“Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz”

Ali Rıza Avcan

Asıl ismi Abdülhamid Ziyaettin olan ünlü Türk yazar, şair ve devlet adamı Ziya Paşa geçen zaman içinde adeta atasözüne dönüşen deyişlerinden birinde, “Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde” demiş.

Bu deyiş, günümüz Türkçesi ile şu anlama gelmektedir:

Bir kişi hakkında yargıya varmak, nasıl bir kişi olduğunu öğrenmek mi istiyorsunuz? O hâlde onun hakkında söylenen sözler yerine, yaptığı işe bakınız. Çünkü yaptığı o iş, onun ne kadar sorumlu, bilgili ve yetenekli olduğunu açığa çıkarır.

Söze niye bu deyişle başladığımı ise şu şekilde açıklamak isterim:

Hatırlayacağınız gibi bu yılın Mayıs-Haziran ayları içinde Karşıyaka Belediyesi, Karşıyaka sahilindeki Atatürk, Annesi ve Kadın Hakları Anıtı’nı yıprandığı, bakımsız olduğu ve tehlikeli yarattığı gerekçesiyle, adeta yangından mal kaçırırcasına, itirazlarımıza ve açtığımız davalara karşın yıkıp yok etti. Şimdi ise belediye başkanının hayalindeki o devasa anıtı yapmakla meşguller…

Onlar o anıtı yapmakla meşgulken, biz de aynı belediye başkanının 2015 yılında kendi beğenisiyle Mavişehir sahilinde yaptırdığı Çanakkale Şehitleri Anıtı’nın maketine gidip yerinde incelemek istedik.

59_full
Çanakkale Şehitleri Anıtı
Anıt 002
Karşıyaka Çanakkale Şehitleri Anıtı Maketi

Amacımız, Çanakkale Şehitleri Anıtı’nın maketini yapan belediyenin, aynı beğeni ve estetik duygularla nasıl yeni bir anıt yaptığını anlayabilmekti. Böylelikle yaptıkları yeni bir iş üzerinden yapılmakta olan anıtın nasıl olacağını gözümüzde canlandırıp tahayyül edebilecektik.

Tabii ki bu ziyareti yapmadan önce, makete örnek olan Çanakkale Şehitleri Anıtı’nın özelliklerini öğrenmek istedik.

Yaptığımız araştırmalar sonucunda Çanakkale Şehitleri Anıtı’nın 19 Nisan 1954-21 Ağustos 1960 tarihleri arasında halktan toplanan bağışlarla (aynen Karşıyaka Belediyesi’nce 2017 yılı içinde yıkılan Atatürk, Annesi ve Kadın Hakları Anıtı gibi) Genel Kurmay Başkanlığı tarafından yaptırıldığını, 62,5 metrekarelik bir alanda 25 m. X 25 m. boyutlarındaki bir kaide üzerinde dört kolon şeklinde yükselen anıtın 41,7 metre yüksekliğinde olduğunu, ayak genişliklerinin 7,5 metreyi bulduğunu, anıtın mimar Feridun Kip, İsmail Utkular ve Doğan Erginbaş tarafından ortaklaşa tasarlandığını ve betonarme üzerine granit kaplama yapılarak inşa edildiğini, iç tavanının ise mozaik döşeme olduğunu öğrendik.

Anıt 005

Daha önceki yıllarda Çanakkale Şehitleri Anıtı’nı gidip ziyaret etmiş ve yüklendiği anlamı kavramış biri olarak Çanakkale ve orada geçmiş her şey; özellikle de bu anıt benim için çok önemliydi. Çünkü daha anne karnındayken babasını ve beş dayısını, Çanakkale Savunması’nda kaybetmiş bir babanın oğluydum. O nedenle o anıttaki duyguların, semazenlerin düğün dernek gibi ilgisiz yerlerde ortaya sürülüp bir gösteri nesnesine dönüştürülmesinde olduğu gibi hamaset dolu girişimlerden uzak tutulmasını, birilerinin oyuncağı olmamasını arzuluyordum.

Öte yandan da gazete ve televizyonlardan merkezi iktidarla değişik partilerden belediyelerin Çanakkale Savaşını dini temeller üzerinde destanlaştırarak kendi iktidarlarının sürekliliğini sağlayan bir araca dönüştürdüklerini görüyordum. Örneğin bu amaçla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Kosova‘da, Tokat, Giresun ve Adana’nın Sarıçam belediyeleri, aynen Karşıyaka Belediyesi’nin yaptığı gibi Çanakkale Şehitleri Anıtı’nın maketini yaparak ya da ismini kullanarak bu hamaset dolu Vatan-Millet-Sakarya edebiyatını sürdürüyorlardı.

Çanakkale’ye yaptığım en son ziyarette AKP iktidarının orada yatan şehitleri ve onların kahramanlıklarını kendi iktidarlarını güçlendirmek amacıyla nasıl kullandığını görmüş ve kendi şehitlerim adına bu durumdan rahatsız olmuştum. Şimdi de aynı şekilde oradaki kahramanlığın bir maket boyutunda ve o anıtın “biricik” olma niteliğine saygı gösterilmeksizin başka birilerinin hamasetine konu edilmesinden açıkça rahatsızdım. Aksi takdirde ruhunu hemen yanındaki şehitlerden alan ve bu nedenle tüm bir ulusu temsil eden değerlerin, “matruşka” misali çoğaltılması ve bir “oyuncak” olarak özünü kaybetmesi mümkündü.

Evet, anıtı ve yanındaki devasa bayrak direğini gördükten sonra aklım ve yüreğimdeki o kaygı ve endişe daha da büyüdü ve o sıkıntıyı sizlerle paylaşma isteğine dönüştü.

Çünkü o devasa Türk bayrağı ile dibindeki anıt maket arasında anlamlı ve oransal bir ilişki kurulamamıştı. Anlaşılan bunu tasarlayanların ve yapanların güzelduyu diye nitelediğimiz estetik kaygılardan, ölçü ve ölçekten, proporsiyon olarak tanımlanan iki büyüklük arasındaki sayısal bağıntı ya da bütünle onu oluşturan parçalar arasındaki oransal ilişkilerden, Vitruvius, Leone Battista Alberti, Andrea Palladio ve Le Corbusier; özellikle de Ayasofya Kilisesi ile Sultanahmet Camii arasındaki bu ilişkiyi kendine dert edinen mimarların mimarı Koca Sinan’dan, en azından Çanakkale Şehitleri Anıtı’nı yapan saygın mimarların kaygılarından haberi yoktu.

50 metre yüksekliğindeki bayrak direği ile bu direkte dalgalanan 150 metrekarelik bayrak, hemen yanındaki -aşağı yukarı 1/10 oranındaki- 5,5 metre yükseklikteki anıt dahil her şeyi, herkesi ezip geçiyor ve ortaya çıkan manzara büyüklük hastalığına tutulmuş zavallı bir ruh hali olarak kendini sergiliyordu.

Buna bir de maketi çevreleyen balkon demiri görünümündeki parmaklık eklenince bu durum iyice basitleşiyordu.

İkincisi, yapılan maket bile olsa aynı formdaki bir benzerini yaparken, Çanakkale Şehitleri Anıtı’nın mimarları Feridun Kip, İsmail Utkular ve Doğan Erginbaş’la –vefat etmişlerse- varislerini ilgilendiren bir telif hakkının dikkate alınmadığını gösteriyordu.

O nedenle, Karşıyaka Belediyesi yetkililerine şu soruyu sormanın gerekli olduğunu düşünüyorum:

Çanakkale Şehitleri Anıtı’nın maketini yaparken, bu anıtın aynı zamanda 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile korunan telif haklarını dikkate alıp sanatçıların ya da varislerinin iznini aldınız mı;  yoksa böyle bir yola gitmeden paldır küldür bu maketi mi yaptınız?

Üçüncüsü, yapılan anıt maketi, temsil ettiği ulusal ve uluslararası anlama zarar verecek şekilde oldukça kötü bir imalatla yapılmıştı. Beton çekirdek hepimizin evlerinde kullandığı “patlatma traverten taşı” olarak tanımlanan ucuz malzemelerle (İnternet fiyatı şimdilik 30-65 TL/m² arasında değişiyor) kaplanmış, anıtın iç tavanındaki Türk bayrağı “mozaik döşeme” yerine boyalı bir saç levhanın yerleştirilmesi suretiyle kaplanmıştı.

Ayrıca anıtı oluşturan dört ayağın dış cephelerine yerleştirilen kahramanlık temalı sekiz farklı rölyef, Çanakkale Şehitleri Anıtı’ndaki asıllarına benzetilmek istenmekle birlikte, insan vücudunun anatomik özelliklerini dikkate almayan bir özensizlik ya da acemilikle hazırlanmış ve çoğu rölyef 2015 yılından bu yana kısa bir süre geçmiş olmasına karşın çatlamış ve bozulmuştu.

Rölyef 001
Rölyef 1 – Karşıyaka maketindeki kopya
Rölyef 002 A
Rölyef 1 – Çanakkale Şehitleri Anıtı’ndaki aslı
Rölyef 002
Rölyef 1 – Karşıyaka maketindeki acemilikleri daha iyi gösteren yakın plan
Rölyef 003
Rölyef 2 – Karşıyaka maketi kopyası
Rölyef 004 A
Rölyef 2 – Çanakkale Şehitleri Anıtı’ndaki aslı
Rölyef 004
Rölyef 2 – Karşıyaka maketindeki son derece kötü kopya
Rölyef 005 A
Rölyef 3 – Çanakkale Şehitleri Anıtı’ndaki aslı
Rölyef 005
Rölyef 3 – Karşıyaka maketindeki rölyef
Rölyef 006
Rölyef 3 – Karşıyaka maketindeki kopyada Seyit Ali Çavuş’un belinden başlayıp her iki askerin miğferinin üstünden devam eden çizgiler rölyefteki çatlamayı gösteriyor
Rölyef 007
Rölyef 4 – Karşıyaka maketi
Rölyef 008 A
Rölyef 4 – Çanakkale Şehitleri Anıtı’ndaki aslı
Rölyef 008
Rölyef 4 – Karşıyaka maketindeki kopyanın ayrıntısı

Evet, ortaya çıkan anıt maketi, estetik duygu ve beğeni dışında çevre ile kurduğu ilişki anlamında; ayrıca kullanılan malzeme ve yapılan imalat itibariyle oldukça kötü ve düşük kalitedeydi. Üstüne üstlük Çanakkale Savaşı’ndaki kahramanlara yakışmayacak, onları temsil etmeyecek bir basitlik düzeyindeydi.

Kısacası anıt maketi olarak Mavişehir sahiline yerleştirilen bu yapı hem Çanakkale ruhuna hem de Karşıyaka halkının estetik duygu ve beğenisine aykırı düşen kötü bir kopyaydı. Üstüne üstlük balkon demiri motifleriyle yapılan çevresini kuşatan demir bir parmaklıkla birlikte…

Rölyef 009
Rölyef 5 – Karşıyaka maketi kopyası
Rölyef 010
Rölyef 5 – Karşıyaka maketindeki kopyada yukarıdan aşağıya doğru inen birçok çatlama var
Rölyef 011
Rölyef 6 – Karşıyaka maketi kopyası
Rölyef 012
Rölyef 6 – Bu kötü kopyada da askerlerin üstüne rastlayan çatlamalar var
Rölyef 013
Rölyef 7 – Karşıyaka maketindeki kötü kopya
indir (2)
Rölyef 7 – Çanakkale Şehitler Anıtı’ndaki bu rölyefte öndeki askerin tüfeği bir çizgi halinde granit zeminde devam ettirilmiştir.
Rölyef 014
Rölyef 7 – Rölyefin Karşıyaka’daki kopyasında ise tüfeğin çizgi olarak devamı yok.
Rölyef 008 D
Rölyef 8 – Çanakkale Şehitleri Anıtı’ndaki aslı.
Rölyef 015
Rölyef 8 – Karşıyaka maketi kopyası
Rölyef 016
Rölyef 8 – Karşıyaka maketi yakın plan.

O nedenle de, bu anıt maketini tasarlayıp yapanların estetik düzeyini sergileyip son günlerde karşımıza sıkça çıkan benzerleri gibi akıl ve belleğimizin “kötüler” kısmında özel bir yer ediniyordu.

Bu çerçevede şimdilik tek dileğimiz, İslam Kalkınma Bankası destekli İller Bankası’ndan alınan kredi borcu ile yapılan yeni anıtın da “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” deyişini haklı çıkaracak şekilde kötü, kalitesiz ve bakımsız olmamasıdır.

Halkın belleğine kazınan anıtlar…

Bugün sizinle, tarihe not düşürmek amacıyla Karşıyaka Atatürk, Annesi ve Kadın Hakları Anıtı‘nın aslına uygun restore edilmesini öneren DOCOMOMO Türkiye Çalışma Grubu raporunu paylaşmak istiyoruz.

DOCOMOMO_Türkiye Çalışma grubu, modern mimarlık ürünleriyle bu ürünlerin korunması konusunda karşılaşılan sorunları tanımlamak ve gündemde tutmak için hem bilimsel, hem de popüler kamuoyu oluşturmak üzere, ilgili diğer kuruluşlarla işbirliği içinde kapsamlı envanter ve değerlendirme çalışmaları yürüten bir kuruluştur.

docomomo_avatar_2

Geçtiğimiz günlerde bu kuruluş tarafından hazırlanıp İzmir 1 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu‘na sunulan ve Docomomo Türkiye Eşbakanı Mimar ve Koruma Uzmanı Yrd. Doç. Dr. (İTÜ) Yıldız Salman, Docomomo Türkiye Eşbaşkanı Mimar ve Koruma Uzmanı Yrd. Doç. Dr. (YTÜ) Ebru Omay Polat, Docomomo Türkiye Sekreteri Mimar ve Koruma Uzmanı Doç. Dr. (AGÜ) Nilüfer Yöney ve Docomomo Türkiye Ankara Temsilcisi ve Mimarlık Tarihçisi Prof. Dr. (ODTÜ) Elvan Altan Ergut tarafından imzalanan bilimsel rapor, Karşıyaka Atatürk, Annesi ve Kadın Hakları Anıtı konusunda bizlere şunları söylüyor: 

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı

İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Müdürlüğü’ne;

Konu: Karşıyaka Atatürk, Annesi ve Kadın Hakları Anıtı’nın kültür varlığı olarak tescili hakkında bilimsel görüş.

Aynı adlı uluslararası koruma kuruluşunun Türkiye dalını oluşturan DOCOMOMO_Türkiye Çalışma grubu, Modern Mimarlık ürünleri ve bu ürünlerin korunması konusunda karşılaşılan sorunları tanımlamak ve gündemde tutmak için hem bilimsel, hem de popüler kamuoyu oluşturmak üzere, ilgili diğer kuruluşlarla işbirliği içinde kapsamlı envanter ve değerlendirme çalışmaları yürütmektedir. Bu bağlamda öne çıkan sorunlar, dönem yapılarına kültür varlığı olarak yasal statü kazandırılması ve özellikle yokolma tehlikesiyle karşı karşıya kalan yapıların sürekliliğinin sağlanarak korunması ve değerlendirilmesidir.

DOCOMOMO_Türkiye, ilgi alanını oluşturan ve yaklaşık olarak 1920-1975 yılları arasına tarihlenen Türkiye Modern Mimarlık Mirasının belgelenmesi ve korunması için ulusal ve uluslararası düzeyde 2002 yılından bu yana çalışmalarını sürdürmektedir. Uluslararası düzeyde yapılan bilimsel çalışmalarda, konutlar, kamu yapıları, endüstri tesisleri, spor tesisleri, dini yapılar gibi farklı alt kategorilerde ele alınan tek yapılar ya da yapı toplulukları yanında, kentsel peyzajı oluşturan açık alanlar ve anıtlar da modern mimarlık mirası kavramı içinde yer aldığı kabul edilmektedir.

Gerek DOCOMOMO uluslararası merkez bürosu gerekse de ulusal çalışma grupları, modern mimarlık mirasının korunması konusunda, çeşitli nedenlerden risk altında olan yapılara karşı ilgili kurumları ve yetkilileri bilimsel doğrulara bağlı kalarak bilgilendirmeyi mesleki sorumluluk olarak görmektedirler.

Bu dilekçeye konu olan Karşıyaka Atatürk, Annesi ve Kadın Hakları Anıtı’nın gerek İzmir- Karşıyaka’nın kentsel kimliğinde ve kentlilerin belleğinde önemli bir yeri olması, gerekse de 1970’ler Türkiye Modern Mimarlığının dünyadaki diğer örneklerine benzer biçimde sanatları biraraya getiren nitelikli bir tasarım örneği olması nedeniyle, mimar ve heykeltraş işbirliği ile tasarlanmış ve inşa edilmiş bir yapı olarak, uluslararası kabul görmüş tanımlara göre “kültürel değer” taşıdığı tartışılmazdır.

Nitekim, anıtın 1967 yılında kurulan Karşıyaka Atatürk Anıtı Yaptırma ve İlkelerini Yaşatma Derneği’nin düzenlediği bir ulusal yarışma aracılığı ile tasarlanmış oluşu ve sonrasında zamanla ilçe belediyesinin logosuna dönüştürülmesi ve hatta anıtın logolarının kuaför, çiçekçi olarak çalışan esnafın vitrinlerinde dahi yer alarak gündelik hayatın içine çekilmiş olması, yapının toplumsal hafızadaki yeri ve sahip olduğu simgesel değerini açıkça göstermektedir.

Karşıyaka Atatürk Anıtı Yaptırma ve İlkelerini Yaşatma Derneği, 1970’lerin başında Karşıyaka’ya dikilecek Atatürk Anıtı için bir yarışma düzenlemiştir. Mimar Erkal Güngören ile heykeltıraş Tamer Başoğlu’nun geliştirdikleri ve yarışmada birinci seçilen proje, 8.000 m2’lik bir alan için tasarlanan çevre düzenlemesi ve bir anıtı içermektedir. 1972-73 yıllarında uygulanan projede yer alan anıt ve çevre düzenlemesi anlamsal ve biçimsel olarak ayrılmaz bir bütün olarak tasarlanmıştır.

Anıtı çevreleyen alanın taraklı beton zemininde ışınsal bir düzenleme olarak biçimlenen tasarım, taraksız betondan oluşan ışınsal bantların göğe doğru yükselerek anıtın yedi dikitten oluşan gövdesini meydana getirir. Bu dikit beton plaklar çiğnenmekte olan kadın haklarının Atatürk ve kurduğu Cumhuriyet sayesinde yücelmeye başladığını simgeler. Dikitlerden en yüksekte olanı yerden 15.54 m. yüksektir. Bu mimari yapının üzerinde yerden 3.80 m. yükseklikte monte edilmiş olan 6.50 m çapında ve 1.40 m. yüksekliği olan bronz kuşakta ise rölyefler yer almaktadır. Kuşakta yer alan figürler arasında ulu önder Atatürk, Karşıyaka’da kabri ve parkı bulunan Zübeyde Hanım, mermi taşıyan Türk anaları ile her dalda yetişen ve uğraş veren Türk kadınlarını simgeleyen kabartmalar bulunmaktadır.

Özgün tasarımda anıta üç yönden basamaklarla ulaşılmaktadır. Basamakların olmadığı yerlerde, daha sonraki dönemlerde kaldırılmış olan, yeşil alan düzenlemeleri öngörülmüş ve uygulanmıştır.

Atatürk, Annesi ve Kadın Hakları Anıtı 005

Anıt ve çevresinin ilk tasarlandığı ve gerçekleştirilen biçimi ile kentsel ilişkileri günümüze kadarki süreçte çeşitli olumsuzluklar yaşamıştır. Örneğin, özgün çevre düzeninde yeşil alan olan kısımlar bozulmuş, yer döşemesi olarak devam eden ayakların uzantıları iptal edilerek özgün tasarımı bozacak nitelikte bir malzeme ile zemin kaplanmıştır. Ayrıca eserin betonarme kısımlarında, yüksek korozyondan kaynaklanan beton ve donatının birbirinden ayrılması gibi malzeme ve taşıyıcı sistem hasarları oluşmuştur. Eserin ivedilikle özgün düzenlemesine geri döndürülmesi ve çağdaş yöntemlerle taşıyıcı sistem ve tasarım bütünlüğünün sağlanması amaçlı bir koruma-onarım (restorasyon) projesi geliştirilmesi, anıtın sahip olduğu tarihi, mimari, sanatsal değerler ile geleceğe aktarılabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Böylece anıtın ve çevre düzeninin iyileştirilmesi ve zaman içinde kaybettiği özgün tasarım ilişkilerinin yeniden oluşturulması mümkün olabilecektir.

Günümüzde, yerel yönetimin iyi niyetle başlattığı çalışmanın, anıtın yukarıda anlatılan nitelikleri gözönüne alındığında, geri dönüşü olmayan sorunlar doğuracağını belirtmek gerekir. Gerçekleşmesi planlanan çalışmalarda anıtın boyutunun büyütüleceği öngörülmektedir; bu tür bir müdahale, anıtın kentsel bağlam düşünülerek oluşturulmuş olan özgün oran ve kimliğini geri dönülemez şekilde bozacağı için koruma bilimi açısından uygun görülmemektedir.

Ayrıca, anıtın tasarım ve inşa sürecinin Karşıyakalıların maddi ve manevi desteği ile tamamlanabilmiş olması, yapının kamuoyu tarafından Karşıyaka’nın simgesi olarak kabülünde çok önemli bir tarihsel faktördür. Benzer şekilde, günümüzde kültür varlığı olarak tescillenmiş bulunan Çanakkale Şehitler Abidesi’nin de yapımı çeşitli ekonomik nedenlerden sekteye uğramış ve halkın da katılımı ile tamamlanmıştır. Her iki anıt da, halkın bu yapıların gerçekleştirilmesi sürecinde önemli bir aktör olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Ancak, ne yazık ki bu tutum günümüzde yerel yönetim tarafından gündeme gelen projelendirme sürecinde izlenmemektedir. Oysa çağdaş koruma ve planlama yaklaşımları, özellikle yerel yönetimlerin katılımcı modeller oluşturmasının önemini vurgular. Anıtın yıkılarak yeniden yapılmasını içeren söz konusu proje, basın ve sosyal medyadan da izlenebileceği gibi, kamuoyu ile mesleki ve diğer sivil toplum örgütlerinin tepkisiyle karşılanmıştır. İlçe belediyesinin, hem yerel hem ulusal kamuoyunu ilgilendiren böyle kapsamlı bir projede ilgili tüm paydaşların görüşünü alması ve sürecin katılımcı bir yöntemle ele alınması daha uygun olacaktır. Bu sürecin, yeni tasarımdan vazgeçilerek, özgün tasarım ve eserin onarılarak korunması yönünde bir toplumsal kararla sonuçlanması da olası görünmektedir.

Yukarıda sunulan değerlendirmeler ve çalışmalar ışığında DOCOMOMO_Türkiye Çalışma Grubu olarak, Karşıyaka Atatürk, Annesi ve Kadın Hakları Anıtı’nın Türkiye Modern Mimarlık tarihi ve mirası açısından, döneminin simgelerinden olan bir anıt ve kentsel açık alan düzenlemesi örneği olarak değerlendirilmesini ve bir yarışma sonucu elde edilmiş özgün bir tasarım olduğu da göz önüne alınarak, yukarıda belirtilen nitelikleriyle, T.C. Kültür Bakanlığı Kültür Ve Tabiat Varlıkları Koruma Yüksek Kurulu’nun Anıt heykeller ile ilgili 729 nolu ilke kararı çerçevesinde ve “Taşınmaz Kültür Varlıklarının Gruplandırılması, Bakım ve Onarımları” ile ilgili 5.11.1999 tarih, 660 sayılı ilke kararında yer alan, “Toplumun maddi tarihini oluşturan kültür verileri içinde tarihsel, simgesel, anı ve estetik nitelikleriyle korunması zorunlu yapılardır” tanımı kapsamında, bir kültür varlığı olarak tescili konusunda gereğini arz ederiz.

Kültürpark gerçekten “kültür”park mı?

Ali Rıza Avcan

Şu sıralar, kültürel değerlerin korunması konusunda duyarlı olan arkadaşlarımızla birlikte İzmir 1 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na vereceğimiz ortak bir dilekçenin hazırlığını sürdürüyor, bunun için araştırmalar ve görüşmeler yapıyoruz.

Çünkü, geçtiğimiz yıl kimliği belirsiz kişiler tarafından ayakları kırılan, geçtiğimiz günlerde de ehil olmayan kişilere restore ettirilmesi nedeniyle estetik bütünlüğü bozulan ünlü sanatçılar Mehmet Şadi Çalık ve Turgut Pura‘ya ait Kaskatlı Havuz’un kenarındaki genç kız heykellerini tescilleterek koruma altına almak; böylelikle bundan böyle bu heykeller hakkında bir şey yapılacağı zaman önce o işin projesinin hazırlanmasını, Kurul’dan izin alınmasını ve restorasyonun da işinin ehli kişi ya da kuruluşlar tarafından yapılmasını istiyoruz.

Böylesi bir girişim için de haliyle okuyor, araştırıyor, bu kentteki ve Kültürpark’taki heykelleri, anıtları, rölyefleri ve benzerlerini tek tek belirleyerek bugün nerede ne vaziyette olduklarını, ortadan kaybolanların da başına neler geldiğini öğrenmeye çalışıyoruz.

Bütün bu araştırmaların sonucunda da Giritli mübadil bir aileden gelip Girit’ten ilk gelişlerinde Bornova’ya yerleşen, daha sonra İzmir Erkek Lisesi’nde okuyan, İstanbul’daki akademi eğitimi sırasında her fırsatta İzmir’e gelip burada değişik heykel, anıt ve rölyefler yapan, 24 Aralık 1979 tarihinde İzmir’de vefat edip Hacılarkırı Mezarlığı’na defnedilen büyük sanatçı Mehmet Şadi Çalık‘ın İzmir’e tüm bir yaşamı boyunca toplam 10 eseri armağan ettiğini öğreniyoruz.

İzmir’e armağan ettiği ilk eseri, aynı zamanda kendisinin de ilk heykeli olan 1940 tarihli “Atbaşları” heykelidir. Bildiğimiz gibi Kültürpark’ın yapımında çalışıp ölen 168 adet atın anısına yapılan bu heykel halen Kültürpark’ta bulunmaktadır.

1940-atbaslari
1940 – “Atbaşları

1951 yılında yapılıp İzmir Enternasyonal Fuarı Arkeoloji Müzesi önündeki Türk Büyükleri dizisi içinde yer alan beton dökme ve boyalı “Yavuz Sultan Selim” büstü ile 1952 yılında Hakkı Atamulu ile birlikte Kültürpark için yaptığı rölyefin bugün nerede olduğu bilinmiyor.

1951-yavuz-sultan-selim-bustu
1951 – “Yavuz Sultan Selim
1952-hakki-atamulu-fuar-rolyef
1952 – “Rölyef” – Mehmet Şadi Çalık & Hakkı Amulu

1954 yılında diğer bir ünlü sanatçı Turgut Pura ile birlikte yaptığı “Genç kız heykelleri” ise o tarihten bu yana İzmir’i İzmir yapan önemli sembollerden biri olarak Kaskatlı Havuz’un kenarını süslemektedir.

1954-fuar-yatan-genc-kizlar-2
1954 – “Genç Kızlar

genc-kiz-heykeli-kirik-bacak

2016 – Ayağı Kırık “Genç Kız

genc-kiz-heykeli-onarilan-bacak

2017 – Onarılarak bir kayık küreğine dönüştürülen “Genç Kız” ayağı

Mehmet Şadi Çalık‘ın 1954 yılında İzmir Enternasyonal Fuarı’ndaki Sümerbank Pavyonu için yaptığı 250x200x20 cm boyutlarındaki kadın figürü ve koç başından oluşan alçı rölyef ile 1957 yılında İzmir Enternasyonal Fuarı Sanayi Odaları Pavyonu önüne konulan yükseklikleri yaklaşık 2-4 m arasında değişen, ikisi iç içe, demir borulardan yapılmış, altısının üstü alçı levhalarla kapatılmış ve renkli boyanmış prizmalardan oluşan demir-alçı “Kompozisyon” isimli yapıtın da bugün nerede olduğu, başlarına nelerin geldiği bilinmiyor.

1954-fuar-sumerbank-rolyefi
1954 – “Genç Kız ve Koç “Rölyefi
1957-fuar-kompozisyon
1957 – “Kompozisyon

1960 yılında Kültürpark’ın Lozan Kapısı yakınına yerleştirilen 700x200x250 cm boyutlarında alçıdan mamul, beyaz boyalı “27 Mayıs Devrim Anıtı“nın akıbeti ise diğerlerine göre daha kötü oluyor. Çünkü temsil ettiği toplumsal olaylar nedeniyle 1980’li yılların başında koruması gerekenler tarafından parçalanarak imha ediliyor.

1960-fuar-devrim-aniti
1960 – “27 Mayıs Devrim Anıtı

1964 yılında Büyük Efes Oteli’nin giriş holüne yerleştirilmek üzere yapılan ve Cevat Şakir Kabaağaçlı‘ya (Halikarnas Balıkçısı) armağan edilen “Antik Ege” adlı rölyef ve onun eşi olan “Artemis heykeli” ise bugün bu beraberliklerini ne yazık ki sürdüremiyorlar. Selçuk Müzesi’ndeki aslının kopyası alınarak üretilen “Artemis heykeli” bugün Swissôtel Büyük Efes Oditoryumu’nun girişindeki yerini korurken otelin satılması sırasında envantere alındığı söylenen “Antik Ege” rölyefinin nerede olduğu bilinmiyor.

1963-efes-oteli-rolyef
1964 – “Antik Ege” Rölyefi
artemis-heykeli-002
1964 – “Artemis

1971 yılında Yapı Kredi Bankası Kordon Şubesi duvarına yerleştirilen “İlerleme ve Kalkınma” ve “Bağımsızlık ve Özgürlük” isimli rölyeflerinin ise, sözkonusu banka binasının yakın zamanda yıkılması nedeniyle nerede olduğu bilinmiyor.

1971-yapi-kredi-9-eylul-50-yil-rolyefi
1971 – “Bağımsızlık ve Özgürlük
ilerleme-ve-kalkinma-rolyefi
1971 – “İlerleme ve Kalkınma

Sanatçının 1977 yılında yaptığı “Süleyman Ferit Eczacıbaşı” heykeli ise, neyse ki Konak Katlı Otoparkı’nın yanındaki parktaki yerini, özgün konumunda olmasa da koruyor.

1977-suleyman-ferit-eczacibasi-heykeli
1977 – “Süleyman Ferit Eczacıbaşı

Tabii ki bu listeye bu araştırmayı yaparken öğrendiğimiz Turgut Pura‘nın Kültürpark’ta kaybolan heykellerini, sevgili büyüğümüz Şevki Figen‘in Turyağ Genel Müdürü iken sponsorluğunu yaparak Kültürpark’a armağan ettiği ve daha sonraki yıllardaki ısrarlı takibine karşın bulamadığı “Gülümseyen Atatürk” heykelini dahil etmiyoruz.

Ama bu kısa araştırma sonucunda net bir şekilde görüyoruz ki, kendi içimizden çıkıp dünyaca tanınan değerli sanatçıların bizlere armağan ettiği eserleri, hem de Kültürpark gibi korunaklı bir kamu alanında koruyamıyor, onlara sahip çıkamıyoruz. Koruyamadığımız gibi Kültürpark yönetimi olarak onların bozulmasında, yıkılmasında ve ortadan kaybolmasında suç ortağı olarak, hatta suçlu olarak payımız oluyor.

Ondan sonra da çıkıp, “Kültürpark, kurulduğu yıllarda örnek alındığı Moskova’daki Gorki Park gibi bir kültür, sanat parkıdır, öyle olmalıdır” diyoruz.

Diyoruz ama kültüre, sanata dair elimizdeki bu değerleri, bu eserleri yeterince koruyup kollayabiliyor muyuz?

Hayır!; hem de net bir şekilde hayır !

Bugün bizce, kamu yönetiminin sürekliliği boyutunda suçlu koltuğuna oturup hesap vermesi gerekenler, Kültürpark’a bakmayanlar, onu ve onun içindeki eserleri koruyamayanlar yine ortaya çıkıp kültür sanat merkezi yapacaklarını, böylelikle o bölgeyi çöküntü alanı olmaktan çıkaracaklarını söyleme gafletinde bulunabiliyorlar…

Şayet ülkenin içinde bulunduğu bu zor günlerde yeni otoriter bir sistemin kurucusu olacak anayasaya nasıl “Hayır!” diyorsak; bilgisiz, ilgisiz ve umursamaz bir şekilde bu değerli eserleri, kültürel varlığımızı koruyamayan yönetimlere, bu eserlerin yok olmasına neden olanlara da “Hayır!” diyebilmeliyiz.

Sanırım ilk söyleyeceğimiz “Hayır!“, devamında söyleyeceğimiz diğer “Hayır!“larla birlikte ülkemizi ve kentimizi aydınlıklara taşıyacaktır…

Kaynaklar:

  1. Çalık, Siren; Şadi Çalık, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, Aralık 2004
  2. http://www.mimarlikmuzesi.org/Gallery/sadi-calik-heykel-olmayan-yerde-heykel-yapmak-icin-yasamak_11.aspx