Türkiye tüm doğal afetleri tartışmalı.

Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu

Doğal afetler eşittir deprem söylem ve yaklaşımı, ülkemiz için doğru ve sağlıklı bir yaklaşım değildir.

Medyada “Afet Yönetimi, Afet Yönetim Merkezi, oluşan doğal afet bilinci, Coğrafi Bilgi Sistemi, olası bir afete karşı hazırlıklı olmak, Çorlu’dan Bolu’ya kadar uzanan bir İstanbul Nazım Planı” vb. gibi şeylerden bahsedilirken adı geçen, düşünülen veya ima edilen tek doğal afet deprem oluyor.

Evet! Ülkemiz bir deprem ülkesidir, kaybımız çok ve yaramız derin… Ama doğal afet ormanında, deprem ağacına çok yakından baktığımız bu günlerde, doğal afetler ile mücadeleden bahsedenlerin bu ağacın arkasındaki ormanı görmeyen ve yaklaşık olarak diğer 30 çeşit doğal afeti inkâr eden yaklaşımları da ülkemiz için doğru ve çıkar bir yol da değildir.

Hâlbuki “dolu, şiddetli yağmurlar, taşan dereler, toprak kaymaları, yıkılan evler, su basan iş yerleri, dereye uçan otomobiller, telef olan hayvanlar ve milyarlarca liralık zarardan” bahsedilirken de afetin, afet bilincinin, afet yönetiminin ve imar planın da bahsi geçmelidir ki, Türkiye de gerçek anlamda bir doğal afet bilinci oluşuyor olsun.

Doğal Afet Nedir ki?

Dünyada süre gelen doğa olayları, insanların yaşamını önemli ölçüde etkilediğinde, doğal afet olarak nitelendirilir. Diğer bir deyişle, doğal afetler, toplumun sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel faaliyetlerini önemli ölçüde aksatan, can ve mal kayıplarına neden olan doğa olayları olarak da tanımlanabilir.

Doğal afetlerin büyük bir kısmı hava şartları ile çok yakından ilişkilidir.

Örneğin, orman yangınları, tarımsal zararlılar, tarımsal ve hidrolojik kuraklık, çölleşme, göl ve deniz su seviye yükselmeleri, çığ ve seller vb. hava şartları ile yakından ilişkisi olan doğal afetlerdir. Yağışlar, şiddetli yerel fırtınalar, tropikal fırtınalar, fırtına kabarması, şiddetli kış şartları, kırağı, don vb. ise hava şartları tarafından direk olarak oluşturulan afetlerdir. Meteorolojik şartlar ile doğrudan ve dolaylı olarak ilişkili olan doğal afetlerin tümü, meteorolojik afetler veya meteoroloji karakterli doğal afet olarak adlandırılır.

Dünyada etkili olan 31 çeşit doğal afeti, Bryant (1993), şiddetini, oluşum sürelerini ve etkilerini esas alarak değerlendirmiş ve önem sırasına göre dizmiştir. (MMO, 1999).

Böylece, dünya ve Türkiye genelinde konu ele alınınca, doğal afetlerin büyük bir kısmını meteorolojik afetlerin oluşturduğu görülür. Yine bu tabloya göre doğal afetlerin en önemli üçünü de meteorolojik afetler oluşturmaktadır.

Doğal afetlerden, ülkemizde gözlenebilirliği ve etkileri bakımından önemli olan 22 adet meteoroloji karakterli doğal afet TMMOB Meteoroloji Müh. Odası tarafından ele alınıp kısaca tanıtılmış ve çözüm önerilerinde bulunulmuştur (MMO, 1999. Tablo 1.) Dünyadaki doğal afetlerin karakteristik özellikleri ve çeşitli etkilerinin puanlanmasına göre önem sıraları (Bryant, 1993). Buradaki puanlamada ve önem sırasında ölçek 1’den (en büyük veya önemliden) 5’e (en küçük veya önemsize) kadar değişmektedir.

Yerin Üstüne de Dikkat!

Ülkemizde şehir vb. yerleşim yerlerinin seçiminde, yerleşim kararlarının alınmasında ve şehir planlamasında meteorolojik şartlar da yeterince göz önüne alınmamaktadır. Birçok vatandaşımız imara açılan sel ve çığ yataklarına yerleşmiş ve uykusunda hiçbir uyarı vb. olmadan hayatını kaybetmiş ve kaybetmektedir. Birçok şehrimiz de, hava kirliliği problemi ile boğuşmaktadır. Artık ülkemizde, şehir planlamaları, sanayi ve yerleşim bölgelerinin seçimi vb. problemlerin disiplinler arası çalışmaları gerektirdiği bilincine varılmalı ve gerekli meteorolojik etütler de zorunlu tutulmalıdır.

Türkiye, ders almak için yeterli sayıda meteorolojik afet de yaşamıştır zaten…

Örneğin, 18-20 Haziran 1990’da Trabzon’da; 16-17 Mayıs 1991’de Doğu Anadolu Bölgesi’nde; 25-26 Ağustos 1982’de Ankara ve çevresinde; 1994’de Marmaris’te; 13 Temmuz 1995 Senirkent’te; 3-4 Kasım 1995 İzmir’de; 19-22 Mayıs 1998’de Batı Karadeniz ve 14-15 Ağustos 1998’de Trabzon Sürmene-Köprübaşı-Beşköy’de görülen sellerde, yanlış yerleşim ve alt yapı eksiklikleri ile birlikte, ülkemizde modern anlamda sel ve fırtına uyarısı yapılamadığı için çok fazla can ve mal kayıplarımız olmuştur.

Gelişmiş ülkelerdeki fırtına öncesi halka yapılan modern fırtına uyarıları, eğitim ve bilimsel hazırlıklar Türkiye’de de yapılabilse ülkemizde de can ve mal kayıpları kesinlikle çok daha az olacaktır. Diğer bir deyişle, yerin üstüne de dikkat etmek için daha ne bekliyoruz ki?

Meteorolojik afete erken uyarı

Dünya Meteoroloji Örgütü’ne (WMO) göre, sadece 1980’li yıllarda dünyada 700,000 kişi meteorolojik afetlerden dolayı hayatını kaybetmiştir.

Meteorolojik afetlerin “Önceden Tahmin Edilerek Erken Uyarılarının Yapılabilmesi”, deprem vb. diğer doğal afetlerden onları farklı kılan tek ve en önemli özelliktir. Bu özellikten yararlanarak, gelişmiş ülkelerin afet yönetim programlarının bir parçası olan meteorolojik tahmin ve erken uyarı, planlama ve eğitim ile can kayıplarında önemli azalmalar ve ekonomik zararlarda da önemli düşüşler sağlanmıştır (MMO, 1999).

Depremi habercisi aygıt yok ama… Afetler tahmin edilebilir

Medyadan depremi önceden saptayabilen bir aygıtın geliştirildiği ve bazı depremlerin önceden bilindiği şeklinde çıkan haberler, ülkemizde çok ilgi uyandırmaktadır. Dünyada bir örneği olmayan bir aygıta bu kadar ilgi duyan bir ülke, gelişmiş ülkelerde yıllardır meteorolojik afetleri tahmininde kullanılan bilim ve teknolojinin neden bu ülkesinde yeterince kullanmadığını ise hiç sorgulamamaktadır.

Daha da acıklısı, 3254 sayılı Devlet Meteoroloji İşleri (DMİ) Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki kanuna bakınız. Sel, fırtına, çığ, kuraklık, don, dolu vb. gibi meteorolojik afetler ile ilgili tek bir kelime var mı?

Güzel havaları tahmin için kurulmuş

Türkiye’nin Ulusal Meteoroloji Servisi sanki sadece “güzel havaları tahmin etmek için kurulmuş!” Üniversitelere danışılmadan, 1986 yılında güya günün şartlarına göre yenilenen bir kanun, meteoroloji biliminin felsefesine ancak bu kadar aykırı olabilirdi.

ABD, İngiltere’den vazgeçtik Kenya Ulusal Meteoroloji Teşkilatı bile şiddetli hava olaylarını tahmin edip halkı uyarmak ile görevliyken Türkiye’deki meteoroloji gerçeğini akıl ve mantık ile açıklamak mümkün değildir.

Sonuç olarak Türkiye’de meteoroloji karakterli doğal afetler de sık sık birer felakete dönüşerek gelişmiş ülkelere göre çok daha fazla insan ve ekonomik kayıplara neden olmakla birlikte, geçerli çözümler de geliştirilememektedir.

Hâlbuki doğal afetler ile mücadelede, meteoroloji biliminin de nasıl kullanılabileceğini gelişmiş ve gelişmemiş ülkelerdeki (örneğin, ABD’nin FEMA, Federal Acil Durum Yönetim Dairesi’nin) uygulamalardan açıkça görmek mümkündür.

Türkiye’de de hortumun tahribatı giderek artıyor

Türkiye’de hortum, tayfun gibi doğal afetlere çok şükür pek rastlanmıyor…” türü görüşlere de katılmak mümkün değildir.

Evet, Türkiye’de tayfuna; İstanbul ve Ankara’da da hortuma pek rastlanmıyor ama Türkiye sadece İstanbul ve Ankara’dan ibaret değil ki; Örneğin, Dalaman, Konya, Alanya, Diyarbakır, Balıkesir, Şile, Serik, Ceyhan, Mersin, Çanakkale vb. yerlerdeki hortumların meydana getirdiği trilyon liralık maddi hasarlar ve can kayıplarını, ateş düştüğü yakar misali, bir de oradaki insanlara sormak gerekir. (İnternete girilip Türk basınını taranırsa Türkiye’de hep inkâr edilen meteorolojik afetlerden bir olan hortumun ülkemizde giderek artan tahribatı hakkında az da olsa bir fikir edinebilirsiniz.)

Afet İşlerinde tek bir meteoroloji mühendisi yok

Yukarıda gösterildiği gibi deprem ve volkan patlamaları dışındaki tüm doğal afetler meteoroloji bilimi ile doğrudan veya yakından ilişkilidir. Buna rağmen, ülkemizin Afet İşleri Genel Müdürlüğü şimdiye kadar tek bir meteoroloji mühendisi dahi istihdam edip meteoroloji biliminden yararlanmamıştır. Umarız, artık bilim ağır basar da, siyasi ve büyük meslek gruplarının etkilerinden uzak kalınarak Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü (TAY) meteoroloji biliminden de uzman seviyesinde gerektiği şekilde yararlanabilir.

Gelişmiş ülkelerde fırtına uyarıları, meteorolojinin topluma sağladığı en önemli ve hayati hizmetlerinden biridir. Ülkemizde uzun yıllardan beri meteoroloji mühendisleri bu önemli görevlerini gelişmiş ülkelerdeki meslektaşları gibi en iyi şekilde yaparak ülkelerine hizmet etmek ve Türk ulusunun meteorolojik afetlerden dolayı ortaya çıkan can ve mal kayıplarını en aza indirgenmesine katkıda bulunmak istemektedir.

Ülkemizdeki siyasi iradenin, yıllarca süre gelen yanlış uygulamalarından vazgeçerek, artık Türk meteoroloji camiasında meteoroloji mühendislerine yeterince fırsat vermesini ve yıllardır özlenen bilimsel ortamın doğmasına katkıda bulunması gerekiyor.

Depremle birlikte tüm doğal afetlere çözüm aramak…

Türkiye’de ilk ve orta dereceli okullarda duvarlara “Depremler değil çürük bina öldürür” türü yazılar asılarak “Sağlam zemine sağlam bina yaparak” depremden korunmanın mümkün olduğu vurgulanmaktadır.

Ona karşılık, dünyanın bir numaralı doğal afeti olan kuraklıktan korunmak çok ama çok daha zordur!

Fotoğraf: Djordije Kostic

Şu an dünyanın en büyük çevre problemi ve gelecek kuşaklar için doğal afet potansiyeli olan küresel ısınma ve iklim değişimi hakkında ne zaman somut bir şeyler yapıp okullara gireceğiz? Doğal afetlerin büyük bir kısmı ile onları sadece inkâr ederek mücadele edemeyiz…

Türkiye’nin de doğal afetler ile mücadelede başarılı olabilmesi için, deprem ile beraber tüm diğer doğal afetleri bir bütün halinde, eğitim dahil tüm yönleriyle ele almaktan, tartışıp çözümler geliştirmekten ve gerekli reformları yapmaktan başka bir çaresi yoktur…

_________________________________

KAYNAKLAR

Bryant, E.A., 1993: Natural Hazards, Cambridge University Press.

* MMO, 1999: Meteorolojik Karakterli Doğal Afetler ve Meteorolojik Önlemeler Raporu, TMMOB Meteoroloji Mühendisleri Odası, s. 61, 1999.

Kaynak: Bianet – https://m.bianet.org/biamag/cevre/3926-turkiye-tum-dogal-afetleri-tartismali

Kağıt üstünde kalan acil toplanma alanları…

Ali Rıza Avcan

Son günlerde arka arkaya gelen büyük depremler, sağlıklı yerleşme ve yapılaşma çalışmalarıyla deprem sonrası arama, kurtarma, yeme içme ve barınma sorunlarının nasıl yönetileceği konularını gündeme getirdi. Depreme hazırlık bağlamında binaların depreme dayanıklılığı, deprem öncesi yapılan eğitimlerin etkinliği, ilk yardım ve kurtarma faaliyetlerinin nasıl örgütleneceği ve yeterlilik düzeyi, 1999 yılından bu yana deprem için toplanan vergilerin nerelerde hangi işler için kullanıldığı son günlerin en güncel, en tartışılır konuları haline geldi.

Depremlerin hem öncesinde hem de sonrasında devamlı tartışılan konulardan bir diğeri de afetler sonrası halkın toplanacağı alanların sayı, büyüklük, kapasite ve nitelik yönünden yeterli olup olmadığı, acil toplanma alanı olarak belirlenen bu alanların yeni yapılaşma ya da fonksiyon değişimleri nedeniyle varlıklarını koruyup korumadığı konusu idi. Kamuoyunda yapılan tartışmalarda 1999 sonrasında belirlenen birçok acil toplanma alanına yeni yeni AVM’lerin yapılması, birçok kamusal alanın yapılaşmaya açılması nedeniyle metropollerde mevcut nüfusu karşılayacak acil toplanma alanlarının kalmadığı, bu alanların her geçen gün sayı ve büyüklük olarak azaldığı ifade ediliyordu.

Nitekim 2020 yılında gerçekleşen Manisa/Salihli ve Malatya/Elazığ depremleri öncesinde yaptığımız tespitlere göre, AFAD – Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı tarafından hazırlanan 2015 tarihli İzmir Afet Müdahale Planı‘na (İZAMP) göre 2018 yılı itibariyle 106.298 nüfusa sahip Kemalpaşa’nın 49 mahallesinden sadece ilçe merkezindeki 2 mahalle (Sekiz Eylül ve Mehmet Akif Ersoy) için 18 adet, 499.325 toplam nüfusa sahip Buca’da ise toplam 339.924 kişi için 26 adet acil toplanma alanının belirlenmiş olması örnektir.

Sanırım en son gerçekleşen Manisa/Akhisar ve Elazığ/Malatya depremlerinin neden olduğu olumlu gelişmelerden biri de, İzmir kent merkezi ile ilçelerindeki acil toplanma alanlarının yeniden gözden geçirilerek sayı, büyüklük ve kapasite ölçeğinde mevcut nüfusa cevap verir hale getirilmesidir.  

İzmir İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü’nün 28 Ocak 2020 tarihli linkindeki (https://izmir.afad.gov.tr/izmir-toplanma-alanlari) bilgilere göre İzmir’deki acil toplanma alanlarının bulunduğu ilçelere göre dağılımı, büyüklükleri ve kişi başına 2,5 metrekare alan hesabıyla yapılan barındırma kapasiteleri aşağıdaki çizelgede gösterilmiştir:

İzmir Toplanma Alanları 27.01.2020

İzmir İl Afet ve Acil Yönetim Müdürlüğü’nün verdiği yeni bilgilere göre düzenlenen bu listeye göre bazı ilçelerde adeta gereğinden fazla acil toplanma alanı oluşturulmuş, Balçova, Buca, Çiğli, Gaziemir, Karabağlar, Konak ve Menderes gibi merkezdeki  büyük ilçelerde ise mevcut nüfusu barındıracak acil toplanma alanı oluşturmak mümkün olmamıştır.

2020 yılı başı itibariyle oluşturulan toplam 1.644 adet acil toplanma alanı ile ilgili ayrıntılara girildiğinde ise;

1. İlçelerin 2018 yılı nüfuslarına göre Balçova’da 29.242 kişi, Buca’da 13.909 kişi, Çiğli’de 27.667 kişi,  Gaziemir’de 200 kişi, Karabağlar’da 264.764 kişi, Konak’da 82.299 kişi, Menderes’te 37.453 kişi olmak üzere; toplam 412.383 kişi için acil toplanma alanı bulunmadığı; bu farkın 2020 yılı nüfus verileri dikkate alındığında daha da büyüdüğü belirlenmiştir.

2. Bazı ilçelerde büyük nüfusu belirlenen alanlara bölüştürmek amacıyla bazı acil toplanma alanlarının barındıracağı nüfus konusunda abartılı davranılmıştır.

Böylelikle, örneğin Bornova’da Ege Üniversitesi Lojmanlarının bulunduğu alandan 155.032 kişinin, Buca’da Şirinyer Hipodromu’ndan 152.477 kişinin, Hasanağa Bahçesi’nden 46.824 kişinin, Bayraklı’da 281.137 m²’lik bir yeşil alandan 112.455 kişinin, yine Bornova’da Aşık Veysel Rekreasyon Alanı’ndan 80.000 kişinin, Karşıyaka’da Mavişehir İzban İstasyonu civarından 32.000, Bostanlı Pazar Yeri’nden 28.000, Beşikçioğlu Camii çevresinden 16.800 kişinin, Torbalı Pamukyazı’da spor tesislerinin bulunduğu alandan 55.300 kişinin yararlanacağı iddia edilebilmiştir.

Kamuya ya da özel mülkiyete ait herhangi bir alanın büyüklüğünü, kişi başına düşen 2,5 metrekarelik kullanım alanına bölerek bulunan bu sayılar, tabii ki hesaplamayı yapanların bu kadar fazla sayıdaki insanın bu alana nasıl geleceği, ya da getirileceği, burada nasıl yaşayacağı, afete uğrayan evlerine nasıl gidip gelebileceği gibi insani ve pratik kaygıları dikkate almadan ortaya konulan rakamlardır.  Kendilerine göre bu kadar fazla sayıdaki afetzedenin mevcut alanlar arasındaki dağılımı yapılmış; hatta ihtiyaçtan fazla toplanma alanı yaratılmış olabilir; ama, bu insanların afetin devam ettiği süreçte bu alanlara nasıl gidip  geleceği, buralarda nasıl yaşayacağı, bu alanlardaki yaşamın nasıl devam edeceği açıkçası hiç düşünülmemiştir.

3. Acil toplanma alanlarının belirlenmesinde; özellikle de Karşıyaka, Bayraklı gibi ilçelerdeki alanların belirlenmesinde alanın zemin yapısının dikkate alınmadığı görülmektedir. Özellikle de dolgu alanı olduğu için herhangi bir depremde sıvılaşıp denize karışabilecek alanlarla denizin yükselmesi ya da olası bir Tsunami dalgasının etkileyebileceği, denizin kıyıdan içeri girip basabileceği bölgelerde acil toplanma alanlarının oluşturulması ne ölçüde doğru, ne ölçüde isabetlidir?

Her biri dolgu alanı olan Beşikçioğlu Camii ve çevresine, Bostanlı Pazar Yeri’ne ya da Mavişehir yerleşiminin tümüne yerleştirilen binlerce afetzedenin böylesi risklerle karşılaştığında ne yapabilecekleri nedense kimsenin aklına gelmemiştir?

4. Ayrıca İzmir İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü tarafından belirlenen bu alanların, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanan Manisa-İzmir İlleri Çevre Durum Raporu da dahil olmak üzere belediyelerce hazırlanan hiçbir imar planına toplanma alanı olarak işlenmediği, tapu kayıtlarına oranın toplanma alanı olduğuna ilişkin bir kaydın işlenmediği; bu nedenle, bu alanların herhangi bir yeni yapılaşma, özelleştirme gibi kararla kolayca ortadan kaldırılabileceği de bilinmelidir. 

5. Acil toplanma alanlarının kamu mülkiyetinde olması gerektiği halde; Bergama’da 1 adet vakıf arazisinin, Bornova’da bir şahsın Maliye Hazinesi ile ortak malik olduğu alanın, Çiğli’de 2 ayrı kişinin özel mülkiyetindeki 2 ayrı alanın, Gaziemir’de 4 ayrı kişinin özel mülkiyetindeki 4 ayrı alanın, Konak’da bir kişinin kamu ile birlikte ortak olduğu alanın, Menemen’de 10 ayrı kişinin Menemen Belediyesi ile birlikte ortak olduğu 10 ayrı alanın, 3 ayrı kişinin özel mülkiyetinde olan 3 ayrı alanın ve Narlıdere’de bir kişinin kamu ile birlikte ortak olduğu bir alanın toplanma alanı olarak belirlendiği görülmüştür. 

Oysa acil toplanma alanları, afet sırasında ve sonrasında insanların ivedilikle ulaşması gereken, afet riski taşımayan güvenli alanlardır. Afetzedelerin bilgilendirildiği, yardım ekipleri ile koordinasyonun sağlandığı, kurulacak geçici barınma alanlarına yönlendirildikleri merkezlerdir. Acil toplanma alanlarının belirlenmesinde beş faktörün (ulaşılabilirlik, yol aksları ve bağlantı, kullanılabilirlik, mülkiyet ve alansal büyüklükler) dikkate alınması gerekir. 

Ulaşılabilirlik: Yapı adalarından toplanma alanlarına gidiş mesafesi olarak her bireyin kolaylıkla erişebileceği maksimum yürüme mesafesi 500 m/15 dakika ve daha az olmalıdır.

Yol Aksları ile Bağlantı: Toplanma alanlarının ana arterlerle bağlantılarının kurulup (kapanma riski olan yollar da hesaba katılarak) diğer toplanma alanları ile süreklilikleri sağlanmalıdır.

Kullanılabilirlik ve Çok Fonksiyonluluk: Mevcut aktif yeşil alanlardan çocuk oyun alanları, spor alanları, cep parkları, mahalle parkları, küçük parklar ve semt parkları; pasif yeşil alanlar, halı sahalar; bina bahçeleri, okul bahçeleri, cami ve hastane bahçeleri; boş alanlar ve açık otoparklar toplanma alanları olarak önerilebilir. Alan 500 m²’den daha küçük olmamalıdır.

Mülkiyet: Kamuya ait araziler öncelikli olarak tercih edilmelidir. Boş alanlar ve açık otoparkların özel (şahıs) mülkiyetinde olanları, ulaşılabilirlik, kullanılabilirlik, yol aksları ve diğer toplanma alanları ile birlikte oluşturduğu süreklilik ve alansal büyüklüğü dikkate alınarak tercih edilebilir. Tüm mahallelerde bulunan kamu okulları, camiler gibi yapılar da sismik olarak yeterli durumda ise toplanma alanı olarak kullanılabilir.

Alansal Büyüklükler: Bir kişi başına belirlenecek alanın miktarı Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) tarafından brüt 1,5 m²/kişi olarak belirlenmiş olup İzmir Afet Müdahale Planı (İZAMP) ve Türkiye Afet Müdahale Planı-İzmir (TAMP) bu rakamın üstüne çıkarak hesaplamalarını 2,5 m²/kişi üzerinden yapmıştır. (1)

5d8d90335542870578e6b437

Bütün bu bilgiler çerçevesinde, İzmir Afet Müdahale Planı (İZAMP) ve Türkiye Afet Müdahale Planı-İzmir (TAMP) çerçevesinde tanımlanan İzmir ili acil toplanma alanlarının, belirtilen sakınca, eksiklik ve yanlışlıkların dikkate alınması, gerektiğinde o alanlardaki afet sonrası yaşamın tüm risklerin dikkate alınacağı bir modelleme çerçevesinde tasarlanarak yeniden belirlenmesi uygun olacaktır. 


(1) Çınar, A.K., Akgün, Y., Maral, H. (2018) “Afet Sonrası Acil Toplanma ve Geçici Barınma Alanlarının Planlanmasındaki Faktörlerin İncelenmesi: İzmir-Karşıyaka Örneği”, Planlama Dergisi, 2018: 28(2): 179-200.