Kent konseylerinin yapılanmasını ve çalışmalarını ele aldığımız yazı dizimizin bugünkü bölümünde kent konseyleriyle belediyeler arasındaki bütçe, ödenek ve para ilişkilerine, belediyelerin kent konseylerine bütçe, ödenek ya da para verip vermeyeceği, yardımda bulunup bulunmayacağı üzerine yapılan tartışmalara değineceğiz.
Bilindiği üzere, İçişleri Bakanlığı’nca hazırlanmış Kent Konseyi Yönetmeliği’ne 6 Haziran 2009 tarih, 27250 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmelik değişikliği ile 16/A maddesi eklenmiş ve bu madde düzenlemesine göre “belediyeler kent konseylerine, bütçelerinde ödenek ayırmak suretiyle ayni ve nakdi yardım yapar ve destek sağlar” hükmü getirilmiştir.
Bu düzenleme, kent konseylerinin ayni ve nakdi yardım yapması açısından gerekli ve yeterlidir.
Ancak bu düzenlemeyi yetersiz bulan bazı görüş sahiplerine göre kent konseyleri ile ilgili her türlü harcamanın ilgili belediye tarafından karşılanması, bu yardımın hiçbir şekilde sınırlanmamasını istenmektedir.
Karşı görüşte olanlar ise kent konseyleri ile belediyeler arasında böylesine kuvvetli bir mali ilişki kurulması durumunda kent konseylerinin demokratik seçimlerle belirlenmiş bağımsız yapısının bundan zarar göreceğini, belediye ile kent konseyi arasında her zaman için belediye yararına bir bağımlılık ilişkisinin kurulacağını, böylelikle ödenek alan kent konseylerinin artık belediyenin herhangi bir birimine dönüşeceğini; ayrıca kent konseylerinin yardım yapması gereken tek iç paydaşının sadece belediyeler olmadığını, belediye dışında kaymakamlık ya da valilik gibi yardım yapabilecek birden fazla paydaş olduğunu ve kent konseyleri ruhunun alınan ödenek ya da para ile iş yapmak değil; böylesi bir araya gelişten kaynaklanan sinerjinin, bu sinerjinin ürünü olan “sosyal sermaye“nin harekete geçirilmesi olduğunu ifade etmektedirler.
Bizim görüşümüz ise, kent konseyi ile belediye arasındaki bu ayni ve nakdi yardımda bulunma yükümlülüğünün, katkıda bulunacak kurumların kent konseyi üzerinde hakimiyet kurmasına yol açmayacak şekilde belediye dışındaki diğer kurumlara da yaygınlaştırılması; yani kent konseyi katılımcısı kurum, kuruluş ve kişilerin maddi ve manevi katkılarıyla oluşan sinerjinin değerlendirilmesinden yanadır. Nitekim 1998-2001 döneminde Alsancak bölgesindeki meslek odalarıyla dernek, vakıf ve sivil yurttaşların katılımı ile oluşturduğumuz Alsancak Sivil Katılım Platformu, daha sonra Konak Belediyesi’nin katılımı ile Alsancak Bölge Kurulu‘na dönüşen birlikteliğin oluşturduğu güç ve sinerjinin belediyelerin ya da diğer resmi kuruluşların yapacakları yardımlardan daha değerli, daha anlamlı ve daha kalıcı olduğunu bizlere göstermiş, kanıtlamıştır.
Kent konseyleri görevli oldukları alanda gerçekten toplumsal yaşam ve mücadelenin bir çekim odağı oldukları, bunu hedefleyip gerçekleştirdikleri takdirde; o yerleşim alanında faaliyet gösteren tüm resmi, özel ve sivil kurum, kuruluş ve kişilerin kent konseyi çevresinde toplanıp bir araya gelmeleri mümkün olur. Bu durum beklenen, toplumsal bir reflekstir. İnsanların birlikte yaşadıkları ya da çalıştıkları kentlerde bir arada olmaktan kaynaklanan bir çok konu ya da sorunun ele alınıp tartışılması suretiyle gerçek bir halk forumuna dönüştürülecek kent konseyleri işte o durumda, para ve ödenek isteyen değil; aksine katılımcı kurum, kuruluş ve kişilerin gönüllü olarak katkıda bulunmak isteyecekleri, bunun için adeta birbirleriyle yarışacakları gerçek bir toplumsal güce dönüşebilir.
İşte o zaman, kent konseyleri paraya, ödeneğe ihtiyaç duymadan birçok şeyi yapabilir, birçok sorunu çözebilir ya da çözümünü kolaylaştırabilir.
İşte o zaman, kent konseylerinin, katılımcısı olan belediye, kaymakamlık, valilik ve benzerlerinden ayrı bir kimliği, bağımsız, özgür bir kişiliği olabilir. Bu yapılamadığı, becerilemediği ya da istenmediği, arzulanmadığı takdirde ise belediyelerden ya da başka kuruluşlardan, özellikle de uluslararası finans kuruluşlarından bağış, hibe, yardım adı altında para beklenen, bunun için avuç açılan bir yapıya dönüşülür ki, bu durumda da o kent konseyi temsil iddiasında bulunduğu kent halkı, hemşehrileri adına nasıl söz söyleyebilir, neler isteyebilir?
İşin öz ve kısası ise şudur;
Kent konseyleri akıllı politika, strateji ve taktiklerle mücadele ederek kendi toplumsal güçlerini yaratmadıkları, güçlü bir cazibe merkezi olmadıkları ve gücü, başkalarından istedikleri bütçe, hibe ve yardımlarla oluşturmaya çalıştıkları sürece ne kaale alınacak kadar güçlü olabilirler ne de halk adına söz söyleyip onun temsilcisi olmaya kalkışabilirler…
Devam Edecek…