Dökülen yaşlar yoksa timsah gözyaşları mıdır?

Ali Rıza Avcan

AKP iktidarı tarafından 2023 Türkiye vizyonu doğrultusunda gerçekleştirilmek istenen İzmir Körfez Geçişi Projesi, şu an itibariyle İzmir’in üstünde sallanmakta olan bir kılıç ve sonuçları itibariyle de İzmir’in ve İzmir Körfezi’nin sonunu getirecek büyük bir beladır.

Yereldeki belediyeler uzun bayrak direkleri, büyük bayraklar ve görkemli anıtlar peşinde koşup oyalanırken iktidar da İzmir Körfezi’nin ortasına kendi damgasını vuracak ampul şeklinde bir beton ada, körfezin tüm ufkunu kaplayacak bir köprü ve yerin altında uzun bir tünel yapma sevdasındadır.

Böylelikle hangi siyasi görüş ya da ideolojiden olduğuna bakılmaksızın merkez ya da yereldeki her yöneticinin büyük yollar, köprüler, tüneller, havaalanları ve benzerlerini yaparak iktidarını güçlendirmeyi hedefleyen anlayış ve uygulamalar içinde zamanla birbirlerine benzediğini; adeta hiçbirinin diğerinden farkı kalmadığını görebiliriz.

O nedenle uzun bir süredir çevremizde durumun farkında olup şikayetini ifade eden herkes, merkezi iktidarla yerel iktidardakilerin günden güne birbirlerine benzemeye başladığını, hiç birinin diğerinden farkı kalmadığını, dün “solcu” ya da “devrimci” bildiklerimizin bile bugün karşı cephede yer aldığını ifade ederek hepsini aynı çuvala koymaya başlamıştır.

İşte o nedenle, merkezi yönetimin İzmir Körfezi’nin ortasına kondurmaya niyetli olduğu İzmir Körfez Geçişi Projesi, bu nedenle yerel iktidarın temsilcisi olan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nca kabullenilmiş; hatta bu işte bir adım daha öteye gidilerek, “bu işi ilk ben düşünmüştüm” fırsatçılığıyla projenin sahipliği noktasına kadar gidilmiştir.

Bu projenin sahibi kimdir, bu projeyi önce kim düşünmüştür?” şeklindeki yararsız tartışmayı bir yana koyduğumuzda ortaya atılabilecek en ciddi iddialardan biri, bu projenin halka yeterince anlatılmadığı, halkın projeye katılımın sağlanmadığı ve bu işte İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin üstüne düşen görevleri yeterince yerine getirmediği iddiasıdır.

Pélican frisé

Projenin, ÇED hazırlık sürecinde sadece İzmir Ticaret Odası’nın halktan yalıtılmış salonunda gerçekleştirilen Halkın Bilgilendirilmesi Toplantısı dışında halka yeteri kadar anlatıldığı dikkate alındığı takdirde bu iddia, yerden göğe kadar haklıdır.

Şu an itibariyle proje hakkındaki bilgi yetersizliği öyle bir noktaya varmıştır ki, hazırlanan ÇED raporundaki değişiklikler sonucunda 396 sayfaya ulaşan ÇED raporuyla onun 3484 sayfadan oluşan eklerini tam olarak okuyup anlamaya çalışan uzmanlar bile, konunun birçok bilim ve disiplini ilgilendirmesi, ÇED raporunun “kopyala-yapıştır” tekniğiyle oldukça özensiz bir şekilde yazılması, deniz dibinden çıkarılacak tarama malzemesinin analizi gibi birçok konu ve izin işleminin ÇED raporu dışında tutulması nedeniyle kendilerini yetersiz hissetmektedir.

Buna bir de yasaların tanıdığı sürelerin kısa tutulması ve her şeyin aceleye getirilmesini eklediğimizde projenin adeta hırsızdan mal kaçırırcasına kabul edildiği görülecektir.

Bugün itibariyle dava açmış olan TMMOB, EGEÇEP ve Doğa Derneği’nin elinde ÇED raporunun değerlendirilmesi amacıyla 17 Ocak 2017 tarihinde Ankara’da yapılan İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu Toplantısındaki bazı belgelerin bulunmuyor olması bunun en somut örneğidir.

İzmir Körfez Geçişi Projesi ile ilgili ÇED raporunun Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca kabulü sonrasında yasal süresi içinde TMMOB, Doğa Derneği, EGEÇEP ve 84 adet bireysel doğa savunucusunun dava açtığı süreçte ısrarlı bir şekilde dava açmasını ya da açılan davalara müdahil olmasını istediğimiz İzmir Büyükşehir Belediyesi ile kendilerinden görüş istenen Karşıyaka, Çiğli, Balçova ve Narlıdere belediyelerinin suskun kalması da çok anlamlıdır.

Hatta bırakın dava açmayı, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun projeyi savunan; giderek sahiplenen demeçlerinden sonra belediyelerin böylesi bir durumda ortaya çıkmayacaklarını, “büyük başkan”larının izinde giderek bizlerin haklarını savunmayacaklarını anladık.

Ama ne olduysa oldu, Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın İzmir Körfez Geçişi Projesi’nin önündeki engelleri kaldırarak projenin uygulanmasını kolaylaştırmak amacıyla İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun başkanı olduğu İZKUŞ–İzmir Kuş Cennetni Koruma ve Geliştirmei Birliği’ni lağvetmesi üzerine küçük bir kıyamet yaşandı (!)

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, İzmir Kuşcenneti’ne katkıda bulunmadıklarını söyleyen Orman ve Su İşleri Bakanı’na karşı çıkarak bugüne kadar İzmir Kuşcenneti için ne kadar para harcadıklarını teker teker sayarak bu hareketin arkasında büyük bir rantın olduğunu iddia etti.

Ama bunu yaparken de şikâyetçi olduğu olay ile İzmir Körfez Geçişi Projesi arasında bir ilişki kurmayı hiç düşünmedi ya da böyle şeyleri düşünmek pek de işine gelmedi.

Çünkü bir yanda kendisinin yeterince para harcamadığı gerekçesiyle mağdur edildiğini iddia ettiği bir el koyma hareketi, diğer yanda da İzmir Kuşcenneti’nin içinden geçip orayı mahvedecek olmasını dikkate almadan sahiplendiği büyük bir proje vardı.

Konu bu haliyle “aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” misali gibiydi…

O nedenle kısa bir süre için esip gürleyip parladı, değişik vesilelerle çıktığı kürsülerden kendisinden beklenen sert çıkışları yaptı…

Ama kendisini yakından tanıyanlar bu çıkışların saman alevine benzeyeceğini, o nedenle İZKUŞ’un lağvedilmesi konusunun en yakın zamanda unutulacağını ve her şeyin iktidarı korkutmayacak şekilde kendi mecrasında akacağını söylediler.

01.30 - Körfez Köprüsünün Bitmiş Durumunun Bilgisayar Ortamında Modellenmiş Görüntüleri (A)

Şimdi o nedenle bekliyoruz.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu timsah gözyaşları eşliğinde feryat edip rant iddiasıyla suçladığı İZKUŞ konusunu unutup kulağının üstüne mi yatacak; yoksa, bu olayla daha büyük bir lokma olan İzmir Körfez Geçişi Projesi arasında bir ilişki, bir nedensellik bağı kuracak mı?

Her zaman olduğu gibi İzmir’in yaz sıcaklarında bekleyip İzmir’in asıl sahibinin kim olduğunu hep birlikte göreceğiz.

              

İzmir Körfez Geçişi Projesi – 14

Ali Rıza Avcan

Doğa Derneği’nin, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İZSU Genel Müdürlüğü ile Ulaştırma Haberleşme ve Denizcilik Bakanlığı’na bağlı TCDD Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan ‘İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi‘ kapsamında deniz tabanından çıkarılan çamurun nerede, nasıl işleneceği konusuyla ilgili olarak  2012 yılında hazırladığı ‘İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi Kapsamında Gediz Deltası Sulak Alanı İçerisinde Yapılması Planlanan Tarama Malzemesi Depolanması ve İşlenmesi Sürecinin Ekolojik ve Hukuki Olarak İncelenmesi‘ başlıklı raporunun 10 ve 11 bölümleriyle ‘Sonuç’ bölümünü bugün de inceleyip bu raporun tümünü sizlerle paylaşıyoruz.

7985016761_403fc3e52d_o
Fotoğraf: Buse Ebrem (Flickr)

Tarama Malzemesinin (Çamurun) Kullanımı İçin Olası Alternatif Yöntemler

“Tarama malzemesinin kimyasal ve fiziksel niteliklerine yönelik verilere bağlı olmakla birlikte (bu analizler kamuoyu ile paylaşılmamıştır) çıkarılacak çamurun doğayı tahrip etmek bir yana, yeni doğal alanların oluşturulması için kullanılması dünyada genel olarak kabul görmektedir. İnsanlığın gelişimine bağlı olarak insan etkisindeki her alanda istisnasız habitat kayıpları yaşanmıştır. Gelişen şehir planlama ilkeleri, pek çok ülkede doğal karakteri korunması gereken alanların (Tarama Malzemesi Geri Kazanım Alanı Çevre düzeni planında doğal karakteri korunacak alan olarak belirtilmiştir) gerek doğal yaşam, gerekse insan için önemini açığa vurmuştur. Bu anlayışla tüm gelişmiş ülkelerde, doğal karakteri korunmuş alanların insan etkisinden, şehirleşmeden, yanlış alan kullanımlarından ve yok oluştan korunması…ülkemizin taraf olduğu kanun hükmündeki uluslararası anlaşmalarla güvence altına alınmıştır.

Birleşik Krallık (İngiltere), ülke çapında tuzcul bataklıkların, tarama malzemesiyle restore edilmesi konusunda çeşitli çalışmalar yapmış, çeşitli limanlardan çıkarılan tarama malzemeleri, sulak alan türlerine yaşam alanları sunması için kullanılmıştır.

Amerika Duxbury Sahili Tuzcul Bataklık Restorasyon Projesi fizibilite raporunda (2008); tuzcul bataklık restorasyonunun, Amerikan Ulusal Oşinagrafik ve Atmosferik Kurumu, Çevre Koruma Ajansı, Doğal Kaynaklar Koruma Servisi, Massachusetts Kıyı Alanı Yönetimi, Massachusetts Çevre Koruma Departmanı ve Massachusetts Sulak Alan Restorasyon Programı tarafından yaygınlaştırıldığı ve özendirildiği belirtilmiştir.

Tarama malzemesinin dünya üzerinde kullanım yöntemleri, yok olan ve/veya yok olmaya başlayan habitatların desteklenmesi ve yeni habitatların oluşturulması konularına odaklanmıştır. Sığ su taramalarından elde edilen tarama malzemeleri (eğer yüksek kirlenmeye maruz kalmadıysa) doğaları gereği, sığ su ekosistemlerinin yaratılmasında başarılı olarak kullanılabilirler.

Gediz Deltası tarihinde, sulak alanın tüm kıyıları ‘tuzcul bataklıklar’ ile kaplıdır. Deltaya yapılan en büyük iki müdahale olan Tuzla; tuzcul bataklık şeridinin 22 kilometrelik kısmını alternatif yapay yaşam alanları olan tuz tavalarına dönüştürmüştür. Gediz Deltası’nın nehir yatağının değiştirilmesi, yatağa yapılan baraj, regülatör ve benzeri insan yapılarıyla azalan tatlı su, sediman girişine ve hava şartlarına bağlı olarak doğal dalyanlar birer birer yok olmaktadır. Hatta Homa Dalyanı’na yapılan insan müdahalesi ile güçlendirme çalışmaları yapılmak zorunda kalınmıştır. Günümüzde Çilazmak Dalyanı da parçalanmakta ve yok olma sürecini yaşamaktadır.

Tarama malzemesi, ‘Kış Ortası Su Kuşu Sayımı’ verileri ışığında yaşamı çok daha fazla destekleyen güneydeki tuzcul bataklıkların benzerlerinin, bozulmuş kıyı şeridinde yaratılmasında kullanılabilir. Bu amaç için, Çilazmak Dalyanı’ndan kuzeye doğru dalyanın onarımı, kıyı bataklık alanının genişletilmesi, Tuzla kıyılarında kıyı beslemesi, bataklık tasarımı, yerel türlerin yeni yapılara sunulması gibi projeler üretilmelidir. Bu projeler için bu konuda tecrübeli çalışma grupları oluşturulmalıdır. Bu tarz projeler için konu hakkında uzun yıllardır araştırmalar ve çalışmalar gerçekleştirmiş olan Dünya Kuşları Kurumu, İngiltere Kraliyet Kuşları Koruma Kurumu gibi bilimsel otoriteleri tartışılmayacak kurumlarla iş birliği yapılmalıdır.”

Özetle çıkarılacak çamur, Çilazmak Dalyanı başta olmak üzere, Gediz Deltası’ndaki aşınmış dalyan ekosistemlerinin rehabilitasyonu, restorasyonu ve yeni kıyı ekosistemlerinin yaratılması için kullanılmalıdır.”

20657547725_0aa2816264_o
Fotoğraf: Sonad Pelit (Flickr)

Değerlendirme: Tarama Malzemesi (Çamur)nin Alana ve Ramsar Alanı’na Öngörülen Etkileri

Doğal Yaşam Alanı Kaybı:

“Kara ve deniz arasında geçiş bölgesini oluşturan deltalar ekolojik olarak çok büyük önem arz eden yaşam alanlarıdır. Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi ve bu tesisin alana döktüğü çamur, sulak alanın kıyı ve çayır ekosistemleri arasındaki geçiş habitatının kaybına neden olmaktadır. Tesisin kurulu olduğu alanda floranın kurulum aşamasında tamamen, çevresinde yaşayan faunanın ise sürekli olarak yok olduğu veya zarara uğradığı gözlemlerle tespit edilmiştir.

‘İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyonu Projesi’ kapsamında, sirkülasyon kanalından çıkarılacak çamur-tarama malzemesinin Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi arazisinde kurulacak bir ‘Tarama Malzemesi Geri Kazanım Alanı’ ya da tesisin mülkiyetindeki herhangi bir alana dökülmesi, yayılması ve tüm vejetasyon ile kazınarak kaldırılması, alanın habitat özelliğini yitirmesine neden olacaktır. Ayrıca ön görülen alanda işlenmesi veya kurutulması ve kaldırılması, alanda sürekli bir insan, iş makinesi, araç trafiğinin proje süresince devam edeceği öngörülebilir. Zeminin ve alanda yaşayan canlıların çamurla kaplanması, sonrasında ise insan-makine aktiviteleri ile alanın ekolojik fonksiyonlarını ve zenginliğini tamamen yitirmesi söz konusudur.

Gediz Deltası’nın günümüzde ve tarihindeki biyolojik zenginliğinin kaynağı, içerdiği farklı yaşam alanlarıdır. Bu alanlar birbirine tamamen bağlı olmakla birlikte her birinde alanın özelliklerine uyum sağlamış farklı canlı grupları yaşar. Bu yüzden Gediz Deltası ekolojik açıdan bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Deltanın hiçbir kısmı “atıl” değildir ve binlerce yıl içinde oluşmuş çok değerli bir önemli doğa alanının (ÖDA) parçalarıdır. Gediz Deltası’nda tuzcul çayırlık, bozkır tipi habitatların en önemli örneği Güney Gediz Deltası mutlak koruma alanında görülmektedir. Alanın tahribatı pek çok türün yaşama şansının yok edilmesinin ötesinde Gediz Deltası ve İzmir Kuş Cenneti’nin canlılığının kaynağı olan habitat çeşitliliğini geri dönüşümsüz olarak yok edecektir.”

Yok Olan ve/veya Yok Olacak Türler:

“Atıksu arıtma tesisinin Güney Gediz Deltası’nda biriktirdiği çamur ve moloz nedeniyle oluşan yaşam alanı kaybı burada üreyen su kuşu populasyonlarının yok olmasına neden olmuştur. Burada yer alan akça cılıbıt (Charadrius alexandrinus) kolonisi tesisin yapılmasının ardından alanı kullanmaya son vermiştir.

Tarama malzemesi geri kazanım alanının güney ve batı sınırı ile Ramsar alanı sınırı aynıdır. Bu sebeple alana mutlak koruma bölgesi statüsü verilmiştir. Alanın ornitolojik önemini konu alan bölümde belirtilen türlerin ötesinde, özellikle kıyı kuşları tarafından çok yoğun olarak kullanılan tuzcul bataklıklar, çamur döküm ve işleme sırasında habitat özelliğini yitirecektir.

Dr. Ortaç Onmuş tarafından hazırlanan doktora tezinde belirtildiği üzere söz konusu çamur geri kazanım alanında kışın flamingolar, pelikanlar, karabataklar, kıyı kuşları, sakarmekeler ve ördek türleri olmak üzere en az 10 bin – 40 bin arasında su kuşu beslenmek ve barınmak için bulunmaktadır. Ayrıca kuluçka döneminde 1.920 çift sumru, 60 çift uzun bacak, 1.100 çift akdeniz martısı, 55 çift karagagalı sumru, 1.500 çift gümüş martı, 30 çift kızılbacak ve 250 çift kesikkolye yağmur kuşu’nun çamur döküm alanında kuluçkaya yattıkları tespit edilmiştir. Diğer taraftan çamur döküm alanı sumru’nun Avrupa’da en fazla kuluçkaya yattığı ve karagagalı sumru’nun ise Türkiye’de ürediği tek alandır.

Dünya Doğayı Koruma Kurumu (IUCN) kırmızı listesine göre küresel ölçekte tehlike altında olan tepeli pelikanın (Pelicanus crispus) ve Akdeniz havzasındaki en önemli flamingo popülasyonlarından birinin bulunduğu Gediz Deltası’nda bu kuşların beslenme ve olası üreme alanı olan bu bölge hali hazırda arıtma tesisi etkisiyle tahrip olmuştur, ancak çamur tesisi ile yok olması kesinleşecektir.”

6674529807_aa566893c0_b
Fotoğraf: Ahmet Karataş, “Anas acuta” (Kılkuyruk) (Flickr)

Sonuç

“Gediz Deltası ekolojik açıdan bütüncül bir yapıdır ve içerdiği doğal özellikleri dolayısıyla uluslararası öneme sahip bir sulak alandır. Bu sebeple ulusal ve uluslararası ölçekli farklı koruma statüleriyle uzun yıllardır başarılı bir şekilde korunmaktadır.

‘İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi’ kapsamında Tarama Malzemesi Geri Kazanım Alanı olarak planlanan ilgili alanın ekolojik önemi ise bölgede yapılan çeşitli bilimsel araştırmalar ile ortaya çıkartılmış durumdadır. Bu sebeple ilgili alanda planlanan faaliyetlerin, alanın doğal karakterini bozacak nitelikte olduğu anlaşılmaktadır.

Yapılan incelemede görülmüştür ki; ‘İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi’ kapsamında çıkarılacak çamur, tarama malzemesi, alüvyon benzeri malzemenin, Gediz Deltası Sulak Alanı sınırları içerisine dökülmesi, depolanması, işlemesi hukuki olarak da mümkün değildir. Bu sınırlar içerisinde yapılacak herhangi bir hafriyat, tarama malzemesi işleme, çamur serme, kurutma, kaldırma, tesis kurulumu ve projeye bağlı insan aktivitesini içeren her eylemin sınırları, kanun ve yönetmeliklerin ilgili hükümlerince açıkça çizilmiştir. ‘Tarama Malzemesi Geri Kazanım Alanı’, ‘Mutlak Koruma Bölgesi’ sınırları içerisinde, Gediz Deltası Sulak Alanı’nın bir parçasıdır. Alanda yapılacak yönetmeliğe aykırı uygulamalar için yönetmeliğin 35. maddesinde aşağıdaki hükümler yer alır.

“Uygulamadan sorumlu kurum ve kuruluşlar ile gerçek ve tüzel kişiler, sulak alanların korunmasında bu Yönetmelik ve Yönetmelik uyarınca hazırlanan yönetim planları ile belirlenen esaslara uygun işlem yapmakla yükümlüdürler. Bu Yönetmelik hükümlerine aykırı hareket edenler hakkında 2872 sayılı Çevre Kanununun ilgili maddeleri uygulanır.”

Öte yandan alanda planlanan uygulamaların Uluslararası Sözleşmeler uyarınca da hukuksuzluk içerdiği tespit edilmiştir.

Yaptığımız tüm incelemelerin sonucunda; alanda yapılması planlanan ‘Tarama Malzemesi Geri Kazanım Tesisi’ ve/veya herhangi benzer bir tesisin, gerek ulusal ve uluslararası mevzuatın ilgili hükümleri, gerekse bilimsel veriler ışığında imkansız olduğu görülmektedir.

Dolayısıyla tarama malzemesi (çamur) için, doğaya ve kanunlara uygun değerlendirme ya da bertaraf yöntemleri araştırılmalı ve proje süreci, bu bilgiler ışığında ilerlemelidir.

Özetle çıkarılacak çamur, Gediz Deltası’nın geleceği birinci öncelik olacak şekilde; ya kaynağında (denizde) bertaraf edilmeli ya da Çilazamak Dalyanı olmak üzere, Gediz Deltası’ndaki aşınmış dalyan ekosistemlerinin rehabilitasyonu, restorasyonu ve yeni kıyı ekosistemlerinin yaratılması için kullanılmalıdır.”

Doğa Derneğinin ‘İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi Kapsamında Gediz Deltası Sulak Alanı İçerisinde Yapılması Planlanan Tarama Malzemesi Depolanması ve İşlenmesi Sürecinin Ekolojik ve Hukuki Olarak İncelenmesi‘ başlıklı raporu, Kent Stratejileri Merkezi isimli Facebook grubumuzun ‘Dosyalar’ bölümüne eklenmiştir.

İzmir Körfez Geçişi Projesi – 13

Ali Rıza Avcan

Yazı dizimizin bu bölümünde ‘İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi‘ kapsamında İzmir Körfezi’nin tabanından çıkarılacak tarama malzemesinin işlenmesi konusunda Doğa Derneği tarafından 2012 yılında düzenlenen ‘İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi Kapsamında Gediz Deltası Sulak Alanı İçerisinde Yapılması Planlanan Tarama Malzemesi Depolanması ve İşlenmesi Sürecinin Ekolojik ve Hukuki Olarak İncelenmesi‘ başlıklı raporu değerlendirmeye devam ediyoruz.

Bugün raporun 8 ve 9. bölümlerinde yer alan projenin ulusal ve uluslararası mevzuata aykırı olan yönlerini ele alacağız:

Projenin Ulusal Mevzuata Aykırı Olan Yönleri

4 Nisan 1990 tarih, 3621 sayılı Kıyı Kanunu – Resmi Gazete: 17/04/1990/20495

Kıyı Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca yaklaşma mesafesi ve kıyı kenar çizgisi arasında kalan alanlar, ancak yaya yolu, gezinti, dinlenme, seyir ve rekreatif amaçlı kullanılmak üzere düzenlenebildiği; 6. maddesi uyarınca kıyılarda, kıyıyı değiştirecek boyutta kazı yapılamadığı, kum, çakıl vesaire alınamadığı ve çekilemediği halde tarama malzemesinin işleneceği geri kazanım alanının bir kısmı kıyı kenar çizgisi ve yaklaşma mesafesi arasında kalmaktadır.

1207-1748x1166

Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği – Resmi Gazete: 17/05/2005/25818

Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’nin;

– 5. maddesinin (a) bendi uyarınca, Türkiye’nin uluslararası öneme sahip sulak alanlarının doğal yapısı ve ekolojik karakterini bozacak herhangi bir planlama, yatırım gerçekleştirilemez; tam aksine ilgili maddenin (b) bendi uyarınca, sulak alanlarda biyolojik çeşitliliğin korunması ve geliştirilmesi için gerekli tedbirler alınması esastır.

– 6. maddesi uyarınca sulak alanların doldurulması ve kurutulması yasaktır.

– 15. maddesi uyarınca sulak alanlara çöp, moloz, hafriyat, dip tarama ve proses artığı çamurları dökülemez.

* Planlanan Tarama Malzemesi Geri Kazanım Tesisi alanı, Mutlak Koruma Alanı, Ekolojik Etkilenme Bölgesi, Sulak Alan Tampon Bölgesi ve Sulak Alan Koruma Bölgesi içinde kalmaktadır. Alanda yapılabilecek faaliyetler alan “Mutlak Koruma Bölgesi” olması bakımından, 18. madde’de açıkça belirtilmiştir.

– Mutlak koruma bölgesinde uygulama esasları gereği, 18. madde uyarınca bu bölgede;

a) Bilimsel ve koruma amaçlı faaliyetler ile kuşların üreme döneminde kuş gözlemi ve görüntü alınması Bakanlığın iznine tabidir.

b) Kuşların üreme döneminde alanda su ürünleri istihsali yapılamaz, hayvan otlatılamaz.

c) Bakanlıkça gerekli görüldüğünde alan çitle çevrilir.

Yukarıda belirtilenlerin dışında hiçbir faaliyete izin verilemez.

– Sulak alan bölgesinde uygulama esasları gereği 19. madde uyarınca bu bölgelerde;

a) Mevcut arazi kullanımı dışında yeni tarımsal alanlar açılamaz, mevcut tarım arazilerinde suni gübre ve tarım ilaçları kullanılamaz.

b) Ağaç kesimi yapılamaz.

c) Kuş gözlem kuleleri, gözlemevleri, seyir amaçlı yaya yolları, Genel Müdürlük izni ile yapılır.

d) İçme, kullanma ve sulama suyu projelerine ait zorunlu tesisler, Genel Müdürlük izni ile yapılır.

e) Madensel tuzların çıkarılması, su ürünleri istihsali ve bunlara ait zorunlu tesisler Genel Müdürlük izni ile yapılır.

f) Bu Yönetmeliğin 9. ve 10. maddelerinde tanımlanan usul ve esaslar çerçevesinde turba çıkarımı ve saz kesimi yapılır.

g) Hayvan otlatılmasına izin verilebilir.

– Ekolojik etkilenme bölgesinde uygulama esasları gereği madde 20. madde uyarınca bu bölgelerde;

a) Alanın ekolojik karakterinin korunması esastır.

b) Mevcut arazi kullanımı dışında yeni tarımsal alanlar açılması yasaktır.

c) 19. maddede belirtilen faaliyetlere ilave olarak, günü birlik kullanım amacıyla lokanta, büfe, çay bahçesi, plaj kabini, gezi parkurları, kuş gözlem kuleleri, balıkçı tekneleri için iskele, yürüyüş yolları inşa edilebilir. Bu madde kapsamında planlanan projelere, alanların ekolojik yapılarına göre Genel Müdürlükçe izin verilir.

d) Bu alanda ekolojik karakteri bozacak şekilde ağaç kesimi yapılamaz.

Bu Yönetmelikte izin verilenlerin dışında hiçbir faaliyete ve yapılaşmaya izin verilmez.

– Tampon bölgede uygulama esasları gereği 21. madde uyarınca bu bölgelerde;

a) Katı atık düzenli depolama alanına, katı atık bertaraf tesislerine, bu Yönetmelikle izin verilenlerin dışında maden ocaklarının açılmasına ve işletilmesine, endüstri bölgesi ilan 
edilmesine, organize sanayi bölgesi ve serbest bölge sanayi alanı kurulmasına ve Ek-1’de belirtilen faaliyetlerin yapılmasına izin verilemez.

b) Ek-2 de belirtilen faaliyetlerin yapımı Genel Müdürlüğün iznine tabidir. Bu listede yer alan faaliyetler için Bakanlıkça belirlenecek başvuru formu çerçevesinde, Bakanlığa müracaat edilir, müracaatın uygun görülmesi halinde başvuru sahibine izin belgesi verilir.

c) Coğrafik, topoğrafik ve zemin şartları sebebiyle yerleşim ve kentsel gelişimi zorunlu olarak bu bölgede kalan yerleşim yerlerinin zorunlu gelişimi için 17. maddede belirtilen koruma bölgelerinin tespiti esnasında veya 26. maddede belirtilen yönetim planları ile özel hüküm bölgesi ihdas edilebilir. Bu bölgelerdeki uygulamalar Bakanlığın uygun görüşü alınarak sorumlu kurum ve kuruluşlar tarafından gerçekleştirilir.

izmir-kus-cenneti-8

Proje Planına Bağlı Uluslararası Mevzuattaki Hüküm İhlalleri

Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme” (RAMSAR Sözleşmesi)

İran’ın Ramsar kentinde 1971 yılında imzalanan ve sulak alanların korunmasını ve akılcı kullanımını hedefleyen, kısaca Ramsar Sözleşmesi adıyla anılan sözleşmeye Türkiye, 1994 yılında taraf olmuştur. Türkiye’nin taraf olduğu Ramsar Sözleşmesi’nin konuyla ilgili 4. maddesi şu şekildedir:

Madde 4.1. Her akit taraf, Listeye dahil olsun veya olmasın, sulak alanlarında tabiatı koruma alanları ayırarak sulak alanlarının ve su kuşlarının korunmasını geliştirecek ve yeterli inzibati tedbirleri alacaktır.

4. Akit taraflar, uygun sulak alanların yönetimi yoluyla su kuşları popülasyonlarının arttırılması için çaba göstereceklerdir.

Gediz Deltası’nın 14.900 hektarı Ramsar alanı olarak tanımlanmıştır. Keskin sınırlarla ayrılamayacak olan doğal alanlar birbiriyle bütünlük taşımaktadır. Deltanın Ramsar alanı sınırları içerisinde üreyen flamingo ve tepeli pelikanlar Güney Gediz Deltası’nda beslenmektedir. Bu iki alandan birinin yok olması buraya bağlı olan türler için tehdit oluşturmaktadır.

Ramsar Sözleşmesi’ne göre sulak alanların kaybı ve sulak alana bağlı olan türlerin korunması esastır. Bu kapsamda Arıtma Tesisi ve planlanan Tarama Malzemesi Geri Kazanım Tesisi, Ramsar Sözleşmesi’nin gereklerinin uygulanması konusunda da aykırılık teşkil etmektedir.

Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Doğal Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi (Bern Sözleşmesi)

Bern sözleşmesi 24.12.1979 tarihinde imzalanmış ve 20.02.1984 tarih, 18318 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.

Bu sözleşmeye göre Gediz Deltası’nda tespit edilen 289 farklı kuş türünden 207’si Türkiye’nin de tarafı olduğu Bern Sözleşmesi kapsamında koruma altına alınan kuş türleridir. Söz konusu türlerden tepeli pelikan (Pelecanus crispus), küçük kerkenez (Falco naumanni), sibirya kazı (Branta ruficollis) ve dikkuyruk (Oxyura leucocephala) gibi 8 kuş türünün nesli küresel ölçekte tehlike altındadır. 

Türkiye’nin taraf olduğu Bern Sözleşmesi’nin ilgili maddeleri aşağıda verilmiştir:

Madde 1.1. Bu Sözleşmenin amacı; yabani flora ve faunayı ve bunların yaşama ortamlarını muhafaza etmek, özellikle birden fazla devletin işbirliğini gerektirenlerin muhafazasını sağlamak ve bu işbirliğini geliştirmektir.

2. Nesli tehlikeye düşmüş ve düşebilecek türlere, özellikle göçmen olanlarına özel önem verilir.

Madde 2.1. Âkit taraflar, ekonomik ve rekreasyonel gereksinmeleri ve yerel olarak risk altında bulunan alt türler, varyeteler veya formların isteklerini dikkate alırken, yabani flora ve faunanın, özellikle ekolojik, bilimsel ve kültürel gereksinmelerini de karşılayacak düzeyde, popülasyonlarının devamı veya bu düzeye ulaştırılması için gerekli önlemleri alacaktır.

Madde 3.1. Her akit taraf, yabani flora ve fauna ile doğal yaşama ortamlarının, bilhassa nesli tehlikeye düşmüş ve düşebilecek türlerin, özellikle endemik olanlarının ve tehlikeye düşmüş yaşama ortamlarının, bu Sözleşme hükümlerine uygun olarak muhafazası amacıyla ulusal politikalarını geliştireceklerdir.

2. Her akit taraf, planlama ve kalkınma politikalarını saptarken ve kirlenme ile mücadele önlemleri alırken, yabani flora ve faunanın muhafazasına özen göstermeyi taahhüt eder.

Madde 4.1. Her akit taraf, yabani flora ve fauna türlerinin yaşama ortamlarının, özellikle I ve II numaralı ek listelerde belirtilenlerin ve yok olma tehlikesi altında bulunan doğal yaşama ortamlarının muhafazasını güvence altına almak üzere, uygun ve gerekli yasal ve idari önlemleri alacaktır.

2. Âkit taraflar, planlama ve kalkınma politikalarını saptarken, önceki paragraf uyarınca korunan sahaların muhafaza gereksinimlerine, bu gibi yerlerin her türlü tahribattan uzak veya tahribatın mümkün olan en alt düzeyde tutulmasına özen göstereceklerdir.

3. Âkit taraflar, II ve III nolu ek listelerde belirtilen göçmen türler için önem taşıyan ve kışlama, toplanma, beslenme, üreme veya tüy değiştirme yönünden göç yollarına uygun ilişki konumunda bulunan sahaların korunmasına özel dikkat göstermeyi kabul ederler.

Bu hükümlere bakıldığında İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı IZSU Genel Müdürlüğü ile Ulaştırma Haberleşme ve Denizcilik Bakanlığı’na bağlı TCDD tarafından ortaklaşa hazırlanan ‘İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi‘nin, Bern sözleşmesinin flora, fauna ve habitat koruma prensiplerinin tamamına aykırı olarak planlandığı görülmektedir.

delta_hakancetinkaya

Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi (Barcelona Sözleşmesi)

Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) Akdeniz’in korunmasını öncelikli hedefleri arasına dahil etmesi kararı, Akdeniz’e kıyıdaş ülkelerin ve AB’nin katılımıyla, eyleme yönelik Akdeniz Eylem Planı’nın (MAP) 1975 yılında oluşturulmasıyla sonuçlanmıştır. AEP çerçevesinde yürütülecek olan faaliyetlerin hukuki dayanağını oluşturmak üzere hazırlanan “Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi” (Barselona Sözleşmesi) 16 Şubat 1976’da Barselona’da imzaya açılmıştır.

1992 yılında Rio de Janeiro’da yapılan BM Çevre ve Kalkınma Zirvesinde alınan kararların ruhuna uygun olarak, Barselona Sözleşmesi, 1995 yılında, deniz çevresinin yanı sıra, kıyı alanlarını da kapsayacak biçimde genişletilmiş, ayrıca, sürdürülebilir kalkınma hedefi, halkın katılımı, çevresel etki değerlendirmesi gibi unsurlar getirilmiştir. Bu çerçevede, yenilenen Sözleşme’nin adı “Akdeniz’in Deniz Çevresinin ve Kıyı Alanlarının Korunması Sözleşmesi” olarak değiştirilmiş olup, 9 Haziran 2004 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye yeniden düzenlenen Barselona Sözleşmesi’ne 2002 yılı itibariyle taraf olmuştur.

İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi‘ kapsamında yapılması planlanan arıtma tesisinin, Barselona Sözleşmesi ile taraf olduğumuz Akdeniz’de Özel Koruma Alanları ve Biyolojik Çeşitliliğe İlişkin Protokolün ilgili pek çok maddesinde belirtilen biyoçeşitliliğin korunması ile tehlikeye düşmüş veya tehdit altındaki türlerin listelendiği (2) numaralı ekindeki tepeli pelikan (Pelecanus crispus) karagagalı sumru (Sterna sandvicensis) türlerinin korunması ile ilgili gereklere aykırı olduğu görülmektedir.

Kuşların Himayesine Dair Milletler Arası Sözleşme

Türkiye’nin taraf olduğu Kuşların Himayesine Dair Uluslararası Sözleşme, 17.12.1996 tarih ve 12480 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır ve sözleşmenin ilgili maddesi aşağıda verilmiştir:

Madde 2.(b) İlmî bir fayda arz eden veya ortadan kalkma tehlikesine mâruz bulunan nevilerin bütün sene zarfında, korunmaları mecburidir.

Devam Edecek

İzmir Körfez Geçişi Projesi – 12

Bugün Doğa Derneği tarafından ‘İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi‘ kapsamında Gediz Deltası’nda yapılacak iş ve işlemlerin Gediz Deltası’na vereceği zararları ele alan raporu incelemeye devam ediyoruz.

İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi‘nde ‘Tarama Malzemesi Geri Kazanım Alanı‘ olarak tanımlanan alanın uluslararası önemiyle ornitolojik (kuşbilimi) öneminin ele alındığı 4. bölümde; 

Gediz Deltası’nin tuzlu, tatlı ve acı su ekosistemleri içerdiği, Delta-deniz sınırının büyük kısmının deniz börülceleri ve midye kabukları ile kaplı kum bantlarından oluştuğu, kum bantlarının ardında lagünler veya geniş tuzcul kıyı çayırları uzandığı, tuzcul çayırların kıyı kesiminde Arthrocnema-Halocnemetum strobilacei birliğinin, daha iç kesimlerde ise Ilgın ve Limonium sp. topluluklarının yer aldığı, Gediz Deltası’nın özellikle güney kesiminde tarama malzemesi değerlendirme sahası olarak gösterilen mutlak koruma bölgesi sınırları içerisinde binlerce kökten oluşan Limonium sp. topluluklarının, çamur dökülmesi planlanan alanın en kuzeyinde ise yoğun Juncus spp. gruplarının bulunduğu belirtilmektedir.

resim2
Gediz Deltası Koruma Sınırları ve Planlanan Tarama Malzemesi Geri Kazanım (Çamur Tesisi) Alanı. (Çamur tesisi kırmızı ile gösterilmiştir.)

Limonium sp. topluluklarıyla Juncus spp. gruplarının baskın olarak yayıldığı habitatların, Avrupa Birliği Doğa Bilgi Servisi Habitat Kategorizasyonunda Akdeniz Tuzcul Bozkırları olarak adlandırıldığı ve Bern Sözleşmesi ile 2006/105/EC sayılı Avrupa Konseyi Direktifi uyarınca Türkiye’nin bu bozkırları “tehlike altındaki doğal habitatlar” olarak korumakla yükümlü olduğu belirtilmiştir. 

Bu anlamda, tarama malzemesi geri kazanım tesisi olarak yok olması planlanan alanın tamamının hem uluslararası sözleşmelerle korunduğu hem de Türkiye’nin gelecekteki Natura 2000 alanları arasında yer aldığı belirtilmekte; bölgenin, bütün bu özellikleri itibariyle korunması gerekirken çamur altında bırakılmak ve örtülmek istendiği ifade edilmektedir.

Raporun belirlediği diğer bir konu ise bölgede yaşayan birçok kuş topluluğu için gerekli olan doğal ortamın; özellikle de bitki ve bitki topluluklarının ortadan kaldırılması sonucunda bunun doğrudan bir sonucu olarak bu bölgelerde artık kuş topluluklarının da barınamayacağı hususudur.

Raporun, her yıl düzenli olarak yapılan kuş sayımlarına dayanarak belirlediği diğer bir gerçek ise, çamur arıtma işleminin yapılacağı yerin de içinde yer aldığı Güney Gediz Deltası’nın İzmir Kuş Cenneti’nden daha fazla kuşu barındırması nedeniyle İzmir’in 2. kuş cenneti olarak nitelenebileceği ve bu alandaki kuş topluluklarının çamur arıtma işleminden fazlasıyla etkileneceği hususu olmuştur.

Raporun 6. bölümünde ele alınan diğer bir konu ise ‘Tarama Malzemesi Geri Kazanım Alanı‘ olarak belirlenen alanda çamur geri kazanımı sırasında yapılacak olası prosedürler ve habitat kaybı ile ilgilidir. Buna göre; 

“Tarama malzemesi proje alanından tarandıktan sonra, etkili bir şekilde susuzlaştırılacağı ya da göçmesinin engelleneceği bir alana taşınmalıdır. Bu alanlar sınırlandırılmış bertaraf-depolama tesisleri olarak isimlendirilir. Bu tesislerin sınırları seddelerle çevrilmiş, ağır duvar veya kayalarla desteklenmiş geniş alanlardır.

Bu işlem mevcut bilinen ekipmanlarla tarama, seçilen alanı gerekliyse seçilen membranla kaplama, malzemeyi seçilen alana taşıma-pompalama, serme, dozer ve benzeri ağır iş makinaları ile ezme, süreli dinlendirme ve kepçe benzeri ağır iş makinaları ile toplama, kamyon ve benzeri nakliye araçları ile alandan uzaklaştırma olarak özetlenebilir. Tüm bu işlemlerin habitata vereceği zararlar aşağıdaki kategorilere ayrılabilir:

1. Çamurun alana yayılması sırasında yapılacak eylemlerin etkisi

2. Çamurun döküleceği alanın kaplanmasıyla yok olan vejetasyon

3. Çamurun, kapladığı alana ait toprağın fiziki özelliklerini değiştirmesi

4. Çamurun ezilmesi-düzeltilmesi sırasındaki iş makinası trafiği

5. Çamurun toplanması sırasındaki iş makinası trafiği,

6. Taşıma sırasında oluşan araç trafiği

7. Tüm işlemler sırasında yaşanan yoğun insan aktiviteleri

Bu etkiler ışığında yapılacak işlemlerin “Hafriyat toprağı kaldırılması” benzeri bir iş temposu ve yöntemi ile yapılacağı açıktır. Sulak alanlar sınırları içerisinde, Bern Sözleşmesi ile korunan habitatlar üzerinde hatta Ramsar Alanı sınırında böyle bir işlemin yapılması tüm ulusal ve uluslararası kanun ve yönetmeliklere göre suçtur ve doğa koruma adına düzenlenmiş hukuki altyapının ruhuna tamamen aykırıdır.”

resim3

Raporun ‘Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi‘ başlığını taşıyan 7. bölümünde ise İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İZSU Genel Müdürlüğü’nün çoğumuzun bilmediği hukuka aykırı yatırımlarından söz edilerek adeta aynı hukuksuzluğun ‘İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi‘nde de yapılabileceği uyarısı yapılmaktadır:

“İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı olan İzmir Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından işletilen Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi 2000 yılında Büyük Kanal Projesi kapsamında faaliyete geçmiştir. Tesis deltanın en bakir alanlarından birisini oluşturan tuzcul bozkır habitatına sahip olan ve I. Derece Doğal Sit Bölgesi içerisinde bulunan güneydoğu Gediz Deltası’ndaki bölümde yapılmıştır. Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi, Delta’da 17 bin metrekarelik bir alanı kaplamaktadır.

Tesise giren atıksu, santrifüjlenerek % 65 sulu çamur haline getirilip 400 X 50 X 2,5 m boyutlarında havuzlarda depolanmaktadır. Bu yöntemle her gün ortalama 600 ton atık çamur (30 kamyon/gün) Gediz Deltası’na bırakılmaktadır. 2011 yılında tesisten çıkan atık çamurun depolanması için Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’ndan ve Ulusal Sulak Alan Komisyonu’ndan onay alma sürecini bile gerçekleştirmeden dört yeni havuz açılmıştır. Büyükşehir Belediyesi’nin konuya ilişkin tüm tarafların katkısı ile uzun vadeli çözümler araması mümkün iken İZSU, Gediz Deltası içerisinde bulunan Çiğli Atıksu Arıtma Ünitesi’ne Ekolojik Etkilenme Bölgesi sınırlarında inşa edilmek üzere 4. bir faz eklenmesi talebini Ulusal Sulak Alan Komisyonu gündemine sunmuştur. Komisyon, Kültür ve Tabiat Varlıkları Bölge Kurulu’nun onayını aramaksızın oy çokluğu ile bu teklifi onaylamıştır. Günümüzde Atıksu Arıtma Tesisi ve her gün tesiste arıtılan ve hukuku ihlal ederek yine tesisin hemen etrafındaki birinci derece doğal sit alanına dökülen 600 ton çamur, en büyük tehdidi oluşturmaktadır.”

Devam Edecek…

İzmir Körfez Geçişi Projesi – 11

Ali Rıza Avcan

Yazı dizimizin bugüne kadar sizlere verdiği bilgiler çerçevesinde, Ulaştırma Haberleşme ve Denizcilik Bakanlığı’na bağlı Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından İzmir Körfezi’ne yapılacak ‘İzmir Körfez Geçişi Projesi‘nin kendisi dışındaki diğer bir büyük proje ve güncellenmekte olan İzmir Ulaşım Ana Planı ile ilişkisi bulunmaktadır.

İzmir Körfez Geçişi Projesi‘nin ilişkili olduğu, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İZSU Genel Müdürlüğü ile Ulaştırma Haberleşme ve Denizcilik Bakanlığı’na bağlı TCDD Genel Müdürlüğü tarafından ortaklaşa hazırlanan ‘İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi‘ne göre körfez tabanından çıkarılacak tarama malzemesinin büyük bir kısmı, hem rehabilitasyon projesi kapsamında yapılacak biri büyük diğeri küçük iki yapay adanın oluşumunda hem de ‘İzmir Körfez Geçişi Projesi‘ kapsamındaki büyük yapay adanın yapımında kullanılacak.

O nedenle, İzmir Körfezi’nin tabanından çıkarılacak tarama malzemesinin körfez suyunda yarattığı etki kadar bu malzemenin niteliği, nerelerde nasıl kurutulup kullanılacağı ve bu malzemenin kullanılması suretiyle yaratılacak üç yeni yapay adanın körfez akıntılarında yaratacağı olumsuz etkiler de bir o kadar önemli…

Bu durumu hem yapılacak yatırımların sürdürülebilirliği hem de çevrede yarattığı olumsuz etkileri önemsediğimiz için, bugünden itibaren bu konuları ele alan Doğa Derneği’nden Burak Özkırlı ile Okan Ürker tarafından düzenlenmiş 2012 tarihli ve ‘İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi Kapsamında Gediz Deltası Sulak Alanı İçerisinde Yapılması Planlanan Tarama Malzemesi Depolanması ve İşlenmesi Sürecinin Ekolojik ve Hukuki Olarak İncelenmesi‘ başlıklı raporu inceleyerek değerlendirmeye çalışacağız.

1) Giriş, 2) Gediz Deltası’nın Önemi ve Korunma Durumu, 3) İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi, 4) Tarama Malzemesi Geri Kazanım Alanı Olarak Planlanan Alanın Yaşam Alanı Özelliklerine Bağlı Uluslararası Önemi ve Ornitolojik Önemi, 5) Tarama Malzemesi Geri Kazanım Alanı Olarak Planlanan Alanın Avifauna için Beslenme Alanı Olarak Önemi ve Kış Ortası Su Kuşu Sayımları (KOSK), 6) Tarama Malzemesi Geri Kazanım Alanı Olarak Planlanan Alanda Çamur Geri Kazanımı Sırasında Olası Prosedürler ve Habitat Kaybı, 7) Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi, 8) Proje Planına Bağlı Ulusal Mevzuattaki Hüküm İhlalleri, 9) Proje Planına Bağlı Uluslararası Mevzuattaki Hüküm İhlalleri, 10) Tarama Malzemesinin (Çamurun) Kullanımı İçin Olası Alternatif Yöntemler, 11) Değerlendirme; Tarama Malzemesi (Çamur)’nin, Alana ve Ramsar Alanına Öngörülen Etkileri, 12) Sonuç, 13) Kaynaklar ve 14) Ekler şeklinde toplam 14 bölümden oluşan raporun ‘Gediz Deltası’nın Önemi ve Korunma Durumu‘ başlığını taşıyan 2. bölümünde Gediz Deltası’nın önemi ve koruma durumu şu şekilde anlatılmıştır:

resim2

“Gediz Deltası, Ramsar Sözleşmesi (Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme) kapsamında, önemi ulusal ve küresel ölçekte kabul edilen bir sulak alandır.

İzmir Körfezi’nde deniz taşımacılığını geliştirmek için 1990’lı yıllardan itibaren derinleştirme çalışmalarıyla ilgili projeler üretilmiş, her çalışmada çıkarılacak tarama malzemesi (çamur) ile ilgili bertaraf, depolama, döküm alanları ve bu işlemlerin gerçekleştiği alanlarda, bu faaliyetin ekosisteme etkisi incelenmiştir. 1994 yılından başlayarak çamurun Güney Gediz Deltası’nda depolanması düşünülmüş fakat yapılan Çevre Etki Değerlendirme araştırmalarında Gediz Deltası’nın ekolojik önemi tespit edilmiş ve vazgeçilmiştir. Takip eden 2 yıl içinde bilim insanları, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları alandaki kuş varlığını detaylı bir şekilde ortaya koymuşlardır.

Deltanın 8000 hektarlık alanı, 1982’de Yaban Hayatı Koruma Sahası ilan edilmiş, 1991’de Kuş Cenneti olarak anılmaya başlanmıştır. Delta’nın güneyinin kritik önemi, devam eden araştırmalarda belirlenmiştir. Tüm sulak alan, 1997’de “Türkiye’nin Önemli Kuş Alanları Kitabı”’nda, “Gediz Deltası” olarak bütüncül bir ekosistem anlayışıyla anılmaya başlamıştır (Yarar ve Magnin, 1997) ve 1998’de “Ramsar Alanı” ilan edilmiştir (Resmi Gazete: 15.04.1998 Sayı: 23314). Takip eden yıllarda Delta’da eski teknolojiye dayalı arıtma tesisi planlarından limana-tersaneye, imara açılma girişiminden, günümüzde kullanılan arıtma tesisine kadar pek çok proje planlanmıştır. Hali hazırda faaliyette bulunan Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi haricinde tüm projeler deltada neden olacakları tahribatın belgelenmesi ve o dönem yürürlükteki mevzuata aykırı uygulamalar olmalarından dolayı halkın ve sivil toplum kuruluşlarının da tepkisiyle iptal edilmiş veya deltaya zarar vermeyecek şekilde yeniden tasarlanmıştır.

Milletlerarası Sözleşmelerin Türk Hukukundaki hiyerarşik yerini doğrudan doğruya düzenleyen tek hüküm, Anayasanın 90. maddesinin son fıkrasıdır. Bu hükme göre; usulüne göre yürürlüğe konmuş milletlerarası sözleşmeler kanun hükmündedir. Ramsar Sözleşmesi’ni imzalayan milletler, sözleşmeye konu olan sulak alanlarını ilgili kriterler çerçevesinde korumakla yükümlüdür.

Sulak alanların korunması sadece doğal yaşamın devamlılığı değil aynı zamanda sosyo-kültürel ve ekonomik yaşamın devamı için de çok büyük önem taşır. Türkiye kıyılarındaki en büyük sulak alanlardan biri olan Gediz Deltası’nın Ramsar Sözleşmesi de dahil olmak üzere Uluslararası ve Ulusal Mevzuat kapsamında biyolojik bütünlüğünün güvence altına alınması taahhüt edilmektedir. Sulak alanlar sahip oldukları çeşitli yaşam alanları ve barındırdığı biyolojik çeşitliliğin yanı sıra sosyo-ekonomik ve kültürel değerler ile çevresinde yaşayan insanlara sağladığı hizmetler nedeniyle de çok büyük öneme sahiptir.

Hâlihazırda alanda faaliyet gösteren Atıksu Arıtma Tesisi, yaşam alanları üstündeki en kapsamlı tehdidi oluşturmaktadır. Tesis günde 600 ton atık çamuru tesis etrafında depolayarak nesli tehlike ve koruma altında olan kuş türleri de olmak üzere doğal habitatlara (kıyısal düzlükler, kıyı bataklıkları, tuzcul bitki toplulukları gibi) büyük zarar vermektedir. Bu durum sulak alanın kıyı ve çayır ekosistemleri arasındaki geçiş habitatının kaybına neden olmaktadır. Tesisin kurulu olduğu alan ve çevresinde çamur dökülen bölgelerde yayılım gösteren canlı türlerinin kolonilerinin yok olduğu veya bölgedeki dağılım alanlarının daraldığı gözlemlerle tespit edilmiş olup günümüzde bu yok oluş devam etmektedir. Bu uygulamaya karşı tedbir alınması gerekirken deltanın bu bölümünü geri dönüşü olmayacak bir şekilde tamamen yok edecek olan günümüzdeki adı ile “İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi” için resmi işlemler başlatılmıştır ve ÇED süreci işletilmeye alınmıştır.

Gediz Deltası sınırları içinde belirli bir alanı kaplayacak çamur depolama, tarama malzemesi depolama gibi her türlü etkinlik, verilen zararın katlanarak artmasına sebep olacaktır. Delta; kıyı ekosistemi, tuzlu çayırlık, bozkır, tatlı ve tuzlu bataklık ekosistemlerinin üzerine kurulmuştur. Üreme-beslenme için bu geçiş ekosistemlerine muhtaç olan türlerin yaşadığı alana yapılan müdahale, sadece habitatın tüm ekosistem işlevlerini kaybetmesine yol açmayacak aynı zamanda ulusal ve uluslararası mevzuat ile koruma altına alınmış olan türler için geri dönüşü mümkün olmayan bir tahribat yaratacaktır.”

maxresdefault

Gediz Deltası’nın Önemi ve Korunma Durumu‘ başlığını taşıyan ikinci bölümde yer alan Gediz Deltası ile ilgili  bilgiler şu şekilde sıralanmaktadır:

“Gediz Deltası tuzlu, tatlı ve acı su ekosistemlerini içeren sulak alan özelliği ve canlı çeşitliliği açısından Akdeniz havzasının en önemli sulak alanlarından birisidir. Bu nedenle Türkiye’deki 305 Önemli Doğa Alanı (ÖDA) ve 13 Ramsar Alanı (Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar) arasında yer almaktadır. Delta’da 289 farklı kuş türü kaydedilmiştir. Aynı zamanda bu türlerden tepeli pelikan (Pelecanus crispus), sibirya kazı (Branta ruficollis) ve dikkuyruk (Oxyura leucocephala) gibi 8 kuş türünün nesli küresel ölçekte tehlike altındadır.

Delta, içerdiği farklı habitatlarla çok sayıda tür için üreme, beslenme, korunma ve kışlama alanıdır. Türkiye’de yalnızca Tuz Gölü ve Gediz Deltası’nda üreyen flamingoların (Phoenicopterus roseus) 2600 çifti, nesli dünya ölçeğinde tükenen tepeli pelikanların (Pelecanus crispus) ise yaklaşık 85 çifti (2012 verileri ile) ve küçük kerkenezin (Falco naumanni) 30 kadar çifti deltada üremektedir.

Habitat zenginliği sonucu deltada yaşayan önemli türlere; kara leylek (Ciconia nigra), mahmuzlu kız kuşu (Holopterus spinosus), bataklık kırlangıcı (Glareola pranticola), kocagöz (Burhinus oedicnemus), kızıl şahin (Buteo rufinus), kaya sıvacısı (Sitta neumayer) örnek verilebilir.

Her yıl yapılan kış ortası su kuşu sayımları sonucu farklı kuş türlerinin ortalama 90.000 bireyinin deltada kışladığı tespit edilmiştir. Tespit edilen bu türlerin 28’inin Avrupa ölçeğinde neslinin tükendiği bilinmektedir. Delta karagagalı sumrunun (Sterna sandvicensis) Türkiye’de bilinen tek üreme alanıdır. Öte yandan sumrunun (Sterna hirundo) Türkiye’de en yüksek sayıda ürediği alan, kara leyleğin (Ciconia nigra) de Türkiye’de düzenli olarak kışladığı tek alandır.

Gediz Deltası kum bantlarından tuzcul çayırlıklara, sazlıklardan geçici ıslak çayırlara, tuzcul bozkırlara ve tepelerinde makiye kadar pek çok farklı özelikte yaşam alanı içermektedir. Akdeniz bitki coğrafyasının hakim olduğu deltada flora esas olarak tek yıllık otsu bitkiler, az miktarda çok yıllık otsu bitkiler ve odunsu bitkilerden oluşur. Deltada bulunan 300’ün üzerinde bitki türü arasında endemik (bulundukları habitatın ekolojik özellikleri nedeniyle sadece o ülkede ya da bölgede yetişen, dünyanın başka bölgesinde yetişme olasılığı olmayan) türler de bulunur.

Gediz Deltası’nın üç ana tatlı su bataklığından biri olan Çiğli Bölgesi; deltanın en önemli alanlarından biridir. Tuzlalarla İzmir kentinin arasında kalan özel koruma alanının güney-doğu bölümü olan Çiğli Bölgesi’ndeki habitat yapısını, tatlı su bataklığını da kapsayan tuzcul bataklık sistemi oluşturur.

Gediz Deltası; 1., 2., 3. derece doğal ve 2. derece arkeolojik sit alanı statüleriyle koruma altındadır. Türkiye taraf olduğu Ramsar ve Bern (Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Doğal Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi) sözleşmeleriyle alanın biyolojik bütünlüğünü güvence altına alacağını taahhüt etmiştir.”

İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi‘nin anlatıldığı üçüncü bölümde ise;

resim3
Projeye ait uydu fotoğrafı

“İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yolları Genel Müdürlüğü (TCDD), “İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi”ni yürütmektedir. Bu proje kapsamında İzmir’in 40 km’lik sahil şeridinin tasarımı planlanmakta ve projenin “İzmirlilerin Denizle İlişkisini Güçlendirmekte Uygulanacak Tasarım Stratejisi Planı”nın devamı olduğu ifade edilmektedir. Bu çalışma kapsamında inşası öngörülen “sirkülasyon kanalı” yaklaşık 13 km uzunluğundadır. Kanal için denizde –8 m’ye kadar dip taraması yapılacağı, yaklaşık 22.000.000 m³ çamur çıkartılacağı belirtilmektedir. Söz konusu sirkülasyon kanalının yaklaşık 10 km’lik kesimi Gediz Deltası Ramsar Alanı sınırlarında ve ‘mutlak koruma alanı’nda yer almaktadır. Ayrıca kanalın yaklaşık 9 km’lik kısmı da ‘1. Derece Doğal Sit Alanı’ sınırlarında kalmaktadır.

resim4
23.08.2012 tarihli projeye ait mevcut durum haritası

Taranacak malzeme yine mevzuat kapsamında koruma altında olan kıyı şeridinde dolguda değerlendirilecek ve ayrıca mutlak koruma alanına dökülerek depolanacaktır. İZSU’nun (İzmir Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi) mülkiyetinde olan ve tarama malzemesinin geri kazanımı amacıyla kullanılacak bu alan (haritada mavi renk ile taranmıştır), arazi kullanım kararı, topografik harita üzerinde arıtma tesis alanı olarak gözükmekte iken mülga Çevre ve Orman Bakanlığınca onaylanan İzmir Çevre Düzeni Planı L17 numaralı pafta incelendiğinde, Doğal Karakteri Korunacak Alanlar statüsünde, Sazlık Bataklık Alan olduğu görülmektedir. Planda bu alanın, Ekolojik Etkilenme Bölgesi, Sulak Alan Tampon Bölgesi, Mutlak Koruma Alanı ve Sulak Alan Koruma Bölgesi içinde yer aldığı, Ramsar Alanı’na ise alanın batısında ve güneyinde sınırı olduğu görülmektedir. Bu alan yaklaşık 750 hektar büyüklüğündedir ve kıyı kenar çizgisiyle kesişmektedir.” denilmektedir.

Devam Edecek

İzmir Körfez Geçişi Projesi – 10

Ali Rıza Avcan

Bugün artık TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi’nin hazırladığı ‘İzmir Körfezi Köprü Ada Tünel Geçişi Projesi Değerlendirme Raporu‘nu inceleme işini bitiriyoruz. 

Değerlendirmemizin bugünkü konusu, İzmir Körfezi’nin tam ortasına yapılacak ampul şeklindeki yapay ada için dünyanın iki ülkesinden verilen örneklerle İzmir Körfezi’nin ortasına yapılacak yapay ada arasındaki benzerlik ya da farklılıkları inceleyip örnek verilen bu iki köprünün aslında örnek gösterilemeyeceğini anlatmakla ilgili.

İzmir körfezi geçiş projesi sunumunu yapan Yüksel Proje Yol Grup Müdürü İnşaat Mühendisi Özgür Uğurlu örnek olarak, Baltık Denizi’ndeki Oresund boğazında yapılmış olan İsveç ile Danimarka’yı birbirine bağlayan Oresund köprü tünel projesini göstermiştir.

oresund_bridge_plan
Öresund Köprüsü

Öresund Köprüsü (Danca: Øresundsbroen, İsveççe: Öresundsbron) İsveç ile Danimarka arasında yer alan Öresund Boğazı’nda iki şeritli demiryoluna ve dört şeritli karayoluna sahip olan birleşik bir köprüdür. Köprü Avrupa’da hem demiryolu hem karayolu taşımacılığının yapıldığı 4 kilometresi tünel, 4 kilometresi ada ve 8 kilometresi köprü olan en büyük birleşik köprüdür ve Öresund Bölgesi’nin iki metropolitan alanı olan Danimarka’nın başkenti 1.280.371 nüfuslu Kopenhag ile İsveç’in önemli şehirlerinden 308.873 nüfuslu Malmö’yü birbirine bağlar. Avrupa Birliği’nin uluslararası E20 yolu burada, Oresund Demiryolu gibi denizin ortasında iki şeritli bir otoyolla tünele bağlanır. Öresund dünyadaki en büyük sınırötesi köprü ve aynı zamanda özel teşebbüsle yapılıp işletilen en büyük köprüdür.

Öresund Köprüsü, İsveç’in Malmö kentinden başlar. Köprü Öresund Boğazı’nın ortasında, Peberholm denen yapay bir ada üzerinde sona erer ve burada deniz altından ilerleyen bir tünelle birleşir. Bir ayağı İsveç’te olan köprünün Danimarka’nın asıl topraklarında ayağı yoktur. Bu nedenle köprünün bittiği bu yapay ada resmî olarak İsveç’e aittir. Peberholm Adası’nın uzunluğu 4 kilometreden fazla olup, genişliği ise birkaç yüz metredir. Adada yerleşim yoktur.

oresund3
Öresund Köprüsü

Peberholm Adası’nda Öresund Köprüsü’nün bittiği yer ile Danimarka’nın en yakın yerleşim birimi arasını bağlayan hatta Drodgen Tüneli denir. (Danca: Drogdentunnelen) Bu tünel, 4.050 metre uzunluğundadır. Bunun 3.150 metresi deniz altında inşa edilmiştir. Öresund Köprüsü’nü uzatmak yerine bir tünel yapılmasının nedeni bu bölgenin Kopenhag Havaalanı’na çok yakın olmasıdır.

Kuzey denizlerinin rüzgarlı dönemlerinde çalışamayan feribot deniz ulaşımına da bir alternatif ve zorunluluk olarak planlanıp uygulandığı belirtilmektedir.

peberholm_small
Peberholm Adası

Diğer anlatılan örnek ise uzak doğuda geçmişte 1990’lara kadar, İngiliz sömürgesi olan Hong Kong ile yine geçmişte Belçika sömürgesi olan Macao bölgelerini birbirine bağlamak için inşaatı sürmekte olan Zhuhai köprü tünel projesidir.

Çin Halk Cumhuriyeti’nin Pearl River deltasındaki üç büyük kenti (Hong Kong, Makao ve Zhuhai) birbirine bağlayan köprünün uzunluğu 29,6 kilometre, batırma tünelin uzunluğu 4.860 metre, adanın büyüklüğü ise 130 hektar kadardır. 

zhu-hai-hk-macau-bridge
Zhuhai HKMZ Köprü Tünel Projesi
fig-4-visualization-of-the-west-artificial-island
Zhuhai HKMZ Köprüsü, HKBCF Yapay Adası

Çin’in güneyinde iki özerk yönetim bölgesi olan Hong Kong ve Macao güney Asya’nın en güçlü iki serbest pazarı, güçlü iki endüstri, liman ve turizm kentleridir. Zhuhai HKMZ köprü tüneli bu iki özellikli kenti ve ekonomiyi birbirine bağlamaktadır.

Verilen bu örneklerin kendine özgü koşul ve gerekçelerinin, kültürel, mekânsal, fiziki ya da ekonomik pozisyonlarının İzmir kenti ve İzmir körfezi ile ve İzmir körfez geçiş projesi ile hiçbir benzerliğinden söz edilemez.

Sonuç:

İzmir körfezinin su sirkülasyonuna yapay ada ve köprü ayakları ile engel oluşturarak kirliliğin sürmesine neden olacak olan, ekonomik açıdan fizıbıl olmayan, kentin erişim, ulaşım talepleriyle ve kent içi ulaşımla hiçbir ilişkisi bulunmayan, kentin ulaşım ve imar planlarının önerisi olmayan ve sulak alanlara, doğal sit alanlarına ve koruma alanlarına büyük zarar verecek olan bu projeden vazgeçilmeli, bir daha gündeme getirilmemek üzere unutulmalıdır.

İzmir kentini, kentsel alanı ve körfezi doğrudan etkileyecek İzmir Körfezi Geçiş Projesi karayolu-otoyol gibi büyük teknik altyapı projelerinin, kent planlarının (ulaşım ve imar planları) kararına dayanması ve bu gibi büyük yatırımların kentin mekânsal oluşumuna, doğal değerlerine zarar vermeyecek şekilde, bilimsel ve akılcı tercihlerle planlanmasına özen gösterilmelidir.

Yüksek maliyetli ulaşım, altyapı projelerinin ve yatırımlarının seçiminde de teknik, bilimsel ve akılcı yöntemler esas alınmalı, kaynaklar kentin ulaşım sorunlarını çözecek öncelikli kamu toplu ulaşım projelerine harcanmalıdır.

Özetlenen duyarlılıkların gösterilmediği durumlarda, bu ve benzeri projelerle kentlerde kamusal yarar yerine, giderilmesi olanaksız ve büyük ölçüde mali kaynak israfına ve çevresel, kamusal zarara neden olunacaktır.

30 Haziran 2015

Hasan TOPAL
Mimarlar Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı

Devam Edecek…

İzmir Körfez Geçişi Projesi – 9

Ali Rıza Avcan

TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi’nin ‘İzmir Körfezi Köprü-Ada-Tünel Geçişi Projesi Değerlendirme Raporu‘nu inceleyip değerlendirmeye devam…

Köprü Tünel Projesi’nin İzmir Körfezine Etkisi

İzmir Körfez Geçişi Projesi ile önerilen 4,2 kilometre uzunluğundaki köprü ve ayakları ile 800 metre uzunluğunda, 200 metre genişliğindeki yapay ada körfezin ufuk çizgisini yok edecek bir müdahale olacak, kentin ufkunda bir duvar etkisi yaratılacaktır.

Ayrıca yapılacak köprü ayakları ve yapay ada körfez dip akıntılarını ve su sirkülasyonunu önemli oranda azaltılacak, yazı dizimizin önceki bölümlerinde de belirttiğimiz gibi körfezin dip akıntılarıyla su sirkülasyonunu arttırmak amacıyla geliştirilen ‘İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi’nin getireceği % 40 oranındaki artış bu proje ile % 10-15 oranına inecektir.

gediz-deltasi-haritasi-01gediz-deltasi-koruma-statuleri

“Bu durumda önerilen köprü-tünel-ada projesi ile İzmir Körfezi için yaşamsal bir çevre sorunu/felaketi yaratılmış olacaktır. İzmir Körfezi ortasında hiç gereği olmayan ve yapılabilecek en büyük yanlış bir yapay ada oluşturmaktır.”

Sulak Alanlara ve Doğal Sit Alanlarına Etkisi

İzmir Körfezi kuzey-batı kesimi Kuş Cenneti olarak bilinen Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alan (RAMSAR) kapsamındaki bir bölgedir. Ramsar alanı tampon bölgesi koruma kuşağı Mavişehir’in hemen yakınındaki eski Gediz Nehri yatağı ile sınır oluşturmaktadır.

Bu bölge aynı zamanda Mavişehir eski Gediz Nehri yatağından başlamak üzere körfezin kuzeyindeki lagün alanlarını kapsayacak şekilde 1. derece doğal sit alanı olarak tescillenmiş bir alandır.

Bu durumda ‘İzmir Körfez Geçişi Projesi‘ kapsamında yapılacak bağlantı yolları, kavşaklar ve köprünın uluslararası koruma altındaki Ramsar Bölgesi ile 1. derece doğal sit alanı içinde yapılacağı anlaşılmaktadır. Bu da projenin bölgedeki doğal yapıyı, sit alanını, kuş popülasyonunu olumsuz bir şekilde etkileyeceği demektir.

Projenin güney bölgesindeki yollar, kavşaklar ve köprü-tünel ise 1 ve 3. derecede doğal sit alanlarında yapılacak ve bu haliyle İnciraltı ve Sahilevleri kesimindeki doğal değerleri tahrip edecektir.

Bizlere aktarılan proje bilgileri arasında, yapılacak köprü, tünel, ada ve yolların koruma-kullanma dengesini korumak amacıyla bu doğal değerler üzerinde yaratacağı tahribatın nasıl engelleneceğine ilişkin hiçbir bilgiye yer verilmemiş; aksine bu bölgelerin varlığından söz edilmekle birlikte proje tasarımında bu değerlerin yeterince dikkate alınmadığı, proje müellifiyle uygulayıcısının böyle bir endişesi olmadığı izlenimi edinilmiştir. 

Diğer Çevresel ve Teknik Problemler

Ulaştırma, Haberleşme ve Denizcilik Bakanlığı’na bağlı Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından yaptırılacak ‘İzmir Körfez Geçişi Projesi‘nin karbon ayak izi, kıyı ayak izi gibi uluslararası kirlilik değerleri açısından yaratacağı olumsuz etkilerin titizlikle aratştırılması gerekmektedir.

Ayrıca hem bu projenin hem de İZSU-TCDD işbirliği ile yürütülecek ‘İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi’nin İzmir Körfezi ile yakın çevresinde yaratacağı etkilerin hidroloji, jeoloji, çevre, peyzaj, deniz bilimleri, ornitoloji (kuşbilimi) gibi farklı uzmanlık alanları tarafından etkileşimli olarak araştırılması, bu araştırmanın sadece proje tasarımcı ve uygulayıcılarına bağlı birimler, bilim insanları tarafından değil; bu projelerle menfaat ilişkisi olmayan meslek örgütleri ile tarafsız, objektif bilim merkezleri ve insanlarınca incelenmesinde kamu yararı açısından büyük fayda bulunmaktadır.

“İzmir kentinin ve körfezin depremsellik durumu göz önüne alındığında çok ayrıntılı jeolojik, jeofizik, jeoteknik araştırma etüd ve analizler hazırlanmadan ve ortaya çıkacak riskleri giderecek çok yüksek maliyetli yapım teknikleri belirtilmeden (gerçek maliyeti hesaplanmadan) böylesi bir projenin ortaya konması akılcı ve bilimsel görülemez.” 

Hele ki geçen, hafta gazetelerde çıkan “Körfezde yeni aktif 4 fay hattı bulundu” haberlerini okuduktan sonra…

1374217807

Körfez Geçiş Projesinin Maliyeti İle İzmir Kentiçi Ulaşımında Önceliği Olan Hangi Ulaşım Projeleri Yapılabilir?

TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi’nin hazırladığı değerlendirme raporunun bu bölümünde 2015 yılı koşullarında 3,5 Milyar Türk Lirasına malolacağı belirtilen bu projenin, Konak ve Sabuncubeli tünellerinde ortaya çıkan olası maliyet artışları dikkate alındığında daha fazla bir maliyete neden olacağı belirtilerek; ihtiyaç ve talepler açısından İzmir için gereksiz olan bu yatırım için harcanacak paranın kentin diğer ulaşım sorunlarını çözmek için harcanması durumunda; 9 kilometre uzunluğundaki Üçyol-DEÜ Kampusü arasındaki metro hattının, 4 kilometre uzunluğundaki Halkapınar-Otogar arasındaki metro hattının, 7 kilometre uzunluğundaki EVKA3-Bayraklı metro hattının, 6 kilometre uzunluğundaki Konak-Alsancak-Liman Arkası-Halkapınar metro hattının, ayrıca kent merkezinde yapılacak 30 kilometrelik yeni metro hattının, 6 adet yeni vapur iskelesinin yaptırılabileceği, buna ilave olarak 20 adet farklı kapasitelerde hızlı, güvenli ve konforlu yolcu vapuru ile 5 adet yeni nesil 80-100 araç kapasiteli arabalı vapurun alınabileceği belirtilmektedir.

Tabii ki, bu 3,5 Milyar Türk Liralık maliyet 1 Amerikan Doları’nın 1,931 Türk Lirası olduğu 2013 yılına ait bir hesaba dayanmaktadır. 1 Amerikan Doları’nın 3,50 liraya dayandığı günümüz koşullarında ise 3,5 Milyar Türk Lirasının karşılığı olan 1,823 Milyar Amerikan Doları’ın Türk Lirası karşılığının da 6,380 Milyar olduğunu ve bu tutardaki bir bütçeyle çok daha fazla yatırım yapılabileceğini dikkate almak koşuluyla… 

Devam Edecek…

İzmir Körfez Geçişi Projesi – 8

Ali Rıza Avcan

Bugün size, TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi’nin, ‘İzmir Körfez Geçişi Projesi‘nin 25 Haziran 2015 tarihinde ÇED Yönetmeliğinin 9. maddesi gereğince yapılan halkın bilgilendirme toplantısı için hazırladığı “İzmir Körfezi Köprü-Ada-Tünel Geçişi Projesi Değerlendirme Raporu“nun ayrıntılarını anlatarak bu rapordaki bilgiler ışığında değerlendirmelerde bulunmaya başlayacağım.

Projenin İzmir Kent Planları İle İlişkisi:

İzmir Körfez Geçişi Projesi’, İzmir kentinin yürürlükte olan 1/100.000 ölçekli il çevre düzeni 1/25.000 ölçekli il çevre düzeni ve 1/25.000 ölçekli nazım imar planıyla 1/5.000 ölçekli nazım ve 1/1.000 ölçekli uygulama imar planlarında yer almamaktadır. O nedenle bu proje kent planlarının bir öngörüsü ve önerisi değildir.

Projenin İzmir Ulaşım Ana Planı İle İlişkisi

2030 yılı hedef alarak hazırlanan İzmir Ulaşım Ana Planına göre;

İzmir kentinin yaklaşık 3 milyon kişiye ulaşan nüfusu, ‘merkez kent‘ (metropol) olarak tanımlanan Karşıyaka, Çiğli, Bayraklı, Bornova, Konak, Karabağlar, Buca ve Gaziemir ilçelerinde yoğunlaşmaktadır. Geleneksel ticaret merkezi, tarihi Kemeraltı bölgesi ile onun çevresindeki Alsancak ve Çankaya bölgelerinden oluşmaktadır. Kentin yeni merkezi iş alanı ise Bayraklı ve Salhane bölgesinde gelişmekte olup yürürlükte olan İzmir Ulaşım Ana Planı da bu gelişmeyi desteklemektedir.

Kentteki konut bölgeleri Çiğli, Karşıyaka, Bayraklı, Bornova, Konak, Karabağlar, Buca, Gaziemir ilçelerinde; sanayi, organize sanayi, küçük sanatlar gibi çalışma alanları ise kentin kuzey, doğu ve güney akslarıyla kent çıkışlarının çevresinde yoğunlaşmıştır.

Kentle ilgili tüm plan kararlarında merkez kentin hizmetler sektörü boyutundaki işlevinin gelişeceği öngörülmekte ve bu öngörü mevcut gelişmelerle doğrulanmaktadır.

Merkezi iş alanları, konut, sanayi, organize sanayi ve küçük sanatlarla ilgili yerleşme bölgelerinin böylesi bir dağılım gösterdiği kentteki erişim-ulaşım talepleri, 2009 tarihli İzmir Ulaşım Ana Planının 2030 yılı ile ilgili yolculuk isteklerini gösteren aşağıdaki çizelgesinde görüldüğü gibi, kentin kuzey, doğu ve güney aks ve koridorlarında yoğunlaşmaktadır. 

2030-yili-icin-yolculuk-istek-hatlari

İzmir’le ilgili plan kararlarındaki diğer bir husus da, kuzeyde Aliağa, güneyde Torbalı, doğuda Kemalpaşa alt merkezleri olup, İzmir Ulaşım Ana Planı kapsamında belirlenen erişim/ulaşım talepleri iç körfez çevresindeki konut bölgelerinden merkezi iş alanlarına ve körfez çevresi yerleşimlerden başlamak üzere kuzeye, doğuya ve güneye çalışma alanlarına doğru yoğunlaşmaktadır.

Bu bağlamda kentle ilgili planlarla bu planların erişim/ulaşım işleviyle ilgili nihai kararı olan İzmir Ulaşım Ana Planındaki beklentilerin tümü, ‘İzmir Körfez Geçişi Projesi‘nin önerdiği İzmir Körfezi üzerinden kuzey-güney doğrultusundaki yeni bir ulaşım aksını kapsamamakta, böyle bir talebin olmadığını ifade etmektedir. 

Çünkü “ulaşım ana planı etüdlerinin ve araştırmalarının hiçbir yerinde önerilen körfez köprü-tünel projesinin gerekliliğine ilişkin bir bulgu bulunmamaktadır. Bu nedenle önerilen körfez geçişi köprü-tünel-ada projesinin İzmir kent içi ulaşım sorunlarının çözümüne yönelik bir proje olmadığı ortaya çıkmaktadır. Bu proje İzmir Ulaşım Ana Planının bir önerisi değildir.

Ancak, TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi’nin bu raporu yazdığı 2015 yılında yürürlükte bulunan 2009 tarihli İzmir Ulaşım Ana Planı, hiçbir bakanlığın onayına sunulmadan doğrudan doğruya İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından kabul edilip uygulamaya konulan ‘bağımsız‘ bir plandı. O nedenle, hiçbir üst kuruluşun, başbakanlık, bakanlık ya da genel müdürlüğün talimatı dikkate alınmadan tümüyle İzmir’in mevcut ve gelecekteki ihtiyaç ve taleplerini dikkate alarak hazırlanmış, İzmir’e özgü bir plandı.

Ancak, aradan geçen iki yıl içinde İzmir Büyükşehir Belediyesi yeni bir ulaşım ana planı hazırlamaya başladı ve bu planı, eskisinden farklı olarak Ulaştırma, Haberleşme ve Denizcilik Bakanlığı ile birlikte hazırlayıp Kalkınma Bakanlığı’nın onayına sunmayı; böylelikle başka yatırımlarda yaşadığı sıkıntıları bu konuda taviz vererek aşmayı hedefliyor. 

whatsapp-image-20160518_6

Ulaşım ana planlarının onaylanması konusunda merkezi yönetime verilmiş hiçbir yasal yetki bulunmamasına karşın; hazırlanmakta olan yeni ulaşım planının yasal dayanağı olmayan bir yönetmelik maddesine göre bakanlık onayına sunulması, hükümetin ısrarlı bir şekilde istediği ‘İzmir Körfez Geçişi Projesi‘nin bu plana dahil edilmesini kolaylaştıracaktır.

Bu da, TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi’nin 2015 tarihli inceleme raporundaki “bu proje, İzmir Ulaşım Ana Planının bir önerisi değildir” şeklindeki haklı itirazının, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin “gönüllü rızasıyla” aşılması anlamına gelecektir. 

Devam Edecek…

İzmir Körfez Geçişi Projesi – 7

Ali Rıza Avcan

İzmir Körfez Geçişi Projesini ayrıntılı bir şekilde anlatmaya çalıştığımız bu yazı serisinin altıncısında, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İzmir Su ve Kanalizasyon İdaresi (İZSU) Genel Müdürlüğü ile Ulaştırma, Haberleşme ve Denizcilik Bakanlığı’na bağlı Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) Genel Müdürlüğü’nün Alsancak Limanı’na giriş yapacak gemilerin rotasındaki deniz tabanını tarayarak derinleştirmek ve körfezdeki su sirkülasyonunu arttırarak su kalitesini iyileştirmek amacıyla birlikte hazırladıkları İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyonu Projesinden söz etmiş ve bu proje sayesinde körfez akıntısında sağlanacak % 40 oranındaki artışın, yine aynı bakanlığa bağlı Karayolları (TCK) Genel Müdürlüğü tarafından yapılacak İzmir Körfez Geçişi Projesi ile % 10-15 düzeyine düşeceğini; böylelikle İzmir Körfezi’ndeki suyun daha zor temizleneceğini ve körfezin daha kısa bir sürede sığlaşacağını anlatmaya çalışmıştık.

İzmir Körfezi’nde uygulanacak bu iki projeden birinin, diğerinin sağlayacağı faydayı ortadan kaldırmak ya da azaltmak suretiyle harcanarak milyonlarca doların kaybına neden olması, bizce İzmir kamuoyunun gündeminin başına yerleşmesi gereken çok önemli bir olaydır.

Çünkü körfez suyunun akıntının arttırılması suretiyle daha kısa ve kolay bir şekilde temizlenmesini; ayrıca İzmir Limanı’nın eski önemine kavuşmasını hedefleyen dev bir proje, İzmir için bir ihtiyaç ya da talebe dönüşmemiş başka bir dev proje ile baltalanmakta, İzmir’in geleceği açısından hayati olan önemli bir projenin önü tepeden inerek gelen başka bir dev proje ile kesilmektedir.

topografik-harita

O nedenle bu konu üzerinde biraz daha fazla durmak istiyoruz.

Böylesi bir incelemeye, geçtiğimiz günlerde Facebook’taki Kent Stratejileri Merkezi isimli grubumuzun dosyalar kısmına eklediğimiz İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi (İzmir İli, Konak İlçesi) Nihai Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporuna bakarak başlamak istiyoruz.

Toplam 548 sayfadan oluşan bu rapor elimizde olmasına karşın, bu rapordan daha kalın olduğuna inandığımız eklerine ise şimdilik ulaşamadığımız için bu ekleri, Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan talep ettik.

2013 yılında hazırlanıp ancak 2016 yılında onaylanan bu raporu aslında hepimiz, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ve onun başkanının 2013-2016 döneminde sık sık basına yansıyan “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı belediyemize ait Büyük Körfez Projemizle ilgili ÇED raporumuzu oyalayıp onaylamıyor” itiraz ve isyanları nedeniyle gayet iyi tanıyoruz. Ancak uzun bir süre bekletilip onaylanmadığı için belediyenin çıkışlarını haklı gördüğümüz bu raporun içeriğini ne yazık ki bugüne kadar bilmiyorduk.

TCDD ve İZSU adına, 2013 yılında DOKAY-ÇED Çevre Mühendisliği Ltd. Şti. tarafından hazırlanan bu rapor, belediye ile hükümetin Alsancak Limanı ve çevresine ait imar planları nedeniyle karşı karşıya gelip restleşmesi ve değişik davaların açılması nedeniyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından uzunca bir süre bekletilip onaylanmamıştı. Ancak İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin uzun süreli takibi ve bizim bilmediğimiz bir takım pazarlıklar sonucunda ancak içinde bulunduğumuz 2016 yılında kabul edilebilip uygulamaya koyulabildi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanmakla birlikte ancak 2016 yılında onaylanan bu 548 sayfalık raporu ayrıntılı bir şekilde incelediğimizde projenin hazırlık sürecinde;

  • TCDD ve İZSU arasında 08.08.2011 tarihinde imzalanan bir protokol ile yapılması planlanan iyileştirme (rehabilitasyon) çalışmalarının ve bu çalışmalara ilişkin ÇED sürecinin entegre olarak yürütülmesine karar verildiğini,
  • Toplu ulaşımdaki TCDD ve İzmir Büyükşehir Belediyesi işbirliğinin İZBAN A.Ş. şeklinde karşımıza çıkmasında olduğu gibi, İzmir Körfezi’nde hem Alsancak Limanı’nın hem de körfezin taranarak daha büyük gemilerin trafiğine uygun hale getirilmesi ve körfezdeki su kalitesinin iyileştirilmesi amacıyla TCDD ve IZSU tarafından gerçekleştirilen işbirliği çerçevesinde, İzmir Körfezi’nin ekonomik ve ekolojik değerini arttırmaya yönelik çalışmalar kamu yararını gözeterek ilişkilendirildiğini, bütünleşik bir planlama ve yönetim sürecini olanaklı kılmak amacıyla çalışmalara ilişkin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) sürecinin birlikte yürütülmesine karar verildiğini ve bu bağlamda, gerekli izin ve onayların birlikte alınması konusunda işbirliği yapmak üzere karşılıklı bir mutabakatın sağlandığını,
  • Proje kapsamındaki bazı alanlar ÇED uygulamasından muaf olmakla birlikte projenin bütünleşik (entegre) bir proje olması, İzmir ve ülkemiz açısından önemi ve çevresel duyarlılık düşüncesi nedeniyle proje kapsamında yapılacak tüm işler ÇED raporu kapsamında değerlendirildiğini öğrendik.

TCDD ve İZSU’nun ortak girişimleri sonucu yapılacak işbirliği çerçevesinde iyileştirme (rehabilitasyon) çalışmaları tarama, dolgu, inşaat ve geri kazanım işleri boyutunda şu şekilde sıralanabilir:

  1. Alsancak Limanı’yla liman yaklaşım ve akıntı iyileştirme kanallarındaki tarama işlemleri,
  2. Yarım kalan yeni konteyner terminali kapsamında yapılacak dolgu ve inşaat çalışmaları,
  3. Tarama malzemesinin mülkiyeti İZSU’ya ait Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi’nde ve kuzeyinde yer alan alanda geri kazanımı çalışmaları,
  4. Tarama malzemesinin yeni oluşturulacak iki ayrı doğal yaşam adasında kullanılması,
  5. Tarama malzemesinin nihai aktarımla değişik kullanım alanlarında değerlendirilmesi,
  6. Liman gelişim planı kapsamında yeniden yapılandırılması planlanan Kruvaziyer Limanı’nda 5 adet yeni nesil kruvaziyer geminin yanaşabileceği şekilde 2 adet parmak iskelenin yapılması.

Proje ile İzmir Körfezi’nde deniz suyu kalitesinin yükseltilmesi ve özellikle karasallaşma nedeniyle niteliği bozulmakta olan İzmir İç ve Orta Körfezi kuzey kıyılarında sudaki oksijen miktarının arttırılması sağlanacaktır. Böylelikle; Körfez suyundaki kalitenin artması sonucu tarih boyunca çok büyük balık üretiminin yaşandığı İzmir Körfezinde tekrar balık üretimine geçilecek ve balıkçılık artacaktır. Balıkçılık ile birlikte amatör ve profesyonel olarak su sporları yatçılık vb. kullanımlarla İzmirliler’in İzmir Körfezi ile buluşması sağlanacaktır.

yuzulebilir_korfez12

2013 tarihli ÇED raporu ile 2016 tarihli Nihai ÇED Raporunda projenin toplam maliyeti 800 Milyon Türk Lirası olarak belirtilmekle birlikte yapılması öngörülen çok fazla sayıdaki iş ve aradan geçen 3-4 yılın sonunda projenin artık bu rakamlar içinde gerçekleşmeyeceği hepimizin malumudur.

Proje kapsamında yapılacak tarama işlemlerinin körfez içinde yaratacağı tahribat ile Ramsar Bölgesi olarak ilan edilen Gediz Deltası ile İzmir Kuş Cenneti önünde, deniz dibinden çıkarılacak malzeme ile yaratılacak iki adanın körfezin kendi iç dengesi içinde yaratacağı olası olumsuz etkiler açısından projenin uygulama aşamasında dikkatle izlenmesi gerekmektedir.

Ayrıntılı olarak incelediğimiz Nihai ÇED Raporunun 442-443. sayfalarında, İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesinin inşaat ve işletme aşamalarında Karayolları Genel Müdürlüğü’nce yürütülen İzmir Körfez Geçişi Projesi ile etkileşimi konusunda aynen şöyle söylenmektedir:

İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi kapsamında yapılacak faaliyetlerin Karayolları Genel Müdürlüğü’nce yürütülmekte olan İzmir Körfez Geçişi Projesi ile etkileşimini değerlendirmek amacıyla Karayolları 2. Bölge Müdürlüğü’ne müracaat edilmiştir. Karayolları 2. Bölge Müdürlüğü tarafından 26.06.2013 tarih ve 95420 sayı ile verilen görüşe göre; İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi çalışmaları kapsamında; Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından proje çalışmaları devam etmekte olan “İzmir Körfez Geçişi Projesi” ile ilgili olarak; Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından çalışma yürütülen alanlarda ayrıntılı projelerin hazırlanmasından sonra sunularak söz konusu proje ile ilgili görüş alınacaktır.

 Ayrıca; Proje çalışmaları kapsamında kullanılacak ulaşım güzergâhlarında; devlet ve il yolları ile otoyollara çıkacak araçlarda 2918 sayılı Trafik Kanunu ve Trafik Yönetmeliği’nde araçların yüklenmesi hükümlerine uyulacak, taşıma sınırının üzerinde yükleme yapılmayacak, taşıma sırasında araç konvoyu oluşturulmayacak, araçlardan yola malzeme akması ve düşmesi önlenecek ve trafik güvenliğinin sağlanması için gerekli tüm tedbirler alınacaktır.

 Hem İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi hem de Karayolları Genel Müdürlüğü’nce yürütülmekte olan İzmir Körfez Geçişi Projesi ile ilgili olarak, Proje başlangıcından nihai oluncaya kadar yapılacak tüm iş ve işlemlerle ilgili Karayolları Genel Müdürlüğü ve Karayolları 2. Bölge Müdürlüğü ile koordineli çalışılacak ve yapılacak olan bir protokol esaslarına göre çalışmalar yürütülecektir. Ayrıca, İzmir Körfez Geçişi Projesi ile ilgili olarak aşağıdaki taahhütlere uyulacaktır. Bunlar;

 Körfez geçişi proje alanı köprü veya tüp geçit güvenlik alanı olarak ayrılacaktır.

  • Sınırları belirtilmiş dolgu ve faaliyet alanı yaklaşma sınırında kalan alanda yapılacak her türlü ilave dolgu ve inşaat faaliyetleri ile liman inşaatı ve işletmesi esnasında Karayolları Genel Müdürlüğü’ne ait bağlantı yolları ile İzmir Körfez Geçişi köprüsünde meydana gelebilecek hasarlar ile üçüncü şahısların uğrayacağı zarar ve ziyanlardan Proje Sahibi sorumlu olacaktır.
  • Körfez geçişi inşaatı ve işletmesi süresince limana gelecek gemilerin güvenli bir geçiş sağlaması için kılavuz eşliğinde geçiş sağlanacaktır.
  • Limana yük getiren gemilerin yüklü veya yüksüz olarak geçişleri sırasında Körfez Geçişi Projesi’nin inşaatı süresince faaliyetlerini aksatmadan ve işletme aşamalarında köprü ortasından güvenli yükseklik payı bırakılarak (köprü yüksekliği dikkate alınarak) ve/veya tünel üzerinden belirlenmiş seyrüsefer kanalından (ulusal koridordan) geçilecektir.
  • Körfez köprüsü ve/veya tüp geçit eksenin her iki yönünde körfez köprüsü yaklaşım mesafelerine ve köprü ayağı güvenlik mesafelerine uygun hareket edilecek ve hiçbir inşaat faaliyette bulunulmayacaktır.
  • Körfez Geçişi Projesi’nin inşaatı sırasında güzergâhı keserek geçecek olan gemilerinin inşaat çalışmalarını etkilemeden, Karayolları 2. Bölge Müdürlüğünden verilecek iş programı dikkate alınarak geçiş zamanları belirlenecektir.
  • Körfez Geçişi Projesi’nin bir bölümü olan suyun altındaki tünel ile oluşturulması planlanan adayı ve köprüyü etkilemeyecek şekilde geçişler sağlanacaktır.
  • Herhangi bir gemi sürüklenmesi, gemi kazası, yangın veya patlama olması durumunda ve bu durumun körfez geçişi inşaatına zarar vermesi durumunda zarar, Proje Sahibi tarafından karşılanacaktır.
  • Karayolları 2. Bölge Müdürlüğü’nden uygun görüş alınmadan inşaata başlanılmayacaktır.

korfezz

Ancak bize toplantılarda anlatılan ve yönelttiğimiz sorulara verilen yanıtlarda İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi ile körfez akıntılarında % 40 oranında bir iyileşme olacağına ve bu iyileşmenin İzmir Körfez Geçişi Projesi ile % 10-15 oranına düşeceğine ilişkin çok önemli bilginin, incelemesini yaptığımız nihai ÇED raporunun her iki projenin etkileşimin ele alındığı yukarıdaki bölümünde ya da diğer bölümlerinde hiçbir şekilde belirtilmediğini, bu rakamların telaffuz dahi edilmediğini de görmek fırsatımız oldu.

Tabii ki bu arada bu iki projenin bize kazandıracağı ya da kaybettireceği şeylerle ilgili rakamlar resmi raporlara yazılamayacak kadar sakıncalı gayri resmi bilgiler mi? Diye düşünmekten de kendimizi alıkoyamadık…

Devam Edecek…

İzmir Körfez Geçişi Projesi – 6

Ali Rıza Avcan

İzmir Körfez Geçişi Projesi’ başlıklı yazı serimizin bugüne kadarki bölümünde genel olarak projeyi tanıtmaya ağırlık verdik. Bu tanıtıma bugün de 24 Mayıs 2016 tarihinde Tepekule Kongre Merkezi’nde yapılan seminerde anlatılanlarla yöneltilen sorulara verilen yanıtları aktararak devam edeceğiz. Daha sonrasında ise TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi’nin hazırladığı değerlendirme raporundan başlayarak değişik kurum, kuruluş, kesim ve kişilerin bu proje hakkındaki değerlendirmelerine, eleştirilerine yer vereceğiz. Böylelikle projeyi bilmeden onun hakkında değerlendirme yapma yanlışından uzak durmaya çalışacağız. Tabii yaptığımız değerlendirmelerde de, sık sık seri yazımızın ilk bölümlerinde yer alan bilgilere atıf yapacağız. O nedenle bu proje ile ilgili tüm görüş, düşünce, öneri ve eleştirilerimizi bu seri yazının bütünü ölçeğinde dikkate almanızı rica edeceğiz.

24 Mayıs 2016 tarihinde Tepekule Kongre Merkezi Akdeniz Salonu’nda yapılan ‘İzmir Körfez Geçişi Projesi’ başlıklı seminer Fuat Günak`ın kolaylaştırıcılığında yapıldı.

imo-toplanti-02

Gürkan Erdoğan – TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Gürkan Erdoğan`ın açılış konuşmasından sonra ilk konuşmayı yapan Karayolları 2. Bölge Müdürü Abdulkadir Uraloğlu Karayolları Bölge Müdürlüğü`nün planlanan ve devam eden projeleriyle ilgili genel bilgileri, Yüksel Proje firmasından Körfez Geçişi Projesi Müdürü İnşaat Mühendisi Özgür Uğurlu ise başlangıç aşamasından itibaren tüm projenin gelişimiyle ilgili detaylı teknik bilgiler aktardı.

imo-toplanti-03
Abdülkadir Uraloğlu – Karayolları 2. Bölge Müdürü

Dr. Işıkhan Güler’in projede yer alan tünel, köprü ve yapay adanın körfez hidroliğine etkileriyle ilgili sunumundan sonra söz alan Yüksek Jeoloji Mühendisi Mustafa Kemal Akman ise projenin jeolojik ve geoteknik yönleriyle ilgili bilgiler verdi. 

imo-toplantc4b1-04

Özgür Uğurlu – Abdülkadir Uraloğlu – Işıkhan Güner – Mustafa Kemal Akman

Geniş bir katılımcı kitlesi tarafından ilgiyle izlenen seminere Aşağıdaki fotoğraftan da izleyeceğiniz gibi İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden o tarihlerde genel sekreter yardımcısı, şimdi ise genel sekreter olan Dr. Buğra Gökçe, Urla ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi Muzaffer Tunçağ, Başkan Danışmanı Bülent Tanık ve Ulaşım Daire Başkanı Fidan Arslan katıldı.

imo-toplanti-01
Katılımcılar

Seminerin soru-cevap kısmında ise sadece üç konuşmacının neler sorduklarını ve nasıl bir cevap aldıklarını hatırlıyorum:

Bunlardan birincisi, Urla ve İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi üyesi Muzaffer Tunçağ’ın bu projenin bölgenin depremselliği çerçevesinde ne ölçüde güvenilir olduğuna ilişkin sorusuydu.

Bizim açımızdan da isabetli olan bu sorunun gündeme getirilmesi; bu bağlamda aktif fay hatlarının üstünde inşa edileceği anlaşılan bir köprü ile daldırma tüp tünelin bölgenin depremselliği açısından tartışılması çok doğruydu. Çünkü 1999-2000 dönemindeki İzmir Yerel Gümdem 21 sürecinde Boğaziçi Üniversitesi tarafından hazırlanan RADIUS İzmir Deprem Senaryosu çalışmalarına katılmış, hatta 1999 Gölcük Depremi’nden sonra İzmir Yenikale’de bir donanma üssü kurulmasına yönelik girişimlere, o bölgenin aktif deprem kuşağında olması nedeniyle karşı çıkmıştık. Nitekim bu itirazımızın yerinde bulunması nedeniyle Gölcük’teki donanma üssü Yenikale’ye taşınmaktan vazgeçip Marmaris’teki Aksaz Üssü’ne taşınmıştı. Bütün bu geçmiş bilgileri çerçevesinde sorulan soruya ise hiçbir fay hattının proje alanından geçmediği, fay hatlarının proje alanı çevresinde kaldığı şeklinde bir yanıt verilerek bizleri ikna etmeyen bir yanıt verilmekle yetinildi. Oysa, hepimiz biliyoruz ki, proje alanında ya da yakın çevresinde bulunan tüm aktif fay hatları harekete geçtiklerinde hem üstündeki hem de yakın çevresindeki bütün yapılara, özellikle de yumuşak zeminde inşa edilmiş bir köprüyle o zemine indirilmiş deniz altındaki bir tünele de zarar verecek, ciddi hasarlara yol açacaktır. Bu hasarın, mevcut yapılar kadar deprem sonrasında çok önemli hale gelen ulaşım faaliyetlerinin aksaması açısından çok önemli olacağı unutulmamalıdır.

Proje ekibine yöneltilen ikinci soru ise, İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Danışmanı ve eski Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık’tan gelen soru oldu. Bülent Tanık, 2023-2043 projeksiyonunda çok fazla yolculuk vaat etmeyen bu köprü ve daldırma tüp tünelde 3 gidiş, 3 geliş lastik tekerlekli araçlar + 1 gidiş, 1 geliş hafif raylı sistem için geniş bir geçiş bandının yaratılmasının doğru olup olmadığını, böylesi geniş bir geçiş bandının mevcut ve müstakbel talep açısından fazla olup olmadığı ile ilgiliydi. Buna verilen yanıt ise, 2009 tarihli İzmir Ulaşım Ana Planı hanehalkı anketleri üzerinden üretilen köprü geçiş tahminlerinin böylesine geniş bir geçişi gerektirdiği; ayrıca Karşıyaka ve Konak tramvaylarının bu geçişle körfez üzerinden birleştirilmesi düşüncesinden kaynaklandığı şeklinde olmuş ve  bu şekliyle katılımcıları ikna etmemiştir.

Proje ekibine yöneltilen üçüncü soru ise, eski İzmir İl Çevre ve Şehircilik Müdürü Osman Tatar tarafından yöneltilen körfezden çıkarılıp yapay ada yapımında kullanılacak tarama malzemesinin iddia edildiği gibi temiz olmadığına ilişkin bir soruydu. Bu soruya verilen yanıtta ise yapılan sondaj ve analizler çerçevesinde tarama yapılacak alandaki deniz dibi malzemesinin temiz olduğu şeklindeydi.

Bu toplantının bana göre en önemli sonucu ise, TCDD Genel Müdürlüğü ile İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İZSU Genel Müdürlüğü tarafından ortaklaşa yürütülecek “İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi” kapsamında İzmir iç körfezi sularındaki akıntının % 40 oranında arttırılacak olmasına karşın; Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilecek  ‘İzmir Körfez Geçişi Projesi’ kapsamında İzmir Körfezi’nin ortasına yerleştirilecek köprü, yapay ada ve daldırma tüp geçişle birlikte bu oranın % 10-15 düzeyine ineceğine ilişkin resmi bilgiyi ilk kez öğrenmiş olmamdı.

23297416

Öğrendiğim bu yeni bilgiye göre milyonlarca dolar harcanarak temizlenip akıntıları arttırılacak; böylelikle İzmir’i ikinci bir Efes olmaktan kurtaracak bir proje, iktidarın başka bir projesi ile baltalanıp körfez içi akıntılar beklenenden daha az arttırılacak, milyonlarca dolar böylelikle boşa harcanmış olacak ve İzmir Körfezi’nin önce bataklığa daha sonra ise yüzülemez, gezilemez, gemi ile gidilemez hale gelecek olmasıydı…

Yani İzmir, şu iki tercihle karşı karşıyaydı…..

Körfez içindeki akıntılarının zayıflamasıyla birlikte denizi zaman içinde önce bulanıklaşıp dolmakla birlikte güzel bir köprüsü olduğu için bununla övünen bir İzmir mi;

Yoksa akıntısı ve temizliği, bilinçli bir şekilde her geçen gün arttırılan körfezini ve doğal güzelliklerini koruyan, körfezi bataklığa dönüşmeyecek bir İzmir mi?

Devam Edecek…