İtfaiye Binası’ndan İzmir Kent Müzesi ve Arşivi’ne (2)

Ali Rıza Avcan

İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi‘nin (APİKAM) kuruluşunu, kurulduğu günden bugüne gelen 13 yıllık çalışmasını ve geleceğini ele alıp incelemeyi hedeflediğimiz dizi yazımızın bugünkü bölümünde, Mart 2002 tarihinde yayınlanmış olan “İtfaiye Binası’ndan İzmir Kent Müzesi ve Arşivi’ne” isimli kitapçığın sayfa ve satırlarını izleyerek Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi‘nin (APİKAM) kuruluş amaçlarını ve bir kent arşivi ve müzesi olarak yapılmak istenenleri incelemeye çalışacağız.

Sözkonusu kitapçığı yazan Dr. Sabri Yetkin ve Dr. Fikret Yılmaz‘a göre, böylesi bir kent müzesinin kuruluşundaki asıl sorun, İzmirlilerin veya başka bir deyimle kent sakinlerinin kentin tarihi geçmişiyle ilişkisinin kopukluğunda yatmaktadır. Bu çerçevede her iki yazar da, “Bir bakıma insanların yaşadığı mekana yabancılaşması ve kendisini içinde bulunduğu ortama ait hissetmemesi anlamına gelen bu durum, her kent için olduğu gibi İzmir açısından da talihsizliktir. Çünkü hemen hemen her kuşağın ürettiği kültürel birikimin bir sonraki kuşağa aktarılamaması önlemez bir sonuç olarak yaşanmaktadır. Bu durumun ‘hafıza kaybı’ demek olduğu açık değil midir! Üstelik kırdan kente göç olgusunun büyük bir hızla değiştirdiği kentli nüfus kompozisyonu da dikkate alınırsa, İzmir’in tarihsel birikim ve kimliğinin tamamen yok olacağını söylemek abartı olmayacaktır.¹ demektedirler.

1462883958

İzmirlinin yaşadığı kentin tarihi geçmişiyle olan kopukluğunun giderilmesi ve İzmir’in doğasına ve kimliğine uygun bir geleceğin şekillenebilmesi için İzmir’de yaşayanların yaşadıkları kentle kurdukları aidiyet bağının güçlendirilmesi gerekmektedir.  Bu bağın kurulup geliştirilmesi, insanların yaşama ya da çalışma nedeniyle bulundukları mekanı tanıması, bilmesi, benimsemesi ve kendilerini orada güven içinde hissetmeleriyle sağlanabilir. Çünkü insanların tanıyıp bilmedikleri ve kendilerini oraya ait hissetmedikleri her mekan onlara yabancıdır. Evlerine gitmek istediklerinde ilk yapacakları şey, o yabancı yerleri terk ederek bilip tanıdıkları ve kendilerine ait hissettikleri kendi mekânlarına dönmektir.  

Bu anlamda insanın yaşadığı ya da çalıştığı mekânla kurduğu ilişkinin ya da uyumun dışarıdan gelen yoğun ve sürekli etkilerle değişip bozulması, onun mekânla ilişkisini koparıp giderek oraya yabancılaşmasına ve güven duygusunun zedelenmesine yol açar. Bundan böyle eskiden kendisine ait hissettiği birçok sokak, mahalle, semt ve kent, oraya başkalarının gelip işgal etmesi, mekanda büyük değişiklik yapılması gibi nedenlerle artık ‘kendisinin ‘olmaktan çıkarak ona ‘yabancı’ hale gelmeye; hatta onun oraya gitmesini engellemeye bile başlar.

Bu değişimin, yaşamın doğal akışı içinde kendi hızına uyumlu olması durumunda insanın değişimi ile mekanın değişimi uyumlu olacağı için ortaya hiç bir sorun çıkmaz. Ancak mekandaki değişim hatta bozulma ya da çözülme insandaki değişimden; daha doğrusu onun kendi değişim hızından daha fazla olduğunda; işte sorun tam da o noktada ortaya çıkmaya başlar….

İzmir’e iç ve dış göçler nedeniyle gelenlerin büyük sayılara varması, kentin bunları kendi içine kabul edip içermede yaşadığı sorunlar ve gelenlerin kente ait olmamaları ya da olamamaları nedeniyle hep ‘dışarıda‘ kalmaları, ‘içeride‘ olanları önce tedirgin etmeye, sonrasında kızdırıp öfkelendirmeye, hatta gelenleri dışlamaya, onları yokmuş gibi kabullenmeye ve çoğu kez ‘eski sakin sessiz güzel günlere‘ yönelik özlemlerle dolup nostalji yapmalarına neden olmaktadır.

Bu anlamda kentin eski sakinleriyle göçlerle gelip kente uyum göstermeyen/gösteremeyen/göstermek istemeyen, üstüne üstlük kentteki pastadan pay alıp dilimlerin küçülmesine neden olan bu yeni sakinler arasındaki bu toplumsal yarılma ya da fay hatlarının ortadan kaldırılarak ya da yumuşatılarak yeni bir toplumsal sözleşmenin sağlanabilmesi için İzmir’in geçmişi ile geleceği arasında sağlıklı, doğru ve sürdürülebilir bağlar kurmayı bilen aidiyet duygusu gelişmiş İzmirlilere ihtiyaç duyulmaktadır. 

Bu anlamda belki de, “eski” sakinlere İzmir’in eskiden bir ‘Cennet‘ ve ‘Prenses‘ olmadığını, çok kültürlü, çok dilli, çok dinli kozmopolit bir yapıya sahip bu kentin geçmişinde her şeyin güllük gülistanlık olmadığını; yangınlar, yağmalar ve göçler gibi toplumsal sorunlarla belleğini yitirmiş bir kent olduğunu ve bu anlamda hiç kimsenin suçsuz ya da günahsız olmadığını; öte yandan da, İzmir’e göçlerle gelen “yeni” sakinleri açısından bir kurtuluş yeri, bir özgürlük alanı olmadığını ortaya koyup gösterecek ve bu doğru bilgileri kentlilere anlatacak birilerine ihtiyaç vardır da diyebiliriz.

C5WlOXeW8AIPe66

Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi’nin (APİKAM) kuruluşu, işte tam da bu noktada anlam kazanmaktadır. Bu durum Dr. Sabri Yetkin ve Dr. Fikret Yılmaz‘a göre “…kentin geçmişi ve kültürüyle uyumlu değişime katkıda bulunan ve kentli bilincine sahip hemşehrileri yaratabilmek için işlevli olan kurumlardan birisi de kent müzeleri ve arşivleridir.² şeklinde ifade edilerek Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi‘ne (APİKAM) kentin değişiminde önemli bir rol verilmiştir.

Bu anlamsal çerçeve ile kurulan Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi‘nde (APİKAM) kentin hafızası olarak nitelenen arşivin gelişip güçlenmesi için;

1. İzmir’in tarihsel olarak ilişkide bulunduğu Venedik, Floransa, Cenova, Dubrovnik, İskenderiye, Marsilya, Londra, Amsterdam ve benzeri pek çok kentle akademik ilişkinin kurulması, belge değişimlerinin yapılması, ortak projelerin gerçekleştirilmesi, kongre ve sempozyumların düzenlenmesi,

2. Ankara Milli Kütüphane’den alınan 2.000 adet Ege bölgesi kadı defterlerinin yanı sıra Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan İzmir ve çevresi ile ilgili belgelerin, 

3. Marsilya Ticaret Odası arşiviyle Venedik Devlet Arşivi’ndeki belgelerin; ayrıca, İngiltere’deki Public Record Office, Foreign Affairs belgeleriyle diğer Avrupa arşivlerindeki belgelerin,

Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi‘ne (APİKAM) kazandırılması gerektiği belirtilmiştir.

Ayrıca yapılabilecek projeler çerçevesinde İzmir Kent Tarihi Kitabı‘yla İzmir’le ilgili belgesellerin hazırlanabileceği, sözlü tarih çalışmalarının yapılabileceği, aile tarihlerinin düzenlenebileceği, kentin fiziksel evrimini gösteren maketleme çalışmalarının yapılabileceği, turizm boyutunda Kültür ve Turizm Bakanlığıyla işbirliklerinin kurulabileceği ifade edilmiştir.

0034_Restorasyonun baslamasi töreni

Oluşturulan arşiv ve müzenin gerçek hedefleri ise aşağıdaki alıntı metinde bütün açıklığı ifade edilmiştir:

İzmir Kent Müzesi çalışmalarında İzmir’in tarihsel derinliğini, çok kültürlü, çok dilli, çok dinli, kozmopolit yapısını göz önünde bulunduracak, ötekileştirmeyi reddederek, bilimselliği ve objektifliği ilke edinecektir. Toplumun içindeki her ferdin anlatılabilir bir tarihi olduğuna inanarak, büyük kalabalıkların tarihsel hikayesini işleyecektir. Kent adına ne kadar şanlı bir geçmişimiz olduğunu kanıtlama anlayışından uzak olup, ortak belleğin evrimine katkıda bulunma sürecindeki devamlılığı sergilemeyi, müzemiz ilke olarak kabul etmektedir. Ayrıca geçmişe dayanan, bugünün önemli bir kısmını görmezden gelen ve geleceğe ender olarak katkıda bulunan bir devamlılık değil, geleceğin temelini oluşturmada odak noktası olarak bugüne dayanan ve geçmişten destek için yararlanan bir devamlılık sergilenecektir.³


¹ Yetkin, Dr.Sabri, Yılmaz, Dr. Fikret; İtfaiye Binası’ndan İzmir Kent Müzesi ve Arşivi’ne, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Kitaplığı, Mart 2002, s.21

² A.g.e. s.23

³ A.g.e. s.38

Devam Edecek…

 

“İtfaiye Binası’ndan İzmir Kent Müzesi ve Arşivine” (1)

Ali Rıza Avcan

Bugün yeni bir yazı dizisine başlıyoruz.

İnşaatı 8 Şubat 2002 tarihinde başlayıp açılışı 10 Ocak 2004 tarihinde yapılan, başlangıçtaki adı “İzmir Kent Müzesi ve Arşivi” (İKEMA), daha sonraki adı “Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi” (APİKAM) olan kurumun kuruluşunu, çalışmalarını, yaptıklarını ve yapamadıklarını, bugün içinde bulunduğu durumu ve geleceğini inceleyip değerlendirerek bu kurumun İzmir’in kültür, bilim ve sanat dünyasına olan katkılarını belirlemeye çalışacağız.

Çünkü, 1922 yılında geçirdiği büyük yangın ve yıkım sonrasında insanının ve belleğinin büyük bir kısmını yitiren; bu nedenle de bugün birçok tarihi, kültürel, ekonomik ve toplumsal gerçeği ve bilgiye ulaşamayışımız, bu bilgi ve belgeleri yabancı kaynaklardan edinmeye çalışmamız, “küllerinden yeniden doğduğu” söylenen İzmir kentinin acı gerçeklerinden biri.

Bu acı gerçeği kabullenip, kaybolup zayıflayan kent belleğini yeniden kurma ihtiyacından kaynaklanan önemli bir girişimi ve bunun ayrıntılarını, Mart 2002 tarihinde İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Kitaplığı dizisinden yayınlanan “İtfaiye Binası’ndan İzmir Kent Müzesi ve Arşivi’ne” isimli kitapçığın başında yer alan “Sunuş” ve “Önsöz“ün yazarları olan kuruculardan; yani İzmir Büyükşehir Belediyesi eski başkanı merhum Ahmet Piriştina ile müze ve arşivin kurulma fikrini ortaya atıp bu fikri büyük zorluklarla takip eden ve sonuçta başarıya ulaşan Dr. Sabri Yetkin ile Dr. Fikret Yılmaz‘ın yazdıklarından öğrenmeye çalışacağız.

bf5eb3f6-5ffe-4d71-893a-b43294d178dcİzmir Büyükşehir Belediyesi eski başkanı merhum Ahmet Piriştina sözkonusu kitapçığın “Sunuş” bölümünde aynen şöyle diyor:

“Dünyada pek çok ülkede, kentlerin geçmişiyle ilgili belgelerin derlendiği yerel arşivin ve müzecilikteki çağdaş sergileme yöntemleriyle bölgenin geçmişini izlenebilir kılan kent müzelerinin bulunduğu bilinmektedir. Kent müzeleri ve arşivlerinin evrensel ölçekteki yaygınlığı ve hayranlık uyandıracak örnekleri yanında ülkemizde bu kurumların hiç bulunmadığı gerçeğini birlikte düşünecek olursak, ortada açıklanması güç bir durumun olduğunu söylemek zorlama sayılmayacaktır. Üstelik Türkiye sınırları içinde bulunan kentlerin uzun ve zengin bir geçmişe sahip olduklarını ve dünyada kuruluş tarihi yüz elli yıldan fazla olmayan kentlerde bile söz konusu kurumlara rastlanabildiğini de değerlendirme kattığımızda, bu çelişki kendisini daha fazla hissettirmektedir. Tarihsel geçmişini binlerce yıl deyimiyle ifade ettiğimiz İzmir’in de, yerel bir kent arşivi ve bu arşivdeki belgelerden üretilen bilgilerin görsel olarak sergilendiği bir kent müzesi bulunmamaktadır.”

Evet, bu giriş paragrafından da anlaşılacağı üzere Ahmet Piriştina, binlerce yıllık geçmişe sahip olan İzmir’de, kentin geçmişiyle ilgili belgelerin derlendiği yerel bir arşivle bu belgelerden üretilen bilgilerin görsel olarak sergilendiği bir müzenin kurulmasında geç kalındığını, bu yapıldığı takdirde İzmir’in de dünyada hayranlık uyandıracak örnekler arasına katılacağını ifade etmektedir. Devamında ise;

0004“Kent müzesi ve arşivlerinin geçmişte yaşanılan zamanı birleştiren özelliklerini düşündüğümüzde, kentli bilinci üretme konusunda oynadıkları rol kendiliğinden anlaşılacaktır. Çünkü kent sakinlerinin yaşadıkları mekana, yani kente aidiyet bağı oluşturmaları kentli bilincinin varlığıyla yakından ilgilidir. Bu bilincin oluşması, kentin geleceği belirlenirken, geçmiş bağların kopartılmaması gerektiği fikrini de beraberinde getirecektir. Dolayısıyla, çağdaş yerel yönetim anlayışına göre, müze ve arşiv, diğer temel hizmet birimleri gibi kentsel bir kurum olarak kabul edilmektedir ve sonuçları hemen görülmüyor olsa bile, kent yaşantısına yaptığı kalıcı etkiler bilinmektedir. Bu yaklaşımın belirlediği bir yerel yönetim anlayışından hareket ederek, Türkiye’de bir ilki İzmir için gerçekleştirmenin anlamlı bir girişim olacağını kararlaştırıp, uygulama çalışmalarına başladık. İzmir Kent Müzesi ve Arşivi için, geleneksel bir hizmet kurumunun yetmiş yıl hizmet verdiği erken Cumhuriyet dönemi yapısı olan itfaiye binasını düzenleyerek, farklı bir alanda ama bu kez yeni bir kentsel kurumun yer alacağı işleviyle İzmirliler için hizmete devam etmesinin anlamlı olacağını düşündük. Çünkü bina, Türkiye Cumhuriyeti’nin  itfaiye istasyonu olarak inşa ettirdiği ilk hizmet yapısıdır ve bu açıdan bir dönüşümü simgelemektedir. Kentin geçmişi hakkında kendisi de bir belge olan binayı kent müzesi ve arşivine dönüştürerek, mekanı yeni işleviyle bütünleştirmeyi hedefledik.

İzmir Kent Müzesi ve Arşivi’nin ülkemizde bir ilk adım olması dileğiyle.”

Görüldüğü gibi belediye başkanı Ahmet Piriştina, neoliberal söylemin “marka kent“, “yönetişim“, “tasarım“, “inovasyon“, “girişimcilik” gibi şu sıralarda herkesin diline pelesenk olmuş moda deyim ve kavramları kullanmadan, sadece ve sadece “çağdaş yerel yönetim anlayışı” çerçevesinde kentin ihtiyaçlarını dikkate alan iyi bir yerel yönetici olarak bu konuda nasıl düşündüklerini, neler yaptıklarını ve neleri hedeflediklerini 2000’li yılların sade, yalın diliyle anlatıyor. 

0010_binani

İzmir Kent Müzesi ve Arşivi fikrini ilk ortaya atıp bu düşüncenin peşinden giden ve sonuçta bu müze ve arşivin kurulmasını sağlayan Dr. Sabri Yetkin ile Dr. Fikret Yılmaz ise birlikte hazırladıkları “Önsöz“de aynen şunları söylüyorlar:

“Kent müzeleri ve arşivleri, kentlerin önde gelen prestij kurumlarıdır. Bulundukları kentleri diğer kentler nezdinde temsil eder ve tanınmasına katkıda bulunurlar. Bu özellikleri nedeniyle dünyada yaygın bir uygulama alanına sahip olan kent müzeleri ve arşivlerinin önemi, ne yazık ki Türkiye’de kavranabilmiş değildir. Bundan ötürü ülkemizde hiçbir kentin müzesi ve arşivi yoktur. Ancak sevindirici ve isabetli bir kararla İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir’de bir kent müzesi ve arşivi kurma çalışmasını başlattı. Bu girişimin pek çok açıdan anlamlı olduğu açıktır. Ancak kente sağlayacağı akademik zenginlik ve katkı, projenin mutlaka vurgulanması gereken boyutlarından birisidir. Ayrıca İzmir girişimi Türkiye’de bir ilkin gerçekleşme yolunu açarken, bir model üretmenin sorumluluğunu da üstlenmiş bulunmaktadır. Çünkü bu kurum yapacağı çalışmalar ve üreteceği bilgi birikimiyle, kentin geçmişiyle uyumlu değişimine katkı sağlayacağından, bundan sonra diğer kentlerin girişimlerine de öncülük edebilecektir. İzmir Kent Müzesi ve Arşivi yapacağı çalışmalarla kentsel bir hizmet kurumu olduğunu kanıtlayacak ve benzer kurumların yaygınlaşmasını teşvik edecektir.

Kent Müzesi ve Arşivi, İzmir’in gerek yurtiçinde ve gerekse yurtdışında tanıtılmasında önemli bir araç olacaktır. Kentin tarihi ve kültürünün tanıtımı sürecinde dünyadaki diğer kent müzeleri ve arşivleriyle geliştireceği ilişkiler, turizm, karşılıklı kültürel etkinlikler ve hatta ticari alanlarda yeni imkanlar sağlayabilecektir. Çünkü günümüz dünyasında ticari ilişkiler bile kültürel paylaşım zemininde kurulmaktadır. Diğer taraftan Kent Müzesi ve Arşivi bilinçli kentli yaratma ve kent kültürünü geliştirme konularında işlevli olacaktır. Yaşadıkları kenti tarihi, kültürü ve tarihsel mekanlarıyla tanıyan İzmirlilerin eliyle, kentin mirasını geleceğe aktarmak mümkün olabilecektir.”

Bu anlatımdan da görüldüğü gibi, İzmir Kent Müzesi ve Arşivi’nin kurucusu olan bu iki değerli bilim insanı, oluşturulan kurumun hem tarih hem de diğer bilim ve disiplinler itibariyle görevlerini sıralarken ortaya konulan modelle  bu tür kurumların yapacakları çalışmalar ve üreteceği bilgi birikimiyle kentin geçmişiyle uyumlu değişimine katkı sağlayacağını vurgulamakta; ayrıca bilinçli kentli yaratma ve kent kültürünü geliştirme konularındaki işlevlerine dikkat çekmektedirler.

apikam-14

Yazımızın bu ilk bölümüne İzmir Kent Müzesi ve Arşivi‘nin kurucuları olan sevgili Ahmet Piriştina ile değerli bilim insanları Dr. Sabri Yetkin ve Dr. Fikret Yılmaz‘a bu değerli hizmetleri nedeniyle teşekkür ederek son verirken, yazımızın gelecek bölümünde kent müzesi ve arşivinin anlamıyla burada nelerin yapılmasının planlandığından söz edeceğimizi belirtmek isteriz.

Devam Edecek…