Kentsel Gerilim : Enformel İlişki Ağları Alan Araştırması

Sema Erder‘in 1995-1996 döneminde İstanbul’un Pendik ilçesinde kentsel gerilim konusunda yaptığı alan araştırması ile ilgili sonuç ve değerlendirmeler, 1997 yılının Şubat ayında Um:Ag – Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı tarafından yayınlanmıştı.

Yayın yönetmenliğini eski arkadaşım ve meslektaşım sevgili Ali Tartanoğlu‘nun yaptığı bu değerli araştırma kitabı, aradan uzun bir zaman geçmiş olmasına karşın konusundaki ilk yayınlardan biri olma özelliğini koruyor. Ayrıca ele aldığı kentsel gerilim konusu itibariyle her geçen gün çoğalıp yoğunlaşan gerilimler nedeniyle daha bir önem kazanıyor. 

Çünkü yaşadığımız toplumda var olan ya da yeni yeni oluşup gün geçtikçe derinleşen kutuplaşma ve gerginlikler; ne yazık ki, bir fay hattı gibi tüm bir ülkeyi ya da kentleri tehdit etmeye devam ediyor.

O nedenle, 2004-2007 döneminde İzmir Tarihi Kemeraltı Esnaf Derneği’ndeki çalışmalarım sırasında bu gerginliği fazlasıyla hissettiğim ve sonuçlarını yakından izlediğim Kemeraltı, Basmane ve Kadifekale gibi kentin tarihi merkezinde bu araştırmaya benzer bir kentsel gerilim araştırmasının muhakkak yapılması gerektiğini düşünmüşümdür.

Zorunlu ya da gönüllü göçlerle ülkenin doğu ve güney doğu bölgelerinden gelenlerle son yıllarda İzmir’in Dünya çapında bir transfer merkezi olarak tanınıp bilinmesine neden olan göçmen, mülteci ve sığınmacıların kentin yerli halkında yarattığı yanlış algıdan kaynaklanan gerginliğin; hatta zaman zaman çatışma boyutuna varan olumsuz ilişkilerin araştırılarak bu gerginliği gidermeye yönelik politika ve stratejilerin bir an önce belirlenmesi gerektiğini düşünmüşümdür hep.

5Sema Erder kimdir?

Kentsel Gerilim, Enformel İlişki Ağları Araştırması” isimli kitabın yazarı, 1946 doğumlu Sema Erder, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde iktisat, Hacettepe Üniversitesi’nde demografi eğitimi gördü. Bir süre kent planlamasıyla ilgili kurumlarda araştırmacı olarak çalıştı, şehircilik ve şehir sosyolojisi konularına ilgi duydu ve Marmara Üniversitesi’ne girerek şehircilik dersleri vermeye başladı. Stockholm Üniversitesi’nde lisansüstü eğitim gören Sema Erder, aynı dönemde, Mübeccel B. Kıray yönetiminde sürdürdüğü “Getto” konulu doktora tezinin alan araştırmasını tamamladı ve bu çalışmayla, 1985 yılında Marmara Üniversitesi’nden doktora derecesi aldı. Yerel politika, gecekondulular, çocuk göçü ve çıraklık, kentsel gerilim gibi konularda çok sayıda alan araştırması yapan Sema Erderİstanbul’a Bir Kent Kondu: Ümraniye adlı kitabıyla (İletişim Yayınları, 1996) 1996 yılında Sedat Semavi Sosyal Bilimler Ödülü’nü aldı. Yayınlanmış diğer eserleri şunlardır: Refah Toplumunda Getto ve Türkler (Teknografik Matbaacılık, 1986), Geleneksel Çıraklıktan Çocuk Emeğine: Bir Alan Araştırması (K. Lordoğlu ile birlikte – Friedrich Ebert Vakfı, 1992), Kentsel Gerilim ve Enformel İlişki Ağları (um:ag Yayınları, 1997), Irregular Migration and Trafficking in Women: The Case of Turkey (Selmin Kaşka ile birlikte – International Organization of Migration, 2003), Refah Toplumunda Getto (İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2006), Türkiye’de Yerel Politikanın Yükselişi (Nihal İncioğlu ile birlikte-İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2008). Son dönemlerde iskan kurumunun değişimini ve yerleşme politikalarına etkilerini araştırmakta olan yazar, halen Mimar Sinan ve Marmara Üniversitelerinde ders vermektedir.

***

Kitabın, “Kentsel Gerilim” isimli alan araştırmasının hangi düşüncee ve hangi yöntemle nerede ve ne şekilde yapıldığını anlatan “Giriş” bölümünü sizlerle paylaşmak isteriz:

“Son dönemlerde özellikle büyük kentlerimizde çeşitli nitelikteki toplumsal gerilimlerin zaman zaman çatışma boyutuna ulaşarak yaygınlaşma eğilimi gösterdiği gözlenmektedir. Bu toplumsal hareketlerden önemli bir kesiminin, kentsel eşitsizliklerden kaynaklanan gerilimler sonucu oluştuğu, birbirinden farklı talepleri, farklı biçimlerde ifade eden hareketler olduğu da gözlemlenmektedir. Bu hareketler, kimi zaman “gecekonducu-zabıta”, kimi zaman “gecekondulu gençlik-polis” çatışmaları kimi zaman radikal dinci, siyasal, ya da etnik grupların gösterileri biçiminde su yüzüne çıkmaktadır. Bu çatışmaların kamu otoriteleri ve kamuoyu tarafından genellikle “tekil” ve “ polisiye” olaylar olarak algılandığı, tartışmaların ve önlemlerin de bu çerçeve içinde kaldığı da açıktır. Böyle bir algılama, bu hareketlerin kaynağını oluşturan toplumsal gerilimleri dikkate almadığı için, alınan önlemler de, duruma göre değişen, kimi zaman göz yumma, yok sayma biçiminde, kimi zaman da gerilimleri çatışma ve şiddet boyutuna tırmandıran sertlikle cevaplama biçiminde sürüp gitmektedir. Bu gerilimlerin altında yatan temel dinamikler kavranmadığı sürece bu konuda uzun dönemli etkileri olacak, sistematik politikaları üretilmesi de gecikmekte, bu durum da, kentlerde var olan bu gerilimli ortamın sürmesine ve yerleşikleşmesine neden olabilmektedir.

Kentlerdeki toplumsal hareketlerin oluşumunda, farklı düzlemlerde, birçok karmaşık yönetsel, siyasal ve toplumsal etkenin yarattığı gerilimlerin varlığı söz konusudur. Bu hareketlerin, bir kesimi “yerel”, bir kesimi “ulusal”, hatta bir kesimi “küresel” düzlemdeki eğilimlerin etkileşimi sonucu oluşabilmektedir. Bu araştırma, özellikle büyük kentlerimizde yaşanan hızlı ve büyük ölçekli göçün yerleşme biçiminin yarattığı kentsel eşitsizliklerden kaynaklanan kentsel gerilimler üzerinde yoğunlaşmayı amaçlamaktadır. Yine bu araştırma, ulusal ve küresel düzlemdeki farklı oluşum ve eğilimleri dikkate almakla birlikte, daha çok bu eğilimlerin büyük kentlerde göçle oluşan yeni yerleşme birimlerinde kurulan “yerel” ortamlardaki ve gündelik yaşamdaki yansımalarına dikkati çekmeye çalışmaktadır.

Bu araştırmada, özellikle bazı komplo teorilerinde belirginlik kazandığı gibi, bütün “yerel” eğilimleri ve gerilimleri, doğrudan ulusal ve küresel düzlemdeki makro ölçekli karar ve uygulamalarla ilişkilendirerek açıklama alışkanlığının tersine bir yöntem denenecek ve makro ölçekli karar ve oluşumların “yerel” eğilimlerle karşı karşıya geldiğinde nasıl yeniden biçimlendiği üzerine odaklaşılmaya çalışılacaktır. Bu amaçla, bu araştırmada, Leeds’in kentsel alanlarla ilgili olarak geliştirdiği kavramsal çerçeve ve yöntem anlayışından yararlanılmıştır. Leeds, yerel toplulukların makro düzlemdeki toplumsal yapının dinamiklerinden çok farklı olduğunu ve makro ölçekli topluluklarla farklı biçimlerde ilişki kurduklarına özellikle işaret etmektedir. Leeds’e göre, aynı toplum içinde birbirinden çok farklı dinamiklere sahip olan yerel topluluklar olabilir ve bunlardan her biri de makro topluluklarla farklı biçimlerde eklemlenebilir. Dolayısıyla, yerel toplulukların her biri “dışarıdan gelen” etkilere çok çeşitli biçimlerde uyum gösterebilir. Bu nedenle Leeds, makro ölçekli karar ve oluşumların her yerel birimde aynı etkiyi göstermeyeceğine işaret etmekte ve hükümetler ve hatta devletler değişebilir, ama yerel topluluklar aynen devam edebilir..” diyerek, yerel toplulukları dışarıdan gelen etkilere, kendi iç dinamiklerine bağlı olarak, bazen açık, bazen de tamamen kapalı olabileceğine işaret etmektedir.

Bu araştırmada ele alınacak “yerel” topluluklar, büyük kentlerimizde kentsel hareketlerin yaygınlaşma eğilimi gösterdiği, kent hukuku dışında gelişmiş yeni kentsel alanlarda yaşayan topluluklar olacaktır. Araştırmanın tasarımında, araştırmacının göç ve yerleşme ilişkisini ele alan bir başka alan araştırmasının bulgularından yararlanılmıştır. Sözü edilen araştırmada, İstanbul’a göçle gelen grupların tamamen kendi çabalarıyla yerleşmeye çalıştıkları yeni yerleşmelerde kendine özgü kuralları ve kurumlan olan ortak yaşama alanları, yeni “yerel” ilişkiler kurdukları gözlemlenmiştir. Bu yeni “yerel” ilişkiler, kendi içinde çelişik eğilimleri bir arada taşımaktadır. Bu ilişkiler, bir taraftan kente göçle yerleşen grupların sorunlarını ve kamu otoritelerinin yükünü büyük ölçüde hafifletici bir ortam yaratmakta, diğer taraftan, bu grupların kentle ilgili taleplerini ifade etmede mücadeleci ve çatışmacı olmalarına da neden olmaktadır. Dolayısıyla bu alanların “dışarısıyla” ilişkileri farklı olduğu gibi , “dışarıdan” gelen etkileri kendine özgü biçimlerde karşılamaktadır.

Kentin çevresindeki kent hukuku dışında oluşan yeni yerleşme alanlarında yaşayanlar, kentle eklemlenme, meşrulaşma, yaşadıkları alanların yaşam kalitesini yükseltme ve hatta gündelik yaşamlarını sürdürebilme ile ilgili taleplerini ya gizil mekanizmalarla, ya da gösterilerle ve hatta kitlesel eylemlerle talep etme yoluna başvurmaktadırlar. Burada sonuçlan aktarılacak olan araştırma, esas olarak büyük kentlerimizde kurulan bu yeni yerel ilişkilerin gerilimi uzlaştırıcı ve arttırıcı yönlerinin temel dinamiklerini somut durumların ışığında ele alarak araştırmaya dönüktür. Bu araştırmanın bulgularının kente yerleşen yeni kentli grupların daha az çatışmalı ilişki kanallarına yönelmelerine katkıda bulunacak politika önerilerinin geliştirilmesine ve hayata geçirilmesine yardımcı olması umulmaktadır.

Alan araştırmasının sonuçlarının aktarılmasından önce, Birinci Bölüm’de, araştırmanın temel kuramsal çerçevesini oluşturan kavramlar hakkında etraflıca bilgi verilmektedir. Burada özellikle, yukarıda da sıkça değinilen “kitlesel hareketler”, “yerel topluluk” , “kentsel eşitsizlikler” gibi kavramlar açıklanmaktadır.

Kitlesel hareketler, günümüzde hemen bütün toplumlarda yaygınlaşma eğilimi gösteren, etnik, dinsel, konut grubu, göçmen grubu gibi sınıfsal olmayan karmaşık katmanların, farklı eksenlerde, farklı nitelikteki talepler için bir araya gelerek oluşturdukları hareketler olarak değişik alanlarda çalışan sosyal bilimciler arasında tartışılmakta olan konulardan biridir. Bu bölümde, hem genel olarak kitlesel hareketler, hem de kentsel eşitsizliklerden doğan kentsel hareketler konusunda geliştirilmiş olan kuramsal açıklamalar hakkında kısa bir aktarma yapılmaktadır.

Bunun yanı sıra, Birinci Bölümde, özellikle kentsel kitlesel hareketler bakımından önemli görülen enformel ilişkilerin somut olarak gerçekleştiği, “yerel topluluk” ve “yerel ilişkiler” kavramları üzerinde yapılmakta olan tartışmalara yer verilmektedir. Burada, özellikle, Türkiye’de son dönemlerde sıkça gündeme gelen ve alan araştırması bakımından da özel önem taşıyan, göçle gelen grupların kentsel eşitsizliklerle karşılaştıktan durumlarda yeniden oluşan enformel ilişki biçimleri, “kökene bağlı ilişkiler” , “ etnik ilişkiler” , “etnik grup ve etniklik” gibi, konularıyla ilgili tartışmalar da yer almaktadır. Bu tartışmaların, özellikle Türkiye’de, bütün çevrelerde, salt ideolojik kaygılarla ele alınan Alevilik, Sünnilik, Kürt kimliği gibi, kültürel ve etnik kimlik konularının bugünün dünyasındaki sosyolojik anlamı konusunda fikir vereceği umulmaktadır.

Atan araştırmasının kavramsal çerçevesinin ve yönteminin kurgulanmasıyla ilgili bilgiler ise İkinci Bölümde yer almaktadır. Bu bölümün incelenmesiyle de görüleceği üzere, bu atan araştırması, kentsel toplumsal hareketlerin önemli bir kesiminin kentsel eşitsizliklerden ve kent hukuku dışında gelişen kentsel alanlarda oluşan “yerel” ilişkilerle, bu alanların dışında var olan ve ancak bu alanları etkileyen “ yerel üstü” kurumlar arasındaki ilişkilerin niteliğinden kaynaklandığını varsaymaktadır. Bu amaçta, “yerel” ilişki ağlarında önemli otan formel ve enformel liderlerle, bu alanlar için karar üreten “yerel üstü” kurumların aktörleri arasındaki ilişki biçimlerinin araştırılması tasarlanmıştır.

Araştırmaya uygun alanın seçiminde iki nokta göz önünde bulundurulmuştur. Bunlardan birincisi, araştırma alanının farklı ilişki biçimlerinin ve kentsel gerilim konuların karşılaştırmalı olarak gözlemlenmesine elverişli olmasıdır. İkinci nokta ise, araştırma konusunun “kentsel gerilim” gibi hassas bir konuda olması nedeniyle, araştırmanın yapılacağı alanın, araştırmanın uygulanabilmesine, sağlıklı veri toplamaya ve tamamlanabilmesine uygun olmasıdır. Bu nedenle, bu araştırmanın, örneğin, Gazi Mahallesi gibi, tek bir kentsel gerilim konusunda, sıcak çatışmanın ve olağanüstü koşulların yaşandığı bir atanda yapılmamasının daha uygun olduğu düşünülmüştür. Bu konuda yapılan ön çalışmalar sonucunda, Pendik ilçesinin farklı kentsel gerilim konularının, serinkanlı bir biçimde gözlemlenebileceği bir alan olduğu düşünülmüş ve alan araştırmasının bu ilçede yürütülmesine karar verilmiştir.

Pendik’te, Eylül 1995- Mart 1996 döneminde yapılan alan çalışmasının ilk aşamasında çeşitli kurumlardan sayısal ve niteliksel bilgi toplanmıştır. Bu bilgilerin değerlendirilmesinden sonra “yerel” toplulukların gündelik yaşamı için önemli olduğu düşünülen “yerelüstü” kurumlar (eğitim, sağlık, belediye, medya, siyasal partiler) ve kentsel gerilim temaları (konut sınıfları, etnik-dinsel farklılık, gönüllü- zorunlu göç, kuşak çatışması) saptanmıştır. Araştırmanın ikinci aşamasında, yukarıda belirtilen kentsel gerilim temaları konusunda il ve ilçe düzeyinde bilgilerin toplandığı dosyalar hazırlanmıştır. Araştırmanın üçüncü aşamasında ise, “yerel” ve “yerel üstü” düzlemde derinlemesine görüşmeler (75 görüşme) yapılarak bilgi toplanmıştır.

Bu araştırmada esas olarak, niteliksel veri toplama tekniği kullanılmıştır. Bu nedenle burada aktarılacak bulgular, ilişki arayıcı ve eğilimleri gösterici bulgulardır. Bu araştırma sırasında saptanan ve çok az bilgi sahibi olduğumuz, kentsel gerilim konularıyla ilgili bulguların her birinin, kendine özgü yöntemlerle, genellemelere elverişli araştırmalar yapılarak yeniden ele alınmasına gerek vardır.

Alan araştırmasının sonucunda elde edilen bulgular İkinci Bölümde ayrıntılı olarak aktarılmaktadır. Bu bölümün incelenmesiyle de görüleceği üzere göç ve yerleşme biçiminden kaynaklanan kentsel eşitsizliklerin yarattığı kentsel gerilim konularından bir kesimi genel ve yapısal, bir kesimi ise belirli gruplara özel ve konjonktüreldir. Örneğin, gecekondu alanlarının yerleşme, meşrulaşma ve yaşam düzeyini yükseltmeyle ilgili taleplerinden doğan gerilim konulan, daha genel ve yapısal gerilim konularıdır. Buna karşılık, gönüllü Kürt göçünün zorunlu göç haline dönüşmesi, Alevilerin Cemevi talepleri, ikinci kuşak gecekondu gençliğinin değişen talepleri gibi konular ise daha özel ve konjonktürel kentsel gerilim konulan olarak belirmektedir.

Kentsel Gerilim Kapak

Ancak, esas olarak göç ve yerleşme konusunda kapsamlı ve sistematik bir kurumsal düzenlemenin olmayışı nedeniyle, “yerelüstü” kurumlar tüm talepleri tekil sorunlar olarak ele almakta ve her talebi kendi özel koşullan içinde değerlendirmeye çalışmaktadır. Bu da “yerelüstü” kurumların, özellikle kamu yönetimlerinin, genel, tek tip ve standart uygulamalar yapmasını engellemekte, somut duruma göre değişen, kimi zaman popülist kimi zaman ise otoriter olabilen, çelişik uygulamalar yapmasına neden olmaktadır, örneğin, “yerelüstü” kurumlar, farklı kökene sahip olan, farklı “yerel” gruplardan gelen benzer nitelikteki taleplere farklı uygulamalar yapabilmektedir. Bu noktada, özellikle “kültürel ve etnik kimlik” konularında toplumda var olan bazı ön yargıların devreye girdiği, bu ön yargıların medya ve özellikle kamu erkini elinde tutan gruplar aracılığıyla yeniden üretildiğini gözlemlemek mümkün olabilmektedir. Bu durum ise, kentsel eşitsizliklerin, “etnik kültürel kimlik” ve “etnik kültürel sorun” boyutu kazanmasına neden olmaktadır.

Bu araştırma, kentsel eşitsizlikler ve kentsel gerilim konusunda yeni araştırma konularının gereğini ve bu araştırmalara dayanarak kentsel eşitsizliği ve kentsel gerilimi azaltmaya dönük somut önerilerin geliştirilmesi zorunluluğunu
gündeme getirebilirse amacına ulaşmış olacaktır.”