İzmir‘deki otopark sorununu ele aldığım yazı serisinin geçtiğimiz haftaki ilk bölümü beklediğimden fazla ilgi görüp çeşitli tartışmalara konu oldu.
Böylelikle motorlu araç sahibi olmayan çoğu insanın küçümseyip önemsemediği bir konunun aracını park edecek yer bulamayan ya da İZELMAN‘ın uyguladığı yüksek otopark ücretlerinden yakınan araç sahipleri açısından ne ölçüde önemli olduğunu bir kez daha anlamış olduk.
Bu arada Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) de ülkemizdeki ve İzmir‘deki yeni araç sayılarıyla ilgili verilerini açıkladı ve böylelikle 2025 yılı Eylül ayında İzmir‘de trafiğe çıkan araç sayısının Ekim ayında 10.685 araçlık artışla 2.071.425’e ulaştığını öğrendik.
Soru: Daha nereye kadar?, Fotoğraf: Andy Arthur
Evet, geçen haftadaki yazımda da belirttiğim gibi İzmir Büyükşehir Belediyesi ile diğer 30 ilçe belediyesinin trafiğe çıkan 2.071.425 adet aracın tümüne otopark yeri sağlamak gibi bir yükümlülüğü olmamakla birlikte; bir yandan, araç sahibi 2.071.425 İzmirli ile araç sahibi olmayan 2.421.817 İzmirli arasında belediyelerce yapılan otoparkların harcamalarına katılma açısından adaletin sağlanması, diğer yandan da başta yollar ve kaldırımlar başta olmak üzere kamusal alanlara park eden araçlar nedeniyle araç trafiğini kolaylaştırmak ve yaya haklarını korumak amacıyla artan araç sayısı ile paralel bir şekilde kent merkezi dışında bu araçların park edebileceği uygun yerlerin bir an önce oluşturulup araç sahiplerinden uygun miktarlarda otopark ücreti alınması ya da toplu ulaşımın daha fazla kullanılması koşuluyla motorlu taşıt araçlarının kent merkezine girişlerinin kısıtlanması gerekiyor.
Kent içinde trafiğe çıkan motorlu araç sayısı ile mevcut otoparkların yetersizliği arasındaki dengesizliğe ilave olarak, son yıllarda ortaya çıkan diğer bir belâ; yani, kentin her yerine, her köşesine pervasızca park edip yıllarca orada park eden motorlu ve motorsuz binlerce karavanla neoliberal zihniyetin bu sorun olan “ulaşım” kavramıyla “kamusal” olanı tu kaka ederek bir kent sorunu olmaktan çıkarması ve bir yerden bir yere gitmeyi bireyin istek, arzu ve keyfine dönüştüren “hareketlilik” kavramını piyasaya sürmesi, bu kavramın gönüllü pazarlamacılığı üstlenen başta akademisyenler olmak üzere planlamacılar ve belediye bürokratları tarafından kabul görüp ulaşım planlarının baş köşesine yerleştirilmesi ve bu bağlamda kentte hareket eden her şeyin kutsaması ile birlikte sayısı denetimsiz bir şekilde artan elektrikli e-scooter ve bisikletlerle e-motorlar ulaşımı içinden çıkılmaz hale getirdiğinde belediyeler üzerindeki mevcut yükün daha da arttığını görürüz.
Belediyelerce mahalle aralarında büyük bir maharetle yaratılan cep şeklindeki otoparklara park edip günlerce, aylarca; hatta, yıllarca orada kalan motorlu taşıt araçlarından ve karavanlardan ücret alınmadığını biliyor musunuz?
Bölgedeki araç sahiplerinin kullanması amacıyla yakınındaki bir yeşil alanın kemirilmesi suretiyle yaratılan en az 10 araçlık bu otoparktan ücret alınmadığını biliyor musunuz?
Kentlerdeki otopark hizmetleriyle ilgili sorunları daha etkili bir şekilde çözmek ve kentlerin uygun yerlerinde yeterli düzeyde otopark yapılmasını sağlamak amacıyla motorlu taşıt aracının fabrika çıkışı ya da ithali sonrasındaki satışı sırasında, o taşıt aracının hangi kentte, hangi koşullar altında kullanılacağı hususu dikkate alınmadan yüksek vergiler almayı ve buna ek olarak kentteki yeni bina yapımlarında bina sahibine otopark yapma zorunluluğu getirilmesini, bu sağlanamadığı takdirde belediyelerce genel otoparkların yapılması amacıyla ayrı bir fonun oluşturulmasını ve bu fondaki paranın sadece otopark yapımına harcanmasını öngören ve günlük pratik içinde çoğu kez çalışmayan ya da çalıştırılmayan mevcut sistemden vazgeçerek, aracın hangi kentte hangi koşullarda kullanıldığını, bu bağlamda otopark ihtiyacının hangi kentlerde ortaya çıktığını dikkate alan daha güncel ve pratiğe daha yakın bir yaklaşımla kentte yaşayan ve çalışan her araç sahibinden her yıl motorlu araç vergisine benzer bir verginin belediyelerce alınmasını ve bu şekilde tahsil edilen verginin sadece otopark yapımına tahsis edilmesini, otopark yapımlarında o bölgede bulunan vergi mükelleflerinin dikkate alınmasını sağlayan bir sistemin oluşturulması sağlanabilir.
Tabii ki bunu sağlamak amacıyla öncelikle otopark hizmetinin bir kamu hizmeti olduğunu kabul ederek; hizmeti, ticareti ve kârı ön plana alan, özellikle de şehir içi yolların bir şeridinde yaratılan uyduruk otoparklarda görevlendirilen işçilerin maliyetini karşılamak amacıyla otopark ücretlerini devamlı arttıran, bazı hatırlı semt, meslek mensubu ve şahıslara ait ücretleri düşüren, bunu yaparken de yurttaşlar arasında ayrımcılık yapmaktan çekinmeyen belediye şirketleri yerine işi doğrudan doğruya belediyede boş boş oturup çalışmadığı söylenen kamu görevlilerine ve bu görevlilerin hiyerarşik olarak bağlı olduğu birimlere yaptırmak gerekmektedir.
İzmir’in orta yerinde, Kemeraltı’nın girişindeki bu binlerce aracın park ettiği katlı otoparkın belediyece ruhsat alınmadan yapıldığını ve halen ruhsatsız olduğunu biliyor musunuz?
Ayrıca bunu yaparken kentteki otopark mafyasını besleyen mevcuttaki yüzlerce kaçak otoparkı yok etmek, yerleşim alanları içindeki çocuk oyun alanlarıyla mahalle parklarının içine araçların park etmesi amacıyla cep şeklinde yapılan otoparklar kullanımlarını ücrete bağlamak, başka bir deyimle tüm otoparkları belediye denetimine almak da gerekmektedir.
Tabii ki, bunu yapabilecek bilgi, birikim, deneyim ve beceriye sahipseniz…
Tabii ki laf ebesi gibi bol bol konuşmaktan çok sessizce hizmet vermeye değer verip işinizi yapıyorsanız…
Tabii ki “kamu hizmeti“, “kamu yararı“, “kamu kaynağı” ve “kamu zararı” gibi toplumsal mücadelenin kavramlarını kabul edip şirketleri bu işten alabiliyorsanız…
Tabii ki, şirketler ve onların kârı yerine halkın; yani, kamunun menfaatlerini düşünüyorsanız…
Bu haftaki yazımla gelecek haftalardaki yazılarımda İzmir‘de yaşadığımız otopark sorununu ele alarak; hem bu konu ile ilgili mevzuat hükümlerini, hem de bu konuda yaşananları dikkate alarak geliştirmeye çalıştığım çözüm önerilerini anlatmaya çalışacağım.
Bunu yapmadan önce de, konuyu düzenlemek amacıyla TBMM tarafından kabul edilen ya da bu yasalara göre çıkarılan yönetmelik hükümlerini, yazının ilerdeki bölümlerinde yer alacak hukuki değerlendirme ve tartışmalara temel yapmak üzere hatırlatacağım:
Toplu ulaşımın başarısız olduğu her yerde bireysel araç kullanımı artar ve otoparklar ağzına kadar dolar…
Belediyelerin otopark hizmetleriyle ilgili hukuki düzenlemeler
I- 5216 sayılı Büyükşehir Belediyeleri Kanunu
5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu‘nun 7. maddesinin (l) fıkrası hükmüne göre, “kapalı ve açık otoparklar yapmak, yaptırmak, işletmek, işlettirmek veya ruhsat vermek” büyükşehir belediyelerinin, yine aynı maddenin son fıkrası hükmüne göre, “bölge otoparkı, kapalı ve açık otoparklar yapmak, yaptırmak, işletmek, işlettirmek veya ruhsat vermek” büyükşehir kapsamındaki ilçe belediyelerinin görevidir.
5216 sayılı yasanın 26. maddesine göre büyükşehir belediyesi kendisine ait otoparkları işletebilir ya da bu yerlerin belediye veya bağlı kuruluşlarının % 50’sinden fazlasına ortak olduğu şirketler ile bu şirketlerin % 50’sinden fazlasına ortak olduğu şirketlere, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümlerine tabi olmaksızın belediye meclisince belirlenecek süre ve bedelle işletilmek üzere devredebilir. Ancak, belediye şirketlerince işletilen bu yerlerin üçüncü kişilere devredilmesi, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu‘nun hükümlerine göre yapılacaktır.
Otopark hizmeti konusunu düzenleyen 5216 sayılı kanunun “belediyeler arası hizmet ilişkileri ve koordinasyon” başlıklı 27. maddesinin son paragrafında ise, “İmar mevzuatı uyarınca belediyelerin otoparkla ilgili olarak elde ettikleri gelirler beş yıllık imar programına göre hazırlanan kamulaştırma projesi karşılığında bölge otoparkı için gerekli arsa alımları ile inşasında kullanılır. Bu gelirler bu fıkrada belirtilen amaç dışında kullanılamaz” hükmü bulunmaktadır.
Her gün trafiğe çıkan yeni taşıt araçlarının artması…
II- 3194 sayılı İmar Kanunu ve Otopark Yönetmeliği
Otopark hizmeti konusunun ele alındığı diğer bir kanun ise 3194 sayılı İmar Kanunu‘dur. Kanunun 37. maddesine göre; imar planlarının düzenlenmesi sırasında planlanan yerleşimin koşulları ile gelecekteki ihtiyaçları göz önünde tutularak gerekli otopark yerleri ayrılır. Otopark ihtiyacı bulunan bina ve tesislere gerekli otopark yeri ayrılmadıkça yapı izni, otopark yapılmadıkça da kullanma izni verilmez. Kullanma izni alındıktan sonra otopark yeri, plana ve yönetmelik hükümlerine aykırı olarak başka maksatlara ayrılamaz. Bu fıkra hükmüne aykırı hareket edildiği takdirde, ilgili idarece yapılacak tebligat üzerine en geç üç ay içerisinde bu aykırılık giderilir. Mülk sahibi tebligata rağmen müddeti içerisinde gerekli düzeltmeyi yapmaz ise, belediye encümeni veya il idare kurulu kararı ile bu hizmet ilgili idarece yapılır ve masrafı mal sahibinden tahsil edilir.
Aynı kanunun 44. maddesinin III. bendinde ise otopark yapılması gereken bina ve tesisler ile diğer hususlar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikte tespit edilir hükmü bulunduğu için bu hükme uyularak düzenlenen Otopark Yönetmeliği, 15 Eylül 2018 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Söz konusu yönetmelik, büyükşehir belediyeleriyle nüfusu 10.000 ve daha fazla olan yerleşmelerde; ayrıca, nüfusu 10.000’den az olmakla birlikte imar planı onaylanmış yerleşme ve alanlarla imar planı bulunmamakla birlikte bu yönetmeliğin uygulanacağına karar alınan bütün yerleşmelerde, yönetmeliğin yürürlüğe girdiği 15 Eylül 2018 tarihinden sonra yapı ruhsatı düzenlenmesi ve binalarda araçların yol açtığı parklanma ve trafik sorunlarının çözümü amacıyla otopark yapılmasını gerektiren bina ve tesislerde otopark ihtiyacının miktar, ölçü ve diğer koşullarıyla ilkelerini belirlenmiştir.
17 maddeden oluşan ve kabul edildiği tarihten bu yana geçen 7 yıl içinde 12 kez değiştirilen 2018 tarihli Otopark Yönetmeliği‘ni daha ayrıntılı incelediğimiz takdirde;
5216 ve 3194 sayılı kanunlarda yazılı olduğu şekilde, ihtiyacı karşılamak üzere imar planlarında gösterilen otopark alanlarını verimli ve etkin bir şekilde işletme anlayışından neredeyse vazgeçildiğini, kentlerde sayıları her geçen gün artan taşıt araçlarına yer bulmak kaygısıyla her iki kanuna aykırı bazı düzenlemelerin yapıldığını görürüz.
“Bırakayım mı, bırakmayayım mı?“
Örneğin yönetmeliğin “yol üstü (yol boyu) araç park yeri” tanımı imar planlarında kamu yolu olarak belirlenmiş cadde ve sokakların bir şeridinin yatay ve düşey işaretlemeler yapmak suretiyle otopark olarak kullanılabileceğini ifade etmekte ya da insanların esenlik ihtiyacını karşılamak amacıyla oluşturulan yapıların çevresindeki bahçeleri kemiren ortak otopark uygulamalarına yol açılmakta; böylelikle, kamunun genel kullanımına açık yol ve alanların 5216 ve 3194 sayılı kanunlara aykırı olarak özel araç sahiplerine tahsis edilmesini sağlamaktadır.
Aslında söz konusu yönetmeliğin yedi yıl gibi kısa bir süre içinde 12 kez değiştirilmesi bile yapılan düzenlemelerin artan taşıt aracı ve otopark ihtiyacı nedeniyle nasıl esnetilip tahrip edildiğini göstermektedir.
Tabii ki bu esnetmeye imar planlarının yapılmasında ya da değiştirilmesinde veya belediyelerce yürütülen fiili uygulamasında göz yumup izin veren; başka bir deyimle, mevcut mevzuata aykırılıkları dahil ettiğimizde karşımıza gerçekten kangrene dönüşmüş bir sorun çıkmaktadır.
Bu duruma örnek olarak, halen oturmakta olduğum 10 yaşındaki yeni binanın 1 metre kazılsa suyun çıktığı bataklık bir arazide yapılması nedeniyle yağmurlu havalarda su içinde kalan zemin altı otoparklara hiç bir taşıt aracının girememesini ya da 10 daireli binanın müteahhidi olduğunu daha sonradan öğrendiğim Mehmet Cengiz‘in amca oğlu Ahmet Cengiz‘in bu bina için yüksek miktardaki otopark ücretini ödememek amacıyla zemin seviyesinin altındaki otoparklara taşıt aracının girebilmesi için projesinde gösterilen duvarı örmeyişini en yakından deneyimlemiş biri olarak gösterebilirim. (1)
Yağmurla birlikte su içinde kalan yeraltı otoparkları…
Sayısı her yıl artan taşıt araçlarına rağmen otopark hizmeti verilmeyen ilçeler ve kapasitesi arttırılmayan otoparklar…
Gelelim İzmir‘deki otopark ihtiyacının nereden kaynaklandığı ve nasıl karşılandığı ya da karşılanamadığı; daha doğrusu bu konudaki yetersizlik konusuna…
Tabii ki otoparka ihtiyaç duyanlar bu kentte yaşayan ya da çalışan insanların milyonlarca lira vererek satın aldığı ya kiraladığı, o nedenle de onlar için çok değerli olan motorlu taşıt araçlarıdır… Aynen bir zamanlar ata binerek seyahat edenlerin atlarını hanlara, kervansaraylara teslim ettikleri gibi arzu nesnesi araçlarını güvenilir kişi ve yerlere; hatta, ne yaptıklarını bile bile çaresizlik içinde otopark mafyasının yönettiği otoparklara bırakırlar… Tabii ki, evlerinin, işlerinin önündeki buldukları sahipsiz bedava yerlere, kamuya ait alanlara park etmeyi fazlasıyla sevip bu tür yerlerin çoğalmasını şiddetle arzularlar… Milyonlarca liraya kıyıp aldıkları lüks arabalarını oralarda tek başına bırakıp arkalarına bile bakmadan gidebilirler…
O araçları üreten, onlara akaryakıt satan ya da malzemesini sağlayan ulusal ve uluslararası sermaye ise o araçların nerelere nasıl park edeceğini düşünmeden siyasi iktidara yaptığı baskılarla belediyeleri otopark yapmaya zorlar… Belediyeler ise araç sahibi olmayanların haklarını dikkate almaksızın araç sahipleri için otoparklar yapmaya, onları memnun etmeye çalışır… Hem de bu işin maliyeti, her geçen gün artan trafik sıkışıklığı ve bu araçların atmosfere saldığı zehirli gazları dikkate almadan… Hem de “sıfır karbon” ya da “sürdürülebilirlik” laflarını gevelemeden…
İzmir, nüfusu ve buna bağlı olarak yollarında dolaşan taşıt aracı sayısı her geçen gün devamlı artan bir kenttir… Hem ülkenin diğer bölge ve illerine göre daha gelişmiş, hem de bu kentteki tüketim ekonomisi hesapsız kitapsız bir düzeye yükseldiği için bu kentteki kişi başına düşen araç sayısı, ülke ortalamalarına göre daha fazladır… Bu durumu da en iyi şekilde 2018-2025 döneminde ülkemizdeki ve İzmir’deki araç sayısı ile kişi başına düşen araç sayılarının gelişimini gösteren aşağıdaki mukayeseli tablodan görmek mümkündür…
Yukarıdaki tablodan da görüleceği gibi, 2018 yılında 1 milyon 394 olan motorlu araç sayısı aradan geçen 7 yıl içinde % 47,83, otomobil sayısı % 39,18 oranında, genel olarak her yıl ortalama % 6,84 oranında artarak 2 milyonu geçmiş durumdadır.
Hem de anlı şanlı profesörlerin, şehircilik hocalarının suya yazılar yazarak hazırladığı “İzmir Modeli“, “Vizyon 2050” ve “Vizyon 2074” gibi afilli plan ve programlardaki motorlu taşıt sayılarıyla ilgili öngörüleri çiğneyip geçerek…
Üstüne üstlük kent bütününde yer alan 30 ilçede havayı kirleten araç sayısı böylesine olağanüstü bir artış gösterirken İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin; daha doğrusu belediyenin yetki verdiği İZELMAN‘ın şirketinin, 2024 yılı ADNKS verilerine göre diğer 19 ilçede yaşayıp çalışan1.481.997 kişiyi; yani, İzmir nüfusunun% 32,99’unu sanki İzmirli değillermiş, İzmir Büyükşehir Belediyesi sanki onların ödediği vergilerden pay almıyormuş gibi sadece 11 metropol ilçede görev yapmakta, ilçe belediyeleriyle işbirliği içinde bir çalışma yürütmemekte ve işlettiği otopark sayı ve kapasitesinde bu artışı karşılayacak ciddi bir yatırım yapmadığını dikkate aldığımızda kentteki otopark sorununun içinden çıkılmaz bir kaosa dönüşeceğini söyleyebiliriz.
Aynen yıllardır katı atık toplama ve arıtma konusunda çözüm bulunmayıp tek bir yatırım yapılmayışı nedeniyle bugün hep birlikte yaşadığımız içinden çıkılmaz durum gibi!
İzmir Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde faaliyette bulunan 30 ilçe belediyesiyle ilgili otopark hizmeti verilerinin bilinmeyişinin yanında, İzmir Büyükşehir Belediyesi ya da İZELMAN tarafından işletilen otoparklarla ilgili verilerin geçmiş yıllarda yayınlanmayışı nedeniyle 2019 tarihli İzmir Ulaşım Ana Planı 2030 ile İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ait 28 Kasım 2022 tarihli İzmir Veri Seti rakamlarını; ayrıca, halen İZELMAN‘a ait web sayfasında yer alan rakamları dikkate alarak hazırladığım aşağıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İZELMAN, hizmet verdikleri 11 metropol ilçede son yıllarda ciddi bir otopark yatırımı yapmamış, sayıları her geçen gün taşıt araçlarının yarın öbür gün nereye park edeceklerini kendine dert edinmemiştir.
Görüldüğü gibi bir yanda toplam sayısı 2.065.740’a ulaşıp her geçen yıl hızla artan motorlu araç sayısı, diğer yanda da bu araçların ancak 14.797’sine; yani, % 0,72’sine otopark hizmeti sunabilen ve bununla övünüp sudan sebeplerle tarifeleri indirip yükselten bir büyükşehir belediyesi ve onun kangren haline gelmiş otopark hizmeti… Diğer yandan da gerek metropol alan içinde yer alan 11, gerekse bu alan dışında yer alan 19; toplam olarak 30 ilçe belediyesinin otopark hizmeti konusunda kendi başına ya da büyükşehir belediyesi ile birlikte ne yaptığından haberdar olmadığımız, belki de kendilerinin de ilgilenmediği bir bilinmezlik… Karşımıza çıkan bu kötü manzaradan da anlaşılacağı üzere, ismi ister İzmir Büyükşehir olsun, ister İZELMAN olsun 12.012 kilometrekarelik büyük bir alanda hizmet vermekle yükümlü olan bir büyükşehir belediyesi ile 30 ilçe belediyesi bu hizmeti yeterince vermiyor ve gelecekte de vereceğe pek benzemiyor…
Bu durumda tabii ki mevcut otopark kapasitesinin, trafiğe kayıtlı motorlu taşıt aracı kadar olması gerektiğini söyleyip adeta her motorlu taşıt aracına bir otopark yeri ayrılmasını istemiyoruz. Ama kent içi ve dışında bugün itibariyle 2 milyonu aşan taşıt aracı için daha fazla otopark yapılması gerektiğini, otopark yapımı için inşaat sahiplerinden toplanan paraların başka işlere harcanmayıp bu işe harcanması gerektiğini; ayrıca, en iyi çözümlerden birinin kent içindeki trafiği hafifletmek olduğunu bilmekle birlikte -ne hikmetse- her tür otoparkın, özellikle de katlı otoparkların kent içinde yoğunlaştığını görüyoruz.
Evet, farkındayım çok; ama, çok uzun bir yazı başlığı attığımın… Tamı tamamına 11 sözcük ile derdimi örnekler vererek özetlemeye çalıştığımın…
Bugüne kadar burada yazdığım 1.012 yazı arasında 24 sözcükle birinciliği ilan eden 26 Şubat 2024 tarihli yazımdan sonra hiç bu kadar uzun olanı olmamıştı… İşte o anlamda, bir ikinciyi yaşıyoruz diyebilirim…
Çünkü derdimiz de bu yazının başlığı kadar büyük ve uzun… Çünkü karşımızda, sevgili dostum Serdar Öztürk‘ün hatırlattığı “Çankaya’nın şişmanı, işçi düşmanı” sloganıyla tanımlanması gereken bir işçi düşmanı var ve arkasına bilinçsiz, cahil kitleleri alarak işçilere düşman hukukunu uygulamaktan keyif alıyor… Aynen bir zamanlar Hitler’in peşinden histeri ile koşan sıradan kötülüğün timsali insanlar gibi…
Bir memur çocuğu olarak bugüne kadar içinde biriktirdiği nefreti, öfkeyi, kini kusan, mikrofonun önüne her geçişinde hem kendini hem de CHP‘yi dibe çeken, ruhu faşist bir belediye başkanı var karşımızda…
Önce döndü, sırtını güç sarhoşluğuyla yozlaşıp siyasileşmiş bir sendika liderinin sendikasıyla mücadelesine zarar veren yanlış sözlerine dayandırarak DİSK‘e bağlı Genel-İş üyesi işçileri, özellikle de kendi partisinin eski yöneticileri ve belediye başkanları tarafından kurultay delegesi, delege yakını, parti büyüğünün tavsiyesi gibi gerekçelerle belediyeye alınmış işçileri düşman ilan edip grevi kırmaya kalktı, sağa çattı, sola çattı, bundan kendi partisinin üst düzey yönetici ve milletvekilleri bile nasibini aldı… Adeta iktidarı temsil eden bir kayyum gibi kime saldıracağını bilemedi… Aynen CHP siyaseti ile ilgisi olmayıp emir alıp korkudan ve emir-komuta zinciri içinde bunun gereğini yapmak isteyen sıradan bir memur gibi… Siyasi oyun kurucu olmadığı için yaptıklarının siyasi anlamıyla sonuçlarını düşünmeden ve siyasi ölçekte orta bir yol bulmaya çabalamadan… Dümdüz bir adamın inceliklerden, zekadan ve liderlikten yoksun dümdüz tavrıyla…
Şimdi de Türk-İş‘e bağlı Belediye-İş üyelerini işten çıkartmaya başladı… Adeta, kapının arkasında bekleyen AKP ve MHP ile tüm gerici güçleri sevindirircesine, onların “CHP bundan sonra İzmir’de çöker” diyerek ellerini ovuşturduğu bir ortamda… Bolu Belediyesi‘nin CHP‘li faşist belediye başkanı Tanju Özcan‘ı kıskandırırcasına… Ne yaptığını bilmez, kendine ve partisine zarar verircesine… Arkasına Yılmaz Özdil gibi tüccar gazetecileri alarak partisine oy veren sol, sosyalist, yurtsever kesimleri incitip partiden uzaklaştıracak şekilde…
Sanırım uzmanlığı sayesinde yükselip burjuvaların yüzünü değiştirdikçe adeta kendi yüzünü, kendi sınıfını değiştirircesine geldiği, doğduğu topraklara, kendi coğrafyasının insanlarına yabancılaşan, kendi sınıfına ve onun siyasetine karşı bugüne kadar duyduğu gizli öfkeyi saklamayı bile düşünmeksizin kendisine karşı gelen herkese saldıran bir otokratın çaresizliği ile… Ankara‘daki kaçak sarayda ikamet edenin İzmir‘deki küçük bir modeli gibi…
Gelelim bugünkü dersimizin konusuna…. İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin büyük şirketleri İZELMAN ve Ege Yapı isimli şirketlerin durumuna… Geçtiğimiz haftalarda grevin uygulandığı üç büyük şirketten ikisine…
Tam adı İzelman Genel Hizmet, Otopark, Özel Eğitim, Danışmanlık, İtfaiye ve Sağlık Hizmetleri Ticaret A. Ş., kuruluşu 2 Aralık 1992 tarih, 3169 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi ile duyurulan 33 yıllık bir belediye şirketi. O zamanki adı, İzelman Genel Hizmet ve Temizlik İşleri Ticaret Limited Şirketi şeklinde daha kısaymış. Ancak aradan geçen 33 yıllık sürede asıl olarak belediye hizmeti olmayan “özel eğitim” ve “danışmanlık” gibi konular; özellikle de “şirketlerde finans, muhasebe, vergi yönetimi, bütçe, finansal raporlama, toplu iş sözleşmeleri, şirketler hukuku alanına giren işlerde bütünsel yürütme ve eşgüdüm sağlamak” gibi hizmetleri ekleyerek her işe karışan, her işe bulaşan, her naneye … olan bir şirket haline gelmiş.
Şirketin sermayesi bugünkü tarih itibariyle 786 milyon lira. Şirket yönetiminde yer alan şahıslar ise, 15 Nisan 2025 tarih, 11312 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi‘nde yayınlanan en son ilama göre sırasıyla şu şekilde:
1) Aybala Yentürk, Yönetim kurulu başkanı ve aynı zamanda Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi (APİKAM) danışmanı; daha doğrusu APİKAM şube müdürünü vesayet altına almakta kullanılan ve “başkanın adamı” rolünü seve seve oynayan, yaptığı işten anlamayan bir. Lisans eğitimi gıda mühendisliği alanında olup şirketin faaliyet alanına giren alanlarda -ne yazık ki- bir uzmanlığı, birikimi ve deneyimi yok. Belediye başkanı Cemil Tugay‘ın tıp fakültesinden sınıf arkadaşı olup Grand Plaza A.Ş. yönetim kurulu üyesi yapılan ve yakın zamanda Kültürpark‘taki eski Göl Gazinosu‘nun yerinde gastronomi müzesi kurmak için kolları sıvayan eşi Nejat Yentürk ile birlikte uzun zamandır koleksiyonculuk yapıyor.
2) Ertuğrul Tugay, Yönetim kurulu başkan vekili, Tunç Soyer döneminin önde gelen genel sekreter yardımcısı. Bugün gözden düşmüş olsa da halen İzmir Büyükşehir Belediyesi Spor Kulübü‘nün başkanlığını yapıyor ve son günlerde, bu kulüpte yaptırdığı bol rakamlı tanıtım harcamaları nedeniyle adından sıkça söz ediliyor. Yönetim kurulu başkanı Aybala Yentürk‘ün acemiliği nedeniyle şirket yönetimine hakim olduğu söylenebilir. Nitekim İZELMAN‘a ait internet sayfasının “Bilgi Toplumu Hizmetleri” bölümündeki “yönetim kurulu” listesinin başına Ertuğrul Tugay‘ın, ikinci sırasına da Aybala Yentürk‘ün adı yazılmış durumda. Tugay‘ın her an için görevden alınması mümkün olabilir… Tabii ki sadakatle çalışmadığı takdirde…
3) Sinan Alper, Yönetim kurulu üyesi. Yine kim olduğu bilinmeyen bir şirket yöneticisi. Birçok belediye şirketi, kurumsal şirketlerde gördüğümüzün aksine yöneticilerinin özgeçmişini, o şirketin faaliyeti ile ilgili olarak daha önce nasıl bir eğitim aldığını ve hangi düzeyde bilgiye sahip olduğunu, nasıl bir tecrübeye sahip olduğunu, şirkete hangi alanda hizmet ettiğini açıklamadığı için bu kişinin de kim olduğunu, hangi “faideli” özelliği için bu şirkette yer aldığını, -ne yazık ki- bilmiyoruz.
4) Dr. Tolga Çilingir, yönetim kurulu üyesi, şehir plancısı, 2024 seçimlerine, o görevden ayrılması kesinleşen Cemil Tugay‘ın yerine CHP‘den Karşıyaka belediye başkan aday adayı olarak katılmakla birlikte; Mayıs 2024-Mayıs 2025 döneminde ulaşım dairesi başkanı olarak çalıştığı ve -muhtemeldir ki-, bir anlaşmazlık sonucunda rütbe tenzili ile birlikte Mayıs 2025’den itibaren Kırsal Hizmetler Dairesi Kırsal Alan Strateji Şube Müdürlüğü‘nde çalışmaya başladığı biliniyor. İnsan ister istemez bu durumda bu memurun en yakın tarihte bu görevden alınarak yerine başka bir eş dost ve tanıdığın ya da belediye başkanı ile uyumlu bir daire başkanının yerleştirilmesi muhtemeldir diye düşünmekten kendini alamıyor…
5) Eylem Başar Yıldırım, yönetim kurulu üyesi, 2024 seçimlerinden sonra eşi ve Karşıyaka Belediyesi başkan yardımcısı Zeki Yıldırım ile birlikte İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne gelip basın ve halkla ilişkiler dairesi başkanı olduktan sonra 2024 tarihli Karşıyaka yangınının hemen bitiminde emekliliğini istediği iddiasıyla görevden alınan itfaiye dairesi başkanı İsmail Derse‘nin yerine atanan Eylem Başar Yıldırım, bugünlerde genel sekreter yardımcılığından genel sekreterliğe terfi etmesi beklenen şehir plancısı Zeki Yıldırım‘ın şanslı eşidir… Hem de itfaiye hizmetleri konusunda hiçbir bilgi, deneyim ve tecrübesi olmadığı; özellikle de itfaiye eğitimi aldığına dair bir belgesi olmadığı halde, sırf eşi ve Cemil Tugay‘ın Karşıyaka belediye başkanı olduğu dönemde belediyenin halkla ilişkiler müdürlüğünü yapması, Cemil Tugay‘a sadakatle bağlı olması sayesinde itfaiye daire başkanı yapılan kayırılan şanslı bir bürokrattır…
6) Cenk Erdöl, yönetim kurulu üyesi, CHP genel başkanı Özgür Özel‘in eski danışmanı… O nedenle gücü, kuvveti konusunda başka bir şey söylemeye gerek yok diye düşünüyorum…
7) Özgür Akkavak, yönetim kurulu üyesi, endüstri mühendisi, halen İZSU genel müdür yardımcısı, İzmir Tüm-Bel-Sen 1 Nolu Şube eski yürütme kurulu üyesi.
8) Dr. Bayram Köse, yönetim kurulu üyesi, İzmir Büyükşehir Belediyesi Eşrefpaşa Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü‘nde hekim olarak çalışıyor.
9) Atilla Hakan Özel, yönetim kurulu üyesi, İzmir Büyükşehir Belediyesi İZSU genel müdür yardımcısı,
10) Yüksel Demirsoy, yönetim kurulu üyesi ve İZELMAN genel müdürü, Gaziemir CHP eski ilçe başkanı olarak tanınıp bilinen etkin bir siyasetçi.
Bu listedeki isimlerden, geldikleri yerlerden de anlaşılacağı üzere Cemil Tugay seçim döneminde söylediği gibi yönetim kurulu üyelerinin sayısı azaltılmış değil… Bu sayı, Tunç Soyer zamanında da 10’du, 2025 yılının Haziran ayında da 10 adet kalmış durumda… Ayrıca yönetim kurulu aynen eskiden olduğu gibi “sınıf arkadaşının eşi“, “güvendiği bürokrat eşi“, “eski siyasetçi” ve “CHP genel başkanının eski danışmanı” gibi işten anlamaz imtiyazlı ve ayrıcalıklı zevat tarafından doldurulmuş vaziyette…
Ayrıca 2023 yılına ait Sayıştay denetim raporunun ortaya koyduğu şekilde yönetim kurulundaki herkes istisnasız her ay net 40.000 lira huzur hakkı alırken daire başkanları dışındakilere buna ek olarak 108.000.- lira tutarında murahhas üye ücreti ödeniyor. Söz konusu Sayıştay raporunda yönetim kurulundaki herkese farklı miktarda ödemeler yapıldığı belirtilmekle birlikte; daire başkanlarına net 40.000 lira, diğerlerine de net 148.000.- tutarında ödeme yapıldığını varsaydığımızda bu ayrıcalıklı, imtiyazlı zevata her ay toplam olarak net 832.000.-, her yıl toplam olarak net 9.984.000.- lira ödendiğini hesaplamamız hiç de zor değil…
Söz konusu 2023 yılı Sayıştay denetim raporu ile aynı yıla ait bazı şirket bilgilerini öğrenmek mümkün olmakla birlikte; 2024 ya da 2025 yıllarına ya da daha eski yıllara ait her türlü mali/finansal bilgiyi ve diğer ayrıntıları, bu tür bilgiler “ticari sır” kapsamına sokulduğundan, halk ya da kamuoyu olarak bu sırları öğrenmemiz mümkün olmuyor… İşçi maaşları kadar bu yöneticilere ödenen ücretler de halktan toplanan vergilerle finanse edildiği halde ve işçi maaşlarının miktarları iki haftadır tüm İzmirliler tarafından tartışılıyor olmasına rağmen yöneticilere ödenen ücretleri öğrenip tartışmak kimsenin aklına gelmiyor…
Sayıştay‘ın 2023 yılı denetim raporunu buraya koydum ki; indirip, şirketin ne kadar kötü yönetildiğini yakından görün istedim…
İşte o nedenle Sayıştay‘ın düzenlediği denetim raporları bizim için ilaç niyetinde işe yarıyor… İşte o nedenle, İZELMAN‘ın en yeni denetim raporu sayesinde 2023 yılındaki birikmiş şirket zararının 4.048.713.054,03 TL. düzeyinde olduğunu; yani zararın şirket sermayesinin 5 katına ulaştığını, bu anlamda bu şirketin gerçekte “batık” bir şirket olduğunu öğreniyoruz. Diğer yandan da 2023 yılı itibariyle 294.995.118,27 TL düzeyinde borcu olduğunu ve bunun 201.697.864.61 lirasının; yani %68,38’inin çalışanlara ödenmeyen ücretlerden oluştuğunu, ödenmesi gerektiği halde ödenmeyen vergi ve yükümlülüklerin ise 2.015.975.744,20 TL. düzeyinde olduğunu görüyoruz.
İşte o nedenle işçilerine 31 Aralık 2023 tarihi itibariyle 202 milyon lira borcu olan bu şirketin gerçek anlamda iflas etmiş müflis bir şirket olduğunu ve hem alacakları hem de emeklerinin karşılığı için greve çıkan bu işçilerin belediye başkanı tarafından “düşman” edildiğini, onlara “düşman hukuku” uygulandığını anlıyoruz.
Eleman.net verilerine göre İzmir büyükşehir belediye başkanına her ay net 139.400.- lira, 31 Aralık 2023 tarihi itibariyle 4.048.713.054,03 lira zarar etmiş olan İZELMAN A.Ş.’nin yönetim kurulu üyelerinin her birine her ay ortalama net 83.200.- liranın ödendiği 2025 yılı rakamlarıyla 18 Mart 2024 yılında verdiği mal beyannamesi bilgilerine göre 13 Haziran 1967’de Van’da doğan belediye başkanı Cemil Tugay’ın kendisine ait 2013 yılında alınmış 550.000.- lira değerinde bir apartman dairesi ile 370.000.- lira değerinde 2017 model BMW 5.20 marka 1 adet otomobili, bankada 465.056.- TL, 3.300 USD ve 9.400 Euro hesabının bulunduğunu, eşi adına kayıtlı bir menkul ya da gayrimenkul malın bulunmadığını dikkate aldığımızda….
Türk-İş’in 2025 Mayıs itibariyle hesapladığı açlık ve yoksulluk sınırı hesapları…
Daha doğrusu, insanca yaşamak adına Türk-İş tarafından hesaplanan açlık sınırının 24.035.-, yoksulluk sınırının 78.292.- lira olarak ilan edildiği, gün geçtikçe “açın halinden tokun anlamadığı“, anlamak dahi istemediği günümüz koşullarında…
Gelecek haftaki yazıyı ise işçileri greve giden üç şirketten üçüncüsüne, Egeşehir Yapı Planlama Müşavirlik ve Teknoloji A.Ş.‘ne ayıracağım… Hem de iflas edip iş yapamaz hale gelen İZBETON‘un yerini almaya aday bir belediye şirketi olarak…
Bugünkü yazımın konusu, uzun zamandır tek bir kelâm bile etmediğim Kültürpark‘la ilgili olacak. Kültürpark, her ne kadar İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin mülkiyetindeymiş gibi gözükse de; belediyenin bugüne kadar aldığı tahsis kararları ve yaptığı kiralamalarla sağından solundan kemirip özel ve ticari kullanımlara açtığı alan ve binaların kimler tarafından, nasıl kullanıldığı ile ilgili olacak. Açıkçası uzun zamandır Kültürpark Platformu‘nun bir bileşeni olarak katıldığım toplumsal mücadelede, Kültürpark‘ın geçmişi, bugünü ve geleceği üzerine araştırmalar yapmış olmakla birlikte, şimdiye kadar aklıma hiç gelmeyen, üstüne üstlük Kültürpark konusunda söz söyleyip yazılar yazan hiç kimsenin gündeme getirmediği, bu nedenle de araştırıp öğrenmeye çalıştığım bir konuyla ilgili olacak.
İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi (APİKAM)‘nin bu sene, 23 Mayıs 2024 tarihinde düzenlediği “Kültürpark’ın Kuruluş Felsefesinde Müzelerin Yeri” başlıklı konuşmada, araştırmacı ve koleksiyoner dostum Aybala Yentürk‘ü dinlerken birden bire aklıma gelen ve o nedenle de konuşma sonrasında araştırıp öğrenmeye çalıştığım önemli bir konu olacak.
Sahi, Kültürpark İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ait olsa da bugüne kadar ya da şimdi kimler tarafından kullanılmış ya da kullanılıyor? Bunu hiç merak ettiniz mi; ya da benim gibi şimdi mi aklınıza geldi?
Bu kapsamda mülkün sahibi İzmir Büyükşehir Belediyesi şimdiye kadar Kültürpark‘ta süreli ya da süresiz olarak hangi kurum ve kişilere yer tahsis etmiş, bunu yaparken tahsis ettiği kurum ya da kişiler arasında bir ayrıcalık yapılmış mı? Tahsis ettiği bu yerler nasıl kullanılmış? Bu tahsislerin süresi ne olmuş? Bu tahsislerin; yani kullanım haklarının Kültürpark‘a verdiği yarar ya da zararlar ne olmuş? Kendilerine yer ya da bina tahsis edilenler bu işten kârlı mı, yoksa zararlı mı çıkmışlar?
Örneğin, İzmir‘deki ayrıcalıklı bir kesimin kullandığı Kültürpark Tenis Kulübü neden ve ne zamana kadar orada olacak? İzmirliler istedikleri takdirde, herhangi bir üyelik ya da para ödeme koşulu aramaksızın o tenis kortlarından ne zaman yararlanacak? Halen kullanılmadığı için boş olan İzmir Tarih ve Sanat Müzesi ile onun hemen yakınındaki İzmir Resim ve Heykel Müzesi Kültürpark Sanat Galerisi hangi koşullarla Kültür ve Turizm Bakanlığı‘na verilmiş? Her iki mekan da uzun bir süredir kapalı olduğu için bu durum hangi tarihe kadar devam edecek ve böylesi bir durumda İzmir Büyükşehir Belediyesi verdiği tahsis kararını gözden geçirecek mi? Uzun süredir bir sutopu takımına tahsis edilen Celal Atik Spor Salonu ve havuzu ne zaman her İzmirlinin yararlanacağı bir tesis olacak? Kültürpark‘ta son yıllarda emniyet güçleri yanında özel güvenlik görevlileri çalıştırılması nedeniyle, Fuar Asayiş Ekipler Amirliği adına İzmir Emniyet Müdürlüğü‘ne verilen tahsis kararı ne zaman kaldırılacak? gibi soruların çok önemli olduğunu düşündüğüm ve söz konusu toplantıya katılan hiç kimsenin bu konuda bir bilgi ya da fikri olmadığını anladığım için, bu konuyu doğrudan doğruya İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne sormaya karar verdim.
O nedenle, 3 Haziran 2024 tarihinde CİMER eliyle İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ilettiğim bilgi edinme talebiyle, “mülkiyeti İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ait Kültürpark’ta tüm resmi, özel ve sivil kurum ve kuruluşlarına bugüne kadar verilip uygulaması halen devam etmekte olan üst hakkı ya da kullanım hakkına dayanılarak düzenlenen sözleşme ve protokollerin onaylı birer örneğinin verilmesini” talep ettiğim halde; bu talebe yasal süresi olan 30 gün içinde cevap verilmemesi üzerine, yanıtlanması amacıyla 4 Temmuz 2024 tarihinde bir üst kuruluş olan Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu‘na başvurdum.
3 Haziran 2024 tarihli bilgi edinme talebime, Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu‘nun zorlaması ile, aradan tam 1 ay 26 gün geçtikten sonra genel sekreter yardımcısı Zeki Yıldırım imzasıyla zoraki cevap veren İzmir Büyükşehir Belediyesi, kendi şirketleriyle Kültür ve Turizm Bakanlığı adına yaptığı tahsislerle ilgili meclis kararlarının tarih ve sayılarını bildirmekle birlikte; Celal Atik Spor Salonu, Kültürpark Mesciti, Paraşüt Kulesi ve Fuar Ekipler Amirliği Binası ile ilgili hiçbir bilgi vermediği gibi tahsis süreleri, şekilleri, kullanım koşulları gibi ayrıntıları öğrenebileceğimiz tahsis protokolleriyle kira sözleşmelerini göndermedi.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bu eksik ve yetersiz cevabını bugünkü yazımda ele alıp değerlendirmeden önce, İzmir‘in tam ortasındaki yangın alanından adeta bir vahaya dönüştürülen Kültürpark‘ın temel özelliklerini yeniden hatırlamakta yarar görüyorum:
İzmir İli, Konak İlçesi, Kültür Mahallesi, 218 pafta, 1068 ada, 1 nolu parseldeki Kültürpark, ülkemizin ve İzmir kentinin tarihi, ekonomik, kültürel ve sosyal yapısı üzerinde son derece önemli izler bırakan bir alan olarak doğa ile kültürün iç içe geçtiği değerli bir kültürel peyzaj değeridir.
12 Kasım 1992 tarihinde, İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından düzenlenen tescil fişi.
İzmir kent merkezinde stratejik anlamda önemli bir kent parkı olma özelliğini taşıyan Kültürpark, insan eliyle oluşturulmuş, günümüze kadar korunarak geliştirilmeye çalışılmış bir kent ekosistemidir. Kapladığı 420.440,50 m2’lik alanda, 200.000 m2 (% 47,57)’nin üzerinde yeşil alana sahip olup, 200`den fazla türe ait 7.200’den fazla bitki varlığını barındırmaktadır. Bütün bu özellikleri temel alınarak, İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 12.11.1992 gün ve 4072 sayılı kararla 2. Derece Doğal Sit ve Tarihi Sit olarak tescil edilmiştir.
İzmir açısından bu kadar önemli ve değerli olan bu alanın resmi ve sivil kurumlar arasındaki kullanımını/paylaşımını ortaya koyan cevap yazısındaki bilgileri ve bilgilerin değerlendirmesine geri dönecek olursak;
İZELMAN’a teslim 594 araç kapasiteli Kültürpark Yeraltı Otoparkı. Fotoğraf: İzgazete.
1) Kültürpark‘taki birçok ağacın biir daha yetişmemek üzere yok olmasına neden olan ve günün 24 saatinde açık olan 594 araç kapasiteli Kültürpark Yeraltı Otoparkı‘na ait işletme hakkının, 12 Ekim 2020 tarih, 823 sayılı İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi kararıyla ve 5 yıl süreyle İZELMAN Anonim Şirketi‘ne verildiği,
İsmet İnönü Kültür Merkezi GRAND PLAZA’ya teslim…
2) 1989 yılında Mehtap Açıkhava Tiyatrosu’nun yerinde yapılan tek salonda 752 kişilik kapasiteye sahip İsmet İnönü Sanat Merkezi işletme hakkının, 14 Haziran 2024 tarih, 574 sayılı İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclisi kararıyla ve 5 yıl süreyle GRAND PLAZA Anonim Şirketi‘ne verildiği,
İZDOĞA’YA tahsis edilen Göl Gazinosu’nun içler acısı son hali…
3) Kültürpark’taki yapay gölün üstüne kurulmuş olan ve Ada Gazinosu’na komşu yer olan 3.578,18 m² büyüklüğündeki Göl Gazinosu‘na ait işletme hakkının, 16 Haziran 2023 tarih, 654 sayılı İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi kararıyla ve arşivimde olduğu için yazıma eklediğim protokol uyarınca¹, 5 yıl süreyle İZDOĞA Anonim Şirketi‘ne verildiği belirtilmekle birlikte; yerine gidip yaptığımız gözlemler neticesinde, gazino binası ile çevresindeki gölün ve diğer eklentilerin Kültürpark Revize Projesi kapsamında yıkılarak tarihi değerinden uzaklaştırıldığı ve yıllardır süren bu çalışmaların -ne yazık ki- henüz bitirilmediği,
GRAND PLAZA’ya verilen İzmir Sanat Kafe.
4) Geçmişinde İzmir‘deki bazı yerel siyasetçileri zengin eden İzmir Sanat Kafe‘ye ait işletme hakkının, 10 Haziran 2024 tarih, 508 sayılı İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi kararıyla ve 5 yıl süreyle GRAND PLAZA Anonim Şirketi‘ne verildiği, üst katındaki bölümlerin ise İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin çalışma ofisleri olarak kullanıldığı,
5) Kültürpark Tenis Sahası ve Sosyal Tesisi‘nin 10 Temmuz 1987 tarihinde, güncel rakamlarla 50.000 lirayı bağışladığınız takdirde derneğe üye olup, her yıl 12.000 lira bağışta bulunmak zorunda olduğunuz ve bu nedenle de İzmirli zenginlerin üye olduğu Kültürpark Tenis Spor Kulübü Derneği‘ne kiraya verildiği ve bu kira sözleşmesi 9 Kasım 2017 tarih, 1394 sayılı encümen kararıyla feshedildiği halde; taşınmazdan çıkmayan kiracı kulübün, aradan geçen 6 yıl 9 ay 23 günlük süreye rağmen bu taşınmazın İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nce değerlendirilmesi işlemine devam edildiği ve bu işlemin olduğumuz bir “göz yumma” haline mi dönüştüğü hususunun belli olmadığı,
Yıllardır tahliye edilemeyen Lunapark alanı.
6) Lunapark sahasındaki kafeterya, idare binası, umumi tuvalet ve müştemilat yapıları, 1 Kasım 2003 tarihinde Coşkun Lunapark Turizm İnş. Tic. A.Ş.‘ne kiralanmış ve aradan 13 yıl geçtikten sonra uygulamaya konulan Kültürpark Revize Projesi kapsamında 23 Ağustos 2016 tarihli, 3043 sayılı başkanlık oluru ile kira sözleşmesi sona erdirilmiş olmakla birlikte, tahliyeye ilişkin yasal işlemlerin devam ettiği 8 yıl 9 günlük uzun bir sürede lunaparkın çalışmaya devam ettiği,
Boş boş bekleyen İzmir Tarih ve Sanat Müzesi.
Kaderine terk edilen İzmir Resim ve Heykel Müzesi Kültürpark Sanat Galerisi.
7) İzmir Tarih ve Sanat Müzesi ile İzmir Resim ve Heykel Müzesi Kültürpark Sanat Galerisi binalarının, 26 Eylül 2002 tarih, 05/83 sayılı İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi kararı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı‘na tahsis edildiği, söz konusu müze ile sanat galerisinin 4 Kasım 2022 tarihinden bu yana; yani, 1 yıl 9 ay 28 gündür “çalışmalar bitinceye kadar” kaydıyla kapatıldığı ve halen de kapalı olduğu,²
Kültürpark’taki araç trafiğini arttıran Fuar Asayiş Ekipler Amirliği binası.
8) İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin 29 Temmuz 2024 tarihli cevabi yazısında “bir kısım alan Fuar Asayiş Ekipler Amirliği tarafından kullanılmakta olup Kültürpark alanı içerisindeki diğer alanlar ise Belediyemiz birimleri tarafından kullanılmaktadır” şeklinde bilgi verdiği Fuar Asayiş Ekipler Amirliği binasının bu alana hangi tarihte ve koşullarla yerleştiği bilinmemektedir.
İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından tarafıma iletilen bütün bu bilgilerden anlaşılacağı üzere, Kültürpark denilince aklımıza gelen ilk yerlerden İzmir Sanat Kafe, Göl Gazinosu, Kültürpark Yeraltı Otoparkı ve İsmet İnönü Kültür Merkezi gibi yerler İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin kendi birimleri yerine, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre ticaret yapıp kâr elde etmesi için kurulan belediye şirketlerine, Kültürpark Tenis Tesisleri “zenginler kulübü” olarak tanınıp bilinen Kültürpark Tenis Spor Kulübü‘ne, lunapark alanı ise yine kâr elde etmek amacıyla amacıyla faaliyet gösteren diğer bir özel ticari şirkete verilmiş; böylelikle Kültürpark alanının ticari amaçlarla kullanılıyor olması her geçen gün genişleyip yoğunlaşmıştır.
Ayrıca bütün bu alanların dışında İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne ait 1)Eski Fuar SergiHolleri ya da Hangarlar olarak bilinen ve yakın zamanda İzmir Büyükşehir Belediyesi hizmet binası olarak kullanılan yapılar, 2) Veteriner İşleri Küçük Hayvan Polikliniği binası, 3) Atatürk Açıkhava Tiyatrosu, 4) İzmir Şehir Tiyatroları Şube Müdürlüğü hizmet binası, 5) Kültürpark Evlendirme Dairesi, 6) Eski İZFAŞ Binası, 7) Celal Atik Spor Salonu ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Spor Kulübü başkanı Hüseyin Egeli yönetimindeki Esti Sutopu Kulübü‘ne adeta tahsis edilmiş olan Celal Atik Yüzme Havuzu, 8) Sosyal Yardımlar Şube Müdürlüğü‘nün “Süt Kuzusu” yardımlarını organize ettiği bina, 9) Fuar zamanlarında Türk Hava Kurumu (THK) tarafından kullanıldığı bilinen Paraşüt Kulesi, 10) İzmir Müftülüğü‘ne ait olduğunu tahmin ettiğim niteliksiz bir mimari yapıya sahip MescitBinası, 11) Sosyal Projeler Dairesi tarafından kullanılan Eski Almanya Pavyonu Binası, 12) Kültürpark Şube Müdürlüğü tarafından kullanılan küçük binalar/barakalar, 13) Atlas Pavyonu, 14) Trafo Merkezi ve 15) Daha çok Pakistan Pavyonu olarak bilinen Eski Evkaf Pavyonu, 16) İzmir Sanat Merkezi binası ile açık otoparklar Kültürpark‘ın adeta İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından işgal edildiğini göstermektedir.
Bu durum da, başlangıçta bir kent parkı olarak tasarlanıp yapılan; ancak, zaman içinde hem İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne, hem de diğer resmi kurumlara ait yapı ve kullanımlarla birlikte yeşil alanları her geçen gün kemirilip yok edilen Kültürpark‘ın bugün mahkum edildiği bakımsızlık dışında betonarme binalarla dolu bir çöplüğe dönüştüğünü göstermektedir.
Bu durumu, 2016-2019 döneminde Kültürpark Platformu olarak ortaya koyup halen devam ettirmekte olduğumuz Kültürpark mücadelesi ve o mücadeleye katılanlar, hatta en ön saflarda yer alan kurum ve kişiler boyutunda değerlendirmeye kalktığımızda;
TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi‘nin 22 Haziran 2016 tarihli “Kültürpark Alanı İçin Hazırlanan Proje Hakkında Görüş, Eleştiri ve Öneriler” başlıklı raporun 9. maddesi³ ile TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu‘nun 26 Eylül 2016 tarihli “TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Kültürpark Projesi Değerlendirme Raporu” başlıklı belgenin 17. maddesinde⁴ “Kültürpark’ın ticari bir alan mantığıyla, bir anonim şirket (İZFAŞ) tarafından “işletilmesi” yerine bu alan daha doğru bir yöntemle park olarak yönetilmeli, organize edilmelidir.“; ayrıca TMMOB Mimarlar, Peyzaj Mimarları ve Şehir Plancıları odaları İzmir şubelerinin bileşeni olduğu Kültürpark Platformu tarafından 2016 yılının Eylül ayında hazırlanan “Kültürpark Projesine İlişkin Değerlendirme Raporu” başlıklı belge⁵ ile Mimarlar Odası Genel Sekreteri Hasan Topal tarafından kaleme alınan “İzmir’in Kongre Merkezi İhtiyaç Değerlendirmesi” başlıklı raporda⁶ “Kongre işletmesi yerel yönetim işi değildir, kongre salonu ve destek birimleri ile birlikte tamamen ticari bir faaliyettir ve Kültürpark’ın o parçası ticari bir işleve terkedilecektir.” ifadelerine yer verildiği için; 2016 yılında meslek odaları ile Kültürpark Platformu tarafından dile getirilen bu düşünce ve talepler çerçevesinde, hem Kültürpark‘ın İZFAŞ tarafından yönetilmemesi, hem de Kültürpark içindeki alan ve yapıların GRAND PLAZA, İZELMAN ve İZDOĞA gibi ticari şirketlerin yönetiminde olmaması amacıyla yapılması gerekenlerin yapılması; ayrıca, rahmetli avukat ve çevre mücadelecisi Noyan Özkan ile sevgili dostum mimar Nejat Saygıner‘in Kültürpark Yeraltı Otoparkı‘nın yapılamaması için verdikleri mücadele çerçevesinde, Kültürpark‘ın içindeki yeraltı otoparkının kaldırılarak oranın yeniden doğaya hediye edilmesini bekliyor ve talep ediyorum.
İşte bütün bu nedenlerle ve sonuç niyetine;
Kültürpark‘ı ticari bir alan olmaktan çıkarmak amacıyla 2016’dan bu yana düşünce ve taleplerini dile getirenler, o tarihlerde bizim mücadele arkadaşlarımız, şimdi ise büyükşehir ve ilçe belediyelerinde belediye başkanı, başkan yardımcısı, başkan danışmanı, meclis üyesi, CHP grup sözcüsü, daire başkanı ya da şube müdürü olarak görev yaptıkları için; yani atık eleştirip talep eden olmaktan çıkıp bir sorumlu olarak uygulayan/uygulayacak konumuna geldikleri için, yıllar önce bizlerle birlikte meslek odası yöneticisi ya da Kültürpark Platformu bileşeni olarak Kültürpark‘ı ticari alan olmaktan çıkarmak, o nedenle Kültürpark‘ta İZFAŞ, GRAND PLAZA, İZDOĞA ve İZELMAN gibi ticari şirketlere tanınan görev ve ayrıcalıkları kaldırmak, Kültürpark tenis kortları başta olmak üzere tüm spor alanlarınıhalkın kullanımına açmak ve Kültürpark‘ın yeniden eskisi gibi bakımlı olması için kollarını sıvayarak ve geçmişteki sözlerine sahip çıkarak yola çıkmalıdırlar diye düşünüyorum. Hele ki, 93. İzmir Enternasyonal Fuarı‘nın 30 Ağustos 2024 tarihli açılışına katılıp fuarda belediyesi adına stand açan kent yöneticileri olarak…
Eski günlerden gelen açıklamalar…
Şayet şimdinin belediye başkanları, başkan yardımcıları, meclis üyeleri, danışmanları, daire başkanları ve şube müdürleri eski günlerin hatırına gereğini yaparlarsa, bizler yani, hem Kültürpark Platformu bileşenleri olarak, hem de Kültürpark‘ı sevip onu sahiplenenler olarak arkalarında olur, yaptıkları her doğru uygulamaya destek veririz. Bu arada tabii ki herhangi göreve ya da makama gelir gelmez geçmişteki Kültürpark mücadelesindeki yerini, söylediklerini ve vaatlerini unutup kariyer yolculuğuna çıkanlara bir sözümüz olmadığı için onları bunun dışında tutmak koşuluyla…
Bu yazının bir diğer armağanı olarak, 2019 yılında TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi tarafından hazırlanıp hem Kültürpark‘taki yer ve yapılar hakkında bilgiler veren hem de Kültürpark ile ilgili temel beklenti ve talepleri belgeleyen “Kültürpark’ın Yapı Envanteri“ni, tarihe not düşmek ve hatırlatmak adına yazıma eklemek istiyorum:
Geçtiğimiz günlerde başlattığım İzmir‘deki kamu yayıncılığı ile ilgili yazı dizisinin bugünkü son bölümünde belediyelerin; özellikle de İzmir Büyükşehir Belediyesi ile belediye şirketi İzelman A.Ş‘nin; ayrıca, büyükşehir ilçe belediyesi olarak Konak ve Karşıyaka belediyelerinin yayın politikalarıyla uygulamalarını ele alıp değerlendirmeye çalışacağım.
Bu konudaki önceliği, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘ne vermemin en önemli nedeni, yıllardır belediye yayınlarını temin etme konusunda yaşadığım sıkıntılardır. Özellikle de stratejik plan, performans programı, bütçe ve faaliyet raporu gibi mali belgeleri kapı kapı dolaşarak ve görevlilere defalarca rica ederek temin ettiğimi, o nedenle istediğim halde ulaşamadığım birçok yayının mevcut olduğunu hatırladığımda… Hele ki, ulaşamadığım bu belgelerin belediyenin web sayfasına yüklenmiş PDF formatındaki kopyalarını okumak için basmaya kalktığımda, dosyaya konulan engellemeler nedeniyle kağıda basamadığımda…
Evet, İzmir Büyükşehir Belediyesi yayınlarını ücretli ya da ücretsiz temin etmekte zorluk çektiğim doğrudur… Çünkü öncelikle bu yayınlar her biri farklı yerde olan birden fazla hizmet birimi tarafından bastırılıp dağıtılıyor. Yayın yapan birimler arasında bir ilişki ya da koordinasyon -ne yazık ki- yok. Stratejik plan, performans programları, bütçe ve faaliyet raporlarını Strateji Geliştirme ve Mali Hizmetler dairesi başkanlıkları, ulaşımla ilgili yayınları Ulaşım Dairesi Başkanlığı, İzmir’in tarihi, ekonomisi, doğası ve kültürel değerleri ile ilgili yayınları APİKAM ve İzmir Akdeniz Akademisi şube müdürlükleri yapıyor. Bu birimlere zaman zaman Kültür ve Sanat Dairesi Başkanlığı da katılıyor. Bütün bunlara bir de İZELMAN şirketini eklediğinizde, İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nce yürütülmekte olan yayıncılığın ne ölçüde çok başlı ve birbirinden kopuk olduğunu daha iyi görüyorsunuz.
Bu kadar farklı yayın yapan hizmet birimi ile iletişime geçip yayınlarını temin etmeye kalktığınızda ise, belediyenin temel belgeleri diyebileceğimiz stratejik plan, performans programı, bütçe ve faaliyet raporları için “ulaşılmaz“, APİKAM‘la ilgili yayınlar için “bürokratik“, İzmir Akdeniz Akademisi ile ilgili yayınlar için “maliyeti yüksek“, İZELMAN yayınları için de “dağınık“, “ilgisiz” ve “kuralsız” sözcüklerinin ne anlama geldiğini daha iyi anlıyorsunuz.
Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi (APİKAM)
Evet, bundan 5-6 sene önce TÜYAP İzmir Kitap Fuarı öncesinde fiyatları güncellenecek APİKAM kitapları için İzmir Valiliği‘nden beklenen tarife onayının son gün geldiğini, bu nedenle APİKAM kitaplarının en son anda fuarda sergilenip satılabildiğini hatırlıyorum. Çünkü APİKAM yayınları bir bedel karşılığında satıldığı için, buna ilişkin tarifenin önce İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin, sonra da İzmir Valiliği‘nin onayından geçmesi gerekiyor. Ayrıca APİKAM‘dan satın alacağınız kitaplar için kredi kartı kullanmanız mümkün olmakla birlikte, son zamanlarda artan kitap fiyatlarını da dikkate aldığımızda, bizleri rahatlatacak olan kartla taksitli satış sisteminin uygulanması henüz sağlanmış değil. İzmir Akdeniz Akademisi‘nin kitapları ve her geçen gün sayıları artan ya da azalan dergileri ücretsiz olduğu için onların dağıtımında şimdilik bir sorun yok. Ancak onları temin etmek için de ya İzmir Akdeniz Akademisi‘ni ziyaret etmeniz ya da İzmir Akdeniz Akademisi‘nin düzenlediği veya katıldığı bir etkinliğe gitmeniz gerekiyor.
APİKAM‘ın bugüne kadar yayınladığı toplam 135 adet kitap ve ansiklopedi, piyasa fiyatlarına göre oldukça makul ve mütevazi olmakla birlikte, ilk yıllarda yayınlanan kitapların baskıları tükendiği için ya yeni baskılarını beklememiz ya da sahaflardan arayıp bulmamız gerekiyor.
APİKAM ayrıca kendisine ait http://www.apikam.org isimli İnternet sitesindeki ‘süreli yayın grubu‘, ‘yazılı belge grubu‘, ‘görsel belge grubu’, ‘defter grubu’, ‘nadir eserler grubu’, ‘kitap grubu’, ‘İBB kent kitaplığı’, ‘açık arşiv’, ‘gazete’, ‘dergi’, ‘meclis tutanakları’, ‘albüm’ ve ‘şer’iye sicilleri’ bölümleri ile arşiv ve kütüphane hizmetleri vermekte, Facebook‘ta 1.200 kez beğenilip 1.300 takipçiye sahip olan kurumsal resmi sayfası, 493 takipçiye sahip ve 138 gönderi yapılmış Instagram sayfası, 16 Temmuz 2019 tarihinde oluşturulan ve 260 aboneye sahip olup 12.357 kez izlenmiş olan 73 videoyu barındıran Youtube sayfası ve 2021 Ağustosu’nda oluşturulup bugüne kadar 368 takipçiye sahip olan ve 206 adet tweet atılan Twitter hesabı ile hizmet vermektedir.
Özerklikten bağımlılığa; belki de yok olmaya giden bir birim: İzmir Akdeniz Akademisi…
İzmir Akdeniz Akademisi yayınları ise, APİKAM‘a göre çoğunlukla telif, tercüme, tasarım ve baskı açısından bütçe kaygısı taşımayan şık, gösterişli ve maliyeti yüksek yayınlardan oluşuyor.
Örneğin, 15-18 Eylül 2022 tarihleri arasında yapılan Karaburun Bilim Günleri‘nde temin ettiğim 2022 basımı ücretsiz “Selanik-İzmir 1880-1912 Bölgesel Merkezler Küresel Liman Kentleri” isimli Türkçe-İngilizce-Yunanca dillerinde hazırlanmış kitabı incelediğiniz takdirde, baskı açısından oldukça özenilmiş, bu nedenle yüksek maliyetli bir yayın olduğunu anlıyorsunuz. Alışılmışın dışındaki 23X28,5 cm boyutlarındaki 223 sayfadan oluşan kitap, 2 Kasım 2019 tarihinde İzmir Büyükşehir Belediyesi İzmir Akdeniz Akademisi ile Yunan Ulusal Bankası Kültür Vakfı (National Bank of Greece Cultural Foundation) işbirliğiyle Tarihi Havagazı Fabrikası Sanat Merkezi‘nde yapılan “Selanik-İzmir, Akdeniz Kent Portreleri Paneli“ne sunulan 4 bildiriyi ve aynı mekânda 04 Ekim-30 Kasım 2019 tarihleri arasında yapılan, “Ah Kardeşim Selanik-İzmir Sergisi“nde yer alan harita, fotoğraf ve metinleri kapsıyor. Etkinliğin yapıldığı tarihten üç yıl sonra 1.000 adet basılan bu kitap, -ne yazık ki- Selanik kentinin sadece 1880-1912 dönemini ele alıp, binlerce Müslüman ve Yahudinin bu kentten göçmesine neden olan 1917 Selanik Yangını‘nı ve sonrasını ele almıyor. Oysa, bu iki kentin ve belediyelerinin kardeşliği temasıyla düzenlenen bu panel, sergi ve yayının, her iki kentin 1912 sonrasındaki gelişimini de ele alıp kardeşlik ve işbirliği çağrısını günümüzün somut koşullarına kadar taşıması gerekirdi diye düşünüyorum.
İzmir Akdeniz Akademisi‘nin, düzenlediği etkinlikler ya da ele aldığı ‘tarih‘, ‘tasarım‘, ‘kültür-sanat‘, ‘ekoloji‘ ve ‘komünite‘ temaları itibariyle kurulduğu 12 Mart 2012 tarihinden bu yana yayınlanmış birçok yayını bulunmakta. Akademi’nin kendini belediye örgütünden bağımsız olarak tasavvur ettiği Prof. Dr. İlhan Tekeli zamanında değişik konularda 38 adet kitabın yanısıra yayınına halen devam edilen “Yeniden Akdeniz” dergisini kendi adıyla 10 kez, “Yeniden Akdeniz Ekoloji” adıyla 2 kez, “Yeniden Akdeniz Komünite” adıyla 2 kez ve “Yeniden Akdeniz Ekoloji” adıyla 1 kez yayınladığı görülmektedir. Kurucu yayın kurulunun Oruç Aruoba, Şebnem Gökçen, Sezai Göksu, Melek Göregenli, Aylin Güney, Güven İncirlioğlu, Uygur Kocabaşoğlu ve Zafer Yörük‘ten, arada yapılan değişikliklerle bugünkü durumuna gelen mevcut yayın kurulunun da Uygun Aksoy, Borga Kantürk, İrfan Kökdaş, Derya Nizam, İlkay Südaş, Burcu Şentürk ve Ahmet Uhri‘den oluştuğu ve editörlüklerini şu an itibariyle Aydın Arı ile Özay Göztepe‘nin yaptığı Meltem dergisinin ise kurulduğu 2016 Aralık ayından bu yana 1 kitap ve 10 dergi olarak yayınlandığı anlaşılmaktadır. İzmir Akdeniz Akademisi‘nin diğer yayınlarından biri olan Platform dergisinin ise 2017 Aralık ayından bu yana 14 sayı, Yıllık adı verilen yayının ise 2015-2020 döneminde 6 kez yayınlandığı görülmektedir.
İzmir Akdeniz Akademisi ayrıca http://www.izmeda.org isimli İnternet sayfası, 17 Eylül 2014 tarihinde oluşturulmuş 653 üyeli Youtube sayfasındaki 34.565 adet görüntülenmiş toplam 148 adet videosu, 2.289 takipçisi ve 292 gönderisi olan Instagram, 603 takipçisi ve Mayıs 2013’den bu yana atılmış 1.116 adet tivite sahip Twitter hesabı ile de yayın yapmaktadır.
Her biri ücretsiz olan bu yayınların kaç kişiye ulaştığı, okunup okunmadığı ise ayrı bir sorunun konusu… Çünkü bu yayınların kimler tarafından alınıp okunduğu bilinmiyor; yani, meçhul bir konu. Anlaşılan o ki, bu yayınları hazırlayanların okunup okunmamak gibi bir kaygıları ve gayretleri yok. Bu nedenle de -belediye içinden aldığımız bilgilere göre- genellikle 1.000 ila 1.500 adet arasında bastırılmasına karşın dağıtılamadığı için depoları dolduran bu kitap, dergi ve yıllıkların devamına yüksek bütçeler gerektirmesi nedeniyle ara verilmiş durumda. Ama şimdiye kadar çıkarılanlara bakıldığında, telif hakkı sahiplerine, çevirmenlere, kitabı basanlara, bu yayınların yapılmasına karar veren seçici kurul üyeleriyle yöneticilere her anlamda oldukça yararlı olduğunu söylemek mümkün…
Gelelim son yıllarda, özellikle de 2020 yılının son ayları ile birlikte ortaya çıkan yeni bir yayın odağına… İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin % 63,32 oranıyla, İZULAŞ‘ın % 18,13, İZBETON‘un % 15,03, İZENERJİ‘nin % 3,52 oranıyla ortak olduğu İZELMAN şirketine ve bu şirketin çatısı altında şimdilik sessiz sedasız yapılan yayıncılık faaliyetlerine…
Ama ondan önce İZELMAN hakkındaki bilgilerimizi hatırlayıp doğrulayalım derim…
Bir İZELMAN hikâyesi…
Bugünkü adı, İzelman Genel Hizmet Otopark, Özel Eğitim, İtfaiye ve Sağlık Hizmetleri Ticaret A. Ş. olan ve 2 Aralık 1992 tarih, 3169 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi (TTSG)’nde yayınlanan ana sözleşmesi ile İzelman Genel Hizmet ve Temizlik İşleri Ticaret Ltd. Şti. adıyla kurulan ve aradan 13 yıl geçtikten sonra 8 Nisan 2005 tarih, 6278 sayılı TTSG’nde yayınlanan ilamla anonim şirkete dönüştürülüp 29 yıl 9 ay 24 gündür faaliyette olan eski bir belediye şirketidir.
Bugünkü sermayesi, son yıllarda yaptığı büyük zararlar nedeniyle devamlı azaltılıp çoğaltılması nedeniyle 661.000.000.-TL’yı bulmuş durumdadır.
Şirketin TTSG’nde yayınlanmış toplam 116 ayrı ilamını ayrıntılı bir şekilde incelediğimizde, şirkette bugüne kadar yönetim kurulu başkanı, üyesi, denetim kurulu üyesi, genel müdür, genel müdür yardımcısı, ticaret ve personel müdürü olarak toplam 129 kişinin görev yaptığını görürüz. Nurşen Alganatay, Nüzhet Tuncer ve Öcal Bengisu‘nun ilk müdürler olarak görev yaptıkları şirketin amaç ve konusu, daha doğrusu faaliyet alanı başlangıçta “genel hizmet ve temizlik hizmeti” olarak belirlenmiş olmakla birlikte; ilerleyen yıllarda, otopark, özel eğitim, itfaiye, sağlık, reklam ve yayıncılık gibi çok değişik konuları kapsamıştır.
İZELMAN Yönetim kurulu üyeleri ve üst yöneticileri, 2.12.1992-26.09.2022
İZELMAN‘ın bugünkü 11 kişiden oluşan yönetim kurulu üyeleri ise yönetim kurulu başkanı olarak ESHOT Genel Müdürü Erhan Bey, yönetim kurulu başkan vekili olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi genel sekreter yardımcısı jeoloji mühendisi Ertuğrul Tugay, yönetim kurulu üyeleri olarak Bornova Belediyesi eski başkanı ve İBB eski başkan vekili hekim Süleyman Sırrı Aydoğan, İBB Destek Hizmetleri Dairesi başkanı Hakan Öztürk, sinema yazarı Halil Vecdi Sayar, İBB Şehir Tiyatroları Genel Yönetmeni Yücel Erten, CHP Eskipazar belediye başkan ve milletvekili adayı emekli eğitimci Aytekin Sözen, İBB Basın Danışmanı gazeteci İlyas Özgüven, CHP eski milletvekili Eren Erdem, İBB Şehir Tiyatroları Danışma Kurulu üyesi, Cumhuriyet gazetesi yazarı, şair ve Sivas Madımak Oteli Yangını‘nda katledilen Behçet Aysan‘ın kızı Eren Aysal Yığcı, eski kütür bakanı, Çiğli ve İzmir Büyükşehir belediyeleri meclis üyesi Burhan Suat Çağlayan‘dan oluşuyor. Şirketin genel müdürlüğünü ise 2019 seçimlerinde CHP Tire belediye başkan adayı olan inşaat mühendisi Burak Alp Ersen, genel müdür yardımcılığını ise İlknur Tanrıverdi ve Öztürk Kurt yapıyor.
Görüldüğü gibi İZELMAN‘ın yönetim kurulu üyeleriyle üst düzey yöneticilerini, şirketin faaliyet alanları konusunda bilgi, birikim ve deneyimi olmayan eski bakan ve milletvekilleri, CHP’li siyasetçiler, milletvekili ve belediye başkan adayları, sinema ve tiyatro camiasından gelip -muhtemelen- toplantılara bile katılmayan kişiler oluşturuyor. Tabii ki 2019 koşullarında 5.000 lira olduğunu bildiğimiz aylık huzur hakkının, 2020, 2021 ve 2022 yıllarında hangi düzeye çıkarıldığını bilmediğimiz günümüz koşullarında….
CHP, CHP’li belediyeler ve belediye şirketleri eliyle yaygın ve yoğun özelleştirmeler
Cumhuriyet Halk Partisi ve onun yönetimindeki belediyeler, 1980’li yıllarda Turgut Özal‘ın başlattığı özelleştirme uygulamalarına başlangıçta ideolojik nedenlerle karşı çıkmış olsalar da, ilerleyen zaman içinde özelleştirmenin nimetlerinden fazlasıyla yararlanmaya başladıkları için özelleştirme konusunda ANAP‘a, Doğruyol Partisi‘ne ya da AKP‘ye fırsat vermeyecek derecede özelleştirmeler yaparak, ellerinde bulunan belediyeler eliyle kamu hizmeti olsun ya da olmasın her alanda belediye şirketleri kurarak adeta belediye şirketlerinden oluşan holdingleri yaratıcısı olmuştur. İşte tam da bu nedenle, İzmir Büyükşehir Belediyesi nüfus ölçeğinde İstanbul (29 şirket)ve Ankara (16 şirket) büyükşehir belediyelerinden daha fazla şirkete sahip bulunmakta, bu skorla şampiyonluğu elinde tutmaktadır. Nitekim bugünkü koşullarda sermayesinin % 51’ine sahip olduğu şirketlerin yanında, ortak olduğu şirketlerle birlikte belediyenin görev, yetki ve sorumluluk alanına girsin ya da girmesin, diğer bir anlatımla tarımdan inşaata, özel eğitimden denizciliğe, ulaşımdan sağlığa uzanan geniş bir yelpazede yer alan 23 şirketlik portföyü ile adeta bir İzmir Holdingi oluşturmuştur.
Ancak yönetimi ehil ellerde olmayan ve çoğunlukla siyasi kaygılarla şekillendirilen bu şirketlerin çoğu devamlı büyük miktarlarda zarar etmekte, o nedenle de devamlı belediye bütçesinden desteklenmektedir.
Yeniden İZELMAN’a dönecek olursak…
İzmir Büyükşehir Belediyesi‘nin İZELMAN şirketinin, 2005 yılından bu yana şirket ana sözleşmesinin 3. maddesinin 5. fıkrasında yapılan sürekli değişikliklerin bir sonucu olarak daha önceki yıllarda da yayıncılık yaptığı bilinmekle birlikte, kreşlerdeki çocuklar için başlatılan çocuk kitapları yayıncılığının yanında son yıllarda başlatılan yetişkinlere yönelik yayıncılığın başlangıcı 2020 yılıdır. Nitekim bu kapsamda görüp satın aldığım ilk yayın, “İzmir Fecayii” isimli Türkçe-Osmanlıca kitaptır ve İzmir Büyükşehir Belediyesi İZELMAN A.Ş. ve Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzeler Şube Müdürlüğü ortaklığında Kasım 2020 tarihinde basılmıştır. Kitabın iç kapağında verilen bilgilere göre kitabın seçimi, tasarım ve uygulaması APİKAM, baskısı da İZELMAN tarafından Enver Yolver‘in şirketi Mono Kağıt Matbaa İnşaat Sanayi Ticaret Limited Şirketi‘ne yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim Kent ve Yaşam portalindeki 12 Ekim 2021 tarihli “İzmir’deki yayınevleri arasına İzelman da katıldı” haberi bu durumu doğrulamaktadır. (1)
2021 yılının Eylül ayında APİKAM‘la ilişkilendirilmeden doğrudan doğruya sadece İZELMAN tarafından yayınlandığı anlaşılan 1.000 adetlik “Me, The Olive Tree” isimli İngilizce kitap tasarımının ise Gazete Yenigün‘ün sahibi Mesut Şimşek‘in tek ortaklı şirketi Ala Marka İletişim Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti. tarafından yapıldığı ve basım işinin Levent Demyen‘e ait Berke Ofset isimli şahıs işletmesine yaptırıldığı, İZELMAN‘ın en son yayınladığı Prof. Dr. Engin Berber‘e ait “Yunan Basınında İzmir’in İşgali ve Bozgun” isimli tarih kitabının ise yine aynı şekilde, İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Kitaplığı (ki bu kurumun tam adı, burada yazıldığı gibi değil; İzmir Büyük Şehir Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi şeklindedir) ve İZELMAN A.Ş. tarafından yayına hazırlandığı, kitap ve kapak tasarımının, İZELMAN genel Müdürü Burak Alp Ersen‘le iyi ilişkileri olduğu bilinen Gazete Yenigün‘ün sahibi Mesut Şimşek‘in şirketi Ala Marka İletişim Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti.‘ne yaptırıldığı, baskının ise Niyazi Akıncı’ya ait İmaj Basım Yayın Reklam ve Ticaret Ltd. Şti.‘ne yaptırıldığı görülmektedir.
İZELMAN‘a ait İnternet sayfasının “kitaplar” bölümüne baktığımızda, söz konusu şirketin bugüne kadar 13 adet çocuk kitabı, yetişkinler için de 9 kitap bastığını, bu 9 kitaptan 2’sinin (Umutlar Yarına Kaldı, Aristonikos ve Me, Olive Tree) Çiğli ve İzmir Büyükşehir belediyeleri meclis üyesi, eski Kültür Bakanı, eski İzmir milletvekili ve İZELMAN yönetim kurulu üyesi Dr. Suat Çağlayan‘a ait olduğunu, “İzmir Fecayii” isimli kitabın Türkçe-Osmanlıca, gazeteci Hakan Aksay ile gazeteci Olga Haldız‘a ait “Kar ve Güneşin Dostluk Öyküsü“nün Türkçe ve Rusça , Suat Çağlayan‘a ait “Me, Olive Tree” isimli kitabın İngilizce dillerinde basıldığını, geriye kalan tüm kitapların Türkçe olduğunu görüyoruz. (2)
Yazar ve kitap dostu olan arkadaşlarımızdan alıp doğruladığım bilgilere göre de, bu yayınların ve bunları izleyecek diğer yayınların 2005-2013 döneminde Yapı Kredi Yayınları‘nın genel yayın yönetmeni ve 1993-2005 döneminde Oğlak Yayınları‘nın sahibi olarak yayıncılık yapan İzmir Atatürk Lisesi mezunu Muğlalı Raşit Çavaş‘ın başkanlığında oluşturulan danışma kurulundaki akademisyenler, tarihçi Dr. Erkan Serçe ve Prof. Dr. Melek Göregenli ile edebiyat araştırmacısı A. Ömer Türkeş, yazar Bekir Yurdakul ve sinemacı Nesim Bencoya tarafından belirlendiğini öğrendim.
Bu çerçevede, 2021 yılında önce İzmir Ekonomi Üniversitesi Yayınevi‘nin genel yayın yönetmeliğini üstlenip daha sonra ayrılan ve akabinde de İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından belediye ile ilgili yayınları yönetecek bir yayınevini kurması amacıyla davet edildiğini öğrendiğim yayıncı ve reklamcı Raşit Çavaş‘ı şahsen tanımam. Ama kendisini tanıyan dost ve arkadaşlarım onun iyi bir yayıncı, iyi bir profesyonel olduğunu, Muğlalı olmakla birlikte İzmir Atatürk Lisesi‘nden mezun olması nedeniyle İzmir‘i tanıdığını söylüyorlar. Üstüne üstlük Yapı Kredi Yayınları‘nda 8 yıl süreyle genel sanat yönetmeliği yapması, ardından ortağı olduğu Oğlak Yayınları‘nda 12 yıl süreyle yayıncılık yapması nedeniyle kurumsal yayıncılığın ilke ve uygulamalarını iyi bildiğini ve bunu da ilk fırsatta ortaya koyacağını umuyorum.
Çünkü İzmir Büyükşehir Belediyesi ve bağlı kuruluşları İZSU ve ESHOT ile şirketleri itibariyle birbirinden çok farklı alanlarda hizmet vermesi nedeniyle her birimin kendine özgü yanlarının dikkate alınacağı bir yayın politikası ile buna uygun stratejilerin belirlenmesi, bunu hayata geçirecek plan ve programların hazırlanması, mevcut yayın sisteminin hazırlanacak bu yapıya uyarlanıp her hizmet biriminin kendine özgü farklılıkların dikkate alınması, örgütten gelecek olası itiraz, tepki ve engellemelerin karşılanması, değişen belediye yönetimleriyle birlikte uygulanacak esnek, değişken politikaların belirlenmesi, basılacak yayın ve danışma kurullarıyla ilgili kriterlerin önceden belirlenmesi, bütün bu çalışmalarda sorun ve ihtiyaçlarla yayıncılık sektörünün evrensel kurallarının uygulanması gerekiyor. Hele ki bu işin başına getirilen Raşit Çavaş‘ın daha önce İzmir Büyükşehir Belediyesi gibi bir belediyede görev yapmadığını ve İzmir Ekonomi Üniversitesi‘ndeki girişiminin çok kısa süreli olduğunu dikkate aldığımızda. (3)
Sonuç olarak, İzmir Büyükşehir Belediyesi ile İZSU ve ESHOT gibi bağlı kuruluşlarını; ayrıca tüm şirketlerini kapsayan tek bir yayın merkezinin kurulması düşüncesi eskiden beri savunup dile getirdiğimiz yerinde, isabetli ve doğru bir girişim olmakla birlikte;
🎯Bu işin gerçekleştirilmesinde, her bir hizmet biriminin özelliklerinin dikkate alınması,
🎯Bu amaçla oluşturulacak yayın otoritesi ile hizmet birimleri arasında sorunları, ihtiyaçları ve talepleri dikkate alıp müdahaleci olmayan etkin ve verimli bir işbirliği modelinin geliştirilmesi,
🎯Bu işin altyapısı oluşturulmadan kişisel yakınlıklar nedeniyle bir takım tercihlerin yapılması suretiyle seçici ya da danışma kurulları oluşturulmaması,
🎯Oluşturulacak yayın sisteminin omurgası çatılmadan, bir takım kişilere paye ve yetki verilmemesi, böyle bir sistem içinde görevlendirilecek kişilerin belirlenmesinden önce bunların seçimi ile ilgili ilke ve kriterlerin belirlenmesi ve tüm seçimlerin bu ilke ve kriterlere göre yapılması,
hem bilimsel yönden hem de pratik anlamda daha doğru ve uygun olacaktır.
Önerimiz ise, bu işin aynen İstanbul Büyükşehir Belediyesi‘nde olduğu gibi İstanbul Kültür A.Ş. benzeri bir şirket eliyle ve kurumsallaşmayı sağlayacak yayıncılık politikalarıyla plan, program, strateji, hedef, amaç ve kriterlerin önceden belirlenmesi; seçici kurul, tasarım, uygulama, baskı ve dağıtım gibi işlemlerle ilgili insan kaynakları çalışmasının bundan sonra yapılması şeklindedir. Şayet TTSG’nin verdiği bilgilere göre 15 Eylül 1992 tarihinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi Yayıncılık ve Tanıtım Hizmetleri Ticaret ve Sanayi A. Ş. ana sözleşmesinin tadili suretiyle oluşturulan İzmir Yayıncılık – İzmir Büyükşehir Belediyesi Yayıncılık ve Tanıtım Hizmetleri Ticaret ve Sanayi A. Ş. 11 Ocak 2002 tarih, 5463 sayılı TTSG’nde yayınlanan ilamla İzenerji-İzmir Büyükşehir Belediyesi Enerji Depolama İletim Dağıtım İthalat ve İhracat ve Ticaret A. Ş.‘ne dönüştürülmemiş olsaydı, bütün bu işlerin yayıncılığa özgülenmiş tek bir şirket eliyle yapılması daha kolay ve doğru olurdu.
Küçük bir sürpriz…
Başlangıçta size söz verip, bu yazı dizisinin iki bölümden oluştuğunu belirtmiş olmama karşın; bu arada elime geçen Karşıyaka Belediyesi‘ne ait iki ayrı yayın nedeniyle, bu kadar uzamış olan bu ikinci bölüme üçüncü bir yazıyla devam etmenin daha doğru olacağını düşündüm. İşte o nedenle, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve bağlı birimleriyle İZELMAN‘a ait yorum ve değerlendirmelerime, gelecek yazımda Konak ve Karşıyaka gibi ilçe belediyelerinin yayıncılıkla ilgili uygulamalarını yorumlayıp değerlendirmek üzere, burada son vermek istiyorum.