Ali Rıza Avcan
Uzun bir aradan sonra, yine İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 2014 yılından bu yana İzmir’in bazı ilçelerinde uygulamakta olduğu tarımsal hizmetlerin gerçekten bir sürdürülebilir kalkınma modeli mi, yoksa kavramsal açıdan henüz model olma aşamasına gelmemiş, model olma olgunluğuna ulaşmamış bir “örnek” ya da bir “yöntem” mi olduğunu tartışmak isterim.
Çünkü, yine uzun bir süredir bu konuyla ilgili olanların konuyu kavramsal düşünmemeleri ve analitik bir şekilde ele alıp değerlendirmemeleri nedeniyle “model“, “örnek“, “yöntem” gibi sözcükleri birbirine karıştırarak, bu sözcüklerin gerçek etimolojik kaynaklarını bilmedikleri ve çoğu kez birini diğerinin yerine kullanarak bir kavram kargaşası yaşadıklarını görüyorum. İşte o nedenle, -çok iyi bilmekle birlikte- elimdeki tüm sözlüklere ve bilimsel kaynaklara bakarak bu birbiri yerine kullanılan sözcüklerin etimolojik kaynaklarıyla gelişimlerini dikkate alarak bilim ve konuşma dili itibariyle ne anlama geldiklerini araştırmaya çalıştım.
“Model” sözcüğü, Türk Dil Kurumu’nun 1981 tarihli Türkçe Sözlük bilgilerine göre “biçim” ya da “örnek” anlamına, Erkan Kiraz’ın Etimolojik Türkçe Sözlük, Kelime ve Köken isimli kitabına göre de Latince’de “Modus“, Fransızca’da “Model“, Türkçe’de de “tasarlanan ya da mevcut bir nesnenin küçük biçimi, mostra, örnek, manken” anlamına geliyor.
Hepimizin çocukluğundan hatırlayacağı gibi, “model” sözlüğünün benim yaşamıma girişi, annemin bana ve diğer aile üyelerine elbise dikmek için satın aldığı ya da arkadaşlarından edindiği Burda ya da Güler Erkan elbise kalıpları gibi moda dergilerinin ekinden çıkan ve katları açıldığında büyük bir kağıt üzerindeki elbise kesimlerini, diğer bir deyimle kalıplarını gösteren çizimleri görmemle olmuştur. Ardından da mahalle arkadaşlarıyla birlikte gidip Türk Hava Kurumu’ndan aldığımız planör yapım setlerinin içinden çıkan modellerle tanıştım ve yaptığım tüm planörlerde, özellikle A-2 modellerinde hep o çizimlere uymaya çalıştım.
O nedenle, “model” sözcüğü bana her yer, zaman ve koşulda aynı sonuca ulaşmak için önceden hesaplanıp belirlenmiş bir standardı hatırlatır. O öyle bir standarttır ki, onu dikkate alıp örnek aldığımızda her yer, koşul ve zamanda aynı sonuca ulaşırız.
Daha sonraları ise üniversite öğretimim sırasında toplumsal gerçekliğin anlaşılıp açıklanabilmesi için hazırlanan basitleştirilmiş analitik çerçevelere kısaca model denildiğini öğrendim. Karmaşık gerçekler ve bu gerçeklikler içinde yer alan ilişkiler modeller yardımıyla daha basit ve anlaşılabilir hale getirildiğini gördüm. Bu yönüyle gerçek hayattaki bir nesne, durum, düzenek ya da sistemin küçük ölçekli basit bir benzeri olan modellerin haritalara benzediğini düşünmeye başladım.
Çünkü haritalar yardımıyla bir coğrafyayı, geliştirilmiş modeller aracılığıyla da nesne, sistem ya da durumları kolaylıkla anlayıp tanıyabiliyorduk. Ancak nasıl haritalar coğrafyanın bütünüyle bir yansıması olmadığı gibi; modeller de kaçınılmaz olarak gerçekliğin birer çarpıtılıp bozulan hali olmaktan kurtulamıyorlardı. Karmaşık olan bir şeyi daha basit hale getirebilmenin kaçınılmaz bir sonucu olan bu bozulma veya kırılmanın, her şeye rağmen dünyayı anlamamıza yardımcı olduğunu görüp her işte, özellikle araştırma ve proje tasarımlarında modelleme yapmanın gerekli olduğunu savunmaya başladım.
Bu anlamda verdiğim tüm eğitimlerde ya da yönettiğim tüm projelerde hazırlanan modellerin, gerçekliğe ilişkin varsayımları olan kuramlardan hareketle ya da doğru verilere başvurularak iki şekilde geliştirilebildiğini, doğru verilerden hareketle oluşturulan modellerin de bir kuramsal çerçeveye oturtulmak zorunda olduğunu anlatmaya çalıştım. O nedenle de modeli haritaya, kuramı da haritayı onlar sayesinde çizdiğimiz doğru coğrafya bilgilerimize benzeterek, benden model istenmeyen işlerde bile kendi kafamın içinde bir model oluşturmaya çalıştım.
O nedenle, “model” adı verilen her şeyin, sırf ortaya çıktığı topraklarda değil, başka coğrafyalarda da uygulanıp başarılı olacak kadar iyi analiz edilmiş, doğru tasarlanmış ve doğru verilerle desteklenen bir yol haritası olduğunu iyi bilirim.
İşte o nedenle “model” olma sevdasındaki her şeyin iyi düşünülmüş, kuram tarafından desteklenen, o tarihe kadar ortaya atılmış diğer “model“lerden farklı, kendine özgü, her yer, zaman ve koşulda uygulanabilme ve sürdürülebilme özelliğine sahip, etkili bir düşünce bütünü olduğunu bilip bu özelliklere sahip olmayan girişimlere, “model” olma özelliklerine sahip olmadıkları için karşı çıkıp gerçek “model“in ne olduğunu anlatmaya çalışırım.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 2014 yılından bu yana yürüttüğü tarım hizmetlerinin özgün, farklı ve sürdürülebilir bir bölgesel kalkınma modeli olup olmadığı ile ilgili tartışmada yanlışlıkla kullanıldığını düşündüğüm “model” sözcüğünün yerine kullanılmasını önerdiğimiz diğer bir sözcük ise “yöntem” sözcüğüdür.
“Yöntem” sözcüğü, Türk Dil Kurumu’nun 1981 tarihinde yayınladığı Türkçe Sözlük bilgilerine göre “bir amaca ulaşmak için tutulan düzenli yol, sistem, usul, bir gerçeğe erişmek için tutulan mantıklı düşünme yolu, metot“, Erkan Kiraz’ın Etimolojik Türkçe Sözlük, Kelime ve Köken isimli kitabına göre de “metot, usul, tarz, yol, yordam” anlamına geliyor.
Bu tartışmada kullandığımız sonuncu sözcük ise, Türk Dil Kurumu’nun 1981 tarihinde yayınladığı Türkçe Sözlük bilgilerine göre “bir bütünün niteliğini anlatmak için ondan ayırıp verdikleri küçük parça; biçim, şekil, bir şeyin benzeri, tıpkısı; anlatılmak istenen bir düşünceyi açıklamak için ileri sürülen ve onu bir olay durumunda ortaya koyan söz, misal; en iyi tipte olan” anlamına gelen “örnek” sözcüğü.
Seri yazımızın bundan sonraki bölümlerinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 2014 yılından sonra, özellikle de 2015 ve 2016 yıllarında yoğun olarak gerçekleştirdiği sürdürülebilir kalkınma odaklı hizmetlerinin, anlamlarını, açıkladığımız bu sözcüklerden hangisine uygun olduğunu; bir “model” mi yoksa başka belediyelere “örnek” olacak bir “yöntem” mi olduğunu tartışıp; analitik düşüncenin önemiyle şimdiye kadar yapılıp uygulananlara doğru bir ad vermenin ne anlama geldiğini göstermeye çalışacağız.
Devam Edecek…