Ş., Fuar Evlendirme Dairesi ve Abacıoğlu Hanı‘ndaki Mutluluk Kahvesi ile Çınartepe Macera Kafe, Çınarlı Kafe‘de, Toros Düğün Salonu ve Çınartepe Kır Kahvesi‘nde hizmet vermekle birlikte; çoğu tesisinin Çınarlı mahallesinde olması nedeniyle hizmet verdiği birimlerin Konak ilçe sınırları içinde dengeli bir dağılım göstermediği söylenebilir.

İZBEL A.Ş.‘nin mali durumu, cirosu ve kar-zarar cetvelleri hakkında bir bilgiye ulaşılması bugün itibariyle mümkün gözükmemektedir.

Belediye işçilerini istihdam etmek amacıyla, eski başkan Sema Pekdaş zamanında (19 Temmuz 2018) 205401 ticaret sicil numarasıyla kurulan bu taşeron şirketinin, tümü Konak Belediyesi‘ne ait 1.00.000.- liralık sermayesi vardır. Kurulduğu günden bu yana sadece beş ilamı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi‘nde yayınlanan bu şirketin yönetim kurulu başkanlığı ile müdürlüğünü, eski belediye başkanı Abdül Batur‘un görev süresi içinde Narlıdere Belediyesi‘nin Nar-Bel Limited Şirketi‘nin de müdürlüğünü yapan Ali Gökdermen yürütmektedir.

Şirketin personel sayısı, Konak Belediyesi‘nin 2022 yılı faaliyet raporuna göre 1.373, 2023 yılı faaliyet raporuna göre de 1.455’dir.

Bu şirketin yönetiminde, Konak Belediye Başkanı Nilüfer Çınarlı Mutlu‘nun göreve başladığı günden bu yana herhangi bir değişiklik yapılmamıştır.

Konak Belediyesi‘nin bu şirketinin de mali durumu, cirosu ve kar-zarar durumu hakkında bir bilgiye ulaşılması mümkün görülmemektedir.

Konak Belediyesi eski başkanı Hakan Tartan zamanında (27 Ağustos 2013) kurulduğu anlaşılan bu işletmenin sermaye miktarı 20 Milyon lira, ticaret sicil numarası da 168286’dır. O tarihten bu yana Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi‘nde yayınlanan ilam sayısı topu topu 3’dür. Bu işletmenin yönetim kurulunda ise dördü 2014-2019 döneminde görev yapan 4 belediye meclisi üyesi (Burhan Yılmaz, Rıdvan Tekin, Kemal Özdönmez, Mehmet Şerif Demir) ve 1 belediye yöneticisi (Nursel Çıkla, Konak Belediyesi eski halkla ilişkiler ve insan kaynakları müdürü) bulunmaktadır.

2019-2023 döneminde İzmir Büyükşehir Belediyesi Spor Kulübü ile 2023-2024 döneminde İzmir Büyükşehir Belediyesi şirketi Ege Şehir Yapı Planlama Müşavirlik ve Teknoloji A.Ş.‘nde yönetim kurulu başkanlığı yapıp yeni belediye başkanı Cemil Tugay tarafından bu görevlerinden alınması nedeniyle Konak Belediyesi‘ne ait MER-BEL şirketinde yönetim kurulu üyesi yapılan şehir plancısı Ersan Odaman‘ın, ikinci bir görev olarak Konak Belediyesi Gençlik Spor Kulübü‘ne de yönetim kurulu başkanı yapılması düşünülmekle birlikte; bu kulübün geçmişe yönelik içinden çıkılması oldukça zor büyük borçlara sahip olduğu ve bu borçlarla ilgili mahkeme aşamasındaki anlaşmazlıkların henüz çözümlenmediği anlaşıldığından, şimdilik böylesi bir görevlendirmeden vazgeçilerek borç içinde yüzen spor kulübüne bu anlamda dokunulamadığı anlaşılmaktadır.

İzmir kamuoyunun, Konak Belediyesi‘nin spor faaliyetleri yapmak amacıyla kurduğu bu iktisadi işletmenin mali durumu, cirosu ve kar-zarar durumu; özellikle de büyük sorun ve zararlara neden olan eski yöneticileri hakkında ne gibi bir işlem yapılacağı konusunda da bilgisi yoktur.

Kent, kentleşme ve yerel yönetimler konusunda 1977’den bu yana 47 yıllık lisans, lisansüstü ve doktora eğitimi, mesleki bilgi, birikim ve deneyim sonucunda alanında uzmanlaşmış biri olarak; bu kente geldiği ilk günlerde Kordon Dolgu Yolu için verilmekte olan mücadeleye katılan, 1999-2001 yılları arasında Alsancak‘taki yedi mahallenin sorunlarının çözümünü kolaylaştırmak amacıyla ve 78 meslek odası, dernek, vakıf ve yurttaşın katılımıyla Alsancak Sivil Katılım Platformu‘nu kurup bu oluşumu Konak Belediyesi eski başkanı Erdal İzgi‘nin önerisi ve Konak Belediyesi‘nin katılımıyla Alsancak Bölge Kurulu şekline dönüşmesini sağlayan, Konak Belediyesi eski başkanı Muzaffer Tunçağ döneminde Tarihi Kemeraltı Esnaf Derneği koordinatörü ve danışmanı sıfatıyla işe yeni alınan zabıta memurlarının eğitimlerini yönlendirip onların asalete geçişleriyle ilgili raporları düzenleyen, Tarihi Kemeraltı Esnaf Derneği ile Konak Belediyesi arasında imzalanan protokole göre Kemeraltı Çarşısı‘nda çalışma ruhsatı alamayan yüzlerce esnafa geçici çalışma ruhsatı alması konusunda yardımcı olan, 2015-2016 yıllarında Konak Kent Konseyi Mülteci Çalışma Grubu gönüllüsü olarak kente yeni gelen sığınmacıların uyumu için çalışmalar yürüten, Konak Belediyesi eski başkanı zamanında hazırlanan Gültepe planlarıyla Sema Pekdaş zamanında ruhsatı verilen Zorlu Holding‘in Vestel gökdeleni konusunda itiraz edip mücadele eden; ayrıca, son yıllarda Basmane‘nin yeniden eski Basmane ya da Kültürpark‘ın yeniden bir kent parkı olabilmesi için Kültürpark Platformu ile birlikte çaba harcayıp mücadele eden, bu mücadeleleri yarıda bırakmadan sonuna kadar sürdüren, geçmişte ve günümüzde belediye başkanlarıyla çoğu meclis üyesini, kent konseyi katılımcısını, belediye müdür ve çalışanlarıyla mahalle muhtarlarını yakından tanıyıp onların görüş, düşünce, öneri ve eleştirilerini öğrenip dile getiren; kısacası, Edward Said‘in “entelektüel” tanımı çerçevesinde hiçbir bedel, karşılık ya da koltuk beklemeksizin Konak Belediyesi hizmetlerine gönüllü olarak destek verip katkıda bulunan, gerektiğinde sorgulayıp eleştiren, muhalefet eden ya da destekleyip öneri geliştiren, bu şekilde davranmanın Konak Belediyesi‘ne ve yöneticilerine çok şey kazandırabileceğini düşünen, yanlış bildiği konularda davalar açan ya da açılmış davalara müdahil olan Konak ilçe ve belediyesi konusunda emeği geçmiş bir kent gönüllüsü olarak son söz niyetine şu önerilerimi dile getirmek isterim:

1) Seçim döneminde aday ya da seçilip belediye başkanı olabilmek adına hem İyi Parti hem de CHP üst yönetimi ile yapılan ittifakların ürünü görevlendirmelerin en kısa sürede gözden geçirilerek arkadaşlık, dostluk, mesleki bağlılık ya da siyasi angajmanlar nedeniyle görevlendirilen bu kişilerin bilgi, birikim, deneyim ve becerileri test edilmek suretiyle; yani, seçim öncesinde kurulan siyasi ittifaklara ya da verilen sözlere göre değil; kaliteli yönetici ve çalışanlar eliyle “iyi” yapılıp başarı elde edilmesini hedefleyen politika ve stratejiler çerçevesinde gözden geçirilmesi yerinde ve doğru olacaktır. Nitekim CHP genel başkanına yakınlığı nedeniyle önce özel kalem müdürü yapılıp daha sonra görevden alınan Deniz Gezmiş Parlak olayında da görüldüğü gibi, şimdiye kadar yanlış yapılan atamalardan vazgeçilerek yanlış yerlere konulan taşların doğru yerlere konulması gerekmektedir. Olmasa bile, tarihin akışı içindeki yaşanacak olaylar doğru yerlere ya da olması gerekene götürecektir.

2) Konak Belediye Başkanı‘nın kendi inisiyatifinde olan görevlendirmelerde çoğunluğunu TMMOB kaynaklı mimar, mühendis ve şehir plancılarına, özellikle de TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi sekreter üyesi olarak çalıştığı dönemde birlikte çalıştığı isimlere önem ve öncelik verdiği; o nedenle, Konak Belediyesi‘nin, özellikle de şirketlerinin adeta yeni bir TMMOB odağı ya da Mimar Odası İzmir Şubesi‘nin temsilciliği gibi örgütlendiğini, bu nedenle de önümüzdeki dönemde ortaya çıkacak başarısız politika ve uygulamalar konusunda TMMOB‘den gelebilecek “istemezükçü” girişimlere fiili olarak kapıyı kapattığını söyleyebiliriz. Çünkü emek harcayıp uygulamak, her zaman için izleyip görüş belirtenlerin ya da dava açanların işinden daha zor bir iştir! Hele ki işin içine, kentte örgütlenmiş çeşitli baskı ve menfaat gruplarının siyasete bulanmış gücü girdiğinde…

Evet, her işte, özellikle de belediye hizmetlerinde TMMOB‘nin kucakladığı mimar, mühendis ve şehir plancılarına ihtiyaç duymamız doğal, beklenen bir şey olmakla birlikte; ülkemizdeki ve kentimizdeki meslekler yelpazesi sadece bu teknik alanlarda faaliyet gösteren kesimlerden oluşmamakta, bütün bilimsel çalışma ve başarılı uygulamalar, mesleki taassubu aşabilen disiplinlerarası ya da üstü takım çalışması anlayışıyla hayata geçirilebilmektedir.

Benim bu konudaki naçizane öngörüm ise, üstlendikleri görevleri layıkıyla yapamayanların zaman içinde ya kendiliğinden, doğal bir seleksiyon sonucunda gidecekleri veya gönderilecekleri ya da bulundukları birim ya da şirketleri kendi yetersizlikleri nedeniyle başarısızlığa sürükleyecekleridir. Nitekim hem Konak Belediyesi hem de İzmir Büyükşehir Belediyesi şirketlerindeki başarısızlık öyküleri, bu durumun en somut örnekleridir. Tabii ki bu gibi durumlara, kendisinden çok şey beklenen başarıya odaklamış belediye başkanının -doğal olarak- izin vermeyeceğini ve bu çıkmazlardan akılcı bir şekilde çıkacağını düşünüyor; daha doğrusu böyle olmasını diliyorum. En azından, yakın zamanda, siyasi nedenlerle İzmir Büyükşehir Belediyesi şirketi İZBETON‘da ortaya çıkan yolsuzluklar ve bu konuda yapılan denetim çalışmaları düşünüldüğünde…

3) Evet, her şeyin baş ve hayırlısının şeffaflık, saydamlık ve açıklık olduğunu söyleriz. Konak Belediye Başkanı Nilüfer Çınarlı Mutlu‘nun da ifade ettiği gibi, belediye ve şirketleri ile ilgili doğru bilgilerin basın konuşmalarında dile getirilerek ya da belediye binasına pankart asılarak açıklanmasından çok daha akılcı yöntemlerle ve teknik kavramlarla kirletilmemiş anlaşılır bir dille Konak halkına duyurulup açıklanması mümkündür. O nedenle düzenlenen tüm resmi belgelerin; özellikle de stratejik plan, performans programı, faaliyet raporu, bütçe ve kesin hesap gibi temel belgelerin, üzerinde herhangi bir manipülasyon yapılmadan hazırlanıp halka duyurulması, şirketlerle ilgili İnternet sayfalarının “Bilgi Toplumu Hizmetleri” bölümünün tıklandığında açılması ve bu bölümlere o şirketin mali durumu, genel kurul kararları, huzur hakkı ödemeleri, ciro ve kar-zarar cetveli gibi belgelerin konulması ve bu tür bilgilerin 3-4 aylık dönemler itibariyle halka açıklanması, şirketlerle ilgili bilgilere faaliyet raporlarında ayrıntılı olarak yer verilmesi sağlanmalıdır.

Evet, hiçbir beklenti, çıkar, huzur hakkı, koltuk ya da şahsıma tanınacak başka bir imkan, ayrıcalık düşünülmeksizin yaptığım araştırma ve analizler sonucunda ortaya çıkan algı, tespit, değerlendirme ve öneriler bu şekilde… Okuyup ya da dinleyip dikkate almak ya da almamak, uygulamak ya da uygulamamak, tabii ki siyasi yöneticilerin ideolojisine, hayata bakışına, siyasi görüşüne, yaptığı siyasi ittifaklara, iş ahlakına, kişisel değerlerine ve bu konuda istikrarlı dik duruşunu koruyup korumayacağına kalmış bir konu… Bize düşense, oluşturulan algılar çerçevesinde araştırıp incelemek, halkın sorun ve ihtiyaçları doğrultusunda değerlendirmeler yapıp öneriler geliştirmek… Hem de, sade bir yurttaş, bir kent gönüllüsü olarak…

(1) Şişli Gazetesi, 27.12.2020 – https://www.sisligazetesi.com.tr/keskin-vazgecemedigi-simge-eldenizi-simdi-de-sisli-kartin-basina-getirdi-25904h.htm

Şişli Gazetesi, 6 Eylül 2020 – https://www.sisligazetesi.com.tr/sislide-kendilerine-hakaret-eden-simge-eldenize-ses-cikartamayan-acizler-neredesiniz-164yy.htm

https://www.sehriistanbul.com.tr/tekin-sisli-belediyesinde-meclis-uyelerine-hakaret-eden-simge-eldenizi-kaleme-aldi-18919h.htm

https://telegramhaber.com/sisli-belediye-baskani-muammer-keskin-tanitti-gonen-orhan-bornova-belediyesine-440-bin-1176h.htm

https://www.gundemotuzbes.com/keskin-sisli-belediyesi-ni-10-aralik-hareketi-nin-ve-gonen-orhan-in-isyeri-gibi-kullandiriyor/102980/

https://www.sisligazetesi.com.tr/gonen-orhanin-tum-planlarini-muammer-keskine-tek-tek-uyguluyor-25672h.htm

https://www.gunhaber.com.tr/haber/CHP-Antalya-da-gorev-dagilimi-yapildi/362291

https://x.com/medyascope/status/1623245261936988167

(2) https://www.tobb.org.tr/Sayfalar/Detay.php?rid=9579&lst=Haberler

Karşı çıkıp itiraz ediyoruz; ama, bu arada üstümüze düşeni yapıyor muyuz?

Ali Rıza Avcan

Sokak hayvanlarının öldürülmesi ile ilgili yasa teklifi, TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu‘nda görüşülüyor… İktidar milletvekilleri ve yandaşları bu teklifin yasalaşıp bir an önce yürürlüğe girmesi için ellerinden ne geliyorsa onu yapıyor ve komisyona gelen muhalif hayvan dernekleriyle baro temsilcilerini içeri almamak, onları dinlememek için meclis içinde barikatlar koyuyor, anayasaya aykırı; daha doğrusu insanlığın evrensel değerleriyle adalet ve yaşam hakkına aykırı bir yasanın tartışılmadan kabul edilmesi için ellerinde ne kadar imkȃn varsa hepsini kullanmaya çalışıyor.

Kaplan…
Kaplan…

Sokak hayvanlarının öldürülmeyip korunması adına itiraz edip mücadele eden bizler ise kıyasıya bir direnişle bu yasa teklifinin geri çekilmesini istiyoruz.

Sokak hayvanlarını öldürmeyi kafasına koymuş AKP iktidarı, bu saldırıyı yaparken gerekçe olarak hayvanların iyileştirilip kısırlaştırılması ile ilgili 24 Haziran 2004 tarih, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu‘nun yetersiz olduğunu, aslında çoğu kendisine ait belediyenin bu konuda üzerine düşeni yapmadığını, sokak hayvanlarını iyileştirip kısırlaştırmadığını iddia ediyor.

Evet, elimizde CHP‘li ya da AKP‘li belediyelerin bu konuda ne yaptıklarını, ne kadar para harcayıp hangi önlemleri aldıklarını gösteren güvenilir ve tarafsız bir rapor ya da istatistik olmamakla birlikte; ülke genelinde barınağa sahip olan belediye sayısının oldukça az olduğunu, var olan çoğu hayvan barınağının toplanıp iyileştirilecek hayvanlara sağlıklı ve konforlu bir ortam sağlayamadığını, belediyelerin genellikle “sokak hayvanları belȃsı“ndan kurtulmak için, topladıkları sokak hayvanlarını ormana ya da komşu bir belediyenin arazisine bıraktıklarını ya da bu işi mahallelerde ortaya çıkan yerel katliamcılara teslim ettiğini biliyoruz.

Hiçbir belediyenin aklına kendi sınırları içinde yaşayan sokak hayvanlarını kayıt altına almak, bu hayvanlarının sağlıklı, güvenli bir ortamda yaşaması için kökten çözümler üretmek, bu konuda daha fazla mali kaynağı harekete geçirmek gelmiyor. Yapılanlar ise çoğu kez göstermelik, popülist politikaları destekleyen fiyakalı eylemlerden öteye geçmiyor. Sokaklarda yaşayan sahipsiz kedi ve köpekler yine denetimsiz bir şekilde ürüyor ve çoğu insan kaynaklı kazalarda ölüyor, yaralanıyor, telef oluyor.

İşte bütün bu nedenlerle, yaşamakta olduğum İzmir‘de, 2023 ADNKS verilerine göre 4.479.525 kişinin yaşadığı bu kentte bizlere ve can dostlarımıza hizmet etmekle yükümlü İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin yaptığı çalışmalarla acaba sokak hayvanlarının sayısını, ilçe ve mahalleler itibariyle dağılımını biliyor mu, bu dağılıma göre onları iyileştirip kısırlaştırmak için hangi plan, program ve strateji çerçevesinde ne yapıyor, hangi önlemleri alıyor diyerek ufak bir araştırma yapmaya çalıştım.

Tabii ki, 13 Ocak 2022 tarihinde yazdığım “Meslek odası eliyle, soygun gibi özelleştirme” başlıklı yazımı ve o yazıda anlatmaya çalıştığım İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Veteriner Hekimler Odası İzmir Şubesi arasında imzalanan işbirliği protokolüyle Veteriner Hekimler Odası İzmir Şubesi‘nin her yılın başında kentteki veteriner hekimlerin uygulamak zorunda olduğu, hayvanları korumaktan çok üyesi veteriner hekimlerine daha çok para kazandırmak amacıyla düzenlediği astronomik rakamlarla dolu asgari ücret tarifelerini de unutmadan. (1)

Bu çerçevede ilk önce İzmir Büyükşehir Belediyesi eski başkanı Tunç Soyer‘in 2020- 2023 döneminde neler yaptığını ortaya koyup, İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi‘nce kabul edilen 2020, 2021, 2022 ve 2023 yıllarına ait performans programlarıyla faaliyet raporlarını; ayrıca, aynı dönemde İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi Sokak Hayvanlarını Koruma Komisyonu üyesi olan sevgili Fikret Mısırlı‘dan aldığım verileri inceledim. Her ne kadar gerçeği yansıtmaktan uzak her bir resmi belgenin manipüle edildiğini, yöneticilerin performanslarını yükseltmek amacıyla verilerin makyajlandığını bilmiş olsam da… Aynen TÜİK‘in yaptığı gibi… Ardından da İzmir Büyükşehir Belediyesi Açık Veri Portalı‘nı inceleyerek bu konu ile ilgili güncel verilerin ne durumda olduğuna baktım. (2)

Ve bütün bu araştırma ve incelemeler sonucunda İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin 2020-2023 döneminde sokak hayvanlarının korunması ile ilgili olarak aşağıdaki iş ve işlemleri gerçekleştirdiğine tanık oldum:

Ancak ondan önce şunu belirtmeliyim ki, bakıp incelediğim bu raporlara ve açık veri setlerine göre İzmir‘deki sahipsiz sokak hayvanlarıyla sahipli hayvanların sayısı ve bunların ilçe ve mahalleler itibariyle dağılımı bilinmiyor ve sokak hayvanlarının tedavisi, kısırlaştırılması, beslenmesi ve sahiplendirilmesi ile ilgili hiçbir özel plan, program ve strateji belgesinin mevcut olmayışı yanında, bu konuyla ilgili veriler düzenli ve güncel olmadığı gibi çoğu kez birbiri ile örtüşmüyor, birbirini doğrulamıyor; hatta birbiri ile çelişip yalanlıyor.

1) 2020-2023 döneminde İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi‘ndeki Sokak Hayvanlarını Koruma Komisyonu‘nda sırasıyla Aybars Yıldırım, Bülent Sözüpek, Erol Çomak, Fikret Mısırlı, Fikriye Arslan, İbrahim Halil Kılıç, Raife Karabatak, Sıla İlgi Akkaş, Turgut Pınar ve Yahya Yıldız isimli meclis üyelerinin görev yaptığı,

2) Sokak hayvanlarının korunup iyileştirilmesi, kısırlaştırılıp sahiplendirilmesi işlerinin yönetimi için ayrı bir Veterinerlik İşleri Dairesi‘nin kurulmayıp bu işi fiilen yürüten Veteriner İşleri Şube Müdürlüğü‘nün, İklim Değişikliği ve Çevre Koruma Kontrol Dairesi Başkanlığı‘na bağlı olarak faaliyet gösterdiği, belediye bütçesinde Protokol Şube Müdürlüğü için ayrı bir bütçe oluşturulduğu halde bu hizmetler için ayrı bir bütçenin hazırlanmadığı, böylesine ayrı bir daire başkanlığının yeni belediye başkanı Dr. Cemil Tugay‘ın hizmet döneminde, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin İnternet sayfasının “Birimlerimiz” sayfasında da görüleceği üzere ve henüz böylesi bir dairenin kurulması için İçişleri Bakanlığı‘ndan onay alınamadığı için yeni genel sekreter yardımcısı Dr. Pınar Okyay‘a bağlı olarak “Daire Başkanı (Veteriner İşleri Halk Sağlığından Sorumlu)” başlığıyla bir birimin oluşturulduğu görülmektedir.

3) 2020-2023 döneminde İklim Değişikliği ve Çevre Koruma Kontrol Dairesi Başkanlığı‘na bağlı olarak faaliyet gösteren Veteriner İşleri Şube Müdürlüğü‘nün 2020, 2021, 2022 ve 2023 mali yıllarında ne miktarda harcama yapacağı ya da yaptığı düzenlenen bütçe ve kesin hesaplarda ayrıntılı olarak gösterilmediği için, söz konusu şube müdürlüğünün 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu‘nun geçici 4. maddesinde belirtilen hayvan bakımevi kurmak ve rehabilitasyon işlemleri için kesinleşmiş en son bütçe gelirinin % 0,3 (Binde 3) oranında kaynak ayırıp ayırmadığı belirlenememektedir. Ayrıca yine bu yıllar içinde Veteriner Hekimleri Odası İzmir Şubesi ile yapılan işbirliği protokolü uyarınca söz konusu odaya kaç adet sokak köpeğinin toplanıp iyileştirilmesi ve kısırlaştırılması karşılığında ne miktarda ödeme yapıldığı bilinmemektedir.

Gökdere Rehabilitasyon ve Sahiplendirme Merkezi

Örneğin hayvan bakımevleri kurmak ve rehabilitasyon (iyileştirme) işlemlerini gerçekleştirmek dışında iklim değişikliği ve çevre koruma ile ilgili birçok hizmeti yürütüp yatırımlar yapan İklim Değişikliği ve Çevre Koruma Kontrol Dairesi Başkanlığı‘na verilen 2023 mali yılı bütçe ödeneğinin bu hesaba göre kesin hesabı alınmış 2021 mali yılı kesin geliri olan 8.185.766.283,46 TL’nın % 0,3’ine tekabül eden 245.572.988,51 TL. kadar olması gerektiği halde, 716.029.000.- TL. olarak belirlenmiş olup; bunun ne kadarının sokak hayvanlarının iyileştirilmesi ve hayvan bakımevi yapım harcamaları ile ilgili olduğu -ne yazık ki- bilinmemektedir.

Oysa hepimize ait olan sokak hayvanlarını koruyup yaşam kalitelerini arttırmak için, bu alanda ne yapıyorsak şeffaf bir şekilde ortaya koymalı, yaptığımız işin gerçekten yararlı, etkin ve sonuç alıcı olduğunu göstermek için tüm bilgileri kamuoyu ile paylaşmalıyız.

4) İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin 2020-2024 dönemi Stratejik Planı‘na bağlı olarak 2020, 2021, 2022 ve 2023 yıllarında düzenlenen performans programlarına göre 2.3.2.1. “Veterinerlik Hizmetlerinin Yürütülmesi” faaliyeti için 2020’de 11.351.000.-, 2021’de 17.826.000.- lira, 2022 ‘de 32.147.000.-, 2023’d 83.271.000.-, 2024 168.463.000.- lira, “Hayvan Bakımevi Yapılması ve İyileştirilmesi Projesi” için 2020’de 10.000.000.-, 2021 yılında 15.050.000.-, 2022’de 2.000.000.- lira kaynak ayrıldığı halde 2023 ve 2024 yıllarında 0.- lira kaynak ayrıldığı görülmektedir.

Şayet “Veterinerlik Hizmetlerinin Yürütülmesi” ve “Hayvan Bakımevi Yapılması ve İyileştirilmesi Projesi” faaliyetlerini yürüten İklim Değişikliği ve Çevre Koruma KOntrol Dairesi Başkanlığı olarak sokak hayvanlarının iyileştirilmesi ve hayvan bakımevinin yapılması hizmetleri karşılığında sadece stratejik plan ve performans programlarıyla kendisine tahsis edilen bu kaynakları kullanmış, bunun dışında başka bir bütçe harcaması yapmamışsa, bu durumda da 5199 sayılı kanunun geçici 4. maddesindeki % 0,3 oranındaki harcama yapma yükümlülüğün yerine getirilmediği söylenebilir.

5) 2020-2023 döneminde İzmir Büyükşehir Belediyesi sokak hayvanlarının iyileştirilmesi için Kültürpark‘taki Küçük Hayvan Polikliniği dışında 3 adet (1.500 köpek kapasiteli Gökdere Pako Sokak Hayvanları Sosyal Yaşam Kampüsü, 700 köpek kapasiteli Işıkkent ve Seyrek geçici köpek bakımevleri) hayvan barınağı ile 118 hayvan kapasiteli Seyrek Sahipsiz Hayvan Hastanesi‘nde hizmet vermiştir.

6) Aşağıdaki tablonun incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin stratejik planında, performans programlarıyla faaliyet raporlarında, bütçe ve kesin hesap cetvellerinde yazılı olan veriler, yine aynı belediyeye ait Açık Veri setlerindeki ve zaman zaman bilgilendirme amacıyla hazırlanan duyurulardaki verilerle çelişmekte; adeta birbirini yalanlamaktadır.

Oysa yaptığımız bütün işlerde yapılan hizmetin, mevcut sorunları çözdüğünü ya da çözümünü kolaylaştırdığını, harcanan kamu kaynaklarının israf edilmeden kullanıldığını, yapılan işin faydalı, etkin ve sonuç alıcı olduğunu gösterip kanıtlamak için bu konularla ilgili tüm verilerin doğru olması sağlanmalı, böylesine birbirini yalanlayan veriler kullanmaktan titizlikle sakınılmalıdır.

Sonuç olarak;

İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin 2020-2023 dönemi hizmetlerinde belirgin bir iyileşme olmakla birlikte; kentteki tüm sokak hayvanlarının tedavi edilip iyileştirilmesi ve hayvan bakımevlerinin yapılması konusundaki yönetsel yapılanmasının eksik ve yetersiz olması nedeniyle ihtiyaca cevap vermediği, bu hizmetlerle ilgili olup kamuoyuna açıklanan istatistiki verilerin ise eksik, yanlış ve güncel olmadığı belirlenmiştir.

O nedenle İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin şimdi çıkıp AKP iktidarının çıkarmak istediği yasaya karşı çıkarken, arkasında bıraktığı hizmetler açısından bir eksiklik ya da yanlışlığının olmaması gerekir. Yoksa kendi özrünü; başka bir deyişle, “deve kendi kamburunu görmez, arkadaşının kamburunu görür” atasözünde olduğu gibi, bu konuda ne yaptığını ya da yapamadığını bilerek ve bütün bunların özeleştirisini yapıp eksikliklerini gidererek can dostlara karşı görevlerini yapmalıdır. Bunu yaparken de bununla ilgili tüm verileri doğru, eksiksiz ve güncel olarak bizlerle; yani İzmir halkı ile paylaşmalıdır.

Tabii ki bu konuyu tartışırken, can dostlarımızın öldürülmesi sorununun hemen yanında duran her geçen gün yükselen mama fiyatları sorunuyla her yıl Veteriner Hekimler Odası tarafından düzenlenen astronomik rakamlarla dolu asgari ücret tarifelerindeki miktarları ödemekte zorluk çeken bizleri de unutmamamız da gerekir….

2021 yılından bu yana üyesi olduğum İzmir Tarım Grubu‘nda birlikte çalıştığım İzmir Veteriner Hekimler Odası başkanı sayın H. Gökhan Özdemir‘in, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin yeni kurulan Veteriner İşleri Halk Sağlığı Dairesi Başkanlığı görevine atanması nedeniyle kendisini bir kez daha kutluyor ve 2020-2023 dönemi için tespit ettiğimiz eksiklik ve yanlışlıkları diğer ilçe belediyeleriyle işbirliği içinde tamamlayarak ve mevcut barınakların kalitesini daha iyi hale getirerek ve İzmir kamuoyunu doğru bilgilerle aydınlatarak tüm can dostlarımıza sahip çıkması ve böylelikle İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ni tüm belediyelere örnek hale getirmesini diliyorum.

Önce sen üzerine düşeni yapacaksın ki,….

Hasmane bir duyguyla teslim alınıp hayvan barınağına konulan ve hiçbir saldırgan davranışı olmadığı halde yeniden alındığı yere bırakılmayan Zeytin‘in kardeşi Kaplan‘ın özgür kalacağı ve yine Orhan Beşikçi dostumla Basmane sokaklarını arşınlayacağı günlerin gelmesi dileğiyle…

8) (1) https://kentstratejileri.com/2022/01/13/meslek-odasi-eliyle-soygun-gibi-ozellestirme/

(2) https://acikveri.bizizmir.com

(3) https://www.izmir.bel.tr/tr/VeterinerlikHizmetleri/43/86

Bu kez de sıra Konak Belediyesi’nde: Konak Belediye Meclisi…

Ali Rıza Avcan

Geçtiğimiz haftalarda sizlerle paylaştığım yazılarda 31 Mart 2024 tarihli yerel seçimler sonrasında şekillenen İzmir, İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye meclislerinin üye yapısı hakkında analiz ve değerlendirmeler yapmış, bu üç büyükşehir belediye meclisi yapısındaki birbirine benzer ya da farklı yönleri öne çıkarıp vurgulamaya çalışmıştım. O yazıların yayınlandığı sıralarda görüştüğüm bazı arkadaş ve dostlarım sıranın ne zaman Konak Belediyesi’ne geleceğini, Konak Belediye Meclisi üye yapısı ile değerlendirmeleri ne zaman paylaşacağımı sorup bir anlamda beni Konak Belediye Meclisi hakkında araştırma yapmaya yönlendirmişlerdi.

Evet, bugün sıra Konak Belediye Meclisi‘ne geldi. Bu kez de Konak Belediye Meclisi‘ni masaya yatırarak analiz etmeye, değerlendirmeler yapmaya ve öneriler geliştirmeye çalışacağım. Hem de sadece üye yapısıyla değil; belediyenin 2009’dan bu yana geçirdiği kurumsal değişim belediye şirketleri ve şirket yönetimleri ile belediye meclisi arasındaki siyasi ilişkileri dikkate alarak…

Konak Belediye Başkanı Nilüfer Çınarlı Mutlu ile çevresindeki meclis üyeleri, danışmanları ve müdürleri geçtiğimiz haftalarda paylaştığımız Konak ilçesi ile ilgili değerlendirme ve önerilerimize henüz olumlu ya da olumsuz bir tepki vermemiş olsalar bile…

Konak Belediyesi, 24 Haziran 2024 tarihinde yazdığım “Konak ilçesinin en büyük sorunu: nüfusun sürekli azalıp yaşlanması” başlıklı yazımda da belirttiğim gibi; Konak ve Karabağlar şeklinde ikiye bölündüğü 2009 yılından bu yana, İzmir‘in diğer 29 ilçesindeki nüfus artışından farklı olarak düzenli olarak nüfus kaybeden ve genç nüfusunu yitip yaşlanan bir ilçe. 2009 yılında 411.112 olan nüfusunu, aradan geçen 15 yılın sonunda; yani 2023 yılında, %20,38 oranındaki nüfus azalışı ile 327.300 düzeyine düşüren, bu nedenle de genç nüfusun getireceği enerji ve dinamizmden yoksun olan bir ilçe…

Aynı zamanda 2017 yılında Kalkınma Bakanlığı Kalkınma Ajansları Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması (SEGE)’nde Türkiye‘nin en gelişmiş 6. ilçesi olduğu halde, 2022 yılında yapılan düzenlenen sıralamada 11. sıraya gerileyen, bu nedenle de sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi açısından tehlike çanlarının çaldığı, Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgeleri itibariyle kentsel çöküşün hızla ilerlediği ve sanki bunun çaresiymiş gibi sunulan neoliberal “soylulaştırma” girişimlerinin başlayıp sonuçsuz kaldığı bir ilçe…

Konak ilçesi ayrıca son dört belediye başkanlığı seçimi itibariyle Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)‘nin 2009’da %56,2, 2014’te %46,0, 2019’da %63,21, 2024’te %52,8), Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)‘nin 2009’da %25,9, 2014’de %30,93, 2019’da %33,50, 2024’de %31,86 oranında, DTP-HDP-DEM‘in 2009’da %7,37, 2014’de %5,97, 2024’de %6,51 oranında oy aldığı bir ilçe…

2009 yılından bu yana nüfusun devamlı azalıp yaşlanması sorunu ile boğuşan ve bu nedenle TARKEM gibi soylulaştırma saldırılarının hedefi haline gelen Konak ilçe belediyesi ise, 2010 yılından bu yana hazırladığı beş yıllık stratejik planlarda ilçenin bu tür sorun ve ihtiyaçlarını belirleyip bunlardan hareketle gerçekçi amaç ve hedefler belirlemek yerine, daha çok kurum içi sorun ve ihtiyaçları dikkate almakta; adeta ilçenin yaşadığı sorunları halının altına saklamakta. Ayrıca son iki hizmet döneminde, Konak belediye başkanının rakibi, sanki İzmir büyükşehir belediye başkanıymış gibi hasmane bir tutumla anlamsız bir çekişme içinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi ile işbirliği yapmanın getireceği faydalardan yararlanmamakta…  

Konak Belediye Meclisi üyeleri, 2024-2029.

Gelelim 31 Mart 2024 tarihli yerel seçimler sonrasında oluşan Konak Belediye Meclisi’nin yapısal analizine…

2023 yılı faaliyet raporu verilerine göre 1 belediye başkanı, 5 belediye başkan yardımcısı, 34 müdürün yönetiminde 507 memur, 32 işçi, 5 sözleşmeli personel, 1.455 şirket işçisi olmak üzere toplam 2.004 kişinin çalıştığı Konak Belediyesi’nin toplam 37 adet meclis üyesi bulunuyor.

Konak Belediyesi‘nin 2009-2023 dönemi faaliyet raporlarına baktığımızda; nüfusu sürekli olan azalan ilçedeki toplam belediye personeli (memur, işçi ve sözleşmeli personel) sayısı 2009 yılında 627 iken, buna şirketlerde çalışan personelin dahil edilmesi suretiyle 2010’da 1.250’ye, 2011’de 1.248’e, 2012’de 1.275’e, 2013’de 1.314’e, 2014’te 1.348’e, 2015’de 1.343’e, 2016’da 1.334’e, 2017’de 1.364’e, 2018’de 2.068’e, 2019’da 1.970’e, 2020’de 1.955’e, 2021’de 1.951’e, 2022’de 1.965’e ve son olarak 2023 yılında 2010 yılına göre % 59,92 oranında artarak 1.999’a yükseldiği; böylelikle yeni belediye başkanı Nilüfer Çınarlı Mutlu‘nun başkanlık koltuğuna oturduğu günlerde, belediyeyi aynı partiden gelen CHP’li bir belediye başkanından devir almış olsa da, “borç içinde bir belediyeyiz. Bunu söylemekten hiç yüksünmüyorum. Gerekirse pankart da asacağım. Çünkü ben bugüne kadar, çok uzun süre yöneticilik yapmış biri olarak, bir gün bile maaşları geciktirmedim. Bununla da övünen bir insandım. Beni hala maaşların üçüncü günü olup işçilere ödeyemeyen konumuna koyanlara da teessüfümü bildiriyorum. Bu çok ayıp bir şey.” şeklindeki feryadına neden olan aşırı personel sayısından kaynaklanan giderlerin belediyeye büyük bir yük getirdiği anlaşılmaktadır. Tabii ki izleyen günlerde o pankartın belediye binasına asılmadığını da hatırlayarak…

Konak Belediyesi‘nin 2009-2023 tarihleri arasındaki 15 yıl içindeki kesinleşen gelir ve gider bütçelerini gösteren aşağıdaki tabloya baktığımızda ise;

Üç belediye başkanının hizmet dönemine isabet eden 2009-2023 döneminde belediyenin gelir ve giderleri nominal olarak artıyor gibi gözükse de, Amerikan Doları‘nın yıllık döviz satış ortalamalarını dikkate alarak yaptığımız hesaplamalarda, belediye müdürlükleri ve personel sayısı devamlı artarken belediye gelirleriyle giderlerinin gerçek anlamda yarı yarıya azaldığını görürüz. Bu ise yarı yarıya azalmış belediye harcamaları nedeniyle Konak ilçesindeki yaşam kalitesinin belirtilen süre içinde yarı yarıya azaldığını, nüfus azalması ve yaşlanması dışında daha az miktarda belediye hizmeti almanın Konak ilçesinin 3. büyük ve öncelikli sorunu olduğunu gösterir.

31 Mart 2024 tarihli yerel seçimler sonucunda oluşan 37 kişilik Konak Belediye Meclisi’nin 26 (%70,27) üyesi CHP’li, 9 (%24,33) üyesi AKP’li, 2 (%5,40) üyesi de MHP’lidir.

Bu sayı ve oranların, AKP ve MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı dikkate alındığında, aynen Sema Pekdaş’ın belediye başkanı seçildiği 2014 seçimleri sonrasında ortaya çıkan tabloyla eşdeğer olduğunu, 2019 seçimleriyle ortaya çıkan belediye meclisinde ise CHP’nin 1 üye eksiği ile 25 (%67,57) üye düzeyine düştüğünü, AKP ve MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı’nın yine aynı sayı ve oranı koruduğunu, CHP’deki düşüşe neden olan 1 (%2,70) adet İyi Partili meclis üyesinin bir süre sonra partisinden istifa ederek bağımsız kaldığını görürüz. 

Ayrıca CHP’den Hamit Mumcu ile AKP’den Hakan Yıldız’ın iki, CHP’den Abdullah Siyahkoç ile Birol Özkardeşler’in, AKP’den Emrah Erol ve İsmail Özen’in, MHP’den de Ali Peynirci’nin bir kez olmak üzere daha önceki hizmet dönemlerinde meclis üyeliği yapması nedeniyle meclis kariyeri en fazla olan üyelerin CHP’li Hamit Mumcu ile AKP’li Hakan Yıldız olduğu söylenebilir.

Konak Belediye Meclisi’nin CHP’li üyeleri arasında dikkati çeken diğer bir husus ise, daha önceki hizmet dönemlerinde AKP’li olarak görev yapan Abdullah Siyahkoç’un bu kez CHP’den üye olması; ayrıca, CHP grubu içinde, açık bir şekilde ifade edilmese de, seçimlerde fiili desteği alınan HDP/DEM’in temsilcisi olan meclis üyelerinin yer almasıdır.

Ayrıca, 2024 seçimleri sonrasında belediye başkanı olan mimar Nilüfer Çınarlı Mutlu’nun, meclis üyesi adaylarının belirlenmesi sürecinde belediye başkan adayı olarak, Konak ilçesinden ya da İzmir’in diğer ilçelerinden aday adayı olanlar itibariyle, TMMOB üyesi mimar, mühendis ve şehir plancısı olanları bir araya getirip kendi çevresinde toplamak için özel bir çaba gösterdiğini ifade etmeden geçmek istemem…

Güzelbahçe’de belediye başkan aday adayı olan yüksek mimar Aras Kaynarca’nın, ikamet ettiği Gaziemir’de adaylık başvurusu yapan İlhan Yaman’ın, bir zamanlar TMMOB Makine Mühendisleri Odası İzmir Şubesi sekreteri olan Kazım Umdular’ın, Dikili belediye başkan aday adayı şehir plancısı Saygın İkiz’in Konak Belediye Meclisi’nde bir araya getirilip hem meclis komisyonlarında hem de İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi itibariyle stratejik görevlere getirilmiş olması bu durumun en somut örnekleri olarak değerlendirilebilir.

Kadın meclis üyelerinin dağılımı 2014 ve 2019 meclislerinde %21,63 (8 kadın üye) oranında iken 2024 meclisinde %18,92 (7 kadın üye) düzeyine gerilemiş durumda. Kadın meclis üyelerini siyasi partiler itibariyle incelediğimizde ise;

CHP’de 2014’te %26,93 (7 kadın üye) olan oranın 2019’da %16,00’ya (4 kadın üye) düşüp 2024’te %23,08’e (6 kadın üye) yükselmekle birlikte 2014’teki orana ulaşılamadığını,

AKP’de 2014’te %9,09 ( 1 kadın üye) oranında iken 2019’da %25,00’e (2 kadın üye) yükseldiğini, 2024’te de %11,12’e ( 1 kadın üye) düştüğünü görürüz.

Mevcut belediye başkanı ile kadın meclis üyelerinin kişisel özellikleri beklenenden fazla olmakla birlikte; eşitlik olgusunu ortaya koyan en önemli göstergelerden biri de sayısal anlamdaki eşitlik olduğu için kadın üyelerin hem 37 kişilik belediye meclisi, hem de siyasi partiler içindeki sayısını gösteren bu rakamlardan da anlaşılacağı üzere; Konak Belediye Başkanı ve diğer kadın üyeler eğitimli, bilgili ve deneyimli olsa da sayısal yetersizlikleri nedeniyle, “Konak Belediye Meclisi’nde kadının adı yoktur!

CHP Konak İlçe Başkanlığı’ndan temin ettiğimiz verilere göre, CHP’li 26 meclis üyesinin yaş aralığı 65-27, ortalaması ise 48 olup, AKP’li ve MHP’li üyelere ait verileri temin edemediğimiz için hem yaş aralığı hem de ortalaması konusunda bir bilgi edinmemiz mümkün olmamıştır.

Yine aynı şekilde, sadece 15 CHP’li meclis üyesinin doğum yerlerini öğrenip geriye kalan 11 CHP’li, 9 AKP’li ve 2 MHP’li meclis üyesinin doğum yeri bilgisine ulaşamadığım için doğum yeri bilgisine ulaşabildiğim 15 CHP’li üyeden 5’inin İzmir, 4’ünün Mardin doğumlu olduğunu, Denizli, Iğdır, Ağrı, Malatya, Kars ve Manisa’da doğan birer üyenin de, geriye kalan 6 meclis üyesini oluşturduğu; böylelikle, İzmir’de doğan meclis üyelerinin, doğum yerini belirten 15 CHP’li üye arasında % 33 oranı ile azınlıkta kaldığı belirlenmiştir.

Konak Belediyesi’ne ait İnternet sayfasının meclis üyeleri ile ilgili bölümünde üyelerin sadece fotoğraf ve isimlerine yer verildiği için, tüm meclis üyelerinin eğitim düzeyi ve meslekleri ile ilgili bilgilere Yüksek Seçim Kurulu (YSK)’nun Resmi Gazete’de yayınlanan kesin aday listelerinden öğrenmeye çalıştık.

Bu çalışma sonucunda da,

26 CHP’li belediye meclis üyesinden 1 (%3,85)’inin ilkokul, 1 (%3,85)’inin ortaokul, 5 (% 19,22)’inin lise, 2 (% 7,68)’ünün ön lisans, 15 (% 57,70)’inin üniversite, 1 (%3,85)’inin yüksek lisans, 1(%3,85)’inin doktora düzeyinde;

9 AKP’li belediye meclis üyesinden 3 (%33,34)’ünün orta, 6 (%66,66)’sinin yüksek öğrenim düzeyinde;

2 MHP’li belediye meclis üyesinden 1 (%50)’inin orta, 1 (%50)’inin yüksek öğrenim düzeyinde olduğu belirlenmiştir.

TMMOB kökenli mimar, peyzaj mimarı, mühendis ve şehir plancılarının6 üye ve % 16,22 oranı ile ağırlıklı olduğu Konak Belediye Meclisi üyelerinin meslekleri ile ilgili bilgi kaynaklarına baktığımızda;

CHP’li 26 belediye meclisi üyesinden 4’ünün eğitimci-öğretmen-eğitim danışmanı, 3’ünün mimar, 2’şer üyenin mimar, avukat, iş insanı, sanatçı ve emekli, 1’er üyenin de tekstil, halkla ilişkiler, esnaf, biyolog, yönetici, inşaat teknikeri, şehir plancısı, müteahhit ve işçi olarak bildirimde bulunduğu,

AKP’li 9 belediye meclisi üyesinden 2’sinin eczacı, 2’sinin muhasebeci, 1’er meclis üyesinin de eczacı, ustabaşı, işletmeci, iş insanı ve müteahhit olarak bildirimde bulunduğu,

MHP’li 2 belediye meclisinin esnaf olduğu belirlenmiştir.

Konak Belediye Başkanı Nilüfer Çınarlı Mutlu‘nun meclis üyesi adaylarının belirlendiği süreçte, mesleki olarak kendisine yakın olup her biri TMMOB üyesi mimar, peyzaj mimarı, mühendis ve şehir plancılarıyla “Başkan’ın ekibi” denilebilecek bir grup oluşturduğu ve bu grup üyelerini hem Konak Belediyesi ile meclisindeki stratejik önemi yüksek görev ve komisyonlara yerleştirdiği, hem de İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne “kontenjan” meclis üyesi olarak gönderdiği anlaşılmaktadır.

Bir dönem TMMOB Makine Mühendisleri Odası İzmir Şubesi başkanlığını yapıp adeta her seçimde milletvekili adayı olarak öne çıkan ve Nilüfer Çınarlı Mutlu‘nun TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi sekreteri olduğu dönemde Mimarlar Odası İzmir Şubesi‘nin basın danışmanı olarak çalışan İzmir Gazeteciler Cemiyeti başkanı gazeteci Dilek Gappi‘nin eşi Kazım Umdular‘ın “kontenjan” statüsüyle İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi üyesi; ayrıca, Konak Belediye Meclisi 1. başkan vekili yapılması, Güzelbahçe‘den getirilen Y. Mimar Aras Kaynarca‘nın belediye encümeni üyeliği ile imar, dirençli kentler ve kentsel yenileme komisyonu üyeliği yanı sıra Tarihi Kentler Birliği temsilcisi, “kontenjan” statülü mimar Mert Uslu‘nun imar komisyonu üyeliğiyle Tarihi Kentler Birliği temsilcisi, belediye başkan aday adayı olduğu Dikili‘den alınıp getirilen yüksek şehir plancısı Saygın İkiz‘in imar, plan ve bütçe, dirençli kentler komisyonuyla kentsel yenileme komisyonunun üyesi yapılması, bu düzenlemenin en iyi ve somut örnekleri olarak gösterilebilir.

Ayrıca “kontenjan” üyesi olarak belirlenen ve İzmir‘deki “Mardinliler” grubunun temsilcisi olarak bilinen meclis üyesi İlhan Yaman‘ın, Cenevre Liderlik ve Kamu Politikası Enstitüsü (GILPP) ile Birleşmiş Milletler Eğitim ve Araştırma Enstitüsü (UNITAR) tarafından 4-6 Haziran tarihleri arasında İsviçre’nin Cenevre kentinde düzenlenen “Şehirleşme Dünyasında İyi Yönetim: Sürdürülebilir Bir Gelecek İçin Değere Dayalı Liderlik” temasıyla bu yıl 15ncisi düzenlenen konferansa Konak Belediye Başkanı Nilüfer Çınarlı Mutlu ve eşi ile birlikte katılması, bu konu ile ilgili notların arasına dikkatle yazılması gereken önemli bir ayrıntıdır.

Konak Belediye Meclisi üyeleri arasındaki diğer ilginç bir üye de, CHP Genel Başkanı Özgür Özel‘in memleketlisi olup “Abi” diye hitap ettiği Manisa, Selendi doğumlu Alaaddin Kurt‘tur. Alaaddin Kurt 2024 seçimlerine Konak belediye başkan aday adayı olarak katılıp aday yapılmamış olsa da, bu siyasi yakınlığın mükafatını, geçtiğimiz hafta içinde yapılan İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi toplantısında, genel sekreter kadar maaş almak koşuluyla, hiç de deneyimli olmadığı “halkla ilişkiler” konusunda İzmir Büyükşehir Belediyesi başkan danışmanı yapılarak almıştır. Hem de 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu‘nun 20. maddesinde, danışmanlara büyükşehir belediyesi genel sekreterine ödenen brüt aylık miktarının % 75’ini aşmamak üzere belediye meclisinin belirlediği miktarda brüt ücret ödeneceği belirtildiği halde, genel başkan korkusundan kaynaklanan % 25’lik bir artışla genel sekreter kadar ücret ödenmesine karar verilerek… Hem de bu tür görevlendirme ve ödemeler için AKP’ye yönelttikleri eleştirileri unuturcasına…

Sonuç olarak;

1) Karşımızdaki belediye meclisinin çoğunluğunu siyasi anlamda CHP’li üyeler oluştursa bile; CHP‘nin, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM)‘ne tanıdığı kontenjan çerçevesinde, belediye meclisinde CHP, AKP ve MHP dışında DEM temsilcilerinin de bulunduğu söylenebilir.  

2) Belediye başkanı Nilüfer Çınarlı Mutlu‘nun, seçim kampanyası döneminde işbirliği yapıp yardım istediği İyi Parti’li isimleri belediye meclisine taşımasa bile, belediye ve belediye şirketlerinin yönetimine taşıdığı görülmektedir.

3) Konak Belediye Meclisi‘ndeki kadın üyelerinin oranı % 50-%50 ideal dengesinden çok uzak bir durumdadır. Belediye başkanının kadın olması bile “Kadın’ın adı yok!” durumunu değiştirmeye yetmemektedir.

4) TMMOB kökenli mimar, peyzaj mimarı, mühendis ve şehir plancıları, Güzelbahçe ve Dikili gibi yerlerden toplanarak hem kontenjan meclis üyesi yapılmış, hem de meclis komisyonlarında stratejik yerlere yerleştirilmiştir.

5) Mecliste, Sema Pekdaş‘ın belediye başkanlığı döneminde adından çok söz edilen “Yalı Grubu” üyeleri varlıklarını korumakta olup bu üyelerin, mazbata töreni dışındaki kargaşa dışında, önümüzdeki dönemde nasıl bir performans sergileyecekleri henüz belli değildir.

6) Konak Belediye Meclisi’ndeki mimar, peyzaj mimarı, mühendis, şehir plancısı ve avukat gibi beyaz yakalı meslek mensuplarının % % 21,63 oranında bir ağırlığa sahip olması, bu grubun hem mecliste hem de komisyonlarda alınacak karar ve uygulamalarda daha etkin olduğunu olduğunu göstermektedir.

7) Konak Belediye Meclisi üyeleri arasında üniversite/yüksek öğretim, yüksek lisans ve doktora düzeyinde eğitimi almış olanlar % 64,87 gibi büyük bir orana sahip olmakla birlikte; asıl olarak, CHP ve AKP’li üyeler arasında birinin diğerine üstünlüğünü sağlayacak belirgin bir farkın olmadığı anlaşılmıştır.

8) Konak Belediyesi‘nin karar ve uygulama süreçlerinde, halkın temsilcisi olan meclis üyelerinin daha doğru ve yerinde kararlar alıp belediyenin kurumsal itibarına katkıda bulunmaları amacıyla, halkın temsilcisi olarak seçilen meclis üyelerinin, -aynen belediye başkanına yapıldığı gibi- halkla daha sağlıklı ilişkiler kurması için çalışmalar yapılması, belediyeye ait İnternet sayfasındaki ilgili bölüme fotoğraflarıyla isim ve partilerini yazmak dışında doğdukları yer, yıl, eğitim düzeyi, mesleği ve ilgi alanları gibi bilgilerle siyasi, toplumsal ve kültürel geçmişlerini ortaya koyan kişisel bilgilerin; ayrıca, hemşerilerin kendilerine nasıl ulaşılacağını gösteren telefon numaralarıyla e-posta adreslerinin yazılması “daha iyi bir yerel demokrasi” adına yerinde ve doğru olacaktır.

Konak Belediyesi şirketlerini ve o şirketlerin yönetimindeki ilginç değişimleri ele alıp değerlendirmeler yapacağım önümüzdeki haftaki yazımda buluşmak üzere…