İzmir‘e yerleşip İzmirli olduğum 28 yıllık süreç içinde İzmir ve İzmirli hakkında edindiğim temel izlenimlerden biri de; kentin, daha doğrusu yöneticilerinin kendi insanına, İzmir‘de doğmuş, yaşamının uzun yıllarını burada geçirmiş, İzmir adına mücadele etmiş ya da İzmir‘de eserler vermiş sanatçılarla bilim ve kültür insanları yerine bir kez bile İzmir‘e uğramamış, İzmir için mücadele etmemiş, İzmir‘de tek bir eseri bile olmayanlara büyük bir eğilim gösterdiği, onları hatırlayıp anmak amacıyla elinden geleni yaptığı şeklinde…
Bu tespiti en iyi şekilde, 20 Temmuz 2023-14 Mart 2024 tarihleri arasında yayınlanan “İzmir’in Unutulan Sanatçıları” başlıklı yazı dizisi ile buna ek olarak yazdığım başka yazılarla ortaya koymuş; İzmir‘de İzmir Türk Ocağı Binası (şimdi İzmir Devlet Tiyatrosu), Gazi İlkokulu, Silahçıoğlu İşhanı, Hacı Sadık Efendi İşhanı ve Hacı Sadık Akseki İşhanı gibi değerli birçok eseri bulunan mimar Necmeddin Emre yerine kentin merkezindeki çarşı merkezine İzmir‘de tek bir eseri olmayan Mimar Kemaleddin ismini verdiğimizi, Sultan Hamid istibdadına karşı savaştığı için kendisine 1908’de “Hürriyet Kahramanı” unvanı verilen ve İzmir‘in ilk kadın milletvekili Benal Nevzat‘ın babası olan ilk şehit gazeteci-yazar Tevfik Nevzat‘ı unutup Adana‘daki mezarını bile ziyaret etmediğimizi, İzmir‘in kurtuluş günü olan 9 Eylül 1922’de İzmir‘e giren ilk subay sıfatıyla hükümet konağındaki Yunan bayrağını indirip yerine Türk bayrağını asan Yüzbaşı Şerafettin‘e Mustafa Kemal Atatürk tarafından “İzmir” soyadı verildiği halde yaşamının zor günlerinde onu unutup kentte ona saygımızı ifade edebileceğimiz tek bir anıt bile yapmadığımızı, Ulusal Kurtuluş Savaşı döneminde İstanbul‘daki öğrenci arkadaşlarını örgütleyip Ankara‘daki mücadeleye katılan ve İzmir‘le hiçbir ilgisi olmayan Tıbbiyeli Hikmet adına bazı hatırlı meclis üyeleri sayesinde İzmir Ticaret Odası önünde bir heykel diktiğimizi bilelim ve bu bilinçle İzmirli sanatçılarla kültür ve bilim insanlarına gereken değeri vermediğimizi kabul edelim.
Bu durumun son örneğini ise, geçtiğimiz günlerde Kültürpark‘ta uzunca bir süredir kullanım hakkı anlaşmasıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı‘nca kullanılıp son yıllarda içindeki eserlerin yeni yapılan İzmir Kültür Sanat Fabrikası‘na taşınması nedeniyle boşaltılan, 1939-1951 döneminde Maarif Vekaleti Kültür Pavyonu, 1951/1952-1984 döneminde İzmir Arkeoloji Müzesi ve İzmir Resim Heykel Müzesi ve Galerisi, 2004’den sonra da İzmir Tarih ve Sanat Müzesi olarak kullanılan tescilli binanın Kültür ve Turizm Bakanlığı‘ndan alınarak orada Mehmet Tüzüm Kızılcan Sanat Galerisi ismiyle Kültürpark‘ın (muhtemelen bu binanın) içinde yapılacağı söylenen kütüphaneye, kendi kütüphanesini, Tayyip Erdoğan‘ın ikamet ettiği Külliye‘ye bağışlayan ve AKP iktidarından yana Osmanlıcı görüşleriyle tanınan tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı isminin verilmesi oluşturuyor.
Bir konuyu baştan belirtmeliyim ki, benim bugünkü yazımda dile getirmeye çalışacağım konunun, Cemil Tugay‘ın 31 Mart 2024 tarihli son yerel seçimde İzmir büyükşehir belediye başkanı seçilmesinden sonra, Karşıyaka‘da yeni seçilmiş belediye başkanı Behice Yıldız Ünsal‘a fırsat bırakmayacak şekilde 3 Nisan 2024 tarihinde Karşıyaka Belediyesi‘ne ait Çatı Bostanlı‘da alelacele Mehmet Tüzüm Kızılcan adına bir seramik atölyesi açmasının yanı sıra (1), 27 Ağustos 2025 tarihinde Kültürpark‘ın içindeki Bruno Taut eseri tescilli binaya yine Mehmet Tüzüm Kızılcan ismini taşıyarak yeni bir sanat galerisi açması; ayrıca, aynı gün Büyük Taarruz‘un 103. yılı nedeniyle Vikipedi‘nin tanımlamasıyla “Türk şovmen, oyuncu, tiyatro ve klip yönetmeni, yapımcı, seslendirme sanatçısı ve fotoğrafçı” Okan Bayülgen‘le birlikte ağırladığı (sanırım bu ağırlamada tek eksik olan isim Prof. Dr. Celal Şengör‘dü) Avusturya‘nın Bregenz kentinde Kırım Tatarı bir ailenin çocuğu olarak doğan ve AKP‘li yıllardaki o büyük değişiminden önceki yıllarda hocalığımı da yapan tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı ismini (sanırım bu yapıda) yapılacak bir kütüphaneye vermesi olayında, unutuldukları, kayırılmadıkları ya da büyük bir cehaletle bilinmedikleri için benim aklıma gelen diğer İzmirli; İzmir‘de yaşamış ya da İzmir‘e büyük yararları dokunmuş alternatif isimlerle mukayese etmek olmayıp; sadece, benim aklıma gelen isimler hakkında sizleri bilgilendirmek olduğunu, mukayese yapmayı ise sizlere bıraktığımı ifade etmeliyim.
Bruno Taut ve ülkemizdeki bazı eserleri…
Cumhuriyet Dönemi‘nin İzmir‘e emanet ettiği önemli doğal, kültürel ve tarihi bir miras olarak Kültürpark‘taki önemli ve tescilli bir yapıya, bu yapı içindeki değişik bölümlere daha başka kimlerin isimleri verilebilirdi diye düşündüğümde, benim bir çırpıda aklıma gelenler sırasıyla şöyle;
1. Bruno Taut: Öncelikle söz konusu yapıyı 1938 yılında tasarlayıp yapan dünyaca ünlü Alman mimarı Bruno Taut… Sosyalist fikirleriyle tanınan Yahudi asıllı Alman mimar ve şehir plancısı Bruno Julius Florian Taut… Almanya‘da Faşist Nazi Dönemi’nin başlaması üzerine1936 yılında Türkiye‘nin davet ettiği 300’e yakın bilim insanı arasında yer alan Bruno Taut… Mimari ve şehircilik alanındaki Bahçe-Şehir Hareketi‘nin bir takipçisi olarak Almanya‘da tasarlayıp yaptığı 1.500 konutluk Gartenstadt yerleşimi UNESCO‘nun Dünya Mirası Listesi‘ne girmiş, Türkiye‘de İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi‘nde hoca, Milli Eğitim Bakanlığı‘nda inşaat şefi olarak çalışmış, 1937’de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi‘ni, 1938’de Trabzon Mekteb-i İdadisi (Trabzon Fen Lisesi)’ni, 1937’de Ankara Teknik Yükseokulu ile Kimya Enstitüsü‘nü, 1938’de benim de okuduğum Ankara‘daki yüksek tavanlı, geniş hacimlere sahip Kurtuluş ve Cebeci ortaokullarını, İzmir/Kültürpark‘ta Maarif Vekaleti Kültür Pavyonu ile Cumhuriyet Kız Enstitüsü‘nün ilk binasını; ama, asıl önemlisi Mustafa Kemal Atatürk‘ün 21 Kasım 1938 tarihli cenaze töreninde kullanılan katafalkı hazırlayıp kısa bir süre sonra vefat eden, naaşı İstanbul‘daki Edirnekapı Şehitliği‘ne defnedilen ilk ve tek gayrimüslim olarak Bruno Taut…
Mustafa Kemal Atatürk’ün cenaze töreni katafalkı…
İzmir‘deki Alman Konsolosluğu‘nun bu değerli binayı Bruno Taut Mimarlık Müzesi olarak kullanılmak üzere hazır olduğuna ve bunun için resmi görüşmelerde bulunduğuna sevgili dostum Orhan Beşikçi ile birlikte tanık olduğumuz, bu nedenle burada bir mimarlık müzesi yapmak yerine Kemer İstasyonu ve İzmir Genelevi ‘nin hemen yanında hiçbir mimari özelliğe sahip olmayan tarihi demiryolu deposunu mimarlık müzesi yapmak isteyen Konak Belediye Başkanı Nilüfer Çınarlı Mutlu ile diğer İzmirli mimarların böylelikle büyük bir fırsatı kaçırdığı ünlü mimar Bruno Taut… Tabii ki kaybedenlerden biri de İzmir ve İzmir halkıdır…… Dünyaca tanınan, eserleri UNESCO tarafından korunan, faşizme karşı durup sosyalist fikirleri ile tanınan bir Dünya değerine, İzmir’e iki önemli yapı kazandırmış bu isme gereken ilgi ve vefayı göstermeyen İzmir ve onun bu konularda cahil ya da önyargılı olduğu anlaşılan belediye yöneticileri…
Yüzbaşı Şerafettin İzmir…
2. Yüzbaşı Şerafettin İzmir: Tabii ki, bu binaya ve bu bina içindeki yapılacak kütüphaneye İzmirli bir seramik sanatçısıyla kitaplarını “Kaçak Saray“daki kütüphaneye bağışlayan Osmanlıcı bir tarihçinin adlarının verildiği tarihlerden 102 yıl önce, işgal altındaki bu kente ilk Türk subayı olarak girip vilayet konağına Türk bayrağını asan; üstüne üstlük, kendisine Mustafa Kemal Atatürk tarafından “İzmir” soyadı verilen Yüzbaşı Şerafettin… Bu konuda daha fazlasını söylemeye gerek yok zaten…
Türkiye’de arkeolojinin duayeni, İzmir’de kentin arkeolojik tarihini ortaya koyan bilim insanı…
3. Ekrem Akurgal: İzmir‘in bir kent olarak kaynağını oluşturan antik Smyrna/Tepekule yerleşiminin arkeolojik ve kültürel tarihini araştırıp ortaya koyan ve benim de rahmetli Prof. Dr. Serap Yılmaz sayesinde tanışıp sohbet etmekten onur duyduğum Prof. Dr. Ekrem Akurgal,
Şadi Çalık…
4. Şadi Çalık: Yaptığı onlarca heykelle Kültürpark‘ı sanatsal anlamda zenginleştiren, Kültürpark için yaptığı 2,90 m. büyüklüğündeki Atatürk heykeliyle mobil heykelleri geçen zaman içinde sırra kadem basıp kaybolan ya da 12 Eylül döneminde kırılıp imha edilen ve yaptığı bir eseri ülkemiz adına Birleşmiş Milletler binasının fuayesine yerleştirilen Türk heykel sanatının öncü ismi Şadi Çalık… Biz onun ismini vermesek de kaskatlı havuzun kenarındaki nü genç kız heykeli ya da Kültürpark‘ın yapımı sırasında ölen atlar için yaptığı ilk heykeli “At Başları” ile kendini devamlı hissettirip, kendisini görmeyen ya da görmek istemeyen belediye başkanlarına rağmen, yaptığı heykelleri kaydedip yok eden Kültürpark yöneticilerine rağmen “ben buradayım” diyen büyük sanatçı…
5. Nermin Abadan Unat: İzmirli bir ailenin kızı olarak doğup babasının ölümüden sonra annesi ile birlikte yerleştiği Viyana‘dan kendi isteği ile ayrılıp babasının memleketi İzmir‘e gelen ve “Macar Nermin” lakabıyla Kültürpark‘ın yapımı için yurtdışından gelen mühendis, mimar ve şehir plancılarından oluşan yabancı ekiplere tercümanlık yaparak Kültürpark‘ın yapımına tanıklık etmiş, daha sonraki yıllarda uluslararası düzeyde tanınan bir bilim kadını, senatör ve ülkemizin uluslararası kuruluşlardaki temsilcisi olarak çalışmış, İzmir Kız Lisesi‘nin değerli mezunu Prof. Dr. Nermin Abadan,
İzmir’in 4 Bilim Amazonu: Prof. Dr. Mübeccel Belik Kıray, Cevriye Artuklu, Prof. Dr. Mübahat Kütükoğlu, Prof. Dr. Zeynep Korkmaz
6. İzmir’in Bilim Amazonları: Cumhuriyet‘in ilk yıllarında İzmir Kız Lisesi‘nde aldıkları eğitimle İzmir‘in bilim dünyasına armağan ettiği diğer Bilim Amazonları: Prof. Dr. Mübeccel Belik Kıray, Prof. Dr. Mübahat Kütükoğlu, Prof. Dr. Zeynep Korkmaz ve Cevriye Artuklu… Bilime yaptıkları katkılar nedeniyle ülkemizde ve dünyada tanınan bütün bu insanların hatırlanmaması, bilinmemesi, bilinse bile tercih edilmemesi İzmir‘in kronik sorunu olan cehaletin ya da önyargının vahim sonuçlarıdır…
Bu durumda da, ya başta belediye başkanı olmak üzere kültür ve sanattan sorumlu tüm yöneticilerin İzmir ve geçmişi konusunda bilgi sahibi olmadıklarını, ya da tanıyıp kayırdıkları bazı sanatçı ve bilim insanlarını hep birlikte şikayetçi olduğumuz “nepotizm” denilen belanın bir sonucu olarak bizlere dayattıklarını düşünüyorum…
Şimdi bu durumda sizden benim adlarını verdiğim bu kültür, sanat ve bilim insanları hakkında bilgi edinerek bir değerlendirme yapmanızı ve hiç bir ismi şahsi nedenlerle kayırmadan tercihinizi benimle paylaşmanızı öneriyorum…
Bense, bu arada bu sayede daha derinden öğrenip etkilendiğim Bruno Taut ve eserleri konusunda ayrı bir yazı yazma konusunda sizlere söz veriyorum…
Tabii ki, yapıldığı tarih itibariyle 87 yaşında olan bu değerli binaya bugüne kadar değişik işlev ve adlar verildiğini; ayrıca, Türkiye‘de bu tür yapı ya da mekan isimlerinin değişik iktidar ve yönetimler tarafından değiştirilmesinin adeta bir gelenek haline geldiğini bildiğim için, önümüzdeki yıllarda bu isimlerin de başkalarının isimlerinin uygun görülmesi ya da işlevlerinin yok edilmesi suretiyle değiştirilebileceği ihtimalini de unutmamak koşuluyla…
Kültürpark ve Kültürpark‘la birlikte 6. İzmir Enternasyonal Fuarı, dönemin başbakanı İsmet İnönü ile İzmir Belediye Başkanı Behçet Uz tarafından 1 Eylül 1936 tarihinde açıldı. (1)
İzmir Enternasyonal Fuarı, o tarihten bu yana, (sadece 2. Dünya Savaşı‘nın devam ettiği 1942 yılı hariç olmak üzere) genellikle her yılın 18 Ağustosu ile 20 Eylülü arasında 94 kez kapılarını açarak bir yandan ülke ve dünya ticaretine hizmet etti, diğer yandan da oluşturduğu kültür ve sanat ortamı ile İzmir ve Ege bölgesi halkının sosyalleşerek öğrenip eğlenmesinin önemli bir aracı oldu. (2)
Artık lunaparkın olmadığı bir Kültürpark…
Fuar olmayan fuar!
Bu arada İzmir Büyükşehir Belediyesi İzmir’in bir fuarlar ve kongreler kenti olmasını sağlamak amacıyla İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası, Ege İhracatçı Birlikleri ve İzmir Ticaret Borsası gibi kurumları da ortak ederek 1990 yılında kısa adı İZFAŞ olan İzmir Fuarcılık Hizmetleri Kültür Sanat Etkinlikleri A.Ş. isimli şirketi kurdu. Bu kapsamda belediyenin toplam 54 yılı kapsayan 1936-1990 döneminde, fuarı organize etmek için İZFAŞ gibi ayrı bir şirkete ihtiyaç duymadığını, belediyenin fuarla ilgili her türlü iş ve işlemi kendi imkanlarıyla gerçekleştirdiğini; ancak, şirketleşmeyi, daha doğrusu özelleşleştirme rüzgarlarını arkasına alan Ronald Reagan‘lı, Margaret Thatcher‘lı ve Turgut Özal‘lı yıllardan sonra fuarcılık işinin özelleştirilmesi için ayrı bir şirketin kurulduğunu söyleyebiliriz.
Kültürpark‘ın açıldığı yıllarda geçerli olan uluslararası fuarcılık anlayışı, ihtisas fuarlarının geçerli olmaya başladığı son yıllarda eski önem ve değerini kaybettiği için ihtisas fuarlarını yapmak için 2015 yılında Gaziemir‘deki Fuar İzmir açıldı. (3)
Ancak İzmir Büyükşehir Belediyesi, uluslararası fuarcılık anlayışının eskimesi nedeniyle fuarın kentin merkezindeki Kültürpark‘tan kaldırılması durumunda karşı karşıya kalabileceği tepkileri düşünerek, “uluslararası fuar” kandırmacasıyla yapılan etkinliklerin giderek yerel bir panayır ya da şenliğe dönüşmesi karşısında, hiç değilse İzmirlileri yapacağımız konser ve etkinliklerle eyleyip oyalayalım diyerek fuar olmaktan çıkan kötü bir organizasyonu bugüne kadar devam ettirmeyi tercih etti.
Bugün artık adı uluslararası, kendisi panayır olan bu organizasyona, onu uluslararası yapacak düzeyde yabancı ülke ve firmalar katılmıyor, bu eksikliği gidermek için her sene bir ülke ve onun firmaları misafir adıyla çağrılıyor, o nedenle gelişmiş ülkelerin dahil olduğu uluslararası ticari alışverişler yapılmıyor; hatta, oteller dolmuyor ve fuar bugünkü haliyle çim konserlerin yapıldığı, künefe, kebap gibi yerel yiyeceklerin satıldığı, promosyon niyetine yiyecek ve içeceklerin dağıtıldığı, genellikle Basmane, Kadifekale, Ege mahallesi gibi yakın bölgelerde oturan yoksul, dar gelirli insanların gelip kendilerini sergilediği bir gösteri mekanına dönüşüyor, giriş kapılarında polis ve özel güvenlik tarafından çifter çifter aramalar yapılmasına karşın 2024 yılındaki Semicenk konseri sırasında çıkan kavgada insanlar bıçaklanabiliyor, korku ile kaçışabiliyor… (4)
Kentin varsıl kesimleri ise fuara gelme niyetini çoktan bırakmış durumda… Hatta fuar akşamları Alsancak, Mimar Sinan ve Kültür mahallelerinden gelip İzmir Sanat Kafe‘ye ve Tenis Kulübü‘nde oturup sohbet eden müdavimlerin belirgin ölçüde azaldığı bir dönemi yaşıyor..
Sponsor adı altında Kültürpark’ı sahiplenmek…
Gelelim bu fuar görünümlü karnavalın çok konuşulan ve konuşuldukça fuarı, fuar sayesinde sergilenen kültür ve sanat anlayışını; hatta, İzmir‘i sahiplenmeye çalışan sponsorlarına…
Ama ondan önce, 1999 yılında İzmir‘de, Prometheus ve Gözlem Gazetesi işbirliğiyle yapılan Taşımacılık Zirvesi‘nin proje koordinatörü olarak organizasyonun iletişim sponsorluğunu üstlenen DHL Worldwide Express Türkiye genel müdürünün, “parayı veren düdüğü çalar” tavrının beni ne kadar üzdüğünü, organizasyonu ne ölçüde olumsuz etkilediğini; bu bağlamda, sponsor ilişkilerindeki olumsuzlukları yaşamış biri olarak bu ilişki ve iletişim sabırla iyi bir şekilde yönetilmediği takdirde çok büyük sorunlara yol açabileceğini hatırlatmak isterim.
Ardından da sponsorluk denilen şeyin, Kapitalist sistem içinde piyasaya hakim konumdaki büyük şirket ve holdinglerle sponsorluk talebinde bulunan kişi, kurum ve kuruluşlar arasındaki bir reklam-tanıtım çalışması olduğunu, değişik kişi, kurum ve kuruluşlar tarafından yapılan bir çalışmanın masraflı kısımlarının sponsor adı verilen şirketlerin vereceği para karşılığında onların reklamını yapma işi olduğunu belirtmeliyim… Bugün fuarın her yerinde, her köşesinde, Folkart ve Migros‘un reklam malzemelerinin yer alması, yapılan her konuşmada onlardan söz edilip teşekkür edilmesi bunun en önemli yanıdır.
94 yıldır İzmir‘de, 88 kez de Kültürpark‘ta yapılan İzmir Enternasyonal Fuarı‘na bugüne kadar hangi yıllarda hangi firmalar sponsor olmuş diye bir Google taraması yaptığımızda karşımıza çıkan bilgiler şu şekilde:
I-Noya Dijital Dönüşüm Teknolojileri: 2009 yılında yapılan 78. İzmir Enternasyonal Fuarı “Kiosk Sponsoru“.
II- Tansaş A.Ş. : 2012 yılında yapılan 81. İzmir Enternasyonal Fuarı “Ana Sponsoru“.
III-Folkart(Saya Holding): Şirketin patronu Mesut Sancak 2025 yılı fuarı için verdiği demeçlerde son 8 yıldır ana sponsor olduklarını belirtmiş olmakla birlikte kayıtlar Folkart‘ın 2016, 2017, 2018, 2019, 2020, 2021, 2022, 2023, 2024 ve 2025 yıllarında olmak üzere toplam 10 kez “Ana Sponsor“ olduğunu söylüyor.
IV-Vestel: 2016, 2017, 2018 yıllarında “İnovasyon Sponsoru“, 2024 yılında yapılan 93. İzmir Enternasyonal Fuarı “Teknoloji Sponsoru“,
V- Migros: 2017, 2018, 2021, 2022, 2023, 2024 ve 2025 yıllarında yapılan fuarlarda “Etkinlik Sponsoru“,
VI- Kral Pop Radyo: 2017 yılında yapılan 86. İzmir Enternasyonal Fuarı “Ulusal Radyo Sponsoru“,
VII- Avek Otomotiv: 2024 yılında yapılan 93. İzmir Enternasyonal Fuarı “Otomotiv Sponsoru“,
VIII- Avec Rent a Car: 2024 yılında yapılan 93. İzmir Enternasyonal Fuarı “Ulaşım Sponsoru“,
IX- Red Bull: 2024 yılında yapılan 93. İzmir Enternasyonal Fuarı “Tema Etkinlik Sponsoru” olmuş.
Bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere, İzmir Enternasyonal Fuarı‘nda sponsor katkısı almak 2009 yılından, özellikle de Aziz Kocaoğlu dönemiyle birlikte başlamış ve geçtiğimiz yıl yapılan 93. İzmir Enternasyonal Fuarı ile konu ve sayı itibariyle bir patlama yaşamış… Genellikle kabul edilip uygulanan “Ana Sponsor” ve “Etkinlik Sponsoru“nun yanında “Otomotiv Sponsoru“, “Ulaşım Sponsoru“, “Tema Etkinlik Sponsoru” gibi sponsorluklar icat edilmiş… Anlaşılan o ki, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve onun şirketi İZFAŞ, fuar masraflarını karşılamada büyük zorluklar yaşıyor ve masrafı bu tür özel firmalar arasında paylaştırarak üstündeki yükü hafifletmeye çalışıyor…
Belediyenin ve İZFAŞ’ın, önceden belirlenmiş öncelikleriyle strateji, ilke, etik değer ve kriterlerini gösteren bir politikası yoksa ne yapılır?
Şu konuyu baştan belirtmek gerekir ki, -ne yazık ki- İzmir Büyükşehir Belediyesi ile onun şirketi İZFAŞ‘a ait önceden hazırlanıp kamuoyu ile paylaşılmış önceliklerini, strateji ve ilkelerini, en önemlisi etik değer ve kriterlerini gösteren bir sponsorluk politikası yok… Örneğin sponsorluğu kabul edilen bir firma daha önce ihale yolsuzluğu yapmışsa, adı birtakım yolsuzluk operasyonlarına karışmışsa, belediye başkanıyla üst yönetiminin siyasi görüş, ideoloji ve uygulamalarına ters, aksi; hatta holding ya da şirket bütünüyle baltalayıcı faaliyetleri varsa ne olacak, onun sponsorluğu kabul mü edilecektir? Örneğin Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu‘nun eşine ait Jantsa sponsor olmak istese ona ne denecektir? Ya da yakın zamanda adını öğrenip ezberlediğimiz Aziz İhsan Aktaş benzeri Ankara‘daki kaçak sarayı yapıp İzmir‘i gökdelenlerle donatan Rönesans Holding veya Mehmet Cengiz, belediye başkanı Cemil Tugay‘ın çağrısına uyup fuara ya da belediye hizmetlerine, örneğin belediye hizmet binasının yapımına sponsor olmak istese ne yapılacaktır?
Üstüne üstlük 25 Ekim 2016 tarihinde yazdığım “Belediyelerin ve şirketlerinin sponsorluk sözleşmeleri halka açıklanmalıdır” başlıklı yazıda da (5) belirttiğim gibi, 2016 yılında İzmir‘de yapılan Türkiye İş Sağlığı Zirvesi‘ne, Efemçukuru‘ndaki altın madenini işleten Tüprag şirketi ile birlikte sponsor olmayı kendine dert edinmeyen, “ben bana yardımcı olacak bir sponsoru hangi kriterleri gözeterek nasıl seçmeliyim?” düşüncesiyle kendisine bir takım ilke, kriter ve etik değerler belirlememiş bir belediye ile karşı karşıyayız…
Belediyenin kendisine ve şirketlerine sponsor olacak kurum ve kişileri belirlerken hangi kriterlere göre davranacağını belirleyen temel bir sponsorluk politikası olmadığı için de yıllardır “bize sponsor olur musunuz?” sorusunu sorarak ya hep aynı firmaların sponsorluğuyla çalışıyor ya da hiç alakasız firmaların sponsorluğunu kabul ediyor veya her yıl duyduğu günlük ihtiyaçlara göre “ulaşım sponsoru“, “otomotiv sponsoru” ve “ulusal radyo sponsoru” gibi çeşit çeşit sponsorluklar icat ediyor…
Aslında İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin sponsorlara verdiği hizmetlerin her biri kamu hizmetidir ve o nedenle sponsoru belirlemeden önce sponsoru nasıl seçeceğine ilişkin usul ve esasları belirleyip halka açıkladığı politika, plan, program, strateji, ilke, kriter ve etik değerlere göre bir seçim yapması gerekir. Buradaki amaç sponsorun elindeki parayı almak değil, sponsorun kendisine devredilen kamu hizmetini layıkıyla iyi bir şekilde yapmasıdır.
Ayrıca her bir sponsorluk, belediyeye ya da şirketine ait kamu hizmetinin özelleştirilmesi anlamına geleceği için çok zorda kalmadıkça o konuda sponsorla çalışılmaması, belediyelerin o hizmeti doğrudan doğruya kendi imkanları ile yapması gerekir…
Belediyelerin kültür ve sanat etkinlikleri sponsorların keyfine bırakılmamalıdır
Her sene karşımıza çıkan bir durum… Bu seneki fuarda hangi sanatçılar yer alacak? “Biz onu “etkinlik sponsoru”muza verdik, sanatçıları o seçecek ve paralarını da o ödeyecek?”
Ve sonuçta, geçtiğimiz yıl Kültürpark‘taki çim konserinde birbirine silah ya da bıçak çekenler, birbirini kovalayan ya da korkudan kaçışan insanlar… Çünkü İzmir‘in orta yerinde sergilenen popüler sanatın, kültürün seviyesi, o seviyenin oraya çektiği insanlar ortada…
Evet, işte böylesine bir duruma izin vermemek için belediyenin ya da şirketinin fuar süresince ya da fuar haricinde kabul edip uygulayacağı tüm kültür sanat hizmetlerinin özünü ortaya koyacak olan politikaları belli olmalı ve bu politikaların uygulaması, şirketlerin kendi menfaatleri doğrultusunda karar almalarına, kendi angajmanlarındaki sanatçıları öne sürmelerine bırakılmamalı…
Kıyıda köşede kalıp bilmediğimiz, varlığından haberdar olmadığımız gelip geçici popüler isimler “büyük sanatçı“, “asrın sanatçısı“, “Türkiye’yi yurtdışında temsil ediyor” gibi yalan haber ve reklamlarla halkın önüne çıkarılmamalı, belediye ve şirketi kendi politikası doğrultusunda hangi sponsorun hangi işi yapacağını önceden bilip söylemeli, sponsor arayışlarını kendisinin koyduğu şartlar üzerinden yapmalı, her biri ticari bir yapı olan sponsor firmalara teslim olmamalıdır… Bu bağlamda, Folkart‘ın, Sancak Holding‘in ya da Saya Holding‘in bir yandaş şirket olarak iktidarla ilişkilerini sorgulamalı, Migros‘un dahil olduğu Anadolu Grubu‘nun TOGG‘un ortağı olup yine aynı gruptaki Anadolu Efes Biracılık‘ın 2023 yılında vergiden muaf tutulduğunu (6) dikkate almalı… Daha doğrusu hem fuar sponsorlarını seçerken ilkeli davranmalı, hem de Kültürpark‘ı ticaretten, para kazanma hırsından uzak tutmalı, Kültürpark‘ı Grand Plaza, Folkart, Migros gibi ticari kuruluşlara teslim etmemelidir…
“Her firma İzmir’e destek olmalı” sözünün asıl sahibi kim?
94. İzmir Enternasyonal Fuarı ile ilgili 22 Ağustos 2025 tarihli tanıtım toplantısında, “Belediye elinden geleni yapıyorsa şehrin uyduğunu düşündüğüm önemli dinamikleri var. Bu iş sadece belediye ile olmaz, herkes elinden gelen katkıyı, İzmir’in hayal ettiğimiz ivmeye kavuşması için ortaya koyması lazım” diyen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay‘ın bu toplantı öncesinde Folkart patronu Mesut Sancak‘la konuşup ondan sufle aldığı, en azından ifadesini onun 7 yıl önce söylediklerine dayandırdığı anlaşılıyor. (7)
Tabii ki, bu ifade ile kendisine yeni bir çatışma alanı açtığını ve bunun kendisi için hiç de iyi olmayacağını anladıktan sonra 29 Ağustos 2025 tarihli fuar açılışında tornistan ederek İzmir iş dünyasına ettiği teşekkürle hatasını düzeltmeye çalıştığını düşünüyorum… (8)
Evet, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay‘ın 22 Ağustos 2025 tarihli fuar tanıtım toplantısında dile getirdiği ifadeler, aslında hemen yanında oturan Folkart patronu Mesut Sancak‘ın bundan tam 7 yıl önce dile getirdiği düşünce ve dileklerin bire bir aynısıdır… Zira aynı Mesut Sancak‘ın, 4 Temmuz 2018 tarihli Hürriyet Gazetesi‘nde yayınlanan Ayçe Bükülmeyen imzalı röportajının hem başlığında hem de içeriğinde, “Her firma İzmir’e destek olmalı” dediği görülmektedir. Anlaşılan o ki, Folkart patronun ağzından çıkan bu sözler, 7 yıl sonra ağız değiştirerek kendine başka sponsorlar bulmak isteyen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay‘ın dileği haline gelmiş…
Ancak Folkart patronunun 7 yıl önce verdiği demeçle yakın zamanda sosyal medyada yayınladığı mesajlarda Folkart ve Folkart Galery tarafından düzenlenen sergiler için “sponsorluk” sözcüğünü kullanmayıp, onun yerine “İzmir Büyükşehir Belediyesi işbirliği ve Folkart organizasyonu” ifadesini kullanması, Folkart‘ın “işbirliği” adı altında İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin kültür ve sanat alanındaki tercihleriyle uygulamalarını yönlendirmeye başladığını, bugüne kadar şirketin halkla ilişkileri boyutunda gerçekleştirilen kültür-sanat etkinliklerine ek olarak, arkasına Atatürk rüzgarını alarak tasarlanan “Ve Mavi Gözleri Çakmak Çakmaktı” Mustafa Kemal Atatürk temalı sergiyle “dünyaca ünlü medya sanatçısı” sıfatıyla yere göğe konulamayan; ancak, İzmir‘de açılan sergisi için yaşadığı ABD‘den kalkıp gelmeyen, bu arada yapılacağı söylenen yeni belediye hizmet binası projesini hazırlama görevi belediye başkanı tarafından kendisine sipariş edilen Refik Anadol isimli sanatçının düzenlediği “Şifanın Algısı” ve “Makine Rüyaları: Ege” isimlerini taşıyan ikinci sergiyle, aynen bir zamanlar Ahmet Güneştekin olayında yaşadığımız gibi İzmir Büyükşehir Belediyesi adı kullanılarak belediyenin kentteki kültür sanat etkinliklerine yol ve şekil verildiği görülmektedir.
Anlaşılan o ki, belediyenin niyeti İZFAŞ tarafından yerine getirilen fuarcılık hizmetlerinin önce “sponsorluk“, daha sonra “işbirliği” adıyla; hatta, buna tematik fuarların yapıldığı Fuar İzmir‘i de dahil ederek özelleştirme yoluyla şirketlere verilmesi doğrultusundadır… Hiç belli olmaz, yarın öbür gün İzmir Büyükşehir BelediyesiFolkart ile birlikte bir şirket kurarak ya da Folkart‘ı İZFAŞ‘a ortak yaparak özelleştirilmiş fuarcılık ve kültür-sanat hizmetleri ile karşımıza çıkabilir… İşte o nedenle, hem Folkart patronu hem de belediye başkanı diğer şirketleri de bu işbirliğine davet ederek, adeta bir özelleştirme ihalesine katılmalarını isteyerek, belki de İzmir‘de pek moda olan yeni bir “çok ortaklı saadet zinciri” yaratarak ortalığı kızıştırmaya çalışıyor… Özellikle de bir türlü sonuçlanmayan Basmane Çukuru takasında, yılan hikayesine dönen Konak‘ta belediye hizmet binası yapımı ve son kez Hiltonİzmir binasınınbir türlü satılamaması olaylarında gördüğümüz gibi kendisine ait bir hizmeti verip devredeceği ya da takas edip üstünden atacağı güvenilir bir adres aramakta; belli olmaz şu aralar belki de birtakım pazarlıklar yapmaktadır… Diğer yandan da belediye eliyle beslenen gazete ve gazetecilerin de bu fikri geliştirip sonuca ulaşması için elinden geleni yaptığını gözlüyoruz…
O anlamda, Kültürpark‘la İZFAŞ, Fuar İzmir ve İzmir Enternayonal Fuarı‘nın güzel, iştah kabartan armağan paketleri olarak önümüzdeki günlerde “sponsorluk“, “işbirliği” ya da “şirket ortaklığı” gibi yeni ad ve yöntemlerle yeni pazarlıkların ya da özelleştirmelerin konusu olabileceği ihtimalinin her geçen gün arttığını söyleyebilirim…
Bugünkü yazımın konusu, uzun zamandır tek bir kelâm bile etmediğim Kültürpark‘la ilgili olacak. Kültürpark, her ne kadar İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin mülkiyetindeymiş gibi gözükse de; belediyenin bugüne kadar aldığı tahsis kararları ve yaptığı kiralamalarla sağından solundan kemirip özel ve ticari kullanımlara açtığı alan ve binaların kimler tarafından, nasıl kullanıldığı ile ilgili olacak. Açıkçası uzun zamandır Kültürpark Platformu‘nun bir bileşeni olarak katıldığım toplumsal mücadelede, Kültürpark‘ın geçmişi, bugünü ve geleceği üzerine araştırmalar yapmış olmakla birlikte, şimdiye kadar aklıma hiç gelmeyen, üstüne üstlük Kültürpark konusunda söz söyleyip yazılar yazan hiç kimsenin gündeme getirmediği, bu nedenle de araştırıp öğrenmeye çalıştığım bir konuyla ilgili olacak.
İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi (APİKAM)‘nin bu sene, 23 Mayıs 2024 tarihinde düzenlediği “Kültürpark’ın Kuruluş Felsefesinde Müzelerin Yeri” başlıklı konuşmada, araştırmacı ve koleksiyoner dostum Aybala Yentürk‘ü dinlerken birden bire aklıma gelen ve o nedenle de konuşma sonrasında araştırıp öğrenmeye çalıştığım önemli bir konu olacak.
Sahi, Kültürpark İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ait olsa da bugüne kadar ya da şimdi kimler tarafından kullanılmış ya da kullanılıyor? Bunu hiç merak ettiniz mi; ya da benim gibi şimdi mi aklınıza geldi?
Bu kapsamda mülkün sahibi İzmir Büyükşehir Belediyesi şimdiye kadar Kültürpark‘ta süreli ya da süresiz olarak hangi kurum ve kişilere yer tahsis etmiş, bunu yaparken tahsis ettiği kurum ya da kişiler arasında bir ayrıcalık yapılmış mı? Tahsis ettiği bu yerler nasıl kullanılmış? Bu tahsislerin süresi ne olmuş? Bu tahsislerin; yani kullanım haklarının Kültürpark‘a verdiği yarar ya da zararlar ne olmuş? Kendilerine yer ya da bina tahsis edilenler bu işten kârlı mı, yoksa zararlı mı çıkmışlar?
Örneğin, İzmir‘deki ayrıcalıklı bir kesimin kullandığı Kültürpark Tenis Kulübü neden ve ne zamana kadar orada olacak? İzmirliler istedikleri takdirde, herhangi bir üyelik ya da para ödeme koşulu aramaksızın o tenis kortlarından ne zaman yararlanacak? Halen kullanılmadığı için boş olan İzmir Tarih ve Sanat Müzesi ile onun hemen yakınındaki İzmir Resim ve Heykel Müzesi Kültürpark Sanat Galerisi hangi koşullarla Kültür ve Turizm Bakanlığı‘na verilmiş? Her iki mekan da uzun bir süredir kapalı olduğu için bu durum hangi tarihe kadar devam edecek ve böylesi bir durumda İzmir Büyükşehir Belediyesi verdiği tahsis kararını gözden geçirecek mi? Uzun süredir bir sutopu takımına tahsis edilen Celal Atik Spor Salonu ve havuzu ne zaman her İzmirlinin yararlanacağı bir tesis olacak? Kültürpark‘ta son yıllarda emniyet güçleri yanında özel güvenlik görevlileri çalıştırılması nedeniyle, Fuar Asayiş Ekipler Amirliği adına İzmir Emniyet Müdürlüğü‘ne verilen tahsis kararı ne zaman kaldırılacak? gibi soruların çok önemli olduğunu düşündüğüm ve söz konusu toplantıya katılan hiç kimsenin bu konuda bir bilgi ya da fikri olmadığını anladığım için, bu konuyu doğrudan doğruya İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne sormaya karar verdim.
O nedenle, 3 Haziran 2024 tarihinde CİMER eliyle İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ilettiğim bilgi edinme talebiyle, “mülkiyeti İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ait Kültürpark’ta tüm resmi, özel ve sivil kurum ve kuruluşlarına bugüne kadar verilip uygulaması halen devam etmekte olan üst hakkı ya da kullanım hakkına dayanılarak düzenlenen sözleşme ve protokollerin onaylı birer örneğinin verilmesini” talep ettiğim halde; bu talebe yasal süresi olan 30 gün içinde cevap verilmemesi üzerine, yanıtlanması amacıyla 4 Temmuz 2024 tarihinde bir üst kuruluş olan Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu‘na başvurdum.
3 Haziran 2024 tarihli bilgi edinme talebime, Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu‘nun zorlaması ile, aradan tam 1 ay 26 gün geçtikten sonra genel sekreter yardımcısı Zeki Yıldırım imzasıyla zoraki cevap veren İzmir Büyükşehir Belediyesi, kendi şirketleriyle Kültür ve Turizm Bakanlığı adına yaptığı tahsislerle ilgili meclis kararlarının tarih ve sayılarını bildirmekle birlikte; Celal Atik Spor Salonu, Kültürpark Mesciti, Paraşüt Kulesi ve Fuar Ekipler Amirliği Binası ile ilgili hiçbir bilgi vermediği gibi tahsis süreleri, şekilleri, kullanım koşulları gibi ayrıntıları öğrenebileceğimiz tahsis protokolleriyle kira sözleşmelerini göndermedi.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bu eksik ve yetersiz cevabını bugünkü yazımda ele alıp değerlendirmeden önce, İzmir‘in tam ortasındaki yangın alanından adeta bir vahaya dönüştürülen Kültürpark‘ın temel özelliklerini yeniden hatırlamakta yarar görüyorum:
İzmir İli, Konak İlçesi, Kültür Mahallesi, 218 pafta, 1068 ada, 1 nolu parseldeki Kültürpark, ülkemizin ve İzmir kentinin tarihi, ekonomik, kültürel ve sosyal yapısı üzerinde son derece önemli izler bırakan bir alan olarak doğa ile kültürün iç içe geçtiği değerli bir kültürel peyzaj değeridir.
12 Kasım 1992 tarihinde, İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından düzenlenen tescil fişi.
İzmir kent merkezinde stratejik anlamda önemli bir kent parkı olma özelliğini taşıyan Kültürpark, insan eliyle oluşturulmuş, günümüze kadar korunarak geliştirilmeye çalışılmış bir kent ekosistemidir. Kapladığı 420.440,50 m2’lik alanda, 200.000 m2 (% 47,57)’nin üzerinde yeşil alana sahip olup, 200`den fazla türe ait 7.200’den fazla bitki varlığını barındırmaktadır. Bütün bu özellikleri temel alınarak, İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 12.11.1992 gün ve 4072 sayılı kararla 2. Derece Doğal Sit ve Tarihi Sit olarak tescil edilmiştir.
İzmir açısından bu kadar önemli ve değerli olan bu alanın resmi ve sivil kurumlar arasındaki kullanımını/paylaşımını ortaya koyan cevap yazısındaki bilgileri ve bilgilerin değerlendirmesine geri dönecek olursak;
İZELMAN’a teslim 594 araç kapasiteli Kültürpark Yeraltı Otoparkı. Fotoğraf: İzgazete.
1) Kültürpark‘taki birçok ağacın biir daha yetişmemek üzere yok olmasına neden olan ve günün 24 saatinde açık olan 594 araç kapasiteli Kültürpark Yeraltı Otoparkı‘na ait işletme hakkının, 12 Ekim 2020 tarih, 823 sayılı İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi kararıyla ve 5 yıl süreyle İZELMAN Anonim Şirketi‘ne verildiği,
İsmet İnönü Kültür Merkezi GRAND PLAZA’ya teslim…
2) 1989 yılında Mehtap Açıkhava Tiyatrosu’nun yerinde yapılan tek salonda 752 kişilik kapasiteye sahip İsmet İnönü Sanat Merkezi işletme hakkının, 14 Haziran 2024 tarih, 574 sayılı İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclisi kararıyla ve 5 yıl süreyle GRAND PLAZA Anonim Şirketi‘ne verildiği,
İZDOĞA’YA tahsis edilen Göl Gazinosu’nun içler acısı son hali…
3) Kültürpark’taki yapay gölün üstüne kurulmuş olan ve Ada Gazinosu’na komşu yer olan 3.578,18 m² büyüklüğündeki Göl Gazinosu‘na ait işletme hakkının, 16 Haziran 2023 tarih, 654 sayılı İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi kararıyla ve arşivimde olduğu için yazıma eklediğim protokol uyarınca¹, 5 yıl süreyle İZDOĞA Anonim Şirketi‘ne verildiği belirtilmekle birlikte; yerine gidip yaptığımız gözlemler neticesinde, gazino binası ile çevresindeki gölün ve diğer eklentilerin Kültürpark Revize Projesi kapsamında yıkılarak tarihi değerinden uzaklaştırıldığı ve yıllardır süren bu çalışmaların -ne yazık ki- henüz bitirilmediği,
GRAND PLAZA’ya verilen İzmir Sanat Kafe.
4) Geçmişinde İzmir‘deki bazı yerel siyasetçileri zengin eden İzmir Sanat Kafe‘ye ait işletme hakkının, 10 Haziran 2024 tarih, 508 sayılı İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi kararıyla ve 5 yıl süreyle GRAND PLAZA Anonim Şirketi‘ne verildiği, üst katındaki bölümlerin ise İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin çalışma ofisleri olarak kullanıldığı,
5) Kültürpark Tenis Sahası ve Sosyal Tesisi‘nin 10 Temmuz 1987 tarihinde, güncel rakamlarla 50.000 lirayı bağışladığınız takdirde derneğe üye olup, her yıl 12.000 lira bağışta bulunmak zorunda olduğunuz ve bu nedenle de İzmirli zenginlerin üye olduğu Kültürpark Tenis Spor Kulübü Derneği‘ne kiraya verildiği ve bu kira sözleşmesi 9 Kasım 2017 tarih, 1394 sayılı encümen kararıyla feshedildiği halde; taşınmazdan çıkmayan kiracı kulübün, aradan geçen 6 yıl 9 ay 23 günlük süreye rağmen bu taşınmazın İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nce değerlendirilmesi işlemine devam edildiği ve bu işlemin olduğumuz bir “göz yumma” haline mi dönüştüğü hususunun belli olmadığı,
Yıllardır tahliye edilemeyen Lunapark alanı.
6) Lunapark sahasındaki kafeterya, idare binası, umumi tuvalet ve müştemilat yapıları, 1 Kasım 2003 tarihinde Coşkun Lunapark Turizm İnş. Tic. A.Ş.‘ne kiralanmış ve aradan 13 yıl geçtikten sonra uygulamaya konulan Kültürpark Revize Projesi kapsamında 23 Ağustos 2016 tarihli, 3043 sayılı başkanlık oluru ile kira sözleşmesi sona erdirilmiş olmakla birlikte, tahliyeye ilişkin yasal işlemlerin devam ettiği 8 yıl 9 günlük uzun bir sürede lunaparkın çalışmaya devam ettiği,
Boş boş bekleyen İzmir Tarih ve Sanat Müzesi.
Kaderine terk edilen İzmir Resim ve Heykel Müzesi Kültürpark Sanat Galerisi.
7) İzmir Tarih ve Sanat Müzesi ile İzmir Resim ve Heykel Müzesi Kültürpark Sanat Galerisi binalarının, 26 Eylül 2002 tarih, 05/83 sayılı İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi kararı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı‘na tahsis edildiği, söz konusu müze ile sanat galerisinin 4 Kasım 2022 tarihinden bu yana; yani, 1 yıl 9 ay 28 gündür “çalışmalar bitinceye kadar” kaydıyla kapatıldığı ve halen de kapalı olduğu,²
Kültürpark’taki araç trafiğini arttıran Fuar Asayiş Ekipler Amirliği binası.
8) İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin 29 Temmuz 2024 tarihli cevabi yazısında “bir kısım alan Fuar Asayiş Ekipler Amirliği tarafından kullanılmakta olup Kültürpark alanı içerisindeki diğer alanlar ise Belediyemiz birimleri tarafından kullanılmaktadır” şeklinde bilgi verdiği Fuar Asayiş Ekipler Amirliği binasının bu alana hangi tarihte ve koşullarla yerleştiği bilinmemektedir.
İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından tarafıma iletilen bütün bu bilgilerden anlaşılacağı üzere, Kültürpark denilince aklımıza gelen ilk yerlerden İzmir Sanat Kafe, Göl Gazinosu, Kültürpark Yeraltı Otoparkı ve İsmet İnönü Kültür Merkezi gibi yerler İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin kendi birimleri yerine, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre ticaret yapıp kâr elde etmesi için kurulan belediye şirketlerine, Kültürpark Tenis Tesisleri “zenginler kulübü” olarak tanınıp bilinen Kültürpark Tenis Spor Kulübü‘ne, lunapark alanı ise yine kâr elde etmek amacıyla amacıyla faaliyet gösteren diğer bir özel ticari şirkete verilmiş; böylelikle Kültürpark alanının ticari amaçlarla kullanılıyor olması her geçen gün genişleyip yoğunlaşmıştır.
Ayrıca bütün bu alanların dışında İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ait 1)Eski Fuar SergiHolleri ya da Hangarlar olarak bilinen ve yakın zamanda İzmir Büyükşehir Belediyesi hizmet binası olarak kullanılan yapılar, 2) Veteriner İşleri Küçük Hayvan Polikliniği binası, 3) Atatürk Açıkhava Tiyatrosu, 4) İzmir Şehir Tiyatroları Şube Müdürlüğü hizmet binası, 5) Kültürpark Evlendirme Dairesi, 6) Eski İZFAŞ Binası, 7) Celal Atik Spor Salonu ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Spor Kulübü başkanı Hüseyin Egeli yönetimindeki Esti Sutopu Kulübü‘ne adeta tahsis edilmiş olan Celal Atik Yüzme Havuzu, 8) Sosyal Yardımlar Şube Müdürlüğü‘nün “Süt Kuzusu” yardımlarını organize ettiği bina, 9) Fuar zamanlarında Türk Hava Kurumu (THK) tarafından kullanıldığı bilinen Paraşüt Kulesi, 10) İzmir Müftülüğü‘ne ait olduğunu tahmin ettiğim niteliksiz bir mimari yapıya sahip MescitBinası, 11) Sosyal Projeler Dairesi tarafından kullanılan Eski Almanya Pavyonu Binası, 12) Kültürpark Şube Müdürlüğü tarafından kullanılan küçük binalar/barakalar, 13) Atlas Pavyonu, 14) Trafo Merkezi ve 15) Daha çok Pakistan Pavyonu olarak bilinen Eski Evkaf Pavyonu, 16) İzmir Sanat Merkezi binası ile açık otoparklar Kültürpark‘ın adeta İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından işgal edildiğini göstermektedir.
Bu durum da, başlangıçta bir kent parkı olarak tasarlanıp yapılan; ancak, zaman içinde hem İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne, hem de diğer resmi kurumlara ait yapı ve kullanımlarla birlikte yeşil alanları her geçen gün kemirilip yok edilen Kültürpark‘ın bugün mahkum edildiği bakımsızlık dışında betonarme binalarla dolu bir çöplüğe dönüştüğünü göstermektedir.
Bu durumu, 2016-2019 döneminde Kültürpark Platformu olarak ortaya koyup halen devam ettirmekte olduğumuz Kültürpark mücadelesi ve o mücadeleye katılanlar, hatta en ön saflarda yer alan kurum ve kişiler boyutunda değerlendirmeye kalktığımızda;
TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi‘nin 22 Haziran 2016 tarihli “Kültürpark Alanı İçin Hazırlanan Proje Hakkında Görüş, Eleştiri ve Öneriler” başlıklı raporun 9. maddesi³ ile TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu‘nun 26 Eylül 2016 tarihli “TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Kültürpark Projesi Değerlendirme Raporu” başlıklı belgenin 17. maddesinde⁴ “Kültürpark’ın ticari bir alan mantığıyla, bir anonim şirket (İZFAŞ) tarafından “işletilmesi” yerine bu alan daha doğru bir yöntemle park olarak yönetilmeli, organize edilmelidir.“; ayrıca TMMOB Mimarlar, Peyzaj Mimarları ve Şehir Plancıları odaları İzmir şubelerinin bileşeni olduğu Kültürpark Platformu tarafından 2016 yılının Eylül ayında hazırlanan “Kültürpark Projesine İlişkin Değerlendirme Raporu” başlıklı belge⁵ ile Mimarlar Odası Genel Sekreteri Hasan Topal tarafından kaleme alınan “İzmir’in Kongre Merkezi İhtiyaç Değerlendirmesi” başlıklı raporda⁶ “Kongre işletmesi yerel yönetim işi değildir, kongre salonu ve destek birimleri ile birlikte tamamen ticari bir faaliyettir ve Kültürpark’ın o parçası ticari bir işleve terkedilecektir.” ifadelerine yer verildiği için; 2016 yılında meslek odaları ile Kültürpark Platformu tarafından dile getirilen bu düşünce ve talepler çerçevesinde, hem Kültürpark‘ın İZFAŞ tarafından yönetilmemesi, hem de Kültürpark içindeki alan ve yapıların GRAND PLAZA, İZELMAN ve İZDOĞA gibi ticari şirketlerin yönetiminde olmaması amacıyla yapılması gerekenlerin yapılması; ayrıca, rahmetli avukat ve çevre mücadelecisi Noyan Özkan ile sevgili dostum mimar Nejat Saygıner‘in Kültürpark Yeraltı Otoparkı‘nın yapılamaması için verdikleri mücadele çerçevesinde, Kültürpark‘ın içindeki yeraltı otoparkının kaldırılarak oranın yeniden doğaya hediye edilmesini bekliyor ve talep ediyorum.
İşte bütün bu nedenlerle ve sonuç niyetine;
Kültürpark‘ı ticari bir alan olmaktan çıkarmak amacıyla 2016’dan bu yana düşünce ve taleplerini dile getirenler, o tarihlerde bizim mücadele arkadaşlarımız, şimdi ise büyükşehir ve ilçe belediyelerinde belediye başkanı, başkan yardımcısı, başkan danışmanı, meclis üyesi, CHP grup sözcüsü, daire başkanı ya da şube müdürü olarak görev yaptıkları için; yani atık eleştirip talep eden olmaktan çıkıp bir sorumlu olarak uygulayan/uygulayacak konumuna geldikleri için, yıllar önce bizlerle birlikte meslek odası yöneticisi ya da Kültürpark Platformu bileşeni olarak Kültürpark‘ı ticari alan olmaktan çıkarmak, o nedenle Kültürpark‘ta İZFAŞ, GRAND PLAZA, İZDOĞA ve İZELMAN gibi ticari şirketlere tanınan görev ve ayrıcalıkları kaldırmak, Kültürpark tenis kortları başta olmak üzere tüm spor alanlarınıhalkın kullanımına açmak ve Kültürpark‘ın yeniden eskisi gibi bakımlı olması için kollarını sıvayarak ve geçmişteki sözlerine sahip çıkarak yola çıkmalıdırlar diye düşünüyorum. Hele ki, 93. İzmir Enternasyonal Fuarı‘nın 30 Ağustos 2024 tarihli açılışına katılıp fuarda belediyesi adına stand açan kent yöneticileri olarak…
Eski günlerden gelen açıklamalar…
Şayet şimdinin belediye başkanları, başkan yardımcıları, meclis üyeleri, danışmanları, daire başkanları ve şube müdürleri eski günlerin hatırına gereğini yaparlarsa, bizler yani, hem Kültürpark Platformu bileşenleri olarak, hem de Kültürpark‘ı sevip onu sahiplenenler olarak arkalarında olur, yaptıkları her doğru uygulamaya destek veririz. Bu arada tabii ki herhangi göreve ya da makama gelir gelmez geçmişteki Kültürpark mücadelesindeki yerini, söylediklerini ve vaatlerini unutup kariyer yolculuğuna çıkanlara bir sözümüz olmadığı için onları bunun dışında tutmak koşuluyla…
Bu yazının bir diğer armağanı olarak, 2019 yılında TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi tarafından hazırlanıp hem Kültürpark‘taki yer ve yapılar hakkında bilgiler veren hem de Kültürpark ile ilgili temel beklenti ve talepleri belgeleyen “Kültürpark’ın Yapı Envanteri“ni, tarihe not düşmek ve hatırlatmak adına yazıma eklemek istiyorum:
Geçtiğimiz günlerde Basmane‘ye gitmek için Halkapınar aktarma istasyonuna girdiğimde hem istasyon binasının değişik yerlerinde hem de Evka3 yönünden gelen metro vagonunun önünde metro hattının son istasyonu olarak “Kaymakamlık” isminin yazılı olduğunu gördüm ve 24 istasyona sahip bu 27 kilometrelik metro hattının Bornova, Konak, Karabağlar, Balçova ve Narlıdere ilçelerinden geçtiğini ve her bir ilçede ayrı bir kaymakamlığın bulunduğunu dikkate alarak metronun hangi istasyonuna “Kaymakamlık” isminin verildiğini tahmin etmeye çalıştım.
Tabii ki, 2024 seçimlerinden önce ÇED raporundaki iki ayrı istasyonun kaldırılması suretiyle mevcut Evka3-Fahrettin Altay metro hattına eklenen ve metro inşaatı devam ederken iş yapmış gibi gözükmek amacıyla alelacele açılan 7,2 kilometrelik yeni Fahrettin Altay-Narlıdere metro hattını dikkate alınca, “Kaymakamlık İstasyonu” olarak adlandırılan son durağın Narlıdere Kaymakamlığı‘nın yakınındaki son istasyon olduğunu anladım.
Böylesi bir adlandırma işinde “Kaymakamlık” gibi bir merkezi yönetim biriminin adının hangi devletçi kafayla seçildiğini düşünürken, diğer yandan da geçtiği güzergȃhta toplam beş adet kaymakamlığın bulunduğu metro hattındaki Konak İstasyonu‘na aynı kafayla neden “Valilikİstasyonu” adının verilmediğini düşünür oldum…
Üstüne üstlük Halkapınar‘dan metroya bindikten sonra yaşlı kadınlardan oluşan bir grubun önce kendi aralarında tartışıp daha sonra ortalığa sordukları “Kaymakamlık durağı neresi?” sorusuna karşılık olarak başka bir yolcunun “Narlıdere, son durak” cevabını duyunca herkesin şaşkın bakışları altında kahkahalarla gülmekten kendimi alamadım ve çevremdekiler niye böyle bir tepki verdiğimi anlamasalar da en kısa sürede bu konu ile ilgili bir yazı yazma konusunda kendi kendime söz verdim…
Daha sonra bu konuyu sadece eklenen ek metro hattı nedeniyle değişen son istasyona yanlış; daha doğrusu anlamsız bir isim vermenin dışında, daha genel bir çerçevede düşünmenin gerekli olduğunu; bu tuhaf durumun yıllardır farklı şekillerde dile getirilen İzmir‘e özgü bir sorundan kaynaklandığını, 17 duraktan oluşan mevcut hatta 7 duraklı yeni bir hattın eklenmesi suretiyle ortaya çıkan 27 kilometrelik koskoca bir hattın son istasyonunu isimlendiren kamu otoritelerinin konuya ne kadar dar ve sığ bir açından baktıklarını keşfettim.
O nedenle de, bu durumun çoğu kez İstanbullular tarafından dile getirilen “taşralı olma hali” ya da rahmetli Ekrem Akurgal‘ın “uygarlığın doğduğu topraklar” olarak nitelediği gerçek bir dünya kentini, kendilerinin “kasabalı” küçük dünyasından görüp “İzmir’i dünya kenti yapacağız” sloganı ile küçük görüp adeta aşağılayan, bu kentin sahip olduğu değerleri, yetiştirdiği kültür, sanat ve bilim insanlarını bile tanımayan, onlara gereken değeri göstermeyen, “ol mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler” deyişi ile tanımlayabileceğimiz çevre ve kişilerin İzmir‘e layık gördükleri bir ruh hali ile ilgili olduğunu anlamaya başladım.
Aynı duruma, geçtiğimiz yıllarda İzmir‘deki mahallelerle ESHOT duraklarını ve okul isimlerini analiz ettiğim bir araştırmada da tanık olmuş, bu kentteki mekȃnların adlandırılması konusunda çok dar ve sığ bir görüş açısının geçerli olduğunu, otobüs duraklarıyla mahalle ve okullara genellikle o mekȃnın yakınında bulunan dağ, tepe, pınar ve ağaç gibi coğrafi işaretlerin ya da resmi bir kurumun adının verildiğini görmüştüm. Bir de buna Cumhuriyet’in ilk yıllarında özgün adları bırakılarak ve unutularak akılda tutulması mümkün olmayan rakamların verildiği cadde ve sokakları ilave ettiğimizde bu kentin toplumsal hafızasının nasıl yok edildiğini daha iyi anlamış ve bunun kentin yitirilmesi kadar önemli olduğuna inanmıştım.
İşte o araştırmanın da gösterdiği gibi, durak, mahalle ve okullara kısıtlı bir dağarcık üzerinden isim bulan resmi otorite, İzmir‘deki metro hattının Narlıdere‘deki son durağına “Kaymakamlık” adını verirken de aynı kısır, dar görüş açısının esiri olmuş, daha geniş bir açıdan akılda kalacak ve o istasyonu daha iyi ifade edebilecek başka bir isim vermeyi; örneğin, aynı istasyonun yakınındaki Narlıdere Belediyesi‘ne ait Atatürk Kültür Merkezi‘ni işaret edecek şekilde “Narlıdere AKM” ya da Narlıdere’yi 12 Eylül 1922’de Yunan ordusunun işgalinden kurtaran Albay Çolak İbrahim‘in veya Yüzbaşı Kemal‘in adını vermeyi akıl etmemişti.
Oysa bu kent Ege uygarlığının ve Levant‘ın merkezi bir dünya kentiydi, iç ve dış turizm faaliyetlerinin yoğun olduğu, her yıl binlerce turistin ziyaret ettiği bir turizm kentiydi ve bu kentte metronun son durağına daha anlamlı isim seçenekleri dururken, kupkuru bir “Kaymakamlık” adı veriliyordu… Böylesi önemli bir kentte çok daha anlamlı isimler dururken mülki bir yönetim kademesi olarak bu ülkede toplam 922 adet, İzmir‘de de 30 adet bulunan bir mülki yönetim kademesinin adını seçip o son durağa “Kaymakamlıkİstasyonu” adını vermek, nasıl bir düşüncenin, anlayışın, kavrayışın ve yaşadığı kenti tanımayışın örneğidir?
İşte o nedenle, İzmirli yaşlı bir kadının metrodaki yolculara sorduğu o soru bana göre yerinde, doğru, haklı ve anlamlı bir tepki, hepimizin anlamlar çıkarması gereken bir soruydu.
Ve neyse ki bu metro hattı Urla‘ya kadar uzatılmamış ve Urla‘daki son durağa hattın açıldığı tarihte görevde olan kayyum kaymakama ithafen “kayyum kaymakam” ismi verilmemişti… Bu bile bizim açımızdan bir kȃrdı…
“Kaymakamlık” durağında inmek isteyenler! Durağa geldik, hadi hep birlikte inelim ve yaşadığımız toprakları, kentleri daha iyi tanıyıp onların değerini bilelim…
İki bölümden oluşan yazı dizimizin Pazartesi günü yayınlanan ilk bölümünde, aslında bir inşaat ve yatırım şirketi olan; ama, arkasına aldığı kamu kurumları ve kamu finansmanı ile İzmir‘in tarihi kent merkezindeki Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgelerindeki soylulaştırma yatırımları ile görevli TARKEM/Tarihi Kemeraltı İnşaat Yatırım Anonim Şirketi‘nin başvurusu üzerine UNESCO‘nun Dünya Mirası Geçici Listesi‘ne giren ve “İzmir Tarihi Liman Kenti” olarak adlandırılan alanın yönetimi ile ilgili alan başkanlığı, danışma kurulu, eşgüdüm ve denetleme kurulu ile bu alana yönelik stratejik amaç ve hedefleri hayata geçirmek amacıyla hazırlanan alan yönetim planları hakkında bilgi verip bir sonraki yazımızda 5 Mayıs 2020-15.10.2022 tarihleri arasında hazırlanıp 2022-2027 döneminde uygulanmaya başlanan İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Yönetim Planı ile ilgili tespit ve değerlendirmelerimizi bugünkü ikinci ve son yazımızda ele alacağımızı ifade etmiştik.
Evet, bir önceki yazımızda da belirtiğimiz gibi, İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Yönetim Planı, 5 Mayıs 2020 ila 15 Ekim 2022 tarihleri arasındaki 2 yıl 1 ay 24 günlük süre içinde geniş bir ekibin katılımı ile hazırlanmıştır.
Plan, yapılan ihale sonrasında Ankara merkezi İkarya Danışmanlık Stratejik Araştırmalar Reklam Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi tarafından yapılmıştır. Şirketin http://www.ikaryadanismanlik.com adresindeki İnternet sayfası bilgilerine göre şirket faaliyetleri şehir plancısı ve yöneticisi Serdar M. A. Nizamoğlu ile şehir plancıları Ceren İlter ve Bilge Bektaş tarafından yapılmakta olup; Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi kayıtlarına göre 20 Kasım 2012 tarihinde Ankara‘da kurulan şirketin sermayesi 50.000 lira, tek ortağı da Serdar Malkoç Alpaslan Nizamoğlu‘dur.
Hazırlandıktan sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Başkanlığı‘na ait internet sayfalarına PDF formatında konulan İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Yönetim Planı toplam 876 sayfadan oluşmakta ve başlangıçtaki 5 sayfalık yönetici özeti dışında toplam 16 bölümden oluşmaktadır. Bu bölümleri şu şekilde sıralayabiliriz:
Yöntem (s. 22-27), 6 sayfa, Yönetim Alanı ve Bağlantı Noktalarının Konumu (s. 22), 1 sayfa, Koruma Durumu (s. 29-58), 30 sayfa, İzmir Tarihi Liman Kenti İle İlişkili Olan Alanlar ve Ögeler (s. 59-62), 3 sayfa, Alanın Tarihsel Geçmişi (s. 62-488), 426 sayfa, Yönetim Sistemi (s. 489-571), 20 sayfa, Alanda Yürürlükte Olan Mevcut Planlar, Demografik, Sosyal ve Ekonomik Yapı (s. 571-672), 101 Sayfa, GZFT Analizi ve Katılımlı Süreçler, İzmir Tarihi Liman Kenti Değer Analizi, Alan Yönetiminin Genel Yaklaşımı ve Eylem Planı, Projeler, İzleme ve Değerlendirme Göstergeleri ve Uygulama Modeli, Kültürel Miras Etki Değerlendirme, KÜMED, Yönetim Kapasitesi ve Plan Yönetim Planı Koruma Eğitimi Programı.
Söz konusu planda yazılı bilgilere göre hazırlık çalışmaları, 2 mimar, 1 restoratör mimar, 1 tarihçi, 14 şehir plancısı, 1 sanat tarihçisi, 1 arkeolog, 2 sosyolog ve 1 uluslararası ilişkiler uzmanından oluşan Proje Ekibi tarafından hazırlanmıştır.
Şimdi de gelelim, söz konusu planda gördüğümüz olumlu yanlarla olumsuz olarak nitelediğimiz yanlışlık ve eksikliklere:
Sanatçıya, emeğine ve haklarına saygı duymayan bir plan…
1. İzmir Tarihli Liman Kenti Alan Yönetim Planı‘nın ön kapağında çok güzel bir desen olmakla birlikte, planın kapağında ya da künyesinin yazılı olduğu iç kısımlarda bu deseni çizen sanatçıyla ilgili hiçbir bilginin bulunmadığı görülmektedir.
UNESCO’nun Dünya Mirası Geçici Listesi‘nde bulunan İzmir gibi kadim ve önemli bir kent için hazırlanan böylesi önemli bir planda, sanatçıyı, sanatçının emeğini ve yasalarla korunan telif haklarını dikkate almayan bir hatanın, üstüne üstlük sanatçının haklarını korumakla görevli bir bakanlık tarafından yapılması; hem etik hem de insani yönden üzücüdür. Bu uyarıya, “bu desen yapımcısı belli olmayan anonim bir eserdir” şeklinde karşı çıkılsa bile, yine aynı planın başında bu eserin anonim olduğuna dair bilginin yazılarak okuyucunun aydınlatılması gerekirdi diye düşünüyorum.
Bakanlıkça belirlenen sınırların yetersiz olduğunu itiraf eden yine aynı bakanlığa ait bir plan…
2. UNESCO İzmir Tarihi Liman Kenti Yönetim Alanı sınırlarına, Alsancak Limanı ve Alsancak Garı ile arkasındaki endüstriyel kültür mirası bölgesinin; ayrıca, Meles Çayı ve Halkapınar deresi ile tarihi Halkapınar gölü gibi kent tarihi açısından önemli ve öncelikli bölgelerin dahil edilmemesi, yönetim planının hazırlandığı dönemde bile fark edilip kabul edilen bir yetersizliğe dönüşmüştür. Nitekim bunun doğal bir sonucu olarak söz konusu Alan Yönetim Planı’nın 1.1.1 numaralı ilk faaliyet konusu, “İzmir Tarihi Liman Kenti Yönetim Alanı ve Bağlantı Noktaları sınırları, alanın bütüncül ve etkin biçimde korunmasına olanak sağlayacak biçimde; yönetim planı içeriği, alanın tarihsel geçmişi ve ilişkili olduğu bölgelerin değerlendirilmesi kapsamında yapılacak çalışmalar doğrultusunda güncellenecektir” şeklinde belirlenmiş, böylelikle alan sınırlarının ne ölçüde yanlış ve yetersiz olduğu, bu işi gerçekleştirenlerin kendi ağızlarından doğrulanmıştır.
İzmir’e özgü bir tasarım örneği “İzmir Kayıkları”nın olmadığı bir plan…
3. İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Yönetimi Planı‘nın mevcut durum analizi bölümünde, alanın UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi‘ne girdiği “Tarihi Liman Kenti İzmir” adı, 17, 18. ve özellikle 19. yüzyıllarda Akdeniz‘in önde gelen liman kenti olması özelliğinden kaynaklanmış olmasına karşın; tarihsel açıdan büyük ve önemli olan bu “liman kenti olma” halinin denizcilik ve deniz kültürü açısından yeterince ele alınmadığı; örneğin, İzmir’e özgü bir tasarım olarak başka bir coğrafyada rastlanmayan “İzmir Kayıkları” konusunda tek bir bilgilendirme notu ya da stratejik tek bir hedef konulmamış olması ya da İzmir‘in ticaret yaptığı diğer Akdeniz limanları ile yoğun ilişkisinin ele alınıp irdelenmemiş olması bu eksikliğin en somut örneğidir.
Danışman şirketin reklamları ile dolu bir plan…
4. İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Yönetim Planı hazırlık sürecinde kendisinden ücret karşılığı danışmanlık hizmeti satın alınan ve plan metninde yer alan harita ve krokilerin telif hakkına sahip olmayan İkarya Danışmanlık’a ait ticari logonun, 32, 33, 34, 36, 38, 44, 46, 49 ve diğer sayfalarda yer alan harita ve krokilere yerleştirilmiş olması, yapılan profesyonel danışmanlık hizmetinin etiğine uymamaktadır.
Tüm bir kenti kucaklayamayan bir plan…
5. Planın mevcut durum analizi bölümünde, alanın ilişkili olduğu diğer alan ve ögelerle arkeolojik, tarihi, kültürel ve toplumsal ilişkisi açık ve güçlü bir şekilde ortaya konulmamıştır. Örneğin Kültürpark’ın bulunduğu bölgenin 1922 yangınında yok olan eski bir Ermeni mahallesi olmasından ya da Alsancak limanı, istasyonu ve artalanında yer alan endüstriyel miras bölgesinin yönetim planına konu olan alanla ilişkisi tarihi yapılar, kalıntılar, toplumsal yapı ve ilişkiler boyutunda yeterince ortaya konulup analiz edilmemiş ve bunun doğal bir sonucu olarak bu bölgeler plana konu alana dahil edilmemiştir.
Yetersiz ve yanlış verilerle dolu bir plan…
6. Planın “Demografik, Sosyal ve Ekonomik Yapı” başlıklı bölümü, hem TÜİK’in yetersiz ve yanlış verilerinin kullanılmış olması, bazı önemli konuların inceleme dışında bırakılması, önemli ve öncelikli verilerin mevcut olmadığını ortaya koyan anlatımlar çerçevesinde adeta bir itirafname gibidir:
🎯Planın bu bölümünde, Konak ilçesi ile yönetim alanında nüfusun artış/azalış hızı, oranı, yaş grupları arasındaki dağılımı, hane halkı büyüklüğü ve eğitim gibi veriler yer almakla birlikte; bu verilere, yerleşimin “hemşerisi” konumundaki göçmen, mülteci ve sığınmacıların dahil edilmemesi, onlarla ilgili bilgilerin toplanıp değerlendirilmemesi; ayrıca, nüfusun gelecek yıllardaki gelişimi ile ilgili kestirimlerin/projeksiyonların yapılmamış olması nedeniyle gerçek durumu yansıtmayan bir tablo çizilmiştir.
🎯 Turizmle ilgili verilerde de yönetim alanı ile ilgili veriler yerine, 2019 ve 2020 yıllarına ait İzmir ili ve Konak ilçesi verileri ele alınmış, yönetim alanına yönelik özel bir istatistik çalışması yapılmamıştır.
🎯 Ticaret sektörü ile ilgili bölümde bu sektördeki işletmelerin performansı ve bu performansın yıllar içindeki gelişimi yerine, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin uygulama imkânı bulamayan ve sadece 26 mahalleyi kapsayan İzmir Tarihi Kent Merkezi Sürdürülebilir Lojistik Planı’ndaki toptan ve perakende ticaret yerleriyle imalat-depolama işyerlerine ait oranların verilmesi ile yetinilmiştir.
🎯 Mevcut durum analizinin “Otopark Alanları” ile ilgili bölümünde sadece kamuya ait otoparklar sayılmış, sayıları yüzleri bulan açık kaçak otoparklardan ve bunları yöneten otopark çeteleriyle bunların kent siyasetindeki yerinden söz edilmemiştir.
🎯 Mevcut durum analizinde, bölgedeki tarihi yapıların yağmalanıp yok olmasında büyük rolü bulunan katı atık toplama merkezleri ile hurdacıların yerine işaret edilmemiş, Kemeraltı‘nda ve özellikle Basmane‘de neredeyse bir sokağı işgal eden bu depolar adeta görmezden gelinmiştir.
🎯 Altyapı ile ilgili bilgiler verilirken alanın büyük bir kısmında atık su altyapısının kısıtlı olduğu, mevcut olan sistemin de bütünleşik olmadığı, sadece 8 mahallede yağmur suyu altyapısının bulunduğu, diğer mahallelerde ise böyle bir altyapının mevcut olmadığı, devam eden projelerle bu eksikliklerin giderileceğinin belirtilmiş olması bu hizmetleri yürüten İzmir Büyükşehir Belediyesi ve ona bağlı olan İZSU açısından büyük bir ayıp ve eksikliğin itirafı niteliğindedir..
🎯 Planın demografik, sosyal ve ekonomik yapı ile ilgili bu bölümünde bulvar, cadde ve sokaklar tek tek sayılıp tanımlamakla birlikte bu bölgede yaşayanların yaşam kalitesini ortaya koymak amacıyla cadde, sokak, meydan, kaldırım ve genel tuvalet gibi yapılarla ve bunların fiziki yapısı, kalitesi ve yeterliliği ile ilgili bilgilerin verilmemiş olması; ayrıca, bölge içinde faal olan güzergâhlarda çalışan lastik tekerlekli toplu ulaşım araçlarıyla minibüslere ait verilerden söz edilmemesi mevcut sorunların plana yansıtılmaması açısından büyük bir eksikliktir.
🎯 Yönetim alanı içindeki özel müzelerin yıllık ziyaretçi sayılarının belli olmaması, ayrıca, ziyaretçi beklentileri ile ilgili bölümde güvenlik, özellikle de gece saatlerindeki güvenlik ve aydınlatma en önemli sorunlardan biri olduğu halde; bölgedeki suç olayları için sadece iki paragraflık bölüm ayrıldığı, o paragraflarda da 2020 yılında emniyete intikal eden suç sayılarıyla yetinildiği, bölgedeki güvenlik sorunları üzerine ayrı bir stratejik amaç ya da hedef belirleyebilecek bir tespit ve değerlendirmenin yapılmadığı görülmüştür.
🎯 Deprem, yangın ve sel gibi doğal yıkımlarla ilgili bölümlerde yönetim alanı içindeki yapılar ve o yapılarda barınan nüfusun dağılımı ile ilgili teknik bir araştırma, inceleme ve değerlendirmenin yapılmadığı, bölgede bulunan 17.302 yapıdan kaçının bu tür doğal yıkımlara karşı dayanıklı ya da dayanıksız olduğu belirtilmemiştir. Ayrıca 30 Ekim 2020 tarihli Sisam Depremi nedeniyle hasar gören yapılarla bu yapılar hakkında bugüne kadar ne yapıldığı da meçhuldür.
Kaderine terk edilen Altınpark…
Yapılması gereken tüm kamusal hizmetleri bir çuvala dolduran bir plan…
7. Alan yönetim planındaki amaç ve hedefler adeta bu konularda görevli, yetkili ve sorumlu olan kamu kurum ve kuruluşlarının bugüne kadar yapmak zorunda olup da yapmadıkları/yapamadıkları yasal ve rutin kamu hizmetlerinin bütününden oluşmaktadır. Bu anlamda, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınan alanın ya da alanda yer alan kültürel mirasın, listede yer alan diğer dünya kültür mirası örneklerinden “farklı”, “tek”, “özgün“, “ayrıksı” ya da “biricik olma” yanını yansıtan tek bir amaç ve hedefin yer almadığı söylenebilir.
Yapacağını kısa ve öz bir şekilde anlatamayan bir plan…
8. Alan yönetim planında yer alan faaliyet ya da eylemler, akılda tutulmayacak kadar uzun ve zor anlaşılır bir anlatımın konusu olmuştur.
Halkın katılımına kapalı bir plan…
9. UNESCO İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Yönetim Planı’ndaki tüm stratejik tema, amaç, hedef ve faaliyetlerdeki sorumluluğun kamu kurum ve kuruluşlarına yüklendiği, sivil toplum kuruşlarına sadece paydaş olma sıfatı verildiği, o bölgede yaşayan ve çalışanların bölge ya da mahalle ölçeğinde örgütlenerek kültürel mirasın korunması ile ilgili karar ve uygulamalara katılması gibi yenililikçi pratik önerilere yer verilmediği görülmüştür.
Kurum ve kuruluşların kapasitelerini dikkate almayan bir plan…
10. Plandaki amaç, hedef, stratejik hedef ve eylemler/faaliyetler itibariyle sorumluluk verilen kuruluşların bu hedeflere ulaşmasını sağlayacak kapasite (finans, insan kaynağı, teknolojik olanaklar vb.) konusunda bir değerlendirme yapılmış olmakla birlikte; bu değerlendirmelerdeki verilerin eksik olduğu ve kurumlar arası ilişkilerin niteliği ve düzeyi konusunun yeterince tartışılmadığı görülmüş; böylelikle, sorumlu her bir kurum ve kuruluşun birbirinden habersiz tek başına çalışmasının önü açılmıştır.
İstemediğini içeri almayan dağınık bir plan…
11. Planda yazılı eylemler/faaliyetler konusunda sorumlu kurum ve kuruluşlar belirlenirken ve her bir kurum ve kuruluşun sorumluluğu belirlenirken İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı APİKAM Şube Müdürlüğü dışında, İzmir’in Akdeniz ve diğer dünya ülkeleriyle ilişkisini düzenleyen İZMEDA, İzmir Akdeniz Akademisi’nin plan dışında tutulma nedeni anlaşılamamıştır.
Kurum ve kurumlar arasında yanlış seçimler yapan bir plan…
12. Sualtı arkeolojik ve jeomorfolojik araştırmalarla ilgili 1.1.4, 1.1.5 ve 1.1.6 numaralı faaliyetlerin plan uygulamasının son 2-3 yılında yapılacak olmasının gerekçesi; ayrıca, bu konuda Ayhan Sicimoğlu tarafından kurulan TİNA, Türkiye Sualtı Arkeolojisi Vakfı yanında İzmir Urla’da faaliyet gösteren Ankara Üniversitesi Vehbi Koç Deniz Arkeolojisi Araştırma ve Uygulama Merkezi’ne neden rol verilmediği anlaşılamamıştır.
Yapılabilirliği ve sürdürülebilirliği dikkate almadığı için başarısızlığa mahkum bir plan…
13. Alan yönetim planının “Eylemler” başlığı altında listelenen 558 adet faaliyetin tek tek incelenmesi sonucunda, bu faaliyetlerin Kültür ve Turizm Bakanlığı ve belediyelerle diğer kamu kurum ve kuruluşlarının kültürel mirasın korunması konusunda bugüne kadar gerçekleştirilmedikleri ya da yapamadıkları görevlerden oluştuğu görülmektedir. Bu anlamda, plan yapıcıların, her birinin sahip olduğu büyüklük ve taşıdığı hukuki, teknik, kültürel, ekonomik ve toplumsal sorunlar; ayrıca sayıca fazlalık gibi nedenlerle gerçekleşmesi mümkün olmayacak bu kadar çok işten oluşan hayali bir “yapılacak işler listesi” hazırlayarak, 5 yıllık plan süresinin bitiminde, adeta alan içindeki tüm sorunları çözüp yapılacak tek bir iş bırakmamak niyetinde olduğu görülmektedir. 😊 😊
Bir planın “yapılabilirlik” ve “sürdürülebilirlik” gibi temel ilkelerden uzak bir şekilde, eldeki finans, insan kaynağı, teknolojik olanakları ve süreyi dikkate almadan, faaliyetler arasında herhangi bir önem ve öncelik sıralaması yapmadan, stratejik planlama anlayışı çerçevesinde önemli ve öncelikli işleri öne çekmeden; adeta akla gelen ya da rüyada görülen her işi sanki yapılacakmış/yapılabilecekmiş gibi alt alta sıralamak, aslında gerçek, doğru ve etkin bir planlama çalışması yapmak değil, sadece ve sadece yapılması mümkün olmayan bir temenniler listesi hazırlamaktan öteye gitmez.
Nitekim İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Başkanlığı’na ait İnternet sayfasında yayınlanan 2023 Yılı Çalışma Raporu verilerine göre, 2022 yılı içinde yapılıp sonuçlandırılması gereken 4, iki yıllık 2022-2023 döneminde yapılıp sonuçlandırılması gereken 38 adet faaliyetin hiçbiri bugüne kadar bitirilememiş, bunun yerine planda yer almayan 79 adet yeni, daha doğrusu sorumlu kurum ve kuruluşlarının plana bağlı kalmaksızın kendi başlarına yaptıkları faaliyetler, örneğin, 18 Nisan Uluslararası Anıtlar ve Sitler Günü Etkinliği kutlaması ya da hiçbir stratejik hedefle bağlantısı kurulmamış olan Konak Belediyesi İnsan Kaynakları Müdürlüğü’nün konusu belirtilmeyen rutin eğitim etkinlikleri ayrı bir faaliyet olarak plana eklenerek iş yapmış gibi bir izlenim yaratılmaya çalışılmıştır.
Bakanlıkça yetkilendirilmiş TARKEM tarafından delinen bir plan…
14. Alan yönetim planının 1.5.100 numaralı eylemi “Alan Yönetim Planında tanımlanan faaliyetler, projeler ve programlarda belirtilen iş ve işlemlerin yapılabilmesi için kamu kurum ve kuruluşlarının içerisinde yer aldığı İzmir Tarihi Liman Kenti Koruma Programı Yatırım Fonunun kurulması sağlanacak ve söz konusu fonun Alan Yönetim Planı esaslarına uygun bir şekilde Kemeraltı ve Basmane Bölgeleri’ne öncelik verilerek kullanılması yönünde gerekli yasal altyapı oluşturulacaktır.” şeklinde tanımlanmış olup; bunun 2023-2024 yılları içinde gerçekleştirileceği taahhüdünde bulunulmuştur.
Yakın zamanda yine aynı amaçla TARKEM tarafından kurulan “İzmir Tarihi Kemeraltı Gayrimenkul Yatırım Fonu” ile kamu kurum ve kuruluşlarının içerisinde yer alacağı söylenen “İzmir Tarihi Liman Kenti Koruma Programı Yatırım Fonu” olarak adlandırılan bu yeni fonun, 2023 yılının ilk altı ayında bir gelişme olmamakla birlikte ne zaman hangi kurumların katılımı ile oluşturulacağı, bunun TARKEM’in kurduğu gayrimenkul yatırım fonu ile ilişkisi sanırım önümüzdeki günlerde daha net bir şekilde ortaya çıkacaktır.
Ancak dikkate alınması gereken diğer bir nokta, Kültür ve Turizm Bakanlığı‘nın yüklenicisi konumundaki TARKEM‘in, planda sözü edilen ve kamu kurumlarının katılımı ile oluşacak “İzmir Tarihi Liman Kenti Koruma Programı Yatırım Fonu“ndan önce planın öngörmediği ve plan esaslarına aykırı olan İzmir Tarihi Kemeraltı Gayrimenkul Yatırım Fonu‘nu, UNESCO ile yükümlülükleri yerine getireceği gerekçesiyle kurarak sorumlu olduğu planı ilk delen kurum oluşudur.
Tüm faaliyet ve projelerde bütçe ve finans kaynaklarını dikkate almayan bir plan…
15. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu‘nun “Tanımlar ve kısaltmalar” başlıklı 3. maddesinin (a) fıkrasının 11. bendi uyarınca alan yönetimi planlarına konulan stratejik amaç, hedef ve faaliyetlere ait bütçelerin belirtilmesi; ayrıca, yine aynı kanunun Ek 2. maddesi (a) fıkrasının son paragraf hükmü ile Alan Yönetimi İle Anıt Eser Kurulunun Kuruluş ve Görevleri İle Yönetim Alanlarının Belirlenmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğinin 13. maddesi hükmüne göre; kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler ile gerçek ve tüzel kişiler, eşgüdüm ve denetleme kurulunca onaylanan yönetim plânına uymak, ilgili idareler, plân kapsamındaki hizmetlere öncelik vermek ve bu amaçla bütçelerine gerekli ödenekleri ayırmak zorunda olduğu halde hem tüm stratejik amaç, hedef ve faaliyetlerin, hem de alan yönetim planının 797-816. sayfaları arasında dile getirilen 17 adet projenin tahmini bütçeleri belirtilmemiş, kamu kurum ve kuruluşları alan yönetim planında yer alan işleri bütçelerine yansıtmamıştır.
Başarı ya da başarısızlığı doğru bir şekilde ölçemeyecek bir plan…
16. Alan yönetim planı kapsamında yapılacak faaliyetlerin başarı ya da başarısızlığını ölçmek amacıyla geliştirilen göstergeler arasında sayı, büyüklük, uzunluk, miktar gibi niceliği ifade eden kriterlere ağırlık verildiği, memnuniyet düzeyi gibi kullanıcının görüşünü ifade eden niteliğe, yapılan işin kalitesine yönelik göstergelere yer verilmediği; ayrıca, bazı faaliyetlerdeki başarıyı/başarısızlığı ölçmek için bu konuda düzenlenecek raporlara atıf yapılarak objektif olma ilkesinden uzaklaşılmıştır.
Kurum kapasitelerini eksik ve yanlış ölçen bir plan…
17. Alan yönetim planının 846 ila 854. sayfaları arasında yer alan “Yönetim Kapasitesi” bölümünde sadece İzmir Büyükşehir, Konak, Bayraklı ve Bornova belediyelerinin sahip olduğu finans, insan kaynağı ve teknoloji parkı ele alınmış, bunun dışında kalan ve asıl olarak planın asıl sahibi diyebileceğimiz Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü, İzmir Valiliği, Emniyet Genel Müdürlüğü gibi büyük kamu kurum ve kuruluşlarının; ayrıca, belediyeye bağlı İZSU, ESHOT gibi kurumlarla sayıları 100’e yaklaşan belediye şirketinin bu bölge için harekete geçirebileceği finans, insan kaynağı ve teknoloji olanakları gündeme getirilmemiş; ayrıca belediyelerin kapasitesini belirlerken sahip oldukları taşınır mal değerleri ayrıntılı bir şekilde ele alınıp irdelenirken asıl önemli bir konu olan personel giderleri ve sahip olunan taşınmaz değerleriyle iç ve dış borçların dikkate alınmadığı, bu anlamda gerçek bir performans analizi yapılmadığı görülmüştür.
Ayrıca, bu dört belediyeye ait olanaklarla plan kapsamında yapılacak 558 faaliyetin kapsamını mukayese etmeye kalktığımızda, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin plan uygulamasıyla en yakından ilgili birimi Kent Tarihi ve Tanıtımı Dairesi Başkanlığı’nın 2023 yılı başında hiçbir gerekçe göstermeksizin kaldırılması ve her dört belediyenin kültürel mirasın korunması konusunda bugüne kadar gösterdiği başarısız ve yetersiz performans düzeyi (İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 2020 yılında bütçe harcamalarının sadece % 0,6’sını, Konak Belediyesi’nin de 2021 yılı harcamalarının sadece % 0,04’ünü kültürel mirasın korunması görevine tahsis etmesi, diğer belediyelerin ise bu konuda ne miktarda ödeme yaptığının bile belli olmaması) dikkate alındığında her dört belediyenin sahip olduğu finans ve insan kaynağı ile sahip olduğu teknolojik imkanlar itibariyle bu planda yazılı amaç ve hedefleri gerçekleştirmede yetersiz ve başarısız olacağı anlaşılacaktır.
Plan uygulama sonuçlarını halktan saklayan bir plan…
18. UNESCO İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Yönetimi’ne ait İnternet sayfasında 2022 ve 2023 yılları faaliyet raporları için ayrı bir bölüm olmakla birlikte bu raporların şeffaflık ilkesine aykırı olarak kamuoyu ile paylaşılmadığı belirlenmiştir. (http://www.unescoizmir.com/dokumanlar/)
Sonuç olarak;
Evet, iki gün ardı ardına yazdığım iki uzun yazı ile size UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi‘ne alınan İzmir Tarihi Liman Kenti kapsamındaki kültürel mirasın korunması için hazırlanan alan yönetim planı ve bu planın yetersizlikleriyle yanlışları hakkında yeteri kadar bilgi verdiğimi; ayrıca, söz konusu planın bugüne kadar gelen 1,5 yıllık uygulaması ile ilgili sonuçları -tabii ki kamuoyu ile paylaşılan bilgiler çerçevesinde- ortaya koyduğumu düşünüyorum. Ve bütün bu sonuçlar çerçevesinde, “plan” adıyla hazırlanan belgenin, UNESCO yönetim alanındaki kültürel mirası korumaktan uzak olduğunu, planın hazırlanması için kolları sıvayan zevatın “uygulanamaz” ve “sürdürülemez” bir belge için boşuna emek ve zaman harcadığını, bu iş için para alanların da bunu hak etmediklerini, israf niteliğinde harcamaların ise kamu zararına yol açtığını düşünüyorum.
Yine iki bölümden oluşan ve uzun bir araştırma ve incelemenin sonucu olan bir yazıyla karşınızdayım…
Amacım, İzmir‘in “İzmir Tarihi Liman Kenti” adıyla UNESCO‘nun Dünya Mirası Geçici Listesi‘ne alınması sonrasında, Tarihi Kemeraltı İnşaat ve Yatım Anonim Şirketi / TARKEM ve Alan Başkanlığı tarafından 2022-2027 yılları için hazırlattırılan İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Yönetim Planı‘nı inceleyip analiz etmek ve bu analizin sonuçlarını sizlerle paylaşmak.
Çünkü, 2000’li başından bu yana planlama, özellikle de stratejik planlama disipliniyle uğraşıyorum. Bunun için hem okuyor, hem değişik planlar hazırlayarak ya da hazırlama süreçlerine danışmanlık yaparak ya da hazırlanmış olan planları inceleyip analiz ederek bu işi daha iyi öğrenmeye, iyi bir plancı olmaya çalışıyorum. Ayrıca, -bu konuda hiç de mütevazi olmaya çalışmayıp- hem bütüncül hem stratejik planlama anlayışını birlikte, birbiriyle ilişkilendirerek uygulamaya çalışan iyi bir planlama uzmanı olduğumu biliyor ve bu çerçevede bu kez de İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Yönetim Planı‘nı inceleyerek yapılan olumlu ya da olumsuz işler üzerinden bilgimi daha da geliştirmek, bir alan yönetim planının nasıl olması ya da olmaması konusunda yeni şeyler öğrenerek bunları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Çünkü gündeme taşımak istediğim şeyin, 2500 yıldır halkın olan zengin kültürel mirasımızı hazırlanacak iyi bir planla daha iyi yönetilerek daha iyi korunmasını sağlamak ve bu konuda doğru, yerinde, sağlıklı, uygulanabilir ve sürdürülebilir öneriler geliştirmek olduğunu biliyorum.
Bu amaçla, iki bölümden oluşan yazımın bu ilk bölümünde sizlere Kültür Turizm Bakanlığı, İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Valiliği, TARKEM ve UNESCO bağlamında İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Yönetim Planı‘nın hazırlık süreciyle ilgili genel bilgiler, ikinci bölümde de plan metni ile planın 2022-2023 dönemi uygulamalarını ele alarak gördüğüm olumlu ya da olumsuz yönler üzerinden önerilerde bulunmak istiyorum.
İsterseniz işe olayların gelişim örgüsü üzerinden hayata geçenleri hatırlatmakla başlayalım:
İzmir‘in tarihi kent merkezindeki Kemeraltı, Basmane, Kadifekale, Karataş, Mimar Kemaleddin, Çankaya ve Kervan Köprüsü gibi değerleri kapsayan bölgesi ile bu tarihi merkezin çevresindeki Smyrna/Bayraklı, Yeşilova ve Yassıtepe höyüklerini kapsayan bağlantı noktaları, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin de % 30 oranında hissedar olduğu Tarihi Kemeraltı İnşaat Yatırım Anonim Şirketi, kısa adıyla TARKEM‘in yaptığı başvuru üzerine 14 Nisan 2020 tarihinde UNESCO Dünya Miras Komitesi tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi‘ne alındı.
Böylelikle UNESCO‘ya başvurup 84 adet arkeolojik, tarihi, kültürel ve doğal varlığını Dünya Mirası Geçici Listesi‘ne kabul ettiren bir ülke olarak, İzmir‘in daimi listeye ne zaman gireceğini merak etmeye başladık. Hele ki Antalya‘daki Karain Mağarası‘nın 1994 yılından bu yana ya da aralarında Ağrı/İshakpaşa Sarayı, Mardin, Antalya/St. Nicholas Kilisesi, Trabzon/Sumela Manastırı‘nın da bulunduğu 11 adet değerli varlığın 2000 yılından beri daimi listeye girmek için sıra beklediğini düşündüğümüzde…
Çünkü bu konuda samimi olan bizler, ülke olarak sahip olduğumuz tüm kültürel mirası kendi elimizle yok etme potansiyeli yüksek bir toplum olarak, en iyi ve etkili korumanın Birleşmiş Milletler örgütüne bağlı UNESCO eliyle olacağına, bizim yapamadığımızı UNESCO‘nun yapacağına inanıyoruz. İyi niyetli olmayanlarımız ise, UNESCO‘nun koruma şemsiyesinin altına girmiş bir değeri, -kendi deyimleriyle- uluslararası bir “cazibe merkezi” haline getirerek iç ve dış turizmin nesnesi ya da yeni kentsel rantların kaynağı haline getirmek, daha doğrusu soylulaştırma girişimlerine konu yapmak suretiyle daha fazla para kazanmak, daha fazla zengin olmak istiyorlar. Aynen İzmir‘de yaşayıp gördüğümüz yağmalama girişimlerinde olduğu gibi….
Tabii bu arada, sırtımızı dayayıp güvenmeye kalktığımız UNESCO‘nun yakın zamanda geçirdiği değişimi iyi bilip oradaki gelişmeleri de izlememiz gerekiyor. Neden derseniz, bir zamanlar bu alanda son derece yetkin karar ve itirazlarıyla, örneğin, 1985’de Dünya Mirası Daimi Listesi‘ne giren İstanbul‘u, Tarihi Yarımada üzerindeki yoğun yapılaşmalar nedeniyle daimi listeden çıkarma tehdidinde bulunan kimliğiyle UNESCO, artık -ne yazık ki- eski özelliğini korumuyor. ABD hükümetinin Donald Trump döneminde UNESCO‘dan ayrılmasından sonra, UNESCO oldukça küçülen bütçesi ve o bütçeye uygun daha düşük profilli elemanlarla, neredeyse her küçük ülke ile liste pazarlığı yapar, eskiden titizlikle uygulanan kriterleri uygulamaz hale gelmiş durumdaydı. O nedenle de, son yıllarda küçük ülkelerin Dünya mirası açısından çok da önemli olmayan değerleri listeye girmeye, her iki liste de sayı itibariyle kabarmaya başlamıştı. Neyse ki, geçtiğimiz aylarda ABD biriken 616 milyon dolar tutarındaki aidat borcunu ödeyeceğini duyurdu ki, bu alanda işin ciddiyetine önem verenlerin içi bir nebze olsun ferahladı. Bu çerçevede, yeniden eski günlerine dönmesini beklediğimiz UNESCO‘nun kazanacağı yeni yetkinlik ve otorite ile İzmir‘in durumunu ne ölçüde ciddiye alacağı da ayrı bir merakın konusu olmaya başladı…
Gelelim, İzmir‘in, “İzmir Tarihi Liman Kenti” adıyla UNESCO‘nun Dünya Mirası Geçici Listesi‘ne girmesinden sonra yapılanları anlatmaya…
UNESCO‘nun 4 Nisan 2020 tarihli kararı sonrasında İzmir Tarihi Liman Kenti Yönetim Alanı sınırı, güneyde Cicipark, güneybatıda Karataş, batıda Konak Pier, kuzeybatı ve kuzeyde Mimar Kemaleddin Bölgesi Kentsel Sit Alanı, doğuda Kervan Köprüsü’nü içine alacak şekilde ve ayrıca bu alanların dışında kalan Yeşilova, Yassıtepe ve Smyrna-Bayraklı höyükleri arkeolojik sit alanın “bağlantı noktası” olacak şekilde 7 Ekim 2020 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından belirlenmiş ve bu işlemin hemen arkasından yapılan sınır belirleme işleminin son derece yetersiz olduğu, kentin eski İngiliz Limanı olarak bilinen Alsancak bölgesi ile onun hemen arkasındaki Endüstriyel Miras Bölgesi‘nin bu alana dahil edilmemesinin önemli bir yanlışlık ve eksiklik olduğu ortaya çıkmıştır. Nitekim sonrasında kurulan İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Yönetimi‘nin hazırlattığı Alan Yönetim Planı‘nın 1.1.1. numaralı ilk faaliyet hedefi, alan sınırlarının yeniden gözden geçirilmesi ile ilgili olduğu için, bu hedef yapılan yanlışlık ve eksikliğin resmi dildeki itirafı anlamına gelmiştir.
Diğer yandan da İzmir Tarihi Liman Kenti alanı ile ilgili yönetim planının hazırlanması ve UNESCO Dünya Miras Listesi adaylık dosyasının oluşturulması için özel bir inşaat ve yatırım şirketi olan TARKEM, 5 Mayıs 2020 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş ve “İzmir Tarihi Liman Kenti Yönetim Planı” hazırlıkları TARKEM tarafından başlatılmıştır.
Plan hazırlıklarının başlatıldığı bu süreçte, uzun zamandır TARKEM‘in danışmanlığını yapan İzmir İl Kültür ve Turizm eski müdürü Abdülaziz Ediz, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün 26 Ekim 2020 tarihli resmi yazısı ile “İzmir Tarihi Liman Kenti” Alan Başkanı olarak görevlendirilmiş, ardından Danışma Kurulu ile Eşgüdüm ve Denetleme Kurulu üyeleri belirlenmiş, her iki kurul 14 Nisan 2021 tarihinde ilk toplantısını yapmış, söz konusu İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Yönetim Planı ise Ankara‘daki İkarya Danışmanlık isimli şirketin yönlendirmesiyle sonuçlanarak 29.06.2022 tarihli Eşgüdüm ve Denetleme Kurulu toplantısında oy birliğiyle kabul edilmesinin ardından, 15.10.2022 tarihinde hazırlıkları tamamlanan adaylık dosyası Kültür ve Turizm Bakanlığı‘nca değerlendirilmek üzere Ankara‘ya gönderilerek resmi süreç başlatılmıştır.
Böylelikle, toplam 2 yıl 1 ay 24 günlük süre içinde hazırlanan 876 sayfalık İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Yönetim Planı hem bakanlığın hem de alan başkanlığının İnternet sayfasında yayınlanarak kamuoyunun bilgisine sunulmuştur.
Bu arada tarihe not düşmek amacıyla, İzmir Tarihi Liman Kenti Alan Yönetim Planı‘nı hazırlayıp kabul eden ve ayrıca denetleyecek olan ve 17 adet kurum ve kuruluşun temsilcilerinden oluşan İzmir Tarihi Liman Kenti Eşgüdüm ve Denetleme Kurulu‘nda yer alan kurumların Alan Başkanı dışında sırasıyla Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, İzmir Valiliği, İzmir Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı, İzmir Vakıflar Bölge Müdürlüğü, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Konak, Bayraklı ve Bornova belediyeleri, İzmir Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü, İzmir I Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü, İzmir Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü, İzmir Müze Müdürlüğü, İzmir Kalkınma Ajansı, TARKEM, İzmir Vakfı ve TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi olduğunu,
32 kişiden oluşan Danışma Kurulu üyelerinin de Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Hümeyra Birol, Ege Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Şakir Çakmak, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Zeynep Aktüre, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mimari Restorasyon Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Başak İpekoğlu, Ege Üniversitesi Coğrafya Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Gözde Emekli, Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Alp Timur ve İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Şehir ve Bölge Planlama Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Koray Velibeyoğlu ile Smyrna Antik Kenti, Bayraklı ve Yeşilova höyükleri kazı başkanları, Akıncı, Konak ve Kubilay mahalle muhtarları, İMEAK Deniz TicaretOdası, İzmir TicaretOdası ve İzmir Otel, Pansiyon ve İşçileri Odası temsilcileri, TMMOB Şehir Plancıları, Mimarlar ve Peyzaj Mimarları odalarının İzmir şubesi temsilcileri, ÇEKÜL Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı, Ege Turistik İşletmeciler ve Konaklamalar Birliği (ETİK), İzmir Kent Konseyi, İzmir Turist Rehberler Odası, İzmir Vakfı, Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB), Türkiye Lokantacılar ve Pastacılar Federasyonu, İzmir Tarihi Kemeraltı Esnaf Derneği, Kentimiz İzmir Derneği, Musevi Cemaati Vakfı, Efes ve Bergama alan başkanlarıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi şirketi BİMTAŞ, Boğaziçi Peyzaj İnşaat Müşavirlik Teknik Hizmetler Sanayi Ticaret Anonim Şirketi genel müdüründen oluştuğunu belirtmemiz gerekiyor.
Gelelim, bu tür alan yönetim planlarının ne işe yaradığına, nasıl hazırlanması ve uygulanması gerektiğine…
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu‘nun “Tanımlar ve kısaltmalar” başlığını taşıyan 3. maddesinin 10, 11 ve 12. fıkralarına göre;
“Yönetim alanı“, sit alanları, ören yerleri ve etkileşim sahalarının doğal bütünlüğü içerisinde etkin bir şekilde korunması, yaşatılması, değerlendirilmesi, belli bir vizyon ve tema etrafında geliştirilmesi, toplumun kültürel ve eğitsel ihtiyaçlarıyla buluşturulması amacıyla, plânlama ve koruma konusunda yetkili merkezî ve yerel idareler ile sivil toplum kuruluşları arasında eşgüdümü sağlamak için oluşturulan ve sınırları ilgili idarelerin görüşleri alınarak Bakanlıkça belirlenen yerlerdir.
“Yönetim plânı“, yönetim alanının korunmasını, yaşatılmasını, değerlendirilmesini sağlamak amacıyla, işletme projesini, kazı plânı ve çevre düzenleme projesi veya koruma amaçlı imar plânını dikkate alarak oluşturulan koruma ve gelişim projesinin, yıllık ve beş yıllık uygulama etaplarını ve bütçesini de gösteren, her beş yılda bir gözden geçirilen plânlardır.
“Bağlantı noktası” ise, yönetim alanı sınırlarında yer almamakla birlikte, arkeolojik, coğrafi, kültürel ve tarihi nedenlerle veya aynı vizyon ve tema etrafında yönetim ve gelişiminin sağlanması bakımından bu yer ile irtibatlandırılan kültürel varlıklardır.
Yine aynı kanunun “Alan Yönetimi, Müze Yönetimi ve Anıt Eser Kurulu” başlığını taşıyan ek 2. maddesinin (a) fıkrasına göre;
1. Yönetim alanlarında alan yönetimi…. kurulur.
2. Yönetim alanları ile bunların bağlantı noktalarının korunması, değerlendirilmesi ve geliştirilmesi amacıyla Bakanlıkça yönetim planı taslağı hazırlanır veya hazırlattırılır. Bakanlık, yönetim planlarının hazırlanmasına ilişkin olarak alanla ilgili diğer kamu kurum ve kuruluşları ile her türlü işbirliği yapabilir.
3. Hazırlanan taslağın karara bağlanması ve uygulanması konusunda önerilerde bulunmak amacıyla alanda mülkiyet hakkı bulunanlardan, meslek odaları ve sivil toplum örgütleri üyeleri ile üniversitelerin ilgili bölümlerinin öğretim üyelerinden Bakanlıkça bir danışma kurulu oluşturulur.
4. Eşgüdümün sağlanması amacıyla Bakanlıkça bir alan başkanı belirlenir. Alan başkanının görev süresi üç yıldır. Görev süresi sona eren alan başkanı Bakanlıkça tekrar atanabilir. Alan başkanlığı görevini fiilen yürütenlere, Devlet memurları aylık katsayısının (20000) gösterge rakamı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarı aşmamak kaydıyla Bakan tarafından belirlenecek miktarda, damga vergisi hariç herhangi bir vergiye tâbi tutulmaksızın çalışmayı takip eden her ay başında Kültür ve Turizm Bakanlığı Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğü bütçesinden ödeme yapılır.
5. Bakanlık tarafından hizmetine ihtiyaç duyulan idarelerin birer temsilcisi ve danışma kurulunca seçilecek iki üyenin katılımıyla eşgüdüm ve denetleme kurulu kurulur. Alan başkanı, kurulun da başkanıdır. Kurul, bu taslağı inceleyip mutabakata varmak suretiyle yönetim plânını altı ay içerisinde onaylamaya ve bu plânın uygulanmasını denetlemeye yetkilidir.
6. Kurulun denetim görevini yerine getirebilmesi amacıyla ilgili kurum uzman personelinden ve denetim elemanlarından oluşan bir denetim birimi kurulabilir. Bu birim, ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile üçüncü kişilerden yönetim plânı ve uygulaması ile ilgili her türlü bilgi ve belgeyi istemeye yetkilidir.
7. Kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler ile gerçek ve tüzel kişiler, eşgüdüm ve denetleme kurulunca onaylanan yönetim plânına uymak, ilgili idareler, plân kapsamındaki hizmetlere öncelik vermek ve bu amaçla bütçelerine gerekli ödenekleri ayırmak zorundadır.
Ayrıca kanunun Ek 2. maddesine dayanılarak çıkarılıp 27.11.2005 tarih, 26006 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan “Alan Yönetimi ile Anıt Eser Kurulunun Kuruluş ve Görevleri ile Yönetim Alanlarının Belirlenmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” ile kanunda yazılı hükümlerin ayrıntıları düzenlenmiştir,
Yazımın önümüzdeki günlerde yayınlanacak ikinci ve son bölümüne bir girizgah yapmak amacıyla bugünkü yazımın son cümlesi olarak, gerek 2863 sayılı kanun gerekse yukarıda adı verilen yönetmelik hükümlerine göre alan yönetim planlarını kanunun ve yönetmeliğin tanımladığı şekilde hazırlama ve denetleme yetkisinin o yönetim alanı için oluşturulan eşgüdüm ve denetim kurullarına ait olduğunu, planın uygulamasından sorumlu hiçbir sorumlu kurum ve kuruluşla paydaşın planda değişiklik yapma ya da planda olmayan faaliyetleri plana dahil etme yetkisine sahip olmadığını, plana aykırı uygulamalar yapamayacağını hatırlatmak isterim.
Hatırlayacak olursanız geçen haftaki en son yazımızda, İzmir’in tarihi kent merkezi olarak adlandırılan Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgeleriyle UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi‘ne giren tanımlı alanın sorumluluğunu üstlenen Tarihi Kemeraltı İnşaat Yatırım Anonim Şirketi‘nin; kısa adıyla TARKEM‘in 2023 yılı içinde anlaştığı Re-Pie Portföy Yönetimi A.Ş.‘nin sorumluluğunda kurulan İzmir Tarihi Kemeraltı Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı konusunda bilgiler vererek bu konudaki çekincelerimizi belirtmiştik.
Bu konu ile ilgili olarak bu haftaki yazımda ise, 1 Milyar Dolar tutarında yatırım beklenen bu fondan kimlerin pay alabileceğini ele almak istiyorum. Çünkü yapılan açıklamalar ve yazdırılan gazete haberleriyle kamuoyunda öylesine bir algı yaratıldı ki, elinde 50.000 lirası olan herkes, özellikle de Kemeraltı‘nda yaşam savaşı veren her esnaf ve zanaatkar bu fonun katılımcısı olabilecekmiş gibi yanıltıcı bir ortam oluşturuldu…
O nedenle de, daha güvenilir olması için bu konularda faaliyette bulunup danışmanlık yapan Kılınç Hukuk ve Danışmanlık Bürosu‘nun web sayfasında yer alan bir makaleyi sizlerle paylaşarak, Kemeraltı ve Basmane‘deki Mavi Kortejo, Alga Çikolata Fabrikası, Tarihi Akın Pasajı gibi hepimizin gözünün içine baktığı tarihi kültürel mirası bundan böyle alınıp satılacak ya da kiraya verilecek bir yatırım nesnesine, üzerinden para kazanılacak basit bir gayrimenkule dönüştüren İzmir Tarihi Kemeraltı Gayrimenkul Yatırım Fonu‘ndan katılım payı alabilecek “nitelikli yatırımcılar“ın kimler olduğunu net bir şekilde ortaya koymaya çalışacağım:
Yatırım Fonları Kapsamında Nitelikli Yatırımcı Nedir? Ve Kilit Yatırımcı Kavramları
I. Giriş
Günümüz sermaye piyasasının vazgeçilmez enstrümanlarından birisi olan yatırım fonları, yatırımcıların yatırımlarını birleştirerek kendi başlarına yönetimsel, operasyonel ve sermaye büyüklüğü gibi kriterler bakımından girişemeyecekleri çeşitli alanlardaki yatırımlara, fon adı verilen sermaye piyasası araçları ile profesyonel fon yönetimleri aracılığıyla girmelerine ve bu kapsamda yatırımlarını büyük çaplı yatırımların şemsiyesi altında değerlendirmelerine imkân sağlamaktadır.
II. Nitelikli Yatırımcı Kimdir, Şartları Nelerdir?
Sermaye piyasası mevzuatını düzenleyen 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu (“SPKn”) ve Sermaye Piyasası Kurulu (“SPK” ve/veya “Kurul”) düzenlemeleri; serbest yatırım fonları kapsamında yapılan muhtelif yatırımlarda, yatırımcıların niteliklerini ve Kurul’un aradığı diğer şartları esas alarak; bazı yatırımcıları global dünyadaki sermaye piyasası uygulamalarına paralel olarak, “nitelikli yatırımcı” olarak tanımlamıştır.
28.06.2013 tarih ve 28691 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren II-5.2 sayılı Sermaye Piyasası Araçlarının Satışı Tebliği (II-5.2 Sayılı Tebliğ)’nin 4. maddesi uyarınca nitelikli yatırımcı; “Sermaye Piyasası Kurulunun yatırım kuruluşlarına ilişkin düzenlemelerinde tanımlanan ve talebe dayalı olarak profesyonel kabul edilenler de dahil profesyonel müşteriler”, şeklinde ifade edilmektedir.
17.12.2013 tarih ve 28854 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Yatırım Kuruluşlarının Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Tebliğ (III.-39.1)’in 31. maddesine göre profesyonel müşteri ise kendi yatırım kararlarını verebilecek ve üstlendiği riskleri değerlendirebilecek tecrübe, bilgi ve uzmanlığa sahip müşteri olarak tanımlanmıştır. Bir müşterinin profesyonel müşteri olarak dikkate alınabilmesi için aşağıdaki kuruluşlardan biri olması ya da aşağıda sayılan nitelikleri haiz olması gerekir:
1. Aracı kurumlar, bankalar, portföy yönetim şirketleri, kolektif yatırım kuruluşları, emeklilik yatırım fonları, sigorta şirketleri, ipotek finansman kuruluşları, varlık yönetim şirketleri ile bunlara muadil yurt dışında yerleşik kuruluşlar.
2. Emekli ve yardım sandıkları, 17.7.1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun geçici 20. (yirminci) maddesi uyarınca kurulmuş olan sandıklar.
3. Kamu kurum ve kuruluşları, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu gibi uluslararası kuruluşlar.
4. Nitelikleri itibarıyla bu kurumlara benzer olduğu Kurul’ca kabul edilebilecek diğer kuruluşlar.
5. Aktif toplamının 50.000.000 Türk Lirası, yıllık net hâsılatının 90.000.000 Türk Lirası (doksan milyon Türk Lirası), öz sermayesinin 5.000.000 Türk Lirası’nın (beş milyon Türk Lirası) üzerinde olması kıstaslarından en az ikisini taşıyan kuruluşlar.
6. Yatırım Kuruluşlarının Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Tebliğ (III.-39.1)’in 32. (otuz ikinci) maddede tanımlanan talebe dayalı olarak profesyonel kabul edilen müşteriler.
17.12.2013 tarih ve 28854 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Yatırım Kuruluşlarının Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Tebliğ (III.-39.1)’in 32. (otuz ikinci) maddesine göre genel müşterilerden aşağıdaki nitelikleri haiz olanlar, yazılı olarak talep etmeleri ve aşağıdaki şartlardan en az ikisini sağladıklarını tevsik etmeleri durumunda, yatırım kuruluşunun sunabileceği hizmet ve faaliyetlerden profesyonel müşteri sıfatıyla yararlanabilir. Bir müşterinin profesyonel müşteri olarak kabul edilebilmesi için aşağıdaki şartlardan en az ikisini sağlaması gerekir:
a) İşlem yapılması talep edilen piyasalarda son 1 (bir) yıl içinde, her 3 (üç) aylık dönemde en az 500.000 Türk Lirası (beş yüz bin Türk Lirası) hacminde ve en az 10 (on) adet işlem gerçekleştirmiş olmaları
b) Nakit mevduatlarının ve sahip olduğu sermaye piyasası araçlarının da dâhil olduğu finansal varlıkları toplamının 1.000.000 Türk Lirası (bir milyon Türk Lirası) tutarını aşması
c) Finans alanında üst düzey yönetici pozisyonlarından birinde en az 2 (iki) yıl görev yapmış olması veya sermaye piyasası alanında en az 5 (beş) yıl ihtisas personeli olarak çalışmış olması veya Sermaye Piyasası Faaliyetleri İleri Düzey Lisansı veya Türev Araçlar Lisansına sahip olması.
Yukarıda ifade edilen şartları sağlayan müşteriler, Kurul düzenlemeleri uyarınca talebe dayalı olarak profesyonel kabul edilen müşteri sayılmakta ve nitelikli yatırımcı olarak değerlendirilmektedir.
Nitelikli yatırımcıların serbest fonlara dahil edilmesi, fon ihraç belgesi karşılığında katılım payı ödemesi akabinde, tercihen fon ve yönetici şirketi ile nitelikli yatırımcı arasında yatırımcı sözleşmesinin akdi ile mümkün olmaktadır. SPKn ve ilgili yasal mevzuat uyarınca fonlara yatırım yapacak nitelikli yatırımcılara belli birtakım ayrıcalıklı hakların tanınması da mümkündür.
III. Kilit Yatırımcı Kime Denir, Hakları Nelerdir?
Sermaye piyasası mevzuatı içerisinde, nitelikli yatırımcı kavramından farklı bir şekilde “kilit yatırımcı” kavramı açıkça tanımlanmış bir kavram olamayıp sermaye piyasası şirketleri ve yatırımcılar arasında sektörel bir tabir olarak kullanılan bir terim olarak ele alınmaktadır.
Uygulamada kilit yatırımcı olarak ifade edilen kişi, temelde bir nitelikli yatırımcı olsa da, fon portföyüne yapmış olduğu yatırımın büyüklüğü veya yatırımcı olarak fonun geleceğindeki stratejik önemi itibariyle, fon yatırım kararlarının alınması açısından yetki veya söz sahibi olan yatırımcılar veya ilgili mevzuat uyarınca nitelikli katılma payını[1] elinde bulunduran yatırımcılardır. Bu haliyle mevzuatta tanımlanan “nitelikli yatırımcı” kavramından farklı olan “kilit yatırımcı”, fon tahtında 6098 Türk Borçlar Kanunu hükümleri dahilinde sözleşme yapma serbestisi ve Kurul düzenlemeleri çerçevesinde şekillendirilmektedir. Bu kapsamda her ne kadar nitelikli yatırımcı ve kilit yatırımcı kavramları farklı olsa da bir kilit yatırımcı ilgili mevzuat uyarınca nitelikli yatırımcı statüsünde kabul edilmektedir.
Kilit yatırımcıların fona dahil edilmesi, nitelikli yatırımcıların kilit yatırımcının katılımını sağlayacak şekilde kısıtlanması dışında [2], kilit yatırımcının fona katılım payı ödemesi ve akabinde fon ve yönetici şirketi ile kilit yatırımcı arasında yatırımcı sözleşmesinin akdi ile mümkün olmaktadır.
Kilit yatırımcıya fonlar tarafından;
1. Yatırım komitesinde üye ile temsil edilme,
2. Kritik konularda alınabilecek kararları veto etme,
3. Girişim şirketlerinin yönetim kurulu organlarına seçilme ve ilgili girişim şirketlerinin yönetiminde söz ve oy hakkı sahibi olma vb.
Şeklinde nitelikli hakların tanınması söz konusu olabilir. Belirtilen hususların yatırımcı sözleşmesinde yer verilmesi suretiyle; fonlara alınan kilit yatırımcılara, içtüzükte, ihraç belgesinde ve yatırımcı sözleşmesinde ek hak ve yetkilerin tanınması mümkün olmaktadır.
IV. Sonuç Olarak
Sermaye piyasalarında serbest fonlar kapsamında yapılacak yatırımların başarıya kavuşarak tüm yatırımcılarının kazançlarının maksimize etmek için zaman zaman profesyonel fon yönetimi kadar fona büyük çaplı yatırımların dahil edilmesi ve/veya stratejik önemi haiz yatırımcılara birtakım ayrıcalıklı hakların verilmesi icap etmektedir.
Serbest fonlara katılacak yatırımcıların niteliklerini belirleyen bir şemsiye kavram olan “nitelikli yatırımcı” ve bu kavram altında tanımlanan “kilit yatırımcı” kavramı, yukarıda ifade edilen beklentileri karşılamakta ve sermaye piyasasında faaliyet gösteren fonların nitelikli, hedef odaklı ve yüksek başarı getiren yatırımlara imza atmasına katkı sağlamaktadır.
[1] Girişim Sermayesi Yatırım Fonlarına İlişkin Esaslar Tebliği (III-52.4)’nin 13/11 maddesine göre; “Fon, içtüzüğünde hüküm bulunması şartı ile nitelikli katılma payı ihraç edebilir. Nitelikli katılma payı sahiplerine veya bunların yasal temsilcilerine tanınan yönetimsel haklar ile kar payı imtiyazlarına ilişkin bilgilere fon içtüzüğü, ihraç belgesi ve yatırımcı sözleşmesinde yer verilir. Nitelikli katılma payı sahiplerinin fonun portföy yöneticisinin yatırım komitesinde yer alması, fonun yatırım yapacağı girişim şirketlerinin ve portföy yöneticilerinin seçimi, yatırımdan çıkış stratejisinin belirlenmesi gibi hususlarda olumlu görüşünün alınması mümkündür. Kurucu veya varsa portföy yöneticileri nitelikli katılma payı sahibi olabilir.”
[2] Sermaye Piyasası Araçlarının Satışı Tebliği (II-5.2.) kapsamında imkân verilen halka arz edilmeksizin satış şekilleri ile birlikte nitelikli katılma payı yaratmak sureti ile pay ihracı gibi çeşitli yöntemlerle kilit yatırımcı, imtiyazları korunarak fona dahil edilebilmektedir.
İnsanoğlunun her türlü beraberliği, bunu oluşturan kişi, örgüt ya da grupların birbirlerine karşılıklı güveni üzerinde gelişen bir düşünce ve duygu birliğini gerektirir. Bu koşulların oluştuğu o ilk an’da, sözünü ettiğimiz beraberlik ya da birlik hali kendiliğinden ortaya çıkar ve bu koşulların varlığı süresince devam edip, azalması ya da yok olması durumunda tüm taraflara zarar verip ortadan kaybolur.
O nedenle ister ticari, ister duygusal ya da ister siyasal olsun her türlü beraberliğin maddi ve manevi anlamda sağlam temeller üzerinde yükselmesi gerekir ve bu temellere bir zarar gelmediği sürece o beraberlik, işbirliği hali devam eder gider. Arkadaş, sevgili, eş ya da ticari anlamda ortak olma halleri hep bu özellikleri taşır, hep bu süreçleri yaşar.
İşte o nedenle, tüm meslek yaşamım süresince birlikte çalışmayı düşündüğüm kişi, örgüt ya da gruplar ne kadar bilgili, deneyimli, becerikli ve yetenekli olurlarsa olsunlar, onların dünya görüşleri, siyasetleri, dünyaya bakışları benimle aynı ya da benzer olmadığı, başka bir anlatımla “doku uyuşması” olmadığı sürece tek bir adım dahi atmadım, arada bir yanlışlıkla attıklarım olsa bile en kısa sürede geri giderek o işten sıyrılmaya çalıştım. Örneğin meslek hayatımın 1991 ila 2015 yıllarını kapsayan son döneminde sunduğum eğitim, yönetim, planlama, araştırma ve iletişim danışmanlığı hizmetlerinde hiçbir şekilde benimle aynı düşüncede olmayan MSP‘li, MHP‘li ya da AKP‘li belediyelerle, belediye başkanlarıyla ve siyasetçilerle çalışmadım. Çalıştığım ANAP‘lı ya da DYP‘li belediye başkanları ise esasen sol görüşlüydüler ve çoğu kez daha sonra CHP‘ye geçmişlerdi. MSP, MHP ve AKP gibi sağ partilerden ve siyasetçilerden gelen tek tük teklifi ise inandırıcı gerekçeler yaratarak kabul etmedim. Bu anlamda, İzmir Limanı davalarıyla ve oğlunun gemicikleri ile ünlenip 2015 seçimlerinde İzmir Büyükşehir Belediyesi başkan adayı olarak karşımıza çıkan İzmir milletvekili, eski Ulaştırma Bakanı ve Başbakan olan Binali Yıldırım‘ın seçim kampanyasını yönetme, kampanyaya katkıda bulunma ya da seçim projelerini hazırlama gibi bir işi yapmak hiçbir şekilde aklıma gelmedi, gelse bile bunu kendime yedirip kabul etmem mümkün olmazdı. Nitekim ANAP‘lı belediye başkanı olarak bir dönem danışmanlığını yaptığım Balçova Belediye BaşkanıMustafa Şentürk‘ün izleyen seçimlerde AKP aday adayı olması durumunda, ona yardımcı olmanın etik olarak doğru olmadığını düşünerek gelen teklifi kabul etmedim. Bu çerçevede bu gün AKP‘li olup yarın öbür gün bir çırpıda CHP‘li olan; hatta daha sol partilere geçen siyasetçilerin bu akıl dışı tercih ve tutumlarına ise aklım hiç ermedi.
Kısacası bana göre herkes düşünce, duygu, siyaset, dünya görüşü ve ideolojisiyle geçmişine uygun olan yerde yer almalı, ilkelerinden taviz vermemeliydi. Söz konusu olan iş, çoğu insanın “profesyonellik” olarak kabul ettiği para kazanmaya dayalı işler bile olsa…
Yol ayrımı… Kiminle birlikte ve nasıl?
Yanlış yolda yanlış yol arkadaşı seçmek…
İzmir’de yaşayan çoğu İzmirlinin bilip tanık olduğu gibi, geçtiğimiz günlerde İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ortak, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in yönetim kurulu başkanı olduğu ve daha çok kısa adı TARKEM‘le tanınıp bilinen Tarihi Kemeraltı İnşaat Yatırım Ticaret Anonim Şirketi, 2012 yılından bu yana bir hedef olarak belirlediği İzmir Tarihi Kemeraltı Gayrimenkul Yatırım Fonu‘nu kurduğunu ve bu durumu düzenlediği bir kokteylle kutladığını duyurdu.
Böylelikle önce Kemeraltı ve Basmane semtlerindeki bazı bölgelerde, daha sonra UNESCO İzmir Tarihi Alan Yönetimi‘ni üstlenmesi nedeniyle Kemeraltı, Basmane, Kadifekale, Çankaya ve Pasaport gibi tarihi kent merkezinin önemli bölgelerinde görevli olan her arsa, her bina değerli birer kültürel değer olmaktan çıkarak söz konusu gayrimenkul yatırım fonunun alıp satabileceği, kiralayıp kullanabileceği bir gayrimenkul düzeyine indi. Arkeolojik, tarihi, kültürel olma gibi değerler ise sadece bu gayrimenkullerin değerini arttıran ayrıntıya dönüşmüş oldu.
Böylelikle, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in ifade ettiği şekliyle yurtdışı ve içi yatırım kaynaklarından elde edilecek toplam 1 milyar dolarlık fon geliri ile bu tarihi bölgenin kurtarılması mümkün olacaktı.
Bu durum, bu fonu yönetme görevi verilen Re-Pie Portföy Yönetimi Anonim Şirketi‘nin İnternet sayfasında (https://re-pie.com) şu şekilde açıklanıyor:
“İzmir Tarihi Kent Merkezi’nin UNESCO Dünya Mirası olmasına katkı sağlayacak “İzmir Tarihi Kemeraltı Gayrimenkul Yatırım Fonu” kuruldu.
TARKEM ve Re-Pie Portföy iş birliğiyle kurulan fon, İzmir Tarihi Kemeraltı ve Çevresi adına kaynak yaratma ve ölçeklendirme amacı taşıyor. Fona, bölgenin gelecek vizyonunun bir parçası olmak isteyen kurumsal ve bireysel nitelikli yatırımcılar katılabilecek.
Etki Yatırımı Özelliği
Re-Pie Portföy Yönetimi A.Ş. İzmir Tarihi Kemeraltı Gayrimenkul Yatırım Fonu bir “Etki Yatırımı” olması sebebiyle de ayrı bir önem teşkil ediyor. Bölgedeki kültürel mirasın hak ettiği değeri görmesine katkıda bulunacak olan fon, finansal getiri sağlamanın yanı sıra sosyal ve çevresel etki de yaratacak.“
Bu gelişme üzerine, konuyla ilgili tüm belgeleri incelemeye, bu işin İzmir’e kazandırabilecekleri ile kaybettirebileceklerini anlamaya çalıştım. Tabii ki, öncelikle TARKEM‘in ve İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin bu maceralı yolculuğu kimlerle birlikte ve hangi koşullarda yapacağını öğrenmeye, bu işi üstlendiği söylenen Re-Pie Portföy Yönetimi Anonim Şirketi‘nin sermaye yapısıyla ortaklarını, yönetim kurulu üyeleriyle başka hangi fonları yönettiğini; ayrıca bu şirketin Türkiye’deki diğer gayrimenkul yatırım fonu yöneten şirketler arasındaki durumunu öğrenmeye çalıştım.
Re-Pie Portföy Yönetimi A.Ş.
Kamuoyunu Aydınlatma Platformu(KAP) verilerine göre Türkiye’de toplam 143 gayrimenkul fonunu yöneten toplam 26 şirket bulunuyor. Bu bilgilere göre Re-Pie Portföy Yönetimi Anonim Şirketi bu şirketler arasında yönettiği 25 gayrimenkul yatırım fonu ile 1. sırayı işgal ediyor. İkinci, üçüncü ve dördüncü sıraları ise 19 GYF ile Albaraka Portföy Yönetimi A.Ş., 15 GYF ile Neo Portföy Yönetimi A.Ş. ile Nurol Portföy Yönetimi A.Ş. işgal etmekte.
Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi verilerine göre ticaret sicili numarası İstanbul-935506 olan şirket 28 Ağustos 2014 tarih, 8641 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi‘nde yayınlanan ana sözleşmedeki bilgilere göre tek ortak Faruk Çemik tarafından “EYG Gayrimenkul Portföy Yönetimi Anonim Şirketi” adıyla kurularak 9 Mart 2016 tarih, 9028 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi‘nde yayınlanan sözleşme değişikliği ilamıyla “Re-Pie Gayrimenkul Portföy Anonim Şirketi” adını aldığı, taahhüt edilen ve ödenen sermaye miktarının 7.500.000.- TL., kayıtlı sermaye tavanının 20.000.000.- TL. olduğu belirlenmiştir.
Kamuoyu Aydınlatma Platformu(KAP) verileri incelendiğinde ise, şirket sermayesinin % 37,60’ının mimar Caner Bingöl‘e, % 37,60’ının ekonomist Mehmet Ali Ergin‘e, % 18.80’inin Dr. Mehmet Emre Çamlıbel‘e, % 3’ünün kendini “finans sektörü profesyoneli” olarak tanımlayan Alim Telci‘ye, % 3’ünün de Alt Capital Holding A.Ş.‘ne ait olduğu, Yıldız Teknik Üniversitesi mezunu Dr. Mehmet Emre Çamlıbel‘in şirketin yönetim kurulu başkanı, Mehmet Ali Ergin‘in yönetim kurulu başkan vekili, yine Yıldız Teknik Üniversitesi mezunu Caner Bingöl ile Alim Telci‘nin yönetim kurulu üyesi olduğu, denetim işlerinin de uzun yıllardır DRT Bağımsız Denetim ve Serbest Muhasebeci Müşavirlik A.Ş. tarafından yapıldığı, Dr. Mehmet Emre Çamlıbel‘in aynı zamanda GYODER, KONUTDER ve İNDER yönetim kurulu üyesi olduğu, Mehmet Ali Ergin‘le Caner Bingöl‘ün gayrimenkul yatırım danışmanlığı yaptığı görülmüştür.
Re-Pie Portföy Yönetimi A.Ş.‘nin 01.01.2023-31.03.2023 dönemine ait Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu verilerine göre şirketin 31.03.2023 vergi öncesi faaliyet kârı 39.031.853.- TL’dir. Şirketin aktif toplamı 1.081.641.097.- TL., dönen varlıklar toplamı 146.099.231._TL., duran varlıklar toplamı 933.541.866.-TL. ve öz kaynaklar toplamı 826.249.256.-TL’dır.
Yine aynı raporun verdiği bilgilere göre;
Şirketin kendi adına oluşturulmuş toplam 25 adet gayrimenkul yatırım fonu (Atış İnvest-Downtown AVM GYF, İzmir Tarihi Kemeraltı GYF, Downtown Ofis GYF, Downtown Otel GYF, Efor GYF, Emlak Katılım Yeni Evim GYF, Göksu GYF, NEF GYF, Sampaş Holding Özel GYF, Avrupa Stratejik GYF, Avrasya Stratejik GYF, Anadolu Stratejik GYF, Neva GYF, Asya Stratejik GYF, Novada Urfa GYF, Yıldız GYF, Milenyum GYF, Trakya GYF, Levent GYF, Dicle GYF, Fırat GYF, Atar GYF, Fırsat GYF, Turesif GYF, Meriç GYF, ),
29 adet girişim sermayesi yatırım fonu [Birinci Karma Teknoloji GSYF, Perakende GSYF, Finberg Yıldız GSYF, İkinci Karma GSYF, IOT Tech GSYF, Getir GSYF, Teknoloji GSYF, Üçüncü Karma GSYF, Colendi GSYF, Altun Capital GSYF, Fiba Fırsat GSYF, Fibabanka Yıldız GSYF, Arf GSYF, Dokuzuncu Karma GSYF, Binbin GSYF, Anatolia GSYF, Turkcell Yeni Teknolojiler GSYF, Modanisa GSYF, Sekizinci Karma GSYF, Dördüncü Karma GSYF, Easycep GSYF, Smartgum GSYF, Startup-1 GSYF, Ace Games GSYF, Siber Güvenlik GSYF, Webrazzi Web3 GSYF, Payporter GSYF, Zincir Mağazacılık GSYF, Artnouve GSYF],
5 adet menkul kıymet yatırım fonu (Birinci Değişken Fon, Birinci Serbest Fon, Birinci Hisse Senedi Serbest Fon, Birinci Katılım Serbest Fon, İkinci Değişken Fon) bulunmakta; ayrıca, 1 adet emeklilik yatırım fonu ile 20 adet portföy şirketi ve 12 adet iş ortağı bulunmaktadır.
Şirket bütün bu sayılan gayrimenkul fonlarının nitelik ve niceliğine göre ilk kez İzmir Tarihi Kemeraltı Gayrimenkul Yatırım Fonu kapsamında oldukça büyük, önemli ve gelecek vaat eden bir fonu oluşturmuş; böylelikle, Türkiye‘nin üçüncü büyük metropolünün merkezindeki oldukça geniş tarihi bir alandaki gayrimenkullerin yönetimini üstlenmiştir.
Niye GYO değil de GYF?
Gelelim İzmir Tarihi Kemeraltı Gayrimenkul Yatırım Fonu‘nun kurulması ile ilgili tartışma ve değerlendirmelere…
TARKEM kurulduğu günden itibaren Borsa‘ya kote olup halka açılmak, halktan aldığı paralarla zenginleşmek derdindeydi. Özellikle de “altın hisse” adı verilen imtiyazlı hisseleri elinde bulunduran kurucu ortaklar için… Şirketin Borsa‘ya kote olması arzusunu en iyi şekilde gazeteci Gönül Soyoğul‘un TARKEM‘in kurucu ortaklarından Uğur Yüce ile yaptığı görüşmedeki şu ifadede buluruz:
“Bir gayrimenkul ve alan iyileştirmeden bahsediyoruz. Dolayısıyla dünyanın neresinde başarılı bir şekilde yönetilmiş bir gayrimenkul şirketi zarar etmiş olsun? Mümkün değil. Ama kar dağıtmayacak. O zaman ne olacak? Onun da çaresi şu; Biz bu şirketi 3 yıl içinde halka açacağız. Borsaya kote edeceğiz. Zaten elindeki varlık gayrimenkullerden oluştuğu için, şirket değerlemesinde hisselerin belirlediği değer olacak. Diyelim ki 1 liralık hisse 220 kuruş, 230 kuruş. İsteyen satar çıkar, isteyen borsadan alır girer.” (1)
Görüldüğü gibi şirketin kuruluşundan bu yana ana hedef, Borsa‘ya kote olarak halktan para toplamak, bu suretle şirkette “altın hisse” sahibi olanların daha da zenginleşmesidir. Ama geçen yıllar içinde bu hedefe bir türlü varılamaz. Çünkü bir yandan ülke ekonomisi kötüye giderken, şirket de kötü bir performans gösterir, umduğu değerleri yaratamaz. Hatta “TARKEM 2021 Yılı Temmuz Ayı Yönetim Kurulu Toplantısı” başlıklı 54 sayfalık belgenin 8. sayfasındaki tablo ile 30.06.2021 tarihi itibariyle TARKEM nakit açığının eksi 1.352.275.-TL. olduğu üyelere duyurulur.
Bunun üzerine yeniden kaynak yaratma çalışmalarıyla yeni finans modellerinin görüşülmesine başlanır. TARKEM‘in 2021 Yılı Faaliyet Raporu‘nun “TARKEM Finansal Sürdürülebilirlik” bölümündeki değerlendirmelere baktığımızda, baştan beri hayal edilen Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı (GYO) modelinin, Gayrimenkul Yatırım Fonu (GYF) modeline göre daha zor ve uzun sürede kurulması, mevzuat hükümleri ve operasyonel yük açısından daha ağır sorumluluklar getirmesi, kısa vadede herhangi bir getirisinin olmaması, şirket içindeki ortaklık paylarının korunamaması, ortaklar arası ilişkilerin sert şartlarla düzenlenmesi, halka arz öncesinde şirket ekibinin genişletilmesi gerekliliği, TARKEM‘in işletme şirketine en fazla % 10 oranında ortak olması zorunluluğu, ortaklardan yeni sermaye artış talebinde bulunmak zorunda kalınması, TARKEM boyutunun GYO’lar için nispeten küçük kalması gibi gerekçelerle GYO hedefinden vazgeçilerek GYF hedefi ile yetinilmiş; böylelikle TARKEM‘in proje geliştirme işlevinden vazgeçilerek sadece bitmiş mülklerin alınması ile yetinilmesi yoluna girilmiştir.
Ardından da bu fonu kuracak gayrimenkul yatırım fonu şirketi olarak seçilen Re-Pİe Portföy Anonim Şirketi ile görüşmelere başlanarak, Sermaye Piyasası Kurulu‘nun (SPK) 19.09.2021 tarih, 42/1262 sayılı onayı ile daha önce Re-Pie Portföy Yönetimi A.Ş. tarafından kurulup müşteri aradığı “Re-Pie Portföy Yönetimi A.Ş. Kolektif Gayrimenkul Yatırım Fonu” ile ilgili ihraç belgesi, kendilerine gelen TARKEM A.Ş. yetkilileriyle anlaşmaları üzerine SPK‘nın 16.01.2023 tarih, E-12233903-315.04-31386 sayılı izin doğrultusunda değiştirilerek mevcut fonun ismi ve içeriği “İzmir Tarihi Kemeraltı Gayrimenkul Yatırım Fonu” olarak değiştirilmiş; ancak, III-52.3 sayılı Gayrimenkul YAtırım Fonlarına İlişkin Esaslar Tebliği’nin 13. maddesinin, 20.12.2018 tarih, 306731 sayılı Resmi Gazete‘de yayınlanan tebliğle değişik 7. fıkrasında yazılı olan hükmün aksine, yeniden düzenlenen ihraç belgesinde fon katılma paylarının hangi tarihten itibaren yatırımcılara sunulacağı belirtilmemiştir. Ancak yine aynı fıkra hükmünde, “belirlenecek satış başlangıç tarihi, her durumda onaylı ihraç belgesinin Kurucu tarafından teslim alınmasını takip eden altı ayı geçemez” denildiği için, onay tarihini izleyen 6 aylık süre içinde pay satışına başlanmıştır.
Değiştirilen resmi belgelere göre, süresiz olarak kurulan fona ait katılma paylarının pazarlama ve dağıtımını gerçekleştirecek Re-Pie Portföy Yönetimi A.Ş. dışında Halk Yatırım Menkul Değerler A.Ş. ile Colendi Menkul Değerler A.Ş. alım satımına aracılık yapacak, fon katılma payları yurt içi ya da dışındaki yerleşik “nitelikli yatırımcılara” satılacak, katılma payına ilişkin asgari işlem limiti ise 50.000.-TL. olarak uygulanacaktır.
6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu‘nun 54. maddesi kapsamında III-52.3 sayılı Gayrimenkul Yatırım Fonlarına İlişkin Esaslar Tebliği‘ne göre, katılma paylarının nitelikli yatırımcıya satışına başlandığı tarihi müteakip en geç bir yıl içinde fon portföy değerinin en az 10.000.000TL büyüklüğe ulaşması ve katılma payı sahiplerinden toplanan paraların Tebliğ’de belirtilen portföy sınırlamaları dahilinde yatırıma yönlendirilmesi zorunludur. (3)
Fondan herkes pay alabilecek mi?
Ancak bu konu ile ilgili mevzuat uyarınca “nitelikli yatırımcı“, Sermaye Piyasası Kurulu‘nun (SPK) yatırım kuruluşlarına ilişkin düzenlemelerinde tanımlanan ve talebe bağlı olarak sadece ve sadece profesyonel müşterilerdir. “Nitelikli yatırımcı” olmanın koşulu ise, “işlem yapılması istenen piyasalar üzerinden son bir sene içinde, her üç aylık dönemde asgari 500 bin TL hacminde ve minimum 10 adet işlem yapmış olmak ve sahip olunan bütün nakit mevduatların ve sermaye piyasası araçlarının finansal varlık bakımından toplam değerinin, halka arz tarihi itibariyle en az 1 milyon TL olması.” şeklinde belirlenmiştir.
Bu yeni durumda yeni bir varlık portföyü olarak kurulan İzmir Tarihi Kemeraltı Gayrimenkul Yatırım Fonu‘nun gayrimenkul portföyünü yönetecek yatırım komitesine Re-Pie Portföy Yönetimi Anonim Şirketi‘nden Dr. Mehmet Emre Çamlıbel, Mehmet Ali Ergin, Alim Telci, TARKEM Anonim Şirketi‘nden de Aydın Buğra İlter ve Serdar Dağıstan atanmış; ayrıca, TARKEM tarafından görevlendirilen 2 üyenin olumlu oyu olmadan karar alınmaması koşulu getirilmiştir.
Fonun muhtemel müşterileri Katar ve Kuveyt gibi Körfez ülkeleri olabilir mi?
Serbest piyasanın getirdiği koşullara göre, İzmir Tarihi Kemeraltı Gayrimenkul Yatırım Fonu‘ndan “nitelikli yatırımcı” özelliklerini taşıyan herkes; örneğin, Basra Körfezi‘ndeki Arap ülkelerinden, Kuveyt‘ten, Katar‘dan ya da Azerbaycan, Irak ve Suriye‘den gelen herkes pay alabilir. Bir anlamda Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından projelendirilen Çeşme Turizm Projesi‘nin olası misafirleri İzmir Tarihi Kemeraltı Gayrimenkul Yatırım Fonu‘na da yatırım yapıp yazlık niyetine Çeşme ve Alaçatı‘da, kışları da İzmir‘de, Kemeraltı ya da Basmane‘de karşımıza çıkacaklardır.
Nitekim, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in 8 Haziran Çevre Gününde Kültür ve Turizm Bakanlığı‘na hitaben “Çeşme Projesi yerine gelin size Kemeraltı’nı verelim” pazarlığının altında yatan düşünce de budur.
Fonu yönetecek isimler yoksa eski tanıdıklarımız mı?
İzmir Tarihi Kemeraltı Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı‘nın yapılanması ve işleyişi ile ilgili diğer ayrıntılara girmeden önce bizim açımızdan; özellikle de işin siyasi boyutları açısından ilginç, ilginç olduğu kadar anlamlı ve vahim bir durumu gündeme getirmemiz gerekmektedir.
Çünkü aşağıda linkini verdiğimiz Emlakta Son Dakika İnternet Gazetesi‘nin 17 Mart 2014 tarihli “AKP’nin Hayat İzmir projesinin altından ENSpd’nin imzası çıktı” haberini incelediğimizde, 2014 tarihli Mahalli İdareler Genel Seçimlerinde AKP‘nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı olarak karşımıza çıkan eski İzmir milletvekili, ulaştırma bakanı ve başbakan Binali Yıldırım‘a ait “Hayat İzmir” isimli 1414 adet projeyi hazırlayan ENSpd Project Development isimli şirketin 77 kişilik ekibinin başındaki Caner Bingöl‘le Mehmet Ali Ergin‘in; yani bugünkü Re-Pie Portföy Yönetimi Anonim Şirketi‘nin büyük ortak ve yöneticileri olduğunu görürüz.
Ayrıca o tarihlerde AKP‘nin Konak Belediye Başkan Adayı, bugünse TARKEM ortağı ve yönetim Kurulu üyesi olan İlknur Denizli‘nin “Hayat İzmir Projeleri, Konak” isimli seçim broşürünü okuduğumuzda o tarihlerde Konak ve diğer ilçe belediyelerindeki AKP‘li adaylar için hazırlanan projelerle bugün İzmir Büyükşehir Belediyesi ve TARKEM A.Ş. tarafından seçilen Re-Pie Portföy Yönetimi Anonim Şirketi tarafından yönetilecek İzmir Tarihi Kemeraltı Gayrimenkul Yatırım Fonu kapsamında yapılacak toplam 77 yatırım ve işin neredeyse birebir aynı olduğunu görürüz:
“Alsancak Kültür Endüstrileri Alanı-Kordon-Konak Meydanı-Kemeraltı-Agora-Kadifekale Arkeopark Projesi ile Kültür Turizm aksı olarak yerel ekonomiye katkı sağlayacağız. Proje kapsamında Kemeraltı’ndaki tarihi yapılarını restore ederek yerel ticareti geliştireceğiz.“
“Kentsel Hayat kapsamında İzmir turizminin dünyada markalaşması için Kemeraltı-Kadifekale Arkeopark Projesi ile kültür turizm aksını oluşturarak yerel ekonomiye katkı sağlayacağız.” (2)
Görüldüğü gibi, bugün yeni kurulmuş olan İzmir Tarihi Kemeraltı Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı‘nı yönetecek isimler, bundan 9 yıl önce CHP’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Aziz Kocaoğlu‘nun rakibi adına bölgeyi öğrenip tıpkı bugünkü görevlerine benzeyen proje ve işleri, AKP‘nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım ile Konak Belediye Başkan Adayı İlknur Denizli tarafından yapılacak işler olarak onların hanesine yazmıştır.
Şehir şehir dolaşan fon yöneticileri…
Ardından, yine linkini aşağıda göreceğiniz Gazete Merhaba‘nın 16 Şubat 2017 tarihli “Biçki: rant danışmanlığı mı yapıyorsunuz?” başlıklı haberini incelediğimizde de, CHP Balıkesir İl Başkanı Ender Biçki‘nin Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı AKP’li A. Edip Uğur‘un danışmanlarından Mehmet Ali Ergin ve Caner Bingöl‘ün belediyenin gayrimenkul şirketinde üst düzey yöneticiler olduğunu, bu yöneticilerin 1/5000’lik planlar yapılmadan önce Kabaktepe bölgesinden 5 bin dönümlük arazi aldıklarını söyleyerek bu olayların araştırılmasını istemiş, ayrıca İstanbul merkezli ENSPD Project Development isimli şirketin Balıkesir Büyükşehir Belediyesi‘nin imar planlarını hazırladığını belirtmiştir.
Bu iddialara karşılık Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Edip Uğur ile ENSPD Project Development isimli şirketin verdiği cevapları sayfasına taşıyan Bandırma’nın Sesi isimli İnternet gazetesinin 17 Şubat 2017 tarihli ve “ENSpd Firması Hakkındaki İddialara Cevap Verdi” başlıklı haberi ise, haber içeriğinde daha çok belediye başkanının verdiği bilgiler yer aldığı halde haberin başlığı ENSpd firmasını öne çıkaracak şekilde atılmış, belediye ile şirket arasındaki ilişkilerin hangi düzeylere taşındığını daha net bir şekilde ortaya koymuştur. Nitekim bu tür haber ve iddialarla beslenen siyasi ortam neticesinde 2019 seçimlerinde Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanlığı‘nı aynı partiden Yücel Yılmaz kazanmış, eski belediye başkanı ve danışmanları görevlerinden ayrılmak zorunda kalmıştır.
Şimdi bu iki tekzip edilmeyen gazete haberini okuduktan sonra, İzmir‘de 1 Milyar Dolarlık yatırım beklendiği söylenen İzmir Tarihi Kemeraltı Gayrimenkul Yatırım Fonu‘nun 2014 yılında İzmir’de, 2017 yılında da Balıkesir‘de AKP‘ye hizmet etmiş bir ekibe teslim edilmiş olmasının hesabını sormamız gerekiyor…
Hele ki, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in 11 Haziran 2023 tarihinde TARKEM ve Re-Pie yöneticileriyle yaptığı görüşmede “…Buraya Kuveyt’ten, Katar’dan yatırımcı gelse ‘Kemeraltı’nı satın alıyorum’ dese, emin olun önünde yatar ve yaptırtmazdım. Ama bu hikaye başka bir şey. Burası sadece bir yatırım aracı değil, aynı zamanda yatırım alanı” dedikten sonra Re-Pie şirketini doğanın, hayatın akış ritmini değiştiren, hızlandıran bir lokomotif olarak tanımlamasının kendisi ve bizler için ne anlama geldiğini sormamız gerekiyor.
Mehmet Ali Ergin, Tunç Soyer, Caner Bingöl ve Sergenç İneler…
Hangi amaç için kimlerle ve ne şekilde?
Yanlış seçilen yol arkadaşları olarak, 2014’de CHP‘nin İzmir‘deki adayı Aziz Kocaoğlu‘na, ardından 2019’da CHP’nin İstanbul‘daki adayı Ekrem İmamoğlu‘na rakip olan Binali Yıldırım‘ın kazanıp İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı olması amacıyla yardımcı olan; ayrıca 2017’li yıllarda AKP‘li Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Edip Uğur‘a emlak danışmanlığı yapan Caner Bingöl ile Mehmet Ali Ergin‘in şirketi Re-Pie Portföy Yönetimi Anonim Şirketi‘ni seçen Tunç Soyer‘le TARKEM yöneticilerinin İzmir‘in kaderini bu kişi ya da kurumlara teslim etmesinin nedeni nedir? Sermaye Piyasası Kurulu‘nun (SPK) verdiği resmi bilgilere göre, gayrimenkul yatırım fonlarının yönetimi konusunda Türkiye‘de faaliyet gösteren, Re-Pie dışında 25 şirket bulunduğu ve bunların bir kısmı, özellikle de Türkiye İş Bankası‘nın şirketi İş Portföy Yönetimi A.Ş., Oyak Portföy Yönetimi A.Ş. ya da Akbank‘ın şirketi Ak Portföy Yönetimi A.Ş. gibi daha büyük, daha bilinen gayrimenkul yatırım fonları tercih edilmeyerek, AKP destekçisi olarak bilinen bu şahısların bu şirketi niye seçilmiştir? Bu seçimi yapanların kulaklarına kim ya da kimler tarafından Re-Pie‘ın ismi fısıldanmış, kimler Re-Pie lehine çalışmıştır? Örneğin, farklı şirketlerden hangisinin tercih edileceği konusunda TARKEM ve İzmir BüyükşehirBelediyesi düzleminde mukayeseli bir değerlendirme ya da tartışma yapılmış mıdır? TARKEM ortağı ve yönetim kurulu üyesi olanların AKP‘li siyasetçilerin bu konuda bir etkisi ya da yönlendirmesi olmuş mudur?
Yoksa bir yurttaş, bir hemşeri, bir seçmen olarak bugüne kadar desteklediğimiz CHP‘li belediyelerin ve başkanlarının bu ilginç yol arkadaşlarıyla yaşayacakları maceraların nasıl olacağını, bu bilinçli tercihin sonucu olarak nelerle karşılaşacaklarını açıkçası merak ediyor ve yarın öbür gün aynı kafayla AKP‘nin önde gelen diğer ünlü profesyonelleri İbrahim Kalın, Yiğit Bulut, Özlem Zengin ve Mehmet Uçum gibi isimleri “ama biz ticaret yapıp para kazanıyoruz” bahanesiyle yol arkadaşı olarak kabul edip etmeyeceklerini sormak istiyorum. Aynen Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Abdüllatif Şener, Savcı Sayan, Mehmet Ali Çelebi ve Ümit Özdağ gibi yanlış seçimlerin sizleri yanlış yerlere götürdüğünü ve fazlasıyla istismar edildiğinizi hatırlatarak… Seçim kampanyanız sırasında sık sık dile getirdiğiniz “merkezi hükümet ile İzmir vizyon ortaklığı kuracağız” sözü ve ondan sonraki Saray ziyaretinizdeki “o aşkla bakış” yoksa bu durumu ifade edip yeni ittifakları mı müjdeliyor?
Yarın öbür gün TARKEM ve onun oluşturduğu İzmir Tarihi Kemeraltı Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı yanlış seçilen yol arkadaşları nedeniyle başta isimlerini saydığımız çok ortaklı Kipa, Tansaş, Hilton İzmir ya da Güçbirliği şirketleri gibi başarısız İzmir deneyimlerinin akıbetine benzer bir şey yaşandığında, ne yapacaksınız, nasıl hesap vereceksiniz?
19 Kasım 2012 tarihinde İzmir Büyükşehir ve Konak belediye şirketleriyle 114 İzmirli ortağın; yani,, toplam 116 kişi ya da şirketin 20’şer bin lira ödeyerek kurdukları çok ortaklı Tarihi Kemeraltı İnşaat Yatırım Ticaret Anonim Şirketi (TARKEM) geçtiğimiz günlerde yönetimi Re-Pie Portföy Yönetimi Anonim Şirketi tarafından yönetilecek İzmir Tarihi Kemeraltı Gayrimenkul Yatırım Fonu‘nu kurdu ve bunu EGİAD‘a ait Portekiz Havrası‘nda düzenlediği bir kokteylle kutladı.
Kurulduğu günden bu yana devamlı olarak halka açılmaktan bahseden şirket, anlaşılan o ki, hem şirketin geçen süre içindeki başarısız performansı hem de gayrimenkul ortaklığı işinin zorluğu, uzun sürmesi ve kendileri açısından daha riskli olması nedeniyle şirketin İstanbul Borsası eliyle halka açılması anlamına gelen gayrimenkul yatırım ortaklığı (GYO) hedefinden vazgeçerek, başka bir deyimle hedeflerini küçülterek daha kolay ve basit bir yatırım yöntemi olan gayrimenkul yatırım fonu aracılığıyla “nitelikli yatırımcılar“dan para toplamayı tercih etmiş…
Şirket sermayesi içinde % 40 oranında bir kamu payı olmakla birlikte; bilinçli bir şekilde “sivil toplum” olarak tanıtılan ve aslen sermaye kesimlerini temsil eden meslek odalarının % 10’luk payı ile “özel” olarak adlandırılan İzmir sermayesine ait % 50’lik payı dikkate aldığımızda TARKEM‘in yetkili olduğu alandaki İzmir kültür mirasının tümüyle özel sektöre teslim edilmesi ve buna ilişkin finansmanın da yine kamu dışındaki kaynaklardan sağlanması anlamına gelen bu vahim durumu daha iyi anlayabilmek amacıyla yazdığımız bu ilk yazıda TARKEM isimli soylulaştırma şirketinin 2012-2023 dönemindeki macerasını, önümüzdeki günlerde yayınlayacağımız ikinci yazımızda da İzmir Tarihi Kemeraltı Gayrimenkul Fonu‘nun kurulması ile ilgili süreci inceleyerek bunun İzmir, özellikle de İzmir Kültür Mirası için ne anlama geldiğini inceleyip tartışmaya çalışacağız.
TARKEM’in ortaklık yapısı…
İşe kısa adı TARKEM olan Tarihi Kemeraltı İnşaat Yatırım Ticaret Anonim Şirketi‘nin 11 yıllık geçmişinin köşe taşlarını 12 adımda hatırlamakla başlayalım:
Şirket ne zaman ve nasıl kuruldu?
1.TARKEM, 2009-2019 döneminde İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Danışmanı olarak çalışan Prof. Dr. İlhan Tekeli‘nin “İzmir Tarih İzmirlilerin Tarih ile İlişkisini Güçlendirme Projesi” adlı tasarım stratejisi raporundaki tespit ve öneriler çerçevesinde 26 Kasım 2012 tarih, 8201 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde yayınlanan ilama göre 2.320.000 hisseden 348’inin imtiyazlı (altın hisse), 2.319.652 tanesinin imtiyazsız olduğu 2.320.000.-TL sermayeli ve 116 ortaklı bir anonim şirket olarak kurulmuş, diğerlerine göre imtiyazlı “altın hisseler” 3 adet ortağa, imtiyazsız hisseler ise 113 ortağa tahsis edilmiştir.
Bu anlamda, İzmir Tarih Projesi‘nin müellifi Prof. Dr. İlhan Tekeli‘nin hazırladığı tasarım proje stratejisi belgesinde de belirttiği gibi, TARKEM İzmir’in tarihi kent merkezinde yoksullar, dar gelirliler, mevcut mahalle sakinleri, göçmenler ve mülteciler yerine gelir düzeyi yüksek İzmirli ya da İstanbullu zenginler, beyazyakalılar için, eski, tarihi yapıların restorasyonu suretiyle işyeri, konaklama tesisi ve öğrenci yurdu üretme iddiasında olan eğitim ve turizm odaklı bir “soylulaştırma” şirketidir. (1)
Başarısız bir İzmir geleneği: Çokortaklı şirket yapısı
2.TARKEM‘in ortak sayısı kurulduğu 2012 yılı itibariyle 116 olduğu halde bu sayı 2017’de 120’ye, 2022 yılında da 173’e yükselmiş, çoğunluğunu İzmir sermayesinin oluşturduğu özel kesimin payı % 50’ye, kamu kesiminin payı % 40’a, genellikle özel sermayeye ait meslek odalarının payı da % 10’a ulaşmıştır. (2)
Bu anlamda bir belediye şirketi olmayışı nedeniyle Sayıştay tarafından denetlenmeyen TARKEM, bir İzmir geleneği olarak tanıtılan çok ortaklı şirket yapılanmasının bir sonucu olarak başarısızlığa; daha doğrusu Kemeraltı Platformu sözcüsü sevgili dostumuz Cem Ceylan‘ın da ifade ettiği şekilde, KİPA, Tansaş ve Güçbirliği girişimleri gibi diğer olumsuz örneklerinde gördüğümüze benzer şekilde; kaderi, İstanbul sermayesine ya da yurtdışındaki sermaye kuruluşlarına satılma ya da devredilme şeklinde yazılmış çok ortaklı bir şirkettir. (3)
Şirkete Kemeraltı esnafı olarak katılan kişilerin sayısı ise 116 kişi arasında sadece 3, oranı ise % 2,58’dir.
Gelecekte… Aynen Kipa, Tansaş, Piyale, Turyağ ve Güçbirliği gibi…
Şirketin kuruluş amacı: soylulaştırma
3. Şirket 2013 tarihli ilk faaliyet raporunda kendisini, toplam 1.470 tescilli binanın bulunduğu Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgelerinin “tarihi değerlerini yeniden canlandırmak, bu tarihi ve ticari bölgeyi önce İzmirlilere daha sonra da tüm Türkiye’ye kazandırmak” amacında olan “sosyal sorumluluk bilinci ile oluşturulan çok ortaklı bir anonim şirket” şeklinde tanıtmaktadır. (4)
Şirket sermayesinin kamu kaynaklı gelişimi
4. Şirketin başlangıçta, her bir ortağın 20.000 lira ödeyerek oluşturduğu 2.320.000.- liralık sermayesi, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin yardımlarıyla 1 Eylül 2015 tarihinde 10 Milyon liraya, 2018 yılında 25 Milyon liraya ve 2022 yılında 35 Milyon liraya çıkarılmış olmakla birlikte; 2013-2021 dönemi faaliyet raporlarında düzenli olarak yazılan tek konu her yıl farklı tutarlarda karşımıza çıkan şirket zararıdır.
Yaşanan İlk Kaza: Şirketin Kayyuma Devri
5. Şirketin kurucuları, her kapının kendilerine açılıp yardımcı olması amacıyla her boy ve soydan, her siyasi görüşten kişi ya da kurumu ayrım gözetmeksizin şirkete ortak edip bazılarını “yanlış yol arkadaşı” olarak seçtiği için bunun cezasını, FETÖ terör örgütüne mensup bir ortağın ağır ceza mahkemelerinde yargılanması sonucunda şirketin, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu‘nun (TMSF) 28 Ekim 2016 tarihli kararına istinaden 9 Kasım 2016 tarih, 9194 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde yayınlanan ilama göre kayyum heyetine teslim etmekle çekmiş ve 4 yıl 9 ay 7 gün süren bu kayyum dönemi TMSF yönetiminin 5 Ağustos 2021 tarihli kararına kadar devam etmiştir. Ancak bu olumsuz durumun titiz bir şekilde kamuoyundan; hatta bazı üst düzey kamu yöneticilerinden saklanması nedeniyle, bugün birçok İzmirli TARKEM‘in 5 yıla yaklaşan bir süreyle kayyum eliyle yönetildiğini bilmez.
Şirketin kayyuma devredildiğine ilişkin gazete haberleri…
AKP İktidar güçlerinin direksiyona geçmesi..
6.TARKEM, kuruluşu itibariyle CHP’li büyükşehir belediyesinin şirketi olarak kurulmakla birlikte; kayyuma devredildiği 14 Kasım 2016 ile İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in bir hamle yaparak yönetim kurulu başkanlığı görevini üstlendiği 15 Temmuz 2020 tarihi arasındaki dönemde, tümüyle İzmir Valiliği eliyle AKP iktidarının emrine girmiş, bu dönemde yapılan işler artık İzmir Tarih Projesi yerine Bakanlar Kurulu’nun 1 Ekim 2007 tarih, 2007/12668 sayılı kararı ile kabul edilen “İzmir Konak Kemeraltı ve Çevresi Yenileme Alanı” kapsamında sürdürülmeye başlanmıştır.
İzmir Valiliği, kayyum yönetimindeki şirkette daha fazla etkili olmak amacıyla ilk toplantısını 30 Kasım 2016’da yapan İzmir Konak Kemeraltı ve Çevresi Yenileme Alanı İcra Kurulu‘nu kurmuş, bu kurulun çalışmasını düzenlemek amacıyla bir yönerge hazırlamış, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin de bu çalışmalara dahil olmasını sağlamak amacıyla 13 Ocak 2020 tarihinde İzmir Büyükşehir Belediyesi Kemeraltı İcra ve Üst kurulları oluşturulmasını sağlamıştır.
Bu arada tabii ki, şirketin tüm sermaye artırımları İzmir Büyükşehir Belediyesi’nce sağlanmış, valiliğin eline geçen gücün kalıcı ve sürdürülebilir olabilmesi için Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İzmir Valiliği‘ninyanında iktidara yakınlığıyla bilinen İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası, İzmir Ticaret Borsası, İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği, Ege İhracatçı Birlikleri ve İMEAK Deniz Ticaret Odası gibi meslek kuruluşlarının çok küçük oranlarda ortak olup şirket üzerindeki iktidar gücünü desteklemeleri sağlanmıştır.
TARKEM konusunda tutulmayan sözler…
7. 2019 yerel yönetim seçimlerinde İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri ile İzmir’e Sahip Çık Platformu tarafından İzmir Mimarlık Merkezi‘nde düzenlenen “Yerel Yönetim Politikalarına Yeni Bir Bakış: Demokrasi ve Sosyal Adaletin İnşası” toplantısında tarihi kent merkezinde yaptığı soylulaştırma çalışmaları nedeniyle TARKEM‘e dikkat çekilip gereğinin yapılmasının talep edilmesi üzerine; TARKEM‘i seçim sonrası masaya yatırıp onun yerine esnafın kooperatifleşmesi için çaba göstereceğini söyleyen; ayrıca, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin 2020-2024 dönemini kapsayan Stratejik Planı’na soylulaştırma projelerine destek verilmeyeceğine dair bir hükmünün konulmasını sağlayan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer seçim sonrasında verdiği hiçbir sözü hatırlamadığı gibi, bir şirket patronu gibi TARKEM‘e belediye kasasından yeni ödemeler yapılmasına, belediyece restore edilen birçok yerin TARKEM‘e verilmesine ön ayak olmuş, söylemlerinin aksine “soylulaştırma dostu” bir belediye başkanı olmuştur.
Tunç Soyer’in TARKEM’e dair söz verdiği toplantının afişi…
Kültürel mirasın bir gayrimenkul yatırım şirketine teslim edilen UNESCO alan yönetimi eliyle özelleştirilmesi…
8.TARKEM‘in, 2018 yılının Aralık ayında; yani yerel iktidarla ilgili belirsizliklerin ve iktidar yokluğunun egemen olduğu 2019 tarihli yerel seçimler öncesinde İzmir Valiliği ile İzmir Kalkınma Ajansı‘nın desteğini alarak hazırlattığı “İzmir Tarihi Liman Kenti” isimli dosyayla yaptığı başvurunun UNESCO Dünya Mirası Komitesi‘nce 14 Nisan 2020 tarihinde kabul edilmesi ve UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi‘ne giren alan ile ilgili yönetim yetkisinin Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından İzmir Büyükşehir Belediyesi yerine bir inşaat ve yatırım şirketi olan TARKEM‘e verilmesi üzerine, TARKEM‘in görevli, yetkili ve sorumlu olduğu alan daha da büyümüş; böylelikle Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgelerinin yanında kentin Çankaya, Pasaport gibi tarihi kent merkeziyle kent çevresindeki önemli arkeolojik kazı alanlarının yönetimi TARKEM‘e verilmiş, Alan Yönetim Başkanlığı TARKEM gölgesinde iş yapar hale gelmiştir.
AKP iktidarının şirket üzerindeki egemenliği
9. Son olarak UNESCO Alan Yönetimi görevinin, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen bir ilk uygulama olarak, yine aynı bakanlığa ait Çeşme Turizm Projesi‘nin desteklemesi koşuluyla İzmir Büyükşehir Belediyesi yerine TARKEM‘e verilmesi üzerine (5), hem TARKEM üzerindeki AKP iktidarının hakimiyeti daha fazla artmasına hem de TARKEM yönetim kurulu üyesi yapılan eski orman bakanı Bekir Pakdemirli, Necip Kalkan ve İlknur Denizli gibi AKP‘li popüler isimlerin yardımıyla bu kentin kendisine teslim edilen alan üzerindeki egemenliğinin pekişmesine yaramıştır. Bundan böyle, şirketin AKP ile bağlantısını sağlayan kurucuların, yönetim kurulu başkanı dahi olsa Tunç Soyer üzerindeki etkisi artmış, bunun farkında olan Soyer ise zaten müsait olan düşünce yapısı nedeniyle AKP iktidarı ile birlikte çalışmayı içine sindirmiş, iktidar aracılığıyla ya da onun temsilcileri eliyle verilen imkanları, sanki kendisinin bir başarısıymış gibi lanse etmeye çalışmıştır.
TARKEM: Direksiyonun birinde AKP, diğerinde CHP’li İzmir Büyükşehir Belediyesi
Soyer’in hamlesi: “Dikensiz bir gül bahçesi” yaratmak…
10. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in talebi üzerine 2020 yılında kentin tarihi merkezindeki kültürel mirası yönetmek amacıyla kurulan Kent Tarihi ve Tanıtımı Daire Başkanlığı yine aynı belediye başkanı tarafından 2023 yılının başında hiçbir gerekçe göstermeksizin kaldırılmış ve bu birimin yöneticileri farklı birim ve konumlarda pasifize edilerek meydan “dikensiz bir gül bahçesi” olarak TARKEM’e bırakılmıştır.
Bir “ahlaksız teklif” olarak Çeşme Turizm Projesi karşılığında Kemeraltı pazarlığı yapmak…
11.İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer başlangıçta Kültür ve Turizm Bakanlığı‘nın Çeşme Turizm Projesi‘ne yandaş olmakla birlikte, kentte yükselen demokratik karşı çıkış ve CHP’nin konuyu gündemine alması üzerine belediye eliyle güdük bir iki miting düzenleyerek sanki bu konuda itiraz eden kendisiymiş gibi bir algı yaratmaya çalışmış, bu uğurda TMMOB İzmir Koordinasyon Kurulu ile köprüleri atmış olmasına rağmen; 5 Haziran 2023 tarihinde TMMOB, İzmir Barosu, İzmir Yaşam Alanları, EGEÇEP ve Doğa Derneği gibi kuruluşlar, davanın avukatları ve sivil yurttaşlar tarafından İzmir Mimarlık Merkezi‘nde düzenlenen basın toplantısına, bu projeye karşı dava açanları “vatan hainleri” olarak suçlayan Çeşme Belediye Başkanı Ekrem Oran ile birlikte gelerek iktidarla pazarlığa oturmaya çalışmış, Kültür ve Turizm Bakanlığı‘nın Çeşme Turizm Projesi‘nden vazgeçerek Kemeraltı‘na gelmesini, Çeşme‘de yapmak istediklerini Kemeraltı‘nda yapmalarını istemiştir.
“İzmir Vizyon Ortaklığı”: AKP iktidarı ile işbirliğiyapmak
12. Bu bağlamda, İzmir Büyükşehir Belediye BaşkanıTunç Soyer‘in iktidarın yardımları çerçevesinde yine iktidara yakın, onlarla birlikte iş yapan şirketler eliyle oluşturulup önüne konulan İzmir Tarihi Kemeraltı Gayrimenkul Yatırım Fonu‘nun oluşumuna bu kadar çok sevinmesi ve bunu sanki kendi başarısıymış gibi lanse etmeye çalışması, bu işin arka planında kalan ve 2019 tarihli seçim kampanyasında sık sık dile getirdiği ve Cumhurbaşikanı’na bakışlarında saklı olan “merkezi hükümet ile ‘İzmir Vizyon Ortaklığı’ kuracağız” şeklindeki niyet ve söyleminin etkili olduğunu göstermektedir.
“İzmir Vizyon Ortaklığı”nın somut hali…
Sonuç olarak;
İzmir‘in tarihi kent merkezindeki Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgelerinin soylulaştırılması amacıyla 2012 yılında İzmir Büyükşehir ve Konak belediyelerinin dahil olduğu 116 ortak olarak kurduğu Tarihi Kemeraltı İnşaat Yatırım Ticaret Anonim Şirketi‘nin (TARKEM) 11 yıllık faaliyeti sonucunda geldiğimiz noktada, başlangıçta belirtilen bölgeler dışında kalan çok daha geniş bir alanı kapsayan UNESCO koruma alanındaki kültürel mirasın kamu kurumları tarafından korunması ilke ve anlayışının dışına çıkarılarak ticari kaygıları olan bir gayrimenkul yatırım şirketine ve fonuna teslim edildiğini görüyoruz.
Bu gelişme ise kültürel mirasın kamu kurumları yerine arkasına kamu kurumlarının kamusal yardımlarını alan özel bir şirket eliyle farklı bir şekilde özelleştirildiği anlamına gelmektedir.
Gelecek yazımızda ise, TARKEM‘in anlaşıp bundan sonra birlikte yürümeye karar verdiği Re-Pie Portföy Yönetimi Anonim Şirketi‘ni ve bu şirketin kurduğu İzmir Tarihi Kemeraltı Gayrimenkul Yatırım Fonu‘nu ele alıp bu konuda bize göre yapılan yanlışları ; özellikle de bu fonun yönetiminin verildiği şirketle ilgili olarak İzmirlinin gözünden kaçırılan vahim siyasi skandalları ortaya koymaya çalışacağız.
——————————————————————————————-
(1) Tekeli, İ. (2015), İzmir Tarih, İzmirlilerin Tarih İle İlişkisini Güçlendirme Projesi, 3. Basım, İzmir, 2015, sh. 71.
Bugünkü yazımıza, anlatmak istediklerimi özetleyen güzel bir örnekle başlamak isterim….
Düşünce özgürlüğü kapsamında üniversite özerkliği ile akademik özgürlüğü temel alan bir belgesel filmin hazırlandığını; ama bu belgeselde, KHK’larla ya da hukuk dışı başka yöntemlerle üniversitelerden atılan akademisyenlerle ilgili sorunların ele alınmadığını, söz konusu belgeselin 12 Eylül döneminin 1402’likleri ya da günümüzün KHK’lı barış akademisyenlerini içeren dönemi unuttuğunu ya da dikkate almadığını gördüğümüzde….
Böylesi bir belgeselle karşılaşıp seyrettiğinizde ne yaparsınız?
Şayet olaya iyi niyetle yaklaşıyorsanız, bunun belgeselin sonunda tek tek isimleri sayılan onca kalabalık bir kadroya rağmen, masum bir unutkanlık olduğunu düşünür ve belgeseli hazırlayanlarla görüşerek onlardan bu eksiklik konusunda bir açıklama ya da özür beklersiniz… Beklediğiniz o açıklama yapılmadığı ya da özür dilenmediği takdirde de o eksikliğin altında yatan gerçeği merak eder araştırırsınız….
İşte böylesi tatsız bir durumla, geçtiğimiz hafta hiçbir sorgulama yapmadan Kent Stratejileri Merkezi isimli Facebook grubunda yayınladığım bir belgesel video nedeniyle karşı karşıya kaldım. Twitter’daki Monokritik isimli hesapta linki paylaşılan bu videoyu seyrettikten sonra hiçbir ön değerlendirme yapmadan doğrudan doğruya paylaşıp yayınladım. Daha sonra bu belgeselin İzmir Kent Hakkı Merkezi tarafından hazırlandığını ve Monokritik isimi Youtube hesabının da bu merkeze ait olduğunu öğrendiğimde, katılımcısı olduğum Kültürpark Platformu‘ndaki mücadele arkadaşlarımın uyarısı üzerine söz konusu belgeseli bir kez daha inceleyerek bana söylenen eksiklik ve yanlışlıkların farkına vardım.
Ama ondan önce Monokritik isimli Youtube hesabını incelemeye, bu hesabın ne zaman kurulduğunu ve bugüne kadar neler yaptığını öğrenmeye karar verdim. Yaptığım incelemeye göre 18 Şubat 2021 tarihinde oluşturulan bu hesaba, 8 Mayıs 2022, saat 16.40 itibariyle 1.480 kişinin üye olduğunu ve bu hesap adına bugüne kadar yüklenen toplam 23 videonun toplam görüntülenme sayısının 142.777, ortalamasının ise 6.208 olduğunu öğrendim. Yine aynı tarih itibariyle 8 gün önce yayınlanan “Basmane Çukuru” isimli video, genellikle insan hakları üzerine videolar yayınlayan bu hesabın kent üzerine yayınladığı ilk video olduğunu anladım.
Üniversitelerden atılan barış imzacısı akademisyenlerin oluşturduğu İzmir Dayanışma Akademisi ve İzmir Kent Hakkı Merkezi‘ne ait Monokritik isimli Youtube hesabında, videonun son ifadesi olan “İzmir’in orta yerinde bir çukur. Ama her zaman bir çukur değildi. Türkiye’de kentsel siyasetin 1980 sonrası dönüşümünün ve bir kamu arazisinin özelleştirilmesinin hikâyesi. Bu hikâyenin bir parçası olabilirsiniz, belki de öylesinizdir.” başlığıyla tanıtılan 25 dakika 28 saniyelik “Basmane Çukuru” isimli bu belgesel, Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü öğretim görevlisi Dr. Gökhan Erkan‘ın arka plan sürekli anlatımı ile açılıp devam ediyor ve söz konusu üniversitenin aynı bölümünde görev yapan Doç. Dr. Ayşegül Altınörs Çırak‘ın 7, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in 3, Mazhar Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Zorlu‘nun 4, TMMOB Şehir Plancıları Odası eski başkanı Özlem Şenyol‘un “şehir plancısı” sıfatıyla 3, TMMOB Şehir Plancıları Odası yönetim kurulu üyesi Yusuf Ekinci‘nin de 3 parçada yayınlanan röportajlarından oluşup, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in söyledikleri ile son buluyor. Bu haliyle 2 akademisyen, 1 meslek odası yöneticisi, 1 şehir plancısı, 1 belediye başkanı ve 1 holding sahibinden oluşan; ancak sivil toplum yanı eksik kalan röportajlar bütününden oluşan belgesel, 8 Mayıs 2022, saat 17.06 itibariyle 2.589 kez izlenmiş, 116 beğeni, 3 yorum almış ve bu yorumlardan birine cevap verilmiş durumda.
Yayınlanan video hakkındaki ilk yoruma verilen cevapta “belgeselde güncel duruma kadar olan tüm süreci anlattık ve takipçisiyiz.” denilmiş olmakla birlikte, 2015-2022 döneminde Basmane Çukuru için Basmane, Basmane Çukuru ve Çankaya/Folkart ile Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale/TARKEM boyutlarında bütüncül mücadele veren biri olarak tüm sürecin anlatılmadığını, 2015-2022 dönemindeki bu antikapitalist kent ve çevre mücadelesinin bu belgeselde göz ardı edildiğini düşünüyor, bu yazıyı da bütün bu nedenleri dikkate alarak yazıyorum.
Evet, “Basmane Çukuru” belgeselinde İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Konak Belediyesi‘nin İzmir sermaye çevreleri ile birlikte el ele yürüttüğü Kültürpark‘ı, Basmane‘yi, Basmane Çukuru‘nu, Çankaya bölgesini, Kemeraltı ve Kadifekale‘yi kapsayıp daha sonra UNESCO‘nun koruma alanı olarak belirlenen geniş bölgedeki soylulaştırma girişimlerine karşı önce Kültürpark’a Dokunma, daha sonra Kültürpark Platformu eliyle yürütülen mücadelenin görmezden gelindiğini görüyoruz. Aynen üniversitelerle ilgili belgeselde 1402’lik öğretim üyelerinin ya da barış imzacısı KHK’lı akademisyenlerin yaşadıklarının görmezden gelinmesi, onlardan hiç söz edilmemesinde olduğu gibi…
Bu durumda sanki,
📌İzmir Büyükşehir Belediyesi eski başkanı Burhan Özfatura‘nın özelleştirmeci politikaları nedeniyle ortaya çıkan bu önemli sorun için bir sonraki belediye başkanı Yüksel Çakmur dava açmamış,
📌Kültürpark ile Basmane Çukuru‘nu bir bütün olarak ele alan Kültürpark Projesi ilk kez sermaye temsilcilerinden oluşan İzmir Ekonomik Kalkınma ve Koordinasyon Kurulu‘nda ele alınmamış, bu proje Ege Genç İş Adamları Derneği , EGİAD tarafından hazırlanan Kültürpark Raporu ile desteklenmemiş,
📌Kültürpark mücadelesi için Ayşen Teksen, İnci Özer ve Çiğdem Özer tarafından kurulan “Kültürpark’a Dokunma” grubu 22 bin üyeye, daha sonra kurulan “Kültürpark Platformu” grubu 10 bin üyeye ulaşmamış,
📌Basmane Çukuru denilen yer Folkart tarafından satın alınmamış ve etrafı Folkart reklamlarının yer aldığı yüksek plakalarla kapatılmamış,
📌Orada yapılacak 67 ve 48 katlı iki ayrı gökdelenle ilgili projeyi sanki Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş desteklememiş,
📌Bütün ilçe belediye başkanları Pakistan Pavyonu önünde toplanıp Sema Pekdaş‘ın okuduğu bildiri ile Kültürpark Projesi‘ni desteklediklerini açıklamamış,
📌Sanki aralarında Deniz Zeyrek gibi gazetecilerin de bulunduğu Doğan Medya Grubu yazarları projeyi görmeden projeyi övmemişler,
📌Kültürpark Platformu tarafından bu konularda iki kez çalıştay, bir kez kamuoyu araştırması yapılmamış,
📌Belediye Başkan Danışmanı Prof. Dr. İlhan Tekeli ortaya çıkıp projeye karşı çıkan bizleri ve TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi yönetimini azarlamamış,
📌Bizler defalarca İZFAŞ, Kültürpark ve Basmane Çukuru‘ndaki Folkart tabelasının önünde basın açıklaması yapmamış, bir yandan İzmir Körfez Geçiş Projesi‘ne karşı mücadele edip diğer yandan barış imzacısı KHK’lı akademisyenlerin mücadelesine destek verirken aynı anda antikapitalist nitelikli Kültürpark ve Basmane Çukuru için mücadele etmemişiz
gibi bir dönemin, bir mücadelenin ve o mücadeleyi yürütenlerin yok sayılması, çekilen videoyu ister istemez belgesel olmaktan çıkarmaktadır. Çünkü belgesel adıyla çekilen bu videoda gerçeğin bir bölümünden söz edilirken diğer bölümünden söz edilmemiş, halen İzmir Büyükşehir Belediyesi ve onun başkanı Tunç Soyer nezdinde sürdürülen Kültürpark Mücadelesi, belgeseli çekenlerin niyetlerini sorgulatırcasına göz ardı edilmiştir. Tüm belgesel boyunca tek bir kez Folkart‘tan, Mesut Sancak‘tan ve belediyelerin Folkart‘la işbirliğinden söz edilmemesi ve sorunun sadece herhangi bir arsa boyutunda ele alınması bile bu yaklaşımın en önemli kanıtlarıdır.
Oysa sorun, sadece Konak İlçesi, İsmet Kaptan Mahallesi 140 pafta, 1039 ada, 8 parseldeki 20.866,10 metrekarelik alan ve bu alanda yapılmak istenen bir gökdelen değil; Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale özelinde TARKEM, Basmane, Basmane Çukuru, Çankaya ve hatta Pasaport özelinde -o tarihler itibariyle Folkart eliyle- gerçekleştirilmek istenen büyük bir soylulaştırma girişimini başlatacak olan ilk hareketin, Kültürpark ve Basmane Çukuru bütününde ele alınmasından oluşan daha derin, yaygın ve yoğun bir sorundur. O nedenle de, bu sorun belgeselde anlatıldığı kadarıyla basit değildir. Bu sorun Folkart‘ın TMSF‘den satın aldığı arsayı devretmesi ile de bitmemiş olup halen devam etmektedir.
Bu anlamda, söz konusu belgeselin, dün nelerin yaşandığı ya da bugünkü durumun ne olduğu dışında yarın ne olacağını araştırıp soruşturması, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in kamu yönetimin saydamlığını dikkate almayan “… geldiğimiz günden beri de bununla ilgili çok yoğun bir çalışma sürdürüyoruz. Bütün bu çalışmalar bitmeden bununla ilgili hangi noktada olduğumuzu paylaşmam mümkün değil, doğru da değil” sözlerinin arkasındaki gerçeği ya da niyeti araştırması, perde arkasındaki görüşme ve pazarlıkları ortaya çıkarması, en azından olası alternatifleri sorgulaması gerekirdi. Çünkü, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in “Aslında herkesin bir parça içinde, kendisinin sorumluluğunu bulabileceği, sorumluluğunu görebileceği bir çukur” sözleriyle anonimleştirip adeta suç olmaktan çıkarmaya çalıştığı kent suçunun sorumluluğunu üstlenecek hiçbir şey yapmadık ve bu suçun işlenmemesi ya da işleyenlerin cezalandırılması için mücadele ettik ve etmeye de devam ediyoruz.
Evet, söz konusu belgeseli hazırlayanların da ifade ettiği gibi bu konuda konuşup mülakat verecek kurum ve kişilerin sayısı fazla olmakla birlikte; bu belgeselde görmek istediğimiz yüzlerden birinin yakın zamana kadar belediye başkan danışmanı ve “İzmir Modeli” denilen garabetin mucidi olan Prof. Dr. İlhan Tekeli olmasını, Tunç Soyer dışında eski belediye başkanı Aziz Kocaoğlu ile Folkart‘ın yapacağı gökdelene hukuksuz bir şekilde ruhsat veren Konak Belediyesi eski başkanı Sema Pekdaş‘ın, danışman olduğunu unutup icraata karışan Prof. Dr. İlhan Tekeli tarafından hedefe konulup düşmanlaştırılan TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi eski başkanı Halil İbrahim Alpaslan‘ın, arsayı TMSF‘den alıp daha sonra iade eden Folkart‘ın sahibi Mesut Sancak‘ın; hatta, Kültürpark uğruna mücadele eden bizlere çıkıp Kemalpaşa sırtlarındaki güzel ormanlara gitmemizi öneren İzmir Ticaret Odası eski başkanı Ekrem Demirtaş‘ı da bu belgeselde görüp dinlemek, bugün ne düşündüklerini bilmek, sermaye çevrelerinin hem Kültürpark hem de Basmane Çukuru ile ilgili yeni dönemdeki niyetlerini öğrenmek isterdik…
Şimdi bu durumda, bugüne kadar yürüttüğümüz ve henüz sonuçlanmamış olan antikapitalist Kültürpark Mücadelesi ile uzun yıllardır bir sözcük olmaktan çıkıp ete kemiğe bürünmesi için çaba gösterdiğimiz Kent/Şehir Hakkı adına, belgeseli hazırlayan arkadaşlarımızın, bir takım görüşmeler yapmanın ötesinde yaptığımız mücadeleye saygı duyduklarını ifade eden bir açıklama yapmasını ya da özür dilemesini; ayrıca, bu hususun söz konusu belgeselde özel olarak belirtilmesini bekliyoruz….
Tabii ki Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale bölgelerinde başında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer‘in bulunduğu TARKEM eliyle aksak köstek yürütülen soylulaştırma çalışmalarının yanında, Folkart‘ın aradan çekilmesi ile sahipsiz kalan Basmane, Basmane Çukuru, Kültürpark, Çankaya ve Pasaport bölgelerindeki soylulaştırma girişimlerini sürdürecek yeni patronunun kim olacağını da merakla bekliyoruz…