Ali Rıza Avcan
Yazı dizimizin bugünkü bölümünde klasik Türk ve Yahudi müziğinin büyük bir yorumcusunu, İzak Algazi‘yi konuk ediyoruz sayfamıza…
Türkiye Yahudilerinin ve Sefarad Dünyası‘nın hazzanlarından haham İzak Algazi, 24 Nisan 1889 tarihinde İzmirli köklü bir ailenin oğlu olarak İzmir‘de doğdu ve İmparatorluğun çöküş sürecinde bağnaz dini değerlerle özgür düşüncenin çatıştığı bir ortamda yetişti. Bir yandan, Alliance Israélite okullarının yaydığı Fransız kültürünün etkisi altında yeni bir anlayışla yetişiyor, bir yandan da “Talmud Torah” adı verilen geleneksel dinî eğitim kurumlarında ortodoks bir öğrenim görüyordu.

İlk eğitimini bir Türk okulunda bitirdi. Daha sonra İzmir hahambaşısının müdürü olduğu “Hillel Yeshiva“ya devam etti. On dokuz yaşında iken, 1907’de İzmir‘in Karataş semtinde ibadete açılan Beth-İsrael Sinagogu‘na hazzan olarak atandı. 1914’te İzmir‘deki Musevi okullarında öğretmenliğe başladı. Çok genç yaşta Musevi cemaati içinde ve dışında çeşitli toplumsal etkinliklere katılarak cemaate bağlı kuruluşlarda görevler üstlendi ve cemaatin çocuklarıyla özel gruplara müzik dersleri verdi. 1908-1911 yılları arasında İzmir belediye meclisi üyesi olup 1918’de evlendi ve bir yıl sonra da büyük oğlu Salamon doğdu.
20. yüzyılın başında Musevi tören müziği yanında, klasik Türk müziği öğrenmeye başladı. Müzik alanındaki ilk hocaları “Bülbülî Salamon” lakabı ile tanınan babası Salamon Algazi ile Musevi besteciler Şem Tov Şikâr (1840-1920) ve Hayyim Alazraki (?-1913)’dir.
İzmir‘in, ardından Ön Asya‘nın Yunan ordusunca işgali ve sonrasında maddi sıkıntılar çeken İzak Algazi, 1923 yılında İstanbul‘a gider. Şişhane‘deki Neva Şalom Sinagogu‘nun maftirimine (korosuna) girer. Bir süre sonra, müzik faaliyetleriyle tanınan Galata‘daki İtalyan Sinagogu‘na hazzan olarak atanır ve müzikle ilgili işlerinin yönetimi ona verilir.
Algazi İstanbul’da geçirdiği on yıl içinde Musevi eğitim-öğretim kurumlarında faal görevler yaparak cemaatin ileri gelen kişilerinden biri olur ve cemaatle cumhuriyet yönetiminin ileri gelenleri arasındaki ilişkileri geliştirmeye çalışır. Musevi cemaatinin genç cumhuriyetin ülküleriyle bütünleşmesini ve cumhuriyet kadrolarının savunduğu modernleşme/batılılaşma idealini savunup bu görüşünü kendine ait haftalık La Voz Orientale gazetesinde dile getirir. Bu arada Türk sanat müziğinin birçok sanatçısı ile tanışıp dostluklar kurar. Müzik, edebiyat, tarih ve felsefe bilgisiyle cumhuriyet aydınları arasında kendisine bir yer edinmeyi başarır.
Algazi o sıralarda, Türk sanat müziğini seven Atatürk‘ün huzurunda, Dolmabahçe Sarayı‘nda Türk sanat müziği eserleri okur; Türk sanat müziği tarihi hakkında, örnekler sunarak Atatürk‘e bilgi verir.
Yeni düzenle ilgili bütün iyimser beklentilerine rağmen, 1930’lar Algazi‘nin huzursuz olduğu yıllardır. Bunun ilk belirtisi, iş bulma olanaklarının azalması, ikincisi de, devlet memuriyetinde Türkleri gayrimüslim cemaatlere tercih eden siyasetin uygulamaya konulmasıdır. Bu yeni uygulamanın bir örneği, bizzat Algazi‘nin başına gelmiş ve radyo yönetim kurulu üyeliği önerisi kabul edilmemiştir. Ancak bu konuda, Algazi‘nin, Fransız ve Türk milliyetçiliğinin etkisiyle, Yahudilerin de bir yurda sahip olmasını hedefleyen Siyonizm taraftarlığı da etkili olmuştur.

Paris yılları: 1933 – 1935
İzak Algazi, 1933 yılında Paris‘teki Yahudi cemaatinin daveti üzerine Paris‘e gitti. Oradaki cemaatin yardımlarıyla 2 yıl süreyle Victoire mahallesindeki Grande Synagogue de Paris (Büyük Paris Sinagogu)’nda hahamlık yaptı. Bir yandan da Türkiye‘de başlattığı eğitsel ve toplumsal çalışmalarını sürdürdü. Aydınlarla, yüksek düzeydeki devlet görevlileriyle, bu arada Fransa başbakanı Eduard Herriot ile ilişki kurdu. Ama bütün çabalarına rağmen, hazzanlık dışında, yeteneklerini gösterebileceği bir yer edinemedi. O yıllarda Paris‘teki cemaatin önderleri arasında birçok parlak aydın ve zengin işadamı vardı. Bu cemaattin müzik alanındaki liderliğini ise, kendisiyle hiçbir akrabalık ilişkisi olmayan Romanya doğumlu besteci ve orkestra şefi Léon Algazi yönlendiriyordu. İzak Algazi çok sayıda yetenekli, sivrilmiş kişi ile dolu bu çevrede istediği ölçüde ilgi çekemedi. Cemaat gazetesinde bile adı pek az geçiyordu. Böyle bir ortamda umduğunu bulamaması onu uzak bir ülkeye çekecekti.

Montevideo dönemi: 1935 – 1950
Algazi 1935 Eylül’ünde Uruguay‘ın başşehri Montevideo‘da özel dinî günlerde hazzanlığa başladı. Uruguay‘daki cemaatin büyük çoğunluğunu İzmir‘den göç etmiş Sefarad Yahudileri oluşturuyordu. Bu bakımdan cemaatle yakınlık kurması zor olmadı. Ziyaret ve zemin yoklaması için gittiği Uruguay‘da ülkeye yerleşme ve cemaat önderliğini üstlenme teklifi aldı. Aradığını bu ülkede bulacağını umarak teklifi kabul etti. Anayurdunun ve Avrupa‘nın önemli Sefarad merkezlerinin çok uzağında kalacak olsa bile, kendi önderliğini benimseyen, kişilik arayışı içindeki genç bir cemaat bulmuştu orada. Nitekim Montevideo‘da kısa sürede önemli bir kişi oldu. Hayatının bu döneminde hem toplumsal kişiliğiyle, hem de hazzanlığıyla sivrildi. Brezilya, Şili ve Arjantin‘de de hazzan ve hatip olarak göründü.

Müzikle ve şiirle ilgili çalışmalarına son verdiği bu dönemde, Uruguay‘daki Siyonist hareketin Latin Amerika kolunun gelişmesine, Yahudi katliamından kurtulan mültecilerin iskân edilmesine, Yahudi Ulusal Fonu‘nun oluşmasına, Dünya Sefarad Federasyonu‘nun kurulmasına yardımcı olup, Filistin Destekleme Komitesi‘ni kurdu. Bu komite Uruguay‘ın Filistin‘deki Arap topraklarında bir Yahudi devleti kurulması çalışmalarına destek vermesinde etkili oldu.
İzak Algazi 3 Mart 1950’de Uruguay‘ın başkenti Montevideo‘da vefat etti.
Yaşamı İzmir‘de başlayan sanatçının ömrü Türkiye‘deki müzik çalışmalarıyla, müziği bıraktığı Paris ve Montevideo günlerinde de Siyonizm savunuculuğu yaptığı siyaset çalışmalarıyla geçmiştir.


Algazi‘nin edebi eserleri, dini şiirleri, gazete makaleleri ve Yahudi sorunları üstüne eğitici amaçlarla hayatının son yıllarında yazılmış iki kitaptan oluşmaktadır. Yazdığı şiirler Osmanlı-Yahudi şiir geleneğine uygun bir yapı içinde bestelenmek amacıyla yazılan güftelerdir.
İzak Algazi‘nin okuduğu şarkıları ise, ağızdan ağıza aktarılıp bugüne gelen ya da kendisine mal edilen parçalarla notaya alınmış eserlerden ve 78 devirli plaklardan tanıyoruz.

İsrail’deki Yahudi Müzik Enstitüsü (Israel Music Institute) 1989 yılında Algazi‘nin taş plaklarından 32’sinin temiz kopyalarını çıkarıp iki kaset halinde yayınlamıştır. Bu kasetlerde makam temeline dayalı İbranice güfteli Musevi dini tören musikisi, Yahudi İspanyolcası güfteli dini ezgiler, Yahudi İspanyolcası ile halk şarkıları ve Siyon şarkısı (şimdiki İsrail ulusal marşı) bulunmaktadır. Ancak hem bu iki kasette hem de Alman Wengo firmasının 2002 yılında yayınladığı CD’de, Türk sanat müziği formunda yorumladığı eserler bulunmamaktadır.
Algazi‘nin Türk sanat müziği plaklarının gerçek sayısı ve içeriği ise kesin olarak bilinmemektedir. Cemal Ünlü ve Bülent Aksoy‘un yaptığı araştırmalar sonucunda bu sayının 27’ye ulaştığı bilinmektedir.



İzak Algazi‘nin müzikle uğraştığı yıllarda yorumladığı Türk sanat müziği, İbranice güfteli dini icralar ve Ladino şarkılarla Yahudi İspanyolcası ile yorumladığı dindışı şarkıların sayısı, Sephardic Music isimli İnternet sayfası kayıtlarıyla Kalan Müzik tarafından 2004 yılında derlenen albümdeki bilgilere göre 73’ü bulmaktadır.

Sanatçının müzikle uğraştığı verimli yıllarında kayda giren yorumlarından bazılarını ise şu şekilde paylaşabilirim:
“Bak Ne Hale Koydu Bu Baht-ı Siyah“, Beste: Hacı Arif Bey, Yorumlayan: İzak Algazi, Türk Sanat Müziği Şarkıları.
“Ay Mancebo, Ay Mancebo“, Yorumlayan: İzak Algazi, Yahudi İspanyolcası İle Dindışı Şarkılar, Kalan Müzik.
“Adonay Sham’ati Shim’akha Yareti” (Ey Tanrım, Söylediklerini Duydum, Korktum), Yorumlayan: İzak Algazi, İbranice Güfteli Dini İcralar, Kalan Müzik.
Bu arada, İzak Algazi adına İzmir Saferad Kültür Festivali kapsamında 8 Aralık 2018 tarihinde İzak Algazi Sinagogu‘nda tanbur sanatçısı Kağan Ulaş, klasik kemençe sanatçısı Mehmet Yalgın, Kanun sanatçısı Çağlar Fidan ve solist Burcu Göktürk‘ün katılımıyla, “İzmir’in Sesi İzak Algazi” adıyla bir anma konseri düzenlendiğini hatırlayarak bu konserin bir bölümünü kayda alan Mustafa Yenihayat‘a teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Bu konuda ifade edip iletmek istediğim bir değerlendirme ve öneri ise, İzmir Musevi Cemaati‘nin kendi dini ve din dışı kültürünü araştırma, tanıtma ve geliştirme konusundaki yetersizliği ile ilgilidir. İzmir‘e ilk geldiğim yıllarda o zamanki cemaat başkanı ile tanıştığımda, kendisine İzmir Musevi Cemaati‘nin kültürü konusunda, İstanbul‘daki çalışmalara benzer şekilde neler yapıldığını sorarak bu etkinlikleri izleyip bilgi edinmek istediğimi dile getirmiş, karşılığında aldığım cevaptan ise İzmir‘de bu konularda pek bir şey yapılmadığını anlamıştım. Oysa, şehrin -daha sonra tanıştığım, zaman zaman da birlikte çalıştığım- zengin ihracatçıları, fabrika sahibi sanayicileri ve mülk sahibi zenginleri arasında adı sanı öne çıkmış ve geleneklerine sahip çıkan Musevileri vardı; ama onlar Levanten Arkas ailesinin yaptığının aksine, İzmir Musevi/Yahudi kültürünün araştırılıp tanıtılması ve geliştirilmesi için pek bir şey yapmıyorlardı. Bu durum son yıllarda, AB fonlarıyla ya da belediye kaynaklarıyla finanse edilen festivaller dışında halen devam etmekte, İspanya‘dan gelip Fransız kültürü ile dönüşen kültürü ve özellikle de bu kültür üzerindeki İzmir etkilerini araştırıp desteklemek ve tanıtmak yerine, İstanbul kaynaklı mevcut kültürün sunulup sergilenmesinden ibaret kalmaktadır. İşte o nedenle, son bir söz olarak kentin önde gelen Musevi ihracatçı, sanayici, tüccar, tacir ve mülk sahibi zenginlerinin İzmir Musevi kültürünün araştırılıp tanıtılması ve geliştirilmesi; ayrıca, arşiv ya da müzesinin oluşturulması için; örneğin, daha önceki bir yazımda belirttiğim gibi, Çankaya semtindeki eski Alliance Israélite okulunun bu alanda araştırmalar yapacak bir kültür sanat merkezine dönüştürülmesi için çaba göstermeye davet etmek istiyorum.
Özel Teşekkür
Kalan Müzik‘in 2004 yılında hazırlayıp şimdilerde sahaflarda yüksek bedellerle satılan “Osmanlı – Türk ve Osmanlı – Yahudi Musikisinin Büyük Sesi İzak Algazi Efendi” albümünü vererek kopyalamamı sağlayan fotoğraf sanatçısı arkadaşım sevgili Birol Üzmez‘e binlerce kez teşekkür etmek isterim.
Yararlanılan Kaynaklar
1. Aksoy, Bülent (2004) “Osmanlı-Türk ve Osmanlı-Yahudi Musikisinde Bir Büyük Ses: Haham İzak Algazi Efendi“, Kalan Müzik tarafından hazırlanan albümün ekindeki kitapçıkta yer alan bu makaleyi okumak için:
2. Arslan, Hammet (2014) – “Tarihsel Süreçte İzmir Yahudi Cemaatinin Sosyo-Kültürel ve Ekonomik Durumu“, Milel ve Nihal 121.
3. Dağ, Muhammed (2021) “Bütünsel Bir Tarih Araştırması – Yirminci Yüzyılın İlk Çeyreğinde İzmir Yahudi Cemaati“, Tarih OKulu Dergisi, Nisan 2021, Yıl 14, Sayı L1, ss.875-909.
4. Demir, Mehtap (2011) Kültürel Etkileşim ve Göç Bağlamında İsrail’de Türk Musikisi İcraları, Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Antropoloji Ana Bilim Dalı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2011.
5. Şaul, Linet (2012) Sefarad Şarkılarını Evrensel Formlara Dönüştürme Çalışmaları ve Lied Formu Üzerine Özgün Yorumlar, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Opera Ana Sanat Dalı Yayınlanmamış Sanatta Yeterlik Tezi, İzmir-2012.

Nihayetinde, sözlükteki maddeler, tarihin tam şu döneminde icra edilmiş birer hatırlama/yeniden kurma eylemi olarak görülebilir. Birbirleriyle bazen uyumlu, bazen çelişen, farklı kombinasyonlarla bir araya geldiklerinde kaleydoskop gibi şekil değiştiren, böylelikle Türkiye’de Yahudi olmak konusunda düşünmek için farklı zeminler sunan kısa metinler. Yahudi olan ve olmayan, konunun farklı noktalarında duran, çeşitli deneyim ve fikirlere sahip kişiler tarafından yazılmış bu metinlerin, hem oyuncul bir okuma deneyimine, hem de bellek, kimlik ve gündelik hayat üzerine araştırma zemini olmaya açık olduğunu umuyoruz.