Felaketler karşısındaki yetersizlik, beceriksizlik ve çaresizlik halleri…

Ali Rıza Avcan

Kurulduğu günlerden bu yana sık sık büyük felaketler yaşadığı için, “büyük afetlerin kentiolarak bilinen İzmir‘de bugüne kadar ortaya çıktığını bildiğimiz felâketler silsilesi şu şekilde bir yol izler;

📌İzmir, tarihinde şiddeti 5,5 ML üzerindeki 18 önemli deprem yaşamış bir kent olarak M.S. 110’daki büyük deprem dışında 1389, 1688, 1739, 16 Haziran 1788, 1851, 1873, 1880, 1881, 1883, 1974, 1977, 2002 ve 2003 depremleri…

📌7 Nisan 1738, 27 Ocak 1741, 1742, 1744, Ağustos 1763, 1772, 1834, Temmuz 1841, 1845, 1852, 19 Temmuz 1882, 1883 ve1922 tarihlerinde tanık olduğumuz büyük İzmir yangınları…

📌25 Ekim 1930, 28-29 Eylül 1939, 4-5 Kasım 1995 ve 2 Şubat 2021 tarihlerinde yaşanan büyük sel felaketleri,

📌1676, 1678, 1709, 1724, 1728-1729, 1791-1800, 1809, 1812-1816, 1826-1837 tarihli veba, 1827 tarihli kızamık, 1831-1832, 1834, 1848, 1854, 1865-1866, 1871-1872, 1890, 1893-1896, 1910, 1912-1913, 1916 ve 1918 tarihli kolera, 1882-1883, 1908-1909 ve 1942 tarihli çiçek, 1878, 1883, 1936 ve 1943 tarihli tifüs (lekeli humma), 1881 tarihli tifo ve 1899 tarihli dizanteri salgınlarıyla 1800 sonrası ve 1936-1948 döneminde sıkça ve yoğun bir şekilde karşımıza çıkan frengi, sıtma ve verem hastalıkları…

Düzensiz ve plansız yapılaşmayla gerekli önlemlerin zamanında alınmayışı nedeniyle ortaya çıkan bu “büyük afetlerin kenti olma halinin, son yıllardaki seyri ise şu şekilde sıralayabiliriz:

📌2019 yılının Ağustos ayında ortaya çıkan yaygın ve yoğun orman yangınları ile yitirilen 5 bin hektarın üstündeki orman…

📌31 Ekim 2020 tarihinde, ta uzaklardan, Sisam Adası açıklarından gelen deprem dalgasının etkisiyle 117 kişinin yaşamını yitirip 1.034 kişinin yaralandığı; o nedenle de, İzmir Depremi olarak anılan deprem…

📌Ardından 2020, 2021 ve 2022 yıllarında tüm dünya ve ülkemizle birlikte hepimizin sırayla hastalanıp kaç kinin öldüğünü halen bilmediğimiz Covid19 salgını…

📌2019 tarihli Menderes ormanlarındaki yangınların üzerinden beş yıl geçtikten sonra yaşadığımız Ağustos 2024 tarihli Yamanlar Dağı etekleriyle orman yakını ve içi yerleşimlerde ortaya çıkan büyük orman yangını, bununla eş zamanlı olarak Bergama, Menderes, Çeşme ve diğer ilçelerde yaşanan orman yangınları ve o yangınlarla ortaya çıkan yangını önleme tedbirlerinin yetersizliği…

📌Bütün bunların dışında adeta her yağmurlu, fırtınalı havada hesapsız kitapsız yapılan deniz dolguları ya da atıksu ve yağmur suyu kanallarının halen birbirinden ayrılmamış olması nedeniyle cadde, sokak, ev ve işyerlerimizi deniz ya da yağmur sularının işgalini, yetersiz malzeme, denetimsizlik ve yanlış kullanımlar nedeniyle adeta alarm verircesine art arda ortaya çıkan Kemeraltı ve Basmane yangınlarını, AYKOME tarafından ruhsatlandırılan altyapı yatırımlarının denetlenmemesi nedeniyle su birikintilerindeki elektrik kaçağı nedeniyle iki genç insanı yitirme gibi saçmalıkları yaşadık ve halen de yaşıyoruz.

📌Şimdilerde ise daha öncelerde de defalarca yaşadığımız gibi, İzmir Körfezi kirlenip kokmaya ve balıklar dahil tüm canlılar ölmeye devam ediyor…

Körfezin hemen kıyısında bu konuları araştırmakla görevli koskoca bir üniversite, bu tür yıkımlar konusunda önlem almakla görevli biri büyükşehir, 11’i ilçe belediyesi olmak üzere tam 12 belediye ve adına son yıllarda “iklim değişikliği” kavramını ekleyip başına “İstanbul yorgunu” başarısız bir siyasetçinin yeniden yerleştirildiği Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ya da Tarım ve Orman Bakanlığı dururken, bunların her biri önleyemedikleri bu kirlenme ve ölümlerin nedenini araştırıp bilemedikleri konularda birbirlerini suçlarken, halen bu yazıyı yazarken bile “burnunun direği kırılan” bizlere, kirlenen körfez sularına ve o körfezde yaşayan, daha doğrusu yaşamaya çalışan tüm canlılara oluyor…

Kısacası herkesin gözü önünde yaşanan doğal ya da insan kaynaklı yıkımlarda görevli, yetkili ve sorumlu olanların birbirleriyle kapıştığı bir boş vermişlik, öngörüsüzlük, çaresizlik ve beceriksizlik halini yaşayıp duruyoruz…

Oysa aynen orman yangınlarında tanık olduğumuz gibi oluşturduğumuz plansız, çarpık insan yerleşimleriyle onu çevreleyen doğa arasındaki ilişkiyi daha fazla mal, mülk, daha fazla rant elde etme gibi hırslar nedeniyle bozduğumuzun farkında değiliz…

Toprak, su ve hava arasındaki doğal dengeyi her geçen gün daha fazla yayılan plansız, düzensiz çarpık yerleşimlerle tahrip ettiğimizin farkında değiliz…

📌Hatta tüm bir kentin katı atığını arıtmak amacıyla inşa ettiğimiz yeri Gediz Deltası Sulak Alanı gibi hassas bir bölgede, aslında koruyup kollamamız, hiçbir yapılaşmaya izin vermememiz gereken bir doğa parçasında yaptığımızın farkında değiliz…

Tarihi Çamaltı Tuzlası‘nın hemen yanında, uluslararası Ramsar sözleşmesi ile korunan İzmir Kuş Cenneti‘ni kurulduğu günden bu yana tehdit eden bu garabet tesisin hem oradaki canlılar, hem de körfezin kıyısına yerleşmiş tüm insanlar için tehlikeli olduğunun farkında değiliz… Üstüne üstlük 2000 yılında yapılan bu tesis artık İzmir‘in ihtiyacını karşılamıyor diye o tesisi “4. Faz” adıyla genişletmeye, kendi çevresi ile Körfez’e verdiği zararı bilerek arttırmaya çalışıyoruz…

İnsan eliyle yaratılan bütün bu tehlikeler karşılığında da daha çok iş makinesi, daha fazla yangın aracı, daha iyi malzemeler alıyor, sayılarını şimdiden unuttuğumuz ne işe yaradığını bilmediğimiz, o nedenle sık sık, ilerde çöpe atacağımız plan, program ve strateji belgeleri hazırlayıp duruyoruz…

Tarihin babası” olarak bildiğimiz Herodot‘un “Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimde kurdular” diyerek işaret ettiği, Victor Hugo‘nun da hiç görmeden prensese benzettiği bu kent, geçmişinde sık sık bu yıkıcı felaketleri yaşayıp bir Anka kuşu gibi kendi küllerinden doğup geliştiği söylenmekle birlikte; aynı felaketleri, hatta daha büyüklerini gerekli önlemlerin zamanında alınmamasından kaynaklanan yetersizlik ve beceriksizlikler nedeniyle gelecekte de yaşayacak gibi gözükmektedir… Aynen son orman ve yerleşim yangınlarında ortaya çıkan yetersizlik, beceriksizlik ve yangının bitmesini bekleyen teslimiyet halinde olduğu gibi…

Diğer yandan da bu kentte, kentin tarihinde bizden önce olup bitenlere toplumcu tarih anlayışı yerine “nesnelerin tarihi” gözüyle bakıp iktidar sahiplerini güçlendirmek amacıyla sadece “suçluydular; çünkü, yetersizdiler” söylemiyle mahkum etmeye, tarihin çöp sepetine atmaya çalışıyoruz. Üstüne üstlük bundan bir ay önce orman ve orman kıyısı yerleşimlerdeki yangınlar karşısında başta merkezi yönetim birimleri olmak üzere tüm belediyelerin önceden önlem alma, yeterli teknolojik imkanlara sahip olma ve yangına anında yeterli düzeyde müdahale etme gibi konularda yetersiz ve başarısız olduğu, o nedenle de 24 evin kül olduğu günlerde ortalıkta çaresizce dolaşan Karşıyaka belediye başkanı Behice Yıldız Ünsal‘ın, elindeki kamu kaynaklarını kullanmak yerine kullanıma hazır iş makinesi ve su tankeri bulunan firmalardan yardım istediği, yangının zarar verdiği mahallelerde tek bir yangın vanası/musluğunun bulunmadığı ya da Yamanlar Dağı yamaçlarındaki yangının hemen sonrasında İzmir Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Dairesi Başkanı İsmail Derse‘nin görevden alındığı günlerde, 102 yıl önce gerçekleşmiş 1922 Büyük İzmir Yangını‘nı, işgal döneminde itfaiye teşkilatına önem verilmediği, gerekli araç ve gereçlerin alınmadığı, mevcut itfaiye teşkilatının güçlendirilmediği iddia ve temasıyla bir serginin açılması talihsizliğini yaşadığımız bugünlerde…

İşte o nedenle, kendi kendime “yoksa tarih” dedikleri şey, aradan tamı tamamına bir yüzyıldan fazla bir zaman geçmiş olmasına ve bu sürede her türlü doğal ya da insan eliyle ortaya çıkan/çıkacak yıkımları önceden planlayıp yönetme, denetleyip önleme öngörüsü ve faaliyetleriyle buna ilişkin teknolojik altyapının gelişmesine, araç ve gereç sayısının artmasına rağmen o eski günleri hatırlatan ve halen devam eden bir bilinçsizlik, yetersizlik, beceriksizlik hali nedeniyle yeniden mi tekerrür ediyor?” diye sormaktan kendimi alamıyorum.

Sonsöz niyetine;

Deprem, yangın, salgın hastalık, sel ve tsunami gibi doğal yıkımlarla insan eliyle yaratılan diğer yıkımların bu kentin kaderini değil; geçmişin ve bugünün hata ve eksikliklerinden alınan acı dersler çerçevesinde;

Bu afetlere karşı insanı ve doğayı temel alan kent, yurt ve evren düzeyinde toplumsal bilincin oluşturulması, afetlerin önlenip yönetilmesi için yapılacak her düzeydeki bilimsel çalışmaların sonucunda etkin uygulamaların yapılması, yaşanmış ya da yaşanacak felaketler üzerinden kavga, düşmanlık, suçlama, ölüm, acı ve nefretle beslenen tarafların değirmenine su taşımayıp o tür saplantıları “aşan” ve “nesnenin tarihi” yerine; emperyalizm unsurunu da dikkate alıp hem zamanın kendi akışı içinde, hem de değişik coğrafyalar, ülkeler arasında mukayeseler yapacak toplumcu tarih” anlayışıyla yorumlayıp geleceğin barış dünyasını birlikte kurup kucaklayacak birleştirici bir yaklaşım ve dilin kullanılması dileğiyle…

Çünkü İzmir’e ve onun belediyesine barış diliyle konuşmak yakışır…

Yararlanılan Kaynaklar

Beyru, R., 19. Yüzyılda İzmir’de Doğal Afetler, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayını, İzmir, 2011, (Afetler), s. 5.

Bora, S. Birinci Juderia, İzmir’in Eski Yahudi Mahallesi, Gözlem Gazetecilik, Mart 2021,

Bora, S., Çöküşten Yükselişe İzmir Yahudileri, Rav Hayim Palaçi ve Dönemi, İzmir, Aralık 2022.

Demirci, K., Özçelik, E., “İzmir Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Dairesi Başkanlığı’nın Afetlerde Etkinlik Kapasitesinin Değerlendirilmesi“, Erciyes Üniversitesi İİBF Dergisi, Sayı 59, Mayıs-Ağustos 2021, s. 221-244. Erişim Tarihi: 14.09.2024, https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1724997

Gülçiçek, M., 1929-1945 Yılları Arasında İzmir’de Salgın Hastalıklar ve Çözüm Arayışları, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir 2019.

Gümüş, N. “İzmir’de Kentsel Büyüme ve Doğal Afetler, https://www.researchgate.net/profile/Nevzat-Guemues/publication/323007218_IZMIR’DE_KENTSEL_BUYUME_VE_DOGAL_AFETLER/links/5a7eb9d6a6fdcc0d4ba8cad4/IZMIRDE-KENTSEL-BUeYUeME-VE-DOGAL-AFETLER.pdf, Erişim Tarihi: 15.09.2024

Kazak, D., “İzmir İtfaiyesi’nin 2023 Yılı Yangın Müdahaleleri: Sınırlılıklar, Öneriler ve Güvenlik İçin Adımlar, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 12, Sayı 151, Nisan 2024, s.238-247. Erişim Tarihi: 14.09.2024, https://web.archive.org/web/20240701022739id_/https://asosjournal.com/files/asosjournalmakaleler/349f8326-c533-4c5a-8b1e-e211d48f499e.pdf

Kişi, Ş. S., “İzmir’in İlçelerinde 1939 Sel Felaketi ve Birgi Özelinde Sel Felaketine Karşı Alınan Önlemler, İzmir Araştırmaları Dergisi Prof. Dr. Serap Yılmaz Özel Sayısı, Yıl 3, Sayı 7, s.255-274.

Şahin, G., “Yerel Yönetimlerde Afetlere Hazırlık ve Zarar Azaltma Sorumlulukları: İzmir Büyükşehir Belediyesi Örneği, Mehmet Akif Üniversitesi, s.935- 966, Erişim Tarihi: 14.09.2024, https://www.researchgate.net/profile/Guelhan-Sen/publication/314760778_YEREL_YONETIMLERDE_AFETLERE_HAZIRLIK_VE_ZARAR_AZALTMA_SORUMLULUKLARI_IZMIR_BUYUKSEHIR_BELEDIYESI_ORNEGI_THE_MITIGATION_RESPONSIBILITIES_AND_DISASTER_PREPARATION_IN_LOCAL_GOVERNMENTS/links/58c5bd63aca272e36dda9e48/YEREL-YOeNETIMLERDE-AFETLERE-HAZIRLIK-VE-ZARAR-AZALTMA-SORUMLULUKLARI-IZMIR-BUeYUeKSEHIR-BELEDIYESI-OeRNEGI-THE-MITIGATION-RESPONSIBILITIES-AND-DISASTER-PREPARATION-IN-LOCAL-GOVERNMENTS.pdf

Kağıt üstünde kalan acil toplanma alanları…

Ali Rıza Avcan

Son günlerde arka arkaya gelen büyük depremler, sağlıklı yerleşme ve yapılaşma çalışmalarıyla deprem sonrası arama, kurtarma, yeme içme ve barınma sorunlarının nasıl yönetileceği konularını gündeme getirdi. Depreme hazırlık bağlamında binaların depreme dayanıklılığı, deprem öncesi yapılan eğitimlerin etkinliği, ilk yardım ve kurtarma faaliyetlerinin nasıl örgütleneceği ve yeterlilik düzeyi, 1999 yılından bu yana deprem için toplanan vergilerin nerelerde hangi işler için kullanıldığı son günlerin en güncel, en tartışılır konuları haline geldi.

Depremlerin hem öncesinde hem de sonrasında devamlı tartışılan konulardan bir diğeri de afetler sonrası halkın toplanacağı alanların sayı, büyüklük, kapasite ve nitelik yönünden yeterli olup olmadığı, acil toplanma alanı olarak belirlenen bu alanların yeni yapılaşma ya da fonksiyon değişimleri nedeniyle varlıklarını koruyup korumadığı konusu idi. Kamuoyunda yapılan tartışmalarda 1999 sonrasında belirlenen birçok acil toplanma alanına yeni yeni AVM’lerin yapılması, birçok kamusal alanın yapılaşmaya açılması nedeniyle metropollerde mevcut nüfusu karşılayacak acil toplanma alanlarının kalmadığı, bu alanların her geçen gün sayı ve büyüklük olarak azaldığı ifade ediliyordu.

Nitekim 2020 yılında gerçekleşen Manisa/Salihli ve Malatya/Elazığ depremleri öncesinde yaptığımız tespitlere göre, AFAD – Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı tarafından hazırlanan 2015 tarihli İzmir Afet Müdahale Planı‘na (İZAMP) göre 2018 yılı itibariyle 106.298 nüfusa sahip Kemalpaşa’nın 49 mahallesinden sadece ilçe merkezindeki 2 mahalle (Sekiz Eylül ve Mehmet Akif Ersoy) için 18 adet, 499.325 toplam nüfusa sahip Buca’da ise toplam 339.924 kişi için 26 adet acil toplanma alanının belirlenmiş olması örnektir.

Sanırım en son gerçekleşen Manisa/Akhisar ve Elazığ/Malatya depremlerinin neden olduğu olumlu gelişmelerden biri de, İzmir kent merkezi ile ilçelerindeki acil toplanma alanlarının yeniden gözden geçirilerek sayı, büyüklük ve kapasite ölçeğinde mevcut nüfusa cevap verir hale getirilmesidir.  

İzmir İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü’nün 28 Ocak 2020 tarihli linkindeki (https://izmir.afad.gov.tr/izmir-toplanma-alanlari) bilgilere göre İzmir’deki acil toplanma alanlarının bulunduğu ilçelere göre dağılımı, büyüklükleri ve kişi başına 2,5 metrekare alan hesabıyla yapılan barındırma kapasiteleri aşağıdaki çizelgede gösterilmiştir:

İzmir Toplanma Alanları 27.01.2020

İzmir İl Afet ve Acil Yönetim Müdürlüğü’nün verdiği yeni bilgilere göre düzenlenen bu listeye göre bazı ilçelerde adeta gereğinden fazla acil toplanma alanı oluşturulmuş, Balçova, Buca, Çiğli, Gaziemir, Karabağlar, Konak ve Menderes gibi merkezdeki  büyük ilçelerde ise mevcut nüfusu barındıracak acil toplanma alanı oluşturmak mümkün olmamıştır.

2020 yılı başı itibariyle oluşturulan toplam 1.644 adet acil toplanma alanı ile ilgili ayrıntılara girildiğinde ise;

1. İlçelerin 2018 yılı nüfuslarına göre Balçova’da 29.242 kişi, Buca’da 13.909 kişi, Çiğli’de 27.667 kişi,  Gaziemir’de 200 kişi, Karabağlar’da 264.764 kişi, Konak’da 82.299 kişi, Menderes’te 37.453 kişi olmak üzere; toplam 412.383 kişi için acil toplanma alanı bulunmadığı; bu farkın 2020 yılı nüfus verileri dikkate alındığında daha da büyüdüğü belirlenmiştir.

2. Bazı ilçelerde büyük nüfusu belirlenen alanlara bölüştürmek amacıyla bazı acil toplanma alanlarının barındıracağı nüfus konusunda abartılı davranılmıştır.

Böylelikle, örneğin Bornova’da Ege Üniversitesi Lojmanlarının bulunduğu alandan 155.032 kişinin, Buca’da Şirinyer Hipodromu’ndan 152.477 kişinin, Hasanağa Bahçesi’nden 46.824 kişinin, Bayraklı’da 281.137 m²’lik bir yeşil alandan 112.455 kişinin, yine Bornova’da Aşık Veysel Rekreasyon Alanı’ndan 80.000 kişinin, Karşıyaka’da Mavişehir İzban İstasyonu civarından 32.000, Bostanlı Pazar Yeri’nden 28.000, Beşikçioğlu Camii çevresinden 16.800 kişinin, Torbalı Pamukyazı’da spor tesislerinin bulunduğu alandan 55.300 kişinin yararlanacağı iddia edilebilmiştir.

Kamuya ya da özel mülkiyete ait herhangi bir alanın büyüklüğünü, kişi başına düşen 2,5 metrekarelik kullanım alanına bölerek bulunan bu sayılar, tabii ki hesaplamayı yapanların bu kadar fazla sayıdaki insanın bu alana nasıl geleceği, ya da getirileceği, burada nasıl yaşayacağı, afete uğrayan evlerine nasıl gidip gelebileceği gibi insani ve pratik kaygıları dikkate almadan ortaya konulan rakamlardır.  Kendilerine göre bu kadar fazla sayıdaki afetzedenin mevcut alanlar arasındaki dağılımı yapılmış; hatta ihtiyaçtan fazla toplanma alanı yaratılmış olabilir; ama, bu insanların afetin devam ettiği süreçte bu alanlara nasıl gidip  geleceği, buralarda nasıl yaşayacağı, bu alanlardaki yaşamın nasıl devam edeceği açıkçası hiç düşünülmemiştir.

3. Acil toplanma alanlarının belirlenmesinde; özellikle de Karşıyaka, Bayraklı gibi ilçelerdeki alanların belirlenmesinde alanın zemin yapısının dikkate alınmadığı görülmektedir. Özellikle de dolgu alanı olduğu için herhangi bir depremde sıvılaşıp denize karışabilecek alanlarla denizin yükselmesi ya da olası bir Tsunami dalgasının etkileyebileceği, denizin kıyıdan içeri girip basabileceği bölgelerde acil toplanma alanlarının oluşturulması ne ölçüde doğru, ne ölçüde isabetlidir?

Her biri dolgu alanı olan Beşikçioğlu Camii ve çevresine, Bostanlı Pazar Yeri’ne ya da Mavişehir yerleşiminin tümüne yerleştirilen binlerce afetzedenin böylesi risklerle karşılaştığında ne yapabilecekleri nedense kimsenin aklına gelmemiştir?

4. Ayrıca İzmir İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü tarafından belirlenen bu alanların, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanan Manisa-İzmir İlleri Çevre Durum Raporu da dahil olmak üzere belediyelerce hazırlanan hiçbir imar planına toplanma alanı olarak işlenmediği, tapu kayıtlarına oranın toplanma alanı olduğuna ilişkin bir kaydın işlenmediği; bu nedenle, bu alanların herhangi bir yeni yapılaşma, özelleştirme gibi kararla kolayca ortadan kaldırılabileceği de bilinmelidir. 

5. Acil toplanma alanlarının kamu mülkiyetinde olması gerektiği halde; Bergama’da 1 adet vakıf arazisinin, Bornova’da bir şahsın Maliye Hazinesi ile ortak malik olduğu alanın, Çiğli’de 2 ayrı kişinin özel mülkiyetindeki 2 ayrı alanın, Gaziemir’de 4 ayrı kişinin özel mülkiyetindeki 4 ayrı alanın, Konak’da bir kişinin kamu ile birlikte ortak olduğu alanın, Menemen’de 10 ayrı kişinin Menemen Belediyesi ile birlikte ortak olduğu 10 ayrı alanın, 3 ayrı kişinin özel mülkiyetinde olan 3 ayrı alanın ve Narlıdere’de bir kişinin kamu ile birlikte ortak olduğu bir alanın toplanma alanı olarak belirlendiği görülmüştür. 

Oysa acil toplanma alanları, afet sırasında ve sonrasında insanların ivedilikle ulaşması gereken, afet riski taşımayan güvenli alanlardır. Afetzedelerin bilgilendirildiği, yardım ekipleri ile koordinasyonun sağlandığı, kurulacak geçici barınma alanlarına yönlendirildikleri merkezlerdir. Acil toplanma alanlarının belirlenmesinde beş faktörün (ulaşılabilirlik, yol aksları ve bağlantı, kullanılabilirlik, mülkiyet ve alansal büyüklükler) dikkate alınması gerekir. 

Ulaşılabilirlik: Yapı adalarından toplanma alanlarına gidiş mesafesi olarak her bireyin kolaylıkla erişebileceği maksimum yürüme mesafesi 500 m/15 dakika ve daha az olmalıdır.

Yol Aksları ile Bağlantı: Toplanma alanlarının ana arterlerle bağlantılarının kurulup (kapanma riski olan yollar da hesaba katılarak) diğer toplanma alanları ile süreklilikleri sağlanmalıdır.

Kullanılabilirlik ve Çok Fonksiyonluluk: Mevcut aktif yeşil alanlardan çocuk oyun alanları, spor alanları, cep parkları, mahalle parkları, küçük parklar ve semt parkları; pasif yeşil alanlar, halı sahalar; bina bahçeleri, okul bahçeleri, cami ve hastane bahçeleri; boş alanlar ve açık otoparklar toplanma alanları olarak önerilebilir. Alan 500 m²’den daha küçük olmamalıdır.

Mülkiyet: Kamuya ait araziler öncelikli olarak tercih edilmelidir. Boş alanlar ve açık otoparkların özel (şahıs) mülkiyetinde olanları, ulaşılabilirlik, kullanılabilirlik, yol aksları ve diğer toplanma alanları ile birlikte oluşturduğu süreklilik ve alansal büyüklüğü dikkate alınarak tercih edilebilir. Tüm mahallelerde bulunan kamu okulları, camiler gibi yapılar da sismik olarak yeterli durumda ise toplanma alanı olarak kullanılabilir.

Alansal Büyüklükler: Bir kişi başına belirlenecek alanın miktarı Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) tarafından brüt 1,5 m²/kişi olarak belirlenmiş olup İzmir Afet Müdahale Planı (İZAMP) ve Türkiye Afet Müdahale Planı-İzmir (TAMP) bu rakamın üstüne çıkarak hesaplamalarını 2,5 m²/kişi üzerinden yapmıştır. (1)

5d8d90335542870578e6b437

Bütün bu bilgiler çerçevesinde, İzmir Afet Müdahale Planı (İZAMP) ve Türkiye Afet Müdahale Planı-İzmir (TAMP) çerçevesinde tanımlanan İzmir ili acil toplanma alanlarının, belirtilen sakınca, eksiklik ve yanlışlıkların dikkate alınması, gerektiğinde o alanlardaki afet sonrası yaşamın tüm risklerin dikkate alınacağı bir modelleme çerçevesinde tasarlanarak yeniden belirlenmesi uygun olacaktır. 


(1) Çınar, A.K., Akgün, Y., Maral, H. (2018) “Afet Sonrası Acil Toplanma ve Geçici Barınma Alanlarının Planlanmasındaki Faktörlerin İncelenmesi: İzmir-Karşıyaka Örneği”, Planlama Dergisi, 2018: 28(2): 179-200.

 

  

Depremler ve İzmir

Ali Rıza Avcan

Son günlerde kah Karaburun yakınlarında kah Ege Denizi’nde, zaman zaman da Manisa kırsalında gerçekleşen irili ufaklı depremle korkulu anlar yaşıyoruz.

Birinci derece deprem kuşağında yaşayan bir kent olarak geçmişimizdeki büyük depremlerin tekrar yaşanması ihtimali hepimizi korkutuyor.

Taiwan Earthquake Kills Thousands

Evet, biliyoruz; inşaat teknolojisindeki yeni gelişmeler sonucunda içinde yaşadığımız binalar, köprüler, tüneller eskisine göre daha dayanıklı, daha güvenilir; ama yine de üstünde yaşadığımız zeminin özellikleri nedeniyle esaslı bir depremde güvendiğimiz yapıların da zarar göreceğini biliyoruz.

Üstüne üstlük yaşadığımız bu kentte sanki bu bölgenin özellikleri hiç bilinmiyormuş gibi yeni köprüler, yeni tüneller, yeni viyadükler yapılıyor. Sanki yeraltı tanrısı Hades’e yeni kurbanlar verecek yeni ölüm tuzakları hazırlanıyor.

Bir yanda Konak Tüneli, diğer yanda İzmir Körfezi’nin iki yakasını birleştirecek İzmir Körfez Geçişi Projesi ve sağlam olmayan zemine yapılan ve yapılacak olan yüzlerce gökdelen… Zeminin oynak olduğu Halkapınar gibi yerde yerin altına yapılan İZBAN ve Metro garajları…

Sanki birinci derece deprem kuşağında yaşamıyor gibiyiz… Teknolojiye hayranlıkla gelişen bir sarhoşluk içinde adeta depreme meydan okuyoruz…

Oysa her şey işi öğrenip bilmekle başlıyor…

Bunu yapmak için iç, orta ve dış körfezde, suyun altında ciddi bir araştırma yapmış değiliz… O nedenle de denizin içindeki diri fayları yeterince bilmiyoruz…

Denizin içini araştırmak, haritalamak için ciddi bir çalışma yapmamakla birlikte; bu iş için harcamamız gereken paraları gerekli gereksiz yatırımlarda heba ediyoruz…

1999 yılında yaptırılan Deprem Master Planını (RADİUS) aradan 18 yıl geçmesine, bu arada yeni fay hatları bulunmuş olmasına karşın yenilemiyoruz, ciddi bir deprem olduğunda her bir kurum ve kuruluşa düşen görevleri yeni durumun koşullarına göre tartışmıyor, kendinden emin bir ruh haliyle gelecek olan depremleri bekliyoruz.

Üstüne üstlük kentteki olası bir depremde halkın toplanacağı alanları gözden geçirmiyoruz. Çoğu denizden doldurulmuş alanlarda bulunan bu bölgelerin olası bir tsunami halinde işe yarayıp yaramayacağını tartışmıyoruz.

Varsa yoksa yeni yollar, köprüler, tüneller, viyadükler, yeraltı garajları ve binalar yapıyoruz… Böylelikle İzmir’i köy ya da kasaba olmaktan çıkaracağımızı umuyoruz…

ITALY EARTHQUAKE

Seçim yatırımlarında kullanmak amacıyla kredi kullanarak aldığımız paraları daha büyük, daha büyük, daha büyük anıtlar, yapılar yapmakta kullanırken eğildiği insan gözüyle bile görülen ve hem içinde hem de altındaki lokanta, restoran ve kafelerde yüzlerce insanın bulunduğu Bostanlı apartmanlarını yıkmaktan kaçınıyoruz.

Ama yarın öbür gün bütün o yaptıklarımız çürük zemin nedeniyle toprağın içine gömüldüğünde, o enkazın altında yüzlerce, binlerce insan ölüp yaralandığında olan biten ve zarar gören tek kişi hep biz, biz İzmirliler olacak…

Ne dersiniz, şu acil olarak talep edip yollara düştüğümüz ADALET’in yanına bir de GÜVENLİK’i de ekleyip daha yaşanılabilir bir kent için bağırmaya ve mücadele etmeye başlayalım mı?