Kordon’a “duvar çekmek”!!!

Ali Rıza Avcan

İzmir‘e ilk geldiğim yıllarda, Kordon, Karşıyaka ve Konak-Üçkuyular sahilindeki birbirine yapışık yüksek apartmanları görünce, aklıma ilk gelen düşünce, “İzmirliler Yunan ordusu bir kez daha gelir düşüncesiyle yeni bir Çin Seddi yaratmışlar” şeklinde olmuştu. Çünkü 1922 yangınından kurtulmuş onca güzelim eski tarihi yapıyı yıkarak yerine birbirine bitişik, adeta uzun bir cephe hattı oluştururcasına zevksiz ve bir örnek apartmanlar yapmak bence kente yapılan en büyük ihanetlerden biri; adeta, kenti bir kez daha yakmak eyleminden başka bir şey değildi… Nitekim değerli karikatürist Tan Oral da sanki benim o düşüncemi onaylarcasına, daha doğrusu bu çirkin yapılaşmadan menfaati olmayan herkesin düşündüğü ortak fikri somutlayan o ünlü karikatürünü çizmişti…

Şimdi ise anlaşılan o çirkin apartman sıraları, gelişen yeni savaş teknolojileri karşısında yeterli gelmemiş olacak ki, sanki fırtınalı havalardaki deniz baskınları belediyeler tarafından yapılan yanlış dolgulardan kaynaklanmıyormuş, hiçbir sorun insan eliyle üretilmemiş gibi çağımızın yeni öcüsü olarak takdim edilen “iklim değişikliği” bahanesiyle denizin hemen dibine, askeri bir deyimle “sütre“; yani düşman gözünden ve ateşinden korumaya yarayacak yeni bir duvar örülmek, böylelikle, sudan korkup sırtını suya çeviren kent yöneticileri olarak, hem bu kentin gökdelenlerle her geçen gün değişen bozulan eşsiz silueti değiştirilmek, hem de kentteki insan-su ilişkisinin zayıflatılması suretiyle, deniz sevgisiyle denizcilik kültürünün daha da gerilemesinin yolu açılmak isteniyor…

Çizim: Tan Oral

Geçtiğimiz günlerde; daha doğrusu 15 Eylül 2024 tarihinde, önce İzmirli gazeteci Feyzi Hepşenkal‘ın Facebook sayfasında, daha sonra İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin İnternet sayfasındaki “Haberler” bölümünde gördüğüm ve belediyenin hiyerarşik yapılanmasında yukarıdan aşağıya dördüncü ve altıncı sıralarda yer alan bir daire başkanı ile bir şube şefince verilen, okuduğumuzda sevinelim mi; yoksa üzülelim diye uzun bir müddet düşündüğümüz garip bir müjde ile karşı karşıya kaldık: (1)

İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin hiyerarşik yapılanmasında pek de rastlamadığımız; üstüne üstlük, Zeki Yıldırım gibi hiyerarşik düzene titizlikle uyduğu söylenen bir genel sekreter yardımcısına bağlı Kent Tarihi ve Tanıtımı Dairesi‘nin başkanı Hasibe Velibeyoğlu ile diğer bir genel sekreter yardımcısı Çağatay Güç‘e bağlı Fen İşleri Dairesi Başkanlığı Şantiye Şube Müdürlüğü Şube Şefi Alper Sualp, “Dr. Cemil Tugay’ın 180 Günlük Hızlı Eylem Planı” ve “Kordon Acil Eylem Paketi” adını verdikleri çalışmalar kapsamında, Kordon’un Alsancak Limanı başlangıcından Cumhuriyet Meydanı’na kadar olan bölümünde zemin ve fırtına duvarı için imalatlara başlandığını ilan ediyordu.

Evet, böylesine önemli ve tüm İzmir‘i ilgilendiren bir belediye projesi hakkında açıklama yapması gerekenler belediye başkanı, genel sekreter ya da genel sekreter yardımcıları olması gerektiği halde, açıklamayı sadece ve sadece bir daire başkanı ile bir şube şefi; yani belediye hiyerarşisinde yukarıdan aşağıya doğru sıraladığımızda dördüncü ve altıncı sırada olanların yapmasıydı.

Acaba belediye başkanı, genel sekreteri ya da genel sekreter yardımcıları aslında gerçekleşmeyeceği ya da sonuçsuz kalacağı baştan bilinen bu tür projelerde öne çıkıp saygınlıklarını yitirmek yerine, hiyerarşinin dördüncü ve altıncı sırasındakileri mi öne çıkarıp kendileri koruyorlardı?

Oysa bu tür büyük, önemli ve İzmir‘i ilgilendiren projeleri, “180 gün” ya da “acil” gibi durumlarla kısıtlamadan; hatta, projenin yapılabilirliği ile sürdürülebilirliğini sağlayacak olan belediye başkanının irade ve kararlılığını sergileyen resmi açıklamalarla yapılması; belki de cümle aleme duyurulacak resmi bir tanıtım etkinliğine dönüştürülmesi gerekirdi.

Tabii ki, bu haberi izleyen günlerde aynı bölgede yeniden deniz baskınlarının olması durumunda bu haberde yazılı olup vaat edilenleri unutmamak koşuluyla…

Yapılan açıklamanın kendi başına skandal olan diğer bir yanı ise, İzmir’in, ülkemizin ve dünyanın büyük bir değeri olan Kordon‘a 22 adet sel kapısı; yani fırtına duvarı yapılmasıyla ilgiliydi…

Açıklamada, “Alsancak Kordon bölgesinde kıyının dijital ikizini oluşturacağımız fiziki konfor koşullarına yönelik Avrupa Birliği projeleriyle ve deniz taşkınlarının izlenmesine yönelik Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) çalışmalarıyla araştırmalar yapılmakta. Kıyı mühendisliği açısından gerekli projeler hazırlanmakta ve altyapı iyileştirmeleri gerçekleştirilmekte. Bu projeler tamamlanıp hayata geçinceye kadar da Başkanlığımızca acil ve geçici önlem alınması gereği duyuldu” denilmekle birlikte; hem bu inceleme ve araştırma çalışmalarının sonuçlarını, hem de geçici olduğu söylense bile bu geçici uygulamaların Kordon‘da yaratacağı olası etkileri, özellikle de yapılacağı söylenen duvarların hem Kordon‘a hem de İzmir‘in siluetine vereceği zararların neler olduğunu bilmek istiyoruz…

Örneğin günlük yaşamda ya da büyük konserlerin yapıldığı veya büyük etkinliklerin gerçekleştirildiği bu alanda “su tutucu bitkiler yerleştirilecek” denilirken insanların, özellikle de gençlerin büyük bir rahatlıkla oturup yattığı ya da üzerinde yürüdüğü bu ıslak ya da nemli alanın insanın mekândan kaynaklanan tutum ve davranışlarını nasıl etkileyeceği ya da büyük, kalabalık konserler, mitingler, yürüyüşler ve etkinlikler nedeniyle bu bitkilerin hırpalanıp yok olması durumunda ne yapılacağı, buranın nasıl korunacağı konusu düşünülmüş müdür acaba?

Ayrıca açıklamanın diğer bir bölümünde yer alan “uzmanlardan oluşan bir ekiple, gelecek 50 yılı güvence altına alacak araştırma ve proje çalışmalarının yürütülmeye devam ettiği” yazılı olmakla birlikte; “uzman” adı verilen bu kişilerin kimlerden oluştuğunu, hangi konularda araştırmalar yaptıklarını ve bu çalışmaların belgelenip belgelenmediğini; asıl önemlisi, bu belge ve bilgilerin kamuoyu ile paylaşılıp paylaşılmadığını bilmek isterim…

Son olarak “geçici” olduğu söylenen bu proje hakkında İzmir 1. Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Koruma Kurulu‘ndan onay, İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri‘ni oluşturan İzmir Barosu, İzmir Tabip Odası, TMMOB, DİSK, KESK ve siyasi partilerle sivil toplum örgütleri, platformlar ve halktan görüş alınıp alınmadığını öğrenmek istiyoruz.

Yapılan açıklamaya eklenen ilginç bir görsel var. Bu görselde “tip kesit” ve “tip vaziyet planı” adı altında sahilde/yeşil alanda yapılacak işler ayrıntılı olarak gösterilirken, düz bir çizgi halinde işaretlenen deniz bölümü hakkında tek bir bilgi verilmiyor ya da tek bir açıklama yapılmıyor!

Oysa deniz baskını adı verilen doğa olayı, deniz ile kara arasındaki sorunlu bir ilişkiden, deniz kesiminde insan eliyle yaratılan sorunlardan kaynaklanıyor ve geçici olduğu söylenen bu uygulamada dalganın kaynağı olan deniz alanı konunun dışında bırakılarak, 1.700 metre uzunluğundaki Alsancak Limanı ile Cumhuriyet Meydanı arasındaki sahile taşınabilir (?) prekast (*) bir duvarın, Cumhuriyet Meydanı‘nda da “kronman” (**) bir duvarın; yani başka bir deyişle, dalgakıranın üstüne yerleştirilecek beton bir duvarın yapılacağı söyleniyor.

Hem de İzmir Kordonu ve Cumhuriyet Meydanı gibi tarihi ve kültürel açından dünya ölçeğinde önemli bir dünya mirası üzerinde, tarihi sit alanı olarak İzmir 1 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu‘nun 27.02.1998 tarih, 7989 ve 20.01.1994 tarih, 4840 sayılı kararlarıyla “Kordon Tarihi Sit Alanı” ve “Kordonboyu Tarihi Sit Alanı” adıyla tescillenmiş bir bölgede…

Ayrıca deniz içinde ya da kıyısında dalgakıran yapmak ve onun üstüne beton bir duvar yerleştirmek gibi merkezi yönetimin görev alanına giren konularda, o kurum ve kuruluşlardan izin almadan ya da işbirliği içinde çalışma kararı alınmadan nasıl böylesine bir açıklama yapıyor, nasıl böyle bir emrivaki bir durumu yaratabiliyorsunuz?

Evet, anlıyoruz; bu uygulamayı “acil” ve “geçici” olarak yaptığınızı söylüyorsunuz; ama, “kalıcı” olanı ne zaman, ne şekilde yapacaksınız? İç Körfez‘deki koku ve balık ölümleriyle ilgili araştırmalar henüz bitmemişken, belediye bu konuda henüz kesin bir açıklama yapmamışken ve bu sorun -ne yazık ki- henüz çözümlenmemişken, kalıcı çözüme esas olacağını söylediğiniz inceleme ve araştırmalarınız ne zaman bitecek? Bu konuda vereceğiniz bir tarih, bir yapım programı ya da planı var mıdır?

Diğer yandan, 1997 yılında İzmir Kordon Yolu Projesi kapsamında yapılan vahşi dolguyu yeşil alana dönüştürmek, Karşıyaka‘da yeni rekreasyon alanları yaratmak ve Mavişehir‘de yeni yerleşimlere alan açmak amacıyla sistemli ve düzenli bir şekilde yapılan yanlış kıyı dolguları nedeniyle ortaya çıkan bu sorunun, kıyı bölgesinde yapılacak bu tür yeni duvarlarla mı, yoksa deniz içinde rüzgarın etkisiyle oluşan güçlü dalgaların hareketini kontrol edecek alternatif hidrolik tasarımlarla mı çözümleneceğini ise henüz bilmiyoruz.

Çünkü yapılan hesapsız kitapsız dolgularla denizin karayla birleştiği noktadaki derinliğin artması nedeniyle, fırtınalı havalarda dalganın sönümlenmesini sağlayacak mesafenin yok edilmesi, bu nedenle gelen büyük dalgaların tüm gücüyle kıyıya vurarak sahile yayıldığını görüyoruz.

Diğer yandan da, kentin altyapısındaki yağmur suyu kanalları ile kanalizasyonun sisteminin henüz birbirinden ayrılmamış olması nedeniyle, Alsancak‘taki işyeri her büyük yağmurda sular altında kalmış, bu deneyimi bizzat yaşamış biri olarak Alsancak bölgesindeki sellerin sadece denizden gelen sularla değil, yağmur suyu rögarlarından taşan ve içinde kanalizasyon giderinin de bulunduğu taşkın sulardan kaynaklandığını da biliyoruz.

İşte o nedenle, olay dolgu yapılmamış diğer bölgelerde, örneğin herhangi bir dalgakıranı olmayan ve kuvvetli kuzey rüzgarlarının egemen olduğu Konak-Üçkuyular arasındaki sahilde hiç görülmediğini ve bu nedenle de her şeyi “iklim değişikliği” adı verilen “tek dişi kalmış canavara” bağlayan yorum ve değerlendirmelerin doğru olmadığını söylemek istiyorum.

Evet, isminin başına “acil” ve “geçici” sözcükleri eklenerek yapılmak istenen ve halen yapılan yeni bir belâ ile karşı karşıyayız… Belediye sanki özel bir şahıs gibi, kendi tarlasında ya da arsasında kendi başına alelade bir duvar yapıyormuş gibi, Kordon‘da ve Cumhuriyet Meydanı‘nda mevcut dolgu alanın denizle sorunlu ilişkisini belirleyip ortaya koymadan, İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri‘ni oluşturan İzmir Barosu, İzmir Tabip Odası, TMMOB, DİSK, KESK ve siyasi partilerle sivil toplum örgütleri, platformlar ve halktan kimseye danışıp görüşünü sormadan, kendi bildiğince bir iş yapıp kentin siluetini bozacak bir duvar inşa etmeye çalışıyor…

Gelecekte bizi bekleyen bu büyük sorunun farkında olmamız, bu kentin tarihi ve kültürel değerlerinin korunup sahiplenilmesi konusunda çok geç kalmadan, doğrusunun ve iyisinin yapılması amacıyla görüş, düşünce, eleştiri ve önerilerimizi, hem bize söylenip vaat edildiği üzere, hem de sahip olduğumuz “kent hakkı” boyutunda demokratik ve katılımcı bir süreç içinde ifade edebilmemiz, yanlış ve eksik işlere karşı çıkıp mücadele etmemiz gerekiyor!!!

Özellikle bu mücadelede, 1997-1999 sürecinde İzmir Kordon Yolu Projesi’ne karşı çıkıp bu bölgenin bir ölçüde kurtulmasını sağlayan isim ve kurumlarla bizlere çok daha fazla iş düştüğünü düşünüyorum…

………………………………………………………………………………………………………………

(*) Prekast: Özel bir bileşime sahip olan ve içeriğinde beyaz çimento, yıkanmış silis kumu, alkali direncine sahip cam elyafı, kimyasal beton katkıları barındıran, kalıplara püskürtme yöntemiyle dökülürken içeriden çelik karkas sistemiyle güçlendirildikten sonra kürlenerek mukavemeti arttırılan, uluslararası standartları olan yeni nesil beton sistemine verilen addır.

(**) Dalgakıranın üzerine yerleştirilmiş beton bir üstyapıdır.

(1) Kordon’da deniz taşkınlarına karşı önlem, 15 Eylül 2024, https://www.izmir.bel.tr/tr/Haberler/kordon-da-deniz-taskinlarina-karsi-onlem/50882/156

Yararlanılan Kaynaklar

Kıyı Yapıları, Planlama ve Tasarım Teknik Esasları, T.C. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü (AYGM), 2016, https://aygm.uab.gov.tr/uploads/pages/kiyi-yapilari-planlama-ve-tasarim-teknik-esaslari/teknikesas.pdf

Kıyı Dolguları ve su baskınları, https://kentstratejileri.com/2018/01/19/kiyi-dolgulari-ve-su-baskinlari/

Atay, Ç. (1978), Tarih İçinde İzmir, Tifset Basım ve Yayın Sanayi A. Ş., İzmir.

Dean, R.G., Darymple R.A. (2001) Coastal Processes, Cambridge Üniversity Press, U.K., 475. 

Durmuş, Cem (2007), Mersin Bölgesi Kıyı Koruma Yapılarının İncelenmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana.

Yarıcı, A. (2009) – “Kentimizde Su Taşkınlarının Meydana Geliş Sebepleri ve Çözümler“, (TMMOB) Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği 1. Kent Sempozyumu, 8-10 Ocak 2009, İzmir. 

Kıyı dolguları ve su baskınları…

Ali Rıza Avcan

Bu yazıyı yazdığım şu an İzmir’de kentin büyük bir bölümü kuvvetli bir fırtınanın etkisi altında… Birinci Kordon, Alsancak, Pasaport gibi sahil kesimi bu fırtına ile azgınlaşan dalgaların getirdiği su baskınlarıyla teslim alınmış durumda… Sabahın ilk saatlerinde sefer yapan deniz araçlarının iskelelere yanaşamayıp geriye döndüğü, vapurlardaki insanların büyük bir heyecan içinde korkulu anlar geçirdiği söyleniyor… Kentteki deniz ulaşımı şu an itibariyle durdurulmuş olsa da yollardaki araçlar ve insanlar sular içinde bir yerden bir yere gitmede zorlanıyor ve benim gibi randevularını iptal ediyorlar…

Kentin birçok semti kuvvetli yağış hatta dolunun yıkıcı etkisini yaşıyor… Sahillerde milyonlarca liraya yapılan birçok yatırım ve tuzlu sular altında kalan bitki ve yeşil alanlar zarar görüyor…

İzmir'de fırtına

Bu durumu yaşayanlar ya da görenler ise tepkilerini sosyal medyada dile getirip bunun  nedenini ya takdir-i ilahiye ya da plansız, programsız kentleşmeye; özellikle de kıyılarda yapılan hesapsız kitapsız dolgulara bağlıyorlar…

Yaşananlardan küresel ısınmayı sorumlu tutanlar olduğu gibi denizden kaynaklanan su baskınının mevsim ortalamalarının üstündeki rüzgar ve yağışlar nedeniyle ortaya çıktığını, bunun beklenmeyen doğal bir yıkım olduğunu söyleyenler de var. 

Tabii ki bir de benim gibi bu sorunu kıyıda; özellikle de Alsancak bölgesinde olduğu gibi denizin yükselmesi durumunda deniz suyunun yağmur suyu kanallarıyla geri basmasına neden olan yetersiz atık ve yağmur suyu kanal sistemiyle her tür kıyıda hiçbir araştırma yapılmadan dolgu yapılmasına bağlayanlar da var. 

Karşımıza çıkan bu olağanüstü durumun bir yandan bir doğal yıkım olduğunu bilip kabul etmekle birlikte; bu derecedeki şiddetli fırtınaların yaşandığı bir coğrafyada denizin 60 santimetreye kadar yükselebileceğini söyleyen bilim insanlarını dikkate alarak önceden yeterli önlemlerin alınabileceğini ama alınmadığını, deniz suyunu geriye basarak cadde ve sokakların su içinde kalmasına neden olan yetersiz atık ve yağmur suyu sisteminin daha iyi hale getirilebileceğini ama getirilmediğini de söyleyenler var.

Örneğin konuştuğumuz bilim insanları, uzmanlar ve başvurduğumuz bilimsel kaynaklar bize İzmir Körfezi kıyılarında 19. yüzyıldan bu yana yapılan bütün dolguların ya da kıyıları deniz taşkınından korumak için alınan önlemlerin deniz suyu akıntılarıyla dalga dinamiğinin dikkate alınarak yapılmadığını, bu tür müdahalelerin şiddetli rüzgarın etkisiyle körfezde oluşan büyük dalgaların sapmasını, yansımasını, dönmesini, kırılmasını ya da sığlaşma nedeniyle sönümlenmesini dikkate almadan yapıldığını söylüyorlar. 

DSC_9589

Önce 15. yüzyılda iç limanın doldurulması suretiyle Konak Meydanı ile Kemeraltı’nın büyük bir kısmının oluşması; ardından 17. ve 18. yüzyıllarda dolgu işlemine yer yer devam edilmesi ve 1867 yılında başlatılan büyük İzmir Limanı ve Rıhtımı Yapımı inşaatıyla Konak Meydanı’ndan Alsancak’a kadar uzanan 3,5 kilometre uzunluğunda ve 230-250 metre genişliğindeki bir alanın doldurularak Birinci Kordon’un oluşturulması körfezin kıyısında görülen ilk büyük müdahalelerdir.

Hatta bir söylentiye göre, İzmir Limanı ve Rıhtımı Yapımı inşaatı 1867 yılı Kasım ayında bir denizaltı depremi sonucunda ortaya çıkan büyük dalgaların etkisi ile mevcut tesislerin kullanılamaz hale gelmesi üzerine başlatılmıştır. 

Cumhuriyet döneminde ise gerek Karşıyaka gerekse Göztepe-Güzelyalı sahilleri bir çok kez yol ya da park yapmak amacıyla doldurulmuş; böylelikle kıyıdaki bir çok ev ve köşk denizi uzaktan seyreder hale gelmiştir.

Bu kentin gördüğü en büyük dolgu operasyonlarından biri de Burhan Özfatura‘nın İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde Cumhuriyet Meydanı ile Alsancak Limanı arasındaki Birinci Kordon’un, Osmanlı döneminde doldurulmuş olmasına karşın otoyol yapmak amacıyla yeniden doldurularak genişletilmesi ve bu dolgunun Ahmet Piriştina‘nın belediye başkanı olmasından sonra iptal edilerek yeşil alana dönüştürülmesi suretiyle gerçekleştirilmiştir.

Körfez kıyılarının doldurulması işlemine -ne yazık ki- bugün de devam edilmekte; Mustafa Kemal Sahil Bulvarı’nda imar planı değiştirilmeden ve kıyı kenar çizgisi onayı alınmadan, Karşıyaka sahilinde ise daha büyük anıt yapma sevdası ile denize verilebilecek zararlar dikkate alınmadan kıyı dolgusu yapılmaktadır.

Yaşadığımız ve gördüğümüz kadarıyla bu kentin, -hangi siyasi partiden olursa olsun- tüm belediye yönetimleri tarafından gerçekleştirilen kıyıların doldurması eylemi, aslında kamulaştırma yöntemiyle edinemedikleri alanları daha ucuz ve kolay elde etmek amacıyla sıklıkla kullandıkları bir yöntem olmuştur.

Oysa bu yöntemle doldurulan bir deniz ve onun etkileşim içinde bulunduğu sahillerinde suyun kalitesinde, üst ve alt akıntılarında, dalga hareketleriyle parametrelerinde (dalga profili, boyu ve yayılma hızı) ve dalga tırmanma yüksekliğinde yaratacağı tüm olumlu ya da olumsuz etkiler projeler hazırlanırken bilimsel olarak araştırılmalı, analiz edilmeli ve bugün yaşadığımız sıkıntıları yeniden yaşamamak için gereken tüm önlemleri önceden almamız gerekmektedir.

26196324_1476994089065766_8978094507215547092_n

Örneğin bugün yaşadığımız sorun açısından çok önemli bir konu olan belirgin dalga yüksekliğinin doğru ölçülmesi birçok bilim insanına göre kıyı dolgularını koruyan duvarların tasarımı açısından çok önemlidir. Çünkü belirgin dalga yüksekliği, seçilen deniz bölgesinin dalga ölçümleri sayesinde yüksekliğine göre büyükten küçüğe doğru sıralanan dalgaların en yüksek ilk üçünün ortalaması alınarak bulunur. Ölçümler sonucu bulunan dalga periyotu, dalga yüksekliği ve dalga yaklaşım açısı kıyı duvarını boyutlandırmada gerekli olan parametrelerdir. 

Ayrıca dolgu öncesinde yapılacak araştırmalar sırasında kıyılara yapılacak mahmuzlarla iskele, duvar ve dalgakıranların yeterli düzeyde olması, sığ sahil kesimlerinin dolgu yapılmak suretiyle derinleştirilmemesi gerekmektedir.

Bilimsel ölçekte ve pratik düzlemde olması gerekenler bu olmakla birlikte 2012 yılından bu yana İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından İzmir Körfezi kıyılarında uygulanmakta olan “İzmir-Deniz, İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirme Projesi” kapsamında yapılan bir çok deniz dolgusunda, sahil bandı çalışmalarında bu tür araştırmaların yapılmadığı, Mustafa Kemal Sahil Bulvarı ile Karşıyaka sahilinde yapılan dolgularda bilimin gereği olan bu kurallara uyulmadığı görülmektedir.

Mustafa Kemal Sahil Bulvarı’ndaki alt geçidin yapımında yağışlı havalarda geçidin hem yağmur hem de deniz suyuyla dolmuş olması bunun en güzel ve somut örneğidir.

Ayrıca belediye yetkilileriyle yaptığımız özel görüşmelerde, içme suyu şebekesindeki % 31 oranındaki kayıp ve kaçağın en büyük nedeninin, sahil bandındaki şebekeden denize karışan içme suyundan kaynaklandığı ifade edilmekte; böylelikle kıyı ile deniz arasında güvenilir bir bandın bugüne kadar yaratılamadığı itiraf edilmektedir.

Evet, sonuç olarak İzmirli yerel yöneticilerimizin her yağış ya da sel sonrasında bir mazeret olarak söyledikleri “mevsim ortalamalarının üstünde” bir yağmur ya da dolu yağmış, rüzgar görülmemiş bir hızla esmiş, dalgalar metrelerce yükseğe çıkmış olabilir ve bu olağanüstü koşullar belediyelerimizin kusuru olmayabilir…

İzmir'de fırtına

Ama bir de ihmal edilmemesi gereken doğa var… Kendine yapılanları kısa planda kabul eder gibi gözüken; ama uzun vadede reddedip aslına dönmek isteyen, kendi ritmi ile akıp kendini yenilemek isteyen bir doğa var…

Biz doğayı ne kadar unutsak ve ona rağmen yaptıklarımızla bir zafer kazandığımızı sansak da; o hep orada olacak ve kazanacak…

O nedenle, bugünkü yazımızı Doğa Derneği‘nin kurucusu başkanı Güven Eken’in bugün bu seller, bu yağışlar nedeniyle paylaştığı güzel bir sözü ile bitirmek istiyorum:

Doğada sel yoktur. Özgürce akan dereler, ırmaklar ve bereketli kolları vardır.”


Yararlanılan Kaynaklar

Atay, Ç. (1978), Tarih İçinde İzmir, Tifset Basım ve Yayın Sanayi A. Ş., İzmir.

Dean, R.G., Darymple R.A. (2001) Coastal Processes, Cambridge Üniversity Press, U.K., 475. 

Durmuş, Cem (2007), Mersin Bölgesi Kıyı Koruma Yapılarının İncelenmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana.

Yarıcı, A. (2009) – “Kentimizde Su Taşkınlarının Meydana Geliş Sebepleri ve Çözümler“, (TMMOB) Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği 1. Kent Sempozyumu, 8-10 Ocak 2009, İzmir.